haber - DİVRİĞİ GAZETESİ

Transkript

haber - DİVRİĞİ GAZETESİ
Projeler Divri¤i’de anlat›ld›
KABLO ‹MALAT SAN. DIfi T‹C. ve PAZARLAMA A.fi.
DİVRİĞİ: AYLIK SİYASİ GAZETE
MAYIS: 2016
YIL: 10: SAYI: 111
İADE
ADRESİ
Merkez: Okçumusa Cd. Midilli Sk Göldağı İş Mrkz. No: 2/8 34420
Karaköy-İstanbul-Türkiye T.+90 212 251 40 83 pbx-F. +90 212 249 83 00
Fabrika: İstasyon Mah. Baraj Yolu Mevkii Kümesi No: 20 Velimeşe Org. San.
Bölge. Çorlu-Tekirdağ T.+90 282 674 38 95-96- F.+90 282 674 38 94
www.divrigi.com.tr
Plan Cürek mi?
MARAfiTAN SONRA D‹VR‹⁄‹ M‹?
Maraş’ta Alevilerin yoğunlukta olduğu yerleşim yerine kurulan
Suriyeli Mülteci Kampı’nın bir benzerinin Divriği’de kurulmak
istendiği ortaya çıktı. Sivas Valisi Alim Barut’un 19 Nisan’da
Divriği Belediyesi’ne tebliğ ettiği yazıda, “bölgede bulunan
boş kamu binalarının ve kamp kurulacak yerlerin listesi
Saadet Bayar
istendi. Köy muhtarlarından alınan bilgilere göre Divriği
Belediyesi’ne gönderilen tebligattan bir süre önce Divriği Kaymakamlık
görevlilerinin köy muhtarlarına “köyünüzde kaç ev var, kaç kişi kalıyor,
boş ev var mı, Suriye’li var mı?” şeklinde sorular sorulduğunu söylediler.
Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye Başkanlığı’na gönderdiği ‘ivedi’kayıtlı
yazıda AB’yle mülteci anlaşması çerçevesinde yayınlanan başbakanlık
genelgesi gereği bölgede hazır bina ya da bina yapmaya uygun arsa/arazi
tespiti yapılarak bildirilmesi istendi.
BELGE G‹ZLEND‹ M‹?
Sivas Valiliği’nin Divriği Belediyesi’ne 19 Nisan’da tebliğ ettiği yazıyı Divriği
Gazetesi ele geçirene kadar kamuoyundan gizlendi. Haber kaynağımızın
bize verdiği bilgiler üzerine 22 Nisan tarihinde yaptığımız “Divriği’ye Suriyeli
Mülteci Kampı” haberimiz kamuoyunda büyük ses getirmesi üzerine Divriği
Kültür Derneği Başkanı Cafer Yıldız devreye girerek, “ Divriği Belediye Başkanı
Hakan Gök’ü aradım, sordum, bu haber tamamen asparagas” açıklamaları
yaptı. Divriği Gazetesi belgeyi ele geçirdi. İşte Belge. Devamı: Say:11 de
Şahin Küçük
‘Aleviler zulüm altında’ YAZARLAR
[email protected]
Önce Kendinizle Yüzleşin.!
İYASETTE sokağın dili diye tabir edilen bir teori
var. Toplumun siyasal partilere ve projelere nasıl
baktığı, buna karşı nasıl tutum aldığı sokaktaki insanın
görüşü üzerinden tarif edilir. Bu bakış açısı tamamen
yabana atılacak bir görüş değildir esasında. Nihayetinde
siyasi partiler de sokaktaki insanın gücüyle, desteğiyle
iktidara geliyor.
Sağ, sol, muhafazakâr veya milliyetçi partiler kendi
ideolojik görüşleri üzerinden siyaset yaptığına göre
topluma nasıl bir düzen vaadettikleri de bu ideolojik
tutarlılık üzerinden toplumsal karşılığını buluyor.
Sosyaldemokrat görüşü savunan bir kişi olarak sormak
istiyorum? Sokağın dilini kim, nasıl oluşturuyor? Sokağın
dili neden Sosyaldemokrat eksenli oluşmuyor? Bizim
camiada, Türkiye’nin yıllardır biriken, adaletsiz, eşitlikten
uzak, her türlü kurumunun yozlaştığı, çürüdüğü ortama
“ama 1950’li yıllardan bu yana sol iktidar olmadı ki”
şeklinde cevap verilerek mevcut durum normalmiş gibi
gösteriliyor? Hal böyle olunca sol kesimler de kendilerine
has mazeretler üreterek, bir tür rıza gösterme haline
sürükleniyor. Kısaca yaşanan bütün kötülüklerin
müsebbibi sağda aranıyor. Tamam sosyaldemokrasi
1950’den beri iktidar olamadığı için bu serzenişi bir
yere kadar masum kabul edebiliriz. Peki sol neden
iktidar olamıyor? Solun hiç mi suçu yok? Sokaktaki insan
sola neden güvenmiyor? Sol, eğip bükmeden bu sorularla
yüzleşmedikçe, mazeretler üzerinden mağdur edebiyatı
yaparak iktidar alternatifi olamaz. Parti organlarına veya
milletvekilliğine seçilenler sokaktaki insanın günlük
beklentilerini değil, kendi ikballerini düşünerek, bir
dönem bitmeden diğer dönem yeniden seçilme hesapları
yaparak bu halkın güvenini asla kazanamazlar. Bu
alışkanlık devam ettikçe, sol bir elli yıl daha geçse yine
iktidar olamaz. Kendi iktidarlarını düşünenler halkın
iktidarını nasıl kuracaklar allah aşkına?
S
Gülümser
HEPER 5’de
Ankara Divriği Kültür Vakfı “Aleviliğin
Dünü ve Bugünü” adıyla Ankara Vedat
Dalokay Salonu’nda panel düzenledi.
30 Nisan tarihinde düzenlenen panele
Prof. Dr.
Bedriye
Poyraz,
Birgün
Gazetesi
Yazarı ve
Alevi
Ayhan
AYDIN
Araştırmacısı Ali Murat İrat ve Garip
Musa Ocağı Dedesi Ali Güven katıldı.
Devamı: Say:10’da
Sad›k
Albayrak 6’da
Restorasyon başladı
1985 yılında UNESCO koruması altına
alınan Anadolu’nun El Hamrası olarak kabul
edilen Divriği Darüşifası’nda restorasyon
çalışması
başladı.
Restorasyon
boyunca
yapılacak
olan bütün
çalışmalar
herhangi bir
yanlışa sebebiyet vermemek için kayıt altına
alınacak. 6 Mayıs itibarıyla son kez cuma
namazı kılınan Divriği Ulucami’si restorasyon
boyunca ibadete kapalı olacak.
Devamı: 8’de
Nakilbent Sk. No: 25
Sultanahmet - Fatih
İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık ile
yaptığımız röportajın ikinci
bölümünü yayımlıyoruz. Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın (DİB) islamda
yerinin olmadığını söyleyen Eliaçık
“Bunlar din adına bekçilik yaparlar,
din adına vekâlette bulunurlar, din
adına görüş bildirirler. Bu görüş
giderek dayatmaya dönüşebilir.
Kuran-ı Kerim ruhban sınıfını
yasaklıyor.” dedi.
Devamı: Say:4’de
Dünya Mirası Mengücek Vakfı
Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz
ve vakıf kurucu üyeleri 5-8 Mayıs
tarihleri arasında Divriği’ye
giderek bir dizi görüşmelerde
bulundu. Vakıf Başkanı Mahir
Tevrüz 6 Mayıs Cuma Günü
Divriği Belediyesi Meclis
Salonu’nda yapılan toplantıda
vakfın kuruluş amacını ve Divriği
için yapmayı planladıkları
çalışmaları anlattı.Devamı:Say: 11’de
‹stanbul S‹RKEC‹ PP.303
Diyanet dini kullan›yor
Abdullah
AYSU 3’de
Tanju
AKAD 12’de
Hatice Ero¤lu
AKDO⁄AN
8’de
‹smail
ÇINAR 3’de
Turan
ESER 7’de
D‹VR‹⁄‹ GAZETES‹
www.divrigi.com.tr
[email protected]
0532 327 19 58
POSTA ÇEK‹ HESABI
Sadet Bayar
09548784
‹fi DÜNYASI
MAYIS 2016
YIL: 10 SAYI: 111
2
www.divrigi.com.tr
TÜMAŞ A.Ş yeniden hayatta
TÜMAŞ A.Ş tam 35 yıl önce dayanışma mantığı üzerine kurulmuş bir yaptık. Geldik
Şirinevler’deki daireye?
şirket. Şirket ortaklarının neredeyse yüzde doksanı Divriğililerden
Orda da aynı istismarla
oluşuyor. İlk kuruluş aşamasında Çorlu’da 136 dönüm tarım arazisi karşılaştık. Dairenin bir
alınmış çok önemli heyecan yaratmış, ancak şirket bir süre sonra kaderine odası kooperatif
cüzi bir kirayla
terkedilmiş, nerdeyse kapanacak hale gelmiş. TÜMAŞ’ı yeniden kurtaran, tarafından
tutulmuş, diğer odaları da
kuruluş felsefesine kavuşturan TÜMAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin başkaları tarafından 13 yıl
Demir ile şirketin 35 yıllık maceralı geçmişini ve bugününü konuştuk. boyunca bedelsiz
kullanılmış. Şirket
evrakları kayıp. Elde
şirkete dair ortakların
hisselerini belgeleyen hiç
bir şey yok. Mevcut
kullanıcıya daireyi
boşaltması için bir süre
verdik ve tahliye ettik.
Şirketin 2005 yılı sermaye
artışından kalan paraları
ortaklardan toplayarak, bir
kısmıyla dairemizi
komple tamir edip iyi bir
bedelle kiraya verdik. Şu
an daireden aldığımız iki
yıllık kira geliri ile bu
masraf amorti edilmiş kâra
geçilmiştir.
Şirketin kayıt ve
belgelerini noter kanalıyla
eski yöneticilerden
istedik. Maalesef şirketin
kurucu yöneticileri bu
belgeler bizde yok dediler.
Hatta şirketin banka
Nurettin Demir: TÜMAfi A.fi Yönetim Kurulu Baflkan›. Ziraat Müh.
hesaplarının olduğundan
haberimiz yok diyerek
Neden sorgulamamışlar?
bulduk. Biz 2014 yılı Şubat ayında
çok ilginç bir cevap verdiler.
Bahsettiğim tarih 12 Eylül Darbesi’nin
göreve geldik, şirket Haziran ayında
Ortaklarının hisselerini ve miktarları
yapıldığı yıllar olduğu için, herkesin
Kayyum’a düşecekti. Biz, yani bugünkü
belgeleyen Ticaret Sicil Gazetesi
çeşitli siyasi sebeplerden dolayı
TÜMAŞ AŞ yönetimi 2013 yılı sonunda
arşivlerini tarayarak yeniden
sorunları, sıkıntıları olduğu
göreve geldik. Şirketin kuruluşundan
ortaklarımız haklarını ortaklık pay
kanaatindeyim. Bu süreç 1998’e kadar
bu güne kadar neyimiz var neyimiz
defterine genel kuruldan aldığımız
geliyor ve bu tarihte TÜMAŞ yönetimi
yok araştırmasına girdik. Şirketi baştan
yetkiyle işledik.
değişiyor. Yeni yönetim tekrar bir
sona masaya yatırdık. Şirinevler’de bir
Yenibosna Gönen Otel’de danışma
sermaye artışına gidiyor. Çünkü
daire, Çorlu’da 33 yıldır çok cüzi bir
kurulu toplantısı yaparak bu
göründüğü kadarıyla şirket kasasında
kirayla kimler tarafından ekilip
durumların tamamını şirket
para yok. Yönetim değişiyor, üyelerden
biçildiğini bilmediğimiz 136 dönüm
ortaklarımıza anlattık. Daha önceki
toplanan paralarla ofis olarak
bir tarla var. İşin garibi bu tarladan
genel kurullara 15-20 kişi katılırken,
kullanmak için Şirinevler’de bir tane
gelen kira gelirlerinin de şirket kasasına
2014 yılında göreve geldiğimiz Genel
daire alıyorlar. Daireden artan parayla
girmediğini, yöneticilerin bu şirket
Kurul’a TÜMAŞ üyelerinden yaklaşık
da ufak tefek ticaret yapmaya
gelirini kendi özel hesaplarında
120 kişiden fazla ortak katıldı.
çalışıyorlar, ama başarılı olamıyorlar.
tuttuklarını tespit ettik. İlk göreve
Oteldeki toplantıya da 70 ‘e yakın
Çiftlik projesi de akamete uğruyor,
geldiğimiz zaman bu tarlanın gerçek
ortak katıldı. Yapılan toplantılarda
Tümaş AŞ yönetimi faaliyetleri pasifize
kirası ne? Onu araştırdık. İlginç bir
bütün açıklığıyla durumu anlattık.
ediyor, daireyi kapatıp kaderine terk
durumla karşılaştık.
TÜMAŞ’ı yeniden aktif hale getirmek
ediyor ta ki 2013 yılına kadar.
Nedir o ilginç durum?
için çalıştık ve başardık. Kısaca şirket
Peki daha sonrası?
TÜMAŞ AŞ’nin sahip olduğu arazi 33
yan yatmış kötü kaderini beklerken,
TÜMAŞ 2013’e geldiği zaman 2005’de
yıldır gerçek değerinin dörtte bir
biz ayakları üstüne oturttuk. Tüm
çıkan Ticaret Kanununa göre zorunlu
değerinde bir kira bedeliyle çar çur
hukuki gerekleri ve ticaret kanununa
yasal sermaye artışı yerine
edilmiş, sahipsiz bırakılmış onu
göre yapılması gereken işleri yaptık
getirilmeyerek, tasfiye durumuna
gördük. Hemen kolları sıvadık. Tarlayı
bitirdik. Artık TÜMAŞ A.Ş. herhangi
düşmeye az bir süre kalmıştı. Ortaklar
kullanan kişiye giderek tarlanın gerçek
bir soruyla karşılaştığında konu ne
bunu takip etmemiş maalesef. Kısacası
değerini bildirdik. 6-7 bin liraya
olursa olsun bir cevap verilebiliyor,
TÜMAŞ yönetimi tüzel kişi gibi
kullandığı tarlanın gerçek değerinin
şirket merkezi sürekli iletişime açık.
davranamamış, bir şirket olarak
daha yüksek olduğu hatırlattık. Eğer
www.tumas.net adlı İnternet sitesi
görevlerinin hiç birisini yerine
kullanacaksan en az 17-18 bin türk
gelişmeleri ortaklarımıza duyuruyor.
getirmemişti, bunu gördük. Çıkan yasa
lirası ödemesi gerektiğini bildirdik.
Şirket varlıklarımız kontrol altında. iki
ve yönetmeliklere uyulmadığı için
İhtarlar çektik. Ve gerçek değerler
yıldır yönettiğimiz ve benimde yönetim
tasfiye durumuna gelmiş bir şirket
üzerinden kira kontratlarını yeniden
kurulu başkalığını yaptığım iki yıllık
EL‹F
DÜ⁄ÜN SALONU
YI
L
Mehmet Diktaş
0532.283 82 35
fi
TÜMAfi A.fi
TA
TÜMAŞ AŞ nasıl ortaya
çıktı?
TÜMAŞ 1980’li yıllarda
toplumsal dayanışma ile
üreterek değerlerini
yükseltmek isteyen
Saadet Bayar
Sivaslı
hemşehrilerimizin bir
araya gelerek örneği kendi arazisinde
üretim yapmak için bir araya
gelmesiyle dayanışmayla gelişme
modeli üzerinden ortaya çıkmış bir
kuruluştur. 55 kurucu ortak
Anasözleşme’ye imza atarak bu
hareketi başlatmışlar. Şirketin
anasözleşmesinde üretim alanı olarak
hayvancılık ve temel gıda maddeleri
üretimi üzerine bir faaliyet alanı
benimsenmiştir. İlk kuruluş
çalışmalarıyla yola çıkan ortaklarımız
1985 yılı sonunda ortak sayısını
arttırarak 250 üyeye ulaşmışlar. Bu sayı
1998 yılında sermaye artışı ile yaklaşık
üç yüz kişiye ulaşmıştır. Kurucu ortak
iradenin temel amacı kendi arazisi
üzerinde hayvansal üretim çiftliği
kurarak, temel ihtiyaç maddelerini
ortaklarına direk olarak aracısız
sunmak, daha sonra da halka açılarak
büyüme hedefini önlerine
koymuşlardır.
