2008-4 - Türk Kütüphaneciler Derneği

Transkript

2008-4 - Türk Kütüphaneciler Derneği
TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ - HALKLA İLİŞKİLER SÜREKLİ GRUBU
İletişim
Adres
Necatibey Cad., Elgün Sok.,
8/8 06440 Kızılay, Ankara
TÜRKİYE
Telefon
Merhaba,
+90(312)2301325
Faks
+90(312)2320453
E-posta/ Web
[email protected]
[email protected]
www.kutuphaneci.org.tr
Editörler:
Nermin Çakmak
[email protected]
Evrim Metin
[email protected]
Tasarım:
Nermin Çakmak
[email protected]
Yeni sayımızdan herkese merhaba.Yaz sıcaklarının başladığı şu günlerde
keyifle okuyacağınıza inandığımız dördüncü sayımızın dosya konusu
“İletişimde Dokunmanın Rolü”. Bu konuda bilgilerini bizimle paylaşan
Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Öğretim Görevlisi Dr.Recep Tayfun’a sonsuz teşekkürlerimizi iletiriz.
Resimli kitaplar çocukların dünyasında ayrı bir yere sahiptir; bir de o
kitapları kendileri yapıyorlarsa demeyin keyiflerine/heyecanlarına. İhsan
Doğramacı Vakfı Özel Bilkent İlköğretim Okulu Görsel Sanatlar Öğretmeni
Şükran Şahin bize okullarında uyguladıkları “Kitaplarla Büyümek” adlı
projeleriyle çocukların kendi kitaplarını nasıl yaptıklarından ve projenin
detaylarından bahsetti. Kendisine bültenimize yapmış oldukları katkı için
teşekkür ederiz.
Bu sayımızda da yine kütüphane kullanıcılarımızla buluştuk. Yine çok
değerli fikirlerini bizlere aktardırlar. Kendilerine teşekkür ederiz. İstekleri
üzerine isimlerini belirtmedik.
Karikatür köşemizde de değerli meslektaşım ve iş arkadaşım Behiye
Ermete bizleri yalnız bırakmadı. Kendisine buradan tekrar teşekkür
ederim.
Bir sonraki sayıda tekrar buluşmak dileğiyle……
Karikatür:
Behiye Ermete
[email protected]
Nermin Çakmak
TKD-HİG E-Bülten Editörü
2
DOSYA – 4 ►
İletişime ‘Dokunmak’
Dr. Recep TAYFUN*
∗
Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi
e-posta : [email protected]
Her geçen gün gelişen ve değişen bir topluma
paralel olarak, iletişim yöntem ve anlayışı da hızla
değişmektedir. Teknolojide yaşanan köklü değişim
ve gelişmeler sadece bireylerarası ilişki biçimimizi
değil, düşünce şeklimizi de değiştirmiştir.
Ancak teknoloji ne kadar hızlı değişse de etkili ve
başarılı bir iletişim, en güncel elektronik araçlar
veya en eski jest ve dokunma gibi ilkel yöntemler
kullanılsa da, paylaşılan sorunları anlama ve
anlatabilme kabiliyetine giderek artan bir şekilde
bağlı olacaktır. 1 İletişimin başarısız olmasının en sık
rastlanan nedeni, kişinin karşısındakini iyice anlayıp
anlamadığı ile ilgilidir. Bu sürece elbette,
söylenenleri anlama yeteneği de dahildir. Çoğu
zaman söylenenler anlaşıldı sanılsa da, ancak bir
müddet sonra kişinin yanılmış olduğunu fark ettiği
durumlar yaşanmaktadır. 2
sözsüz bir şekilde duyguları ileten bir iletişim
biçimidir. Dokunmanın kişilerarası sevme, yakınlık,
güç ve kültürel faktörlerle olan ilişkisi yanında,
Harvard Üniversitesi’nden psikolog Nancy H.
Henley’e göre 4 günümüz toplumunda bir başkasına
dokunma, statü ile de çok yakından ilgili bir iletişim
boyutudur.
