Köy-Koop Haber Gazetesi 38. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 38. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
OCAK 2015
Yıl:4 Sayı:38
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Dünya Kooperatifçilik
Günü’nde Köy-Koop Denizli
Birliği Yeni Hizmet Binasını Açtı
»» 20-21 Aralık 2014 tarihinde Dünya Kooperatifçilik Günü kapsamında Denizli’de düzenlenen
etkinliklerde; Köy-Koop Denizli Bölge Birliği yeni hizmet binasını hizmete açtı. İki gün süren
etkinlikler kapsamında “Türkiye Açısından Aile Çiftçiliğinin Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri”
konulu form, ikinci gününde ise “Aile Çiftçiliği ve Kooperatifçilik” konulu panel düzenlendi.
20-21 Aralık 2014 tarihinde gerçekleşen
etkinliklere; Türkiye Milli Kooperatifler
Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı,
Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez
Birliği (KÖY-KOOP) Genel Başkanı Yakup Yıldız, Türkiye Orman Kooperatifleri
(OR-KOP) Merkez Birliği Eğitim Araştırma ve Projeler Koordinatörü Ünal Örnek, Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri
(HAY-KOOP) Genel Başkanı Ahmet Ertürk, Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri
(SÜR-KOOP) Genel Başkan Yardımcısı
Erdoğan Kartal, Alman Kooperatifleri
Konfederasyonu (DGRV) Proje Koordi-
natörü Prof. Dr. Selahattin Kumlu, Dünya Çalışma Örgütü Başdanışmanı Prof.
Hüseyin Polat, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Kontrolörler Başkan Yardımcısı
Kastamonu Ekonomisi İçin
Büyük Birleşme; BAKAP
»» Köy-Koop Kastamonu Başkanı Erol
Akar, düzenlediği basın toplantısında Batı
Karadeniz Kalkınma Ajansı Platformu’nu
(BAKAP) kurduklarını açıkladı.
Düzenlenen toplantıya platforma
bağlı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Sinop,
Zonguldak ve Karabük illerini
kapsayacak olan Kırsal Kalkınma Platformu’nu oluşturan kuruluşlar; Kastamonu Ticaret ve
Sanayi Odası, Ticaret Borsası,
Ziraat Odası, Veteriner Hekimleri Odası, Muhtarlar Derneği,
Kooperatifler Birliği, Damızlık
‘Kooperatifleşmenin insana
yakışan bir yapı’ olduğunu
söyleyen, Türkiye’nin en başarılı
kooperatiflerinden
Tire Süt Kooperatifi’ni
marka haline getiren
Yönetim Kurulu Başkanı
Mahmut Eskiyörük
ile konuştuk.
» Syf 12’de
Milli Kooperatifler Birliği
Öncülüğünde Çin'e
Seyahat Düzenlendi
Çin Tedarik ve Pazarlama
Kooperatifleri Milli Federasyonu ACFSMC ile
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Türkiye
Koop arasında yapılan ‘İyi
Niyet Protokolü’ iki ülke kooperatifleri arasında karşılıklı
ortak çıkarları korumayı ve
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Genel Başkanı Şemsi Bayraktar 5 Aralık
Dünya Toprak Günü vesilesiyle bir açıklama
yaptı.
Açıklamada, başta toprak olmak üzere doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı ve
bunun sonucunda meydana
gelen kayıpların ürkütücü
boyutlara ulaştığını, sınırlı
ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıpların ve
bu kayıplara karşı zamanında önlem alınmamasının
ülkemize pahalıya mal olacağını bildirdi. » Syf 6’da
Geofit Bahçesi Açıldı
»» TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri ile
ilk kez gerçekleştirilen işbirliğinin, yalnız
kooperatiflerimiz ilişkilerine değil, genel
anlamda Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerine de
önemli bir boyut kazandırması bekleniyor.
Sığır Yetiştiricileri Birliği, Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği,
Arı Yetiştiricileri Birliği, Kırmızı
Et Üreticileri Birliği, Süt Üreticileri Birliği ve Türkiye Ziraatçılar Derneği. » Syf 4’te
“Kooperatifçiliği dünya kabul
etti, Türkiye de etmek zorunda”
Ercan Aktaş, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifler Genel Müdürlüğü Daire
Başkanı Dr.Mehmet Yakut ve Pamukkale
Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Bolu
Üniversitesi, İzzet Baysal Üniversitesi,
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi ve Adnan
Menderes Üniversitesi’nden akademisyenler ve öğrenciler, Denizli Pamukkale
Belediye Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Pamukkale Kaymakamı Veysel
Beyru ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürü Sezgin Kutlu, Köy-Koop ve HayKoop Bölge Birlik Başkanları, kooperatif
ortakları, sivil toplum örgütü temsilcileri
ve basın mensupları katıldı. » Syf 10’da
Ülkemiz Topraklarının En
Önemli Sorunları Erozyon,
Tuzluluk, Çoraklaşma
geliştirmeyi hedef alan
ticaretin geliştirilmesi
ve inovasyon ve ürün
geliştirme gibi konularda edinilmiş deneyimleri paylaşma ve iki halk arasındaki dostluk ve dayanışmanın
güçlenmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. » Syf 4’te
»» Dünya’nın ılıman iklim kuşağındaki en
büyük ve Türkiye’nin tek Geofit Bahçesi Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekeri’in
katıldığı bir törenle Yalova’da hizmete girdi.
2012 yılında Yalova’da temeli
atılan, toplamda 20 bin metre kare alan üzerine kurulu ve
10 milyon TL’nin üzerinde bir
yatırımla gerçekleşen Geofit
Bahçesinde; 450 m2 Geofit
Sergileme alanı, 500 m2 Alpin
Sera, Bin 118 m2 Çoğaltma ve
Yetiştirme seraları, 500 m2
idari bina, 17 bin 400 m2 açık
Geofit Bahçesi, 2 bin 600 m2
kapalı alan yer alıyor. »Syf 5’te
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -38» Syf 2’de
Tarımı Sömüren, Çiftçiyi
Yoksullaştıran Ekonomi
Politikaları » Syf 14’te
Yeniden Başlama
Zamanı
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Tarımda Yitik Yıl 2014
» Syf 4’te
Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED)
Rafa Kalkıyor » Syf 5’te
Avusturalya B20’den
G20’ye Tavsiyeler ve
Kooperatifler » Syf 19’da
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Dr. Erhan EKMEN
Dr. Nezaket CÖMERT
Süt İneklerinde Beslenme ve
Üreme Verimliliği
Arasındaki İşbirliği » Syf 9’da
Geçen Yılın Ardından
» Syf 16’da
» Syf 8’de
Herkes İçin
Sürdürülebilir Enerji
» Syf 15’te
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -38»» Ve gelelim Köy-Koop Burdur Birliğine
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Bina ve Araç Durumu
Hizmet Binası 2, Süt ve Süt Ürünleri
İşletmesi 1, Burdur Köy-Koop Merkez
Binası 1, Satış Mağazası 4, Makam Aracı 1, Çok amaçlı Binek oto 1, Tamir Bakım Aracı 1, Mobil Laboratuar Aracı 1,
İlçelerdeki Temsilci Sayısı 6 ilçe
Personel Durumu
• Birlik liderliğinde birim kooperatiflerde daha kaliteli ve daha verimli süt
üretim projesi:
• Proje AB kaynaklı olup yaklaşık
3000.000,00 TL bütçeye sahiptir.
• Projenin uygulanması başarı ile tamamlanmıştır.
• Projenin bitiminde 17 adet teknik
eleman yetiştirilmiş ve çeşitli kurum
ve kuruluşlarca istihdam edilmektedir.
Köy Bazlı Katılımcı Yatırım
Projesi
Köy-Koop Burdur Birliğine ortak 19
adet kooperatife Süt Soğutma Tankı
alımını içeren proje başarıyla tamamlanmıştır.
Katılımcı Kooperatif Sayısı
Su Ürünleri Kooperatifi 4
Tarımsal Amaçlı Kooperatif 256
Toplam 256 tarımsal Amaçlı Kooperatif yaklaşık 40.000 Çiftçi Ailesini İçerir.
Hukuki Ortaklıklar ve
İştirakler
Köy-Koop Merkez Birliği
Or-Koop Merkez Birliği
Sür-Koop Merkez Birliği
Burdur- Isparta Pancar Ekicileri Kooperatifi
Burdur Güçbirliği %3
- sürecek -
Aralık 2014 Dönemine Ait Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu Kesintisi
Bildirimi ve Ödenmesi
01/01/2015
15/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Kolalı Gazoz, Alkollü İçecekler ve Tütün Mamullerine İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/01/2015
15/01/2015
01/01/2015
15/01/2015
01/01/2015
22/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim
Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödenmesi
01/01/2015
22/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/01/2015
22/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/01/2015
22/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Müşterek Bahislere İlişkin Eğlence Vergisinin
Beyanı ve Ödenmesi ile Diğer Eğlence Vergilerine İlişkin Eğlence Vergisinin Ödenmesi
Aralık 2014 Dönemine Ait Özel İletişim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
Aralık 2014 Dönemine Ait 5602 Sayılı Kanunda Tanımlanan Şans Oyunlarıyla İlgili Veraset ve İntikal Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/01/2015
22/01/2015
01/01/2015
22/01/2015
01/01/2015
23/01/2015
01/01/2015
23/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Şans Oyunları Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
Aralık 2014 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi
Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2014 Dönemine
Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı
01/01/2015
23/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen
Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01/01/2015
24/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2013 Dönemine
Ait Üç Aylık Katma Değer Vergisinin Beyanı
01/01/2015
24/01/2015
1-15 Ocak 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
01/01/2015
29/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2014 Dönemine
Ait Üç Aylık Katma Değer Vergisinin Ödenmesi
01/01/2015
29/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait Aylık ve Ekim-Kasım-Aralık/2013 Dönemine
Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi
01/01/2015
29/01/2015
Aralık 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen
Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
01/01/2015
29/01/2015
1-15 Ocak 2015 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel
Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
YAYIN KURULU
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
V E D İ Ğ E R TA
K
RK
IN
MA
LİKLERİ M
E
KA
L
Türk kooperatiflerinin davetine olumlu yanıt vererek 2015
yılı genel kurulunu Türkiye’de
yapma kararı almıştır. 1013 Kasım 2015 tarihlerinde
Antalya’da yapılacak genel
kurul toplantısına ek olarak
bir de Küresel Konferans düzenlenecektir. Bu konferansın
teması “2020’ye Doğru-Kooperatifiniz Nasıl Görünecek”
olarak belirlenmiştir. ICA’nın
bu Genel Kurul toplantısı ve
Küresel Konferansının, Türk
kooperatifçiliğinin dünya kooperatifleri ile entegrasyonu
açısından önemli bir fırsat
olacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle 21 Aralık Kooperatifler
Günü’nü kutluyor, tüm
kooperatifçileri saygı ve
sevgilerle selamlıyorum.
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
BİR
de “Binyılın Hedefleri” programından sonra, 2015 sonrası
kalkınma hedeflerini tartışmaktadır. Kooperatif hareket
de 1 Milyar ortağı ile bu hedeflere ulaşılması konusunda
Birleşmiş Milletler yardımcı
olmaktadır. 2014 Ekim ayında Kanada’nın Quebec kentinde toplanan Uluslararası
Kooperatifler Zirvesi sonuç
bildirgesinde de bu hedeflere
ulaşılması için kooperatiflerin yedi temel alanda faaliyetlerini
yoğunlaştırmaları
önerilmiştir. Bu alanlar arasında kalkınma ve yoksullukla savaşım, istihdam yaratılması, gıda güvenliği ve sağlık
ve sosyal güvenlik hizmetleri
bulunmaktadır.
Tarihinde ilk kez Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA,
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
F
Birleşmiş Milletler bu günler-
01/01/2015
15/01/2015
İ
AT
damın % 12’sini kooperatifler
yaratmaktadır. Kooperatiflerin toplam iş hacimleri de
3 Trilyon Doları bulmuştur.
Bu rakamlar da göstermektedir ki kooperatifler, dünyada
en kapsamlı ve yaygın sosyoekonomik kuruluşların başında gelmektedirler.
Aralık 2014 Dönemine Ait Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallara İlişkin
Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer
Niksarlı’ nın 21 Aralık Kooperatifler Günü Mesajı
Değerli Kooperatifçiler,
Ülkemizde her yıl 21 Aralık’ta
kutlanmasına devam edilen
Kooperatifler Günü, 1994
yılından beri Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA’nın ortak kararı çerçevesinde tüm
dünyada 21 Aralık’da değil,
Temmuz ayının ilk Cumartesi günü kutlanmaktadır. 2014
yılı Kooperatifler Günü’nün
teması BM ve ICA tarafından
“kooperatif işletmeler herkes
için sürdürülebilir kalkınma
sağlar” olarak belirlenmiştir.
Tüm dünyada sayıları 2,6 milyona ulaşan kooperatiflerin
toplam ortak sayısı da 1 Milyarı geçmiş bulunmaktadır.
Kooperatiflerin yarattığı istihdam 250 milyonu bulmuş
olup, G20 ülkelerindeki istih-
Aralık 2014 Dönemine Ait BSMV Beyanı ve Ödenmesi
Ğİ • KÖY
IRFO Projesi
Birlik Müdürü 1, Muhasebe Müdürü
1, Laborant 5, Teknisyen (soğutma) 2,
Şoför 2, Hizmetli 1, Yardımcı Personel
2, Gıda Mühendisi 1, İmalat Ustası 2,
Bekçi 1, Satış Elemanı 2, İmalat İşçisi 2
01/01/2015
15/01/2015
01/01/2015
15/01/2015
RLİ
• Birim ortak kooperatiflerinin sütlerinin pazarlanması amacıyla ihaleler
yapmak ve süt alıcı firmalarla bu konuda sözleşme hazırlamak.
• Birim ortak kooperatiflerin idari, mali
ve hukuki konularında danışmanlık
yapmak
• Çeşitli projeler uygulamak ve uygulanacak projelerin sekretarya ve uygulanmasını sağlamak, yardımcı olmak.
• Birim kooperatiflerin süt soğutma
tanklarının bakım ve onarımlarını yapmak.
• Sabit ve mobil laboratuarında her türlü süt analizlerini yapmak.
• Ortak birim kooperatiflere mali destek
sağlamak amacıyla avans vermek.
• Ortak birim kooperatifle her türlü
tarımsal girdi sağlamak. Bunlar: • Süt analiz cihazları
• Süt toplama ve taşıma güğümü,
• Her türlü çayır, mera, yem bitkisi tohumları
• Temizlik ve dezenfektan malzemeleri,
Hadi İLBAŞ
OCAK-2015 DÖNEMİ vergi ve diğer yükümlülüklere ilişkin hatırlatmak istediğim en önemli
konu; Anonim Şirketler ile Kooperatiflere ait
Yönetim Kurulu Karar Defterlerinin noterden kapanış tasdiklerini 30.Ocak.2015 tarihine kadar yaptırmamız gerekiyor. Eğer karar
defterlerinin 2015 yılına ait açılış tasdilerini
31.Aralık.2014 tarihine kadar yaptırmamış olan Anonim şirketler
ile Kooperatifler varsa 30.Ocak.2015 tarihine kadar kapanış ve açılış
tasdiklerini yaptırabilirler.
Bİ
Birliğin Faaliyetleri:
Dünya Bankasınca Pilot İl olarak belirlenen IRFO PROJESİ kapsamında Burdur’daki tüm kooperatiflerin mevcut
konumları incelenmiş ve gelecekleriyle
ilgili hayvancılık ile ilgili plan ve projeler üretilmiştir. Proje başarıyla uygulanmış ve bitirilmiştir.
Değerli Kooperatif Ortakları,
Z
Önce Burdur Birliğini şu anda kimlerin
yönettiğini görelim:
Yönetim Kurulu Başkanı - Yakup Yıldız
Başkan Yardımcısı- Apdil Aksoy
Yönetim Kurulu Üyesi - H. Hüseyin İnç
Yönetim Kurulu Üyesi -Metim Ünsal
Muhasip Üye - Hasan Uçar
Köy-Koop Burdur Birliği’nin bünyesinde 141 adet Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve 111 adet Sulama Kooperatifi
bulunmaktadır.
Birliğin çeşitli faaliyetleri içinde en yenisi ve en büyüğü “SÜT ÜRÜNLERİ
İŞLETME TESİSİDİR.”
Bu tesis Burdur Akyaka Köyü sınırları
içerisinde, Köy Altı Mevkiinde 14 400
metre kare alanda 2013 yılında TKDK
Burdur İl Koordinatörlüğü aracılığı ile
teklif yapılmış ve 05.07.2013 tarihinde
sözleşme imzalanarak uygulanmaya
geçilmiştir.
Projenin toplam tutarı - 5.557.748,27 TL.
Faydalanıcı Katkısı - 3.752.084,90 TL
TKDK Katkısı - 1.805.663,37 TL
AB Katkısı %75 - 1.354.247,52 TL.
Ulusal Katkı %25 - 451.415,85 TL’dir.
İnşaatın Bitim Tarihi: 18.10. 2013
Makine Ekipman Montajı: 15.04. 2014
Üretime Başlama: 15. 09. 2014 tür.
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Ocak 2015 ANKARA
Baskı:
Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA
Tel: 0312. 395 95 96
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Tarımda Yitik Yıl 2014
»» Türkiye 2014 yılında da tarımsal ham madde açısından dışa
bağımlı kaldı, üstelik bu bağımlılık üretim açısından geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 4,9 küçülmeyle katlandı.
Buğday üretiminin kuraklığın da etkisiyle
2014 yılı sonu itibarıyla 16-18 milyon ton
düzeyine ineceği belirtiliyor. 2013’te bu rekolte 22 milyon ton düzeyinde idi. Bu bağlamda tahıl üretiminin de bir önceki yıla
göre yüzde 12.7 azalacağı öngörülüyor.
Baklagiller, tütün, fındık, kayısı, elma, kiraz gibi birçok üründe de üretim düşüklüğü gözlemlendi.
Dokuma sanayinin önemli girdisi olan pamukta dışa bağımlılık 2014’de giderek arttı. Geçen yıl 950 bin ton olan ithalatın 2014
yılında 1 milyon tona yaklaştığı belirtiliyor.
Çiftçinin elektrik borçları destekleme ödemelerinden kesildi.
Hayvancılık sektöründe hayvan sayısı ve
üretim artarken fiyatlardaki dalgalanmalar
ise sürdü. Özellikle kırmızı et üretiminde
sağlanamayan fiyat istikrarı, üreticiyi olduğu kadar tüketiciyi de olumsuz etkiledi.
Diğer tarımsal girdiler yanında kaba yem
ve kesif yem fiyatlarında da artış durmadı.
Örneğin saman ve yemlik buğday fiyatlarının artışı enflasyonun üzerinde oldu. 2014
yılı içinde yemlik mısırda yüzde 32, besi
yemi fiyatı ise yüzde 10’un üzerinde artış
gösterdi. Bu durum, çok sayıda süt ve besi
çiftliklerinin düşük kapasite ile çalışması
yanında kimilerinin tasfiyesine neden oldu.
Türkiye satılık çiftlikler ülkesine döndü.
2014 yılında da mazot, gübre, ilaç gibi girdi maliyetlerindeki artış yüksek bir seyir
izledi. Buna karşılık çiftçinin eline geçen para giderek azaldı. Gıda piyasasında
oligopolleşme(2,3,ya da 4 oyuncunun egemenliğinde şekillenen piyasa) doruk noktasına geldi. Bu da çiftçi eline geçen fiyatlarla
tüketici fiyatları arasındaki farkı giderek
artırdı. Daha Türkçesi, tüketicinin gıdaya
ödediği paranın çok az bir kısmı üreticiye giderken gıda fiyatlarının belirlenmesi gıda tekellerinin denetimine girdi. Örneğin tarlada
2,62 lira olan pirinç markette 7,73 liraya,2,26
lira olan nohut 6,51 liraya pazarlandı.
Gıda fiyatlarındaki artış enflasyonu da tetikledi.
Arzdaki sıkıntı, her yıl olduğu gibi 2014 yılında da tarımda ithalatı gündeme getirdi.
Yetkililer 2014 yılında tarımda ortaya çıkan
küçülmeyi, kuraklık, sağanak yağış, dolu ve
don olayları gibi olumsuz iklim koşullarına
bağlıyorlar.
Ancak bu açıklamalar, tarımdaki küçülmeye yeter bir gerekçe olabilir mi?
Bunun ekonomi-politik yanını görmek gerekmez mi? Aksi durumda doğru politikalar üretebilir miyiz?
Bu olumsuz görünümün temel nedeni, günümüzde dünya ölçeğinde uygulanan tarım politikalarının Türkiye’ye de yansıması. Bu politikalar ile küçük ve orta ölçekli
işletmelerle yapılan Aile Çiftçiliği(*) tasfiye
ediliyor; onların yerine çokuluslu tarım-gıda şirketleri ile yabancı sermaye güdümlü
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
Alış Veriş Merkezleri(AVM)tarafından dayatılan endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modeli öne çıkarılıyor.
Bu politikalar Türkiye’de nasıl uygulandı?
• Tarımsal KİT’ ler özelleştirildi, kapatıldı
ya da işlevsiz duruma getirildi.
• Doğrudan desteklemeler giderek azaltıldı, istikrar kalmadı.
• İç pazarda geçici olarak yükselen tarım
ürünü fiyatlarını düşürmek ve terbiye etmek amacıyla dışalımlar yapıldı.
• Çok sayıda çiftçi örgütleri kuruldu, ancak bu örgütlerin görev alanları çatıştırıldı.
Böylelikle örgütlerin siyaset üzerinde etkileme gücü düşürüldü.
Yukarıda anılan ekonomi politikalarıyla
Türkiye’de bitkisel ve hayvansal üretim
nüfus artışına koşut olarak artmadı. Ancak
bu durum aynı zamanda kırsal kesimde
önemli çözülmeleri gündeme getirdi;
• Kırdan önemli ölçüde göçler oldu. Bu göçler devam ediyor. Son yıllarda milyonlarca
köylümüzün kente yerleştiği belirtiliyor.
• Kente yerleşen köylüler için sanayi ve
hizmet sektöründe yeterince iş olanağı olmadığı için işsizlik arttı. İşsizlik, sadaka
kültürünü yarattığı gibi kentlerde önemli
güvenlik sorunlarını da ortaya çıkardı.
• Umarsız kalan köylüler arasında dayanışma mekanizması erozyona uğramaya
ve binlerce yıldan beri oluşan kültürel yapı
dağılmaya başladı. Bunun sonucunda bölgecilik, etnik ve dinsel yapılanmalar gibi
ayrımlaşmalar ortaya çıktı.
Bu olumsuz görünüm içimizi karatmasın.
Çıkış yolları var. Bunun yolları namuslu teknik adamlar, akademisyenler, örgütleri ile
göstermelik muhalefet yapmayan önderleri
birlikte üreticiler ve tüketicilerin bir araya
gelmesiyle mutlaka bir gün bulunacak.
(*)Aile çiftçiliğin yok edilmek istenmesiyle, salt Türkiye’de değil, dünyada var olan açlık tehlikesinin tetiklendiği ve doğal kaynakların yok edilmek
üzere olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 2014 yılını
“ Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” ilan
etmişti. Türkiye’de de bu konuda
toplantılar düzenlenmişti. Ancak uygulanan politikalarda göze görünür
değişim yok gibidir. Yoksa Timsah
Gözyaşları mı dökülüyor? Bilemem.
Bakanlık 20 Bin Personel Alacak
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı önümüzdeki yıl 20 bin
personel alarak denetim elemanı sayısını 5 binden 25 bine
çıkaracak. Bakanlık böylelikle yılda 600 bin ürünü denetleyecek.
Geçtiğimiz yıl 515 bin ürün
ve firmaya denetimler
gerçekleştiren
Bakanlık, bu yılın ilk 10 ayında
438 bin denetim gerçekleştirdi. Bu kapsamda,
tüketicilerin haklarının
korunması için görev yapan 5 bini aşkın denetim
elemanı önümüzdeki yıl
genişletilecek. Denetim
elemanı alımları 2015 yılında başlayarak 2018 yılına kadar 25 bin
kişi olacak.
Riskli Denetimlere
Öncelik Verilecek
Tarım Bakanlığı, özellikle şüphe ve ihbar hattı 174 üzerinden gelen
çağrılardan yola çıkarak
risk haritası oluşturdu.
Bu harita üzerinden risk
bazlı denetimlere ağırlık
verecek denetmenlerin,
başta insan sağlığı, hayvan sağlığı, çevre kirliliği ve sosyo ekonomik açıdan zarar verecek
hiçbir üretime izin vermeyecek.
Kastamonu Ekonomisi İçin
Büyük Birleşme; BAKAP
»» Köy-Koop Kastamonu Başkanı Erol Akar, düzenlediği basın
toplantısında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı Platformu’nu (BAKAP)
kurduklarını açıkladı.
Düzenlenen toplantıya platforma bağlı sivil toplum
kuruluşlarının temsilcileri
katıldı. Kastamonu, Çankırı,
Çorum, Sinop, Zonguldak
ve Karabük illerini kapsayacak olan Kırsal Kalkınma
Platformu’nu oluşturan kuruluşlar Erol Akar tarafından şu şekilde ifade edildi;
Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Odası, Veteriner
Hekimleri Odası, Muhtarlar
Derneği, Kooperatifler Birliği,
Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Birliği, Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği, Arı Yetiştiricileri Birliği, Kırmızı Et Üreticileri Birliği,
Süt Üreticileri Birliği ve Türkiye
Ziraatçılar Derneği.
KÖY-KOOP Kastamonu Birlik
Başkanı Erol Akar, platform ile
birlikte Kastamonu’da özellikle
kırsal alanda faaliyet gösteren
ve ekonomiye katkı sağlayan
kuruluşlar ile beraber bir dayanışma örgütü kurduklarını söyledi. Kurmuş oldukları platformun amacının Kastamonu’yu
ilgilendiren konularda fikir
birliğine vararak çözüm yolları
üretmek olduğunu dile getiren
Akar; “Zaman zaman bir araya
gelip belirli konularda fikir üretecek, çalışma yapacak, belli şekilde Kastamonu ekonomisini
ilgilendiren konularda kamuoyu ile bunları paylaşacak, koordinasyonu oluşturacak işbirliği
oluşturacak bir kuruluş olarak
bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye'de çoğu ilde bu tür
örgütler var. Kastamonu’da da
biz bunun eksikliğini hissettik.
Böyle bir danışma içinde bazı
konuların daha kolay çözümlenebileceği fikriyle bu kuruluşun
oluşturulmasına karar verdik”
diye konuştu.
“Amacımız İlimizin Sorunlarının Takipçisi Olmak”
Kastamonu genelinin orman
ve hayvancılık ile ilgili bir ekonomisinin olduğunu sözlerine
ekleyen Erol Akar, hizmeti yürüten kurum ve kuruluşlar ile
koordineli olarak çalışacaklarını ve işin uzmanlarından proje üretme konusunda yardım
alacaklarını dile getirdi. Akar,
istemek yerine dayanışma içinde çalışacaklarını, proje üretebilecek kuruluşların desteğini
alacaklarını, fizibilite çalışmaları içinde olacaklarını, konuları
kamuoyu ile paylaşacaklarını ve
siyasi bürokrasiye siyasete sorunları intikal ettirip takipçisi
olacaklarını söyledi.
“Hayvancılık Projelerinde
Kastamonu Yer Almadı”
Akar, hayvancılık alanında özelikle 35 ilde proje geliştirildiğini dile getirerek; "Bu 35 il arasında Kastamonu yer almadı.
Kastamonu’nun bu projelerin
dışında tutulması hepimizi aslında rahatsız etti. Bunları siyasetçilerimiz ile de paylaştık.
Siyasetçilerimiz bize şunu dedi;
‘Bize bir fikir, yol haritası çizin,
bize ne yapılabileceğiniz ile ilgili bilgi verin biz onun takipçisi olalım. Biz de bunun doğru
olduğuna inanıyoruz. Ortaya
somut bir şey atmadan, bir ça-
lışma yapmadan bunun talep
edilmesi biraz daha yüzeysel bir
davranış olarak düşünülebilir
dedik. Örneğin ilk çıkış noktası
olan Batı Karadeniz Kalkınma
Birliği Projesi’nin geliştirilmesine karar verildi. KUZKA’dan
böyle bir talebimiz oldu. Onlar
da çalışma yaptılar. Bu çalışmanın sonucunda değişik öneriler
ortaya çıktı ve platform tarafından Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki illeri kapsayan bir projenin
Kalkınma Bakanlığı’ndan talep
edilmesi şeklinde karar ortaya çıktı. Belirlenen konuların
dışında Kastamonu’yu ilgilendiren de farklı farklı konular
tespit ettik” dedi. Sivil toplum
kuruluşları ile beraber dayanışma içinde çalıştıklarını altını
çizen Akar şu şekilde konuştu;
“STK’ların çoğu kendi alanında
Türkiye ile mukayese ettiğimizde gerçekten başarılı örgütler ve
ciddi çalışalar yapıyorlar. Hepsinin sorunları var. Biz tespit
ettiğimiz sorunlarda, platformun ortak üyeleri olarak o çalışmaların tümüne destek vermeyi hedefledik. Yine burada
şuna özellikle dikkat edeceğiz.
Bu platformun sağlıklı yürüyebilmesi için hemfikir olunabilinecek konularda çalışmalar
yapacağız. Ama kendi açısından müstakil olarak bir çalışma
yapma için bir engel söz konusu değil. Çalışmalarımızın ve
projelerin başarılı olması için
uzmanlardan yardım alacağız.
Bunlar bizim için önemli.”
“Özelleştirmelerde Devlet
Üreticiyi Korumalı”
Kastamonu’da geçmiş tarihlerden bu güne kadar özelleştirme ile ilgili olarak sıkıntılar
yaşandığını sözlerine ekleyen
Erol Akar, devletin özelleştirme
yaparken mutlaka üreticiyi koruması gerektiğine vurgu yaptı.
Akar; “Kastamonu için gündemde olan şeker fabrikasının
özelleştirmesinden vazgeçilerek
fabrikanın faal tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Platform
olarak böyle bir talebimiz de
var” dedi.
“Özel İdare bütçesinden tarıma
ayrılan miktar ile ilgili olarak
ciddi bir çalışma yapılması gerekiyor” diyen Akar, STK’ların
ürettiği projeler ile bu bütçenin
artırılabileceğini söyledi.
“Orman İle İlgili Projeler
Üretilmeli”
Orman
ile
ilgili
olarak
Kastamonu’nun dikili satış konusunda ciddi sorunları olduğunun altını çizen KÖY-KOOP
Başkanı Erol Akar; "Orman üretiminde orman köylüsüne rağmen ihale ile ormanın üretime
açılmasını doğru bulmadığımı-
zı defalarca dile getirdik.
Platform olarak konu ile
ilgili çalışmalar yapılması
hedefleniyor. Odun dışı
orman ürünleri ile ilgili
ciddi bir potansiyelimiz
olduğunu düşünüyoruz.
Bununla ilgili özel projeler geliştirilmeli. STK’lar
olarak buna destek vereceğimizi ve projeleri bile
yeri geldiğinde üstlenebileceğimizi söyleyebiliriz.
Yenilebilir enerji konusunda
özellikle çalışma yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Bunların
hepsi şu anda fikir olarak ortaya konmuş şeyler. İlave başka
şeylerde olabilir. Ama platform
olarak bu tür çalışmaların içinde olacağımızı, bu tür çalışmalara da destek vereceğimizi söylemek istiyorum" dedi.
“Yaban Hayatı İle İlgili Sorunlarımız Var”
Son dönemde gündemden düşmeyen konuların başında gelen
yaban hayatına da değinen Erol
Akar; “Yaban hayatı ile ilgili sorunlarımız var. Tarım alanlarında, özellikle sosyal ve yerleşim
alanlarında yaban hayatının
sıkıntı verdiği biliniyor. Bu konuda da ciddi bir tedbir alınması ve proje geliştirmesi ihtiyacı
olabilir. Bununla ilgili çalışma
yapılamasının gerekli olduğunu
düşünüyoruz. İlimizin eko-turizm ile ilgili çalışma yapmaya
ihtiyacı var. Bunların hepsi konuşuluyor ancak ortaya somut
fikirlerin konulması ile ilgili
sıkıntılar var. Bu konularda bir
Ar-Ge çalışması yapılmalı ve
ayağı yere basan projeler ortaya
konulmalı” ifadelerini kullandı.
Ahşap konusu ile ilgili olarak
da Akar şunları söyledi; “Borsamızın yürüttüğü ahşap ile ilgili
bir projesi var. Bu projenin de
yeterinde desteklenilmediğini
düşünüyoruz. Bu sonuç olarak
Kastamonu’nun bir projesidir.
Hepimizin sahiplenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu eksikliği
de belirtmek istiyorum.”
“Süt Üretimi Merdiven Altından Ulusal Hale Gelmeli”
Kastamonu genelinde hayvancılık ile beraber süt üretiminin
de potansiyeli olduğunu söyleyen Akar; “Süt üretimi faaliyetimizde kooperatifler olarak
oluşturduğumuz bir zincir var.
Bunda Özel İdare'nin ve diğer
bakanlıkların desteği var. Ciddi bir organizasyon yapıldı ama
bunun yeterli olmadığı ve daha
da geliştirilesi gerektiği kanaatindeyiz. Hayvancılığın geliştirilmesi ve sütün pazarlanması
son derece önemli. Eğer hayvancılığı geliştireceksek sütün
mutlaka iyi şartlarda pazarlanması ihtiyacı var. Bu güne
kadar yeterince desteklenmediğini söylemek mümkün. Değerlendirmek lazım, yereldeki
süt fabrikalarının desteklenmesi ve kapasitelerinin artırılması,
merdiven altı üretimden daha
ulusal kuruluşlar haline gelmesini istiyoruz. Bu da Kastamonu
için bir kazançtır” şeklinde konuştu. Erol Akar, Kastamonu
ekonomisine katkı sağlayacak
her türlü kuruluşa da açık olduklarını sözlerine ekledi.
Köy-Koop Haber Ocak 2015
GÜNDEM
Ilıman İklimdeki En Büyük Geofit
Bahçesi Açıldı
»» Dünya’nın ılıman iklim kuşağındaki en büyük ve Türkiye’nin tek Geofit Bahçesi Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Ekeri’in katıldığı bir törenle Yalova’da hizmete
girdi.
2012 yılında temeli atılan ve toplamda
20 bin metre kare alan üzerine kurulan dünyanın ılıman iklim kuşağındaki en büyük, Türkiye’nin ise ilk ve
tek Geofit Bahçesi Yalova’da törenle
açıldı.
10 milyon TL’nin üzerinde bir yatırımın yapıldığı Geofit Bahçesinde 450
m2 Geofit Sergileme alanı, 500 m2
Alpin Sera, Bin 118 m2 Çoğaltma ve
Yetiştirme seraları, 500 m2 idari bina,
17 bin 400 m2 açık Geofit Bahçesi, 2
bin 600 m2 kapalı alan yer alıyor.
