Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

Untitled - Kale Tasarım Merkezi
27/09/2009
03
Meltem Cansever
[email protected]
SANATI TASARLAMANIN
SINIRLARI
12 Eylül’de açılan 11. İstanbul Bienali sergilediği gözüpek politik tutumları, genç
sanatçı tercihleriyle uluslararası sanat camiasında özel yere sahip. Fakat etkinliğin
siyasi duruşu “bienal tasarımı”nı sanatçıların fazla mı önüne çıkarıyor?
Günümüzde dünyada 60’tan fazla bienal
var. 1895 yılında Venedik’te başlatılan
gelenek, zaman içinde Batılı kökenlerinin
çok ötesine geçmiş durumda. 1951’de Sao
Paola Güney Amerika’nın ilk bienali oldu;
Kassel’in şu ünlü Documenta’sı ise 1955’te
açılacaktır. Sydney Bienali 1973’teki
başlangıcıyla eskiler arasına girdi bile. Ama
asıl patlama 1990’larda yaşandı. Başta
Asya’nın farklı köşeleri olmak üzere
Havana’dan Karayiplere ve Afrika kıtasına
uzanan “yeni nesil” bienaller Batı egemen
sanata karşı bir politik tavır olarak gelişti.
1987’de gün yüzüne çıkan İstanbul Bienali
de yeni bienaller arasında öne çıkan, her yıl
artırdığı seyirci sayısıyla ve paralel
etkinliklerle kenti gerçek bir uluslararası
güncel sanat ortamına çeviren benzersiz bir
oluşum.
Büyük boyutlu yerleştirmeler, yüksek
teknolojili düzenekler, kavramsal parçalara
pek de uygun olmayan geleneksel “beyaz
küp” müze sergileri, galeriler ve sanat
fuarlarının dışında ayrı bir mecra oluşturan
bienallerin yükselişi bienalleri düzenleyen
“küratör”ün de yıldızının parlamasıyla yan
yana gelişti. Başta efsanevi bağımsız Harald
Szeeman olmak üzere Pontus Hulten,
Kasper König, Jean-Christophe Ammann,
René Block gibi klasik nesil küratörler hâlâ
Batılı ve erkek sanatçıları ağırlıkta
tutuyorlardı, ama tercihler yalnızca ulusallık
ölçütünden küratörün belirlediği temaya
doğru kaymıştı. Bu ilk nesil yıldızların
aralarından az sayıda isim kendini
yenileyecektir. Vasıf Kortun, Roza Martinez,
Okwui Enwezor, Hou Hanru gibi yeni nesil
küratörler ise sanat ortamının çoklu
manzaralarına dinamik bir ortam sağlayarak
sanat kataloglardan panellere
düzenledikleri bir dizi yan etkinlikle
serginin ötesinde ayrı bir söylem de
oluşturuyorlar. Yine de “Sergi küratörlere
bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” diyen
Szeeman’ın ilkesi korunuyor ve küratörler,
serginin kendisini bir “sanat işi” olmaya
kadar götürmemeye özen gösteriyorlar.
Bienal meydanı, gerektiği gibi, sanatçıya
kalıyor ve kavramsal çerçeve gerçekten bir
çerçeve olarak kalıyor.
Ama 8 Kasım’a dek açık kalacak 11. İstanbul
01
Bienali, öncekilerin tersine daha çok
kavramsal çerçevesiyle konuşuluyor ve
sanatçıların ne yapmış olduğundan çok
küratörlerin söyledikleri üzerinden
değerlendiriliyor. Kurulduğu 1999 yılından
bu yana çalışmalarını Hırvatistan’ın Zagreb
kentinde sürdüren küratör kolektifi
WHW/What, How& for Whom’un (Ne, Nasıl
ve Kimin İçin), dört kadın küratörden
oluşuyor: Ćurlin, Ana Dević, Nataša Ilić ve
Sabina Sabolović. Kolektif, bienal başlığını,
Bertolt Brecht’in 1928 yılında Elisabeth
Hauptmann ve Kurt Weill ile birlikte yazdığı
Üç Kuruşluk Opera adlı oyunun ikinci
perdesinin kapanış parçası olan “İnsan
Neyle Yaşar?” adlı şarkıdan almış. Brecht’e
“yeniden keşfedilmesi ve yeni kuşaklara
gösterilmesi gereken bir klasik olarak
bakmayı” amaçlamadığını, “geçmişin saklı
kalmış tarafları üzerine bugün artık
düşünmeye başlamayı ve sanatın, toplumsal
olana müdahale ile estetik jest arasındaki
eski ilişkilerin gözden geçirilmesi ve yeni
ilişkiler kurulması için nasıl olasılıklar
barındırdığını araştırmayı” önerdiğini
belirtiyor WHW.
Ortadoğu ve eski Yugoslavya’nın ağır
savaşlardan çıkmış sanatçılarının ağırlıkta
olduğu etkinlik ağır bir öğretici misyon
yüklenmiş durumda. Antrepo No.3,
Tütün Deposu ve Feriköy Rum
Okulu’nda 40 ülkeden 70 sanatçı ve
sanatçı grubunun 141 projesine
ev sahipliği yapan etkinlikte yerlerde kırmızı
kâğıtlar buruşturulup atılmış, duvarlara sol
içerikli sloganlar yazılmış, Brecht’in
önerdiklerine uygun olarak
ayrı öğrenme odaları öngörülmüş. Brecht’ten
“Banka kurmanın yanında
banka soymak nedir ki?”, “Her burjuva bir
suçlu, her suçlu bir burjuvadır” gibi
sözlerinin bienal sponsoru Koç’un logosuyla
yan yana gelmesi mi galeyana getirdi
bilmez, eleştiriler daha çok kendini “sol”
diye adlandıran kesimden geliyor. Direnalİstanbul Direniş Günleri kavramsal çerçevesi
“İNSAN NE-SİZ YAŞAYAMAZ?” olarak
adlandırarak, “Son birkaç yıldır müzelerde,
dergilerde ve piyasada popülerleşen politik
sanatın dünyayı gerçekten değiştirmekle
hiçbir ilgisi olmadığını artık anlamamız
gerekiyor” diyor onlar. Alternatif
“beğenal” afişleri hazırlanıyor, açılışlara
protestocular eşlik ediyor, anaakım medya
sanatçıların işlerine çok az yer ayırarak
tekrar tekrar kavramsal çerçevenin ne kadar
radikal olduğundan bahsedip duruluyor. Ya
işlerin kendisi? Fazla doğrudan
göndermelerle dolu bazı örnekler olsa da
Bülent Şangar’la Aydan Murtezaoğlu’nun
AICA İstanbul ödüllü yürek burkucu “İşsiz
İşçiler - sana yeni bir iş buldum!” projesi,
Canan Şenol’un minyatür, Karagöz,
ortaoyunundan beslenen “İbretnuma”
adlı video çalışması, Sanja Iveković’in
“Sığınma Evi (Güneş Gözlüğü)” projesi veya
Vasıf Kortun’un eş-küratörü olduğu 2008
Taipei Bienali’nde de adını duyuran Şilili
kolektif Etcetera imzalı “Errorist Cabaret”
akla ilk gelen etkileyici işler. Belki de medya
ve anlamsız protestoların etkisiyle
kavramsal çerçevenin bunca arkasında
kalmaları yazık oluyor.
Fotoğraflar: Muhsin Akgün
01 Antrepo No.3 ve Feriköy Rum Okulu gibi
mekanlarda yer alan bienal sergileri
8 Kasım’a dek görülebilir.
04
Erdem Dilbaz
[email protected]
Kültür endüstrisinin bir süredir
deneyimlenen ve 2010 yılında Türkiye’den
Avrupa’nın geleceğine yapılacak katkıları
göstermesi beklenen Avrupa Kültür Başkenti
(AKB) projesine ramak kaldı. Ülkelerin
imajlarını tazelemek, geliştirmek ya da
imajlarına yeni karakterler eklemek için
dikkate aldığı programlardan biri. İlgililerin
hemen hepsini bünyesinde bulunduran AKB
Ajansı dikkatleri o kadar üstüne çekiyor ki,
geçtiğimiz yıl Milan'a hediye ettiğimiz Expo
dünya fuarlarını takip etmiyoruz. Oysa 150
yılı geçkin tarihleriyle Expo fuarları bize
dünyanın bugünü ve yarınıyla ilgili geniş açı
izdüşümler sunuyor. Evsahipleri başta olmak
üzere katılımcılar da bıçak sırtında bir işe
girişiyorlar. Eline yüzüne bulaştırdığın zaman
dünya aleme rezil olmak var sonunda. Dünya
Fuarı adıyla başladığında (1851) ülkelerin
endüstriyel gelişmelerini tanıttığı, evrilerek
"dünyalar kurmak" yaklaşımını vurgulayan,
en nihayetinde de ulusların markalaşmasını
sağlayan Expo 2010 yılında Şangay'da
gerçekleşiyor.
ŞANGAY’IN
2010’U
BAŞKA!
Biz kendi 2010’umuzla çalkalanırken,
Expo’nun yeni ev sahibi Şangay’ı unuttuk
mu yoksa? Ulusların markalaşması
adına dikkate değer katkıları olan 150
yıllık etkinlik gelecek yıl Şangay’a
neler getirecek dersiniz?
Expo’nun Yıldızları
5.28 km² alanda ülke pavyonlarını
ağırlayacak Şangay Expo 2010'dan, ulusların
vizyoner yaklaşımlarını açıkça görmek
heyecan verici. Özellikle Avrupa ülkelerinin
omuz omuza mücadelesi ortaya teknoloji ve
tasarımla kutsanmış emsalsiz binalar
çıkmasına neden oluyor. Amerika kıtasının
gösterişli yapısı Kanada'dan. Yapının
merkezine kuracakları performans
alanlarındaki ilk gösteri Cirque Du Soleil'den
sipariş. Expo'nun merak edilen yıldızlarından
biri ise Latin Amerika'dan ilk kez kendi
pavyonuyla Expo'ya katılacağını bildiren Şili.
Şili, pavyonunun işlevsel amaçları diğer
ülkelerin yapılarının yanında yetersiz kalıyor.
02
güneşten temin etmek gibi geç kalınmış
aflarını doğadan betonla diliyorlar.
Heaterwick Studio'nun tasarladığı İngiliz
Pavyon'u kirpiye benziyor. Dışarıya uzatılmış
fiberoptik kabloları rüzgarın salınımına
bırakıyorlar. İçeriye kuracakları devasa
dijital ekranlarla ziyaretçilerin beynini
yıkayacaklar muhtemelen.
Kültürlerini mimari yapının felsefesine
oturtan ülkeler arasında, zirveyi Belçika
hakediyor. Avrupa'nın göbeğinde Anglosakson, Germen ve Latin kültürlerinin geçiş
noktası ve bilimsel gelişmişliklerine vurgu
yapmak için pavyonlarının merkezini beyin
hücresi formunda inşa ediyorlar. Polonya
Pavyonu'nun dışı dantel örnekleri gibi
tasarlanırken, İtalya da bölgesel tanımlamayı
mimarisine yansıtıyor; İtalya'yı oluşturan
tüm bölgelerin birlikteliği birbirinden kopuk
konstrüksiyonların birlikteliğiyle
vurgulanıyor. Danimarka Pavyonu
Kopenhag'ın keyfiyetini içeriye taşıyor.Şehir
bisikleti, doğal oyun alanları ve ekolojik
piknik(?) alanı mevcut aile pavyonu.
Tasarımları, teknolojileri, felsefeleri ve
beklenen 70 milyon ziyaretçisiyle 2010’un
en önemli organizasyonu Şangay Expo 2010.
Bir işle ilgilenirken diğerini önemsemedik
belki lakin, gelecek 10 yılda Türkiye'nin de
hatrı sayılır bir gövde gösterisi yapacak
içeriğe sahip olmasını umuyoruz.
Ülkeler biraraya gelince dünyevi dertlere
sahip çıktıklarını gösteriyorlar. Pavyonların
hepsi misafirlerini teknoloji ile direkt
etkileşime sokmak, geri dönüşümlü
malzemelerden inşa edilmek, yağmur suyunu
dahili kullanmak, terasa çimler ekip enerjiyi
01-02-03 Sırasıyla İtalya, İngiltere ve Belçika
pavyonu
01
02
03
06
27/09/2009
Defne Bükümcü
Pelin Özgen
[email protected]
[email protected]
Dünyanın en büyük mimarlık zirvesi diye
nitelendirilebilecek festival, mimarlık ve
tasarım camiasına dünyanın en büyük
mimari ödül programına katılarak kendini
kanıtlama fırsatı tanıdığı için büyük rağbet
görüyor. Festivalin tematik sergisi "Az
çoktur", mimarların dünyadaki yeni
ekonomik koşullara meydan okumaktaki
becerilerini sınayacak. Sergi, yaratıcı
tasarımın, hayal gücü ve yenilikçi
düşüncenin; daha az zaman, enerji,
malzeme ve finans ile nasıl daha az
maliyetli, daha fazla değer üreten binalar ve
kentler yaratacağı sorusuna odaklanacak.
Bu yılki ödül programında, herkese daha
fazla kazanma olanağı tanıyacak üç yeni
kategori daha yer açıldı. Tamamlanmış
yapıların yanısıra açılan bu kategoriler;
içmimari ve dekorasyon, strüktür tasarımı
ve geleceğe yönelik projeler olacak.
Tamamlanmış yapılar altındaki tüm
kategoriler "Dünya Yılın Yapısı Ödülü" için
yarışacak. Bir proje birden fazla kategoride
yarışmaya girebileceği gibi aynı yarışmacı
bir kategoride birden fazla projeyle de
yarışabilecek.
Dünya Mimarlık Festivali'nde, Türkiye'den
de 11 mimari projenin yarışması Türk
GAUDİ’NİN BARCELONASI’NDA
MİMARLIK FESTİVALİ
Barselona’da 4-6 Kasım 2009 tarihlerinde
Dünya Mimarlık Festivali’nin (WAF) ikincisi
düzenlenecek. Dünyanın dört bir yanından
projelerin yer aldığı festivalin yarışma
bölümünde Türkiye’den 11 proje finale kaldı.
mimarlığının gelişimi açısından çok
sevindirici bir haber. Atilla Kuzu ve Levent
Çırpıcı'nın Acıbadem Maslak Hastanesi ''iç
mekan düzenlemesi'' kategorisinde, EAAEmre Arolat Architects 7800 Çeşme
Residences & Hotel ile ''konut'' ve ''tatil''
kategorilerinde, BcD Konutları ve Likör
''geleceğin projeleri/konut'' kategorisinde,
Sinpaş Eco-Town projesi ''geleceğin
projeleri/kentsel planlama'' kategorisinde,
Eyüp Nikah Dairesi ''geleceğin
projeleri/kültürel yapılar'' kategorisinde,
Bodrum Büyük Kulüp ''geleceğin
projeleri/ticari yapılar'' kategorisinde,
Faruk Malhan tarafından projelendirilen
Yalıkavak Bakraz Evleri ''karma konut
kullanım'' kategorisinde, Tabanlıoğlu
Mimarlık'ın Ankara Doğan Medya Center'ı
''ofis/karma yapılar'' ve Kisebükü projesi,
''geleceğin projeleri/konut'' kategorisinde
dünyanın önde gelen mimari projeleriyle
yarışma imkanı bulacak.
Festivalin yarışma bölümünde finale kalan
eserler, aralarında Süha Özkan, Rafael
Vinoly, Farshid Moussavi, Kengo Kuma,
Charles Jencks ve Sir Peter Cook gibi kent ve
mimarlık platformlarında söz sahibi
kişilerin yer aldığı uluslararası büyük jüri
tarafından değerlendirilecek.
Büyük çoğunluğu mimarlardan oluşan 2
binin üzerinde katılımcının ziyaret etmesi
beklenen festival kapsamında, yarışmanın
dışında, güncel mimarlık konuları üzerine
seminerler, ''Sürdürülebilir Mimarlık''
temalı bir sergi ve öğrencilerarası proje
yarışması da düzenlenecek.
Festivale katılmak isteyenler
www.worldarchitecturefestival.com
adresinden tüm bilgilere ulaşılabilir.
01
01 Maslak Acıbadem Hastanesi de finalde.
Oliver Huntrods
TADINA DOYULMAYAN TAKILAR
İspanya'nın alanında ilk uluslararası etkinliği
olan Çağdaş Takı Haftası JOYA, Eylül sonunda
gerçekleştirildi. İki yıl gibi kısa sürede
Avrupa’nın en etkili galerileri arasına giren
galeri Klimt02 işbirliğinde düzenlenen JOYA'nın
destekçileri arasında Katalan Takı Sanatçıları
ve Sanatkârları Birliği “Artesania Catalunya” ve
“Grupo Duplex” vardı.