Dokunma, iletişimde belirleyici ve etkileyici bir
özelliğe sahiptir. Yaşamın her alanında ihtiyaç
hissettiğimiz dokunma; etkin bir iletişim sürecine
sağladığı olumlu katkının yanı sıra istem dışı
gerçekleştiğinde, aşırıya yöneldiğinde ve/veya
süresi uzadığında –alışveriş merkezlerinde, toplu
taşıma araçlarında, ortak kullanım alanlarında–
iletişimi olumsuz etkileyebilecek bir özelliğe de
sahiptir.
Dokunmanın insan yaşamında sahip olduğu önem
yapılan araştırmalarla da doğrulanmıştır. 5
1970’li yılların sonunda ABD’de
genç maymunlarla zor ama önemli
bazı deneyler gerçekleştirilmiştir.
Doğumdan hemen sonra
annesinden ayrılan bir maymun, tek
başına sert ve tahta zeminli bir
kafese konulmuş, sopayla kafesin
içine itilen bir biberonla beslenmiş,
fakat maymunun dokunması ya da
oynaması için yumuşak hiçbir
malzeme verilmemiştir. Yavru
maymun açlıktan değil ama fiziksel
temas yokluğundan ölmüş,
mikroskop altında incelenen
beyninin deforme olduğu
görülmüştür. Maymunun büyük bir
ihtimalle çıldırdığı değerlendirilmiştir.
Amaç ve işleyiş açısından belirgin özellikleri içeren
ve sistematik olarak gerçekleştirilen iletişim,
insanların özel yaşamlarında olduğu kadar çalışma
ortamlarında da başarı ve mutluluğun en önemli
kaynağıdır. İnsanlar açısından bu değerleri taşıyan
iletişim, kurumlar açısından da verimlilik ve kalitenin
temelidir. 3
İletişimde insanlar ilişkinin doğasına ve duygusal
paylaşıma göre birbirine dokunurlar. Dokunma
1
Stuart Sillars, İletişim, Çev. Nüzhet Akın, Milli
Eğitim Bakanlığı Yayını, Ank., 1988, s. 1. Jest,
mimik ve dokunma kavramları ilkel yöntemler
olarak ifade edilmişse de, vurgulanması gereken
husus, en temel iletişim yöntemi olarak algılanması
gerektiğidir. Bu anlamda, sözsüz iletişim yöntemleri
ilişkiler açısından yüklü bir içerik taşımakta ve çok
önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
2
John J. McCarty, Başarısız Yöneticiler, çev:
Belkıs Çorakçı, İlgi Yayınevi, Rota Yayın Tanıtım,
İstanbul, 1989, s. 97.
3
Ruhi Selçuk Tabak, Kurumsal İletişim, Etkin
Yönetim Liderlik Eğitim Merkezi,
http://www.eylem.com/tem/wruhtabki.htm. (09
Haziran 2008).
Benzeri araştırmalar, çeşitli
derecelerde fiziksel temasa izin
verilen genç maymunlarda da
yapılmıştır. Sonuçlar çok çarpıcıdır.
Annesiyle çok sınırlı bir temas
4
Julius Fast, Beden Dili- Siz Sussanız da Bedeniniz
Konuşuyor, çev: Adalet Çelbiş, Kuraldışı
Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 55.
5
Claus Moller, Paul Hegedahl, Önce İnsan, Putting
People First, TMI-Time Manager International,
Scandinavian Service School, PDR-Özel Eğitim ve
Danışmanlık Lmt.Şti., İstanbul, 1994, s. 47.
3
Kısa bir süre sonra huzursuz olan
bebek sakinleşir. Kan değeri ve
oksijen seviyesi doğduğundan beri
en iyi duruma gelir. Artık huzurlu bir
biçimde uyurken küçücük kollarıyla
da ikizine sarılmaktadır.
Olayın ardından; ABD’de pek çok
hastanede yeni doğan ikiz bebekler
için çift yatak sistemi uygulanmaya
konulmuştur.
kurabilen maymun yaşamış, fakat
daha sonra normal maymunlarla
aynı kafese konulunca, onlarla ilişki
kuramamıştır. Çok saldırganlaşmış
ve hastalığa eğilimli bir hale
gelmiştir.