Dünyanın en büyük Geofit Bahçesi'nde
farklı ekolojiler oluşturularak, bitkiler doğal ekolojisine uygun şartlarda
muhafaza edilecek. Ülkemizde açılışı
gerçekleşen Geofit Bahçesi'nde yürütülecek faaliyetler şöyle;
• Öncelikle, Türkiye geofitlerinin
tamamının koleksiyonları oluşturularak muhafazası sağlanacak ve gelecek nesillere aktarılacak.
• Nesli tehlike altında olan ve hızla
azalan veya nadir bulunan bitkiler;
koruma altına alınacak, üretimleri
yapılacak, tohumları muhafaza edilecek ve doğal popülasyonunu zenginleştirme projeleri uygulamaya
konacak. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar; konferans, seminer, sergi,
gösteri ve yayınlarla tanıtılacak.
• Okul öncesi ve okul çağı çocukları
ile lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri ve vatandaşlarımıza yöne-
lik çeşitli eğitici, öğretici, eğlendirici
kurs ve programlar düzenlenecek.
• Ekonomik potansiyele sahip geofitler üzerinde çeşit geliştirme çalışmaları yapılarak ülke tarımına ve ekonomisine kazandırılacak.
Törenin açılış konuşmasını yapan
TAGEM Genel Müdürü Doç.Dr. Masum Durak, "Sürdürülebilir bir kalkınmanın motoru AR-GE çalışmalarıdır. Ülkemizde AR-GE’ye ayrılan
pay son yıllarda yüzde 1’lere yükseldi. 2023 yılında bu payın yüzde 3’e
çıkartılması hedefleniyor. Bugün biyolojik çeşitliliğin korunması adına
tarihi bir gün yaşıyoruz" dedi.
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu ise
kısa bir konuşma yaparak Dünya’nın
ılıman iklim kuşağındaki en büyük,
Türkiye’nin ise ilk ve tek Geofit Bah-
çesini ülkemize ve Yalova’ya kazandıran herkese teşekkür etti.
Vali Cebiroğlu’nun ardından kürsüye gelen Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Eker ise konuşmasının ilk bölümünde Geofit bahçesi
ile ilgili bilgiler verdi. Eker, "Bizim
ekoloji perspektifimizi de, tabiat
anlayışımızı da, Tabiatı koruma anlayışımızı da ortaya koyan güzel bir
proje için bugün Yalova’dayız. Eker;
Biz tarıma hep stratejik baktık. Hem
ülkesel, hem bölgesel, hem küresel
anlamda. Türkiye'nin bu sahadaki
önemli bir servet alanını, kalıcı servet alanını nasıl geliştirir, nasıl zenginleştirir, nasıl dünyanın önemli
ülkeleri arasına yerleştiririz diye
düşündük diyerek Bakanlığın bu
konudaki faaliyetleri hakkında kısa
bilgi verdi.
5
Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED) rafa kalkıyor
»» Resmi gazetede 25.11.2014 tarihinde yayınlanan
yeni ÇED yönetmeliği var olan doğa katliamını
resmileştiriyor.
Yeni yönetmelikte şu yapılaşmalar
için ÇED raporu aranmayacaktır.
(Sadece birkaç örnek veriyorum,
liste çok uzun): Kentsel dönüşüm
alanları, 50 bin metrekarenin altındaki alışveriş merkezleri, 100
odanın altındaki turizm tesisleri ve
oteller, Golf tesisleri…
Ayrıca 3. havaalanı, 3. köprü, İstanbul-İzmir otoyolu gibi projeler
ÇED incelemesinden muaf bırakılmış oldu.
Gelin bunlardan bir tanesi olan
golf tesislerini ele alalım. Önce bazı
sayılar:
• Golf sahalarında bir dönüm için
kullanılan yıllık tarım ilacı miktarı:
9 kilo
• Tarım için kullanılan bir dönümlük alanda yıllık tarım ilacı miktarı: 1,35 kilo
• Tayland’da 60.000 köylünün
günlük ortalama su tüketimi:
6.500 metreküp
• Tayland’daki bir golf sahasının ortalama günlük su tüketimi:
6.500 metreküp
• Bir zamanlar nehir sularının taşmasıyla sulanan, ancak günümüzde nehir sularının sadece % 0.1’ini
alabilen Kolorado nehri etrafındaki toplam sulak alan: 150.000 dönüm
• Las Vegas’ta bulunan 60’tan fazla
golf sahasının sulanması için Kolorado nehrinden çekilen 56 cm. de-
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
rinlikteki suyun kaplayacağı toplam alan: 150.000 dönüm
Önceki yıllarda özellikle Antalya’da
fıstık çamı ormanları yok edilerek
golf sahaları yapıldı. Karşı çıkanlar da turizmi baltalamak isteyen
vatan hainleri gibi etiketlendi.
Golf sahalarına ancak sağlıklı bir
şekilde yürütülecek ÇED çalışma
ve raporları sonucu izin verilebilir. Yoksa yapacağı katliam büyük
olacaktır. Bu yönetmelik iptal edilmeli.
6
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
BM 5 Aralık Gününü Dünya Toprak Günü, 2015
Yılını da Uluslararası Toprak Yılı olarak ilan etti
»» FAO Genel Direktörü José Graziano da Silva 5 Aralık Dünya Toprak Günü ve 2015 Uluslararası Toprak Yılı olması nedeniyle
bir açıklama yaptı.
José Graziano da Silva tarafından
yapılan açıklamada;
“Bir yıl önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 5 Aralığı
Dünya Toprak Günü olarak belirledi ve 2015 yılı Uluslararası
Toprak Yılı olarak ilan etti.
Topraklar, bitki örtüsünün ve
tarımın temelini oluşturmaktadır. Ormanların büyümesi için
toprağa ihtiyaç vardır. Biz gıda,
yem, lif, yakıt ve çok daha fazlasını elde edebilmek için toprağa ihtiyacımız var. Topraklar
aynı zamanda dünyanın biyoçeşitliliğin en az dörtte birini
barındırır. Karbon döngüsünde anahtar rol oynarlar, iklim
değişikliğine uyum sağlamak
ve onu azaltmak için bize yardımcı olurlar, su yönetiminde
ve seller ve kuraklıklara karşı
çabuk iyileştirme özeliğinin pekiştirilmesinde önemli bir rol
oynarlar.
Topraklarımızın üçte biri zaten
bozulmuş durumdalar. Mevcut
eğilim devam ederse, küresel bir
hesaplama yapıldığında, 2050
yılında kişi başına ekilebilir ve
verimli arazinin, 1960 yılındakinin dörtte biri kadar olacaktır. 2050 yılında tüm dünyada
9 milyar insandan fazla yaşayacaktır, yani bugünkü nüfusundan 2 milyar fazla. Sayı olarak
daha fazla olan ve daha iyi yemek yeme isteği olan insanların ihtiyaçlarını karşılamak için
gıda üretimi yüzde 60 oranında
büyümek zorunda kalacaktır.
Doğal kaynaklar üzerindeki
baskının artırılacağı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Topraklar bozulduğunda kolayca
düzeltilebilir şeyler değildir.
Bir santimetre toprağın oluşturulması bin yıla kadar bir
süre gerektirebilir. Aynı toprak
miktarı ise hızla erozyondan
yok olabilir. Toprakların yaklaşık üçte biri kadar sudan üçte
biri minerallerden ve üçte biri
organik maddelerden oluşmaktadır. Sonuçta Toprak canlı bir
organizmadır.
sağlayacaktır çünkü bu sektör
toprakların sürdürülebilir kullanımı ve korunması için çok
önemlidir.
Toprağı sürdürülebilir
bir şekilde yönetmenin
birçok yolu vardır.
Dünyadaki aile
çiftçilerinin çoğu
tarafından kullanılan
ürün çeşitlendirilmesi
bunlardan biridir.
Uluslararası Aile Tarım
Yılı bitmiş olabilir
ancak, bizim aile
çiftçilerini destekleme
çalışmaları daha yeni
başlıyor.
Uluslararası Topraklar Yılı,
aile çiftçilerine devamlı destek
Toprakların çok yönlü rolleri
genellikle görmezden geliniyor.
Topraklar sesi yoktur, ve az sayıda insanlar onlar hakkında
konuşurlar. Onlar gıda üretiminde bizim sessiz müttefikimizdir. Bunları vurgulayarak
ve bu sorunların tanınmasını
sağlayarak Dünya Toprak Günü
ve Uluslararası Topraklar Yılını
kutluyoruz. 2012 yılının sonlarında Küresel Toprak Ortaklığının lansmanı da, bu çabanın bir
parçasıdır. Bu ortaklık, farklı
mevcut girişimler arasında koordinasyonun iyileştirilmesi ve
çeşitli düzeylerde eylemlerin
teşvik edilmesini sağlar.
Bizim şuanda, sağlıklı toprakların önemi hakkında farkındalık yaratmak ve sürdürülebilir
toprak yönetimini savunmak
için yeterli platformlarımız var.
Bunları kullanalım. Hepinizi,
2015 yılında ve devamında toprakların yararına olan nedenlerin teşvik edilmesine yarar
sağlayan çalışmalarda aktif bir
rol almanız için davet ediyoruz.
Gıda güvenliği ve beslenme hedeflerine ulaşmak için, iklim
değişikliğiyle mücadele etmek
ve genel sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için sağlıklı topraklara ihtiyacımız bulunmaktadır.” dedi.
Ülkemiz Topraklarının En Önemli Sorunları
Erozyon, Tuzluluk, Çoraklaşma
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar 5 Aralık Dünya Toprak Günü vesilesiyle yaptığı
açıklamada, başta toprak olmak üzere doğal kaynakların bilinçsizce kullanımı ve bunun sonucunda meydana gelen kayıpların
ürkütücü boyutlara ulaştığını, sınırlı ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıpların ve bu kayıplara karşı zamanında önlem
alınmamasının ülkemize pahalıya mal olacağını bildirdi.
"Atalarımızın bize bıraktığı mirası iyi kullanamadık. Onlar,
yerleşim yerlerini verimsiz yamaçlara kurmuşlar. Verimli
arazileri de tarım için kullanmışlar. Bizden daha bilinçli ve
akıllı hareket eden atalarımızdan kalan güzel mirası, hor
kullanarak heba ettik. Verimli
tarım arazilerini yapılaşmaya
açarsak, gelecek nesilleri bu
topraklar besleyemez hale gelir" diyen Bayraktar, toprağın
canlıların yaşamsal ihtiyaçları
için gerekli besin maddelerini
temin ettikleri barındıkları ortam olduğunu belirtti.
İnsanların yiyecek, giyecek, yakacak ve barınma gereksinimlerini karşılamak için doğrudan
ya da dolaylı olarak toprağa bağımlı olduklarını, dünya nüfusunun artması ve sanayileşme
ve kentleşmeyle birlikte toprak
ve su kaynaklarının kullanımın
olağanüstü arttığına dikkati çekerek başta toprak olmak üzere
doğal kaynakların bilinçsizce
kullanımı ve bunun sonucunda meydana gelen kayıpların
ürkütücü boyutlara ulaştığını
bildiren Bayraktar,.“Bu olumsuzluklardan soyutlanamayan
ülkemizde de toprak-su varlığındaki kullanma durumu ve
buna bağlı olarak çıkan olumsuzluklar, yıllar itibariyle artma trendine girmiştir. Sınırlı
ve sonlu olan toprak kaynaklarındaki kayıplar ve bu kayıplara karşı zamanında önlem
alınmaması ülkemize pahalıya
mal olacaktır. Atalarımızın bize
bıraktığı mirası iyi kullanamadık. Onlar, yerleşim yerlerini
verimsiz yamaçlara kurmuşlar. Verimli arazileri de tarım
için kullanmışlar. Bizden daha
bilinçli ve akıllı hareket eden
atalarımızdan kalan güzel mirası hor kullanarak heba ettik.
Geçmişte orman ve mera arazilerin tarıma açılması, meraları
daraltmış, aşırı otlatmaya yol
açmış, ot verimi ve kalitesini
düşürmüştür.” dedi.
Ülkemiz
topraklarının
en
önemli sorunlarının, tarımsal arazilerimizin amaç dışı
ve yanlış arazi kullanımından
kaynaklanan erozyon, tuzluluk
ve çoraklaşma olduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti: “Uzun yıllar boyunca
milyonlarca dekar birinci ve
ikinci sınıf tarım arazisi, konut,
sanayi ve turizm yapılaşmaları
yüzünden elden çıkmakta ve
araziler kabiliyetlerine uygun
kullanılmamaktadır.
Tarım
topraklarının haksız işgalinde
karayolları, hem bizzat kapladığı geniş alanlar hem de çevre-
sinde geliştirdiği endüstriyel ve
kentsel yerleşim nedeniyle çok
olumsuz etkide bulunabilmektedir. Karayolu bunun yanı sıra
enerji ve iletişim ağlarını yakınında toplayarak bu olumsuz
etkiyi hızlandırmaktadır.
Alternatif olarak kullanılabilecek geniş verimsiz alanlar varken, verimli, hatta yatırım yapılarak sulamaya açılmış tarım
arazilerinin tarım dışı amaçla
kullanımı israftan başka bir
şey değildir. Alınan tüm yasal
önlemlere rağmen bu durum
engellenememiştir. Tarım arazilerimiz azalmaktadır.
Amaç dışı arazi kullanımları
özellikle Trakya, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, Gediz, Menemen,
Salihli, Kemalpaşa, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Antalya, Tarsus, Çukurova ve Düzce
gibi verimli tarım alanlarının
bulunduğu bölgelerde yoğunlaşıyor. Bu da konunun önemini daha artırıyor. Böylece hem
verimli tarım alanlarının kaybı
söz konusu olmakta, hem de
bu alanlarda daha önce büyük
masraflarla yapılmış sulama
ve tarımsal altyapı yatırımları
heba olmaktadır. Verimli tarım
arazilerini yapılaşmaya açarsak
gelecek nesilleri bu topraklar
besleyemez hale gelir.”
Toprakların yüzde 90’ı
erozyon tehdidi altındaHer yıl 1,4 milyar ton toprağın
kaybolup gitmesine neden olan
erozyonun ülke topraklarının
en önemli sorunu olduğunu belirten Bayraktar, “Türkiye topraklarının yüzde 90’ı erozyon
tehdidi altındadır. Akarsuları,
birim metreküpte, ABD’den 6,
Avrupa’dan 17, Afrika’dan 22
kat daha fazla toprak taşımaktadır. Bu bile tehlikenin boyutlarını ortaya sermeye yeter de
artar bile. Binlerce yılda oluşan
toprak bir çırpıda kaybedilmektedir” dedi.
Diğer taraftan Türkiye genelinde 2,78 milyon hektar arazide
tuzluluk ve drenaj, 1,5 milyon
hektar arazide ise çoraklaşma
problemi olduğunu bildiren
Bayraktar, sadece GAP’ta sulamaya açılan sahalarda yanlış sulama, toprak ve bitki yönetiminden dolayı 15 bin hektar alanın
tuzlulaştığına dikkati çekti.
Yapılması gerekenler
Toprak ve su kaynaklarının
korunmasının insanlığın ve yaşamın sağlıklı devamlılığı için
elzem olduğunu belirten Bayraktar, yapılması gerekenleri
şöyle sıraladı:
“Öncelikle ayrıntılı toprak etütleri tamamlanmalı, ülkesel arazi kullanım planı yapılmalıdır.
Bu kapsamda tarım, turizm,
sanayi ve yerleşim alanları belirlenmelidir.
Toprak ve su gibi envanterinin
çıkarılmasında
önümüzdeki
dönemlerde çok önemli konuma gelecek kaynakların devlet
eliyle somut olarak bilinmesi,
korunması ve geliştirmesi için
yeniden Toprak-Su teşkilatları
oluşturulmalıdır.
Toprak Kanunu, tavizsiz ve
kararlı biçimde uygulanmalı
ve tüzük uygulanır hale getirilmelidir. Kanunun etkin bir
biçimde uygulanabilmesi için,
Toprak Koruma Kurullarında
üye sayılarının tekrar düzenlenerek, çiftçi kuruluşlarının ve
diğer sivil toplum örgütlerinin
ağırlığı artırılmalıdır.
Toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal
arazi ve yeter gelirli tarımsal
arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter
gelirli tarımsal arazilerin çevre
öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı
kullanımını sağlayacak olan
6537 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanım Kanununda
değişiklik yapan kanunun yönetmeliği bir an evvel çıkarılmalıdır.
Sıkı kontrol ve denetimle tarım
arazileri üzerinde kaçak yapılaşma önlenmelidir.
Özellikle çölleşme tehlikesi ile
karşı karşıya olan Konya ovasını sulayacak olan KOP ile GAP,
DAP gibi bölgesel projeler bir
an önce tamamlanmalıdır.
Tuzluluk ve çoraklaşmaya neden olan bilinçsiz sulamanın
önlenmesi için yöre üreticisi
eğitilmelidir.”
Köy-Koop Haber Ocak 2015
TARIM
2015 Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)
Başvuru Süresi Haziran 2015'e
Uzatılacak
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar, 31 Aralık'ta sona erecek 2015 Çiftçi
Kayıt Sistemi (ÇKS) başvuru süresinin 2015 Haziran
ayına uzatılacağını bildirdi.
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, ÇKS süresinin 31
Aralık 2014 tarihinde sona
erecek olması nedeniyle
günlük 500-600 kişinin başvuru yaptığını belirtti.
Geç saatlere kadar ÇKS kaydı yapmak
durumunda kalındığını ancak başvuruların tamamının bitirilemediğini
bildiren Bayraktar, ocak ayına gün
verilmeye başlandığını vurguladı.
Yaşanan olağanüstü yoğunluk nedeniyle çiftçinin zor durumda kaldığını
savunan Bayraktar, şunları kaydetti:
"Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızla görüşmeler yaptık. 2015
ÇKS başvurularında sürenin 31 Aralık 2014 tarihinden Haziran 2015'e
çekilmesini talep ettik.
Bakanlık, taleplerimize
olumlu yanıt verdi. 2015 ÇKS başvuru süresi, Haziran 2015'e uzatılacak.
2014 yılı ÇKS başvuru süresi ise 31
Aralık 2014'te sona eriyor. Çiftçilerimizin 2014 başvurularını son günü
beklemeden İl ve İlçe Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Müdürlükleri'ne
yapmaları gerekiyor. Tarımsal desteklerden yararlanabilmek için ÇKS
başvurularını yapmak zorunlu. Bu
nedenle ÇKS kayıtlarının ihmal edilmemesi büyük önem taşıyor."
Mayalar Monsanto’yu kovdu!
»» Guatemala’da gösterilerin önünü alamayan hükümet,
Monsanto’nun genetiği oynanmış tohum üretimine
izin veren yasayı iptal etti. Yasa Haziran ayında kabul
edilmişti.
Sendikalar, çiftçiler ve kadın örgütlerinin Maya yerlilerinin başlattığı
protesto hareketine güçlü destek
verdiği Guatemala’da gösteriler yasa
iptal edilene kadar sürdü. Göstericiler yalnızca yönetim binalarını değil
yolları da işgal etti ve ulaşıma kapattı.
Tohum canavarı olarak bilinen Monsanto, Latin Amerika ülkelerinde bir
yenilgi daha aldı. Monsanto’nun son
yenilgisi, tüm ülkede destek gören ve
10 gün süren yaygın gösterileri başlatan Guatemala yerlileri Mayaların
elinden oldu.
Türkiye’ye Yöneldi
Bir süre önce Monsanto, AB ülkelerinden gelen tepkilerden dolayı
genetiği değiştirilmiş ürün başvurularını geri çektiğini açıklamış ardından da 2020 yılına kadar 300 milyon dolarlık bir yatırımla Türkiye,
Fransa, Portekiz ve Romanya’daki
mevcut mısır üretim tesislerini genişletmeyi amaçladıklarını duyurmuştu. Bu duyuru çevre hareketleri
ve ilgili meslek örgütleri tarafından
Monsanto’nun Türkiye’ye yönelmesi
olarak yorumlanmıştı.
1997 yılında Türkiye’ye giren Monsanto, 1998’de Cargill firmasının tohum bölümünü satın alarak, 1999’da
da bu şirketi Asgrow ve Dekalb tohum şirketleri ile birleştirerek DEKALB çatısı altında tek marka yaptı.
Ardından hem küresel hem de Türkiye özelinde tohum firmaları ile birleşerek büyümeyi sürdürdü.
Bugün Bergama, Çanakkale, Antakya ve Mustafakemalpaşa’da yapılan
üretim, 54 bin metrekarelik alanda kurulu olan Mustafakemalpaşa
Fabrikası’nda işleniyor. Monsanto,
Türkiye genelinde 150’ye yakın bayisiyle 1500’den fazla sözleşmeli çiftçi
ile çalışıyor.
Sürü Psikolojisi 56 Koyunu Telef Etti
»» Ordu’nun Kabadüz ilçesine bağlı Kirazdere
Mahallesi’nde 100 koyundan 56’sı uçurumdan atlayarak
telef oldu.
Kabadüz ilçesine yaklaşık 15 kilometre
mesafedeki Kirazdere Mahallesi’nde
Kadir Özyurt (50) koyunlarını otlatırken hayvanların 100’ü sürüden
ayrıldı. Sürüden ayrılan 100 koyun,
ormanlık alanda yollarını kaybetti. Bu sırada en önde giden koyun
uçurumdan atlayınca diğerleri de
peşinden gitti. Koyunlar ormanlık
alandaki uçurumdan art arda atlayınca birbirlerini ezerek telef oldu.
Yaşanan olay sonrası Kabadüz İlçe
Jandarma Komutanlığı ekipleri olay
yerine gelerek tutanak tuttu.
Telef olan 56 koyunun sahibi Kadir
Özyurt, koyunlarını otlatırken bir
anda ormana girdiklerini gördüğünü, en öndeki koyunun uçurumdan
atlamasıyla birlikte sürü psikolojisi
ile diğerlerinin de atladığını söyledi.
Koyunlarının başında gözyaşı döken
Özyurt, emeklerinin boşa gittiğini,
kredi çektiği bankanın da sigortayı
ihmal etmesi sonucu büyük bir bor-
cun altına girdiğini belirtti. Koyunlar için bankadan 60 bin TL kredi
çektiğini ifade eden Özyurt, "Bankadan koyunlarım için 60 bin TL yem
kredisi çektim. Çektiğim kredi karşılığında sigorta yapılacağı söylendi.
Banka yetkilileri köye gelip inceleme
yaptı, koyunların fotoğraflarını çekti. Banka evrakları tamamlayarak
TARSİM’e verdiği evrakları ‘Sistem
yok’ denerek kayıt altına almamışlar
ve iptal etmişler. Bunun üstüne bankayı aradık, sigortanın da iptal olduğunu öğrenince bizde bittik" dedi.
7
Torku Marka Şampiyonu Oldu
»» TİM’in Düzenlediği Organizasyonda İnovasyon Şampiyonları Ödüllendirildi,
Konya Şeker’e Marka Geliştirme Şampiyonluğu Ödülü Verildi
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)
tarafından, Ekonomi Bakanlığı’nın
desteğinde, bu yıl 3’üncüsü düzenlenen ve 4 Aralık Perşembe günü İstanbul Kongre Merkezinde başlayan
Türkiye İnovasyon Haftasında İnovasyon Şampiyonları ödüllerini Başbakan Davutoğlu’nun elinden aldı.
Son 3 yıldır inovasyon konusunda
Türkiye’de farkındalık oluşturmak
amacıyla TİM tarafından düzenlenen Türkiye İnovasyon Haftası
çerçevesinde bu sene İzmir, Ankara ve Gaziantep’te de etkinlikler
düzenlenmiş ve yaklaşık 20 bin
kişinin katıldığı Anadolu turunun
ardından 4 Aralık’ta 2014 yılının
final etkinliği başlamıştı. Teknoloji, iş dünyası, eğitim, dünyayı
yöneten Türkler, dijital medya, pazarlama, bilim ve enerji gibi konu
başlıklarında sunumların yapıldığı
İnovasyon Haftası’nda dünyada
ve Türkiye'de fark oluşturan uluslararası profesyoneller, sanayiciler, akademisyenler ve üniversite
öğrencileri bir araya gelerek; inovasyon odaklı konferans, sergi ve
atölye çalışmaları ile ülkemiz sanayisinin inovatif gücünü yükseltil-
mesine katkı veriyor.
İnovasyon Haftası çerçevesinde
AR-GE, Tasarım, Girişim, Müşteri
Odaklı Hizmet, Markalaşma gibi
dallarda ödül dağıtılırken 2014 yılında Türkiye’nin marka geliştirme şampiyonu Konya Şeker oldu.
Konya Şeker’in marka şampiyonluğu ödülünü Başbakan Davutoğlu,
Pankobirlik Genel Başkanı Recep
Konuk’a verdi.
Pankobirlik Genel Başkanı Recep
Konuk ödül töreni sonrası yaptığı
değerlendirmede Konya’nın yıldızının parladığını ve bu ödülün o
gelişen ekonominin bir yansıması
olduğunu vurguladı. Son 10 yılda
Konya’nın ihracatının 10 kat arttığını belirten Başkan Konuk, özetle
şunları söyledi;
“Konya 172 ülkeye 104 çeşit ihracat
gerçekleştiren bir ekonomiye sahip.
Konya Şeker’de bu yükselen ekonominin en etkin aktörlerinden biri.
Konya Şeker büyümek isteyen, dış
pazarlardan daha fazla pay almak
isteyen Konya ekonomisinin yüzü,
yüz akı. Dış pazarlardan daha fazla
pay almak, ürettiğiniz ürünün ticari
itibarını kuvvetlendirmek, yaptığınız ticarete istikrar kazandırmak,
katma değerli alanlarda sürekli ve
sürdürülebilir büyümeyi sağlamak
için markalaşmak, kendi marka ve
markalarınızı oluşturmak zorundasınız. Konya Şeker Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından 2014 yılının
marka geliştirme şampiyonu seçildi.
Bu Konya Şeker’in üretim altyapısındaki genişlemenin ve ürün portföyünün hızla çeşitlenmesinin tabii bir
sonucudur. Sadece 10 yıl önce kristal şekerden başka üretimi olmayan
Konya Şeker bugün 1.000 kalemin
üzerinde ürününü üst markalarının
yanı sıra yüzlerce alt marka altında ambalaj içine sokmayı başarmış
bir kurumdur. Gıda sektörünün en
genç markası olmasına rağmen, hem
ürün çeşitliliğini hem de pazar payını en hızlı genişleten Torku sadece ülkemizin değil dış pazarlarında
yükselen yıldızıdır. Bu ödül bizim
şevk ve azmimizi arttırmış, heyecanımıza heyecan katmıştır.
8
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Yeniden Başlama Zamanı
»» Dünya ekonomisinde 1950 ve 1960 lı yıllar önemli değişimlerin yaşandığı
yıllardır. Serbest piyasa ekonomisine geçiş o yıllarda başlamış, giderek
küreselleşen bir ekonominin temelleri atılmaya başlanmış, gelişmiş ülkelerin
ekonomideki hakimiyetlerini artırmaya yönelik uluslararası örgütler
kurulmaya başlanmıştır.
Özelleştirmelerin daha etkin olarak yapılmaya başlandığı, kamunun giderek küçültülmesi ve özel
sektörün güçlendirilmesini destekleyen politikaların oluşturulduğu ve uygulamaya konulduğu yıllar olarak değerlendirilmektedir.
O yıllarda bu değişimler yaşanırken, dar ve orta gelirli kesimler
gelişmelerden olumsuz yönde
etkilenmeye başlamış, üretici ve
tüketici pazarda oluşan fiyatı kabullenmek zorunda kalmış, Özel
sektörün doğası gereği kar amaçlı
yaklaşımı gelir dağılımını bozmuş ve sosyal sorunların artmasına neden olmuştur.
Bu yıllarda dar ve orta ölçekli
üreticiyi ve tüketiciyi koruyacak
ulusal piyasa organizasyonları
oluşturulma fikri önem kazanmış, ekonomik faaliyetleri yürütecek kooperatifler ön plana
çıkmış, piyasayı regüle edecek
müdahale alımları gerçekleştirilmiş, kooperatifler ise özel olarak
desteklenmiştir.
Ö dönemde tarımsal sanayi özelleştirmelerinde kooperatifler tercih nedeni olmuş, sanayi devrimi
de özellikle AB ülkelerinde işsizliğin giderilmesinde önemli bir
etken olmuştur.
AB ülkelerinde ve gelişmiş ülkelerde kooperatifler gelişmelerini sürdürmeye devam etmişler,
özellikle tarımsal sanayide kooperatifler etkin olmaya başlamış,
sanayinin hammadde tedarikçisi olmaktan çıkmışlar, kendileri
doğrudan üretime geçerek ürünlerini kendileri işleyerek doğrudan tüketiciye ulaşımı sağlayan
kooperatif yapıları oluşturmuşlar
ve bu gün uluslararası organizasyonları ve firmaları olan devasa
kuruluşlar haline gelebilmişlerdir.
Merkezi Brüksel’de bulunan ve
30.000 kooperatifin üye olduğu Avrupa Birliği Tarım Kooperatifleri Birliği’nin (COGECA)
yaklaşık 9 milyon çiftçi ortağı ile
600.000’den fazla çalışanı bulunmaktadır. 210 milyar Euro ciroya
sahip olan COGECA’ya bağlı kooperatifler genel olarak tarımsal
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
girdilerin temininde %50 den fazla, tarımsal ürünlerin işlenmesi ve
pazarlanmasında ise %60’dan fazla pazar payına sahiptirler.*
Dünyanın en çok ciro
yapan ilk üç kooperatif
ülkesi ise 662 milyar
dolar ile ABD, 363 milyar
dolar ile Fransa, 358
milyar dolar ile Japonya
olarak sıralanmıştır.**
Bu tablo dünyada kooperatifçiliğin ne kadar önemli bir noktada
olduğunu göstermektedir.
Tüm dünyada bu gelişmeler sağlandığına göre ekonomik fayda
sağlama ve yaratmanın insanoğlunun genleri ile bir alakası olmadığı sadece yaklaşım meselesi
olduğu kesindir.
Ülkemiz insanının ekonomideki
gelişimi ve girişimciliği de herhalde yadsınamaz. Yeter ki anlamsız önyargılardan kurtulup
yasal ve yönetsel kısıtları kaldırarak toplumsal fayda yaratacak
destekleme argümanlarını yeterince kullanabilelim.
1970 li yılların Ülkemizde de kooperatifçilik hareketinin ivme
kazanmaya başladığı, kooperatifçilik adına olumlu bir kırılma
noktasının yaşandığı yıllar olarak
değerlendirilebilir.
O yıllarda özellikle yurt dışına
işçi gönderilmesinde kooperatif
ortağı olanlara öncelik tanınması
ve bu yöntemle köylere sermaye dönüşümünün ve birikiminin
sağlanması amaçlanmıştı.
Yine orman üretiminde orman
kooperatiflerine öncelik verilmesi ve ek bazı hakların sağlanması
orman köylüsünün örgütlenmesini sağlamıştır. Üretimden %
25 enval verilmesi için tesisinin
bulunması zorunluluğu köylerde
ahşap sektörünün gelişmesinde
önemli rol oynamıştır.
Sütünü kooperatif olarak pazarlayan kooperatiflere SEK tarafından prim ödemesi yapılmış,
kurumlar vergisi muafiyeti getirilmiştir. Bunlara ilave olarak
küçük çaplıda olsa tarımsal sanayinin gelişmesinde kooperatifler
önemli rol oynamaya başlamıştır.
Bu süreçte kooperatifçilik hareketi önemli noktalara gelmiş, ithalat ve ihracat dâhil Ülke ekonomisinde önemli bir aktör olmaya
başlamışken 1980 askeri hareketi
ile bu gelişim maalesef duraklama noktasına sokulmuştur.
Kooperatifçiliğimizin konjektürel
siyasi eğilimlerden etkilenmediğini söylemek çok doğru olmaz,
Ancak o dönemi o günün şartları
içerisinde değerlendirmek daha
doğru bir yaklaşım olacaktır.
Nitekim kooperatifçiliğimizin kayıp yılları bu tarihle başlamıştır.
Ülkemiz bu anlamda kooperatifçiliğimizle de yüzleşmelidir.
1980 yıllarından 2000 li
yılların başlarına kadar
kooperatiflerin Bölge
ve Merkez birlikleri
oluşturulamamış,
kooperatifler, köylerde
her türlü eğitimden,
denetimden ve
koordinasyondan uzak
kalmış ve bu güne kadar
siyasetin ve bürokrasinin
olumsuz bakış açısına
rağmen varlıklarını
sürdürebilmişlerdir.
Bu durum dahi kooperatifçiliğimizin çok önemli ve saygın kuruluşlar olduğunun kanıtıdır.
*Tarım kredi Koop. Mer. Birliği
** Gümrük Tic. Bakanlığı verileri
"Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme
ve Değerlendirme Komitesi" Kuruluyor
»» 9 Aralık 2014 tarih ve 29200 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Başbakanlık
Genelgesi (2014/20) ile "Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve
Değerlendirme Komitesi" kuruluyor.
Gıda ve tarım ürünlerinin;
kısa ve uzun vadeli arztalep, ihracat-ithalat ve üretim-tüketim değişimleri ile
bu değişimlerin ve dağıtım
zincirindeki
gelişmelerin
fiyatlara olası etkilerinin
izlenmesi ve değerlendirilmesi, gerekli görülmesi halinde, alınacak tedbirlere ve
uygulanacak politikalara ilişkin
önerilerde bulunulması amacıyla
kurulacak Gıda ve Tarımsal Ürün
Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında; Ekonomi,
Gümrük ve Ticaret, Kalkınma ve
Maliye Bakanlıklarının Müsteşarları, Hazine Müsteşarı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı ve Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanının katılımıyla
oluşturuluyor.
Komite, üç ayda bir veya gerektiğinde başkan veya üyelerden biri-
sinin talebi üzerine en geç bir
hafta içerisinde toplanacak ve
görev alanı ile ilgili konuları
görüşerek Ekonomi Koordinasyon Kuruluna raporlayacak.
Komite, gerekli gördüğünde,
diğer bakanlık, kamu kurum
ve kuruluşları ile sektör temsilcilerini toplantılarına davet
edebilecek. Komite tarafından
ihtiyaç duyulması halinde; alt komite, danışma grupları ile geçici
ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecek. Komite'nin kuruluşuna
ilişkin talep, gıda fiyatlarını, yüksek
düzeylerde seyreden enflasyonun
önemli nedenleri arasında gösteren
Merkez Bankası'ndan gelmişti.