Bahsettiğiniz hedefe varmak için ne
yapmışlar peki?
Kuruluş aşamasından sonra Çorlu
Seymen Köyü’nde beş yüz baş hayvan
barındıracak 136 dönüm arazi satın
almışlar. Üretim için hayvancılık
tesislerini projelendirip bir de ruhsat
almışlar. Gerçek Sebepleri nedir ?
bilmiyorum ama, sonraki yıllarda bu
projeyi gerçekleştirmemişlerdir.
Bahsettiğiniz 136 dönüm araziyi
almak önemli bir başarı değil mi?
Bence başarı toplanan sermayenin
yatırıma dönüşmesi, ana sözleşmede
yazan hedefi gerçekleştirmek üzere
ilerlemektir. Esasında ortaklardan
topladıkları para bahsettiğimiz tarlanın
tapuda yazan maliyetinin tam 4 kat
üzerinde bir miktardır. Bu miktarın
toplamı orada her türlü tesisi yapacak
ve geliştirecek satın alma gücüne veya
başlamasına neden olacak seviyededir.
Ancak üzülerek söylüyorum ki bu
önemli şans heba edilmiştir.
Peki diğer paralarla ne yapıyorlar?
Dediğinize göre TÜMAŞ’ın toplamda
6 yüz dönüme yakın araziyi satın
alacak sermaye toplanmış. Bu kalan
sermayeyi kasalarında mı tutuyorlar?
Ne yazık ki bu paranın akıbeti belli
değil. İlginç olan bu paranın nerede
olduğunu bilen de yok. Teşvik
belgesini, ruhsatını aldıkları halde
üretime geçemeyen bir şirketle,
projeyle karşı karşıyayız. Sebepleri ve
nedenleri yıllarca sorgulanmamış,
Yöneticilere insani duygularla
güvenmişlerdir.
dönemde; eksi bakiye ile devraldığımız
şirkette ağır sorunlar ve giderlere karşın
kasamızda 44 bin TL dan fazla paramız
var. Ayrıca Alacaklarımız mevcut.
Tamam, önemli sorunları
halletmişsiniz. Bundan sonra ne
yapmayı planlıyorsunuz?
Önce Çorlu’da bulunan 136 dönüm
arazimizi aktif hale getireceğiz.
TÜMAŞ’ın kurucu iradesini yeniden
inşa edeceğiz. Çorlu’daki arazimizi
şirket ortaklarımızla birlikte üretim
yapar hale getireceğiz. İlk etapta 120
başlık süt hayvancılığı planlayıp; 50
adet inek alarak işe başlayacağız. Süt
ve süte dayalı üretim yapacağız. Kendi
TÜMAŞ markamızla üyelerimize ve
piyasaya gıda ürünü sunacağız.
Arazimizin karayoluna cephe kısmında
25 odalı otel ve sosyal tesis inşa ederek
şirket ortaklarının ticari gelirlerini
artıracağız. Arazi içerisinde
ortaklarımızın fiilen faydalanacağı
alanlar ayırarak sosyal dayanışmayı
sağlayacağız. Örneğin piknik alanı,
kurban kesim alanı, hobi bahçeleri
gibi Arazimizin konumu çok avantajlı,
Çorlu Havaalanı’na birkaç dakika
mesafede, E-5 Karayolu’na 153 metre
cepheli. Bir çok firmanın böyle bir
imkânı yok aslında. Yaklaşık 20 milyon
nüfuslu Marmara bölgesi gibi bir
pazarın ortasında 136 dönüm araziye
sahip olmak basite alınacak bir konu
değil. Ürettiğiniz her ürün bir saat
içinde devasa tüketim pazarına sevk
edebiliyorsunuz.
Anlattığınıza göre 35 yıllık TÜMAŞ
AŞ tarihi bir anlamda ihmallerle dolu.
29 mayıs Pazar günü TÜMAŞ’ Genel
Kurulu var. Ortaklarınız sizin bu
projenizi nasıl karşılayacak ? Sizi
destekleyecekler mi ? Öngörünüz
nedir.?
Büyük ozan Aşık Veysel ‘’bir çekirdek
ektim dört bostan verdi ‘’sözünü bizim
için söylemiş sanki.
TÜMAŞ’ın binlerce çekirdek ekecek
arazisi var. Ortaklarımızın büyük bir
çoğunluğu Divriği’li hemşehrilerimiz.
Genel kurulda kuru laflara değil iki
yıllık icraatımıza bakarak karar
vereceklerine güvenim tamdır.
Hazırladığımız plan ve proje 35 yıllık
ortak hayalimiz. Bunun gerçekleşmesi
herkesin ortak arzusu.
Divriğili hemşehrilerimiz, ortaklarımız
Şöyle düşünsünler; bu çiftlikte
üretilecek ürünler, neredeyse her gün
marketlerden satın aldıkları et, süt,
yumurta gibi temel ihtiyaç
maddeleridir. Bu ürünleri bizden
alsınlar. Projemize bu yolla verecekleri
katkı, kendilerine yapacakları katkıdır.
Buradaki son sözüm; aynası iştir
kişinin lafına bakmaz. Sözün özü
Divriği’li hemşehrilerimizin kalpten
toprağa akıttığı gözüdür. O’nu
koruyacaktır.
YILTAfi
S‹GORTA
Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti
www.yiltassigorta.com.tr
Mutluluğunuzu Paylaşıyoruz
Necip Fazıl Mah. Alemdağ
Cad. Yılmaz Sokak No:1
Kemerdere-Ümraniye / İSTANBUL
Tel.:(0216) 356 82 26 -27
RIZA BAŞHAN - 0532 600 54 81
Kaz›m Karabekir Caddesi Tuna Han
No: 101/46-47 ‹skitler / Ankara
[email protected]
Pbx: 0312. 384 67 26
0312. 341 18 26
Fax: 0312. 341 58 27
[email protected]
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
Yaşam engelsizdir
Avcılar'da
Engelsiz
Yaşam
Haktır
Saadet Bayar
Avcılar Belediyesi
“10-16 Mayıs Engelliler Haftası”
etkinlikleri kapsamında, "Engelsiz
Yaşam Haktır" etkinliği
düzenledi.
Farkındalık Oluşturmak İçin
Gökyüzüne Mavi Renkli Balonlar
Bırakıldı.
Avcılar Belediyesi Gümüşpala
Paşaeli Kent Parkı Nejat Uygur
sahnesinde gerçekleşen
etkinlikte, öğrenciler tarafından
vals gösterileri, koro, şiir ve
müzik dinletileri sunuldu.
Muhteşem sahne
performanslarının sahnelendiği
etkinlikte farkındalık oluşturmak
için gökyüzüne mavi renkli
balonlar bırakıldı.
Avcılar Belediyesi 10 - 16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan
Engelliler Haftası dolayısıyla bir dizi etkinlik düzenledi. Belediye
Başkanı Handan Toprak Benli engellilerle biraraya gelerek, Avcılar
Engel Tanımıyor sloganıyla yola çıktı. Toprak, çeşitli toplantılarda
engellilerin yaşamını kolaylaştırmak için çalıştıklarını ifade etti.
Benli, “Avcılar Belediyesi olarak engellilere araç gereç konusunda
her türlü desteği veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz” dedi.
Hayatı Paylaşmak İçin Engelleri
Ortadan Kaldırıyoruz
Etkinlikte konuşan Avcılar
Belediye Başkanı Dr. Handan
Toprak, "Sosyal
Belediyeciliğimizin
standartlarından biri olan 'Engelli
Dostu Belediyecilik"
anlayışımızla, Avcılar'da yaşayan
engelli hemşehrilerimizin hayatın
her alanına katılmaları yönünde
çalışmalarımızı sürdürüyoruz"
dedi.
Başkan Dr. Handan Toprak,
engelsiz yaşamın hak olduğunu
ESEN BÜRO
AG
MOBİLYALARI
‹LKEM‹Z H‹ZMET VE KAL‹TE
Ali GENÇ
Yönetim Kurulu Baflkanı
www.esenmob.com
belirttiği konuşmasının
devamında, dezavantajlı gruplar
arasında nitelendirdiği engelliler
için belediye bünyesinde
başlatılan projelere değindi.
Başkan Dr. Toprak, "Avcılar'da
yaşayan engellilerimiz için
belediyemiz Sosyal Yardım İşleri
Müdürlüğü Engelli Koordine
Merkezi aracılığıyla, sağlık,
eğitim, rehabilitasyon, istihdam
ve hukuki haklar konusunda
danışmanlık hizmetleri
sunuyoruz. Gündelik yaşamlarını
kolaylaştıracak sosyal yaşama
3
www.divrigi.com.tr
uyumlarını sağlayacak üretim
sürecine dahil olmalarının önünü
açacak çeşitli faaliyetler
yürütüyoruz.
"Engelsiz Belediyecilik"
anlayışımızla engelli
hemşehrilerimizin hayatın içinde
olmalarını hedefliyor, hayatı
paylaşmak için engelleri ortadan
kaldırıyoruz. Kimseyi kimseden
ayırmadan, kimseyi
ötekileştirmeden tüm
hemşehrilerimizi aynı içtenlikle
kucaklıyor, bilim, sanat, sporla
gelişiyor ve ilerliyoruz" şeklinde
konuştu.
Solaçık
İsmail
Çınar
[email protected]
Tacizden Rahatsız
Olmayanlar Çoğaldı
Gün geçmiyor ki bir taciz haberi olmasın.
Şimdi basına intikal etmiş birkaç haberden bahsedelim.
Artvin’in Yusufeli ilçesinde Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde
17 yıldır Kuran ve Arapça öğretmenliği yapan, 46
yaşındaki Rüstem A. küçük yaştaki çocuğa defalarca
tecavüz ettiği iddiası ile tutuklandı. Rüstem A. cezaevine
götürülürken “ben bekarım, elime kız eli değmedi, ne
yapayım” dediği iddia ediliyor. Sanığın avukatlığını ise,
eski AKP Artvin il başkanı üstleniyor.
Balıkesir’de bir ilkokul öğretmeni, 10 yaşındaki öğrencisi
ile rüyasında nikahlandığını gördüğünü söyleyerek,
çocuğu babasından istediği basında yer aldı.
Sinop’un Gerze ilçesinde 4 erkek çocuğa cinsel taciz
ve tecavüzden yargılanan Rafet Ermiş isimli dernek
başkanı 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ermiş’i, 7
Haziran 2015 seçiminde İstanbul’dan AKP milletvekili
aday adayı olan Avukat Necip Kumandaveren savunuyor.
Rize İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcısı, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Rize İl Sosyal
Hizmetler Müdürlüğü ve Kızılay Rize Şube Başkanlığı
görevlerini yürüten 56 yaşındaki Mehmet Nuri Gezmiş,
küçük yaştaki 2 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu
suçlamasıyla tutuklandı. Gezmiş hakkında 1983-2002
yılları arasında Diyarbakır ve Rize’de Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptığı dönemde adli yargılama
talebine dönemin mülki idare amirlerinin izin vermediği
ortaya çıktı. Hakkındaki şikâyetler üzerine Gezmiş’in
emekliliğini talep ettiği öğrenildi.
Ensar vakfı Çorum şube başkanı olan din kültürü ve
ahlak bilgisi öğretmeni Zekai İşler’in 2008 yılında iki
kız öğrenciye tecavüz etmesinin ortaya çıkması sonucu
hakkında yasal işlem başlatıldı. Ayrıca 2010 yılında
başka bir kadın 13 yaşında iken kendisine de tecavüz
ettiğini söylediği basında yer aldı.
12 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz suçundan
yargılanan ve ceza alan AKABE cemaatinin lideri olan
Mustafa İslamoğlu Artvin Ensar vakfının düzenlediği
konferansa katılarak peygamberi anmak mı anlamak mı
konulu konferans verdiği ortaya çıktı. 2,5 sene tacizden
ceza alan cemaat liderini Ensar vakfı ağırlamış. Bağlantılar
Karaman’da 10 erkek öğrenciye cinsel istismarda
bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan Muammer B.’nin
kurs verdiği evlerden ikisinin sahibi olduğu ortaya çıktı.
Bu iğrenç olaylara karşın ilginç bazı gelişmelere de
dikkat çekmek isterim: 7 yaşındaki kız çocuğu evlenebilir
diyen Ensar vakfından eğitmen Nurettin Yıldız’dır.
45 çocuğun tecavüze uğradığı ama halktan en
küçük bir tepkinin gelmediği şehir Karaman’dır.
“Bir sefer tecavüzden dolayı bir vakfı karalamak yanlış
olur” diyecek kadar insanlığını yitirmiş bakan Aile ve
Sosyal politikalar bakanı Sema Ramazanoğludur.
TRT Kurdi’de program yapan Şemsettin Özaykan’ın
“Namaz kılmayan idam edilir” diyor.
“Reisi Cumhur isterse onun zevcesi olabilirim”, “sahabe
hazretleri de cihat eden Peygamber efendimize
zevcelerini ikram etmiştir” diyen Meryem Gündoğmuş
Sancaktepe belediyesinde çalışmaktadır. Tüm gelişmelere
seyirci kalan AKP’nin 14 yıllık iktidar döneminde;
Fuhuş %1600, uyuşturucu %1700, çocuk istismarında
%600, boşanmada %35, yolsuzlukta %200 oranında
artış göstermiştir. Söylenecek başka söze gerek varmı?
HER TÜRLÜ M‹MAR‹ PROJEL‹
‹fiLER‹N‹ZDE H‹ZMET‹N‹ZDEY‹Z.
Ofis mobilyalar›nda y›ll›k deneyimiyle
kaliteli ahflap laminat ofis koltuklar›
imalat›yla yurtiçi ve yurtd›fl› projelere imza atm›fl
bir marka olarak hizmet vermekteyiz
[email protected]
‹nönü Cad Gülçin Sokak No: /B Çeliktepe Levent /‹STANBUL
Tel: Fax: Cep: MAYIS 2016
RÖPORTAJ
YIL: 10 SAYI: 110
4
www.divrigi.com.tr
Devlet aklı aleviliği çürütür
Yaz› Dizisi
Allah›n Dini
Kerbela’da Bitti
Asıl islam Kerbela’da bitince, dinin özü ruhu gitti, kabuğu ortada kaldı,
bunun yerine sahte islam hâkim oldu.
Bugün ortalarda gördüğümüz şey, Emevilerin 91 yıllık iktidarı boyunca
kurmuş olduğu din anlayışıdır. Mevcut olan budur.
II
‹lahiyatç› Yazar
‹hsan Eliaç›k
Siz Diyanet İşleri Başkanlığının
(DİB) kaldırılmasını
savunuyorsunuz, neden?
İslam da Ruhbanlık (din adamlığı)
ve ruhbanlığa ait bir kurum yoktur.
Ruhbanlık kurumu iki türlü olur.
Avrupa da olduğu gibi kiliselerde,
bizde olduğu gibi (DİB) Diyanet
İşleri Başkanlığı şeklinde. Bunlar din
adına bekçilik yaparlar, din adına
vekâlette bulunurlar, din adına görüş
bildirirler. Bu görüş giderek
dayatmaya dönüşebilir. Kuran-ı
Kerim ruhban sınıfını yasaklıyor.
Kuran Peygambere diyor ki; bir, “biz
seni insanlar üzerinde bekçi
yapmadık” iki “biz seni insanlar
üzerinde vekil yapmadık” üç “biz
seni insanlar üzerinde zorba
yapmadık” Hem Katolik Kilisesi hem
de DİB kökeninde bu üç unsur var.