Mekân, çok isabetli bir seçimle, Foment d'Art i
Diseny FAD'in sergi salonlarında
konumlanmıştı. Çeşitli tasarım dallarında
eğitim veren FAD'ın yüksek tavanlı Gotik
salonlarında birçok sergi yan yanaydı.
İşlenmemiş malzemeyi konu alan "Materia
Prima", alanında yeni açılımlara imza atmış
İspanyol takı sanatçılarına 15 yıldır verilen
Enjoya't ödülünün finalist işleri, genç İtalyan
sanatçıların işlerinden oluşan Lucca Preziosa
Young, Klimt02 galerisinin 2010 yılı seçkisi
olan "The Beauty&The Best" ve Takı Haftası için
özel olarak geliştirilen resmi akşam yemeği
konseptli "Joyas a la Carte" sergisi burada yer
alıyordu.
İngiltere, Avusturya, ispanya gibi çeşitli Avrupa
ülkeleri ve Japon sanatçıların katılımıyla
gerçeklesen sergide takılar, akşam yemeğinin
başoyuncularıydı. Her sanatçının eserleriyle
kendi aksam yemeği düzenlemesini yaptığı
sergide Michael Berger'in kinetik isleri büyük
ilgi topladı. Hareketli yüzükler kendileri gibi
hareketli tabaklar üzerinde sergilenmişti. Arata
Türk tasarımcıları dünyanın dört bir yanında “görünür” olmaya
başladı. İspanya’nın Çağdaş Takı Haftası Joya’nın katılımcılarından
Senay Akın, mizahi diliyle haftanın akılda kalanları arasındaydı.
Fuchi'nin erimiş gümüş tozu ile kaplı takıları da
en çok ilgi görenler arasındaydı. Katılımcılar
arasında bu sene bir Türk tasarımcı da
bulunuyordu. “Bestie Fantasmagoriche" isimli
koleksiyonunu ilk kez burada sergileyen Senay
Akın, mizahi bir yaklaşımla gerçekleştirdiği
takılarının sergilemesinde de mizahi dilini
kullanmıştı. Yeşil, vitaminli taze sebzelerle
07
takıları yan yana getiren masada her şey çok
iştah acıcı görünüyordu doğrusu.
Barselona’nın tanınmış mücevher markaları ve
takı galerileri de fuar organizatörlerini yalnız
bırakmadı. Aralarında Carera y Carera, Joid'art
j.Roca La Basilica gibi prestijli markalar
etkinliğe özel vitrin düzenlemeleriyle katıldı.
01
Böylelikle etkinlik tasarıma meraklı Katalanların
başkentinin birçok yerinde kendini gösterdi.
Galeri sahipleri, sektör profesyonelleri ve
tasarım öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği ilk
günün sonunda Enjoya't ödülü profesyonel ve
öğrenci dallarında sahiplerini buldu.
01 Joya’daki Senay Akın standı
DİSİPLİNLER ARASI BİR TASARIM PROBLEMİ:
YAT TASARIMI
23 – 26 Eylül tarihlerinde Monako’da
gerçekleştirilen Monaco Yacht Show önemli
yat tasarımcıların katılımıyla gerçekleşti. Bu
sene 19.’su gerçekleştirilen fuar 25 metre ve
daha uzun yatların sergilendiği, sektörün en
önemli etkinliği. 21 – 26 Ekim tarihlerinde
İstanbul’da 28.’incisi düzenlenecek olan Boat
Show ise uluslar arası bir fuar olmakla
birlikte en az varlık gösteren grup Türkiyeli
tasarımcılar olacak gibi görünüyor.
Ülkemizde yat tasarımına ilgi duyan
tasarımcılara yön gösterebilecek bir platform
olmadığı gibi pazarda bir tasarımcı arayışı da
henüz yok.
Yat ya da gezi teknesi kavramı 1600’lerde
döneminin en güçlü ekonomisine sahip
Avrupa ülkesi olan Hollanda’da bir endüstri
kolu olarak doğduğundan beri Avrupa
ülkeleri bayrağı ellerinde tutmakta. Ancak
pek çok imalat alanı gibi yat imalatı sektörü
de Avrupa’dan doğuya doğru kayıyor. Diğer
imalat alanlarından farklı olarak Türkiye’nin
coğrafi konumu bu noktada büyük bir avantaj
doğuruyor. Ülkemizdeki denizcilik
sektörünün son yıllarda gösterdiği büyüme
epey dikkat çekici. Kompleks yapısı ve içinde
barındırdığı katmanlar sebebiyle, denizcilik
sektöründeki bu büyüme pek çok yeni
uzmanlık alanı ve iş olanağını da beraberinde
getirmekte. 2002 yılında ülkemizdeki tersane
sayısı 32 iken 2009 sonu itibariyle bu
sayının 123’e ulaşması bekleniyor. Krize
rağmen büyümesini sürdüren denizcilik
sektöründe üretim kapasitesinde ve
mühendislik hizmetlerinde dünya
sıralamasında olmamıza rağmen tasarım
alanında aynı derecede üretken olduğumuz
söylenemez. Ülkemizde yat tasarımı ile
uğraşan tasarımcı ve mimarların sayısı ne
yazık ki bir elin parmaklarını geçmiyor.
Oysaki yat tasarımı barındırdığı problemlerin
doğası gereği mimarlar, iç mimarlar ve
endüstri ürünleri tasarımcıları için iş
potansiyeli oluşturmakta. Dünyada ve
ülkemizdeki tasarımcıların bir çoğu küçük
yaşlarından itibaren denizle haşır neşir
yaşayan kişiler. Sektördeki yaygın görüş
görsel ve kültürel birikimin önemli olduğu,
denizle iç içe yaşayan kültürlerin tasarım
alanında da daha üretken olduğu yönünde.
Bu sebepledir ki; İngiltere, Hollanda ve Yeni
Zelanda bu sıralamanın en başında gelen
ülkeler.
Dünyada ve ülkemizde yat tasarımı ve
uygulama süreçlerinin büyük bir çoğunluğu
uluslararası bir çalışma ortamı içinde
gerçekleşiyor. Proje ve imalat süreçlerinde
pek çok farklı milletten mühendisler,
tasarımcılar ve uygulayıcıların birlikte
çalışıyor olması, beraberinde kültür ve
23-26 Eylül tarihleri arasında Monako’da
düzenlenen Monaco Yacht Show önemli yat
tasarımcıların katılımıyla gerçekleşti. Bu
sene 19.’su gerçekleştirilen fuar, 25 metre
ve daha uzun yatların sergilendiği, sektörün
en önemli etkinliği.
01
yöntem farklılıklarını getirmekte. Bu
farklılıkların üstesinden gelebilmek, konu
özelinde ortak bir dil ve yöntem geliştirmenin
bu işin çok önemli bir parçası olarak
değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamakta
fayda var.
İşin eğitimine gelecek olursak; dünyada yat
tasarımı üzerine lisans düzeyinde eğitim
veren tek okul İngiltere’de bulunan
Southhampton Institute. Okulun liman
bölgesinde bulunması, sahip olduğu teknik
laboratuarlar, verilen yoğun mühendislik ve
tasarım eğitiminin pratikle birleştirilmesine
olanak tanıyor. Yüksek lisans düzeyinde
eğitim için ise Milano Politeknik
Üniversitesi’nde tam zamanlı bir program
mevcut. Ed Dubois, Ron Holland gibi
mühendislik kökenli önemli yat
tasarımcılarının ekiplerinde bu okullardan
yetişmiş tasarımcılar yer alıyor. Ülkemizde
ise çeşitli üniversitelerde Gemi İnşaat
Mühendisliği bölümleri uzun süredir başarılı
mühendisler yetiştirmekte ancak mühendislik
fakültelerinin eğitimin içeriğinde tasarım
konuları yer almıyor. İzmir Ekonomi
Üniversitesi bünyesinde iç mimarlık ve çevre
tasarımı ile endüstri ürünleri tasarımı
öğrencileri için geliştirilen yat tasarımı dersi
umut verici bir başlangıç olabilir.
Potansiyelin Yönetimi
02
İtalya’nın moda ve tekstil sektöründe bugün
sahip olduğu yere, sanıldığının aksine;
tasarımcıların değil tüccarların verdiği ivme ile
geldiği söylenir. Bizim için de denizcilik
sektörünün barındırdığı bu potansiyelin
yönetilmesi ve gerçek bir değere
dönüştürülmesi ancak kamu kuruluşları, özel
kuruluşlar ve eğitim kurumları tarafından
desteklenen bir proje olarak ele alınması ile
mümkün olacaktır. Biz tasarımcıların heyecan
verici olabilecek bu gelişmelere nasıl dâhil
olabileceğimiz, kendi adımıza nasıl
hazırlanabileceğimiz düşünmeye ve
planlamaya değer bir konu.
www.monacoyachtshow.com
www.nyacthdesigns.com
www.canyalman.com
www.duboisyacths.com
www.ronhollanddesign.com
www.fosterandpartners.com
www.stark.com
01 Foster and Partners’in tekne tasarımı.
02 Neptün Öziş’in tasarımı Nero.
03
03 Stark’ın Wedge Too adlı teknesi.
08
27/09/2009
09
Melis Pekand
[email protected]
MODA HAFTALARI
YÜKSEKTEN UÇAR
Mark Fast, Luella, Marios Schwab,
Richard Nicoll.
Milano Moda Haftası
İtalyan modasının Milano’yla olan etkinlik
bazındaki organik bağı 1979’lara dayanıyor.
Milano Collezioni adı altında düzenlenen
defilelerden sonra, İtalyan markalarının
dünyadaki eşsiz başarısıyla Milano’dan
dünyaya açılan moda haftası oldukça ilgi
çekiyor. Milano Moda Haftası hazır giyim
için yılda iki kere düzenlenirken, Erkek
Moda Haftası olan Moda Uomo da her yıl
Ocak ve Temmuz aylarında yapılıyor.
Tekstil işçiliğini jilet gibi keskin ve pürüzsüz
detaylarla ortaya koyan Milano Moda
Haftası, özellikle 80’lerden itibaren
efsaneleşmiş isimlerin yuvası. Buradan
çıkan Versace, Valentino, Dolce&Gabbana,
Ferre, Gucci, Armani, Cavalli, Prada
markalarının gücü, modadaki
hegemonyalarını kanıtlar nitelikte.
Yakın Takip İçin: Prada, Dsquared,
Dolce&Gabbana, Armani, Salvatore
Ferragamo, Bottega Veneta.
Paris Moda Haftası
01
“New York işi bilir, Londra cesaretini ortaya koyar, Milano
işçilik ustasıdır, Paris hayalleri sunar” derler. İşte yüksekten
uçanları seyir rehberi...
Sokaktaki insan seneye neyi nasıl giyecek,
nasıl makyaj yapacak, hangi saçı
uygulayacak, hangi renklere ilgi duyacak
gibi soruların cevaplarının şov yoluyla
verildiği, yeteneklerin çarpıştığı, konsept
savaşlarının yaşandığı modanın bayramı
sayılan moda haftalarının sonuncusu 10
Eylül’de başladı. Modanın bir sonraki yıl
başına geleceklerden sorumlu olan hazır
giyim moda haftaları, yılda 2 kez, 4 şehirde
ve 4 hafta ardı ardına düzenleniyor.
Halka açık olmayan, yalnızca davetiyeyle
girilebilen, moda basını ve alıcıların yanı
sıra son yıllarda ünlü etkinliği haline gelen,
sırasıyla New York, Londra, Milano ve
Paris’te yapılan moda haftalarının her
birinin aynen düzenlendikleri şehirler gibi
karakteristik özellikleri var.
New York satış odaklı ve giyilebilir
görünümler sunarken, Londra cesareti,
enerjiyi, tuhaflığı ve deneyselliği ortaya
koyuyor. Öte yandan finans tarafı sağlam
olan ve muhtaç olduğu kudreti ülkesinin
bilinen markalarında bulan seksi Milano,
İtalyan modasının hegamonyasını dünyaya
gösteriyor. Erler meydanı, süzme en iyilerin
olaya nokta koyduğu, modanın doğum yeri
Paris ise, assolist olarak final yaparken
yarattığı hayallerle her seferinde büyülüyor.
New York
Moda Haftası
1943 yılında New York’ta Press Week- Basın
Haftası adı altında ilk defa düzenlenen
etkinliğin hikayesi, Paris’in hükümdarlığı
altındaki moda şovlarına karşı bir alternatif
oluşturmak amacıyla başladı. Moda dünyası
hakkında söz sahibi olan Fransız
markalarını görmeye giden basını, New
York’a çekmek ve Amerikan markalarını
tanıtmak amaçlı olan New York Moda
Haftası, günümüzdeki halini 1993 yılında
aldı. Özellikle 90’ların görünümünün
dünyaya yayılmasında referens noktası olan
NYMH, Amerikan markalarının bilinirliğini
pekiştirmek için önemli bir adres oldu.
Yakın Takip İçin: Marc Jacobs, Ralph
Lauren, Oscar de La Renta, Donna Karan,
Alexander Wang, Rodarte, Zac Posen.
Londra Moda Haftası
Bu yıl 25. doğum yılını kutlayan Londra
Moda Haftası, British Fashion Councilİngiltere Moda Birliği tarafından
tasarımcıları tek çatıda toplamak amacıyla
1984’te oluşturuldu. O zamanlar mezuniyet
defilesi dilden dile dolaşan John Galliano da
bu ilk moda haftası yılının genç
mahsüllerindendi. Genelde modaya ilk
adımını atan ve finansal gücü olmayan
genç tasarımcıların boy gösterdiği Londra
Moda Haftası, Premier Lig’de kapışan
markaların dikkatini çekmek adına yapılan
en tuhaf tasarımlara sahne olur.
Uçukluğu ve yeni fikirleriyle ilgi odağı
olmayı başaran isimler, genelde büyük
markalarla sözleşme imzaladıktan sonra
Paris Moda Haftası’na transfer olurlar.
Ancak Londra’yı bir seviye atlama sınavı
gibi görmekten ziyade, modanın keşif ve
icatlarına katkıda bulunanlar,
yeteneklerinin sınırlarını zorlayanlar
merkezi olarak görmek daha doğru
olacaktır.
Her ne kadar Londra menşeili bazı isimler
şimdi Paris Moda Haftası’na transfer olmuş
olsa da, aslında Londra Moda Haftası’nın,
Vivienne Westwood, Hussein Chalayan,
Alexander McQueen ve John Galliano’nun
doğdukları yer olduğunu unutmamak
gerekir.
Yakın Takip İçin: Christopher Kane, Erdem,
Haute Couture Federasyon geçmişinin,
1868’lere dayandığı bir şehirden
bahsediliyor Paris derken. 1973’te bugünkü
formunu alan hazır giyim organizasyonu,
haute couture ile birlikte, modanın dramatik
ve teatral gösterilerinin sunulduğu, yer yer
moda tasarımının sanat mertebesine
ulaştığı merkez olarak anılıyor.
Paul Poiret ve Coco Chanel ile başlayan
günümüz moda anlayışının yeni kuşak
temsilcileri, Paris’in modanın kalbi
olmasındaki haklı gururunu destansı
ustalıkla gözler önüne seriyor.
Modanın doğum yerindeki Parizyen efsane
isimlerin ağırlığı ise dar satırlara
sığmayacak kadar büyük. YSL, Dior, Chanel,
Lanvin, Balenciaga, Louis Vuitton, Jean Paul
Gaultier, Hermes gibi statü sembolü haline
gelen markaların yüceliği modaya hayran
kalmanın adeta simgesi.
Yakın Takip İçin: Chanel, Dior, Balenciaga,
Lanvin, Alexander McQueen, YSL, John
Galliano, Karl Lagerfeld, Louis Vuitton,
Comme Des Garcons, Hussein Chalayan,
Rick Owens, Gareth Pugh.
4 şehirdeki moda haftalarında defilesi
sabırsızlıkla beklenen ve geleceği
şekillendirmeye muktedir olan şu isimlere
özellikle dikkat edilmesi gerekiyor; Marc
Jacobs, Prada, Balenciaga ve Lanvin.
10 Eylül’de 2010 İlkbahar/yaz
koleksiyonlarını tanıtmaya başlayan Moda
Haftaları 7 Ekim’de sona erecek..