İnsan yaşama adım attığı fetus döneminden itibaren
iletişim kurmaya başlamasına paralel olarak
dokunmayı da keşfedecektir. Dünyaya geldiği ilk
andan itibaren dokunmanın verdiği huzur ve
güvenle yaşamın temellerini atacaktır. Doğum
sonrası anne ile ilk temas gözünü açtığı dünyaya
uyumun kendisini ifade edecektir. Yaşadığı birçok
sıkıntının çaresi olan dokunuşlar, kucaklamalara
dönüşecek, çevresinin genişlemesiyle yaşamını
şekillendirecektir. Hikayede yaşamı konu alınan ikiz
bebeklerin başından geçenlerde olduğu gibi 6 ;
Bir ailenin ikiz bebekleri erken
doğum sonucu dünyaya gelir.
Standart hastane kurallarına göre,
prematüre ikizler ayrı kuvözlere
konulmaktadır. Bu ikizlere de aynı
sistem uygulanmıştır. Bebeklerden
birisi ikizinden daha büyüktür ve
hızlıca kilo alarak günlerini sakin bir
biçimde geçirmektedir.
Ancak diğeri daha zayıf olarak
doğmuş ve kilo almakta zorluk
çekmektedir. Solunum ve kalp
problemleri vardır. Kanındaki oksijen
seviyesi de düşüktür. Bir gün
durumu daha da ciddileşir. Nefes
almakta güçlük çeker. Yüzünde ve
kollarında morluklar ortaya çıkar.
Bebeğin kalp atışları yüksektir ve
vücudun stres altında olduğunu
gösteren hıçkırıklar vardır. Ailesi
bebeği kaybetme endişesine kapılır.
Hemşire, her yöntemi denemiş
olmasına ve hatta oksijen çadırına
koymasına rağmen, bebek nefes
almakta güçlük çekmektedir.
Hemşire, okul döneminde öğrendiği
ve Avrupa’da yaygın olarak
uygulanan bir yöntemi denemeye
karar verir. Ailenin de iznini alarak
bebekleri aynı küveze birlikte koyar.
6
Selim Gündüzalp, İsmail Örgen, Yaşanmış
Öyküler, Zafer Yayınları, İst., 2004, s. 15-17.
Bebeğin anne vücudu ile teması, özellikle
prematüre ve/veya normal değerlerin altında kiloyla
doğan bebeklerin, düzenli nefes almasına ve kalp
atışına, vücut ısısının dengeli olmasına büyük etkisi
olduğu bilinmektedir. 7 Birçok ülkede uygulanan bir
yöntem olan, operasyonu yapacak doktorun narkoz
esnasında hastanın elini tutarak bayılmasını
sağlaması, ameliyat sonrası görüşmelerde çok
olumlu tepkiler almakta ve hastanın motivasyonunu
geliştirmektedir.
Zaman zaman çocuklar için ağladığında “kucağa
almak”; alışkanlık yapar düşüncesiyle ertelenmekte
ya da tamamen engellenmektedir. Bir çocuğun
sevgiyle kucaklanıp, şefkatle sarılmasından daha
doğal ve anlamlı ne olabilir? Bir bebeğin kucağa
alındığında rahatlamasında ebeveynin vücut teması
kadar, kokusu da etkili olmaktadır.
Yapılan bir araştırma, ebeveyn ve çocuk arasındaki
ilişkilerde sözlerle sevgi ifadesinden daha çok
karşılıklı sarılmanın önemini ortaya koymaktadır.
Anne baba sarıldığında çocuğuna yaşadığını ve ona
karşı sevgisini hissettirmektedir. 8 Sarılmak, öpmek,
kucaklamak şeklinde gösterilen fiziksel dokunmalar
bebeklerin başarma gücünü desteklemektedir. Bu
tür davranışlardan yoksun bırakılan çocukların
fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişim
potansiyellerinin zayıfladığı görülmektedir.
Dokunma, bir yandan ebeveyn ile çocuk arasında
dengeli bir iletişim kurulmasına, diğer yandan
7
Antonella Sansone, Mothers, Babies and Their
Body Language, H. Karnac Books, first published,
2004, London, p. 31.