İzmir'de 96 Bin Sakız Fidanı
Yetiştirilecek
»» Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye'yi sakız ağacı
yetiştiriciliğinde güçlendirmek ve dünyada söz sahibi
yapmak için 2014 yılında başlattığı ve 5 yıl sürecek Sakız
Eylem Planı çerçevesinde çalışmalarını sürdürüyor.
Kaliteli sakız üretimi
sadece erkek ağaçlardan yapılabildiği
için sakız yetiştiriciliğinde tohumdan
üretim tercih edilmiyor. Bu amaçla
çelikleme yöntemi
ile İzmir Torbalı
Fidanlığı'nda 2015
yılında 30 bin, 20162017 yılları arasında
55 bin ve 2018-2019
yılları arasında da 11 bin olmak üzere
toplam 96 bin sakız fidanının üretiminin, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü
tarafından gerçekleştirilmesi hedefleniyor.
200 bin dekar sahanın
envanteri yapılacak
Eylem planının öngördüğü çalışmaların
uygulanabileceği alanlar ağırlıklı olarak
İzmir'de bulunuyor. Bu kapsamda, sakız ağacının yetiştirilmesine uygun toprakların yer aldığı İzmir'de eylem planı kapsamında toplam 200 bin dekar
sahanın envanteri yapılacak. Envanter
çalışmalarının 2015 yılı başlarında tamamlanması planlanıyor.
Ayrıca, İzmir Orman Bölge Müdürlüğünde toplam 450 dekar aşılı fidan dikimi ile sakız ormanı kurulacak ve 150
dekarlık alanda bulunan yabani sakızlıkların da ıslahı yapılacak.
Eylem planı ile bugüne kadar 100 bin
dekar alanın saha ve servet envanteri
gerçekleştirildi. Doğada bulunan 3 bin
sakız ağacının aşılaması yapıldı ve 3 bin
500 sakız ağacının bulunduğu bir anaçlık bahçe oluşturuldu.
Ayrıca, bin ferdin bulunduğu Sakız
Ağacı Klon Parkı orman ağaçları da Tohum Enstitüsü Müdürlüğü tarafından
tescillendi.
"Çok kıymetli bir ticari ürün"
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu, salgı sakızının çok kıymetli bir
ticari ürün olduğunu ve asırlardan beri
gıda, tıbbi-aromatik ve kozmetik amaçlı
kullanıldığını hatırlattı.
Eroğlu, "Bu tür, ülkemiz topraklarında yetişme alanı bulunmasına rağmen
üretimi neredeyse yok olmaya yüz tuttu. Ham sakız ve sakız ürünleri ihtiyacının ithalat yoluyla karşılanması karşısında bakanlık olarak harekete geçtik.
Hazırladığımız eylem planıyla ekonomik değeri yüksek bu ürünün üretimini
artırarak dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyoruz" ifadesini kullandı.
"Sakız ihtiyacı iç
kaynaklardan sağlanacak"
Eylem planının hayata geçirilmesi ile
Türkiye'de tabii olarak yetişen sakız
üretimine elverişli sakız ağaçları tespit
edilerek, 5 bin sakız ağacının koruma
altına alınacağını vurgulayan Eroğlu,
şu bilgileri verdi:
"Piyasanın ve teşkilatın ihtiyacının karşılanabilmesi maksadıyla havai daldırma metoduyla fidan üretimi yapılabilecek ve sakız bahçesi kurulacak. 425
kişiye sakız ağacı yetiştiriciliği ve sakız
işleme eğitimi verilecek. Böylece bu
kıymetli ürün topraklarımızda yeniden
yetiştirilerek, sakız ihtiyacımız iç kaynaklardan sağlanacak. Sakız ormanlarından sürdürülebilir faydalanma
sağlamak için de Sakız Üretici Birliği
kurulacak."
Veysel Eroğlu, ayrıca, Orman Genel
Müdürlüğünün, Özel Ağaçlandırma Yönetmeliğinde "Sakız Özel Ağaçlandırması" ile ilgili düzenlemeler üzerinde
çalıştığını da aktardı.
TÜİK, 2014 Yılı Kasım Ayı Tarım
Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ni
Açıkladı
»» Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, 2014 yılı Kasım
ayında Ekim ayına göre yüzde 0,15, 2013 yılının Aralık
ayına göre yüzde 8,08, 2012 yılının aynı ayına göre de
yüzde 10,77 arttı. On iki aylık ortalamalara göre ise yüzde
10,99 artış gösterdi.
Aylık değişim, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 0,08 ve ormancılık ürünlerinde yüzde 3,18 artarken, balıkçılıkta yüzde 0,97 azalış olarak gerçekleşti.
En fazla aylık artış tek yıllık bitkisel
ürünler ana grubunda oldu. Bir önceki aya göre değişim, tek yıllık bitkisel
ürünlerde yüzde 4,45, canlı hayvanlar
ve hayvansal ürünler ana grubunda
yüzde 0,64 artış olurken, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 10,10 azalış gerçekleşti.
Alt tarım gruplarından turunçgiller bir
önceki aya göre yüzde 17,29 azaldı. Alt
tarım gruplarından tahıllar, baklagiller
ve yağlı tohumlarda yüzde 0,54 ve seb-
zelerde yüzde 9,91 artış olurken, lifli
bitkiler grubunda ise yüzde 4,62 azalış
gerçekleşti.
Köy-Koop Haber Ocak 2015
TARIM
Süt İneklerinde Besleme ve Üreme Verimliliği
Arasındaki İlişki
»» Bu ay sizlerle paylaşacağım yazı, öğrencilerimize 1 dönem boyunca anlatılan hem
çok geniş hem de çok önemli bir konu. Ben sizlere ana hatlarıyla en önemli noktaları
özetle aktarmaya çalışacağım.
Konu gerçekten çok önemli çünkü, süt
sığırı işletmelerinde ekonomik bir
üretimin yapılabilmesi her inekten
yılda 1 buzağı ile mümkün olmaktadır. Ancak günümüzde bunu başarabilen işletme sayısı maalesef
azınlıktadır. Hal böyle olunca gebe
kalmadan geçen her gün işletmeye
ekstra masraf getirmekte başarılı ve
ekonomik bir üretim yapılamamaktadır.
Tüm işletme sahipleri sürülerinde
üreme performansının iyileşmesini
ister ancak bunu başarabilmek için
besleme programı da dâhil bazı faktörlerin iyileştirilmesi gereklidir. Süt
işletmelerinde sürünün üreme performansının optimize edilmesi için
kuru dönem, doğumdan hemen sonraki ilk 6-8 haftayı kapsayan erken
laktasyon dönemi ve sonrası oldukça
önemli dönemlerdir.
de rumende parçalanmayan protein
kullanımı üreme üzerine etkili olabilmektedir.
Mineral ve Vitaminler
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
Yağlar enerjice çok yoğun olmalarına karşın bu dönemde yemlere katılmalarındaki asıl amaç, bazı özel yağ
asitlerinin üreme organları üzerine
olan olumlu etkileridir. Kuruda ve
yeni doğum yapmış süt ineklerinin
linoleik asit kaynaklarıyla beslenmesi uterusun (rahim) eski haline
dönmesine yardımcı olmaktadır.
Linoleik asit pekçok yağ kaynağında bunun yanında soya fasülyesi ve
pamuk tohumunda da bol miktarda
bulunur. Linoleik asitten başka gebeliğin devamı için yeterli miktarda
EPA ve DHA yağ asitlerine de ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu yağ asitleri ticari
olarak elde edilebilirken balık ununda ve diğer deniz ürünlerinde de yeterli miktarda bulunmaktadırlar.
Enerji Dengesi
Üreme üzerine etkili en önemli besinsel etki enerji dengesidir. Süt
sığırlarında doğumdan yaklaşık 1
hafta önce enerji tüketimi azalmaya
başlar. Günümüzde besleme uygulamalarının hedefi, doğumdan hemen
önce başlayan kuru madde tüketiminde azalmanın en aza indirilmesi
ve doğumdan sonra hayvanı negatif
enerji dengesinden en az zararla çıkarmaya yöneliktir. (Negatif enerji dengesi: doğumdan sonra hızla
artan süt verimine karşılık hayvan
yeterli düzeyde yem(kuru madde)
tüketemez, vücut depolarından kullanmaya başlar ve kilo kaybeder. Bu
kaçınılmaz bir süreçtir, önemli olan
en kısa sürede en az zararla atlatabilmektir.)
Doğumdan önce değişmeyen (azalmayan-sabit) ve doğumdan sonra
artan kuru madde tüketimi buzağılamadan sonra metabolik hastalıklara
yakalanma riskini en aza indirir.
Kuru dönemde hedef hayvanın vücut kondüsyon skorunun 3.5’ten
yüksek olmaması ve erken laktasyonda (negatif enerji dengesinde olduğu dönem) bu skorun 1 puandan
fazla düşmemesidir.
Negatif enerji dengesinin uzunluğu
ve şiddeti üreme üzerine doğrudan
etkilidir. Bu sebeple 2 önemli faktöre dikkat edilmelidir. Birincisi, doğumdan hemen önce ve sonrasında
kuru madde tüketiminin optimize
edilmesi, ikincisi ise bu dönemde
metabolik bozuklukların en aza indirilmesidir.
Yağ İlavesi
Son yıllarda üreme verimliliğinin artırılmasında üzerinde durulan bir diğer konu, doğumdan önceki 3 hafta
ile sonraki 3 haftayı kapsayan geçiş
döneminde yemlere yağ ilavesidir.
Protein Beslemesi
Burada amaç, süt ineklerinin proteince özellikle de rumende parçalanabilir proteince aşırı beslenmesini
önlemektir. Bunun için gösterge süt
üre azotu ve kan üre azotu değerleridir. Sürüde süt üre azotu 18 mg/
dL, kan üre azotu ise 20 mg/dL’nin
üzerine çıktığında önlemler alınmalıdır. Hedef, süt üre azotu için 10 - 14
mg/dL olmalıdır. Böylece hem yem
masrafları hem de çevreye besin
maddesi (azot) atılımı azaltılmış olacaktır. Hatta bazı araştırıcılar çevreye azot atılımını azaltmak amacıyla
amino asit bakımından düzenlenmiş
stratejik rasyonlarla beslenen hayvanlarda optimum süt üre azotunun
8 mg/dL’ye kadar düşebileceğini
bildirmektedirler. Yüksek miktarda amonyak ve üre sperm, yumurta
veya embriyo üzerine toksik etki yapabilmektedir.
Rasyonlarda protein miktarının artırılması yerine amino asitlerce dengelenmiş rasyonlar ve yeterli düzey-
İyi bir üreme performansı için doğumdan önce ve yetiştirme dönemi
boyunca yeterli miktarda vitamin ve
minerallerle beslemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Kan kalsiyum seviyesi
sadece süt üretimi için değil yumuşak doku fonksiyonları için de önemlidir. Doğum öncesi kalsiyum metabolizması ile yakından ilişkili olan
Süt Humması, metritis ve abomasumun yer değiştirmesi gibi bozukluklara da davetiye çıkartır. Yeterli
düzeyde kalsiyum, fosfor, potasyum,
magnezyum, sodyum, klor ve kükürt
rasyon katyon-anyon dengesi ile ilgilidir. Aşırı fosfor yetersizliği üreme verimini olumsuz yönde etkiler.
Ancak fosfor yetersizliğinde, üreme
performansında gerilemeden önce
hayvanın verdiği ilk tepki süt verimini azaltmaktır. Diğer taraftan fosforca zengin beslemenin üreme üzerine
iyileştirici etkisi bulunmamaktadır.
Uzun yıllar aşırı fosfor ile besleme
yoluna gidilse de günümüzde gübre ile fosfor atılımının azaltılması,
çevreye olan etkinin azaltılması ve
rasyon maliyetlerinin düşürülmesi
bakımından yemlerin fosfor içerikleri azaltılmaktadır. Süt sığırlarında,
rasyon fosfor seviyesi % 0.38- 0.42
arasında düzenlenmektedir.
Metritis ve plasentanın atılamaması
gibi üreme bozukluklarıyla karşılaşmamak için rasyonda yeterli miktarda selenyum, bakır ve çinko bulundurulmalıdır. Üreme verimliliği
bakımından önemli vitaminler ise A,
D ve E’dir. Rasyonlara beta-karoten
(A vitamininin öncüsü) ilavesinin
üremeyi iyileştirdiğine ait araştırmalar bulunmakla birlikte pahalı bir
uygulama olduğu unutulmamalıdır.
Özetlemek gerekirse;
Süt ineklerinin beslenmesinde yapılan besleme hataları sürünün gebe
kalma oranını olumsuz yönde etkileyebilir. Dikkat edilecek en önemli
husus, doğum öncesi ve doğumdan
hemen sonra hayvanların metabolizmasında enerji alımı ve yönetimidir. Bir sonraki adım ise, kalsiyum
ve fosfor metabolizmasının kontrolü
ile rasyonların yeterli düzeyde selenyum, bakır, çinko, Vitamin A, D
ve E içermesini sağlamaktır. Sürüde
embriyo ölümleri ile karşılaşılıyorsa
ve süt üre azotu değeri yüksek ise
rasyonun rumende parçalanabilir
protein miktarını düşürmeniz faydalı olacaktır. Tüm rasyon bileşenleri
gözden geçirildikten sonra üreme
performansının optimize edilebilmesi için en uygun yağ
kaynağının performansı
düşürmeyecek miktarda rasyona ilave edilmesi yararlı olabilmektedir.
Kaynak: Maurice Eastridge, Department of
Animal Sciences, The
Ohio State University
http://www.extension.org/pages/67213/
checklist-for-nutritionalaspects-for-improvingreproductive-efficiency#.
VJfQmsBA
9
Yumurta Tebliğinde
Değişiklik Yapıldı
»» Türk Gıda Kodeksi Yumurta ve Yumurta Ürünleri
Tebliği’ni yürürlükten kaldıran Türk Gıda Kodeksi
Yumurta Tebliği, 20.12.2014 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlandı.
Diğer kanatlı hayvanlara ait yumurta ve yumurta ürünleri ile
kuluçkalanmış ve pişmiş
yumurtaları kapsamayan Tebliğe göre, yumurta ürünleri için Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen
Kuralları Yönetmeliği hükümleri
uygulanacak.
Tebliğe göre, doğal renk ve kokusunu kaybetmiş, çürümüş, kokuşmuş yumurta ile kuluçka işlemi
uygulanmış yumurta doğrudan
tüketime sunulamayacak ve gıda
sanayiinde kullanılamayacak. Katkı maddeleri, bulaşanlar, pestisit
kalıntıları, veteriner ilaçları kalıntı düzeyleri, hijyen, ambalajlama,
etiketleme ve işaretleme konularında ilgili mevzuata uygunluk şartı aranacak. Etiketleme ve işaretleme işlemleri kapsamında ayrıca A
sınıfı yumurtada işletme ve kümes
numarası ile yumurtlama tarihi
kolayca görülebilir, okunaklı ve en
az 2 milimetre yükseklikte olacak
şekilde yumurta kabuğu üzerine
damgalanacak. Kümes ve işletme
numarası ile yumurtlama tarihi
yazılmamış olan A sınıfı yumurta
toptan veya perakende olarak satışa arz edilemeyecek.
A sınıfı yumurtanın ağırlık ve özellik sınıfları etikette, ürün adı ile
aynı yüzde belirtilecek. Özellik sınıfı belirtilirken “A sınıfı” ifadesi
veya “A” harfi kullanılacak. A sınıfı
yumurtanın ağırlık sınıflarını simgeleyen harfler en az 2 milimetre
yükseklikte olmak ve çevresinde en
az 12 milimetre çapında bir çember
bulunmak koşulu ile yumurta kabuğu üzerine de damgalanabilecek.
A sınıfı yumurtanın ağırlık sınıfları, harflerle veya bunlara karşılık
gelen ifadelerle veya her ikisiyle
belirtilecek. A sınıfı yumurtanın
etiketinde son tüketim tarihi “...
tarihine kadar tüketilmelidir” veya
“...tarihinden önce tüketilmelidir”
ifadeleri kullanılarak yazılacak. A
sınıfı yumurta, yumurtlama tarihinden itibaren 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılacak.
A sınıfı yumurtanın son tüketim
tarihi, yumurtlama tarihinden itibaren 28 günden fazla olamayacak. Eğer yumurtlama tarihi farklı
olan yumurtalar aynı paket içinde
HAL VE GİDİŞ
satışa sunuluyorsa, son tüketim tarihi belirlenirken ilk yumurtlama tarihi dikkate
alınacak.
Paketlendiği tarihte hava
boşluğu 4 milimetre veya
daha düşük olan A sınıfı yumurta, yumurtlama tarihinden itibaren dokuzuncu güne kadar “ekstra
taze” olarak tanımlanabilecek. Bu
ifade kullanıldığında “ … tarihine
kadar ekstra taze” şeklinde belirtilecek ve “…” yerine yumurtlama
tarihinden sonraki dokuzuncu günün tarihi yazılacak. Ayrıca “ekstra
taze” olarak nitelendirilen yumurtanın etiketi üzerinde yumurtlama
tarihi yer alacak.
B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerinde “B sınıfı” ifadesi veya “B” harfi bulunacak. B sınıfı yumurtanın
sınıfını simgeleyen harf, yumurta
üzerine de damgalanabilecek.
B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerine son tüketim tarihi ile birlikte
paketleme tarihi de yazılacak. B sınıfı yumurtanın ambalajı üzerinde,
en az 2 santimetre yükseklikte büyük harflerle “GIDA SANAYİ İÇİNDİR” yazısı yer alacak.
Yumurtanın üretim tarihi, yumurtlama tarihiyle aynı olacak.
Yumurta etiketinin üzerinde “Satın
aldıktan sonra buzdolabında/soğukta muhafaza ediniz” ifadesi yer
alacak. Yumurta, yumurtlamadan
sonraki 10 gün içerisinde sınıflandırılacak, işaretlenecek ve paketlenecek. Yumurta üretildiği yerde ve
tüketiciye ulaştırılana kadarki tüm
aşamalarda temiz ve kuru yerlerde
ve yabancı kokulardan ari biçimde
depolanacak, darbelerden, doğrudan güneş ışığından ve büyük
sıcaklık dalgalanmalarından korunacak. Yumurtlama tarihinden
sonraki 18. güne kadar yumurtanın
soğutulması zorunlu olmayacak.
18. günden itibaren (+8)-(+5) derece arasında muhafaza edilecek.
A sınıfı yumurtanın muhafaza edildiği alanlar yapay olarak +5 dereceden daha düşük derecelerde soğutulmayacak. Ancak 24 saatten fazla
olmamak üzere sevkiyat sırasında
veya 72 saatten fazla olmamak üzere perakendecide +5 derecenin altındaki bir sıcaklıkta tutulabilecek.
Sait MUNZUR
10
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Dünya Kooperatifçilik Günü’nde Denizli Birliği
Yeni Hizmet Binasını Açtı
»» 1.Syf Haberi
Köy-Koop Denizli Bölge Birlik
Başkanı Mehmet Varol, açılış
konuşmasında böylesine çok amaçlı
kullanılabilecek bir binaya ihtiyaçları olduğunu ifade ederek, “Denizli’de
sütün kalitesi iyileştikten sonra süt
satımı konusunda önümüz açıldı. Belki fiyatlarımız farklı olmadı
ama sütlerimiz asla elde kalmadı
bir şekilde satıldı. Kooperatifçilik
zor zanaattır. Birileri bu zor zanaati
omuzlamak zorundaydı. Bunu yapabilmek için güven ortamının oluşması önemliydi ve inanmak önemliydi. Bu anlamda benim yanımda
olan yönetim kurulu üyelerime teşekkür ediyorum. Onlar olmasaydı
var olmak gibi bir şansımız olmazdı.
Biz her zaman biz olmak zorundayız.
Ben olduğumuzda ileriye gitme, büyüme şansımız yok. Yönetim kurulumuzu ayakta tutan tabanımızdaki
kooperatiflerdir. Sahiplenme olgusunun olduğu yerde güç oluyor. Gücün olduğu yerde ise her şeyi gerçekleştirmek mümkün. Tabanımızdaki
tüm kooperatiflerimize ve kooperatif
ortaklarımıza teşekkür ediyorum.
Kayıtlı ortak olarak 159 kooperatif
bizimle beraber çalışıyor ancak faal
olarak çalışan 136 tarımsal kalkınma
kooperatifimiz yaşamın her alanında çalışmalarını gerçekleştiriyorlar.
15 bin 300 aile de bizim ortağımız.
Biz bir gücüz ve birlikte çalışmaya
ve büyümeye devam edeceğiz” dedi.
Önceki hizmet binalarının çalışma
anlamında kendilerini zorladığını
da belirten Varol, “Bayram yerinde
olan bir iş yerimiz vardı. Zor şartlarda hizmet veriyorduk. Böylesine bir
binaya gerçekten ihtiyacımız vardı.
Bu binayı alırken ben ekonomik anlamda sıkıntı yaşayacağımızı düşünerek cesaret edemedim ama yönetim kurulu üyelerimizin desteğiyle
karar verdik ve böylesine çok amaçlı
bir binayı dizayn ettik. Eğitimi çok
önemsiyoruz ve bu yüzden binamızın tabanına 150 kişilik bir konferans salonu oluşturduk. 130 metrekarede bir showroom oluşturduk
ve tarım makine ve ekipmanlarının
demo ürünlerini buraya koyduk. Yönetim kısmıyla birlikte en önemlisi
bir de laboratuvarımızı oluşturduk
ki bu bizim için çok önemliydi. İnşallah bu güzel binada çok güzel işlere
imza atacağız. Ben burada bulunan
herkese çok ama çok teşekkür ediyorum sağolun var olun” ifadelerini
kullandı. Açılış konuşmalarında;
Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer
Tarımsal Amaçlı Kooperatifler
Birlikleri Merkez Birliği (KöyKoop) Genel Başkanı Yakup
Yıldız, “Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından bu yıl ilan edilen “Uluslararası
Aile Çiftçiliği Yılı; açlık-yoksullukla
mücadele ve doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir gıda güven-
gerekiyor. Ancak bu desteklerin
amaca uygun ve etkin kullanılabilmesi için örgütlerin birleşmesi gerekiyor. Eğer örgüt yapısını böyle
dağınık bir vaziyette tutarsak, biz
‘aile çiftçisini’ nasıl güçlendireceğiz. Önce güçlü örgüt olmak gerek.
Bu örgüt enflasyonuna el birliği ile
bir son vermemiz gerekiyor. Bunun
kimseye yararı yok. Bunun ancak
tenzih ederim, böl-yönet felsefesini
benimsemiş olanlara hizmeti vardır.
Başkasına hizmet edemez ki. Bizde
bu türlü bir yönetici anlayışının olacağını düşünmüyorum.” dedi.
cesinin sağlanması, kırdan-kente
göçün azaltılması ve tarımsal üretim
faaliyetlerinin devamlılığı açısından çok önemli. İklim değişiklikleri, biyoçeşitlilikte azalmalar, gıda
fiyatlarında dalgalanmalar, açlık ve
yoksulluğun kronik küresel bir sorun haline dönüşmesi, artan enerji
ve girdi maliyetleri, su kıtlığı, piyasa
sistemlerinin oluşturduğu belirsizlikler ve daha birçok sorun, geçimlik
düzeyde de olsa pazar için üretimde
bulunmaya çalışan “aile çiftçiliğini” tehdit etmektedir. Bu bağlamda
‘aile çiftçiliği’ni bulunduğumuz her
platformda gündeme daha yoğun
bir şekilde getirmeye çalıştık. Bugün
köylerdeki genç nüfusumuz hızla
azalmakta, bu çok önemli bir sorunumuz. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan kırsaldaki nüfusumuz yüzde
46’lardan, yüzde 24’lere kadar düştüğünü görüyoruz.
Türkiye Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu yüzde 50 hibeli Ipart
projeleri üretiyor. Bu projelerde iştirakçinin yaşı 40 ve altında ise artı
yüzde 10 daha destek veriyor. Ayrıca
bu yatırımın yapılacağı yerin rakım
olarak 1000 metre ve üzeri ise yüzde
5 puan daha artış sağlıyor. Dünyada
da genç nüfusu kırsalda tutabilmek
için birçok destekleme veriliyor.
Bizler bu sorunun çözümüne katkı
anlamında elimizden gelen çabayı
göstermeye çalışıyoruz. 2004 yılında kurulan Denizli Birliğimiz zor
şartlarda bugünlere geldi. Bugün bu
hizmet binasının; süt analiz labrotuvarıyla, mobil labrotuvarıyla, satış
mağazasıyla ve özellikle de eğitimler
için kullanılacak olan toplantı salonuyla tüm kooperatif ortaklarımıza
büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Dilerim Denizli Bölge
Birliğimiz ileride daha büyük projelere imza atar. Bizler de bu konuda
Merkez Birliği olarak elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazır
olduğumuzu ifade ederek, tüm kooperatif ortaklarımıza ve Denizli’mize
hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (HayKoop) Genel Başkanı Ahmet
Ertürk, “Güçlerimizi bir kooperatif, bir birlik disiplini altında, üretimlerimizi ve ürünlerimizi birleştirdiğimiz takdirde aşılamayacak
hiçbir derdimiz, çözülemeyecek
hiçbir problemimiz de olmayacaktır. Size kısaca bir bilgi notu vermek istiyorum. Önceki gün üretici
temsilcisi olarak katıldığım Ulusal
Süt Konseyi’nde sanayici arkadaşlarımızla önümüzdeki dönem yani
1 Ocak-30 Haziran süt fiyatını belirlemek için toplandık. Toplantıda sanayici süt fiyatlarını bu dönem için
5 krş geri çekelim teklifinde bulundu. Yani böyle ağır, hakarete varan
bir duruş sergilediler. Biz Ulusal Süt
Konseyi’ni kurarken sanayici ve üretici bir araya gelsin, ülkemizin her
tarafında süt fiyatlarında uyum ve
ahenk sağlansın, böylece sanayici de
haksız rekabetlerle karşı karşıya kalmasın, düzgün bir çalışma yapalım
dedik. Toplantının sonucunda tam
mutabakat sağlanamadı. Fiyatlar bu
şekilde devam etsin noktasına gelindi. Onu da bizler kabul etmedik.
Biz en azından 10 krş’luk bir artış
istedik. Sanayici de önümüzdeki kış
döneminde, dondurma, yoğurt sezonu yok, ayran içimi azalıyor şeklinde
savunuyor.
Ancak Rusya’ya ihracat talebi ile
ilgili bazı çalışmalar olduğunu, Bakanlığımızın süt regilasyonu ile ilgili
çalışmalarını ve ikinci dönem eğitim-öğretim yılında Okul Sütü ihalesinin yapıldığını biliyoruz. Bütün
bunlara rağmen sanayici arkadaşlarımız böyle bir tavır sergilediler. Biz
orada kooperatif başkanları, örgüt
başkanları olarak hep beraber bir
duruş sergiledik. Üreten insanlar
önemli insanlardır. Ürettiği ürünlerle bizleri besleyen, doyuran insanların hakkını hukukunu korumak için
güçlerimizi birleştirmeliyiz. Tarım
bizim geleceğimizdir.” diye konuştu.
Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı Muammer Niksarlı, “Dünyada tarımını desteklemeyen hiçbir ülke yok. Ama bizim gibi
ülkelere gelince bir takım kurallar
konuyor. Biz de kraldan çok kralcılık
yapıyoruz. Aile çiftçiliğinin örgütlü
hali tarımsal amaçlı kooperatifçiliktir. Eğer siz aile çiftçilerini, çiftçileri
destekleyecekseniz bunun yolu kooperatiflerin desteklenmesidir. Tek
tek çiftçileri desteklemek madden ve
fiziken mümkün değil. O halde onların örgütlenmesinin, güçlenmesinin
önünü açmak ve onların vasıtasıyla
tarımı ve kırsal kesimi desteklemek
Niksarlı, “Laboratuvarlar kuruyorsunuz, güvenilir süt pazara sunuyorsunuz. Sütü pazara sunmuyorsunuz,
sanayiciye tedarikçilik yapıyorsunuz. Sütten para kazanmak için o
halde, sütü ham süt olarak değil,
işlenmiş süt olarak pazara çıkmanız
gerekir. Yani sütün ticari kazancından yararlanmalısınız. Sütü ticari
bir meta haline getirebilmeniz için
işlemeniz lazım. Bu düzlemde kaldığımız sürece ne kooperatiflerimiz
büyür, ne de üreticimiz çok kazanır.
Çiftçimizi üreticimizi desteklemek
için dünya ülkeleri neler yapıyorsa
biz de onu yapmalıyız.” dedi.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Kontrolörler Başkan Yardımcısı Ercan Aktaş, “BM’in
2014 yılını ‘Uluslararası Aile Çiftçiliği’ olarak ilan edilmesinde verilen
bir mesaj var. Bu mesajda tarımın
kırsalda sürdürülebilirliğinin tek
temelinin aile işletmelerinin olduğudur. Aile işletmelerinin tamamının yapılandığı en iyi tarım ve güç
modeli kooperatifçiliktir. Bu yıl bu
tür bir organizasyonla ikinci kez
karşılaşıyoruz. Burdur ilimizde kooperatiflerin emekleriyle, Bakanlığımızın da hibe desteğiyle çok güzel
bir tesis kurdu. Hep söylediğimiz
şuydu; ticarete konu edilen iki malzeme vardır. Birisi emtia, diğeri
hizmettir. Biz kooperatifler olarak
burada hangi taraftayız. Bunu çok
iyi belirlememiz gerekir. Sanayiciye
hammadde temin eden kooperatifçilik artık dünyada bu misyonunuvizyonunu tamamlamıştır. Değişen
dünya şartlarında emtiasını; sütünü,
tomruğunu kendi işletmesinde işleyen pazarlayan ve sanayicinin aldığı
o karı, kendi içerisindeki ortaklarına dağıtan bir mekanizmaya ihtiyaç
var. Bu hizmet binasına bir ihtiyaç
var ama bence daha asıl ihtiyaç
daha büyük tesisler kurulması, üretilen hammaddenin ticari bir mala
dönüştürülmesi ve pazarlamanın yapılmasıdır. Bu bir başlangıçtır. ‘Birlikten kuvvet doğar’ ilkesi hepimizce
benimsenmelidir. Kırsalda en fazla
ihtiyaç duyduğumuz şey, bireysel
olarak karşılayamadığımız ihtiyaçları maddi manevi tüm güçlerimizle
bir araya gelerek ve örnek yöneticiler vasıtasıyla, o toplumda bulunan
insanların refah seviyelerini yükseltmektir. Asıl amacın da bu olması gerekir.” dedi.
GTB Teşkilatlanırma Daire Başkanı
Mehmet Yakut, Denizli Pamukkale
Belediye Başkan Yardımcısı Ali Değirmenici, Pamukkale Kaymakamı
Veysel Beyru ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu’nun
yaptığı konuşmaların ardından hizmet binasının açılışı gerçekleşti.
Köy-Koop Denizli Başkanı Mehmet
Varol, davetlilere hizmet binasını
gezdirdi.
Öğleden sonra “Türkiye Açısından
Aile Çiftçiliğinin Temel Sorunları ve
Çözüm Önerileri” konulu bir form
gerçekleşti. Form’a; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Dr. Özdal Köksal, BM/ILO Kooperatifçilik
Başdanışmanı Prof. Hüseyin Polat,
Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri
Genel Başkanı Ahmet Ertürk, Türkiye Milli Kooperatifler Genel Başkanı Muammer Niksarlı, İzzet Baysal
Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof.
Dr. Mustafa Kara, Köy-Koop Genel
Başkanı Yakup Yıldız, DGRV Proje
Koordinatörü Prof.Dr. Salahattin
Kumlu, Köy-Koop Manisa Birlik
Başkanı Nurettin Dingaz konuşmacı
olarak yer aldılar.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim
Görevlisi Prof.Dr. Bülent Gülçubuk,
“Sosyo Ekonomik Boyutlarıyla Aile
Çiftçiliği” başlığında bir sunum gerçekleştirdi.
21 Aralık Dünya
Kooperatifçilik Günü
Kutlandı
Etikinliklerin ikinci gününde Dünya Kooperatifçilik Günü sebebiyle,
oturum başkanlığını Prof. Hüseyin
Polat’ın yaptığı “Aile Çiftçiliği ve
Kooperatifçilik” konulu bir panel
gerçekleşti. Panele, Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar,
Prof.Dr. Bülent Gülçubuk, GTHB
Tarım Reformu Kontrolörler Başkan
Yardımcısı Ercan Aktaş, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı’ndan Dr.Hayati
Başaran, Prof.Dr. Salahattin Kumlu
panelist olarak yer aldılar.
İki gün süren etkinliklerde gerçekleşen form ve panelin sonunda genel
bir değerledirmede bulunan Prof.
Dr. Bülent Gülçubuk katılımcılara
şu bilgileri aktardı: >>
Köy-Koop Haber Ocak 2015
TARIM
Aile çiftçiliğine bir neden sonuç ilişkisiyle bakmak gerekiyor. Aile çiftçiliğini tartışmamız bir neden midir?
Yoksa gelinen sonuç mudur? Bunu
tartışmamız gerekiyor. Eğer dünyada bu kadar açlık ve yoksulluk varsa,
yeşil devrim-sanayileşme bazı konularda çare olamadıysa, aile çiftçiliği
geldiği noktada bir sonuç olarak ortaya çıkıyor. Yeniden sorunların üstesinden gelmede bir çözüm olarak
karşımıza çıkıyor. Neden aile çiftçiliği dersek; 1950’lerde bir yeşil devrim çıktı. Dendi ki, Maltus’un nüfus
teorisi alt-üst oldu. Neydi bu teori?
Ülkelerde nüfus aritmetik olarak
artarken, üretim geometrik olarak
artmıyor, ileride bu üretim ihtiyacı
karşılayamayacak. Hâlbuki bunun
tersi ispatlandı. Artık gıda üretimi de
nüfusla beraber eşdeğer artıyor. Son
on yıldır Maltus’un nüfus teorisi 40
yıl sonra yeniden hortladı. Neden?
Artık dünyadaki gıda üretimi nüfus
artışına yetmemeye başladı. Elimizdeki kaynak ne? On yıldır dünyada
buğday ve baklagil üretimi artmıyor.
Türkiye’de de 10 yıldır buğday ve
baklagil üretimi artmıyor. Bu yıl itibariyle 2 milyon ton geçen yıla göre
azalma var. Baklagillerde son 10 yılda
yüzde 70’lik bir azalma söz konusu.
Hayvan sayımız ve kırmızı et tüketimimiz artmıyor. Demek ki bir yerde
sorun var. İşte bu nedir? İnsanlar tarımdan, kırsaldan koptukça; sanayi
bunların bazı ihtiyaçlarına yanıt vermiyor. Batı dünyasına baktığımızda
sanayi dediğimiz şey; insanları mekanikleştirmekte. Dünya gıda programları ve gıda güvencesi aslında gelecek için bir güvence oluşturmuyor.