ECO-CHIC SERGİSİ
İSTANBUL’DA
İstanbul Moda Akademisi (İMA), İsveç Enstitüsü ve
İsveç İstanbul Başkonsolosluğu işbirliği ile
yürütülen gezici sergi “Eco Chic”e (Eko Şıklık Sürdürülebilir İsveç Modasına Doğru), 1-21 Ekim
2009 tarihleri arasında ev sahipliği yapacak.
İstanbul Moda Akademisi (İMA)nın yeni eğitim döneminin
açılışına denk gelen Eco Chic sergisi, insani olmayan
koşullarda ve çevreye zararlı bir şekilde üretilen giysilere
alternatif bir çözüm olarak İsveçli tasarımcıların ekolojik
kıyafetlerini bu sergide bir araya getiriyor. Diğer giysilerle
ekolojik tasarımların arasındaki farkı üretiminden en son
haline kadar olan süreçteki etik yaklaşımlarıyla ortaya
koyan Julian Red, Flippa K., Dem Collective gibi ünlü
tasarımcıların kıyafetlerinin yer alacağı bu sergi, tekstil
üretimi ve tüketimi anlayışına yeni ve etik bir bakış açısı
getiriyor olacak. İstanbul’dan önce Belgrad, Minsk, Kiev ve
Riga’da sergilenen ve büyük ilgi gören Eco Chic sergisi
İstanbul’dan sonra Berlin ve New York’ta sergilenecek.
İstanbul’da, İMA’da yer alacak olan bu sergi kapsamında
bir seminer ve iki workshop gerçekleştirilecek. 2 Ekim günü
gerçekleştirilecek olan “Ekolojik Yaşam ve Moda” temalı
seminere İsveç Enstitüsü’nden “Eco Chic” sergisinin proje
müdürü Anna Maria Bernitz, Dem Collective’in
ortaklarından ve ekolojik moda üzerine konuşacak Annika
Axelsson, Bergman’s şirketlerinin ortaklarından ve aynı
zamanda akademide ekolojik tasarım üzerine ders veren
Marcus Bergman, Centre for Sustainable Fashion, London
College of Fashion’dan Nina Baldwin, Türkiye’de organik
kumaş üretimi yapan Ants firmasından Rengin Akyüz ile
Institute for Marketology’den organik ve ekolojik
tasarımların sertifika alma süreçlerinden bahsedecek olan
Hüseyin Taş katılacaklar.
13 ve 14 Ekim tarihlerinde İMA’da düzenlenecek olan
workshop Vivenne Weswood, Fillippa K. gibi ünlü
markalarda tasarımcı olarak çalışmış olan moda tasarımcısı
Sibel Baştimur
[email protected]
KRİZ TASARIMI MI,
TASARIM KRİZİ Mİ?
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü, "Tasarım veya Kriz"
başlığı altında 8-9 Ekim 2009
tarihlerinde düzenlenecek 4.
Ulusal Tasarım Kongresi'ne
davet ediyor.
Rickard Lindqvist tarafından gerçekleştirilecek.
Katılımcılara organik veya eski kumaşlardan basit
tasarımlar yapmayı öğretecek olan Rickard Lindqvist
kumaşı kesmeden ve dolayısıyla hiç kumaş israfı yapmadan
nasıl yaratıcı ve farklı tasarımlar üretilebileceğini
gösterecek.
Eco Chic sergisi, halen doğaya büyük zararlar vererek ve
insani olmayan koşullarda insanların çalıştığı moda
sektörüne estetikten ve tasarımdan vazgeçmeden etik bir
yaklaşım getirmesi açısından büyük bir önem içeriyor.
Daha bilinçli bir üretim ve daha bilinçli bir tüketime yönelik
ilk adım için 1-21 Ekim tarihleri arasında İMA’da
gerçekleşecek olan Eco Chic sergisi gezilebilir.
Endüstriyel tasarımın ülke kalkınmasında ve yaşam
kalitesinin artırılmasındaki rolünü anlatmak için
toplumun ilgili kesimlerine yönelik bir bilgilendirme ve
etkileşim stratejisi geliştirmek, kuruluşundan itibaren
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü kurumsal
misyonunun bir parçası oldu. İçinde bulunduğumuz
dönem, değişimin iki farklı yüzü olan tasarım ve kriz
arasındaki diyalektik gerilim ile tasarım ve kriz ilişkisi
üzerine düşünmeyi ve tartışmayı değerli ve gerekli
kılıyor. 4. Ulusal Tasarım Kongresi'nin – Tasarım veya
Kriz - temasıyla düzenlenmesine de bu bakış açısının
sonucu olarak karar verildi.
İlk Ulusal Tasarım Kongresi'ni 1982 yılında, ikincisini AB
ile Gümrük Birliği'nin hemen ardından 1996 yılında ve
üçüncüsünü ise 2006 yılında düzenleyen İstanbul
Teknik Üniversitesi (İTÜ) Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü tasarımı yeniden Türkiye üniversite gündeminde
üst sıralara taşımayı amaçlıyor. Ulusal Tasarım Kongresi
Türkiye'de endüstriyel tasarım alanında gerçekleşen tek
periyodik kongre. Ayrıca geniş bilimsel hakem kuruluyla
kongre bu alanda ilk ve tek hakemli ulusal akademik
etkinlik olma niteliğini de koruyor.
4. Ulusal Tasarım Kongresi akademik programında yer
alan tüm bildiriler, konularında uzman en az iki
hakemin olumlu görüşüyle kongrede sunulmak üzere
kabul edildiler. Kongre’nin davetli konuşmacısı
Hindistan’ın ünlü Ulusal Tasarım Enstititüsü öğretim
üyesi, tasarımın sürdürürülebilir ekonomik ve ekolojik
süreçlerdeki rolü konusunda uluslararsı bir uzman,
Profesor M.P. Ranjan olacak.
Ulusal Tasarım Kongresi'nin temel amacı tasarımı çok
boyutlu bir yaklaşımla ele alarak, araştırma ve
uygulama yapan ilgili tüm kesimlerin yer alabileceği bir
iletişim ve tartışma ortamı yaratmak. Kongrenin hedef
katılımcı kitlesini tasarımcılar, işadamları,
akademisyenler, profesyonel yöneticiler, bürokratlar,
siyasetçiler, öğrenciler ve basın mensupları
oluşturuyor.
10
27/09/2009
Banu Alpay
Gözde Tüfekçi
[email protected]
[email protected]
DIŞ KAPININ MECRALARI
HANGİSİ, ‘KAÇ PARA?’
AIGA, Haziran ayında 2009 yılı tasarımcı ücretleri üzerine
hazırladığı anketin sonuçlarını açıkladı. Sonuçlar,
tasarımcılara yeni ilham kaynakları ve başarı stratejileri
sunmak amaçlı derleniyor. Türkiye’de ise ETMK, 10
Ekim’den itibaren özel olarak seçilen bir komisyon ile
konu üzerine toplantıları başlatıyor.
Özellikle 2008’in üçüncü çeyreğinde
yaşanan küresel ekonomideki sarsıntılar ve
beraberinde getirdiği ekonomik geri çekilim
sonrasında bu seneki anketin sonuçları
tasarım camiası tarafından merakla
bekleniyordu. AIGA verdiği raporda 2009
anketinin 9000 üzeri katılımcı ile şu ana
kadar yaptıkları en geniş çaplı anket
olduğunu da belirtiyor.
Uzman Gözünden
Anketin yanı sıra AIGA Amerika’nın çeşitli
bölgelerinden tasarım uzmanlarına
ekonomik düşüşün yaşandığı bu dönemde
meslektaşlarına ne gibi tavsiyeler
verebileceğini sordu. Dünya genelinde
tasarımcılara hitap eden tavsiyelerden
göze çarpanlar şöyle;
● Düşüşe geçen ücret seviyeleri tasarımcının
Ücretlendirme
Metodları
AIGA, Aquent ve Communication Arts’ın
kontaklarından seçilen ve tasarım alanında
çalışan 42,000 üzeri profesyonele yöneltilen
anket soruları internet üzerinden dağıtıldı ve
toplandı. Özel bir araştırma şirketi tarafından
toparlanan veriler tasarımcının pozisyonu
dahil olmak üzere çalıştıkları şirketlerin
faaliyet alanlarından, çalışan sayısına,
müşteri tabanından, hangi şehirde
konumlandıklarına kadar birçok kritere
göre değerlendirildi. AIGA, katılımcı sayısı
göze alındığında sonuçların ülkedeki
tüm tasarımcıları temsil etmediğini ancak
önemli bir kısmının kazancının güncel ve
belirgin bir yansıması olduğunu belirtiyor.
Anket Sonuçları
Ne Gösteriyor?
Ekonomik geri çekilme sonrasında senior,
junior ve giriş seviyesindeki tasarımcıların
maaşlarında süreklilik tespit edilirken web
tasarım ve geliştirme alanında çalışanların
ücretlerinde az da olsa artışa rastlandı.
Belirtilenlerin dışındaki pozisyonlarda ise
düşüşe rastlandı. İşçilik İstatistikleri
Büro’sunun tüketici fiyat endeksinin sadece
0.1’lik bir artış göstermesi ise istatiksel
olarak tasarımcıların aşağı yukarı aynı hayat
standartlarını koruduğunu belli ediyor.
AIGA’nın anket sonuçlarına dayanarak da
belirttiği gibi reklam ajansları ve büyük
şirketler kendi bünyelerinde bulunan tasarım
departmanlarını küçültür yada kapatırken
çoğu tasarım stüdyosu da dar zamanlamalar
ve bütçelerle kısıtlı iş yoğunluğundan şikayet
ediyor.
emeğinin karşılığından ziyade ekonominin
neyi destekleyebildiğini yansıtıyor. Moralinizi
yüksek tutun.
● Borç almaktan kaçının, bütçe hazırlayın ve
giderlerinizi doğru ayarlayın.
● Kalıcı değerleri olan şeyleri yaratabilen insanlar daha sağlıklı ve bilgiye dayalı bir ekonomik sistemi mümkün kılanlardır.
● Kendi tasarımlarınızı yapmanız için çok
sermayeye ihtiyacınız yok.
● Çevrenizi genişletin ve kariyeriniz için değerli insanları yakın kontağınızda tutun.
● Olası iş verenlerinizle ilgili bilgi toplayın.
● Teknolojiyi takip edin ve işlerinize katın.
● Yeteneğinizi en doğru şekilde kullanacağı-
nız alanı bulun ve odaklanın. Gelişmek için
paylaşmaktan kaçınmayın.
● Kim için özel indirim yapacağınız
konusunda dikkatli olun, spekülatif işten
kaçının.
Türkiye’de ne
yapılıyor?
● Kariyeriniz için ülke veya şehir
değiştirmeye açık olun.
● Elinizde para kazandıracak bir iş olmasa
da boş durmanıza gerek yok. Paranızı
dikkatli ancak yaratıcılığınızı bol
harcayın. Ortada çözülmesi gereken çok
problem var.
ETMK İstanbul Şube’sinin yaptığı açıklamaya
göre tasarımcı ücretlendirmeleri adına yapılacak çalışmalar Ekim ayının 10’undan itibaren başlayacak. 4-5 yıl önce de konu üzerine
tasarımcılara yardımcı çalışmalar sunmuş ve
pozitif tepkiler almış olan ETMK, günümüz
11
Açık hava reklamları giderek farklılaşan
uygulamalarıyla, uzun zamandır olgunlaşan bir
sektör olduğunun sinyallerini veriyor.
Televizyon ve gazeteden sonra en etkili üçüncü
mecra haline gelen açık hava alanları; trafikte,
yolda yürürken, gün içinde seyre daldığımız
alanlar olarak içimize nüfuz ediyor. Sorgusuz
sualsiz, kendiliğinden karşımıza çıkıveren açık
hava reklam alanları şimdi de boyutlandı! Birçok marka bu yolla dikkatleri üzerine çekiyor.
ekonomik şartları, değişen sektör yapıları ve
farklılaşan ölçekte işlerin varlığı sebebi ile
daha önceki araştırmalarını güncellemek adına kolları sıvıyor. Aynı zamanda bir sivil toplum örgütü de olan dernek, toplantıları
başlatacak konseye katılmak isteyen her üyesini destekliyor.
Ücretlendirme konusunun yaratıcı
endüstrilerde çok net ölçülendirilmesinin zor
olduğunu belirten kurum, konsey toplantıları
ile başlatacağı süreci şöyle tanımlıyor;
Araştırma süresince kaç kişinin
çalıştırılacağından, yapılacak araştırmanın
bedeline kadar çok kapsamlı bir bütçe
oluşturalacak. Ön çalışmaları takip eden
sürede ise farklı sektörlerin konumları,
piyasadaki aktif projelerin yapıları ve
üzerlerinde çalışan yaratıcı kadro sayısına
kadar bir çok veri toplanacak.
Komisyon üyelerinin geniş kapsamlı
toplantılarının sonucunda oluşacak çıktıları
internet üzerinden aktif hale getirecek olan
dernek aynı zamanda tasarımcılara yeni iş
kapılar açmayı da tarifliyor.
Konu hakkında daha fazla bilgi almak için
www.designsalaries.org , www.etmk.org.tr
01. AIGA’nın 2009 anketi sonuçları
Tüketicinin bir günde ortalama 1.600 mesaja
maruz kaldığı düşünüldüğünde, dikkati anında
çekmek, ilgi uyandırmak söz konusu olduğunda,
reklamcıların tasarımla kesişen noktalardan
yararlanmamaları da kaçınılmaz oluyor. Kitleyle
birebir göz göze gelebilen özellikteki bu
mecralarda varlığını sürdürmek, can alıcı
noktada yer almak; yaratıcılık, beklenmeyeni
yapmak ve izleyiciye halihazırda görebileceği
bir dünya sunmaktan geçiyor. Sokaklarda sıkça
görmeye alıştığımız açıkhava reklam
uygulamaları da, yalnızca birer pano olmanın
dışına çıkarak iki boyuttan üç boyutlu
örneklerine ulaşarak, daha bir dikkat çeker,
daha bir görünür olmaya başlıyor. Bu nedenle
açık hava reklamlarının başarısının temeli,
altında yatan reklam fikrine dayansa da, fikrin
etkili bir şekilde ürüne yansıtılması, izleyiciyi
yakalaması ve doğru aktarılması noktasında
tasarımı da, kilit noktalardan biri halini alıyor.
Geçtiğimiz ay “panonun üstüne kanlı canlı insan yerleştirmek”
suretiyle 3 boyutlu olma haline yeni bir yorum katan tasarımcıreklamcılarımız sağolsun, kapının dışına başımızı uzattık!
gerçekleştirdikleri canlandırmada; Columbus,
Ohio’da bir park alanı kiralayarak, boya
dökülme anını dev bir şekilde yeniden yaratan
kuruluş tarafından, açık mekanın tümü
senaryolaştırılarak bir bütün olarak ele alınmış.
Son günlerde birçoğumuzun dikkatini çeken
uygulamalardan biri; Knorr’un Beşiktaş duvarını
boydan boya süsleyen doğadan mutfağı. Projeyi
gerçekleştiren Santa Adworks’e, Summit
International Awards yarışmasında Creative
Award kategorisinde Silver Crystal Trophy
kazandıran Knorr’un 3D mutfağı, markanın
yarattığı “doğallık” algısını şehrin en işlek
yerlerinden birine getirerek yaratıcılıkla
perçinliyor. Duvarın boydan boya mutfak olarak
tasarlandığı çalışmada, ahşap malzemeler önce
el ile üç boyutlu olarak modellendirilirken 10
gün süren bir üretim sürecinden geçilmiş. Özel
bir teknikle gerçeğine en yakın şekilde anime
edilerek boyanan 100 parça bir araya
geldiğinde ise Knorr’un doğadan gelen dünyası
şehre iniş yapmış.
Bir diğer çarpıcı örnek ise 3M’in güvenlik
camını tanıtmak için seçtiği yöntem. Uygulama
hem cesaretli, hem de ürüne güven duymanızı
bir kez daha tembihler nitelikte. Kırılmaz cam
olarak lanse edilen ürünün özelliklerinden
sonuna kadar yararlanan 3M, bir otobüs
durağında güvenlik camından oluşturduğu
camekanın içine yerleştirdiği para desteleri ile
izleyiciye adeta açık bir davetiye gönderiyor.
Başka bir yanda, uluslararası sağlık zinciri
Fitness First’ün yarattığı otobüs durakları,
gördüğünüz andan itibaren yüzünüzde
gülümsemeye dönüşecek bir şaşkınlık
yaratmanın yanı sıra biraz da çekimserlik
ekleyen haliyle çıkıyor karşımıza bu kez.