8
Ala Elcircevi, Çığlığın Gücü, Scream Force, Ala
Elcircevi Eğitim Danışmanlık, Ankara, 2005, s.
110.
4
çocuğun sağlıklı bir psikolojik gelişim sağlamasına
katkıda bulunacaktır. 9
Amerika Birleşik Devletleri North Carolina
Üniversitesi uzmanlarınca, sevgi dolu bir sarılmanın
kalp krizi riskini ciddi oranlarda düşürdüğü iddia
edilmektedir. 100 çift üzerinde yapılan araştırma
kapsamında; öncelikle 50 çift birbirinden ayrı
tutulmuş, diğer 50 çiftin 20 saniye süreyle
birbirlerine sarılmaları ve el ele oturmaları
istenmiştir. Ardından iki grubun kalp atışları ve kan
basınçları ölçüldüğünde; sonuçta, güçlü ve
destekleyici bir ilişkinin tansiyonu düşürdüğü ve kalp
sağlığını koruduğu belirlenmiştir. 10
Dokunmanın ideal olanı, öpme, kucaklama,
okşama, sırtını sıvazlama, tokalaşma benzeri;
övme, takdir etme, sevgi gibi olumlu duygu
yoğunlaşması olarak ortaya çıktığı durumlardır.
Ancak zaman zaman itme, vurma, tekme, tokat
şeklinde şiddet içeren olumsuz davranış biçimi
olarak da görülebilmektedir.
Dokunmanın ölçülü gerçekleştiğinde insan
ilişkilerinde yarattığı olumlu etki, kütüphane
ortamında yapılan bir araştırmada ortaya
konulmuştur; 11
Kütüphaneden çıkan bazı insanların,
kitapları kontrol için kütüphane
görevlisine uzatırken, gizli
kamerayla resimleri çekilmiştir.
Kütüphane görevlilerinden, kitap
alan kişilere mümkün olduğu kadar
az ilgi göstermeleri, tepkisiz
olmaları, gülümsememeleri, onlarla
göz temasından kaçınmaları,
selamlaşmamaları ve hiçbir şekilde
onlara dokunmamaları istenmiştir.
Bu şartlar altında kitap alanlara,
çıkışta, kütüphane hakkındaki
izlenimleri sorulduğunda, hepsi
hizmetin çok kötü olduğu konusunda
9
Antonella Sansone, Mothers, Babies and Their
Body Language, H. Karnac Books, first published,
2004, London, p. 46, 47.
10
Sabah Gazetesi, 08 Ağustos 2005, s.34. Dış
Haberler Servisi.
11
Claus Moller, Paul Hegedahl, 1994, s. 10. Bu
alanda yapılan detaylı araştırmalar için “Önce
İnsan” kitabı ve TMI Yayınları incelenebilir.
hemfikirdi. Beklenen sonuçta zaten
buydu.Araştırmacıları şaşırtan ise;
hizmetten şikayet ederken çok az
sayıda insanın, görevlilerden söz
etmesiydi. Bu insanlar, kötü
ışıklandırma ve zor bir kodlama
sistemi yüzünden olumsuz izlenimler
edindiklerini düşünüyorlardı. Bir kaçı
da istedikleri kitapları
bulamadıklarından yakınıyordu.
Deneyin ikinci bölümünde görevlilerden şunları yapmaları istendi;
Kitap alan kişilerin gözüne bakın,
Ona ismiyle hitap edin (kitap talep
formunda yazılıdır), kart verirken
kitapların üstünden tesadüfmüş gibi
hafifçe eline dokunun.
Ardından kitap alanların aynı
kamerayla yine resimleri çekilerek,
kütüphaneden çıkarken görüşleri
sorulduğunda; bu kez tepki çok farklı
olmuş, hemen hepsi kütüphanenin
hizmetinden memnun kaldığını
belirtmişlerdir.
Diğerlerinde olduğu gibi, burada da
yine çok az kişi –değişen tek
ayrıntı olmasına rağmengörevlilerin olumlu tavırlarından söz
etmiştir. Çoğu olumlu izlenimlerinin
iyi ışıklandırma, düzgün kodlama ve
katalog sisteminden kaynaklandığını
belirtmiştir. Üstelik çok talep edilen
kitapların başka birinde olabileceğini
çok kolay bir biçimde kabullenmiş ve
bekleme listesine adlarını yazmak
onlara hiç zor gelmemiştir.