Bu yüzden biz yeniden aile çiftçiliği,
yeniden kooperatifçilik diyelim, dünyadaki dengeleri yeniden sağlıyor. 17.
Yüzyıldan bu yana dünya ekonomi
tarihi kırk-elli yılda bir bu kapitalist
süreci yaşamıştır. Ne zaman ki tıkanmıştır, hemen bir orta yol olarak
aile çiftçiliğini, örgütlenmeyi güçlendirelim, kalkınmayı tabana yayalım
denilmiştir. Elli yıldır böyle bir vahşi
kapitalist bir süreç yaşandı. Baktılar
sorunlar çözülmüyor. Ne yaptılar!
Yeniden aile çiftçiliğine ve kooperatifçiliğe yöneldiler. Bu istedikleri bir
şey değil, gelinen noktada bir sonuç.
Bunu yapmak zorundalar. Aslında
ben bunu önerenlerin içlerinden kan
ağladıklarını tahmin ediyorum. Ama
bir çıkış yolu bulamıyorlar. Çıkış yolu
olarak kooperatifçilik, aile çiftçiliği
en azından kendi karınlarını doyuracak kadar, gıda üretimini ancak bunlar aracılığıyla yapabiliriz diyorlar.
Peki, bireylerin aile çiftçiliğinden son
20-30 yılda kopuşu nasıl bir maliyet
getirdi? Büyük şehirlere bakın maliyet ortada. Türkiye’de köyden kente
göçmek büyümeyi getirdi ama refah
artışını getiremedi. Türkiye’de eğitim
için harcanan paranın yüzde 92’sini,
nüfusun yüzde 8’i yapıyor. Bu durumda eğitimde adalet olabilir mi?
Fırsat eşitliği olabilir mi? Kırsaldaki
çocuk orada durur mu?
Tüm dünyada birkaç yıldır tartışılan
orta gelir tuzağı diye bir kavram var.
Dünyada, Amerika’daki milli gelirin
yüzde 20’si kadar geliri olanlar, orta
gelir grubuna giren ülkelerdir. Bu da
nedir? ABD’de kişi başına düşen gelir
50-52 bin dolar, bunun yüzde 20’si
10 bin dolar. Türkiye 6 yıldır bu 10
bin dolar bandında sıkıştı kaldı. İktisatçılar; eğer Türkiye ve benzeri ülkeler önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde o
10 dolarlık bandından-tuzağından çıkamazlarsa, çok büyük krizlerle karşı
karşıya kalacaktır diyorlar. Gerekçesi
ne? Çünkü dünyada da Türkiye’de de
orta gelir grubunu KOBİ’le oluşturuyor. Kobiler de Türkiye’de şuanda
istihdamın yüzde 64’ünü sağlıyor. Siz
eğer burada, 10 bin dolar tuzağından
çıkartıp, rekabet edilebilir hale getiremezseniz bundan kurtulamazsınız.
Şu an Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi bu; gündeme gelmiyor,
sessiz tartışılıyor. Amerika’da bir
çiftçinin yılda aldığı eline geçen para
34 bin dolar, yüzde yirmisi 6 bin 800
dolar. Türkiye’de şuan tarımla uğraşan nüfusun bir yılda eline geçen
para ortalama 3 bin 400 dolar. Biz
daha oranın, orta gelirinin yarısına
bile varamamışız. Şimdi gelin de aile
çiftçiliğini, kooperatifçiliği geliştirmeyin. Var mı başka bir seçeneğiniz.
Üretimden kopup kente göç eden,
kentteki çalışanlar üzerinde tehdit
oluşturursanız. Kırsaldan kopan her
nüfus kentte çalışanlar için bir tehdittir.
AB son 10 yıldır ortak tarım politikasından, ortak kırsal yapı politikasına
doğru bir dönüşüm içerisinde. Son
5 yıldır kırsal kalkınma bütçelerini
yüzde 25 oranında artırıyor. Neden
böyle bir artırıma gidiyor? AB kırsalı yerinde tutarak, ülkelerde dengeyi
böyle sağlayabiliriz diyor. Bu konuda
Türkiye de bir karar vermek durumunda.
Aile çiftçiliği ve kooperatifçilik aslında nasıl ele alınmalıdır dediğimizde,
bir soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Biz nasıl bir kooperatifçilik
istiyoruz. Ülkemizde örgütlenme kirliliği ve dağınıklığı var bunun sonucunda da sahada bir yetki karmaşası
yaşanmakta. Bu durum kooperatifçiliğimize fayda mı getiriyor, zarar mı
getiriyor, üzerinde düşünüp karar
vermemiz gerekiyor.
Dünyanın en zengin yüzde 2’si, dünya gelirlerinin yüzde 76’sını alıyor.
İstanbul’un en zengin yüzde 1’inin
elde ettiği gelir; Bursa, İzmir ve
Adana’nın toplam gelirinden daha
fazla. Bu kadar çarpık gelir dağılımının olması doğal bir şey değildir. İşte
bunu dünyada azaltabilecek tek bir
ekonomik model var, o da kooperatif
örgütlenmesidir.
Son 50 yıldır tüm dünyada biyoçeşitlilik anlamında bitki ve hayvan türlerinin yüzde 30’u yok oldu. Yapılan
yeni bir çalışmaya göre de biyoçeşitlilik önümüzdeki 20 yılda bu oran
yüzde 25 daha da azalacak. Bunun
nedeni kırsalın boşalmasıdır. Bu durumu sahiplenecek, savunacak nüfus
kırsalda yok artık. Bu açıdan bakıldığında da aile çiftçiliğini güçlendirmemizin gerekliliği ortaya çıkıyor.
Bu arada kooperatiflere de bir sitemim var. Tarım topraklarının amaç
dışı kullanılması konusunda daha
fazla seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Artık tarım toprakları üzerinde çok fazla art niyetler var. Tarım
toprakları azaldıkça; tarımsal kooperatifler nerede üretim yapacaklar,
hayvanlarını nerede otlatacaklar?
Bitkisel üretim nerede olacak? Kooperatifler gelecekleri için bu konuyu
sahiplenmeleri gerekiyor.
Büyükşehir yasası kooperatifleri ve
çiftçileri tehdit ediyor. Yeni ‘Bütünşehir Yasası’ yolda. Bu yasalar tarımsal
üretimin geleceği açısından ne gibi
tehditler oluşturuyor. Bunları enine
boyuna tartışmamız gerekiyor.
Türkiye’de kırsal nüfusun, orta sınıfın, yoksulun tek çözüm yolu kooperatifçilik örgütlenmesinden geçmektedir. Ayrıca bizim dünyaya örnek
gösterebileceğimiz, rol model olabilecek bir kooperatifçiliğimizin olması
gerekmekte.
11
Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı Üretimi,
İhracatı, Sorunlar ve Öneriler
»» Yıllarca zeytin tarımı desteklendi, zeytinyağı üretimi teşvik edildi. Ama şimdi
zeytinlikler maden ve enerji yatırımlarına, inşaat devlerine kurban ediliyor..
Zeytinin anavatanı Güneydoğu Anadolu Bölgesi`ni de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön
Asya`dır. Günümüzde zeytin bitkisinin anavatanı Mardin, Hatay, Suriye, Filistin ve Kıbrıs adasını içerisine alan bölge kabul edilmektedir.
Türkiye bulunduğu coğrafi konum
ve sahip olduğu Akdeniz iklimi
özellikleriyle, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi diğer Akdeniz ülkeleriyle birlikte dünyanın
önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerindendir.
Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı
üretimi daha çok Ege ve Marmara
bölgesinde yapılmaktadır. Aydın,
İzmir, Muğla, Balıkesir, Manisa ve
Çanakkale üretimin gerçekleştiği
başlıca illerdir.
Zeytin ağacında periyodisite nedeniyle dolayı zeytinde yıllara göre
inişli çıkışlı bir üretim gözlenmekte; üretime bağlı olarak bir yıl düşük (yok yılı) bir yıl yüksek (var yılı)
ürün alınmaktadır. Son yıllarda
iklim koşullarının düzelmesi, yeni
zeytin fidanlarının dikimi ve zeytin
üretiminin özendirilmesi konusundaki çalışmaların da etkisiyle zeytin
üretimi artış göstermiştir. Ancak
uygun bakım, hasat ve sulama tekniklerinin tam olarak uygulanamaması gibi nedenlerle var ve yok yılları arasındaki üretim farkı büyük
olmaktadır.
Tablo 1. Türkiye`de Zeytin Ağacı
Sayısı ve Üretimindeki Gelişmeler
YILLAR
TÜRKİYE’DE ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ
Türkiye’nin
İhracatı
ZEYTİN (TON)
Türkiye`nin zeytinyağı ihracatı, yıldan yıla
zeytin ve buna bağlı
olarak zeytinyağı üretimindeki dalgalanmalar nedeniyle artış ve
düşüşler göstermektedir. Türkiye net zeytinyağı ihracatçısı ülkeler
arasında bulunmaktadır. Parasal olarak
en yüksek zeytinyağı
ihracatı 2005 yılında
300 bin dolar olarak
gerçekleşmiştir. Miktar bazında en yüksek ihracatın ise
2013 yılında 92 bin ton olarak yapıldığı görülmektedir.
Tablo 3. Türkiye`de Yıllar İtibariyle
Zeytinyağı İhracatı
AĞAÇ SAYISI (BİN)
YILLAR
MİKTAR
(TON)
TUTAR
(DOLAR)
2004
49.632
133.034
2005
91.461
299.999
2006
44.647
179.388
2007
40.139
134.580
2008
17.161
71.066
2009
29.685
96.202
2010
18.325
64.169
2011
12.662
49.409
2012
23.549
76.500
2013
92.094
294.526
ÜRETİM (TON)
1990
86.560
Meyve
Veren
80.600
1.100.000
337.000
763.000
1995
87.581
81.437
6.144
515.000
206.000
309.000
Toplam
Meyve
Vermeyen
5.960
Toplam
Sofralık
Yağlık
2000
97.770
89.200
8.570
1.800.000
490.000
1.310.000
2001
99.000
90.000
9.000
600.000
235.000
365.000
2002
101.600
91.700
9.900
1.800.000
450.000
1.350.000
2003
102.750
92.250
10.500
850.000
350.000
500.000
2004
107.100
94.950
12.150
1.600.000
400.000
1.200.000
2005
113.180
96.625
16.555
1.200.000
400.000
800.000
2006
129.265
97.773
31.492
1.766.749
555.749
1.211.000
2007
144.329
104.219
40.110
1.075.854
455.385
620.469
2008
151.630
106.139
45.491
1.464.248
512.103
952.145
2009
153.723
109.127
44.596
1.290.654
460.013
830.641
2010
157.156
111.398
45.758
1.415.000
375.000
1.040.000
2011
155.427
117.941
37.486
1.750.000
550.000
1.200.000
2012
157.904
120.820
37.084
1.820.000
480.000
1.340.000
2013
167.030
129.161
37.869
1.676.000
390.000
1.286.000
Zeytin üretimindeki gelişmelerle
birlikte son yıllarda zeytinyağı üretim miktarı ve kalitesinde de ilerleme kaydedilmiştir. 1995/96 sezonu
öncesinde ortalama zeytinyağı üretimi 61 bin ton iken, bundan sonraki on iki sezonluk dönemde iki katına çıkarak ortalama 120 bin tona
ulaşmıştır. 2013/14 sezonunda
Türkiye`nin zeytinyağı üretimi için
tahmini 180 bin tondur.
Tablo 2. Sezonlar İtibariyle Dünyada Zeytinyağı Üretimi (Bin ton)
SEZONLAR
İSPANYA
Öneriler
• Zeytincilikte piyasayı regüle edici
fiyat ve destek modellerinin uygulanmalı; ayrıca havza bazlı destek
modelinde geleneksel eğimli alanlarda kurulu zeytinlikler için ilave
destek verilmeli,
• Stratejik bir ürün olması nedeniyle zeytinyağının prim sisteminin
zeytinyağına değil ham dane zeytine 50 Krş ya da zeytinyağına 1-1,5
TL seviyelerine çıkarılması,
İTALYA
YUNANİSTAN
2007/08
1.236
510
327
72
100
85
2008/09
1.030
540
305
130
130
85
2009/10
1.401
430
320
147
150
140
2010/11
1.392
440
301
160
180
130
2011/12
1.615
400
295
191
198
120
2012/13
616
416
358
195
198
100
2013/14
1537
450
230
180
135
120
Kaynak: International Olive Oil Council
TÜRKİYE
SURİYE
FAS
ZEYTİNYAĞI (TON)
• Zeytin alanlarında maden aramalarına imkan tanıyan Zeytinciliğin
Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılmasına dair Kanun`da değişiklik içeren yasa teklifinin geri çekilmesi,
• Zeytinde hastalık ve
zararlılarla mücadelede
geniş spektrumlu ilaç
kullanımının minimize
edilmesi, organik kökenli
ilaçlarla mücadelenin
teşvik edilmesi, biyolojik
ve biyoteknik mücadelede
kullanılan preparatların
destekleme kapsamına
alınması,
•
Yerli zeytin gen kaynaklarının korunması ve fidan ithalatının
engellenmeli; ayrıca "Deliceler"
aşılanmalı ve 300-400 m rakımlı,
bozuk orman arazilerinde zeytinlik
tesisine izin verilmeli,
• Zeytincilikte kullanılan
girdilerden başta akaryakıt
ve enerjinin ucuzlatılması,
Ar-Ge çalışmalarının
desteklenmesi
• Zeytinyağının diğer ülkeler dikkate alındığında ciddi teşvikler alması
zorunlu görülüyor.Bugün İspanya
zeytinyağının litresini 8 liraya satıyor, bizde ise hammadde hali 9.5
liradır.
Özden Güngör
TMMOB
Ziraat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
12
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
“Kooperatifçiliği dünya kabul etti,
Türkiye de etmek zorunda”
Röportaj:
Emel TUĞRUL
»» Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, kooperatifçilik ve küçük aile işletmelerinin önemi konusuna hayatını
adadı. Bu konuda yaptığı çalışmalarla, Türkiye’nin en başarılı kooperatiflerinden biri olan Tire Süt Kooperatifi’ni
marka haline getiren Eskiyörük, kooperatifçilik konusunda örneklerin giderek artmasını istiyor. Eskiyörük, bugün
İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan hiçbir kooperatifin kalmadığının altını çiziyor ve “ Bugün Türkiye, yüzde
70 aile işletmelerinden oluşan tarımsal yapıya sahip. Ancak, bu yapının değişmesini ve büyük işletmelere dönülerek
şirket tarımcılığına geçilmesini savunan bir grup insan var. Ben bu düşüncenin Türkiye için çok tehlikeli olduğunu
düşünüyorum” diyor.
“Türkiye’de,
kaynakların
doğru kullanıldığı
doğru bir politika
oluşturabilirsek
dünyaya kafa
tutabileceğimize
inanıyorum. Küçük
aile işletmelerinin yok
edilmek istenmesinin
ise bir oyun olduğunu
düşünüyorum.
Böylece, tarımsal
işletmelerimizin,
yabancı sermayenin
eline geçmesinin
önünü açılmış olacak.
Bugün yabancı
sermaye nasıl zincir
mağazalarımızı,
bankalarımızı,
süper marketlerimizi
ele geçirdiyse,
asıl hedefleri
olan tarımsal
işletmelerimizi de
ele geçirmek istiyor.
Çünkü dünyanın
geleceğinin tarımda
Mahmut Eskiyörük’e kooperatifçiliği,
Türkiye’nin tarımsal yapısını, Tire Süt
Kooperatifi olarak yaptıkları çalışmaları ve yenilikleri sorduk. Aldığımız
yanıtlar her zamanki gibi çarpıcı ve
ses getiriciydi.
Köy-Koop Haber - Türkiye olarak, kooperatifleşmeye istenilen
ilgiyi bir türlü göstermiyoruz.
Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Mahmut Eskiyörük - Tarım,
Türkiye’nin kalkınması için en önemli sektör. Fakat ülke olarak biz, henüz
yolumuzu oluşturamadık. Yüzde 70
aile işletmelerinden oluşan Türkiye
tarım ve hayvancılığında, bu küçük
aile işletmeleri ile Avrupa Birliği’ne giremeyeceğimizi, kaliteli üretim yapamayacağımızı, dünya pazarı ile rekabet edemeyeceğimizi (bu işletmelerin
maliyetlerinin yüksek ve kalitelerinin
kötü olması nedeniyle) söyleyen bir
grup insan var. Bu kişiler, tarımda
büyük işletmelerin çoğalması ve şirket tarımcılığına geçilmesi gerektiğini
savunuyorlar. Ben bunun Türkiye için
çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum.
Tam aksine küçük işletmeleri yok ederek büyükleri yaratmaktansa, bu işletmeleri kooperatif çatısı altında birleştirerek büyük ölçek haline getirmemiz
gerektiğine inanıyorum. ‘Bugün, kırsalda 5-10 inekle geçimini sağlayan
ailelerin varlığını nasıl sürdürebiliriz,
kaliteli üretim yapmalarını nasıl sağlayabiliriz ve üretim maliyetlerini nasıl düşürebiliriz’ sorularının yanıtını
aramamız gerekiyor. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) tarafından, geçtiğimiz yıl kooperatifçilik
yılı, bu yıl ise küçük aile işletmeciliği
yılı ilan edildi. Çünkü dünyada doğrunun bu olduğu anlaşıldı ve dünya
bunun doğruluğunu sadece ekonomik
açıdan değil, toplumsal barış açısından da kabul etti. Böylece benim 20
yıldır verdiğim mücadelede ne kadar
haklı olduğum ortaya çıktı.
K.K. - Peki, ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için neler yapılmalı?
M.E. - Türkiye'deki bu sistem içerisinde, dilek ve temennilerle kooperatifçiliğin gelişmesi mümkün değil.
Öncelikle devletin bu anlayışa sahip
olması ve yasal sorunların giderileceğine inanarak üreticiyi kooperatifleşmeye yönlendirebilecek teşvikler
sağlaması gerekiyor. Örneğin, süte 5
kuruş prim veriliyor ve bu primden
sütünü kooperatifler kanalıyla satan
ya da satmayan herkes faydalanabiliyor. Şu anda Bakanlık, ‘Süt desteğini
sadece kooperatifler kanalıyla satan-
rüden kurtulacak. Sonuçta ne oldu?
Toplumsal barış zedelendi. Geçtiğimiz günlerde, madenlerde yüzlerce
insan öldü. Bu ülkede kooperatifleşme geliştirilseydi ve o köylü gençlerin
oldukları yerde üreterek yaşamlarına
devam etmeleri sağlansaydı, kimse
köyünü terk edip o madenlere mecbur
kalmayacaktı. Ekonomik kalkınma,
kayıt dışının önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması, üreticinin pazarlama güvencesinin sağlanması, üretimin planlanması, fiyat istikrarının
sağlanması, tüketicinin korunmasına
kadar hangi alana bakarsanız çözümü
kooperatifleşmedir.
Tire’de süt üretimi 10 yılda
yüzde 400 arttı
lara vereceğim ve primi de 10 kuruşa
çıkaracağım’ dese, inanın Türkiye'deki kooperatifleşme kısa sürede yüzde
seksen seviyelerine çıkar. Ayrıca devlet de bundan karlı çıkar. Çünkü tarım
sektöründe birçok üründe kayıt dışılık problemi var ve bu yüzden birçok
üründen vergi alınamıyor. Bu sayede
hem hangi ürünün ne kadar üretildiğini öğrenip bir planlama yapabiliriz
hem de haksız rekabeti ortadan kaldırmış oluruz. Bunun bir devlet politikası haline getirilerek, tekelleşme
değil kooperatifleşme yolunda ilerlememiz gerektiğini düşünüyorum.
Büyük ölçek sevdasından vazgeçilmelidir. Çünkü Türkiye'nin yapısı
buna uygun değildir. Biz 5-10 başlık
aile işletmelerinin devamını sağlamak zorundayız. Ülkemizde üretimin
güvencesi açısından da bu işletmeler
büyük önem taşıyor. Türkiye'de, kaynakların doğru kullanıldığı doğru bir
politika oluşturabilirsek dünyaya kafa
tutabileceğimize inanıyorum. Küçük
aile işletmelerinin yok edilmek istenmesinin ise bir oyun olduğunu düşünüyorum. Böylece, tarımsal işletmelerimizin, yabancı sermayenin eline
geçmesinin önünü açılmış olacak.
olduğunu görüyorlar.
Türkiye bu oyuna
gelmemeli. Biz büyük
işletmelere karşı
değiliz, küçükler
olmasın diyenlere
karşıyız.”
Bugün yabancı sermaye nasıl zincir
mağazalarımızı, bankalarımızı, süper
marketlerimizi ele geçirdiyse, asıl hedefleri olan tarımsal işletmelerimizi
de ele geçirmek istiyor. Çünkü dünyanın geleceğinin tarımda olduğunu görüyorlar. Türkiye bu oyuna gelmemeli. Biz büyük işletmelere karşı değiliz,
küçükler olmasın diyenlere karşıyız.
Türkiye’de kooperatifçilik
geliştirilmedi
K.K. - Devlet son yıllarda tarıma
büyük destekler verdi, vermeye
de devam ediyor. Bu desteklere
rağmen tarımsal ithalatımız da
azalmıyor, artıyor. Bu konudaki
düşüncelerinizi alabilir miyiz?
M.E. - Ben kırk yıllık çiftçiyim ve
böyle desteklerin verildiği bir dönem
görmedim. Ama sizin de söylediğiniz
gibi, gelinen noktaya baktığımızda
Türkiye, nüfusunun 3 katını doyurabilecek bir ülke olmasına rağmen,
hala tarımsal ürün ithal eden ülke
konumundan kurtulamadı. Demek ki
izlenen yol doğru değil ve bu metotla sonuç alınamıyor. Ben, sonuç alınabilecek tek yolun kooperatifleşme
olduğunu düşünüyorum ve dünya da
bunu böyle yapıyor zaten. Bugün bizim yirmide birimiz büyüklüğündeki
Hollanda, Türkiye’nin on katı tarımsal ihracata sahip. Hollanda, Japonya,
Danimarka gibi ülkelere baktığımızda, tarım ve hayvancılığı kooperatifler
kanalı ile sürdürdüklerini görüyoruz.
Türkiye’de kooperatifçilik gelişmedi
değil geliştirilemedi. Üreticiyi sömüren ve haksız kazanç sağlayan kesimler yüzünden kooperatifçilik bir öcü
gibi gösterildi. ‘Ben kooperatifçiyim’
dediğiniz zaman komünist; ‘Örgütlü yapı oluşturulmalıdır’ dediğinizde
anarşist gözüyle bakıldı, baktırıldı.
Neden? Çünkü, bu yapılarla çiftçi
emeğinin karşılığını alacak ve sömü-
K.K. - İzmir kooperatifleşme
açısından Türkiye’nin önünde
gidiyor. İzmir’in bu başarısının
sebebi nedir?
M.E. - Evet, biz İzmir olarak,
Türkiye’nin ilerisinde, ancak dünyanın gerisindeyiz. Bugün İç ve Doğu
Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan hiçbir kooperatif kalmadı. Oysa, Tire
Süt Kooperatifi ile İzmir Büyükşehir
Belediyesi’nin ortaklaşa yürüttüğü
Süt Kuzusu Projesi devlet politikası
haline geldi. Süt Kuzusu Projesi kapsamında, okul öncesi yaşta çocuğu
olan ailelere, 125 bin ev olmak üzere
süt dağıtımı yapılıyor ve bu sütün kooperatiften alınmasıyla hem üretici
zenginleşiyor hem de önemli bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleşmiş
oluyor. Türkiye’de süt üretimi 10 yılda yüzde 70 artarken, Tire ilçesinde
bu destek sonucunda yüzde 400 kat
arttı. Belediye’nin Bayındır’dan çiçek
almasıyla Bayındır gelişti. Bademli
Kooperatifi’nden fidan almasıyla, kooperatif bugün yurt dışına fidan ihraç eden bir kooperatif haline geldi.
Demek ki kooperatifler desteklenirse
sonuç alınıyor. İzmir’de bu sonuçlar
alındı. Keşke bütün Türkiye’de belediyeler bunu gerçekleştirse.
Boyutu küçük anlamı büyük
proje; Çiftçim Market
K.K. - Tire Süt Kooperatifi olarak İzmir’de Çiftçim adıyla bir
market projesi oluşturdunuz.
Bu projeyle ilgili bilgi verir misiniz?
M.E. - Çiftçim projesi boyut olarak
küçük, fakat anlam olarak büyük bir
proje.
Köy-Koop Haber Ocak 2015
KOOPERATİFÇİLİK
Bu marketin bütün
yatırımını, Tire Süt
Kooperatifi olarak biz
yapmamıza rağmen,
bütün kooperatiflerin
ürünlerini rafa koyduk.
Örneğin, bizim yoğurdumuz
olmasına rağmen
bölgemizdeki Foça ve
Bademli Kooperatiflerinin
de yoğurdunu satıyoruz.
Bizim amacımız, Tire
Süt Kooperatifi ile
birlikte bölgedeki bütün
kooperatiflerin önünü
açarak kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlamak.
Bu şekilde üretici daha fazla kazanıyor; tüketici ise içinde en ufak bir şüphe taşımayarak doğru ve güvenli gıda
bulma şansı yakalıyor. Bu sistemi Çiftçim adıyla, bütün ilçelerde ve İzmir
merkezde, bayilikler vererek çoğaltmak istiyoruz. Daha sonra da diğer
illere de bunu yaymayı hedefliyoruz.
Burada amaç, hem üreticiyi hem de
tüketiciyi korumak; bu nedenle tüketicinin de bu oluşumları desteklemesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Türkiye’de bir ilki
gerçekleştiriyoruz
K.K. - Çiftçim dışında başka
projeleriniz var mı?
M.E. - Türkiye’de Sokak sütçülüğü
çok yaygın bir alışkanlık ve insanlar
da bu alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar ki bence vazgeçmemeliler
de… Çünkü bu süt aslında hiç işlem
görmediği için en doğal ve doğru süt.
Ancak, tabi ki içinde hiçbir zararlı etkinin olmadığı sütten bahsediyoruz.
Bu sokak sütleri, yerinde kontrol
edilmeden alındığı için birçok zararlı
ve hastalık yapıcı bakteri ya da antibiyotik içeriyor olabilir. Biz Tire Süt
Kooperatifi olarak, Türkiye'de bir
ilke imza atacağız: Üzerine markamızı ve hangi çiftliğin sütü olduğunu
yazarak ve çiftliğin hastalıktan ari
olduğunu belgeleyerek bu sütü piyasaya süreceğiz. Böylece hem sokak
sütü bu şekilde devam edecek hem
de tüketici bu sütü gönül rahatlığıyla tüketebilecek. İkinci aşamada ise,
sokak sütçüleri ile işbirliği yaparak
bizim sütümüzü halka ulaştırmalarını sağlayacağız. Böyle bir yapılanmayla Türkiye'de bir ilki, İzmir'de
gerçekleştirmiş olacağız. Tire Süt
Kooperatifi olarak amacımız, üreticinin kazancını artırmak ve bu yüzden
de proje üretmeye devam ediyoruz.
Çünkü üretici zenginleştikçe diğer
yan sektörlerin de zenginleşeceğine
inanıyoruz.
Kooperatifler batarken
Tire Süt Kooperatifi 36 kat
büyüdü
K.K. - Son olarak, Türkiye’de
tarımın gelişmesi ve insanların
mutlu olması için sizce neler
yapılmalıdır?
M.E. - Ülkemizde ulusal ve kalıcı bir
tarım politikası oluşturulmadan fiyat istikrarı sağlanamaz. Türkiye'deki istikrarsızlık ve plansızlık yüzün-
13
Milli Kooperatifler Birliği Öncülüğünde
Çin'e Seyahat Düzenlendi
»» 30 Kasım-6 Aralık 2014 tarihleri arasında, TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri
ile ilk kez gerçekleştirilen işbirliğinin, yalnız kooperatiflerimiz ilişkilerine değil,
genel anlamda Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerine de önemli bir boyut kazandırması
bekleniyor.
den çiftçimiz ne ekeceğini şaşırmış
durumda. Bütün tarımsal ürünler
rastgele ekiliyor ve ektiği ürün para
etmeyen çiftçi, bankalara borçlanarak üretimini sürdüremez hale geliyor. Yetersiz üretilen ürünlerde ise,
bu açığı kapatmak için ithalat yapılıyor. Bunların hepsinin planlanması
gerekir. Türkiye'nin ihracatına ve
ithalatına göre ürünlere verdiğiniz
desteklerle, istediğiniz miktarda
üretim yapılanmasını sağlayabilirsiniz. Bizim hangi ürüne ne kadar ihtiyacımız var belirlenmeli ve üretici
o nispette üretim yapmalı. Üretici de
ne ekip ne kazanacağını bilmeli. Aslında Türkiye'de tarımı düzenlemek
çok zor değil, benim elimde sihirli
değnek yok sonuçta.
Tire Süt Kooperatifi, Türkiye'deki
bütün kooperatifler batarken 36 kat
büyüdü. Bunun nedeni bizim amaç
dışına çıkmamamız. Burası ortak
menfaatlerin korunduğu bir yer ve
biz de kaynakları doğru kullanarak
bunu başardık. Neden, Türkiye'nin
bütün ilçelerinde bir Tire Süt Kooperatifi olmasın? Çok zor değil bu.
Birileri bu bir kültürdür ve Türkiye
buna uygun değildir diyor ama hayır, Türkiye'de bu sistem, kültür,
eğitim ve teşvikle çok rahat geliştirilebilir. Öncelikle bu sorunların
kooperatifçilik ile giderilebileceğine
inanmamız gerekiyor. Ben çarenin
kooperatifleşme olduğuna inanıyorum. Çünkü kooperatifleşmenin
insana yakışan bir yapı olduğunu
düşünüyorum. Kooperatifleşmede
dayanışma, yardımlaşma, işbirliği,
paylaşım ve güç birliği vardır. Yani,
insanların yaşam biçimine çok uygundur. Tekelleşme ise böyle değil,
orada sömürü ve daha vahşi şartlar
var. Bunun olduğu yerde zaten küçük işletmelerin büyük işletmeler
karşısında yaşama şansı yok. Bu yüzden onların korunması gerekiyor.
Ancak, birlikte çalışırlarsa kendilerini koruyabilirler. Yani siz kooperatifleşmedikçe küçük aile işletmeleri
birer birer yok olacaktır. Bu yüzden
kentlere yığılmalarla birlikte sorunlar da artacaktır.
Türk kooperatifleri ile işbirliği teklifi,
Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Ulusal Birliği (ACFSMC)
tarafından TMKB temsilcilerinin
de hazır bulunduğu Nisan ayında
Brüksel’de yapılan Uluslararası
Kooperatifler Birliği ICA’nın küresel yönetim kurulu toplantısında
yapılmıştı. Bu öneri daha sonra
Kanada’nın Quebec kentine 6-9
Ekim tarihleri arasında yapılan
Uluslararası Kooperatifler Zirvesinde olgunlaştırıldı. Tarih ve
katılımcıların sayısı konusunda
mutabık kalındı. Ayrıca, ziyaret sırasında bir de iyi niyet protokolü
(Memorandum of Understanding)
imzalanması kararlaştırıldı.
Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Milli Federasyonu ACFSMC
ile Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Türkiye Koop arasında yapılan ‘İyi
Niyet Protokolü’ iki ülke kooperatifleri arasında karşılıklı ortak çıkarları
korumayı ve geliştirmeyi hedef alan
ticaretin geliştirilmesi ve inovasyon
ve ürün geliştirme gibi konularda
edinilmiş deneyimleri paylaşma ve
iki halk arasındaki dostluk ve dayanışmanın güçlenmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Çin Tedarik ve Pazarlama
Kooperatifleri sistemi
ile işbirliği, Türk
kooperatifleri açısından
büyük önem taşıyor. Zira
dünyanın en yaygın ve
güçlü kooperatif sistemine
sahip bu ülkede Ulusal
Federasyona bağlı 32
eyalet, 342 kent ve 2.377
ilçe federasyonları ve
20.050 birim kooperatif
bulunuyor. Buna ek olarak
sistem bünyesinde değişik
boyutlarda19.431 işletme
ve 312 araştırma ve eğitim
enstitüsü bulunuyor.
2013 yılını 31.13 Milyar
Yuan kârla kapatan
kooperatif sistem, 3.47
Milyon istihdam yaratmış.
Kooperatif işletmeler
China Co-op Group altında
toplanmış olup Çin’in
en büyük 500 işletmesi
arasında 31. sırada yer
almakta.
Ayrıca, Malezya, Sri Lanka ve İran
kooperatiflerinden gelen temsilcilerle de buluşulan teknik seyahatte;
Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Milli Federasyonu’nun en üst
düzeydeki yöneticileri, büyük mağazaların genel müdürleri, genel müdür yardımcıları, eyalet birliklerinin
yönetim kurulu başkan ve başkan
yardımcıları ve teknik bölümlerin
müdürleri ile görüşmeler yapıldı.
Değerlendirme ve sonuç
TMKB Danışmanı Hüseyin Polat
ile Çin Tedarik ve Pazarlama Kooperatifleri Ulusal Federasyonu’nun
Dış Ticari İlişkilerinden sorumlu
Md Yardımcısı Bay Xu Mingfeng
tarafından yapılan değerlendirme
toplantısı sonucunda;
• Genel İntiba: Çin tarafının görüşmelerden memnun kaldığı ve
bundan sonra da ilişkilerin sürdürülerek ticari işbirliği alanında somut adımlar atılmasının beklendiği
izlenimi edinildi.
• Federasyon Genel Başkanı
Bayan Wang’ın Türkiye ziyareti: Bu ziyaret, ilişkilerin geleceği
açısından büyük önem taşıyor. Bu
nedenle her iki tarafın da bu ziyarete iyi hazırlanmaları gerekiyor.
İç Yönetmeliğe göre üst düzey yöneticilerinin bir ülkeye yapacakları
seyahatin 5 iş gününü geçmeyeceği
dikkate alınarak, ziyaret edilecek
kooperatif işletmelerinin ona göre
planlanması gerekiyor.
• Zeytinyağı: Türk zeytinyağına
ilginin fazla olduğu anlaşıldı. Ancak
Çin kooperatiflerine China Co-op
Group yolu ile yağ satabilmek için
1.000 tonluk kotaya ulaşmak gerekiyor. 1.000 tondan daha az sipariş
yapılamıyor, ya da en az 1.000 ton
yağ verileceğinin taahhüt edilmesi
gerekiyor. Özellikle zeytinyağı konusunda vergi ve taşıma giderleri
dikkate alınarak Çin pazarına girilmesi ve İspanyol ve İtalyan malları
ile rekabet edilebilmesi için üst düzey (Türk hükümeti nezdinde) girişimde bulunulması önerildi.