Yaratılan durak, fazla kiloları ve ihtiyaçları
olabilecek çözümü, aynı anda çarpıcı bir şekilde
işaret ediyor. Bekleyenin, durak bankına
oturmasıyla kurulan sistemde, oturma alanının
altına yerleştirilen tartı, eş zamanlı olarak
durağın ekranında beliriveriyor. Espirili bir
yaklaşımla markanın servisini dile getiren
uygulama, fikrin ürüne dönüşmesiyle daha da
can alıcı bir şekilde dikkat çekmeyi başarıyor.
Uluslararası uygulamaların peşi sıra Türkiye’de
de başarılı örneklerine rastladığımız açık hava
reklamlarını değerlendiren, en iyi reklam
fikirleri, mecraları ve yaratıcılık gibi kriterlerin
yanı sıra, en iyi illüstrasyon, tasarım ve fotoğraf
dallarında da ödüllerin verildiği Mediacat
Açıkhava Ödülleri gibi yarışmalar, bu alandaki
gelişmelere işaret eder nitelikte.
Biraz geçmişe dönecek olursak, “anlamlı” olma
örneklendirmelerinden biri de, Nationwide
sigorta markasıyla karşımıza çıkıyor. Servis
sağlayıcı bir markanın bile ürünleşerek
somutlaştığı bir açık hava reklamına şahit
oluyoruz uygulamayla. “Life Comes at You Fast”
kampanyasının bir parçası olarak
02
01
01 ’Life Comes at You Fast’ kampanyasına ait.
outdoor reklam çalışması.
02 Fitness First’ün yarattığı otobüs durakları.
03
03 3M reklam panosu.
27/09/2009
12
Barış Çakmakçı
Barış Çakmakçı
[email protected]
Dekorasyon ve tasarım dünyasının yakın bir
ilgiyle takip ettiği Paris Maison&Objet Fuarı,
geçtiğimiz son bir sene içindeki diğer tüm
dünya fuarları gibi, katılımcı ve ziyaretçi
anlamında çok daha sakindi. Fakat bu
seyrekleşme eğilimi, katılımcı markaların
yılması için bir sebep oluşturmamıştı. Aksine
her marka kendi ölçeğinde hazırlamış olduğu
koleksiyonlarda kişisel değerlerin, dengenin ve
daha iyi bir yaşam için gerekli olan şeylerin
önemini bir kez daha ortaya koymuştu.
‘ReGeneration’ temasını fuarın odağı haline
getiren yetkililer, bu çerçevede insanın kendini
yeniden inşa etme sürecini, inovatif
konseptlerin insan yaşamını daha da
iyileştirmesini ve estetik anlamıyla güzelliklerin
hak ettiği değeri bulmasını talep ediyorlardı.
[email protected]
PARİS’TE DOĞUŞ İNOVASYON VE AKILCILIK
TEKNOLOJİ SİNYALİNİ VERDİ:
Yeni arayışlar, yıldız tasarımcılar, genç yetenekler, sürdürülebilir
tasarımlar ve daha kaliteli bir yaşam derken ‘ReGeneration’
temasıyla Paris Maison&Objet Fuarı bir kez daha geride kaldı. Fuar,
büyük heyecanları beraberinde getirmese de, izlenen yolun tutarlılığı
ve yakın gelecekle ilgili öngörüleri mutluluk vericiydi.
Her sene olduğu gibi bu sene de, keşiflerin,
kalitenin ve genç yeteneklerle işbirliğinin
devam ettiği fuarda, insanların ve objelerin tam
yerini bulduğu bir modern çağ tasviri yapıldı.
Hem iç hem dış mekanda kullanılan mobilya ve
ürünlerin yanı sıra insan aklını ve zihnini
olumlayan tasarımlar, daha uyumlu ve dengeli
bu yaşam tarzının ihtiyaçlarını ortaya koydu.
Fuarın önemli bölümlerinden biri olan
‘Outdoor_Indoor’ bölümü, yeni tasarım
imkanlarının denendiği dekoratif
platformlardan biriydi. Özellikle ev yaşamını
bizzat ilgilendirdiği için, sektör markalarını bir
araya toplayan bu bölümde estetik ve işlev
anlamında daha kaliteli açılımlar arandığı
görüldü. Ziyaretçiler çok fazla heyecan verici
tecrübelerle ayrılmamış olsa da, sektörde halen
olumlu gelişmeler olması sevindiriciydi.
04
Markalarla işbirliği yapan yıldız tasarımcılar
sektör üzerindeki ilgiyi taze tutmanın önemli
kozlarından biriydi. Eylül edisyonunda Pascal
Morgue ve Andrée Putman’ın Fermob’la;
Patricia Urqiola ve Antonio Citterio’nun B&B
Italia’yla; Paola Navone, Rodolfo Dordoni,
Chrisophe Pillet ve Carlo Colombo’nun EMU’yla,
Marcel Wanders’n Kettal ve Philippe Starck’ın
Sutherland-Perennials ile işbirliği dikkate değer
çalışmalardı.
İyi bir yaşam ve yenilenme konseptinden
hareketle düzenlenmiş olan SPA bölümü de,
tıpkı dış mekanlar gibi keyif noktalarından biri
olarak kodlanmıştı fuarda. Geleneksel
anlamıyla hamam kavramını da içine alan bu
bölümde tekstil ürünlerinden bakım kürlerine
kadar pek çok markanın ürünü yer aldı.
Fuarın genç tasarımcılara destek olan kısmı
‘Talents à la Carte’ bölümünde ise Meksika,
Peru ve Brezilya’dan yeni isimler yer aldı.
Fransa ve Brezilya arasındaki dostluk yılı
nedeniyle Dona Fusion sergisinde ise her iki
ülkenin kumaşları ve ürünleri biribiriyle iç içe
giydirilerek ‘Dressing the home’ isimli bir
konsept sergi düzenlenmişti. Fuarın en çok ilgi
çeken bölümlerinden bir diğerinde ise,
sosyolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel verilere
dayalı olarak hazırlanan 2010 yılı eğilim
öngörüleri vardı. Croisements Trend Ajansı’nın
yöneticisi François Bernard’ın hazırladığı ‘Body
House’ sergisi, insan anatomisinden ilham alan
parçalardan oluşurken, Elisabeth Leriche Ajansı
da ‘Delightful’ konseptiyle daha şiirsel bir ev
13
4–9 Eylül tarihleri arasında Berlin’de gerçekleşen Tüketici Elektronikleri Fuarı
(Consumer Electronics Unlimited - IFA), sadece teknoloji ürünleri fuarı olmadığını;
aslında insan, çevre, ekonomi ve tasarımla da ne denli iç içe işleyen bir sistemin var
olduğunu ortaya koydu. Fuarın merkezinde ‘akılcılık’ parlıyordu.
Geçtiğimiz Eylül ayının ilk haftası
gerçekleşen Tüketici Elektronikleri Fuarı
(Consumer Electronics Unlimited - IFA),
sadece teknoloji ve ekonominin değil, aynı
zamanda tasarım endüstrisinin de gözünü
Berlin’e çevirmesine neden olduğu bir
etkinliğe dönüştü. Ekonomik sıkıntılar ve
resesyon nedeniyle hemen her sektörü
vuran durgunluk sürecinden çıkar yol
arayan teknoloji firmaları, fuar süresince
sergiledikleri ürünlerde inovasyonın ve
çevreye duyarlılığın altını çizdiler.
Beş gün boyunca devam eden fuarda yer
alan markalar gündelik yaşamda herkesin
evinde, ofisinde kullandığı ve bir arada
yaşamaktan keyif aldığı bütün teknolojileri
ve sistemleri içeriyordu. Televizyondan
çamaşır makinesine, müzik ve sinema
sistemlerinden cep telefonuna kadar pek
çok farklı ürün grubunu bir araya getiren
fuar, hem teknoloji tutkunlarını hem
ekonomi basınını hem de tasarım-teknoloji
ilişkisini yakından takip edenleri fazlasıyla
tatmin edecek anekdotlar çıkardı.
Krizde Umut Işığı
01
03
05
02
atmosferi kurguluyordu. NellyRodi Ajansı’nın
direktörü Vincent Gregoire ise ‘Sense Fiction’
temalı sergide yeni enerjilerin, ‘zamanın
ruhu’nun ve daha iyi bir yaşam fikrinin
peşindeydi. Tüm bu konseptler daha sonra
‘ReGeneration’ ismiyle bir yayında toplandı.
alarak hazırlanmış materyallerin bir
veritabanını oluşturuyordu.
Çevreye duyarlı ve sürdürülebilir tasarımlar
Maion&Objet Fuarında’da öne çıkan noktaların
başındaydı. Gerek materyalleri gerek işlevleri
gerekse formlarıyla pek çok tasarımcı doğadan
ilham ve çevreye duyarlı ürünlerle çıktı
karşımıza. Tekstil sektöründe bambu, keten ve
pamuk gibi organik kumaşların zirve yapmış
olması da tesadüf değildi. Ayrıca
‘matériOthèque’ isimli bölüm, doğadan ilham
Son dönemde Türkiye’de peşi sıra edindiği
başarıların ardından bu sene de fuara katılan
ilio, doğadan ilham alan tasarımlarıyla dikkat
çekmeyi başaran markalardan biriydi.
Gaia&Gino’nun bir süredir yakalamış olduğu
başarıyı devam ettirmesi, Stepevi’nin Rug
Design Awards 2009 GOLD ödülünü alan Deep
koleksiyonundaki %100 Yeni Zellanda
yününden yapılmış Can Yalman imzalı
Türkiye’den Sesler
Mienterra halıları, Simple Life’ın spa ve bakım
ürünleri ile Valeron’un ev tekstilleri ülkemizin
öne çıkan seslerindendi. Fransa’da yaşayan
Türk asıllı genç tasarımcı Arzu Firuz da Holbein
için hazırladığı optik kayma efektli vinyl
halısıyla fuardaydı.
01 2010 öngörülerinin toplandığı fuar yayını.
02 Frederique Morrel tasarımı duvar süsü.
03“Bambool”tasure.
04 Christien Meindertsma tasarımı puflar.
05 Fraçois Bernard’ın Body House sergisi.
Teknoloji, ilk kısılacak lüks kalemler
arasında görünse de, markaların peşi sıra
sunduğu ürünler kendilerini her zaman
cazibe noktası haline getirmeyi başarıyor.
Kimi zaman estetik gücüyle kimi zaman
işlevsel boyutuyla -hiç aklınızda olmasa
bile- bir ürünü edinme isteği öne geçer.
Berlin’de gerçekleşen fuar da bunun
göstergelerini ortaya koydu. Markalar
akılcılık boyutunu ne denli ileri
götürdüklerini, üretim bantlarını nasıl
manipüle ettiklerini ve pazardan çok
insana yatırım yaptıklarını iyi bir biçimde
ortaya koydu.
Küresel ısınma, su sorunu ve ekonomik kriz
nedeniyle bir önceki sene ortaya çıkan
tasarruf eğilimi, bu yıl inovatif yaklaşımlar
nedeniyle daha da ivme kazanmıştı.
Büyüklü küçüklü pek çok marka, bu
konudaki hassasiyetini yeni sezon ürün
gamıyla ortaya koymaktan çekinmemişti.
Daha az elektrik ve suyla yıkayan çamaşır
ve bulaşık makineleri, prizden çıktıktan
sonra biriktirdiği şarjla temizliğe devam
eden elektrik süpürgesi, Zararlı ışınların
02
01
03
04
etkisi azaltılmış neredeyse tüy kadar ince
Eco-LCD televizonlar, enerji dengeleyici
adaptörler derken bütün markalar taşın
altına elini koyacak girişimleri yapıyor.
Özel seriler çok yakında pazardaki yerini
alacak.
kataloğunda yer alması tesadüfi değil.
İsrailli Studio Dror’la çalışan Russell
Hobbs ve Electrolux Design Lab gibi genç
tasarımcılara fırsat veren girişimler ise
geleceğe dair daha umut verici bir tablo
çizmekte.
Tasarımın bir ürüne ve insan yaşamına
kattığı artı değeri iyi bilen markalar, yeni
sezon ürünlerinde sadece çevreyi değil,
insanı da düşünerek hareket planı
çizmişlerdi. Özellikle Avrupa’da genç
nüfusun azalmasıyla birlikte ergonomiyi
merkeze alan bazı markalar, eğilmeden
hareket edilecek ve bünyeyi zorlamayacak
rasyonel çözümlerle çıkıyorlar. Üstten
açılan kapaklar, eğilmeyi kaldıran
aksamlar ve tek tuşla işlem yapma bu
amaçla ciddi bir boyuta ulaşmış durumda.
Gorenje, Russell Hobbs ve Electrolux gibi
markalar ise tasarımcılarla yaptıkları
işbirliği özel çalışmalarda işin estetik
tarafını da kuvvetli tutmaya çalışmıştı.
Gorenje’nin hem Microsoft hem Apple ile
altyapı işbirliği görülmeye değerdi. iPhone
üzerinden makineleri ayarlamak ve
otomatik mönüden yemekleri seçip ısı
ayarlarına göre pişirmek gibi özellikler
için tek sahip olmanız gereken şey
kablosuz internet bağlantısı. Karim Rashid
ve Ora-Ïto gibi tasarım cambazlarının ve
vintage serisinin de yeni sezon
Perakende sektöründe yükselişe geçen
tüketiciyi interaktif katılımla alışveriş
sürecine dahil ediş eğilimi, IFA’da da öne
çıkan noktalardan biriydi. Vitrin arkası
cam içinde izlenen değil, elleyerek,
koklayarak ve hatta kurulmuş mutfaklarda
bizzat tadarak ürünlerle bütünleşen son
kullanıcılar ve dünyanın pek çok yerinden
gelen alıcılar, başta Alman teknolojisi
olmak üzere pek çok ürünle iç içe olma
fırsatı yakaladı. Miele, Loewe, LG ve Sony
gibi markalar sadece ürünleriyle değil,
hazırladıkları yaşam tarzıyla da insana,
çevreye ve ekonomiye dair önemli
mesajlar verdi.
01 Stefan Buchberger imzalı buzdolabı.
02 Elac ses sistemleri.
03 Sung Bae Chang imzalı Scan Toaster.
04. Dyson elektrik süpürgesi.
05. Grundig LCD televizyon.
05
14
27/09/2009
Gülay Hasdoğan
S. Işıl Göreci
[email protected]
TUVALET
[email protected]
TÜRK TASARIM
‘DANIŞMA’
KAĞIDIYLA
KONSEYİ
NEREYE
Oldu olacak derken... “Devlet düzeyinde politika geliştirmek” maksadıyla
planlanan Türk Tasarım Danışma Konseyi sonunda resmi olarak kuruldu. Uygulama
yapmak değil, tavsiye vermek için kurulan konseyin başarılı olabilmesi için
bütünleyici kurumların hayata geçirilmesi şart.
KADAR?
Banyoda teknoloji devrimi: Saplantılar
yaratıcılığa, tuvaletler arzu nesnesine
dönüşüyor. Yapay zekalı tuvalet sistemleri ile,
tuvalet kağıdı tarihe karışırıyor. Yarışmalar
düzenleniyor, tartışma artıyor.
Bilinen ilk tuvalet kağıdı 6. yüzyılda Çin’de
kullanılmış.Yaygınlaşarak kültürün
değişmeyecek parçası haline gelmesi
19.yüzyıl ortalarını bulmuş. Şimdi ve yakın
gelecekte ise tuvalet kağıdı tarihe karışacak
gibi duruyor. Temizlik takıntısını
kültürlerinin doğal bir parçası olarak gören
Japonlar sayesinde, kullanıcıyı ve kendi
kendini, el değmeden temizleyebilen, multifonksiyonel akıllı klozet sistemleri atağa
geçti.
algılanabilecek temizlik takıntıları bile
hoşgörülüyor. Kişinin kendi başına
kalabileceği en mahrem yerlerden
biriolarak banyolarda da hijyen ilk
gözetilen kriterlerden. Tuvalet sırasında
mümkün olduğunca el değmeden hacet
giderilmesi için de her yol düşünülmüş.
Demolition Man (1993) filminde Sylvester
Stallone’nin geleceğin dünyası
Japonya yüksek teknoloji tuvaletler
konusunda dünya lideri. Bu konuda uzman
Japon firması Toto da 90 yıldır önce
Japonya’ya sonra da dünyanın geri kalanına
daha rahat bir tuvalet deneyimi yaşatmanın
yollarını arıyor. İşi o kadar ileriye
götürmüşler ki Japonya’da satılan
modellerinde idrardan hamilelik testi ya da
şeker ölçümü yapabilenler bile var!