Bu deneyden elde edilen sonuca göre, kitap
alanların olumlu görüşte olmalarındaki en önemli
unsur, kütüphane görevlisinin onlara hafifçe
dokunmasıdır. Bu teması almamış kişiler olaya,
teması alanlara göre daha olumsuz yaklaşmışlardır.
Oysa daha sonra kendilerine sorulduğunda kitap
alırken ellerine dokunulan kişilerin, bunun farkında
olmadıkları görülmüştür. Bunu gösteren, yalnızca
gizli kameradır. Onlar hoş ortamı ve iyi hizmeti fark
etmişlerdir. İlginçtir ki insanlar, içinde bulundukları
ruhsal durumun gerçek nedeninin her zaman
farkında değildirler.
5
Benzer bir başka örnekte ise, küçük, ancak çok kâr
eden bir otelin başarısı ile ilgilidir. Otelin sahibi,
yapılan bir röportajda başarının altında yatan sırrı,
dokunmaya verilen önem olarak ifade etmektedir;
“Müşterilerin sırtına dostça dokunup ve
tokalaşarak.”
Doğru ve dengeli dokunuşlar, insanların kendilerini
daha rahat hissetmelerini sağlamaktadır. Dokunma
sayesinde başkalarıyla iletişim kurduğunu hisseden
kişinin zihni ve bedeni huzura kavuşur; bu kişi
kendisini daha aktif, daha canlı ve iletişime daha
açık hisseder. 12
12 Sidney Friedman, Zihninizin Keşfedilmemiş
Yönleri, çev: Bülent Gökdemir, Nokta Yayınları,
İstanbul, 2004, s. 70, 71.
sınıflarda görsel sanatlar derslerinde farklı
projelerde ve konularda 4-5 derslik bir sürede
uygulanmıştır. Sınıf öğretmenleri Atatürk
şiirleri, Atatürk konularıyla ilişkilendirerek,
İngilizce öğretmenleri resimli İngilizce sözlük,
Türkçe öğretmenleri ise resimli deyimler ve
atasözleri, Comenius öğretmen grubuyla
temaya uygun kitapçık yapılması gibi
etkinliklerde bu projeden yararlanmışlardır.
*Uygarlıkların dev kitabı, Çocukların gözüyle
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Projesi
kapsamında,
*Çizgisel, noktasal, lekesel sınıf masal,
öykü kitabımız “Temel Sanat Öğeleri” etkinliği
kapsamında,
*Düşsel,
kitapsal
masal
kutum
Resim
Kulübü
etkinlikleri
kapsamında
Sihirli
Masal
Kutumda
Üç kurdele
Bebiş
► “Kitaplarla Büyümek”
Kutuş
Çiciş
Şükran ŞAHİN*
Şimdi
İhsan Doğramacı Vakfı Özel Bilkent İlköğretim Okulu
Görsel Sanatlar Öğretmeni
e-posta : [email protected]
Çocuklarımı
z resimli
kitaplarla
büyürler.
Çocuklara
kitapları
sevdiren
KİTAPLARLA
resimli
BÜYÜYORUZ.
kitapların
sanat
eğitimine de katkısı büyüktür. Düş gücünü
harekete geçirmenin yanı sıra estetik
beğenilerini de geliştirir. Resimli kitaplar
çocukların algılama, bilgi edinme,
toplumsallaşma, eğlenme ve oyalanma gibi
gereksinmelerini karşılar ve resim yapma
güdüsünü tetikler. Bu kapsamda
gerçekleştirilen;
37
*Origamik
minyatür
düşsel
kitabım;
okulumuzda
2, 3, 5 ve 6.
Yağmurlar çiçekleri, kitaplar çocukları büyütür.
57
Şükran Şahin
Uyuyorlar
79
*Serbest kitap tasarımları ise öğrencilerimize
“beni şaşırtan kitap tasarımları” konulu
verilen ev ödevi kapsamında
gerçekleştirilmiştir.Bu etkinliklerde farklı
teknikler kullanılmıştır.Çizgisel, kolaj, asamblaj,
guvaş, farklı malzemelerle üç boyutlu, v.b..