• İncir: Bu konuda kota bulunmuyor. Ancak teklifte belirli bir ölçek
büyüklüğü ile sürdürülebilirliğin
dikkate alınması önerildi.
• Torku: Sergilenen ürünler ilgi
çekti. Ancak tesisleri gördükten
sonra ne kadar ve hangi tür ambalajlarda alım yapılacağına karar verilebilecek. Genel değerlendirmeye
göre bu ürünler kent ve ilçelerde
bulunan küçük ölçekli mağazalarda
daha fazla satılma şansına sahip.
• Ayçiçek yağı: Bu konuda kota
bulunmuyor ancak belirli bir ölçek
büyüklüğünün taahhüt edilmesi gerekiyor.
• Fındık: Türk fındığı Çin’de yeni
yeni bilinmeye başlamış ve bu konuda ilgi fazla. Ancak ciddi miktarda sipariş yapılabilmesi için
Türkiye’de güçlü ve taahhütlerine
sadık kalabilecek bir kooperatif örgütün bulunması gerekiyor.
• Kayısı: Aynı şekilde, kayısı için
de talep yüksek gibi gözüküyor. Ancak buradaki sorun da hem miktar
hem de “sürdürülebilirlik” konularında yoğunlaşıyor. Bu her iki
kuruluşun temsilcilerinin heyette
bulunmaması bu ürünlere ilişkin
kalite ve miktar konularında soru
sorulmasını engelledi.
• Sağlık gereçleri: Toplantılarda
Bursa Ecza Koop’un sözünü ettiği
ürünlerin satın alınması konusunda
araştırma yapılacağı ve sonucunun
Türkiye Koop’a bildirileceği söylendi. Konu ayrıca takip edilmeli.
• Kabuklu deniz ürünleri: Güney Çin Denizi kıyısındaki kooperatif birliği ile temasa geçilerek bu
tür ürünlerin Türkiye’ye satılıp satılamayacağı ve koşulları hakkında
bilgi edinilerek Türkiye Koop’a bildirilecek.
• Salça: Salça ve diğer domates
ürünleri konusunda kendi üretimleri yeterli olduğundan Çin’e ürün
satışı mümkün görünmüyor.
• Antalya EXPO: 2015 yılında Antalya’da tolanacak olan ICA
Kongresi sırasında düzenlenecek
EXPO’ya Çin heyetinin katılması konusu Federasyon yönetimine
önerilecek, ayrıca EXPO’ya katılacak Türk kooperatifleri ürünleri için de tanıtma fırsatı doğacak.
Antalya’ya gelecek Çin heyetinin
toplantı öncesi ya da sonrası kooperatifleri ziyareti planlanacak.
• Çin kooperatiflerini tanıtan film
Türk kooperatifleri ile paylaşılacak.
• Sonuç olarak, TMKB öncülüğünde Çin kooperatifleri ile ilk kez gerçekleştirilen bu doğrudan temasın,
yalnız kooperatiflerimiz ilişkilerine
değil, genel anlamda Türkiye-Çin
ekonomik ilişkilerine de önemli bir
boyut kazandırması beklenmektedir.
14
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
TARIM VE ÇEVRE
Tarımı Sömüren, Çiftçiyi Yoksullaştıran Ekonomi Politikaları
»» Son çeyrek yüzyıldır Türk tarımı, Cumhuriyet döneminin en bunalımlı günlerini yaşamaktadır.
Yüzyıllar süren bitmez tükenmez savaşların ardından ulusal kurtuluş savaşının başarıyla sonuçlanmasında
Türk halkının elindeki yegane kaynak tarımdı. Cumhuriyetin kuruluşu
sonrasında genç Türkiye’nin yaptığı atılımlarda tek dayanak noktası
tarımdı.
Bugünkü sanayileşme sürecinin temel mayası, 1930’lu yıllarda atılırken tarımdan başka basamak yapılacak bir sektör yok gibiydi. Son onlu
yıllarda “sümerbankı bitirdik, yakında tarihten silinir” söylemiyle övünenlerin yetiştiği okullar ve sanayi
kuruluşlarının hepsinin harcında
Türk tarımının yadsınamaz payları
vardır. Sanayileşmemiz onun omuzlarında yükseldi, dış ticareti, bankacılığı onunla öğrendik. Çok partili
demokrasiye geçerken tarım odaklı
tartışmalar hep gündemdeydi.
Nasıl oldu bu?
Türk ekonomisinin bu günlere gelmesinde, 1930’ların uygulamalarını
eleştirenler, o günün koşullarında
nasıl politikalar üretilip, yoksul bir
ülkenin tek kaynağı olan tarımından
nasıl bir çağdaş Türkiye Cumhuriyeti yaratıldığını anladıklarını sanmıyorum.
Nedir o günlerin
politikasının özü?
Öncelikle tek üretim kaynağı olan
toprak potansiyelini ve onun üzerindeki insan kaynağını harekete geçirebilen bir sistem yaratmak…
Yer altı kaynaklarını harekete geçiren politikalara bir yana bırakıyorum. Sadece tarım kısmını şöyle bir
irdeleyelim :
• Öncelikle insan beslenmesinin temel kaynağı olan hububat üretimini
sürekli kılan ve onu pazara ve sanayiye sürekli ürün veren bir düzen
kurmak (Toprak Mahsulleri Ofisi
örneği).
• Ardından insanın temel giyim ihtiyacı olan pamuk ve pamuklu sanayini devreye sokmak (Tarım Satış Kooperatifleri ve Sümerbank örneği);
• İnsanların önemli enerji kaynağı
olan şekeri elde etme çabaları (şeker
pancarı tarımını geliştirme ve şeker
sanayi örneği[1]).
• Yabancıların elindeki Tütün Rejisini ulusallaştırarak yüz binlerce tütün yetiştiren aileye ve yeterli geliri
olmayan maliyeye önemli gelirler
yaratmak (Tekel örneği).
• Ayrıca tarımsal hammaddeleri
kullanan sanayilerle (özel ve kamuya ait) tarım-sanayi bütünleşmesini
sağlama çalışmaları.
• Tarımın ve tarıma dayalı sanayilerin finans desteğini yapabilecek
finans kurumlaşması örneği (Ziraat
Bankasının bu amaca uygun yapılandırılması ve Tarım Kredi Kooperatifleri örneği).
• Tarıma teknik girdi sağlayacak ve
bunu çiftçinin tarlasına kadar ulaştıracak girdi üretimi ve dağıtım kanalları (Zirai Donatım Kurumu örneği).
• Çiftçinin beyinsel gücünü, çevresindeki kaynakları algılayabilecek
bir şekilde geliştiren bir eğitim ve
yayım örgütünün kurulması ( Köy
Enstitüleri ve Tarımsal Yayım Teşkilatı örneği)...
Örnekler çoğaltılabilir . 1930’lar döneminin tarım politikalarını, daha
doğrusu ekonomi politikalarını şöylece özetlemek mümkündür :
“Her alanda üretimi artırmak
için onun sanayisiyle, pazarıyla, hizmetler kesimiyle organik bir doku içinde çalışan
bir ekonomi politikası. Zorunlu ve gerekli olarak bu politikanın en büyük aktörü Devlet
olmak durumunda kalmıştır.
Çünkü, yeterli sermaye, bilgi
birikimi ve girişimci insan tipi
yoktu. Ancak, özel girişimciyi
de yolları tıkamamıştır… “
Bugün övündüğümüz tekstil sanayi ,
bu politikanın eseridir. Ne yazık ki,
bu ülkenin bir bakanı çıkıp ta , “Sümerbankı bitirdik…” sözüne bu
kesimden bir tepki beklerdim… Ne
yazık ki böyle bir tepki göremedim.
Bu politikaların rüzgarıyla 1980’li
yıllara kadar dünyada iyi gelişen,
dünyaya örnek gösterilen bir tarımsal gelişme yaşadık. Sonra ne oldu
da Türk tarımı bugünkü “hazan”
mevsimine girdi ?
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
Tarımda rüzgarlar niye
tersine esmeye başladı?
Bunun pek çok nedenleri sıralanabilir:
• Tarımsal yapının bozukluğu,
• Tarımı finanse eden bir bağımsız
banka sisteminin olmayışı,
• Türk çiftçisinin kendi öz potansiyelinin tarımda bir dinamizm yaratamaması, vb…
• Vb.. pek çok nedenler ileri sürülebilir.
Bunlar alt yapı sorunlarıdır. Alt yapı
sorunlarının çözümü de siyasi sorumlulara aittir.
AB’ye girme sorunları
çözecek mi?
Türkiye, AB’ye girme niyetini 1963’te
ortaya koydu. 1980’de tam anlamıyla piyasa ekonomisine geçişi benimsedi. Bütçe ve dış ticaret açıkları,
iç ve dış borçlanma ile kapatılmaya
yönelindi. Ülke, son çeyrek yüz yıl
içinde ulusal geliri boyutunda borçlandırıldı. Vergileme sistemi, adeta
rant vergi sistemine dönüştürüldü.
Tarım, iç ve dış ticaret hadleri aracılığı ile adeta sömürüye açıldı. Çiftçiler, kendi iç dinamiklerini harekete
geçirebilecek bir eğitim sisteminden
uzak kaldı. Tarım dışı kesimlerde
müdahale sistemini kaldıran siyasi
erkler, tarımın daha fazla sömürülmesi için, tarımsal girdi fiyatlarını
yükselten, tarım ürünleri fiyatlarını
düşük tutan politikalara ağırlık verdi. Çiftçi, kendini siyasi ve ekonomik
konumlarda ifade edebilecek örgütlenmeden yoksun bırakıldı. Çiftçi ve
işçi örgütlenmeleri üzerinde siyasi
erkin uyguladıkları kafa karıştırıcı
yasal düzenlemeler ve uygulamalar,
emekleriyle geçinenlerin bu sömürü
sistemini kavramalarını zorlaştırdı.
Kısacası, kırsal kesim, kendi dinamiğini yaratmada yetersiz kaldı. Tarım
kesimi, finansal alt yapısız bırakıldı.
1970’lerde Köy Koop hareketiyle yaratılan dinamizm, 1980’lerde kırıldı.
Örneğin, tarım ve kooperatiflerin
finans alt yapısı çeşitli bahanelerle
engellendi. 1970’lerde, Köy Koop’un
satın aldığı bir banka, dönemin maliye bakanı tarafından bir gecede,
sermaye artırımı yapılarak, bu bankanın o yıllardaki bir başbakanın yeğenine aktarılması sağlandı. 1980’li
yıllara doğru yoğunlaşan Stand-by
anlaşmaları ile tarıma yapılan destekler, teker teker ortadan kaldırıldı.
2000’li yıllarda çıkarılan tütün ve
şeker yasalarıyla, tarımın bu gözde
sektörlerinin piyasa alanları yabancılara adeta peşkeş çekildi. Tarımsal
KİT’ler özelleştirilerek, tarımın sanayi ve pazar ile ilişkileri kurumsuzlaştırıldı. Bunların yerine yeni
kurumsal yapılar oluşturulmadı.
Örneğin Yunanistan, Türkiye’deki TMO’sine benzer bir kurumunu
özelleştirirken, bunu alabilecek ve
yönetebilecek çiftçi kooperatiflerini
yaratmak için 15 yıl uğraş verdi.
Uluslararası anlaşmalar ve
tarım?
Son çeyrek yüzyıldır, Türkiye’nin
siyasi sorumluları, çiftçilere Dünya
ölçeğinde rekabet etmelerini söylüyorlar. 1994’de GATT Uruguay
Tarım Ticaret anlaşmasını, 1995’de
AB Gümrük Birliği ,Dünya Bakası ile
Stand-by anlaşmaları imzalanırken
tarımın mevcut yapısının Dünya rekabetine açılmaya elverişli olup olmadığı hiç düşünülmedi mi ? Düşünülmediyse, tarımın bu gün düştüğü
sıkıntıdan sorumlu olanlar çiftçiler
mi, yoksa, Türkiye’yi uluslararası rekabete açan anlaşmalara imza koyan
siyasi sorumlular mı ?
AB ile bütünleşmek elbette büyük bir
proje. Bu projenin getireceği olduğu
gibi götüreceği de var. 1950’lerden
sonra tarıma uygulanan politikalar,
çiftçiyi piyasa ekonomisine adapte
olmaktan çok, 1930’ların projesi çerçevesi içinde oluşturulan kurumsal
dokulardan yararlanarak, seçimden
seçime biraz yükseltilen girdi ve çıktı destekleri olmuştur. Türkiye’nin
mali politikaları, reel üretim yerine,
rant tipi vergilendirmeye dönük olduğundan, tarım politikaları, piyasada oluşan fiyatlar yoluyla bu açığı
kapatacak şekilde organize edildi.
AB uyguladığı tarım politikaları ile
önce kendine yeterli bir tarım yarattı. 1980’lerden sonra da bu politikalarla, tarımda ihracatçı bir konuma
geldi. 1960’larda tarım ürünleri bakımından net ithalatçı olan AB, bugün
net ihracatçı yapıya ulaştıysa, burada
piyasa mekanizması içinde kooperatifleşmenin rolü inkar edilemez.
Türkiye’nin AB müzakerelerinde en
sıkıntı çekeceği dosya Tarım Dosyasıdır. Bunun nedenleri bütün ayrıntılarıyla basında yer almaktadır.
Tarımda son yarım yüzyıldır yapamadığımızı şimdi AB kanalıyla yapmak durumunda kalacağız. Bu , en
az bir nesil çiftçinin oldukça sıkıntılı
yıllar geçireceği anlamındadır.
Gelecek kuşaklar rahat
edebilecekler mi?
Gelecek çiftçi kuşaklarının refahı, AB
ile müzakerede Türk tarafının başarısına ve uygulamalara bağlı olacaktır.
Özellikle hayvancılık, tütün, pamuk,
şeker ve hububat üreticilerinin oldukça sıkıntılar yaşayacağını söylemek pek te kehanet olmayacaktır.
Öncelikle tarımsal alt yapıyı, tarım
işletmelerini belirli bir ölçeğe getirerek rekabet gücünü geliştirmek durumundayız. Tarım- sanayi-hizmetler dizisinde yer almasını sağlayacak
örgütlenme (özellikle kooperatifçilik)
konusunda örgün ve yaygın eğitim
verecek önlemleri almalıyız.
Bugünkü rekabet düzeni içinde finansal yapıyla desteklenmeyen sektörlerin yaşama şansı zordur. Onun
için Türkiye, tarımı ve onun kooperatiflerini kucaklayacak bir banka
sistemi oluşturmak zorunludur.
[1] Türkiye’de ilk şeker fabrikasının
temeli 1925’de Uşak’ta atılmıştır; ilk
şeker üretimi Alpullu şeker fabrikasında gerçekleştirilmiştir; 1933’de
Eskişehir, 1934’de Turhal şeker fabrikaları devreye girmiştir. 1932 yılında
Şeker Enstitüsü kurulmuştur (AÇ).
Lima’da Son Dakika Uzlaşması
Ormanda Taşocağı Kâbusu
»» Peru’nun başkenti Lima’da yapılan BM iklim değişikliği
konferansında iklim değişikliğiyle mücadelede atılacak
adımlar konusunda uzlaşmaya varıldı.
»» Antalya’da Hisarçandır Köyü’nün sınırında yer alan Ekizce Yaylası’nda açılan
mermer ocağı için yüzlerce yıllık sedirlerin yer aldığı ormanda kesim başladı.
Kesilen ağaçlar arasında yaşları 800’ü bulan ve anıtsal nitelik taşıyan çok sayıda
ağacın da mevcut olduğu belirtiliyor.
Delegeler, gelecek yıl Paris’te onaya
sunulacak, her ülkenin atması gereken adımları belirleyen çerçeve metin üzerinde anlaştı.
Ülkeler arasındaki görüş ayrılıkarı
nedeniyle konferans iki gün uzadı.
Çevreci gruplar, anlaşmayı yetersiz
buldu ve yeni metnin iklim değişikliğiyle ilgili kuralları zayıflatacağını
savundu. Görüşmeler, yoksul ve zengin ülkelerin, karbon salımlarının
azaltıması konusundaki yükümlülüğü nasıl paylaşacağına ilişkin anlaşmazlık yüzünden uzadı.
Görüşmeleri izleyen BBC muhabiri
Matt McGrath, 194 ülkeden temsilcilerin katıldığı konferansta, “hiç bir
ülkenin istediği her şeyi alamadığını,
ama her ülkenin bir şeyler aldığını”
söylüyor. Konferansa başkanlık eden
Peru Çevre Bakanı Manuel PulgarVidal, “Mükemmel bir metin değil
ama tarafların pozisyonlarını içeriyor” dedi. Toplantıda, ilk taslak me-
tin zengin ülkeleri küresel ısınmayla
ilgili sorumluluklarından sıyrılmaya
çalışmakla suçlayan gelişmekte olan
ülkeler tarafından reddedilmişti.
Nihai metnin, bu kaygıları dikkate
alan düzenlemeler içerdiği belirtiliyor. Taslak metin, 2015’te her ülkenin iklim değişikliğiyle mücadeleyle
ilgili kapasitesini ve sorumluluklarını yansıtan kapsamlı bir anlaşma
imzalanmasını, zengin ülkelerin zor
durumdaki yoksul ülkelere mali yardımda bulunmasını da öngörüyor.
Ekizce’de açılan mermer ocağı, bölgede faaliyet gösterecek beşinci taşocağı olacak. Köy halkı, Hisarçandır’ın
heyelan bölgesi olması nedeniyle
taşocakların can güvenliğini tehdit
ettiğini söylüyor. Ayrıca, ocak için
seçilen alan Ekizce halkının içme ve
tarım için kullandığı su kaynaklarının bulunduğu bir havza niteliğinde.
Bölge sakinleri mermer ocağına karşı dava açacak.
Hisarçandır Köyü’nden Yaşar Cintay köyün taşocaklarına karşı çıkma nedenlerini şöyle anlatıyor:
“Bizim köyümüzün heyelan bölgesi
olduğuna dair raporlar var. Buna
rağmen ağaç kesimleri yapılıyor.
Durmadan mermer ve taş ocakları açılıyor. Taşocaklarına karşı
senelerdir mücadele veriyoruz. Su
kaynaklarımız kayboluyor. Yollarımız heyelandan dolayı kayıyor.
Fidelerimiz, ağaçlarımız kalmadı.
Ektiğimiz sebze, meyve olmaz oldu.
Dinamit atılıyor evler zangır zangır
sallanıyor. Taşocaklarından sonra
köyümüzde birçok kanser hastası
oldu. Bölgede açılan ocaklar yerleşim yerleriyle iç içe. Bölgede belki
10 köyün öğrencileri taşımalı eğitim ile gidiyor okula. Yollarımız
rampa, dik yollar. Maden ocaklarının tırlarının öğrenci servislerini
ezmesi de an meselesi.”
Ekizce’deki Sedir ormanları aynı
zamanda o bölgeye endemik şakayık bitkisinin yaşam alanı. Antalya
Isparta Burdur Denizli
Kaş Platformu sözcüsü
Hediye Gündüz, ormanlarda tahribat sürerse
Expo 2016’nın sembol
bitkisi seçilen şakayığın
yaşam alanının yok edileceğine dikkat çekiyor.
Bölgedeki taşocaklarıyla
uzun süredir mücadele ettiklerini anlatan Gündüz, “Antalya’dan
Ekizce Yaylası’na kadar yaklaşık 40
km’lik mesafede dört ocak var. Çakırlar mevkinde 15 yıldır çalışan taş
ocağı o bölgede yaşayan insanları
çok olumsuz etkiledi. Bölgede hastalık oranı arttı, orada onlarca astım
hastası ve kanser hastasıyla Sağlık
Bakanlığı’na taşocağının kapanması için dilekçe verdik. Bölgedeki
taşocaklarına karşı uzun süredir
mücadele ediyoruz. Ekizce’de açılan
ocağa karşı da dava açacağız” dedi.
Köy-Koop Haber Ocak 2015
TARIM
Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji Yaşamak İçin
»» Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (UNGA) oybirliği ile sürdürülebilir kalkınma ve
2015 sonrası kalkınma gündeminin hazırlanmasında enerji konularının önemini
vurgulayan 2014-2024 yılları arasındaki on yılı ‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji
On Yılı’’ olarak ilan etti.
Enerji kavramı ekonomik büyümeyi,
artan sosyal eşitliği ve dünyanın
gelişmesine izin veren çevreyi birbirine bağlayan değerli bir bağ görevine sahiptir. Dünya çapında 1.2
milyar insanın elektriğe erişimi bulunmadığında, 2.8 milyar insanın
güvenilir gıda imkanlarına sahip
olmadığında ve dünya ikliminin
korunması gerekliliği gibi durumlarda sürdürülebilir enerji kullanımının önemi uluslararası kuruluşların gündemine alınmış olup,
‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji’’
elde etme gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
Dünya’da her yıl eski enerji sistemleri için 1 trilyon dolardan fazla yatırım yapılmaktadır. Bu yatırımın,
artık insanlığın geleceği için sürdürülebilir enerji sistemlerine yönlendirilmesi zorunluluğu dünyanın
gündemindedir. Çünkü “Sürdürülebilir Enerji’’ büyüme için yeni
fırsatlar sunmaktadır. İşletmelerin
büyümesini, iş imkanlarının artmasını ve yeni pazarların oluşmasını
sağlamaktadır. Bu enerji sayesinde,
ülkeler rekabet edebilen ekonomileri ile daha dirençli bir büyüme
sağlayarak, geleceğin temiz enerji
ekonomilerini inşa edebilirler. Ayrıca dünyanın enerji sistemlerindeki değişim yeni trilyon dolarlık
yatırım fırsatlarına yol açacaktır.
Bu yatırım fırsatları da 21.yüzyılın
en büyük iş fırsatlarına neden olacaktır.
Dünya piyasalarındaki artan rekabet koşulları firmaları fark yaratacak yeni arayışlara yönlendirmiştir.
Fark yaratmadaki en önemli enstrümanların başında “Sürdürülebilirlik” ve “Sürdürülebilir Enerji”
kavramları gelmektedir. Firmaların
bu kavramalara yönelik çalışmaları,
çevreye dost üretim teknikleri ile
ürünler üretmek ve bunları yaparken de tüketicilerle birlikte hareket
etmeyi tercih etmeleri yönündedir.
Günümüzdeki birçok firma, üretim
yaparken doğaya bıraktıkları sera
gazı miktarı açısından çevreye verilen zararın ölçüsü olan “karbon
ayak izlerini” azaltmaya yönelik
üretim teknolojilerini uygulama çabası içerisindedirler. Günümüzün
bilinçli tüketicileri de, doğaya dost
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
üretim teknikleri uygulayan markaların ürünlerini tercih ederek
üretici ve tüketici ortaklığı şeklinde sürdürebilirlik adına dünyanın
geleceğini güvence altına alacak
önemli katkılarda bulunmaktadır-
lar.
‘‘Hepimiz İçin Sürdürülebilir Enerji’’ kolektif geleceğimiz için bir yatırımdır. Evrensel enerjiye ulaşmak,
artan yenilenebilir enerji kullanımı,
enerji verimliliğinin geliştirilmesi
ve enerji ile sağlık, kadın, gıda, su
ve diğer kalkınma konuları arasındaki bağın tüm ülkeler tarafından
kalkınma gündemlerine entegre olmuş şekilde ele alınması gereklidir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Ban Ki-Moon 2011 yılı Eylül ayında
hükümetleri, sivil toplum kuruluşlarını ve iş dünyasını 2030 yılına
kadar ‘‘Herkes için Sürdürülebilir
Enerji”ye ulaşılmasını sağlamak
için belirli bir taahhütte bulunmaya çağırmıştır. Bu çağrının birbirini
tamamlayan üç hedefi bulunmaktadır:
1. Modern enerji hizmetlerine evrensel erişimin sağlanması,
2. Enerji verimliliğinin geliştirilmesinin küresel oranının iki katına
çıkarılması,
3. Küresel enerji karmasında yenilenebilir enerji paylaşımının iki katına çıkarılması.
‘‘Herkes için Sürdürülebilir Enerji”
için verilen taahhütler çeşitli kesimlerden çeşitli şekillerde olabilir.
Örneğin:
• Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar sürdürülebilir enerji yatırımlarına yönelik ulusal enerji planları
ve hedefleri geliştirebilirler, yatırım
ve teşvikler yapabilirler,
• Özel sektör, kamu ve üniversiteler
ortak araştırmalar yapabilirler,
• Sivil toplum kuruluşları toplumda
farkındalık oluşturacak girişimlerde bulunabilirler ve sürdürülebilir
enerjinin gerekliliğine dikkat çekebilirler,
• Özel sektör (firmalar, yatırımcılar v.b) operasyonlarını ve tedarik
zincirlerini enerjiyi daha etkin kullanabilecekleri hale getirebilirler.
Ayrıca sürdürülebilir enerji ürünleri ve hizmetlerin oluşturulması için
kamu ile işbirliğine gidebilirler,
• Firmaların sürdürülebilirlik adına
gerçekleştirdikleri eylemler firmalar arasında rekabeti oluşturarak
daha faydalı sürdürebilirlik çalışmalarının ortaya çıkmasına neden
olabilir. Tüketiciler olarak da bu rekabete destek verilerek doğanın ve
insanlığın geleceğine önemli katkılar sağlanabilir.
Bu taahhütler, insanlığın ve dünyanın geleceği için aşağıdaki çeşitli
faydaları sağlayabilecektir :
• ‘‘Sürdürülebilir Enerji’’ ekonomik
büyümeyi sağlayarak, küresel alanda yeni pazarların bulunmasına neden olacak,
• Toplumların temel sosyal ihtiyaçlarına yönelik hizmetler veren
yerler (okullar, hastaneler, iş yerleri v.b) güvenilir enerjiye ulaşabilecekler,
• İklim değişikliği risklerinin azaltılmasına yardımcı olacak,
• Gelecek için sağlıklı nesillerin
oluşmasında rol oynayacak.
Sonuç olarak; günümüzde
enerji kaynaklarının
giderek azalması, fosil
yakıtların çevre sağlığını
tehdit etmesi, hava
kirliliğine bağlı olarak
iklim değişiklikleri ve
kuraklık gibi küresel
sorunlar nedeniyle
alternatif enerji kaynakları
üzerindeki çalışılmaların
sayısının arttırılması
ve uygulanmasının
yaygınlaştırılması
gereklidir.
Firmalar sürdürülebilir enerji yatırımları yaparak, sadece kâr odaklı
üretim modelleri değil, aynı zamanda çevreye duyarlı ve sosyal
sorumluluk ilkeleri doğrultusunda
üretim modelleri üzerinde çalışmalıdırlar. Ayrıca ‘‘Sürdürülebilirlik’’ ve ‘‘Herkes İçin Sürdürülebilir
Enerji’’ üzerindeki çalışmaların
kamu-üniversite-özel sektör, sivil
toplum kuruluşları ve tüketicilerin
işbirliğinde gerçekleştirilmesi insan ve çevre sağlığı açısından daha
güvenilir bir dünyada yaşam için
oldukça önemli adımlar olacaktır.
• En temel hak yaşama hakkı;
• Yaşamak için hava, su, gıdaya gereksinme var (Aynı zamanda insani
değerlere ve huzura)
• Gıda, tarımsal uğraşı ile sağlanır,
• Son 50-60 yıla kadar dünyanın
pek çok yerinde kırsalda yaşayanlar
(yani köylüler) çiftçilik yaparak gıdalarımızı üretiyordu ya da doğadan
sağlanıyordu.
Bugün;
İkinci dünya savaşından sonra ucuz
iş gücü yaratmak, karlarını arttırmak
amacıyla ortaya çıkardıkları “sanayi
tarımı” uygulamalarının bugünkü
sonuçları sömürge ve yarı sömürge
ya da işgal edilmiş ülkelerde: Kirlenmiş ve verimsizleşmiş topraklar,
yok edilmiş bitki ve hayvan nesilleri, işsiz, çaresiz, hastalıklı milyonlar,
açlıktan ve yaratılan savaşlardan dolayı milyonlarca ölüler.
Bunların öğrenilip, sorgulanıp, örgütlü bir şekilde karşı konulmasını
önlemek amacıyla uyuşturulan ve
“sosyete cahili” yapılan kitleler. Satın alınan dönek aydınlar, katledilen
öncüler.
Sistemin sonu yaklaştı nasıl kurtuluruz arayışlarına tanık oluyoruz.
Kurtulurken de nasıl kar ederiz arayışları var.
• 2012 Dünya Kooperatifçilik Günü
• 2014 Aile Çiftçiliği Yılı
• 2015 Toprak Yılı
Suçlu;
Tertemiz toprağımızı, suyumuzu, doğamızı, emeğimizi hatta canımızı aldılar. Dünyanın en büyük tohum şirketleri aynı zamanda tarım ilacı ve kanser
ilacı üretiyor. Hem ekiyor hem biçiyor,
kar etmeye devam ediyor.
Yetkili ve etkili yöneticilerimiz bizim
uyanmamıza izin vermedi. Şan, şöhret, makam ve parayı daha cazip bulan dönek aydınlarımız bizleri yanlış
yönlendirdi.
Örnek; Köy enstitüleri kapatıldı. Kooperatifçilik (komünistlik) denilerek
kötülendi. (Aile çiftçiliği demek kooperatifçilik demektir)
Suçun yarısı onların!
Kalan yarısı; Neden direnmedik,
neden merak edip öğrenmedik, namuslu bilim insanlarını ve yiğitçe
mücadele eden öncülerimizi neden
dinlemedik?
Neden tembelleştik; çalışmadan, yorulmadan, üretmeden kolay yaşama
arayışına neden girdik?
Bu nedenle değil midir; işsiz, çaresiz, cahil, uyuşturucu kullanan, bedenini ve hatta onurunu satanların
çokluğu?
Suçun yarısı da bizim!
Çözüm var; Hep birlikte yapmamız
gereken, bir türlü yapmadığımız ya
da yapamadığımız şeyleri yapalım.
Gelin canlar bir olalım!
İş Güvenliği ve Sağlığı
Kapsamında Yeni Tedbirler
Devreye Girdi
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çeşitli meslek
gruplarında çalışanlara; yoğurt, ayran, kuru üzüm ve
tahin pekmezi gibi gıdalarnı günlük olarak verilmesini
zorunlu kıldı.
İş güvenliği ve sağlığı kapsamında yeni
tedbirler devreye girdi. Bazı meslek
grupları için ek önlemler alındı. Koruyucu gıda yardımı verilmesi öngörülen çalışma alanlarının bazıları
şöyle;
• Süne, çekirge vb. zirai müdahale
faaliyetleri, zehirli yemlerin hazırlanma, bitki koruma ürünleri satış
ve denetimi ile her türlü ilaçlama ve
dezenfeksiyon işlemleri,
• Kene, kuş gribi vb. zoonoz hastalıklarla mücadelede faaliyetleri ile
karantina bölgeleri,
• Tohumluk ilaçlaması yapılan selektörler,
• Gübre ile temas gerektiren işler,
• İthalat ihracat ve iç karantina uygulamalarında görev yapan fumigasyon operatörleri ve yardımcılarınca
yürütülen faaliyetler,
• Bitki koruma ürünlerinin dozunun
ayarlanması ve zirai mücadele aletlerinin kalibrasyon işleri,
Sürdürülebilir toprak ve arazi yönetiminin teşviki üretken bir gıda sistemi
sağlamak, kırsal yaşamı geliştirmek ve sağlık bir çevre elde etmek için esastır.
15
• Tohumluk, fidan sertifikasyon ve
delintasyon işleri,
• Gıda, yem ve su ürünleri üretim ve
depolama yerleri,
• Mantar üretim ve işleme birimi,
• Kimyasal, fiziksel ve biyolojik ana-
liz teşhis, mikotoksin, dioksin, katkı,
kalıntı,biyogenetik, moleküler, mineral, mikrobiyoloji, doku kültürü,
ambalaj vb. laboratuvarlarında çalışanlar,
• Ahır ve kümesler,
• Numune kabul ve deney hayvanları
üniteleri,
• Aşı serum suni tohumlama materyali ve serolojik maddelerin üretim
ve sevk işleri,
• Zehirleyici ve kimyasal madde ambarları.
Belirtilen işlerde çalışanlara
her gün yarım kilo yoğurt
yedirilecek. Yoğurt yerine,
yarım litre ayran, 10 gram
çekirdekli kuru üzüm, 100
gram tahin helvası veya 100
gram tahin-pekmezden biri
de verilebilecek.
Yönergeye göre, koruyucu gıda maddelerinin parası verilmeyecek. Personele ayni olarak verilecek gıdaların
işyerinde tüketilmesi de zorunlu kılındı. Fiilen çalışılan her gün verilecek
koruyucu gıda yardımı için kurum
bütçelerine ayrıca ödenek konulacak.
16
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
KOOPERATİF
Geçen Yılın Ardından
»» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Her yıl Ocak ayında yazılan yazılar adet olduğu üzere;
geçen yılın muhasebesinin yapıldığı yılsonu ve yeni yılda nelerin hedeflendiğini
belirten yılbaşı yazıları şeklinde olur. Önce geçen yıl üretici örgütleri konusunda
Dünya’da neler oldu ve AB’ye uyumla ilgili ne gelişmeler yaşandı kısaca hatırlayalım.
Geçen yıl sürdürülen AB’ye uyum çalışmaları üzerine en büyük etkiyi,
2013 Aralık ayında AB Resmi Gazetesinde yayınlanan yeni mevzuat
yaptı. Yeni Ortak Tarım ve Ortak
Balıkçılık Politikaları ve bu mevzuat
ile ilgili düzenlemeler, özellikle Ortak Piyasa Düzenlemelerine ilişkin
yönetmelikler kapsamında Üretici
Örgütlerinin piyasadaki sorumlulukları daha da arttırıldı. Bu gelişme planlanan çalışmaların seyrine
olumlu katkıda bulundu. Bunun en
güzel örneği, Su Ürünleri sektöründe 2014 Şubat ayında başlayan Üretici Örgütlenmesi Kurumsal Kapasite Geliştirme başlıklı AB Eşleştirme
Projesinin faaliyetleri tekrar şekillendirildi. Aynı zamanda bu gelişme,
projenin yapılmasının zamanlama
ve içerik açısından ne kadar isabetli
bir karar olduğunu bir daha gösterdi. Bu yıl Mayıs ayında tamamlanacak projenin sonuçlarının, üretici örgütleri aracılığı ile ülkemiz balıkçılık
ve su ürünleri sektörü piyasasının
düzenlemesine olumlu katkılar getirecek çözüm önerileri üretebilmesini umuyorum. Özellikle de AB’nin
yayınladığı İlerleme Raporunda
uzun yıllardan sonra 13. Fasıl ile ilgili kısımda bu projeye yer verilerek
yapısal eylemler, piyasa politikaları ve devlet yardımları konularında
önemli bir adım olarak değerlendirilmesini ben de önemsiyor ve
mutluluk ile karşılıyorum. Fakat bu
mutluluktan öte, burada ülke olarak
üstümüze yüklenen sorumluluğun
stresi çok daha büyük. Çünkü proje
sonunda yaşanabilecek herhangi bir
başarısızlık projenin değil, ülkenin
başarısızlığı olarak karşımıza çıkacak. Bu nedenle sorumluluk tek bir
kuruma değil, ilgili bütün paydaşlara ait olacaktır. İster kamu tarafında,
ister örgüt tarafında olsun herkesin
bu konuda tam desteğine ihtiyaç bulunmaktadır. İlerleme Raporunda
yer alan bu husus bir başka konuyu
daha resmetmektedir. Bu güne kadar yapılan çalışmalar ve gerçekleştirilen projelere rağmen hala yeni
çalışmalara ihtiyaç duyulmakta bir
önceki çalışmaların başarısı şimdi
yapılan ve bundan sonra yapılacak
çalışmalar ile atılacak adımlara bağlanmaktadır.
