Fâtih Dönemi (1451 – 1481) Bilim Anlayışı ve Bilim Adamları

Transkript

Fâtih Dönemi (1451 – 1481) Bilim Anlayışı ve Bilim Adamları
FATĐH DÖNEMĐ (1451 – 1481) BĐLĐM ANLAYIŞI
VE BĐLĐM ADAMLARI1
Prof. Dr. Melek Dosay Gökdoğan2
Doç. Dr. Yavuz Unat3
Fatih Dönemi Bilim Hayatı ve Bilim Adamları Kronolojisi
1432
1436
1436
1437
1437
1442
1444
1445
1449
1451
1453
1453
1458
1459
1461
1462
1463
1464
1465
1466
1467
1468
1469
1470
1472
1472
Sultan Đkinci Mehmet dünyaya geldi.
Ali Kuşçu, Semerkand Gözlemevi’nin başına getirildi.
Ali Kuşçu, Semerkand Gözlemevi’ndeki gözlemlerini bitirdi ve Zîc-i Gürgânî’yi
hazırladı.
Mü’min Đbn Mukbil el-Sinobî, Zahîre-i Murâdiyye adlı tıp eserini yazdı.
Mü'min Đbn Mukbil el-Sinobî, Miftâh el-Nûr ve Hazâ'in el-Sürûr adlı yapıtında,
göz ameliyatlarında kullanılan aletleri betimledi ve resimlerini verdi.
Rumeli Hisarı inşa edildi ve Anadolu Hisarı’nın onarımına başlandı.
Đkinci Murat’ın tahttan çekilmesiyle, oğlu Đkinci Mehmet tahta çıktı.
Yeniçeri isyanı üzerine, II. Mehmet tahtını babasına bırakarak çekildi.
Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in, oğlu tarafından öldürülmesinin ardından hacca gitmek
üzere izin aldı ve önce Herat’a ve sonra da Taşkent’e gitti.
Đkinci Mehmet, son defa olarak tahta çıktı.
Đstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildi.
Ayasofya camiye çevrildi.
Ali Kuşçu, Risâle der Đlm-i Hey’e adlı astronomi eserini Semerkand’da yazdı.
Molla Lütfi, Sina Paşa’dan dersler almaya başladı.
Fâtih, Trabzon Đmparatorluğu’nu fethetti.
Fâtih Külliyesi’nin inşasına başlandı.
Karada ve denizde 16 yıl süren Osmanlı-Venedik savaşı başladı.
Şerefeddîn Sabuncuoğlu, Kitâb el-Cerrâhiyye el-Hâniyye adlı yapıtında dağlama
tekniklerini minyatürlerle gösterdi.
Fâtih, Amirutzes ile birlikte Batlamyus’un Coğrafya kitabını inceledi ve
Arapça’ya çevrilmesini emretti.
Fâtih, Arnavut seferine çıktı.
Şerefeddîn Sabuncuoğlu'nun öğrencisi olan Muhyîddîn-i Mekkî, Hacı Paşa'nın
Teshîl-i Şifâ' adlı yapıtını, kolaylıkla ezberlenebilmesi için Nazm el-Teshîl adıyla
manzum biçime aktardı.
Đstanbul'da Topkapı Sarayı'nın inşasına başlandı.
Ali Kuşçu, Tebriz’e geçti ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın hizmetine
girdi.
Fâtih Külliyesi tamamlandı; burada cami, imaret, tabhâne, kütüphane,
kervansaray, dârüşşifâ ve medrese bulunuyordu.
Ali Kuşçu, Đstanbul'a geldi.
Molla Lütfi, Ali Kuşçu’dan matematik dersleri almaya başladı.
1
Prof. Dr. Melek Dosay Gökdoğan ile birlikte, Đstanbul’un Fethinin 550, Yılı Anı Kitabı, Editörler: Esin
Kâhya ve Ayten Aydın, Đstanbul’un Fethinin 550’nci Yıl Dönümü Paneli, 29 Mayıs 2003, Ankara Üniversitesi
100. Yıl Salonu, Tandoğan/Ankara, Ankara 2004, s. 35-46.
2
Ankara Üniversitesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
3
Ankara Üniversitesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
1
1473
1473
1473
1473
1473
1473
1473
1473
1474
1475
1475
1477
1478
1478
1479
1479
1479
1480
1481
1481
1481
1486
1494
1495
Osmanlılar, Akkoyunlu devletine karşı Otlukbeli Savaşı’nı kazandı.