Proje
bitiminde
yapılan
değerlendir
meler
sonucunda
öğrencilerim
izin
hedeflenenl
ere
ulaştıkları gözlenmiştir. Öncelikle kitaplara
karşı farkındalıklarının artması, kitaplarla ilgili
seçici bir altyapı oluşturdukları, iki ve üç boyut
kavramını, kesme, katlama yaparak origamik
bölümler oluşturmayı ve yazdıklarını
görselleştirmeyi, düşlerini harekete geçirip
sanatsal çalışmaya dönüştürmeyi, farklı
sergileme buluşlarıyla, estetik mekanlar
yaratmayı yaparak yaşayarak öğrenmişlerdir.
(
?
57
6
“ONLAR” NE DİYOR ???--2
Röportaj :
Nermin ÇAKMAK - TMMOB Mimarlar Odası Mimarlık Bilgi ve Belge Merkezi
SORULAR
Kullanıcı 1
Kullanıcı 2
Kullanıcı 3
Kullanıcı 4
Filolog
Yaş : 40
Almanca Öğretmeni
Yaş : 35
Filolog
Yaş : 38
Öğretmen
Yaş : 35
Su anda gitmiyorum
ama eskiden kitap
seçmek ve araştırma
yapmak için giderdim.
Internet çıktığından
buyana kütüphaneye
gitmeyeli yıllar oldu, ama
çok sık ve çok severek
giderdim. Bir konu
hakkında bilgi edinmek ve
o konu hakkında araştırma
yapmak için giderdim.
Veya bir roman alıp okur
tekrar geri verirdim.
Araştırma yapmak,
satın
alamayacağım
kitapları
inceleyebilmek
için.
Okudugum yillarda
kütüphaneye düzenli
giderdim, ödev
hazirladigim
zamanlarda bilgi
edinmek, belli bir
konuda bilgi
toplamak, kaynak
arastirmak icin.
Bazan da yabanci
dildeki kitaplari 2-3
haftaligina alir, okur
tekrar geri verirdim.
Yabanci dilde
kitaplari piyasada
bulmak benim
dönemimde zor
oluyordu. (92-96)
Kitap kiralamak ve ya
belirli yayınlardan
fotokopi çektirmek
seklinde.
Üniversitedeyken orada
oturup bir şeyler
okumaktan da çok zevk
alırdım.
Üyeliğim vardı, kitapları
eve götürürdüm.
Genellikle
kütüphanede
araştırmamı
yaparım, notlar
alırım ya da
sadece kitap
okurum.
Bazen orada oturup
kaynağı incelerdim,
bazen da alıp eve
götürürdüm. Eve
götürünce daha
verimli olduğunu
düşünüyorum.
Yönlendirici olması.
Kütüphanecinin kısa
sürede aradığım kitabi
bulabilmesi çok önemliydi
ve bir kütüphanede benim
aradığım kitabin olup
olmadığını bana hemen
söyleyebilmesi çok
önemlidir. Ayrıca aradığım
kitabin dışında o konuyla
ilgili başka kitaplara dikkat
çekmesi beni çok
sevindirirdi.
Aradığım yayını ya
da
araştırma
yaptığım konuda
bulabileceğim
yayınlar
konusunda
ve
bulabileceğim
başka kaynaklar
konusunda
bilgi
vermesini.
Aradigim bir kaynagi
kolayca bulup, bana
yardimci olmasi.
Olmayan bir kaynak
geldiginde bana
haber verilmesi.
Kütüphaneye neden
gidersiniz?
Kütüphaneden ne
şekilde yararlanırsınız?
Kütüphaneden/kütüpha
ne görevlisinden
beklentileriniz
nedir/lerdir?
SORULARIN DEVAMI-1
Halkla ilişkiler açısından
şu ana kadar
yararlandığınız
kütüphaneleri nasıl
değerlendirirsiniz?