Avrupa Birliği Genişleme Genel Müdürlüğü altında görev yapan Teknik
Destek ve Bilgi Değişim Ofisi (TAIEX) tarafından aday ülkelere verilen
uzman desteğinden istifade edilerek
sürdürülen çalışmalar ile ilgili; biz
ülke olarak bütün hazırlıkları hatta
AB adına yapılması gerekenler bile
tamamlamamıza rağmen ne yazık
ki Brüksel bizim hızımızda çalışamıyor. Hala Zeytin Zeytinyağı sektörü
ile ilgili bir uzman çalışmasını gerçekleştirebilmelerini bekliyoruz. Geçen günlerde 2015 yılında yapılacak
faaliyetlere ilişkin önerilerimiz gönderildi. Umarız 2015 yılında AB TA-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
IEX Ofisi bizim hızımıza yetişebilir.
Tarım alanında kooperatiflerimizin,
geçtiğimiz 5 yıldır Avrupa Birliği’ne
uyum çalışmalarında sürdürülen
ve her biri ince uzun bir yolun kilometre taşı kabul edilecek faaliyetlere
yenileri eklenerek çalışmalara devam ediliyor Bu kapsamda, bu sene
önemli faaliyetlerde bulunulduğunu
söyleyebiliriz.
Elbette bu çalışmalar
Türkiye gibi bir ülke için
yeterli değildir. Tarımsal
üretim potansiyeli, ürün
çeşidi, üretim miktarı
ve değeri açısından
ülkemiz Avrupa’da lider,
Dünya’da devlerden biri
konumundadır. Daha
çok çalışmalı, daha fazla
çözüm üretmeli ve bunları
en kısa sürede çiftçimizin
hizmetine sunmalıyız.
Dünya’nın en büyük kooperatifçilik
örgütü olan Uluslararası Kooperatif
Örgütü (ICA) kapsamında ülkemiz
kooperatifçileri adına ileriye dönük
güzel başarılar elde etmeye devam
ediyorlar.
Bunlara bir yenisi 2014
yılında Su Ürünleri
Kooperatifleri Merkez
Birliği (SÜRKOOP)
tarafından gerçekleştirildi.
ICA altında Dünya
çapında su ürünleri
kooperatiflerinin en üst
teşkilatı olan Uluslararası
Balıkçılık Kooperatifleri
Örgütü (the International
Co-operative Fisheries
Organisations - ICFO) ile
ülkemizde bu konuda en
üst örgüt olan Su Ürünleri
Kooperatifleri Merkez
Birliği (SÜRKOOP) arasında
2014 Haziran ayında
imzalanan mutabakat
ile ülkemiz ICFO üyesi
olmuştur.
Hızla teşkilat içinde çalışmaya başlayan SÜRKOOP, ICA’nın 2015 yılında
Türkiye’de yapılacak Büyük Kongresi ile eş zamanlı olarak ICFO’nun
Büyük Kongresi’nin de Türkiye’de
yapılmasını sağlamıştır. Bunlar tarım kooperatiflerimizin ülkemiz
adına övünç verici başarılarıdır.
Umuyorum ki, bu genel kurullarda
ülkemiz kooperatif temsilcileri yönetim kurullarına girer hatta başkan
seçilirler. Belki de 2015 yılı için hedeflerimiz içinde en önemli olan faaliyetlerden biri bu olmalı…
Ülkemizde büyük bir
atılım dönemine giren
kooperatifçilik hareketinin
bütün sorunlarına rağmen,
uluslararası ilişkileri
kullanarak gelişimini artan
bir hızla devam ettirmesi
gerçek memnuniyet verici
bir durum. Bu başarıların
diğer örgütlerimize de
örnek olacağına ve 2015
yılında ülkemizde bu tip
yeni girişimlerin giderek
artacağına inanıyorum.
Birleşmiş Milletlerin üretici örgütlenmesi ile ilgili faaliyetlerinin Dünyada örgütlenme alanındaki önemli
gelişmelerden biri olduğu söylenebilir. Birleşmiş Milletler son 15 yıldır
ilan ettiği Uluslararası Yıllar hep tarım ve gıda ile ilgili oldu. 2012 Dünya Kooperatifler Yılı etkinliklerinden
sonra ülkemizde Kooperatifçilik
Strateji Belgesinin etkisiyle kooperatifçilik için farkındalığın biraz daha
arttığı çalışmalar yapılmaya başladı.
2014 yılı için ilan edilen
Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı da yine örgütlenmenin
öneminin vurgulandığı bir
etkinlik oldu. Aile çiftçiliği
için ileri sürülen çözümün
üretici örgütleri olmadan
gerçekleştirilemeyeceği
gerçeğinin tespit edilmiş
olması güzel bir gelişmedir.
Gerçekten de Dünyanın en az gelişmiş ve en az gelire sahip sektörünün
piyasada tek başına mevcudiyetini
sürdürmesi her geçen imkansızlaşmaktadır. Çiftçi ailesinin hayatta
kalması için ihtiyaç duyduğu gücü
ancak mensubu olduğu üretici örgüt
sağlayabilecektir. Piyasada rekabet
gücü sağlamak için değer zinciri
içinde üreticinin rolünü artırabilmenin tek yolu ekonomik amaçlı örgütü, kooperatifidir. Bu durumun ülkemizde yapılan çalıştaylarda ortaya
konulabilmesi örgütlenme adına
önemli bir ilerleme olmuştur.
Son söz olarak, bence 2014 yılında
yaşanan en önemli gelişme, devletin
her kademesinde, yapılan her işte
kooperatiflerin paydaş olarak kabul
ediliyor ve çözüm yollarına dâhil ediliyor olmasıdır. Bu farkındalığın 2015
yılında giderek yaygınlaşmasının kooperatifçiliğin geleceği açısından kilit
önem taşıdığını düşünüyorum.
Bu vesile yeni yılınızı kutluyor
ve sağlıklı, mutlu, birlik ve beraberlik içinde, bol kazançlı,
bereketli bir yıl diliyorum.
Her 10 Ölümden Birinin
Sebebi Hava Kirliliği
»» Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Türkiye’de her sene
hava kirliğine bağlı olarak 20-24 bin insan yaşamını
yitiriyor. Diğer bir ifadeyle ise Türkiye’deki her 10
ölümden biri hava kirliliğine bağlı gerçekleşiyor
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr
Recep Akdur, Dünya Sağlık
Örgütü’nün (DSÖ) kaynaklarına göre, Türkiye’de her
sene hava kirliğine bağlı
olarak 20-24 bin insanın
yaşamını yitirdiğini belirterek, “Bu sayı her sene meydan gelen 240 bin ölümün
yüzde onuna karşılık geliyor. Yani Türkiye de her 10
ölümden biri hava kirliliğine bağlı” dedi.
Akdur, yaptığı açıklamada,
DSÖ’ nün son hava kirliliği
raporuna göre, 2012
yılında 8 ölümden birinin
nedeninin hava kirliliği
olduğunu ve hava kirliliği
nedeniyle 2012 yılında
7 milyon insanın erken
yaşamını kaybettiğini
vurguladı.
Hava kirliğinin özellikle orta ve alt
gelirli ülkelerde hüküm sürdüğünü
dile getiren Akdur, “Neden olduğu
hastalıkların başında akut solunum yolları enfeksiyonları, KOAH,
kalp damar hastalığı, inme, enfark-
Topraklar, gezegenimizin
biyolojik çeşitliliğini
destekler ve toplam
çeşitliliğin çeyreğini
oluşturur.
tüs ve akciğer kanseri geliyor. Hava
kirliliğinden özellikle yaşlılar, çocuklar ve hamile kadınlar olumsuz
etkileniyor” dedi.
Akdur, DSÖ raporuna göre dış
hacim kirliliğine bağlı ölümlerin,
yüzde 40’ı iskemik kalp hastalığı,
yüzde 40’ı inme, yüzde 11’i kronik obstrüktif akciğer hastalığı
(KOAH), yüzde 6’sı akciğer kanseri, yüzde 3’ü ise çocuklardaki zatürreeden meydana geldiğini bildirdi.
Akdur, binalardaki iç hacim hava
kirliliğine bağlı ölümlerin ise yüzde
34’ü inme, yüzde 26’sı iskemik kalp
hastalığı, yüzde 22’si KOAH, yüzde
12’si çocuklardaki zatürree, yüzde
6’sının ise akciğer kanseri nedeniyle meydan geldiğini dile getirdi.
Topraklar, karbon
döngüsünde önemli
bir rol oynayarak iklim
değişikliğine karşı
savaşmaya ve adapte
olmaya yardımcı olur.
Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar
Yedi
Noktalı
Gelincik
Böceği
[(Bilimsel Adı: Coccinella
septumpunctata (L.) (Coleoptera takımı: Coccinellidae
familyası)]
Halk arasında Uçuç böceği veya
Uğur böceği gibi adlarla da bilinir.
Ergin böceklerde boy 0,5 cm, vücud kırmızı renkli olup üzerindeki yedi adet siyah nokta ile diğer
gelin böceği türlerinden kolayca
ayırt edilir. Yumurta, lavra, pupa
ve ergin olmak üzere dört biyolojik dönem geçirir. Üreticiler tarafından bu farklı dönemlerine çok
iyi bilinmesi gerekir. Yedi Noktalı
Gelin Böceği, zararlı bir böcek değil, aksine avcı ya da predatör bir
böcek olarak ünlenmiştir. Bu faydalı böceğin larva ve erginleri başta yaprak bitleri, koşniller, kırmızı
örümcekler olmak üzere birçok
zararlıya saldırmakta ve bu zararlıların zararını önlemektedir. Yedi
Noktalı Gelin Böceği’nin ömrü
boyunca 5000 adet av tükettiği
göz önüne alındığında ne kadar
faydalı bir tür olduğu anlaşılabilir.
Sentetik tarım ilaçlarının kullanılmadığı organik tarım alanlarında
bu böceği sıklıkla görebiliriz. Biyolojik mücadelenin simgesi olarak bilinen bir böcektir.
Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN
Köy-Koop Haber Ocak 2015
HAYVAN HASTALIKLARI
Mavi Dil (BT) Hastalığı
17
»» Mavi Dil (BT); özellikle koyunlarda görülen, tatarcık denilen sokucu sineklerle nakledilen, hayvanda yüksek ateş, yüzde ve dilde şişme, dilin
mavi bir görünüm alması, hırıltı ve burun akıntısı gibi belirtilerle seyreden mikrobik bir hastalıktır. Hastalık koyunlarda belirgin belirtilerle
seyreder. Sığırlar genellikle bulgu göstermezler. Bunun yanında keçi, bufalo, geyik ve deve gibi diğer yabani gevişenlerde de hastalığın
görülebildiği bildirilmiştir.
Mevsime bağlı olarak görülür, özellikle sokucu sineklerin sayısının arttığı
rutubetli zamanlarla, yağmurlu yaz
günleri hastalığın en çok görüldüğü
zamanlardır. Bir sürüde hastalık şekillendiğinde, hayvanların büyük bir
kısmı hastalanmasına rağmen ölüm
daha az görülür. Ölümlerin yanı sıra
et ve yapağıda görülen kalite düşüklüğü nedeniyle ekonomik yönden
önemli bir hastalıktır. Ancak
kuzularda ölüm oranı yüksektir. Hastalık görüldüğünde İl/
İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüklerine bildirilmesi zorunlu olan bir hastalıktır.
Hastalığın Bulaşması:
Hastalığın direkt yolla hayvandan
hayvana bulaşmadığı kabul edilmektedir. Bulaşma sadece tatarcık
denilen sokucu sineklerle olmaktadır. Mikrop “Tatarcık” olarak bilinen
sokucu sineklerin (Culicoides) hasta
hayvandan emerek aldıkları kanda
bulunur ve aynı sineğin sağlıklı bir
hayvandan kan emmesi sonucu sağlam hayvana geçer. Sokucu sinekler,
enfekte bir hayvandan kan emerek
mikrobu almalarının ardından 7 gün
içinde mikrobu vücutlarında yeterli
miktarda üretip bir başka hayvanı
hasta edebilecek hale gelmektedirler. Tatarcık sineklerinin insanları da ısırabildiği ancak insanlarda
herhangi bir etkisi olmadığı tespit
edilmiştir. Sığırlar belirgin bir hastalık belirtisi göstermeksizin virüsü
kanlarında ve semenlerinde taşırlar.
Hastalığın koyunlara bulaşmasında
önemli rol oynarlar. Hasta boğaların
spermalarıyla da virüs sağlıklı ineklere bulaşabilmektedir ki bulaşmada
dikkat edilmesi gereken önemli yollardan biridir.
Hastalığın Belirtileri:
Sokucu sinek tarafından kan emme
sırasında etkeni alan hayvanda ilk
Üreticiler, hayvanlarında Mavi Dil
hastalığından
şüphelendiklerinde
durumu derhal Gıda Tarım ve Hayvancılık İl veya İlçe Müdürlüğü’nü
bildirerek, o bölgedeki hayvanların
aşılanmasını talep etmelidirler.
Belgin GÜNAY
Veteriner Hekim
[email protected]
• Dalakta büyüme,
• Deride kırmızılıklar,
• Yapağıda kırılma dökülme,
belirtiler 7 gün sonra görülmeye başlar. Bu süre hayvanın ırkına ve bireysel direncine göre uzayıp kısalabilir.
Örneğin merinoslar diğer koyun ırklarına göre çok daha duyarlıdır ve
çok daha fazla etkilenir. Kuzular da
koyunlardan daha duyarlıdır.
• Zayıflama, kısırlık ve gelişme geriliği,
Hastalığın Teşhisi:
• Ciddi durumlarda başın geriye
doğru dönmesi,
Salya akıntısı, yüksek ateş ve solunum güçlüğü ile seyreden bazı hastalıkların birbirine çok benzemesi
sebebiyle kesin teşhis laboratuvar
teyidi ile yapılmalıdır.
• Yavru atma veya sakat ve garip
kuzu doğumları,
Hastalığın Tedavisi ve
Korunması:
Hastalığın belirtileri:
• Aniden görülen 40 – 42C ° yüksek
ateş,
Hastalığın direkt tedavisi yoktur.
Koyunlarda aşı ile korunma sağlanmaktadır. Aşılar ilkbaharda ve
kırkımdan 3-6 hafta önce uygulandığında daha fazla bağışıklık sağlar.
Bu nedenle bu dönemlerde yılda 1
kez aşı yaptırarak hayvanların hastalanması önlenebilir. Ancak aşının koçlarda geçici kısırlık yapması
nedeniyle koçlar, koç katımından
sonra aşılanmalıdır. Mavi Dil aşısı
gebe hayvanlarda da yavru atmalara ve garip kuzu doğumlarına neden
olduğundan gebe hayvanlara da aşı
uygulaması tavsiye edilmez.
• Ateşin başlamasından hemen sonra görülen dudak emme hareketleri,
• Depresyon,
• Önce sulu sonra cerahatli burun
akıntısı,
• Fazla miktarda tükürük salgısı ve
salya akıntısı,
• Sindirim ve solunum mukozasında
kızarıklıklar, şişme, mavileşme ve
yaralar,
• Dil ve dudakta şişme, özellikle dilde mavileşme ve bazen de ağızdan
dışarı sarkmış halde görülebilir,
• Ağızda ve burun girişinde yaralar
ve kabuklu yaralar, bunun sonucunda solunum güçlüğü ve kesik kesik
nefes alma, yem alınımının durması,
• Ayakta tırnağın üst kısmında ve toynak yüzünde kızarıklıklar ve tırnak
aralarında yaralara bağlı topallık,
• Lenf düğümlerinde büyüme,
benzer belirtiler görülmekle birlikte belirtiler çok daha hafiftir, bazen
fark edilmeyebilir. Ancak gebe ineklerde garip buzağı doğumları ve ölü
doğumlar da görülebilir.
Genç hayvanlarda ishal ve bulguların görülmeye başlanmasından
8-10 gün içinde ölüm görülür. Bazı
durumlarda ölüm çok daha uzun
zaman sonra görülebilir. Sığırlarda
Hastalığı geçiren hayvanlar 2 yıl kadar bağışıklık kazanır. Bu hayvanlar ağız sütü (kolostrum) vasıtasıyla
bağışıklığı sağlayan koruyucularını
yavrularına da geçirebilirler. Bu yavrular 6 ay kadar bağışık kalırlar. Bu
sebeple hastalığa karşı yapılan aşıların 6 aylıktan küçük kuzulara yapılmaması gerekir.
Ayrıca sineklerle ve haşerelerle mücadele gereklidir. Hastalığın salgın
şeklinde görüldüğü yer ve mevsimlerde bilhassa değerli damızlık gebe
hayvanların özellikle gebeliklerinin
ilk döneminde uygun bir repellent
(sırttan dökme, püskürtme vb.) yardımı ile sineklerden etkin şekilde
korunması garip doğum ve atıkların
önlenmesine katkı sağlayabilir. Hayvanlar geceleri kapalı yerde tutulmalıdır, çünkü geceleri açık yerde kalan
hayvanlar daha çok sineğe maruz
kalacakları için bu hastalığın bulaşma olasılığı fazla olmaktadır.
Hasta hayvanların sağlıklı
olan hayvanlardan
ayrılması, ölen hayvanların
imhası ve kontrollü hayvan
hareketleri de hastalığın
yayılmasını engelleyecektir.
Damızlıkta kullanılan
boğa ve koçların özellikle
suni tohumlamada
kullanılanların belli
zaman aralıklarıyla
muayenelerinin yapılması
ve Mavidil yönünden
negatif olan hayvanların
kullanılması gereklidir.
Aksi taktirde hastalığın çok
geniş sahalara yayılması
önlenemeyecektir.
Kaynakça:
1. Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE), http://
www.oie.int/doc/ged/D13959.PDF
2. Dr. Vet. Hekim M. Fatih BARUT, Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Virolojik Teşhis Laboratuvarı, Mavi Dil (BT) Hastalık
Kartı
3. Kıbrıs Türk Veteriner Hekimler Birliği, Mavi
Dil
Hastalığı,
http://www.ktvhb.net/tr/ahastaliklar-mavi-dil-502;
Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği Yayımlandı
»» Çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik destekleme uygulama esasları tebliği (2014/60) 23 Aralık 2014 tarih ve 29214 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlandı.
Tebliğ ile; ülkemiz süt üretiminin geliştirilmesi, kayıt altına alınması, çiğ
süt arzının fazla olduğu dönemlerde
çiğ sütün süt tozu yapılmak suretiyle piyasadan çekilmesi ve çiğ süt
fiyatlarında istikrarın sağlanması
amacıyla ihracatçı firmaların ihraç
ettikleri ürünlerin bünyesinde kullandıkları süt tozunu iç piyasadan
temin etmelerine yönelik süt tozu
üretiminin desteklenmesi ile ilgili
usul ve esasları düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
Tebliğ kapsamında; İhracı yapılan
işlem görmüş ürünün elde edilmesinde hammadde olarak kullanılan
süt tozunun yurt içinden temin edilmesi esas olacak. Süt tozu temini Bakanlıkça süt tozu üretim kotası tahsis edilen süt tozu üreten/ürettiren
firmadan yapılacak. İhracatın gerçekleştiğinin belgelenmesi kaydıyla,
süt tozu üretim kotası olan firmalardan yurt içi alımın yapılmasına
imkân bulunmaması halinde, ilgili
İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliğinin uygun görüşü ile Konseyce
düzenlenen süt tozunun yurt içinden temin edilemediğine dair belge
olması kaydıyla ithalat yapılmasına
izin verilebilecek.
Bakanlıkça tahsis edilen
kota kapsamında süt tozu
üreten veya ürettiren
firmaların ihracatçı firmaya
sattığı birim ton süt tozuna
destekleme ödemesi
yapılacak. Destekleme
ödemesi ihracatçı firmaya
yapılacak.
Süt tozu üreten veya ürettiren ile
ihracatçı firmalar arasında süt tozu
alımına dair sözleşme yapılacak. Bu
sözleşmenin tarihi süt tozu satış faturası ile uyumlu olması gerekecek.
Ürettiği süt tozunu kendi ihracatında kullanan firmalardan destekleme
ödemesi için sözleşme ve satış faturası aranmayacak.
Destekleme kapsamında süt tozu kotası talep eden süt tozu üreten veya
ürettiren firmalar müracaatlarını
altı aylık iki dönem halinde yapacak.
Firmaların süt tozu üretim
kota miktarları ve kotaların
bulunan stok miktarları ve tahsis
edilen kotaların kullanım oranları,
ihracatçı firmaların süt tozu hak ediş
miktarları kota tahsisinde göz önünde bulundurulacak.
dağıtım tarihleri Hayvancılık
Genel Müdürlüğü tarafından
belirlenecek. Firmalara taahhütleri ve kapasiteleri dikkate alınarak
kota verilebilecek, arz fazlalığı oluşan bölgelerden süt alımının gerçekleştirilecek olması kota tahsisinde
dikkate alınacak, kota tahsisi yapılacak aydan önce olmak şartıyla üretici örgütlerinin merkez birliklerince
kendilerine üye olan alt birliklerin
arz fazlası olarak pazarlayamadığı
soğutulmuş çiğ sütün değerlendirilmesine yönelik talepler Konseye yapılacak, bu talepler kota tahsisinde
değerlendirilebilecek.
Firmaların bir önceki ay içerisinde işledikleri süt miktarları, elinde
Bakanlık süt arzının yetersiz
olduğu dönemlerde kota tahsisi yapmayabilecek. Kota tahsisi
yapılmayan dönemlerde destekleme
birim fiyatı belirlenecek ve bu aylarda gerçekleşen ihracat karşılığı oluşan süt tozu hak edişleri, bu fiyatlar
üzerinden takip eden aylarda tahsis
edilen kota kapsamında üretilen süt
tozundan karşılanacak.
Destekleme birim fiyatı, Genel
Müdürlükçe belirlenecek. Birim
fiyat oluşumunda; kota tahsisinin
yapıldığı aydan bir önceki ay içindeki
yurt dışı borsalarında oluşan yağlıyağsız süt tozu ortalama birim fiyatı
ile soğutulmuş çiğ sütten üretilen süt
tozu yurt içi üretim maliyeti farkı,
üretici fiyatları, depolama ve taşıma
fiyatları ile yurt içi ve yurt dışı süt
tozu kalite farkları dikkate alınacak.
Birim fiyat belirlemesinde soğutulmuş çiğ süt için referans fiyat uygu-
lanacak. Konsey teklifi ile kota tahsisi yapılan ay için referans fiyat Genel
Müdürlükçe belirlenecek. Süt tozu
üretiminde kullanılan soğutulmuş
çiğ sütün, kota tahsisi yapılan ay için
belirlenen referans fiyatın altında
satın alınması halinde bu süt tozunu kullanan ihracatçıya destekleme
ödemesi yapılmayacak.
Firmalar maliyetlerin belirlenmesine esas olacak yağlı veya yağsız süt
tozu üretim maliyetlerini aylık olarak Konseye bildirecek.
Süt tozu üretimi için gerekli olan
soğutulmuş çiğ sütün, üretici örgütlerinden tedarik edilmesi esas kılındı. Doğrudan çiftlik bazında sütün
tedarik edilmesi halinde üreticinin
örgütlü olması ve bu durumun belgelendirilmesi zorunlu olacak.
1 Ocak 2015'te yürürlüğe girecek
olan desteklemeden yararlanmak
isteyen ihracatçı firmalar, başvurularını Bakanlıktan İşletme Kayıt Belgesi aldığı il müdürlüğüne veya süt
tozu üreten veya ürettiren işletmenin kurulu bulunduğu il müdürlüklerine yapabilecek.
18 TARIM
“Tarımsal Kooperatifler
Pozitif Ayrıma Tabi Tutulmalı...”
»» 21 Aralık 2104 Dünya Kooperatifçilik Günü Denizli’de yapılan panel ile kutlanmıştır.
Etkinliklere katılan Sayın Ramazan Koca ile hem günün hem de tarımsal konularda
bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kısaca kendinizi ve tarımsal üretim faaliyetleriniz hakkında
bilgi verebilirmisiniz?
Denizli’nin Cankurtaran Köyünde
(mahallesinde) oturuyorum. Köyde
ayrıca kooperatif başkanlığı yapıyorum. Mahallemiz (köyümüz) merkeze yakın olduğu için, ben dahil diğer
kooperatif üyelerimizde genellikle
kamudan emekli olan kişilerdir.
Çoğunlukla bölgemizde büyükbaş
hayvancılık yapılmaktadır ve bir kaç
hane dışında büyük bir çoğunluk süt
hayvancılığı yapmaktadır. Ancak
tabi bölgedeki insanların tarım dışı
gelirlerinin olması hayvancılık faaliyetlerinin “hobi” olarak yapılmasının en büyük nedenidir. Hayvancılıkta geçimini sağlayan bir kaç hane
dışında kooperatif üyelerimizin 3-5
büyükbaş hayvanı bulunmaktadır.
Kooperatifimizin 170 ortağı bulunmaktadır.
Mahallenizde nasıl kooperatif
kuruldu, biraz anlatırmısınız?
Ben emekli olmadan öncede aynı
yerde oturuyordum. O zaman köy
olup şimdi ise mahalle olan Cankurtan Denizli’ye 20 km ve yol üstünde
olması nedeni ile ailemle burada
ikamet ediyorduk. Emekli olduktan
sonra tarımla uğraşmaya başladım.
Köyümüzde ağırlıklı olarak süt üretimi yapılmaktaydı. Köyün sütünü
alan aracılar, üreticilerden sütü düşük fiyata alıyorlar bazende sütlerin
ücretlerini üreticiye ödemiyorladı.
Bende bölgemdeki bu sorunu önlemek amacıyla kooperatif çalışmalarına başladım. Bölge sütünü
kooperatif aracılığıyla pazarlamak
amacıyla 7 yıl önce koopeartifi kurdum ve bugun 170 ortağımızla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Emekli
olduktan sonra köyde kiraz ve ceviz
üretimi yapmaya başladım. Sonra
hayvansal üretime yapmaya başladım. Kooperatif üyelerimizde benim
gibi emekli ve küçük aile işletmesi şeklinde üretim yapmaktadırlar.
Bu süre içinde tarımdan kopan çok
fazla üreticimiz oldu. Kooperatifimizin ilk dönemlerinde günde 3 tonun
üzerinde süt alıyorduk. Bugün ise
bu miktar 2 ton veya en fazla 2,5 ton
aralığında olmaktadır. Süt üretimimiz tarımdan vazgeçen üyelerimiz
olduğu için etkilenmektedir. Bu düşüşün başka bir nedeni de kooperatifimizin süt üretimi dışında çalışma
faaliyeti yürütmemesinden kaynaklanmaktadır. Asıl meselemiz aslında; girdi maliyetlerimiz çok yüksek
olmasıdır. Türkiye’de de üreticinin
en büyük sorunu bu. Çevre köylerimizdeki kooperatiflere de sorsanız
bu soruyu aynı şekilde cevaplarlar.
Girdi maliyetleri yüksek olması üretimin gerçekleşmesini engellemekte
ve bölgemizde tarımdan kopuşlar
olmaktadır. Fakat Türkiye’de, üretmek dışında çaresi olmayan çiftçilerin çoğunlukta olduğunu düşünüyorum.
Bölgedeki üretim hakkında bilgi verebilirmisiniz?
Bölgede ağırlıklı olarak süt üretimi
yapılmaktadır. Bir kaç hanede aynı
zamanda kiraz, ceviz gibi ürünlerde
yetiştirilmektedir. Bölge ağırlıklı olarak süt hayvancılığı yapmasına karşın, yem bitkisi yetiştiriciliği yapan
bulunmamaktadır. Bölgede su olma-
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
dığı için üreticiler sürekli hazır yem
kullanmak durumunda kalmaktadır.
Buda maliyetleri yükseltmektedir.
Kooperatifimiz toplamış olduğu sütleri 1,15 TL’den piyasaya satmaktadır. Kooperatif ortaklarımız her gün
(sabah-akşam araçlarıyla) getirdikleri sütü, süt toplama merkezimizdeki tanka boşaltmakta ve akşam da
sevkiyatını fabrikaya gerçekleştirmekteyiz. Kooperatifimiz sütü, bölgemizde faaliyette bulunan ve yıllık
sözleşme yaptığımız büyük bir süt
işleyicisi olan bir firmasına satmaktayız. Ulusal Süt Konseyi’nin belirlemiş olduğu o dönemin süt fiyatını
firmaya bildiriyoruz. Aynı zamanda
süt karşılığında da bu firmadan yem
almaktayız. Bölgedeki hayvanlarımızın tamamının kültür ırkı olduğunu
belirtmeleyim.
Bölgeniz açısından kooperatifçiliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Kooperatifçiliğin, kooperatifleşmenin önemini ve değerini tabi ki biliyoruz. Ama bu şartlarda kooperatiflerin ilerleyeceğini sanmıyorum.
Biraz önce söylediğim gibi girdi
maliyetleri yüksek olunca hem üretim düşüyor hem de üretici sahadan
kopuyor. Denizli, Aydın ve hatta
Ege Bölgemizde süt üretimi yapan,
6000-7000 ineği olan firmalar var.
İşinin gereği kar etmek üzerine kurulduğu için kooperatiflerden farklı
bir durumdalar. Yarın bu firmalar
zarar ederse tesislerini alıp başka
yere de götürebilirler. Ama kooperatif ortakları buradalar ve burada
kalmaya devam edecekler. Onun için
kırsalın kalkınması, aile çiftçiliğinin
koruması için tarımsal kooperatiflerin desteklenerek pozitif ayırma tabi
tutulmalıdırlar.
Bence ülke insanımızın
en büyük sorunun güven
olduğunu düşünüyorum. Bu
kooperatifçilikte de aynı.
Kooperatife ortak olmak isteyen kişi,
eğer o kooperatif başkana güveniyor
ise hemen kooperatife ortak oluyor.
Yoksa ortak olmuyor. Ben yıllarca
sendikacılık da yaptığım için insanları daha çok tanıma fırsatı buldum.
Bu anlamda da üreticilerin şahsıma
ve kooperatif yönetimimize güvendikleri için ortak bulmakta sorun yaşamıyoruz. Bazen gördüğümüz ya da
duyduğumuz bazı olaylar yaşanıyor.
Kooperatif batıyor, üretici parasını
alamadığı için mağduriyet yaşıyor.
Ama bu tür olaylarla bölgemizde çok
nadir karşılaşıyoruz.
Türkiye tarımının geleceğini
nasıl görüyorsunuz? Sizce Türkiye tarımı nereye gidiyor?
Çiftçi tarımdan para kazanamadığı
müddetçe tarımdan kopuyor. Benim
üç tane çocuğum var. Bir tanesinin
bile tarımla uğraşmasını temenni etmiyorum. Çok acı bir durum aslında.
Neden ilgilenmelerini istemiyorum?
Çünkü geleceklerinde bir umut ışığı
görmüyorum. Sigortalı bir iş bulmaları için çaba gösteriyorum. İşte
burada devlet kırsalı yerinde tutacak
politikalar (sadece destekleme değil,
sosyal yaşam alanlarının geliştirilmesini de kastediyorum) üretmediği sürece de bu durum böyle devam
edecektir.
Köy-Koop Haber gazetemiz kooperatifinize ulaşıyor mu? Gazeteye olan ilgi nasıl?
Her ay sürekli gazetemiz il birliğince
kooperatifimize ulaştırılıyor. Ortaklarımızın gazeteye ilgisi büyük. Çünkü kendi yaşamış olduğu sorunları,
haberleri, özel konuları kooperatiflerinin gazetisinde görüyorlar. Her
ne kadar insanlarımızda okuma alışkanlığı az olsa da kendi gazetelerine
ilgi gösteriyorlar.
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
İş Bankası'na 127 Milyon
Dolarlık Fon
»» Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, İş Bankası’na
tarım faaliyetleri ve enerji verimliliği yatırımları için
kullanılmak üzere 127 milyon dolarlık fon sağlayacak.
Banka’dan yapılan açıklamada, küçük ve orta ölçekli işletmelerin
Türkiye’nin ekonomisinde önemli bir rol oynadığı ve istihdamın
%80’ini oluşturduğu belirtildi.
Açıklamada, tarım, enerji verimliliği ve kadınların önderlik ettiği iş
alanlarında Türkiye’deki küçük ve
orta ölçekli işletmeleri desteklemek
amacıyla kullandırılacak yeni kredinin, İş Bankasına 2013 yılında sağlanan 50 milyon dolarlık desteğin
bir uzantısı olduğu bildirildi.
Açıklamada görüşlerine yer verilen
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası
Türkiye, Güney ve Doğu Akdeniz
Finansal Direktörü Sylvia GansserPotts, “İş Bankası aracılığıyla Bankamız finans desteğinin en çok
ihtiyaç olduğu uzak bölgelerdeki
küçük ve orta ölçekli işletmelere de
uzanma imkânı buluyor. Yeni kredi
desteğimiz aldığımız güçlü talebe
bir karşılıktır. İş birliğimizi büyüttüğümüz için memnunuz.” dedi.
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Yılmaz Ertürk de işbirliğinin güçlenmesinden memnun
olduklarını belirterek, “Avrupa
İmar ve Kalkınma Bankası ile 2010
yılından beri işbirliği içerisindeyiz.
