Mehmet Cavid Bey`de İktisadi Düşünce

Transkript

Mehmet Cavid Bey`de İktisadi Düşünce
T.C.
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı
Mehmet Cavid Bey’de İktisadi Düşünce
Alper AKALIN
İstanbul, 2011
İÇİNDEKİLER
Giriş ……………………………………………………………………………………...2
1. Cavid Bey’in Eserleri ve Politik Kişiliği …………………………………………....3
2. Cavid Bey’in İktisadi Düşüncesi’ni Etkileyen Faktörler ………………………....5
3. Cavid Bey’de Mali Düşünce ve Sınırlı Devlet İlkesi ……………………………….7
4. Cavid Bey’de Ticari Düşünce ve Serbest Rekabet İlkesi ………………………….9
5. Cavid Bey’de Finansal Düşünce ve Sermayenin Önemi ………………………….11
6. Cavid Bey’in İktisadi Düşüncesine Yöneltilen İtirazlar ………………………….12
Sonuç …………………………………………………………………………………...13
Kaynaklar ……………………………………………………………………………...15
1
Giriş
Osmanlı Devleti’nin, Kapitalizm Çağı olarak adlandırabileceğimiz 19. Yüzyılda, kapitalizm
ile geç tanışmasının yaratmış olduğu sosyo-ekonomik birçok sıkıntı, sosyal bilimler ile
uğraşan akademi dünyasının ilgi duyduğu alanların başında gelmektedir. Şüphesiz Osmanlı
Devleti’nin bu yüzyılda yaşamış olduğu ekonomik dönüşüm sürecinde şahit olduğu bocalama
veya uygulanan politikaların belirli bir program veya tutarlılık eksenine oturtulmamasının
esas nedenlerinin başında, ülkenin iktisadi politikalarını yönlendirebilecek zengin bir düşün
dünyasından yoksun olması gelmektedir. Kapitalizm Çağı’nda, sanayi alanında meydana
gelen baş döndürücü gelişmeler, Şerif Mardin’in verim diye özetlediği, “kaynakların etkin
kullanımı” mefhumu etrafında, iktisat denilen yeni bir bilim dalının da doğması ve gelişmesi
sonucunu beraberinde getirirken, Osmanlı Devleti bu süre zarfında modern üretim
tekniklerinden yoksun biçimde, sadece iktisadi etkinlik açısından değil aynı zamanda düşünce
bağlamında da rakip ülkelerinden geri kalıyordu. Bu durum aslında, ülkenin tutarlı veya
belirli bir iktisat okulunun prensipleri çerçevesinde kamusal politikalar yapımını zor kılan ve
yine buna bağlı olarak çağın iktisadi gerekliliklerinin, siyasi, sosyal ve kültürel gelişimdeki
öneminin kavranmasını da engelleyen bir fasit dairenin ana etmenini oluşturuyordu.
Bu çerçevede, Mehmet Cavid Bey, mutlaka ayrı bir parantez açılması gereken ve müstesna bir
araştırma çabasını hak eden bir pozisyonda durmaktadır. Cavid Bey, Anglo-Sakson iktisadi
öğretiden, özellikle de David Ricardo’dan ciddi biçimde etkilenerek, tutarlı ve kapsamlı
iktisadi çalışmalarıyla, Osmanlı İktisadi Düşüncesi’nin en önemli düşünürlerinin başında
gelmektedir. Bu çalışma, Cavid Bey’in politik hayatı, eserleri ve onu etkileyen kişi ve olayları
ele aldıktan sonra, özellikle iki önemli eseri, İlm-i İktisat ve Ulum-i İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası (UİİM) çerçevesinde, kendisindeki iktisadi düşünceyi tartışmaya açacaktır.
Çalışmanın son bölümünde, Cavid Bey’in liberal olarak adlandırabileceğimiz iktisadi
pozisyonuna getirilen himayeci ve milli iktisatçı gelenekten gelen eleştirilere de yer
verilecektir.
Çalışmada, Cavid Bey’in iktisadi düşüncesinde vurguladığı üç ana kavram üzerine
yoğunlaşacağız. Bunlardan birincisi, mali konularda kendisine rehber edindiği “sınırlı devlet”
ilkesi, ikincisi ise ticari konularda sıklıkla üzerinde durduğu “rekabet ve uluslar arası ticaret”
2
kavramı, üçüncüsü de finans konularında ehemmiyet verdiği “yabancı sermaye ve ticari
şirketler” olgusu üzerine olacaktır.
1. Cavid Bey’in Eserleri ve Politik Kişiliği
Cavid Bey (1877-1926), hem düşünce adamı hem de politikacı
olarak son dönem Osmanlı’sında yer alan önemli bir kişiliktir. Biz
bu
çalışmada,
daha
çok
kendisinin
akademik
kişiliği
ile
ilgilendiğimizden, Cavid Bey’in yayımladığı eserlere, politik
hayatından daha çok odaklanacağız.
Maliye ve iktisat alanında çalışmalarda bulunan Cavid Bey, 1896’da
Mülkiye’deki eğitimini bitirdikten 1899’dan 1901 yıllık süre
Mehmet Cavid Bey
zarfında, en önemli ve kapsamlı çalışması sayılan İlm-i İktisat
(İktisat İlmi) adlı 4 ciltlik eserini yayımlamıştır (Karaman, 2001:7-8). 1908 yılında ilan edilen
İkinci Meşrutiyet’in ardından, Cavid Bey’in hem iktisat teorisine, hem de bu teorinin Osmanlı
maliyesi ve ekonomi politikalarında nasıl tatbik edileceğine dair yazılarının bulunduğu Ulumi İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası (UİİM) ise, o dönem de en çok dikkat çeken yayın
organlarının başında gelmektedir (Karaman, 2004:65-66). Cavid Bey, bunun yanında birçok
mecmua ve gazetelerde de makale ve fıkralar ile günlük olaylara dair görüşlerini de kamuoyu
ile paylaşma fırsatı bulmuştur.
Cavid Bey, ilk yazılarını Servet-i Fünun dergisinde kaleme almıştır. Burada yazdığı yazılar
felsefe, sosyoloji, iktisat ve maliye konularını kapsamakta olup, bu mecmuada olgunlaştırdığı
fikirlerini daha sonrasında en önemli eseri sayılabilecek İktisat İlmi kitabında geliştirecektir
(Eroğlu, 2008:311)
İktisat İlmi, toplam 1476 sayfadan oluşan 4 ciltik bir eserdir ve o dönemin en kapsamlı iktisat
kitabı olarak da göze çarpmaktadır. Eserin ilginç özelliklerinden bir tanesi, daha öncesinde
üniversitelerde ilm-i servet olarak okutulan iktisat derslerinin, bu kitapla birlikte ilm-i iktisat
olarak anılmasına başlanmasına vesile olmasıdır (Çavdar, 1982:24). Batının ileri düzeydeki
kitaplarını özümseyerek ülkemiz koşulları çerçevesinde yeniden yazıldığı bu eser, birinci cildi
itibariyle iktisat biliminin temel kavramlarını tanıtmakta ve iktisadi hadiselerin neler
3
olduğunu açıklamaktadır. Bu ciltte, özellikle mülkiyet ve
rekabet kavramlarına yapılan vurgu, Cavid Bey’in liberal
görüşüne dair temel ipuçlarını vermektedir. Eserin ikinci
cildinde, servetin oluşumu ve bölüşümü adlı konular, klasik
liberal öğreti çerçevesinde açıklanmaktadır. Üçüncü ciltte,
Cavid Bey, o zamanlar Osmanlı Devleti’nde yeni yeni
kurumsallaşan
bulunarak,
bankacılık
beynelmilel
sektörüne
para
ve
dair
finans
açıklamalarda
teorilerinin
Osmanlı’daki pratiğine dair tavsiyelerine de yer vermiştir.
Cavid Bey’in İktisat İlmi adlı eseri,
Orhan Çakmak tarafından
sadeleştirilerek, Liberte
Yayınları’ndan piyasaya sürüldü.
Eserin son cildi, kamusal harcamalar, vergiler, tasarruf ve borçlanma gibi konuların üzerine
yoğunlaşarak, maliye teorisine dair yeni açılımlarda bulunmuştur. (Karaman, 2001:7-8).
UİİM ise, adından da anlaşılabileceği gibi, toplumun hem ekonomik hem de sosyolojik
sorunlarıyla ilgilenmek amacıyla yayın hayatına girmişti. Derginin kurucuları arasında Cavid
Bey’in yanında yine liberal görüşleriyle bilinen Ahmet Şuayip ve Rıza Tevfik Bey’ler de
vardır (Doğan, 2002:58). Mecmuanın amaç ve işlevlerine dair izler, derginin ilk sayısında yer
alan Mukaddime’de izlenebilir. Mukaddime’de, iktisadi ve siyasal özgürlükler birbirlerini
bütünleyen unsurlar olarak verilerek, iktisadi kalkınmasını sağlayamayan ülkelerin siyasi bir
güç olmasının da zorluğundan bahsedilir (Karaman, 2004:67). Dergi, sosyoloji biliminin
kurucu yayın organı olarak görülmekle beraber, Cavid Bey’in önderliğindeki iktisadi tarafıyla
da, Osmanlı’da liberal iktisadi düşüncenin en mühim kaynağı olarak da gösterilebilir. Cavid
Bey, genel olarak İktisat İlmi adlı eserinde teorik bir altyapı sunarken, bu mecmuada daha çok
bu teorik birikimin Osmanlı’nın temel iktisadi meselelerinde nasıl bir pratik alan bulacağını
göstermeye çalışmıştır. Genel olarak dergide ele aldığı konular, ticari şirketler, borsa
muamelatı, dış borç meselesi ve Duyun-i Umumiye ve Osmanlı’da demiryolu yatırımları
olmuştur
Bunun yanında Cavid Bey, iktisat teorisine dair akademik makalelerini aynı zamanda
Mülkiye Dergisi’nde yayımlatmıştır. Bu yazılarında, genel olarak ekonomik büyüme üzerinde
duran Cavid Bey’in, özellikle meşrutiyet dönemi sonrasında bütçe, gümrükler, serbest ticaret
gibi konulara dair ve daha çok günlük olaylardan yola çıkarak kaleme aldığı yazılarına Sabah
ve Tanin gazetelerinde rast gelinebilmekteydi (Eroğlu, 2008:312).
4
Cavid Bey, iktisadi bilim adamlığının yanı sıra, aynı zamanda
önemli bir siyasi kişiliktir de. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
çekirdek kadrosunda yer alan Cavid Bey, 1909-1917 yılları
arasında, Meclis-i Mebusan üyesi olarak bulunmuş, bahsi geçen
dönemde bir kaç kabinede toplam 4 yıla yakın maliye bakanlığı
görevinde de bulunarak, yaşadığı dönemin etkin bir politik kişiliği
olarak da tarih sahnesinde önemli bir yer işgal etmiştir (Karaman,
Cavid Bey, Maliye Nazırı iken
2001:3-6, Karaman, 2004:74). Kendisi, iktisadi manadaki liberal
görüşünü tutarlı bir şekilde siyasi meselelerde de korumuştur (Arol, 2005:51, Karaman,
2004:73).
2. Cavid Bey’in İktisadi Düşüncesi’ni Etkileyen Faktörler
Cavid Bey, Selanik doğumlu yahudi kökenli bir aileden gelmektedir (Eroğlu, 2008:22).
Selanik şehrinin sosyal ve siyasal yapısı itibariyle, Cavid Bey’in siyasi ve iktisadi düşüncesi
üzerinde önemli bir tesiri olduğunu düşünüyoruz. Selanik, oldukça kozmopolit kimliğiyle,
aynı zamanda farklı kültürel unsurların bir arada yaşadığı demokratik ve barışçıl Osmanlı
vilayetlerinin başında gelmekteydi. Yahudi’si, Müslüman’ı, Rum’u, Bulgar’ı, Romen’iyle bir
arada yönetilen bu şehir, Türkiye modernleşmesi ve meşrutiyet girişimlerinin adeta tek başına
sınandığı pilot bir bölge hüviyetindeydi. Aynı zamanda kendisine has merkezi denetimden
uzak, liberal ve özerk yönetim yapısı sayesinde birçok dernek ve basın organının kuruluşuna
da şahit olunduğu Selanik, İttihat Terakki Cemiyeti’nin de ortaya çıktığı şehir olarak tarihe
geçmiştir (Eroğlu, 2008:23). Özellikle Balkan harbinden sonra, çoğunlukla partinin ana
politikaları ile ters düşen görüşlerine rağmen, Cavid Bey’in ittihatçı geleneğe sımsıkı bağlı bir
politikacı olmasında da Selanik’li bir aydın olmasının şüphesiz katkısı büyüktür.
Selanik, balkanların güneyinde bir liman kenti olarak, deniz kara ve de demiryolu bağlantıları
sayesinde diğer balkan şehirleri ve Osmanlı merkezi ile hem ticari hem de sosyal ilişkiler
kurabilen Osmanlı’nın önemli merkezlerinden bir tanesiydi. Selanik Limanı, uygunu konumu
sebebiyle, henüz 19. Yüzyılın sonlarında bölgedeki 4 milyon nüfusun ithalat ve ihracat
ihtiyacına cevap verebilmekteydi. Ki o zamanlarda Selanik nüfusu 150.000’ i bile bulmadığını
göz önüne aldığımızda, şehrin kendi bölgesinde nasıl önemli bir ticaret merkezi olduğunu
5
tahayyül etmek daha kolay olabilir (Eroğlu, 2008:24). Bu yüzdendir ki, Cavid Bey’in ileride
de göreceğimiz gibi şiddetli bir serbest ticaret yanlısı olmasında şüphesiz, Selanik’te cereyan
eden serbest ticaret faaliyetleri ile birlikte kendi şehrinde bizzat şahit olduğu maddi
zenginleşme ve aynı zamanda kültürel ve sosyal gelişim de önemli bir rol oynamaktadır.
19. Yüzyılın sonlarında Selanik’ten bir görünüm
Cavid Bey’in ailesi, Selanik’in önde gelen ailelerinden biri olarak çocuklarının eğitimine çok
önem verdiğinden, Cavid Bey’in ilk ve orta öğretimi ile yakından ilgilenmişler ve onun çağın
modern ilim ve usullerle eğitim yapan kurumlarda okumasını teşvik etmişlerdir. Cavid Bey
de, Selanik’te aldığı güçlü temel sayesinde, Mekteb-i Mülkiye’nin en gözde öğrencilerinden
biri haline gelmiş ve üniversiteden yüksek derecede başarı göstererek mezun olmuştur
(Eroğlu, 2008:17). İşte, Cavid Bey’in iktisadi düşüncesini etkileyen önemli kişilerin başında
da, mezun olduğu Mülkiye’den hocası olan Sakızlı Ohannes Efendi (Paşa) gelmektedir.
Ahmet Mithat Efendi’nin 1880’de yayımladığı “Sevda-yı Sayül Amel” başlıklı kitapçığını
saymazsak, Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” eserinden etkilendiği görünen (Sayar,
1986:381-383) Sakızlı Ohannes Paşa’nın kaleme aldığı 441 sayfalık “Mebad-i İlm-i Servet-i
Millet” adlı eseri (Milletlerin Zenginleşmesi Biliminin Kaynakları), Osmanlı Devleti’nde
yayımlanan ilk kapsamlı iktisat dersi kitabıdır (İnsel, 2005:47). Kitap, aynı zamanda klasik
iktisata dair verilmiş ilk eser olma özelliğini de taşımaktadır (Çavdar, 1982:88). Mustafa
Erdoğan’a göre de (Erdoğan, 2006:158), Ohannes Paşa’nın Türkiye’de iktisadi liberalizm
düşüncesinin temellerini atan ilk düşünür olduğu iddia edilebilir.
6
Ohannes Paşa’ya göre, Osmanlı Devleti’nin iktisadi kalkınması için mülkiyet hakkına ve
girişim özgürlüğüne dayalı, açık ve rekabetçi bir iktisadi yapı şarttır (Sayar, 1986:389). Ona
göre, ekonomide korumacılık, devletçilik ve tekel, bu ekonomik yapının etkinliğini bozacak
en önemli etmenlerin başında gelmektedir (Erdoğan, 2006:158). Ohannes Paşa, Tanzimat
döneminde klasikleşen “Nasıl bir Modernleşme?” sorusuna, “serbest ticaret” ile modernleşme
olarak cevap vermiştir (Çetin ve Koraltürk, 2005:322). Ona göre, bireyin ekonomik anlamda
gelişimi, aynı zamanda kültürel ve sosyal manada da gelişimine ön ayak olacak; bu yüzden,
bireysel çıkarların korunmasının teşvik edilmesi ile beraber toplumun genel çıkarları da
muhafaza edilecektir. Ohannes Paşa, klasik iktisattan aldığı ilham ile, bireysel ve toplumsal
çıkarların uyumunun görünmez bir el aracılığıyla olacağını savunmuş ve bu uyumun en büyük
düşmanlarından olan devletin azami ölçüde sınırlandırılması gerektiğini savunmuştur
(Çavdar, 1982:91-92). Bu yüzden, ona göre devletin görevleri sadece altyapı, para basımı ve
eğitim gibi meseleler ile kalmalı, bu görevlerde de devlet özel girişimin önüne tıkayacak
kadar ileriye gitmemeliydi.
3. Cavid Bey’de Mali Düşünce ve Sınırlı Devlet İlkesi
Cavid Bey,
Ohannes Paşa gibi klasik bir liberal devlet
savunucusudur. Kendi ifadesiyle yapmış olduğu ideal devlet
tanımından alıntılarsak: “Devlet, millet hallinde teşekkül etmiş
cemiyetin uzv-i müştereki olup, en büyük vazifesi memleket
muhafazası ve adaleti sağlamaktır”(Karaman, 2001:14). Bunun
yanında, devletin bir diğer görevi de eğitim, bayındırlık ve altyapı
hizmetlerini sağlamaktır. Çünkü bahsi geçen faaliyetler, iktisadi,
siyasi ve hukuki muhtevaya sahip işler olduğu için, vergi geliri
sağlamasını gerektirir ki bu da ancak devlet vesilesiyle olur. Cavid
Bey, aynı zamanda UİİM’deki bir yazısında da, (Doğan ve Alkan,
Cavid Bey’in iktisadi düşüncesini
etkileyen en önemli isim: Sakızlı
Ohannes Paşa
2010:115) devletin diplomasi alanında faaliyet göstererek, serbest ticaretin ikili anlaşmalar
yoluyla serbest ticaretin önünü açması gerektiğini da savunmuştur.
Cavid Bey’e göre, hürriyet iktisadi gelişmenin olmazsa olmaz şartıdır. Hürriyet ise, genel
manada hükümet müdahalelerinin olmaması demektir. Bunun yanında, devletin girişimcilere
yapabileceği en büyük fenalık, daima açık veren bütçesi dolayısıyla vergileri arttırmasıdır. Bu
7
yüzden, devletin en önemli görevlerinden bir tanesi, gereksiz harcamalarını kısarak denk bir
bütçe oluşturmak ve böylelikle ticaret, sanayi ve ziraat faaliyetlerinin önüne geçerek iktisadi
gelişmenin yolunu tıkamamaktır (Cavid Bey, 2001:313-315).
Cavid Bey, Osmanlı Devleti’nin bütçesinin, harcamaları itibariyle ideal olmaktan çok uzak
olduğunu
belirtmektedir.
Askeri
harcamalar,
toplam
gelirlerin
yarısından çoğunu
oluştururken, eğitim ve bayındırlık hizmetlerine ayrılan pay toplam gelirlerin %10’unu bile
geçememektedir (Karaman, 2001:15). Toplam gelirler ise giderlerin oldukça aşağısında
kalmakta ve devlet bu açıklarını kapatmak için sürekli borçlanma ihtiyacı hissetmektedir.
Kaldı ki devlet, iktisadi gelişme için elzem olan harcamaları ya ertelemiş, ya da kadük
düzeyde bırakmıştır. Bütçe denkliği için yapılması gereken, öncelikle uluslar arası devletler
ile sulh içerisinde kalarak, askeri harcamaları kısmak; sonrasında ise bürokraside gereksiz
sayıda istihdam edilen memur sayısını azaltmaktır. Bunun yanında, devletin başta altyapı
olmak üzere diğer sorumlulukları üzerine mutlaka eğilmesi gerekmektedir. Cavid Bey’e göre,
Osmanlı Devleti’nde üretimin geçimlik düzeyde yapılmasının başlıca sebeplerinden biri,
ulaşım imkânlarının yeterli olmamasıdır. Aynı zamanda, üretim geçimlik seviyesinde düşük
kalınca, bundan elde edilen vergi gelirleri de azalmaktadır. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin
hem ticari etkiliğini arttırması, hem de vergi gelirlerini yükseltmesi sebebiyle bu alanda
yatırım yapması büyük önem arz etmektedir (Karaman, 2004: 73-77).
Velâkin, Osmanlı Devleti’nin mevcut durumunda çok büyük yatırım harcamaları yapması da
beklenmemeli; zira öncelikle bütçenin denkleşmesi gerektiğinden, ihtiyaç duyulan yatırımlar
peyderpey ilerlemelidir. Devletin borçlanma yoluna gitmesi, hem uluslar arası itibarını hem
de ekonomik etkinliğini azaltacağından, yarın için kurulan engin tasavvurlar bugünü oldukça
müşkül hale getirecektir (Doğan, 2002:63).
Cavid Bey, devletin gelir getirmeyen tüm işletmelerinin özelleştirilmesi veya lağvedilmesini
savunmuştur. Devlet teşekkülleri, hem zarar ederek kamu maliyesini zora sokmakta, hem de
varlıkları ile piyasanın işlerliğine tehdit teşkil etmektedir (Cavid Bey: 2001:316-317). Yalnız,
Karaman’ın da belirttiği gibi (2001:76), Cavid Bey, diğer ülkeler gibi Osmanlı Devleti’nin de
kendi maliyesi açısından, sağladığı menfaat külfetini aştığı takdirde, karlı gördüğü tekellerin
kurulmasına karşı çıkmamaktadır. Ama ne var ki, Cavid Bey, bu kamu işletmelerinin, yine
piyasanın üretebileceği mamuller olarak değil de daha çok doğal kaynak veya çok büyük
8
yatırım harcamaları gerektiren altyapı hizmetleri sektörlerinde faaliyet göstermesi gerektiğini
savunmuştur.
4. Cavid Bey’de Ticari Düşünce ve Serbest Rekabet İlkesi
Cavid Bey’in hem UİİM hem de İktisat ilmi eserlerinde,
sıklıkla vurgu yaptığı kavramların başında serbest ticaret
gelmektedir. Serbest ticaret, hem rekabeti hem de iş
bölümünü
teşvik
etmesinden
dolayı
bir
ekonominin
kalkınması için olmazsa olmazlarındandır. Cavid Bey’in,
David Ricardo’dan etkilendiği her haliyle belli olan dış
ticaret paradigmasının temel ayağını, her ülkenin her şeyi
Cavid Bey, Ricardo’dan özellikle serbest
mübadele konusunda çok etkilenmişti.
üretemeyeceği savı oluşturur. Cavid Bey’e göre, ülkeler
kendi topraklarında üretilmeyen ancak faydalı ve zaruri
birçok malı dışarıdan ithal etmek zorundadır. Zira, bu malların dışarıdan temini, içeride
üretmekten çok daha ucuz ve zahmetsiz olacak; böylelikle de ülke, kendi kaynak ve
yetkinlikleri ile alakalı iktisadi faaliyetlere daha çok yönelerek, orada daha ucuz ve verimli bir
istihsal sahası oluşturabilecektir.
Dış ticaret, aynı zamanda iş bölümünü de geliştirir. İş bölümünden azami ölçüde yararlanmak
için, üretimin büyük ölçeklerde yapılması gerekmektedir. Büyük ölçekler ise, ancak büyük
pazarların mevcudiyeti ile mümkün olmaktadır. Beynelmilel serbest ticaret, işte bu vesile ile,
tüm dünya pazarlarını birleştiren bir vasıta görevini görmektedir. Böylelikle, her ülkede daha
az emekle daha çok mal üretilir (Karaman, 2001:18).
Cavid Bey, aynı zamanda sıkı bir serbest rekabet taraftarıdır. Ona göre, bir ülkenin
kalkınmasını en çok teşvik eden unsur rekabettir. Serbest mübadele, rekabeti geliştirir ve
yaygınlaştırır. Dar bir muhitte, bazı malların üreticileri tüketici aleyhine tekel faaliyetlerinde
bulunabilirler. Ya da, dışa kapalı pazarlarda üreticiler yeni teknolojik gelişmeleri üretim
süreçlerine dâhil etme konusunda pek de istekli davranmayabilirler. Bu yüzden, rekabet
tüketicinin hem daha ucuz hem de daha kaliteli mallara ulaşması bakımından büyük önem arz
etmektedir (Cavid Bey, 2001:47-57).
9
Serbest mübadele, iş bölümü ve rekabet kavramları üzerine oturan tüm bu teorik yapıyı
Osmanlı pratiğine uygulama konusuna geldiğimizde, Cavid Bey tüm açıklığıyla Osmanlı’nın
bir tarım ülkesi olarak faaliyet göstermesini ve sanayi ve ticaretin bundan sonra gelecek bir
aşama olduğu konusunda ısrarcıdır. UİİM mukaddimesinden yansıtacak olursak (Doğan,
2002:61):
“ İnsanlar gibi milletlerin de amacı az çalışma ile çok kazanılmasına yönelik
olmalıdır. Ekonomimizin bölümleri için “Sanat mı Ziraat mı” sorusunu
cevaplamak istediğimiz vakit, yine bu kanunun rehberliğini terk etmemeliyiz.
Bizim, henüz işlenmemiş ormanlarımız, yer altında madenlerimiz, vaktiyle en
bereketli ürünleri yetişitren zengin topraklarımız var. Böyle kaynaklara sahip
olan, nüfusun büyük çoğunluğu ziraatle meşgul olan bir memleketin en çok önem
atfetmesi gereken nokta budur”.
Cavid Bey, sanayiye karşı değildir. Sadece sırf sanayi olsun diye oraya kamu kaynaklarını boş
yere aktarmaya veya himaye yöntemi ile bazı sanayi dallarını destekleyerek, serbest ticaretin
baltalanmasına karşıdır. Çünkü, sanayi, kendi başına bir kıymet taşımaz, bunlar kendi
sağladıkları fayda ile değerlendirilmelidir. Ona göre, Osmanlı ülkesi bir ziraat memleketidir.
Büyük sanayilerin kurulması için gerekli ne sermaye, ne teknoloji ne de vasıflı işgücü
mevcuttur. Bütün bunların dışarıdan getirilmesi ve himaye yolu ile yapılacak üretim sonucu
oluşacak yüksek fiyatlardan ne üretici ne de tüketici fayda sağlayabilecektir. Yine
mukaddimeden alıntı yapacak olursak:
“ Sanayiye gelince, memleketimizin bu önemli kuvvetten mahrumiyetine razı
olmayacağımız pek tabiidir. Ancak aşırılığa kaçarak, hayal arkasından
koşmayacağız. Ham maddesi memleketimizde yetişen eşyanın işlenmesi ve
üretilmesi için fabrikalar arzu ederiz. Fakat uzun bir süreden beri bu topraklarda
yetişmeyen bazı sanayi girdilerini boş yere ekmekten ve halkımızı da hazinemizi
de boşu boşuna masraflara sokmaktan çekineceğimiz için, bu gibi girişimlerin pek
tabii aleyhtarı olacağız.”
İşte bu sebeplerden dolayı, sanayi himaye etmek için ne hükümet bütçesinde ödenek
ayrılmalı, ne de gümrük tarifeleri yoluyla vergiler arttırılmalıdır. Bırakılmalıdır ki, sermayeler
10
kendi yollarını çerçevesinde kendileri tayin ederek piyasa dengesini bulsun (Karaman,
2001:26).
5. Cavid Bey’de Finansal Düşünce ve Sermayenin Önemi
Cavid Bey, yaşadığı dönemin çok ilerisinde bir anlayışla, Osmanlı Devleti’nde henüz
kurumsallaşmamış veya yeni yeni mevcut bulan bankacılık, hisse senetleri piyasası ve ticari
şirketler hakkında da detaylı malumatlar vermiştir (Karaman, 2004:75). Bu gibi oluşumların
önemine ve sermayenin de bu gibi kurumlarda oynadığı role sıklıkla dikkat çeken Cavid
Bey’e göre, Osmanlı toplumu ancak sermaye ile düzlüğe çıkabilirdi. Zira sermaye olmaksızın
iş görülemez, toprak işlenemez, fabrika kurulamaz, ticarethaneler açılamazdı (Toprak,
1982:24). Bu bakımdan, hem vatandaşların tasarruflarını değerlendirecek, hem de yabancı
sermayeyi buraya çekebilecek finansal kurumların önemi çok büyüktü.
Cavid Bey, birçok meslektaşının aksine, serbest mübadele kadar yabancı sermaye taraftarı bir
görüntü de çizmekteydi. Ona göre, Osmanlı gibi fakir milletlerin sahip oldukları sermaye,
yakın bir zamanda ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmayabilir. Bu haliyle, liman,
rıhtım, kanal, şimendifer gibi piyasa etkinliğini önemli derecede arttıracak altyapı yatırımları
vücuda getirmek için, sermaye ithaline başvurulması makul bir tercihtir. Velâkin, yabancı
sermayenin bir ülkeye gelmesi de çok kolay değildir. Bir ülkenin güvenilir bir yatırım limanı
olarak gözükmesinin başat kıstaslarından birisi, o ülkenin borçluluk durumu ve bütçe
yönetimidir. Her yıl bütçesi açık veren ve sürekli borçlanma ihtiyacına giren bir ülke,
şüphesiz yabancı yatırımcıyı da cezp etmeyecektir diyen Cavid Bey, burada sıkı maliye
politikasının önemine bir kez daha vurgu yapmaktadır. (Cavid Bey, 1908:1)
Cavid Bey, sermayenin birikimi ve uluslar arası ticaretin etkinliği için şirketlerin önemine
sıklıkla vurgu yapmıştır. Ona göre, ticaret artık dar hudutlarda değil, dünya çapında cereyan
etmektedir. Böylesine muazzam büyüklükte bir pazarda rekabet edebilmek için, kurumsal
yapıların şart olduğunu düşünen Cavid Bey’e göre, şirketlerin bu açıdan birçok faydası
bulunmaktadır. Ticari şirketler, tasarrufların artmasına yol açar, iş bölümünü yaygınlaştırır,
bir cemiyetin muhtelif sınırları arasında menfaat birliği oluşturur ve milletler arasında
münasebetler kurulmasını sağlar (Karaman, 2001:29).
11
Tasarruf ve sermaye bağlamında, anonim şirketlerin hisse, senet ve tahviller vasıtasıyla bir
yatırım sahası oluşturması çok yararlı bir vesiledir. Özellikle, emekçi, çiftçi ve memur
kesiminin küçük tasarrufları ile yatırım yapma imkânı yokken, anonim şirketler sayesinde
tasarruf miktarları ne kadar küçük olursa olsun, tahvil ve hisse senetleri yoluyla büyük
yatırımlara ortak olunabilmektedir. Böylelikle, tasarruf sahibi için de yatırım imkanı arama
zahmetinden de kurtulmuş olunmakta; mevcut imkanların en uygunu seçilebilmektedir (Cavid
Bey, 2001:81).
Anonim şirketlerin hisse senetleri dolayısıyla oluşturdukları borsalar, bu bakımdan Cavid Bey
için, iktisadi etkinlik açısından en faydalı kurumların başında gelmektedir. Zira, arz ve talepin
buluşması, borsalar sayesinde bu kadar kolaylaşmış ve ticaret hacimleri bu nedenle bu kadar
daha kolay bir biçimde genişlemiştir. Borsalar sayesinde, yatırımcıların sermayeleri
gayrimenkul olmaktan kurtarılarak, her daim nakide çevrilebilmekte; bu da hem üreticiye hem
de yatırımcıya büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Böyle olduğu için, hükümetler borsa
muamelelerine, borsada işlem gören yerli ve yabancı hisse senedi ve tahvillere ağır vergiler
yüklememelidir (Karaman, 2001:32). Zira ülkelerin medeniyet ve terakki seviyeleri, devlet
müdahalelerinin azlığı ile ölçülür (Karaman, 2004:75)
6. Cavid Bey’in İktisadi Düşüncesine Yöneltilen İtirazlar
Cavid Bey’in düşüncelerine olan itirazlar, genel olarak serbest
ticaret aleyhtarı, himaye yanlısı olarak bilinen ve “milli iktisat”
kaidelerine bağlı cenahtan gelmektedir. Bu itirazların başında,
serbest ticaretin, bütün insanlığın faydasını gözetmek bahanesiyle
egemen ülkelerin kendi çıkarlarını korumasına hizmet ettiği görüşü
gelmekteydi. Bu yüzden, her ülke bütün ihtiyaçlarını karşılayacak
şekilde ithal ikame bir model benimsemelidir (Karaman,2001:21).
Ayrıca, yine milli iktisatçı geleneğin önde gelen isimlerinden ve
Alman tarihçi okuldan ciddi anlamda etkilenen Ziya Gökalp ve
Tekin Alp tarafından, her ulusun bir iktisadi gerçeği olduğu ve
klasik
liberal öğretinin
bu bağlamda,
Osmanlı’nın
somut
Cavid Bey gibi Yahudi asıllı olan
Moiz Kohen (Munis Tekinalp), Cavid
Bey’in iktisadi düşüncesini eleştiren
düşünürlerin başında geliyordu.
gerçeklerine uyarlanmasının imkansız gözüktüğünü iddia edilmekteydi (Toprak, 1982:29). Ve
hatta Cavid Bey’in bakanlığı esnasında da, teorik altyapısına oranla tutarsız politikalar
12
izlemek zorunda kalmasının da bu duruma en iyi ispat olduğu, yine bu kesimler tarafından
dillendirilmekteydi.
Cavid Bey, himaye taraftarlarına, bir ülkenin tüm sanayi şubelerini tesis etmenin bir hayal
olduğunu iddia eder. Zaten, uluslar arası pazara hâkim olan ülkelerin de, her malı arz eden
değil, mukayeseli üstünlükler teorisinin de işaret ettiği gibi en fazla talep edilen malı en az
maliyetle üreten ülkeler olduğunu söyler. Böylelikle, ülkeler üstün oldukları alanlardan elde
ettikleri gelirler ile de, kendi ihtiyaçlarını başka pazarlardan elde edebilmektedirler. Kaldı ki,
himaye ile ülkenin genel refahı arttırılacağı sanrısı bir çok açıdan şüphelidir. Çünkü, birkaç
üreticinin kazanması için, gümrükler yoluyla bütün tüketicilerin aleyhine oluşacak yüksek
fiyatlar karşısında, insanların alım güçleri düşecek; böylelikle genel tüketim azalacak, bunun
ardından üretim seviyeleri de azalarak, ekonomik etkinliği git gide yok olacaktır(Karaman,
2001:21-22).
Cavid Bey, aynı zamanda dünyada yaşanan gerçekliğin bilincindeki bir insan olarak,
liberalizmin tam anlamıyla uygulanamayacağının da farkındadır. Bu sebeple, liberal
politikaları kademe kademe ve ülkelerin birbirlerine yönelik karşılıklı politikaları göz önüne
alınarak gerçekleştirilebileceğini söyler. Ama Cavid Bey’in şanssızlığı, maliye bakanlığı
döneminde, Osmanlı Devleti’nin dağılma arifesinde birçok savaş ile uğraşmak zorunda
kalmasıdır. Dış ülkelerle yaşanılan gerilimler, onun serbest ticari idealini sekteye uğratmış ve
kendisi de maliye bakanlıkları döneminde, yabancı sermayenin namevcut olduğu dönemlerde
devlet eliyle bankalar ve iktisadi teşekküller kurulmasına ön ayak olmuştur (Arol, 2005:63).
Ama kendisinin aynı zamanda 1. Dünya savaşı gibi büyük bir macera ve hatta felakete
girilmesine muhalefet ederek, maliye bakanlığından istifa edecek kadar ilkeli liberal tavrını
korumasını bilen barışçıl bir iktisatçı olduğunu da unutmamak gerekir (Karaman, 2001:3).
Sonuç
Sonuç olarak, Cavid bey tutarlı ve derin bir liberal düşünür, iktisatçı ve aynı zamanda siyaset
adamı olarak gösterilebilir. Kendisinin sınırlı devlet idealini, bakanlığı esnasında ortaya
koyduğu bütçe tasarılarından, serbest rekabete olan bağlılığını, ülkenin en ateşli serbest ticaret
savunucusu olmasından, girişim özgürlüğüne olan inancını da, kitaplarında derinlemesine
anlattığı serbest piyasa modeline dayanan klasik öğretiden kolaylıkla bulabiliriz. Cavid Bey
13
yazılarında, Osmanlı Devleti’nin kalkınmasının ancak dünya ekonomisi ile bütünleşmesi ve
bu amaçla yabancı sermayeyi teşvik etmesi yoluyla mümkün olabileceğini savunmuş,
himayeci anlayışa daima muhalif olmuştur. Milli iktisat politikalarına karşı duruşundaki
haklılığı ve daha o dönemde ülkesi için ortaya koyduğu geniş görüşlülük, o günün şartlarında
çok iyi anlaşılmasa da, günümüzün küreselleşen dünyasının getirdiği politik ekonomik
gerçeklikler bile birlikte şu an çok net bir şekilde tahlil edilmesi gereken bir durumdur.
Şüphesiz, bilim dünyası, serbest piyasa ekonomisinin ülkeler için en yararlı ve verimli bir
sistem olduğu konusunda hem fikir değil. Böylesine bir tek dillilik, zaten sosyal bilimlerin
doğasına ters bir durum teşkil eder. Ama fikirlerine ister katılırız ister katılmayız, klasik
iktisat anlayışına dayanan liberal düşünceyi Cavit Bey’in ortaya koymuş olduğu eserler
doğrultusunda incelediğimizde, kendisinin dönemin iktisadi düşüncesinde bir zirve noktası
olduğunun hakkını vermek gerekir. Cavid Bey, hem bir bilim adamı, hem de etkili bir
politikacı olarak, çağının iktisat bilimini noksansız bir şekilde ülke literatürüne aktaran bu
kişi, döneminde kullanılan tüm iktisadi teknikleri bizzat çalışmalarında tatbik ederek, yeni
nesil akademisyenlere eşsiz bir örnek oldu.
Böylesine kaliteli bir ismin, cumhuriyet dönemi iktisadi ve mali politikalarında kullanılması
yerine, haksız bir suçlama ile idam edilmiş olması da, sanırız ki bu ülkenin, kurucu
ideolojisine özgü karakterinden kaynaklanan makûs talihsizliklerin de başında gelmektedir.
Onun ölümünden sonra, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca kimse liberal ekonomi düşüncesini ve
iktisat bilmini onun kadar tutarlı ve ateşli bir şekilde savunmadı, belki de savunamadı.
Türkiye’de liberal düşüncenin hem kamusal hem de toplumsal çevrelerde hala neden
gelişemediği sorusunun bir cevabı olarak, Cavid Bey’in sisteme uymayan görüşleri nedeniyle
dramatik şekilde katledilişi, çarpıcı ama bir o kadar da trajik bir örnek olarak karşımızda
durmaktadır.
Cavid Bey, İstiklal Mahkemesi’nde Yargılanırken (1926).
14
KAYNAKLAR
Alkan H., Doğan A., “Osmanlı Liberal Düşüncesi, Ulum-i İktisadiye ve İçtimaiye
Mecmuası”, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010
Arol, Hasan, “Mehmet Cavid Bey”, Liberalizm, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, İletişim
Yayınevi, İstanbul, 2005, s.48-65
Cavid Bey, Mehmet, “İktisat İlmi”, sadeleştiren: Orhan Çakmak, Liberte Yayınları, Ankara,
2001
Çavdar, Tevfik, “Türkiye’de Liberalizm’in Doğuşu”, Uygarlık Yayınları, İstanbul, 1982
Çetin, M., Koraltürk, M., “Türkiye’de Liberal İktisadi Düşünce”, Liberalizm, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 316-355
Doğan, İsmail, “Sosyolojik Düşüncenin Osmanlı’daki Kaynakları: Ulum-i İktisadiye ve
İçtimaiye Mecmuası”, XIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, cilt:3, kısım:2,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002
Erdoğan, Mustafa, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, Aydınlık, Modernlik ve
Liberalizm, Orion Yayınevi, Ankara, 2006, s.144-170
Eroğlu, Nazmi, “ İttihatçıların Ünlü Maliye Nazırı Cavid Bey”, Ötüken Neşriyat, İstanbul,
2008
İnsel Ahmet, “Türkiye’de Liberalizm Kavramının Soyçizgisi”, Liberalizm, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 41-74
Kansu, Aykut, “20. Yüzyılın Başında Türk Düşünce Hayatında Liberalizm”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt:1, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004
15
Karaman, Deniz, “Cavid Bey ve Ulum-i İktisaddiye ve İçtimaiye Mecmuası”, Liberte
Yayınları, Ankara, 2001,
Karaman, Deniz, “Ulum-i İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası”, C.Ü Sosyal Bilimler Dergisi,
Mayıs, 2004, s.65-87
Mardin, Şerif, “Siyasal ve Sosyal Bilimler”, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990
Sayar, Ahmed Güner, “Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması”, Der Yayınları,
İstanbul, 1986
Toprak, Zafer, “Türkiye’de Milli İktisat (1908-1918)”, Yurt Yayınları, Ankara, 1982
Ülken, Hilmi Ziya, “Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi”, Ülken Yayınları, İstanbul, 1979
16

Benzer belgeler