01
tuvaletlerinde yaşadığı ‘üç midye kabuğu’
travması, bu yeni sistemlerde şükür ki yok.
Tuvalet temizliğinde her işi sizin yerinize
yapan sistemde, siz klozete yaklaşırken
otomatik olarak açılan kapak, işiniz
bittiğinde yine otomatik olarak kapanıyor.
Klozet kapaklarında kullanılan gümüş oksit,
kullanıcılar arasındaki mikrop transferini
önlüyor. İsteğe göre ısınan oturak, otomatik
koku giderme sistemi, ileri geri hareket
edebilen ritimli yıkama muslukları, masajlı
sıcak/serin hava kurutma özelliği, su
basıncı ayarı gibi fonksiyonlar da ‘hightech’ tuvaletlerin alamet-i farikalarından.
Derde Özel Çare
Üç Midye Kabuğu
Japonların tuvalete bu kadar önem
vermeleri kültürlerinden kaynaklanıyor.
Temizlik, Japon kültüründe en büyük
erdemlerden biri olarak sayılırken, farklı
kültürlerde hastalık derecesinde
15
02
Toplumsal olarak ‘paruresis’ (başkaları
varken umumi tuvalet gibi yerlerde,
kalabalıkta tuvalete girememe fobisi)
yaşayan Japon kadınları ve benzer
dertlerden muzdarip herkes için "diğer
sesleri bastıran sifon sesi" butonu ise en
çok kullanılan özelliklerden. Buton, sifon
sesinin aynısını çıkararak hem suda ve
kağıtta tasarruf sağlıyor hem de istenmeyen
seslerin gizlenmesine yardımcı oluyor.
Pratik ve hijyenik özellikleriyle tuvalet
alışkanlıklarını değiştirecek akıllı klozetler,
elektrikle çalışıyor ve toplamda 2 adet
75'lik ampul kadar enerji harcıyor.
Tuvalet huyları Japonlarla benzer olan
Türkler de banyo devriminde yerini alacak
gibi duruyor. Bundan yıllar once Ayse
Birsel’in Toto için tasarladığı Zoe Washlet
gelmiş geçmiş en rahat tuvalet seçilmiş ve
pek çok itibarlı tasarım ödülüne layık
görülmüştü. Uzakdoğu’dan ithal akıllı klozet
sistemlerini Türkiye pazarına sunan
Dobidos firması, maliyetleri 400-3500 $
arasında değişen ürünleri Türkçeleştirerek
piyasaya sunuyor.Tuvalette devrim
konusuna Türkiye’den en son katkı yapan
isim ise henüz ilköğretim okulu öğrencisi.
Ankara’da düzenlenen Uluslararası Düş
Çizgisi Tasarım Olipiyatları’nda 3 bini aşkın
projenin arasından ikinci seçilen 7. sınıf
öğrencisi Hasan Can Özkara, aynı mekanda
hem alafranga hem alaturka olarak
kullanabilen katlanabilir bir tuvalet
tasarlamış. Portatif alafranga tuvalet, bir
aparat yardımıyla kısa sürede alaturkaya
dönüşüyor. Genç tasarımcının tuvaleti (ve
de yarışma) son dönemde çok tartışılıyor.
01 Geleceğin tuvaletine dair önerlelerden...
02 Su tasarrufu yapan “Go With The Flow”
Yoga Tuvaleti.
Türkiye’de bir tasarım konseyi kurulması
1980’lerden beri tasarım çevrelerinde
konuşulur, ilk kez İngiltere’de kurulan ve
Japonya , Almanya ve Kore gibi ülkelerde de
etkili politikaları ile varlıklarını sürdüren
promosyonel örgüt niteliğinde tasarım
konseyi örnekleri kimilerince, “devletin
tasarıma sahip çıkması”, kimilerince “ulusal
tasarım kimliğini”ni dünyaya tanıtmak,
kimilerince de ülke çapında “endüstriyi
tasarımcıyla buluşturmak” gibi misyonları
açılarından savunulurdu. Böyle bir konseyin
kurulmasıyla Türkiye’de endüstriyel
tasarımın sadece tasarımcılar tarafından
değil, devlet ve sanayi kuruluşları
tarafından da kalkındırılacağı düşünülürdü.
1988’de kurulurken tüzüğünde “tasarım
konseyi kurmak için çalışma”yı hedefleri
arasında sayan ETMK (Endüstriyel
Tasarımcılar Meslek Kuruluşu), 1998’de
Cumhurbaşkanını ziyaret ederek devlet
destekli bir tasarım konseyi kurulmasını
öneri olarak sunmuş ancak “bu hizmeti
yapan kamu birimlerinin mevcut olduğu,
yeni bir oluşumun bürokrasiyi artıracağı”
gerekçesiyle olumsuz cevap almıştı. 2004’te
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi), “Türkiye
Tasarım Konseyi”ni yarı özerk bir
demokratik örgüt olarak kurmak için
girişimlerini başlatmış, bu yıl yürürlüğe
giren teşkilat kanunu ile birlikte konseyi
kurma koşulları oluşmuştu. Öte yandan TPE
(Türk Patent Enstitüsü), 2008 yılında
TİM’inkinden farklı olarak üst düzey
bürokratlardan oluşan bir tasarım konseyi
önerisi geliştirdi ve bu girişimin bir sonucu
olarak 3 Eylül 2009’da “Türk Tasarım
Danışma Konseyi”ne ilişkin Bakanlar Kurulu
Kararı Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe konuldu. Türkiye’de hevesle
beklenilen tasarım konseyine yönelik
önemli bir adım böylelikle resmen atılmıştı
ancak “danışma kurulu” niteliğindeki bu
konsey bu güne kadar oluşmuş beklentileri
karşılayabilecek miydi?
Bu sorunun cevabını vermeden önce tasarım
konseyi arayışının arkasındaki önemli bir
ihtiyaçtan bahsetmek gerekli: Türkiye’de
tasarımın bütünsel bir devlet politikası
olarak geliştirilmesi. Yurt dışındaki
yapılanmalara bakılacak olursa yukarıda
saydığımız örneklere ilaveten Finlandiya,
İsveç, Norveç, Danimarka ve İrlanda gibi
ülkelerde promosyonel etkinlikleri yürüten
tasarım konseyleri ve tasarım merkezlerinin
kurulması, ulusal düzeyde geliştirilmiş
tasarım politikasının bir parçasıdır. Türkiye
örneğine gelindiğinde ise son yıllarda devlet
nezdinde geliştirilen tasarıma yönelik
teşvikler ve tasarım ödülleri (Design Turkey)
gibi girişimler tasarımın devletin kalkınma
politikaları içinde yer aldığını gösterirken
özellikle endüstriyel tasarım eğitimi
konusunda son yıllardaki kontrolsüz
büyüme ve çoğalma - üniversitelerde
sayıları giderek artan bölümler, iki yıllık
önlisans programları, meslek lisesi açılacağı
haberleri, yeni açılan tasarım kursları ve
merkezleri vb. - bütünsel bir tasarım
politikası kurgusu olmadığını ve tasarım
eğitiminin böyle bir kurgu içinde yer
almadığını açıkça ortaya koyuyor.
Konsey Üyeleri
Yeni kurulan Tasarım Danışma Konseyinin
ana hedefinin ise devlet düzeyinde politika
geliştirmek olduğu anlaşılıyor. Kararda
Konseyin katma değeri yüksek tasarımlar
yaratarak Türkiye’nin uluslararası alanda
rekabet gücünün artırılması, tasarımcı ve
sanayici işbirliğinin sağlanması ve "Türk
Tasarımı" imajının yerleştirilmesi için
tasarım stratejileri ve politikaları
belirleyeceği belirtiliyor. Konsey uygulama
yapmayacak, sadece tavsiye kararları
geliştirecek. Öte yandan konsey güçlü bir
bürokratik temsiliyete sahip: Sanayi ve
Ticaret Bakanının başkanlığında, Sanayi ve
Ticaret, Kültür ve Turizm ve Milli Eğitim
Bakanlıklarının Müsteşarları, DPT, Hazine,
ve Dış Ticaret Müsteşarları, YÖK tarafindan
belirlenen bir üniversite öğretim üyesi,
Tübitak, TPE, KOSGEB,TOBB, TESK, TİM,
TÜSİAD, TMMOB, ETMK, GMK (Grafikerler
Meslek Kuruluşu) ve MTD (Moda
Tasarımcıları Derneği) başkanlarından
oluşuyor. Konseyin sekreterya hizmetleri
TPE tarafından yürütülecek. TPE, Nisan
2008’de ilgili diğer kurum temsilcileri ile
birlikte ETMK’yı Konseyin kurulması
konusunda toplantıya davet etmiş, ETMK’nın
önerisi doğrultusunda GMK ve MTD de
konsey yapısına dahil edilmişti. Bu güçlü
bürokratik temsiliyet, konseyin alacağı
kararların etkili olacağını gösterirken içinde
tasarım alanının bilgisine ve pratik
sorunlarına hakim sadece az sayıda meslek
kuruluşu temsilcisi ve bir üniversite öğretim
üyesinin olması, sorunları ve çözüm
önerilerini devlete aktarmada bu
temsilcilere büyük sorumluluk düştüğünü
gösteriyor.
Sonuç olarak Türk Tasarım Danışma Konseyi
eğer kararda da değindiği “Ulusal Tasarım
Programı”nı ve tasarım politikalarını eğitim,
araştırma ve promosyon alanlarını
kapsayacak şekilde bütünlükçü bir yapıda
geliştirebilirse, Türkiye, tasarımın
geliştirilmesi konusunda istikrarlı adımlar
atabilir. Konseyin ürettiği politikaların ve
tavsiye kararlarının hayata geçebilmesi için,
bu kararları uygulayacak kuruluşlara gerekli
desteğin sağlanması ve hatta promosyonel
örgüt veya bölgesel tasarım merkezleri gibi
yeni uygulayıcı kuruluşlar kurulması da
gerekecektir.
01
01 Devlet nezdinde hayata geçen Design
Turkey ödülleri öncü bir tasarım adımı.
16
27/09/2009
Aslı Ayşen Aydın
[email protected]
Ödül A. Gürşimşek
[email protected]
DANİMARKA’NIN TASARIM ALANINDAKİ YERİNİ BELİRLEME SERÜVENİ:
İlk kez düzenlenen Kopenhag Tasarım
Haftası, “Danimarka tasarımının uluslararası
tasarım sahnesindeki yerini belirleme”
misyonuyla yola çıktı. 10 gün boyunca süren
tasarım haftası programı dahilinde yer alan
başlıca etkinlikler arasında, tasarımın
sürdürülebilirlik alanında
gerçekleştirdiklerini göz önüne seren ShowHow sergisi, Clear Village projesi lansmanı, 4
gün suren Code09 Tasarım Fuarı, Seminerler
serisi, Index Tasarım Ödülleri Sergisi ve
Mimarlık günleri bulunuyor.
Organizasyon ana düzenleyicisi Danish
Design Center (DDC), Aralık ayında
Kopenhag’da gerçekleşecek olan İklim
Değişimi Konferansı’na referansla
sürdürülebilir tasarımı ana tema olarak
seçmiş. Konu çerçevesinde düzenlenen
sergiler, sürdürülebilirlik kavramını
sınırlamaları artırmak ve beklentileri
düşürmekten ziyade bir heyecanlı
potansiyeller ve imkânlar havuzu olarak ele
alıyor.
Küçük Dünyamızın
Büyük Değişimi
KOPENHAG
TASARIM
HAFTASI
Kopenhag Eylül ayının başında, milli
tasarımın kendini yeniden tanımlama
sürecinde önemli bir adıma sahne oldu.
Hafta, ilk kez düzenleniyor olmasına
rağmen çok ses getirdi.
Tasarım haftası acılısıyla ayni zamanda
acılan It’s a Small World sergisi bu
örneklerden biri. Danimarka Tasarımı,
mimarisi ve zanaatı bu sergi değişen
dünyanın sorunlarına tasarımın bulacağı
çözümleri ortaya koymayı amaçlıyor.
Zanaatkârların dijital teknolojilerle
yarattıkları yeni objeler, mimarların farklı
araçlar ve teknolojilerle beslenen yeni
düşünme biçimleri, tasarımcıların ürünün
sınırlarını sistemlerle zorlayarak ulaştıkları
yeni boyutlar, dünyanın ne yöne doğru
değişmekte olduğunu, bu değişimin hangi
biçimlerde karşımıza çıkacağını haber
veriyor.
6 senaryo dâhilinde tasarımın üç kilit alanını
göreve çağıran sergide, bir yandan tasarımın
yeni trendler oluşturma potansiyelinin
sürdürülebilirlik çerçevesinde nasıl
kullanılacağını gözlemlerken diğer yandan
geleneksel araç ve düşünme biçimlerini
yeniden yorumlamanın tasarım
problemleriyle başa çıkmakta kullanımını
incelemek mümkün.
Kuzey Birlikteliği ve
CODE09
Çoğunluğu Danimarka olmak üzere İsveç,
Finlandiya ve Norveç’ten ürün tasarımı,
mimari ve grafik tasarım alanlarında
örnekleri sergileyen CODE09 fuarı,
İskandinav tasarımının günümüzde
bulunduğu noktayı özetleyen bir sergi. İş
dünyası ile tasarımı buluşturan fuar ayni
zamanda ortak değerlerin ve ortak tarihin
paydası altında birlesen bu tasarımcıların
17
kültürel işbirliğini de tetiklemeyi hedefliyor.
Sürdürülebilirliğe ait problemlerin çözümünü
şehirde aramak yerine köylere odaklanmayı
hedefleyen Clear Village projesi, lansmanini
gerçekleştirmek için Kopenhag Tasarım
Haftasını seçti. Clear Village projesi dünya
nüfusunun yarısının taşrada yasadığı verisi
ile yola çıkıyor. Bu verinin proje için iki
önemli noktası var: 2050 yılında bu nüfusun
yarıya yakınının şehirlere taşınmasıyla
artacak olan sürdürülebilir yaşam sorunları
bir yandan, araştırma süreçlerinde köylerin
genelde göz ardı edilmesi ise diğer yandan
Clear Village için sürdürülebilir yasam için
cevabın köylerde olabileceği potansiyeline
işaret ediyor. Değişik alanlardan lider
isimleri bir araya getirerek diyalog ve
işbirliği içine girmelerini sağlamak projenin
ilk hedefi. Böylece sistematik bir süreç
tasarımı için ilk adimi atmayı amaçlayan
proje, var olan inisiyatifleri inceleyerek,
çoğaltılabilir ve değişken bir sürdürülebilir
köy projesinin ana planını oluşturmayı,
ileride ise iş modelleri sunan bir platforma
dönüştürerek sürdürülebilir köyü kendini
kalkındıran bir bölgeye çevirmeyi hedefliyor.
Temiz Köyler
Yaratmak
Kopenhag Tasarım Haftası ilk kez
düzenlenmesine rağmen, kapsamlı bir
etkinlik yelpazesi ile gerek ziyaretçilere
gerekse tasarımcılara sergiler, seminerler ve
atölye çalışması fırsatları sunarak,
profesyonellere tasarımın hangi alanında
çalıştıkları önemli olmaksızın kendilerini ve
bakış açılarını sergileme olanağı veriyor.
Popüler tasarım haftalarına kıyasla daha
sakin bir profil çizen Kopenhag tasarım
haftası İskandinav tasarımının bugününü
ortaya koymakla beraber, bütün dünyayı
toplumsal sorumluluklarını tasarımla yerine
getirmeye çağırıyor.
01 Kopenhag Tasarım Haftası’nda öne
çıkanlar.
01
HAYATI İYİLEŞTİRMEK İÇİN...
Bir ülke düşünün. Dünyanın en eski
krallıklarından. Nüfusu 5 milyonun biraz
üzerinde ve yüzölçümü de Amerika’nın bazı
eyaletlerinden bile küçük. Ancak, Gayrisafi
Milli Hasılası ile Avrupa’nın en refah ilk 5
ülkesinden biri ve iş dünyasında tam bir
dev. LEGO, Novo Nordisk, Maersk gibi
uluslararası şirketlerinin iş yönetimi
modelleriyle örnek alınan, inovasyonun
faydalarını erken fark ederek bu alanda ilk
sıralarda yer alan bir ülke. Ve tasarım
tarihine isimlerini altın harflerle
yazdırmakla kalmayıp, hala esinlenilen
Verner Panton ve Arne Jacobsen’ın
anavatanı.
Hümanizm, sosyal anlayış ve demokratik yaklaşım...