Türk ekonomisinin büyümesinde
önemli rol oynayan küçük ve orta
ölçekli işletmelerin desteklenmesine özen gösteriyoruz. Yeni hizmetle bu alanlardaki yatırımları ve
girişimleri destekleyeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Tarım Sigortalarının
Kapsamı Genişliyor
»» "2015 yılında bitkisel ürün sigortası kapsamında
meyve bahçeleri ve bağların korunması amacıyla
tesis edilen dolu ağı ve örtü sistemleri teminat
altına alınacak" "Arılı kovanlar vahşi hayvanların
saldırısından doğacak her türlü zararlara karşı
teminat kapsamına alınıyor"
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bitkisel ürün sigortası kapsamında bu yıl meyve bahçeleri ve
bağların korunması amacıyla tesis
edilen dolu ağı ve örtü sistemlerinin teminat altına alınacağını bildirdi.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, yüzde 50 destek verilen
tarım sigortalarının bu yıl yağ gülünden hububat saplarına, vahşi
hayvan saldırısından nakliyeye kadar daha fazla risk ve ürünü güvenceye alacağı belirtildi.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanan tasarıya göre
2014 yılındaki tarım sigortaları uygulamalarına ek olarak 2015 yılında
bitkisel ürün sigortasında; meyve
bahçeleri ve bağların korunması
amacıyla tesis edilen dolu ağı ve
örtü sistemlerinin teminat altına
alınacağı kaydedilen açıklamada,
"İsteğe bağlı olarak yapılacak uygulama kapsamında dolu ağı ve örtü
sistemlerinde meydana gelen zararlar, dolu ana riski ile birlikte; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını riskine karşı
sigortalanacak" ifadesi kullanıldı.
Saplara sigorta güvencesi
2015 yılı uygulamasıyla hububatların hasat edilmeden önceki sap
kısmı ve halk arasında Isparta gülü
olarak bilinen "Yağ gülü"nün dolu,
fırtına, hortum, yangın, heyelan,
deprem, sel ve su baskını risklerine
karşı sigorta kapsamına alınacağı
duyurulan açıklamada, bu şekilde
samanın da dolaylı olarak güvenceye alınacağı bilgisine yer verildi.
Yeni düzenlemeye göre büyükbaş
hayvanların sigorta kabul yaşının
31 günden 8 güne, küçükbaş hayvanların 6 aydan 3 aya indirileceği
bildirilen açıklamada, "Üreticiden
gelen talep üzerine yapılan bu dü-
zenleme, daha fazla yaşanan erken
kayıp riskine karşı hayvanların teminat altına alınmasını hedefliyor"
değerlendirmesinde bulunuldu.
Arılı kovanlar da teminat
kapsamına alınıyor
Açıklamada, su ürünleri hayat sigortasıyla, su ürünleri üretim tesislerinin ana unsurlarından olan
kafes ve ağların da her türlü doğal
afet, kazalar ve diğer canlıların saldırısından meydana gelecek zararlara karşı da teminat kapsamına
alınacağı ifade edilen açıklamada,
arıcılık sigortasıyla arılı kovanların vahşi hayvanların saldırısından doğacak her türlü zararlara
karşı teminat kapsamına alınacağı
kaydedildi. Gezginci arıcılık yapan
üreticilerin, poliçe vadesi içerisinde sigortalı olarak nakliye yapabilme hakkının 3'ten 4'e çıkarılacağı
bildirildi.
Açıklamada, 2007'de uygulama
kapsamında kesilen poliçe sayısının 219 bin iken 2014 yılının ilk
10 aylık döneminde kesilen poliçe
sayısının yüzde 384 artarak 1 milyon 59 bine ulaştığı bilgisine yer
verildi.
Köy-Koop Haber Ocak 2015
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Güney Kore’den Dünya’nın en büyük 3.
Tarım kooperatifinin hikâyesini aktarmak istiyoruz. Kaderini belirlemek
için birlikte savaştığımız bu ülkenin
bizim yakın tarihimizde büyük önemi
bulunmaktadır. Yarım asır önce büyük
yokluk içinde olan bu ülke kooperatifçiliğinde katkısıyla bugün Dünyanın
gelişmiş ülkeleri arasında nasıl yer
aldığına ilişkin güzel bir örnek. Tarımsal pazarlama, destekleme, kredi
ve bankacılık işleri hatta piyasanın en
önemli hipermarket zincirine kadar
sektörün her alanında dev bir yapı
oluşturan bu büyük örgüt kooperatif
adı altında ülkesine ve çiftçisine büyük
hizmetler vermeye devam etmektedir.
Bu hikâyeyi okuduktan sonra bizdeki başarı hikâyelerinin daha nerelere
kadar uzanabileceği ile ilgili heyecana
kapılacağınızı umuyorum.
2015 yılının sizlere ve ailenize sağlık,
mutluk ve bereket getirmesini dileriz.
Çok Amaçlı Sistem Aracılığıyla
Kırsal Kalkınma NH Nonghyup (NACF) Kooperatifi,
Güney Kore’nin Seoul şehrinde 1961
yılında kurulmuş dört temel bölümden
oluşan çok amaçlı bir kooperatiftir:
kooperatifin yaklaşık 109.000 çalışanı, 2.445.120 ortağı bulunmaktadır.
Bu bölümler; “Tarımsal pazarlama ve
destek”, “Çiftlik hayvanları pazarlama
ve destek”, “Bankacılık ve sigorta” ile
“Yayım hizmeti”dir. NACF Kooperatifi,
2012 yılında yaptığı yeniden yapılanma
ile ortaklarına ve müşterilerine 27 iştirak ve iki bağlı şirket aracılığıyla hizmet
vermeye başlamıştır. Bu kooperatife
üye 1165 kooperatif ve buradaki 2.44
milyon bireysel üye ile Kore çiftçilerinin
%80’inden fazlası temsil etmektedir.
Yarım yüzyıl önce, Güney Kore özellikle sert kırsal yaşamı ile en fakir ülkelerden bir tanesiydi. Kore Savaşı’ndan
sonra yiyecek kıtlığı sıkıntısı içendeydi. Bu sıkıntıları aşabilmek için, Hükümetin önderliğinde kırsal ekonomiyi
canlandırmak, yoksulluğu yok etmek
ve çiftçilerin sosyo-ekonomik statüsünü geliştirmek amacıyla bir tarımsal
kooperatif sistemi oluşturuldu. Hükümet bu sürecin bir parçası olarak,
ülkedeki Ziraat Bankası ve mevcut
tarımsal kooperatifleri birleştirerek
1961’de Ulusal Tarım Kooperatif Federasyonunu (the National Agricultural Cooperative Federation (NACF)
kurdu. O zamandan beri, Kore’de
Nonghyup olarak bilinen NACF, Kore
ekonomisinin gelişiminde, tarımsal ve
kırsal toplumların modernizasyonunda önemli bir rol oynamaktadır.
Şimdi Güney Kore, dünyanın en varlıklı uluslarından birisi olup çağdaş,
ekonomik ve kültürel bir güç merkezidir. Ayrıca Kore değişik elektronik
markalar ile kültür popülaritesini Kore
Dalgası adı altında Asya ve tüm dünyada yayarak küresel sektöre egemen
olmuştur. NACF’da yaptığı faaliyetler ile oldukça başarılı bir kooperatif
haline gelmiştir. Geçen seneki Dünya
Kooperatif Değerlendirme Sıralamasına (Coop Monitor) göre, dünyanın en
büyük 3. tarımsal kooperatifidir.
Kore tarımsal kooperatif sistemi bankacılık, sigorta, tarımsal pazarlama ve
yayım hizmetleri içeren benzersiz bir
faaliyet çeşitliliğine sahiptir. Bu çok
amaçlı sistem başlangıçta Koreli çiftçileri desteklemek amacıyla benimsendi.
Çünkü bir hektarı kapsayan ortalama
bir çiftlikle küçük ölçekli farklı tarım
yapmak gerekiyordu. Ülkedeki tarımsal kooperatiflerin başarısı, kırsal kalkınmayı kolaylaştıran çok amaçlı doğası ve onların kırsal toplumlara kredi
kooperatifleri ve tüketici kooperatifleri
getirmesinden kaynaklanıyordu.
Kooperatifin amacı, ortağı olan çiftçilere daha yüksek kar ve fayda sağlamak olduğu için, tarımsal pazarlama
ve destek işi NACF ‘nin en temel hizmetlerindendir. Örneğin, 1990’larda,
piyasa serbestleşmesi ve sonrasındaki
değişikliklerle daha çok Kore’deki çiftlik ürünlerini satan indirimli toptan
satış yeri olan süpermarket zinciri Hanaro Club ‘ı açtı.
Üretici ve müşteri arasındaki bu doğrudan satış sistemine giriş çiftçilere
adil bir gelir sağlarken perakende satış
fiyatlarının düşmesine olanak sağladı.
Şimdi, tüketim bölgesinde satılan tüm
tarımsal ürünlerin %20’si NACF ve
üye kooperatifleri tarafından yönlendirilirken, Güney Kore’deki tarımsal
ürünlerin yarısından fazlası üretim
bölgesinde NACF ve üye kooperatifler
tarafından sevk edilmektedir.
Üye kooperatifler 77,8 milyon banka
hesabıyla, 27,7 milyon müşteriye bankacılık hizmeti sağlarken, NACF’nin
bankacılık işi 43,9 milyon banka hesabıyla 19,3 milyon müşteriye hizmet
etmektedir. 36.7 milyon müşteri göz
önünde bulundurulursa, ulusal nüfusun yaklaşık %70’i hâlihazırda NH
Bankasını ve onun üye kooperatiflerini
kullanmaktadır. Bu geniş çaplı müşteri tabanı, özel bankacılık, bireysel bankacılık, kurumsal bankacılık, sigorta,
kredi kartları, karşılıklı alacak ve en
önemlisi yurt genelindeki uygun şubeleri içeren farklı banka hizmetlerinden
kaynaklanmaktadır. Bunlara özellikle
ticari bankalardan yeterli hizmeti almayan kırsal alanlarda ihtiyaç vardır.
Kooperatif, yayım hizmeti ile ortaklarının çıkarlarını ve haklarını temsil etmeye, refahlarını desteklemeye ve kültürel aktivitelerini geliştirmeye katkıda
bulunan çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Tarım alanındaki yeni teknolojiler
üzerine araştırma ve geliştirmelerle
de meşgul olmaktadır. Şehir ve kırsal
topluluklar arasındaki değişim programları ve şehirlerin ve çiftliklerin bir
arada varoluşunu destekleyen ‘‘Çiftçiliği Seviyorum’’ kampanyası yoluyla aynı
zamanda ulusal ekonominin gelişme
dengesine katkıda bulunmaktadır.
NH Nonghyup (NACF) kooperatifi, yatırımcıya ait modelin hâkim olduğu bir
ekonomik sistemde ortakları için daha
büyük rekabet gücü sağlarken, gelecekte NACF için zorluk, bir kooperatif
örgütü olarak kimliğine sadık kalmak
olacaktır.
19
Avusturalya B20'den G20'ye
Tavsiyeler ve Kooperatifler
G20 ve B20 son yıllarda basında zirveleri
ile karşı gösterileri ile sıkça duyduğumuz konulardan biri haline geldi. Global krizin yarattığı ekonomik ve sosyal
çalkantıların hedefi olarak tepki gösterilen zirveler kurulduğu günden beri
şekil ve değiştirerek üye sayılarını artırırken, ele aldığı konularda da gelişim
sürecine girmeye başladı. Bu çerçevede her zirve ve hazırlık dönemi dünya
basınında geniş yer buldu. Geçtiğimiz
aylarda Avusturalya’nın dönem başkanlığında G20 Zirvesi gerçekleştirildi. Bu zirvede en önemli değişim bir
kooperatif temsilcisinin Avusturalya
B20 Yürütme Kurulu içinde yer alması
ve G20 için tavsiyeler sunan B20 içinde iş dünyası içinde küçümsenmeyecek oranlarda iş gücü olan kooperatifçilerinde görüşlerini sunması idi.
Günümüzde uzun dönemden beri yaşanan ve her geçen gün dünyayı bir
savaşın eşiğine getiren global kriz
karşısında B20 içinde kooperatiflerin görüşlerinin de dikkate alınması
önemliydi. Gerçi bazı ülkelerde kooperatiflerin gücü önemsenmese de
saklanmaya çalışılsa da başta gelişmiş
ülkeler olmak üzere Birleşmiş Milletlerde kooperatiflerin sosyal ve ekonomik hayatımız içinde yatırımları ve
hizmetleri ile yarattığı olumlu işleri
görmüştür. 2012 yılını Uluslararası
Kooperatif Yılı ilan ederek ve dünyada
farkındalık yaratılması yönünde büyük çabalar göstermiştir.
İşte Avusturalya B20 zirvesinde
G20’ye yapılan tavsiyeler şu başlıklardan ve maddelerden oluşuyordu.
G20 devletleri yapısal esnekliği desteklemek amacıyla şunları yapmalıdırlar:
1- Bali Ticareti Kolaylaştırma Sözleşmesini hızla uygulamaya koymalı ve onaylanmalı ve kalkınmakta olan dünya ticaret ortaklarına da aynı şekilde hareket
etmeleri için kapasite oluşturma yardımı ve mali destek vermelidirler.
2- Ülkelerine özgü tedarik zinciri stratejileri geliştirmeli ve tedarik zincirindeki
engelleri ülke içindeki mevzuatı yeniden düzenleyerek ve altyapı yatırımları
yaparak ortadan kaldırmalıdırlar.
3- Altyapının ve özel sektörün altyapı
yatırımlarındaki hayati önemini vurgulamalı ve ulusal stratejik vizyonlarına uyan beş yıllık yatırım hedefleri
belirlemelidirler.
4- Bağımsız altyapı yetkilileri tarafından çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmiş ve öncelik sırasına konmuş,
aynı zamanda özel sektörün finansman gücünden ve bilgisinden tam olarak faydalanan güvenilir ulusal altyapı
planları hazırlamalı, yayınlamalı ve bu
planları gerçekleştirmelidirler.
5- Bankalar nezdinde kabul görebilecek, yatırıma hazır altyapı projelerinin
geliştirilmesini ve gerçekleştirilmesini
kolaylaştırmak için tüm dünyada iyi
uygulamaları çoğaltmaya yönelik bir
Altyapı Merkezi kurmalıdırlar.
6- Ulusal bir yenilikçilik gündemi ve
planı hazırlamalı ve yapısal reformlar
ile desteklemelidirler.
7- Öğrenme eko sistemi ile işgücü ihtiyaçlarını daha uyumlu hale getirmeli,
her ikisinin de birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini sağlamalıdırlar.
8- Girişimcilerin iş kurmalarını ve işlerini büyütmelerini zorlaştıran engelleri ortadan kaldırmalıdırlar.
9- İşgücü piyasalarında esnekliği,
uyumluluğu ve hareketliliği arttıracak yapısal reformlar yapmalıdırlar.
G20 devletleri ülkeler arasında serbest
dolaşımı desteklemek için şunları yapmalıdırlar:
10-Himayecilik karşıtı taahhüdü uygulamaya devam etmeli, bu taahhüdün
verilmesinden sonra çıkarılan yeni
korumacı tedbirlerden, özellikle tarife
dışı engellerden uzak durulması gerektiğini vurgulamalıdırlar.
11- Tercihli ticaret anlaşmalarının
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
daha iyi sonuç vermesi için iş dünyasına danışmalı, şeffaflığı ve tutarlılığı
arttırmalı ve acil ticaret meselelerini
çözmelidirler.
12- Örnek bir Yatırım Anlaşması vasıtasıyla sınır ötesi sermaye akışının ve
doğrudan yabancı yatırımların daha
fazla desteklenmesi ve korunması için
çalışmalıdırlar.
G20 devletleri mevzuatların tutarlı ve etkili olmasını sağlamak için:
13-Önemli küresel mali reformları
2014 yılında sonuçlandırmalı, 2015
yılında başlayacak uluslararası kural
oluşturma süreçlerine ilişkin bir protokol tesis etmeli; hazırlanan kuralların amaca uygun olmasını sağlamak
için özel sektörü bu süreçlere dahil
etmeli ve kuralların reel ekonomi üzerindeki etkisini dikkate almalıdırlar.
14-Yükselen piyasa ekonomilerin, küresel standartları oluşturan kurumlarda etkili bir şekilde temsil edilmesini
ve yönetmeliklerin yükselen piyasa
ekonomilerinin karşılaştığı sosyal, ekonomik ve mali zorlukları yansıtmasını
sağlamalıdırlar.
15- Bankacılık düzenleme ve denetleme mevzuatını gözden geçirerek,
finansmana erişim konusundaki kısıtlamaların finansmanın tabana yayılımını, ticaret ve emtia piyasalarını ve
KOBİ finansmanını aşırı şekilde engellememesini sağlamalıdırlar.
16- Mevzuattan kaynaklanan gereksiz
kısıtlamaları kaldırarak, yerel sermaye piyasalarını ve risk ile getiriyi daha
uyumlu hale getiren finansman araçları
geliştirerek uzun vadeli yatırımları desteklemelidirler.
17- Dünyada önde giden uygulamalar
doğrultusunda şeffaf altyapı satın alma
ve onay süreçlerini uygulamaya koymalı, bu çerçevede onayların belli sürelerde verilmesi konusunda taahhütte
bulunmalıdırlar.
G20 devletleri ticarette dürüstlüğü ve güvenilirliği desteklemek için şunları yapmalıdırlar:
18- Yolsuzlukla mücadele kanunlarını
şirketleri örnek teşkil edecek uygunluk
programları oluşturmaya, uygunluk ihlallerini kendiliğinden bildirmeye teşvik edecek şekilde uyumlu hale getirme
hususunda mutabakata varmalıdırlar.
19- Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Örgütünün Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi ve BM Yolsuzlukla Mücadele
Sözleşmesi gibi yasal çerçeveler oluşturmalı ve her yargı dairesinde izleme
ve icra görevi verilecek ulusal bağımsız
yolsuzlukla mücadele mercileri oluşturmalı veya var olan mercileri güçlendirmelidirler.
20- Şirketlerin sahipliğine ve kontrolüne ve yasal düzenlemelerin şeffaflığına ilişkin G8 temel ilkelerini onaylamalıdırlar.
Yukarıda açıklanan 20 öneriyi düşünürken, bir gerçeği görmeliyiz. Kooperatifler iş dünyasının bir parçası
olarak diğer iş türleri ile bir arada olabilir daha dengeli bir küresel ekonomi,
büyüme, istihdam ve refah sağlamada
payına düşeni yapabilir ve yardımcı
olabilir. Tabii bunun gerçekleştirebilmesi için kooperatif ve ortaklıklarının
yatırımlarına yönelik her alanda ve
seviyede çalışma alanı yaratan destekleyici yasal ve ekonomik ortamın yaratılması gereklidir.
Bu yaklaşım çerçevesinde yukarıdaki
önerileri kooperatifler yönüyle değerlendirecek olursak örneğin B20 önerileri arsasında bulunan Öneri 2 ‘de ülkelere özgü tedarik zinciri stratejileri
geliştirmesi ve tedarik zincirindeki engelleri ülke içindeki mevzuatı yeniden
düzenleyerek ve altyapı yatırımları yaparak ortadan kaldırması önerilmiştir.
Öneri 6’da ulusal bir yenilikçilik gündemi ve planı hazırlaması ve yapısal
reformlar ile desteklemesi önerilmiştir. Bu konuda kooperatifler ve ortaklıklarının geliştirilmesi dahil olmak
üzere iş modellerinin çeşitlendirilmesi
yoluyla çözüm yaratılabilir.
Öneri 8’de girişimcilerin iş kurmalarını ve işlerini büyütmelerini zorlaştıran
engelleri ortadan kaldırılması önerilmiştir. Bu konu dünyada genellikle
ulusal mevzuat tarafından kısıtlanan
kooperatif ve ortaklarının yaşadığı
sorundur. Bu konuda yeterli bir yasal
düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
vardır. Yasal düzenlemeler kooperatiflere yansıtılmalıdır.
Ülkemizde kooperatifçilik bankacılığına henüz başlanamamış olsa da dünya
uzun yıllardır kooperatif bankacılığı
konusunda çalışmalar yapmakta ve başarılar elde etmektedir. Ama bankacılık
sektöründeki düzenlemeler kooperatif
bankalarını yakından ilgilendirmektedir. Öneri 15’de bankacılık düzenleme
ve denetleme mevzuatını gözden geçirerek, finansmana erişim konusundaki
kısıtlamaların finansmanın tabana yayılımını, ticaret ve emtia piyasalarını ve
KOBİ finansmanını aşırı şekilde engellememesinin sağlanması önerilmiştir.
Öneri 16’da mevzuattan kaynaklanan
gereksiz kısıtlamaları kaldırarak, yerel
sermaye piyasalarını ve risk ile getiriyi
daha uyumlu hale getiren finansman
araçları geliştirerek uzun vadeli yatırımları desteklemesi önerilmiştir. Tüm
bu hususlar açıkça kooperatifler ve ortaklar finansman araçlarına ulaşmak
için kapasitelerini ortaya koydukları
faaliyet alanlarıdır. Bu nedenle sigorta
ve bankacılık sektörünü ilgilendiren
özellikle kooperatifler ve ortaklıklarının
birlikte gelişimini düzenlemede karşılaşılan engeller ele alınmalıdır.
Son olarak öneri 5’de bankalar nezdinde kabul görebilecek, yatırıma hazır
altyapı projelerinin geliştirilmesini ve
gerçekleştirilmesini
kolaylaştırmak
için tüm dünyada iyi uygulamaları çoğaltmaya yönelik bir Altyapı Merkezi
kurulması konusundaki öneriye dikkatleri çekmek istiyorum. Ülkemizden
Pankobirlik, Tarım kredi, ORKOOP
ve TMKB gibi kooperatiflerin de üyesi
olduğu Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) kanalıyla küresel kooperatif
hareketinin zirvelerde temsilinin sağlaması dünya için önemlidir. Nitekim
tavsiye edilen ulusal innovasyon merkezlerinin oluşturulmasında kooperatiflerde katkı koyabilecek ve dünyadan
destek alabilecek durumdadır.
Bu önerilerdeki bazı maddeler ülkemiz
kooperatifçilik hareketine uzak gibi görünen kavramlar olarak görülse de dünya kooperatifçilik hareketi sahip olduğu
ekonomik büyüklük ve iş kolları ile iş
dünyasının bir parçası olmayı başarmışlar ve global sorunların çözümünde rollerini iyi bilmekte ve oynamaktadırlar.
Şimdi ülkemizde iş dünyasının TOBB
çatısı altında görünen kooperatiflerle
omuz omuza sorunlara sahip çıkma zamanıdır. Çevre ve insani değerler konusunda çözümler üretme zamanıdır. Çünkü bugüne kadar dünyada uygulanan ve
yaşanan ekonomik yaklaşımların bize
gösterdiği global sorunların çözümünün
bu birliktelikle aşılabileceği gerçeğidir.
20
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
10. Kalkınma Planında (2014-2018) Hayvancılık
»» Sorunlar ve Darboğazlar - Emel Tuğrul/Ziraat Yüksek Mühendisi
Onuncu Kalkınma Planı Hayvancılık
ÖİK’sında tespit edilen sorunlar özetlenerek aşağıda sıralanmıştır.
• Hayvancılık sektörü ile ilgili uzun vadeli hedef ve politika bulunmamaktadır.
• Türkiye; genetik materyal, canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvan, ana girdi
maddeleri ve kırmızı et konusunda ithalatçı ülke konumunda bulunmaktadır.
• Türkiye’de hayvansal ürünlerde tüketim seviyesi gelişmiş ülkelere kıyasla
düşük olup, burada alım gücünün düşüklüğü en önemli etkendir. Nitekim
TÜİK verilerine göre 2009 yılında en
az 13 milyon kişi (yüzde 18) gıda yoksulluğu çekmektedir.
• 2011 yılında hayvancılığa ilişkin ithalatların toplamına ödenen miktar,
hayvancılık sektörüne ayrılan destek
miktarının 2,6 katı olmuştur.
• Türkiye’de halen brusellozis, tüberkülozis, şap, PPR, newcastle gibi hem
ekonomik hem halk sağlığı açısından
önem taşıyan hastalıklar devam etmektedir.
• Türkiye pek çok önemli hastalığın
aşısında dışa bağımlı olup, 2011 yılında 1,2 milyar ABD Doları değerinde aşı
ithalatı yapılmıştır.
• 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu
kaldırılmış ve ulusal ıslah faaliyetleri
yönetmelikler kapsamında düzenlenmiştir. Ek olarak, yerli genetik kaynaklarının korunması ve ıslah alanında
atılan adımlar da yetersiz kalmakta,
önümüzdeki yıllarda yerli ırkların ve
beraberinde üstün özelliklerinin kaybolması tehlikesi artmaktadır.
• Yetiştirici ve üretici örgütleri ile kooperatifler gelişmiş ülkelerdeki özerklik,
kurumsal kapasite ve insan kaynakları
ile hizmet seviyesine ulaşamamıştır.
• Çiftçi örgütlerinin ürünlerin pazarlanması ve işlenmesindeki payları ve
pazarlık güçleri yok denecek kadar düşük olup, fiyat oluşumuna etkileri bulunmamaktadır.
• Hayvancılık sektörüne gençlerin ilgi
duyması arz sürekliliği ve sürdürülebilir bir üretim için ana koşuldur. Ancak
gerek köy koşullarındaki hayat standartlarının kentlerle çok farklı ve düşük olması, gerekse ulaşımın dahi çok
kolay olmaması özellikle gençlerin sektörden kopuşunu hızlandırmaktadır.
• Sektörde kalifiye eleman sıkıntısı her
aşamada karşılaşılan ana sorunlardan
bir diğeridir. Asgari bir eğitime sahip
bakıcı, çoban ve kâhya bulunması ve
çalıştırılmasında özellikle sosyal güvence ve diğer özlük haklarının sağlanması konusunda sıkıntılar baş göstermektedir. Üretici/yetiştirici örgütleri
ile kooperatiflerin hem ara eleman eğitimi, hem de sosyal güvence/özlük
hakları gibi konularda yeterince etkin
olamaması sorunun
çözülmesini geciktirmektedir.
• Tarımsal danışmanlık hizmetlerine
yönelik destekler ve uygulamalar bulunmakla birlikte, yetiştirici eğitimi,
yenilik ve gelişmelerle ilgili yayım faaliyetleri düzenli ve yeterli düzeyde yürütülememektedir.
• Türkiye hayvancılığı dış ticarette;
hayvan hastalıkları, yüksek girdi maliyetleri, çalışma alanı genişleyen ama
gelişimi ve dolayısıyla etkinliği sınırlı
kalan, hedefleri belirlenmemiş ıslah
çalışmaları ve yetiştirici/üretici örgütlenmesinin yetersizliği sebebiyle rekabet edememektedir.
• Organize Hayvancılık Bölgesi yatırımlarının, Türkiye koşulları göz önüne alındığında, sosyo-ekonomik açıdan
hangi tip yetiştiriciliğe hizmet edeceği
detaylıca ele alınmadan hayata geçirilmemesi önerilmektedir. Ayrıca, kurulum öncesi diğer gelişmiş ülke örnekleri irdelenmediği ve Türkiye koşullarına
uygun olacak şekilde yönlendirilmediği, hayvansal üretimin demografik,
sosyal ve ekonomik yapısı ile hayvansal
üretimdeki ana maliyet unsurlarından
hayvan ve yem girdisi maliyetlerinin
düşürülmesi üzerine etkileri ve entansif yetiştiriciliğin bölge koşullarındaki
etkinliği değerlendirilmediği takdirde başarılı olması mümkün değildir.
OHB’ler kuruldukları takdirde belirli
bir bölge içerisinde artan hayvan hareketleri, karantina koşulları, hayvan
hastalıklarının kontrolü, atık ve gübre
yönetimi, hayvancılık işletmelerinin
yem bitkileri ihtiyacının karşılanması
ve kurulu ahır kapasitelerinin büyümeye açık olması dikkate alınması gereken öncelikli konulardır
• Sözleşmeli üretim, ortak makine kullanımı, girdi ve destek hizmetler sağlayabilecek yetiştirici/üretici örgütlerine
yönelik düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.
• İstikrarsız hayvansal ürün piyasası
sebebiyle bitkisel üretimle rekabet edemeyen yem bitkileri üretimi, hem bu
nedenle, hem de sulanabilir alanların
genişletilememesinden dolayı yeterince artırılamamaktadır.
• Geçimlik ve yarı-geçimlik hayvancılık
işletmeleri ile gelişime açık küçük ve
orta ölçekli aile işletmeciliği bir tutulmakta, her koşulda büyük işletmelerin
ekonomik olduğu kanısı ile hareket
edilmesi ve politikalar oluşturulması
önemli bir sorundur.
• Türkiye’de hayvancılık ve birincil
hayvansal ürün piyasa düzenini sağlayabilecek etkin bir yapı bulunmamaktadır. Bu da hayvansal üretimin kırılgan ve istikrarsız piyasa koşullarında
yapılmasına sebep olmakta, hem ülke
içinde diğer sektörlerle hem de uluslararası piyasada diğer ülkelerle rekabet
edebilirliğini düşürmektedir.
• AB’dekine benzer bir Coğrafi İşaretleme Sistemi olmaması hayvancılıkta pazarlama sorununun devamını
sağlamaktadır. Türkiye’de uygulanan
sistem etkin ve amacına yönelik çalışmamakta ve uluslararası platformdaki
geçerliliği net değildir.
• Gıda güvenilirliği, denetimler ve ürün
kalitesi ile ilgili tüketici güveni tam
sağlanabilmiş değildir.
• Hayvan refahı ve hayvancılık işletmelerinin çevre üzerindeki olumsuz etkileri giderek önemli bir sorun olmaya
başlamıştır.
• Mevcut durumun tespitine imkan
sağlayacak hayvancılık istatistiklerinin
güvenilirliği halen önemli bir sorundur. Verilerin toplanmasından istatistik haline getirilmesine kadar tüm
aşamalarda çok fazla tahminden yararlanılmaktadır.
• Hayvancılık ile ilgili sayılan yapısal
sorunların büyük kısmının, Türkiye
ve dünyadaki gelişime paralel olarak
özellikle dış satım olanağı bulunan alt
üretim dallarında çözülmekte olduğu,
ancak daha çok yerli pazara üretim
yapmaya devam eden alt üretim dallarında çözümün daha fazla zaman aldığı
görülmektedir.
ÖNERİLER
Onuncu Kalkınma Planı Hayvancılık
ÖİK toplantılarında hayvancılık sektörü ile ilgili olarak dönüşüm alanları,
potansiyeli yüksek yatırım alanları ile
bu alanlara önerilecek teşvik politikaları, hayvancılık-sanayi entegrasyonu
ve işbirliğinin sağlanması için gerekli
olan adımlar tespit edilmiştir. Komisyonun belirlediği alan başlıklar:
a. Kırmızı et açığının kapatılabilmesi
amacıyla hayvancılık politikalarında
küçükbaş et üretimi ve tüketiminin
artırılmasına ağırlık verilerek kırmızı
et üretiminde sığıra olan bağımlılığın
azaltılması,
b. Ürün bazında piyasa düzenlemesi
yapılarak mevcut ürün piyasasının istikrarlı bir hale dönüştürülmesi,
c. Mera alanlarının ıslah edilerek mera
kalitesinin artırılması ve kaba yem üre-
timinin artırılmasına yönelik önlemler
daha da geliştirilerek süt-kırmızı et
üretiminin artırılması, maliyetlerinin
düşürülmesi,
d. Ürün kalitesi artırılarak gıda güvenilirliğinin sağlanması,
e. “Sığır varlığının her çevresel koşulda
yüksek verimli hayvanlara dönüştürülmesine yönelik yapay tohumlama
uygulamasından vazgeçilerek, bölge,
yöre ve işletme koşullarına uygun damızlıklar geliştirilmesi hedefine yönlendirilmesi,
f. Ekstansif ve yarı entansif üretimi
zorunlu kılan koşullarda gerçekleştirilen hayvansal üretimi desteklenerek,
bu alanların üretim dışı kalmasının
önlenmesi ve kırsal kalkınmaya katkı
sağlanması,
g. Her bir ekonomik verim düzeyi için
damızlık işletmelerinin geliştirilmesi,
h. İhtisas Organize Hayvancılık Bölgeleri uygulamasına pilot çalışma yapılmaksızın geçilmemesi,
i. Etçi koyun ıslahı kavramının köy
hayvancılığı eksenine oturtulması ve
kırmızı et üretimi ve köy hayvancılığında gelirlerinin artırılmasına yönelik
olarak ekstansif hayvancılıkta kullanma melezlemesinin uygulanması,
j. Farklı bölgelerin üretim koşulları göz
önüne alınarak yem bitkileri çeşitliliğinin ve üretiminin artırılması,
k. Kayıt sistemleri ve veritabanlarının
aktif olarak çalıştırılması ve veri kalitesinin artırılması,
l. Kalifiye ara eleman yetiştirilmesinin
planlanması ve sağlanması,
m. Kontrolsüz ilaç kullanımının önlenmesi ve kare kod uygulamasına geçilmesinin sağlanması,
n. Kimliklendirme sisteminin tüm türleri kapsayacak şekilde genişletilmesi,
o. Sulu tarım alanlarının genişletilmesi
ile yem bitkileri üretiminin artırılması,
p. Örgütlerin kayıt sistemi, markalaşma, pazarlama, ürün işleme konularında etkinliklerinin ve öncülük etmelerinin dönüştürülmesi,
q. Yetiştirici örgütlerinde görevli veteriner hekimlerin örgüt üyelerinin işletmelerinde ilaç kullanımının sağlanması için mevzuat değişikliği yapılması,
r. Yem hammaddesi olarak ithal edilen
ürünlerin bu amaç dışında kullanımının önlenmesi,
s. Market raflarının uygun bir oranda
üretici örgütlerinin ürünlerine ücretsiz
olarak tahsisini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması,
t. Aile tipi (geçimlik/yarı-geçimlik)
büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık işletmelerinin örgütlenme çatısı altında
birleştirilerek kırsal kalkınmaya katkı
sağlanması,
IPARD 1 ve IPARD 2
»» Tarım ve Kırsal Kalkınmanın desteklenmesi
amacıyla uygulanan IPARD programı birinci dönemi
uygulaması son yılına giriyor.
Bu uygulama ile üreticinin ürünlerini
satabileceği yüzlerce tesisin kurulması, binlerce istihdam sağlanması
yanında proje yapma kapasitesinin
de gelişmesine muazzam katkı sağladığını görmek gerekir. Ankara’da
Tarım Bakanlığının ve TKDK’nın
yaptığı 13.ncü çağrı bilgilendirme
toplantısında görüldü ki yeterince proje kadrosu ve proje birikimi
oluşmuş. Gerek sayı gerekse işin
özüne hakim olma anlamında.
TKDK yetkililerinin de bu hususu
ifade etmiş olması, 2011 yılından
bugüne danışmanlık hizmetindeki
gelişmeyi projelerde gördüklerini
belirtmesi biz danışmanlar için de
memnuniyet verici olmuştur.
Bu toplantılarda IPARD programı birinci döneminin 2015 yılında
biteceği, yıl sonunda veya 2016’da
ikinci dönemin biraz daha farklı
ancak sektörel olarak daha çeşitlenmiş olarak karşımıza geleceği
ifade edilmiştir. IPARD ikinci bölümün 2020 yılına kadar devam
edeceğinin de bilinmesinde fayda
vardır. Çok özet olarak belirtirsek
yeni programda mevcuttan farklı olarak kırsalda nüfusu 10 bin’in
altında olan yerleşim alanlarında
kamu altyapı yatırımları program
kapsamına girecektir. 5355 sayılı
yasa ile kurulan Birlikler, Köy ve
Özel İdare yönetimleri, Tarımsal
amaçlı OSB’ler altyapı projeleri
için başvuru yapabileceklerdir.