Sizce ülkemizdeki
kütüphanelerde halkla
ilişkiler çalışmaları
yeterli midir? Eksik
yönleri ya da şu da olsa
iyi olur dediğiniz şeyler
var mıdır? Var ise
nelerdir?
Kütüphaneden mutlu
mu ayrılırsınız? Neden?
Kullanıcı 1
Kullanıcı 2
Kullanıcı 3
Kullanıcı 4
Filolog
Yaş : 40
Almanca Öğretmeni
Yaş : 35
Filolog
Yaş : 38
Öğretmen
Yaş : 35
Halkla ilişkiler diye bir
bölüm yoktu benim
faydalandığım
zamanlarda,
kütüphanelerden
faydalanmak için
bilinçlendirme
çalışmaları da pek
yoktu.
Alman Kültür Merkezi, Milli
Kütüphane, Bilkent ve
Hacettepe Üniversiteleri
Kütüphaneleri ve Kumrular
Sokak`taki Halk
Kütüphanesine giderdim.
Milli Kütüphanesinin üyelik
şartları çok garip gelmişti,
hala öylemi bilmiyorum.
Alman Kültür kolay ve
çabuk üyelik hizmeti
veriyordu.
Öğrenciliğim
bittiğinden
beri
kütüphanelerden
daha
az
yararlanıyorum bu
yüzden net bir
cevap veremem.
İyi bildiğim tek
kütüphane Alman
Kültür
Merkezi
Kütüphanesidir
oradan
hep
memnun kaldım.
Çok fazla kütüphane
tanımıyorum. Sadece
Beytepe’deki ve
Kızılay’daki Alman
Kültür Merkezini
kaynak olarak
kullanırdım. İkisini de
iyi buluyorum. Fakat
kendi alanım
açısından Alman
Kültür Merkezinin
kütüphanesini daha
faydalı buluyorum.
Hem görsel-işitsel
hem de basili yayın
olarak bol çeşidi olan
bir kütüphane.
Bence bizim ülkemizde
halen bu konuda
eksiklikler var. Birçok
kişinin özellikle öğrenci
veya çalışan olmayan
(ev hanımları gibi)
kişilerin kütüphane ve
oradaki imkanlardan
çok haberdar olduklarını
zannetmiyorum. Bu
konuda daha yoğun
aydınlatma çalışmaları
yapılabilir. Sadece
kütüphanecilik
haftasında değil zaman
zaman düzenli
çalışmalar yapılmalı ve
kütüphanelere
ziyaretçiler davet
edilmelidir.
Kütüphanelerin her
yastan ve her eğitim
düzeyinden kişilere açık
olduğu özellikle
duyurulmalıdır.
Ülkemizde sorumluluk
bilinci çok gelişmediği için
üyelik şartları zor
olabiliyor. Çünkü eve
götürülen kitap
muhtemelen tekrar
kütüphaneye geri
gelmediği olmuştur.
Kütüphane çalışanları
oldukça bilgili ve becerikli
buluyordum.
Bu konuda bilgim
yok.
Bu konuda çok fazla
yorum
yapamayacağım, pek
bilgi sahibi değilim bu
konuda.
Mutlu ayrılırdım çünkü
aradığımı o zaman için
buluyordum.
Kütüphaneden her zaman
mutlu ayrılırdım, çünkü
genelde aradığım kitabi
bulurdum.
Aradığım kaynağı
bulmuş ve
yararlanabilmişse
m evet.
Kesinlikle evet...
SORULARIN DEVAMI-2
Beklentilerinizin
karşılandığını
düşünüyor musunuz?
Yurt dışında
kütüphanelerden
yararlandınız mı?
Yararlandıysanız halkla
ilişkiler açısından
ülkemizde
yararlandığınız
kütüphanelerle
karşılaştırabilir misiniz?
Kullanıcı 1
Kullanıcı 2
Kullanıcı 3
Kullanıcı 4
Filolog
Yaş : 40
Almanca Öğretmeni
Yaş : 35
Filolog
Yaş : 38
Öğretmen
Yaş : 35
O zamana göre evet.