Danimarka tasarımının bu üç ilkesinden doğan INDEX:’in
misyonu daha iyi bir gelecek için geliştirilen tasarımların
yüksek kalitede olmasını sağlama almak!
İşte bu Danimarka, refah seviyesiyle,
yenilikçiliği özümseyen global markalarıyla
ve uluslararası tasarımcılarının mirasıyla
sürdürülebilir ve daha iyi bir geleceğe
gözünü dikmiş durumda.
2002 yılında Danimarka Veliaht Prensi’nin
himayesinde kurulan INDEX:, tasarımın
estetik ve güzellik boyutunda
değerlendirildiği günümüzde, “hayatı
iyileştiren” yönünü sahipleniyor. Yaz
kampları, eğitim programlarının yanı sıra
2005 yılından beri 2 yılda bir düzenlediği
yarışmasıyla da küresel sorunların
çözümüne yönelik geliştirilen ürün ve
hizmetleri ödüllendiriyor. Projeleri,
“Vücut”, “Ev”, “İş”, “Oyun” ve “Topluluk”
başlıkları altında değerlendiren INDEX:, 5
kategoride toplam 500.000 Euro dağıtarak
dünyanın en büyük ödüllü tasarım
yarışması olarak nitelendiriliyor.
01
Kazananlar arasında 3. dünya ülkelerindeki
içme suyunu sorununu modern bir kamışla
çözen LifeStraw, ihtiyaç sahibi topluluklara
mimari tasarım, inşa veya proje geliştirme
hizmetleri veren Architecture for Humanity,
her çocuğa bir laptop projesi ile XO
bulunuyor.
Bu yılın birincileri ise “Vücut” kategorisinde
Philip Goodwin ve Stefan Zwahlen’in
tasarımı “fetüs kalp atışı ölçüm cihazı”.
Güney Afrika’da kırsal alanlardaki anne
kayıpları, doğum sırasında bebeğin kalp
atışının ölçülememesi yüzünden artıyor. Bu
sorunu tespit eden Goodwin ve Zwahlen de
geliştirdikleri basit bir cihazla annelerin
hayatlarını kurtarıp ödüle hak kazanıyor.
Yine gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacına
yönelik çözüm ise Philis Design’dan geliyor.
Kırsal bölgelerde, yemeğin ev içinde ateş
yakılarak pişirilmesi duman
zehirlenmeleriyle sonuçlanıyor. Dünya
Sağlık Örgütü’nün tespitine göre
Hindistan’da bu yüzden hayatını
kaybedenlerin oranı %25, dünya genelinde
ölen çocukların sayısı ise 800.000. Philips
Design’ın Yaratıcı Direktörü ve CEO’su Dr.
Stefano Marzano önderliğindeki 250
tasarımcı da küresel sorunlara nasıl çözüm
bulabiliriz diye fikir geliştirirken “Chulha”
doğuyor. Hindistan’dan Unmesh Kulkarni ve
Praveeen Mareguddi’nin tasarladığı ocak
“Ev” kategorisinde büyük ödüle layık
görülürken, şeffaf iş modeliyle de yerel
ustalar tarafından üretilmesine olanak
sağlanıyor.
Tükettiğimiz ürünler hakkında ne kadar
bilgi sahibiyiz konusuna dikkat çekmek
isteyen Hollandalı tasarımcı Christien
Meindertsma, PIG 05049 projesiyle “Oyun”
kategorisinde birinci oluyor. Tek bir
domuzun toplam 185 ürüne hayat verdiğini
öğrenen Meindertsma, 3 yıllık çalışmasının
ardından bir kitap hazırlayarak sigaradan
porselene, kurşundan tren frenine kadar
aklımıza gelmeyecek tüm ürünleri gözler
önüne seriyor. Jürinin, iletişim tasarımı
üzerine hazırlanmış bir projeyi
ödüllendirmesiyle her konuda daha fazla
bilinçlenmemiz gerektiğinin mesajı da
verilmiş oluyor.
2005 yılında Matt Flannery and Jessica
Jackley tarafından kurulan KIVA ise küçük
girişimcilere internet üzerinden kredi
sağlayan bir platform olarak “İş”
tamamlamak zorunda kalacakları bir boşluk
bırakmadıklarını belirten Agassi, ödülün
yanı sıra Kopenhag şehrini müşterisi yaptı
bile.
Son olarak, halkın seçimiyle ödül kazanan
proje ise Avustralyalı öğretmen Jean
Badden tarafından 2005 yılında
tasarlanmış evsizlere yönelik portatif yatak,
Street Swags. Hapishanedeki suçluların
dikişi, öğrencilerin paketlemeyi, hastane ya
da Salvation Army gibi gönüllü kuruluşların
da dağıtımını üstlendiği projenin yeni
hedefi, mikro kredi ile Kalküta ve Doğu
Timor’da üretimi genişletmek.
kategorisinde ipi göğüslüyor. Bugüne kadar
gelişmekte olan ülkelere toplam 87 milyon
ABD Doları kredi dağıtan KIVA, sosyal etkiyi
artıracaklarına inandıkları bir yöntemle
ödüllerinin yarısını INDEX Jürisi’ne iade
ederek kredi veren üye ağına dahil
olmalarını sağlıyor.
Petrole güdümümüzü en aza indirmek için
elektrikli araba fikrini geliştiren Shai Agassi
de “Better Place” ile “Topluluk”
kategorisinde zirveye oturuyor. İş modeli
tasarımlarıyla ne tüketiciye ne de üreticiye
İster gelişmekte olan ülkelerin temel
ihtiyaçlarını karşılamak için ister ihtiyaçtan
çok problem olmaya başlamış hizmetlerin
yeniden iyileştirilmesi için... “Tasarım”,
sürdürülebilir bir dünyanın vazgeçilemez
kavramları arasına yerleşiyor. Üstelik, ünlü
isimlerden sıradan vatandaşa kadar
herkesin bu bilinçte olmasını teşvik edecek
platformlar da artarak...
01 En büyük ödüllü tasarım yarışması INDEX,
Danimarka Veliaht Prensi’nin himayesinde
düzenlendi.
18
27/09/2009
Umut Kart
Sibel Baştimur
[email protected]
[email protected]
AVRUPA TASARIM YÖNETİMİ ÖDÜLLERİ JÜRİSİNDE
SÜPRİZ İSİM
Avrupa Tasarım Yönetimi Ödülleri (DME)’nin jürisinde bu sene bir Türk
tasarımcı/tasarım yöneticisi de bulunuyor. Bu zamana değin çok sayıda farklı
şapkayla karşımıza çıkan ETMK İstanbul Şube Başkanı Sertaç Ersayın’ın katılımıyla
Türkiye de, İngiltere, Almanya, ABD, Hollanda, Fransa, Estonya, Portekiz, İsveç’in
yanında, organizasyonun jüri tarafında temsil edilmiş oluyor.
Daha önceki senelerde T-Box’un
kategorisinde ilk üçe girdiği, Nurus,
Gaia& Gino, Hisar, Demirden Design gibi
markaların ise onur ödülüne layık
görüldüğü Design Management Europe
yani Avrupa Tasarım Ödülleri –görüldüğü
gibi- bir açıdan çok tanıdık. Yeni olan,
son derece seçilmiş bir jüriyle faaliyet
gösteren organizasyonun içinde Sertaç
Ersayın’ın jüri tarafında konumlanması.
Ersayın ile tasarım yönetimi konusunu
masaya yatırdık:
Tasarım yöneticisi olmak için mutlaka
tasarım kökenli olmak şart mıdır sizce?
DME diğer tasarım yarışmalarından ne
şekilde ayrışıyor?
Design Management Europe ödülünü salt
tasarım ödülü olarak isimlendirmek
doğru olmaz. Tasarımı ticari başarıya
giden yolda iş alanları içinde doğru
yöneterek, diğer süreçlerle
ilişkilendirerek, yönetsel özellikleri de
ilave ederek basarı öyküleri yazabilen bir
iş ödülü seklinde tariflemek mümkündür.
Bu anlamda yalnız AB üyesi ve aday
ülkelerin küçük, orta ve büyük ölçekli
firmaları ve diğer organizasyonlar bu
yarışmaya başvurabiliyorlar. DME,
tasarımı Avrupa'nın en güçlü kaynağı ve
gittikçe güçlenen yenilikçi düşünce ve
başarılı iş hikâyeleri yaratma peşinde
olan ana unsuru olarak görüyor.
01
kalıyor. Yarışmalar için hazırlanan
fikirler çok kavramsal kalıyor ve bu
platformlardan gerçek urun haline
dönüşebilecek fikirlerin sayısı çok sınırlı
kalıyor.
Türkiye'de tasarım yönetimi nerede
duruyor sizce?
Tasarım yönetimini ülkemizde uygulayan
Türk tasarımcıları son dönemde çok
sayıda uluslararası ödülü sırtladı;
hayırdır inşallah?
Sizin hayatınızda nerede duruyor?
Tasarımcı kimliğiniz mi ağır basıyor,
tasarım yöneticisi kimliğiniz mi?
Bu kaçınılmaz bir gelişme. Daha çok
proje üretiliyor, daha rekabetçi, daha
özgün ürünler üretiliyor. Tasarımcılar ve
de işverenler uluslararası ödüller almayı
daha çok benimser hale geldiler. Burada
önemli olan kurumsal stratejinin bir
parçası olarak tasarımın yönetilmesi ve
tasarımcıların tasarım surecinde daha
özgür olabilmeleridir.
Tasarımcı kimliğim ile yönetici kimliğim
bu anlayış içinde uzlaşmak zorunda
kalıyor. Ancak proje yönetmek ekip
çalışmasını zorunlu kılan ve ekibin
üyelerinin özelliklerini en üst seviyede
verimliliğe getirerek yürütülmesi gereken
bir süreç. Bu nedenle ben yerine biz
diyebilen ekibi ve diğer süreç
paydaşlarını ancak tasarım yöneticiliği
özelliğinizi verimli değerlendirerek
başarabilirsiniz. Ben de bu profilde
sorunları çözmeye çalışıyorum.
“Bizim diyarda” düzenlenen
yarışmalara biraz özeleştiri yapsak mı?
Ülkemizde düzenlenen tasarım
yarışmaları ulusal platformda
düzenlendiği için etkisi de yerel ve sınırlı
firma sayısı çok çok az. Evrensel rekabet
ve yönetim ölçüleri içinde tasarımı iyi
yönetmek gerekir. Kurumlar için önemli
bir değer olan tasarımın stratejik bir
çerçevede yönetilmesi gerekir. Yeni iş
modelleri üretebilmek, yenilikçi
olabilmek, pazarlama ve fiyatlandırma
faaliyetlerinde tasarım ile yaratılan
değerlerin etkilerinin yönetimi gibi
fikirden sonuç urun ve hizmete kadar
gecen tüm surecin aslında kendisidir bu
süreç. Tasarımın kültürel, stratejik ve
operasyonel kullanımının kurum içi ve
dışı kaynaklarla yapılması ve şirket
stratejilerini görünür kılması da diğer
önemli bir özelliktir.
02
Çok güzel bir soru. İnanın bu sorunun
yanıtı, sektöre, urun ailesine, tasarımın
kurum kültürü içinde ne kadar stratejik
olduğuna, kurumun stratejik planına,
vizyonuna ve de olası tasarım
yöneticisinin profiline bağlıdır. Ama
tüm bunlardan arındırır isek ben
tasarım yöneticisinin tasarım kökenli
olmasına daha kabul edilebilir
buluyorum. Ama sunu eklemem gerekir
tasarım yöneticisi olarak doğulmuyor bir
dizi eğitim, diğer iş süreçlerini
anlayabilecek bir deneyim, üretim,
pazarlama, marka, strateji, satış
politikaları içinde sinerji ve verimlilik
üretebilecek bir yönetim politikası
gerektiriri tasarım yöneticiliği.
Unutmayalım bolumun gücü de beraber
çalışılan tasarımcıların en üst seviyede
verimlilikte yaratıcılığa ulaşmasını
sağlamaktan geçmektedir.
Bu sene sizin için hareketli olacak gibi;
Tasarım Kültürü ve Yönetimi
Programı’nda ders vermeye
başlıyorsunuz, yeni kurulan bir
şirketiniz var... Bu değişimin sebebine
gelelim mi?
Endüstriyel Tasarım, Tasarım Yönetimi,
Tasarım Marka Konumlandırması
konularında hizmet vereceğim bir yapıyı
oluşturmuş oldum. Bu yapı yurtiçi ve
yurtdışındaki kaynakları ile farklı birçok
sektörde kurumsal büyük markalara
hizmet verebilecek bir yapı oluyor.
Ayrıca yine bu yıl İstanbul Bilgi
Üniversitesi ile beraber ismini daha
sonra açıklayacağım başka bir eğitim
kurumunda profesyonel deneyimlerimi
paylaşacağım platformlar
oluşturabileceğim için mutluyum.
Öğrenciler ile oluşturacağımız enteraktif
ilişkinin her iki taraf için de çok öğretici
ve etkileyici olacağına inanıyorum.
01ETMK İstanbul ŞŞube Başkanı tasarım
yöneticisi Sertaç Ersayın
02 DME ödülü.
19
BU BAUHAUS BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL!
Doğu Almanya’nın Weimar kentinde doğan
modern tasarım hareketi Bauhaus’un 90. yılı
kutlanıyor. 90. yılına girmesine rağmen
tasarım hareketinin hayranları Bauhaus’un
etkilediği sanat, mobilya ve mimarinin hala
yeni ve canlı göründüğünü savunuyor.
Bauhaus Okulu, “dünya tarihinin felaketi”
olarak tanımladığı Birinci Dünya Savaşı
başlarında, cesur ve ileri görüşlü bir şeyler
yapmak isteyen, mimar Walter Gropius
tarafından 1919’da kuruldu. Gropius, Weimar
kentine burada bir akademi kurmak için
başvurduğunda 35 yaşındaydı. İzni aldığında,
sınırları Almanya’yı aşacak ve bir estetik
başkaldırının başlangıcını oluşturacak bir
manifesto kaleme alacaktı. “Bilinmeyen
Mimarların Sergisi” başlıklı Nisan 1919’da
açılan serginin broşüründe Gropius amacını
şöyle dile getirmişti: “Sanatçı ve zanaatkarlar
arasına kibirli bir bariyer çeken sınıf farkını
ortadan kaldırarak bir zanaatkarlar birliği
yaratmak.” Bauhaus farklılaştırıcı değil eşitlikçi
bir tasarım anlayışının ve sanatta modernizmin
en büyük okullarından biriydi. 20. yüzyılda
mimari, tasarım, sanat alanlarında yeni akımlar
yaratan okul, kurulduğu zaman dünyanın en
seçkin ve çağdaş sanatçılarını, bir araya
getirerek, yalnızca bir eğitim kurumu
yaratmadı, aynı zamanda bir üretim merkezi ve
tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer
haline geldi.
Süse ve İsrafa Savaş
Başta mimarlık ve endüstriyel tasarım olarak
yirminci yüzyılın başında gerçekleşen
modernist devrimin en büyük sloganı,
aristokrasiyi ve burjuvaziyi hedef alan, yeni bir
dünyanın tasarımını deklare eden süse karşı
açılan savaştı.
Rokoko ve barok mobilyalar, işlevsizliği,
ezen güç gösterisi, gözü yoran sonsuz
kıvrımları ve en önemlisi de kazanmayı ve
ekonomik gücü gösteren altın yaldız
varaklarıyla sosyalist ve komünist esinler
taşıyan modernistlerin en büyük
hedefleriydi. Özellikle 1917 Ekim devriminin
yarattığı rüzgar, endüstrideki gelişmeler ve
umutlarla birleşince yeni bir sanatın ve
estetiğin çağrısını yapıyordu. Özellikle
mimariye ve mobilyalara yansıyan yeni
estetik artık makineler gibi akılcı, işlevsel,
sade, kolay kavranabilir ve ucuza seri
üretilebilir eşitlikçi formlardı. Aristokrasinin
köle emeği gerektirecek kadar titiz ve ince
şaşaalı koltuklarına karşı, basit, geometrik,
nasıl yapıldığı bakıldığında anlaşılabilen
`emeği gizlemeyen` sandalyelerin sınıf
savaşı anlayacağınız. Özellikle mimaride
modernizm, işlevsel ve toplu konutu
hedefleyen, ışıklı ve seri üretilebilir, bir
makine kadar akılcı evler düşünmüştü.
Biçimlerde Eşitlik! Bu modernist yeni ütopya,
ikinci dünya savaşı sonrası uluslararası bir
stile dönüşerek ve kapitalizmle eklemlenerek
yeni kentler de üretecekti.
