Journal of Levantine Studies

Transkript

Journal of Levantine Studies
Journal of
Levantine
Studies
Abstracts
Vol 1 No 1 Summer 2011
Published by the Van Leer Jerusalem Institute
2
Turkish Abstracts
Journal of Levantine Studies Vol 1 No 1 Summer 2011
Jacqueline Kahanoff
Peki ya Levantenleşme
Bu makale aslen İngilizce yazılmış olmasına rağmen ancak şimdi orijinal dilinde
basılmaktadır. Tunus ve Irak kökenli bir aileden gelen Kahanoff, aldığı batı tarzı
eğitim ve çok dil konuştuğu için kendini Levanten bir ailenin çocuğu olarak
görüyordu. Kahanoff ’un bu makalesi milliyetçilik öncesi dönemdeki Ermeni, Kıptî,
Yahudi, Yunan ve İtalyanların, tıpkı kendi yaptığı gibi, tüm bölgeyi evleri olarak
görmelerinin içsel kararsızlığını yansıtır. Kahanoff, Levantenliğin esasen otantik
olduğunu iddia eden, ancak gerçekte Avrupa’dan gelen nispeten yeni göçmenler
tarafından oluşturulmuş olan İsrail toplumunu ve Sabra kültürünü neden tehdit
ettiğini sorar ve “otantik” İsrail kültürü ve Sabra’nın “kültürel mutasyon” korkusunun
doğasındaki ikiyüzlülüğü ortaya çıkartır.
Levantenler, özgün kültürlerinin onlara artık hizmet etmemesi ve modern Batı
değerlerini benimsemelerinden dolayı kendi kültürlerini terk ettiler. Bu hayatta
kalma stratejisinin bedeli, özgünlüklerini ve çevrelerindeki egemen toplum ile
ilişkilerini kaybetmeleri oldu. Sabra’nın yeni gelen Levantenleri hor görmesi, bu
yeni gelenleri içlerine almalarına engel olmasa da, Levantenlerin İsrail’deki küçük
Yahudi topluluğu içinde kendilerini izole etmelerine neden oldu. Yerel özgünlüğe
karşılık kültürel mutasyon sorunu, hem mekânsal (bölgeyi fetheden ve buradaki
çeşitli halklar üzerine damgasını vuran imparatorluklara ev sahibi oldukları için),
hem de zamansal bakımdan (Latincenin ana dil olarak kullanılmasından dolayı) bu
makalede geniş bir tarihsel bağlamda sunulmaktadır.
Daniel Monterescu
Boyutsuzluk Denizinin Ötesi: Jacqueline Kahanoff ve Levanten Nesli
Daniel Monterescu, Levantenlik fikrini kültürel bir mutasyon olarak geliştirir ve
bu tartışmayı saflığın ve müphemliğin kavramsal çerçevesine taşır. Monterescu,
Kahanoff ’un yazılarını bütün Akdeniz çevresindeki bölgeyi evleri olarak gören
insanların kozmopolit müphemliğinin kanıtı olarak görür. Aynı zamanda, bu
insanların egemen toplum ile olan ilişkilerinin Georg Simmel'in “yabancı”
kavramıyla açıklanabileceğini savunur. Bölgedeki toplumların kolonyalizme
karşı mücadelesi “otantik olmayan”ın, yani yabancı veya Avrupai olan her şeyin
reddedilmesine neden olur. Ortaya çıkan “saf ” bölgesel milliyetçilik, “saf ” yerliler
ve deniz ötesi bağlantıları olan kozmopolit yabancıları (Yunanlılar, İtalyanlar,
3
Turkish Abstracts
Journal of Levantine Studies Vol 1 No 1 Summer 2011
Türkler ve Yahudiler) karşı karşıya getirmiştir. Monterescu, Zygmunt Bauman’ın
yolunu izleyerek Levantenleri kolonyal modernizmin bir parçası olan çok boyutlu
yabancılar olarak görüyor. Kozmopolitliğin ve anti-kolonyal milliyetçiliğin karşıt
taraflar olmaktan ziyade birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğunu belirtiyor. Fatih ve fethedilenin aynı kalıba konduğu ve yerellik kategorisinin yapıbozuma
uğratılıp Levantenler gibi yabancıların yeniden tarihselleştirildigi, bir antropoloji
yazımını destekliyor.
Gil Hochberg
“Akdenizlilik Seçeneği”: Yaygın İsrail Kültürel İmgeleminde
Bölgesel Ortaklık Politikası üzerine
Akdenizlilik ya da İsrail’de sıkça adlandırıldığı gibi “Akdeniz seçeneği”ne (Ha-opt’sia
ha-yam tikhonit) artan ilgi, Oslo barış görüşmeleri ve İsrail’in ekonomik, siyasi ve
kültürel entegrasyon modeli ile bölgedeki izole konumunu değiştirmeye yönelik
sözleri ile ilişkilendirilerek kısmen de olsa anlaşılabilir. Belki, önemli kamusal
figürler ve aydınlar da dahil olmak üzere birçok İsrailliyi “Akdenizlilik seçeneği”ni
sahiplenmeye iten barış sözünün kendisinden ziyade, barış anlaşmasına ulaşmadaki
belirgin zorluklardı.
Bu makale İsrail’i “Akdenizli” yapma yolunda harcanan entelektüel ve kültürel
çabaların ideolojik temellerini yakından inceler. Buradaki ana soru, bu belirli
zaman ve noktada İsrailliler için Akdenizliliğin neden sahiplenildiğidir. Büyük
çoğunluğu yakın zamana kadar Akdeniz’i (gerek “deniz” gerek bölgesel anlamda)
kültürel özdeşleşme alanı olarak reddeden veya ona itibar etmeyen ve onu teritoryal
merkeziyet lehine olumsuzlayan bu etnik-milliyetçi kültür, nasıl birden bire bu
deniz ve onun bölgesel vaatlerini benimser oldu? Daha doğrusu, bu vaat nasıl bir
şarta bağlanmaktadır? İsrail-Filistin çatışması bunun içinde nasıl öngörülmektedir?
Araştırmamın en temelinde ise jeo-kültürel bölgesel ortaklık olarak yam tikhoniyut
(Akdeniz) ile etnik İsrail-Yahudi sınıflandırması olan mizrachiyut (doğululuk)
arasındaki ilişki yatmaktadır. İsrail/Yahudi yerelliği ve toplumsal hafızasının bu farklı
eklemlemelerini ve Siyonist ulusal projesine karşılık bu bambaşka temsil siyasetini
nasıl anlamlandırmalıdır?
4
Turkish Abstracts
Journal of Levantine Studies Vol 1 No 1 Summer 2011
Guy Miron
Merkez veya Sınır: Doğu ve Batı arasında Macaristan ve Macar Yahudileri
Macar siyasi düşünce tarihinde, Doğu ve Batı karşıt kavramlar olarak kullanılır.
Makalenin ilk bölümü, geç dönem onsekizinci yüzyıldan yirminci yüzyılın ortasına
kadar Macar milliyetçiliğinin Doğulu ve Batılı siyasi konumlandırmasının tarihini
sunar ve analiz eder. Bu oryantasyonların önemli temsilleri, Macar “kullanılabilir
geçmiş”inin versiyonlarıyla birlikte sunulur. Her konumlandırma (Doğu veya Batı)
bir diğerine “öteki” olarak bakar.
Makalenin ikinci bölümü, Macar Yahudilerinin ileri gelenlerinin
1930ların sonu ve 1940ların başında anti-Semitizm’le ilişkili olarak yükselen Macar
milliyetçiliğini nasıl ele aldıklarını açıklar. Bazı Macar Yahudi ileri gelenleri DoğuBatı metaforlarını kullanarak Macaristan’daki antisemit kampanyaların yabancı,
Macar olmayan kaynaklardan geldiğini göstermeye çalıştılar.
Amir Banbaji
Haskalah Literatüründe Şark: Euchel, Löwisohn
ve Mapu’ya Levantenlik Okuması
Amir Banbaji, bu makalede Şarkın Haskalah (Yahudi Aydınlanması) edebiyatındaki
temsillerini araştırır ve Haskalah hareketinin önemli düşünürleri olan Isaac Euchel,
Solomon Löwisohn ve Abraham Mapu’ya odaklanarak, Haskalah literatüründe
Şarkın tartışmalı varlığının modernite ve laikliğin tanımını nasıl etkilediğini
sorar. Aynı zamanda, Maskilim (Aydınlanmışlar) yazarlarının eserlerinde Şark’ı
tanımlamak veya Şark’ı ötelemek için kullandığı çeşitli benzetme ve kavramların
(güzel, yüce, doğu despotizmi, paganizm gibi) kapsamlı analizini sunar.
Makale, çağdaş İbrani edebiyatının hümanist batı kültürünü benimserken
çelişkide kaldığını ve İbrani edebiyatının hakim tarih yazımının bu çelişkiyi tam
anlamıyla ele almadığını savunur. Yazara göre, çağdaş İbrani edebiyatı tarihi,
modernite ve aydınlanma karşıtlarıyla mücadele açısından daha az modern bir alan
olarak görülür. Hatta, İbrani edebiyat tarihi çalışmalarında hala hâkim olan laik ve
Avrupa-merkezci tutuma karşı çelişkili ifadelerle dolu daha eşitsiz bir alan olarak
görüldüğünü iddia eder.
5
Turkish Abstracts
Journal of Levantine Studies Vol 1 No 1 Summer 2011
Salman Bashier
Max Weber’in Uzun Gölgesi: Aşkınlık kavramı ve Tasavvufi İslam’ın Ruhu
Max Weber İslam’ın oldukça karmaşık olan aşkınlık kavramının aklileştirilmesindeki
başarısızlığının arkasındaki nedenlerin Protestanlık’la başladığını iddia ediyor.
Bu makalede, Weber’in bu analizinin tasavvufi İslam geleneğini ve bu geleneğin
en büyük temsilcilerinden biri Muhiddin Ibn al-Arabi’nin (d. 1240) aşkınlık
kavramını yanlış anlamasından kaynaklandiğini tartışıyorum. Bu makalede üç
seçkin akademisyenin İslami tasavvurunu Max Weber’in İslam medeniyetinin
sosyo-politik tarih analizi zemininde tartışıyorum: Muhammed al-Jabiri, Ahmet
Davutoğlu ve Richard Khuri. Jabiri’nin İbn al-Arabi’nin tasavvuf felsefesine karşı
olumsuz görüşü ve Davutoğlu’nun bu felsefeyi farklı yorumu Weber’in onların
düşüncelerine içkin etkisini aşamadıklarını gösterir. Tüm kısıtlamalarına rağmen,
Khuri'nin genel olarak İslami tasavvuf fikrini ve özel olarak İbn al Arabi'nin eşsiz
aşkınlık kavramını takdir eden bakış açısı, Weber'ın yansıması olan Jabiri'nin ve
Davutoğlu'nun İslami anlayışlarının ötesine geçen ve İslami düşünce tarihinin
özünü takdir eden önemli adımlardır.
Muhammed Arkoun
İslami Bağlamda Humanizm Mücadelesi Arapça’dan çeviren Zakia Pormann
Bu bölüm, son dönemin en önemli Müslüman filozoflarından birisi olan FransızCezayir asıllı, merhum Muhammed Arkoun’un İslami Bağlamda Hümanizm
Mücadelesi’nin (The Struggle for Humanism in the Islamic Context) giriş
bölümünün çevirisidir. Arkoun İslam’ı yeniden canlandırmanın yolunun onuncu
yüzyıl metotlarını hayata döndürmek olduğuna inanır. İslam ve Batı dünyasında
alışılagelmiş, İslam Bilimlerini din bilimlerinden ayıran disiplin ayrışmasını eleştirir.
“Gerçekliğin” sürekli araştırılmasına karşıdır. İslam dünyasının, modernizmin
inşasına dâhil edilmemiş bir ortak olarak modern ideolojilerden muzdarip olduğunu
öne sürer ve İslam âlimlerini İslamiyet’te usu eski haline getirmek için düşünsel,
sosyolojik, hukuki ve felsefi eyleme davet eder. İslam dünyasında aydınlanmanın
başarısız olmasında ülkelerin eğitim sistemi, otantikliği, ataerkil milliyetçiliği,
milli karakter ve farklığı vurguladığı için fanatizm ve yabancılara karşı nefret
tohumları eken dini hareketleri sorumlu tutar. Asli problemlerden bir kaçış olan
gerçeklik arayışı, egemen hareketlere hizmet eder ve hümanizmin İslami bağlamda
canlanmasını ve gelişmesini engeller. Arkoun, gerçekliğin araştırmasının arkasına
6
Turkish Abstracts
Journal of Levantine Studies Vol 1 No 1 Summer 2011
saklananların, zorlu bir görev olan İslam hukukunun temel metinlerinin analizini
daimi olarak engelleyemeyeceğini tartışır. Böyle bir eylem ancak İslami Bilimleri,
din bilimleri disiplinel çerçevesine yeniden kazandıracak ve İslam dünyasında
hümanizmi canlandıracaktır.
Wael Abu-‘Uksa
Akdeniz’i Yeniden Keşfetmek: Mohammed Arkoun’un Felsefesinde Siyaset
Eleştirisi ve Akdenizlilik
Bu makale Batı’nın önde gelen Müslüman aydınlarından ve liberal İslam’ın
temsilcilerinden biri olan Mohammed Arkoun’u araştırır. 1970’lerden bu yana,
Arkoun başlıca düşünsel eleştirisini “İslami usa”a yöneltti. Çağdaş Müslümanlar
(Sunnilik, Şiilik ve Haricilik) arasında Ortodoksluk olarak hala işlev gören İslami
ortaçağ dogmalarının ürettiği “hakikat rejimleri”nin yapıbozumu için çalıştı. Onun
analizlerine göre, İslam’ın bu ortaçağ algısı, siyaset ideolojisinin modern çağında
bir işlevi yerine getirmektedir. Çalışmaları sadece geleneksel İslami epistemolojiyi
yapıbozum yöntemiyle yorumlayıp yeniden değerlendirmez, aynı zamanda inançlı
Müslümanlar ve batılı bilim adamlarının ortak İslam algısına bir karşı-sürüm
önerir.
Makale, Arkoun’un eserlerini Güney ve Doğu Akdeniz Müslüman-Arap
ülkelerinin düşünce ve siyaset tarihi bağlamında ele alır. İlk bölüm, 1960lardan
itibaren Arkoun’un tüm eserlerine, siyaset eleştirisinin temeline özel bir vurgu
yaparak genel bir bakış sunar. İkinci bölüm ise Arkoun’un felsefesinde zihinsel ve
jeo-kültürel alan kavramı olarak Akdenizliliğin rolüne ışık tutar.
Almog Behar
Mahmoud Darwish: Şiirin Abluka Hali
Almog Behar, hayatında sürgün ve göçü birçok defa yaşamış ve mücadele alanını
bölgenin hafızasına aktarmış Mahmoud Darwish’in kültürel ve edebi stratejisini
betimler. İnkâr ve hafıza “abluka hali”nde boy gösterip şairin kaleminin ölçüsü
olurlar. Behar ablukayı İsraillilerin Arap kültürüne duyduğu korkunun bir kanıtı
olarak görür. Kuşatılan ve kuşatan birlikte aynı “abluka hali” içinde sıkışmıştır.
Behar’a gore, Darwish bize Filistinli ve İsraillilerin farklı ve otantik kültür yoksunu
olmanın ortak paydasında birleştiklerini hatırlatır.

Benzer belgeler