Sapiens:Hayvanlardan Tanrılara

Transkript

Sapiens:Hayvanlardan Tanrılara
SAPIENS: HAYVANLARDAN TANRILARA
Yazar: YUVAL NOAH HARARI
Kolektif Kitap
Uzmanlaşma beynimizi küçültüyor mu?
Popüler “avcı insan” çizimlerini bir tarafa bırakırsak, aslında homo sapiens’in
beslenme alışkanlığı yoğunlukla yemiş toplamak, kök çıkarmak için toprağı
kazmak, tavşan kovalamak ve bazen de mamut ve bizon avlamak gibi
faaliyetlerden oluşuyordu. Tüm bunları yapabilmek için ise araziyi detaylarıyla
tanımak, tehlikeli ve lezzetli bitki ve hayvanları bilmek, hayvanlar ile bitkilerin
nasıl büyüdüğü hakkında gözleme sahip olmak zorundaydılar. Ayrıca,
kullanacakları hammaddeleri (ahşap, bambu veya çakmaktaşı gibi) bilmek ve
başarılı şekilde işleyebilecek motor becerilere sahip olmak durumundaydılar.
Özetle, bir avcı toplayıcı insan, bugünün insanına göre çok daha geniş, derin ve
çeşitli bir bilgi birikimine ihtiyaç duyuyordu. Bugün ortalama bir beyaz yakalı,
dünyanın düzeni hakkında (hatta masasındaki iş dışında) fazla bir şey bilmek
zorunda değil. Bir müzik öğretmeni kendi işini, jonklör kendi işini ve mühendis
de kendi işini biliyor, o kadar. Neden? Çünkü yaşamın diğer alanlarıyla ilgili diğer
kişilerin uzmanlıklarına o denli güveniyoruz ki, hiçbir şekilde farklı alanlara
girmek zorunda hissetmiyoruz kendimizi. Ancak bunun getirdiği bazı ilginç
sonuçlar var: Araştırmalar, avcı toplayıcılık devrinden beri insan beyninin
küçüldüğüne dair kanıtlar ortaya koyuyor. Tarım devrimiyle birlikte yerleşik
hayata geçilmesi ile değişen beslenme ve yaşam koşulları, daha önceki gibi
muhteşem zihinsel bir çaba içinde (hem de ger gün) bulunmak zorunda
bırakmıyor bizi; bu da beynimizin yüz yıllar içinde küçülmesine sebep oluyor.
Para neden bu kadar başarılı?
Yüzyıllar önce yaşayan avcı toplayıcı homo sapiens’lerin parası yoktu ve buna
ihtiyaç da duymuyorlardı. Bedava tıbbi yardım karşılığı bir parça et, güzel deniz
kabukları karşılığı çakıl taşı alarak yaşıyorlardı. Ancak Tarım Devrimi’nin
başlamasıyla görülmeye başlanan uzmanlaşmanın marangozlar, avukatlar,
doktorlar ve belli ürünleri çok iyi üreten aileleri yaratması üretimde ve hizmette
kaliteyi artırdı. Buraya kadar güzel; ancak bir sorun vardı: Uzmanlar arasındaki
takas nasıl yönetilecekti?
Örneğin, elma üreten biri, ayakkabıları eskidiği için elmalarını ayakkabıyla takas
etmek istediğinde kaç elmayla takas yapmalı? Ayrıca ayakkabıcıda
yiyebileceğinden fazla elma da olabilir. Para, aslında teknolojik değil, zihinsel bir
dönüşümü ifade ediyordu. İnsanların belli bir ortak obje üzerinden ürettiklerini
değerlendirip takas yapacakları pratik bir çözüm. Madeni para icat edilmeden
önce para yerine farklı eşyalar kullanılıyordu: hayvan derisi, tuz, tohum, boncuk,
kumaş veya deniz kabuğu. Hatta 20. Yüzyılın başlarında İngiliz Uganda’sında,
vergiler hâlâ bu kabuklarla ödenebiliyordu.
Tarihteki ilk madeni para, MÖ 640 yılında Lidya Kralı Alyates tarafından
Anadolu’da basıldı. Bu paraların altın veya gümüş cinsinden bir ağırlığı vardı ve
tanınması için üzerinde metalin miktarını ve garanti eden otoriteyi simgeleyen
semboller vardı. Zamanla Çin, Hindistan gibi uzak coğrafyalarda da benzeri metal
paralar evrildi. Ve ticaretin gelişmesiyle, farklı kültürler arasında parayla