Biçimleri demokratikleştiren, kolay, anlaşılabilir
ve `güzel` nesneleri hayatın her anına
yerleştirerek, yaşamı bir sanat eseri gibi
kurgulayan modernist düş, gerçek uygulamasını
günümüz tasarım standartlarını oluşturan
Bauhaus Okulu`da buldu. Okul mimaride
olduğu kadar endüstriyel tasarım ve şehir
planlama gibi konularda yenilikler getirdi, yeni
bir mimari akım yaratarak, sanatın tüm dallarını
etkiledi.
Bauhaus`a göre mimarlık, ressamlık,
heykeltraşlık ve zanaatkarlık içiçe olmalıydı.
Walter Gropius; sanatçıyı, zanaatkarın yücesi
olarak görülüyordu. Okulun büyük
hedeflerinden biri de on sekizinci yüzyıldan
günümüze kadar gelen, dehâ, biricik, özgün,
büyülü ve anlaşılmaz sanatçı ve sanat
anlayışını yıkmaktı. Bu anlamda sanatlardan
daha aşağı görülen ve yararlılıkla tanımlanan
zanaatı sanatla birleştirerek egemen sanat
anlayışını ortadan kaldırmaktı. Yaratıcı tanrısal
sanatçı değil yapıcı ve inşa edici yeni bir
anlayışı benimsiyorlardı. Sanat yararsız, amacı
sadece kendi olan bir şey olamazdı, aynı
zamanda kullanabileceğimiz işlevli ve yaralıydı.
Eğitim atölyelerdeki eğitim uygulamadan ve
üretimden bağımsız değildi.
01
Bauhaus`un en temelinde sanatsal ve
uygulamalı öğretim yatıyordu. Her öğrenci
kendi seçtiği çalışma atölyesine katılıp
bitirdikten sonra, mecburi hazırlık kursunu
tamamlamak zorundaydı. Böylelikle temel
zanaat bilgisi, tasarım parametreleri ve
uygulama bir araya getirilmişti. Makine okul
tarafından pozitif bir eleman olarak
değerlendiriliyordu. Bu sebeple endüstri
ürünleri tasarımına da önem veriyorlardı. Temel
tasarım dersi fikri ilk burada oluştu ve
günümüzde dünyadaki çoğu tasarım okullarınca
benimsendi. 1930`dan 1933`e kadar Ludwig
Mies Van der Rohe başkanlığa geldi. Mies Van
der Rohe`ye göre bir öğrencinin Bauhaus`a
girebilmesi için bir takım dersleri almış ve
belirli bir yetkinliğe ulaşmış olması
gerekiyordu. İlk öğretmenler sanatçılardı.
Modern resimle ilgili sonsuz sayıda fikir
üretildi. Wassily Kandinsky, Paul Klee ve diğer
sanatçılar resimlerin geleneksel
kavramlarından uzaklaşarak, soyutlamaya ve
sanatsal tasarımın teorilerini ve yasalarını
analiz etmeye yöneldiler. Daha sonra Desau
kentine taşınan okul, kızıl yıldızlı öğrencileriyle,
yükselen Nazilerin nefretini çekmekte
gecikmeyecek, Naziler iktidara geldiğinde ilk iş
olarak okulu kapatacaktı. Öğretmenlerin çoğu
Amerika`ya gitti ve Bauhaus ekolünü tüm
dünyaya yaydı. Bunlardan Walter Gropius,
Harvard mimarlık okulunda, Mies Van der Rohe
Illinois Yüksek Teknoloji Enstitüsü`de
öğretmenliğe devam etti; düzenlediği eğitim
programı tüm dünya okulları tarafından
kopyalandı. Nispeten kısa ömrüne rağmen,
Bauhaus Okulunun prensipleri ve estetik
anlayışı uzun süre devam etti ve özellikle
Amerika’da birçok tasarım okuluna ilham verdi.
Günümüzde…
Bugün Bauhaus Okulu Weimar Bauhaus
Üniversitesi olarak anılıyor. Weimar genellikle
Goethe ve Schiller gibi büyük Alman
edebiyatçılarının beşiği olarak kabul edilse de,
son yıllarda Bauhaus da kentin popüler bir
turist mekanı olmasına katkı veriyor. Birçok
tasarımcı 90. yıl kutlamalarını, Bauhaus
klasiklerini tekrar pazara sunmak için
değerlendiriyor. Şubat ayının ortalarında
Frankfurt’ta düzenlenen Ambiente Tasarım
fuarında, bir dizi porselen ve cam üreticisi
Bauhaus okulundan doğan tasarımların bir
çeşitlemesini sergiledi. KPM ve Rosenthal
üreticilerinden çay setleri bunlara bir örnek.
Gropius TAC koleksiyonunu 1969’da Rosenthal
için tasarlamıştı. Firma Bauhaus’un 90. yılını
kutlamak amacıyla seti, mavi, sarı ve kırmızı
renklerde yeniden sunuyor. Bauhaus 90. yıl
kutlamalarının önemli bir etkinliği Weimar’da
gerçekleştirilecek olan 11. Uluslararası Bauhaus
Kolokyumu olacak. Küreselleşmenin politik ve
etik zorluklarını ve mimarlığın bunlarla nasıl
baş edebileceğini tartışmak üzere tüm
dünyadan mimarlık uzmanlarını buluşturacak
etkinlik 1976’dan beri mimarlık teorisi
hakkında önemli konferanslara ev sahipliği
yapıyor. Bu arada Weimar kenti, Bauhaus’un
100. yılı için yeni bir müze hazırlıklarına da
başladı.
01 Bauhaus okulu
02 Ludwig Mies Van Der Rohe tasarımı
Brno Chair
02
03
03 Le Corbusier’nin Basculante Chair’ı.
20
27/09/2009
21
Müge Avşar
[email protected]
TASARIM AŞKA DOYAMADI!
“Dokunarak sevmek” amaçlı tasarımların buluşup da meydan okumasına
alışmış olmalıyız çoktan; İstanbul’da da Milano’da da başarılı örneklerini
görmüştük. Son olarak Love Design sergisi tuz biber oldu. Anlaşılan,
tasarımcılar içgüdüsel yaratma sürecini çok ilham verici buldu!
Tasarımın çerçevesi derya deniz! Dalmaktan
korkmayanlar için bu derya eşi benzeri
görülmemiş ürünlerle dolu. En hınzır
konular bile tasarım âleminde özenle
işleniyor.
Evet, konumuz seks! Hem erotik anlamıyla,
hem cinsiyet farkına karşılık gelen tanımıyla
seks. Şu hayatta renkleri bile maskülenfeminen ilişkide tanımlamıyor muyuz? Her
sabah uyanırken gözümüzü ilk açışımızda,
gece rüyalarımızda, kapı kilidinde,
muslukta, prizde, her gün her yerde, tam da
gözümüzün önünde cinsiyete dair bir şeyler
olup bitiyor.
tasarım oyunu gibi görünen bu ürün, aslında
seks konusunun gizli kapaklı yürütülen
uygulama mantığına da göndermede
bulunuyordu. Yine gizli, görece sansürlü
yine de ‘var’ diyordu tasarım.
özel olarak tasarlanmıştı. Tekstil ile beden,
duygu ile nesne arasında bir grafik oyuna
dönüşen tasarım Frédérique Daubal’ın
yaratıcılığını yansıtıyordu.
Tasarım ve seks ilişkisi dünyada böyle
işlenirken ülkemizde de benzer bir seyir
izliyor. Hatta Erdem Akan’ın İstanbul Design
Week 2007 için hazırladığı ‘XXX Tasarım
Serginin en neşeli tasarımlarından biri de
‘Love Me Before Love Me After’ oldu. İki
takım pijamadan oluşan bu ürün çiftler için
Tabuları Yok Etmek
Sergi, cinselliğin romantizmden 'hardcore’a,
ürünlerin cinsel kimliğinden bir cinsiyet için
tasarıma kadar tüm alt açılımlarında konuyu
irdelemiş, Aziz Sarıyer’den Kunter
Şekercioğlu’na, Koray Özgen’den Gamze
Güven’e 25 tasarımcı bu tabuyu kendi
perspektiflerinde yerle bir etmişti.
İnsan tüm hayatını kendi varlığı üzerinden
kurgular. Hayatta kalmamızın,
konforumuzun teminatı buluşlarımız,
tasarım ve estetik anlayışın küçük
dokunuşlarıyla güzelleşir. Ama işin ucu
biraz erotizme kaydı mı, özümüzü
gizlemeye başlarız. Nedir bu gizlilik?
Üstünü örtmek niye? Kaç kişi bir Mustang
GT’nin feminen hatları olduğunu iddia
edebilir ki?
Tasarım her yerde. Cinsiyetin ve cinselliğin
de merkezinde haliyle. Geçmişten
günümüze tasarımcılar işlediler bu konuyu.
Tasarım ve temanın yolları kimi zaman
doğrudan kimi zaman ise estetik
çözümleme noktasında kesişti. Öyle ya!
Dünya Nuh’un gemisi seks evrenin sırrı,
tasarımın seksle ilişkilenmesi ise kaçınılmaz
sonuç. İlginç olan, hep üzeri örtülü işlenen
bu konunun son yıllarda manşete çıkmaya
başlaması. Örneğin Designersblock’ın seks
temalı mobilya sergileri. Ya da Nisan ayında
Milano’da açılan sergi. 20 seçkin tasarımcı
Milano fuarında Love Design adında bir
sergiye katılmıştı. Paola Bjaringer ve
Federica Sala’nin küratörlüğünde
düzenlenen sergi bir kitapla da taçlanmıştı.
Sevgi, romantizm ve zevk gibi olumlu
duyguların yanı sıra ayrılık, kıskançlık, acı
gibi konuları da masaya yatırmış,
tasarımcılar üzerinden bu karmaşık konuya
bir bakış atmıştı. Sergide tekstil
ürünlerinden takıya, mobilyadan aksesuara
pek çok ürün, tasarımcıların hayal güçlerini
sergiledikleri sıra dışı bir şölene
dönüşmüştü.
Serginin dikkat çeken tasarımlarından biri
Matteo Cibic’in başucu lambasıydı. Çift
fonksiyonlu bu lamba, hem standart
fonksiyonunu sürdürüyor hem de bir
“sextoy”u gizliyordu. İlk bakışta hınzır bir
Sergisi’ni hatırlayacak olursak 1-0 önde
olduğumuzu söyleyebiliriz. Konu bir yarış
değil elbette, bu işin şakası. Ama dinin,
geleneğin ve ahlak anlayışının tartışmasız
etkisinin hayat içinde tüm hareketlerimizi
belirlediği bir ülkede yaşıyoruz. Tabu
sayılan böylesi konularda söz almak bile
iddialı bir çıkış sayılır.
Erdem Akan sergi ile ilgili yaptığı
açıklamada görüşlerini ”… bu temayı seçme
sebebimiz, seksin aynı zamanda kendi
içinde pek çok zıtlık taşıması ve tam da bu
yüzden tasarımcılar için ilham verici olması;
Evrensel ve kişisel, keyif verici ve utanç
verici, doğal ihtiyaç ve yapay lüks, tesadüfi
veya bilinçli, kutsal ve günahkar, kadın ve
erkek, bireysel ve toplumsal, yasak veya
meşru...” şeklinde dile getirdi.
01
02
Sergide Emine Nursel Turan’ın ‘Keyif Zarı’
isimli ürünü izleyiciyi, cazibesini
hınzırlığından alan keyifli bir oyuna davet
ediyordu. Aziz Sarıyer halı tasarımıyla
katıldığı sergide görsel çağrışımın
verilerinden besleniyordu. Serginin en
eğlenceli projelerinden biri de Beste Miray
Doğan’ın ‘Made With Love’ isimli dövme
etiketleri olmuştu. Çeşitli boy ve renkte
alternatifler sunan bu çürüme efektli geçici
dövmeler yalnızlıklarını gizlemek
isteyenlere yardımcı odlumu bilmesem de
bunu sorun edenlere güzel bir teselliydi
diyebilirim.
Uzun sözün kısası tasarımcıların haklarını
vermek gerek. İnsan özüyle arasına mesafe
koymaktan ne zaman vazgeçer ve bu neler
doğurur bilinmez ama tasarımcılar tabuları
dillendirmekten çekinmeyen tavırlarıyla
insanı özüyle yüzleştirmiştir.
01 Love Me Before Love Me After pijama
02 Matteo Cibic tasarımı lamba
03
03 Yonca Akçay tasarımı prezervatif askısı
Nitelikli sanatın ulaşılabilir olması gerektiği
inancıyla hareket eden Yilmaz
Aysan tarafından hayata geçirilen
“galerinternet” aynı anda birden fazla
serginin izlenebileceği bir çoklu-sanat
ortamı. Oluşum, fiziksel kısıtlamalardan
kurtularak, dünyanın her yerinden ve her an
bir tık mesafede bulunarak sanal ortamda
sergileri anında izleme olanağı veriyor.
Sanat ve tasarım alanı haricinde bir
sınırlaması olmaksızın geniş yelpazede eser
aralığına yer veren oluşum; resim, çizim,
grafik gibi 2 boyutlu eserlerden, heykel,
enstalasyon, obje, seramik, mücevhere
değin uzanan 3 boyutlu örneklere yer verilip
aynı zamanda satışa sunulduğu gibi,
performans ve video çalışmalarına da ev
sahipliği yapıyor. Açılış sırasında çevrimiçi
olan sanatçılar, izleyicilerin sorularını şifre
gerektirmeksizin oluşturulan gerçek zamanlı
sohbet ortamında yanıtlıyor. Sergi
ziyaretinin yanı sıra sohbet köşesinde
küratörlerle yazışarak konuşma imkânı da
yaratan galerinternet, bu anlamda tasarım
sahiplerini ulaşılabilir ve yakın kılıyor.
Galerinternet’in 19 Ağustos 2009 günü
açılan ilk sergisi aynı zamanda yaratıcı
sanatçı ve tasarımcı Mert Esirci’nin de ilk
İNTERNET
USULÜ GALERİ
Ünlü tasarımcı Ayşe Birsel’in 9 Eylül’de
açılan sanal sergisiyle gözler bir kez daha
galerinternet.com’a döndü.
kişisel sergisi olma özelliği taşıyor. Kısa bir
sürede takipçileri oluşan sanat ortamının
izleyicileriyle buluşturduğu sergiler
arasında Galeri Nev İstanbul
sanatçılarından Erol Akyavaş, Mike Berg,
Bashir Borlakov, Adnan Çoker, Deniz Gül,
Melek Mazıcı, Hale Tenger, Canan Tolon ve
Nazif Topçuoğlu’nun çoğaltılmış
eserlerinden oluşan "Edisyonlar" sergisi yer
almakta. Ardından 2 Eylül'de, Tuna Çiner'in
1979-1982 yılları arasında Almanya'da
gerçekleştirdiği "Baume" (Ağaçlar) fotoğraf
serisinin 30.yıl özel baskılarına yer veren
galerinternet, son güncel sergisine, 9
Eylül’de tasarımcı Ayşe Birsel’in eskiz
defterlerinden seçme desenlerinden doğan
özgün baskılarının yer aldığı "Eskiz
Defteri" açılışıyla imza attı. Halen
izlenmeye açık olan sergi açılışına,
Amerika, Fransa ve Türkiye’nin yanı sıra 39
ülkeden 400 ziyaretçi katılımı
gerçekleşiyor.
Sanatçı veya küratörleri yakından tanıma
olanağı tanıyan, yeni ve özgün bir medya
görevi gören galerinternet; galeri
yöneticileri, küratörler ve sanatçıların
yaratıcı yaklaşımlarıyla sanat
ortamını daha ilgi uyandırıcı, kolay
ulaşılabilir ve izlenebilir kılıyor.
Galerinternet’in yakın gelecekte hayata
geçirmeyi planladıkları arasında; Osman
Akan'ın video ve fiberoptik teknolojisiyle
hazırlanan enstalasyonu, Erdem Akan
küratörlüğünde "sanat-tasarım buluşması"
konseptli karma sergi, Osman Dinç'in galeri
siyah beyaz'ın sunduğu "kara selvi-kara
selvi" isimli heykel sergisi, Behiç Ak'ın
İstanbul desenleri ve Ela Cindoruk’un
hiç görülmemiş 3 boyutlu çalışma
maketlerinden oluşan "off the record"
mücevher sergisinin yanı sıra, Murat Bulut
Aysan küratörlüğünde hazırlanmakta olan
ve kendini pek gösterme olanağı bulamamış
genç sanatçıları ortaya
çıkarmayı amaçlayan "atomik türkish"
sergileri gibi sergilerin
hazırlıkları sürmekte.