Mevcut program çağrılarında ise
birkaç önemli değişiklik vardır.
Bunlardan en önemlisi projelerin
online giriş sisteminin değişmesidir. İlk kez uygulanacak olan
sistem için sürekli danışılabilecek
bir merkez oluşturulacağı belirtilmiştir. Bir diğer önemli husus da
Bayındırlık poz no’larının sisteme
Topraklar, suyu depolar
ve süzer, böylece sel
ve kuraklıklara karşı
direnci geliştirir.
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
yüklenmiş olmasıdır. Proje sahipleri için önemli bir gelişme olarak
düşünüyoruz. Ancak burada dikkat
edilmesi gereken husus bazı pozların A,B,C… şeklinde alt guruplara
ayrıldığını bilmek ve keşif özetini
hazırlarken dikkate almak gerekmektedir. Üçüncü önemli notumuz
ise kira sözleşmelerinde tapuya
şerh edilmesinin şart olarak olması
gerektiğidir.
13.ncü teklif çağrısında konu olan
“Yenilenebilir Enerji” yatırımları
sadece ilgili yatırımın ihtiyacı olan
enerji gereksinimini karşılamak
amacıyla yapılabilecektir. Sistem sadece “fotovoltaik” ve max.1 MW olabilir. Şebekeye bağlı (on-grid) olmalı,
sistemin kurulumunda kullanılacak
paneller aynı olmalıdır. Yatırım uygulama alanı dışındaki yatırım harcamaları (ana şebekeye bağlama)
proje kapsamında değildir.
Son olarak yeni olmamakla birlikte açıklık getirilmesinde fayda görülen bir diğer konu 103-3 tedbiri
kapsamında meyve sebze temizleme, sınıflandırma, paketleme yatırımlarında sadece makine alımı
desteklenmektedir. Soğuk hava deposu ile birlikte ise bir dilatasyonla
ayrılacaktır. Soğuk hava deposunda inşaat proje kapsamındadır.
Herkese iyi yıllar diliyorum
Topraklar, yenilenemez
bir kaynaktır.
Gıda güvenliği ve
sürdürülebilir bir
gelecek için korunması
esastır.
u. Hayvan genetik kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımında farkındalığın artırılması ve bu alandaki çalışmaların desteklenmesi ve
genişletilmesi,
v. Üretici örgütlerinin etkinliğinin artırılması ile yapısal sorunların çözümünde üretici sorumluluğunun ve katkısının artırılması,
w. Hayvansal ürün işleme tesislerinin
AB standartlarına erişmesi,
x. 81 ilde Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nın
etkinleştirilerek politika etki analizlerinin gerçekleştirilmesi,
y. Veteriner hekimlerin ilaç satış yetkisinin iptal edilmesi, veteriner hekimlerin ücreti karşılığında ilaç temin ve
kullanımının acil ve anlık müdahaleyi
gerekli kılan hallerle sınırlandırılması,
z. Tarım envanterinin çıkarılması, veri
akışı sağlanarak güncel tutulması,
aa. Tarım bilgi sisteminin tamamlanarak güncel ve sürdürülebilir hale getirilmesi.
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı10.Kalkınma Planı 2014-2018 Hayvancılık Özel
İhtısas Komısyonu Raporu
com
Köy-Koop Haber Ocak 2015
SAĞLIK
Kulak ve Boğaz Ağrısına
Çok Dikkat Edin
»» Geçirilen bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya orta
kulak iltihabı hem sizin, hem de çocuğunuzun hayatını
kabusa çevirebilir.
Soğuk havalardan ve enfeksiyonlardan
çocuklar çok daha çabuk etkileniyor.
Orta Kulak İltihabı
Kulak zarının arkasındaki bölüm olan
orta kulakta bulunan ve genize açılan
östaki borusu, buradaki hava basıncının dengelenmesini sağlar. Bebek ve
küçük çocuklarda östaki kanalı, yetişkinlerdekine kıyasla daha yatay ve
kısa olduğundan boğaz ve genizdeki
mikropların orta kulağa daha kolay
ulaşmasına neden olur. Bu yüzden
bebek ve küçük çocukların en sık hekime başvurma nedenlerinden biri
orta kulak iltihabıdır.
Hangi yollarla bulaşır?
Sıklıkla viral ve bakteriyel üst solunum yolları enfeksiyonları sırası
ve sonrasında mikropların geniz ve
boğazdan; yatay, kısa östaki kanalları aracılığı ile orta kulağa ulaşması
enfeksiyonu ortaya çıkarır. Alerjik
eğilim, östaki kanallarının görev yapmasını olumsuz etkiler. Ayrıca bebeklerin yatar pozisyonda emzirilmeleri
veya biberonla beslenmeleri de orta
kulak iltihabına eğilimi artırır.
Belirtileri: En önemli belirtisi ku-
lak ağrısıdır. Ağrı kendini bebeklerde ağlama, huzursuzluk, beslenmeyi
reddetme ile gösterirken, çocuklar
zaten kulaklarının ağrıdığını söylerler. Ateş ve işitme azlığı diğer belirtiler olabilir. Basınç artışı sonucu
kulak zarı delinirse, iltihaplı ve kanlı
bir akıntı görülebilir. Otoskop ile yapılan kulak muayenesi kesin tanıyı
koydurur. Eğer akıntı varsa kültür
testi yapılır.
Tedavisi
Birinci amaç ağrı kesiciler verilerek
ağrının ortadan kaldırılmasıdır. Sonra uygun antibiyotik seçilerek enfeksiyonun yok edilmesidir. Ortalama
olarak iki hafta kadar uygulanır. Serum fizyolojik veya okyanus suyu kullanılarak burun açık tutulmalıdır.
Ne yapmalı?
Bebeklerde, anne sütü ile beslenme
ve aşılama bağışıklık sistemini güçlü kılar. Ancak bebek emzirilirken
başın yatar pozisyonda olmaması
gerekir. Hasta çocukların sağlıklı
olanlardan ayrı tutulması, bulaşmayı azaltması yönünden önemlidir.
Ayrıca üst solunum yolu enfeksiyonu olanların burun bakımları ihmal
edilmemelidir.
21
Yeni Yılda Sağlığınız İçin Yeni Kararlar Alın
»» Çoğumuz yılbaşını önemli kararları uygulamak için bir başlangıç olarak kabul
ederiz. Gelin sağlığımız için de bunu uygulayalım. Ama unutmayalım ki çoğumuz
devamını getiremiyoruz çabuk vazgeçiyoruz.
Yeni yılda sağlığımız adına alınması
gereken karalarlardan bazıları;
• Organik taze sebze meyve ağırlıklı besleneceğim. Çünkü; Uzun
ve sağlıklı yaşayan insanlar
Dünya'nın çok farklı yelerinde,
oralara özgü, çok farklı bitki, meyve ve hayvanlarla besleniyor. Ortak
yanlarıysa, hareketli bir yaşam ve
mevsiminde yetişen ürünlerle beslenmeleri.
• Kilo vereceğim insülin direncini
yeneceğim. Çünkü; Diyabet, erken ölüm, kalp-damar hastalıkları,
inme, böbrek hastalığı ve körlüğün
önde gelen nedenlerindendir. Tip 2
diyabet hastalarının çoğu fazla kiloludur. Fazla kilolu veya obez olmak
kolon, göğüs, rahim ve safra kesesi
kanserleri için riskimizi yükseltir.
• Bilgisayar ve cep telefonu kullanmadan yüzyüze sosyalleşeceğim!
Çünkü; Bağışıklık sistemi dahil vücuttaki birçok sistem kişinin Ruhi
durumuyla yakından irtibatlı çalışıyor. İyimser kanser hastalarının
kandaki bağışıklık hücrelerinin kemoterapiye daha iyi yanıt verdiğini
gösteren birçok araştırma var.
• Sigaradan uzak duracağım. Çünkü ; Sigara damarları daraltıyor, iç
tabakasını tahrip edip kolesterol
yapışmasını tetikliyor, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırıyor. Kalp krizine, inmeye, çeşitli organların damarlarında tıkanmalara yol açıyor.
Kanseri tetikliyor. Sevdiklerimle
kaliteli bir hayat sürdürmek için
dumansız hava sahası istiyorum.
• Daha çok hareket edeceğim, egzersizi hayat tarzı haline getireceğim.
Çünkü; Egzersiz yapılmadan yapılan
diyetlerin metabolizmayı yavaşlatıcı
etkisi nedeniyle az yense de kiloların
geri alınmasına neden olduğu biliniyor. Kilolu kişilerin kilo veremese
de egzersize devam ettiklerinde kalp
krizi, felç ve kansere yakalanma
oranlarının düştüğü biliniyor. Yapılan 1 saatlik egzersizin ömrü 2 saat
uzattığı da bir gerçek.
• Yeni şeyler öğrenmeye çalışacağım, akıllı telefonumun beni akılsızlaştırmasına izin vermeyeceğim.
Çünkü; Yeni birşeyler öğrenmeye
çalışan, çeşitli kurslara katılan,
çok farklı konularda bulmaca çözen, orta ve üstü yaştaki bireylerin
bunama, alzheimer gibi beyin hastalıklarına yakalanma oranlarının
daha düşük olduğu biliniyor.
• Fazla alkol tüketiminden uzak duracağım. Çünkü; Uzun süre fazla
tüketilen alkolün depresyon hafıza
zayıflaması veya sara nöbeti riskini,
karaciğer sirozu, kalp hastalıkları,
hipertansiyon, inme ve hatta ağıziçi,
gırtlak, karaciğer, pankreas, meme
kanseri riskini artırabileceği biliniyor.
• Yeterli ve kaliteli uykuya özen
göstereceğim. Çünkü; 6-8 saatlik
iyi bir gece uykusunun sağlık için
önemi çok büyük. Bölünmüş, kalitesiz, eksik ya da fazla uyku şunlara
yol açabiliyor: Bağışıklık sistemini
ciddi derecede bozuyor. Hafızayı
önemli ölçüde zayıflatıyor, dikkat
dağınıklığı yaratıyor. Zihinsel ve
fiziksel performansı düşürüp problem çözme yetisini azaltıyor.
• Akdeniz diyetine uyacağım. Çünkü; Her yıl uzun yaşayan ülkeler
sıralamasında Akdeniz ülkeleri ve
Japonya çoğunlukla başı çekiyor,
bunda en çok zeytinyağı, balık,
mevsiminde tüketilen taze sebze,
meyve, az miktarda alkol (şarap),
fermente ürünler (peynir, turşu,
soya sosu vb), sarımsak, soğan, az
yağlı kırmızı et tüketiminin önemli olduğu düşünülüyor. Çiğ veya
buğulama, haşlama pişirme yönetiminin tercihi de önemli görülüyor. Girit'te bunların dışında bol
miktarda keçi peyniri tüketiliyor.
Uzun yaşayan Kafkas ırkının av eti
ve kımız, yoğurt gibi fermente gıda
tüketimi yüksek. Eskimolar ise bol
miktarda yağı av hayvanı ve soğuk
su balığı tüketiyor.
• Çevremdekileri, ailemi, dostlarımı
da bu konularda teşvik edeceğim.
Çünkü; Yalnız başına uygulanan bu
karalara uyum, ilk haftalar yüzde
75 iken 6 ay sonra yüzde 40 civarına düşüyor. Üstelik dostlarımı çok
seviyorum.
Pazı Felç Riskini Azaltıyor
»» Beyni besleyen arterlerin yırtılması veya tıkanmasıyla gelişen felç, kol ve bacak
kaslarında güçsüzlük ve fonksiyon kaybına yol açıyor. Bol kalsiyum barındıran
pazı, felç riskini de azaltıyor.
Trabzon Hurması Kanserden
Koruyor
»» Rengi, kokusu ve tadı ile şifa kaynağı olan
Trabzonhurmasının faydaları saymakla bitmiyor.
Uzmanlar, A vitamini ve karbonhidrat
bakımından çok zengin olan Trabzon hurmasının kalp-damar hastalıklarının tedavisi içinde şifa kaynağı
bir meyve olduğunu söyledi. Ayrıca
bağışıklık sistemini kuvvetlendirip
sindirim sistemi hastalıklarına iyi
gelen Trabzon hurması, antioksidanlar bakımından zengin olması
sebebiyle günümüzde yaygın olarak
görülen kanserden koruyor.
Zaafiyet, kansızlık, vitamin eksikliği
ve mide-barsak hastalarına da iyi gelen bu harika meyve ishali kesip iştahı açarken, mideyi kuvvetlendiriyor.
Safra hararetini giderip mide gastri-
nasyonlarını içerdiğini belirten Kandıralı, karalahana,
brokoli,
ıspanak
gibi yeşil sebzelerinde aynı etkiyi gösterdiğini belirtiyor.
Yeşil sebze tüketin
Beyin sağlığı için her gün en az yarım su bardağı yeşil sebze tüketin
uyarısında bulunan Kandıralı, balık,
tam tahıllar, ceviz, badem ile kırmızı-mor meyvelerinde de inmeye karşı kalkan olduğunu ifade ediyor.
Beslenme Alışkanlıklarımız Dünyayı Değiştiriyor
tini önlerken, bağırsak iltihabını da
iyileştiriyor.
Faydaları saymakla bitmeyen Trabzon hurmasının yaprakları kaynatılarak saç ve yüz yıkanırsa cilt ve saçı
güzelleştiriyor. Trabzon hurmasının
fiyatı 1,5 ile 5 TL arasında değişiyor.
Dt. Coşkan ARAS
TANIMIŞ!
Temel gömülü diş ameliyatı olacaktı.
Diş doktoru ve hemşire,
steril giysileri, maskelerini ve eldivenlerini giymiş, hazırlık yapıyorlardı.
Ispanağa benzeyen sindirimi kolay,
bol vitaminli, besleyici bir bitki
olan pazıda, A, C ve K vitaminleri bol miktarda bulunur. Ayrıca E
vitamini ile demir, magnezyum ve
kalsiyum minerallerini içerir. Zararlı oksidasyonu ve plak birikimini önleyen besinler sağlıklı beyin
fonksiyonları için gereklidir diyen
Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, felç riskini azaltacak besinlerin
tüketimini öneriyor. Pazının güçlü
vitamin, lif ve antioksidan kombi-
Temel, ameliyatı yapacak
doktora ve onun yanındaki hemşireye baktı ve
konuştu:
• Ha poşina kiyafat
değiştirdinuz, masçelerinizi ciydinuz da!
Hepinizi tanidum !!!
»» Nature dergisinde yayınlanan “Beslenmenin Sürdürülebilir Çevre ve İnsan
Sağlığı ile İlişkisi” adlı araştırma; insanların beslenme alışkanlıklarının insan ve
çevre sağlığı ile olan ilişkisini küresel düzeyde ortaya koyuyor.
Araştırmaya göre sağlıklı beslenmenin yaygınlaşması ile hem diyabet,
koroner kalp hastalıkları gibi beslenmeye bağlı hastalıklar azaltılabilir hem de bu sayede tarımsal
sera gazı emisyonları azaltılarak ve
ormansızlaşmanın önüne geçilerek
çevre tahribatı önlenebilir.
Kaliforniya Üniversitesi Bren Çevre
Bilimi ve Yönetimi Enstitüsü’nden
profesör David Tilman ve Minnesota Üniversitesi’nde yüksek lisans
öğrencisi Michael Clark’ın gerçekleştirdiği araştırmada; yem ve et
üretiminin çevresel maliyetleri üzerine yapılmış önceki araştırma verileri ile birlikte dünyanın en fazla
nüfusa sahip 100 ülkesinin 50 yıllık
beslenme trendleri, beslenme ile
ilişkili hastalıklardaki ölüm oranları
ve nüfus artış oranları birlikte analiz edilerek sonuçlar elde ediliyor.
Tilman, bulguların çoğu şaşırtıcı
değil ancak küresel etkileri korkutucu. Çoğumuz yüksek kalorinin
sağlık için kötü olduğunu, kırmızı et
tüketiminin çevreye zarar verdiğini
ve bazı beslenme çeşitlerinin daha
sağlıklı olduğunu biliriz. Bu araştırmada bizi asıl şaşırtan küresel
düzeydeki beslenme eğilimlerinin
gezegene olan etkisinin ne kadar
büyük olduğunu ve değişiminin ne
kadar hızlı olduğunu görmek oldu.
Beslenmenin sera gazı emisyonlarını ne düzeyde arttırdığını, tropikal
ormanları ve diğer ekosistemleri ne
ölçüde tahrip ettiğini görmek gerçekten şaşırtıcı.
Araştırma gösteriyor ki 1961-2009
yılları arasında kişi başına et tüketimi, boş kalori alımı ve alınan toplam
kalori miktarı, gelir artışı ve kentleşme gibi faktörlerin etkisi ile birlikte
artış gösterdi. Beslenme eğilimi bu
şekilde devam ettiği takdirde 2050
yılında beslenme içeriğini %60 oranında boş kalori, %20-50 oranında ise hayvansal gıda ve çok az bir
kısmını bitkisel gıda oluşturacaktır.
2050 yılındaki bu beslenme sera
gazı emisyonlarını %80 oranında
attırırken tarım arazisi oluşabilmesi için ormanların yok edilmesi ve
beraberinde türlerin yok edilmesine
neden olacak ve ayrıca su kaynaklarına atılan kimyasal gübre ve pestisit
akışı da artmış olacaktır.
22
Ocak 2015 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
OCAK-ŞUBAT 2015
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
OCAK AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Kışı ılık geçen yerlerde ilkbaharda ekilecek
tarlalar sürülür ve açmalar yapılır. Ekimle
birlikte gübre verilmemiş tarlalara gereken
gübreler verilir.
HAYVANCILIK
a) Birçok yerlerde hayvanlar ahırda olduğu
için ahırların bakımı önemlidir. Ahırlar temizlenmeli, havalandırmalı, hastalıklarla
mücadele için önlemler alınmalıdır.
b) Yeşil gübre amacıyla Güneyde bakla ekimi
yapılır.
c) Kabarık tarlalar loğ denilen yuvarlak silindir taşlarla bastırılır. Sık olan hububat tarlalarında filizler hayvanlara yedirilir.
d) Ambarlarda gerekli koruma ve mücadele
işleri yapılır.
AEGEANAGRI Tarım ve Hayancılık
MEYVECİLİK
Tarımsal Mekanizasyon, Tarım Teknolojileri, Seracılık ve Hayvancılık Fuarı
a) Fidan çukurları açılır. Bahçe toprakları uygun yerlerde derince bellenir ve gübrelenir.
Tarım, Tarım Teknolojileri, seracılık, Hayvancılık, Tohum, fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri
b) Fidanların sökülmeleri, katlanmaları ve dağıtım işleri yapılır. İklimi ılık olan, bölgelerde
fidan dikimleri yapılır. Zeytin fidanları dikilir.
Elma ve armut tohumları tavalara ekilir.
Orion Fuarcılık -Denizli
08.01.2015 - 11.01.2015
c) Zeytin ve turunçgillerde budama yapılır.
Kalem aşısı hazırlığına başlanır.
Exponatura 2015
d) Meyve bahçelerinde kış ilaçlaması yapılır.
6.Doğal, Organik ve Sağlıklı Ürünler Fuarı
e) Turunçgiller, muz ve hurma hasadı yapılabilir. Ambalaj ve pazarlama işleri devam
eder. Ambarlarda tekniğe uygun bir şekilde
muhafaza edilir.
Doğal ve Organik Gıda Çeşitleri ve İçecekler, Doğal ve Organik Ev Ürünleri, Bitkisel İlaçlar, Doğal
Vitaminler ve Enzimler, Spa, Wellness Ürünleri,
Bitkisel Kozmetik ve Güzellik Ürünleri
Tureks Fuarcılık
08.01.2015 - 10.01.2015
Fresh Türkiye
Yaş Meyve Sebze Depolama ve Ambalaj
Fuarı
Yaş Meyve- Sebze, Organik Ürünler, Sert Kabuklu Meyveler, Kuruyemişler, Aromatik ve Tıbbi
Bitkiler, Zirai Tohumlar ve Teknolojileri
b) Hayvanlar çeşitli yemlerle beslenmeli, zararlılarla mücadele edilmeli ve havalar temiz
tutulmalıdır.
c) Doğum hazırlıklarına başlanır.
SEBZECİLİK
a) İklimi uygun yerlerde seralarda turfanda
sebzecilik işleri devam eder.
b) İklimi uygun bölgelerde sıcak yastık hazırlıkları başlar. Ay sonuna doğru tohumlar
sıcak yastıklara ekilir. Bazı sebze fidelerinde
şaşırtma yapılır.
c) Geç kalmış bahçe belleme işleri tamamlanır. Çeşitli gübreler uygulanır.
d) Ilık iklimli bölgelerde bazı sebzelerin ekimi yapılır.
e) Seralarda ve sıcak yastıklarda sulama, uç
alma ve çapalama işleri yapılır.
f) Sera ve sıcak yastıklarda çeşitli zararlılarla
mücadele işlemleri yapılır.
g) Lahana, kıvırcık salata, pırasa, ıspanak,
maydanoz gibi kış sebzelerinin hasadı yapılır. Ambarlarda ve soğuk hava depolarında
sebzeler muhafaza edilir. Ambalajlanarak
pazara sevkedilir.
BAĞCILIK
a) Ilık bölgelerde asma dipleri açılır. Boğaz
kökleri temizlenir. Gübreleme yapılabilir.
Bazı ılıman bölgelerde derin krizme yapılır.
Start Fuarcılık
08.01.2015 - 10.01.2015
Türkiye Tohum
10. Uluslararası Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı- İZMİR
12-15 Şubat
2015
07.01.2015 - 11.01.2015
Türkiye Tohum Teknolojileri, Tohumculuk Fuarı
Tohumculuk ve Tohum Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı,
Gübre
Start Fuarcılık
11-15 Mart 2015 - DENİZLİ
AEGEANAGRI 2015 11. Ege Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı
Avrasya Hayvancılık 2015
5.Hayvancılık, Ekipmanları, Tavukçuluk
ve Süt Endüstrisi Fuarı
Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi
Tüyap-İstanbul
05.02.2015 - 08.02.2015
6.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık
Akort Tanıtım -
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde sık sık havalandırma ve temizlik işleri yapılır,
b) Kuluçka hazırlıklarına başlanabilir.
c) Kümes hayvanları genel olarak içeride
beslendiklerinde çeşitli ve uygun yemlerle
beslenmelidir.
d) Kümeslerde hayvanların çeşitli hastalıklara karşı koruyucu aşıları yapılmalıdır. İlaçlar
yemlerle verilmelidir.
ARICILIK
a) Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır.
c) Arılar için yeteri yem yoksa bez parçasına
toz şeker konarak kovan içine yerleştirilir.
Uyuyan arıların düşüp ölmemesi için kovan
ve petekler sarsılmamalıdır.
d) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık
ve zararlılarla mücadele edilir.
Mevzuat
▶▶ 27 Kasım 2014 Tarihli
ve 29188 Sayılı Resmî Gazete,
Tarımsal Sulamaya İlişkin Elektrik
Borcu Bulunan Çiftçilere Bu
Borçları Ödenene Kadar 2014
Yılında Tarımsal Destekleme
Ödemesi Yapılmayacağına Dair
Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama
Tebliği (Tebliğ No: 2014/9)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2014/49)
▶▶ 9 Aralık 2014 Tarihli ve
29200 Sayılı Resmî Gazete, Gıda
ve Tarımsal Ürün Piyasaları
İzleme ve Değerlendirme
Komitesi ile İlgili 2014/20 Sayılı
Başbakanlık Genelgesi
18.02.2015 - 21.02.2015
KONYA HAYVANCILIK 2015
3. Hayvancılık, Çiftlik Ekipmanları ve Süt
Endüstrisi Fuarı
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
e) Hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır.
▶▶ Aralık 2014 Tarihli ve 29195
Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek
Soğanlarının 2015 Yılı İhracat
Listesi Hakkında Tebliğ (No:
2014/56)
Gaptarım Tarım - G.Antep OFM
KTO-TÜYAP Konya Uluslararası Fuar Merkezi
d) Ilık bölgelerde hayvanlar meralarda otlatılır.
▶▶ 28 Kasım 2014 Tarihli
ve 29189 Sayılı Resmî Gazete,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı
Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında Tebliğde
(Tebliğ 2013/59) Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2014/58)
29.01.2015 - 01.02.2015
Konya Tohum 2015, Konya Sulama Teknolojileri ve Bitki Besleme Fuarı 2015, Konya
Tavukçuluk, Kümes Hayvanları ve Ekipmanları Fuarı 2015 ve KET 2015 Fuarı ile eş
zamanlı.
b) Soğuk hava depolarında muhafaza edilen
üzümler piyasaya sevkedilir.
Prof.Dr. Erkan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik
Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
▶▶ 12 Aralık 2014 Tarihli ve
29203 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Zeytinyağı
ve Pirina Yağı Tebliği (Tebliğ
No: 2010/35)’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2014/54)
▶▶ 13 Aralık 2014 Tarihli ve
29204 Sayılı Resmî Gazete, Zararlı
Maddeler ve Karışımlara İlişkin
Güvenlik Bilgi Formları Hakkında
Yönetmelik
▶▶ 20 Aralık 2014 Tarihli ve
29211 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Yumurta Tebliği
(2014/55)
▶▶ 20 Aralık 2014 Tarihli
ve 29211 Sayılı Resmî Gazete,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı
Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında Tebliğde
(Tebliğ 2014/43) Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2014/57)
▶▶ 23 Aralık 2014 Tarihli ve
29214 Sayılı Resmî Gazete, Çiğ
Sütün Değerlendirilmesine
Yönelik Destekleme Uygulama
Esasları Tebliği (No: 2014/60)
▶▶ 26 Aralık 2014 Tarihli ve
29217 Sayılı Resmî Gazete, 5957
Sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli
Arz ve Talep Derinliği Bulunan
Diğer Malların Ticaretinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
10 uncu Maddesinde Yer Alan
Parasal Sınırların Artırılmasına
İlişkin Tebliğ
▶▶ 28 Aralık 2014 Tarihli
ve 29219 Sayılı Resmî Gazete,
Zorunlu Karayolu Taşımacılık
Mali Sorumluluk Sigortası
Tarife ve Talimatında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Tarife ve
Talimat
▶▶ 28 Aralık 2014 Tarihli ve
29219 Sayılı Resmî Gazete, 2872
Sayılı Çevre Kanunu Uyarınca
Verilecek İdari Para Cezalarına
İlişkin Tebliğ (2015/1)
Köy-Koop Haber Ocak 2015
SPOR-TARIM BULMACA
İnsanoğlunu Teknoloji Öldürecek!
23
»» Oysa ne güzeldi bir zamanlar… Hafta sonlarını çoluk çocuk iple çekerdi, doyumsuz piknikler ve kırlarda gezmeler için. Ya şimdi? Kısaca AVM
denilen alışveriş merkezlerinden çıkmaz olduk gece gündüz. Tüketimin esiri olarak, teknolojiyle dolu bir dünyada, bize ne kadar yer kaldıysa nefes
almaya çalışıyoruz.
Evde, sokakta, otobüste, çarşıda, pazarda, işte aklınıza gelebilecek her
yerde ellerimizde 1-2 gün sonra modası geçecek teknoloji harikalarıyla
yatar kalkar olduk. Yemeden, içmeden ve konuşmadan kulaklarımızda
kulaklıklar, sanal bir âlemde, sanal
mutlulukların peşinden koşar olduk.
Daha az hareket, daha az
sohbet ve çılgınca gelişen,
artan teknoloji ürünleri.
Neredeyse günlük hayatın
tamamını birkaç tuşla
halleder olduk.
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
Bu hastalıkla başa çıkmak ise son
derece basit. İhtiyacımız olan sadece
“HAREKET”. Hareket edebileceğimiz en kolay ve en sağlıklı etkinliğin
adı da ‘Spor’ dur.
Bu kadar muhteşem bir değişim,
insanoğlunun yepyeni bir hastalıkla
tanışmasına neden oldu. “Hypokinetic Diseases” kısaca “Hareket Azlığı Hastalıkları” için kullanılan bir
terim. Son yıllarda gündeme sıkça
oturan bu hastalık grubunun başını
ise kalp damar hastalıkları çekiyor.
Özellikle son 10-15 yılda çok can
alan bu hastalık grubunu, teknolojinin gelişmesiyle, daha az hareket
etmeye başlayan insanoğlu besliyor.
Spor ana başlığı altında
ise özellikle tavsiye
ettiğim, son yıllarda
moda olmaya başlayan
“Doğa Sporları”, herkesin
kolayca ve çok da masraf
gerektirmeyen etkinlikleri
barındırmaktadır.
Doğa sporları, doğal bir ortamda,
malzemeli ya da malzemesiz yapılabilir. İmkan bulabildiğiniz kırlık
bir alanda yürüyüş bile yapmanız
doğa sporlarına adım atmanız için
yeterlidir. Bunların yanında, dağcılık, tırmanış, kampçılık, dağ bisikleti, rafting, doğa fotoğrafçılığı gibi
etkinlikler de doğa sporlarındandır.
Özellikle “Trekking” adı verilen doğa
yürüyüşleri, masrafsız olmasının ya-
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Bir sulama yöntemi. 2- En kısa zaman... Olağandan büyük...
Bir orman ağacı 3- Tampon... Dünyanın en büyük çağlayanı 4Budanmış büyük meşe, ardıç ağacı... Büyük kız kardeş... Kilometre 5- Başarısız... 6- Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı... Genişlik... Su afeti
7- Dumanlekesi... Mitolojik bir çalgı... Kuzey Amerika dağ sırası
8- Bir renk... Şehirden küçük, köyden büyük 9- Büyük ve gösterişli çadır... Damızlık dişi hayvan... İsim 10- Samanaltından su
yürüten... Külhanbeyi bağırması 11- Ekleme... Cem Yılmaz filmi
12- Muzuyla ünlü bir ilçemiz... Sivas’ın bir ilçesi.
Yukarıdan Aşağıya
1- Bol sulu bir narenciye çeşiti 2- Hasattan sonra toprakta kalan... Bir biber çeşiti... Bir nota 3- Düzenlenmiş ağaçlı ve çiçekli
büyük bahçe... Petrol çıkartılan bir dağımız 4- Kullanım süresi...
Bir organımız... Olumsuzluk bağlacı 5- Tümör... Kedi köpek yavrusu... Olmamış 6- Bir balık... Dokumacılıkta kullanılan bir bitki
7- Gösterge... Hafif yükselti, tepecik 8- Dürüstlüğüyle ünlenen
kimse... Dünyamızın uydusu 9- Minderli alçak sedir.... Siyah
renkli değerli bir orman ağcı 10- Avuçiçi ... Bir işin yapıldığı
an... Eski bir uygarlık 11- Soy... Hayvansal temel besin maddesi... Namus 12- Sermaye, kapital... Bir ilimiz
nında, bireysel yapılabildiği gibi toplu halde de yapıldığında son derece
sağlığa faydalı etkinliklerdendir.
Dünya Sağlık Örgütü
tarafından yayımlanan
‘’Fiziksel Aktivite
Raporu’’nda, yetersiz
fiziksel aktivitenin birçok
hastalığın gelişmesinde
etkili olduğu belirtilerek,
her yıl hareketsizlik
nedeniyle dünyada
ortalama 3,2 milyon kişinin
hayatını kaybettiği ve her üç
yetişkinden birinin fiziksel
olarak aktif yaşam tarzı
sürdürmediği ifade ediliyor.
Bırakın asansörü merdiveni kullanın. Televizyonunuzu düğmesinden
kapatın. Her yere arabanızla gitme
alışkanlığından vazgeçin, yürüyün.
Boş zamanlarınızı ailece AVM lerde geçirmek yerine doğaya gidin.
Suyunuzu başkasından istemek yerine kalkın kendiniz alın. Un, şeker,
tuzdan uzak durun. Tembellikten
vazgeçin. Yaşam kalitenizin nasıl
olacağına karar vermek sadece sizin
elinizde.
Durum bu kadar ciddiyken, hala teknolojiye bu kadar bağımlı yaşamaya
çalışmakta ısrarcı olmak, sadece
kaybedilen hayat sayısını artıracaktır.
Kararınızı hemen şimdi verin: Unutmayın, zararın neresinden dönerseniz, sağlığınıza o kadar çabuk kavuşursunuz.
O yüzden “HAREKET EDİN”
Spor dolu günler sizinle olsun…
“Bu İşten de Yüzümüzün
Akıyla Çıktık”
Ağanın birisi koyunlarına bakması için bir çoban tutar. Parasını peşin verir. İhtiyaçlarını karşılar. 100 Koyununu
çobana teslim eder, çoban da
yaylaya çıkar.
Ağa bir zaman sonra koyunlarını merak eder onları görmek için yaylaya çıkar.
Yaylaya çıktığında çoban;
önünde yoğurdu, ekmeği katığı yemek yemektedir. Ağa
sorar bizim koyunlar nerede,
ne durumda?
Çoban cevap verir;
-Ağam, yağmur yağdı gök çatladı, 80 tanesinin ödü patladı.
9’unu verdim kasapa, O’nu koyma hesaba. Aha bir tanesinin de postu burada der.
Ortada koyun göremeyen ağa sinirden kudurur. Çobanın
önündeki yoğurt tabağını alır çobanın suratına çarpar.
Çoban; Allahım çok şükür bu işten de yüzümüzün akıyla
çıktık der.
Temelin Duası
Temelin ineği hastalanmış.. Hangi veterinere götürmüşse bir
türlü iyileşmemiş. Temel biçare bir şekilde düşünürken ellerini açıp Allah'a yalvarmış..
-''Yarabbi sen ineğimi iyi et, iyi edersen 15 gün oruç tutarım... ".
Bu hayvan iki günden fazla yasamaz diyen veterinerlere
rağmen inek iyileşmiş..
Bizim temel 15 gün oruç tutmuş. 16.gün inek ölmüş.
Temel ne yapacağını sasırmış.
İnek ölü, havadan 15 gün de oruç tutulmuş.....
Ellerini açmış :
-"Yarabbi sen saniyorsun ki Temel aptaldur,
hiç itiraz kabul etmem, ineğu kurbana sayar, tuttiğum
oruçlari da Ramazan'dan düşerum.
Hiç kusura pakmayasun...''
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu
yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna
karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan
metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi
içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını
varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Başka Bir
Hayvancılık Mümkün
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman
da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa
mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu
sorulara cevap arıyor.

Benzer belgeler

Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı

Köy-Koop Haber Gazetesi 2. Sayı İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL...

Detaylı