alışveriş imkanı doğdu. Dini inançlar konusunda anlaşamayan Hristiyanlar ve
Müslümanlar para konusunda anlaşabildiler.
Yüzyıllar boyunca filozoflar ve peygamberler parayı lanetleyerek onu tüm
kötülüklerin kökeni olarak gösterdi. Çünkü maneviyat, maddi değerlerden
yüceydi. Ancak farklı bir açıdan bakınca, paranın dilden, devlet yasalarından,
kültür ve dini inançlardan daha açık fikirli olduğunu görüyoruz. Çünkü para,
insanlar tarafından yaratılmış ve tüm kültürel ve dini kuralları aşmayı başaran
tek güven sistemidir ve din, cinsiyet, ırk, yaş ve cinsel yönelim üzerinden
ayrımcılık yapmaz. Belki de bu gerçek, paranın neden bu denli başarılı olduğunu
bize kanıtlıyordur.
Linkedin’deki bağlantı sayınız kaç?
Aynen şempanzeler gibi, homo sapiens de varolduğundan beri arkadaşlık
kurmasını, hiyerarşi oluşturmasını ve kavga etmesini sağlayan sosyal içgüdülere
sahiptir. Bu sosyalleşme içgüdüsü, birbiriyle daha önce vakit geçirmiş olmayı
gerektirdiği için tıpkı şempanzeler gibi insanların da küçük ve samimi gruplar
halinde yaşamaları sonucunu getirir.
Bir teoriye göre, insanoğlunun dil becerisi, zaman içinde çevresinde olup biteni
sadece kuru bilgi verecek şekilde aktarmaktan yorum katabileceği seviyeye
çıkınca, kabilede kimin kiminle ilişkiye girdiğini, kimin hilebaz kimin dürüst
olduğunu ve kimin kimden nefret ettiğini değerlendirmeye de imkan doğdu.
Bugün “dedikodu” olarak tabir ettiğimiz bu bilgi paylaşımı, kalabalık gruplar
içinde işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturdu. Ayrıca bilginin hızlı ve kolay
yayılmasını sağladığı için grupları kendi içinde kenetledi ve tehlikelere karşı
etkin şekilde korunmalarını sağladı.
“Dedikodu”nun geniş grupları bir arada tutan bir etkisi olduğu bilimsel olarak
öne sürüldüğüne göre, bizim de şirket kültürlerimizin bir parçasının dedikodu
mekanizması olduğunu söylememiz, hatta bunu savunmamız yanlış olmayabilir.
İnformal bilgi akışının formal akışa göre çok daha etkili olduğunu bildiğimize
göre, neden bunu yadsıyalım ki? Dedikodunun, çalışanların bazı organizasyonel
bilgileri hızlıca edinmelerine, iyi ve kötüyü ayırt etmelerine, sektör hakkında
öngörüye sahip olmalarına yarayabileceğini de göz ardı etmemek gerek.
Diğer yandan, araştırmalar, insan gruplarının dedikodudan bile belli bir seviyeye
kadar yararlanabildiğini gösteriyor. Bu araştırmalar, dedikodu sayesinde bir
arada olabilen “doğal” bir grubun 150 kişiyle sınırlı olduğu belirtiyor. “Dunbar
Sayısı” olarak da bilinen bu sınır (özellikle Marshall Gladwell’in kitaplarında da
yer verdiği üzere), kişilerin anlamlı ilişki yürütebildikleri arkadaş sayısını ifade
ediyor. Bunun ötesindeki sayıda kişilerle ancak daha yüzeysel ilişkiler
yürütebiliyoruz. Grup belli bir sayının üzerine çıktığında ise, denge bozuluyor ve
grup bölünerek yeni gruplar doğuruyor. O nedenle Linkedin’deki bağlantı
sayımızı düşünürken “anlamlı ilişki” kriterini de göz ardı etmeyelim!

Benzer belgeler

Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens

Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens kültür ve dini inançlardan daha açık fikirli olduğunu görüyoruz. Çünkü para, insanlar tarafından yaratılmış ve tüm kültürel ve dini kuralları aşmayı başaran tek güven sistemidir ve din, cinsiyet, ı...

Detaylı