Fethullâh Şirvânî, Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan Hâşiye ‘alâ
Şerh el-Mulahhas fi’l-Hey’e adlı Hocası Kadızâde’nin Şerh el-Mulahhas fi’lHey’e’sine haşiyesini tamamladı ve Fatih’e sundu.
Ali Kuşçu, Ayasofya Medresesi’ne müderris olarak atandı.
Ali Kuşçu, Fatih Camii Güneş Saatini inşa etti.
Ali Kuşçu, Fatih’in yanında Uzun Hasan seferine katıldı.
Ali Kuşçu, Fethiyye adlı eserini Otlukbeli Savaşı sırasında tamamladı ve Fatih’e
sundu. Ali Kuşçu, bu yapıtında Ortaçağ Đslâm astronomisini ana çizgileriyle tanıttı.
Ali Kuşçu, el-Muhammediyye adlı yapıtında, Ortaçağ Đslâm aritmetiğini ve cebrini
ana çizgileriyle tanıttı.
Ali Kuşçu, Đstanbul’un enlemini 41 derece 14 dakika, boylamını 60 derece olarak
belirledi.
Ali Kuşçu, Đstanbul'da öldü ve Eyüp Türbesi yakınına gömüldü.
Fethullâh Şirvânî, Şerh el-Tezkire fî ‘Đlm el-Hey’e adlı Nasîrüddîn-i Tûsî’nin elTezkire fî ‘Đlm el-Hey’e’sine şerhini tamamladı.
Kırım Osmanlı hakimiyetine girdi.
Osmanlı matematikçilerinden Sinan Paşa hapse atıldı.
Fâtih tarafından ilk altın para bastırıldı.
Şerefeddin Sabuncuoğlu öldü.
Osmanlılar güney Đtalya’ya çıktılar.
Venedikli meşhur ressam Bellini Đstanbul’a geldi ve Fâtih’in portresini yapmaya
başladı.
Osmanlı-Venedik barışı yapıldı; Fatih, Venedikliler'e, Trabzon ve Kefe'de ticaret
yapma hakkı tanıyan bir ahidname verdi.
Otranto'ya çıkıldı ve başarısız Rodos kuşatması yapıldı.
Molla Lütfi, Hocası Sinan Paşa ile birlikte Đstanbul’a geri döndü ve Sultan Murad
Medresesi müderrisliğine getirildi.
Sinan Paşa, Çağminî'nin el-Mulahhas fî el-Hey'e adlı yapıtına bir haşiye yazdı.
II. Mehmet vefat etti ve II. Bayezid tahta çıktı.
Fatih’ten büyük saygı gören Fethullâh Şirvânî öldü. Şirvâni, Anadolu’da
matematik, geometri ve astronomi bilimlerinin öğretimini başlatmıştır.
Molla Lütfi, Mevzuât el-Ulûm ve’l-Metâlib el-Đlahiye’sini yazdı.
Molla Lütfi, At Meydanı’nda başı kesilerek idam edildi.

Đstanbul’u fethederek 1100 yıllık Doğu Roma Đmparatorluğu’na son vermek
suretiyle Ortaçağı kapatan ve Yeni Çağı başlatan Sultan Đkinci Mehmed (1432-1481),
Osmanlı tarihi için olduğu kadar dünya tarihi için de özel bir kişiliktir. Onun bu niteliği,
harp meydanındaki başarılarının dışında, fikir alanındaki seçkinliğiyle de zenginleşir.
Fâtih, daha önce babasının ve bütün dedelerinin düşün adamlarına çok olumlu
yaklaşımlarının epeyce ötesine geçmiştir. Hem bizzat kendisi bilim, felsefe ve sanatla
ilgilenmiş, hem de bu konularla uğraşan uzmanları desteklemiştir. Bu yönüyle Fâtih,
bize Uluğ Bey örneğini tekrarlar gibi görünmektedir.