Ben Edebiyat
okuduğum için ilgi
alanım doğrultusunda
bir cok yayına
ulaşabiliyordum ancak
Mühendislik v.b. eğitimi
alan arkadaşlarım için
aynı şeyi
söyleyemeyeceğim
çünkü branşlara göre
yeterli yayın olmadığını
duyuyordum.
Kütüphaneden benim
beklentilerim her zaman
karşılanmıştır.
Tek beklentim,
doğru ve yeterli
bilgi alabilmek ve
sakin bir ortamda
okumak veya
yazmak.
Şimdiye kadar büyük
çoğunlukla hep
beklentilerimin
karşılandığını
düşünüyorum.
Yurt dışında
kütüphaneden özellikle
çocukluğumda çok
yararlandım oradaki ilgi
daha fazla idi kitap
okuma alışkanlığı ve
kütüphane alışkanlığı
edindirmek için özellikle
bizlerle çok ilgilenilirdi.
Yaşadığımız yerde bir
kütüphane olduğunu
herkes bilirdi ve üyelik
sistemi ile faaliyet
göstermekteydi. Burada
kütüphane her semtte
zaten yok ve nerelerde
olduğu hakkında da pek
fazla bilgi yok özellikle
bu konuda tanıtımların
yapılması gerektiğini
düşünüyorum.
Türkiye`de her yerde
internet kafe var ve bir
çok kişi buralara gidiyor
oyun oynuyor veya
sohbet ediyor... aslında
bu kişilerin kütüphane
ve kitaplar hakkında da
bilgilendirilmesi
gerektiğini dünyanın
sadece ekranlardan
oluşmadığını görmesi
için çalışmaların
yapılması gerektiğini
düşünüyorum.
Almanya`da çok
kütüphane gittim, sırf vakit
geçirmek için de gittiğim
oldu. Hizmet ayni idi, ama
simdi duyuyorum ki
örneğin Almanya`da
kütüphanede kitap ararken
bilgisayardan yardım
istiyorsunuz ve bilgisayar
size aradığınız kitabın
nerede olduğunu söylüyor,
yani kütüphaneci yok,
tamamen anonim bir
ortam.
Evet Almanya’da
üniversite
ve
devlet
kütüphanelerinden
yararlandım. Bu
kütüphanelerin
aydınlık ve modern
ama aynı zamanda
rahat ve konforlu
dekorasyonu çok
hoşuma
gider.
Sessizliğe
çok
önem
verirler.
Sorulara yardımcı
olur ve geniş bilgi
verirler ama aynı
zamanda
kullanıcıların
işlerini
üstlenmezler, yani
kullanıcıya ihtiyacı
olduğu her türlü
bilgiyi verir ama
gerisini kullanıcının
yapması gerekir.
Hiç yararlanmadım...
SORULARIN DEVAMI-3
Kullanıcı 1
Kullanıcı 2
Kullanıcı 3
Kullanıcı 4
Filolog
Yaş : 40
Almanca Öğretmeni
Yaş : 35
Filolog
Yaş : 38
Öğretmen
Yaş : 35
------------
Kütüphanecilik mesleğini
çok önemli buluyorum. Bir
kütüphanenin görevlisi çok
dikkatli, bilgili, pratik ve
hızlı olmalı. Günümüzde
kütüphanelerin çoğalması
dileği ile internet ortamına
rekabet etmesi dileğiyle
daha çok kütüphaneci
yetiştirme dileği ile daha
çok kütüphanecilik
mesleğinin reklamının
yapılmasını isterim.
Eklemek istediklerinizi
belirtiniz lütfen
►KARİKATÜR KÖŞESİ
Behiye ERMETE*
TMMOB Mimarlar Odası Arşivi
e-posta : [email protected]
--------
Kütüphanelerin bol
ışık alan yerler
olmasını tercih
ederim, bizim
zamanımızda
Beytepe’deki
kütüphane çok iç
karartıcı ve karanlık
bir yerdi. Fakat
Alman Kültür
Merkezinin
kütüphanesiyle
karşılaştırınca tam
tersine orası çok
modern, iç açıcı,
ferah bir yerdi, orada
olmaktan çok mutlu
olurdum ve zevk
alırdım. Düzenli
olarak etkinliklere de
katılırdım.

Benzer belgeler