Dine bekçilik, dine vekâlet etmek,
din adına konuşmak ve İnsanlara
din dayatmak. Din budur, bunu
yapacaksınız diyorlar. Bunun en
şiddetlisi Katolik kurumunda ortaya
çıkıyor. Katolik kurumu baştan aşağı
din dayatması mantığı ile kurulmuş
bir ruhbanlık kurumu. Diyanet ise
devlete bağlı bir ruhbanlık kurumu.
Devletin din ihtiyacını karşılayacak
şekilde inşa edilmiş bir kurum. Bu
haliyle Diyanetin görevi, islamın
yaşaması değil, islamın kontrol
altında tutulmasıdır. Diyanet, dini
çevrelerden devlete herhangi bir
zarar gelmemesi için onları kontrol
altında tutmak için kurulmuş.
Hatta, gerekirse onları uyuşturmak,
gerçeklerden uzak tutmak ve kontrol
etme amacı. Bu bir defa islama
uygun değil. Laikliğe de uygun değil.
Eğer devlet bir dini esas alırsa o
devlet laik olamaz. O zaman diğer
dinler ne olacak? Hani laiklikte din
işleriyle devlet işleri ayrılacaktı.
Burda devlet işleriyle din işleri
birbirinden ayrılmıyor, tam tersine
devlet din işlerine karışıyor. Devlet
din görevlilerine maaş veriyor,
camilerden hutbeleri kontrol ediyor,
namazı kontrol ediyor.
Alevilerin bir kesimi diyanetin
dedelere maaş vermesini istiyor.
Buna ne diyeceksiniz?
Alevi Cem evlerinin diyanete
özenmesine veya diyanetten
kendilerine bir pay verilmesine, veya
dedelere maaş verilmesine gerek
yok. Şu andaki cem evlerinin
konumu camilerden daha özgürdür,
daha ileridir. Alevi cem evlerinin
camilere değil, camilerin cem
evlerine benzemesi lazım. Kısaca
Türkiye’deki bütün camiler cem
evleri gibi olması gerekir. Cemaatin
gönüllü bağışlarıyla ayakta duran,
bağımsız ve özgür kurumlar
olmalıdır. Mahalle halkı tarafından
desteklenmeleri gerekmektedir,
devlet buralara hiç bir suretle
karışmamalıdır. Devlet sadece insani
hizmetlerinden dolayı buralardan
para almamaları gerekir. Mesela,
camilerin, cem evlerinin, kiliselerin,
havraların, yeryüzünde allahın
adının zikredildiği veya ibadethane
olarak bilinen kurumların hiç
birinden ayrım gözetmeksizin,
elektrik, su, doğalgaz, arsa kirası
alınmamalı.
İslami çevreler bu konuda sizin gibi
düşünmüyor?
Bahsettiğiniz kesimler herhangi bir
ideolojik tutum alacak durumda
değiller. Para kazanmaktan yolunu
bulmaktan, durumunu
düzeltmekten, ne dini ne de
ideolojik böyle tartışma yapmaya
vakitleri yok. Şu anda AKP’nin peşine
takılmış giden insanların çoğu
paradan başka bir şey
düşünmüyorlar. Onlardan,
Türkiye’nin kültürel hayatına, dini
hayatına, mezhep hayatına, sosyal
dokusuna, dair ileri adımlar
beklemek çok yanlıştır. Bitmiş
tükenmiş bir ekiptir bunlar.
Ekip derken AKP kadrolarını mı
işaret ediyorsunuz?
AKP dediğimiz iktidar kadrosu,
yolsuzluğa batmıştır, kokuşmuştur.
Şu sıralarda da korkuya
kapılmışlardır, “bu yolsuzluklar
savunuyorsam, AKP iktidara
gelmeden önce neyi savunuyorsam
aynısını savunmaya devam
ediyorum. Çünkü bu fikirler
doğrudur, olması gereken budur.
Bundan daha geriye düşmemek
gerekir.
Geçmişten bugüne, müslüman
ülkelerin çoğunda huzur, güven yok.
Açlık yoksulluk da cabası. Birçoğu
savaş halinde. Savaş olmayan
Müslüman ülkeler de başka
sorunlarla boğuşuyor. Bunun sebebi
nedir?
Bunun birçok sebebi var. Siyasi,
ekonomik, coğrafik, iktisadi
sebepleri var. İslam dünyasının niye
bu halde olduğuna dair, sorulara bir
başlık altında bakmak lazım. Siyasi
sebepleri, Peygamberin vefatından
sonra islam dünyasına yaygın olarak
geleneklerine döndüler. Bizans
demek “Baas” demektir, Sasani
demek “Oligarşi” demektir. Sünni
saltanat ideolojisi, Roma’yı taklit
etti, Şii İmamet İdeolojisi de Bizans’ı
taklit etti. Roma’da aslolan, “tanrı
kraldır, kral tanrının yeryüzündeki
gölgesidir” anlayışı yayıldı. Sasani
anlayışında ise, aile, hanedan, kutsal
soy düşüncesidir. Bu da
peygamberin soyu, Ehlibeyt, 12
İmamlar, seyyitler, şeklinde islam
dünyasında taklit ederek, bu sefer
peygamberin soyu gerekçesiyle bir
hanedan modeli üretildi. Gerçek
Alevilik öğretisinde aslolan soy değil,
yoldur. Hz. Hüseyin, “benim
soyumdan gelen değil, yolumdan
giden bendendir” demiştir. Alevilerin
bütün deyişlerinde bu böyledir.
Alevilerden de peygamberin
soyundan geldiğine inananlar var.
Bu haliyle Diyanetin görevi, islamın yaşaması değil, islamın kontrol altında
tutulmasıdır. Diyanet, dini çevrelerden devlete herhangi bir zarar gelmemesi için
onları kontrol altında tutmak için kurulmuş. Hatta, gerekirse onları uyuşturmak,
gerçeklerden uzak tutmak ve kontrol etme amacı.
ortaya çıkacak, rezil rüsva olacağız,
bir daha asla iktidar yüzü
göremeyeceğiz” korkusu içinde
devam eden bir güruhtur bunlar.
Ben bunlardan bir şey beklemiyorum
ki? İçlerinde diyanetin konumunu
düşünecek, çalışacak bir tane adam
yok. Biz bunların çoğunu tanıyoruz.
Daha önceleri dergilerde filan
bunlarla “diyanet olsun mu, olmasın
mı, yakın tarih islam düşüncesi ile
ilgili, islam medeniyetinin yeniden
tesisiyle ilgili” dergiler çıkardı,
tartışırdık, yazılar yazardık. Bunların
hiç birisi şu anda yok. Zaten
tartışacak durumda da değiller.
Yollarınız ayrıldı mı yani?
Ben doğru bildiğim yolda
yürüyorum. Daha önce neyi
nüfuz eden tarz Roma, Bizans ve
Sasani gelenekleridir. İslamın
öngördüğü özgün kurumlar
gelişemedi. Mesela meşverete
(istişare, tanışma, diyalog) dayalı
yönetim modelinin gelişmesi
gerekiyordu. Bu ne demektir? Eski
Yunanistan’daki, Atina’daki gibi
cumhuriyet, veya demokrasi
dediğimiz modelin islam dünyasında
gelişmesi gerekiyordu. Alevi
kültüründeki ifadeyle “Rıza”ya
dayalı, Sünni kültüründeki ifadeyle
“Şura, Meşveret”e dayalı bir siyasal
sistem kurulması gerekiyordu.
Bu dedikleriniz, Hz. Muhammed’in
vefatından sonra mı yaşandı?
Evet yaşanmadı. Müslümanlar bu
girişimi bıraktılar, Bizans ve Sasani
Babadan oğula geçme meselesi.
“Peygamberin soyundan gelmek”
Bunun islamda hiç bir kıymeti yok.
Aslolan Yoldur. Kim
peygamberdendir? Peygamberin
yolundan giden ondandır. Velev ki
Arap olmasa da, velev ki ona kan
bağıyla, Haşimi soyundan gelmese
de. İslam dünyasında iki anlayış
ortaya çıktı. Bir; Sünni Saltanat
İdeolojisi, bu Bizans taklididir,
Bizans’ın islam dünyasında yeniden
ortaya çıkmasıdır. iki; Şii İmamet
Mitolojisidir. Bu da eski bir İran
geleneği olarak islam dünyasının
ruhunda yeniden ortaya çıkmasıdır.
Peki İslamda “Rıza ve Meşveret”e
dayalı anlayışa ne oldu?
Benim görüşüme göre allahın dini
Kerbela da bitmiştir, islam doğduğu
topraklarda, Kerbela’da toprağa
gömülmüştür. Ondan sonrası Bizans,
Sasani, Oligarşi, Monarşi, hanedan
ve saltanat geleneğinden ibarettir.
Siyasi olarak islam dünyası kendisini
ifade edememiştir. İslamın özgün
kurumları kurumsallaşamamıştır.
Yunanistan’da olduğu gibi, İslam
dünyasında, cumhuriyet ve
demokrasi doğamamıştır. İslam bu
hususta çok erken konuşmuş gibidir.
Çağın katı gelenekleri, o günkü
dünyaya hakim olan Bizans ve
Sasani uygarlıkları, islamın özgün
içeriğine ruhuna zuhur etmesine,
islamın gelişmesine engel oldu.
İkinci olarak Müslümanlar toprak
ağalığını aşamamıştır. Bin 400
senedir islam coğrafyasında toprak
düzeni değişmedi. Toprak ağaları
var, onların yanında çalışan
marabalar var. İslam, mülkiyetin
toplumsallaşması gerekiyordu.
“Mülk Allahındır” diyerek bu iş
başlamıştı, peygamber “mülk
allahındır” diyordu. Bugün de dahil
islam coğrafyasında hiç bir zaman
mülk allahın olmadı, ağaların
beylerin, sultanların, hanedan
mensuplarının ve çevrelerinin oldu.
Halbuki islam bu yapıyı değiştirmek
için gelmişti. Ekonomik olarak da
olmadı. Sosyal olarak “efendi köle”
ilişkisi kalkmadı. Kadın erkek eşitliği
sağlanamadı. Peygamberin
vefatından sonra bunların
gerçekleşmesi gerekiyordu. Zengin
ve yoksul arasındaki uçurum ortadan
kalkmadı. Sınıfsal çelişkiler sona
ermedi. En kutsal kitapların temeli
“öldürmeyeceksin, çalmayacaksın,
yalan söylemeyeceksin, iftira
atmayacaksın, komşuna iyi
davranacaksın, zina etmeyeceksin,
ihtiyacından fazla mal
biriktirmeyeceksin, faiz
yemeyeceksin. Bunlar Kuran’ın
temeli olan emirlerdir. Tevrat’ta,
İncil’de, Zebur’da, Aves’te, kısaca
bütün kutsal kitaplarda geçen
emirdir bunlar. Bunları sağlayacak
ahlâki, siyasi, ekonomik, politik ve
sosyal bir düzen kurulamadı. Tabiri
caiz ise kuran emirleri yarım kaldı.
İslam dünyası bu anlattığım sorunları
aşamamanın çelişkilerini yaşıyor.
Peygamberin vefatından sonra,
Muaviye ve Yezit’in islam üzerindeki
etkisi ve hakimiyetine ne
diyeceksiniz?
Asıl islam Kerbele’da bitince, dinin
özü ruhu gitti, kabuğu ortada kaldı,
bunun yerine sahte islam hâkim
oldu. Bugün ortalarda gördüğümüz
şey, Emevilerin 91 yıllık iktidarı
boyunca kurmuş olduğu din
anlayışıdır. Mevcut olan budur.
Emevilerin islam anlayışı nedir?
Emevi islam anlayışına göre, din
tamamen şekle dayalıdır. Emevilerin
özelliği nedir? Dini yaşam ve
davranış olarak değil, inanç ve rütüel
olarak ele alınmasıdır. Din nedir?
İnanmak ve o inancın gereği olan
rütüelleri yerine getirmektir. Yani,
allaha, kurana, ahirete, peygambere,
kitaplara, meleklere inanmak.
Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca
gitmek, kadınların saçının bir telini
dahi göstermemek, içki içmemek.
Bunlara göre din budur. Bu sünni
saltanat ideolojisinin yarattığı sahte
din anlayışıdır. Bunların yapılmaması
durumunda kuranda hiç bir cezası
yoktur. Yapılmadığı zaman kazası
da yoktur. Bunlar nasıl dinin temeli
oluyor? Mümkün değil. Mevcut
Emevi anlayışı bunları din anlayışı
olarak ortaya sürüyor. Biz bu anlayışa
katılmıyoruz. Öteden beri
söylediğim budur.
Gelecek Say›
Gezi Direnifli
ve
Yeryüzü Sofralar›
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
Muhtarlar Mecliste
MUHTARLAR
DESTEK ARIYOR
Çamşıhılı muhtarlar meclis’te.
Çamşıhı’nın alt yapı sorunu için
Ankara’da destek
arayışı.
Sivas’ın Divriği
ilçesine bağlı
Çamşıhı yöresinin
6 köy muhtarı,
Ankara’da
Saadet Bayar
köylerinin alt yapı
sorununun çözümlenmesi için
destek arayışına çıktı.
Başören Köyü Muhtarı Haydar
Koç, Gürpınar Köyü Muhtarı
Cemal Tuna, Gözecik Köyü
Muhtarı Hüseyin Yılmaz, Baloğa
Köyü Muhtarı Hüseyin Toprak,
Çakırağa Köyü Muhtarı Süleyman
Erdoğan Şahin Köyü Muhtarı
Hüseyin Şahin Ankara’ya çıkarma
yaptı.
Ankara’da Şahin Köyü
Derneği’nde, Ankara’daki yöre
derneklerinin yöneticileriyle biraya
gelen muhtarlar, izlenecek yol
haritasını belirlediler.
Çamşıhlı Muhtarlar, hemşehrileri
Yenimahalle Belediye Meclis
Üyeleri, Ali Cemal Metin, Gamze
Çınar Öksüz de yalnız bırakmadı.
Muhtarların Meclis’teki ilk durağı
CHP grubu oldu.
Ali Akyıldız’la görüşen muhtarlar
daha sonra; Ali Akyıldız’la birlikte
AKP Sivas Milletvekilleri Mehmet
Habib SOLUK ve Hilmi BİLGİN’le
görüştüler. Sivas’lı vekiller
muhtarlara destek sözü verdi.
Mecliste bulunan çeşitli partilere
mensup Sivas Milletvekilleri, Sivas
İl Özel İdaresi ve Divriği
Kaymakamlığı ile görüşerek
sorunu çözümü konusunda
girişimde de bulundular.
Muhtarlar ayrıca; CHP İstanbul
Milletvekilleri Ali Şeker ve Gamze
AKKUŞ İLGEZDİ ile de görüştüler.
Muhtarlar daha sonra İstanbul’a
Çamşıh’a bağlı 6 köyün kanalizasyon projesi
Sivas İl Özel İdaresi’nden çıkarak ihalesi
yapıldı. Malzemelerin il özel idaresince
karşılanacağı kanalizasyon projesinin işçilik
maaliyetini Başören, Gürpınar, Gözecik,
Balova, Çakırağa ve Şahin Köyü ortaklaşa
karşılayacak. Adı geçen köy muhtarları
maliyetin karşılanması için destek
ziyaretlerine başladı.
gelerek, Avcılar Belediye Başkan
Handan Toprak Benli ile görüşerek
destek istedi. Benli, kendisinin de
Çamşıh’lı olduğunu söyleyerek
katkının artırılmasını istiyor.
üzerine düşen desteği vermeye
hazır olduğunu söyledi.
ilk kazma vuruldu. Şahin Köyü’nün
altındaki Kürt Musto’nun
Değirmeni Mevkisi’ne güçlü bir
arıtma tesisi kurulacak. Toplam
proje bedelinin büyük bir kısmı
arıtma tesisine harcanacak.
Çevreye herhangi bir zarar
vermemesi için uzun vadeli
düşünülen arıtma tesisi ve
kanalizasyon projesi için ilk kazma
vuruldu. Planlamaya göre proje
Eylül veya Ekim Ayı’nda
tamamlanacak.
