Ürgüp Dergisi 53. Sayısı

Transkript

Ürgüp Dergisi 53. Sayısı
KÜNYE ve İÇİNDEKİLER
Yıl: 18 Sayı: 53
Ocak / Ağustos 2014
Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma
Derneği adına sahibi
Zekai ULUSOY
Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama
H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen
Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen
Zekai ULUSOY / İşadamı
Fotoğraflar
Ürgüp Dergisi
Zekai ULUSOY
Faruk ÖZZENGİN
Dizgi & Grafik
Muhammed ÇİÇEK
0 507 576 69 40 • [email protected]
Baskı
Tufan Ofset
Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11
İskitler-ANKARA
Tel: 0312 384 70 09
Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar
yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez.
Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder.
Dernek Genel Merkezi ve
Dergi Koordinasyonu
Sağlık-2 Sokak No: 71/4
Yenişehir/ANKARA
Tel: (0.312) 432 00 66
Fax (0.312) 432 05 02
ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ
Banka Hesap Numaraları
Ziraat Bankası
Mithatpaşa Şubesi
Hesap No : 1262 7968249 5003
IBAN : TR25 0001 012 627 9682 4950 03
•
Web Sitesi: www.urgupder.org
[email protected]
Bu sayı, ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın
destekleri ile çıkarılmıştır.
• Ürgüp Dergisi 6 ayda bir yayınlanır.
• Para ile satılmaz. Üyelere, kamu ve diğer kuruluşlara
ücretsiz dağıtılır.
• Üyelerimize ait tanıtım amaçlı bilgi ve resimler ücretsiz
yayınlanır.
İÇİNDEKİLER
Başyazı................................................................. 4
Ürgüp Peribacalarını Koruma Yolları.................... 5
Ürgüp’te Turizm.................................................... 7
Refik Başaran Plakları ve Üç Olay..................... 15
Ürgüp ve Çevresinde Evlenme Geleneği.......... 21
Hey Gidi Günler Hey!!!...................................... 28
Niğde Sancağı Ürgüp Kazası............................. 34
Metel Nine.......................................................... 39
Uzun Çarşılar veya ÂHİLİK................................. 41
Mustafa Kırboğa İle Söyleşi............................... 46
İlimiz Hakkında Yayınlanan Kitaplar................... 48
Haberler............................................................. 50
2014 Yılı Vefat Listesi.......................................... 56
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
1
ÜRGÜP ve ÇEVRESİ
ÜRGÜP VE ÇEVRESİ
T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır.
2
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ÜRGÜP
ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI
Kaymakamlık .................................................341 40 01
BANKALAR
Yazı İşleri Müdürlüğü......................................341 48 29
Akbank ..........................................................341 41 63
Belediye Başkanlığı .......................................341 70 76
Denizbank .....................................................341 25 29
Askerlik Şube Başkanlığı ..............................341 24 80
Garanti Bankası .............................................341 74 05
Cumhuriyet Başsavcılığı ................................341 40 06
Halk Bankası .................................................341 20 02
İcra Müdürlüğü ..............................................341 20 06
İş Bankası ......................................................341 40 38
İlçe Seçim Kurulu ..........................................341 44 42
Vakıflar Bankası .............................................341 42 03
Emniyet Müdürlüğü .......................................341 40 58
Yapı Kredi Bankası ........................................341 42 00
Gençlik ve Spor Müd. ...................................341 85 92
Ziraat Bankası ...............................................341 41 50
Gümrük Müdürlüğü .......................................341 44 88
80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .. 341 54 30
Jandarma Komutanlığı ..................................341 40 05
Mal Müdürlüğü ..............................................341 24 78
Meteoroloji Müdürlüğü ..................................341 41 23
Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................341 40 17
Müftülük .........................................................341 40 85
Müze Müdürlüğü ...........................................341 40 82
Nüfus ve Vatan. Müd. ....................................341 24 87
Özel İdare Müdürlüğü ...................................341 33 67
PTT Müdürlüğü .............................................341 45 55
Toplum Sağ. Mer. Tabipliği ............................341 43 49
Devlet Hastanesi ...........................................341 40 31
Aile Sağlık Merkezi ........................................341 43 49
Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü ..........341 66 67
Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................341 56 10
Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. .........................341 40 26
Toplum Merkezi Müdürlüğü ..........................341 43 65
Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................341 40 70
Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................341 40 56
Kadastro Şefliği .............................................341 64 48
Medaş İşletme Şefliği ....................................341 49 75
BELEDİYE BAŞKANLIKLARI
Başdere Belediye Başkanlığı ........................351 40 01
Mustafapaşa Belediye Başkanlığı .................353 50 01
Ortahisar Belediye Başkanlığı .......................343 32 24
MUHTARLIKLAR
Ürgüp Muhtarlar Odası .................................341 30 39
Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ..........................371 72 08
Gönen Mahallesi Muhtarlığı...........................371 74 58
Salur Mahallesi Muhtarlığı..............................371 73 78
Yenicami Mahallesi Muhtarlığı........................371 74 10
Akköy Muhtarlığı ...........................................352 47 03
Ayvalı Köyü Muhtarlığı ...................................354 58 24
Bahçeli Köyü Muhtarlığı ................................364 40 20
Boyalı Köyü Muhtarlığı ..................................355 61 73
Cemil Köyü Muhtarlığı ...................................357 77 60
Çökek Köyü Muhtarlığı ..................................358 80 40
Demirtaş Köyü Muhtarlığı ..............................341 51 73
İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ........................362 60 03
İltaş Köyü Muhtarlığı ......................................352 49 08
Turizm Tanıtma Bürosu .................................341 40 59
Karacaören Köyü Muhtarlığı .........................355 60 08
Türk Telekom Şefliği ......................................341 40 00
Karain Köyü Muhtarlığı ..................................355 60 13
Karakaya Köyü Muhtarlığı .............................359 86 99
ODALAR
Karlık Köyü Muhtarlığı ...................................355 61 26
Esnaf ve Sanatkarlar Odası ..........................341 42 44
Mazı Köyü Muhtarlığı .....................................365 53 70
Ticaret ve Sanayi Odası ................................341 41 33
Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı ...............................363 70 05
Ziraat Odası ...................................................341 40 32
Sofular Köyü Muhtarlığı .................................359 85 62
Tarım Kredi Kooperatifi ..................................341 40 56
Şahinefendi Köyü Muhtarlığı .........................361 50 01
Şoförler Odası................................................341 41 07
Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ..........................357 75 17
THK Başkanlığı...............................................341 26 47
Ulaşlı Köyü Muhtarlığı ...................................358 81 80
Kızılay Başkanlığı...........................................341 20 31
Yeşilöz Köyü Muhtarlığı .................................356 67 05
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
3
BAŞYAZI
Değerli Hemşehrilerim,
Paylaşmak, ikram etmek, buyur etmek, bunların anlamını
ben çok küçükken öğrendim, Çünkü öğrettiler. Güzel memleketimizin güzel köylerimizin insanları, büyüklerimiz, bize
buyur etmeyi, ikramda bulunmayı daha biz çocukken gösterdiler.
Çocukluğumdan hatırlarım. Tarlasında, bahçesinde ne ekti
dikti ise, akşam dönüşünde evinin yolunu tutan bu benim temiz yürekli, emektar elleri nasırlaşmış insanlarım; sepetinde,
heybesinde, küfesinde, koltuğunun altında veya sırtındaki çıkısında ne varsa, ikram etmeyi, paylaşmayı görev bilir.
Zekâi ULUSOY
Dernek Başkanı
Buyurun elma alın, armut alın, üzüm alın, kayısı alın, yükünde ne varsa illaki onu size ikram edecek etmezse içi rahat
etmez. Çünkü o da öyle yetişti, yetiştirildi.
Bilirim ki, senin evinde de var bu. Ama almazsan olmaz.
Alacaksın, köylüm yolundan kalmış, merkebini durdurmuş,
sepetinin, heybesinin, küfesinin ağzını açmış alacaksın. Almazsan bu sefer de beğenmemiş gibi olursun.
İşte benim memleketim, köylüm, akrabam, komşum... Biz
bu ortamda yetiştik. Gördüğün şeyin göz hakkı var diye, size
ikram eden bu köylüm, bunu bir gelenek haline getirmiş,
adet olmuştur.
Tabi bunu bilmeyen hiç görmeyen misafirlere ve çocuklara,
ikramda bulunulması, onların çok tuhafına giderdi.
Hatta eve gelip de yeğenlerim, Serdar’ım Serhat’ım,
“anne, bir amca bana bağdan gelirken salatalık verdi, para
bile almadı” derdi.
Ben o günleri özlüyorum. Sende, evinde, sofranda ne varsa, komşunda, köylünde de olduğunu bilmek ne güzel değil
mi?
Bölüşmeyi paylaşmayı bilelim...
Dileğim, kalplerimiz hep sevgi ile dolsun. Saygımız eksik
olmasın.
Sevgi ve Saygılarımla.
4
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
KÜLTÜR VE TURİZM
ÜRGÜP (Çatalkaya)
PERİBACALARINI
KORUMA YOLLARI
Kültür ve Tabiat Varlıkları; Jeolojik ve tarih öncesi devirlere ait olup bilim, kültür, din
ve güzel sanatlar ile ilgili özellikleri bakımdan korunması gerekli yeraltında, yerüstünde veya su altında bulunan değerlerdir.
Türkiye, binlerce yıllık geçmişe dayanan
zengin uygarlıkların yaşadığı önemli bir ülkedir. İnsanlığın tarihsel-kültürel mirasının
korunması konusunda evrensel sorumlulukları olan ülkelerin başında gelmektedir.Geçmiş birikimin, geleceğin oluşturulmasında
en önemli kaynak olarak değerlendirilmesi
hayati bir zorunluluktur. 21.yy. ‘da yaşanan
hızlı kentleşmeye bağlı olarak eski tarihsel
çevrelerin önlenemez bir biçimde tahrip
edilerek yok olmaları, bu çevrelerin oluşturduğu zengin mirasın nasıl korunabileceği
sorunu Ülkemizin güncel konularından biri
durumuna getirilmelidir.
Kapadokya Bölgesi, dünya harikası peribacalarının bulunduğu tarihi / kültürel ve
turistik bir yöredir. Peribacaları görsel güzel-
Bölgedeki peribacalarının en
iyi örneklerinden
biri olan Ürgüp
Üç Güzellerini de
(Çatalkaya) ön
plana çıkartarak,
bu görselliklerin
sadece fotoğraflarda kalmaması için gençlerle
birlikte yürüttüğümüz çalışmalarımızı sizlerle de
paylaşmak istiyoruz.
Mevlüt TUNCEL(*)
liğinin yanında ulusal ve uluslararası turizm
açısından da önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye halkı için farklı bir görsel güzellik, yabancı turistler için ise dini değerleri de olan
doğal güzelliktir. Bu güzelliklerin korunması,
tahrip edilmemesi ve doğanın acımasızlığına
terk edilmemesi gerekir. Bu amaçlarla peribacalarına gereken ehemmiyetin verilmesi,
onların ömürlerinin uzatılması lazımdır. Bölgedeki peribacalarının en iyi örneklerinden
biri olan Ürgüp Üç Güzellerini de (Peribacası) ön plana çıkartarak, bu görselliklerin sadece fotoğraflarda kalmaması için gençlerle
birlikte yürüttüğümüz çalışmalarımızı sizlerle
de paylaşmak istiyoruz.
Çalışmalarımız iki bölümden oluşmaktadır; birinci bölümde, konu ile ilgili il
müdürlükleri, belediyeler ziyaret edildi, makaleler ve yasalar incelendi. İkinci bölümde
ise, dökümanlar raporlaştırıldı ve çalışmalarımız bir sonuca bağlandı ve çözüm yolları
gösterildi.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
5
KÜLTÜR VE TURİZM
ÇALIŞMA RAPORU
Günümüzde kültürel ve tarihi emanetleri korumanın başarıya ulaşabilmesi, ancak
bu emanetlerin gerçek sahibi olan toplumun, yeterli ve gerekli bilgiye sahip olmaları, koruma anlayışını benimsemeleri ve
karar süreçlerine katılımları ile mümkündür.
Kapadokya Bölgesinde peribacalarıyla iç içe
yaşayan bireyler olarak onlara ilgi gösterilmemesi, tahrip edilmesi, yıkılması bizlere bu
doğa harikalarına gereken önemi vermediğimizi göstermektedir. Çalışmalarımızla olayın biraz daha içine girdiğimizde tarihi ve
kültürel değerlerin sorumluluğunun üç farklı
müdürlük ve yerel yönetimlerde olduğu öğrenildi.
6
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Peribacalarının tabiatın çetin şartlarıyla yalnız bırakıldığı, Ürgüp’te, Göreme’de,
Zelve’de bu tarihi dokuların yıkıldığı, kimi
zaman can kaybına sebep olabildiği görüldü. Peribacalarının ömürlerinin elden geldiğince uzatılması için kurumların görevleri,
yapılan uygulamalar araştırıldı. İlimizdeki
yerel birimlerle iletişime geçildi. Bu birimler; Nevşehir Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Nevşehir
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Nevşehir Orman ve Su İşletme Şube Müdürlüğü, Ürgüp Belediye Başkanlığı, Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölümü.
KÜLTÜR VE TURİZM
Sonuç ve ÇÖZÜM YOLLARI;
UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Göreme Milli Parkı’nın da
içinde bulunduğu Kapadokya Bölgesindeki
tarihi ve kültürel dokulardan Kültür ve Turizm Bakanlığının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Orman ve Su İşleri Bakanlığının
söz sahibi olduğu öğrenildi. Kimi zaman
birden fazla makamın, konunun muhatabı
olduğu gözlemlendi. Bölge halkının, bölgede yatırım yapacak iş adamlarının karşısına
sit alanı, kültürel varlık vb. hususlarda sorun
çıktığında bazen birçok kurumla görüşülmesi gerektiği; bu kurumlarla çözüme gidildiğinde bu kez de karşısına yerel yönetimlerin
çıktığı gözlemlendi. Bu çok muhataplı denklemde kimi zaman çözümün çok zorlaşabildiği görüldü.
Kapadokya Bölgesinin en belirgin
değeri olan Peribacaları da maalesef
aynı akıbetlere maruz kalabiliyor. Eski
peribacaları zamanla yıkılıyor / ölüyor; bunun yanında yeni peribacaları
da oluşuyor. Özellik arz eden Üç Güzel
(Peribacası), Paşabağ, Mantarkaya gibi
güzelliklerin ömürlerinin uzatılması gerekiyor. Çünkü yeni oluşumlarda böyle
harikalar ortaya çıkmayabiliyor.
Bir canlı gibi doğan, yaşayan ve hayatını
sonlandıran peribacalarının hayatta kalma
mücadelesine bir doğasever olarak ne kadar katkıda bulunabilirsek bu bizim için bir
başarı olacaktır. Çünkü Kapadokya farklılıkları keşfetmek isteyenler için bir yeryüzü
cennetidir.
Yetkililerin verdiği bilgiler, konuyla ilgili
kaynaklardan yaptığımız inceleme ve araştırmalar neticesinde gördüğümüz çözüm
yolları aşağıya çıkartılmıştır;
—Peribacaları, don olayına karşı görselliği bozulmayacak şekilde verniklenebilir,
—Peribacaları, çatlaklıklar doldurulup
görselliği bozulmayacak şekilde zincirlerle
bağlanabilir,
—Peribacaları, küçük yarıklar uzun vidalarla görselliği bozulmayacak şekilde sabitlenebilir,
—Uyarı levhalarıyla insanların yakın temas etmesi önlenebilir,
—Peribacaları, dip aşındırmasına karşın
yağmur kanallarıyla su tahliyesi yapılabilir,
—Özellik arz eden Peribacalarına cüzi bir
ücret karşılığı ve koruma çemberi ile gözlem
yaptırılabilir,
—Tüm çabalara rağmen yıkılma tehlikesi baş gösteren peribacalarına, tehlike uyarı
levhası yerleştirilebilir.
—Çöp kutularının sayıları artırılarak çöplerin çevreye dağılması önlenebilir,
—Kültür ve Tabiat Varlıklarının korunmasından sadece bir müdürlük yetkili olabilir,
—“Göreme Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli
Gelişme Planı” bir an önce uygulamaya konulabilir,
—Okul çağındaki ilk-orta-lise öğrencileri
kültürel ve tarihi değerlerimizin korunması
hususunda bilinçlendirilebilir.
— Kamuoyu görsel ve yazılı medya aracılığıyla kültürel ve tarihi değerlerimiz hususunda daha fazla bilinçlendirilebilir.
Geçmişteki değerlerine, değer veren bir
gençlik yetiştirebilmek ümidiyle…
Kaynaklar:
•Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
•Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl MüdürlüğüNevşehir Orman ve Su İşletme Şube Müdürlüğü
•Ürgüp Belediye Başkanlığı
•Göreme Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı,
2002, Nevşehir
•http://tayproject.org/tag.html
•http://www.mainboard24.com/muzeler-vetarihi-eserler/397673-kulturel-varliklarimizi-http://
ikokmen.blogcu.com/cevremizdeki-dogal-anitlarinkorunmasi-icin-bireysel-ve-toplumsa/http://www.jandarma.gov.tr/diger/KVTVbROSUR2004.doc
•http://www.avanosevi.com/tr/kapadokya.html
•http://mevzuat.gov.tr http://kultur.gov.tr
•http://www.google.com.tr/search?hl=tr
(*) Eğitimci / Çevreci
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
7
ÜRGÜP
Ürgüp Temenni Tepesi ve Kılıçaslan Türbesi
ÜRGÜP’TE
TURİZM
Dört mevsimi de bir başkadır Ürgüp’ün.
Doğa müzesi, tarihi değerleriyle padokya’nın
hayal kentidir, peri ve dünya kentidir Ürgüp.
Ürgüp anıları kalıcıdır, anlatıla anlatıla bitmez tükenmez. Ömür tükenir ama Kapadokya ve Ürgüp’ün doğal güzelliğini keşfetmek
tükenmez. Ürgüp anlatımlara sığmayacak
kadar geniş bir hazinedir. Ürgüp dünyanın
en eski yerleşim yerlerinden biri olması nedeniyle, tarihi ve turistik özellikleriyle yerli ve
yabancı turistlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Peribacaları, kayalar, tepecikler, düzlükler, uçurumlar, yarlar, yamaçlar bütün bunlar yumuşak volkanik kayaların ve toprağın
milyonlarca yıllık erozyonuyla oluşmuştur.
Tunç rengi, altın rengi, kırmızı ve pembe
renklerdeki bu ilginç renklerle oynaşan güneşin yarattığı şaheser kesinlikle görülmeye
değer. Ürgüp’te yapılacak şeylerden biri de
günün en güzel saatleri gece vakti araziye,
dama, terasa veya balkona sırtüstü uzanıp
elini uzattığında yıldızlara değecekmişin gibi
parlak gökyüzünü seyretmektir. O an içinizi
gökyüzü kadar sonsuz sevgi kaplar. Denizi,
tarihi yapıları ve orman gibi tabiat güzelliklerini dünyanın her yerinde bulabilirsiniz
8
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ama Kapadokya’nın eşini bulamazsınız. Kapadokya insana hem yöresel, hem manevi
bir haz verir. Hani “baktıkça tadına doyum
olmaz” derler ya işte öyle bir şeydir Kapadokya. Bölgenin güzelliğini ne destanlar ne
de kalemler anlatabilir, görenler bilir ancak.
Turizm denince, memleketler ve insanlar
arasında ekonomik, siyasal, kültürel kaynaşmayı sağlayan, günümüzde büyük bir hızla
gelişen, dünya üzerindeki insanlarının karşılıklı tanışıp anlaşmalarında stratejik bir etki
ile öneme sahip bir sektördür.
1951 - 54 Ortaokul çağlarındayım.
Ürgüp’te turizm bu tarihlerde başlamıştı. O
tarihlerde Ürgüp’ten Ankara’ya haftada ancak bir otobüs kalkar ve bir otobüs gelirdi.
Nevşehir’den Kayseri’ye de her gün yine bir
otobüs (Kervansaray) gider ve akşama dönerdi. Nevşehir otobüsü Ürgüp’te mola verdiğinde Nevşehirliler Ürgüp’ten bir sigara
veya simit dahi almazlardı. Ulaşım vasıtası
yok denecek kadar az idi. Ürgüp’e turistler
yaya, kendi arabaları, bisiklet, motosiklet
gibi vasıtalarla veya otostopla gelirlerdi.
Millet Bahçesi’ne, Halkevi Bahçesi’ne veya
TURİZM
çeşitli yerlere çadırlar kurarlardı. Genç kız
ve kadın turistler çarşıda şortla dolaşırken,
kamplarda mayo ile güneşlenirlerken onları
hiç kimse rahatsız etmezdi. Fakat çevre il ve
ilçelerde turiste maalesef başka türlü bakarlardı. Turistlerin ellerinde doğru dürüst bir
bölge haritası veya rehber kitapçığı olmadığı
gibi yollarda il ve ilçelerin, belirli turistik yerlerin bir işaret levhası dahi mevcut değildi.
Ürgüp’te kuyumcu Halil Ağa’dan başka lisan
bilen hiç kimse yoktu. Ürgüp’e bir turist geldi
mi gel Halil Ağa, git Halil Ağa idi. Böylece
Kuyumcu Halil Ağa Ürgüp’te rehberliğin öncülüğünü yapmıştır. Bizim kuşak ortaokul ve
lisede öğrendiği birkaç kelime ve cümle ile
turistlere yardımcı olmaya çalışırdı. Turistler
en çok da Göreme ve Sineson’u sorarlardı.
Bir defasında Amerikalı karı koca bir çift turisti eşekle Göreme’ye kadar götürmüştüm,
dönüşte para vermek istediklerinde kabul
etmemiştim. O sırada yanımızda bulunan
Mustafa Şüküroğlu’nun ısrarı üzerine parayı kabul ettiğimi hatırlarım. Şurası bir ger-
çektir ki Büyük Otel yapılana kadar Ürgüp’te
yegâne otel, han odaları bozularak yapılan Şüküroğlu Hanı yani Kayseri Oteli idi.
Kapadokya’da ilk turistik otel Ortahisar’da
yapılmıştı.
Ortaokul öğretmenimiz biz öğrencileri
gezi için Göreme’ye götürmüşlerdi. Bu gezide Kızlar Manastırı’nın tepesine çıktım ve
aşağıya ceketimi fırlatıp attığımda öğretmenimiz Haydar Koltan tepeden bir öğenci
düşüyor sanmış ve çok korkmuş. Aşağı indiğimde hocamdan haklı olarak bir iki tokat
yediğimi hatırlıyorum. O tarihlerde müze
müdürlüğü diye bir teşkilat yoktu, her taraf
Allah’a emanetti. Koskoca Açık Hava Müzesi Göreme’yi Maçcan’lı (Göreme kasabasının eski ismi) yaşlıca bir adam bekler, Kızlar
Manastırı’nda bir delikte bir çulun üzerinde
yatardı. Bekçinin kendisi de dâhil neyi ve nasıl beklediğini hiç kimse bilmezdi. Hatta elinde turistlerin duygularını yazdığı bir defter de
taşırdı. Halkımızın yabancıya karşı duyduğu
ilgisizlik neticesinde yüzyıllardır Göreme’nin
Yahya Efendi Camii (ve Medresesi)
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
9
ÜRGÜP
kıymetini bilememiş tabiata ve insanoğlunun
insafına terkedilmiştir. İlk ve Ortaokuldayken
ya okulca veya arkadaşlar grubuyla bağ ve
bahçeler arasından Göreme’ye giderdik. Sanırım 1960 yılına kadar Göreme’deki birçok
kaya kiliselerin fresklerine taş atarak güya
resimlerin kafasını, özellikle gözünü kim yaralayacak diye yarış yapardık. Bu davranışın
yanlış olduğunu bizim kuşaklara hiç kimse
öğretmedi ve mani olmadı. Şimdi öz eleştiri olarak her toplantı ve sohbetlerimizde “o
değerli tasvir fresklerini neden tahrip
ettik, ellerimiz kırılaydı” diye özetlerim
ve hayıflanırım. Karanlık Kilise, ismi üzerinde içi karanlık olduğundan oraya giremez
ve tahrip edemezdik, bu suretle de oradaki
freskler zamanımıza kadar biraz olsun sağlam kalmıştır. Günah bizim değil, bizden önceki kuşakların değil, bizlere turizmi ve tarihi
mirasın ne olduğunu öğretmeyenlerindir kanaatindeyim.
“Ürgüp- Göreme” diye anılır ve turistler bölgeye bu isimle gelirlerdi. Kapadokya
ismi sonradan çıkmıştı ve de yadırgamıştık.
Hatta önceleri bu ismi doğru dürüst söyleyip yazamazdık. Daha sonra Kapadokya
ismi turistik işletmelere, lokantalara, otellere, motellere, kampinglere, acentelere ve
antikacı dükkânlarına verilmiştir. Böylece,
bir turizm değeri olan Kapadokya ismi yerli ve yabancı basında yaygınlaşmıştır. 2009
yılında İstanbul’da yaptığımız Ürgüplüler
Gecesi’nde misafirimiz olan İstanbul- Nevşehirliler Derneği Başkanının bir sözünü asla
unutamam. Gecede, Ürgüplüler kadınlı erkekli halay çeken ve çeşitli oyun oynayanları
dikkatle izleyen başkan gıpta ile “turizmde, genel kültürde, sosyal yaşantılarda
Ürgüp yöremizde hep önder olmuştur”
demişlerdi. Kapadokya, baştan sona gizemli
bir bölgedir. Kapadokya gezisi demek kültür gezisi demektir, jeoloji, arkeoloji, tarih
Kayalar, kayalar, delikler, devşikler, yıkık
dökük virane evler. Zamanında büyüklerimiz
“bu turistler niçin ve neyi görmeye geliyorlar?” derlerdi. Bu turistlerin aklı yokmu? bu kayaların nesini görmeye geliyorlar diyenler çok olurdu. Göreme’nin, diğer
kültür varlıklarımızın ve evlerimizin korunup
orijinal haliyle muhafaza edilmesini 1960’lı
yıllarında maalesef turistlerden öğrendik.
Ürgüp’e turist veya memur olarak gelipte
güneşine, havasına, suyuna tarihine, doğasına vurulanlar eski evleri satın alıp Ürgüp’ü
ikinci vatan olarak kabul ediyorlar. Ve onlar
kimi zaman yıkılmakta olan evlerden şaheserler yaratıp tarihimize ve kültürümüze sahip çıktıkları gibi gönüllü elçiliğimizi de yapmaktadırlar.
“KAPADOKYA’NIN KALBİ ÜRGÜP” sloganı boş yere söylenmemiştir. Çünkü
Kapadokya’da turizmi ilk başlatan kent Ürgüp olmuş ve halen lokomotif görevini yapmaktadır. 1950’li yıllarında turizm hareketi
başladığında Antik Çağda yöremizde çok
geniş alanda kurulmuş krallığın ismi olan
KAPADOKYA’YA önce Ürgüp sahip çıkmıştır. Kapadokya ismi çıkmadan önce bölge
10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Temenni Tepesinden Ürgüp merkezinin görünüşü
TURİZM
ve inanç gezisi demektir. Günümüzde Kapadokya denildiğinde kısaca ağırlıklı olarak
başta Nevşehir ili olmak üzere Aksaray, Kayseri ve Niğde illerinin topraklarını kapsar.
Biçim biçim kaya oluşumları, peribacaları
arasına serpiştirilmiş bakımlı üzüm bağları,
meyve ve sebze bahçeleri, yol kenarlarındaki kokulu çalılar arasında bağına bahçesine
giden yöre halkı turiste yakın ilgi gösterir,
onlara çeşitli ikramda bulunur. Yabancı turistlerle adeta tarzanca konuşarak onlara
bilgi vermeye, yardım etmeye can atan candan köylü ve kentli kültürlü insanlarımız hep
var olmuştur.
Ürgüplü, akıllı düşünce, bilinçli davranışlarıyla ve sağlam adımlarla ilerleyerek
kurtuluşun yegâne çaresi olarak turizmi
düşünüyor ve Ürgüp’ü “Turizm Cenneti”
yapmak istiyordu. 1950’li yıllarında turizmle yakinen tanışmaya başlayan Ürgüp kısa
bir zamanda çok yol almıştır. Ürgüp, Orta
Anadolu’da turizmin ilk yerleşen yeri olmuş
ve tarihe geçmiştir. Böylece Ürgüp başta turizm olmak üzere sosyal yaşantısı, gelenek
ve göreneği, kültürü ile çevre il ve içelere
“örnek bir turizm kenti” olmuştur. Zaman
geldi Ürgüp ışıl ışıl görünüme büründü, cıvıl
cıvıl kaynaşan turistlerle doldu.
1960’lardan sonra Ürgüplüler; Etilerin,
Frigyalıların, Lidyalıların, Perslerin, Bizanslıların, Romalıların, Selçukluların ve Osmanlıların tarihi eserlerinin, özellikle tabiatın değerlerini anlayarak turizme değer vermeye
ve yatırım yapmaya başladılar. Halıcı, antikacı, hediyelik eşya, turizm acentesi, otel,
pansiyon, disko ve bar gibi turizme hizmet
veren esnaflar çoğalmaya başladı. Palancılığı, demirciliği, berberliği, öğretmenliği,
kahveciliği bile bırakan esnaflar ve çiftçiler
turizmciliğe yöneldiler. Bağcılık, ekim, dikim,
hayvancılık geri planda kaldı. Kayseri yoluna ve Ürgüp Önü’ne yeni evler, eski çarşılar
yıkılarak yeni çarşı ve pazar yapılmaya başlandı. İlçemizde turizmin geleceğini görenler, ilçemiz dışından gelen bazı yatırımcılar
otel, motel, pansiyon, halıcılık, antikacılık
gibi turizm tesisleri açarak çok daha başarılı olmuşlardır. Ürgüp’te turizmin gelişmesine hemen her esnafın mutlaka bir katkısı
olmuştur ama bu hususta Necdet Güner ile
Saffet Yatağan’ın emekleri unutulmayacak
kadar büyüktür.
Kapadokya Bölgesi, ziyarete gelen insanların yaşamına, hayal güçlerinin ötesinde
olağanüstü doğa mucizelerini estetik zerafetle sunmaktadır. Tüm bu güzellikleri 1992
yılında başlayan Kapadokya Bölge’sine
mahsus, Kapadokya’nın simgesi haline gelen “sıcak hava balonu” ile eşiz manzarayı gezmek, görmek insana bambaşka bir keyif verir. Yürüyerek ulaşılamayacak en uzak
bölgelerin görülmesni sağlamaktadır. Sabahın erken saatlerinde Göreme Vadisi’nden
günlük yüzlerce balon havalanmaktadır.
Yerden gökyüzündeki balonları, gökyüzünden yeryüzününü seyretmeye doyum olmaz.
Havalanan balonlarla Kapadokya’nın o büyülü coğrafyasını, milyonlarca yılda oluşmuş
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 11
ÜRGÜP
dünya harikası peribacaları ve vadileri, ayrıca Ürgüp, Avanos, Çavuşin, Zelve, Göreme,
Uçhisar, Ortahisar yeleşim alanlarını güneşin doğuşu ile birlikte kuş bakışı izlemek
bir ömre bedeldir. Balon, “dümeni olmayan
yelkenli” demektir. Yükselip alçalmak pilota
ait olmak üzere şansınıza rüzgâr nereye götürürse oraya inersiniz. Balon, turizme ayrıca
bir hizmet vermektedir.
Kapadokya’da geceleme müddet ortalaması 2 gün olarak tespit edilmiştir. Bu akıl
almaz kültür hazinesi Kapadokya’yı 2 günde gezip görmek mümkün değildir. Bölgenin tarihi ve doğal güzelliklerini doyasıya
dolaşıp gezip görmek için en azından bir
hafta ayırmak gerekmektedir. Türkiye’de
yaşayıp da Kapadokya’yı görmemiş olmak
için insanın çok ciddi bir mazeretinin olması gerekir. Üstelik son yıllarda yapılan
ve açılan lokantalarla, eğlence yerleriyle,
lüks otelleriyle, olağanüstü bir doğa ve tarih
parçası olmanın yanı sıra son derece zevk-
12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
li, sıra dışı ve yaratıcı bir yaşam merkezidir
Ürgüp. “Kapadokya’yı görmemek kayıp
mı kayıp, aynı zamanda ayıp mı ayıp”
sloganı çok enfestir. Çünkü Kapadokya’yı
görmek için Japonya’dan, Amerika’dan turistler geliyor, Türkiye’de her türlü olanağa
sahip vatandaşlarımız ihmal ediyorlar. Günümüzde deniz, kum ve güneş turizmi yerini
alternatif turizm almıştır. Doğa, tarih, kültür,
jeoloji, arkeoloji ve inanç turizmi açısından
Kapadokya en önemli bölgedir. Son yıllarda
Kapadokya’da kongre turizminde büyük gelişmeler yaşanmaktadır.
1960 yılında subay olup, 1992 yılında
emekli olana kadar yurdumuzun neresinde
görevli olursam olayım Ürgüp ile ilişkimi hiç
kesmedim, hemen her yıl tatilimi sevdiğim
Ürgüp’te geçirdim. Her konuda ilerleyişini adım adım takip etmişimdir. Turizmin en
parlak olduğu devirde (1960-91) Ürgüp’te
hayat gece 24’den sonra başlardı. Hemen
her halıcı dükkânında halı satışından sonra
kurulan çay, içki ve saz tezgâhı, oyun havaları, diskotek ve bar eğlenceleri, oteller, lokantalar dolu dolu olurdu. Bu arada şöyle
bir serzenişimi de yapmadan geçemeyeceğim. Bazı okul ve mahalle arkadaşlarım öyle
bir turizm sarhoşu olmuşlardı ki o devirlerde
dükkânına, tezgâhına vardığımda hiç yüz
vermez olmuşlardı. 1991 Körfez Savaşı başta
olmak üzere daha sonraki tarihlerde yurdumuzu ve dünyayı sarsan mali krizler nedenleriyle turizm sektöründeki yükseliş çizgisi
aşağıya doğru eğilmeye başladı ki bir daha
da o çıkış yakalanamadı. Kapadokya’da
TURİZM
turizm sezonu her yıl Nisan ayının ilk haftasında bazı etkinliklerle açılır ve Ekim ayı
sonlarında kapanır. Kapadokya’nın konaklama, eğlence ve yöresel yemekler merkezi
Ürgüp’tür. İlçemizin en önemli gelir kaynağı
0/070 ile turizm geliridir.
İnsanoğlu henüz aya ayak basmamışken
Ürgüp ve havalesini gezen turistler Ürgüp’ü
hep ayın yüzeyindeki konilerin, dikit, sarkıt
ve uçurumların aynısı olduğunu basında
yazmışlar sözle ifade etmişlerdir. Ne zamanki insanoğlu aya ayakbastı (Neil Armstrong-1969) oradaki kuru yüzeyi, kum yığınlarını ve derin kraterleri görünce “yanılmışız,
meğer ay yüzeyi bile Kapadokya’ya hiç benzemezmiş” kararı verildi. Ürgüp topraklarının 3/4 DOĞAL SİT ALANI olması nedeniyle
Türkiye’de birinci sırada yer almaktadır. Ürgüp, köy ve kasabalarında gezilip görülebilecek kayda değer tarihi yerleri, turizm tesis ve alanlarını şöyle sayabilirim. Ürgüp’te;
Karmanoğlu Camisi ve Şeyhülislam Hayri
Efendinin Mezarı, Temenni Tepesi, Kılıçaslan Türbesi, Kadıkalesi, Kayakapı evleri, Aziz
Yuannis’in kaldığı Ev, Altıkapı Türbesi, Sarıhan Kervansarayı, Üzengi Çayı ve Güvercinlikler, Pancarlı Kilisesi ve Peribacaları, Devrent Vadisi, Halı Mağazaları, Hediyelik Eşya
ve antikacı dükkânları, lokantalar, bar ve
diskolar, şarap evleri, şarap fabrikaları, eski
evlerden yapılan butik oteller, Ortahisar’da;
Ortahisar ve İshak Kaleleri, Limon Ambarla-
rı, Hallaç Manastırı, Kızılçukur Vadisi, Üzümlü ve Aynalı Kiliseleri, Mustafapaşa’da; Şakir
Paşa Medresesi, Eleni ve Vasilios Kiliseleri,
Gomeda Vadisi, Kesme Taş Rum Evleri, Cemil köyünde; Kayadan oyma Keşlik ve kesme taştan yapılma kiliseleri, Taşkınpaşa Köyünde; Taşkın Paşa Medresesi ve külliyesi,
Şahinefendi Köyünde; Sobessos harabeleri
ve kırk yatırlar, Mazı Köyünde; Yer altı Şehri,
Yeşilöz Köyünde; St. Thedora kilisesidir. Turizm çok iyi adımlarla ilerlerken 1991 yılında hiç hesapta olmayan Körfez Savaşı’ndan
sonra ülkemiz çeşitli sıkıntılara düştü ve
Ürgüp’te turizm sektörü de bu durumdan etkilenerek gerilemeye başladı ve bir daha da
o eski devirlerini yaşayamadı.
Ürgüp turizmiyle ilgili belleğimdeki bir
anımı aktaracağım. Bir tarihte Sarnıç Oteli
patronu ile otelde akşam yemeği yiyoruz.
Lokantada kalabalık bir yabacı turist grup
vardı. Biraz sonra grubun rehberi masamıza
teşrif etti. Sohbette konu Ürgüp turizminden
açılmıştı. Sırası geldi ben iyi niyetimle rehbere “grubunuzu Temenni’ye çıkardınız
mı, Ürgüp Çarşısı’nı gezdirdiniz mi?”
gibi sorular sorduğumda “abi, grubu ben
Antalya’dan aldım, dün Konya’yı gezdik, yarın da grubu Ürgüp’te halıya sokacağım ve İstanbul’a hareket edeceğiz. Ben ne yapacağım Ürgüp’ün tarihi
ve tabiat güzelliklerini?” şeklinde açıkça
maksadını ifade eden rehberle münakaşa
büyümüş ve o gün yeterince üzülmüştüm.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 13
ÜRGÜP
Ürgüp Dergisi’ne “Ürgüp’e henüz 21
nci defa” başlığı ile bir makale yazan Denis Minella bakınız yaptığı gözlem ve görüşlerini özetle nasıl dile getiriyor. “Ben 1975
yılından 1996 yılına kadar hiç ara vermeden Kapadokya’ya 21 defa geldim,
gezdim. Bölgenin tarihi ve doğal güzellikleri gezmekle ve yazmakla bitmez.
Ne var ki betonarmeden çok büyük
oteller ve diğer turizm tesisleri yapılıyor. Kapadokya’nın dokusu ve güzelim
manzarası bozuluyor, kaygı verecek
duruma geliniyor. Acenteler ve rehberler kazançlarına kazanç katmak için
çabalıyor. Otellerde, Paris ve Berlin’de
yediğimiz yemekler yediriliyor. Ürgüp’e
14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
batı hayatı gerekmez, kimlik kaybıyla çok şeyler ve genel kültür kaybolur,
turist aradığını bulamaz” diye çok iyi niyetle öğütler veriyor. Nihayet yazısını son
paragrafında “ÜRGÜP’E HEP AMA HEP
GELMEK İSTERİM ANCAK ÜRGÜP’TE BİR
GÜN MAC DONALD AÇILIRSA O ZAMAN
BİR DAHA GELMEM” diyerek arzusunu anlamlı bir cümle ile dile getiren bu turisti kimler dinleyecek. Ürgüp’ün tarihi ve kültürel
eserlerinin korunup yaşatılabilmesi, gelecek
kuşaklara devredilmesi hepimizin asli görevidir. Şunu asla unutmamalıyız. Doğa ve
tarihi eserlerimize bilerek veya bilmeyerek
50 yıl önce yaptığımız tahribat ve hatalarımıza bugün üzülüyor, suçluluk ve pişmanlık
duyuyorsak, 50 yıl sonrası için de
bugün yine tarihi hatalar yapıyor
muyuz diye hepimiz düşünmeliyiz. Şurası bir gerçektir ki böylesine önemli bir dünya mirasının,
bir insanlık mirasının mutlaka
gelecek kuşaklara intikal ettirilmesi gerekir. Çünkü önemli bir
özdeyişle söylendiği gibi “bu
doğayı ve tarihi atalarımızdan miras almadık torunlarımızdan ödünç aldık” sözünün
takipçisi ve koruyucusu olmalıyız.
(*) Emekli Albay
ARAŞTIRMA
“Dergimizin 52. sayısında Şefik AKMAN’ın Refik Başaran üzerine anıları ve
O’nun hatırladığı R.BAŞARAN plaklarının listesini yazmıştık. Bu değerli sanatçımızın plaklara okuduğu eserlerin halen tam bir listesinin çıkmamış oluşu
güzel sanatlara karşı ötedenberi süregelen ilgi eksikliğini gösteriyor.”
Mustafa KAYA(*)
REFİK BAŞARAN PLAKLARI
ve ÜÇ OLAY
Dergimizin 52. sayısında Şefik AKMAN’ın
Refik Başaran üzerine anıları ve O’nun hatırladığı R.BAŞARAN plaklarının listesini
yazmıştık. Bu değerli sanatçımızın plaklara
okuduğu eserlerin halen tam bir listesinin
çıkmamış oluşu güzel sanatlara karşı ötedenberi süregelen ilgi eksikliğini gösteriyor.
Sanatçımızın plak listelerinin yayımlanması ilerde çalışacak bilim insanlarına
önemli katkı sağlayacağından bu sayımızda
beş kişide daha tespit ettiğimiz plakların listesini sunacağız.
52. sayıdan bu yana önemli bir tespit daha
yaptık ki bu da Refik Başaran’ın bizzat kendi
dinlediği plakları ve pikabına, Ortahisar’da
Asım YÖNEMLİ’nin özel koleksiyonunda
ulaşmamız oldu. Refik Başaran’ın 16 plağı ve pikabı oğlu Hikmet’tten Ortahisar’da
Küçük Yaşar’a geçmiş, Asım Yönemli de
K.Yaşar’dan satın almıştır. Asım Yönemli
bir plağı da (Cemalım) Taşkınpaşa’da Refik
Başaran Müzesine hediye etmiştir. Bununla
sayı 18 plağa ulaşıyor.
Ürgüp merkez ilçede Mustafapaşa’dan
geçme, iyi korunmuş 13 plak Fahri
YÜKSEKKAYA’da ; 14 plak Avanos’ta Adnan
AKMAN’da; 51 tane Halil CEYLAN’da ve 9
plak da Mustafa KAYA’da bulunmaktadır.
1938 yılında Almanya’da basılmış plakları da bu listelerde mevcuttur. R. BAŞARAN
Almanya’ya gitti mi yoksa firma ses kaydını
İstanbul’da alıp, plağı Almanya’da mı bastı,
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 15
RÖPORTAJ
kesin olarak bilemiyoruz ama ikinci olasılığı
daha güçlü buluyoruz.
Plakların, çoğu zaman iyi korunamadığını
görüyoruz. Korunmasında en önemli husus
ısı farkı ve tozdur. Sayın Hasan ŞAHİN’deki
birçok plağın sıcaklık nedeniyle kendiliğinden kırıldığının tanığıyız. Plakların korunması için nemi emen ve ısıyı da biraz yalıtım
etkisiyle azaltan verniksiz kartonlarda dikey
olarak raflayarak korumak gerekir. Günümüzde nem ve ısı ayar cihazları da oldukça
ekonomik fiyatlarla satışa sunulmuştur.
Plak koleksiyonu olanların en büyük riski
sıcaklıkla plakların gevrekleşmesi ve en ufak
bir etki ile çatlamasıdır.
R.BAŞARAN plaklarını daha çok Odeon
basmıştır. Bundan sonra Columbia, Polydor
ve Sahibinin Sesi firmalarını görüyoruz.
Bazı hemşehrilerimize bu plakların listelerinin dergimizde yayımlanması fazla ayrıntı
veya bilimsel bir ayrıntı kabul edilip popüler
bir dergide yayımlanmasını uygun görmeyenler olabilir. Bu nedenle plak listelerini küçük harflerle veriyoruz. Listelerinin popüler
16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
bir dergi olan dergimizde verilmesi araştırmacılara kolay ulaşılır bir kaynak sunduğu
gibi Ürgüplülerin gelecekteki sorumluluklarını da hafifletmektedir. Diğer yandan bu
listeleri görenler de kendilerindeki plakları
bizlere duyurarak ilginç bilgiler ortaya çıkmasını sağlamaktadırlar. Ünlü Âlim Anştayn
da “Zeka, ayrıntıda gizlidir” dediğine göre
rahatça bu listeleri yayımlayabiliriz sanıyorum.
Diğer yönden yurtdışı ve içindeki müzik
firmaları yeni CD’ler hazırlarken en net , bozulmamış plağı bulmak istemektedirler. Bu
yönden bu firmalara da yardımcı olacağımızı sanıyoruz.
Örneğin bu yazımız vesilesiyle bilgilerimize ulaşan iki ilginç durumu açıklamak isterim: Plakçıdan satın aldığım “Su Gelir Kütüğünen” türküsünü plakta yazdığına göre
“Necmiye ve Ürgüplü Hüseyin” bir yüzünü;
diğer yüzünde ise “Gide Gide Kundurama
Kum Doldu” türküsünü de “Necmiye ve Muzaffer” Sahibinin Sesi plaklarından çıkartmışlar. Araştırmalarımda Necmiye’nin Ada-
ARAŞTIRMA
nalı bir sanatçı olduğunu öğrendim. Yanına “
Ürgüplü Hüseyin” diye hayali veya tanınmamış birini yazdırması plak uzmanı arkadaşın
dediğine göre Ürgüplü Refik Başaran başta
olmak üzere, Ürgüplü sanatçıların plaklarının çok satması nedeniyleymiş. Böyle birkaç
durum olduğunu da sözlerine ekledi.
Geçen yılki karşılaştığım bu durumdan
daha ilgincine bir hafta önce rastladım.
Kültür Bakanlığı Belgeli saz sanatçısı hemşehrimiz Hasan GÜL, köyünde rastladığı bir
plakta ön ve arka yüzünde “Refik Başaran”
yazdığı halde plağa türküleri kadın sanatçıların okumuş olduklarını söyledi. Bu ikinci
olay daha da belirgin olarak o zamanların
plak piyasasında, ticarî ve hoş olmayan bir
yöntemin geçerli olduğunu açıklamaktadır.
Ortaya çıkan ve sözlü belleklerde kalmış
bu gibi durumların derhal yazılı kaynaklara
geçmesi ilerdeki araştırmalar için, müzik yaşamımız konusunda önemli ipuçları sağlayacaktır.
Bazı türkülerinin hangi yörenin olduğunun da plaklara yazılması sanatçımızın coğrafyasının ortaya çıkması ve türkülerin yurdu
hakkında da önemli bulgular verecektir.
Türkü isimlerini aynı plakta yazdığı şekilde sunuyoruz. ( / ) işareti ön ve arka yüzü
ayırt etmek için kullanılmıştır.
Asım YÖNEMLİ
BAŞARAN PLAKLARI Koleksiyonu
(Ortahisar)
Refik BAŞARAN’ın kendi pikabı ve plaklarını kapsadığı sahibince belirtilmektedir.
1- Ankara Oyun Havası , Karadır Kaşların / Halk Şarkısı, Küstüm Bu Dünyaya (Odeon)
2- Kayseri Mektebine Oldum Jandarma
/ Nevşehir Şarkısı, Yandım Anam Sarıkız.
(Odeon)
3- Halk Şarkısı. Kınamayın Komşularım / Aziziye Şarkısı Kınamayın Komşularım
(Odeon)
4- Dağı Bozlak Bana Derlerdi / Ceylan
Türküsü Süre Süre İndirdiler (Odeon)
5- Nevşehir Oyun Havası Süpürgesi
Yoncadan / Ürgüp Şarkısı Altın Dişli Karam
(Odeon)
6- Aman Allah Gurbet Elde Alma Canımı / Kız Senin Adın Emine Hatun (Polydor)
(Bu plağın 1938’de Mechen (Münih) te yapıldığı plağa yazılmıştır.)
7- Hüdayda Şarkısı / Halk Şarkısı Sarı
Çiçek (Odeon)
8- Halk Türküsü Şeftali Ağaçları / Mezarımı Derin Eşin (Odeon)
9- Gece Mi Geçtin / Kırat (Columbia)
10-Ankara Şarkısı Çiçek Dağı / Halk
Şarkısı Elinde Süt güğümü (Odeon)
11-Ürgüp Develisi / Avşar Güzeli (Columbia)
12-Konya Develisi / Hatice (Columbia)
13-Halk Türküsü / Berber Usturan Mercandan
14-Halk Türküsü Köprüden Geçti Gelin
15-Konya Aksaraylı Ahmet Gürses /
Merhum Refik Başaran (Columbia)
16-Burhanın Destanı / Kezban Gelin
(Odeon)
17-Tello Can Türküsü / Mehmet Bey Türküsü (Polydor)
Fahri YÜKSEKKAYA
BAŞARAN Plakları Koleksiyonu
(Ürgüp)
Mustafapaşa’dan Mustafa isimli bir PTT
emeklisinden pikabı ile birlikte satın alınma
olan koleksiyon oldukça temiz olması ve bu
şekilde korunması ile önemlidir.
1- Yaşar. Nevşehir dedikleri / Hacı Bey
Şarkısı. Ayvalığın Kara Taşı (Odeon)
2- Kayseri Şarkısı. Kayseri Mektebine
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 17
RÖPORTAJ
Oldum jandarma. / Nevşehir Şarkısı. Yandım Aman Sarıkız. (Odeon)
3- Malatya Tüküsü. Ninni Feridem. / Tokatlı Hamidin Türküsü. (Sahibinin Sesi)
4- Halk Şarkısı. Karanfilm Saksılarda./
Halk Şarkısı. Hacılar Köyü. (Odeon)
5- Halk Şarkısı.Hürünüm./ Anadolu
Oyun Havası. (Columbia)
6- Halk Şarkısı.Badisabah Oyun Havası./ Halk Şarkısı Karadır Kaşların. (Odeon)
7- Halk Şarkısı. Maraş Maraş./ Bozlak.
Güzelin Yanağı. (Odeon)
8- Halk Şarkısı. Karşı Dağda Sıra Sıra
bademler./ Halk Şarkısı. Karadır Kaşların.
(Odeon)
9- Halk Şarkısı. Sarı Çiçek./ Hüdayda.
(Odeon)
10-Ürgüp Şarkısı. Atı Olan El Atına biner
mi./ Konya şarkısı. Naciye. (Odeon)
11-Halk Şarkısı. Altın Dişli Karam./ Süpürgesi Yoncadan. (Odeon)
12-Kersi Bağı Havası. Yine Çırpına Çırpına Yuvamdan Uçtum./ Halk Şarkısı. Nar
Ağacı Budam Budam. (Odeon)
13-Halk Şarkısı. Manavgat Yolları./ Halk
şarkısı. Şen Olasın Ürgüp. (Odeon)
5- Karşı Bağda Sıra Sıra Bademler./ Karadır Kaşların.
6- Hacılar Köyü./ Karanfilm Saksılarda.
7- Yaşar./ Ayvalığın Kara Taşı.
8- Avşar Güzeli./ Karadır Kaşların Gözlerin Mestan.
9- Badı Sabah./ Küstüm Bu Dünyaya.
10-Çiçek Dağı./ Elinde Süt Güğümü.
11-Gurbet Ellerinde Alma Canımı./ Lirayı Bozdurayım.
12-Kayseri Mektebi./ Sarı Kız.
13-Yozgat Sürmelisi./ Sevdanın Denizi.
14-Naciye./ Atı Olan El Atına Biner Mi.
15-Çırpını Çırpını./Nar Ağacı budam
Budam.
16-Burhan Ağa Destanı./ Kezban Gelin.
17-Hüdeyda./Sarı çiçek
18-Bana Derlerdi./ Süre süre İndirdiler
19-Kurban Olam Habip./ Kınamayın
Komşularım.
20-Benim Annem Yol Üstüne Gelirse./ A
Düğününü Ekberi.
21-Mezar Arası./ Karakuşun Cücüğü
22-Berber./ Köprüden geçti Gelin
23-Ulu Kavak./ Kesi Bağları
24-Şeftali Ağaçları./ Mezar Arası Derin
Eşin.
25-Maraş Maraş./ Güzelin Yanağı.
26-Şen Olasın Ürgüp./ Manavgat Yolları.
27-Avanoslu Naci./ Ayva Dibi.
Polydor Firmasınca Çıkartılan Plakları :
1- Hacılar Köyü./ Hacı Bey.
2- Osman Efe./ Sevdanın Denizi.
3- Tello Can./ Mehmet Bey Türküsü.
Halil CEYLAN
BAŞARAN Plakları Koleksiyonu
(Sofular Köyü –Ürgüp)
Odeon Firmasınca çıkartılan Plakları:
1- Hürünü. / Anadolu Oyun Havası.
2- Bir Yavrunun Destanı./ Uzun Kavak.
3- Keten Gömlek./ Konya Develisi.
4- Süpürgesi Yoncadan./ Altın Dişli Karam.
18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ARAŞTIRMA
4- Ceylan./ Nar Ağacı.
5- Raşidin Türküsü./ Aksine Çevirdi.
6- Gurbet Elleri./ Emine Hatun.
7- Seher Yeli Erciyes’ten Kar geliyor.
8- Aziziye Türküsü./ Hapisaneler.
9- Ak Kahat Üstünde Yeşil Piyale./ İmana Gel Gavur Kızı İmana
10- Üzerinde Refik Başaran yazan fakat
bir kadına ait iki türkünün olduğu plak.
Columbia Firmasınca çıkartılan BAŞARAN Plakları :
1- Sokaklardan Atlayarak Yürüme./Bahar Geldi Yine Yollar İşledi.
2-
Ürgüp Develisi./ Avşar Güzeli
3- Konya Develisi./ Hatice Türküsü
4- Yekte Havası./ Bidenem Yar.
5- Yeni Sürmeli./ Odana Serdim Halı.
6- Koyun Gelir Yata yata./ Aşlamayı Aşladım.
7- Gece Mi Geçtin Gayalı Gözü./ Kırat.
Dağı Bozlak.
8- Mehmet Bey./ Tello Can
9- Vızdık./ Kestanenin İrisi.
10-Köprüden Geçti Gelin./ Sebep Mezarında.
11-Güle Çıktım Gülmedim / Kezban Gelin.
12-Gelin Gelin. / Aşağıdan Gelen.
13-Kırk Güzelin İçinde (Pınar). / Reşit.
14- Ay Gelin./ Seyrani Baba.
Adnan AKMAN’da Bulunan BAŞARAN
Plakları (Avanos)
1- Ayvalığın Kara Taşı./ Nevşehir Dedikleri (Odeon)
2- Güle Çıktım Gülmedim./ Kezban Gelin. (Columbia)
3- Mezarımı Derin Eşin./ Şeftali ağaçları. (Odeon)
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 19
ÜRGÜP
4- Manavgat yolları./ŞenOlasın Ürgüp.
(Odeon)
5- Ayva Dibi Serin Olur./ Avanoslu Naci.
(Columbia)
6- Anadolu Oyun Havası./ Hürünüm.
(Merhum Refik Başaran) yazılı. (Odeon)
7- Bozlak. Güzelin yanağı. / Maraş Maraş. (Odeon)
8- Halk Şarkısı Sebep./ Köprüden Geçti
Gelin. (Columbia)
9- Halk Şarkısı Karadır Kaşların./ Badı
Saba Oyun Havası. (Odeon)
10-Hacılar Köyü./ Karanfilm Saksılarda.
(Columbia)
11-Kayseri Mektebine Oldum Jandarma.
/ Yandım Aman Sarıkız. (Odeon)
12-Karşı Dağda Sıra Sıra Bademler./
Karnadır Kaşların. (Odeon)
13-Ürgüp Havası Kesi Bağları./ Ürgüp
Havası Ulu Kavak. (Odeon)
14-Seyrani Baba./ Ak Gelin. (Columbia)
Mustafa KAYA’daki BAŞARAN Plakları (Ürgüp)
1- Aksine Çevirdi Devran-ı Felek./
Karahisar’lı Raşitin Türküsü. Halk Şarkısı.
(Polydor Firmasının özgün kağıt kabındadır.)
2- Aziziye Şarkısı. Kınamayın Komşularım./ Halk şarkısı. Kurban Olayım Habip.
(Odeon)
3- Hacıbey Şarkısı Ayvalığın Kara Taşı. /
Yaşar. Nevşehir Dedikleri. (Odeon)
4- Kayserili Hacı Bey Türküsü./Hacılar
Türküsü. (Polydor)
5- Ürgüp Şarkısı Altın Dişle Karam./
Nevşehir Oyun Havası. Süpürgesi Yoncadan. (Odeon)
6- Konya Develisi/ Hatice. (Columbia)
7- Odaya Serdim Hali./ Yeni Sürmeli.
(Columbia)
8- Dağı Bozlak. A Düğünün Ekberi./ Benim Anam Yol Üstüne. (Odeon)
9- Ürgüp Develisi./ Avşar Güzeli. (Columbia)
(*)Araştırmacı Yazar
20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Uzun yıllar Ürgüp Zafer İlkokulu ile Boyalı Köyünde ve muhtelif okullarda öğretmenlik yapmış
olan hocam Latif BAŞARAN’a
hastalığı için acil şifalar ve sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Zekai ULUSOY
ARAŞTIRMA
ÜRGÜP VE
ÇEVRESİNDE
EVLENME GELENEĞİ
Hüseyin SEVİNDİK(*)
Toplumsal yapının temel taşı olan aile,
kavram olarak erkeğin ve kadının çocuklarıyla oluşturdukları, iş bölümüne dayanan
toplumsal ve ekonomik temel birlik1 olarak
tanımlanabilmektedir. Bütün toplum düzenlerinde yer alan aile, çeşitli biçimlerde görülmektedir. Üyelerinin sayısı ve görevleri,
evlilik biçimleri, iç yapılanma vb. sebepler
çeşitlenmede etken olmuştur. Aile, küçük
(çekirdek) ve büyük(geniş) aile olarak ikiye
ayrılır. Türkçemizde aile olmanın karşılığı
olarak, ev açma anlamına da gelen evlenme
kavramı kullanılmaktadır. Makalemizde, Ürgüp ve Çevresinde evlilik kurumu etrafında
oluşan geleneksel uygulamaları aktarmaya
çalışacağız.
EVLENME ŞEKİLLERİ
Kız kaçırma yoluyla evlilik: Bu türden
evlilik, Ürgüp ve köylerinde kabul görmüş
toplumsal kurallara aykırı davranış olarak
algılanmaktadır. Ancak azda olsa evlilik alternatiflerinden birisi olarak varlığını devam
ettirmektedir. Bu evlilik biçiminin arkasında
iki temel faktör rol oynamaktadır. Birincisi ekonomik, diğeri ise, kişisel sebeplerdir.
Normal ailelerde evlenme maliyetinin 3035 Bin Tl.’yi bulması birçok ailenin bütçesini
zora sokmaktadır. Evlenme maliyetinin düşürülmesi adına aile büyükleri kız kaçırmayı teşvik etmektedir. Kaçırma sonrası büyük
olayların yaşanmaması, kısa sürede barışın
sağlanması bu görüşü destekler niteliktedir. Kişisel sebeplerin başında ise, karşılıklı
olarak birbirini seven iki gencin evlenmelerine aile büyüklerince izin verilmemesidir. Bu
şekliyle kaçarak evlenmelerde çiftlerin daha
fazla sıkıntı çektikleri görülmektedir. Çünkü ailelerin yeni evlenen çifte herhangi bir
maddi ve manevi katkısı olmamaktadır.
Bölgede yaptığımız alan araştırmalarında kız kaçırmanın geleneksel uygulaması şu
şekilde gerçekleşmektedir. Öncelikle gelenek gereği kız tarafına dünürcü gidiliyor. Kız
verilmediği takdirde, evlenecek erkek kıza,
kaçma isteğini kendisi veya bir aracı vasıtasıyla bildiriyor. Kızın da onayı alındıktan
sonra, kız ve erkeğin yaşadığı mahallin dışında bir ev tespit ediliyor. Sonrasında uygun
zaman bulunduğunda kaçma işi gerçekleşmektedir. Kaçacak kız yanına eşya olarak sadece özel eşyalarını almaktadır. Kaçış sonrası imam nikahı yapıldıktan sonra gerdeğe
girilmektedir. Kaçan kızın evinde kaçmanın
anlaşılmasıyla birlikte, kısa süreli bir infial
yaşandıktan sonra, aracılar devreye girmek
suretiyle ortam yatıştırılmaktadır. Ortam yatıştırılıp barış sağlandıktan sonra, genellikle
kızın çeyizi gizli olarak verilmektedir.
Değiş-Tokuş Evlilik: Kız ve erkek çocuğu
olan iki ailenin, çocuklarını karşılıklı olarak
evlendirmeleridir. Bu evlilik biçimi bölgede
nadiren de olsa görülmektedir. Bu tür evliliğin sosyal açıdan tespitini yapmak gerekirse; altında yatan temel sebeplerden birisinin ailelerin evlilikle ilgili maddi ve manevi
sıkıntıları minimuma indirme isteği olduğu
görülür. Diğer taraftan iki ailenin güçlü akrabalık bağıyla bağlanma isteği de önemli
rol oynamaktadır.
1 Etnoloji Sözlüğü
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 21
ÜRGÜP
İç Güveyi: Bölgede nadir uygulanan evlilik biçimlerinden olmasına rağmen köylerde
birkaç örneğe rastlanmaktadır. Erkek çocuğu olmayan ailelerin, maddi açıdan daha
yoksul ailelerin erkek çocuklarını kızlarıyla
evlendirmek amacıyla yanlarına almaları
biçiminde uygulanan bu gelenek, zorunluluk karşısında uygulanmaktadır. Zira iç güveyi olmak, erkek tarafından kabullenilir bir
durum değildir. Bir ömür toplum içerisinde
aşağılanma duygusuyla yaşama olarak algılanmaktadır. Günümüzde unutulmaya yüz
tutan bu uygulamanın Kurtuluş savaşı yıllarında yoğun biçimde uygulandığı tespit edilmiştir.
* Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Şube Müdürü ve Folklor Araştırmacısı.
1 Etnoloji sözlüğü.
Baldız ve Kayınbiraderle Evlilik: Bu evlilik
türleri de bölgede nadir görülen evlilik türlerindendir. Kadın veya erkek eşin ölmesi
durumunda, ölen eşin kardeşiyle evlenilmesidir.
Bu tür evlilikte, ölen eşin
çocuğunun
sahiplenilerek
anne veya babanın yokluğunu hissettirmemek amacı
etkin olmaktadır.
Çok Eşli Evlilik: Tek eşlilik
hakim durumda olmasına
karşın, aynı anda iki kadınla evlilikte görülmektedir.
Bölgemizdeki tespitlere bakıldığında çok eşliliğe götüren sebeplerin başında, ilk
eşten çocuk sahibi olamamak, cinsel tatminsizlik ve az
da olsa prestij artırma isteği
bulunmaktadır. Bu tür evlilikte eşlere çoğunlukla ayrı
evler açılmaktadır. Çok eşliliğe yaşlı kuşaklarda daha sık
rastlanmaktadır. Genç kuşaklarda, toplumun engelle-
22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
yici baskısı ve kadın haklarındaki kazanımlar
dolayısıyla çok az sayıda gerçekleşmektedir.
Genel Kabul Gören Evlilik: Tek eşliliğin
hakim olduğu bölgede, geleneksel uygulamada evlenme yaşı kızlar için 16-18, erkekler için 20 yaş civarı veya askerlik dönüşüdür.
Günümüzde eğitimin toplum hayatını daha
çok etkilemesiyle birlikte, eğitimin tamamlanarak güvenilir bir iş hayatı kurulmasından
sonra evliliğin gerçekleştirilmesi düşüncesi
toplumda yaygınlaşmıştır. Bu anlayışın sonucunda evlenme yaşı 25-30’lu yaşlar seviyesine kadar yükselmiştir. Eş seçimi günümüzde
ağırlıklı olarak evlenecek çiftlerin tercihine
bırakılmakla birlikte, görücü gitme geleneği
de devam ettirilmektedir. Geleneksel bu uygulamada, evlenecek erkeğin yakını bayanlar, dünürlük öncesi, evlenme yaşına gelmiş
kızları olan evleri dolaşmak suretiyle uygun
gelin adayını tespit ederler.
EVLİLİĞE HAZIRLIK
Toplumun düşünce yapısında, kutsal bir
yeri olan evlilik kurumunun önemi, çocukluk
ARAŞTIRMA
çağında bilinçlere işlenilmeye çalışılmaktadır. Erkeğin ailenin reisi olduğu, geçimi sağlama yükümlülüğü; kadının ise yuvayı yapma, annelik duygusu, eşe bağlılık gibi rol ve
statüler çocukluk çağından itibaren öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada, bölgede
geleneksel anlayışlar etkin konumunu halen sürdürmektedir. İleri yaş dönemlerinde
erkekler aile hayatını disipline edebilecek
diğer ifadeyle evi çekip çevirme durumuna
geldiğinde; kadınlar ise, “el kapısının zorluğundan” hareketle en azından annesinin
bildiği işleri yapar konuma geldiğinde, evliliğe hazır bireyler olarak düşünülmektedir.
Düşünce olarak evliliğe hazırlanmanın
yanında, bir dizi maddi hazırlığın yapılması da evliliğin gerçekleşmesi için zorunlu
görülmektedir. Maddi anlamda evlilik aile
bütçesine önemli bir külfet getirmektedir.
Bu külfet evlendirme masraflarını uzun vadeli planlamayla önceden hazırlanmasını
gerekli kılmaktadır. Erkek çocuğu olan aileler gelin kıza takacakları altın, bilezik gibi
ziynet eşyalarını önceden hazır etmektedir.
Takılacak ziynet eşyası sayı olarak, yerleşim
birimlerine ve ekonomik güce göre farklılık
göstermekle birlikte, 10 adet büyük (yüzlük)
altın ile beş bilezik ortalama değer olarak
görülmektedir. Günümüzde boyna takılan
altınların yerini değerli taşlardan imal edilen
gerdanlıklar almıştır. Erkek tarafı için ziynetin hazır edilmesi önemli bir külfetten kurtulmak anlamına gelmektedir. Ziynet eşyası
dışında, nişan ve düğün masraflarını karşılayacak miktarda paranın hazırlığı da önceden
yapılmaktadır. Kız çocuğu için yapılan hazırlıklara ise 10-12 yaşlarında başlanmaktadır.
Bu hazırlığın ağırlık noktasını el işi çeyizler
oluşturmaktadır. Evlenecek kız ve ailesi tarafından hazırlanan çeyizde, 40-60 arası oyalı
yemeni (yapık), çok sayıda yün çorap, yastık,
yorgan, kırlent işlemeleri ve yolluktan oluşmaktadır. Geçmiş dönemde, genç kızların
çeyizine konmak üzere üç boy (taban, sedir,
namazlık) halı dokudukları da tespit edilmiştir. Günümüzde dokuma halıların yerini;
sanayi ürünü halılar almıştır. El işi çeyizlerin
dışında kalan çeyizler, düğüne yakın bir za-
manda moda takip edilerek mağazalardan
alınmaktadır. Günümüzde çeyiz, yeni bir ev
donatacak şekilde hazırlanmaktadır. Çeyize
erkek tarafının da katkısı olmaktadır. Genellikle el işi çeyiz, yatak odası ve mutfak evlenecek kızın; oturma odası ise evlenecek
erkeğin ailesince hazırlanmaktadır.
KIZ İSTEME VE NİŞAN
Ürgüp ve köylerinde evlenme kararını,
şartların oluşmasıyla birlikte ailenin ortak
verdiği anlaşılmaktadır. Bu işin zamanlamasında daha çok evlenecek gencin, akran grubunun evlilik pozisyonları etkili olmaktadır.
Akran gurubu evlilik yapmışsa ailece, gencin evlendirilmesi gerektiği kanısı hakimdir.
Evlenecek gencin isteğini belirtmeye dönük
olarak anlatılan “babanın ayakkabısına çivi
çakmak; pilava kaşık dikmek” gibi uygulamalar günümüzde geçerliğini kaybetmiştir.
Artık genç evlenme isteğini rahatlıkla ailesine iletebilmekte ve ortak karar alınmaktadır. Gencin evlendirme kararı verildikten
sonra, gelin adayının seçimi yapılmaktadır.
Gelin adayının seçiminde daha çok maddi
ve manevi açıdan denklik, gelin kızın güzel
ve aile asaletinin olması ilkeleri ön plana
çıkmaktadır. Bu ilkeler etrafında aile içi görüşmeler yapıldıktan sonra, son karar olarak evlenecek gencin isteği doğrultusunda
karar verilmektedir. Kız istemeye gidilmeden
önce kız tarafının “ağzını aramak” genelde
uygulanan bir adettir. Nabız yoklamasından
ümitlenilmişse ilk önce evlenecek erkeğin
anne ve babası tarafından kız istenmektedir.
Kız tarafı vermek taraftarı ise; “bizim görüşüp danışacaklarımız var birkaç gün sonra
tekrar gelin.” diyerek düşünme payı isterler. Şayet verilmek istenmiyorsa “kısmetinizi
başka yerde arayın; bizim size verilecek kızımız yok.” Denilerek geri çevrilir. Kızın ikinci
kez istenmeye gidilmesi dünürlüğün daha
resmi hal almasıdır. Bu kez dünürlüğe annebabanın yanı sıra aile büyükleri, bu konuda tecrübeli dünürcü başı olabilecek komşu
erkekleri birlikte gitmektedirler. Bir müddet
sohbet edildikten sonra dünürcü başı kız babasının karşısında diz çökerek, şu kalıplaş-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 23
ÜRGÜP
mış sözle amacını ifade eder. “ Allah’ın emri;
peygamberimizin kavli; İmamı-ı Azam’ın ictihadı üzere kızınızı oğlumuza istemeye geldik.” Kızın babası da: “hayırlısı böyleymiş.
Ben de verdim.” Diyerek söz alınmış olmaktadır.
Sonrasında kız tarafından misafirlere “söz
kahvesi” ikram edilmektedir. Erkek tarafı ise,
önceden hazır edilmiş “dutu” adı verilen hediyeleri kız evine vermektedir.
Genellikle sözün alındığı gün, hangi takıların takılacağı ve nişan günü kararlaştırılmaktadır.
Nişan, söz kesiminden kısa bir süre sonra
yapılmaktadır. Nişan gününe erkek tarafı takıları, gelin kıza alınan kıyafetleri ve nişanda
sunulacak çerezleri; kız tarafı ise, damada
verilecek kıyafetleri hazır eder.
Nişana genellikle akraba ve yakın komşular davet edilmektedir. Davetlilerin nişan
için kız evinde toplanmaları genel kabul gören adet olmasına karşın, günümüzde nişan
töreninin düğün salonlarında yapılması yaygınlaşmıştır. Oturma düzeni olarak kadın ve
erkek davetliler ayrı odalarda ağırlanmaktadır.
Nişanda ikram olarak şerbet sunulmaktadır. Bundan dolayıdır ki bazı yerleşimlerde
“şerbet içme” adı da verilmektedir. Şerbetten
sonra çerez dağıtılmaktadır. İkramlar sonrası
“nişan duası” yapılarak yüzükler takılmaktadır.
Nişan halk nezdinde yapılacak evliliğin
topluma duyurulması olarak algılanmaktadır.
EVLİLİK MERASİMLERİ ( DÜĞÜN )
Günümüzde geleneksel düğün uygulaması ve anlayışında önemli değişimler
gözlenmektedir. Yazımızın bu bölümünde,
geleneksel düğün anlayışının yanı sıra değişimler de aktarılmaya çalışılacaktır.
Geçmişte düğünle nişan arası zaman dilimi en az bir yıl olmakta iken günümüzde
bu zaman dilimi kısalmıştır. Artık evlenme
işlemlerinin biran önce aradan çıkartılması
anlayışı hakim olmuştur.
Düğünlerin yıl içi zamanlarında da de-
24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ğişiklik olmuştur. İşlerin bittiği sonbahar ve
kış mevsimlerinde yapılan düğünler günümüzde haziran, temmuz ve ağustos aylarına
kaymıştır. Değişimin temel nedeni olarak,
okulların kapanması ve yurt dışında bulunan
kişilerin tatillerinin bu döneme rastlamasını
gösterebiliriz. Bu değişim düğün süresini de
direkt olarak etkilemiştir. Önceleri bir haftaya yayılan düğünler günümüzde iki güne
sıkıştırılmaktadır.
Bölgede nişan töreninden sonra başlayan
düğünle ilgili hazırlıklar, düğünün son gününe kadar devam etmektedir. Bu arada yapılan en önemli geleneksel uygulama “pazarlık bozma” veya “düzen düzme” adı verilen
kılık-kıyafet alışverişidir. Pazarlık bozmada
gelin kıza uzun yıllar yetecek kılık-kıyafet
alınmaktadır. Bu esnada yakın akrabalara
da “yolluk” adı verilen hediyeler alınmaktadır.
Diğer bir hazırlık da düğünde misafirlere
sunulacak olan yemeklik malzemenin hazır
edilmesidir. Bu hazırlıklar, akraba ve komşu
dayanışmasıyla yapılmaktadır.
Düğüne gelecek misafirler önceleri
“okuntu çıkartmak” suretiyle davet edilirken
günümüzde bu iş davetiye dağıtılarak yerine
getirilmektedir.
Hazırlıkların tamamlanmasından sonra,
düğünün başlayacağı “ bayrak kaldırma”
“bayrak dikme” gibi adlar alan törenle topluma ilan edilmektedir. Bu törenin başlama
zamanı yerleşim birimlerine göre değişiklik
göstermektedir. Ağırlıkla perşembe akşamı
veya Cuma camisinden çıkıştan sonra bayrak töreni yapılmaktadır. Bu tören, camiden
alınan bayrağın duası yapıldıktan sonra, erkek evinin görünür bir noktasına dikilmesiyle sona erer.
Bayrak töreninde farklı bir uygulamaya,
Ürgüp ilçesinin birkaç köyünde rastlanmaktadır. Bu köylerde bayrağın dikilmesi, silah
atışlarıyla kutlanmaktadır.
Bayrak dikme töreninden üç gün sonra başlayan, haftalık düğünün günleri halk
arasında şu adlarla ifade olunmaktadır :
“Pazartesi: zamah günü” ; “Salı: kızbaşı
veya kız hamamı günü” ; “Çarşamba: kına
ARAŞTIRMA
günü” ; “Perşembe: gelin alma veya gerdek
günü” ;“Cuma : duvak, kakül kesme veya
gale günü.” Bu günlerde yapılan uygulamalar şu şekilde gerçekleşmektedir:
Zamah günü, düğünlerinde müzik ve eğlencenin ağırlıklı olduğu yerleşimlerde, eğlence için özel bir oda tahsis edilmektedir.
Bu odalara “hayırlı olsun”a gelenler müzik
ve eğlence ortamına iştirak etmektedirler.
Salı günü kırsal alanda, gelinin bir yakınında kızbaşı yapılmaktadır. Kadınlar arası
olan bu ortamda, eğlenceler yapılmakta ve
gelin kız banyo ettirilmektedir. Şehirde ise
bu uygulama, şehir hamamında yerine getirilmektedir.
Çarşamba düğünle ilgili geleneklerin en
yoğun olduğu gündür. Erkek tarafında “güvey donatma”töreni yapılır. Bu törende dualarla damada kıyafetleri giydirilmektedir.
Sonrasında meydan eğlencelerine geçilir.
Ürgüp İlçesi merkezinde bu gelenek uygulama olarak köylerden farklılaşmaktadır.
Nahıl Övme geleneği adı altında uygulanmaktadır. Bu ilginç geleneği ayrı bir başlık
altında vermek anlamlı olacaktır.
Nahıl Övme Geleneği
Nahıl övme, evlenecek erkeğin uğrunun
açılması ve toplumda prestijinin yükselmesi
içindir.
Nahıl, 1,5-2m.yüksekliğindeki tahta iskeletten ve düz, bükümlü, gül v.b. şekiller
verilmiş grafon kağıtlarından yapılmaktadır. Erkeğin gelecek hayatının aydın olacağı
inancıyla nahıl üzerine dört mum konulur.
Bunların yanında geçmiş dönemlerde nahıl
ağacının üzerine gerçek ve balmumundan
kuşlar ve çeşitli meyveler takıldığı da görülmüştür.
Düğünlerde çarşambayı, perşembeye
bağlayan gece “Güvey Donatma” töreni yapılır. Bu tören sırasında gündüz hazırlanan
nahıl, güveyin yanına konarak mumları yakılmaktadır. Nahılın övme işlemine güvey
donatmadan sonra geçilmektedir. Övme işi
bağlama, klarnet ve keman eşliğinde sözleri
Mahfi Baba’ya ait olan bir ezgi ile yapılmaktadır. Bu ezginin sözleri şöyledir:
Bir acayip nesne gördüm dallerine aferin
Beldemizde adet olan yollarına aferin
Görmedim ömrüm içinde böyle bir dürri
dıraz
Elvan elvan ne hoş olmuş tellerine aferin
**
Bir yere mahsus değildir vasfeder illeri var
Bahçede yeni açılmış ne tuhaf gülleri var
Meclise ziya verici bihesap telleri var
Kimi sarı kimi beyaz allarına aferin
**
Aşıklar derya misali bulanır umman gibi
Eşiğine baş keserler Hakk olan kurban
gibi
Meclisi verir letafet şüphesiz gülşan gibi
Etrafında mumu yanar hallarına aferin
**
Şam ve Mısır Halep Bağdat İstanbul ve
Kayseri
Nice nice diyarlarda görülmemiş benzeri
Ancak Ürgüplü vermiştir bu nahıla şöhreti
Şöhreti icrasına pes dallarına aferin
**
Mahfinin hizmeti var üstadına pirine
Kimseler agah olamaz aru terki sırrına
Adet sakin oldu ise gayri kaldır yerine
Bunu yapan ustaların ellerine aferin
Övgü bitiminde, damat ve arkadaşları
nahılın dibine para atar. Güvey vekilleri ve
arkadaşları da para atarak damadı kurtarırlar. Bu paralar nahılcının olur. Daha sonra
nahıl alınarak gerdek odasında bir köşeye
konur ve düğün bitimine kadar orda bekle-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 25
ÜRGÜP
tilir. Nahılın bulunduğu yerde korunmasına
özel itina gösterilmektedir. Toplumca nahıl
ağacının zarar görmesi evliliğe kötü bir başlangıcın işareti olarak algılanmaktadır.
Ah gelin anam
Gelin geldi kapımıza
Altın dolu küpümüze
Çamaşır var hepimize
Ah gelin anam
Kız tarafında ise; kadınların katılımıyla
Gelin Kızın Cevabı:
Keklik gelir seke seke
Kulağında gümüş küpe
Ben annemden ayrılmazdım
Ayırdılar çeke çeke
Al güvercin mor güvercin
Ayağında gümüş zencir
Gurbet ele giden kızlar
Ölmez ama zırıncır
Damımızda ot muydum
Üstünüzde yük müydüm
Bir kızınızdım çok muydum
Vay benim anam
Gelin alma günü olarak adlandırılan Perşembe günü, bazı yerlerde öğleden önce,
bazı yerlerde öğle namazından sonra gelin
almaya gidilmektedir. Gelin almaya giden
topluluktaki erkeklere “seymen” ; kadınlara
“yenge” denmektedir.
“kına gecesi” yapılmaktadır. Burada gelin ve
arkadaşlarına kına yakıldıktan sonra, oyun
ve müzikli eğlence düzenlenir. Kına gecesinin son aşamasında ise tefçi tarafından
“gelin övmesi” yapılarak, gelin kız ve annesi
ağlatılmaya çalışılır. Gelin övmeyle ilgili bölgeden derlenmiş olan türkü sözleri şunlardır
:
Kadınlar:
Kızım kınan kutlu olsun
Vardığın yer mutlu olsun
Kız anası kız anası
Hani bunun öz anası
Atladı geçti eşiği Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evler yakışığı
Ah gelin anam
Altın tas içinde kınam özenir
Gümüş tarak ile zülfüm taranır
Nişanlı kızlar eşin aranır
26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Gelin evden çıkarken erkek kardeş tarafından kırmızı bekaret “kemeri bağlama” ve
“kapı tutma” genellikle uygulanan adetlerdendir.
Seymen ve yengelerin eşliğinde gelin er-
kek evine getirilmektedir. Gelinin erkek evine
girişinde şu adetler tespit edilmiştir. Kurban
kesilerek kurbanın kanı üzerinden geçirilir.
ARAŞTIRMA
Kapıdan ilk adımı attığında, bozuk para ve
buğdaydan oluşan “saçı” atılmaktadır. Gelin
alma sonrasında erkek evinde düğüne gelen
misafirlere toplu yemek verilmektedir. O günün akşamında ise, gerdek öncesi erkekler
topluca yatsı namazını kılmak üzere camiye
gitmektedir. Namaz kılındıktan sonra camiden çıkılarak ilahiler eşliğinde damadın evine gelinerek damat gerdek odasına sokulmaktadır. Damadın gelinin duvağını açması
karşılığında “yüz görümlüğü” para vermesi
adeti uygulanmaktadır. Gerdek sonrası kanlı çarşaf çıkartmak ve silah atmak bölgede
yaygın olan uygulama biçimidir.
Gale veya kakül kesme günü olarak adlandırılan, Cuma günü kadınların iştirak
ettiği bir ortam oluşturulmaktadır. Burada
gelinin duvağı açılarak, kakülü kesilir. Bu uygulama genç kızlıktan gelin olmaya geçişin
topluma duyurulması olarak algılanmaktadır. Kakül kesilmesinin ardından, gelin kıza
bahşişler atılmaktadır. Sonrasında oyunlu
eğlenceler yapılmaktadır. Galenin bitiminde
orda bulunan misafirler yemek ikram edilmek üzere komşular tarafından evlere davet
edilmektedir.
Düğün sonrası gelin kız, ailesinin evine
bir hafta sonra ziyarete götürülmektedir. Bu
ziyarete eşi ve yakın arkadaşlarıyla birlikte
gitmektedir. Gelen misafirlere kızın ailesi tarafından, yemek hazırlanmakta ve damada
hediye verilmektedir.
Yukarıda vermeye çalıştığımız haftalık
düğünler, günümüzde iki güne sıkıştırılarak
yapılmaya çalışılmaktadır. Adına da “hafta
sonu düğünü denilmektedir. Geleneksel düğünler ancak köylerde varlığını devam ettirme şansı bulabilmektedir. Şehir merkezinde
ise; bayrak töreni, kına gecesi ve gelin alma
uygulaması yapılmaktadır. Eğlenceye dönük
talepler ise düğün salonlarında karşılanmaktadır.
(*) Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Şube Müdürü ve Folklör Araştırmacısı
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 27
ÜRGÜP
HEY GİDİ GÜNLER
HEY!!!
1950 yılı Ramazan ayının 26. gününü 27.
gününe bağlayan Kadir Gecesinde dünyaya gelmişim. (12 Temmuz) Bizim ilk evimiz,
Süphanverdi Mahallesi, Kilise Sokakta, Aziz
Yuvannis Kilisesi karşısında idi. Aziz Yuvannis Kilisesi, biz doğmadan 1948-1950 yıllarında yıkılmış, taşlarıyla şimdiki belediye
binası yapılmış. Bizim, çocukluğumuz,bu kilisenin harabelerinde, kireçli topraklarında,
sutunlar ve molozlar arasında geçti. Mevsimine göre kardan adam yapar, kızaklarla
kayar, kartopu, arabacılık, evcilik oynardık.
Dut ağaçlarının gölgesinde, teneke üstünde patetesler pişirip yerdik. Sonra çemberler çevirir, tel arabalar sürer, met, say, aşık,
çekirdek, gazoz kapaklarıyla oynar, topaçlar çevirir, uçurtmalar uçururken ara sıra da
kavgalar yapardık. Ayrıca bayramlarda buraya çızıldak kurulur,mahallenin genç kız ve
delikanlıları dört dönerlerdi üstünde.
Bir gün, sokağımıza 15-20 kadar türist
gelmişti. Gelenlerden bazıları diz çöküyor, kilisenin toprağını öpüyor, bazıları da bir avuç
toprak alıp mendillerine bağlıyorlardı. Biz ve
komşularımız onlara şaşkın şaşkın bakarken
bir yaşlı kadın bize doğru geldi. Dr.Fethi Şa-
28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Kadir Üzümkuşu(*)
man abinin annesi Hanife halayı tanıdı, kuçaklaştılar, öpüştüler. Meğer bu kadıncağızın
adı Marigo’imiş ve Hanife halalarla yıllarca
komşuluk yapmışlar, arkadaş olmuşlar, yıllar
sonra da karşılaşıp, ayak üstü sıcak sohbetler yaptıklarını dün gibi hatırlıyorum.
1956 yılı eylül ayında, dayı oğlu Yüksel
Kanlı ile amca oğlu Kumru Üzümkuşu ilk
okula yazıldılar.Okullar açıldı, onlar benden
bir yaş büyükler ama hep bir arada oynardık. Onlar okula gidip gelirken, onlara imrenmişim, sonunda ben de gideceğim diye
tutturmuşum, Rahmetli babam yufka yürekli dayanamamış, götürmüş okula kaydımı
yaptırmıştı. Sınıfımız, İnkılap İlkokulu’nun
giriş katı sağında, camları temenni ile çimenliye bakan köşe sınıftı. Öğretmenimiz
Ediplerin Zehra Ertürk’tü. Bir hevesle okula
gidip gelmeye başladım. Aradan 10-15 gün
geçti, öğretmenimiz bir ödev verdi. Resim
dersinde, üzüm sergisi yapacaktık ama ben
bir türlü yapamamıştım. Bu üzüntüyle hasta olmuştum. Annem beni bir gün Temenni
Mahalesinde oturan akrabamız Zöhre nineye (Zehra Dülger) götürdü, Zöhre nine, bilgili, görgülü, bazı hastalara şifa veren, maharetli, yardımsever, sevilen bir kadındı.Yaşlı
kadın beni inceledi. Evet sarılık olmuş, alnını
çizelim de geçsin dedi. Ciletle alnımı çizmeye
başladığında, canım çok yanmıştı. Biraz kan
aktı, alnımı yemeni ile bağladılar. (o günün
tedavileri böyle idi.) Evimize geldik, ben iki
üç gün yatakta yattım. Ayağa kalktım ama
biraz zayıflamıştım. Bu haberi duyan hala
oğlu Cevat Yenidünya abimiz, (Babamla Cevat abi,kız kardeş çocukları, yani teyze çocukları… O zamanlar teyzeye ‘hala’, halaya
ANI
‘ama’ . anaya ‘aba’ , ağabeye ‘ağa’ , amcaya da ‘emmi’ denirdi.) babama ‘’ne yaptınız
Ahmet abi, bizim Ali Kadir’den büyük olmasına rağmen biz bile yazdırmadık, aman
okula göndermeyin der. Kısaca o sene okula
devam edememiş oldum. Biz küçüklerin çarşıya aileden habersiz gitmesi yasaktı. Yalnız,
annemler ufak tefek ihtiyaçlarımızı almak
için bizleri gönderdikleri olurdu. Bazen, Patçıların kapıda, öğretmenim Zehra Ertürk’e
rasladığım olurdu. Mahcuplanır, saygımdan
yolumu değiştirir, dereye dönüverirdim. Şair
Fethibaba Sokağından çarşıya gider, verilen
görevi yapar geri döner, derede kavakların
gölgesinde oyunlar oynardık. Sabahleyin,
kanlı çeşme önündeki meydanda koyunlar,
inekler toplanır, çobanları Fosfosun Fadime
Demirkıran nine ve Galip amca hayvanları Eğrim Dağına yayılmaya götürürlerdi.
Akşam serinliğinde, hayvanlar evlerimize,
yavrularına koşarcasına gelirken sokağımızı
toz bulutu kaplardı, Bu sırada Uğur Sever,
Ahmet Ünlü ve mahallenin diğer çocukları,
ellerinde sapatlarla kavaklarda cıvıldaşan
serçeleri vurmaya çalışırlardı. Ara sıra da
Cici İmamın Ali abinin camları, ıska taşların
azizliğine uğrardı. Akşam üzeri kilisede, sokakta, derede oyunlara doyum olmazdı.
1957 eylül ayı sonunda okullar açıldı. Sınıfım, girişte, soldaki ilk sınıftı. Öğretmenimiz, Galip Ünsal’dı. A’yı, B’yi ve Benim üç
balığım şarkısını ondan öğrenmiştim. Bir
pazar günü, derslerimi yaptım, dışarı oyun
oynamaya çıktığımda Aslan Samur abilerin
tarafından sesler geliyordu. O tarafa doğru
gittiğimde, Aslan Samur, Kazım Şahin, Ata
Üzümkuşu, Nail Kanlı, Mahir Türkyılmaz,
abim Mustafa Üzümkuşu, Ferit Topaloğlu,
Hamdi Güzelaydın takım kurmuşlar, maç
yapmak için karşıdaki dar sokağa yürüdüler. (Şimdiki Mektep Sokak’a) Ben ise, en
küçükleri idim, arkalarına takılmıştım. Yukarı bizim ev tarafından, iki atlı bir araba son
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 29
ÜRGÜP
sürat geliyordu. Ben geçerim dedim. Birinci
atı geçmişim ama ikinci atın altında kalmışım. Sonrasını hatırlamıyorum. (Araba sahibinin eli kamçılı Mehmet amca olduğunu
yıllar sonra öğrendim) Belli ki araba üstümden geçmiş. O sırada oradan geçmekte olan
Nalbant Mehmet Soylu Amca beni kucağına
almış. Evimize girerken annnemin çığlığıyla
kendime gelmiştim. Evimizin üst katındaki
odaya beni yatırdılar. 15-20 dakika sonra
doktor geldi. Gelen doktor, Ürgüp’ün medarı iftiharı Nevres Baykan’dı. Beni muayene
etti, tavsiyelerde bulundu, ilaçlar yazdı ve
evimizden ayrıldı. 0 sene de okuluma devam
edemememiştim. Sokakta, kilisede oyunlar
oynarken günler rüzgar gibi esti geçti.
1958 Eylül ayı geldi, okullar açıldı. Aynı
sınıfta, aynı öğretmenimle derslerimize devam ettik. Ara sıra bize ödev verir kendi dışarı çıkardı. Sonra gelir, haylazlık yapanların
kulağını çekerdi.Biz de öğretmenimiz, nerden biliyor diye merak ederdik. Bir gün arkamdaki Ali Kılıç’tan silgi almaya döndüm,
arka bahçe penceresinden Galip Beyin,
bizleri gözetlediğini gördüm. Ondan sonra
arkadaşlarla daha dikkatli olmuştuk. Sene
sonu geldi. Ben de birinci sınıfı üç senede
geçmiş oldum. Bu kayıp yıllarım kaderimin
yolunu değiştirmiş, orta okulu bitirdiğimde
yaşım 17 olduğundan hedeflediğim okullara
girememiştim.
1959 yılı eylül ayı okullar açıldı. 2. sınıfa 2. katta başladım. Öğretmenimiz Aslan
Kılıç’tı. Yakışıklı, mert ,aydın bir eğitmendi.
Onu çok sevdim, derslerime daha çok çalışıyor her geçen gün onun gözüne giriyordum. Başlangıçta sınıf başkanımız Ahmet
Şahin’idi,daha sonra sınıf başkanlığı bana
geçti.Bu sınıfımızda ki anılarımı anlatmadan
geçemeyeceğim. Sınıfımızda büyük bir masa
vardı. Onun etrafında,Beş Lale ile oturmuştum.Bunlar; Emin Lale-Mustafa Lale-Ahmet
Lale-Ayşe Lale ve küçük Emin Lale idi. Öğretmenimiz bol bol şiir ezberletirdi. Okuyamayanların kulaklarını çekerek cezalandırırdı. Kızların gözleri biraz sulanırken, Asım
30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Güzelaydın-Uğur Sever ve Mustafa Kırışanı
tahtaya çıkarır, onları baş başa verir, üç kafadar birbirine bakar gülerlerken canı acıyanlar da, acılarını unutur, sınıfı bir gülme
alır giderdi. Sonra güle oynaya derslere devam ederdik. Sonunda sene sonu geldi,ben
de sınıfımı pekiyle geçmiştim.
1960 yılı üçüncü sınıfta öğretmenimiz
Mehmet Bozan’dı. Ciddi ciddi dersler yapardık. ‘’Herkes’’ kelimesini ‘’herkez’’olarak
kullanırdı. Kızı Gülten ile bizi ayırmazdı.
Heyecanla yerli malı haftasının gelmesini
beklerdik. O gün sıralar birleştirilir, herkes
evinde, elinde ne varsa paylaşma yarışına
girerdi. Ambarlarımızdan cins cins elmalar,
armutlar, ayvalar, yaş üzümler, kuru üzümler,
kayısılar, cevizler, bademler, kabak çekirdek-
ANI
leri, şemşamer, iğde, köftürler, tarhanalar
sıra üstlerine yayılır, karşılıklı ikramlar yapar,
hep beraber güle oynaya kendi ürünlerimizi afiyetle yerken büyük keyif alırdık. Yanılmıyorsam, 1960 yılında, Amerikan yardımı
süt tozu içmeye, ara sıra fıstık, pide ve sütlaç
dağıtılmaya başlanmıştı. Önceleri cazip olan
bu uygulama sonraları bizi sıkmaya başlamıştı. Tenefüs zili çalınca sıkışanlar tuvalete, susayanlar ise çeşmeye koşarlardı. Okul
bahçesi birden cıvıl cıvıl olurdu. Kızlar ip atlar, beş taş oynarlar, biz erkekler de dama,
top, arabacılık oynardık.
1961 yılı, dördüncü sınıf öğretmenimiz,
Şenel Öçmen’di. Onun dersleri de çok neşeli
geçerdi. Şenel hocamız Ankarada sınavlara
girdi. Ortaokul öğretmeni oldu. Orta oku-
la kayıtımı da kendisi yapmıştı. Derslerime
çok yardımcı olmuştur. Ortaokul son sınıfta,
Hilmi Çalışkanlar’ın evinde, Yusuf Terzioğlu,
Mehmet Sezen ve bana, karşılıksız dersler
vermişti. Onun bu vefakar yardımlarını hiç
unutmadım, Allah kendisinden razı olsun.
Tüm öğretmenlerimizi minnetle anmayı bir
borç bilirim. Sabahleyin okula mahalleli arkadaşlarla giderdik. Cumartesi öğleyin, Bayrağımızı istiklal marşı ile hızla göndere çeker, haftalık tatile başlardık. Pazartesi günü
sabahleyin, toplanır, sınıf sınıf sıraya dizilir,
İstiklal marşı söylerken gönülsüz, ağır ağır
Şanlı Bayrağımızı indirirdik.Sonra Andımızı
hepberaber söyler, öğretmenimiz Bekir Yıldırım yönetiminde horuzumu kaçırdılar şarkılarını söyleyerek derslerimize neşe içinde
girerdik. Öğle tatil zili çalınca koştura koştura evimize giderken bazen Etem ağanın
fırından 25 Kuruşa simit alır bayıla bayıla
afiyetle yerdik. Sonra, okulumuza dönerken
ara sıra Gıcırdan ciklet veya kumbaralı çuvalından bir iki bardak devriamber alırdık.
Okul bahçesinde tükenmez kalem, pelit, narin şekerleri ve şeker kamışı satanlar olurdu.
Bazen arkadaşlarla takım kurar, Akıllıların
evin önünde, top oynardık.öğleden sonraki dersler genelde müzik ve beden eğitimi
olurdu. Beden dersinde, mendil kapmaca,
mendil saklama, aç kapıyı bezirgan başı, yakar top oynardık. Bazı günler, bizden büyük
ortaokul öğrencileri, derslerimize misafir girerlerdi. Okulumuzun öğretmenlerinden Bekir Yıldırım İşbilgisi, Abdullah Akbulut Beden
eğitimi ve okul müdürümüz Osman Elmacı da ortaokulun Din derslerine girerlerdi.
Okula geliş gidişlerimizde, öğretmenlerimize raslayan ortaokul öğrencileri şapkalarıyla
askerce selam verirlerken bizler onlara imrenir, yaka ve önlüklerden kurtulup, kıravat
takmayı hayal ederdik. Ders bitimi, arkadaşlarla evimize dönerken, yol kenarına yeni dikilmiş fidanların üstünden atlar, çantalarını
iple sırtına takanların, iplerine cilet atanlar
olurdu. Bizler kahkaha atarken, ara sıra da
kavgalar olurdu.
1961 yılında evimizin karşı çaprazında
akşam kız sanat okulu inşaatı başladı.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 31
ÜRGÜP
1962 yılında, iki haneli akşam kız sanat
okulu kursları başladı. Okul müdüresi, Mediha hanım eşi Nihat bey, hizmetlileri Yaşar
abi ve eşi Münise abla çok çalışkan ve çok
iyi insanlardı. Kısa zamanda, biz komşularla
kaynaştılar. Okulun bahçesinde komşular ve
kız öğrenciler birlikte çalıştık, bahçeyi bir düzene soktuktan sonrada bizim yeraltındaki
bahçemizde, öğretmenlerle piknik yapmıştık. Okula ara sıra gelen,16’lık siyah beyaz
filmleri de zevkle izlerdik.
1962 yılı,beşinci sınıf öğretmenimiz, Abdullah Akbulut’tu. Onun derslerini pek sevemedim. Bitirme sınavlarından sonra, İnkılap
ilk okulundan ilk diplomamı almış oldum.
Hatırımda kalan ilk okul sınıf arkadaşlarım;
Yıldız Şaman- Şermin Sakin- Gülistan ÖzbekSeher Nurata-Güler Mutlu-Şaziye TuncayHatice Dülger-Ürtan Değirmenci-Kadriye
Yağlı-Mediha Ağıllı-Nurten Güzelgöz-Gülten Bozan-Rabia Koç-Emine Öztokat-Nasibe
Kürkçü-Asuman Akıllı-Tülay Saygın-Mukadder Onat-Aynur Kamacı-Zeliha Timuroğlu-Hatice Çalışkan-Nasibe Kaynak-Fatma
Sepet-Müşerref
Şentürk-Şehrügül-FatmaPakize-Muzaffer Samur-Kurşat Numanoğlu-Faruk Dırık-Hacı Mehmet İkiz-Mehmet
Gülbostan-Adil........ (müfettişin oğlu)-Ömer
Solgun-Selahattin Solgun-Süleyman Bahadır-Mehmet Büyükşahin-.Halim KaradenizOsman Usuflu-Salim Mersin-Ahmet Dündar
Ulusoy-Mehmet Koçak-Sedat Kıraç-Rasim
Sucu-Kahraman Müftüoğlu-Ali Kılıç-Aydoğan Avcı-Sedat Güzelaydın –Asım Güzelaydın-Uğur Sever-Mustafa Kırışan-İzzet
Kırışan-Babur Atılay-Hacı Fahri Akgül-Mustafa Sepet-Mehmet Özağıl-Mehmet Çağırır-Mustafa Kürkçü-Mustafa Topuz-Mehmet
Memiş-Mehmet Kerimoğlu-Cafer Tezel-Yüksel Özterzi-Yılmaz Türkyılmaz-Hüseyin Demirci-Mehmet Kaygısız-İsmail Güreşçi-Bekir
Güzelyeşil-Sabir Tutan-Recep Karacamız-Ali
Karacamız-Murat Akbaba-Hüseyin ToprakRüstem Çiçek-İbrahim Kardaş-Mustafa CanGünal Koparan-Raşit Pehlivan-İlhami Taşkent-Ali ......
Benim ilkokul anılarıma ara verip, Kilise
harebelerine tekrar dönersek, o dut ağaçlı
32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
düz alan gözümün önünden hiç gitmiyor.
Akşamları, babalarımız kahveye gittikten
sonra, annelerimizle biz de sokağa çıkardık.
Şimdiki okulun giriş merdivenlerinin sağında bir yamaç vardı. Sonbaharda pancarlarımızı buraya gömerdik. Orada komşular
toplanır, hoş sohbetler, şamatalar yapılırdı.
Hele Çopurkızın Zeynep Nenenin ‘’Mehmet
ağa’’, ’Kamber ağa’’ metelleri çok enterasan
olurdu. Hepimizi gülmekten kırar geçirirdi.
(Nerde o eski şen, şakrak,dürüst,candan
komşular) Bir süre sonra oradan ayrılır, alanın en ortasındaki büyük dut ağacının, dallarına çıkar (herkesin bir dalı vardı) orada
arkadaşlarla sıra ile türküler söylerdik. Hatırladıklarım, Ferit Topaloğlu, ‘Dere boyu
düz olur’ , Uğur sever, ‘Yüce dağ başında’ ,
Mustafa Sınıhçı, ‘Dalgalandım da duruldum’
,Yüksel Kanlı, ‘Kapıldım gidiyorum,bahtımın
rüzgarına’ , ben ‘Kaleden indir beni kağnıya
bindir beni’ … O günün türkücü sanatçıları, Muzaffer Akgün, Nezahat Bayram, Necla
Erol, Muazzez Turink, Yıldız Tezcan, Selahattin Erorhan, Nurettin Dadaloğlu, Nurettin
Çamlıdağ, Ahmet Sezgin,Yıldıray Çınar ve
Nuri Sesigüzel’di. Türkülerden sonra, toplu oyunlara başlardık.Tıp,eşim gavur geldi,
yumulmaç, uzun eşek, güvercin taklası oynarken eli fenerli, başı sarıklı, üstünde kürk,
saçı sakalı ağarmış birini görünce, korkar
saklanmaya çalışırdık. Sonra öğrendik ki bu
gelen Süleyman İlhan abimizmiş artık ondan korkmaz olmuştuk. Kısaca biz çocuklar,
gündüz gece , kilise harebelerinde oynamaya doyamazken, bu alandan, komşularımız
da çok faydalanırlardı.Temmuz ayı hasat
ayı, ekinler biçilir, harman kurulur, at,eşek,
öküz sarı sıcakta döner dururlar, sonunda,
samanla buğday-arpa ayrılır, samanlar samanlığa, zahireler de, Damsa Çayında yıkanır, sonra getirilip, kilise düzlüğüne serilir, kurutulur, kaynatılır, tekrar kuruttuktan
sonra, sokularda, Hamdi ağaya dövdürülür,
tekrar bu alana serilir ve kurutulurdu. Kışa
girmeden, erişteler, tık tık hamurlar kesilir,
bunlar da burada kurutulurken, tarhanalar,
köftürler, evlerin damlarında kurutulurdu.
Pancarlar sökülür, hayvanlarımız için kilise-
ANI
deki pancar kuyularına gömülür, patatesler,
elma ve armutlar, ambarlarımıza dolarken,
bağlar bozulur, uzun saplı parmak üzümler
çalıya dizilir, siyah üzümler sergiye serilip
kurutulurken, kalanlarla pekmez kaynatılır,
ateşinde patetes,patlıcan közlenir yemesine
doyum olmazdı.
1964 yılında, evlerimiz istimlak edildi. Aybek Tetikler’in evlerinden, Faruk Dırıklar’ın
evine kadar arada kalan evler yıkıldı. Bu
komşularımız sırasıyla (Çopurkızın Uğur
Severler, Postacı Avni Şener amcalar, bizim
evimiz, Amcaoğlu Kumruların evi, Mehmet
Nurataların evi, Muzaffer Samurların evi (Bu
evi, Sinemacı Efendi Bekir Tokatlar’a satmışlardı) Topal Ahmet abilerin evi, Bekir Altıncıların evi, en son da Hacı Mehmet (İkizler)
bizim eve, 16 bin lira ödediler. Biz de oraya
yakın, Şair Fethibaba Sokakta,Mumin ağaların evini,Mustafa Keskinden 20 bin liraya
satın aldık. Yaz ortası yeni evimize taşındık.
Diğer evler yıkıldı, sonra,bu alana;
1965-66
yıllarında,
Kız
Sanat
Ortaokulu’nun bina ve bahçesi yapıldı.
1966-67 yıllarında,Kız Sanat Ortaokulu
öğrenime başladı.
1968 yılında, Kız Sanat Ortaokulunun üstüne 2.kat yapıldı.
1969-70 yıllarında, Kız Enstitüsü olarak
öğrenime başlarken aynı yıl Pratik sanat
okulu, Uygulamalı anaokulu ve Köy kadınları gezici kursları başlamış oldu.
Eşim Ayşe Dayı da, bu okuldan 1973 yılında mezun olmuştu.
1974-75 Öğretim yılında,Kız meslek lisesi oldu,
2000-01 Öğretim yılında bu okula ilk kez
erkek öğrenciler alındı ve okulun adı Ürgüp
Meslek Lisesi oldu.
2001-02 Öğretim yılında 4 yıllık restorasyon bölümü açılırken, okulun adı Anadolu Meslek ve Meslek Lisesi oldu.
2009 yılında,okulun adı yeniden değişti
ve halen Ürgüp Kız Teknik ve Meslek lisesi
olarak öğretime devam etmektedir.
Nerden nereye… Doğduğum ev, Kilise
sokak, Süphanverdi mahallemiz, ilkokulum,
anılarım,
Eşimin mezun olduğu Kız Enstitüsü müdürleri, öğretmenleri, çalışanları, hizmetlileri, öğrencileri ve sınıf arkadaşlarımın ve de
emeği geçenlerin kulakları çınlasın. Herkese
selam, sevgi ve saygılar sunarım. Yüzünüzden gülümseme hiç eksilmesin. Hoşçakalın.
Kaynak;
1.Ürgüp Dergisi; Sayı: 8, sayfa:22
2.Ürgüp Kız Teknik ve Meslek Lisesi internet sayfası.
(*)E.Mu.Asb (1970)
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 33
ÜRGÜP
Ürgüp Dergisi İçin Hazırlayan : Mustafa KAYA
1922 Yılı Dr. Mehmet Hayri Raporunda
NİĞDE SANCAĞI ÜRGÜP KAZASI – II
Dergimizin 52. sayısında Dr. Mehmet Hayri’nin Raporunda Ürgüple
ilgili bölümleri vermiştik. Bu değerli
bilgileri bu sayımızda da vermeye
devam ediyoruz.
Gelmeyiz yerine gelemek
Masdar-ı sakilede (kalın sesli mastarlarda) “k” “g” ye inkılap eder.
Alırız yerine
alırak
Almayız “ almazak almak (h)
Üçüncü kısım
Umumi Nüfus, Irk ve Din Üzerine
Nüfusun Taksimatı
Nevşehir ve Ürgüp’te masdar-ı sakileden
müştak müstakbelin cem-i mütekellim müsbet ve menfileri iki med (uzatma) ile telafuz
olunur.
Alacağız yerine alacaak (h)
Almayacağız “ almayacak
Lisan-ı Umumi
Türkçedir. Şivesi, İstanbul Türkçesi kadar
latif ve cazibedar olmakla beraber Kastamonu lisanı kadar da kaba değildir. Liva aksamında (Niğde ili aksanında) İstanbul şivesine en yakın olanı sırasıyla Ürgüp, Niğde,
Bor, Nevşehir, Ulukışla ahalisin lehçeleridir.
Umumiyetle mazi-i şuhudiyeden maada
cemi mütekellim siygalarında ( geçmiş zamandan başka, birinci şahıs kiplerinde) “z,
biz, lim,” yerine “rek, kek, yek, lek” kullanılır.
Geliriz yerine gelirik
Geleceğiz “ gelecek
Gelmeliyiz “ gelmeliyik
Gelelim “ gelelik
Müfred muhatap ve cemi muhatap ( I. ve
II.şahıs çekimlerindeki) adetlerindeki y, r,
s,k, harfleri mahfuzdur.
Gelirsin yerine gelen
Geleceksin “ Geleceen yahut geleceğin
kullanılır.
Mazi-i nakliyenin bazı siygalarına (rivayet
çekiminde) s ilave olunur. Ve mevcut olan s,
ş’ ye kalb olunur.
Gelmişim yerine gelmissim
Gelmişsin, gelmişiz yerine cem-i mütekellim menkullerde (yiz) yerine “k” kaim
olur (gelir).
Gelmeyiz yerine gelmezik
Nevşehir ve Ürgüp’te (yiz) yerine “k”
kaim olur.
34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Tarz-ı Telbis (Giyim tarzı)
Bunun tavsifi gayri kabildir. İnsanlar nev’i
itibariyle yek diğerine müşabih (eşit) oldukları halde efrad u melamih-i vechiye nokta-i
nazarından (yüz ve bedenleri açısından) nasıl birbirlerine benzemezlerse elbise de bunun gibi mütenevvidir (çeşitlidir).
Evvelce milli değilse de mevzui (işe göre)
bir kıyafet vardı. Bir taraftan bilye-i taklid,
diğer cihetten harp senelerinin doğurduğu
ihtiyaç saikası (etkeni) ile herkes eline geçeni öpüp başına koymağa, şedaid-i havadan
(sıkıntılı günlerden) muhafazaya elverişli ne
bulmuş ise sırtına almağa başlamıştır.
Reb-i asr evveline (önceki yüzyıl başlarına) irca-i nazar edersek (bir bakarsak) kıyafetleri şöyle görürüz.
ARAŞTIRMA
Yaşlı Başlı Esnaf Takımı :
Tabir-i mahalli vech ile 8yöresel söyleyişlerle) ehl-i kamil, (olgun kişiler) oturaklı; sarık kalıbına çekilmiş fes, abani sarık, ipekli
veya basma mintan, çuha veya kumaştan
bir yelek ve genişçe bir şalvar. Şalvar yeleğin üzerine çekilir. Uçkur evini kapatacak
surette bir acem veya Gürün şalından kuşak
sırılır. Boyundan asma gümüş zincire muallak (asılmış) saat, kuşağın arasına sokulur.
Mavi bezden müselles şeklinde (üçgen) yapılan para kesesi ile bunun ipek kaytanı saat
ve zincire refakat eder. Yelek üzerine geniş
kollu düz bir hirvani cebe (Hirvani zırh) veya
palto giyilir. Yazın yün çorap üzerine merkup
(istenilen) bir nevi yemeni veyahut rugani
kundura, kışın mes kundura veyahut kuloş
kundura kullanılır. Heyet-i umumiyesi itibariyle her nevi harekat-ı bedeniye icrasına
elverişli bilhassa şalvar led’el icab (icabı halinde) önü arkasına, içi dışına değiştirilerek
giyilebildiği için dizlerinden eskimediğinden
iktisata muvafık, merkubi (istenilen) kundura kuloşlar kapı eşiğinde, merdiven başında
çıkarıldığı için hıfs-ı sıhaya mutabık (sağlığa
uygun) hülasa az çok milli, tamamen iktisadi
ve sıhhi bir kisve idi.
Ağa Takımı
Kışın evde ve yolda cebe (zırh) tarzında,
çuha kaplamalı Alman samur, sansar kürk
giyer. Camekansız olan dükkanında mangalının önüne sırma ile işlenmiş dik yakalı kur,
tilki kürkünden, kürkünü arkasına alır minderi üzerine bağdaş kurup otururdu. Fukara
takımının kürkü şöyle bir debbağat idilmiş
koyun derisinden ibaret olup kaplaması yoktur. Derinin üzeri aşı boyası ile boyanmıştır.
Esnafın Genç Olanları
Al fes üzerine ince abani yahut yazma
yemeni bir sarık, kalınca bir püskül, parlak
renkli ipek veya basma mintan, çuha veya
kumaştan bir yelek, aksam-ı sufiyesi dar, yukarı doğru tedricen genişler bir şalvar, yelek
üzerine çekilen şalvarın uçkur evini kapatacak dolani bir acem, Gürün şalı, nadiren
Trablus ve Tosya kuşağı, dört beş arşın tulunda olan kuşağın mütebakisini (kalanını)
silahlığı nim (yarım) kapatacak surette tekrar
sarar. Üzerine kısa ve kollu bir hirvani giyer.
Hirvani şalvarın yakası paçası, hevabi-i saibesi, (giyineni) dikiş yerleri zeyhleri (zeylleri
ise kenarları anlamındadır) ipek kaytan ve
düğmelerle işlemelidir. Yelek düğmeleri de
ipekten yapılır. Salkım köstekli gümüş zincire
takılı saatini boynuna astıktan sonra silahlığın arkasına gizler. Renkli ve işlemeli diz
çorap üzerine hafi (gizli) yemeniler geçirir.
Çevik kıyafeti, mütenasip endamı, parlak
gözleri, burma bıyığı, levendane yürüyüşüyle İslamın kuvvet ve şehametini canlandırır
idi !!!.
Zürra (çiftçi) ve Amele Kısmı
Alacadan yapılmış üç etekli entari giyerler. Entari üzerine ekseriya kırmızı bir kuşak
ve silahlık sararlar. Fes üzerine delikanlılar yemeni, kamiller ağabani veyahut yeşil sarık sararlar. Kışın entari üzerine
mamulat-ı dahiliyeden kıl şalvar çekerler.
Sırtlarına palto giyerler. Bundan 15-20 sene
mukaddem kalın siyah kebeden yapılmış
veyahut kırıntılarıyla üzeri işlenmiş cepkene
müşabih (benzer) “beynamaz abası” denilen
bir nevi hirvani giyerlerdi. Elyevm bu kıyafeti
muhafaza eden birkaç Adramasunlu (Niğde
Koyunlu Köyü) ile bakkal esnafından (Ortaköylü Yusuf Ağa) vardır. İpekli kumaş cidarından mamul iki etekli yanları hafif yırtmaçlı
entarilerle şam hırkası esnafın, bilhassa pazar esnafının yazlık melbusatı (giysisi) idi.
Kadın Kıyafetleri
Hali hazırda Paris’te çıkan bir moda, senelerden beri yolların mestur (çizilmiş) olmasına rağmen sürat-ı berkiye (Şimşek hızı)
ile Anadolu’yu istila etmektedir. Giyilenleri
her dakika heves-i mufassal ( uzun süren
heves) tehlikesine maruz bırakan, ayakta nasırlar yaparak istirahatlerini selbeden
vücudun bütün sıkletini parmakların ucunda temerküz ettirerek (yoğunlaştırarak) bu
zayıf azaya tahammülünden fazla sıklet
tahmil eden temin-i muvazenet için arkaya
eğilmeye mecbur ettiği cihetle amud-u fiiliyenin (dik hareketin) incinay-ı kadimesini
tezyid eden (artıran) bir karış ökçeli potinleri
serset-i harekete mani olan dar çarşafları,
yüzlerde vaktinden evvel buruşukluklar hasıl
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 35
ÜRGÜP
eden tatyalı pudra ve düzgünleri bir tarafa
bırakarak eski hatunlarımızın kıyafetinden
bahsedeceğim.
Entari
Ekseriya işlemeli kumaşlardandır. Bindallı namıyla sırma işlenmiş kadifeden de
yapılır. Entariler üç eteklidir. Bahıye-i kisbe
açık dekoltedir. Burayı yaşmak setr eder (örter). Entarinin boyu lüzumundan fazla uzun
tevafe-i seibesi (artan uzantısı) oymalıdır. Bu
oymalar ipekli harçlarla süslenir. Bu süsleri
terzi değil, giyecek hatunlar bizzat yaparlardı. Kolları geniş ve uzundur. Kolun ağzından
zıhr’ül yed’i örtecek kadar bir kapak vardır.
Burada da oymalar işlemeler bulunur. Kapaktan maksat namaz kılarken setri lazım
olan Örtülmesi gereken) zıhr’ül yed’i örtmek
içinmiş. Entari üzerine acem şalı kuşanılır,
kuşak arasına sokulan çevrenin ipi ve sırma
işlemeli ucu hasrelardan birisi üzerine sarkar. Hirvani çuhadan mamul sırma işlemelidir.
Şalvar
Ekseariye ipekli ve kolayca telafif hasıl
edebilecek yumuşak kumaştan yapılır. Bacaklar geniş bir üstüvane şeklinde ve çok
uzundur. Paçaların haf-i saibesinde torba
ağzı büzecek şekilde adi bezden terbas vardır. Şalvar yukarıya sıvanır. Paçanın hafe-i
saibesi büzme teşkilatı ile sarkık kısm-ı ulviyesinde kütle-i naliyeye tespit edilip bırakılır
paçalar intikas eder (eksilir).
Saçlar
Gelinlerde nahiye-i cehiyyeye azariyyelere tebadüf eden saçlar kesilerek kakül bırakılır. Kızlar için memnudur. Bilumum kadın
36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ve kızlar saçlarını otuz kırk parçaya ayırarak
örerler. Bu örgüler birer belik ile yekdiğerine dikilir, çatılır, çalık hizasında beşlik onluk
altın dizilir. Mezad-ı tafilat olarak sürme kullanılır.
İç Çamaşırlar
Hatunlarımızın kendi destgahlarında dokudukları, kenarları ipekli ince bürümcek
kıvırtma bezlerden mamuldür. Bunların yakaları yine ipek ile oyalanmıştır. Çorap kendi
mamulatlarından olup üzerini herkes zevk-i
seliyyesine göre rengarenk ipeklerle ayrıca
işler.
Ayakkabı
Sarı mest, pabuç, çizme ve bilahare kloş
potin olmuştur.
Mezinat
Herire, mahmudiye, beşibirlik, ziynet altınları bazı mahallerde inci kütlesi ve altın
küpeden ibarettir.
Çarşaf
Kadını tepeden tırnağa kadar setredecek
patiskadan mamul adi yorgan çarşafı cesametindedir. Hatun beline muvakkat bir kuşak sarar. Çarbağı çarşafı başına alır. Kenarların örtüsünü çarbağına çaprazvari iliştirir.
Vücudun alt kısmını bu surette setreder. Üst
kısmını da çarşafın içinde tuttuğu elleriyle
kavuşturur. Bir gözü ile yolunu görmeğe çalışır. Çarşaf vücuda müteallik olmadığı için
hariçten kadının teşkilat-ı bedeniyyesi anlaşılmaz.
Kadınlar, genç ve ihtiyar sünnet-i şerife
olduğu için gözlerine sürme çeker. Ellerine ayaklarına kına yakarlar. Kına yakılması
bayramlarda ve bilhassa kurban bayramında farz itikat olunur. Rastık ve düzgün, allık
ve kızıllık maiyetinden maduttur. Zat-ı zevk
olanlar için zibab (süs), ıtriyat, istimali cevaz
olunurdu. Hamamdan hamama sökülüp tarandığı için nezafete mugayir olan saç örgüsünden ma’da eski hatun kıyafetlerimizi
zevk-i milliye (ulusal zevk anlayışına) muvafık bulurum.
Orta halli hatunlar ayaklarına “değirmi”
namı verilen gayet geniş bir şalvar giyerler.
Entarilerini de bu şalvarın içerisine koyarlar.
Başlarına büyük bir hamam havlusu veyahut
ARAŞTIRMA
o kıtada bir bez parçası örtünerek bir gözünden maada tekmil yüzlerini kapatırlar. Bu kıyafet Nevşehir’de kısmen bakidir.
Hıristiyan kadınlarının kıyafeti de az çok
buna müşabihtir (benzer). Fesleri bizim giydiğimiz fesler kadar yüksektir. Ekseriye siyah renkli yazma yemeniden bir sarık sarılır.
Üzerine altın takılır; aynı renkteki birinci mütekabil zaviyeleri mümkün olan açıları) yekdiğerine intibak etmek üzere katlanır. Teşkil
eden müselles (üçgen) mütesavi lisakıyyenin
uzun salkın mutavassıt noktası nahiye-i cepheye re’sü beyn’ül-kıtfeye gelmek üzere konulup iki ucu çenenin altına bağlanır. İslam
kadınları gibi yaşmak yapanlar da bulunur.
Entari çuhadan ma’mul ve ipek kaytan ve
büklümlerle işlenmiştir. Şalvar yukarda tarif
edilen tarzdadır. Kuşak acem yakut gürün
şalıdır. Hirvani sırma işlemelidir. Çuhadan
yapılan ve ipeklerle işlenen bir önlük bu kıyafeti ikmal eder. Hıristiyanlardan olup bu
kıyafeti muhafaza edenler nısf raddesindedir (yarı yarıyadır). Hala köylülerin ekserisi
tepeden tırnağa kadar kendi mamulatıyla
telbis ederler. Keçe külah, kıl şalvar, yün kuşak, pamuk bezi, yamçı,, kebeyi hep kendi
evlerinin mahsulüdür. Yalnız başlarına sarındıkları siyah renkli yemeni Avrupa mamulatındandır.
TARZ-I MAİŞET
Tarz-ı maişet (geçim tarzı) ve teğadd-i
istitaad-ı maliyeye (parasal güçe göre) tabi
bir mesele olmakla halkın sunuf-u içtimaiyyesine (toplumsal sınıflara)göre tehalüf eder
(değişir). Umumiyetle vücudun muhtaç olduğu kaloriyi ekmek, bulgur, yarma ve hamur işlerinden teminine saiddirler. Pekmez
ve reçel gibi mahsulat-ı dahiliyye hem hiss-i
zevki tatmine ve hem de az çok mebzulen
bulunan (varlığa göre) süt, yoğurt, çökelek*
yumurta gibi iğdiye-i hayvaniye ile birlikte
kalori noksanını ikmale hadimdir. Pastırma,
sucuk, ehadiye makamında değil doğrudan
doğruya gıda olmak üzere yenilir.
Burada ekmeğin şayan-ı tezakkar hususiyetleri vardır. Yufka, fırın ekmeği, tandır
ekmeği.
Yufka
Undan, koyu, gayet sert bir hamur yoğrulur. Hamur, mukavim iki büyük beze iteği
denir. Mütecanis (ölçülü) olmak için ayaklarıyla çiğnenir. Matlup kıvamı alan (istenilen kıvama gelen) hamur parça parça kesilerek bazı, bezi namı verilen yuvarlaklar
imal edilir. Gündelik veyahut keşik, imece
ile (muavenet-i mütekabile demektir yani
mümkün olan dayanışma) toplanan beş on
kadın yuvarlakları hususi tahtalar üzerinde
oklava ile açarak diğer bir kadın da sac üzerinde pişirir. Senede iki defa ilk ve sonbaharda pişirilen bu yufka ekmekler üst üste istif
edilir; hergün ihtiyaç nispetinde bu istiften
alınan ekmekler üzerine el ile su serpilerek
ıslatılır. Bir müddet hali üzere bırakılırsa ekmek tavlanır, kırılıp ufalanmayacak bir hale
gelir. Hamurun sac; tahta,ve oklavaya yapışmaması için serpilen una “uğra” denir. Sac
üzerinde pişerken uğranın bir kısmı yanarak dökülür, heder olur; mayasız olduğu için
hazmı da batıdir. Islanınca hamur olur.
Tandır
Buralarda testici çamurundan yapılır
ve yerde açılan bir çukura gömülür. İçinde
bolca ateş yakılarak kızgın bir hale getirilip
mayası gelmiş hamurdan yapılan müdevvir
(yuvarlak) karslar tandırın kızgın civarlarına
yapıştırılır. Kapağı kapatılıp miktar-ı kafi pişirilen ekmekler, hem sıhhi hem de nefis olur.
* ÇÖKELEK , bir nevi peynirdir. Yağı istihsal edilerek yoğurt ayran haline getirilip yayıkta dövülür. Ayrılan yağ alınır. Bu surette
yağı alınan ayran bir iki taşım kaynatılırsa mevad-ı albüminiyye ve cebeniyye olup fukara peynir yerine bunu yer.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 37
ÜRGÜP
pekmez gibi hazır yemeklerdir. Bulgur pilavı
akşam yemeğinin esasını teşkil eder.Yumurta, sucuk, pastırma bu esasa bir zamime (ek)
olabilir.
Koyuca mayasız hamur oklava ile açılır.
Bir santimetre merbaaında parçalara ayrılır.
Kaynar sudapişirilir. Sarımsaklı yoğurt ile karıştırılarak yenilir. Buna mantı denir. Bazen
bu mantı üzerine yağda kavrulmuş kıymadan
iç hazırlanır. Oklava ile bir milimetre tahseninde açılan hamur bir salgı 3-4 santimetre
tuulunda merbaalar halinde kesilir. OrtalarıFırın ekmekleri her yerde malum ise de buradaki usul-tabh ihtimal mahrukattan (yakacak) tasarruf olacak daha başkadır.
Fırın
Yakılıp harareti matlup dereceye geldikten sonra ateş dışarıya çekilerek ekmekler
fırında ve fırının ağzı kapatılarak pişirilmek
lazım gelirken burada somunları dahi pide
gibi fırının bir tarafında ateş yanarken pişirmeğe çalışıyorlar. Haddinden fazla ısınmış
olan bu fırında ekmeğin alt ve üstü derhal
kavrularak içi hamur kalıyor. Ve sıkletinden
ekmekçi istifade ediyor.
Rençber zürra ve ekseri kasaba ahalisi
yerinden kalkar kalkmaz çorbası – ekseriya
tarhana - içine doğradığı ekmek , yanında
bulunan peynir, çökelek, pastırma, sucuk
gibi şeylerle işinin başına gider. Öğle yemeği ekseiya peynir, ekmek, pastırma, sucuk,
38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
na iç konur, Merbaın mukabil resleri bir araya toplanılarak kapatılır. Kaynar suya atılarak bir-iki taşım kaynatılır. Sarımsaklı yoğurt
ile karıştırılarak tenavel edilir. Tatar böreği,
dolma mantı namı verilir. Yine bu hamurlar
üç dört milimetre arzında olmak üzere tütün
gibi kıyılır krurutulur. Buna makarna, fırında
kavrulmasına erişti namı verilir.
Et ve etli yemekler bazı köylerdeki ağniya
ile kasabattaki orta halli ve zengin ailelere
ve memurinden maaşı nisbette müntevfak
olanlara münhasır gider. Küçük memurlarla
biçare köylüler balada tarif olunan etamae
ile…..ederler.
ANI
METEL NİNE
Mehmet GÜNDÜZ(*)
Ne derler bilirsiniz. “Eski zaman olur ki,
hayali cihan değer” veya “Ah, nerde o eski
günler”… Anı yaşamanın değeri, işte böyle, yıllar geçtikten sonra daha iyi anlaşılır.
Küçüklüğümü geçirdiğim Boyalı Köyü de
işte böyle ah…
dedirtecek güzelliklere, iyiliklere,
hoşluklara, saflığa, dayanışmaya,
yardımlaşmaya,
kısaca her şeye
sahipti.
İlkbahar ve yaz
döneminin tarla
ve bağlarda geçen yorucu ve ağır
çalışmalarını izleyen harman ve
soğan ve patates
sökülmesi işleri arasında veya sonrasında,
sonbahara doğru ve sonbahar aylarında
komşular arasında ‘imece’ yöntemiyle yapılan kışa hazırlıkların ayrı bir güzelliği ve
özelliği vardı. Herkes kendi komşuları ile
birlikte evlerine yakın bir alanda yapardı bu
hazırlıkları. Eski köyün ‘Katmerci Kapısı’ denilen geniş alanında da evimize yakın çevredeki komşular arasında müştereken kış hazırlıkları yapılırdı. Herkes için yufka yapılırdı
örneğin. Kışın, soğukta, tandır yakıp ekmek
pişirmek zor olduğundan en azından çok soğuk günlerde yararlanılmak için yapılırdı bu
iş. Ve işin ilginç olan yanı, bu hazırlıkların
gece, ay ışığında ve/veya yakılan ateş aydınlığında yapılmasıydı. Zira ağır işler olmasa
da, gündüz vakitleri yine de boş kalınmaz,
kış aylarında yakılacak odun, hayvanlara kışın verilecek yiyeceklerin hazırlıkları devam
ettirilirdi. İnsanımız her daim çalışırdı. İşte
bu tür hazırlıklar çerçevesinde, geniş alanda
ocak yeri hazırlanır, ateş yakılır, üstüne sac
konulur ve bir başka tarafta açılan hamurlar yufka haline gelmek üzere sırayla sacın
üzerine getirilirdi. Pişen yufkalar da her aileye göre ayrı ayrı dizilirdi. Bu çalışmalarda,
deneyimli yaşlı anneler yanında genç kızlar
da bulunur, kızlı erkekli çocuklar ise uyku
bastırıncaya kadar etrafta oyun oynarlardı.
Bu hazırlıklar benim gibi tüm komşular ve
de özellikle çocuklar tarafından merakla ve
coşkuyla beklenirdi. Nedeni ise o zamanlar
anlattığı masallarla herkesi pür dikkat dinletmeyi başaran komşulardan Elmas Nine
(Ertürk) idi. Rahmetli nur içinde yatsın, o masal anlatmaya başlayacak da herhangi bir
büyük veya çocuktan ses çıkacaktı, mümkün
değil. Öylesine akıcı, tatlı, ballandıra ballandıra bir anlatışı vardı ki, kimsenin uyumasını
bırakın sesini çıkarması dahi söz konusu ol(a)
mazdı. İmece usulü yapılan hazırlık geceleri
O’nun masallarıyla bir başka renklenirdi.
Şimdi size Elmas Nine’nin (Ertürk) 19581960 yılları arasında Prof. Dr. Zeynep Korkmaz tarafından yapılan araştırma ve incelemeler sırasında kayda geçirilip yazıya
dökülmüş bir masalını (metel deriz aslında)
‘Nevşehir ve Yöresi Ağızları’ adlı kitabından
aktaralım:
“bi herifin üc gızı varı_mış. gendi de koyün mıhdarıymış. bir gun babasına telefun
gelmiş, oturmuş başlamış düşünmeye. böyuk gızı yimeğ_ iletmiş. ‘ne düşünün baba’
di sormuş. ‘gızım’ dimiş ‘Gaf dağının ardına
gıh dene herami durmuş gelen esgalları kesiyor_umuş’. babasına gızı bi yumruh vurmuş depesine ‘paşanın olundan dünür var,
böyuk gızı satım diyi düşünür sandım’ dimiş.
örtesi gun ortancıl gız iletmiş ‘ne düşünüon
baba’ dimiş. ‘aman gızım’ dimiş ‘Gaf dağının ardına gıh dene herami durmuş, esgalları kesiyor_umuş onu düşünürüm’. ‘aman
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 39
ÜRGÜP
baba’ dimiş gız da ‘ben de vezirin_olundan
dünür var mı virim diyi düşünüyor sandım’
dimiş. bi yumruh da o vurmuş. ağşamınnan
da guccük gız_iletmiş yimeğıni. babasından
sormuş ‘ne düşünün baba’ di. o da ‘gıh dene
herami durmuş Gaf dağının ardına onu düşünürüm’ dimiş. ‘aman baba’ dimiş gız da.
‘ne düşünün’ dimiş. ‘ondan golayı ne var’
dimiş. ‘bir dellal çırt’ dimiş, ‘hatırın sayılır’
dimiş. ‘gızlarını atlarına bindirerek bana arhadaş_olullar’ dimiş. zabaddan geder ben
onnarı öldürrüm’ dimiş. herif bi dellal çırtmış. zabah_olmuş otuz dohuz dene (gay
o_ğadan gusuruma bahma), bi de o gız olmuş herifin gızı, gıh den_olmuşlar. Atlarına
binerek yola düşmüşler. Gaf dağının_ardına
varmışlar. onnar da orda heramiler bi deliğe çekilmişler gumar_oynalları_mış. bu gız
atları sahlamış. yiğırmisini delin şu tarafına
goymuş, yiğırmisini de yanına almış, gapının_azına gendi durmuş. içerden biri ‘varım bi dışarı çıhım’ dimiş. orada cedda yol_
umuş. ‘bi bahım gelim’ dimiş. gapının_azını
çıharhan, gızın elinde gılıç var_ımış, gafasını
goparıncı üleşini evcin_arhasına atı-virmiş,
içerden çıhannar görmesin di. hepisi de teker teker çıhmış, gırhını da öldürmüş_orda.
koye bi mürceci savmışlar ki gızın hep onnarı öldürdü di. burdan da köylü gıvanarah
garşı varmışlar, gızın babası gıvanmış.”
Masalın kasete alınıp daha sonra yazıya
dökülmesi nedeniyle ve de imla işaretlerinin
tam vurguyu göstermemesi, diğer yandan
bazı bölümlerin de araştırmacılarca tam anlaşılamamasından kaynaklı eksik bırakılması
gibi nedenlerle tam bir bütünlük arz etmediği anlaşılmakla birlikte, yine de tadına doyum olmadığı kesindir. Yöreden olmayanların anlayabilmesini teminen şimdi bu masalı
günümüz Türkçe’sine çevirelim.
“Bir adamın üç kızı varmış. Kendi de köyün muhtarıymış. Bir gün kızların babasına
bir telefon gelmiş, oturmuş başlamış düşünmeye. Büyük kızı yemek götürmüş. ‘Ne düşünüyorsun baba.’ diye sormuş. ‘Kızım’ demiş ‘Kaf Dağının ardına kırk harami durmuş,
askerleri kesiyorlarmış. Kızı babasının tepesine bir yumruk vurmuş. ‘Paşanın oğlundan
40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
dünür var, büyük kızı ona vereyim diye düşünür sandım’ demiş. Ertesi gün ortanca kızı
götürmüş. ‘Ne düşünüyorsun baba’ demiş.
‘Aman kızım’ demiş ‘Kaf Dağı’nın ardına kırk
harami durmuş, askerleri kesiyorlarmış onu
düşünürüm’ demiş. ‘Aman baba’ demiş kız
da ‘ben de vezirin oğlundan dünür var mı
ona vereyim diye düşünür sandım’ demiş. Bir
yumruk da o vurmuş. Akşamleyin de küçük
kız küçük kız götürmüş yemeğini. Babasına
‘Ne düşünüyorsun baba’ diye sormuş. O da
‘kırk harami durmuş Kaf Dağı’nın ardına
onu düşünürüm’ demiş. ‘Aman baba’ demiş
kız da. ‘Ne düşünüyorsun’ demiş. ‘Bundan
kolay ne var’ demiş. ‘Hatırın sayılır.’ demiş.
‘Bir tellal duyuru yapsın’ demiş. (Bu arada
bir kopukluk var.) ‘Kızlarını atlara bindir,
bana arkadaş olurlar.’ demiş. ‘Sabahleyin
gider ben onları öldürürüm.’ demiş. Adam
bir tellal ile duyuru yapmış. Sabah olmuş. 39
kişi (toplanmış), (burada da kopukluk var),
(artık o kadar kusuruma bakma) bir de o kız
olmuş, adamın kızı. 40 kişi olmuşlar. Atlarına binerek yola koyulmuşlar. Kaf Dağı’nın
ardına varmışlar. Onlar da orada, haramiler,
bir deliğe çekilmişler, kumar oynarlarmış. Bu
kız atları saklamış. Yirmisini deliğin bir tarafına, yirmisini de yanına almış, kapının
girişine kendisi durmuş. İçerden biri ‘varayım, bir dışarı çıkayım’ demiş. Orada cadde
yol imiş. (Burada kastedilen tam belli değil).
‘Bir bakıp geleyim’ demiş. Kapının girişinden
çıkarken kızın elinde kılıç varmış, kafasını
kopartıp leşini küçük evin arkasına atıvermiş, içerden çıkanlar görmesin diye. Hepsi
de teker teker çıkmış, kırkını da öldürmüş
orada. Köye bir muştucu göndermişler, kızın
haramilerin hepsini öldürdü diye. Köylüler
sevinçle karşılamaya gitmişler. Kızın babası
da çok sevinmiş.”
İşte bu ve benzeri sayısız doyumsuz masallarını dinlediğimiz Elmas Nine, Köyümüzün saygın, akıl danışılan ve aynı zamanda
benim kuşağımdaki insanların ebeliğini de
yapan, kısacası nadir akil insanlarındandı.
Toprağı bol, mekanı cennet olsun.
*Kültür ve Turizm Bakanlığı Başmüfettişi
KÜLTÜR
UZUN ÇARŞILAR
veya AHİLİK
Atila YAYIM(*)
“Orta Anadolu’nun şehir ve kasabalarının, hemen hemen
tamamında “Leblebiciler çarşısı, nalbantlar çarşısı, demirciler çarşısı v.b. “ gibi yan yana dizilmiş, aynı işi yapan dükkanların meydana getirdiği uzun çarşılar vardı.”
Kahramanları esnaf, meczup, yarıcı yahut dul kadın gibi, aklınıza gelebilecek her
türden ve sıradan insanlardır.Hiç de öyle ,
saygıdeğer, çarşıdan geçerken, ayağa kalkılan şahsiyetlerden değillerdir. Ancak bu
sıradan, hatta biraz çarpık tipler anlatılırken, öylesine sağlam ve sıcak insanî ilişkiler
ağı çizilir ki o zayıf kişilikler, yaşanan acılar
ve yoksulluklar, müthiş bir güzelliğin içindeki sevimli detaylar gibi kalır. Yazarın büyük
ustalığı,her hikâyeye adını veren tek tek
kahramanların arka planına yerleştirdiği bu
çerçevededir.O arka planda , oturmuş, büyük ve alabildiğine güzel bir kültürü; bizim
tarihî kültürümüzü görüyor ve onu derinden
özlüyoruz. Kaçkınlıktan henüz dönülmüş,
yıkılmış bir şehirdeki savaş yorgunu insanlarda, yıkılmamış olan o insanî ilişkilerin
inceliği, bozulmamış tadı bizi etkiliyor. Değişmeyen ve değişmemesi gereken insanî
değerleri, hissederek anlıyoruz...” diyordu.
Bilhassa, Orta Anadolu’nun şehir ve
kasabalarının, hemen hemen tamamında
“Leblebiciler çarşısı, nalbantlar çarşısı, demirciler çarşısı v.b. “ gibi yan yana dizilmiş,
aynı işi yapan dükkanların meydana getirdiği uzun çarşılar vardı. Çarşıdaki, aynı işi
yapan esnaf, dükkanlarının önüne sattıkları
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 41
ÜRGÜP
malların bazılarından numuneler koyarlar;
müşteri bakar ve beğendiği malı dükkana
girer ve alırdı.Esnaf hile hurda yapmaz,
malın fiyatı bellidir,fahiş fiyata satmaz...
Alan memnun satan memnun ,esnaf da
“Allah bereketini versin.”der, alan da “bereketini bulasın” derdi.”Uzun Çarşının Uluları” kitabı bana Orta Anadolu’daki bu çarşıları hatırlatmıştı.Hatta,Anadolu’da zabıta
kelimesinin yerine “Çarşâsı” (çarşı ağası
kelimesinin ağızlardaki söyleniş şekli) kelimesinin kullanılmasının sebebi de belki bu
“uzun çarşılar” idi.
“Uzun Çarşılar”, 13. yüzyılda Anadolu’da
kurulan , “Ahilik” teşkilatının unutulmayan tarafıydı.Ahilik, İslamiyet’i kabul eden
inanan ve inandığını yaşayan Türk esnafının ahlâk ve hayat anlayışına çok uygundu.Yetiştirdikleri mahsulleri,yaptıkları
eşyaları,(Anadolu’ya gelen Türk boylarının
çoğunluğu, yazın yaylaklarda, kışın kışlaklarda, hayvancılıkla uğraştıkları için, yaptıkları eşyaların çoğunluğu deri ve deri ile ilgili
eşyalardı.) değerine uygun satabilmeleri,
daha doğrusu kasaba ve bilhassa şehirlerdeki Hristiyan zümrelerle rekabet edebilmeleri için, birlik olmaları, en iyisini yapmak,
yetiştirmek ve onu değerinde satarak ticaret
yapabilmeleri lazımdı. İşte “Ahilik” bu şartlar altında ortaya çıktı. Ahi birlikleri tarihî,
sosyal, iktisadî,dinî gibi birçok şartların ortaya çıkardığı birliklerdi.Köy ve kasabalara
yerleşen veya yaylak ve kışlaklarda hayvancılıkla uğraşan,çalışan Türkler, şehirlerde
ticaretle uğraşan, terlemeden,çalışmadan
kazanan, kalabalık Hristiyan topluluklarına
“yatuk” (tembel) diyorlardı.Ama yetiştirdiklerini mahsulleri, yaptıkları eşyaları şehre
satmak için getiriyorlar,”yatuk” dedikleri
Hristiyan zümre de bunları ,çok ucuza alıyor, böylelikle şehirdeki , yatuk dedikleri
zümre kazançlı çıkıyordu. İktisadî yönden
şe fethettiği, yurt edindiği Anadolu şehirlerinde Türk nüfusu, yok denecek kadar azdı.
Fethedilen mirî araziler üzerinde uygulanan
askerî “ıkta” usulü , askeri garnizonların
kurulması,şehirlerin “ulu cami”,”kümbet”,
42 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
“saat kulesi” vb. ile süslenmesi ve bilhassa,
iktisadî ve sosyal hayatın “Ahi” teşkilatları
ile sağlanması, Türk nüfusunun şehirlere
doğru kayması ve şehirlerde çoğalmasını
sağlar, iskan siyasetini kolaylaştırır.
1071 Malazgirt Harbi öncesi ve sonrası, akın akın Anadolu’ya gelip yerleşen
Türkler,Orta Anadolu’da, Türkçeden başka
dil bilmeyen, Hıristiyan olan topluluklarla karşılaştılar.Bunlar, Bizans’ın,Türk akınlarından bîzar olarak Batı’ya kaçan kendi
topluluklarının yerine, Balkanlardan, Hristiyanlaştırarak ,Orta Anadolu’ya getirip
yerleştirdikleri Peçenek,Uz, Kıpçak ... vb.
gibi Türk boyları idi.Anadolu’yu yurt tutan
Türkler,Türkçe konuşan, Türkçeden başka
dil bilmeyen bu toplulukların dinlerine ve
yaşayışlarına karışmamışlardı.İşte Horasan
ve civarından gelen Yesevî dervişlerinin tekke ve zaviyelerini kurarken, daha çok Orta
Anadolu’ya yerleşmelerinin sebebi, yukarıda bahsettiğimiz bu Hristiyan Türklerdi.
Yesi’den atılan ökse Anadolu’da kök saldı;
siyasî hakimiyetin yanında, sosyal ve kültürel hakimiyetle birlikte Anadolu’nun vatan
olması sağlandı. Türklerin Anadolu’yu yurt
tutmalarıyla ilgili, Prof. Dr. Mustafa Akdağ,
“Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi”(1. cilt
sahife 9) adlı eserinde şunları söylüyor;”
Selçukî orduları, mesela Arap memleketlerine ancak hükümet sürmeye gitmişlerdir.
Yani, Türk olmayan diğer Müslüman topluluklarını sadece idare ediyorlardı. Fakat
Anadolu’nun fethi ile hasıl olan durum böyle değildi; vaktiyle Arap-Bizans mücadelesinde nüfusu azalan ve iktisadî hayatı harap
olan bu topraklara Türkler yalnız siyasî hakimiyetlerini değil,kendi içtimaî topluluklarını da getirdiler.Onun için burada, içtimaî
tarih denilince, içtimaî-iktisadî ve harsî-dinî
müesseseleriyle bir millet halinde vücut
bulmuş Türk cemiyetinin kendi iç bünyesinde meydana gelen değişmeleri tespit etmek
meselenin esasını teşkil edecektir...” Evet
Anadolu’yu yurt tutan,akın akın gelip yerleşen Türkler, buralarda sadece siyasî bir hakimiyet kurmadılar. İslamî değerlerle bir po-
KÜLTÜR
tada eriterek birleştirdikleri törelerini
ve mükemmel kültürlerini de beraber
getirdiler.Yani, Anadolu’ya gelince
kültürlerini,örf,adet ve ananelerini
unutmadılar, yaşadılar ve yaşattılar.
İşte “Uzun Çarşının Uluları” kitabının
tanımında anlatılan;”...O arka planda, oturmuş, büyük ve alabildiğine
güzel bir kültürü; bizim kültürümüzü görüyor ve onu derinden özlüyoruz...” ifadeleri de bizlere bunu, bir
esnaf teşkilatı diye bildiğimiz “Ahiliği”, anlatıyor.
Ahiliğin kurucusu ve piri olarak
kabul edilen Ahi Evran(ağızlarda”
Âhî Evren”) Azarbeycan’da,Tebriz
yakınlarındaki
Hoy
kasabasında
doğar. Hoy’da başlayan öğrenim
Horasan’da, tasavvuf büyüklerinden ve alimlerden aldığı bilgilerle
tamamlanır. İbn-i Sina ve Farabî’nin
eserleriyle orada tanışır. Fahrettin
Razî hocası olur. Tasavvuf bilgisinin
yanında tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi
dinî,felsefî bilgileri de alır ve hacca
gider. 1171-1262 yılları arasında yaşayan Ahi Evran’ın asıl adı Nasirüddin
Mahmud el Hoyî’dir. Ahi Evran, hac
dönüşü, mutasavvıfların buluşma yeri
olan Bağdat’a gider.Bağdat’ta sonradan kayınpederi olan Evhadüddin
Kirmanî’yi ve Halife Nasır Lidinillah’la
tanır. Daha önceleri, Halife Nasır,
“Fütüvvet” teşkilatına girmiş,devletin
sosyal sıkıntılarını düzeltmek için teşkilatı devlet bünyesine dahil etmiş ve
diğer İslam ülkelerine elçiler göndererek teşkilata dahil olmalarını sağlamaya çalışmaktadır.
İşte Ahi Evran, Halife Nasır’ın elçileri sıfatıyla , kayınpederi Kirmani
ve Muhiddin-i Arabî ile, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, Konya’ya gelir.Ahi
Evran,”Letaif-i Gıyasiye” adlı kitabını
Sultan’a sunar.(dört cilt olan bu kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 43
ÜRGÜP
siyaset,3. cildi fıkıh, 4. cildi dua ve ibadet
hakkındadır.)Konya’da, medresede dersler
verir.Konya’daki bir olumsuzluk üzerine bir
ara Denizli’ye gider.Davet üzerine Konya’ya
tekrar dönen Ahi Evran, bir müddet sonra Kayseri’ye gelerek,deri imalatı yapan
yerini açar.Kendi mesleği de “debbağlık”
olduğu için ,Kayseri’deki debbağları bir
araya getirerek teşkilatlandırır,debbağlar
çarşısını,”Uzun çarşı”yı kurar.Daha sonra Kırşehir’e gelen Ahi Evran ,burada
32 çeşit esnaf ve sanatkarlarını ayrı ayrı
teşkilatlandırarak,Bağdat’ta gördüğü “fütüvvet” kültüründen de istifade ederek esnaf birliklerini,onları da organize ederek
ahi teşkilatını kurar.
Ahi teşkilatında her esnafın çarşısı ayrı idi.Yan yana ,aynı işi yapan esnafın
dükkanlarının meydana getirdiği bu çarşılara “uzun çarşı” denildiği gibi,”arasta”
veya “bedesten” de deniliyordu.Arasta;
Farsça( areste’den) Manası, eski kapalı
çarşılarda,aynı işi yapan esnafların bulunduğu yer veya üstü örtülü , dükkanlarının
önü saçaklı çarşı.Anadolu ağızlarında alışveriş manasına gelen “asvata”yı da andırıyor.Bedesten ise; Farsça (bezzasistan’dan)
dokuma ürünleri, mücevher gibi değerli
eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı.Farsçada,” dest” el,be-dest ise,elde, elinde manasına geliyor.Aynı zamanda deri terbiyecileri ,debbağlar, derilerin her gün bir defa
elden geçirilmesi işlemine “bedest” diyorlar. Teşkilata adını veren Ahi kelimesi ise
Türkçe “akı”(cömert) kelimesinden geliyor.
Türkçede ka-hı değişikliği ,kelimelerimizdeki en büyük değişikliklerden biridir.Anadolu
ağızlarında kelime içindeki ve sonundaki
“ka” lar,”hı” olur.Çıkmak-çıhmak,yakınyahın,baktı-bahtı, ayak-ayah vb. “hı” bazı
metinlerde, bu gün kullandığımız alfabede dilin arka damağa yaklaşarak çıkarttığı
“hı” sesini karşılayan harf olmadığından,
belirtmek için “kh” ile gösterilir.Arapçada
ah(hı ile) kardeş,ahı ise kardeşim demektir.Cömert manasına gelen Türkçedeki akı
kelimesi ,ağızlarda k-h değişiklinden ahı
44 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
olmuş, daha sonra “a” yı uzatmış,”hı”yı “h
yapmış “ı” yı da “i” yaparak “akı” ya “âhî”
demişiz. Türkçe” Akı” kelimesinin, cömert,
eli açık manalarına geldiğini söylemiştik.
Eski eserlerimizde sıkça geçen “Konuk gelince kut(uğur) gelir.” sözünü,bu gün değiştirerek “misafir nasibiyle gelir.”diyoruz.
Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen,”Konuğu
gelmeyen kara evler yıkıla.”veya “Er malına
kıymayınca adı çıkmaz.”ifadelerinde ,Türklerin el açıklığını,cömertliğini ve misafire ne
kadar kıymet verdiklerini anlatan en güzel
misallerdir.
Ahi teşkilatının felsefesinde, ilkelerinde,
Ahi Evran’ın Horasanda iken kitaplarını okuduğu, tesirinde kaldığı İbn-i Sina’nın etkisi
vardır.Herhangi bir esnaf teşkilatına girmek
isteyen genç, uzun uzun araştırılır,o mesleğe istidadı olup olmadığı teste tabi tutulur
ve sonra alınırdı. Bir müddet o iş kolunda
çalışan genç, istidadı uyarsa “çırak” olarak
kabul edilirdi. Çırak olarak kabul edilen
gence “Talip”,kabul eden ustaya “Matlub”
denirdi. Çırak okuma yazma bilmiyorsa
öğretilir,muallimler tarafından terbiyevî bilgiler verilir, hatta müderrislere,alimlere de
ders verdirilirdi. Bir çırak, kalfa ve usta olmadan önce örf adet ve ananelerini,ahiliğin
umdelerini vb. bilmeli ve ahi teşkilatına layık olarak yetişmeliydi.Onun için;”
Ahinin,gözü haram olan şeylere,ağzı günah
olan şeylere,eli zulümlere bağlanır;kapısı
misafirlere, kesesi ihtiyacı olanlara, sofrası
bütün aç olanlara açılır.”denirdi.
Ahi birliklerinde bilfiil çalışanlara “dahili”, çalışacak durumda olmayanlara “harici” denirdi. “dahililer”,bilfiil çalışan,çıraklar,
kalfalar ve ustalar,”hariciler” ise çalışamayacak kadar yaşlanmış emekliler( Bunlar
çalışmasalar bile maddî imkanları yerinde,
dükkan sahibi,dükkanını kalfasına emanet
eden ustalardı. Bunlara, teşkilattan herhangi bir maddî yardım yapılmazdı. )ve çalışacak gücü kalmayan “güçsüzler” ,sakat ve
hastalardı.Her esnaf teşkilatının bir “Orta
sandığı” vardı geliri, çıraklıktan kalfalığa,
kalfalıktan ustalığa geçerken teşkilatı al-
KÜLTÜR
dığı harç ve yardımlarla teşekkül ettirilen
“orta sandığı”,güçsüzler, sakat ve hastalara yardımda bulunurdu.Bu bir nevi sosyal
güvenlik için meydana getirilen sandıktı.Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçişte sandığa ödenen terfi harçları ve yardımlarla kurulan bu sandık, sadece güçsüz,
hasta ve çalışamayacak durumda olanlara
yardımda bulunmakla kalmaz,esnafın ham
madde temininde veya kredi temininde de
bulunurdu.Her esnaf kuruluşunun, yani her
birliğin bir şeyhi olur ve bu şeyh, birliğindeki esnafların problemlerini, meselelerini
idare kuruluna görüşmek üzere iletirdi. İdare kurulu,esnaf kethüdası,yiğitbaşı,işçi başı
ve iki ehl-i hıbbe olmak üzere beş kişiden
oluşurdu.(Ehl-i hıbbe;esnaf içerisinde sevilen sayılan, esnafla idare arasında ve idare kurulundaki anlaşmazlıklarda hakemlik
eden esnaflara verilen isim.) İdare kurulları her ayın birinci ve üçüncü cuma günü
toplanır,esnaf şeyhi bu toplantıya başkanlık
ederdi.Ahi birliklerinin en yetkili üst organı büyük meclisti.Büyük meclis bütün esnaf
birliklerinin şeyhlerinden meydana gelir ve
aralarından seçtikleri bir şeyh, büyük meclise başkanlık ederdi,buna “Ahi Baba vekili”
denirdi.
İki yıl ustasının yanında, ücretsiz olarak,
yamak olarak çalışan genç ustanın isteğiyle
çırak olur ve ustası birliğe çırak olduğunu
bildirerek “orta sandığa” terfi harcı yatırırdı.Çıraklık süresini tamamlayan,ahi ahlakı
ile yaşayan, olgunlaşan çırak,kalfa olması
için birliğe bildirilir,birlik yönetimi tarafından kalfalık merasimi yapılırdı.Merasime
esnaf yönetim kurulu üyeleri,mesleğin diğer ustaları da davet edilirdi.Çırağa en
kıdemli kalfa rehberlik ederdi.Üç ustanın
“Kalfa olmaya layıktır.” sözleri sonunda
hoca “aşır” okur,dua eder ve besmele ile
“şedd” bağlanırdı.(Şedd; büyükçe bir havluya benzeyen,yollu, iki renkli,pamuklu
bezden yapılmış,uzun tarafı beşe,kısa tarafı üçe katlanan peştemal) Üç yıl kalfalık
süresini tamamladıktan sonra, ustasının
uygun görmesi ve teklif etmesi üzerine us-
talık töreni yapılır ve kalfalık “şeddi” çıkarılarak ustalık” şeddi” bağlanırdı. Çıraklığa,
kalfalığa,ustalığa terfi esnasında orta sandığına da harcı yatırılırdı.
Ahi birliklerinin yazılmamış ama teamül
haline gelmiş kuralları vardı ve bu kurallara
uymayanlara ağır cezalar verilirdi.Kalitesiz
mal üreten, satan, müşteriyi aldatan,ürettiği
veya dükkanında bulunan malı konulan
narhın üzerinde satan esnaf cezalandırılırdı.Müşteriden bozuk ve kalitesiz mal şikayeti gelirse esnaf özür dileyerek ya malı değiştirir veya parasını iade ederdi. Yukarıda
saydığımız fiilleri işleyen esnafın dükkanının
önüne gidilir, herkesin huzurunda dükkanına kilit vurulur ve sağ ayağından çıkartılan
pabucu dama atılırdı.”Pabucu dama atıldı.”
deyimi de buradan geliyor.
Devletin zaafa uğradığı zamanlarda ahi
birlikleri, bilhassa ahi birliklerinin kılıçlı
kolu, gönüllü olarak düzenin bozulmasına mani olmaya çalışırlardı. Moğolların
Anadolu’ya gelmelerinde Kayseri’yi ahiler
müdafaa ederler; Osmanlı Devletinin kuruluşunda ahiler birer alperendir.Bursa’da
ortaya çıkan “düzmece Mustafa” olayında
şehri müdafaa edenler yine ahilerdir.
Fatih devrinden itibaren, ahi teşkilatlarında bozulmalar başlar.17. yüzyıldan
itibaren bu bozulma hızlanır. Nihayet 30
Ağustos 1925 tarihinde tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte ahi teşkilatları da
kapatılır.
Ahi teşkilatları, Anadolu’yu yurt tutan Türklerin,kasaba ve şehirlerde ticarî,
iktisadî, sosyal yönden kuvvetlenmelerini
sağlamış, üretici- tüketici arasında çıkabilecek her türlü münakaşayı, ticaret ehlinin
haksız rekabet, birbirini kıskanma, ucuza
alıp pahalıya satma,müşteriyi kandırma vb.
gibi çıkabilecek hadiseleri önlemiş;”Ben”
değil,”Biz” diyen Türk insanının iyi, doğru
ve güzel duygularla dolu olduğunu bütün
insanlığa göstermiştir.
(*) İstanbul Fatih İlçe Emekli Milli Eğitim
Müdürü
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 45
ÜRGÜP
TurizmDEN REKLAM, SİNEMA ve DİZİ FİLMLERİNE...
Mustafa KIRBOĞA’YLA
ÜD- Sayın Mustafa KIRBOĞA kendinizi
bize tanıtırımsınız?
MK- 1955 Ürgüp Başmahalle doğumluyum. Turizmle iş hayatıma başladım. Antikacılık yaptım. Ürgüp sevgisinden dolayı
Ürgüp’ün tanıtımı için elimden geleni yapıyorum. Reklam sinema ve dizi filmlerinde
prodüksiyonculuk yapıyorum.
ÜD- Kaç yıldır bu sektörde çalışıyorsunuz.
MK- Ben 1970’lerde Ürgüp’te sinemalarda çalışıyordum. Bu arada Yılmaz GÜNEY
“ACI” ve “AĞIT” filmini çekti ve ben de içlerinde bulundum. O günden sonra bu işe
devam ediyorum.
ÜD- Şu ana kadar Ürgüp’te dizi ve reklam filmi olarak kaç film çekildi?
MK- Yerli - Yabancı toplam film sayısı
103’tür. Yurt dışına 43 reklam filmi çektik.
46 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
İlk olarak Ürgüp’te Âşık Veysel’in filmi çekilmiş. Oyuncular ve Âşık Veysel Şükür
oğulları’nın Kayseri Otelin’de kalmışlar. Yine
Ayhan Işık da Ürgüp’te film çevirmiş. Yani
Ürgüp’te film çekilmeye başlanması çok eski
tarihlere gitmektedir. Ürgüp’te çevrilen tüm
filmlerin isim listesi bende var. Yayımlamak
isterseniz sizlere verebilirim.
ÜD- Oyuncu, Yönetmen ve Yapımcılarla
çok yakın dostluklar kurduğunuzu biliyoruz.
Biraz bahseder misiniz?
MK- Ben sürekli İstanbul’a gider gelirim.
İstanbul’da özellikle yapımcılarla görüşmeler yapar, Kapadokya’da film çekilmesi konuları üzerinde bilgi alışverişi ve değerlendirmelerde bulunuruz.
Ürgüp’ten onlara Ürgüp’e has yöresel
Kabak çekirdeği ve kuru üzüm gibi yöresel
ürünleri ve hediyeleri götürürüm. Zaman
zaman Onları Ürgüp ‘e davet eder getirir,
tarihi ve doğal güzelliklerini, film için doğal
SÖYLEŞİ
Platoları gösteririm.
ÜD- Ürgüp’te çevrilen dizi filmleri
arasında Seyirciden tam
not alan, Reyting yapan filmler hangisidir?
MK- Dizilerin içinde “Asmalı Konak”
bunlar arasındadır ve reyting rekorları
kırmıştır. Ürgüp’ün tanıtılmasında bu filmin büyük payı bulunmaktadır.
Bu filmden dolayı Kültür ve Turizm
Bakanlığından 3 Plaket aldım. Şu
ana kadar aldığım plaket sayısı
toplam 54’tür. Bakanlık olarak
(Biz Kapadokya’yı tam tanıtamadık, ama bu dizi filmle Ürgüp ve bölgesini çok iyi tanıttığımızı) İfade ettiler. Yer Gök Aşk
Filmi de Asmalı Konak kadar izleyiciden olumlu not alan filmdir.
ÜD- Şu anda hangi dizi filmler
çevrilmekte ve Kaç bölüm olması düşünülmektedir?
MK- Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü”
Eserinden aslına sadık kalınarak, çekilmekte
(SHOW TV’de yayınlanıyor) olan dizi filmin
yanısıra, bir de “Emanet” isimli bir film çekimine daha başlandı, bu dizi ise FOX TV’de
yayınlanacaktır. Bölüm sayısı Reytinglere
bağlı olarak ilerde belirlenecekdir. Önceki
çekilen dizi filmlerinin en kötüsü bile 3 sene
sürmüştür.
ÜD- Çalışmalarınızla Ürgüp ve Bölgemizin tanıtımındaki gayretlerinizden dolayı
sizinle gurur duyuyoruz. Önünüzde başka
projeleriniz var mı? Ayrıca başka neler söylemek isterdiniz?
MK- Asmalı Konakla ilk defa İstanbul’dan
Anadolu’ya çıkış yapıldı. Bu filmlerden sonra
Adana, Gaziantep, Şanlıurfa ve
Mardin Belediyeleri ve İlgililer
Film yapımcılarını arayarak
bölgelerinde Film çekmeleri halinde, onların yeme-içme ve konaklama
masraflarının karşılanacağı vaadinde bulunduklarını duyuyoruz. Bu sene
için de Ürgüp’te 7-8 dizi ve
film çekilmesi düşünülüyor.
Kapadokya’ya bir film Platosu
kurulması ile ilgili önemli bir Projemiz var. Biz bunu ilk olarak Sayın
Erkan MUMCU’nun Bakanlığı döneminde konuşmuştuk.
Gelecek sene bu projenin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu işimi severek yapıyorum. Dolayısıyla diyorum
ki “Ürgüp Kapadokya nın
Merkezi ve
Kalbidir.” Bunu
yıllar önce söylediğimde beni arayanlar olmuştu; “Mustafa bey, bu nerede yazıyor, nereden biliyorsunuz?” dediklerinde ben de;
“isterseniz araştırmasını yapın, bulursunuz”
diye espri ile cevaplamıştım. Bir şey daha
eklemek istiyorum. Yapımcı ve yönetmenlerden biri bana:”Kapadokya Number One
Mustafa KIRBOĞA ismini koymuştu.
Ben buradan sizin aracılığınızla tüm çalışmalarımda bana destek olan mülki ve daire
amirlerime, bürokratlara, iş adamlarına ve
bölge halkımıza şükranlarımı sunuyorum.
ÜD- İsterseniz bu sözlerinizle konuşmamızı bitirelim. Ürgüp ün tanıtımına Katkılarınızdan dolayı Ürgüplüler Derneği ve Ürgüp
Dergisi olarak size teşekkür ediyoruz.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 47
ÜRGÜP
İLİMİZ HAKKINDA
2014 YILINDA
YAYIMLANAN KİTAPLAR
Haz: Mustafa KAYA
Türkiye kültür ve sanatının merkezi İstanbul gibi bir büyük kentte yaşamadığımız için
çoğu zaman ilçemiz veya ilimiz/bölgemiz
hakkında yayımlanan kitaplardan haberdar
olamıyoruz. Son yıllarda birçok gazete, haftalık kitap tanıtım ekleri veriyorsa da sürekli
takip edemiyoruz tabii ki… Örneğin İletişim yayınları gibi önemli bir yayınevi Faruk
PEKİN’in “Kapadokya; Kayalardaki Şiirsellik” adlı 448 sayfalık oylumlu eserini 2001
yılında; Gözlük Yayınları, Nurten ERTUL’un
“Kimlik” adlı Kapadokya’da geçen tarihsel
romanını 2010 yılında yayımlamışsa da gözümüzden kaçan, yeni edinebildiğim eserlerden birkaçıdır.
Avanoslu aktör ve yazar Dr. Ercan KESAL’ın
2013 sonlarında çıkan “Peri Gazozu” ve
2014 başlarında çıkan “Evvel Zaman” isimli
kitaplarını ise henüz edinemedim.
Temin ettiğim ve bildiğim kadarıyla
2014’ün ilk dört ayında yedi kitap çıkması
ilimizin tarihinde görülmemiş bir yayın, kültür olayıdır.
Bu eserleri dergimizde kısaca tanıtmamızın önemli olacağını kabul ederek okuyucularımızın bilgilerine sunuyoruz.
1- G ö n ü l d e n
Gönüle Akan Şelale, Cafer GÜLBAŞ.
Şubat 2014 Nevşehir.
179 sayfa ve şairin
kendi yayını. Derinkuyu Suvermez kasabasından C. GÜLBAŞ koşma tarzında
yazdığı şiirlerini bu
üçüncü
kitabında
toplamış.
48 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
2 - H a t t i ;
Merikali’nin Kaçışı İ.Ö. 1730.
Halil İbrahim TOKMAK. 264 sayfalık
tarihi roman. Yayımlanma tarihini
kitapta göremedim
ama 2014’te elime geçtiği için yayımlanma tarihinde
yanlışlık varsa, bilgi
sahibi olduğumuzda
düzelteceğiz.
Avanoslu olan yazarımızın daha önce de
Tokmak Dede, Parfums de Cappadoce ve
Kapadokya Hikayeleri yayımlanmıştı.
3- Şeyhülislam
ve Evkaf Nazırı
Ürgüplü Mustafa
Hayri Efendi. Prof.
Dr. Hasan Hüseyin DİLAVER. Mart
2014 Ankara. 270
sayfa. Şeyhülislam
Hayri Efendi hakkında çok konuşulup yazıldığı halde
hakkında bir biyografi yazılmamıştı.
Bu çok önemli açığı, hemşerimiz Prof. Dr. H.H.DİLAVER bu hacimli eseriyle kapatmış oldu. Vakıflar Bakanı
iken ülkenin önemli ihtiyaçlarını tespit edip,
Mimar Kemalittin Bey gibi en nitelikli insanları etrafına toplayarak büyük hizmetler başarmış olan Hayri Efendi’nin hem Ürgüp ve
çevresine hem de tüm Osmanlı Devleti sınırlarında yaptırdığı eserlerin kitapta yer alması
yakın tarihimiz açısından oldukça önemlidir.
Hayri Efendinin torununun çocuğu Syn.Ali
Suat ÜRGÜPLÜ’nün, Hayri Efendi’nin günlüklerinin Almanca olarak geçen yıl basılmış
olması ve bu yıl da Türkçeye çevrilmeye başlanması da önemli bir tarihsel kesiti aydınlatması açısından heyecanla beklediğimiz
eserlerdendir.
HABERLER
4-Ürgüp Seni Çok Seviyorum. Ali AKUZUN. Murat Kitabevi. Nisan 2014 Ankara.
Büyük boy 352 sayfa. Hemşehrimiz Emekli
İstihkam Albay Ali AKUZUN, Ürgüp’ün eski
adet ve günlük yaşamı ile halkbilim öğelerini ayrıntılı şekilde bu
hacimli eserde sunmuş. Çocukluk, okul
yaşamı ve askerliği ile
Ürgüp’ün
korunması
ve gelişmesi için verdiği
mücadeleler de kitapta
yer almıştır. Gelenek ve
adetlerin kitapta ayrıntıları ile yer alması kitabı, Folklor Bilimi açısından önemli bir eser
düzeyine ulaştırmaktadır.
5- İstasyon. Nilüfer Açılan YILDIZ. İkinci Adam Yayınları. Mart 2014- İstanbul. 282
sayfa. Aslen Erkiletli olan ama Ürgüp’e
yerleşmiş bir hemşehrimizin üç şiir kitabından sonra IV. kitabı
olan roman “yazarın
çıktığı bir yolculukta
toplumsal alışkanlıkların baskıladığı birçok kuraldan kendi
bakış açısına özgü bir
üslupla uzaklaştığını”
anlatır.
6- Kapadokya’dan Ortadoğu’ya Ahvaller.
Niyazi
TOKGÖNÜL. 287
sayfalık “Belgesel
Roman” . Ortahisar
kasabamızda yaşayan yazar kamyonla nakliyat yapan
bir şoförün gerçek
yaşantısını anlatması bakımından
bir ilk olmasıyla
önemlidir.
7Geçmiş
Zaman Ortahisar. İhsan ESKİTÜRK. Büyük boy
141 sayfa. Mart
2014
Ankara.
Ortahisarlı emekli müezzin olan
İ.ESKİTÜRK
de
93 başlık altında Ortahisar’ın
halkbilim unsurlarını
derleyip
yazarak
kitaplaştırmış. Kitabın
Ortahisar’da eleştiri topuna tutulması genel
olarak mahalli yayımların uzmanlarca basım
öncesi gözden geçirilmemesinden kaynaklanmaktadır.
8-ÜRGÜP Başdereli Aşık Memiş Şahin
H a z i r a n
2014’te
basılan
diğer bir kitap da
Başköylü Aşık Memiş Şahin’in bulunabilen tüm şiirlerinin 78 sayfalık
bir kitapta toplanarak basılmasıdır. ÜRGÜP KATED
Derneğinin ilk yayını olarak çıkan eseri Mustafa KAYA yayıma hazırlamış. Memiş ŞAHİN 1939-1994
yıllarında yaşamış Ürgüp’ün ve ilimizin son
ozanıdır. Kitapta yaşamı, sanatı, edebi kişiliği, anlatımı üzerine de bir değerlendirme
yapılmış ve 16 yaşında iken Kayseri’de kendi
bastırdğı kitapçıktaki şiieleri de alınmıştır.
ÜRGÜP KATED, ikinci kitabı olarak da yakında hazırlanması bitecek olan ve 100’e
yakın Ürgüplü şairi kapsayan Ürgüplü ŞAİRLER ANTOLOJİSİni bastıracaktır. III. kitabı
ise Şair Fethi Baba olarak planlamaktadırlar.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 49
ÜRGÜP
HABERLER
ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİNİN 25 OCAK 2014 TARİHİNDE YAPILAN
GENEL KURULUNDA ÖNCEKİ YÖNETİMİN GÖREVE DEVAM KARARI ÇIKTI
Genel Kuruldan Görüntüler
50 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
21 HAZİRAN 2014
TARİHİNDE ÜRGÜP
BELEDİYESİ TARAFINDAN
DÜZENLENEN GELENEKSEL
SÜNNET ŞÖLENİNDEN
GÖRÜNTÜLER
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 51
ÜRGÜP
ANKARA’DA ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ TARAFINDAN 18 TEMMUZ 2014
TARİHİNDE DÜZENLENEN İFTAR YEMEĞİNDEN GÖRÜNTÜLER
52 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
ÜRGÜP’TE PARKLAR
YENİLENDİ
Ürgüp Belediyesi tarafından Kentpark’ın yapımı
tamamlanarak halkın kullanımına açılmıştır.
Mahalle parkları yenilenerek,
havuz ve şelalelerle Ürgüplü’ye
yakışır hale getiriliyor.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 53
ÜRGÜP
SU ŞEBEKESİ TAMAMLANARAK
OTOMASYON SİSTEMİ KURULDU
120 Km’lik Ürgüp şehir içi içme suyu şebekesinin yenilenmesinin
ardından Belediye garajına kurulan Otomasyon sistemi sayesinde
Ürgüp’ün su şebekesinin bağlı olduğu 6 depodaki su oranı anlık
izlenebilecek.
Bu sistemle Belediye
iş gücü, zaman ve su tasarrufu sağlayacak...
ÜRGÜP’TE MUSTAFA CECELİ KONSERİNE
10 BİNLER KATILDI
Ürgüp Belediyesi’nin Kültür ve Sanat etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği
Musatafa CECELİ yaz konserine 10 binlerce vatandaş katılarak sevilen şarkılara eşlik etti.
54 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
TOKİ Konutları İnşaatı Hızla
Devam Ediyor
Ürgüp Belediyesinin altlığını oluşturması ile yapımı başlatılan 923 konutun ilk
etap 518 konut ile cami ve ticaret merkezi inşaatı hızla devam etmektedir.
İkinci etap, 405 konuttan oluşacak, 2 farklı yüklenici firma tarafından yapılacak. Çalışmalar sonucunda 674’ü 75 metrekare 2+1 ve 249’u 106 metrekare 3+1
büyüklüğünde konut inşa edilmiş olacak. Ürgüp TOKİ Projesi, Kapadokya Turizm
Koruma ve Geliştirme Bölgesi kapsamında yapılan ilk proje olacak. Binalar yöre
mimarisine uygun şekilde inşa edildiği için ayrı bir önem taşımaktadır.
ÜRGÜP’TE DOĞALGAZ ÇALIŞMALARI FATİH
MAHALLESİNDE SÜRDÜRÜLÜYOR
Geçen yıl, Kavaklıönü Mahallesinde başlayan dğalgaz çalışmaları, bu yılda Fatih Mahallesi‘nde 13 Km’yi kapsayan bir alanda devam ediyor.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 55
ÜRGÜP
06.04.2014 - 19.08.2014 TARİHLERİ ARASINDA
VEFAT EDENLER LİSTESİ
Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir.
Salih BAĞCI
19.08.2014
Mukaddes NERGİZ
16.08.2014
Hasan Hüseyin ÇİLİNGİR
11.08.2014
Fatma KOŞAR
10.08.2014
Ayşe DERECİK
09.08.2014
Hava AKILLIOĞLU
08.08.2014
Ayşe MUMCU
06.08.2014
Ayşe AKILLIOĞLU
31.07.2014
Talat TEZCAN
27.07.2014
Leyla KARADELİ
24.07.2014
Osman AKGÜL
18.07.2014
Ayşe GÜNEŞ
11.07.2014
Hanım ÇELENK
10.07.2014
Kadriye OVA
10.07.2014
Güler ESEN
09.07.2014
Nezahat ORAKÇI
02.07.2014
Ayşe UÇAR
02.07.2014
Asaf ÇAVDAR
02.07.2014
Medine AKGÜL
28.06.2014
Mustafa AKKORKMAZ
28.06.2014
Bekir KARDEŞ
20.06.2014
Elmas YENER
20.06.2014
Bulut ŞENKAYA
07.06.2014
Mehmet Ali ÇİLİNGİR
07.06.2014
Ahmet ÇANDIR
06.06.2014
Ömer ATAN
26.05.2014
Mehmet KOCAEFE
25.05.2014
İmmehan SEVİNÇ
22.05.2014
Muzaffer BAKILAN
16.05.2014
Recep CİNTOSUN
05.05.2014
Halil YÜZÜNCÜOĞLU
27.04.2014
Zeynep EROĞLU
06.04.2014
Ürgüplüler Derneği olarak merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz.
56 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı

Benzer belgeler

Ürgüp Dergisi 55. Sayısı

Ürgüp Dergisi 55. Sayısı Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 576 69 40 • [email protected] Baskı Tufan Ofset Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11 İskitler-ANKARA Tel: 0312 384 70 09 Dergimizde yayınlanan yazı...

Detaylı