Fatih, çok açık fikirli, bağnazlıktan uzak ve cesurca görünen davranışlar
sergilemiştir. Meşhur Đtalyan ressam Bellini’ye portresini yaptırmış ve sarayının
duvarlarını fresklerle süsletmiştir. Đslâm dininde Tanrının yaratıcılığına öykünme olarak
2
görüldüğü için yasak olan resim ve heykeli yaptırarak, dinî çevrelerden gelebilecek
tepkilerden çekinmemiş olduğunu göstermiştir.
Tarihçiler, Fâtih’in bağnazlıktan bu kadar uzaklaşabilmesini, onun iki kültürlü
olmasına, hem Doğu hem Batı kültürünü yakından tanımasına bağlamaktadırlar. Her
şeyden önce, bütün erkek çocuklar gibi, çocukluğunda Sırp olan annesinin etkisinde
kalmış olmalıdır. Türkçe’nin dışında bazı Batı dillerini de bildiği söylenmektedir. Bu dil
bilgisi Batı kültürüyle temasını kolaylaştırmıştır. Ayrıca, Latin ve Yunan bilginlerini
sarayında bulundurmuş, onlar vasıtasıyla Avrupa uygarlığını anlamaya ve takip etmeye
çalışmıştır. Örneğin, Ciriaco d’Ancona, Angelo Vadio ve Stefano Emiliano adındaki
hümanistler sarayındaydı. Bu kişiler onun için
önemliydiler, ama onlar da kendisine derin
duygularla bağlanmışlardı. Stefano Emiliano,
Fâtih’in ölümü üzerine bir mersiye yazmıştır.
Ciriaco, Fâtih’in Đtalya’daki diğer
hümanistleri tanımasını sağlamış ve onu
klasik çağın eserlerinden haberdar etmiştir.
Fâtih 1458 yılında Atina’da Akropol’u
gezmiş ve Ciriaco’ya Justinian’ın heykelinin
resmini yaptırmıştır.
Bir kültür adamı olarak Fâtih, fethettiği
Đstanbul’un bir kültür merkezi de olması için
büyük gayret sarf etmiştir. Bu işe önce eğitim
kurumlarından başlamış, Đstanbul’u alınca,
buradaki
büyük
kiliseleri
camiye
dönüştürmüş, bunların papaz odalarını da
medrese haline getirmiştir. Bu medreselere
devrin meşhur bilginlerini müderris olarak
atamıştır. Bu müderrisler arasında Ali Kuşçu,
Resim 1
Mevlâna Alâüddin Tûsî, Bursalı Hocazâde
Fatih Sultan Mehmed (1432-1481)
Muslihiddin Mustafa, Molla Hüsrev, Molla
1451 – 1481
Zeyrek, Hızır Çelebi başta gelir. Fâtih
Külliyesi tamamlanıncaya kadar eğitim bu medreselerde sürdürülmüştür. Yapımına
1462 yılında başlanan ve 1470’de tamamlanan meşhur Fatih Külliyesi’nde ise cami,
imaret, tabhâne, kütüphane, kervansaray, dârüşşifâ ve türbenin yanı sıra medrese de
vardı. Bu medrese “Sahn-ı Semân” (Sekiz Medrese) adıyla tanınır.
Fâtih, Đstanbul’u bir kültür merkezi haline getirmek için, tıpkı Hellenistik Çağda
Đskenderiye Kralı Ptoleme’nin yaptığı gibi, meşhur bilginleri Đstanbul’a davet etmiş, bu
hususta hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Ali Kuşçu, Alâüddin Tûsî ve Đdris-i Bidlisî
onun gayretleriyle Đstanbul’a gelmişlerdir.
3
Bütün Osmanlı çağlarında olduğu gibi, Fâtih döneminde de en çok rağbet gören
bilim dalları matematik-astronomi, tıp ve coğrafya idi. Fâtih devrinin matematik
bilimlerdeki en önemli kişisi
Ali Kuşçu’dur. Ali Kuşçu,
Uluğ Bey’in rasathanesinin
meşhur müdürü Kadızâde-î
Rumî öldükten sonra bir süre
bu görevi sürdürmüş, Uluğ
Bey
ölünce
Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan’ın
yanına
gitmiştir.
Uzun
Hasan, Ali Kuşçu’yu Fâtih’e
elçi
olarak
göndermiş,
böylece
Fâtih
Sultan
Mehmed bu bilgini tanıma
fırsatı bulmuş ve elçilik
görevi bittikten sonra onu
Resim 2
Đstanbul'a çağırmıştır. Bu
Fatih’in 1470’de Yaptırdığı Fatih Cami’si Külliyesi
çağrıyı kabul eden Ali Kuşçu
Đstanbul’a
gelmiş
ve
Ayasofya
Medresesi’ne
müderris tayin edilmiştir. Burada matematik dersleri vermiş, medreselerde matematik
öğretiminin kurucusu olmuştur. Derslerini zaman
zaman bilim adamları da izlemişlerdir. Molla
Lütfi bunlardan birisiydi. Eserlerinden Risâle fî
el-Hey‘e (Astronomi Risalesi) adlı astronomi
kitabını zafer günü bitirdiği için Fethiye adıyla
padişaha sunmuştur. Fethiye, bir Giriş ve Üç
Makale’den oluşur. Giriş kısmında, nokta, çizgi,
düzlem, vs., gibi geometrik kavramların tarifleri
verilmiştir. Birinci Makale’de gök cisimlerinin
küreleri, Đkinci Makale’de Yer’in şekli ve
iklimlere ayrılması ve Üçüncü Makale’de ise
gezegenlerin uzaklıkları ve büyüklükleri ele
alınmıştır. Muhammediye adlı hesap kitabını da
Resim 3
Fâtih’e takdim etmiştir. 17. yüzyıla kadar Osmanlı
Amasya Darü’ş-Şifası
medreselerinde en çok okutulan hesap kitabı olan
bu eser, aritmetik ve mesaha (arazi ölçümü)
olmak üzere başlıca iki bölümden oluşmuştu. Bu bölümlerde Hint hesabı (on tabanlı
konumsal rakamlarla yapılan işlemler), tam ve kesirli sayılarla hesap, müneccim hesabı
(astronomların kullandığı altmış tabanlı hesap), cebir, çift yanlış yoluyla bilinmeyenin
bulunması, düzgün çizgilerin ve yüzeylerin ölçülmesi konuları işlenmiştir. Ali Kuşçu,
bayağı kesirleri incelediği halde, ondalık kesirlerden bahsetmemiştir, belki de bu
kesirlerin önemini fark etmemişti.
Fâtih’in huzurunda yapılan ve âdeta bir bilim akademisinin toplantıları
görünümündeki münazaraların birinde Fâtih, Ali Kuşçu’ya
zamanın meşhur
bilginlerinden Hocazâde’nin bilgi derecesini sormuş, o da Rum ve Acem topraklarında
benzerinin olmadığını söylemiştir. Ali Kuşçu Đstanbul’da en çok yakınlık kurduğu
Hocazâde ile akrabalık bağları da oluşturmuştu.
4
Đkinci Murâd zamanında yaşamış ve Fâtih döneminde vefat etmiş olan Fethullah
el-Şirvânî (1417?-1486) Đlhanlı Devleti’nin merkezlerinden Şirvan’da doğmuş, genç
yaşta Semerkant’a giderek orada Uluğ Bey Medresesi’nde
öğrenim görmüş ve buranın başhocası olan Kadızâde’den
başka konuların yanı sıra astronomi ve geometri okumuştur.
Hocası Kadızâde’nin tavsiyesine uyarak Anadolu’ya gitmiş ve
ilk uğradığı Kastamonu’da Candaroğlu Đsmâil Bey tarafından
memnuniyetle karşılanmış, burada kalarak medreselerde
kelâm, mantık, matematik ve astronomi dersleri vermiştir.
Böylece, Semerkant bilim çevresinin araştırma ruhunu Ali
Kuşçu ile birlikte Anadolu’ya getirmiş ve yaymaya
başlamıştır. Naklî bilimler (Đslâmî bilimler; fıkıh, kelam, hadis
ve tefsir) ve astronomiyle ilgili
çalışmalarının yanı sıra, matematik
Resim 4
konusundaki en önemli çalışması
Ali Kuşçu
Hocası Kadızâde-i Rumî’nin Eşkâl
(ölm.1474)
el-Te’sîs
(Temel
Teoremler)
yorumuna yazmış olduğu Hâşiye ‘alâ Şerh Eşkâl el-Te’sîs
(Temel Teoremlerin Yorumu Üzerine Ek) adlı ektir.
Yine, Fâtih devrinde yaşamış olan matematik ve
astronomi bilgini Sinan Paşa (1441-1486), vezirlik makamına
kadar yükselmiş, Fâtih ile arası açılınca önce hapse atılmış,
sonra ulemânın araya girmesiyle Sivrihisar’a sürgün
gönderilmiştir. Fâtih’in ölümü ve yerine oğlu Đkinci Bayezîd’in
tahta çıkmasından sonra af edilmiş ve Edirne Dârü’l- Hadîs’ine
müderris olarak atanmıştır.
Günümüze ulaşan yegâne matematik eseri Risâle fî elResim 5
Zâviye el-Hâdde izâ Furidat Haraket Ehadi Dıl‘ayhâ Tahsil
Zâviye Munferice (Bir Kenarı Hareket Ettirildiğinde Geniş Açı
Ali Kuşçu,
Muhammediye’yi Fatih’e Olan Dar Açı Hakkında Risâle) adını taşır. Bu risaleyi, Fâtih’in
Sunarken
huzurunda, Ali Kuşçu’nun sorduğu “Öyle bir dar açı bulunsun
ki, bu dar açı, bir kenarı genişleme yönünde hareket
ettirildiğinde dik açı olmadan geniş açı meydana gelsin. Hareketin devam ettirilmesi
halinde, dik açı olmaksızın bir dar açı oluşsun” şeklindeki soruya cevap olarak
yazmıştır. Sinan Paşa, geometride bir varlığın küçük olma durumundan ara durum
olmadan büyük olma durumuna geçmesi acayip gibi görünse de, eğer geometrik olarak
ispatlanabiliyorsa, aklın da bunu tartışmasız kabul etmesi gerektiğini düşünmüştür. O da
risalesini bir soruyla bitirmiştir: Büyük açı küçük açıyı ihtiva ediyorken, küçük açı
oluşmadan büyük açının elde edilmesi nasıl mümkün olabilir?
Fâtih’in, Ali Kuşçu’nun sorusuna kendi ulemâsının cevap bulmasını istemesi ve
onları âdeta yarıştırması, Ali Kuşçu ve benzeri bilginleri Osmanlı topraklarında bir
araya toplama amacını ve aklî bilimlerin Osmanlı topraklarında da yeşermesini ne kadar
istediğini göstermektedir.
5
Fâtih ve Đkinci Bayezîd devri bilim
adamlarından ve Sinan Paşa’nın öğrencisi olan
Tokatlı Molla Lütfî (ölümü 1490), matematik
bilimleri Ali Kuşçu’dan okumuş ve Sinan
Paşa’ya anlatmış, böylece Sinan Paşa da
matematik bilimleri öğrenmiştir. Sinan Paşa
vezirken onu Fâtih’e tavsiye etmiş ve saray
kütüphanecisi yaptırmıştır. Molla Lütfî, hocası
Sinan Paşa Sivrihisar’a sürgün gönderilince
onunla birlikte gitmiş, hocasına vefasını
göstermiştir. Đkinci Bayezîd tahta çıkınca
Resim 6
Bursa’daki Sultan Murâd Medresesi müderrisi
Muhammediye
olmuştur. Sonra sırasıyla Filibe Medresesi’ne,
Edirne Dârü’l-Hadîs’ine, Sahn-ı Semân Medresesi’ne, Bursa’daki Đkinci Murâd
Medresesi’ne müderris atanmış, sonunda
Đstanbul’da Fâtih Medreselerine müderris
olmuştur. Bu görevini sürdürürken, dinsizlikle
suçlanarak At Meydanı’nda idam edilmiştir. Bu
akıbete uğramasında, insanlarla alay etmesinin ve
herkese dil uzatmasının rolü olduğuna kuşku
yoktur. Çünkü Molla Lütfi, etrafındakilere şaka
yapmayı ve onları eleştirmeyi seven bir kimseydi.
Fâtih’e de bir şaka yapmış olduğu anlatılır.
Fâtih’in kütüphanesinde görevliyken bir gün
Resim 7
Fâtih kendisinden bir kitap istemiş, yüksek bir
Fethiye
rafta duran kitabı almak için Lütfi bir taşa basmış,
Fâtih o taşın Đsa Peygamberin üzerinde doğduğu taş
olduğunu söyleyerek onu uyarmış, Lütfi de tozlu bir
bezi padişahın dizleri üzerine koyarak bunun da Đsa
Peygamberin beşiğinin örtüsü olduğunu söyleyerek
karşılıkta bulunmuş. Devrinin bilginlerini acımasızca
eleştirme ve herkese şaka yapma huyuyla pek çok
düşman kazanan Molla Lütfi’nin sonu acı olmuştur.
Matematikle ilgili en önemli eseri, kısmen
çeviri kısmen telîf olan Taz‘îf el-Mezbah (Sunak
Taşının Đki Katına Çıkarılması) adlı geometri
çalışmasıdır. Burada Hellen Dünyası’nın meşhur üç
klasik geometri probleminden “Delos Problemi”ni
(bir küpün hacmini iki katına çıkarma) incelemiş ve
çözmeye çalışmıştır. Delos adasında çıkan bir veba
salgınından kurtuluş yolu olarak, tapınakta bulunan
küp şeklindeki sunak taşının iki katına çıkarılması
gösterildiği için, Delos Problemi adıyla meşhur olan
bu problemin çözümünü Molla Lütfî orta orantı
yöntemiyle bulmaya çalışarak, küpn iki katına
Resim 8
çıkarılmasının bir kenarının iki katına çıkarılmasıyla
Ali Kuşçu’nun Sinan Paşa’ya
olmadığını, fakat küpü sekiz kat büyütmekle
Nispet Edilen Cevabı
olduğunu söylemiş, kitabının sonuna vebaya karşı
bazı dualar ve tılsımlar da koymuştur. Molla Lütfi eserine, daha önce başka eserlerde de
yer alan geometri bilmeyen kadının yargıda yanlışlık yaptığı hikayesini de almıştır.
6
Fâtih’in, Osmanlı Devleti’nde kültürün gelişmesi için uyguladığı etkinliklerden
birisi de, bilginleri zaman zaman bir araya toplaması ve fikirlerini tartışmalarına imkân
tanıması olmuştur, kendisini de
bu fikir alış verişlerine katılmaya
yeterli görmüştü. Müslüman
bilginler kadar Hıristiyanları da
çevresine toplamıştı, bilimin ve
sanatın milliyetinin olmadığının
farkındaydı.
Đstabul
Patriği
Gennadios’tan
Hıristiyanlık
hakkında bilgi edinmiştir. 1465
yazında
Trabzonlu
bilgin
Gorgios Amirutzes’le birlikte
Hellenistik Çağ bilginlerinden
Batlamyus’un
(2.
yüzyıl)
Resim 7
Coğrafya’sını
incelemiş
ve
Arapça’ya tercüme edilmesini
Batlamyus’un Coğrafya’sı
emretmiştir. Bunun üzerine Amirutzes ve oğlu bu eseri tercüme etmişler, Fâtih de onları
ödüllendirmiştir. Fâtih’in, Dünya coğrafyasını bilmek ve siyasî ve askerî hedeflerini
gerçekleştirmek amacıyla bu eseri tercüme ettirdiği açıktır. Ancak Đslâm Dünyası’nda
daha önce Arapça’ya tercüme edilmiş olan bu eserdeki bilgilerin eskimiş olması ve XV.
yüzyılın ikinci yarısından itibâren Avrupalı denizcilerin yapmış oldukları coğrafî
keşifler sonucunda bilinen Dünya’ya ilişkin bilgilerin büyük ölçüde değişmesi
nedeniyle, bu çeviri pek isabetli olmamıştır. Fâtih’in Yunanca’dan tercüme ettirdiği bir
başka eser de Plutarkos’un Meşhur Adamların Hayatı adlı kitabı olmuştur.

Fâtih’in bilginlere düşkünlüğünü,
zamanının önemli
hekimlerinden Amasyalı Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun, Cerrâhiye
el-Hâniyye adlı eserinin önsözünde, Fâtih Sultan Mehmed
devrinde yükselmek ve padişahın gözüne girmek için, bilimsel
eserler yazmak gerektiğini ifade etmesi, açıkça gözler önüne
sermektedir.
Sabuncuoğlu’nun
bu
eseri,
Osmanlı
Đmparatorluğu’nda yazılmış yegâne resimli cerrahi kitabıdır. Fâtih
zamanının bir diğer önemli hekimi Altıncızâde idrar yolu
hastalıklarıyla ilgilenmiş ve Đbn Sina’dan öğrendiği idrar
tutulmasını sonda ile tedavi yöntemini Osmanlılarda ilk defa
olarak uygulamıştır. Fâtih’in şeyhi olan Ak Şemseddîn ise, Madde
el Hayât adlı eserinde, bütün hastalıkların bitki ve hayvanlarda
Resim 8
olduğu gibi, gözle görünmeyen tohumları olduğunu ileri sürmüş,
Şerefeddin
yani henüz mikroskobun bulunmadığı bir zamanda mikrop fikrini
Sabuncuoğlu
ima etmiştir.
(1386?-1470)
Fâtih öğrenmeye açık olduğu ve dönemin seçkin
şahsiyetlerinin edebî, dinî, felsefî ve ilmî sohbet ve münâkaşalarını
dinlemekten ve bunlara katılmaktan büyük bir zevk aldığı için, bu dönemde bu konular
popüler olmuştur. Bu münâkaşalardan çok önemli bir tanesi Hocazâde ve Ali Tûsî
arasında yaşanmış, devrin bu iki önemli kelâm bilgini arasında yazılı olarak gerçekleşen
bu münâkaşa, Osmanlı düşünürlerinin Gazalî’nin felsefe ve bilim anlayışının etkisi
altında bulunduğuna delil olmuştur.
7
Fâtih Sultan Mehmed, hem Hocazâde adıyla tanınan Mustafa Müslihüddin
Bursevî’ye (1420?-1488), hem de Molla Ali Tûsî’ye ( ? - 1482) Gazalî’nin filozofları
eleştiren ve onları küfürle suçladığı eseri
Tehâfüt’teki sorunları tartışmalarını ve buna
ilişkin birer kitap yazmalarını, bu kitaplarda,
Gazalî
ile
filozofların
görüşlerini
karşılaştırmalarını emretmiş, onlar da bu emre
uyarak çalışmaya başlamışlar ve eserlerini
bitirerek
Fâtih’e
takdim
etmişlerdi.
Hocazâde’nin eseri biraz daha fazla beğenildiği
için, Ali Tûsî kırılmış ve Đstanbul’u terk ederek
Đran’a gitmiştir.
Fâtih’in felsefî konulara duyduğu ilgi,
felsefenin, kısa süreli de olsa, Osmanlı
düşünürlerinin gündemine gelmesine neden
olmuştur. Fâtih felsefe ile ciddî bir şekilde
ilgilenmiş ve özellikle Aristoteles ve Stoa
felsefelerini incelemiştir. Bunlardan Stoa
felsefesi Roma Đmparatorluğu’nda da pek çok
taraftar kazanmıştı.
Fâtih şiir ve edebiyata da meraklıydı, hattâ
kendisi de Avnî mahlasıyla şiirler yazmıştır.
Devrinde iki kadın şair yetişmiş, Zeynep ve
Resim 9
Mihrî hanımlardan Zeynep Hanım divanını
Fâtih’e takdim etmiş ve padişahtan iltifat
Çeşitli dağ yöntemleri
görmüştür. Fâtih’in hocası Molla Güranî de bir
şairdi.
Fâtih’in teknik alanda da faal olduğu bilinmektedir. Đstanbul’un fethinde çok
yararlandığı topun meydan savaşlarında en önemli silah olduğunu ispatlamıştır. Fetihte
ihtiyaç duyduğu topların yapılması için Edirne’de dökümhaneler kurdurtmuş, buralara
top yapımında usta olan kimseleri toplamış, bizzat kendisi bu topların plânlarını
çizmiştir. Görülmemiş büyüklükte toplar ve tarihte ilk defa havan topları döktürmüştür.
Ayrıca, çok büyük bir mancınık, 4 tane yürüyen kule yaptırmıştı.
Fâtih Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’nde bilimsel etkinliklerin yerleşip
kökleşmesi için küçümsenemeyecek girişimlerde bulunmuş, kişiliği, Đstanbul’u kültür
merkezi haline getirme çabaları, bilim adamlarını himaye etmesi, külliyesini kurması
Osmanlılarda bilim ve kültürün gelişmesinde önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur.
Osmanlı Uygarlığının 16. yüzyıldaki en parlak dönemini kuşkusuz Fâtih Sultan
Mehmed hazırlamıştır.
Fâtih’in yaşadığı çağda Rönesans’ın eşiğinde olan Avrupa Uygarlığı henüz
olağanüstü atılımını yapmamıştı. Ancak, 1450 yılında Gutenberg’in geliştirdiği basım
makinesinden Fâtih’in haberdar olmamış olması inandırıcı gözükmemektedir. Matbaa
ile ilgilenmemesi onun kişiliğine hiç uymayan bir tutumdur, bunun mutlaka makul bir
sebebi olsa gerek.
Kaynaklar
A.Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde Đlim, 5. Basım, Đstanbul 1991.
Cemil Akpınar, “Fethullah eş-Şirvânî”, Đslâm Ansiklopedisi, TDV, Cilt 12,
Đstanbul 1995, s.463-466.
8
Cengiz Aydın, “Ali Kuşçu”, Đslâm Ansiklopedisi, TDV, Cilt 2, Đstanbul 1989,
s.408-410.
Cevat Đzgi, Osmanlı Medreselerinde Đlim, Đki Cilt, Đstanbul 1997.
Ekmeleddin Đhsanoğlu, Ramazan Şeşen, Cevat Đzgi, Osmanlı Matematik
Literatürü Tarihi, Đki Cilt, Đstanbul 1999.
Đhsan Fazlıoğlu, “Ali Kuşçu’nun Bir Hendese Problemi ve Sinan Paşa’ya Nisbet
Edilen Cevabı”, Dîvân, 1996/1, Bilim ve Sanat Vakfı, Đstanbul 1996, s.85-105.
Đhsan Fazlıoğlu, “Hesap”, Đslâm Ansiklopedisi, Cilt 17, TDV, Đstanbul 1998, s.
244-257.
Đsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK Basımevi, Ankara 1961.
Kemal Zülfü Taneri, Türk Matematikçileri, Matbaacılık Okulu 1958.
Mufassal Osmanlı Tarihi, Bir heyet tarafından hazırlanmıştır, Cilt 1, Đstanbul
1957-1963.
Remzi Demir-Yavuz Unat, “Ali Kuşçu ve El-Muhammediyye, El-Fethiyye ve
Risâle fî Hall Eşkâl el-Mu’addil Li’l-Mesîr Adlı Eserlerinin Türk Bilim Tarihindeki
Yeri”, Düşünen Siyaset, Sayı 16, Ankara 2002, s. 231-255.
Semavi Eyice, “Fâtih Camii ve Külliyesi”, Đslâm Ansiklopedisi, TDV, Cilt 12,
Đstanbul 1995, 244-249.
Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, 2 Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1998.
9