MUHTARLAR NE İSTİYOR?
Çamşıh köylerinin alt yapı sorunun
çözümlenmesi için Sivas İl Özel
İdaresi proje yaptı.
Toplam 4 yüz TL bütçeye mâl
olacak proje Başören, Gürpınar,
Gözecik, Balova, Çakırağa ve Şahin
Köylerinin kanalizasyon çalışması
için harcanacak. Muhtarlar, sürecin
hızlandırılmasını ayrıca ekonomik
İLK KAZMA VURULDU
6 Köyün kanalizasyon projesi için
Toplum
Gülümser
Heper*
[email protected]
Türkiye’de Boş Gıda Teröristleri ve Bilim
Pazarı Gıda terörizmi kapitalist ekonomik
modellerle yönetilen ülkelerde literatüre
girmiş, benim de beğendiğim bir terim;
insan sağlığına zarar verdiği bilinen
gıdaları bizzat kazanma dürtüsüyle
konudan bihaber insanlara satmak olarak
anlaşılır. Bu eylemde kapitalizm’in
kullandığı aracılar sıklıkla bireyler ve
şirketler. Toplum ve insan sağlığını hiçe
sayan bu aracıların kullandıkları aleni
yöntemleri, pazarlama ve reklam olarak
isimlendirilmekte. Gıda teröristlerinin
kullandığı maskeli bir yöntem ise bilim,
sanat, spor, çevre gibi toplumsal hassas
konularda ve alanlarda etkinlikler
düzenlemeleri ve amaçlarının tam tersi
toplum için, toplum sağlığı için bir profil
çizmeleri. Bu bazen bir bilimsel aktiviteye
veya bir sinema filmine sponsorluk olurken
bazen de bir spor müsabakasında
organizatörlük olabiliyor. Tanık olduğum
bir organizasyonda Becel isimli margarin
türü bir yağ ürününü pazarlayan firma,
Türk Kardiyoloji Derneği gibi toplum
sağlığını ilgilendiren bir dernek içerisinde
ekonomik gücünün getirisiyle ayarladığı
ünlü sanatçıları, öğretim üyelerini ve kitle
iletişim araçlarını kullanarak toplum kalp
sağlığını koruduklarını ima eden çok
sayıda etkinlikler düzenlerken yağının
reklamını yapmaktaydı.
Dünya’nın Gıda Terörizmiyle tanışıklığı
farklı farklı. Kimi ülkeler gıda yokluğundan
kaynaklanan kitlesel sorunlarla mücadele
ederken bizim gibi ülkeler içeriği sorunlu
gıdaların pazarlanması terörizmiyle karşı
karşıya. Toplum sağlığı hiçe sayılarak Mısır
Şurubu neredeyse tüm bisküvi ve içecek
sektörüne girmiş; gıdadaki kontrolsüz
şeker miktarının neticesi olarak obezite,
diyabet ve metabolik sendrom çığ gibi
artmış durumda. Üç insanın birisi
diyabetik, birisi diyabet temayülünde olup
bir insan henüz diyabet olmamış. Diyabet
ve getirisi olan damar sorunları ölüm ve
sakatlıkların birinci sıra nedeni. Çocuk
diyabeti ve obezitesi toplumun gelecekteki
hastalık yükünün habercisi. Kalp Damar
Hastalıklarının yıllık artış oranı yüzde
yedinin üzerinde. Toplumsal yıkım zengin,
fakir, ünlü, ünsüz demeden can almakta.
Hastalık yükü ilaçlarla ve ameliyatlarla
çözülmeye çalışırken toplum daha da
bataklığa saplanıyor. Tüm bu dramatik
tabloya rağmen kimse Gıda Teröristleriyle
mücadele etmeyi akıl edemiyor. Hatta
fazla vergi almayı bile düşünmüyor. Bu
teröristlerin siyasi erke de sponsorluk
yapması terörizmin devamının birinci sıra
nedeni.
Şekerli içecek sektörünün toplum sağlığına
etkisi birçok çalışmanın meta analizi ile
aydınlatılmış durumda. Meta-analizin
birisi şöyle: Günde 250 mL ve üzeri şekerli
içecek tüketilmesi Tip 2 Diyabet riskini
%18 oranında artırmakta. Obeziteyi de
ilave ettiğimizde bir %13 risk daha ilave
olmakta. Yapay tatlandırıcılı içecekler ise
Tip 2 diyabet oranının %25 oranında
Divriği’nin eğitim emekçilerinden,
bir değerimizi daha kaybettik.
Çalışma hayatı ve sendikal
mücadelede Divriğililerin çok
yakından tanıdığı
Murtaza Yıldırım’ın kardeşi
talihsiz bir kazada kaybettik. Başta Yıldırım ailesi ve
Divriği’nin eğitim camiasının olmak üzere, arkadaşımız
Murtaza Yıldırım’ın acılarını canı gönülden paylaşıyoruz.
Şahin Küçük, Çetin Uygur, Mahmut Şengül
Veli Korkmaz, Muharrem Yağbasan, Hasan Gürsoy
Şükrü Demir, S.Ali Aydoğmuş, Orhan Özdemir
Sani Yıldırım, Safi Karayalçın, Yahya Kemal Bayar
5
www.divrigi.com.tr
artırmakta. Çalışmalar tatlandırıcı
kullanılan içeceklerin obezite sorununu
artırdığını ispatlamış durumda ve FDA,
Coca-Cola Firmasını uyararak obeziteyi
engelledikleri iddialarının illegal olduğunu
ifade etmekte.
Şekerli gıda sektörlerinin devleri Türkiye
gibi dev bir pazarda rahatça semirdiler.
Mısır Şurubu kotasının kaldırılmasında
etkin rol alan bu ünlü firmalar şekerli
içecek ve bisküvi sektöründeki KDV
oranlarının düşürülmesiyle satış alanlarını
daha da genişlettiler. Örneğin Ülker firması
2014 yılının ilk yarısını 1.5 milyar lira
ciro ve 141 milyon lira faaliyet karı ile
kapattıklarını kıvançla anlatmakta.
Makyajlı yüzleriyle hayli iddialı bir profil
çizen şirketin pazarlama ve reklam
stratejileri yukarıda çizdiğim profilin ispatı
niteliğinde. Üstelik dünya devlerinden
çok daha snop ve çok daha iddialılar.
Bilimi desteklediklerini ifade ediyorlar;
hatta Nobel peşindeler. Bu iddialarının
zemini Harvard Üniversitesi’ne
bağışladıkları 24 milyon dolar. Ekmek
yedikleri ülkeye yani Türkiye’ye değil de
Harvard üniversitesine yaptıkları bağışı
eleştirenlere aynı snoplukta cevap
veriyorlar.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Murat Ülker'in, Harvard Üniversitesi’nde
Genetik ve Metabolik Hastalıklar
bölümünde görev alan Prof. Dr. Gökhan
Hotamışlıgil ve ekibinin kontrolüne
bıraktığı büyük bağış eleştiriler alması
üzerine şirketin Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Ali Ülker cevap vermiş. Bakın
ne diyor:"1636 yılında kurulan Amerikan
Harvard Üniversitesi’nin Genetik ve
Metabolik Hastalıklar Laboratuvarı artık
Sabri Ülker Center olarak anılacak.
Projenin mimarı ise son yıllarda
uluslararası camiada Godiva markasıyla
büyük bir başarı yakalayarak adından söz
ettiren iş adamı Murat Ülker... Harvard
Üniversitesi Kamu Sağlığı Bölümü’nde
genetik araştırmalar yürüten ünlü Türk
profesörü Gökhan Hotamışlıgil, obeziteyle
diyabeti bağlayan ilk geni bulan kişi...
1995 yılından bu yana Harvard’da
çalışıyor ve son 10 yıldır da Harvard’ın
Genetik ve Kompleks Metabolik
Hastalıklar Bölüm Başkanlığı’nı yürütüyor.
Hotamışlıgil ve ekibi özellikle obezite,
diyabet ve kalp gibi metabolik hastalıkların
genetik temellerini araştırıyor ve bunda
da oldukça başarılar, ileride Nobel’i alacak
kadar, söylemedi demeyin.”
İddianın büyüklüğü ve sığlığı arasındaki
mesafe, kapitalizmin ve siyasi gücün
büyüklüğünün ispatı niteliğinde. Zira
obezite ve diyabet arası ilişki İbn Sina
döneminden beri bilinmekte. Şekerli
gıdalar üstelik çoğu Mısır Şurubundan
üretilen gıdalar satarak bitirdikleri bir
topluma ileride çözüm sağlamak için gen
araştıracak kadar büyük idealler ve Nobel
ödülü fantezisi!
Bu kadar büyük iddialar karşısında Türk
insanının nüktedan ifadelerini kullanmak
dışında bize söz kalmıyor. “İnanma oğul,
kırk iki oyunu vardır bunların, her oyunu
bir kötülük içindir, it yatağında kırık
ekmek, sizin karnınız doysun bize yeter…”
*Prof.Dr
Divriği’nin
Yalnızsöğüt Köyü’nden
Zöhre Özcan
hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Toprağı bol olsun.Kızları
Nergiz,Handan ve tüm
akrabalarına sabır diliyoruz.
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
Samenik
B. Sadık
Albayrak
[email protected]
İftarlık Gazoz
Yüksel Aksu’dan devrimcilere saygı duruşu.
Yüksel Aksu’nun İftarlık Gazoz filmi, otuz yıl sonra,
bugün iktidarın en has adamlarından Sinan Çetin’in,
1986 yapımı, sola bir “küfür filmi” olan Prenses’ten
intikamımızı almış bulunuyor. Otuz yıl önce, 12
Eylül Darbesinin solculara hapishanelerdeki
işkencesini, karanlık sinema salonlarında cani tipli,
sevgisiz solcular uydurarak aklımıza yönelten Sinan
Çetin’den, otuz yıl sonra da olsa, sermaye karanlığına
teslim olmuş sinema salonlarında alınmış bir
intikamdır. Yüksel Aksu, İftarlık Gazoz filminde, 12
Eylül’ün ve Sinan Çetin’in yaptığının tersini yapıyor;
devrimcilerin alabildiğine erdemli, özverili, sevecen
olduklarını anlatıyor.
Yüksel Aksu, öylesine samimi, sevgi dolu, gerçekçi
bir hikâye kurmuş ki, inandırıcı bir biçimde, 12
yaşında bir çocuğun birkaç günlük yaşamından elli
yıllık bir Türkiye tarihine uzanıyoruz. Hikâye, tarihin
düğüm noktalarını açığa çıkarıyor, filmin sonunda
bu tarihin içinde varolan insanlar olarak acımız
boğazımızda düğümleniyor. Filmin etkileyiciliği ve
gücü, yönetmenin sinemacı ustalığından
kaynaklandığı kadar, tarihle bu ölçüde
bütünleşmesinden ve bu tarihin çocuğu izleyicilere
seslenmesinden doğuyor.
İlkokulu “iftiharname” ile bitiren Âdem’in, 1974’ün
yaza rastlayan ramazan günlerindeki gazozcu
çıraklığı, kuran kursu öğrenciliği ve devrimci Hasan
Abi’sinin öğrettikleri arasında yolunu bulmaya
çalışan saf bilincine asıl damgayı 1970’lerin Türkiye
toplumu ve tarihi vuruyor. Âdem, ağır gazoz
arabasını itmeye çalışırken yanında üç kitapla
dolaşıyor: Kuran kursu imamının Mızraklı İlmihal
kitabı, çocuk aklının simgesel algısına kolaylıkla
nüfuz edebilen La Fontaine Masalları ve devrimci
Hasan Ağabeyi’nin mezuniyet hediyesi Maksim
Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken kitabı.
Âdem’in tarihçe yazılan hikâyesi
Yüksel Aksu, filmin başında hikâyesini 12 Eylül
zindanında, ölüm orucu sahnesiyle başlatarak on
yıl önceye dönerken, olayı tarihsel bir çerçeveye
yerleştiriyor. Âdem’in hangi yolu ve hangi kitabı
seçtiğini filmin başından itibaren biliyoruz. Yüksel
Aksu, bu seçim sürecinin anlık, geçici olaylarını
ama bir çocuk için zorlayıcı sahnelerini
canlandırıyor. Âdem’in heybesinde taşıdığı kitapların
eksik bıraktığını imamın sözleri, ustası Gazozcu
Kemal’in esnaf ideolojisi yüklü öğütleri ve devrimci
Hasan Ağabey’in bilinçlendirme konuşmaları
tamamlıyor. Cin gibi zeki Âdem, bu üç açının
arasında, bir de tarım işçisi anababasının “okuyup
doktor mühendis olacak” hayallerinin kahramanı
olarak yolunu bulmaya çalışıyor.
İftarlık Gozoz, 1970’ler Türkiye’sinde Âdem’in
yolunun devrimciliğe çıktığını gösteriyor. Birkaç
günlük hikâyenin gerisini tarih yazıyor. 1980’lerin
Âdemleri nasıl nemelazımcı, bireyci ve dinci
oldularsa, yetmişlerin en akıllı çocukları da solcu,
devrimci oldular.
Yılmaz Güney’in Arkadaş’ının yoldaşı
Yüksel Aksu’nun insan sıcaklığı duyulan, yaşamın
ve ışığın coşkusunu perdeye taşıyan sinemasıyla,
İftarlık Gazoz’dan sonra, korkak ve karanlık
benliğinin labirentlerinde can çekişen küçük burjuva
sinemasının gereksizliği, vıdı vıdıcılığı, anlamsızlığı
daha açık görünecektir.
Solcuya küfür filmi Prenses’ten intikamımızı alan
İftarlık Gazoz, hikâyesindeki tarihsel ilmekleri, bir
film olarak sinema tarihiyle de kurmaktadır.
2016’nın İftarlık Gazoz’u 1974’ün Arkadaş’ıyla
arkadaş olmaktadır. Yılmaz Güney’in 68 Kuşağı’na
oldukça erken bir eleştiri olan Arkadaş filminin
yaptığını, eleştiriyle değil, yürekten bir
sahiplenmeyle İftarlık Gazoz, 78 Kuşağı’na
yapmaktadır. Arkadaş’ın, A’nın üstünde şapka olan
mühendis Âzem’i, yozlaşan 68’li arkadaşını terk
ederek gerçek arkadaşını emekçi çocuklarında
bulmuştu. İftarlık Gazoz ise, Âzem’in yetmişlerdeki
arkadaşı emekçi çocukların gözünden, A’nın
üstünde şapkalı Âdem’in ODTÜ’lü devrimci
Ağabey’ini, yani 78’li arkadaşını anlatıyor.
İftarlık Gazoz’un Yılmaz Güney’in Arkadaş’ının
arkadaşı olması, küçük burjuva sinemasının aşılması
ve gerçek bir halk sineması olan Yılmaz Güney
sinemasının Yüksel Aksu ve gecikmeyeceğini
umduğumuz arkadaşları elinde yeniden sürgün
vereceğini de haberliyor. Yüksel Aksu, sinemaya
halkın neşesini, coşkusunu, kabalık ve inceliğini,
hoyratlık ve zarafetini getiriyor. Emekten yana
sınıfsal tavrı, gerçekçi bakış açısıyla geliştirilmiş
sahicilik duygusu bu sinemanın derdini ustalıkla
anlatmasını sağlıyor. İftarlık Gozoz, duyarlılığını,
tarihsel kavgasını izleyenlerine aktarmayı başarıyor.
6
www.divrigi.com.tr
Kongrede anneler konuştu
ANNELER
UNUTULMADI
Çamurlu Köyü Derneği Anneler
Günü ve Kongre heyecanını
birlikte yaşadı.
Çamurlu Köyü Derneği’nin
Olağan Genel Kurulu 8 Mayıs
Pazar Günü Alibeyköy
Güzeltepe’de bulunan dernek
binasında yapıldı. Divan
Başkanlığını Mahmut Can’ın
yaptığı kongre tarihinin Anneler
Günü Haftası’na denk
gelmesinden dolayı kongrede
Anneler Günü de kutlandı.
Çamurlu Köyü Derneği
yöneticileri ve Kadın Komisyonu
8 Mayıs Pazar günü dernekte
Anneler günü için kahvaltı
düzenlendi. Kahvaltının
ardından başlayan kongrede
heyecan duyusallık ve eğlence
bir arada yaşandı.
Köyün en yaşlılarından sayılan,
İsmihan Çınar’a (88) söz verildi.
Anneler günü kutlaması için
kürsüye gelen 88 yaşındaki
İsmihan Çınar herkesin anneler
gününü kutlayarak birlik ve
beraberliğin devam etmesi
temennisinde bulundu.
KONGERE BAŞLADI
Anneler Günü kutlamasının
ardından kongre gündemine
geçildi, Divan Kurulu
oluşturuldu. Dernek yönetim
kurulunun iki yıllık çalışması
slayt gösterisiyle anlatıldı. Slayt
gösterisinin ardından söz alan
Çamurlu Köyü Dernek Başkanı
Tülay Yıldız söz alarak,
kongereye katılan ve dernek
çalışmalarına destek olan
köylülerine teşekkür etti.
Kongre boyunca söz alan dernek
üyeleri, derneğin her ne koşulda
olursa olsun, derneğin
Çamurlu Köyü Derneği’nin Olağan Genel Kurulu 8 Mayıs tarihinde
Alibeyköy Güzeltepe’de bulunan dernek mekezinde yapıldı.
Kongrenin Anneler Günü Haftasına denk gelmesi nedeniyle
dernekte anneler için kahvaltı verildi. Köyün en yaşlısı kabul
edilen İsmihan Çınar burada bir konuşma yaptı. Yapılan seçimlerin
ardından dernek başkanlığına İsmail Çınar seçildi.
yaşatılması gerektiğini söyleyerek
dernek yönetiminde görev
yapanlara ayrı ayrı teşekkür
ettiler, başarılı olması için
temennilerde bulundular.
7 yaşındaki Elif Kodalak söz
alarak, “derneğimizi çok
seviyorum, derneğimizin daima
yaşamasını istiyorum” diyerek
herkesi duygulandırdı.
YENİ YÖNETİM
GÖREVİ DEVRALDI
Tek listenin yönetime aday
olduğu gündemin son maddesi
olan seçimlere geçildi. İki yıl
görev yapacak Yönetim Kurulu
aday listesi dernek üyelerinin
oylarıyla seçildi. Geçmiş
dönemlerde iki kez dernek
başkanlığı yapmış olan İsmail
Çınar üçüncü kez yeniden
dernek başkanı seçildi. Yönetim
Kurulunda ise şu isimle var; Mert
Ali Erdoğan, Feride Günday,
Arife Çınar, Turhan Arslan, Sultan
Durmuş ve Güzel Çınar.
Çamurlu Köyü Derneği
Başkanlığına yeniden seçilen
İsmail Çınar yaptığı konuşmada,
derneğin kurucu üyelerini ve
daha önce birlikte çalışmış
olduğu arkadaşlarını anarak
1989 yılında kurulan derneği
bugünlere getiren bütün
yöneticilere ve köylülere
teşekkür etti. Ülkemizde yaşanan
savaş ortamında sivil toplum
kuruluşlarının önemine değinen
Çınar, aldığı sorumlulukta
kendisine çok destek olan eşine
teşekkür ederek, Çamurlu
Köyünün birlik ve beraberliğinin
devamı için çalışacağını belirtti.
Kongreye Kağıthane Belediyesi
CHP meclis üyesi Mahmut Can,
Sarıye, Belediyesi CHP meclis
üyesi Nadir Günday ve Sultan
Gazi Belediyesi HDP’li Meclis
Üyesi Ali Yurt katıldı.
Divriği Sincan Köyü Yardımlaşma
ve Dayanışma Derneği
Derneğimizin Olağan Genel Kurulu 15 Mayıs 2016
Pazar Günü saat 12 de Siyavuşpaşa Mah. Sarmaşık Sk.
No:34 Bahçelievler - İstanbul adresinde bulunan dernek
merkezinde yapılacaktır. Çoğunluk sağlanamadığı
takdirde kongre 22 Mayıs 2016 Pazar Günü aynı adreste,
çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır.
Dernek üyelerine duyurulur.
Genel Kurul Gündemi
1- Açılış ve yoklama
2- Başkanlık Divanı Seçimi
3- Saygı duruşu
4- Yönetim ve Denetim Kurulu Faaliyet
Raporlarının okunması ve müzakeresi
5- Yönetim ve Denetleme Kurullarının ayrı ayrı ibrası
6- Tahmini bütçenin görüşülüp onaylanması
7- Dilek ve temenniler
8- Yeni Yönetim ve Denetleme Kurulu asil
ve yedek üyelerinin seçimi
9- Kapanış
MAYIS 2016
KÜLTÜR
YIL: 10 SAYI: 110
Divriği’de Tıp Kongresi
TIP KONGRESİ
DÜZENLENİYOR
Divriği Tıp Kongresine
hazırlanıyor. Birincisi 2003
yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
tarafından
“Dünya Tıp
Kongresi Tarihi
Türk Evleri”
adıyla Divriği’de
düzenlenmişti.
Saadet Bayar Cumhuriyet
Üniversitesi Tıp
Fakültesi Öğretim Üyesi
Doç.Dr.Ali Yıldırım’ın
girişimleriyle 3-5 Haziran
tarihleri arasında Divriği Tıp
Kongresi, Divriği Adli Bilimler
Günleri Divriği’de yapılacak.
Adli Bilimciler Derneği ve
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp
Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
işbirliği ile gerçekleştirilecek
etkinliğini Divriği’li
hemşehrimiz, Cumhuriyet
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali
Yıldırım’ın girişimleriyle
yapılıyor.
Divriği Tıp Kongresi’ne hazırlanıyor. Sivas Cumhuriyet
Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Yıldırım’ın
düzenlediği Tıp Kongresi 3-4-5 Haziran tarihleri arasında
Divriği’de yapılacak. Ali Yıldırım Divriği Gazetesi’ne
yaptığı açıklamada Tıp Kongresi’ne alanında uzman öğretim
üyeleri tarih ve kültür üzerine sunumlar yapacak.
ÜÇ GÜN SÜRECEK
Ali Yıldırım’ın yaptığı
açıklamaya göre yapılacak
etkinliğin “Kadın Cinayetleri,
Çocuk Gelinler, Tamamlayıcı
Tıbbın Adli Boyutu, Adli
Madencilik, Adli Mimarlık, Adli
Psikiyatri, Genetiğe Yönelik
Biyolojik Silahlar gibi güncel
temaları içeriyor.
Anadolunun en eski yerleşim
yerlerinden biri olan, tarihi ve
kültürel dokusu yüksek,
UNESCO korumasında tarihi
esere sahip Divriği’de bu
girişimin yapılması ayrı bir
önem arz ediyor. Ayrıca
Anadolunun en eski hastanesi
olarak kabul edilen Divriği
Darüşifası’nın Divriği’de olması
etkinliğe ilgiyi arttırıyor. Divriği
Tıp Kongresi düzenleme
komitesinden Doç. Dr. Ali
Yıldırım konuyla ilgili olarak
Divriği Gazetes’ine
açıklamalarda bulundu. Ali
Yıldırım yaptığı açıklamada
“Divriği’mizin tarihi ve kültürel
özellikleri nedeniyle Sivas’ın
en dikkat çekici ve güzel ilçesi
olduğunu, özellikle burada
bulunan Divriği Ulucami ve
Darüşifası olarak bilinen ve
Unesco tarafından Dünya
kültür mirası listesine alınan bu
yapının çok dikkat cekici
olduğunu biliyoruz. Divriği’de
bir Tıp Kongresi düzenleme
amacının ilçemizin tanıtımına
bir katkıda bulunmak olduğu,
hem de bilimsel etkinliğin
düzenlenmesi için ciddi bir
talep olduğunu ifade eden Ali
Yıldırım, ülkemizin çeşitli
bölgelerinden çok sayıda
öğretim üyesi, araştırma
görevlisi ve
devlet
protokolunun
yanında,
yurtdışından da
öğretim
üyelerinin
katılacağı bilimsel programın
4 Haziran Cumartesi günü
gerçekleşeceğini ve Divriğili
hemşehrilerimizin ve
dostlarının da davetli
olduğunu belirtti.
Doç.Dr.Ali Yıldırım, Divriği Tıp
Kongresi Başkanlığını Adli
Bilimciler Derneği Başkanı Prof.
Dr. Hamit Hancı ile birlikte
yapacaklarını ve Divriği Adli
Bilimler Günlerinin 3 - 5
Haziran 2016 tarihlerinde
Divriği Sadık Özgür Devlet
Hastanesi Konferans Salonu’nda
gerçekleştirileceğini söyledi. Ali
Yıldırım ayıca Divriği Adli
Bilimler Günü düzenlemesine
başta Cumhuriyet Üniversitesi
Rektörlüğü ve Divriği Belediye
Başkanlığı olmak üzere, Divriği
Kaymakamlığı, Cumhuriyet
Savcılığı, Kamu Hastaneleri
Genel Müdürlüğü gibi birçok
kurum ve kuruluşun da destek
verdiğini ifade etti.
GÜNDEM
TÜMAŞ Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketi. Ticaret Sicil No: 176973
Ticari Adresi: Yenibosna Ladin Sokak No: 20
Terziler Sitesi Kat 1/111 Bahçelievler /İSTANBUL
Yukarıda bilgileri yazılı şirketimizin Yönetim Kurulunun
22/03/2016 tarihinde almış olduğu karar istinaden;
29/05/2016 tarihinde, saat: 11:00’de, Yenibosna Merkez
Mahallesi Sanayi Caddesi No: 39 Kat 5 Bahçelievler /
İSTANBUL adresinde bulunan Sadık Özgür Bayırüstü
Köyü Vakfı’na ait toplantı Salonunda aşağıdaki gündem
maddeleri çerçevesinde 2014 ve 2015 yılları olağan
genel kurul toplantısı gerçekleştirilecektir.
Toplantı ilanı ayrıca 29 Nisan 2016 tarih ve 9065 saylı
Türkiye Ticaret sicil Gazetesinde ve www.tumas.net
adresli internet sitesinde yayınlanmıştır.
Genel kurul toplantımıza, ortaklarımızın asaleten veya
vekâletname ile temsilcilerinin katılımının sağlanması
hususu ilan olunur.
Nurettin DEMİR
Ziraat Mühendisi
Yönetim Kurulu Başkanı
1. Açılış ve Başkanlık Divanı seçimi,
2. Seçilen divana toplantı tutanaklarının imzalanması
için yetki verilmesi,
3. 2014 ve 2015 yılına ait yönetim kurulu raporlarının
okunması ve müzakeresi,
4. 2014 ve 2015 yılına ait denetim kurulu raporlarının
okunması ve müzakeresi,
5. 2014 ve 2015 yılına ait bilanço ve kar/zarar
hesaplarının ayrı ayrı okunması, müzakeresi ve ibra
edilmesi ,
6. Yönetim kurulunun ibra edilmesi,
7. Denetim kurulunun ibrası ,
8. Yeni yönetim kurulu üyelerinin sayısının belirlenmesi
ve Yönetim kurulunun seçimi,
9. Yeni denetim kurulu üyelerinin seçimi,
10. Yönetim ve denetim kuruluna seçilecek kişilere
huzur hakkı verilmesinin görüşülmesi
11. Şirket gayrimenkullerinin satışı için ve Şirkete
gayrimenkul satın alma yetkisi verilmesi,
12. Yeni hisse senetlerinin bastırılarak dağıtılması ,
13. Şirket Gayrimenkulleri üzerinde proje geliştirmek
amacıyla ve/veya yatırım , imar ve imar planlaması
yapabilmek ve bu amaçlar için Sermaye artırımına
gidilmesine dair müzakere yapılması ve karara
bağlanması,
14. Dilekler ve kapanış
7
www.divrigi.com.tr
Çerağ
Turan
Eser
[email protected]
Laiklik Nedir?
Laiklik olmalı, diyanet ve din eğitimi olmamalı
Osmanlının ruhu ile Saraylardan ilham alarak konuşuyorlar.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Anayasa’da laiklik olmamalı.
Bir İslam ülkesiyiz. Dindar bir anayasa yapmalıyız” görüşünü
yadırgamadım. Bu gericiliğin şeriata ve hilafete dayalı teokratik
rejim özlemidir. Bu tür demeçler ne bir ilk, ne bir son demeç
kalacak. Unuttunuz mu; “Hem laik hem Müslüman olunmaz.
Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek” sözleri Erdoğan’a aittir.
Anayasa’ya ve TBMM Başkanlığının tarafsızlık ilkesine aykırı
demeç vererek Kahraman resmen suç işlemiştir. Ama AKP’den
ve savcılardan tık yok!
Muhalif görüşlere davacı olan ve “dava açın” diye savcıları
‘göreve’ çağıran AKP, Anayasal suç işleyen Kahraman hakkında
“suç var” diyemiyor! Diyemez! Çünkü ‘kutlu dava’ için ‘suç’
olmaz, her şey mubah!
Toplumun her kesiminden gelen haklı tepki ve laiklik duyarlılığı
üzerine, TBMM Başkanı, “yeni anayasaya ilişkin şahsi
düşüncelerimi ifade ettim” diyor. Oysa bu düşünce kişisel değil,
dinci gericiliğin genel eğilimidir. Kişisel değil,
Cumhurbaşkanlığına vekalet eden, Anayasa’yı ve TBMM’nin
bağımsız ve tarafsızlık ilkesini koruması gereken makam adına
yapılmıştır!
Anayasa ve laiklik karşıtı bu görüş, İstanbul Üniversitesi’nde,
İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AYBİR) tarafından
düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyumda
söylenmiştir. Kahraman bu İslamcı sempozyuma kişi olarak
değil, TBMM Başkanı sıfatı ile katılmıştır. Programda böyle
yazıyor! Ayrıca laiklik karşıtı demecine uygun hediye alıyor!
AYBİR Başkanı Prof. Dr. Yusuf Balcı’nın, TBMM Başkanı İsmail
Kahraman’a sempozyumda hediye ettiği, 2. Abdülhamit’in
Kanuni Esasi’nin hazırlanması fermanıdır. Bu fermanla verilen
mesaj nettir. Dinci gericilik 2. Abdülhamit’in Kanuni Esasi’sinin
referans alınmasını istiyor. TBMM Başkanı bu ‘kutlu özlemi’ dile
getirmiştir. AKP’nin, günümüz Türkiyesi için referans aldığı 2.
Abdülhamit’in Kanuni Esasi maddelerinde ne var?
1. “Osmanlı Devleti bir monarşidir”
2. “Osmanlı Devleti laik değildir. Devletin bir dinî vardır, o da
‘din-i İslâmdır”
3. “Padişah aynı zamanda halifedir”
4. “Ahkâm-ı şer’iye”yi uygulatır ve Şeyhülislâm devlet örgütünün
içinde ve Hükûmette yer almaktadır”
5. “Kanunlar, “umur-u diniye”ye aykırı olamazlar”
Bu maddelerin AKP ‘Yeni Anayasası’ için tercümesi şöyle olursa
şaşırmayın:
1. “Yeni Türkiye Devleti bir monarşidir”
2. “Türkiye Devleti laik değildir. Devletin bir dinî vardır, o da
‘din-i İslâmdır”
3. “Başkanlık aynı zamanda halifedir”
4. “İslam hükümleri uygulatır ve Diyanet İşleri Başkanlığı devlet
örgütünün içinde ve Hükûmette yer almaktadır”
5. “Kanunlar, İslam dinine aykırı olamazlar, mahkemeler Diyanet
İşleri Başkanlığını referans alır”
Kahraman AKP’nin zihniyetini dışa vuruyor; “Ak Parti asırlar
öncesinde başlamış kutlu yürüyüşün devamıdır. Biz kökü
olmayan, geçmişiyle irtibatını koparan bir hareket değiliz. Bu
harekette Abdülhamid’in ruhuyuz” diyenler, bugün ecdatlarının
kanunlarını ve ‘ruhunu’ özlüyor.
Bu açıklamanın niyeti önemlidir. AKP klasiği haline gelen taktik
hamledir. AKP her yeni gerici adımlar ve kamusal alandaki
hukuksal değişimler öncesi toplumun nabzını tutarak ve etkitepkiyi ölçerek, gericilik yol haritası belirliyor.
Çünkü dinci gericilik ne dün, ne bugün demokrasi, insan hakları
ve laiklikle barışık olmadı! Kavgalıydı. Bu kavga tek din/mezhep
için teokratik rejim kurma içindir.
Gök tanrıları ve yer tanrılarının ideolojik ve teolojik vahiylerine
biat edilmesini isteyen bu gericilik, akla, eleştirel düşünceye
karşı vahiyleri, ümmeti, kulu ve yer tanrısı sanılan Halifeliği
koyarlar.
Laiklik, insan hakları, demokrasi, eşitlik ve çoğulculuk karşısında,
Kahraman açıkça, Abdülhamit’in ruhuna sığınarak şeriat ve
halifelik talep ediyor!
Dolaysıyla her gerici değişim için şartların oluşmasını ve
olgunlaşmasını sağlıyorlar.
Gericilik özlemi bu açıklama karşındaki toplumsal laiklik
hassasiyeti karşısında, AKP’liler ucuz manevraya başvurarak
“biz laikliği savunuyoruz”, “bizim teklifimizde laiklik var”
diyorlar! Bu açıklamalar, içi boş ve samimiyetten uzak manevradır.
Bunun kanıtı, AKP’lilerin laiklik karşıtı söylemleri ve 15 yıllık
hükümetleri döneminde kurdukları mezhepçi ve teokratik rejimin
inşasında döşenen gerici taşlardır! Devlet ve kamusal hizmetler
laiklik karşıtı uygulamalar ve değişimlerle dinci gericilik ekseninde
kurumsallaşmıştır. Eğitimden sağlığa, hukuktan sosyal politikalara
her şey dinci gericilikle kuşatılmıştır.
Oysa laiklik demokrasinin, çoğulculuğun ve inanma ile
inanmama hakkını içeren inanç özgürlüğünün güvencesidir.
Herkesin için eşit koşullarda, eşit haklarla devlet, siyaset ve
hukuk alanı dışında, kendi özel yaşam alanlarında inanç
özgürlüğünü yaşaması sağlar.
AKP Anayasasının hedefinde halifelik, şeriat, otoriterlik, tek
adamlık, teokratik devlet özlemi vardır. Zira AKP, 15 yıllık iktidarı
boyunca mezhepçi rejim inşasını önemli bir düzeye taşımıştır.
Laiklik mücadelesi için bize düşen görev, AKP’nin 2. Abdülhamit
ruhuna sığınarak, hedeflediği halifelik ve şeriat anayasasını
yaptırmamak!
Laiklik, demokrasi, eşitlik ve insan haklarına dayalı bir cumhuriyet
için hep birlikte elimizi taşların, kayaların altına, aklımızı,
ruhumuzu ve bedenimizi barikatların önüne koyacağız.
AKP’ye şeriat ve halifelik anayasası yaptırmayacağız!
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
Yerelden
Hatice
Eroğlu Akdoğan
[email protected]
ÂŞIK GELENEĞİ
Halk kültürümüzün güçlü
damarlarından birisi âşıklık geleneğidir. Malum modern
üretim ve buna bağlı olarak gelişen kent ilişkileri âşıklık
geleneğinin de sonunu hazırlamıştır. Belirtmeliyiz ki bu
noktada bunun ‘doğru mu’ ya da ‘yanlış mı’ olduğunu
tartışmak anlamsızdır. Bildiğimiz bir şey var; o da “eski”
dediğimiz şeylerin üzerinin yeni gelişmelerle kaplanmasının
toplumsal açıdan kaçınılmaz bir yasa niteliğinde olmaya
devam ettiğidir.
Öyle ya da böyle yok olan veya çok az yerde henüz etkisini
kaybetmeyen âşıklık, günümüzün modern kültürünü beslemiş
olgulardan biri olarak irdelenmeye değer niteliktedir. Geçmiş
ya da geleneksel halk kültürünün devam ettirilmesi ve
yaygınlaşmasında halk ozanı da dediğimiz âşıklar çok önemli
rol oynardı. Hele İstanbul, Bursa, Edirne, Amasya, Sivas,
Erzurum, Konya ve benzeri illerde, medreselerin ve tekkelerin
içinde veya çevresinde yetişen âşıkların bugünün dernek ve
sendika gibi örgütlü statüleri dahi vardı. Âşık kültürünün icra
edildiği özel kahvehaneler sözlü edebiyatın odak noktalarıydı.
Âşıklar ya da bir başka deyişle ozanlar geçimlerini saz ve
sözlerinden sağlamış olurlardı.
Âşıklığın kabullenilmesinin birçok yolu vardı. Bunların
başında genel olarak âşıklığın bir aile geleneği niteliğinde
oluşu gelmekteydi. Doğup büyüdüğü evde ailesinde bir âşık
bulunan, âşıkların konup göçtüğü bir evde yaşayan çocuklar
–ki genellikle erkek olanlar- saz ve söz geleneğini
büyüklerinden devralmaya yatkın olarak büyümektedirler.
Bilindiği gibi âşık edebiyatının tekke ve halk olmak üzere
iki kolu vardır. Âşıklık geleneğinin babadan oğula ya da aile
çevresinde birine geçmesi dini-tasavvufi bir sorumluluk
anlayışı temelinde gelişmesi daha yaygın ve süreğen bir
yöntemdir. Bunun dışındaki âşıklık geleneği oluşumunda ise
hevesle birlikte güçlü bir söz söyleme ve yayma ustalığı
taşıyan kişiler zamanla âşıklık yeteneğini kazanıp
ünlenmişlerdir.
Âşıklığı özellikle de feodal, küçük ve kapalı kırsal üretim
döneminin önemli bir kültür özelliği olarak saymak yanında,
zamanın sosyo-ekonomik şartlarının da geleneği beslediğini
bilmekteyiz. Dönemin koşullarında bir avuç toprağı, ineği
veya davarı olmayıp çobanlığa mecbur olanlar arasında
âşıklar çıktığı bilinir. Sevdiği kızı alamayıp sevdasından deli
divaneye dönenler, gözleri kör olup hayatta yapabileceği
hiçbir işi olmayanlar yüreklerindeki o yangıyı saza söze
dökerek âşıklık yolunu tutmuşlardır. Bundan sonrası kendi
sözünü söyleme ve çoğaltmanın yanında; başka âşıkların
türkülerini, deyişlerini, destanlarını, hikayelerini köy köy,
diyar diyar yaymanın yoluna çıkılmış demektir.
Tabi âşıklık geleneği de toplumda öyle rastgele kabul gören
bir yapı değildir. Öyle sazı eline alıp bir iki saz çalan hemen
baş tacı edilemezdi. Âşıklık yolundaki birinin önce usta
âşığın sözünü dinlemesi, önerilerini dikkate alması, saygıda
kusur etmemesi, ustasının peşinde gezip dolaşarak
öğrendiklerini pekiştirerek kendine has bir tarzı oluşturması
önemlidir. Yetişen âşıkların bu evresine çıraklık da denir.
Böyle bir çalışma sürecinde usta âşık çırağı için bir de mahlas
belirler. Mahlas verme aynı zamanda onun bağımsız olarak
âşıklık yapabileceği anlamına da gelir. Âşık-çırak ilişkisiyle
devam ettirilen geleneğe akademik anlamda “âşık kolu”
olarak adlandırılır. Örneğin Erzurumlu Emrah, Sümmani,
Ruhsati, Dertli, Tokatlı Nuri, Huzuri aynı koldan yetişmiş
ozanlardır. Yine bir başka örnekte Malatya yöresinde Derviş
Muhammed Kolu ozanları olarak zincir; Derviş Muhammed,
Aşıkî, Şah Sultan, Hüseyin, Bektaş Kaymaz, Hasan Hüseyin
Orhan şeklinde uzamıştır. Âşıklığın ortaya çıkış biçimlerinden
biri de “rüyada bade içme motifi” olarak adlandırılan bir
yöntemdir. Kişiye rüyasında ermiş biri –derviş veya Hızırkollarıyla uzattığı badeyi içirir, kiminde bir de güzel kız resmi
göstererek kişiyi sevdaya düşürür. Rüyadan sonra kişi şoktan
ayılmış gibi olur ve dili çözülür. “Bade” ya da “dolu içme”
de halk arasında çok önemli kabul gören âşıklığın
başlangıcıdır. Bundan sonra âşık kişinin sazına da sözüne
de itibar edilir. Âşık kendinde olanı başka diyara başka
diyarda olanı da kendi yanına alarak gezdirir, çoğaltır.
16.yy da Kul Mehmet ve Pir Sultan Abdal’dan; 17.yy Gevheri,
Karacaoğlan, 18.yy’da Ravzî, Seferlioğlu, 19.yy’da Emrah,
D.Bayburtlu Zihni, Serdari, Seyrani, Dadaloğlu, 20.yy’da Ali
İzzet, Reyhani, Murtat Çobanoğlu, Âşık Veysel, Mahzuni’
başta olmak üzere yüzlerce hatta adı tarihe daha büyük
harflerle not düşülmemiş binlerce âşık yani halk kültür
sözcüsü ve icracısının yerini bugün başka başka araçlar,
yöntemler almıştır.
DUYURU
Divriği Gazetesi, yayın hayatında
10. yılı geride bıraktı. Tüm okurlarımıza,
reklam veren firmalarımıza ve
abonelerimize teşekkür ederiz.
Divri¤i Gazetesi
İrtibat: 0532 327 19 58
[email protected]
8
www.divrigi.com.tr
Ulucami restorasyonu başladı
TARİHİ
RESTORASYON
BAŞLADI
Birleşmiş Milletler
Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü’nün (UNESCO)
"Dünya Kültür Mirası
Listesi"nde bulunan ve
Avrupalı bazı bilim
adamlarınca
"Anadolu'nun El
Hamrası" olarak
nitelendirilen Divriği
Ulu Cami ve
Darüşşifası'nda, 800
yıllık tarihinin en
kapsamlı restorasyon
çalışması başladı.
Divriği Kaymakamı Mehmet
Nebi Kaya, AA muhabirine
yaptığı açıklamada,
restorasyon çalışmalarının
UNESCO korumasında bulunan Divriği Darüşifası tarihinin
en kapsamlı restorasyonuna hazırlanıyor. Darüşifa 6 Mayıs
Cuma Günü itibarıyla ibadete ve ziyarete kapandı.
kılınan cuma namazının
ardından başladığını söyledi.
Camideki çalışmaları
nedeniyle biraz hüzünlü,
aynı zamanda sevinçli
olduklarını aktaran Kaya,
şöyle dedi:
"İlk etapta camimizin
etrafında sondaj, kuyu ve
kazı çalışmaları başladı.
Daha sonra ise camimizin
çalışmalar sırasında
yağmurdan ve güneşten
etkilenmemesi için üzeri
geçici çatıyla kapatılacak.
Çalışmalar sırasında
vatandaşlarımız, caminin
yanına geçici olarak
yaptığımız mescitte
namazlarını kılabilecekler."
Kaya, restorasyon çalışmaları
boyunca, Divriği Ulu Cami
ve Darüşşifası'nın cumartesi
ve pazar günleri saat 12.0018.00 arasında kontrollü
olarak gezilebileceğini
belirtti. Haber: AA
Palha Köyü Kongresi yapıldı
Palha (Çakmakdüzü) Köyü Derneği Olağan Kongresi 24 Nisan Pazar Günü Aksaray’da
bulunan dernek merkezinde yapıldı. H.Hüseyin Yılmaz yeniden başkan seçildi.
KAHRAMAN PALHA
KONGRESİNİ YAPTI
BAŞKAN YENİDEN
SEÇİLDİ
Haber ve Fotoğraflar:
Divriği Gazetesi
Palha (Çakmakdüzü)
Köyü Derneği’nin
Olağan Genel Kurulu
24 Nisan Pazar Günü
Aksaray’da bulunan dernek genel
merkezinde yapıldı. Öğlen saatlerinde
başlayan kongreye çok sayıda dernek
üyesinin yanı sıra Püdge (Çayören) Köyü
Derneği Başkanı Selahattin Top ve Haşge
Köy Derneği Başkanı Muharrem Yıldızhan
katıldı.
Divan Başkanlığını Hüseyin Yılmaz’ın
yaptığı kongrede, Sümbül Yılmaz ve Pınar
Delipınar katip üye olarak görevlendirildi.
Kongrenin açılış konuşmasını, Palha
(Çakmakdüzü) Köyü Derneği Başkanı
Hasan Hüseyin Yılmaz yaptı. Yılmaz
konuşmasında, görevde kaldığı süre
boyunca yaptıkları çalışmaları ve şu an
yapımı sürmekte olan Köy Konağı
yapımına ilişkin olarak son süreçleri anlattı.
Mali Raporu dernek başkanı yardımcısı
İbrahim Aydındağ’ın okuduğu kongrede,
Denetleme Kurulu Raporunu Salih
Özmen, Tahmini Bütçe Planını da Ayten
Altunay okudu.
Dilek ve Temenniler bölümünde sırasıyla,
H. Güzel Yılmaz, Abbas Altunay, Zeynel
Aydndağ, Muharrem Özmen, Cemal
Aydındağ, Haydar Aslantepe,Mahmut
Altunay, İlyas Özmen, Sultan Altunay,
Haşim Altunay, Kamber Aydındağ, Mustafa
Kaynarpınar, Musa Altunay ve Esef
Aydındağ söz alarak dernek çalışmalarına
dair görüşlerini sundular. Daha sonra
dernek Başkanı Hasan Hüseyin Yılmaz
dernek üyelerinin çeşitli sorularına ayrı
ayrı cevap verdi.
Yapılan seçimlerde Palha (Çakmakdüzü)
Köyü Derneği Başkanlığına Hasan
Hüseyin Yılmaz yeniden seçildi.
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
9
www.divrigi.com.tr
İşte Gizli planın belgesi
Suriyeliler için Kahramanmaraş’ta
Alevi köylerinin bulunduğu bölgeye
konteynır kent yapımına karşı
köylülerin direnişi 45’inci güne
girerken, bu kez Sivas’ın Alevi nüfusu
yoğun ilçesi Divriği’de yeni kamp
hazırlığı yapıldığı ortaya çıktı.
Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye
Başkanlığı’na gönderdiği ‘ivedi’kayıtlı
yazıda AB’yle mülteci anlaşması
çerçevesinde yayınlanan başbakanlık
genelgesi gereği bölgede hazır bina
ya da bina yapmaya uygun arsa/arazi
tespiti yapılarak bildirilmesi istendi.
İlçe STK’ları Maraş’tan sonra 2’nci
kamp yeri olarak da Alevilerin yoğun
olduğu bir başka bölgenin seçiminin
tesadüf değil, demokratik yapıyı
değiştirme amaçlı olduğunu, durumun
bölge halkını endişelendirdiğini
savunuyor.
Yazıdaki ‘hazır bina’ vurgusuyla, demir
çelik tesisleri kapatılıp boşaltılan işçi
yerleşkesi, cumhuriyetin ilk fabrika
şehir projelerinden Cürek Beldesi’nin
hedef seçildiği belirtiliyor. Öte yandan
kaymakamın bazı Alevi köylerine
bizzat giderek, kalan köy muhtarlarını
da ilçeye çağırıp boş bina tespiti
yaptığı öne sürülüyor.
CHP Milletvekili Zeynep Altıok’un
konuyla ilgili geçen ay Başbakan
Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması
istemiyle verdiği soru önergesine yanıt
gelmedi. Şimdi yerel kaynaklar CHP’li
Divriği Belediye Başkanı’nın, 19 Nisan
tarihli yazıyı halktan gizleyip
gizlemediğini sorguluyor. 17 bin
nüfuslu ilçenin merkez nüfusunun
yüzde 60’ı, 6 bin kişinin yaşadığı 109
köyden 95’i Alevi.
Hazır bina, arazi ve personel tespiti
talebi?
Sivas Valiliği’nin Divriği Belediye
Başkanlığı’na hitaben ‘ivedi’ kaydıyla
yazdığı, Vali Alim Barut imzalı 19
Nisan 2016 tarihli yazı şöyle: “6458
Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu gereğince İçişleri Bakanlığı
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve buna
bağlı olarak İl Müdürlükleri
oluşturulmuş ve teşkilatlandırılmıştır.
Son dönemde yaşanan düzensiz
göçmen krizinin çözümü amacıyla
yürütülen düzensiz göçle mücadele
kapsamında ‘Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet
eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin
Divriği Gazetesi Gizlenen belgeye ulaştı. Maraş’tan sonra Suriyeli Mülteci
Kampı için Divriği’de alan arayışlarına çıkılmış. Sivas Valisi Alim Barut
imzasıyla Divriği Belediyesi’ne yollanan Suriyeliler için kamp yeri arayışı
yazısının kamuoyundan gizlendiği ortaya çıktı.
Anlaşma’ ve mutabakat hükümlerinin
uygulanması konusunda İl Göç İdaresi
Müdürlüğü’nün iş yükü Avrupa Birliği
ülkelerinden nakil yoluyla gelecek
olan düzensiz göçmenler nedeniyle
artmıştır. Kabul edilen düzensiz
göçmenlerin durumunu düzenli hale
getirmek için yapılacak iş ve işlemler
nedeniyle İl Göç İdaresi
Müdürlüğünün personel ve bina
ihtiyacı daha da belirgin hale gelmiştir.
İlgi genelge Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü’nün (Göç İdaresi
Müdürlüklerinin) bu yöndeki
taleplerinin bir an önce karşılanmasına
yöneliktir. Bu kapsamda; a) İl
Müdürlüğünün fiziki şartlarının
genişletilmesi, yeni bina ihtiyacının
karşılanması yanında sığınmacılara
kamplara veya ülkelerine gönderilmesi
sürecinde kısa süreli kalabilecekleri
binalara ihtiyaç söz konusu
olduğundan, ihtiyaçların bir an önce
karşılanabilmesi için idarenizde hazır
bina veya bina yapımına uygun
arsa/araziler ile otoparkı alanı; b)
İhtiyaç durumunda geçici olarak
görevlendirilebilecek personelin (Veri
Hazırlama ve Kontrol İşletmeni,
Memur, Şoför, Dağıtıcı, Arapça, Farsça
ve Urduca dillerinden Türkçe tercüme
yapabilecek personel, bilgi işlem
konusunda teknik personel ve
hizmetli) tespiti; c) 6458 Sayılı
Yabancıları Koruma Kanununa uygun
olarak Müdürlüğümüzce yapılan iş ve
işlemlerden doğan hukuki süreçlerde
Avukatlık desteği; İlgi genelge
gereğinin yapılarak hiçbir aksaklığa
mahal verilmemesini ve kurum
amirlerinin takibini bizzat yaparak
sonucundan Valiliğimize bilgi
verilmesini rica ederim…”
CHP’li Altıok’un soru önergesi
Şair babası Sivas katliamında yakılarak
can veren CHP İzmir Milletvekili
Zeynep Altıok’un geçen ay Maraş ve
Divriği’yle ilgili Başbakan Ahmet
Davutoğlu tarafından yazılı olarak
yanıtlanması istemiyle verdiği soru
önergesine hala yanıt yok. Soru
önergesinin ilgili bölümü şöyle:
“Suriye’den Türkiye’ye gelen
göçmenler için Kahramanmaraş’ın
Dülkadiroğlu ilçesine bağlı
Sivricehöyük Köyü’nde, 3000 nüfuslu
Alevi köylerinin tam ortasına
hükümetiniz tarafından 25 bin kişilik
mülteci kampı kurulmak istendiğini
öğrenmiş bulunmaktayız. Kamp
çalışmalarının başlamasının ardından
eyleme geçen Alevi yurttaşlara
günlerdir jandarma tarafından saldırı
düzenlenirken son olarak çadır eylemi
yapan köylülere gaz bombası
yağdırılmıştır. Sivricehöyük ve komşu
köylerin sakinleri 1978’de yaşanan
Kahramanmaraş katliamının doğrudan
mağdurları olarak büyük acılar
yaşamışlardır. Nüfuslarının neredeyse
10 katı düzeyinde Suriyeli mülteci
göçünün, özellikle kamplarla ve
kamplarda yaşananlarla ilgili
duyumlarının ardından kendileri için
son derece endişe verici olduğu
açıktır…. 1. Maraş katliamının
yaşandığı Kahramanmaraş’ın Alevi
köylerinin tam ortasına mülteci kampı
yapılmak istenmesinin ardından aynı
şekilde Alevi toplumu için derin acılar
ve travmaları ifade eden Sivas
katliamının yaşandığı Sivas İli’nin
Alevilerin yoğun yaşadığı Divriği
İlçesi’ne mülteci kampı yapılması
tesadüf müdür? Yapılmak
istenmesindeki amaç nedir? 2. Bilinçli
ve sistematik bir asimilasyon politikası
çerçevesinde mi Alevi nüfusunun
yoğun yaşadığı bölgelere mülteci
kampı yapımı istenmektedir? , 3.
Toplam kaç mülteci kampı yapımı
planlanmaktadır? Buralarda toplam
kaç mültecinin yaşayacağı tahmin
edilmektedir? Yapımı planlanan diğer
mülteci kampları hangi kentlerde ve
hangi ilçelerindedir?”
Maraş’taki direnişe CHP’li vekiller
destek veriyor.
Suriye’den Türkiye’ye gelen göçmenler
için Kahramanmaraş’ın merkez
Dülkadiroğlu ilçesine bağlı
Sivricehöyük Mahallesi’nde, Alevi
köylerinin tam ortasına 25 bin kişilik
konteynır kent inşası devam ediyor.
Kamp çalışmalarının başlamasının
ardından eyleme geçen Alevi
yurttaşlara güvenlik güçleri defalarca
gaz bombasıyla müdahale etti.
Bölgede direnişi sürdüren halka CHP’li
vekiller de destek veriyor. 11 Nisan
tarihli Cumhuriyet’te Pınar Öğünç’e
konuşan Maraş Yaşam Platformu
sözcüsü Salman Akdeniz, tüm ovada
25 bin etmeyen Alevi nüfusun ortasına
25 bin Suriyeliyi getirmekte
demokratik kasıt bulduklarını
söylemişti.
Cumhuriyetin ilk fabrika şehir
projelerinden Cürek Suriyeli mülteciler
için konteynır kent kurulmasının
hedeflendiği öne sürülen, Divriği
merkezine 10 km mesafede, Alevi
köylerinin arasında yer alan Cürek,
cumhuriyetin devletçilik prensibinden
hareketle kurulan örnek sanayileşme
projelerinden biriydi.‘Fabrika şehir
projesi’ olarak inşa edilen yerleşke,
civardaki demir madenleri ve demirçelik fabrikalarında çalışan binlerce
işçi için kurulu lojman şehir
görünümündeydi.
1985 yılına kadar faal olan beldede,
Divriği merkezinde bulunmayan
modernlikte tesisler vardı. Sineması,
eğlence merkezi, işçiyle tayın fırını,
tenis kortları ve havuzun yer aldığı
spor tesisleri, parkları ve muntazam
sokaklarıyla örnek projeydi. 12 Eylül
sonrası özelleştirmelerle elden çıkan
işletme küçüldü, bir zamanlar 3 bin
işçinin çalıştığı madende sayı birkaç
yüze düştü. Küçülmeyle beraber
1985’te belde boşaltıldı ve tesisleriyle
çürümeye bırakıldı. 2000’li yıllarda
cumhuriyetin ilk sanayileşme
projelerinden biri olarak kültür varlığı
ilan edilmek istendi.
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
10
www.divrigi.com.tr
“Aleviler zulüm altında”
Vedat Dalokay Salonu’nda düzenlenen
Ankara Divriği Kültür Vakfı “Aleviliğin
Dünü Bugünü ve Yarını” başlığıyla bir panel panele, Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Dr. Ali
Murat İrat ve Ali Güven katıldı.
düzenledi. 30 Nisan Cumartesi Günü
ALEVİ TARİHİ
Ankara Divriği Kültür Vakfı 30
Nisan Cumartesi günü
“Aleviliğin Dünü bugünü ve
Geleceği” adıyla bir panel
düzenledi. Ankara Vedat
Dalokay Salonu’nda
düzenlenen, Modaretörlüğünü
Dr. Muharrem Köse’nin yaptığı
panele, Ankara Üniversitesi
İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Bedriye Poyraz,
Birgün Gazetesi Yazarı Doç. Dr.
Ali Murat İrat, Garip Musa
Ocağı Dedesi Ali Güven
konuşmacı olarak katıldı.
Alevilerde kadın ve ocak
sistemi üzerinde yoğunlaşan
kendi içinde sağlarsa, toplumun
diğer kesimleri de kendilerine
çeki düzen verirler. Dünyanın
her yerinde kadın erkek zaten
eşit değil” dedi. Garip Musa
Ocağı Dedesi Ali Güven,
ocağın kısa geçmişini anlattı.
Bugünkü Garip Musa Ocağı
evlatları Horasan diyarı
Nişabur’dan Anadolu’ya
geldiğini soyunun Musa-ı
Kâzım Soyundan geldiğini ifade
ederek, Seyit İbrahim Sani Oğlu
Mustafa Menteş, Kardeşi Hacı
Bektaş ile birlikte Sivas
bölgesinde, yaşanan, Aleviler
için büyük kutsallık addeden
Baba İlyas Ayaklanması’na
kaldığından dolayı ona Garip
Mahlası veriliyor. İlerleyen
yıllarda Amcası Hacı Bektaş’ın
bulunduğu dergâha gidiyor ilim
irfan öğrendikten sonra eline
bir Ardıç’tan “Tahta Kılıç”
verilerek, tekrar Sivas Bölgesi’ne
Divriği’ye gönderiliyor.
Divriği’nin o zamanki adı
Alanyazısı.
Panelin son konuşmacısı Dr.
Ali Murat İrat da şehirleşmeden
sonra alevilerin günlük
yaşamlarını inceleyen bir
konuşma yaptı. İrat
konuşmasında “Kör topal bir
laikliği yaşatmak isterken
Meclis başkanı kişinin laiklik
hepimize yaptığı
asimilasyondur, bizim de buna
sessiz kalmamız yozlaşmadır.
Hiç kimse kusura bakmasın,
Bu alevi asimilasyonu dibine
kadar gelmiştir. Bugüne kadar
alevi sorunu yoktu, nereden
çıktı diyenlere de şunu
hatırlatmak isterim; Bugüne
kadar alevi sorunu yoktu,
çünkü, siz alevilere o kadar çok
baskı yapıyordunuz ki ramazan
ayında sahur vaktinde aleviler
ışıklarını yakmak zorunda
kalıyordu. Siz alevilere
okullarda iş yerlerinde o kadar
zulüm yaptınız ki, terfi almak
için değil, işten atılmamak için
panelde ilk konuşmayı yapan
Prof. Dr. Bedriye Poyraz,
kadınların ikinci sınıf vatandaş
olduğunu ifade ederek,
“modern hayatta her şeye
erkekler karar veriyor. Eşlerin
aldığı mülklerin tapuları ağırlıklı
olarak erkeklerin üzerine.
Türkiye de mülk tapularının
yüzde doksanı erkeklerin
üzerinde. Ayrıca Alevi
toplumsal hayatında öne çıkmış
bir tane kadın göremezsiniz.
Burada bir sıkıntı yok mu?
Aleviler kadın erkek eşitliğini
katıldı. Elimizdeki belgeler
bunu söylüyor. O zaman
Anadolu’da Frenkler, yani
Selçuklular var. Ayaklanma
yenilgiye uğrayınca bunları göz
altına alıyorlar. Hacı Bektaş
Kırşehir’e, Baba İlyas
Amasya’ya Garip Musa’nın
babası Mustafa Menteş de
Sivas’a sürgün ediyorlar.
Mustafa Menteş sürgün kararını
kabul etmiyor şehitlik şerbeti
içiyor. Garip Musa’nın gerçek
adı Musa-i Horasani. Babası
şehitlik şerbeti içip kimsesiz
maddesinin anayasadan
silinmesini istemesine karşı
meclis kapısı önünde pretesto
etmek için ancak 10 kişi
toplanabildik, buna karşı 100
polis vardı. Bu on kişiyle orda
mücadele etmek zorunda
kalıyorsak, patlayan
bombalardan, patlayan
pisliklerden rahatsız olmaya
hakkımız yoktur. Bazı şeyler
yozlaşmış demektir. Bu
yozlaşmanın içerisinde alevisi,
kürdü, türkü ve solcuların hepsi
vardır. Devletin yıllardır
Cuma namazlarına gitmek
zorunda kalıyorlardı. İşte bu
zulmünüzden sonra aleviler
kalktılar; lanet olsun sizin
orucunuza da kıldığınız
namazınıza da dediler. İşte alevi
sorunu böyle başladı. Sizin için
sorun yoktu, aleviler için vardı?
Aleviler kendi inancına ve
öğretisine göre yaşamak
isteyince alevi sorunu ortaya
çıkmış oldu. Aleviler; ne camiye
gitmek istiyoruz ne de oruç
tutmak istiyoruz deyince alevi
sorunu ortaya çıktı.
Reçber Gözüyle
Abdullah
Aysu
[email protected]
Darbelere Karşı
Demokrasi
Bir ateş çemberinden geçiriliyoruz. Ateş çemberinden
geçen/geçirilen Latin Amerika ülkeleri de var. Daha önce
Arjantin, Paraguay, Venezuella ve Haiti’de halkın oylarıyla
seçilenlere “kurumsal darbe” girişimlerinde bulunuldu.
Darbeler karakter değiştiriyor. Halkın oylarıyla seçilenlere
Meclis’teki halk karşıtları tarafından darbeler yapılıyor. En
son Brezilya’da böyle bir darbe oldu. Brezilya’daki darbeyi
MST ulusal liderlerinden Marina dos Santos değerlendirdi.
Marina’nın değerlendirmesini ortalığın toza dumana
karıştırıldığı bugünlerde siz değerli okuyucularımla
paylaşmanın uygun olacağını düşündüm. “Brezilya’nın
çok genç ve ikiyüzlü bir demokrasisi var ve milyonlarca
Brezilyalı bu demokrasiyi yalnızca uzaktan izlemektedir.
Bugün Senato’daki çoğunluk, Dilma’yı 180 gün boyunca
görevden uzaklaştıracak meclis soruşturmasını onayladı
ve başkan yardımcısı Michel Temer’i onun yerine, meşru
olmayan bir darbe hükümetinin başına getirdi. Bu bir
darbedir, çünkü Dilma üzerinden yürütülen meclis
soruşturması anayasa açısından yasal olsa bile Dilma’nın
yargılanması için ülkesine karşı suç işlediğinin kanıtlanmış
olması gerekir. Ancak bugün Brezilya’da olmayan şey
Dilma’nın bir suç işlediğinin kanıtlanmış olmasıdır. Bu
açıdan bugün ülkemizde yaşanan süreç kurumsallaşmış
ve antidemokratik bir darbedir.
Elbette bugün Brezilya toplumu çok büyük bir kriz
içerisinden geçiyor; ancak bu durum, küresel kapitalist
sistemin yaşadığı iktisadi, politik ve çevresel kriz sürecinden
bağımsız değildir. Ve her şeyden öte, gelir dağılımındaki
eşitsizlik ve zenginliğin azınlık elinde yoğunlaşması, büyük
bir iktisadi eşitsizlik, mevcut kapitalizmin sonucudur ve
zenginlik bir tarafta, yoksulluk ise diğer tarafta
yoğunlaşmıştır.
Geçtiğimiz yıllarda Brezilya’da ekonomik açıdan çok kısmi
bir ilerleme olmuş, toplumsal haklar ve iş olanakları
mevcut kalkınma modeli içerisinde güçlenmiş olsa bile
işçi sınıfının toplumsal siyasallaşma süreci çok zayıf
kalmıştır. Buna bağlı olarak, bankalar, büyük şirketler ve
Amerikan neo-liberalizmi çizgisinde faaliyet gösteren
medyadan oluşan neo-liberal burjuvazi, yalnızca
Brezilya’da değil, birçok Latin Amerika ülkesinde
muhafazakâr saldırganlığını açığa çıkarmış, Paraguay,
Venezuella, Arjantin ve Honduras gibi ülkelerde halkın
oylarıyla seçilmiş hükümetleri darbe yoluyla düşürmüştür.
Bunun nedeni, aşırı sömürüye ve halkın katılımı olmayan
bir demokrasiye dayanan bir sistem oluşturma çabalarıdır.
Halk güçlerinin tarihsel kazanımlarını yok etmek, kamu
iktisadi teşebbüslerini (Petrobas’tan başlayarak)
özelleştirmek ve toplumsal hareketleri kriminalize etmek
istiyorlar.
Biz, MST, La Via Campesina üyesi toplumsal hareketler,
sendikalar ve genel olarak toplumsal hareketlerden oluşan
bir blok olarak her türlü direniş biçimini ve mücadele
biçimini kullanarak, toplumsal ve politik eylemlilik
içerisinde bu girişimleri sokakta yeneceğiz.
Bizim mücadele bayrağımız, ülkede yapısal reform talebi
için mücadele edenleri birleştiriyor; politik reformlar,
medyanın demokratikleşmesi, toprak reformu, kent reformu,
finansal sistemin istikrarı.
Darbeyi ve bugün iktidar koltuğuna oturan bu meşru
olmayan hükümeti tanımıyoruz.
Demokrasi için mücadele etmeye devam edeceğiz!”
Evet demokrasi kıymetlilerimizin içinde en kıymetlimiz.
Demokrasiyi var etmek, korumak, geliştirmek ertelenemez
görevimizdir.
ÜLGER MOBİLYA
Özel tasarımlarınız itina ile yapılır.
Adres:
MODESA Mobilyac›lar Sitesi
Alptekin Sok. No: 25
Eyüp / ‹STANBUL
Telefon: 0(212) 493 31 50
Faks: 0(212) 493 31 50
www.ulgermobilya.com
[email protected]
MAYIS 2016
HABER
YIL: 10 SAYI: 110
www.divrigi.com.tr
“Birlikte Başaralım”
Mengücek Vakfı Kurcu Başkanı Prof.
Dr. Mahir Tevrüz ve vakfın kurucu
üyeleri 5-6-7 ve 8 Mayıs tarihleri
arasında Divriği’de bir dizi gözlemlerde
bulunarak çeşitli toplantılar yaptı.
Mengücek Vakfı Kurucu Başkanı Prof.
Dr. Mahir Tevrüz yaptığı açıklamada,
“vakıf yöneticileri ve üyeleri her yıl
geleneksel olarak Mayıs’ta Divriği’ye
giderek vakıf olarak projelerimizi ve
çalışmalarımızı memleketimiz
Divriği’de hemşehrilerimize
anlatacağız” dedi. İlki bu yıl olmak
üzere önümüzdeki yıllarda bu girişim
devam edecek.
4 KONAK HİZMETE GİRDİ
Mengücek Vakfı üyeleri 5 Mayıs
tarihinde Divriği’ye geldi. Tarihi
konakları gezen vakıf kurucu üyeleri
çeşitli kurum temsilcileriyle görüş
alışverişinde bulundu. Mengücek Vakfı
Üyeleri, Divriği Kaymakamlığı ve Sivas
İl Özel İdaresi’nin ortak girişimi ile
restorasyonu yapılarak Divriği
turizmine kazandırılan, Mühürdarzade,
Şeyhoğlu, Sancaktar ve Demiralay
konaklarını gezdi. Mengücek Vakfı
Başkanı Prof. Dr. Mahir Tevrüz vakfın
kurucu üyelerile birlikte Mühürdarzade
Konağı’nda Divriği Kaymakamı
Mehmet Nebi Kaya’ya vakfa kurucu
üyelik plaketi verdi. Tevrüz burada
yaptığı konuşmada, “sayın
kaymakamımız görev yaptığı süre
içerisinde eşi ile birlikte Divriği’ye
unutulmaz değerler kazandırdı.
Mengücek Vakfı adına sayın Nebi
Kaya’ya şükranlarımı sunuyorum” dedi.
NURİ DEMİRAĞ MÜZESİ
Türkiye’nin ilk sanayici işadamlarından,
Demiryolları, fabrikalar ve ayrıca
Türkiye’ye ilk uçak üretimi fabrikası
kuran Nuri ve Naci Demirağ’ın
doğduğu Mühürdarzade Konağı Nuri
Demirağ Müzesi olarak düzenlendi.
Müzede Nuri Demirağ’ın mumya
heykeli çalışma masasıyla birlikte bu
müzede yerini aldı. Müzede ayrıca
Demirağ’ın ilk ürettiği Nu-37 ve Nu38 adlı uçak maketleri, uçak
fabrikasının görüntüleri, çeşitli
yazışmaları ve fotoğrafları sergileniyor.
Mühürdarzade Konağı Nuri ve Naci
Demirağ kardeşlerin çocukluklarının
geçtiği ev. Konağın üst katında
Demirağ kardeşlerin hayat hikayeleri,
inşa ettiği demiryolları, uçak fabrikası,
gök okulu, 1945 yılında kurduğu Milli
Kalkınma Partisi, Boğaz Köprü Projesi,
ve diğer projeleriyle ilgili bilgi, belge,
fotoğraf, gazete nüshaları ve çeşitli
objeler sergileniyor. Konağın üst
katında iki odada kursiyer ve
görevlilerin çocukları için dinlenme
ve oyun odası olmak üzere 2 oda
bulunuyor. Konağın giriş katında
Kalkınma Bakanlığı projesi kapsamında
kurulan Umutlu Kadınlar Konağı
olarak faaliyet gösteren 60 civarında
kursiyer müzik, resim ve el işleri kurs
faaliyetleri yapılıyor. Yine kursiyerler
tarafından Divriği Yemekleri’nin servisi
sunuluyor.
Demiralay Konağı iki katlı olup butik
otel olarak hizmet veriyor.
Sancaktar Konağı, Divriği’li ozanların
hayat hikayelerinin anlatıldığı ve müzik
dinletilerinin yapıldığı mekan olarak
ozanlar konağı olarak tasarlandı.
Şeyhoğlu Konağı ise, İstanbul Sabancı
Olgunlaşma Enstitüsü ile müşterek
çalışmalar sonucunda Divriği Külliyesi
desenlerinin işlendiği seramik, ahşap,
keçe üzerine yapılmış desen
çalışmaları, Divriği yöresinde giyilen
giyim örnekleri, yine Divriği yöresinde
kullanılan mutfak ve çeşitli el aletlerinin
sergilendiği mekanlar, günlük yaşamı
anlatan eşyalar Divriği Kaymakamlığı
tarafından düzenlenen fotoğraf
yarışmasına katılan eserlerin
sergilendiği bir konak.
11
Toplantıda “hiç kimsenin çıkarı yok
sadece Divriği’nin geleceği var” dendi.
Dünya Mirası Mengücek Vakfı Kurucu Başkanı Prof.Dr. Mahir Tevrüz
ve vakfın kurucu üyeleri 5-8 Mayıs tarihleri arasında Divriği’de bir
dizi incelemelerde bulundu. Divriği Kaymakamlığı’nın restorasyonu
sonucunda hizmete açılan 4 konak gezildi. 6 Mayıs Cuma Günü ise
Divriği Belediyesi Meclis Salonu’nda bir toplantı yapıldı.
UMUT VEREN TOPLANTI
Mengücek Vakfı Başkanı Prof. Dr.
Mahir Tevrüz’ün çağrısıyla 6 Mayıs
Cuma Günü Divriği Belediyesi Meclis
Salonu’nda bir toplantı yapıldı.
Toplantıya çok sayıda kişi katıldı.
Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök
ve Divriği Kaymakamı Mehmet Nebi
Kaya bu toplantıda kısa bir konuşma
yaparak sözü Mengücek Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Mahir Tevrüz’a bıraktı. Tevrüz
burada yaptığı konuşmada Divriği
tarihine değinerek, Divriği’nin turizm
potansiyeli ve eğitimi üzerinde durdu.
Mengücek Vakfı kurucuları olarak asıl
amaçlarının Divriği’yi bugünkü
durumundan kurtararak daha yaşanılır
ve kalkınmış bir Divriği olduğunu
vurguladı.
Haber ve Fotoğraf: Divriği Gazetesi
Genel Yay›n Yönetmeni: Yahya Kemal BAYAR
Yay›n Koordinatörü: Canan DUMAN
Genel Müdür: Özden UYGUN
Haber Merkezi Müdürü: Begüm ASLAN
Görsel Tasarım: Semih EROL
Reklam ve Satış Koordinatörü: Saadet BAYAR - Hasret BAYAR
Teknik Yönetmen: Esengül ÇILDIR, Gamze ÖZÇELİK
İzmir: Murat ÇAĞLAYAN
Antalya: Şükrü DEMİR
Altınoluk: Erzade YAKAR
Yay›n Kurulu: • Şahin KÜÇÜK, Mustafa ÖZKER, Mehmet AYDIN, İsmail ÇINAR, M ü s l ü m D O Ğ A N , Hıdır ÇAM,
Nilüfer MURATOĞLU Muharrem YAĞBASAN, Esat KORKMAZ, Sadık ÇELİK, Ataner YILDIRIM, M. Bedri Yalçın
Yay›n Dan›flma Kurulu: Yunus ÖZTEPE, Mahmut Şengül, Zeynel Asil, Murtaza YILDIRIM, Necati YILMAZ
İMTİYAZ SAHİBİ VE SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ
YÖNET‹M YER‹: Renk Ajans Basım Yayın Hizmetleri Tic. Ltd. Şti: Nakilbent Sok. No: 45/1 Sultanahmet/ İST. Tel: (0212) 516 29 84
Fax.: (0212) 517 20 03 WEB ADRESİ: www.divrigi.com.tr e-mail: [email protected]
BASKI: Murat Ofset Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. emintaş Davutpaşa Sitesi No: 103/272 Topkapı/İst. Tel: 0212.567 52 24
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
Gazetemiz basın ve yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Renk Ajans Basım Yayın Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi adına: Birsen Bayar UYGUN
www.divrigi.com.tr
e-mail: [email protected]
Konuk Yazar
Tanju
Akad
[email protected]
Yaşadığımız
Günler 19 Mayıs
O KADAR BÜYÜK BİR TARİHİN MİRASI
Her ülke tarihiyle var olur. Tarihi olmayan ülkeler
bunu yaratmak zorunda kalır. Biz sonradan görme
değiliz. Ama aramızda büyük tarihimizle barışık
olmayan unsurlar var. Bu tarihi farklı
yorumlayanlar da var. Ne var ki, bu tarihi güce
dayanmayan hiçbir hareket uzun ömürlü olamaz.
Öz varlığını inkar eden onursuzdur.
***
Tarihi olgular şaşırtabilir ve son sözün ne zaman
ve nasıl söyleneceği belli değildir. Bu, ulusların
bünyelerinde taşıdıkları gücün nasıl tezahür
edeceğine bağlıdır. 19 Mayıs 1919'da bu güç
Samsun'da sahneye çıkarak makus talihimizi
değiştirdi. Tekrar değiştirecektir.
***
Tarihimiz o kadar büyüktür ki, Çin'den
Hindistan'a, Sudan'dan Fas'a, Tuna'dan Basra'ya
kadar her ülkenin geçmişinde yerimiz var. Orta
Avrupa, Balkanlar, Kafkasya, Batı Asya, Rusya
hala mirasımızı taşıyor. Pakistan, Afganistan ve
İran keza öyle.
Bu büyük tarihe layık bir ülke olmaktan
uzaklaşmış görünüyoruz ama içimizdeki güç, er
geç bizi tarihimizle barıştıracaktır. Onurlu
yaşamak bunu gerektirir.
Batıcı işbirlikçi kesim sağcısıyla, solcusuyla bu
tarihe layık bir turum içerisinde olmamıştır.
Milliyetçiler kendi tarihleriyle bağlarını kesip
yabancı istihbarat kuruluşlarının emrine girdiler,
ideolojilerinin dışarıdan zorlanmasını kabul
etmeyenleri tasfiye ettiler.
İslamcı kesimde de, tarihimize aykırı Vahabbi
yorumların heveslileri şu anda petrol parasıyla
vaaz veriyorlar ama uzun vadede etkisiz
kalacaklardır.
Tarihimizi küçümseyenlerin etkisi altında kalan
sol görüş ise en başta bu nedenle marjinalleşmiştir.
Tarihimizle barışıncaya kadar da bir daha
canlanmasına en ufak bir olanak yoktur.
Bu akımların temsilcileri çoğunlukla işbirlikçi ve
küçük hesapçıdır. Bunlarla ileri gidemeyiz. Ama
güç asla tükenmez.
[email protected]
Tel: 0532. 327 19 58
Tel: 0212. 516 29 84
Akarsu’yu binler andı
MUHLİS AKARSU
UNUTULMADI
Halk müzüğinin ve anadolu
ozanlık geleneğinin
unutulmaz ismi Muhlis
Akarsu, Bakırköy
Belediyesi’nin düzenlediği bir
proğramla 11 Mayıs Çarşamba
Günü Leyla Gencer
Salonu’nda anıldı. Yüzlerce
kişinin katıldığı Muhlis Akarsu
anmasına Sabahat Akkiraz,
Arif Sağ, Erdal Erzincan ve
Tayyar Erdem sanatçı olarak
katılarak Muhlis Akarsu’nun
bestelediği türküleri söylediler.
Sahnenin arka fonunda
Akarsu’nun yaşamından
alınan fotoğraf karelerinin
gösterilmesi salonda duygulu
anlara neden oldu.
Anadolu ozanlık geleneğinin unutulmaz ismi, Madımak’ta şeriatçı
faşistlerin yakarak öldürdüğü 33 kişiden biri Muhlis Akarsu’yu
anma etkinliği, Bakırköy Belediyesi Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun
girişimleriyle Leyle Gencer Salonu’nda yapıldı.
GENÇ KUŞAK
AĞIRLIKTA
Leyla Gencer Salonu’nu tıklım
tıklım dolduran kalabalığın
ağırlıklı olarak genç kuşaklar
tarafından doldurulmuş olması
dikkatlerden kaçmadı. Muhlis
Akarsu’nun unutulmayan bir
sanatçı kimliği yeniden
gündeme gelmiş oldu.
Muhlis Akarsu Anması’na
ayrıca Beylikdüzü Belediye
Başkanı Yardımcısı Leyla
Ünvar, Sarıyer Belediye
Başkanı Yardımcısı İsmail
Erdem, Cumhuriyet Gazetesi
Yazarı Miyase İlknur katıldı.
Anmada Akarsu’nun kuşağı
bir dede, anma boyunca sağ
elini kalbinin üzerine koyarak
oturduğu dikkati çekti.
HASAN AKKİRAZ’IN
PAYLAŞIMI
Bakırköy Belediyesi Sanat
Danışmanı Hasan Akkiraz
Muhlis Akarsu Anması’nın
ardından sosyal medya
üzerinden yaptığı
paylaşımlarda “biz bir anma
yaptık bütün istanbul geldi,
biz Muhlis Akarsu’yu
unutmayalım dedik, herkes
biz hiç unutmadık ki dediler”
cümlelerini paylaştı.
Haber ve Foto¤raflar:
Divri¤i Gazetesi

Benzer belgeler

haber - DİVRİĞİ GAZETESİ

haber - DİVRİĞİ GAZETESİ ve Abdullahpaşa Konakları restore edildi. Divriği Kaymakamı Mehmet Nebi Kaya’nın girişimleriyle aslına uygun restore edilen konaklardan Mühürdarzade Konağı: Nuri ve Naci Demirağ Müzesi, Sancaktar K...

Detaylı