YENİ BİR MİMARLIK PLATFORMU YAYINDA:
ARCHİTECTUREPLATFORM
Yeni bir mimarlık platformu olarak, Türk
mimarlığı ve ilgili disiplinleri, global
örnekleri ile buluşturmayı hedefleyen
architectureplatform yayın hayatına
başladı. Bilgi paylaşımını esas alan
platform, "Görüş", "Proje" ve "Söyleşi"
bölümlerine ek olarak güncel haber ve
yayınlara da yer vererek mimarlık ve
tasarım bilgilerinin, Türkçe’nin yanında
İngilizce olarak da derlendiği ve
duyurulduğu bir ortam sağlamayı hedefliyor.
Aynı zamanda, yapısı içinde Yıldız Teknik
Üniversitesi tarafından 1999 yılından beri
düzenlenmekte olan Yıldız Buluşmaları’na
ve sergilerine de yer veren yayın, etkinliğin
web sitesi niteliğini de taşıyor. Bağımsız bir
kurul tarafından yürütülen platformda, ilgili
herkesin ortak birikim ve paylaşımıyla
gelişmesi ve büyümesi hedeflenirken,
mimarlık, sanat ve tasarım alanlarında
çalışanlar ve bu alana kafa yoran herkesin
görüşlerini gönderebilecekleri bir sistem
bulunuyor. Bu anlamda görüş bölümünde
bilimsel ve mesleki yazılara yer verilirken
projeler bölümünde ise güncel öneme sahip
yurtiçi ve yurtdışı projelere yer ayrılmış
durumda. Uygulanmış proje alanında
mimarlara fikirlerini paylaşma alanı
yaratan oluşum, söyleşi bölümünün
yapısını ise adı gibi söyleşiye ve görüşe
açık bırakıyor. Bu amaçla söyleşi
Türk mimarlığı ve ilgili disiplinleri, global
örnekleri ile buluşturmayı hedefleyen
architectureplatform yayına başladı.
Web sitesi, ilgili herkesin katkısına açık.
bölümünde yer alması istenen kişilerin
platforma önerme yoluyla katılması
amaçlanıyor.
Sanal bir buluşma ortamı olarak yayın
hayatına başlayan platformun gelecek
planları arasında, bu alanla ilgili yayınlar
çıkarmak ve halihazırda yapılan
organizasyonların ağını genişleterek farklı
organizasyonlara imza atmak var. Mimarlık,
sanat ve tasarım alanlarının Türkiye’de
önemli bir birikiminin bulunması, ve giderek
etkisini arttırmasıyla dünya mimarlık kültürü
ile bütünleşmesini sağlamak, platformu
motive eden noktalar arasında yer alıyor.
Seslendiği kitle itibariyle tasarım ve mimarlık
eksenlerini birleştiren architectureplatform,
tüm ilgili alanların ve tüm coğrafyaların orta
noktasında yerini alarak, Türkiye’nin diğer
coğrafyalarla bütünleşmesine katkıda
bulunmayı amaçlıyor.
Bu amaçla architectureplatform’un
Türkiye’den ve yurtdışından ilgili tüm mimar
ve tasarımcılara, portalın içeriğine katkıda
bulunmak ve ortak bir paylaşım alanı
yaratmak adına yazı, fotoğraf ve proje
gönderimi için açık bir daveti var.
Bilgi için: www.architectureplatform.com
01
01 architectureplatform arayüzü.
22
27/09/2009
23
OKULLARIN TASARIMI ÜZERİNE:
ARKİV ÖRNEKLERİ...
Bir insanın geleceğinin şekillenmesinde,
çevresine olan bilincinin gelişmesinde ilk
ve ortaöğretim kurumlarında alınan
eğitimin katkısı büyük. Bu konuda
öğretmenlerin, ders okutulan kitapların
kadar eğitim görülen okul binalarının
tasarımın da katkısı fazla. Derslikleri ufak,
bahçesi neredeyse olmayan ve etrafı ile
ilişkisi kesilmiş okullarda okumak
öğrencilerin fiziksel çevre konusundaki
fikirlerine yapacağı katkı elbette ki
olumsuz.
Mimarlar tarafından tasarlanan, her detayı en ince ayrıntısına
kadar düşünülmüş, geçmişe atıfta bulunmayan hem devlet
hem de özel okullar var. Okulların açıldığı şu sıra, ARKİV'de yer
alan 324 eğitim yapısından örneklere göz atmakta fayda var.
1980 yılında Milli Eğitim Bakanlığı
(MEB)'na bağlı eğitim yapılarının
projelendirilmesi, yapımı, kullanılması,
geliştirilmesi, onarımlarına ilişkin esasları
tespit etmek, ilgili mevzuat taslaklarını
gerekçeleriyle birlikte hazırlamak
amacıyla eğitim yapıları çalışma grubu
oluşturuldu ve uygulama çalışmalarına
başlanılması kararlaştırıldı.
AGI Ekim’de
İstanbul’da
Gelenekten Geleceğe
01
Günümüzde bu işleri Milli Eğitim Bakanlığı
Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanlığı
sürdürüyor. Başkanlığın son dönemde ses
getiren çalışmalarından biri 2005'te
başlattığı “Gelenekten Geleceğe Eğitim
Yapıları Mimarisi Projesi”ydi.
Proje kapsamında Osmanlı ve Selçuklu
Mimarisinin özelliklerini taşıyan tip
projeler geliştirildi. Bayrak burçlu,
payandalı, kuleli, taç kapılı tip okulların
son dönemde yapılan kimliksiz binalara
bir cevap olması, renksiz okul imajını
yıkması bekleniyordu. Proje açıklandığı
zaman gündeme adeta bomba gibi düştü,
mimarların tepkisiyle karşılandı yine de
MEB okulları inşa etti.
Okulların tip projelerin bire bir aynısı
olarak tasarlanması gerekmiyor. Mimarlar
tarafından tasarlanan, her detayı en ince
ayrıntısına kadar düşünülmüş, geçmişe
atıfta bulunmayan hem devlet hem de özel
okullar var.
Şimdiye dek önemli mimarlık şirketlerinin
imza attığı ve okullara ARKİV'de yer alan
324 eğitim yapısından örnekler
kıyaslanarak bakıldığında, gelecekte
eğitim kurumlarının -ve elbette eğitiminalacağı şekle dair fikir edinmek mümkün.
Yeter ki istensin, iş ki düşlensin...
ETMK Izmir
Temsilciliği
02
Kırklareli Atatürk İlköğretim Okulu
Bahtiyar Yılmazer Ek Hizmet Binası
KG Mimarlık
03
Feyziye Mektepleri Vakfı Erenköy Güneş
Kampüsü
Limited Mimarlık
Önerilen proje, bilinen tüm standartlara ve
FMV tarafından verilen programa uymasına
karşın son derece esnek ve akışkan işlevsel
ve mekansal bir organizasyona sahip.
Kompakt ve az katlı yapısı ile de üretimişletim aşamalarında ekonomik, güvenli ve
esnek. Yapılar, eğitimin genellikle üç katta
(okul öncesi eğitimde, iki katta)
sürdürülebileceği biçimde düzenlenmiş.
Böylece, insan ölçeğinde bir yapılanma
oluşturulmuş. Bina, ARKİV Seçkileri
2007'de yer almıştır.
MEB bünyesinde yer alan mevcut okul
binalarına ek hizmet binası olarak yaptırılan 12
derslikli ilkokul ve 5 derslikli anaokulu işlevine
sahip yapı, Yılmazer Ailesi tarafından,
Kırklareli halkının kullanımı için hayır amaçlı
olarak yaptırılmış. Özgün bir proje yapılması
yerine, mevcut MEB tip okul binası projesinin
temel alındığı yapı, yanındaki okul binası ile
eklemlendirilerek bağlanmış ve zemin katında
yer alan anaokulu kendi sınırlarını zorlayarak,
değiştirerek tip proje kavramının dışına
çıkılmış.
MEB Erkut Soyak Lisesi
Mutlu Çilingiroğlu MİAR Mimarlık Bürosu
Soyak Toplu Konut AŞ'ye ait Yenişehir
Yerleşmesi'nde, imar planında okul alanı
olarak ayrılmış olan parselde, imar
koşullarına ve arsa verilerine bağlı
kalınarak, 18 derslikli bir lise binası, verilen
programa uygun bir şekilde tasarlanmış. Bu
binanın ana kullanıcısı olan ve her öğretim
yılında yenilenen 500 öğrencinin en güzel
yaşlarında ve günün en güzel saatlerini bu
binada geçireceği düşüncesiyle, hem
fonksiyonel anlamda kullanışlı, hem de özel
bir mekan kurgusu içeren bir binada
yaşamaları istenmiş.
Değirmendere İlköğretim Okulu
Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri
1940'larda yapılmış küçük bir ilkokul yapısının
olduğu arsada, yapı için korunma kararı
olmamasına rağmen dönüştürülerek yeni bina
okulun kolu olarak düşünülmüş. Çok eğimli
arazide eski yapının arkasına yerleşerek
bulunduğu çevre içinde "iri" kalabilecek yeni
yapı parça parça görülebilir hale getirilmiş.
TED Ankara Koleji Yerleşkesi
Uygur Mimarlık
Mimarları tarafından tasarımın hareket noktası
"Sakarya Caddesi" seçilmiş. Kitapçı, balıkçı,
ekmekçi, sinema, manav, tiyatro, biracı,
ayakkabıcı, okul, ofis, vb. iç içe olduğu
Ankara'daki Sakarya Caddesi kampüse
taşınmış. Bina, 2005 yılında Özel Sektör
Kategorisi'nde Arkitera İşveren Ödülü, 2004
yılında THBB Mimarlık Ödülleri Onur Ödülü,
2004 yılında Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı
Başarı Ödülü'nü kazanmıştır.
01,02,03 Sırasıyla Feyziye Mektepleri Vakfı
Erenköy Güneş Kampüsü, MEB Erkut Soyak
Lisesi, TED Ankara Koleji
Grafikerler Meslek kuruluşu,
10-18 Ekim tarihleri
arasında, dünyanın en
prestijli grafik tasarım
kongresi olarak kabul edilen
Alliance Graphique
Internatinal’a (AGI) ev
sahipliği yapmaya
hazırlanıyor. Dünyanın önde
gelen grafik tasarımcıları
bünyesinde barındıran AGI,
her yıl düzenlediği genel
kurul toplantısı ve yeni üye
seçimlerini bu yıl
İstanbul’da gerçekleştiriyor.
12 Ekim’de düzenlenecek,
grafik tasarımı ve kültürü
açısından büyük önem
taşıyan AGI seminerine,
Robert Appleton (Kanada),
Pierre Bernard (Fransa),
Seymour Chwast (ABD),
Kenya Hara (Japonya), Fons
Hickmann (Almanya), Anette
Lenz (Fransa), Jean-Benoit
Levy (İsviçre), Deborah
Sussman (ABD) ve David
Tartakover (İsrail) gibi
dünyaca ünlü tasarımcılar
konuk olacak.
Endüstriyel Tasarım Meslek
Kuruluşu’nun, bölgesel
temsiliyete yönelik alt yapı
kurmak amacıyla ilk adımı
atıldı. Haziran ayında alınan
yönetim kurulu kararıyla
İzmir temsilciliğine seçilen
A.Can Özcanlı ile ETMK İzmir
Temsilciliği resmi olarak 17
Eylül 2009 tarihi itibariyle
hayata geçirilmiş oldu.
Üniversite sanayii işbirliğine
dayalı pek çok tasarım
projesinde yer alan, yurt içi
ve yurt dışında basılmış çok
sayıda bilimsel araştırması
da bulunan Dr.Can Özcanlı,
halen İzmir Ekonomi
Üniversitesi, Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölüm
Başkanlığı görevini
yürütüyor.
ZOW İstanbul
Fuarı Başlıyor
1995 yılında ilk kez
Almanya’da
düzenlenmesinin ardından
İtalya, İspanya, Rusya ve
Çin’de de mobilya
endüstrisinin önde gelen
organizasyonlarından biri
haline gelen Uluslararası
Mobilya Endüstrisi, İç
Tasarım, Aksesuar ve
Ekipmanları Fuarı ZOW, 14 Ekim tarihleri arasında
Yeşilköyde. Sektörün önde
gelen kişilerinin yenilikler
ve endüstrinin trendleri
konusundaki bilgilerini
arttırmayı hedefleyen
ZOW İstanbul fuarı, yurt
içi ve dışından yaklaşık
250 firmanın katılımıyla
gerçekleştiriliyor.
Küçük Üretim
Sektörünün
Dönüşümü
Gözde Tüfekçi
[email protected]
Nefes Alan
Duvarlar
INAX’ın Türkiye temsilcisi
Global Group’la anlaşan
Çanakkale Seramik &
Kalebodur, Japon devletinin,
hastane gibi sterilizasyonu
önemli olan mekanlar için
Japonya’nın 800 yıllık
seramik devi Inax’dan
destek istemesiyle başlayan
çalışmalar sonucunda icat
edilen volkanik bazlı iç
cephe kaplaması Ecocarat’ı
showroomlarında tüketiciyle
buluşturuyor. Sağlık için
gerekli olan ortamı, nefes
alan yapısıyla kötü kokuları
yok ederek sağlayan
Ecocarat, yapısında hiçbir
kimyasal madde
barındırmazken,
kirlenmeme, leke, küf ve
bakteri tutmama gibi
özelliklerle mekanlara özel
çözümler sunuyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı, 30 Eylül’de
“Küçük Üretim Sektörünün
Dönüşümü” üzerine bir
buluşma gerçekleştiriyor.
Arhan Kayar’ın konuşmacı
olarak katılacağı toplantıda,
geleneksel yöntemlerle
ikame eden üreticiler, şehrin
dışına onumlandırılmaksızın
nasıl ve ne şekilde, yaratıcı
endüstriler alanına
yönlendirilir sorularına
cevap aranacak. Oluşumun,
yerel bir kültürel kalkınma
stratejisi olarak ele alınarak,
2010 programı açısından da
tartışılması hedefleniyor.
Cersai Fuarı
Botta’yı seçti
2008 yılında 53 ülkeden
katılımın gerçekleştiği ve
100 bini aşkın ziyaretçiye ev
sahipliği yapan, seramik
dünyasının nabzını tutan
Cersaie fuarı 29 Eylül-3 Ekim
tarihleri arasında
Bologna’da
gerçekleştirilecek. Cersaie
2009 fuarının bu seneki
posterini tasarlayan ünlü
mimar Mario Botta, fuar için
poster tasarlayan 10. mimar
oldu. Seramiğin, toprak ve
ateş kaynaklı doğal bir
malzeme olmasına rağmen
kullanım alanının çok sınırlı
olmasından yola çıkan
mimar, posterde seramikten
ana rahmine benzer bir yapı
oluşturarak kullanıcıya
köklerini yeniden
hatırlatmayı amaçlıyor.
Bertrand
Ivanoff Işık
Enstalasyonu
Fransız plastik sanatçı
Bertrand Ivanoff’un İstanbul
Fransız Kültür Merkezi'nin
İstiklal Caddesi'ne bakan dış
cephesi için tasarladığı
"Rouge / Kırmızı" adlı ışık
enstalasyonu bir ay boyunca
kültür merkezinin
duvarlarını renklendirdi.
Sanatçının İznik
çinilerindeki çiçek
motiflerinden esinlenerek
tasarladığı neon ışık
enstalasyonu, yapının
karakterine uygun motiflerin
yansıtılmasıyla çağdaş bir
yorum getirirken, çok
kültürlü dünyasını kaçıranlar
için son çağrıda bulunuyor.
Etkinlik 30 Eylül’de
sonlanıyor.
21. Yüzyıla
Şekil Verecek
33 Marka
Lüks segmentte ev ve köpek
aksesuarları markası
Gaia&Gino’nun yaratıcısı
Gaye Çevikel, Wallpaper ve
Courvoisier konyaklarının
işbirliği ile düzenlenen “The
Essence of the 21. Century”
yarışmasının ilk etabında
belirlenen 33 aday arasında
yer almayı başardı. Dünyaca
ünlü isimlerin yer aldığı
listede, Facebook’un
kurucusu Mark Zuckerberg’in
yanısıra Twin Room’dan Milo
Keller ve Julien Gallico gibi
isimler de bulunuyor. Ekim
ayında 33 isim arasından 10
kişinin seçilerek 21. Yüzyıla
şekil verenlerin belirleneceği
yarışmanın jürisinde dünya
ünlü modacımız Hüseyin
Çağlayan da yer alıyor.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler