Sosyal Pol t ka - TC Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

Transkript

Sosyal Pol t ka - TC Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Sosyal Poltka
Çalışmaları
Journal Of Socıal Polıcıes
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi Yıl: 14 Sayı: 31 Ocak - Haziran 2014
MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Ayşegül LALEOĞLU / Prof. Dr. Emine ÖZMETE
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
Esra DEMİRCİ AKYOL
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION
OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
Prof. Dr. Sibel ERKAL / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK
ÖZ - YETERLİKLERİNE ETKİSİ
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AGRI PROVINCE
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ
İLKÖĞRETİM OKULLARINDA KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
UYGULAMALARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRMESİ
Dr. Ahmet YILMAZ
AİLE YILMAZLIĞI:
BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
Sa
yı
:
ISSN : 1303 - 0256
31
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi • Yıl: 14 Sayı:31 Ocak-Haziran 2014
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Hakemli Araştırma Dergisi
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Adına Sahibi
Doç. Dr. Mustafa DURMUŞ
Sorumlu Yazı İşleri
Faruk Nafiz FAZLIOĞLU
[email protected]
Yönetim ve İletişim
Eskişehir Yolu Söğütözü Mahallesi
2177. Sokak No: 10/A
Çankaya-ANKARA
e-posta: [email protected]
web: http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/198/SPC
Yayın Türü
Yaygın süreli yayın
ISSN
1303-0256
Grafik-Tasarım
Gökhan Yoldaş
Baskı-Cilt
Azim Matbaacılık • 0.312 342 03 72
Baskı Adedi : 3.000
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi’nde yayımlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir.
© Her hakkı saklıdır. Dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dâhil olmak üzere
kullanma ve çoğaltılma hakları sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na aittir. Yazılı ön izin olmaksızın yazıların
tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır.
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi altı (6) ayda bir yayımlanır. Mülga Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
tarafından yayımlanan AİLE VE TOPLUM Dergisi'nin devamıdır.
-- TÜBİTAK-Ulakbim veritabanında taranmaktadır.
-- ASOS Index tarafından taranmaktadır.
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi • Yıl: 14 Sayı:31 Ocak-Haziran 2014
YAYIN KURULU
DANIŞMA KURULU
BU SAYININ HAKEMLERİ
Dr. Dursun Ayan
Doç. Dr. Aşkın Asan
Prof. Dr. Aylin Görgün Baran
Dr. Sermet Başaran
Dr. Nail Abdulgazi Alataş
Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu
Doç. Dr. Selim Coşkun
Prof. Dr. Mustafa Acar
Prof. Dr. Esra Ömeroğlu
Dr. Pınar Çağlayan
Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın
Prof. Dr. Fatma Alisinanoğlu
Prof. Dr. Ömer Çaha
Prof. Dr. Nilay Çabuk Kaya
Prof. Dr. Sibel Kalaycıoğlu
Prof. Dr. Sibel Erkal
Prof. Dr. Jülide Yıldırım Öcal
Prof. Dr. Songül Sallan Gül
Prof. Dr. Ferhunde Öktem
Prof. Dr. Sunay İl
Prof. Dr. Emine Özmete
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Prof. Dr. Metin Toprak
Prof. Dr. Veli Duyan
Prof. Dr. Zeynep Bengi Semerci
Prof. Dr. Zeynep Çopur
Prof. Dr. Metin Yerebakan
Doç. Dr. Eda Purutçuoğlu
Prof. Dr. Sibel Kalaycıoğlu
Dr. Sermet Başaran
Dergimizin diğer hakemleri
http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/198/SPC
adresinde sürekli güncellenerek yer alacaklardır
BİLİMSEL YAZIŞMA
Makaleler ile ilgili tüm soru ve yazışmalarınız için;
Faruk Nafiz Fazlıoğlu
Tel: 0312 705 57 32
e-posta: [email protected]
Editörden
Faruk Nafiz Fazlıoğlu
Değerli okurlar,
Sosyal Politika Çalışmaları dergisinin 31. sayısını da çıkarmış bulunuyoruz. Bu
sayımızda 7 çalışmamız bulunuyor. İlk çalışmamız olan “Mobbing Ölçeği: Geçerlik ve
Güvenirlik Çalışması” adlı çalışma Ayşegül Laleoğlu ve Prof. Dr. Emine Özmete’ye
ait. Son zamanlarda daha sık duymaya başladığımız bir konuya, mobbinge değinen
çalışma, iş yaşamında bireylerin mobbinge uğrama durumlarını değerlendirmek için
geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirme amacı gütmekte.
İkinci çalışmamız Esra Demirci Akyol’a ait. Akyol, “Sultan II. Abdülhamid Döneminde
Sosyal Politika Uygulamaları” adlı bu çalışmasında, döneminde modern ve geleneksel
uygulamaları bir araya getirmeyi amaçlayan II. Abdülhamid’in kurduğu ve bugün
bazıları hala hayatını sürdüren kurumların tarihini ve değişen toplumsal yapının, sosyal
politika uygulamalarına yansımasını inceleme amacını güdüyor.
Bir diğer çalışma ise Prof. Dr. Sibel Erkal ve Prof. Dr. Zeynep Çopur’un “The Views
and Behaviours of Women on the Distribution of Responsibility in Household
Activities” adlı çalışması. Bu çalışma Ankara’da yaşayan kadınların evle ilgili
faaliyetlerde sorumluluk dağılımı konusundaki davranış ve görüşlerini belirlemek
amacıyla hazırlandı.
Uzm. Psk. Dan. Tuba Bağatarhan ve Doç. Dr. Serap Nazlı’nın yazdığı “Ebeveyn Eğitim
Programının Annelerin Ebeveynlik Öz-Yeterliklerine Etkisi” adlı çalışma ise dergimizin
4. makalesi. Bu çalışmada yazarlar ilköğretim 1. sınıf öğrencilerinin annelerine yönelik
olarak hazırlanan ebeveyn eğitim programının annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri
üzerindeki etkisini incelemekteler.
Sonraki çalışmamız ise dergimizin bir diğer ingilizce yazılmış çalışması: “Domestic
Violence in Turkey: An Example of Ağrı Province”. Yrd. Doç. Dr. Aysun Doğutaş
tarafından kaleme alınan çalışma Ağrı ilinde şiddete maruz kalmış olan kadınların
profilini inceliyor.
İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen
görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan “İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi
Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi” adlı 6. çalışmamızın
yazarı Dr. Ahmet Yılmaz.
Ve nihayet son çalışmamız olan “Aile Yılmazlığı: Bir Engele Rağmen Birlikte Güçlenen
Aile” adlı makaleyi geçtiğimiz sayıda yayınlamıştık fakat dizgideki bir hata yüzünden
bu sayıda tekrar yayınlıyoruz. Makalenin yazarları Prof. Dr. Yaşar Özbay ve Arş. Gör.
Didem Aydoğan’dan bu hatamız için özür dileriz.
Hazırladığımız bu sayıyı beğeneceğinizi umuyor, tüm okurlarımızın bizleri ilgi ve
çalışmalarıyla desteklemesini temenni ediyoruz.
İçindekiler
Mobbing Ölçeği : Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ......................................................9
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
Sultan II. Abdülhamid Döneminde Sosyal Politika Uygulamaları ..............................33
Esra DEMİRCİ AKYOL
The Views and Behavıors of Women on the Distribution
of Resbonsibility in Household Activites......................................................................49
Prof. Dr. Sibel ERKAL / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR
Ebeveyn Eğitim Programının Annelerin
Ebeveynlik Öz - Yeterliklerine Etkisi ...........................................................................67
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
Domestic Violence in Turkey : An Example of
Example of Ağrı Province..............................................................................................91
Yard. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi .......................................................111
Dr. Ahmet YILMAZ
Aile Yılmazlığı : Bir Engele Rağmen Birlikte Güçlenen Aile ....................................129
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK
ÇALIŞMASI*
Ayşegül LALEOĞLU** / Prof.Dr. Emine ÖZMETE ***
Özet
Bu çalışmanın amacı insani hizmet örgütlerinde çalışan bireylerin mobbinge uğrama durumlarını değerlendirmek
için geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Mobbing Ölçeği’nin (Vol. Mob. Scale)Türkçe versiyonunun
geçerliğini ve güvenirliğini belirlemek üzere yürütülen bu araştırmada kamu kurumlarında çalışan toplam 120 sosyal
çalışmacı araştırma kapsamına alınmıştır. Ölçeğin yapı geçerliliğini kontrol etmek için bir faktör analizi tekniği olan
“Dönüştürülmüş Temel Bileşenler Analizi” uygulanmış, faktör yükü 0.30’ dan düşük olan cümleler ölçekten
çıkarılmıştır. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek için hesaplanan iç tutarlılık katsayısı Cronbach Alpha 0,94 olarak
bulunmuştur. Faktör analizi sonuçlarına göre mobbing davranışlarını tanımlayan beş alt faktör ortaya çıkmıştır.
Yapılan bu çalışmalar ile Mobbing Ölçeğinin Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde çalışanlar için geçerli ve güvenilir
olduğuna ilişkin sonuçlar elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mobbing, Mobbing Ölçeği, Geçerlik ve Güvenirlik, İnsani Hizmet Örgütleri, Sosyal Çalışmacılar
*
Bu makale; “İnsani Hizmet Örgütlerinde Mobbing Davranışlarının Değerlendirilmesi” konulu Yüksek Lisans Tezinin bir parçasıdır.
**
Bilim Uzmanı, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, Diyarbakır
***
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü
9
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
MOBBING SCALE: STUDY ON VALIDITY AND RELIABILITY
Abstract
The aim of this study is develop valid and reliable measurement for assessing exposure to mobbing behaviors to
employees who are working in human services organizations. Determine the validity and reliability of the Turkish
version of mobbing scale (Vol. Mob. Scale) 120 social workers, who are working in public institutions, included in
the study. “Transformed Principal Components Analysis”, which is a technique of factor analysis, has been
implemented in order to control the construct validity of the scale; the sentences which have factor loading less
than 0.30 have not been figured in calculate to determine the reliability of the scale, Cronbach Alpha internal
consistency was found 0,94. According to results of factor analysis to describe the behaviors of mobbing five sub
factors were determined. As a result of this study, it is determined that the Mobbing Scale is valid and reliable tool
that can be used in human service organizations in Turkey.
Key words: Mobbing, Mobbing Scale, Validity and Reliability, Human Service Organizations, Social Worker
GİRİŞ
Toplumsal yaşamda ve çalışma yaşamında geçmişten günümüze her zaman var olan
mobbing; diğer şiddet türlerinin yaygınlığı ve kavramın tanımlanmasında ki güçlükler
nedeniyle öne çıkmamıştır. Günümüzde bu denli tartışılmaya başlamasının temel
nedeni ise, gerek çalışanların bireysel farkındalıklarının artması, gerekse bu şiddet
biçimine dair cezai yaptırımlar içeren düzenlemelerdeki gelişmelerin sağlanmasıdır.
Ayrıca bilgi çağını yaşadığımız son yıllarda çalışma yaşamında, bedensel emeğin
ağırlığını kaybederek fikri emeğin yerini alması; alın teri yerine akıl terinin öne çıkması
ile rekabet ve stres düzeyinin artması mobbing olgusunun daha da yaygınlaşmasına
neden olmuştur.
Fiziksel şiddet/bullying hedef olarak seçilen çalışana saldırgan davranışlar uygulayan
ya da fiziksel zarar veren tek bir kişinin etkisini ifade eder. Oysa hedef olarak seçilen
çalışana yönelik açıkça ve kasıtlı olarak uygulanan davranışlar kadar hilekar ve
kurnazca davranışlarda yıkıcı olabilmektedir. Bu yönü ile daha çok psikolojik ve
duygusal örselenmeleri içeren mobbing kavramı ile (duygusal ve psikolojik istismar)
fiziksel şiddeti içeren bullying (fiziksel istismar) kavramları da tanım ve kapsam olarak
birbirinden ayrılmaktadır (Reichert, 2003; Çev. E. Özmete, 2010).
Mobbing rahatsız edici davranışlarla kendini gösteren, zaman geçtikçe bireye acı
vermeye başlayan ve olayların sarmal biçimde hız kazandığı; çeşitli aşamalardan
oluşan bir süreçtir. Mobbing kavramı ilk olarak 1960’larda, hayvan davranışlarını
inceleyen Avusturyalı bilim adamı Konrad Lorenz tarafından kullanılmıştır. Lorenz,
“mobbing” kavramını, küçük hayvan gruplarının daha güçlü ve yalnız bir hayvana
10
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
toplu şekilde hücum ederek uzaklaştırmaları; grubun dışına atmaları durumunu ifade
etmek amacıyla kullanmıştır (Westhues, 2003:2). Mobbing, iş yaşamında her zaman
yaşanan ancak yeni adlandırılmış bir olgudur. Mobbing, kültür farkı gözetmeksizin
tüm işyerlerinde ortaya çıkabileceği gibi cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin de
maruz kalabileceği ağır bir durumdur (Tınaz, 2006:19). Mobbing süreci; çalışanın
kişiliğine, onuruna dürüstlüğüne, güvenilirliğine ve yeteneklerine saldırıyla başlar.
Mobbing mağdurları korkutan, örgütün dışında tutan, kaynakların kullanımında
adaletsizlik yaratan çatışan düşünce ve davranışlara maruz kalırlar. Bu davranışlar bir
bireye, yöneticileri (üstleri), aynı statüdeki iş arkadaşları ya da astları tarafından
yöneltilebilir. Uzun süre mobbing uygulayan kurumdaki birey ya da bireyler
diğerlerini de etkileyerek mağdura yönelik saldırgan davranışlarını sıklaştırabilirler
(Yıldırım ve ark., 2007:447).
MOBBİNGİN TANIMI
Mağduru yalıtan ve ümitsizlik nedeniyle intihara kadar götürebilen mobbing süreci
davranış bilimciler tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır:
Brodsky 1976 yılında, mobbing kavramını bir bireyin iş yerinde bir başkasını
yıpratmak, engel olmak ya da eziyet etmek için sürekli ve tekrar eden davranışlarda
bulunması olarak tanımlamıştır. Mobbingin karşı tarafı kışkırtacağını, üzerinde baskı
yaratacağını, korkutup, sindireceğini diğer bir anlatımla rahatsız edeceğini açıklamıştır
(Brodsky, 1976: 30). İş yerinde mobbing kavramı geniş şekli ile 1980’li yılların sonunda
İsveç’te yaşayan Alman Çalışma Psikoloğu Dr. Heinz Leymann tarafından
tanımlanmaktadır. Leymann’a (1990) göre mobbing; bir ya da birkaç bireyin genellikle
tek bir bireye karşı sistematik bir şekilde uyguladıkları düşmanca ve ahlaki olmayan
davranışları içermektedir. Bu durum bireyi savunmasızlığa ve çaresizliğe itmekte;
devam eden taciz davranışlarıyla da bireyin bu durumdan kurtulması
engellenmektedir. Söz konusu davranışlar sıklıkla tekrarlanmakta (en az haftada bir
kez) ve belirli bir süreçte (en az altı ay) devam etmektedir.
Hoel, Cooper ve Faragher (2001) kavramı tanımlarken, çalışanı bir ya da birden fazla
birey tarafından olumsuz davranışlara belirli bir zaman periyodunda sürekli olarak
maruz bırakmaya odaklanmışlardır. Bu durumda bir kez gerçekleşen vakalar mobbing
olarak kabul edilmemektedir.
Mobbing duygusal bir saldırıdır. Ancak mobbingin yalnızca duygusal ve psikolojik
şiddet ya da istismar kavramları ile açıklanması çoğu zaman yeterli olmamaktadır.
Çünkü bu bakış açısında mağdurun durumuna odaklanılmakta, genellikle mobbing
uygulayanlar ihmal edilmektedir. Mobbing bir birey saygısız ve zarar verici
11
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
davranışların hedefi haline geldiğinde başlar. Böylece mobbing sürecini başlatan
mobbing uygulayanların saldırgan davranışlarıdır. Mobbing işyerinde bir kişiye ya da
gruba güç katmak için süregelen kötü niyetli hareketlere istekli ya da isteksiz bir
şekilde katılarak bir araya gelen bireylerin, hedef olarak belirledikleri bir bireye karşı
imalı davranmaları, dedikodusunu çıkarmaları, itibarını düşürmeleri, saldırgan ve
düşmanca bir çevre oluşturmaları ile gerçekleşir (Davenport ve ark.,1999:33).
Zapf (1999) mobbing kavramını; bireyin, itibar ve statüsünü düşürecek şekilde kötü
davranışlarda bulunma, taciz etme, incitme, dışlama ya da işine zarar verme olarak
açıklamaktadır (Zapf, 1999:498). Salin (2001) ise açıklamalarında iş yerindeki güç
dağılımına dikkat çekerek; bir ya da daha fazla bireye yönelik, düşmanca bir çalışma
ortamı yaratan, sürekli ve tekrar eden olumsuz davranışları mobbing olarak
değerlendirmiştir (Salin, 2001:427).
Thylefors’a (1987) göre mobbing; bir ya da birden fazla bireyin bir süre boyunca bir
birey ya da grubun negatif ve tekrarlanan eylemlerine maruz kalmasıdır (Thylefors,
1987:87). Maarit (2003) bir ya da daha fazla sayıda bireyin iş ortamında bulunan bir
ya da daha fazla sayıda bireye karşı bir süre boyunca sürekli olarak gösterdikleri
olumsuz davranışları mobbing olarak açıklamaktadır (Maarit, 2003:203).
Mobbing ile ilgili farklı tanımlar ortaya çıkmasına karşın; bu tanımlarda araştırmacıların
hemfikir oldukları bazı temel noktalar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, mobbingin
kurbana yönelik agresif ve düşmanca hareketleri içermesidir. İkinci olarak, bu
davranışların bir kez ve birbirinden bağımsız olarak gerçekleşen davranışlar değil,
belirli bir süredir devam eden ve belirli bir sıklıkta gerçekleşen davranışlar olmasıdır.
Üçüncü olarak, taraflar arasında belirgin bir güç dengesizliğinin bulunmasıdır. Bu güç
dengesizliği nedeniyle kurban eşit koşullarda kendisini savunamayacağı hissine
kapılmaktadır (Salin, 2003:9). Söz konusu güç dengesizliği, kurumsal hiyerarşiden
kaynaklanan resmi bir güç farklılığı olabileceği gibi, bireysel, durumsal ya da
toplumsal güç farklarından da oluşabilmektedir (Salin, 2003: 10). Mağdurun ağır
psikosomatik etkilerle karşı karşıya kaldığı mobbing süreci beş aşamada
gerçekleşmektedir (Şekil 1) (Davenport ve ark.,2003).
Bireylerin mobbingi uygulama ya da buna maruz kalma durumlarında belirleyici olan
faktör, onların kişilikleridir. Mobbing sürecinde; fizyolojik yatkınlıklar, deneyimler,
kişilik özellikleri, sosyal destek kaynakları gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Kişilik
özellikleri, bireylerin mobbinge karşı direncini etkilemektedir (Eroğlu, 1996:153). Yeni
fikirler üretebilen, farklı bakış açılarıyla dünyayı yorumlayabilen bireyler mobbing
mağduru olabilmektedirler. Eğitim, dış görünüş, entelektüel birikim açısından parlak
çalışanlar, rekabetçi ve bencil bireyler için kolay hedef haline gelebilmektedirler.
Çalışanın aksanı, temsil ettiği alt ve üst sosyal sınıf, bazı kimselerce yadırganan ve
12
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
0
0REELQJå%LULQFLå$ëDPD
REELQJå%LULQFLå$ëDPD
‡‡å$QODëPD]OæèæQåEDëODPDVæGæU
å$QODëPD]OæèæQåEDëODPDVæGæU
‡‡å0REELQJåKHQ]åGDYUDQæëåGHèLOGLU
å0REELQJåKHQ]åGDYUDQæëåGHèLOGLU
0
0REELQJåéNLQFLå$ëDPD
REELQJåéNLQFLå$ëDPD
‡‡å6DOGæUJDQåH\OHPOHUåDUWDU
å6DOGæUJDQåH\OHPOHUåDUWDU
‡‡å0REELQJåEDëODPæëWæU
å0REELQJåEDëODPæëWæU
0REELQJåhoQFå$ëDPD
0
REELQJåhoQFå$ëDPD
‡å<|QHWLPåoRèXQOXNODåQHJDWLIåG|QJQQ
‡å<|QHWLPåoRèXQOXNODåQHJDWLIåG|QJQQ
ååLoLQGHå\HUåDOPD\DåEDëODU
ååLoLQGHå\HUåDOPD\DåEDëODU
0REELQJå'|UGQFå$ëDPD
0
REELQJå'|UGQFå$ëDPD
‡‡å%XåDëDPDGDåPDèGXUåUXKVDOåVRUXQODUæåRODQåSUREOHPOL
å%XåDëDPDGDåPDèGXUåUXKVDOåVRUXQODUæåRODQåSUREOHPOL
åååNLëLåRODUDNåHWLNHWOHQLU
åååNLëLåRODUDNåHWLNHWOHQLU
‡åéëWHQåNRYXOPDå\DåGDå]RUXQOXåLVWLIDåJHUoHNOHëHELOLU
‡åéëWHQåNRYXOPDå\DåGDå]RUXQOXåLVWLIDåJH
J UoHNOHëHELOLU
0
0REELQJå%HëLQFLå$ëDPD
REELQJå%HëLQFLå$ëDPD
‡‡å6UHoWHå\DëDQDQåROD\ODUåYHåWUDYPDåVWUHVåER]XNOXèXQXåWHWLNOHU
å6UHoWHå\DëDQDQåROD\ODUåYHåWUDYPDåVWUHVåER]XNOXèXQXåWHWLNOHU
‡å'X\JXVDOåJHULOLPåYHåRQXåL]OH\HQåSVLNRVRPDWLNåKDVWDOæNODUåGHYDP
‡å'X\JXVDOåJHULOLPåYHåRQXåL]OH\HQåSVLNRVRPDWLNåKDVWDOæNODUåGHYDP
HGHUåKDWWDå\RèXQODëæU
ååå
åååHGHUåKDWWDå\RèXQODëæU
‡åéëLQHåVRQåYHULOPHåVUHFLGLU
‡åéëLQHåVRQåYHULOPHåVUHFLGLU
Şekil 1: Mobbing süreci (Davenport ve ark.,2003 den uyarlanmıştır)
küçümsenen etnik unsurlar da mobbinge yol açabilmektedir (Kırel, 2007:330).
Mobbing katı hiyerarşik sistemi olan örgütler, otoriter yönetim biçimleri, çalışma grubu
içindeki yetersiz iletişim, kötü davranışlar ile birlikte ortaya çıkar ve riskleri artırır
(Leymann, 1996:174; Vartia, 1996:205). Mobbing davranışlarını genel olarak alışkanlık
haline getirmiş olanlar (mobbingciler/mobbing uygulayanlar), kendi yetersizlik
duygularını hedef aldıkları kişinin zor durumlarıyla eğlenerek yenmeye çalışan,
ikiyüzlü, farklılıklara karşı hoşgörüsüz, kıskanç ve aşırı denetleyici kişilerdir (Işık,
2007: 39).
Mobbing örgütlerde, bireyler arası anlaşmazlık ve çatışmalara, olumsuz örgüt iklimine,
örgüt kültürü değerlerinde çöküşe, güvensizlik ortamına, genel saygı duygularında
azalmaya ve çalışanlarda isteksizlik nedeniyle yaratıcılığın kısıtlanmasına neden
olmaktadır (Tınaz, 2006:97; Tınaz, 2008:23).
13
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
İnsani hizmet örgütlerinde hizmet sunan meslek grupları için işyerinde mobbing
konusu; birey, grup ve toplumun tümü üzerindeki duygusal ve diğer olumsuz
etkilerinin ortaya çıkması nedeni ile önemlidir. İtibar ve saygı herkesin hakkı olduğu
için işyerinde bireye nasıl davranıldığı temel insan hakları sorunudur (Reichert, 2003;
Çev. E. Özmete,2010).
İnsani hizmet örgütlerinde değerlendirmede ve yükselmede, meslektaşlar ve
yöneticiler ile ilişkiler önemlidir. Bu nedenle örgütlerde çalışanların çıkarlarının
çatışması saldırgan davranışlara ve sonunda da mobbinge kolayca neden
olabilmektedir. Diğer yandan yoğun bir şekilde insanlarla yüz yüze çalışan bireyler
arasındaki mobbing davranışları stres ve baskılara yol açarak; iş motivasyonunu ve iş
performansını düşürmektedir. Örgütte mobbinge maruz kalan çalışanların performans
düzensizliklerinin neden olduğu olumsuzluklar örgütün verimliliğinin düşmesine
neden olmaktadır. Özellikle çalışanın kurumda istenilen performans düzeyine
ulaşamaması çoğunlukla mobbing sürecinin sonucudur. Mobbing sürecinde stres ve
baskı yaşayan bireyler, örgütte iletişimde bulunduğu iş arkadaşlarının da olumsuz
etkilenmesine, sunulan hizmetlerin kalitesinin düşmesine ve kurumun genel
performansının azalmasına yol açmaktadır (Vartia, 1996:209).
MOBBİNGİN ÖLÇÜLMESİ
Mobbing kavramı son yıllarda oldukça fazla kullanılmaya başlanmasına karşın; hem
Dünya’da hem de Türkiye’de mobbing ölçme aracının geliştirilmesi ile ilgili
çalışmaların sayısı oldukça sınırlıdır. Bu ölçeklerden çalışmalarda en fazla kullanılanı
Heinz Leymann’ın 1990 yılında geliştirdiği ve 45 maddeden oluşan “Psikolojik Terör
Ölçeği ‘(Inventory of Psychological Terror -LIPT)’dir. Psikolojik Terör Ölçeği 1990’ların
başında Leymann tarafından oluşturulmuştur. Ölçekteki soruların her biri 1 – 7
arasında puanlandırılmıştır. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayanmaktadır. Bu ölçekte
çalışan bireyin iş arkadaşları ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel,
psikolojik şiddete ve tacize maruz kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin
ne düzeyde olduğu, bireyin kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp
alınmadığı, işle ilgili değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit
etmeye yönelik sorular yer almaktadır. Diğer araştırmalara da temel oluşturan bu
ölçek (LIPT) 45 maddeden ve 5 faktörden oluşmaktadır. Bu faktörler; (i) Sosyal
ilişkilere saldırı, (ii) Sistematik dışlanma, (iii) İş ile ilgili görevlerde değişiklikler, (iv)
Kişinin itibarına karşı yapılan saldırılar, (v) Tehdit ve tacizler olarak sıralanmaktadır.
Leymann’ın Psikolojik Terör/Mobbing Envanteri 2002 yılında İtalyan araştırmacı Ege
H. tarafından tekrar ele alınmış ve İtalya’daki yapıya uyarlanmıştır. Ege H.’nin bu yeni
ölçeği 30 maddeden oluşmuş ve üç kategoriye ayrılmıştır. Ölçek bazıları açık uçlu
14
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
bazıları ise kapalı uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ege’nin uyarladığı ölçekte yer alan
üç kategorinin içeriği ise aşağıdaki gibi açıklanmaktadır:
1.bölüm; bireysel ve örgütsel verilerden oluşmaktadır. Buradaki amaç kişisel ve
mesleki durumları kategorize etmektir.
2.bölüm; altı alt kategoriye ayrılmıştır. Düşmanca davranışlara maruz kalmada ilk beş
kategori Leymann’ın kategorilerine benzemektedir. Ancak altıncı kategori düşmanca
davranışlar için daha ileri bir gruplamadır.
3.bölüm; düşmanca davranışların sonuçlarını içermektedir.
Norveçli araştırmacılar S. Einarsen ve B.I Raknes 1997’de bireylerin son altı ayda
mobbinge maruz kalma durumlarının hangi sıklıklarda (asla, nadiren, bazen, sık sık,
her zaman) gerçekleştiğini ölçmek amacıyla 22 sorudan oluşan olumsuz davranışlar
(NAO) ölçeğini geliştirmişlerdir. Bu ölçek (i) Kişisel aşağılama, (ii) Toplum içinde bir
çalışanı yaptığı işten dolayı eleştirme, (iii) Sosyal dışlanma, (iv) Sosyal kontrol, (v)
Fiziksel taciz olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.
D. Salin ise 2001 yılında iş yerinde olumsuz davranışlar ölçeğine son halini vermiştir.
Salin’in (2001) şekillendirdiği ölçekte olumsuz davranışları içeren 32 madde
bulunmaktadır. Bu ölçek İtalya’da 2007 yılında ISPESL tarafından kurulan Ulusal
Ağlarda işyeri bunalımı ve bunun bir parçası olan İş Yerinde Psikolojik Bunalımı
Önleme Merkezlerinde kullanılmıştır.
İşyerindeki İlişkileri Algılama (QRPCL) ölçeği ise Pastore (2006) tarafından
geliştirilmiştir Üç bölüme ayrılan ölçek 116 maddeden oluşmakta ve çeşitli cevaplama
metotlarını içermektedir.
• 1. bölüm; sosyal ve kişisel bilgilerden oluşmaktadır.
• 2. bölüm; kimlerin sistematik ve tekrarlanan bir biçimde haksızlığa uğradığını
ve işyerinde psikolojik tacize maruz kaldığını belirlemeye yönelik maddelerden
oluşmaktadır.
• 3.bölüm; çalışanların zarar görme ya da benzer bir davranışla karşılaşma
durumlarını; diğerleri tarafından kendilerine kötü davranılıp davranılmadığını
belirlemeye yönelik maddeler yer almaktadır.
Bu maddeler; saldırıları, çalışma ortamını, bireylerarası ilişkileri, aile ve iş arasında
denge kurabilmeyi ve ruh halinin iyilik durumu incelenmektedir.
15
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu çalışmanın amacı, Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede (2008) tarafından
geliştirilen Mobbing Ölçeğinin Türkiye örneğinde geçerlik ve güvenirlik çalışmasını
yapmaktır. Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede (2008) tarafından geliştirilen
Mobbing Ölçeği (Vol. Mob. Scale) çalışanların mobbing davranışlarına maruz kalma
durumlarını değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Türkiye’de çalışanların mobbinge
uğrama durumlarını güvenilir ve geçerli bir biçimde ortaya koyacak ölçme araçlarının
sayısı oldukça sınırlıdır. Bu nedenle Mobbing Ölçeğinin Türkçeye uyarlanmasının, bu
gereksinimi büyük ölçüde karşılayacağı düşünülmektedir.
YÖNTEM
Mobbing Ölçeği: Tanıtım
Çalışma ortamındaki, mobbing olgusunun karmaşıklığı, mobbingin tanımlanmasını
ve değerlendirilmesini de güçleştirmektedir. Bu nedenle mobbing ölçeğinin geçerli
ve güvenilir olması amacıyla geliştirilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Geçerlik ve
güvenirlik çalışmaları;
• Güvenirlik ve ayrıştırma kapasitesine
• Örgütteki olguların tahmin edilebilirliğine olanak sağlayacak ve kategorize edilecek
araçların üretimini amaçlamalıdır.
Bu araştırmada kullanılan Mobbing Ölçeği Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede
tarafından 2008 yılında “Örgütsel Çevrede Mobbing Riskinin Değerlendirilmesi” adlı
çalışma için geliştirilmiştir. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayalı olarak mobbing
davranışlarını belirlemeyi hedefleyen sorulardan oluşmaktadır. Ölçekte çalışan bireyin
iş arkadaşları ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel, psikolojik şiddete
ve tacize maruz kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin ne düzeyde olduğu,
bireyin kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp alınmadığı, işle ilgili
değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit etmeye yönelik sorular
yer almaktadır. Ölçekte belirtilen ifadelere, bireylerden “Tamamen katılıyorum – 7”,
“Kesinlikle katılmıyorum – 1” olmak üzere yedi derecede görüş bildirmeleri
istenmiştir. Böylece yüksek puanın daha çok mobbing davranışına maruz kalmayı
açıklaması beklenmiştir. Maddelerden ve ölçekten elde edilen düşük puan ise
mobbing davranışlarına daha az maruz kalındığını ifade etmektedir (Ek 1). Böylece
ölçekte en yüksek puan alan maddeler ya da alt faktörlerde mobbing davranışlarının
daha çok olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.
16
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Mobbing Ölçeğinin adını “VAL. MOB.” olarak belirten Aiello, Deitinger, Nardella ve
Bonafede; soruları tanımlarken konu ile ilgili olarak 6 ana alan oluşturmuştur:
• Rahatsız edici unsurlar (terfiyi önleme, aşırı iş yükü, iş ile ilgili araç – gereçlere
zarar verme, engellenme, bilgi eksikliği, dedikodu, çalışma saatlerinin belirsizliği)
• Tehdit ve Taciz (sözlü ve yazılı tehditler, fiziksel ve psikolojik taciz, özel yaşama
müdahale, sıkça kontrol edilme, şantaj), ayrımcılık (dışlanma, marjinalleşme)
• İletişim (örgüt içinde resmi ve resmi olmayan iletişim, sözlü taciz, alay)
• Yatay ve dikey ilişkiler ( iş arkadaşları ve amirlerle ilişkiler),
• İşe bağlılık
• Duygusal ortam (teslimiyetçiliğin sonuçları, mesleki gelişim, duygusal duyarlılık,
çalışma motivasyonu)
Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede 48 maddelik mobbing ölçeğindeki maddelerin
geçerliliği ve güvenirliliği için faktör analizi tekniğini kullanmışlardır. Analiz
sonucunda Aiello ve arkadaşları mobbing ölçeğini dört faktör altında incelemişlerdir:
(i) Birinci faktör (α:.97): Çalışanın iş arkadaşları ve amirleri ile olan ilişkilerini
grupladığından, örgütte sözlü - sözlü olmayan, resmi – resmi olmayan iletişime, sözlü
tacize iş dışındaki ve molalardaki katılımlardan dışlanmaya ilişkin cümleleri
içerdiğinden “ilişki faktörü” olarak adlandırılmıştır.
(ii) İkinci faktör (α:.87): Bu faktör “ tehdit ve taciz” faktörü olarak adlandırılmıştır.
Özel yaşama müdahale, fiziksel ve psikolojik şiddet, dar görüşlülük, ön yargı, sözlü
ya da yazılı tehdit, şantaj ve aşırı denetleyicilik gibi davranışları içeren cümleler bu
faktörde yer almaktadır.
(iii) Üçüncü faktör (α:.90): Mobbing mağduru olarak seçilen hedef bireyin niteliksiz
ya da yeteneksiz olduğuna ilişkin yargıları güçlendirmeye yönelik davranışlar bu
faktörde yer almaktadır. Çalışana kendi bilgi ve becerileri dışında görevlerin verilmesi,
terfisini engelleme çabaları, dışlanma, gereğinden az ya da fazla çalışmasını isteme,
işle ilgili araç – gereçlere zarar verdiği kanısını oluşturma, boykot etme gibi maddeler
yer almaktadır. Bu nedenle bu faktör “ iş ve kariyer ile ilgili engellemeler” ismi ile
tanımlanmıştır.
(iv) Dördüncü faktör (α:.70): Bu faktör “işe bağlılık” olarak adlandırılmıştır. Bu faktördeki
maddeler, bireylerin çalışma ortamı ve çalışma ortamındaki iş arkadaşları ile olan
duygusal bağları, mesleki değerleri ve diğer çalışanların bu değerlere uyumu ile ilişkilidir.
17
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Çalışma Grubu
Araştırmanın evrenini halen bir insani hizmet örgütünde (yalnızca kamu kuruluşları)
görev yapan sosyal çalışmacılar oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi kartopu
örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Kartopu örnekleme yöntemi, özellikle bir
çerçevenin mevcut olmaması ya da oluşturulmasının güç olduğu durumlarda
kullanılmaktadır. Bu yöntemde, örnekleme süreci tanımlanan evrende yer alan bir
bireyin, genellikle rassal olarak seçilmesiyle başlar. Belirlenen bu birey örneklemeye
giren birinci birimdir. Temas kurulan birimin yardımıyla ikinci birime, ikinci birimin
yardımıyla üçüncü birime gidilir. Bu şekilde, sanki bir kartopunun büyümesi gibi
örneklem büyüklüğü genişler (Yazıcıoğlu ve Erdoğan, 2004:40). Bu süreç araştırmacı
tarafından belirlenen en hacimli örneklem oluşturuluncaya kadar sürdürülür. Bu
araştırmada örneklem; araştırma sırasında ulaşılabilen ve araştırmaya gönüllü olarak
katılmayı kabul eden Türkiye’nin farklı illerinde insani hizmet örgütlerinde görev
yapan sosyal çalışmacılardan oluşmaktadır.
Mobbing Ölçeğinin Türkçe formu, insani hizmet örgütlerinde (Kamu Kuruluşlarında)
çalışan 120 sosyal çalışmacıya uygulanmıştır. Sosyal çalışmacıların yaklaşık yarısı
(%49.2) kadın, diğer yarısı ise (%50.8) erkektir. Bireylerin yarısı (% 50.8) 40 ve daha
büyük yaş grubundadır. 29 ve daha küçük yaş gurubunda olanların oranı %29.9’dur.
Ortalama yaş 31.99 olarak belirlenmiştir. Sosyal çalışmacıların % 14.2’si yüksek lisans
mezunudur. Çok az sayıda (% 1.7) meslek elemanının ise doktora yaptığı
görülmektedir. Sosyal çalışmacıların yarsının (%50.0) evli, yaklaşık yarısının ise bekar
(%47.5) oldukları anlaşılmaktadır.
BULGULAR
Geçerlik
Dil geçerliği: Mobbing Ölçeğinin dil geçerliğini belirlemek amacıyla aşağıdaki
işlemler yapılmıştır. Mobbing Ölçeğinin İngilizce orijinalinde yer alan maddeler önce
araştırmacı tarafından daha sonra da üç sosyal hizmet alanında çalışan akademisyen,
bir ölçme ve değerlendirme ve İngilizce öğretmenliği bölümünde çalışmakta olan beş
uzman tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Daha sonra bu çeviriler bir araya getirilerek
hepsinin ortak yönleri aranmış ve farklılık gösteren ifadeler, çeviri yapan kişiler ile
görüşülerek ortak bir cümle haline getirilmiştir. Uzman görüşüne dayanarak
oluşturulan Türkçe formu, öncekinden farklı beş kişi tarafından tekrar İngilizceye
çevrilmiştir. Ölçeğin orijinal hali ile tekrar İngilizceye çevrilmiş hali öncekinden farklı
üç uzman ve akademisyene incelettirilerek, ikisi arasında farklılığın olmadığı yönünde
ortak görüşe varılmıştır. Aşamalı olarak Türkçeye çevirisi tamamlanan form Türkçe
uzmanlarının görüşüne sunulup önerileri alınmıştır. Ölçeğin Türkçe formunun bu ilk
şeklinin dil ve anlaşılırlığını test etmek amacı ile denek grubundan 20 kişiye
18
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
uygulanmıştır. Geri bildirimler doğrultusunda ölçeğe son şekli verilerek uygulamaya
hazır hale getirilmiştir.
Yapı geçerliği: Veri toplama işlemi bitirildikten sonra elde edilen veriler uygun
istatistiksel işlemleri bilgisayarda yapmak üzere hazır hale getirilmiştir. Verilerin analizi
SPSS-15 kullanılarak yapılmıştır. Ölçekte yer alan soruların, insani hizmet örgütlerinde
görev yapan sosyal çalışmacıların mobbinge maruz kalma durumlarını ölçüp
ölçmediği yapı geçerliliği analizi ile test edilmiştir. Analiz sonucunda ölçekte aynı ve
farklı yapıyı ölçen sorular belirlenmiş, soruların bir yapı altta yer alıp almadıkları ise
madde faktör yük değeri ile incelenmiştir. Faktör yükü 0.30’dan büyük olan maddeler
değerlendirilmeye alınmıştır. Ayrıca, özdeğeri 1’den büyük olan faktörler üzerinde
işlem yapılmıştır (Kerlinger, 1973; Tabachnick ve Fidell, 2007:1008). Mobbing
Ölçeği’nde yer alan maddelerin geçerliğine kanıt sağlamak amacıyla madde toplam
test korelasyonları hesaplanmıştır. Uyarlama çalışması yapılan Mobbing Ölçeği’nin
faktör yapısını belirlemek amacıyla 120 meslek çalışanının ölçeğe verdiği tepkilerden
elde edilen puanlara temel bileşenler faktör analizi uygulanmıştır. Temel bileşenler
faktör analizinde Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri kabul edilebilir sınır olan 0.70’nin
üzerinde, 0.89 olarak oldukça kabul edilebilir bir düzeyde bulunmuştur. KMO testi,
kısmi korelasyonların küçük olup olmadığını, dağılımın faktör analizi için yeterli olup
olmadığını test etmek için uygulanan bir yöntemdir. KMO katsayısı 1’e yaklaştıkça
verilerin analize uygun olduğu, 1 olmasında ise mükemmel bir uyum olduğu anlamına
gelmektedir. Parametrik çoğu yöntemi kullanabilmek, ölçülen özelliğin evrende
normal dağılıma sahip olmasına bağlıdır. Barlett Sphericity testi incelendiğinde ise
yüksek düzeyde anlamlı bir sonuç elde edildiği (p= 0.000) görülmektedir. Bu test
sonucunda elde edilen chi-square (4.34903) test istatistiğinin anlamlı çıkması verilerin
çok değişkenli normal dağılımdan geldiğinin göstergesidir. Çalışma içerisinde yapılan
analiz sonucunda Barlett Sphericity testi anlamlı bulunmuştur. Temel bileşenler faktör
analizi işlemi için Kaiser ölçütü benimsenmiş ve faktör yükünün en az 0.30 olması
ölçütleri esas alınmıştır. Yapı geçerliğini belirlemek amacıyla faktör analizi yapılmıştır.
Faktör analizi ile ölçeğin, ölçmek istediği yapıyı ölçüp ölçmediği belirlenmeye
çalışılmıştır. Faktör analizine alınan değişkenlerin (maddelerin) kaç faktörde
toplandığını belirlemek amacıyla öncelikle özdeğerlere (Eigenvalue) ve varyansın
açıklanan yüzdelerine bakılmıştır.
Verilere uygulanan temel bileşenler (Principal Component) analizinde, döndürme
(Varimax) seçeneği kullanılmış ve elde edilen özdeğerlerin (Scree Plot) dağılımına
göre 1’in üzerinde olan veriler değerlendirmeye alınmıştır. Bununla birlikte Şekil.1’de
sunulan Özdeğerlerin Dağılımı (Scree Plot) grafiğinin analiz edilmesi ile beşinci
değerden sonra verilerde bir değişiklik olmadığı saptanmıştır.
19
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
20
ELGENVALUE
15
10
5
0
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38
COMPONENT NUMBER
Şekil 2: Özdeğer Grafiği
Güvenirlik
Ölçeklerin güvenirliği için iç tutarlılık katsayısı olan “Cronbach Alpha” hesaplanmıştır.
Ayrıca ölçekte yer alan soruların olumlu tutum ve olumsuz tutumları ayırt etme gücü
madde analizi yapılarak incelenmiştir. Bu amaçla madde toplam puanları arasındaki
korelasyonlar hesaplanmıştır.
Mobbing Ölçeğine uygulanan faktör analizi sonucunda orijinal ölçekteki 10 madde
negatif değere sahip olduğu ve güvenirliği azalttığı için ölçekten çıkarılmıştır. Bu
maddeler; “İş arkadaşlarım ile iyi ilişkilerim vardır”, “İş arkadaşlarım ile olan
ilişkilerimde mutluyum”, “İş arkadaşlarım iş dışındaki görüşmelere beni çağırmaz”,
“İşimi değiştirmek istemiyorum”, “Çalıştığım kurumun benim bir parçam olduğunu
düşünüyorum”, “İşim benim temel yapı taşlarımdan biridir”, “Kurumumun değerleri
benim değerlerim sayılır”, “Öncelikli ihtiyaçlarımın başında işin gelmesi yanlış bir şey
değildir”, “İş konusundaki bilgi eksikliği performansımı etkiler”, “İş ile ilgili ve iş dışındaki
toplantılara çağrılmam” şeklinde sıralanmaktadır. Bu maddeler ölçekten çıkarıldıktan
sonra rotasyon sonrası faktör yük değerleri elde edilmiştir. Mobbing Ölçeği’nin faktör
yapısı, madde-toplam test korelasyonları ve iç tutarlık katsayısı ile ilgili bulgular Tablo
1’de verilmiştir. Tablo 1 incelendiğinde ölçeğin 5 faktörlü bir yapıya sahip olduğu
görülebilir. Böylece ölçeğin, orijinalinde dört faktörde dağılım gösteren maddelerin
Türkçeye uyarlanan bu ölçekte beş faktörde yer alabileceği anlaşılmaktadır. Ayrıca,
ölçeğin madde geçerliğine ve faktörlerin homojenliğine ilişkin olarak madde test
20
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
Tablo 1: Varimax Rotasyonu Sonucu Mobbing Ölçeği’nin Faktör Yapısı, Madde Toplam Test
Korelasyonları ve Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayısı
Ölçek Maddeleri
å éëåDUNDGDëODUæPåEHQå\RNPXëXPåJLELåGDYUDQæUODUå
å
å éëåDUNDGDëODUæPåEHQLPOHå\NVHNåVHVåWRQX\ODåNRQXëXUODUåå
0DGGHåWRSODP
WHVWåNRUHODV\RQODUæ
å
å
,712
å
å åéëåDUNDGDëODUæPåDUNDPGDQåNRQXëXUåå
å
å
å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåD]DUODPDNåLoLQåEDKDQHåDUDUODU
å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåER\NRWåHWWLNOHULQLåGëQ\RUXPå
ROPD\DQåWDYæUODUODå\DNODëWæNODUæQæåGëQ\RUXPå
å
å
å
å åéëåDUNDGDëODUæPGDQå\D]æOæåWHKGLWOHUåDOæ\RUXP
å
å ådHYUHPGHåGëPDQFDåELUåKDYDQæQåROGXèXQXåKLVVHGL\RUXPå å
å ådDOæëæUNHQåNHQGLPLåoRNåND\JæOæåKLVVHGL\RUXP
å éëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLPOHåLOJLOLåRODUDNåGHGLNRGXå
å
\DSWæNODUæQæåGëQ\RUXPå
å
å
å 6D\JæVæ]FDåGDYUDQæëODUæQåKHGHILåKDOLQHåJHOGLèLPL
GëQ\RUXPå
å
å
å
å åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåJQDKåNHoLVLåLODQåHGLOGLèLPL
GëQ\RUXPå
å
å
å ååéëåDUNDGDëODUæPæQåVUHNOLåEDQDåEDNWæèæåL]OHQLPLQH
NDSæOæ\RUXPå
å
å
å å0RODODUGDå\DOQæ]åNDOæ\RUXPå
å
å
å å.LPVHQLQåEHQLåGLQOHPHGLèLQLåGëQ\RUXPå
å å+DILIåGHUHFHGHåIL]LNVHOåëLGGHWHåPDUX]åNDOæ\RUXP
å &LQVHOåWDFL]HåPDUX]åNDOGæèæPæåGëQ\RUXP
å &LQVHOåLoHULNOLåNDEDFDåëDNDODUDåPDUX]åNDOæ\RUXP
å å'æëåJ|UQëPåLOHåGDOJDåJHoLOL\RUå
å
å å6L\DVLåJ|UëOHULPåHOHëWLULåRGDèæåKDOLQHåJHOL\RU
å
,844
,846
å
å
,748
,475
å
,743
å
,805
,808
,619
å
å
,810
,473
å
å
,607
,781
,622
,859
,781
,808
,760
,762
,559
,678
,467
,748
,548
,763
,836
,752
,668
,768
,785
,598
,733
,650
5
,801
,634
å
4
,777
,719
å
å éëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåL]OHQGLèLPLåGëQ\RUXPå
,808
3
,633
,674
å åéëWHåDëDèæOD\æFæåV|]OHULQåKHGHILåKDOLQHåJHOGLèLPL
å
,771
2
,584
,813
å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåUHGGHWWLèLQLåYHåEDQDåDUNDGDëoD
GëQ\RUXPå
å
,709
å åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåGëPDQFDåLOLëNLOHULPåYDUGæUå
å
,598
)DNW|Uå\NOHUL
1
,603
21
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
0DGGHåWRSODP
WHVWåNRUHODV\RQODUæ
Ölçek Maddeleri
å åéëåDUNDGDëODUæPåNLëLVHOåHë\DODUæPDå]DUDUåYHUL\RU
å åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPåGLQLåLQDQoODUæPODåLOJLOLåRODUD
å
HOHëWLULOHUGHåEXOXQPDNWDGæUODUå
å åéëåDUNDGDëODUæPGDQåWHOHIRQODåWHKGLWOHUåDOæUæP
å $OGæèæPåFUHWHåX\JXQåROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU
å .DUL\HULPLQå\|QHWLPåWDUDIæQGDQåHQJHOOHQGLèLQL
,819
,677
,799
,817
,598
,775
å .DUL\HUåJHOLëLPLPLQåNDVWHQåHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP
å
751
,626
å
å <HWHQHNåJHUHNWLUPH\HQåLëOHUåEDQDåYHULOL\RUå
g]GHèHUOHUå
,598
,622
å *HUHNVL]åLëOHUåLOHåLOJLOLåRODUDNåoDOæëPDPåLVWHQPHNWHGLUå
å
,733
,637
å
å %HQLPåX]PDQOæNåDODQæPDåX\JXQåROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLUå
å
,846
,638
å éëåLoLQåNXOODQGæèæPåDUDoåJHUHoOHUåEDQDåKDEHUå
GëQ\RUXPå
,815
,871
å 8]PDQOæNåJHUHNWLUPH\HQåEDVLWåLëOHUåEDQDåYHULOLU
å
,777
,871
å éëLPåEHQLPåLoLQåKHUåëH\GHQå|QFHåJHOLU
YHULOPHGHQåNDOGæUæOæUå
,641
,795
å +LoELUåëH\åLëWHQåGDKDå|QHPOLåGHèLOGLU
5
,709
,729
å
4
696
,792
å
3
,583
,770
å åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPå|]HOå\DëDPæPODåLOJLOLåRODUDN
JHUHNVL]åHOHëWLULOHUGHåEXOXQX\RUODUå
2
,751
å åéëåDUNDGDëODUæPæQå|]HOLPHåJLUGLèLQLåGëQ\RUXP
å
)DNW|Uå\NOHUL
1
,818
,700
,655
18,70
4,586
3,380
2,946
1,411
$oæNODQDQåYDU\DQVåRUDQæå
20,946
12,317
11,072
73,149
5,088
&URQEDFKåDOSKDå
,961
,904
,902
,867
,931
Tablo 2: Mobbing Ölçeği Alt Faktörleri Geçerlik ve Güvenirlik Sonuçları
Faktör yük
GHèHUOHULåDUDOæèæ
Madde toplam
NRUHODV\RQåGHè
åéëåDUNDGDëODUæåLOHåLOLëNLOHU
åå
å7HKGLWåYHåWDFL]
åå
åéëåYHåNDUL\HUåLOHåLOJLOLåHQJHOOHPHOHU
$oæNODQDQ
Varyans (%)
Cronbach
Alpha
åå
å®å
å
åå
åå
åg]HOå\DëDPDåPGDKDOH
åå
åå
åéëHåEDèOæOæN
å
å
Mobbing Faktörleri
22
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
korelasyonları hesaplanmış ve ölçeğin madde toplam test korelasyonları r=0,59 ile r=0,87
arasında değerler aldığı görülmüştür. Mobbing Ölçeğinin Türkçe uyarlamasında ortaya
çıkan beş faktör orijinal ölçeğin yapısı dikkate alınarak isimlendirilmiştir (Tablo 1).
(i)Birinci faktör: İş arkadaşları ile ilişkiler faktörü başlığı altında incelenen birinci
faktörde 17 madde yer almaktadır. Faktör yük değerleri 0.467 ile 0.810 arasında
değişmektedir. Madde toplam korelasyon değerleri ise 0.598 ile 0.859 arasında
bulunmuştur. Ölçeğin güvenirliği için hesaplanan alpha değeri 0.961, açıklanan
varyans ise % 20.946’dır.
(ii) İkinci faktör: Tehdit ve taciz başlığı altında incelenen ikinci faktörde 7 madde yer
almaktadır. Faktör yük değerlerinin 0.583 ile 0.836, madde toplam korelasyon
değerlerinin de 0.668 ile 0.795 arasında değiştiği saptanmıştır. Güvenirlik için
hesaplanan alpha değeri 0.904, açıklanan varyans ise % 12. 317’dir.
(iii) Üçüncü faktör: İş ve kariyer ile ilgili engellemeler başlığı altında incelenen üçüncü
faktörde 8 madde bulunmaktadır. Faktör yük değeri 0.598 ve 0.819 olup madde
toplam korelasyon değeri 0.622 ile 0.799 arasında bulunmuştur. Ölçeğin alpha değeri
0.902, açıklanan varyansı ise % 11.072’dir.
(iv) Dördüncü faktör: Özel yaşama müdahale başlığı altında incelenen dördüncü
faktörde 4 madde bulunmaktadır. Faktör yük değeri 0.603 ve 0.709 olup madde
toplam korelasyon değeri 0.650 ile 0.792 arasında bulunmuştur. Ölçeğin alpha değeri
0.867, açıklanan varyansı ise % 73.149’dur.
(v)Beşinci faktör: İşe bağlılık başlığı altında incelenen dördüncü faktörde 2 madde
yer almaktadır. Faktör yük değeri 0.815 ile 0.846 arasında değişmektedir. Madde
toplam korelasyon değeri 0.815ve 0.846 ’dır. Ölçeğin alpha değeri 0.931, açıklanan
varyansı ise % 5.088’dir.
Bu korelasyon katsayılarının tümü 0.005 düzeyinde anlamlıdır. Anket formunun
güvenirliğine ilişkin Cronbach alpha iç tutarlılık kat sayısı 0.948’dir. Elde edilen tüm
sonuçlar, ölçeğin orijinalini geliştiren araştırmacıların (Aiello, Deitinger, Nardella ve
Bonafede, 2008) sonuçlarıyla tutarlılık göstermektedir.
Tartışma
Bu çalışma, Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde mobbing davranışlarına maruz
kalmayı ortaya koyabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmek amacıyla
yürütülmüştür. Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde görev yapan sosyal çalışmacılara
uygulanan mobbing ölçeğinin puanlanması sonucunda; katılımcıların tehdit ve tacizi
içeren mobbing davranışlarına çok yüksek düzeyde maruz kaldıkları; iş ve kariyer ile
23
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
ilgili engellemelere dayalı mobbing davranışları ile de yüksek düzeyde karşılaştıkları
görülmektedir. İş arkadaşları ile ilişkiler düzeyinde mobbing davranışlarının çok düşük
düzeyde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Türkiye’de son yıllarda bu konuda birçok ampirik çalışma yapılmakta, ancak,
işyerinde mobbing oranına ilişkin bulguların çok geniş bir aralıkta değişiklik gösterdiği
görülmektedir (Akgeyik, Güngör ve Uşen, 2007:150–158; Bilgel, Aytaç ve Bayram,
2006: 228; Gök, 2011:323; Yıldırım ve ark., 2007:565). Benzer bir duruma, uluslararası
çalışmalarda da rastlanmaktadır (Nielsen, Matthiesen ve Einarsen, 2010:965). Özellikle
çalışmalarda kullanılan farklı yöntemlerin oranlar arasında kıyaslama yapılmasına
engel olduğu öne sürülmektedir (Zapf, Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003:104).
Türkiye’de kamu alanında çalışmak, iş güvencesi anlamına gelmekte ve çalışanların
olası bir mobbing durumu ile karşılaşmaları halinde, iş garantisi haklarından vazgeçip,
işten ayrılmaları kolaylıkla gerçekleşmemektedir (Tınaz, Gök ve Karatuna, 2010; Tınaz,
Gök ve Karatuna, 2013; Zapf, Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003). Diğer yandan, kamu
sektöründeki yöneticilerin sektöre özgü katı bürokrasi kurallarını kötüye kullanarak,
işyerinde mobbinge neden olabilmeleri de söz konusudur (Einarsen, Hoel, Zapf ve
Cooper, 2003:12). Tınaz, Gök ve Karatuna’ın (2013), Sosyal Güvenlik Kurumu
Çalışanlarının İşyerinde Psikolojik Taciz Algıları: Yaygınlık, Türler, Nedenler ve
Bireysel Mücadele Yöntemleri araştırmasında işin aşırı düzeyde izlenmesi, sorumluluk
alanının daraltılması gibi işe yönelik davranışlar olduğu ve bu davranışların da, en
sık yöneticiler tarafından yöneltildiği belirlenmiştir. Diğer birçok çalışma da,
tacizcilerin genellikle yönetici kademesindeki kişiler olduğunu göstermektedir (Quine,
1999:230; Rayner, 1997:202; UNISON, 2000:10; Vandekerckhove ve Commers,
2003:42).
Yapılan bazı araştırmalarda mobbing eylemleriyle karşılaşma durumları
karşılaştırıldığında, cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunamamıştır. Leymann’in (1996), Rayner’in (1997), Soares’in (2002), Djurkovic
McCormack ve Casimir’in (2004), Carnero ve Martinez’in (2005) ve Çalışkan’ın (2005)
araştırmaları bu yöndedir. Günümüze değin yapılan araştırmalar, mobbing mağduru
olmanın cinsiyetten bağımsız bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Mobbingi
uygulayanların cinsiyetine ilişkin olarak ise literatürdeki bazı araştırma bulguları (Zapf,
Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003), erkeklerin kadınlara göre daha fazla tacizci olarak
nitelendirildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, kadınların üst düzey yönetim
kademelerindeki düşük temsil oranı ile ilişkilendirilebilir (Rayner, 1997: 206; TÜİK,
2011). Ayrıca bazı araştırmalarda (Yeşiltaş ve Demirçivi 2010:214), genç ve alanda
tecrübesiz çalışanların mobbing davranışlarına daha çok maruz kaldıklarını
göstermektedir.
24
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
SONUÇ
Bu çalışmada, Mobbing Ölçeği’nin Türkiye için uyarlaması yapılmıştır. Öncelikle
mobbing kavramına açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede tarafından 2008 yılında geliştirilen Mobbing
Ölçeği, “Örgütsel Çevrede Mobbing Riskinin Değerlendirilmesi” adlı çalışmada
kullanılmıştır. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayalı olarak mobbing davranışlarını
belirlemeyi hedefleyen sorulardan oluşmaktadır. Çalışan bireyin iş arkadaşları ile
ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel, psikolojik şiddete ve tacize maruz
kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin ne düzeyde olduğu, bireyin
kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp alınmadığı, işle ilgili
değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit etmeye yönelik 48
maddeden oluşmaktadır. Ölçekten alınan yüksek puanlar, çalışanların mobbinge
uğradığını, düşük puanlar ise mobbinge uğramadıklarını göstermektedir.
Bu çalışmada Mobbing Ölçeği’nin yapı geçerliliğini kontrol etmek için bir faktör
analizi tekniği olan “Döndürülmüş Temel Bileşenler Analizi” uygulanmış, analiz
sonucunda 10 madde hesaplamalara dahil edilmemiştir. Böylece ölçekteki toplam
madde sayısı 38’e düşmüştür. Ölçeğin güvenirliği için iç tutarlılık katsayısı olan
Cronbach Alpha 0,948’dir hesaplanmıştır. Mobbing ölçeğinin yapı geçerliliği için faktör
analizi sonucunda araştırma için temel oluşturan mobbing ölçeğinde beş faktör ortaya
çıkmıştır. Bunlar; İş arkadaşları ile ilişkiler, Tehdit ve taciz, İş ve kariyer ile ilgili
engellemeler, Özel yaşama müdahale, İşe bağlılık olarak isimlendirilmiştir.
Sonuç olarak Mobbing Ölçeğini oluşturan maddelerin mobbing davranışlarını
tanımlayıcı gücü, ölçeğin güvenirliliğinin ve geçerliliğinin yüksek olması, bu ölçeğin
Türkiye’de çalışanların mobbinge uğrama durumlarını belirlemede kullanılabileceğini,
ayrıca elde edilen sonuçlar ve ölçeğin bu özelliklerinin orijinal haliyle benzerlik
göstermesi, Türkçe formunun geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir.
Ancak, gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin, teknolojik gelişmelere bağlı
olarak, toplumsal ve kültürel yapısının sürekli değişmekte olması, bireylerin gerek
günlük yaşam gerekse çalışma yaşamlarında sorunlar ile karşı karşıya kalmalarına
neden olmaktadır. Bu nedenle, ölçeğin farklı çalışma ortamlarında farklı meslek
grupları ile yapılan uygulamalarında güvenirlik katsayısının hesaplanmasının, bilgilerin
niteliğini ve bilimselliğini güçlendireceği düşünülmektedir.
Bundan sonra yapılacak çalışmalarda mobbing ölçeğinin, bu çalışmanın örneklemi
dışında kalan farklı meslek gruplarında yer alan meslek çalışanları üzerinde
uygulanmasının, ölçeğin geçerlik ve güvenirliğinin pekişmesine katkı sağlayacağı açıktır.
25
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
KAYNAKÇA
Aiello, A., Dientinger, P., Nardella,C., Bonafede, M. (2008), A Tool for Assessing the
Risk of Mobbing in Organizational Environments: The “Val.Mob.” Scale,
Prevention Today, 3: 9– 24.
Akgeyik, T., Güngör, M., Uşen, Ş., (2007), Individual and Organizational
Consequences of Mobbing in the Workplace: A Case of Banking Sector
(A Survey), Journal of Academy of Business and Economics, 7: 3,
150-158.
Bilgel, N., Aytaç, S., Nuran, B., (2006), Bullying in Turkish White-Collar Workers,
Occupational Medicine, (56):4, pp. 226-231.
Brodsky, C.M. (1976), The Harassed Worker. Toronto- Lexington: Lexington Books
Carnero, M. A., Martinez, B. (2005), Economic and Health Consequences of the Initial
Stage of Mobbing: The Spanish Case. June, 2005. http://www.
webmeets.com/files/papers/SAE/2005/104/CM05_june05.pdf, Erişim
Tarihi: 17 Temmuz 2013
Çalışkan, O.(2005), Turizm İşletmelerinde Çalışanlara Yapılan Yıldırma
Davranışları. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İçel: Mersin
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Davenport,N., Distler S.R., Elliot G.(1999),Mobbing Emotional Abuse in The
American Workplace. Ames, Iowa :Civil Society Pub.
Davenport, N., Schwartz, R., Elliott, G. (2003), Mobbing İşyerinde Duygusal Taciz
(Çev: O.Önertoy). Sistem Yayıncılık, İstanbul.
Djurkovic, N., Mccormack, D., Casimir, G. (2004), The Physical and Psychological
effects of Workplace Bullying and Their Relationship to Intention to
Leave: A Test of the Psychosomatic and Disability Hypotheses,
International Journal of Organization Theory and Behavior, (7) :
4, pp. 469-497.
Ege, H. (2002), The Expert Appraisal of The Damage Bullying. Milan, Giuffrè Editore.
Einarsen, S., Raknes, B.I. (1997), Harassment at Work and Victimization of Men.
Violence and Victims, 12, pp. 247-263.
Einarsen, S., Hoel, H., Zapf, D., Cooper, C.L. (2003), Bullying and Emotional Abuse
in the Workplace: International Perspectives in Research and
Practice, Taylor and Francis, eScholarID:4b2215.
26
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Eroğlu, F. (1996), Davranış Bilimleri, Birinci Baskı, Sistem Yayıncılık, İstanbul.
Gök, S., (2011), Prevalence and Types of Mobbing Behavior: A Research on Banking
Employees, International Journal of Human Sciences, (8):1, pp. 319-334.
Hoel, H., Cooper, C.L., Faragher, B. (2001), The Experience of Bullying in Great
Britain: The İmpact of Organizational Status. European Journal of
Work and Organizational Psychology. 10, pp. 443 – 465.
Işık, E. (2007), İşletmelerde Mobbing Uygulamaları İle İş Stresi İlişkisine
Yönelik Bir Araştırma. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, S.B.E İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Kerlinger, F.N. (1973), Foundations of Behavioral Research. Hold, Rinehart and Winston.
Kırel, Ç. (2007), Örgütlerde Mobbing Yönetiminde Destekleyici Ve Risk Azaltıcı
Öneriler, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7: pp. 317 – 334.
Leymann, H. (1990,) Important Note in Preface to Heinz Leymann, Mobbing And
Psychological Terror At Workplaces, Violence and Victims.
Leymann, H. (1996), The Content and Development of Mobbing at Work, European
Journal of Work and Organizational Psychology, 5(2), pp. 165-184.
Maarit, V. (2003), Workplace Bullying- A Study on the Work Environment,
Wellbeing and Health, Unpublished PhD Thesis, Helsingfors.
Nielsen, M.B., Matthiesen, S. B., Einarsen, S. (2010), The Impact of Methodological
Moderators on Prevalence Rates of Workplace Bullying. A Meta-Analysis,
Journal of Occupational and Organizational Psychology, 83, pp.
955-979
Pastore, L. (2006), The Phenomenon of Bullying, Psychological Aspects And
Tools of Action Research. Milan, Franco Angeli
Quine, L. (1999), Workplace Bullying in NHS Community Trust: Staff Questionnarie
Survey, British Medical Journal, (318): pp. 71 - 78, 228-232.
Rayner, C. (1997), The Incidence of Workplace Bullying, Journal of Community
& Applied Social Psychology, (7): 3, pp. 199 – 208
Reichert, E. (2003), Workplace Mobbing: A new Frontier for the Social Work
Profession, Professional Development: The International Journal
of Continuing Social Work Education. Vol. 5 No. 3. İşyerinde
Mobbing: Sosyal Hizmet Mesleği İçin Yeni Bir Öncelik Alanı. (Çeviren:
E. Özmete). Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar e-
27
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Dergisi.21 Ekim 2010.
Salin, D. (2001), Prevalence and Forms of Bullying Among Business Professionals: A
Comparison of Two Different Strategies for Measuring Bullying.
European Journal of Work and Organizational Psychology,
Volume 10, Issue 4.
Salin, D. (2003), Workplace Bullying Among Business Professionals –
Prevalance, Organisational Antecedents and Gender Differences,
Swedish School of Economics and Business Administration,
Unpublished Report, Helsingfors.
Soares, A. (2002), Bullying: When Work Becomes Indecent, Canada
Tabachnick, B. G., Fidel, L. S. (2007), Using Multivariate Statistics, Fifth Edition,
Pearson Education. Inc., p. 1008.
Thylfors, I. (1987), Scapegoats: On Exclusions And Bullying in Work Life,
Stockholm, Sweden: Natur och Kultur.
Tınaz, P. (2006), Mobbing: İşyerinde Psikolojik Taciz, Çalışma ve Toplum Dergisi,
10: 19 – 24.
Tınaz, P. (2008), İş Yerinde Psikolojik Taciz. Beta Basım Yayın, İstanbul.
Tınaz, P., Gök, S., Karatuna, I., (2010), Türkiye’de İşyerinde Psikolojik Taciz
Oranının ve Türlerinin Belirlenmesi: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öneri Dergisi, (9):
34, pp. 1-11.
Tınaz, P., Gök, S ve Karatuna, I., (2013), Sosyal Güvenlik Kurumu Çalışanlarının
İşyerinde Psikolojik Taciz Algıları: Yaygınlık, Türler, Nedenler ve
Bireysel Mücadele Yöntemleri. Çalışma İlişkileri Degisi. Cilt 4, Sayı
1, Sayfa: 39-53
TÜİK (2011), İstatistiklerle Kadın, http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=
KitapDetay Erişim Tarihi: 01.10.2012
Unison (2000), Police Staff Bullying Report, 1777, London: UNISON.
Vandekerckhove, W., Commers, M.S.(2003), Downward Workplace Mobbing: A Sign
of Times, Journal of Business Ethics, (45):1, pp. 41-50.
Vartia, M.(1996),The Sources of Bullying: Psychological Work Environment and
Organizational Climate. European Journal of Work and
Organizational Psychology, 5(2), pp. 203-215.
28
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Westhues, K. (2003), The Mobbings at Medaille College in 2002, University of
Waterloo,Canada.
Yazıcıoğlu, Y., Erdoğan, S. (2004), Spss Uygulamalı Bilimsel Araştırma
Yöntemleri, Detay Yayıncılık, Ankara.
Yeşiltaş, M., Demirçivi, B. M. (2010), İş Görenlerin Yıldırma Eylemlerine Maruz Kalma
Durumları Üzerine Bir Araştırma: Antalya Örneği, Anatolia: Turizm
Araştırmaları Dergisi (21), 2, pp. 214.
Yıldırım, D., Yıldırım, A. ve Timuçin, A. (2007), Mobbing Behaviours Encountered
by Nurse Teaching Staff. Nursing Ethics, 14(4):447-63, 463-5.
Zapf, D. (1999), Organizational Work Group Related and Personal Causes of
Mobbing/Bullying at Work, International Journal of Manpower, 20:
pp. 70 – 85.
Zapf, D., Einarsen, S.,Hoel, H., Vartia, M. (2003), Empirical Findings On Bullying in
The Workplace. (Eds.: Einarsen, S.; Hoel, H.; Zapf, D., Cooper, C.L.).
Bullying and emotional abuse in the workplace: International
perspectives in research and practice. London: Taylor &Francis, 104 – 126.
29
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Ek 1 : Mobbing Ölçeği
0REELQJå'DYUDQæëODUæ
åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåL\LåLOLëNLOHULPåYDUGæU
åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåRODQ
ååååLOLëNLOHULPGHåPXWOX\XP
åéëåDUNDGDëODUæPåLëåGæëæQGDNL
ååååJ|UëPHOHUHåEHQLåoDèæUPD]
åéëåDUNDGDëODUæPåEHQ
åååå\RNPXëXPåJLELåGDYUDQæUODU
åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPOH
åååå\NVHNåVHVåWRQX\ODåNRQXëXUODU
åéëåDUNDGDëODUæPåDUNDPGDQåNRQXëXU
åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåGëPDQFDåLOLëNLOHULPåYDUGæU
åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåER\NRWåHWWLNOHULQL
ååååGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåUHGGHWWLèLQLåYHåEDQDåDUNDGDëoD
ååååROPD\DQåWDYæUODUODå\DNODëWæNODUæQæåGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPGDQå\D]æOæåWHKGLWOHUåDOæ\RUXP
åéëWHåDëDèæOD\æFæåV|]OHULQåKHGHIL
ååååååKDOLQHåJHOGLèLPLåGëQ\RUXP
ådHYUHPGHåGëPDQFDåELUåKDYDQæQ
ååååååROGXèXQXåKLVVHGL\RUXP
ådDOæëæUNHQåNHQGLPLåoRNåND\JæOæåKLVVHGL\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåL]OHQGLèLPL
ååååååGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLPOHåLOJLOLåRODUDN
ååååååGHGLNRGXå\DSWæNODUæQæåGëQ\RUXP
å6D\JæVæ]FDåGDYUDQæëODUæQåKHGHILåKDOLQH
ååååååJHOGLèLPLåGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåJQDKåNHoLVL
ååååååLODQåHGLOGLèLPLåGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPæQåVUHNOLåEDQDåEDNWæèæ
ååååååL]OHQLPLQHåNDSæOæ\RUXP
å0RODODUGDå\DOQæ]åNDOæ\RUXP
å.LPVHQLQåEHQLåGLQOHPHGLèLQLåGëQ\RUXP
å+DILIåGHUHFHGHåIL]LNVHOåëLGGHWHåPDUX]åNDOæ\RUXP
å&LQVHOåWDFL]HåPDUX]åNDOGæèæPæåGëQ\RUXP
å&LQVHOåLoHULNOLåNDEDFDåëDNDODUDåPDUX]åNDOæ\RUXP
30
7DPDPHQ
.DWæOæ\RUXP
.DWæOæ\RUXP
%LUD]
.DWæOæ\RUXP
%LUD]
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
.HVLQOLNOH
.DUDUVæ]æP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP
MOBBİNG ÖLÇEĞİ:
GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE
0REELQJå'DYUDQæëODUæ
å'æëåJ|UQëPåLOHåGDOJDåJHoLOL\RU
å6L\DVLåJ|UëOHULPåHOHëWLULåRGDèæåKDOLQHåJHOL\RU
åéëåDUNDGDëODUæPåNLëLVHOåHë\DODUæPDå]DUDUåYHUL\RU
åéëåDUNDGDëODUæPæQå|]HOLPHåJLUGLèLQLåGëQ\RUXP
åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPå|]HOå\DëDPæPOD
ååååååLOJLOLåRODUDNåJHUHNVL]åHOHëWLULOHUGHåEXOXQX\RUODU
åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPåGLQLåLQDQoODUæPODåLOJLOL
ååååååRODUDNåHOHëWLULOHUGHåEXOXQPDNWDGæUODU
åéëåDUNDGDëODUæPGDQåWHOHIRQODåWHKGLWOHUåDOæUæP
åéëLPLåGHèLëWLUPHNåLVWHPL\RUXP
ådDOæëWæèæPåNXUXPXQåEHQLPåELUåSDUoDP
ååååååROGXèXQXåGëQ\RUXP
åéëLPåEHQLPåWHPHOå\DSæåWDëODUæPGDQåELULGLU
å.XUXPXPXQåGHèHUOHUL
ååååååEHQLPåGHèHUOHULPåVD\æOæU
å+LoELUåëH\åLëWHQåGDKDå|QHPOLåGHèLOGLU
åéëLPåEHQLPåLoLQåKHUåëH\GHQå|QFHåJHOLU
ågQFHOLNOLåLKWL\DoODUæPæQåEDëæQGDåLëLQ
ååååååJHOPHVLå\DQOæëåELUåëH\åGHèLOGLU
åéëåNRQXVXQGDNLåELOJLåHNVLNOLèL
ååååååSHUIRUPDQVæPæåHWNLOHU
å8]PDQOæNåJHUHNWLUPH\HQ
ååååååEDVLWåLëOHUåEDQDåYHULOLU
åéëåLoLQåNXOODQGæèæPåDUDoåJHUHoOHU
ååååååEDQDåKDEHUåYHULOPHGHQåNDOGæUæOæU
å%HQLPåX]PDQOæNåDODQæPDåX\JXQ
ååååååROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU
å$OGæèæPåFUHWHåX\JXQ
ååååååROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU
å*HUHNVL]åLëOHUåLOHåLOJLOL
ååååååRODUDNåoDOæëPDPåLVWHQPHNWHGLU
åéëåLOHåLOJLOLåYHåLëåGæëæQGDNL
ååååååWRSODQWæODUDåoDèUæOPDP
å.DUL\HULPLQå\|QHWLPåWDUDIæQGDQ
ååååååHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP
å<HWHQHNåJHUHNWLUPH\HQåLëOHUåEDQDåYHULOL\RU
å.DUL\HUåJHOLëLPLPLQåNDVWHQ
ååååååHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP
.HVLQOLNOH
%LUD]
7DPDPHQ
.DWæOæ\RUXP
.DWæOæ\RUXP
%LUD]
.DWæOæ\RUXP
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
7
6
5
4
3
2
1
.DUDUVæ]æP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP
* *YHQLUOLNåWHVWLQGHåG|QëWUOPëåWHPHOåELOHëHQOHUåDQDOL]LåVRQXFXQGDå|OoHNWHQååPDGGHåoæNDUæOPæëWæU
31
32
SULTAN II. ABDÜLHAMİD
DÖNEMİNDE SOSYAL
POLİTİKA UYGULAMALARI
Esra DEMİRCİ AKYOL*
Özet
Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nde sosyal politikalar alanında modern uygulamalarıyla anılan Sultan II. Abdülhamid
dönemini inceleyerek bugün dahi devamlılık gösteren bazı kurumlarının tarihini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Sosyal politikanın her alanında yeni uygulamalar planlanırken tarihsel süreç içerisinde bu tip faaliyetlerin geçirdiği
değişim ve gelişimi incelemenin gerekliliğinden hareketle, II. Abdülhamid döneminde görülen sosyal politika
uygulamaları ele alınmıştır. Osmanlı döneminde modern ve geleneksel uygulamaları bir araya getirmeyi amaçlayan
II. Abdülhamid, bu amacı dolayısıyla sosyal politika alanında önemli bir yere sahiptir. Değişen toplumsal yapının
sosyal politika uygulamalarına yansımasını görmek açısından da önem arz eden bu dönem, sosyal politikaya
yaklaşımı ve kurumları açısından değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Politika, II. Abdülhamid, Sosyal Güvenlik, Sosyal Yardım
*
Aile ve Sosyal Politikalar Uzmanı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
33
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
SOCIAL POLICY APPLICATIONS DURING THE REIGN OF SULTAN ABDULHAMID II
Abstract
The aim of this study is to examine the reign of Abdulhamid II who is known with his modern applications and also
to show the historical background of some of his institutions which are still existent. With the idea that the planning
of new social policies requires the examination of the historical change and evolution of older policies, social policy
applications during the reign of Sultan Abdulhamid II are studied. Abdulhamid II has a special place in the area of
social policy resulting from his desire to combine modern and traditional applications. The reign of Abdulhamid II
will be examined for its approach to social policy and its institutions as well as to see the reflections of the changing
social structure on the social policies.
Key Words: Social Policy, Abdulhamid II, Social Security, Social Assistance
Giriş
On dokuzuncu yüzyılda tüm dünyada yaşanan askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik
değişimlerden Osmanlı İmparatorluğu da payına düşeni fazlasıyla almıştır.
İmparatorlukları derinden sarsan milliyetçilik fikirleri Osmanlı İmparatorluğu’nda da
son derece etkili olmuş ve bünyesinde barındırdığı farklı milletlerin ulus devlet kurma
girişimleri sonuç verince İmparatorluk dağılmıştır. Tüm bunlar yaşanırken bir yandan
da İmparatorluğu kurtarma fikirleri ortaya atılmıştır.
Osmanlıcılık, düşünürler ve bürokratlar tarafından ortaya atılan en önemli fikirlerden
biri olup temelinde Osmanlılar olarak İmparatorluk çatısı altında birlikte yaşamayı
içermektedir. İmparatorluk için en tehdit edici fikirlerden biri milliyetçilik olduğundan
Osmanlı olmak tek bir millet olmak gibi sunulup bu çatı altında yaşayanları birleştiren
noktanın aynı imparatorluğun parçası olmak olduğuna vurgu yapılmıştır. Milliyetçiliğin
yanında modernleşme fikirleri de etkili olmuş, bu fikirler, kökten değişimden
geleneksel değerlerle teknolojik gelişmelerin bir arada yer aldığı modellere kadar
geniş bir yelpazede sunulmuştur.
Uzun savaşlar ve askeri yenilgiler sonucunda yeni askeri teknolojilerin adapte
edilmesine olan ihtiyacın giderek artması modernleşme teorilerinin daha baskın hale
gelmesine neden olmuştur. Modernleşme konusunda devlet adamları arasında yaygın
olan bir görüş de teknik ilerlemeler alınsa da sosyal yapının korunmasının gerekli
olduğudur.
Tanzimat dönemi, imparatorluk için modernleşmenin başlama dönemidir.
Tanzimat’tan önce değişim hareketleri olduysa da Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla
34
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
birlikte imparatorluk için değişim ve yenilenme dönemi başlamıştır. Bu sefer, değişime
olan ihtiyaç Avrupalı güçler tarafından dikte edilmemiş Osmanlı sultanları tarafından
hissedilmiştir.
“Tanzimat adamları” diye adlandırabileceğimiz, Tanzimat’ta etkili olan kişiler
değişimlere orduyla başlayıp bu değişimleri hayatın diğer sahalarına da yaymışlardır.
Her ne kadar II. Abdülhamid Tanzimat’ın ilanından sonraki dönemde, 1876-1908
yılları arasında, tahtta olsa ve reformculara modernleşme adına daha fazla faaliyette
bulunacağı ve Meşrutiyet’i ilan edeceğine dair söz vererek tahta çıkmış olsa da
Stanford Shaw’un da içinde bulunduğu bazı tarihçiler tarafından son Tanzimat
adamları arasında sayılmaktadır (Shaw, 1989: 181). II. Abdülhamid, II.Selim’le başlayan
ve II. Mahmut’la devam eden değişim dalgasını devam ettirmiştir. Sultan, Osmanlı
İmparatorluğu’nun dünyanın her yerinde görülen değişimleri yakalaması gerektiği
görüşündedir fakat bir devrimci olduğu da söylenemezdi. Onun için merkezi otorite
hala önemlidir ve gerekli teknik yeniliklerin güçlü bir merkezi otoriteyle birleşmesi
sonucunda imparatorluğun tekrar güçleneceğine inanmaktadır.
II. Abdülhamid, modern ve geleneksel uygulamaların bir arada kullanılmasıyla
imparatorluğu modernleştirmeyi amaçlamıştır. Değişen siyasi ortamın farkındadır ve
Avrupa’da yaşanan gelişmeleri yakından takip etmiştir. On dokuzuncu yüzyılın
sonlarında Avrupa’da kurulan sosyal refah kurumları1 da Sultan için önemli bir örnek
oluşturmaktadır fakat bunları da kendi ideolojisi ve imparatorluğun ihtiyaçları
doğrultusunda almak gerektiği fikrindedir. Batıda devletin değişen rolü apaçık ortaydı
ve II. Abdülhamid de durumu analiz edip ve Sultan olarak etkisini azaltmadan
modernleşmecileri, Avrupalıları ve gelenekselcileri memnun etmenin yollarını aramıştır.
On dokuzuncu yüzyıl sosyal devlet anlayışının ortaya çıkmaya başladığı bir dönemdir.
Değişen siyasi, iktisadi ve sosyal koşullar devlet, rolünü değiştirmiştir. Sanayileşme
ve seri üretim, sosyal yapı üzerinde son derece etkili olan iktisadi yeniliklerdir.
Zenginlik artmaktadır fakat bu artış herkes için değildir ve fakirler daha kötü
koşullarda yaşamak zorunda kalmıştır. Büyük şehirlerin kurulmasıyla sosyal ağlar
giderek zayıflamış ve insanlar birbirlerinden uzaklaşmıştır. Devlet de fakir ve ihtiyaç
sahiplerinin koruyucusu rolünü üstlenmeye başlamıştır.
Sosyal refah programları sadece yoksullarla sınırlı kalmamıştır. Engelliler de devlet
tarafından ilgilenilmesi gereken gruplar arasında yer almıştır. Özellikle on dokuzuncu
yüzyılın sonlarına doğru engellilerin eğitimi Avrupa ülkelerinin ilgilendikleri bir konu
olmuştur. II. Abdülhamid de Avrupa’daki sosyal politika eğilimlerini takip edip onları
1
Avrupa’daki örnekler hakkında daha detaylı bilgi için bakınız Sylvia Schafer, Children in Moral Danger and the Problem of
Government in the Third Republic France (New Jersey: Princeton University Press, 1997) and Edward Ross Dickinson, The
Politics of German Child Welfare from Empire to the Federal Republic (Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press, 1996)
35
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Osmanlı’da uygulamaya çalışmıştır. Sağır ve dilsizler için açılan okullar ve iş kazası
mağdurları için oluşturulan sigorta fonu, Osmanlı halkı için oluşturulmaya çalışılan
standart sosyal servislerin bir parçası olmuştur.
II. Abdülhamid, devlet eliyle gerçekleştirilen sosyal refah programlarının ve bu
bağlamdaki kurumsallaşmanın öncüsüdür. Sultan’ın sosyal yardım projelerini ve modern
sosyal kurumları kendi hazinesinden finanse etmesindeki amaç, modern bir devletin
gerekliliklerinden olan kapsamlı bir sosyal refah sistemi oluşturmaktır. Bunu yaparken
de Avrupa’da görülen yararlı uygulamaları geleneksel yollarla İmparatorluğuna
getirmiştir. Sultan her zaman tebaasını korumakla görevlidir ve sultanın halkına
hediyeler vermesi imparatorluk için geleneksel bir uygulamadır. Fakat II. Abdülhamid,
modern, sistemli, kurumsallaşmış ve standart sosyal refah uygulamalarını kendi
hazinesinden destekleyerek modern ve geleneksel uygulamaları bir araya getirmiştir.
Yoksula ve ihtiyaç sahibine yardım etmek Osmanlı İmparatorluğu’nda bir gelenektir.
Bu geleneğin oluşmasında dini vecibelerin yanısıra bu topraklarda Bizans
İmparatorluğu döneminde bile görülen vakıf sisteminin etkisi olmuştur. II.
Abdülhamid ve onun sosyal refah uygulamaları Osmanlı’da önemli bir yere sahiptir
çünkü Tanzimat’la başlayan reformlar onun döneminde sosyal refah alanına
yansıtılmıştır. II. Abdülhamid bir reformcudur ve imparatorluğu modernleştirmek için
son derece merkezi bir devlet sistemi oluşturmuştur. Devlet kurumları bağlamındaki
reformlarının yanında Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal devlet bağlamında ortaya
çıkan fikirleri uygulamaya koymak için de ilk adımları atmıştır.
Bu bölümde Osmanlı’da gelenek olarak yürütülen sosyal yardım faaliyetlerinin II.
Abdülhamid döneminde kurumsallaştırıldığını ve bunu yaparken de II. Abdülhamid’in,
geleneksel ve modern sosyal yardım metotlarını birleştirerek imparatorluğun
modernleştirilmesinde gerekli teknik yenilikler alınırken gelenekseli korumanın da
mümkün olduğunu göstermeyi amaçladığı anlatılacaktır.
II. Abdülhamid dönemi sosyal politika uygulamaları araştırılırken ikincil kaynakların
yanı sıra arşiv kaynakları ve dönemin gazetelerine de başvurulmuştur. Bu döneme
ait birçok kurum ve uygulama bulunmasına rağmen sadece uzun yıllar devamlılık
gösteren ve hatta halen devam eden kurumlar ve uygulamalar araştırma kapsamına
alınmıştır.
II. Abdülhamid Döneminde Sosyal Yardım ve Sosyal Politika
II. Abdülhamid, sosyal refahın kurumlaştırılması yönünde yaptığı yeniliklerle Osmanlı
dönemi sosyal yardım uygulamaları tarihinde önemli bir rol edinmiştir. İmparatorlukta
başlayan modernleşme sürecini merkezi devleti güçlendirerek devam ettirmiştir.
36
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
Merkezileştirme politikalarının yanı sıra Avrupa’daki genel trende uygun olarak sosyal
refah uygulamalarını kurumsallaştırmıştır. Bu bağlamda II. Abdülhamid sosyal
yardımın bir devlet sorumluluğu olması yolunda ilk adımları atmıştır.
On dokuzuncu yüzyılın siyasi ortamında sosyal yardım ve sosyal refah anlayışı tüm
dünyada değişmeye başlamıştır. Batıyı etkisi altına alan bu değişime Osmanlı Devleti
de ayak uydurmak durumunda kalmıştır. İmparatorlukta hissedilen değişim gerekliliği
Osmanlı’nın yıkılışına karşı son çare olarak görülmüştür. Bunun yanında milliyetçilik
fikri tüm dünyada etkili olmuş ve ulus devletler kurulmaya başlanmıştır. Bu ortamda
farklı halkları bir arada tutmanın tek yolu sosyal refah da dâhil her alanda modern
metot ve uygulamaların adaptasyonu olarak görülmüştür.
Modern devlet kavramını diğer devlet türlerinden farklı kılan bazı özellikleri vardır.
Bunlar temel olarak bürokrasi, insanlar için standartlaştırılmış hizmetler ve vatandaşlık
anlayışı olarak sıralanabilir. Bu özellikleri barındıran bir devlet modern bir devlet
olarak kabul edilebilir. Osmanlı’da bürokrasi II. Abdülhamid’den önce ortaya çıkmıştır
(Özbek, 1999/2000:112). Tanzimat ilan edildiğinde etkili üst düzey devlet adamları
gücü ellerinde tutuyorlardı. Modernleşme, bu devlet adamları ve imparatorluğu
modernleştirerek yeniden güçlendirmeyi amaçlayan sultanların çabalarıyla
gerçekleştirilmiştir. O dönemde var olan vatandaşlık anlayışı da bugünkü gibi değildir.
Osmanlı olmak bir millete tabi olmakla eş anlamlı olarak görülmüştür. Her ne kadar
farklı etnik kökenlerden gelseler de ortak tarih, ortak topraklar ve diğer ortak
özelliklerin onların kendilerini bir bütünün parçaları olarak görmeleri için yeterli
olabileceği düşünülmüştür. Ayrıca, refah devleti anlayışının ortaya çıkışıyla birlikte
devlet, halkına sosyal hizmet sağlamakla sorumludur. “Tüm halka standart hizmet
verme”, modern devletin özellikleri arasındadır ve halk arasında Osmanlı vatandaşlığı
fikrinin oluşumunu pekiştirmiştir. II. Abdülhamid de tüm halk için standartlaştırılmış
sosyal hizmetler vermek amacıyla sosyal refah kurumlarını oluştururken Osmanlı
devletinin modern bir devlet haline geldiğini göstermek istemiştir. Bu kurumlar
doğrudan devletin sorumluluğundadır ve geleneksel uygulamanın aksine
sürdürülebilirliği için bir vakfa bağlı değildir.
II. Abdülhamid döneminin sosyal politikalarını genel olarak değerlendirdikten sonra,
oluşturulan kurumlardan bazıları yakından incelenerek önceki örneklerinden farklılık
ve benzerlik gösteren yönleri ortaya konacaktır. İlk olarak, geleneksel bir Osmanlı
sosyal yardım yöntemi olarak Atiyye-i Seniyye2 ve diğer bazı doğrudan yardım türleri
irdelenecek ve II. Abdülhamid’in bunları nasıl devam ettirdiği belirtilecektir. İkinci
2
Bizzat padişahın servetinden verilen yardımlar.
37
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
olarak, II. Abdülhamid’in hayır kurumları incelenerek modern sosyal yardım
metotlarıyla geleneksel yolların nasıl birleştirildiğine değinilecektir.
II. Abdülhamid Dönemi ve Sosyal Yardım Bağlamında Atiyye-i
Seniyye
Atiyye-i Seniyye padişah tarafından halkını mutlu etmek ve onlarla ilgilendiğini
göstermek için verilen hediyeler anlamına gelmektedir. Fakat II. Abdülhamid
döneminde verilen atiyyeleri politik bağlam olmaksızın incelemek anlamsız olacaktır.
Çünkü II. Abdülhamid imparatorluğu, merkezi otoriteyi güçlendirerek
modernleştirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda, kurumları merkezileştirmenin yanında;
imparatorluğu modernleştirirken geleneksel özelliklerin kaybedilmesine gerek
olmadığını anlatacak her türlü aracı kullanılmıştır.
II. Abdülhamid Atiyye-i Seniyye’yi imparatorluğun bir simgesi olarak kullanmıştır.
Daha önceleri, Osmanlı’da devlet çalışanlarına ödenen standart maaş sistemi
olmadığından bu hediyeler devlet görevlilerine destek ödemeleri olarak verilmektedir.
On dokuzuncu yüzyılda devletin yoksul ve yardıma muhtaçların koruyucusu rolünün
oluşmasıyla, uzun süredir devlet geleneği olarak zaten var olan padişah hediyelerinin
bu amaçla kullanılabileceği düşünülmüştür. II. Abdülhamid de birçok durumda
bunları sosyal yardım olarak kullanmıştır (Özbek, 2002:126).
II. Abdülhamid sultanın hediyeleri için bir bütçe oluşturan ilk padişah olmuştur (Cezar,
1986: 289). Bu durum imparatorluğun modernleşmesinde önemli bir rol oynar çünkü
böylece sultanın hediyesi şeklinde de olsa sosyal yardımların devletin sorumluluğu
haline gelmesi söz konusu olmuştur. 1841’den itibaren, sultanın hediyeleri devlet
bütçesinde “atiyye-i seniyye tertibi” başlığı altında kaydedilmeye başlamıştır (Güran,
1989:187).
II. Abdülhamid Dönemi ve Sosyal Güvenlik Alanında Atılan İlk
Adımlar
İş kazası mağdurları ve engellilere yönelik olarak verilen sosyal yardımlar sosyal refah
sisteminin önemli bir kısmını oluşturmuştur. II. Abdülhamid bu tip sosyal desteklerin
kurumsallaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır. II. Abdülhamid döneminden önce
iş kazası mağdurlarına verilen “tekaüdiye” isimli bir maaş türü bulunmaktadır fakat
bu maaş türü standartlaştırılmamıştır. On dokuzuncu yüzyıldaki modernleşme
hareketlerinin de etkisiyle iş kazası mağdurlarına ve savaş gazilerine standart maaşlar
bağlanmaya başlanmıştır. Fakat bu maaşlar modern sosyal sigorta sisteminin
özelliklerini taşımamaktadır.
38
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
II. Abdülhamid modernleşme bağlamında Avrupa’da uygulanan sosyal sigorta
sistemini İmparatorluğa uygulamak için çalışmalar yapmıştır. Fakat ekonomik, sosyal
ve kültürel alanlarda radikal değişiklikler yapmaktan kaçınmıştır çünkü
imparatorluğun geleneksel yönlerinin korunarak modernleşmenin mümkün olduğu
anlayışına sahiptir. Batıdan alınan uygulamaların geleneksel toplum yapısını en az
değiştirecek şekilde uyarlanmasına çalışılmıştır.
Engellilere ödenen maaşların kurumsallaştırılması Avrupa’da on dokuzuncu yüzyılın
ortalarında gerçekleşmiştir (Conrad, 1991:174). Aynı dönemde Osmanlı devletinde de
iş kazası mağdurları için geleneksel sosyal güvenlik sistemlerinden modern sistemlere
geçiş görülmektedir (Karakaş Özbayrak, 2011:49). Her ne kadar Avrupa’da modern
sosyal güvenlik sistemlerine geçişi zorunlu kılan sosyal ve ekonomik faktörler
Osmanlı’da oluşmamış olsa da II. Abdülhamid Avrupa stili emeklilik sistemini getirmiş
ve sosyal güvenlikle ilgili uygulamaları standartlaştırıp merkezileştirme yolundaki
adımları bu ülkelerle aynı dönemde atmıştır.
Emeklilik uygulamalarının daha önceki örnekleri sadece askeri sınıf denilen yönetici
gruba yöneliktir. On dokuzuncu yüzyılda hedef kitle başta devlet kurumlarında
çalışanlar olmak üzere diğer meslekleri de içerecek şekilde genişletilmiştir (Özdemir,
2004:289). II. Abdülhamid aynı zamanda sosyal güvenlik sisteminin daha geniş
kitlelere ulaştırılmasında etkili olmuştur. İş kazası mağdurları ve engelliler için
oluşturulan emeklilik fonlarının sayısı artırılmıştır. Bu sistematik fonların yanı sıra
padişah, halkından gelen yardım taleplerini geleneksel “atiyye” ödemelerinden de
karşılamaya devam etmiştir (Karakaş Özbayrak, 2011:66). Emeklilik fonlarının
artırılması ve ihtiyaç sahiplerine atiyyelerin sağlanmasının yanında II. Abdülhamid
tarafından fakirler ve ihtiyaç sahiplerinin yararlanması için Darülaceze ve Darülhayr
gibi kurumlar kurulmuştur (Yıldırım, 1997:33).
II. Abdülhamid döneminde engellilere yönelik sosyal refah faaliyetlerinin
kurumsallaştırılması sadece emeklilik fonlarıyla kısıtlı kalmamıştır. On dokuzuncu
yüzyılın sonlarında Avrupa’da engellilerin eğitimi bir devlet sorumluluğu olarak ortaya
çıkmıştır. Bu değişimden haberdar olan II. Abdülhamid de İstanbul’da sağır, dilsiz ve
kör çocuklar için bir okul kurmuştur (BOA, İ.DH,1891). Bu okul modern bir kurumdur
ve II. Abdülhamid bunu her fırsatta imparatorluğun modernleşmesine örnek olarak
kullanmıştır. Avrupa ülkelerine gönderilen hediye albümlerde bu bunun gibi modern
kurumların fotoğraflarına mutlaka yer verilmiştir (Karakaş Özbayrak, 2011:46).
II. Abdülhamid’in Hayır Kurumları
On dokuzuncu yüzyılda sosyal konularda devletin rolü yeniden gözden geçirilmiş ve
değişen sosyal ve ekonomik koşullar sonucunda devlete bazı yeni sorumluluklar
39
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
verilmiştir. II. Abdülhamid de oluşan bu yeni role ayak uydurmuş ve fermanlarında
devletin, halkının refah ve mutluluğunu sağlamakla görevli olduğunu söylemiştir.3
Aslında Osmanlı geleneğinde var olan Daire-i Adalet kavramıyla da sultan halkına
adil davrandığı sürece halkın da sultana ve devlete bağlı kalacağı ve ona iyi hizmet
edeceği fikrine vurgu yapılmıştır. Bu yüzden de bu adalet dairesinin korunması
imparatorluğun devamı için şarttır. Modern dönemde de sosyal alanda ve sağlık
konusunda verilen hizmetler bu dairenin korunması için yapılanlar arasında sayılabilir.
On dokuzuncu yüzyıl boyunca devletin kamu sağlığı, sosyal yardım ve çocuk refahı
gibi konulardaki etkisi artmıştır. Osmanlı İmparatorluğu modern bir devlet olma
yolunda ilerledikçe halkının refahı, güvenliği ve sağlığı ile daha çok ilgilenmeye
başlamıştır (Özbek, 2002:197). II. Abdülhamid’in kurduğu modern sosyal refah
kurumları geleneksel atiyye-i seniyye sistemini desteklemektedir. Abdülhamid’in kendi
hazinesinden katkıda bulunarak oluşturduğu kuruluşlar, Avrupalıların gözündeki geri
kalmış Osmanlı Devleti imajını yıkmaya ve Avrupa içinde kendine bir yer edinmeyi
başarmış, modern bir monarşi olduğunu kanıtlamaya yöneliktir (Özbek, 2002:198).
Darülaceze ve Hamidiye Etfal Hastanesi bu modern anlayışın somutlaşmış halleridir.
Darülaceze
Darülaceze İstanbul’un ilk modern sosyal refah kurumu ve sultanın en önemli hayır
kurumu olarak anlatılmaktadır (Sabah, 29 Eylül 1891). Darülaceze’nin kuruluşunda
İstanbul’un sokaklarındaki fakir ve dilencilerin sayısının arttığı düşüncesi yatmaktadır.
Fakat bu kurum sadece fakirlere ve dilencilere hizmet etmekle kalmamış aynı
zamanda yaşlı ve çocuklara da sosyal hizmet veren bir kurum haline gelmiştir (Yazıcı,
2007: 44).
Padişahın Darülacezenin kurulması konusunda görev verdiği Halil Rıfat Paşa teşekkül
ettirdiği bir komisyonla yaptığı tetkikler neticesinde, Darülaceze’nin
Okmeydanı’nda kurulmasının muvafık olacağını ve inşaatının 72.000 altın liraya
çıkabileceğini padişaha arz etmiştir. Bunun üzerine Darülaceze’nin Okmeydanı’nda
inşasına başlanması Padişahın 25 Mart 1306 tarihi fermanı ile emir buyurulmuş ve bu
ferman 30 Mart 1306 tarihli Resmi Tebliğ ile yayınlanmıştır. Padişah II.
Abdülhamid, Darülaceze’nin kuruluş masraflarını karşılamak üzere 7.000 altın lira
kıymetindeki eşyasını hediye ederek ayrıca 10.000 altın lira da vermiştir. Yine ayrıca
piyango tertip edilmiş ve toplanan teberrularla 50.000 altın lira toplanmıştır
(Yıldırım,1997:10).
3
40
“Refah ve saadet-i umumiyeyi temin” bu dönemin resmi kaynaklarında görülen terimlerdir.
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
Bu kurumun kuruluşu için başlatılan bir fon toplama kampanyası sayesinde II.
Abdülhamid bu hayır girişiminin hem ülke içinde hem de dışında görünür olmasını
sağlamıştır (Koçu, 1974:32). Kurumun ana bölümlerinin sultan tarafından finanse
edilmesi, sultanın halkın koruyucusu ve gözeticisi olarak üstlendiği geleneksel rolün
bir parçasıdır. Diğer yandan, bu kurum devlet kontrolünde olan modern bir sosyal
refah kurumudur.
Darülaceze kapsam ve tür olarak ilk defa devlet tarafından planlanmış ve hizmete
açılmış bir kurumdur. Darülaceze’nin açılmasına zemin hazırlayan 30 Mart 1890 tarihli
Meclis-i Vükela’da dilenciler ve diğer gruplarla ilgili şu kararlar alınmıştır:
“(…) dilencilerden İstanbullu ve taşralı olanların tespit edilmesi; hasta kimsesiz ve
çalışamayacak durumda olanların listesinin hazırlanması, taşradan işi gücü ve
sanatı olmayıp da İstanbul’a gelmek isteyenlerin bundan böyle memleketlerinden
salıverilmemeleri; işe güce yaramayanlar ile kimsesiz çocuklara bulundukları yerin
belediyesi tarafından bakılması, çalışabilecek durumda olanların yol yapımında ve
diğer imalat işlerinde çalıştırılarak geçimlerinin sağlanması için vilayetlere tebligat
yapılmasının Dahiliye Nezaretine yazılması…” (Yıldırım,1997:15-22).
Padişah iradesiyle 1895 yılında İstanbul da kurulmuş olan ve resmi açılışı 31 Ocak
1896 tarihinde yapılan bu kurumun amacı, Darülaceze Nizamnamesinde şu şekilde
belirtilmektedir : “İstanbul da doğmuş ve yerleşmiş olup ta malul, iş göremez durumda
olan geçinmesini temin edecek miktarda mala malik olmamakla beraber
kazanabilme imkânlarından da aciz olduğu halde İstanbul da veya taşrada kanunen
kendisine bakacak kudrette ve mükellefiyette bulunmayanlar ve sokakta bulunmuş
olanlara hizmet etmektir”
(http://www.darulaceze.gov.tr/nizamname).
Başlangıçta 6 aceze, 1 erkek, 1 kadın hamamı, 2 hastane pavyonu ile mutfak,
imalathane, çocuk yuvası, yetimhane, cami, kilise ve memur binalarından oluşan
Darülaceze’ye 1321 (1905/1906) senesinde İngiltere’den çamaşır makinaları getirilerek
çamaşırhane ve tephirhane (dezenfekte odası) ilave edilmiştir. Daha sonra müdüriyet
binası, hastane ve aceze dairelerinin bir kısmına kalorifer tesisatı yapılmıştır. 1332
(1916) senesinde de müesseseye bir fırın ilave edilmiştir. Tam teşekküllü ilkokul 19521953 yılında müesseseden ayrılmıştır. (Aytekin, 2006: 25).
Çatısı altında barındırmakta olduğu 1000 den fazla kimsesiz, sakat aceze ve sokağa
atılmış kimsesiz çocuğun ihtiyaçlarını zamanın icaplarına göre temin edip karşılamak
üzere imalathaneler genişletilmiş, kreş ıslah edilmiş, yoğurthane ve berberhane
ilaveleri yapılarak aceze ve hastaların süt, yoğurt ihtiyaçları kurum içerisinden temin
edilmeye başlanmıştır. Ayrıca, daha önce 4 doktorla idare edilmekte olan hastane
41
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
tadil edilerek poliklinikler oluşturulmuş ve röntgen dâhil bütün uzman doktorlarıyla
200 yataklı tam teşekküllü bir hastane haline getirilmiştir (Yıldırım, 1997:32).
Sosyal bakımdan memleket ölçüsünde büyük faydalar sağlamakta olan bu şefkat
müessesesi katma bütçe ile 1916 yılında yapılmış ve hâlâ yürürlükte olan bir
Nizamname ile doktorları, hemşiresi, memuru ve yeterli sayıda personel kadrosu ile
idare edilmektedir. Nizamnameye göre; Darülaceze’ye, mezhep gözetilmeksizin
İstanbul’da doğmuş veya İstanbul’da ikamet eden yoksul, kimsesiz, alil, çalışamayacak
derecede ihtiyarlarla sokağa terk edilmiş kimsesiz çocuklar durumlarını gösterir
ilmühaber ve nüfus cüzdanları ile kabul edilirler. Müracaat eden acezenin evvela
doktor tarafından muayenesi yapılıp, hasta ise hastane, değilse aceze dairelerinin
birine yatırılmaktadır (Aytekin, 2006:29).
Darülaceze bir yandan şehirdeki dilencilerin tutulduğu bir merkez olmakla
birlikte; “hastaneleri, süt çocukları için kreşi, yetimler için eytamhanesi ile birlikte
külli bir müessese olarak düşünülmüş olmanın yanı sıra, aynı zamanda sahip olduğu
atölyelerle bir tür iş-evi, Osmanlıca tabiriyle, darüssaydır da.” Darülaceze bu niteliği
ile günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Darülaceze kent yoksullarından sadece
dilenciler değil; kimsesiz genç, özürlü, yaşlı ve terk bebeklere de bakım hizmeti veren;
hatta barındırdığı bazı atölyeleri ile 19. yüzyıl batı modelleri olarak ‘çalışma evleri’gibi
kurumlardan esinlenilerek oluşturulan bir kurumdur (Karatay,2007:119-120).
Hamidiye Etfal Hastanesi
Bu hastane 1899 yılında kurulmuştur ve masrafları Hazine-i Hassa Nezaretinden
sağlanmıştır; böylece II. Abdülhamid gelişimini yakından takip edebilmiştir (Özbek,
2002:218). Dönemin gazeteleri ve hastane yıllığına göre, II. Abdülhamid kızı Ayşe
Sultan’ın difteriden ölmesi üzerine çocuklar için bir hastane kurmaya karar vermiştir
(Yıldırım, 2010:29).
Bu hastane her türlü modern tıbbı malzemeye ve çeşitli laboratuvarlara sahiptir.
Avrupa’da eğitim görmüş ve modern tıbbi yöntemlere aşina olan Osmanlı doktorları
için bu hastane çok iyi bir uygulama alanıdır. Hastanenin hijyenik koşulları ve iyi
eğitimli doktor ve hemşireleri her fırsatta bu kurumun ne kadar modern ve gelişmiş
olduğunun kanıtı olarak sunulmuştur.
Bu kurum, insanların tıbbi ihtiyaçlarını karşılamanın yanında sultanın siyasi
ihtiyaçlarını da karşılamıştır. Avrupa’dan gelen doktorlar ve tıp alanında çalışan kişiler
için Hamidiye Etfal Hastanesi önemli bir ziyaret mekânıdır. Bu, çok iyi teçhizatlara
sahip ve gelişmiş kurum aracılığıyla II. Abdülhamid batılı ülkelere Osmanlı
İmparatorluğu’nun ne kadar modern olduğunu göstermeyi hedeflemiştir. Diğer
42
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
taraftan da kendisi, halka hizmet amacıyla kurulmuş olan bu kurumun ana
kurucusudur ve bu bağlamdaPadişahın, halkın koruyucusu olarak üstlendiği
geleneksel rol devam etmiştir. Önemli olan, bu geleneksel rolün pozitif bilimler ve
modern tıpla ilişkilendirilerek sunuluyor olmasıdır (Özbek, 2002:224). Dönemin
gazete makalelerinde sultanın sosyal refah faaliyetlerini anlatırken sultana hitap etmek
için geleneksel sıfatların yanında modern bir sıfat olarak “Tebaaperver-i hazret-i
hilafet-penahi” sözünün kullanılması, II. Abdülhamid’in modern roller üstlenirken
geleneksel rolleri de koruma fikrinin halka gazeteler yoluyla yayılması olarak
okunabilir.
Darüleytamlar
Özellikle büyük savaş dönemlerinde İstanbul’a gelen göçmen sayısında görülen
büyük artış beraberinde barınma sorununu da getirmiştir. Aynı zamanda, savaşlarda
verilen büyük kayıplar neticesinde geride kalan dul ve yetimlerin devlet tarafından
bakılması gerekliliği de ortaya çıkmıştır. II. Abdülhamid’in tahtta olduğu 1876-1908
yılları arasında İstanbul’a olan büyük göçler bu dönemde İttihad ve Terakki’nin de
destekleriyle kimsesiz çocuklar sorununa çözüm amacıyla Darüleytamların açılmasıyla
sonuçlanmıştır. İkinci büyük göç dalgası da 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında
yaşanmış ve İstanbul’a gelen kitlelerin yerleştirilmesi için yeni mekânların
oluşturulması gerekmiştir.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu İstanbul’a akın eden kitleler şehirde asayiş
sorununun da başlamasına neden olmuştur. Özellikle dul ve yetimlerin yerleştirilmesi
için devlet tarafından yeni kurumlar oluşturulmuştur:
“1877 Osmanlı -Rus Savaşı’ndan sonra Rumeli’den binlerce kişinin İstanbul’a göç
etmesi kentin yaşam düzenini büyük ölçüde etkilemişti. İlk göçmen kafilesi Temmuz
1877’de gelmiş bunu Ocak 1878’den itibaren günde 10.000 kişiye varan büyük göçler
izlemişti. Göçmenlerin barındırılması, doyurulması, hastaların tedavi edilmesi büyük
sorun olmuş bu işler için ‘İdare-i Umumiye-i Muhacirin Komisyonu’kurulmuştu.
Göçmenler bu komisyon denetiminde geçici olarak cami, medrese, tekke, okul, han
hatta saraylara, bunlar yetmeyince uygun konaklara, yalılara ve evlere yerleştirilmişti.
Temmuz 1877-Eylül 1879 arasında İstanbul’a 387.804 göçmen gelmiş, bakacak
kimsesi ve geliri olmayan dul kadınlarla yetim ve öksüz çocuklar, Gülhane’deki Kırmızı
Kışla’da açılan Muhacirin Dul ve Eytamhanesi’ne yerleştirilmişti. Hasta olanlar ise
yine buradaki Muhacirin Hastanesi’nde tedavi edilmekteydi. Göçmenlerin azalması
nedeniyle Muhacirin Komisyonu’nun lağvedilmesi üzerine 15 Ocak 1894 tarihinde
bu kurumlar Şehremaneti’ne geçmiş ve Temmuz 1894’te Dulhane’deki kadınlar ve
küçük çocuklar Darülaceze’ye nakledilmiştir” (Yıldırım, 1996:8).
43
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Darülhayr-ı Âli
Kimsesiz çocuklar sorununun boyutunun büyümesi üzerine halkın girişimiyle çözüm
arayışlarına girilmiş, girişimlerin yetersiz kalması üzerine Devlet kanalıyla çözümler
aranmıştır. Devlet kanalıyla yapılan çalışmaların ilki II. Abdülhamid döneminde
kurulan Darülhayr-ı Âli’dir. 1903 yılında Abdülhamid’in tahta çıkışının yıldönümü
nedeniyle açılan, Darülhayr-ı Âli’de bakılan çocuk sayısı 400’e ulaşmıştır.
Esas olarak Müslüman kimsesiz çocukların barındırılması eğitimi ve meslek sahibi
kılınması için II. Abdülhamid’in kurduğu varsayılan Darülhayr-i Âli’nin kuruluşunun
gerisinde, 1890’lı yıllardaki Ermeni olayları ve bu olaylardan arta kalan binlerce savaş
yetiminin bakımının uluslararası bir sorun haline gelme potansiyeline karşı önlem
alma düşüncesi yatmaktadır (Okay, 1999: 492-493). Nadir Özbek bu durumu şöyle
açıklamaktadır:
“3 Nisan 1899 tarihinde Dâhilîye Nezareti tarafından Abdülhamid’e sunulan bir
raporda bu durum açıkça ifade edilmektedir. “Bikes kalan Ermeni fukara-i Etfal’inin
iskân ve iaşe ve talim ve terbiyeleri maksadıyla Palu ve Çünkeş’de tesis olunan yerler
hükümetçe sedd olunduğundan etfal-i merkumenin iaşe ve terbiyesi niyet-i hayriye-i
insaniyetkârane müsteza olduğu cihetle bunlara hükümet-i seniyyece bakıldığı
takdirde bir şey denilemeyeceği Almanya ve İngiltere sefaretleri tarafından ifade
kılınmış ve tebaa-i Devleti-i Aliyye’den bivaye ve muhtac-ı himaye olan Ermeni
çocuklarının umur-ı iskam ve terbiyelerinin ecanibe bırakılmayıp hükümet-i
seniyyece deruhte edilmiş bilvücude mütezi olmakla etfal-i merkumeden hakikate
fakir ve bikes olanların miktarıyle bunların ne suretle ve nerede iskân ve infak ve
talim edilmeleri lazım geleceğinin vilayetlerde bilmuhabere kararlaştırıl[ması]…
”(Özbek, 1999:13). Kurum, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından, 1909
yılında kapatılmıştır (Kapcı, 2012:5).
Sonuç
II. Abdülhamid dönemi sosyal politika faaliyetlerinin incelendiği bu çalışmada genel
anlamda sosyal politika alanına bakışın yanında Osmanlı Devleti’nin özellikle son
dönemlerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal eden ve günümüzde bile hala varlığını
sürdüren sosyal politika alanında faaliyet gösteren kurumlar incelenerek onların
geçirdiği değişimler ortaya konmuştur. Avrupa’da sosyal politikaların devlet eliyle
yapılması gerektiği anlayışının gelişmesiyle birlikte, Osmanlı Devleti’nde de kendi
sosyal dinamiklerinden ziyade modernleşme çabaları çerçevesinde bu anlayış
benimsenmiştir ve II. Abdülhamid döneminde geleneksel ve modern uygulamaların
bir araya getirilmeye çalışıldığı bir takım faaliyetler olarak tezahür etmiştir.
44
Esra DEMİRCİ AKYOL
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
II. Abdülhamid döneminde kurulmuş olup halen süreklilik gösteren sosyal refah
kurumları, değişen toplumsal ihtiyaçlar ve gelişen teknolojilerle yenilenmiş ve
zamanın gerekliliklerine uygun hale getirilerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hamidiye
Etfal Hastanesi, Darüşşafaka, Darülaceze ve Çocuk Esirgeme Kurumu bahsi geçen
köklü kurumlarından sadece bazılarıdır. Özellikle modernleşme hareketlerinin yoğun
olarak görüldüğü II. Abdülhamid döneminde yapılan bu kurumlar, kuruldukları
dönemde Avrupa’da görülen sosyal politika uygulamaları da örnek alınarak
oluşturulmuştur. Batıda görülen yenilikçi uygulamalarla Osmanlı Devleti’nin köklü
geleneklerini bir araya getiren bu kurumlar, sosyal yapı korunarak modernleşmenin
mümkün olduğunu ispat etme kaygısıyla kurgulanmışlardır. II. Abdülhamid
döneminde uygulanan modernleşme politikalarının geneli incelendiğinde bu
kurumların devamlılıklarını, toplumun sosyal yapısını tamamen göz ardı etmemelerine
bağlamak yerinde olacaktır. Dolayısıyla günümüzde oluşturulacak sosyal politikalarda
da toplumun yapısı ve tarihsel süreçte bu alanda görülen uygulamaların incelenmesi
gerek kaynakların daha verimli kullanılması gerekse toplumun ihtiyaçlarına cevap
verecek politikaların oluşturulması açısından son derece önemlidir.
45
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
KAYNAKLAR
Aytekin, H. (2006), 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve
Eğitimleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
Cezar, Y. (1986), Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVIII. yy’dan
Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yayıncılık, İstanbul
Conrad, C. (1991), “The Emergence of Modern Retirement: Germany in an
International Comparison (1850-1960)” Population: An English Selection,
Vol. 3, pp. 171-200
Güran, T. (2006), Ekonomik ve Mali Yönleriyle Vakıflar, İstanbul
Kapcı, H. Z. (2012), Yetimlere Yönelik Bir Eğitim Kurumu Darülhayr-İ Âli, Erciyes
Üniversitesi SBE, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri
Karakaş Özbayrak, İ. (2011), II. Abdülhamid Döneminde Uygulanan Sosyal Yardım
Politikaları (1876- 1909), Libra Kitapçılık, İstanbul
Karatay, A. (2007), Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin
Politikanın Oluşumu, Marmara Üniversitesi S.B.E. (Basılmamış Doktora
Tezi), İstanbul
Okay, C. (1999), “Meşrutiyet Döneminde Savaş ve Çocuk”, Osmanlı, c. V, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara
Özbek, N. (1999), “İkinci Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-i Ali,” Tarih
ve Toplum, Sayı: 182, Şubat 1999
Özbek, N. (2002), Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet, İletişim Yayıncılık,
İstanbul
Özdemir, S. (2004), Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti, İTÖ Yayınları, İstanbul
Shaw, S. (1989), “Sultan Abdülhamid: The Last Man of the Tanzimat”, Tanzimat’ın
150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (Bildiriler), Milli Kütüphane
Yayını, Ankara
Sofuoğlu, E. (2003), “Osmanlı Devletinde Yetimler İçin Alınan Bazı Tedbirler,” Savaş
Çocukları- Öksüzler ve Yetimler içinde, (edt.) Emine Gürsoy-Naskali
ve Aylin Koç, (kendi yayınları), Umut Kağıtçılık, İstanbul
46
SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE
SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI
Esra DEMİRCİ AKYOL
Yazıcı, N, (2007), “Osmanlılarda Yetimlerin Korunması Üzerine Bazı
Değerlendirmeler”, AÜİFD, XLVIII, Sayı:1, s 1-46
Yıldırım, N. (1996), İstanbul Darülaceze Müessesesi, Darülaceze Vakfı Yayını, İstanbul
Yıldırım, N. (1997), İstanbul Darülaceze Müessesesi Tarihi, Darülaceze Vakfı Yayını,
İstanbul
Arşiv Belgeleri:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
BOA, İ.DH,1891
Gazeteler:
Sabah, 29 Eylül 1891
İnternet Kaynakları:
http://www.darulaceze.gov.tr/nizamname (son ziyaret tarihi 27.11.2013)
47
THE VIEWS AND BEHAVIOURS
OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION
OF RESPONSIBILITY IN
HOUSEHOLD ACTIVITIES*
Prof. Dr. Sibel ERKAL** / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR***
Abstract
The pilot study was planned and carried out to determine views and behaviors of women living in Ankara-Turkey,
on distribution of responsibility in household activities. This study was conducted in the region of Eryaman-Ankara,
which is thought to represent families in different socio-economic levels in 2005. A total of 600 women were
selected by a Systematic Sampling Method which was statistically determined. This research is a descriptive study.
Depending on the prepared questionnaire form, the data was collected through face-to-face interviews with women
in the families. According to the results, women in the family are responsible for carrying out physical and some
social activities. The women think that women and men should take the responsibility together in some social and
economic activities. This results show that women think the traditional structure in household activities should
change.
Key Words: Women, Household Activities, Gender Roles, Domestic Chores, Division of Domestic Chores,
*
**
***
This manuscript was presented at the Annual Meetings of the International Conference on Social Sciences (ICSS), October 2010, Kuşadası, Turkey.
Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü
Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü
49
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
KADINLARIN EVLE İLGİLİ FAALİYETLERDE SORUMLULUK
DAĞILIMI KONUSUNDAKİ DAVRANIŞ VE GÖRÜŞLERİ
Özet
Bu pilot çalışma Ankara da yaşayan kadınların evle ilgili faaliyetlerde sorumluluk dağılımı konusundaki davranış ve
görüşlerini belirlemek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Araştırma farklı sosyoekonomik düzeydeki katılımcıları
temsil edeceği düşünülen Ankara-Eryaman bölgesinde 2005 yılında yapılmıştır. Evreni temsil edebilecek örneklem
sayısı istatistiksel yöntemlerle belirlenmiş ve toplam 600 kadın araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma tanımlayıcı
nitelikte bir çalışmadır. Hazırlanan anket formuna bağlı olarak, veriler ailede kadın ile yapılan yüz yüze görüşme
sonucu toplanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, evle ilgili fiziksel ve bazı sosyal aktiviteleri yürütmekten ailede
kadınlar sorumludur. Kadınlar bazı sosyal ve ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde kadın ve erkeğin birlikte
sorumluluk almaları gerektiğini düşünmektedirler. Bu sonuç kadınların evle ilgili faaliyetlerdeki geleneksel yapının
değişmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Evle İlgili Faaliyetler, Cinsiyet Rolleri, Ev İşleri, Ev İşlerinin Dağılımı
1. INTRODUCTION
The roles of men and women within the family are socially constructed that shows
the expectations of society. The tasks within a family unit are distributed among
family members as social roles. Role distribution is not only technical phenomenon,
but is strongly influenced by sociological and psychological factors (Imamoglu,
1991:832; Murstein, 1970:465).
All members of the family should take part in domestic chores to the extent that their
age and skills allow, because equal distribution of responsibilities plays an important
role in solving the problems of family life, establishing positive relations between
family members, forming a group solidarity and unity, and transmitting experiences
about life (Safak, 1985:6). Domestic chores as unpaid work contribute to the wellbeing of family members and maintenance of their home (Shelton, John, 1996:337).
Most of the research focuses on the domestic chores, which consists of physical
activities such as cleaning, laundry, and cooking. Few studies include the other
components of domestic chores, like child care (Coltrane, 2000:1208; Lee, Waite,
2005:328).
The increased participation of women in the labor force has served as an impetus for
growing interest in the effect of their employment on the division of domestic chores
(Lobel et al., 2001:829). Women’s participation in the labor force has increased
dramatically over the past several decades. Today, the majority of women, including
50
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
those with small children, work in paid labor. Yet, women’s and men’s time in
domestic chores remains unequal (Kroska, 2004:900). Indoor domestic chores are still
unequally divided between most couples, with wives doing almost twice more work
than husbands (Lennon, Rosenfield, 1994: 506; Wilkie et al, 1998:577).
The division of domestic work remains as a source of conflict in contemporary
marriages: men and women often hold different views on how domestic work should
be allocated, and have a disagreement, over the division of labor causes marital
dissatisfaction (Wilkie et al., 1998:577; Himsel, Goldberg, 2003:843). The problem of
the unequal division of domestic work extends beyond marital satisfaction and affects
individual well-being (Himsel, Goldberg, 2003:843)
There have been changes in the dimension of attitude toward domestic chores, which
is currently limited in behavioral dimension. Evidence on the relationship between
wife’s employment status and husband’s domestic chores is also inconsistent. Some
observers note that husbands’participation in household activities increases when
their wives work outside the home for pay (Weingarten, 1978:43; Coverman, 1985:81),
whereas other find husbands’attitudes tend to become unfavorable toward women
in the labor market since they are not used to see their wives in the labor market
(Ferber, 1982: 457). In Turkey, men are observed to have more traditional gender
role attitudes than women. Women’s participation in the labor force is seen to lead
to improvements in the relationships of couples as well as changing the meanings
related to the roles and responsibilities of men and women. Studies, done in Turkey
on this issue, reveal that most domestic chores are still performed by women (Atalay,
Kontas, Beyazit, and Madenoglu, 1993; Dokmen, 1997:39). This study was planned
and carried out to determine the views and behaviors of women who living in
Ankara-Turkey, on distribution of responsibility in household activities.
1.1 Literature Review
Previous studies show that the responsibilities of men’s and women’s for the
household activities differs, in the way that women do a wider range of household
activities, and spend much more time doing domestic work (Miller, Garrison,
1982:237). Berk and Berk (1979) examined the differences between daytime and
evening patterns of household activities for wives and husbands. They found that
working women did more domestic work and child-care tasks in the morning than
did their husbands. Schooler et al. (1984) found that wives are responsible for and
actually do a vastly wider range of household activities than husbands. Working
women react similarly to similar domestic work and paid-work conditions; this is not
the case for men. Ross (1987) examined that 76 percent of the wives who are
51
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
employed full-time still do the majority of the domestic work. Mederer (1993) listed
three tasks for which men are responsible as care of cars, household repair, and
snow/lawn care, whereas wives are overwhelmingly responsible for the household
management items, but assigning chores, making money decisions, and arranging
the home repairs are less obviously skewed toward the wife. Furthermore Davis and
Greenstein (2004) found that respondents in households with a full-time working
wife compared with a non-working wife were almost twice as likely to report that
the husband performed at least half of the domestic work. 27 % of the respondents
with a part-time working wife in the household stated that the husband performed
at least half of the domestic work. Cunningham (2007) examined women’s
employment status at a given point in time also increases men’s relative participation
in routine domestic work and women’s employment status influences in part by
increasing women’s support for egalitarian roles between spouses. In Turkey, Başaran
(1984) reported that both men and women stated that women must take more
responsibilities than men related to domestic chores. In this context both men and
women exhibit more traditional behavior. Ozgun and Hanig (2005) found that
regardless of whether they were rearing typical or atypical children, mothers reported
a higher level of involvement than fathers in every domain of childcare. Motherhood
is still regarded as central to women’s status in Turkey’s patriarchal culture. According
to Adana and etc.’s (2011) research majority of participants (%75) stated that
household activities should be shared between men and women and half of the
participants stated that men should decide on the way how money is spent. According
to Uslu (2011), apart from the technical knowledge and skill requiring tasks
(maintenance, repair), all household activities is mostly (%88-95) done by women.
2. METHOD
This study was conducted in Eryaman neighborhood in Ankara, which is thought to
represent families in different socio-economic levels in 2005. Women to be
interviewed were chosen via “Systematic Sampling Method” by using house
determination forms in the Eryaman Health Care Centre No. 2. Sampling number that
would represent the population was statistically determined and a total of 600 women
were included in the study.
This research is a descriptive study. While collecting data, various questions were
addressed in order to determine women’s household activities. Depending on the
prepared questionnaire form, the data of the study was collected by face-to-face
interviews with the women in families. Since some families were not interested in
such activities as garden care; domestic animal care; painting; whitewash; patient and
child care; buying a present; buying cinema and theatre tickets; buying books;
52
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
arranging indoor leisure activities; taking children to school, helping them study and
meeting teachers, the number of respondents were diminished for these topics.
3. RESULTS AND DISCUSSIONS
Table 1 shows the people who responsible for household activities. It was found that
13 physical activities performed in the house, 10 of those daily house cleaning (90.5
%), preparing food (89.2 %), laundry (88.0 %), ironing (85.2 %), washing-up (83.3
%), occasional cleaning (79.2 %), preparing and clearing the dining table (77.5 %),
child care (43.0 %), patient care (26.5 %) and garden care (3.7 %) are performed by
women. Maintenance–repair works (48.0 %) and domestic animal care (4.3 %)
activities are performed by men. It was also found that painting–whitewash works
(57.0 %) are conducted mostly by paid laborers. This result indicates that the
traditional culture continues to assign women as the primary responsible for physical
domestic chores. Consistent with current study, many studies have shown that most
domestic work is done by women (Imamoğlu, 1991: 382; Manke et al., 1994: 657;
Schooler et al., 1984:97; Uslu, 2011). In a study conducted by the Republic of Turkey
Prime Ministry General Directorate of Women’s Status and Problems (1998), it was
found that, in terms of sharing the load of domestic work, mostly women performed
the tasks.
According to the working status, it was determined that daily house cleaning, food
preparation, laundry, ironing, washing up, occasionally cleaning, preparing and
cleaning the dining table, among the physical activities in the house are mostly
performed by women in all three working status. It was found that men took more
part in patient and child care in families with women employed outside the home.
For garden care, those employing paid workers come to the forefront in all three
working status. There is a high rate of respondents mentioning that domestic animal
care is conducted together in the families with working and retired women, and
conducted by women in the families with nonworking women. Results revealed that
painting–whitewash works were conducted mostly by paid laborers in all three
working status. Traditional patterns continue and women do more physical domestic
chores. However, men take more responsibility in some matters such as patient care
and child care in families with women working outside the home. Consistent with
our study, Ross (1987) found that even when a woman works, domestic chores
remained her responsibility.
Results show that while paying an installment and bills are men’s responsibility (44.2
%), other activities such as shopping (43.7 %), budgeting (46.5 %) and saving (50.3
%) are administered by both women and men. This result gives the impression that
53
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Table1: The Person Who Performs Household Activities by Working Status of
Women.
54
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
55
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
they are more egalitarian in economic activities relating to the home whether the
woman works outside or not. A high rate of respondents indicated that couples do
the budgeting and saving together. Many respondents also claimed that the women
is responsible for shopping among retired couples; men and women shopping
together either women are work outside or stay at home as housewives. A high rate
of respondents answered that men and women pay installments and bills together
when the women are work outside the home; men pay the bills if women are
housewives. Results showed that retired women and men manage their financial
obligations together.
The study revealed that women are responsible for four social activities: serving
houseguests (68.3 %), taking children to school (18.2 %), helping children’s study
(15.7 %) and meeting with the teachers (20.3 %). Women and men are responsible
together for activities such as buying presents (36.0 %), buying cinema–theatre tickets
(27.7 %) and buying books (25.8%). Women and men are responsible together for
arranging indoor leisure activities (34.5 %). This result reveals women’s regulatory
role within the family.
56
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
In general, retired women and non-working women are responsible for serving guests
in home. Women and men entertain together in families with women who are work
outside the home. Both sexes buy books and presents together and arrange leisure
activities in home with retired women and in those with women working outside the
home. Cinema and theatre tickets are purchased together in all of the three groups.
Women with no income are solely responsible for taking children to school, helping
them with their study, and meeting with teachers. However, women who work
outside the home share these responsibilities with others.
Table 2 shows opinions about who should take responsibility for household activities.
As seen in Table 2, those who believe women are supposed to carry out any physical
activities except for garden care, domestic animal care, painting and whitewash,
maintenance-repair and patient care come to the forefront: daily house cleaning 64.5
%, occasional cleaning 41.2 %, food preparation71.3 %, preparing and cleaning the
dining table 52.8 %, washing up 62.0 %, laundry 70.2 %, ironing 66.8 %, child care
29.0 %. Higher numbers of participants think that painting/whitewash (60.5 %) should
be conducted by wage labor, patient care (23.8 %) should be conducted by both sexes
and maintenance-repair (45.8 %) should be conducted by men. This result reinforces
the idea that traditional culture still holds women responsible for most of the physical
activities. This belief is widespread among women themselves. In this study, working
women appear to have more egalitarian opinions than nonworking women. Our
results have similarities with the earlier research (Başaran, 1984; Adana and etc., 2011).
The current study demonstrates that there are significant number of women who
think that women should be responsible for daily house cleaning, food preparation,
laundry and ironing among the physical activities in all of the three working status.
These respondents also believe that paid laborers should be responsible for
occasional cleaning and maintenance/repair for families with women who work
outside the home and/or retired. In families with housewives reported that women’s
responsibility to do occasional cleaning and men’s responsibility to do maintenance
and repair. A higher number of respondents think that preparing and cleaning the
dining table, washing up and child care activities should be conducted by all in the
families with women employed outside the home. Likewise many think that these
chores should be the women’s tasks in retired families and those with women who
were housewives. A high rate of respondents thinks that child care should be
women’s responsibility when the women are housewives; it should be a cooperative
effort in homes with women retired. It was found that the higher rate of people who
think that domestic animal care and patient care should be conducted by both sexes
together in all of the three working status. This gives the impression that families are
more inclined towards an egalitarian distribution of roles as a result of women’s
57
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Table 2: Women’s Opinions Regarding Who Should Have the Responsibility
for Household Activities by Working Status
58
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
59
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
participation in the workforce. Cunnigham (2007) found that women’s employment
status at a given point in time increases men’s relative participation in routine
housework, and the influence of women’s employment status operates in part by
increasing women’s support for egalitarian roles between spouses.
We also confirmed that higher rate of people noted women and men should be
responsible for shopping (61.3 %), budgeting (64.7 %), and saving (65.5 %) together.
These respondents also believe that men should be responsible for paying
installments/bills (43.2%).
A high rate of respondents point out that budgeting, saving and shopping should be
conducted together in all of the three working status. These respondents also believe
that paying installments and bills should be shared among families with women who
work outside the home or with retired women. Husbands and wives increased their
financial cooperation as a result of wives’participation in the workforce.
It was found that all social activities (serving the houseguests 45.8%, buying presents
50.0 %, buying cinema and theatre tickets 38.8 %, buying books 36.0 %, arranging
60
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
domestic leisure activities 49.2 %, taking children to school 17.7 %, helping children
to study 21.7 %, meeting teachers 22.0 %) are thought to be conducted by both sexes.
Many respondents reported that all social activities, except for serving houseguests,
should be conducted by men and women together. Many respondents reported that
hospitality should be a joint responsibility in households with women work outside.
These respondents also think that women should serving houseguests who visit
families with retired women or families with housewives.
4. CONCLUSION
This study shows that most of the responsibility for physical, economic and social
activities belongs to parents and especially to mothers. Most men still do much less
domestic chores than women do. Women still perform most routine cooking and
cleaning tasks, although fewer man confine their efforts to the occasional outside
chore, husbands rarely take full responsibility for a wide range of domestic chores.
Our results also show that even though women take more responsibility for
household activities, their opinions were more inclined towards women and men
having a balanced division of domestic chores related to some social and economic
activities.
In conclusion, gender differences were found to be persistent in distribution of
husband and wife responsibilities for domestic chores. Women remained primarily
responsible for household activities. However, the ideal is participation of all family
members in household activities in accordance with their ages and skills. Egalitarian
distribution of household responsibilities can be ensured by raising awareness of this
goal through formal and non–formal education. Families can be informed with the
support of visual and written media, research companies, universities, nongovernmental organizations etc. Also similar researches should conduct in order to
lead the family in an accurate way.
Limitations of the current study must be considered when interpreting results. The
respondents were not a representative sample of the society, so the observations
cannot be generalized to the population in general. Participants were relatively
married women, who were middle and upper-middle class. Further research is
warranted using broader and more representative samples, especially including a
wider range of socioeconomic backgrounds and aspirations. A second limitation is
the absence of specific information on particular kinds of satisfaction with division.
The survey does not identify measure of the satisfaction of performance in domestic
chores and measure of conflict for both genders. Further research of distribution of
responsibility in household activities is needed to determine these measures.
61
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
REFERENCES
Adana, Filiz, Hülya Arslanbaş, Filiz Ergin, Necla Biçer, Nilüfer Kıranşal and Sultan Şahin (2011).
Views of Male University Students about Social Gender Roles: An Example from East of
Turkey. J. Fam. Viol, 26, 519-526.
Atalay, Beşir, Mehmet Y Kontas, Sema Beyazıt and Kemal Madenoglu (1993). Türk Aile Yapısı
Araştırmaları. DPT: 2313, Nisan, Ankara.
Başaran, Fatma (1984). Ailede Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutum Değişmeleri. Sosyal Bilimler
Derneği Yayınları, 145-160.
Benin Mary Holland and Debra A Edwards (1990). Adolescents’chores: The difference
between dual-and single earner families. Journal of Marriage and Family, 52, 361-373.
Blair, Sampson and Daniel Lichter (1991). Measuring the division of household labor: Gender
segregation of housework among couples. Journal of Family Issues, 12, 91-113.
Brines, John (1994). Economic dependency, gender and the division of labor at home.
American Journal of Sociology, 100, 652-688.
Coltrane, Scott (2000). Research on household labor: Modeling and measuring the social
embeddedness of routine family work. Journal of Marriage and Family, 62, 1208-1233.
Coverman, Shelley (1985). Explaining husbands’participation in domestic labor. The
Sociological
Quarterly, 26 (1), 81-97.
Cunnigham, Mick (2007). Influences of women’s employment on the gendered division of
household labor over the life course. Journal of Family Issues, 28(3), 422-444.
Davis, Shannon N, Theodore, N. Greenstein, Jennifer P. Gerteisen (2004). Cross-national
variations in the division of household labor. Journal of Marriage and Family, 66, 1260- 1271.
Denmark, Florence, Jeffrey Shaw and Samuel Ciali (1985). The relationship among sex roles,
living arrangements, and the division of household responsibilities. Sex Roles, 12(5/6)
617-25.
Dokmen, Zehra (1997). Calısma, cinsiyet ve cinsiyet rolleri ile ev isleri ve depresyon iliskisi.
Türk Psikoloji Dergisi, 12(39), 39-53.
62
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
Ferber, Marianne (1982). Labor market participation of young married women: causes and
effects. Journal of Marriage and Family, .44, 457-468.
Goldscheider, Frances and Linda Waite (1991). New families, no families. Berkeley: University
of California Press. (In: Manke, B, Seery B L, Crouter A C and Michael, S. M. (1994). The
three corners of domestic labor: Mothers’, fathers’, and children’s weekday and weekend
housework. Journal of Marriage and the Family, 56, 657-668.
Himsel, Amy and Wendy Goldberg (2003). Social comparison and satisfaction with the division
of housework: implications for men’s and women’s role strain. Journal of Family Issues,
24(7), 843-866.
Imamoglu, Olcay E. (1991). Aile icinde kadın-erkek rolleri. Turk Aile Ansiklopedisi, T.C.
Basbakanlık Aile Arastırma Kurumu, pp.832-35.
Kamo, Yoshinori (1994). Division of household work in the United States and Japan. Journal
of Family Issues, 15, 348-378.
Kluwer, Esther, Jose Heesink, and Evert Van de Vliert (2002). The division of labor across the
transition to parenthood. Journal of Marriage and Family, 64, 930-943.
Kroska, Amy (2004). Divisions of domestic work. Journal of Family Issues, 25(7), 900-932.
Lee, Yun Su and Waite Linda (2005). Husbands’and wives’time spent on housework: a
comparison of measures. Journal of Marriage and Family, 67, 328-336.
Lennon, Maryclare, Sarah, Rosenfield (1994). Relative fairness and the division of housework:
the importance of options. American J Sociology, 100, 506-531.
Lobel, Thalma, Michelle Slone, Yael Ashuach and Iris Revach (2001). Division of household
labor and social judgments in Israel: the influence of gender and education. Journal of
Marriage and the Family, 63(3), 829-839.
Manke, Beth, Brenda L Seery, Ann C Crouter and Susan M Mchale (1994). The three corners
of domestic labor: Mothers’, fathers’, and children’s weekday and weekend housework.
Journal of Marriage and the Family, 56, 657-668.
Miller, Joanne, Howard Garrison (1982). Sex roles: The division of labor at home and in the
workplace. Annual Review of Sociology. pp.237-262.
Mederer, Helen J (1993). Division of labor in two-earner homes: task accomplishment versus
household management as critical variables in perceptions about family work. Journal
63
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
of Marriage and Family. 5, 133-145.
Murstein, Bernard (1970). Stimulus-value-role: A theory of marital choice. Journal of Marriage
and Family, 3, 465-81.
Ross, Catherine (1987). The division of labor at home. Social Forces, 65(3), 816-833.
Safak, Sükran (1985). Ailede sorumluluk dagilimi ve bunu etkileyen faktörler. Hacettepe
Universitesi Ev Idaresi ve Aile Ekonomisi Programı Doktora Tezi, Ankara.
Schooler, Carmi, Joanne Miller, Karen Miller and Canol Richtand (1984). Work for the
household: its nature and consequences for husband and wives. American Journal of
Sociology, 90(1), 97-124.
Shelton, Beth Anne and Daphne John (1996). The division of household labor. Annual Review
of Sociology, 22, 299-322. (Accessible from: Erickson, R. J. (2005). Why emotion work
matters: Sex, gender, and the division of household labor. Journal of Marriage and
Family, 67, 337-351.
T.C. Basbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlügü (Republic of Turkey Prime
Ministry Directorate General on the Status and the Problems of Women) (1998).
Cumhuriyet’in 75. Yılında Türkiye’de Kadının Durumu. Takav Matbaacılık Yayıncılık
A.S. Ankara.
Uslu, İbrahim (2011). Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Yayınları, Afşaroğlu Matbaası, ISBN: 978-605-4628-37-7, Ankara.
Vander-Lıppe Tanja, Kea Tijdens and Esther de Ruijter (2004). Outsourcing of domestic tasks
and time- saving effects. Journal of Family Issues, 25 (2), 216-240.
Weingarten, Kathy (1978). The employment pattern of professional couples and their
distribution of involvement in the family. Psychology of Women Quarterly, 3, 43-52.
Wilkie Jane, Ribbett, Myra Marx, Ferree and Kathryn Strother, Ractclift (1998). Gender end
fairness: marital satisfaction in two earner couples. Journal of Marriage and the Family,
60, 577-594.
64
Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur
THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN
ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY
IN HOUSEHOLD ACTIVITIES
65
EBEVEYN EĞİTİM
PROGRAMININ
ANNELERİN EBEVEYNLİK
ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ*
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN** / Doç. Dr. Serap NAZLI***
Öz
Problem Durumu: Çocuk yetiştirme sürecinde yaşanan sorunlar anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini
azaltmaktadır. Bu süreçte ebeveynlerin desteklenmesi gerekmektedir.
Araştırmanın Amacı: “Ebeveyn Eğitim Programı”nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkilerini
incelemektir.
Yöntem: Araştırma, tek gruplu ön-test, son-test ve izleme modeline dayalı deneysel bir çalışmadır. Deney grubuna
7 oturumluk “Ebeveyn Eğitim Programı” uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak “Anababalık Yetkinliği Ölçeği”
(AYÖ) kullanılmıştır. Verilerin analizinde “Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi” kullanılmıştır.
Bulgular ve Sonuçlar: Araştırma sonuçları, “Ebeveyn Eğitim Programı”nın annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini
arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili olduğunu göstermektedir.
Öneriler: Bulgular, Ebeveyn Eğitim Programı’nın, ilkokul öğrencilerinin annelerinin ebeveynlik öz-yeterliklerini
artırmak amacıyla kullanılabileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Ebeveyn Eğitim Programı, Ebeveynlik Öz-Yeterliği, Anneler, Öz Yeterlik, Ebeveynler
*
**
***
Bu çalışma Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalında Doç. Dr. Serap NAZLI’nın Danışmanlığında
Yürütülen Yüksek Lisans tezinin bir özetidir.
Aydın Ilıcabaşı Ortaokulu Psikolojik Danışmanı
Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi
67
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
THE EFFECT OF PARENT EDUCATION PROGRAM ON MOTHERS’
PARENTAL SELF-EFFICACY
Abstract
Problem Statement: The problems that is faced during bringing up children decreases parents’self-efficacy. In this
process parents should be supported.
Purpose of the Study: The research analyzes the effect of “Parent Education Program” on mothers’parental selfefficacy.
Procedure: The research is an experimental study based on a single group pretest-posttest and follow up model.
Parent Education Program, consisted 7 sessions, has been applied to experimental group. To gather data, Parental
Self-Efficacy Scale was used. For analysis of data, “Wilcoxon Signed Rank Test” was used.
Results and Conclusions: The results of the research shows that “Parent Education Program” increases
mothers’parental self-efficacy significantly. And this increase is permanent.
Recommendations: The findings show that “Parent Education Program” can be used for increasing primary school
childrens mothers’parental self-efficacy.
Key Words: Parent Education Program, Parental Self-Efficacy, Mothers, Self-Efficacy, Parents
1. GİRİŞ
Aile, çocuğa en yakın olan ve çocuğun en uzun süre etkileşimde bulunduğu
çevresidir. Bu yakınlık ve etkileşim ailenin çocuk üzerinde en önemli etkiye sahip
kişiler olmasını sağlar. Anne babalar, çocuğun fiziksel, bilişsel, davranışsal, psikososyal, kişilik ve ahlak gelişimi üzerinde önemli bir role sahiptirler. Aile içindeki
etkileşim örüntülerinin sağlıklı olması, çocuğun bir bütün olarak gelişmesini sağlar.
Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir. Çocuğun dünyaya gelişiyle
içerisine girdiği ilk sosyal çevre olan ailesi onun temel ihtiyaçlarını karşılamakla
birlikte kişiliğinin oluşmasında önemli bir etkiye sahiptir. Çocuğa yöneltilen davranış
ve ona karşı takınılan tavır bu ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşır. Aile
üyeleriyle olan ilişkileri, çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı
tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Aile, aynı zamanda
çocuğa, aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin
temelini atar (Yavuzer, 1996; Yavuzer, 2005; Yörükoğlu, 2000).
Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar, iyi aile ilişkileri içerisinde yetişmiş
bireylerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler, mutlu, arkadaşça, bunalımdan
uzak ve yapıcı bireylerin oluşumunu sağlar. Çocuğun sevgi ve güven ortamında
sağlıklı yetişmesini sağlamak, çocuğa yol göstermek, davranışlarına yön vermek ve
68
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
kurallara uyumunu sağlamak ailenin görevleri arasındadır (Özgüven, 2001; Yavuzer,
1996).
Ebeveynler çocuklarını, kendi ebeveynlerinin onları yetiştirirken gösterdikleri
davranışları model alarak ya da kitap, dergi, internet gibi kaynaklardan ebeveynliğin
doğasına ilişkin elde ettikleri bilgilere dayalı olarak yetiştirirler. Ebeveynlik
davranışlarının bir diğer önemli belirleyicisi anne babaların ebeveynlik sırasındaki
tutumları, inançları, düşünceleri ve duygularıdır (Grusec, 2007).
Anne babaların, ebeveynliği ne kadar yeterli düzeyde yaptıklarına ilişkin inanç,
düşünce ve duyguları literatürde ebeveynlik öz-yeterliği kavramıyla ifade edilmektedir.
Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin kişisel inançlarını, kendi yetenekleriyle farklı
koşullar altında neler yapabileceklerini, zor koşullar altında farklı görevler için
düzenlenmiş birtakım eylemleri ve duruma özgü görevleri gerçekleştirebilmeyi temsil
etmektedir (Bandura, 1997). Coleman (1998)’a göre ebeveynlik öz-yeterliği,
ebeveynlikte talep edilen rol ile ilişkili çeşitli görevleri gerçekleştirme yeteneğine
ilişkin ebeveyn algılarının derecesidir. Başka bir tanıma göre ebeveynlik öz-yeterliği,
ebeveynlerin ebeveynlik rollerini yetkin ve etkili bir şekilde gerçekleştirme
beklentilerinin derecesidir (Teti ve Gelfand, 1991).
Yapılan araştırmalarda ebeveynlik öz-yeterliğinin çok sayıda faktörle ilişkili olduğu
görülmektedir. Araştırma bulgularına göre, ebeveynlik öz-yeterliğinin annelik
depresyonu (Bor ve Sanders, 2004; Coleman, 1998; Teti ve Gelfand, 1991), annenin
stres düzeyi (Scheel ve Rieckmann, 1998), çocuğun mizacı ve sosyal destek (Coleman,
1998), ebeveynlik stratejileri (Ardelt ve Eccles, 2001), çocukların okumaya ilişkin
algıları (Lynch, 2002), annenin ebeveynlik becerileri, çocuğun bilişsel gelişimi ve
davranışları (Coleman ve Karraker, 2003), çocuğun okuma başarısı ve motivasyonu
(Townsend ve Choi, 2004), çocukların dil ve konuşma becerilerinin geliştirilmesi
(Desjardin, 2006), annelerin çocuk gelişimi ile ilgili bilgi düzeyleri (Hess, Teti ve
Hussey, 2004), erken çocuklukta dil gelişimi (Diken ve Diken, 2008), çocuğun
akademik başarısı ve sosyal yeterliği (Junttila, Vauras ve Laakkonen, 2007), çocuğun
sosyal-duygusal uyum düzeyi (Kotil, 2010) gibi birçok faktörle ilişkili olduğu
görülmüştür.
Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin esenlik duygusu ve ebeveynlik doyumu için
önemlidir. Ebeveynlik öz-yeterliği inançları, ebeveynlik uygulamaları için doğrudan
belirleyici bir faktördür (Coleman, 1998; Salonen, Kaunonen, Åstedt-Kurki, Järvenpää
ve Tarkka, 2008; Salonen ve diğerleri, 2009).
Ebeveynlik öz-yeterliğinin yüksek olması motive edicidir ve ebeveynlerin çocuk
yetiştirme konusundaki eylemlerine rehberlik etmektedir. Anne babaların ebeveynlik
69
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
öz-yeterliklerinin yüksek olması için etkili çocuk bakımı ile ilgili yeterli bilgi düzeyine
sahip olmaları ve sahip oldukları bilgiler doğrultusunda ebeveynlik görevlerini başarılı
bir şekilde gerçekleştireceklerine inanmaları gerekmektedir. Ayrıca, çocuklarının
istenilen gelişimi Göstereceğine ve davranışlarının sosyal çevre içerisinde yer alan
aile üyeleri ve arkadaşlar gibi sevdiği kişiler tarafından destekleneceğine inanmaları
da gerekmektedir. Yüksek ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin daha fazla çaba sarf
etmelerini sağlamaktadır (Bandura, 1997; Coleman ve Karraker, 1997).
Jones ve Prinz (2005), anne babaların öz-yeterliklerinin çocuğun uyumu üzerinde
doğrudan etkili olduğunu belirtmektedir. Ebeveynlik öz-yeterliği düşük olan annebabaların çocuklarının daha fazla davranış problemleri yaşadıklarını
gözlemlemişlerdir. Ebeveynlik öz-yeterliği düşük olan anneler ebeveynliği etkili bir
şekilde yapabildiklerine inanmazlar. Bu ebeveynler, çocukları ile olan ilişkilerinde
soğuk, duygusuz ve ilgisizdirler (Teti ve Gelfand, 1991).
Bu araştırma çerçevesinde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerinin annelerine yönelik olarak
hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri
üzerindeki etkisi incelenmiştir. İlkokul 1. sınıf öğrencilerinin ebeveynleri çocuğun
okula uyum ve okuma-yazmaya geçiş sürecinde yaşadığı zorluklar nedeniyle yorucu
bir dönem geçirmektedirler. Bu dönem, anne babaların çocuğun okula uyum
sağlaması ve başarı duygusunu tatması için çocuklarına yardımcı olmalarını ve okul
ile işbirliği içerisinde çalışmalarını gerektirmektedir. Thompson ve diğerleri (1997),
ebeveynlik öz-yeterliği yüksek olan ebeveynlerin çocuğun başarısını desteklemek için
ailenin iç kaynaklarını ve çocuğun başarılarını destekleyecek güvenli diğer dış
kaynakları kullandıklarını belirtmektedirler (Akt. Porter, 2008).
Coleman ve Karraker’e (1997) göre, anne babaların ebeveynlik öz-yeterliğinin yüksek
olmasında etkili faktörlerden birisi de etkili çocuk bakımı ile ilgili yeterli düzeyde
bilgiye sahip olmalarıdır. Yapılan araştırmalarda çocuk gelişimi, eğitimi ve bakımı ile
ilgili konularda yeterli düzeyde bilgiye sahip olmanın ebeveynlik öz-yeterliğini ve
çocuk yetiştirme tutumlarını olumlu yönde etkilediği yapılan çalışmalarda ortaya
konulmuştur. Bu durum, ebeveynleri bilgilendirici eğitim çalışmalarının gerekliliğini
göstermektedir.
Ebeveyn eğitim programları, ebeveynlerin çocuk yetiştirmeye yönelik geçmiş bilgileri
dikkate alınarak ailelerin gereksinimi olan noktalarda onlara yol göstermektedir. Bu
programlar, ebeveynlere hem ebeveynlikle ilgili bilgileri hem de çocuk bakımı ve
eğitimiyle ilgili bilgileri kazandırmaktadır (Tezel Şahin ve Ersoy, 1999; Tezel Şahin ve
Özbey, 2007). Özellikle okul çağında çocuğu olan anne babalar üzerinde ebeveyn
eğitim programlarının önemli etkileri vardır. Bilgin (1990), okul-aile işbirliği ve
sorunları üzerine yaptığı araştırmada anne babaların okul-aile ilişkilerini geliştirmede
70
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
yetersizlikler gösterdiklerini, anne-baba eğitiminin okul-aile ilişkilerinin düzene
girmesinde ve öğrencilerin okul başarılarının artırılmasında etkili olduğunu ortaya
koymuştur.
Ülkemizde anne baba eğitiminin ebeveynlik öz-yeterliklerine etkisi üzerine yapılan
deneysel çalışmalar oldukça sınırlıdır. Literatür incelendiğinde yurtdışında anne
babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla yapılan birçok deneysel
çalışma olmasına karşılık ülkemizde bu konuda sınırlı sayıda deneysel çalışmaya
rastlanmıştır. Yurtdışında bu konuda yapılan araştırmalar (Bloomfield ve Kendal, 2010;
Gross, Fogg ve Tucker, 1995; Gross ve diğ., 2003; Hess ve diğ., 2004; Hindin, 2001;
Landy ve Menna, 2006; Melnyk ve diğ., 2001; Pisterman ve diğ., 1992; Sofronoff ve
Farbotko, 2002; Tucker, Gross, Fogg, Delaney ve Lapporte,1998) incelendiğinde
ebeveyn eğitim programlarının anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada
etkili olduğu görülmektedir. Ülkemizde de ebeveyn eğitim programları aracılığıyla,
anne babaların ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerinde etkili sonuçlar elde edilebilir. Bu
araştırma kapsamında annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla
Ebeveyn Eğitim Programı hazırlanmış ve etkililiği test edilmiştir. Bu bağlamda
araştırmanın genel amacı, Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik özyeterlikleri üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmanın genel amacına dayalı olarak
aşağıdaki denenceler test edilmiştir:
• Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme
becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.
• Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif katılabilme
becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.
• Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri artar
ve bu artış kalıcı olur.
2. YÖNTEM
2.1. Araştırma Modeli
Araştırmada, annelere uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı ile annelerin ebeveynlik
öz-yeterliklerini artırmak amacıyla ön-test, son-test ve izleme testi, tek gruplu deneysel
bir desen kullanılmıştır.
Araştırmanın bağımlı değişkeni: Annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri (Anababalık
Yetkinliği Ölçeği’nden alınan puanlar) bu araştırmanın bağımlı değişkenini
oluşturmaktadır.
71
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Araştırmanın bağımsız değişkeni: Araştırmanın bağımsız değişkeni, deney grubuna
uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’dır.
2.2. Çalışma Grubu
Bu araştırmanın çalışma grubunu 2010–2011 eğitim öğretim yılı Düzce TOKİ Mehmet
Akif Ersoy İlköğretim Okulunda 1. sınıfta öğrenim görmekte olan 16 öğrencinin annesi
oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan anneler gönüllülük esasına dayalı olarak
programa katılmışlardır. Okula yeni başlamaları nedeniyle uyum sorunları yaşayan 1.
sınıf öğrencilerinin annelerinin desteğe daha fazla ihtiyaç duyacakları düşüncesinden
hareket edilerek 1. sınıfta çocuğu olan annlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinin
geliştirilmesinin daha yararlı olacağı düşünülmüştür. Katılımcılar, 25-40 yaş grubu
aralığındadır. Eğitim durumlarına bakıldığında, annelerin 6’sı ilkokul, 5’i ortaokul, 5’i
lise mezunudur. Programa katılan annelerin tamamı çalışmamaktadır. Katılımcıların
3’ü geniş aile, 13’ü ise çekirdek aile yapısına sahiptir.
2.3. Ebeveyn Eğitim Programı
Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki
etkililiğini araştırmayı amaçlayan bu çalışmada, araştırmacı tarafından 7 oturumluk bir
Ebeveyn Eğitim Programı tasarlanmıştır. Programın tasarım süreci Nazlı (2011)’nın
önerdiği gibi 2 adımda gerçekleştirilmiştir. Bu adımlar aşağıda verilmiştir:
2.3.1. Programın Alt Yapısının Hazırlanması
Ebeveyn Eğitim Programı’nın alt yapısı hazırlanırken üç faktör göz önünde
bulundurulmuştur:
Öncelikle programın felsefi ve kuramsal temelleri belirlenmiştir. Hazırlanan Ebeveyn
Eğitim Programı’nda “hümanist” felsefi akım temel alınmıştır. Programın kuramsal
temeli ise Davranışçı Aile Danışmanlığı Kuramına özellikle de Bandura’nın Sosyal
Öğrenme Kuramına dayanmaktadır. Sosyal Öğrenme Kuramına göre birey, kendi
davranışlarını gözleyip, kendi ölçütleriyle karşılaştırarak değerlendirebilir ve
pekiştirerek ya da cezalandırarak davranışlarını düzenler (Senemoğlu, 2005).
Araştırmada üzerinde durulan öz-yeterlik kavramı ilk olarak Albert Bandura’nın Sosyal
Öğrenme Kuramında ele alınmıştır. Bandura’ya göre öz-yeterlik ve öz-düzenleme
davranış üzerinde etkili olan iki temel kavramdır (Senemoğlu, 2005). Bandura’ya
(1997) göre öz-yeterlik, kişinin belli koşullar altında ne yapabileceğine olan inancıdır
ve bireylerin olası durumların yönetimi için gerekli etkinlikleri organize edip başarılı
bir şekilde yürütme yeteneğine ilişkin kendi haklarındaki yargılarını temsil eder.
72
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
Sosyal Öğrenme Kuramında öz-yeterlik kavramı incelenirken ebeveynlerin ebeveynlik
öz-yeterlikleri de ele alınmıştır. Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin kendilerinden
talep edilen ebeveynlik rolü ile ilgili çeşitli görevleri gerçekleştirme yeteneklerine
ilişkin ebeveyn algılarının derecesi olarak tanımlanmaktadır (Coleman, 1998). Sosyal
Öğrenme Kuramına göre anne babaların kendilerini ebeveynlik konusunda yeterli
hissedebilmeleri için sahip olmaları gereken özelliklerden birisi, ebeveynlerin çocuk
bakımı ile ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmalarıdır (Coleman ve Karraker, 1997).
Yapılan araştırmalarda ebeveynlik öz-yeterliği annelerin çocuk gelişimi ile ilgili bilgi
düzeyleri (Hess ve diğerleri, 2004) ve ebeveynlik becerileri (Coleman, 2003) ile de
ilişkili bulunmuştur. Bu bulgulardan hareket edilerek hazırlanan ebeveyn eğitimi
programı çerçevesinde annelerin ebeveynliğe ilişkin bilgi ve becerilerinin arttırılması
sağlanmaya çalışılmıştır.
Ebeveyn Eğitim Programı’nın oturumları yapılandırılırken literatürdeki mevcut
ebeveyn eğitim programları (örneğin Elibol, 2007; Kaya, 1992; Öğretir, 2004; Sanan
Şenbay, 2004) gözden geçirilmiştir.
Programın felsefi ve kuramsal temelleri belirlenip literatürdeki ebeveynlik öz-yeterliği
ile ilgili çalışmalar gözden geçirildikten sonra, deney grubunun eğitim düzeyi, sosyokültürel değerleri ve ihtiyaçları dikkate alınmıştır. Eğitim programına katılan anneler
ilkokul, ortaokul ve lise mezunudurlar. Ebeveyn Eğitim Programı’nın içeriği gruptaki
annelerin tamamının rahatlıkla anlayabileceği kadar yalın bir hale getirilmiş, konular
örnek olaylarla somutlaştırılmıştır. Ayrıca, ilkokula yeni başlayan çocukların
annelerinin özellikle çocuğun okul başarısını evde destekleme ve okul ile işbirliği
içinde çalışma konularına yönelik bilgilendirme çalışmalarına ihtiyaçları olduğu
düşünülerek Ebeveyn Eğitim Programı’nın içeriğine bu konular da dahil edilmiştir.
2.3.2. Programın Tasarım Süreci
Program dört ana öğeye göre (kazanım, içerik, süreç ve değerlendirme) tasarlanmıştır.
a. Programın birinci öğesi kazanımlardır. Kazanımlarla eğitim programına
katılanlara hangi bilgi, beceri ve tutumların kazandırılacağı belirlenmiş olur (Nazlı,
2011). Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları Wellman ve Moore’un taksonomisi
(Nazlı, 2011) dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları Wellman ve Moore’un taksonomisine göre
algılama ve kavrama düzeyinde belirlenmiştir.
Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları şu şekildedir:
73
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
1. Oturum:
• Çocuk gelişiminde temel kavramları fark eder.
• 7-11 yaş dönemi fiziksel ve sosyal gelişim özelliklerini kavrar.
2. Oturum:
• 7-11 yaş dönemi duygusal-sosyal, zihinsel ve kişilik gelişim özelliklerini kavrar.
3. Oturum:
• Cezanın çocuklar üzerindeki etkilerini fark eder.
• Olumlu disiplin yöntemlerini bilir.
4. Oturum:
• Çocuk yetiştirme tutumlarının çocuklar üzerindeki etkilerini fark eder.
• Çocuk yetiştirmede benimsediği tutumları gözden geçirir.
5. Oturum:
• Çocukları ile iletişimde dinleme ve ben iletilerinin önemini fark eder.
6. Oturum:
• Okul başarısında ailenin rolünü fark eder.
7. Oturum:
• Çocuklarının sınıf öğretmeni ve okul idaresi ile iletişim halinde olmanın
önemini bilir.
b. Programın ikinci öğesi içeriktir. Araştırmada annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmak amacıyla hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı’nda şu konulara
yer verilmiştir:
1. Oturum: 7-11 Yaş Fiziksel ve Sosyal Gelişim Özellikleri
2. Oturum: 7-11 Yaş Duygusal Gelişim, Kişilik Gelişimi, Zihin Gelişimi ve
Ahlak Gelişimi Özellikleri
3. Oturum: Olumlu Disiplin Yöntemleri
4. Oturum: Çocuk Yetiştirme Tutumları
5. Oturum: Aile İçi İletişim
74
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
6. Oturum: Okul Başarısında Ailenin Rolü
7. Oturum: Okul Aile İşbirliği
c. Programın üçüncü öğesi süreçtir. Deney grubunu oluşturan anneler ile haftada
bir kez her biri 90 dakika süren 7 oturum yapılmıştır. Oturumların başında oturumun
konusuna üyelerin dikkati çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, oturumun içeriğine
uygun bir bilgilendirme çalışması yapılmıştır. Oturumlar kısa grup tartışmaları ve
etkinliklerle desteklenmiştir. Oturumların sonunda ise üyelere oturumun içeriğine
ilişkin yazılı bir doküman verilmiştir. Ayrıca, oturum sonlarında öğrenilen bilgilerin
hayatta uygulanmalarını sağlayacak nitelikte ev ödevleri verilmiştir. İkinci oturumdan
itibaren oturumların başında öncelikle bir önceki oturumda ele alınan konuların kısa
bir özeti yapılmış ve 5-10 dakika kadar önceki oturumda verilen ev ödevleri üzerinde
durulmuştur. Sonrasında, o haftaki oturumun konusuna geçilmiştir.
d. Programın dördüncü öğesi değerlendirmedir. Annelerin ebeveynlik özyeterliklerini ölçmek için Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ) kullanılmıştır.
Anababalık Yetkinliği Ölçeği deneysel işlemden önce ön-test olarak, deneysel işlemin
son oturumunda son-test olarak, deneysel işlemin tamamlanmasından 2 ay sonra ise
programın etkilerinin kalıcılığını ölçmek amacıyla izleme testi olarak uygulanmıştır.
2.4. Veri Toplama Araçları
Araştırmada tek bağımlı değişkene ilişkin bilgi toplanmıştır. Araştırmanın bağımlı
değişkeni olan ebeveynlik öz-yeterliğini ölçmek amacıyla Kaner (2007) tarafından
geliştirilen Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ) kullanılmıştır. Ayrıca grup üyelerine
ilişkin bazı bilgileri edinmek için de araştırmacı tarafından geliştirilen “Aile Bilgi
Formu” kullanılmıştır.
2.4.1. Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ)
Anne-babaların, anababalık davranışlarıyla ilgili yetkinlik inançlarını belirlemek
amacıyla Kaner (2007) tarafından geliştirilen AYÖ, 52 maddeden oluşan 5’li likert tipi
bir ölçektir. AYÖ’nün iki alt ölçeği bulunmaktadır (Kaner, 2007):
a. Etkili Anababalık Yapabilme (EABY): Bu alt ölçekte, etkili anababalık
davranışları ölçülmektedir. Çocuğun sağlıklı beslenmesini sağlama, sorunlarıyla
ilgilenme, ihtiyaçlarına cevap verme, çocuğa söz hakkı tanıma, onun için öncelikli
bir başvuru kaynağı olabilme ve ebeveynin kendini geliştirme çabasının olup
olmaması gibi konularda anne babaların ne durumda olduğunu belirlemek amacıyla
yazılmış 39 madde bulunmaktadır.
75
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
b. Eğitime Aktif Katılabilme (EAK): Bu alt ölçekte, anne-babaların çocuklarının
eğitimlerine katılım dereceleri ölçülmektedir. Anne babaların okul ile işbirliği
içerisinde çalışması, okuldaki öğrenmeleri takip etmesi, çocuğa çalışma ortamının
evde düzenlenmesi ve akademik başarısının evde desteklenmesi gibi konularla anne
babaların ne kadar ilgilendiklerini belirlemek amacıyla yazılmış 13 madde
bulunmaktadır.
AYÖ’deki maddeler, 5’li likert tipi ölçek ile puanlanmaktadır: Kesinlikle yaparım (5
puan), genellikle yaparım (4 puan), yaparım (3 puan), nadiren yaparım (2 puan),
kesinlikle yapamam (1 puan). AYÖ’den yüksek puan almak, anababalık özelliklerine
ilişkin yüksek yetkinliği ifade etmektedir. AYÖ’nün alt ölçeklerinin yanı sıra ölçekten
toplam puan da alınmaktadır (Kaner, 2007).
AYÖ’nün benzer ölçekler geçerliliğini saptamak amacıyla Dağ (2002) tarafından
geliştirilen Kontrol Odağı Ölçeği’nin Kişisel Kontrol Alt ölçeği ile AYÖ 90 anne ve
babaya uygulanmıştır. Kişisel Kontrol Alt ölçeği toplam puanı ile AYÖ toplam puanı
arasında pozitif ve anlamlı bir korelasyon katsayısı elde edilmiştir (r=0.49, p<0.01).
Buna göre yüksek anababalık yetkinliği olan anne-babalar içsel kontrol odağına
sahiptirler. Ancak, Kontrol Odağı Ölçeği’nin, üniversite öğrencileri üzerinde
geliştirildiğini dikkate alıp bu sonucu dikkatle değerlendirmek ve Kontrol Odağı
Ölçeği’nin anne-babalardan toplanan veriler ile geçerlik ve güvenirliğini incelemek
gerekmektedir. AYÖ’nün ayırt edici geçerliğine Beck Depresyon Ölçeği ile bakılmış,
iki ölçeğin toplam puanları arasında negatif ancak anlamlı olmayan bir ilişki
bulunmuştur (r= 0.03, p>0.05). AYÖ’nün ayırt edici ve benzer ölçek geçerlikleri ileri
araştırmalarda incelenmesi gerekmektedir (Kaner, 2007).
AYÖ’nün güvenirliliğini belirlemek amacıyla Cronbach Alpha iç tutarlılık analizi
yapılmıştır. AYÖ’nün alpha katsayısını belirlemek amacıyla hem tüm ölçeğin, hem de
alt ölçeklerin Cronbach-Alpha iç tutarlılık katsayıları belirlenmiştir. Yapılan analiz
sonucunda, iç tutarlılık katsayılarının birinci faktör (Etkili Anababalık Yapabilme) için
0.92 ve ikinci faktör (Eğitime Aktif Katılabilme) için 0.86 olduğu görülmüştür. Ölçekte
yer alan tüm maddeler için yapılan analizde ise iç tutarlılık katsayısı 0.93 olarak
bulunmuştur (Kaner, 2007).
2.4.2. Aile Bilgi Formu
Araştırmada veri toplama aracı olarak ailelerin demografik özelliklerini belirlemek
amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Aile Bilgi Formu” kullanılmıştır. Aile bilgi
formu tek bölümden oluşmaktadır. Form kapsamında ebeveynlerden anne ve babanın
yaşı, öğrenim durumu, çalışma durumu, ailenin gelir durumu gibi konulara ilişkin
bilgi elde edilmektedir.
76
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
2.5. Verilerin Analizi
Bu araştırmada Ebeveyn Eğitim Programı tek bir gruba uygulanmıştır. Ön-test, sontest ve izleme testinin uygulandığı bu araştırmada öncelikle kullanılacak istatistik
tekniğini belirlemek amacıyla AYÖ’den alınan puanların dağılımının normalliği test
edilmiştir. Dağılımın normal olmaması ve katılımcı sayısının az olması (n<30)
nedeniyle verilerin analizinde parametrik olmayan bir teknik kullanılmıştır.
Araştırmada, deney grubunun ön-test, son-test ve izleme testi ölçümlerinin istatistiksel
anlamlılığını test etmek amacıyla Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi kullanılmıştır. Wilcoxon
İşaretli Sıralar Testi, ilişkili iki ölçüm setine ait puanlar arasındaki farkın anlamlılığını
test etmek amacıyla kullanılır. Bu test, ilişkili iki ölçüm setine ait fark puanlarının
yönünün yanı sıra miktarını da dikkate alır (Büyüköztürk, 2009). Veri toplama
araçlarıyla toplanan veriler SPSS 13.0 paket programında istatistiki işlemlere tabi
tutulmuştur. Anlamlılık düzeyi 0.05 olarak kabul edilmiştir.
3. BULGULAR
3.1.
Annelerin
Ebeveynlik
Denencelerin Test Edilmesi
Öz-Yeterliklerine
ilişkin
Araştırmada annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerine ilişkin denencelerin test
edilmesinde kullanılacak verilerin toplanması amacıyla Anababalık Yetkinliği Ölçeği,
deneysel işlemden önce ön-test olarak, deneysel işlemden sonra son-test olarak ve
deneysel işlemin tamamlanmasından 2 ay sonra izleme testi olarak üç kez
uygulanmıştır. Deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği’nden almış
oldukları ön-test, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar
Testi sonuçları denencelerin sırası dikkate alınarak verilmiştir.
1. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık
yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.”
şeklindedir. Annelerin Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasında elde ettikleri
etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili ön-test ve sonn
6æUD
2UWDODPDVæ
1HJDWLIå6æUD
3R]LWLIå6æUD
(ëLW
Son Test - Ön Test
6æUDå7RSODPæ
z
S
S
Tablo 1: Deney Grubunun Etkili Anababalık Yapabilme Alt Ölçeği Ön-test ve Sontest Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
å
å
å
åå
å
å
77
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
test puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları Tablo 1’de, son-test ve
izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları ise Tablo 2’de
verilmiştir.
Tablo 1, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Etkili Anababalık
Yapabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı
bir fark olduğunu göstermektedir, z=3,46, p<.01. Fark puanlarının sıra ortalamaları
ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani son-test
puanları lehine olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre, eğitim programına katılan
annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinin
programdan sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir.
Tablo 2, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği
Ölçeği Etkili Anababalık
å
Yapabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında
å
anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir, z=1,34, p>.05. Bu bulgu, izleme testi
å
sonuçlarına göre uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte
olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, araştırmanın “Ebeveyn Eğitim
Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin özyeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde ifade edilen denencesini
desteklemektedir.
é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW
n
6æUD
2UWDODPDVæ
6æUDå7RSODPæ
z
S
1HJDWLIå6æUD
3R]LWLIå6æUD
(ëLW
Tablo 2 : Deney Grubunun Etkili Anababalık Yapabilme Alt Ölçeği Son-test ve İzleme
Testi Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
2. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif
å
S
katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.”
å
şeklindedir.
Annelerin Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasındaki eğitime
å
aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test
puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları Tablo 3’te, son-test ve
izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları ise Tablo 4’te
verilmiştir.
Tablo 3, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Eğitime Aktif
Katılabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı
å
å
78
å
åå
å
å
å
å
å
å
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
n
6æUD
2UWDODPDVæ
6æUDå7RSODPæ
z
S
1HJDWLIå6æUD
å
3R]LWLIå6æUD
å
(ëLW
å
S
Son Test - Ön Test
Tablo 3 : Deney Grubunun Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeği Ön-test ve Son-test
Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
å
åå
å
å
n
å
1HJDWLIå6æUD
6æUD
2UWDODPDVæ
3R]LWLIå6æUD
(ëLW
å
é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW
6æUDå7RSODPæ
z
Så
åY
Tablo 4: Deney Grubunun Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeği Son-test ve İzleme
Testi Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
bir fark olduğunu göstermektedir, z=2,43, p<.05. Fark puanlarının sıra ortalamaları
å
ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın
pozitif sıralar, yani son-test
puanları
lehine
olduğu
görülmektedir.
Bu
sonuca
göre,
eğitim programına katılan
å
Så
annelerin
eğitime
aktif
katılabilme
becerilerine
ilişkin
öz-yeterliklerinin
programdan
å
å
sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir.
å
Tablo 4, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Eğitime Aktif
Katılabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında
anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir, z=1,11, p>.05. Bu bulgu, izleme testi
sonuçlarına göre uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte
olduğunu
göstermektedir.
Elde edilen bulgular, å araştırmanın “Ebeveyn Eğitim
å
åå å
Programı’na katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin özå å
å
åå å
yeterlikleri
artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde
ifade edilen denencesini
å
å
desteklemektedir.
å
3. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik özyeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklindedir. Annelerin ebeveynlik özyeterlikleri ölçeğin toplam puanı dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Annelerin
Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasında elde ettikleri ebeveynlik özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi
79
å
å
å
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
n
6æUD
2UWDODPDVæ
1HJDWLIå6æUD
3R]LWLIå6æUD
(ëLW
å
Son Test - Ön Test
6æUDå7RSODPæ
z
S
S å
å
Tablo 5 : Deney Grubunun Anababalık Yetkinliği Ölçeği Ön-test ve Son-test Toplam
Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
å
åå
å
å
å
å
é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW
n
6æUD
2UWDODPDVæ
6æUDå7RSODPæ
z
S
1HJDWLIå6æUD
3R]LWLIå6æUD
(ëLW
Tablo 6 : Deney Grubunun Anababalık Yetkinliği Ölçeği Son-test ve İzleme Testi
Toplam Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları
sonuçları Tablo 5’te, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar
Testi sonuçları ise Tablo 6’da verilmiştir.
Tablo 5, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeğinden aldıkları
deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir,
z=3,18, p<.01. Fark puanlarının sıra ortalamaları ve toplamları dikkate alındığında,
gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani son-test puanları lehine olduğu görülmektedir.
Bu sonuca göre, eğitim programına katılan annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerinin
programdan sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir.
Tablo 6 incelendiğinde deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeğinden
aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı
görülmektedir, z=1,19, p>.05. Bu bulgu, izleme testi sonuçlarına göre uygulanan
Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte olduğunu göstermektedir.
Elde edilen bulgular, araştırmanın “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin
ebeveynlik öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde ifade edilen
denencesini desteklemektedir.
80
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
4. TARTIŞMA VE YORUM
Araştırma bulguları, annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark
olduğu yönündedir. Son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark
bulunmamaktadır. Programa katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine
ilişkin öz-yeterliklerinde programdan sonra artış olmuştur. İzleme çalışmasında da bu
artışın korunduğu görülmektedir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili
anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinde meydana gelen artışın
gruba uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan kaynaklandığı söylenebilir. Araştırma
bulguları, annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili
ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark olduğu yönündedir.
Son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark bulunmamaktadır.
Programa katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin özyeterliklerinde programdan sonra artış olmuştur. İzleme çalışmasında da bu artışın
korunduğu görülmektedir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif
katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinde meydana gelen artışın gruba
uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan kaynaklandığı söylenebilir. Ebeveynlik özyeterliğini ölçmek amacıyla kullanılan Anababalık Yetkinliği Ölçeği toplam puanına
bakılarak annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri belirlenmiş, annelerin ebeveynlik özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark
olduğu, son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark bulunmadığı
görülmüştür. Son-testte meydana gelen artışın izleme çalışmasında korunduğu
söylenebilir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik özyeterliklerinde meydana gelen artışın gruba uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan
kaynaklandığı söylenebilir.
Bu sonuçlar çeşitli araştırma bulgularıyla paralellik göstermektedir. Pisterman ve
diğerlerinin (1992) yaptıkları çalışmada grupla ebeveyn eğitiminin eğitimden hemen
sonra ve üç ay sonra yapılan ölçümlere göre ebeveynlik öz-yeterliği üzerinde olumlu
bir etkiye sahip olduğu, ebeveynlik öz-yeterliğini arttırdığı görülmüştür. Gross ve
diğerlerinin (1995) çalışmaları, iki yaşında çocuğu olan ailelere olumlu ebeveyn-çocuk
ilişkilerini geliştirmek için uygulanan 10 haftalık bir ebeveyn eğitim programının anneçocuk etkileşiminin kalitesinde iyileşme sağlamasının yanı sıra annelerin ebeveynlik
öz-yeterliklerini önemli ölçüde arttırdığını göstermiştir. Tucker ve arkadaşlarının (1998)
çalışmalarında da davranışçı ebeveyn eğitim programının annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmada etkili olduğu ortaya konulmuştur. Bu artış uygulanan eğitim
programından bir yıl sonra yapılan izleme çalışmasında değişiklik göstermemiştir.
Hindin (2001) tarafından yapılan çalışmada ise çocuklarının yiyecek tercihlerinde
televizyon reklamlarının etkilerini konu edinen “Head Start” programına katılan
81
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
ebeveynlere medya okur-yazarlığı yoluyla verilen beslenme eğitiminin bu programı
takip eden anneler üzerindeki birçok farklı etkisinin yanı sıra annelerin ebeveynlik
öz-yeterlikleri üzerinde de önemli etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Melnyk ve arkadaşları (2001) tarafından yapılan çalışmada ebeveyn merkezli müdahale
programının annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu
bulunmuştur. Sofronoff ve Farbotko (2002) tarafından yapılan çalışmada da asperger
sendromlu çocuğu olan ebeveynlere verilen ebeveynlik yönetimi eğitiminin annelerin
ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu görülmüştür. Bu artış eğitimden
dört hafta ve üç ay sonra yapılan ölçümlerde değişiklik göstermemiştir. Gross ve
diğerlerinin (2003) yaptıkları çalışmada ise Chicago’da düşük gelirli ailelerin çocuklarını
gönderdikleri gündüz bakım merkezlerinde 2-3 yaşlarındaki çocukların öğretmenleri
ve ebeveynlerine uygulanan 12 haftalık ebeveyn eğitim programının ebeveynlerin
ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Landy ve Menna (2006) tarafından yapılan çalışma, 3-6 yaşları arasındaki saldırgan
ve uyumsuz çocukların annelerine verilen grup eğitiminin eğitim programına katılan
ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinde kontrol grubuna göre önemli bir farklılık
oluşturduğunu, programa katılan ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinde anlamlı
düzeyde bir artış sağladığını göstermiştir. Son olarak, Bloomfield ve Kendal (2010)
tarafından yapılan çalışma çerçevesinde ebeveynleri, çocuklarının davranışlarını
yönetebilecekleri stratejileri araştırmaya, tartışmaya ve uygulamaya teşvik eden “123
Magic” adlı grup tabanlı bir ebeveynlik eğitim programının ebeveynlerin ebeveynlik
öz-yeterliklerini geliştirmede etkili olduğu görülmüştür.
Ebeveynlik öz-yeterliğini arttırmak amacıyla yapılan birçok ebeveyn eğitim
programının da bu araştırmanın sonucunu destekleyecek şekilde anne babaların
ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili sonuçlar verdikleri görülmektedir. Bu
araştırmanın, üzerinde durulan diğer çalışmalardan farklı ise ilkokul 1. sınıf
öğrencilerinin annelerine yönelik olarak hazırlanmış bir programın annelerin
ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkisinin ele alınmasıdır. Çocuklarının eğitim
hayatına başladıkları oldukça stresli bir dönemde ebeveynlere destek vermek ve
ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen programda annelere,
çocuk gelişimi ve eğitiminin yanı sıra çocuklarının okul başarısına nasıl katkıda
bulunabileceklerine ilişkin bilgiler verilmiştir. Program aracılığıyla annelerin
çocuklarının hem bireysel hem de akademik gelişimlerini anlayıp onlara yardımcı
olmaları ve okul ile iletişimlerinin artmasına katkı sağlayacak nitelikte çalışmalar
gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırma çerçevesinde gerçekleştirilen ebeveyn eğitimi çalışması okullardaki
psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri içerisinde ebeveynlere yönelik olarak
82
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
gerçekleştirilen bir çalışmadır. Ülkemizde psikolojik danışma ve rehberlik
hizmetlerinde gerçekleştirilmeye çalışılan gelişimsel rehberlik anlayışı ancak kapsamlı
gelişimsel rehberlik programları ile etkili bir şekilde yürütülebilir. Kapsamlı gelişimsel
rehberlik programları, öğrencinin gelişimsel ihtiyaçlarına yönelik düzenlemeleri
kapsarken onu çevresiyle bir bütün olarak ele almayı hedeflemektedir. Bu nedenle
sadece çocuklarla gerçekleştirilen rehberlik çalışmaları yeterli olmamakta, bu
çalışmalara çocuğun çevresi ve ailesinin dahil edilmesi gerekmektedir. Aile, çocuğa
en yakın olan ve çocuğun en uzun süre etkileşimde bulunduğu dolayısıyla çocuk
üzerinde en fazla etkiye sahip olan çevredir. Bu durum, rehberlik ve psikolojik
danışma hizmetleri çerçevesinde çocuk üzerinde en fazla etkiye sahip olan ebeveynler
ile konsültasyon çalışmaları yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ebeveyn
konsültasyonu çalışmalarında çocukların içerisinde bulundukları gelişim dönemleri
ve bu dönemde yaşanabilecek sorunlar gibi konularla ilişkili olarak ebeveynlerin
bilgilendirilmesi ve aile ile işbirliği içerisinde çalışılması önemlidir. Bu çerçevede ele
alınan anne-baba eğitimleri psikolojik danışmanların konsültasyon rollerini içine alan
ve ebeveynler üzerinde doğrudan etki yaratabilecek uygulamalardır. Bu çalışma
kapsamında hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı da okullarda çalışan psikolojik
danışmanların konsültasyon çalışmalarına kaynaklık edebilecek nitelikte bir program
olması yönüyle önem taşımaktadır.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Sonuç
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara dayalı olarak ulaşılan sonuç şu şekildedir:
Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin etkili anababalık
yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede
etkili bir programdır.
Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin eğitime aktif
katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede
etkili bir programdır.
Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili bir programdır.
5.2. Öneriler
Ebeveyn Eğitim Programı, özellikle ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin annelerine
çocuklarının okul hayatına uyum sağlarken ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmalarına
83
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
katkı sağlayacak bir rehberlik çalışması olarak uygulanabilir.
Ebeveyn Eğitim Programı, 1. sınıf öğrencilerinin ebeveynlerinin yanı sıra ilkokul
öğrencilerinin ebeveynlerine de uygulanabilir.
Programa sadece anneler dahil edilmiştir. Eğitim programına babaların da katılımı
sağlanarak Ebeveyn Eğitim Programı’nın babalar üzerindeki etkililiği de incelenebilir.
Ayrıca, eşlerin birlikte katılımı sağlanarak programın anneler ve babalar üzerindeki
etkililiği karşılaştırılabilir.
Programa katılan annelerdeki değişimin çocuklar üzerindeki yansımaları ve bu şekilde
programın dolaylı olarak çocuklar üzerindeki etkisi test edilebilir.
Araştırmanın tekrarlanması durumunda deney grubunun yanında kontrol ve plasebo
grupları da kullanılabilir.
Deneysel çalışmanın etkisinin daha uzun süre kalıcılığını sürdürebilmesi için oturumlar
sonlandıktan sonra izleme ölçümleri arasında ara oturumlar düzenlenebilir. Ara
oturumların düzenlenmesiyle Ebeveyn Eğitim Programı’nın daha kalıcı nitelikte bir
etki oluşturması sağlanabilir.
84
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
KAYNAKÇA
Ardelt, M. and Eccles, J. S. (2001). Effects Of Mothers’Parental Efficacy Beliefs And Promotive
Parenting Strategies On Inner-City Youth. Journal Of Family Issues, 22(8), 944-972.
Bandura, A. (1997). Self-Efficacy: The Exercise Of Control. New York:
Freeman.
Bilgin, M. (1990). Ankara Merkez İlçelerindeki Ortaokullarda Okul ve Ailenin İşbirliği ve
Sorunları. Yayınlanmamış doktora tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Bloomfield, L. and Kendall, S. (2010). Audit As Evidence: The Effectiveness Of ‘123 Magic’
Programmes. Community Practitioner. 83 (1), 26-29.
Bor, W. and Sanders, M. R., (2004). Correlates of Self-Reported Coercive Parenting of
Preschoolaged Children at High Risk for The Development of Conduct Problems.
Australian and New Zealand Journal of Psychiatry, 3 (9), 738-745.
Büyüköztürk, Ş. (2009). Sosyal Bilimler için Veri Analizi El Kitabı. (7. Baskı). Ankara: Pegem
A Yayıncılık.
Coleman, P. K. (1998). Maternal Self-Efficacy Beliefs As Predictors Of Parenting Competence
And Toddlers’Emotional, Social And Cognitive Development. Unpublished doctoral
dissertation. The
Eberly College Of Arts And Sciences. West Virginia University,
Mongantown.
Coleman, P. K. and Karraker, K. H. (1997). Self-Efficacy And Parenting Quality: Findings and
Future Applications. Developmental Review, 18, 47–85.
Coleman, P. K. and Karraker, K. H. (2003). Maternal Self-Efficacy Beliefs Competence in
Parenting and Toddler’s Behavior and Developmental Status. İnfant Mental Health
Journal, 24 (2), 126-148.
Desjardin, J. L. (2006). Family Empowerment: Supporting Language Development İn Young
Children Who Are Deaf Or Hard Of Hearing. The Volta Review, 106 (3), 275-298
Diken, İ. ve Diken, Ö. (2008). Turkish Mother’s Verbal Interaction Practies And Self Efficacy
Beliefs Reparaling Their Children With Expensive Language Delay. International
Journal Of Special Education, 23(3), 110-117.
Elibol, F. (2007). 12-36 Aylar Arasında Çocukları Olan Annelere Verilen Grup Eğitiminin
Annelerin Anne-Babalık Görevlerinde Öz Yeterliliklerine Yönelik Katkısının
85
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
İncelenmesi. Yayınlanmış doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Hindin, T. J. (2001). A Media Literacy Nutrition Education Curriculum for Head Start Parents
About The Effects of Television Advertising on Their Children’s Food Requests, A
Thesis Colombia University. New York .
Gross, D., Fogg, L. and Tucker, S. (1995). The Efficacy of Parent Training for Promoting
Positive Parent-Toddler Relationships. Res Nurs Health, 18 (6), 489-499. Gross, D., Louis, F., Webster-Stratton, C., Garvey, C., Julion, W. and Grady, J. (2003). Parent
Training of Toddlers in Day Care in Low-Income Urban Communities. Journal of
Consulting and Clinical Psychology, 71 (2), 261-278.
Grusec, J. (2007). Parents Attitudes and Beliefs: Their Impact on Children’s Development.
Encyclopedia on Early Childhood Development. 22.01.2012 tarihinde
http://www.child-encyclopedia. com/documents/GrusecANGxp.pdf adresinden
indirilmiştir.
Hess, C. R., Teti, D. M. and Hussey, B. (2004). Self-Efficacy and Parenting of High-Risk Infants:
the Moderating Role of Parent Knowledge of Infant Development. Journal of Applied
Developmental Psychology, 25 (4), 423-437.
Jones, T. L. and Prinz, R. J. (2005). Potential Roles Of Parental Self-Efficacy In Parent And
Child Adjustment: A Review. Clinical Psychology Review, 25, 341–363.
Junttila, N., Vauras, M. and Laakkonen, E. (2007). The Role Of Parenting Self-Efficacy In
Children’s Social And Academic Behavior. European Journal of Psychology of
Education, 22, 41-61.
Kaner, S. (2007). Öğretmenlerin ve Anne-Babaların Öz-Yetkinlik İnançları, Tükenmişlik
Algıları ve Çocukların Problem Davranışları. Ankara Üniversitesi. Bilimsel Araştırma
Projesi. Ankara.
Kaya, Ö. (1992). Annelere Verilen Eğitimin Çocuklarına Karşı İstenmedik Tutumlarına Etkisi.
Yayınlanmamış doktora tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Landy, S. and Menna, R. (2006). An Evaluation of A Group Intervention for Parents with
Aggressive Young Children: Improvements in Child Functioning, Maternal Confidence,
Parenting Knowledge and Attitudes. Early Child Development and Care, 176 (6), 605620.
86
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
Melnyk, B. M., Alpert-Gillis, L., Feinstein, N. F., Fairbanks, E., Schultz- Czarniak, J., Hust,
D., Sherman, L., LeMoine, C., Moldenhauer, Z., Small, L., Bender, N. and Sinkin. R. A.
(2001). Improving Cognitive Development Of Low-Birth-Weight Premature Infants
With The COPE Program: A Pilot Study Of The Benefit Of Early NICU Invertention
With Mothers. Research in Nursing &Health, 24, 373-389. Nazlı, S. (2011). Kapsamlı
Gelişimsel Rehberlik Programları. Ankara: Anı Yayıncılık.
Öğretir, A. D. (2004). Pozitif Düşünmeye Dayalı Grup Eğitimi Programının Annelerin Benlik
Algısı, Eşlerine ve Çocuklarına Yönelik Tutumları İle Kendini Denetleme Becerisi ve
Otomatik Düşünceleri Üzerinde Etkisi. Yayınlanmış doktora tezi. Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Özgüven, İ. E. (2001). Ailede İletişim ve Yaşam. (1. Basım). Ankara: Pdrem Yayınları.
Pisterman, S., Firestone, P., McGrath, P., Goodman, J. T., Webster, I., Mallory, R. and Goffin,
B. (1992). The Effects of Parent Training on Pareting Stress and Sense of Competence.
Canadian Journal of Behaviour Science, 24 (1), 41-58.
Porter, L. (2008). Teacher-Parent Collaboration: Early Childhood To Adolescence. Melbourne:
ACER.
Salonen, A. H., Kaunonen, M., Åstedt-Kurki, P., Järvenpää, A. L., Isoaho, H. and Tarkka, M. T.
(2009). Parenting Self-Efficacy After Childbirth. Journal of Advanced Nursing, 65 (11),
2324-2336.
Salonen, A. H., Kaunonen, M., Åstedt-Kurki, P., Järvenpää, A. L. and Tarkka, M. T. (2008).
Development Of An Internet-Based Intervention For Infants’Parents. Journal of
Advanced Nursing, 64 (1), 60-72.
Sanan Şenbay, Ö. (2004). Anne Babaların Çocuklarının Okul Başarılarına Yardımcı Olma
Konusundaki Tutum ve Beceri Algılarını Geliştirici Bir Eğitim Programı. Yayınlanmış
yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Senemoğlu, N. (2005). Gelişim Öğrenme ve Öğretim. (12. Baskı). Ankara: Gazi Kitabevi.
Scheel, M. J. and Rieckmann, T. (1998). An Empirically Derived Description Of Empowerment
for Parents of Children Identified as Psychologically Disordered. The American Journal
of Family Therapy, 26, 15-27.
Sofronoff, K. and Farbotko, M. (2002). The Effectiveness of Parent Management Training To
Increase Self-Efficacy In Parents of Children With Asperger Syndrome. Autism, 6(3),
271-286.
87
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Teti, D. M. and Gelfand, D. M. (1991). Behavioral Competence Among Mothers Of Infants In
The First Years: The Mediational Role Of Maternal Self-Efficacy. Child Development,
62, 918-929.
Tezel Şahin, F. ve Ersoy, Ö. (1999). 0-6 Yaş Döneminde Anne-Baba Eğitim
Önemi. Mesleki Eğitim Dergisi, 1(1), 58-62.
Tezel
Şahin, F. ve Özbey, S. (2007). Aile Eğitim Programlarına Niçin
Gereksinim Duyulmuştur? Aile Eğitim Programları Neden Önemlidir?. Aile ve Toplum
Dergisi, 12, 7-12.
Townsend, M. and Choi, S. F. (2004). Reading Achievement In New
Zealand: Effects
Of Self-Efficacy And Children’s Motivation. British Educational Research Association
Annual Conference, University of Manchester, 16-18 September 2004.
Tucker, S., Gross, D., Fogg, L., Delaney, K. and Lapporte, R. (1998). The long-term efficacy
of a behavioral parent training intervention for families with 2-years-olds. Research in
Nursing and Health, 21, 199-210.
Yavuzer, H. (1996). Çocuk Psikolojisi. (13. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Yavuzer, H. (2005). Anne-Baba ve Çocuk. (18. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Yörükoğlu, A. (2000). Çocuk Ruh Sağlığı. (24. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi.
88
Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI
EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN
EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ
89
DOMESTIC VIOLENCE
IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF
AĞRI PROVINCE
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ * / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ **
Abstract
This study examines the profiles of the victims of domestic violence in Ağrı province in Turkey. In this regard, the
study focuses on the ages of women victims, the number of years of their marriage, having a job or not, and having
marriage contract or not. Looking at the stories of women victims during the filling a complaint against their abuser,
what they did following the domestic violence, and if they demand for government protection, this study explores
the issues on domestic violence.
Within the scope of the study, total of 62 files for domestic violence victims who made a complaint at a police
station are examined. The profile of domestic violence victims are analyzed in a descriptive way. This study showed
that women ages between 20-30 are the most common ages for being exposed to domestic violence, most of them
who applied to the police station later got divorced, and lastly, most of these women don’t know their rights and
what to do.
Keywords: Domestic Violence, Ağrı, Marriage, Women
*
**
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretimi Anabilim Dalı
Denizli Emniyet Müdürlüğü
91
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
TÜRKİYE’DE AİLE İÇİ ŞİDDET : AĞRI İLİ ÖRNEĞİ
Özet
Bu çalışma Ağrı ilinde aile içi şiddete maruz kalmış kadınların profilini incelemektedir. Bu bağlamda, kadınların yaşları, kaç yıllık evli oldukları, resmi nikahlarının bulunup bulunmadığı gibi değişkenler aracılığıyla şiddete maruz kalan
kadınların öne çıkan özellikleri saptanmaya çalışılmaktadır. Şiddet mağdurlarının emniyete yaptıkları şikayet başvurusunda anlattıklarına, şiddete uğradıktan sonra ne yaptıklarına ve devletten koruma isteyip istemediklerine bakılarak
kadınlara karşı şiddet olgusu betimsel olarak analiz edilmektedir.
Bu çalışma kapsamında, 2011-2012 yılları arasında aile içi şiddete uğramış ve emniyete şikayet başvurusunda bulunmuş 62 kadının dosyaları incelenmiştir. Şiddet gören kadınların profili betimsel yöntemle analiz edilmiştir. Bu
çalışmada, 20-30 yaş arası kadınların daha çok şiddetle karşılaştıkları, aile içi şiddetten dolayı polise başvuran kadınların çoğunun daha sonra boşandıkları ve son olarak, çoğu kadının doğuştan sahip oldukları haklarının neler olduğunu ve şiddete maruz kaldıklarında ne yapmaları gerektiğini bilmedikleri görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Aile İçi Şiddet, Ağrı, Evlilik, Kadın
1. INTRODUCTION
Violence is a phenomenon that can be seen in all the fields of human life. “Violence
is the intentional use of physical force or power, threatened or actual, against oneself,
another person, or against a group or community, which either results in or has a
high likelihood of resulting in injury, death, psychological harm, maldevelopment,
or deprivation” (World Health Organization, 2013).
Violence is defined by Elliot et al (1998) as the threat or use of physical force with
the intention of causing physical injury, damage, or intimidation of another person.
Elliot et al (1998) continues that violence includes shoving, punching, hitting, and
throwing objects when the intent is to harm or intimidate another human being.
Belkin and Goodman (1980) also stated that domestic violence is defined as a family
member’s being exposed to physical violence by another family member. According
to World Health Organization’s 2002 report, it was identified as violence is mostly
seen within family environment and toward women.
It is also a growing and serious social problem of the world. Recent statistics indicate
that 35% of women worldwide have experienced either intimate partner violence or
non-partner sexual violence in their lifetime. Worldwide, as many as 38% of murders
of women are committed by an intimate partner (Violence against Women, 2013).
Domestic violence is a serious problem for our society as well. Based on our sociocultural instruction domestic violence is a phenomenon that nobody wants to inter-
92
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
vene and do something about it. It is like a double edged sword. Deciding to conceal
or reveal the problem is very difficult because nobody knows which one is the best
way to solve the problem and is sure about the possible results of the action.
During my stay in Ağrı and work at the university there, I happen to see the desperation of girls and women about their future and for the time they live. I realized that
there is a vicious circle like a chicken and egg situation. Women receive death threat
if they report on their victimization to the police and men take courage from the fear
of women. Domestic violence as a vicious circle starts to turn around and you do not
know why domestic violence happens either because women fear and do not seek
their rights or men get angry since women protest against themselves. Nevertheless,
the desperation of girls and women in Ağrı province motivates me to make this study
and understand the features of women who have been exposed to domestic violence.
Eventually, this study aims to explore the profiles of women who have been exposed
to domestic violence. First, this study focuses on types and reasons of domestic violence. Second, it explores the studies done on domestic violence around the world
and in Turkey. It continues with the method section. In method section, rationale for
the study, research questions, sample, data collection and analysis will be presented.
Results of the study and discussion will be the last part of the study.
1.1 TYPES OF DOMESTIC VIOLENCE
The most common type of violence is domestic violence. Violence toward women is
a common phenomenon in the world and in every culture without looking at its education, development level and geographical position. Even though domestic violence
is common and serious still it is not well identified due to its being a covert issue
(Guler et al., 2005)
Some kinds of behaviors in any relationship which applied to gain or sustain power
and control over an intimate partner can be defined as domestic violence. Domestic
violence can be physical, sexual, emotional, economic or psychological actions or
threats of actions toward another person. Any behaviors that frighten, intimidate, terrorize, manipulate, hurt, humiliate, blame, injure or wound someone are called as
domestic abuse. Domestic violence can happen among couples who are married, living together or who are dating. Thus, domestic violence can be seen at all socioeconomic and educational levels (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1995).
Robert Audi concurs that violence, in addition to physical attack, can be ‘highly vigorous psychological abuse of, or the sharp, caustic psychological attack upon, a person or animal…” (Audi, 1971, p.33). Psychological harm, in contrast to physical injury,
93
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
is usually much more difficult to diagnose; physical injury is more readily observable
and measurable than psychological harm, which would differ personally with the individual. Moreover, criteria for physical harm are more generally agreed on by authorities than that referring to psychological harm.
According to Aksoy et al. (1999), in forensics course notes, domestic violence is generally examined within four subcategories such as; Physical violence: Type of violence
that includes behaviors like beating, slapping, kicking and burning. In this type men
mostly beat up women physically. Sexual Violence: A type of violence applied due
to sexual motivation. This is having a sexual intercourse without women’s desire.
Psychological Abuse: A type of violence that includes behaviors such as not showing
love, contempt, always criticizing, envy and refusal. This type is mostly seen with
physical or sexual violence. It can also be seen alone. It can be seen as contempt,
shouting, saying her being inadequate, and not being unequal to a task, not being
able to raise her kids, envy at pathological level, threatening, not believing and researching what she is doing. Economic Abuse: It can be seen mostly on old people.
Directing someone’s money and not allowing one’s earning money or belongings.
As a domestic violence type it is disposing working women’s money.
1.2. REASONS OF DOMESTIC VIOLENCE
People who apply violence to their partners and people who are under risk of being
abused mostly have violence experiences in their previous lives. As Altinay and Arat
(2007) found that the most important factor affected women’s being victimized of domestic violence is her own mother’s being beaten by her own father. These women
are twice more under risk than other women. In short, being witnessed of violence
during childhood affects the probability of men’s using violence toward their wives
and a woman’s being abused. This finding of Altinay and Arat (2007), which is called
as “violence cycle” in international literature, shows parallelism with studies done in
other countries such as Tjaden & Thoennes (2000); UNICEF (2000); and Heise & Garcia-Moreno (2002).
Another reason of domestic violence is alcohol and drug addiction. People who are
addicted to use alcohol and drugs are more prone to use violence toward people
around them. These people mostly have personality disorders and psychiatric disease
(Aksoy et al., 1999).
Factors related to environmental stress plays important role on domestic violence.
These are economic stress, work stress, unemployment, social isolation and living in
big families. Economic stress is one of the most defined reasons of domestic violence.
If a family is having economic problems these people especially men will be under
94
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
stress of survival. As normal, this will lead depression and violence among family
members. Another reason mostly repeated in previous studies is living in big families
especially with mother in law (Aksoy et al., 1999).
Vahip and Doganavsargil (2006) compared women who are living with their mother
in law to women who are living in nuclear family. They found that domestic violence
among women living with their mother in law are more common that women living
in nuclear family. Prime Ministry Turkish Institution of Family Research (1998) stated
that violence increases when families grow especially problems within bride and
mother in law create traditional bride and mother in law problems and this leads to
conflict between spouses.
Contrast to male dominant marriages which are more open to domestic violence, domestic violence is less common in equality marriages. This means in male dominant
cultures and societies domestic violence is more common and it is mostly seen as
normal.
Women’s earning more money than their husbands is another reason of domestic violence. Women’s earning more money causes at least twice more risk for physical
violence. As Aksoy et al (1999) stated every three out of ten women in this situation
are exposed to physical violence. The situation physical violence is seen at minimum
level is that both spouses have equal earning.
Studies done in other countries showed that women being isolated especially from
their close environment and domestic violence had a close relationship. Physical and
social isolation mostly accompany with physical violence (UNICEF 2000; Johnson
1998). In Turkey, in marriages occurred without families’approval, women usually
leave alone and must live without family support. Thus, this situation makes women
more prone to expose domestic violence.
1.3. DOMESTIC VIOLENCE AROUND THE WORLD AND IN
TURKEY
Several studies on domestic violence have been done for the last 15-20 years around
the world. According to World Health Organization report “in 48 population-based
surveys from around the world, between 10% and 69% of women reported being
physically assaulted by an intimate male” (Krug et al., 2002, p.90). A woman is beaten
every 15 seconds (Federal Bureau of Investigation, 1991). Females who are 20-24
years of age are at the greatest risk of nonfatal intimate partner violence (U.S. Department of Justice, December 2006).
Even though domestic violence is being common in Turkey and is a serious problem
95
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
of the world, there have been very few studies done on domestic violence in Turkey.
It is also difficult to deal with the problem of domestic violence since most cases of
domestic violence are never reported to the police (Frieze & Browne, 1989).
In Turkey, especially after 1980s, campaigns on struggle with domestic violence have
been started. The first campaign started 17 May 1987 on this issue was “No Beating”
(Yildirim, 1998, p. 38-39). To protect women who face with domestic violence, in
1998 a law was made and this law no. 4320 “Law on Family Protection” which was
reorganized in 2007 became a milestone for domestic violence struggle (National Action Plan on Fight against Domestic Violence toward Women, 2007-2010).
To annihilate domestic violence, in our country, Turkey, studies have been compounded in recent years. Prime Ministry circular (with publishing number of 2006/17),
struggle with domestic violence became a government policy. With this circular, A
National Action Plan was presented. The aim of this action plan was to annihilate all
kinds of violence against women in our country, to put necessary precautions into
practice with cooperation of all parties (National Action Plan on Fight Against Domestic Violence Toward Women, 2007-2010). Though many campaigns and programs
were conducted domestic violence or violence against women is growing in Turkey.
PIAR-GALLUP Company’s study can be accepted as the first study done on domestic
violence in Turkey in 1990. The name of the study was “Women’s Problems and Expectations”. The results of the study showed that %11 of married women argues with
their husbands and %18 of these women were beaten by their husbands (Kocacik &
Caglayandereli, 2009).
In 1990, Sahika Yuksel did a study with 140 women who consulted Istanbul University
Health Center for psychological consultation. According to the results of this study,
%57 of these women was beaten by their husbands (Yuksel, 1993, p. 43). This study
was the first study on psychological effects of violence done in Turkey. Another study
called “Violence against Women in a Family and Women Delinquency” showed that
%21,2 women stated that they were beaten by their husbands (Icli, 1995).
Pınar Ilkkaracan and Leyla Gulcur conducted a study both in Berlin and Ankara called
“Violence against Women in a Family”. In Ankara, the most common violence was
psychological violence and second one was physical violence with the rate of %39
(Ilkkaracan & Gulcur, 1996). Another database was gathered from MORCATI Women
Shelter and Solidarity Foundation. According to these, %87,6 of 550 women, who applied to them for the last three years, faced with physical violence. %30,8 of them
faced with emotional violence while %16,6 faced with sexual violence (1996).
In a case study done in Turkey in 1997, 10% women (3,5% often and 6,5% sometimes)
96
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
stated that they have been beaten by their husbands, it has been determined that
2,1% men often and 1,2% men sometimes have been exposed to physical violence
by their wives. Gulcur (1999) identified that women’s 89% were exposed to psychological violence, among these women 39% were exposed to physical violence, 15,7%
were forced sex and 5,2% were threatened with economic constrictions.
A study done with married women who applied to Sivas Cumhuriyet University Medical Faculty Psychiatry Clinic exposed the existence of domestic violence in Turkey
and this was hidden by women. A study with 300 women, applied to the clinic, done
a study on domestic violence. Study showed that these women, ages between 16-59,
were exposed to violence as follows; %57 physical, %36 emotional, %32 economic,
%30,7 sexual and %29,3 verbal (Akyuz et.al, 2002,p. 43-46).
The above studies were small scale studies done in Turkey. There were two nationwide studies in Turkey. These were Prime Ministry Institution of Family Research
(1998) and Altinay and Arat (2007) studies. In a study done by Prime Ministry Institution of Family Research showed that 34% physical violence and 53% verbal violence
occurred within families (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1998). The
other study showed that one out of every two women who have been victims of domestic violence (in eastern part two out of every three women) is trying to deal with
violence alone they are faced with. Also, they cannot share this with anybody (Altinay
& Arat, 2007). In the same study, the rates of women who were exposed to domestic
violence once in her lifetime were %35 in Turkey and %40 in East part of Turkey.
Studies show that domestic violence is more common in Eastern parts of Turkey.
This study was conducted in Ağrı province of Turkey. Ağrı is a province in eastern
Turkey, bordering Iran to the east. There were 8 districts, 12 municipals and 568 villages in Ağrı province. According to the 2012 address-based population registration
system, population of Ağrı is 552 404. People’s living is based on agriculture and husbandry. %80 of area is not suitable for planting, thus people mostly earn money from
husbandry in Ağrı. Based on 2011-2012 net migration flow, Ağrı is the most emigrant
city in Turkey with the rate of thousandth (-27,02). 2012-2013 academic year schooling
rates for primary school children were at %99,31 level, however, for secondary school
children schooling rates were at %35,46 level under Turkey averages (TUIK, 2012).
Especially girls don’t go to school after primary school. According to Ucecam Karagel
(2009), in Hakkari, Sirnak, Van, and Ağrı province 6 years and over women population’s literacy rates are the lowest. Dogutas (2011) argues that ten provinces (Ağrı,
Batman, Bitlis, Diyarbakir, Hakkari, Mus, Siirt, Sanliurfa, Sirnak, and Van) were targeted by the campaign “Off to School Girls” since these provinces’school enrollment
of girls’ratio at compulsory education level was the lowest.
97
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
2. METHOD
In a descriptive manner, this study aims to determine the profiles of domestic violence
victims through their complaints filled at the police station. Univariate analysis techniques are used to see the age range of women victims, the number of years of their
marriage, and whether they have marriage contract or not. This study also looked at
and analyzed the women victims’perception about the reasons of domestic violence,
what they did following exposure to the violence, if they demand for government
protection.
2.1. Rationale for the Study
Nowadays, “a woman is murdered by her husband” is started to be usual daily news
for Turkey. Even if government is developing new campaigns or programs to stop
violence against women, studies showed that it continuous as it was (Prime Minister’s
Institution of Family Research, 1998; Altinay & Arat, 2007). Thus, this study aimed to
examine the victims of domestic violence and identify their profiles and behavior following the exposure to violence.
The study was conducted in Ağrı, an eastern province of Turkey. Why Ağrı? Previous
studies showed that domestic violence is persistent in Turkey and the rates are higher
in the eastern part of Turkey (Altinay & Arat, 2007). Also, according to Turkish Statistical Institute’s statistics (TUIK), rates of domestic violence in the eastern part of
Turkey are higher than other parts with the rate of %48,5 (see Table 1). In addition,
another statistics of TUIK also shows that Ağrı, accepted as one of the Northeast Anatolia cities by TUIK, is one of the cities that domestic violence is the highest (see
Table 2). In this respect, Ağrı was chosen as an example of women who are under
deep pressure of their husbands and who don’t have any economic freedom. As well,
Regions
Anytime in Lifespan
In last 12 months
Number of married women
West
33.0
06.August
2,839
South
41.7
11.September
964
Middle
44.7
10.September
2,508
North
38.9
07.March
1,328
East
48.5
17.July
3,159
Source: The data retrieved from Turkish Statistical Institute (TUIK).
Table 1: Rates of women who were faced with physical violence by her husband or
partner based on 5 regions of the country
98
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
Regions
Anytime in Lifespan
In last 12 months
Number of married women
Istanbul
38.4
11.1
691
West Marmara
26.2
8.8
859
Aegean
34.7
8.0
848
East Marmara
38.5
10.2
822
West Anatolia
44.1
14.7
915
Mediterranean
44.0
14.7
964
Middle Anatolia
52.8
18.5
887
West Black Sea
46.6
12.0
779
East Black Sea
42.6
12.5
874
Northeast Anatolia
57.1
27.4
1,000
Middle East Anatolia
51.5
21.5
994
Southeast Anatolia
51.1
24.6
1,165
Turkey
41.9
13.7
10,798
Source: The data retrieved from Turkish Statistical Institute (TUIK).
Table 2: Rates of women who were faced with physical violence by her husband or
partner based on 12 regions of the country
for the last three years, I lived and work in Ağrı. I saw that women are under pressure
and don’t have any right to say or do by themselves. Also, the murder of Melek triggered me to do this study. Melek was 16 years old women who were murdered by
her husband and father in law after her second pregnancy. This was another reason
for me to do a study in Ağrı.
Domestic violence is one of the toughest issue to study because the incidents and
cases are commonly undisclosed. Therefore this study preferred to examine the complaint files of domestic violence victims who went to the police. As seen in other
parts of the country, most of the women experiencing domestic violence probably
don’t go to police station after violence, here in Ağrı as well. We have to accept that
the data is only limited to determine the profiles of the victims to some extent and
restricted with the ones who reported to the police.
2.2. Research Questions
Without any generalization goal, for the scope of Ağrı province the main research
question was “What is the profile of domestic violence victims?” Other research questions were; 1- What are the types of domestic violence? 2- What are the effecting fac-
99
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
tors of domestic violence based on the perceptions of victims? and 3- What did the
victims after facing domestic violence?
2.3. Research Sample
Sample of the study were 62 women who went to the Ağrı police station for being
exposed to violence between 2011 and 2012, which reflect and compromises the
population at the term of the study. These women’s statements in official police reports were used. All the current files at the period of the study (total of 62 files) were
included. In general, doing a research on the victims of domestic violence is too difficult because they usually opt out involving a study. Thus, only women, who went
to the police station due to domestic violence, were available to include into the
study. These women’s ages range from 16-60.
2.4. Data Collection and Analysis
Data were collected from 62 women’s official police reports. The statements of victims
were quantitatively analyzed. Descriptive statistics are used to describe the basic features of the data in this study since they provide a powerful summary that may enable
comparisons across people or other units. For this study, descriptive statistics enabled
us to make comparisons among women victims’features such as age, the number of
the years of marriage, having a marriage contract or not, having a job or not etc.
3. RESULTS
The results of the study are presented here step by step and compared with the results
of previous studies in the literature especially with the statistics of Van Kadın Derneği
(VAKAD). First, age range of women who were exposed to domestic violence is explored. According to the descriptive statistics, women from 20 to 30 years old were
mostly exposed to violence and women who are between 15 to 20 years old are the
least exposed to violence (see Table 3). It can be said that it is normal to have the
Age Range
Percentages %
15-20
6
9.68%
20-30
30
48.39%
30-40
18
29.03%
Above 40
8
12.90%
Total
62
100%
Table 3: Age Range of Women
100
Number of Women
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
least domestic violence between 15 and 20 since these are very young girls. However,
according to the culture of eastern part of Turkey, girls mostly marry after 15 years
old. This result is not paralleled with VAKAD’s 2011 statistics. According to their statistics the age range of applied to them was 35,6 (VAKAD; 2013).
Second, the results show the exploration of the employment status of women who
were exposed to violence. Whereas women who are working have some economic
freedom, women who don’t have any job are attached to their husbands. Mostly in
eastern part of Turkey, there is an understanding that while working women are allowed to talk and express their ideas, women who don’t work cannot say anything
about any matter. Thus, women who don’t have any job cannot say much about their
children, financial matters of the house and so on. When we look at the results of
the study, most of the women exposed to violence are not working in any place.
While the working women’s number is 6 (9.68%), not working women’s number is
54 (87.10%). It shows that not working women are the ones who are highly exposed
to domestic violence by their husbands rather than women who are working and
have some kind of financial freedom (see Table 4). This result is paralleled with
VAKAD’s 2011 statistics. %93,8 women, who applied to VAKAD, are not working.
Third, while most of the women legally married, there are some men and women
who are living together but aren’t legally married in Turkey. Especially in small cities
or places, it is not good to live together without marriage; Ağrı is one of these places.
As seen in Table 5, this study showed that almost all of the women who applied to
police station are married, so that 57 women out of 62 women are married (91.93%).
Age Range
Number of Women
Percentages %
Working
6
9.68%
Not working
54
87.10%
Don’t know
2
3.22%
Total
62
100%
Marital Status
Number of Women
Percentages %
Married
57
91.94%
Not Married
5
8.06%
Total
62
100%
Table 4: Women Employment Status
Table 5: Marital Status of Women
101
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
But, only 5 of these women aren’t married (8.06%). VAKAD’s statistics of 2011 also
showed that married women are more exposed to domestic violence than non-married women. %69,8 of women applied to VAKAD is married and %31,2 of them are
not married.
Fourth, using violence, exposed to violence, and/or occurring domestic violence
should have a reason. This study also examined what women told about the reasons
of their being exposed to violence. Table 6 shows the details of these reasons women
stated. When we look at the table there are many different reasons that these women
stated. However, it is interesting that most of the women (15 of them, 24.20%) stated
that their husbands or partners used violence against them without a reason. They
said that their husbands beat them regularly without any reason.
Second most repeated reason was because of relatives, especially mother and sister
in laws. Nine women said that their mother and sister in laws always tell something
to their husbands and their husbands beat and use violence against them without listening anything (n=9, 14.52%). Those husbands only listens their mothers and sisters.
These mother in laws mostly do this because they don’t like and see these women
as their daughter in laws (see Table 6).
Perceived Reasons
Number of Women
Percentages %
No reason
15
24.20%
After discussion
4
6.45%
Alcohol
4
6.45%
Neuropathy
2
3.22%
Terror
1
1.61%
Birthing another girl
1
1.61%
Food and housework
5
8.07%
Because of children
1
1.61%
Relatives (mother in law, sister in law)
9
14.52%
Wanting to get divorce
4
6.45%
Money
4
6.45%
Cheating
7
11.30%
Leaving home
4
6.45%
Not getting along
1
1.61%
Total
62
100%
Table 6: Reasons of Domestic Violence Perceived by Women
102
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
Seven women stated that their husbands use violence against them because their husbands cheat them (n=7, 11.30%). Since their husbands cheat them they use violence
against their women just to make them silent (see Table 6).
Marital conflict, alcohol, wanting to get divorce, and financial incompatibility were
also perceived by women as reasons of domestic violence. These reasons were repeated by four women each. First one of these factors was after discussion. When
wife and husband start to argue, some men get really angry and start to beat their
wives. Some of the women have these kinds of men. Their husbands get angry when
they start to argue or discuss something and they end up using violence against their
wives. Another factor is alcohol. Some women stated that after their husbands drink
alcohol, they come home and start to beat them without any reason. A previous study
of Prime Ministry Directorate General on the Status of Women (2008) identified that
most women stated that men who use violence against themselves were under the
effect of alcohol (p.126). The other two factors were financial incompatibility and
wanting to get divorce. Four women (6.45%) stated that their husbands don’t have
any job and since they cannot bring food or money to home they get angry and beat
their wives. Another four women (6.45%) stated that since their husband don’t look
after them and their children and use violence against them, these women want to
get divorce but when their husband hear this they beat them again and again (see
Table 6).
Table 4 shows that other factors of domestic violence weren’t repeated often. Only
one or two women mentioned these factors as their being exposed to violence. These
reasons are husband’s being neuropathy (3.22%), terror (1.61%), birthing another girl
(1.61%), because of children (1.61%), and not getting along (1.61%).
These reasons perceived by victims above are paralleled with previous studies. Prime
Ministry Directorate General on the Status of Women’s study presented not getting
along, psychological problems, relatives, cheating, alcohol, money and envy as the
main factors of domestic violence stated by women and men participated in the study
(2008).
Fifth, it is important to look at if these women were being complainant or not. Even
though women came to the police station to file a complaint about their husbands
for being exposed to violence, they are afraid of their husbands and don’t be complainant. In this study, 87.09% of women became complainant and only 12.91% of
them didn’t become complainant about their husbands (see Table 7).
Sixth, this study also examined if women request taking shelters or not. It is interesting
that even though women applied to police station to file complaint about their hus-
103
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Number of Women
Percentages %
54
87.09%
Non-complainant
8
12.91%
Total
62
100%
Complainant
Table 7: Number of Complainants
bands and being complainant for their husbands, most of them (80.64%), didn’t request to take shelters. They wanted to go to their home. This result parallels with
previous studies. The study of Prime Ministry Directorate General on the Status of
Women (2008) showed that %52 of women who exposed to violence from their husbands wanted to go home even if they left the house. Only a few of them want to
go their parents’houses. Additionally, only a few of these women (11.29%) requested
to take shelters. We don’t know five of them (8.07%) if they requested or not (see
Table 8). These results show that women mostly prefer to go back home with different reasons.
Seventh, most of the women (82.25%) stated that they have been exposed to violence
since they get married. Contrary to that, only a woman of them (1.61%) stated that
violence she encountered wasn’t permanent. Some women (8.07%) stated that they
have been victimized by domestic violence lately. They said that they have been exposed to violence lately since their husbands have financial or alcohol problems
lately. But, five women (8.07%) didn’t answer this question (see Table 9). VAKAD’s
statistics also showed that only %15 were exposed to violence before marriage or
lately, on the other hand, exposed to violence after marriage and following years
were %85 of them.
Finally, this study looked at what these women do after being exposed to domestic
violence. We did not know what 24 women (38.71%) out of 62 women did following
exposure to the violence because police could not reach them by police to ask their
final situation. We don’t know why these women didn’t answer this question. Almost
Number of Women
Percentages %
Requesting to take shelter
7
11.29%
Not requesting
50
80.64%
Don’t know
5
8.07%
Total
62
100%
Table 8: Distribution of requesting to take shelter
104
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
Number of Women
Percentages %
Since getting married
51
82.25%
Lately
5
8.07%
Didn’t answer
5
8.07%
Not permanent
1
1.61%
Total
62
100%
Table 9: Duration of violence exposure
half of women gave different reasons why they couldn’t apply to court for getting divorced following exposure to violence. Some of the reasons are; because of having
children (17.75%), being afraid or threatened by their husbands (12.91%), no place
to go (3.22%), and endured (3.22%). Interestingly, 3.22% of these women want to
reconcile with their husbands and go to their homes again. Nevertheless, 20.97% of
women applied to court to get divorce from their husbands.
4. CONCLUSION
This study aimed to understand domestic violence phenomenon by examining the
profile of women victims in Ağrı province of Turkey. For that reason, police reports
prepared for 62 women applied to police station because of being exposed to domestic violence from their partners or husbands were analyzed. Through the files of
police department, this study focused on domestic violence profiling regarding age
of victims, the number of the years of marriage, having a marriage contract or not,
having a job or not and etc.
Number of Women
Percentages %
No place to go
2
3.22%
Endured
2
3.22%
Want to reconcile
2
3.22%
Being afraid-Threat
8
12.91%
Because of children
11
17.75%
Applied to court to divorce
13
20.97%
No answer
24
38.71%
Total
62
100%
Table 10: What They Do After Domestic Violence
105
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
When we look at the perceived reasons for domestic violence, there are some similarities and differences with the existing literature regarding age range, employment
and marital status of women. First of all, according to Prime Minister Family Research
Center’s study of 1995, there isn’t any age differences on being exposed to domestic
violence by partner or husband, but they also stated that domestic violence is most
common between ages 15-22 (Nadelson, 1996). However, this showed that women
victims who applied to the police are mostly between ages 20 and 30. This study’s
results are similar to the 2004 study of Erbek et al. They found that domestic violence
is common during the ages of 21-36 which is similar to the results of this study. Also,
they stated that most of the marriages consisting of violence resulted with divorce.
This study also found that most of the women who applied to the police station later
got divorced.
According to the World Health Organization’s (1990) records, it is possible that domestic violence occurs during the first years of marriage rather than further years
(Gelles, 1985 & Frazer, 1986). Opposite to this literature, this study found that most
of the women who applied to the police station said that they had been exposed to
domestic violence since they get married.
In a field study done in 1993 in Turkey, it was determined that using alcohol raises
the chance of violence and partners’are being educated reduces the chances of using
violence towards their partners (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1995).
Women’s being educated and working reduces being exposed to domestic violence
is also determined in this study.
As a result of this study, women go to police station however they usually don’t want
to go to shelters and they want to go back to home which they will be exposed to
domestic violence again. There are many different reasons of this. Some of these reasons are not to leave their kids, being afraid of or don’t know their rights. Most of
these women don’t know their rights and what to do. Thus, for further studies, this
study recommends to study or develop a policy to inform these women about their
rights and what they can do.
This study’s limitations were related to the field of the study and number of participant. Although there are many women who are exposed to violence, I had to analyze
only a small part of them disclosed in police reports since many others did not file a
report to the police. Thus, this study’s findings cannot be generalized to the whole
society even in Ağrı province. Besides, this study was conducted in a small city of
the country, however if the study could be done in different cities, this would give
researchers better understanding. It is hoped that this study helped researchers or
policy makers to understand domestic violence issue in eastern part of Turkey better.
106
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
REFERENCES
Aksoy, E., Cetin, G., Inanici, M. A., Polat, O., Sozen, S. & Yavuz, F. (1999), Domestic
Violence, Retrieved on October 12, 2011 from www.ttb.org.tr.
Akyuz, G., Kugu, N., Dogan , O, & Ozdemir, L. (2002). “Bir Psikiyatri Poliklinigine
Basvuran Evli Kadın Hastalarda Aile Ici Siddet, Evlilik Sorunları, Basvuru
Yakinmasi ve Psikiyatrik Tani”, Yeni Symposium, 40 (2), s. 41-48.
Altinay, A.G. & Arat, Y. (2007), Report on Violence against Women in Turkey, Punto
Publications, Istanbul.
Audi, R. (1971), On the Meaning and Justification of Violence, In Schaffer, J. (Eds.)
Violence, New York: McKay.
Belkin, G.S. &Goodman, N. (1980), Marriage, Family, and Intimate Relationship, Rand
Mcnally College Publishing Company, Chicago.
Dogutas, A. (2011), an Age of Democracy and Girls Education in Turkey: Cross-Cultural and
International Analysis, International Review of Turkish Studies, 1 (1), pp. 8-19.
Elliot, D. S., Hamburg, B. & Williams, K.R. (1998), Violence in American Schools, Cambridge
University Press.
Erbek, E., Eradamlar, N., Beştepe, E., Akar, H. & Alpkan, L. (2004), Thinking Man, 17(4),
pp. 196-204.
Frazer, M. (1986), Domestic Violence: A Medico-legal Review, Journal of Forensic Sciences,
31, pp. 1409-1411.
Gelles, R.J. (1985), Family Violence, Ann Rev Social, 11, pp. 347-67.
Gulcur, L. (1999), A Study on Domestic Violence and Sexual Abuse in Ankara, Turkey,
Retrieved on 22 March, 2012, from http: //www.kadinininsanhaklari.org/smages/
sexual_abuse.pdf
Guler, N., Tel, H., & Ozkan Tuncay, F. (2005), Women’s Perceptions on Violence Within
Family, C. U. Journal of Medicine Faculty, 27(2), pp. 51 – 56.
Heise, L. & Garcia-Moreno, C.( 2002), Violence by Intimate Partners, World Report on
Violence and Health, In Etienne G. K. , Linda L. D., James A. M., Anthony B. Z., &
Rafael L. Geneva: World Health Organization.
107
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Icli, T. (1995). Kriminoloji (Criminology). Bizim Buro Basimevi. Ankara.
Ilkkaracan, P. & Gulcur, L. (1996). Aile Icinde Kadina Karsi Siddet (Violence against
Women in the Family). In Sicak Yuva Masali: Aile Ici Siddet ve Cinsel Taciz, eds.
Pınar Ilkkaracan, Leyla Ggulcur and Canan Arin, 21-39. Istanbul: Metis Yayinlari.
Johnson, H. (1998), Rethinking Survey Research on Violence Against Women, In Dobash,
H. & Emerson, R. (Ed); Dobash, Russell P. (Ed), Thousand Oaks, CA, US: Sage
Publications.
Kadinin Statusu Genel Mudurlugu (Directorate General on the Status of Women) (KSGM).
(2008). Kadina Yonelik Aile Ici Siddetle Mucadele Ulusal Eylem Plani 2007-2010,
Ankara.
Kocacik, F. & Caglayandereli, M. (2009). Ailede Kadina Yonelik Siddet: Denizli Ili Ornegi
(Violence against Women in the Family: An Example of Denizli). Uluslararasi Insan
Bilimleri Dergisi. 6(2). Access: http://www.insanbilimleri.com
Krug, E.G., Dahlberg, L.L.&, Mercy, J.A. (2002), World Report on Violence and Health,
Geneva, World Health Organization.
Mor Cati Kadin Siginagi Vakfi, (1996). Evdeki Teror: Kadına Yonelik Siddet (Terror at
Home: Violence Against Women). Istanbul: Mor Cati Yayinlari.
Nadelson, C.C. (1996), Vulnerability and Response to Trauma in Women: Developmental
Issues, In Nersessian, E. &Kopff, R. (Eds.) Textbook of Psychoanalysis, APA Press,
Wahington.
National Action Plan on Fight against Domestic Violence toward Women 2007 – 2010,
(2007), Prime Minister’s General Directorate for the Statute of Women, Ankara.
Prime Minister’s Institution of Family Research (1995), Domestic and Community Violence,
Family Research Institution Publications, Ankara.
Prime Minister’s Institution of Family Research (1998), Domestic and Community Violence,
Family Research Institution Publications, Ankara.
Tjaden, P. &Thoennes, N. (2000), Full Report of the Prevalence, Incidence, and
Consequences of Violence against Women: Findings From the National
Violence Against Women Survey, Washington, D.C. US Department of Justice, Office
of Justice Programs, National Institute of Justice.
108
Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ
DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY:
AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE
Turkish Statistical Institute (2013). Retrieved from http://tuikapp.tuik.gov.tr/kadinasiddetdagitim/
kadin.zul on 10.11.2013.
Turkish Statistical Institute (2012). Ağrı With Chosen Indicators (Secilmis Gostergelerle
Ağrı).Turkiye Istatistik Kurumu Matbaasi, Ankara.
UNICEF, (2000), Domestic Violence against Women and Girls, Innocenti Digest, 6. Florence:
UNICEF Innocenti Research Center.
Uniform Crime Reports. (1991). Federal Bureau of Investigation.
Ucecam Karagel, D. (2009), Illiteracy Rates of Women Population in Suburban Parts of East
Anatolia Region (2000), East Anatolia Region Researches, 8 (1), pp. 14-23.
World Health Organization (2013). Violence. Retrieved from http://www.who.int/topics/
violence/en/ on 14.11.2013.
VAKAD. (2013). 2011 Year Statistics of Violence Applications. Retrieved from
www.vakad.org.tr on 05.11.2013.
Violence Against Women (October, 2013). World Health Organization, Factsheet No:239.
Vahip, I. & Doganavsargil, O. (2006), Domestic Violence and Women Patients, Turkish
PsychiatryJournal, 17(2), pp. 107-114.
Yildirim, A. (1998). Siradan Siddet (Ordinary Violence). Boyat Kitaplari, No: 9. İstanbul.
Yuksel, S. (1993). Es Dayagi ve Dayaga Karsi Dayanisma Kampanyasi (Partner Beating
and Cooperation Campaign against Beating). In 1980’ler Turkiye’sinde Kadin Bakis
Acisindan Kadinlar, ed. Sirin Tekeli, 341-350. Istanbul: Iletisim Yayinlari.
109
İlköğretim Okullarında
Kaynaştırma Eğitimi
Uygulamalarının Öğretmen
Görüşlerine Göre
Değerlendirilmesi
Dr. Ahmet YILMAZ*
Özet
Bu araştırmanın amacı, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin
belirlenmesidir. Bu amaçla 2010-2011 öğretim yılında Afyonkarahisar İli İscehisar İlçesi İscehisar İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmen çalışma evreni olarak alınmış ve bu evrenin tamamına ulaşma imkanı olduğundan
tamamı örnekleme dahil edilerek anket uygulanmıştır. Araştırmada geliştirilen anketin kişisel bilgiler bölümü 2
maddeden, ana bölüm ise 25 maddeden oluşmaktadır. Anketin yapı geçerliliği için faktör analizi yapılmıştır. Anketin
“Pearson Korelasyon Katsayısı” r = .891 ve iç güvenirliği için hesaplanan “Cronbach (Alpha)” katsayısı .956
olarak bulunmuştur. Verilerin çözümünde birinci alt problem için aritmetik ortalama ve standart sapma; ikinci alt
problem için t-test ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yapılmıştır. Yapılan tüm istatistiksel işlemlerde anlamlılık
düzeyi p: .05 alınmıştır. Araştırmada öğretmen görüşlerinin cinsiyet değişkenine göre yapılan t-test sonuçlarına
göre bayan öğretmenlerin [t=5,130;(P=3,0600); p<05] ve bay öğretmenlerin [t=5,197; (P=2,0829); p<.05] görüşleri
arasında anlamlı fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından
[F=1.303;(P=.295); P>.05] tek yönlü varyans analizi sonuçlarına göre anlamlı farklılık bulunmamıştır. Araştırmadan
elde edilen tüm bulgular değerlendirildiğinde; öğretmenlerin anket maddelerine verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan öğretmenlerin görüşlerinin “yeterli” sınırlar içersinde kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: İlköğretim, Öğretmen, Öğrenci, Kaynaştırma.
*
Afyonkarahisar İl Eğitim Denetmeni
111
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
ACCORDING TO TEACHERS’ VIEW, ASSESSMENT OF DEFECTIVE STUDENTS’
EDUCATION PRACTICE IN THE PRIMARY EDUCATION SCHOOL
Abstract
This research’s aim is determination of teachers’views about practice of defective students’education in primary
education school. For this aim,the study zone is 30 teachers who are working in İscehisar Primary Education School
in İscehisar /Afyonkarahisar in the education year of 2010-2011.All of the study zone are example and investigated
because of being possibility of all of the zone’s communication. This investigation consists of personal information
part and main part.Personal information part consists of 2 questions and main part consists of 25 questions.Factor
analysis is applied for structure validity of this investigation.Pearson Korelasion Coefficient (r) is .891 and Cronbach
(Alpha) Coefficient for calculation of inside guarantee is .956. Arithmetik average and standard deviation are used
for the first base problem and T-test and one way varyans analysis are used for the second base problem in the
data solution. Meaningfulness level (p) is .05 in all of the statistical calculations.According to making sex factor of
these teachers’views in the reseach,T-test result is meaningful difference between female
teachers’[t=5,130;(P=3,0600); p<05] and male teachers’[t=5,197; (P=2,0829); p<.05] views.According to one way
varyans analysis’result[F=1.303;(P=.295); P>.05], the teachers’views between different branches aren’t meaningful
difference. In the assessment of all of the findings at the end of the research,according to the teachers’answers of
investigations general average is (X=2.6040) so the result is that the teachers’views is in the sufficient limits.
Keywords: Primary Education, Teacher, Student, Defective Students.
GİRİŞ
Türkiye’de 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren zorunlu eğitim kurumları kesintili 4+4+4 şeklinde düzenlenmiş olup bu okullar kadın erkek bütün Türklerin milli
gayelere uygun olarak bedeni, zihni ve ahlaki gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet
eden eğitim ve öğretim kurumları olarak kabul edilmiştir.
Türkiye genelinde Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı 284 özel eğitim okulu, 17559
özel eğitim öğrencisi, 4735 öğretmen ve 3290 derslik bulunmaktadır. Bunlardan eğitilebilir zihinsel engelliler ilköğretim Okulu sayısı 54, öğrenci sayısı 2933; görme engelliler ilköğretim okulu sayısı 15 öğrenci sayısı 1325; işitme engelliler ilköğretim
okulu sayısı 49, öğrenci sayısı 4598; ortopedik engelliler ilköğretim okulu sayısı 3,
öğrenci sayısı 485; Otistik çocuklar eğitim merkezi (İlköğretim) sayısı 33, öğrenci
sayısı 1206; öğretilebilir zihinsel engelliler eğitim uygulama okulu (ilköğretim) sayısı
129, öğrenci sayısı 6973; uyum güçlüğü olanlar ilköğretim okulu sayısı 1, öğrenci
sayısı ise 39’dur (MEB İstatistikleri, 2010b).
Anayasanın 42. Maddesindeki”…Devlet durumları sebebiyle özel ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.” hükmüne uygun olarak (TC 1982 Anayasası),
112
Dr. Ahmet YILMAZ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı METK’nun 7. maddesinde “Eğitim hakkı” ile 8.
maddesindeki “Fırsat ve İmkan” başlığındaki “özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır.” hükmü getirilmiştir (METK, 1973). Yine
222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 6. Maddesinde “özel eğitim gerektiren bireyler için okul ve sınıfların açılmasının zorunlu olduğu belirtilmektedir.” Bu kanunun
yürürlüğe girmesiyle özel eğitim gerektiren bireylerin de zorunlu eğitimleri kesintisiz
sekiz yıl olmuştur (İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 1961). Yine 5378 sayılı Özürlüler ve
Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanununun
“Eğitim ve Öğretim Başlıklı” 15. Maddesinde: “Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim
alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere özel durumları ve
farklılıkları dikkate alınarak bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit
imkan sağlanır” denilmektedir.
Buna göre özel eğitim gerektiren öğrencilerin de en az ilköğretim düzeyinde eğitim
ve öğretim görmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu öğrenciler normal öğrencilerle aynı
eğitim öğretim imkânına sahip olması için kaynaştırma eğitimine tabi tutulmaktadır.
Kaynaştırma Eğitimi, özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin akranları ile birlikte eğitim
ve öğretimlerini bütün kademelerde sürdürme esasına dayanan, destek hizmetlerinin
sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır. Başka deyişle engelli bireylerin engeli olmayan bireylerle eğitsel ve sosyal olarak bütünleşmesini sağlama işlemidir. Her insanda
olduğu gibi özel eğitime muhtaç birey de sevilmek, takdir edilmek, beğenilmek,
değer görmek ve kimseye bağımlı olmadan yaşamak ister. Bu onların en doğal hakkı
olduğu gibi toplumsal bütünlüğün ve kalkınmanın temelidir (MEB, 2010a).
Kaynaştırma eğitiminin amacı, özel eğitime ihtiyacı olan bireylere destek eğitim hizmetleri de verilerek yetersizliği olmayan akranlarıyla birlikte aynı ortamda eğitimlerini
sürdürmelerini sağlamaktır. Bu uygulamalar kapsamında özel eğitime ihtiyacı olan bireyler kaynaştırma yoluyla eğitimlerini, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı
sınıfta tam zamanlı sürdürebilecekleri gibi özel eğitim sınıflarında yarı zamanlı olarak
da sürdürebilirler (MEB, 2008).
Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere verilen eğitimin niteliği ne kadar iyi olursa olsun
sonuçta onu, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi haline getirmiyor ve kabul görmesini
sağlamıyorsa verilen eğitim işe yaramayacaktır. Bu nedenle kaynaştırma eğitimi her
türdeki özel eğitime ihtiyacı olan bireyin devam ettiği okullarda bir hizmet alanı olarak görülmesini ve bazı tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Böylelikle etkili bir
öğretim ile kişilerin bakış açılarının değişmesini sağlayacak yöntemler üzerine odaklanılmalıdır (Uslu ve arkadaşları, 2009). İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimine
tabi olan öğrenci grupları şunlardır:
113
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
• Görme yetersizliği olan öğrenciler
• İşitme yetersizliği olan öğrenciler
• Ortopedik yetersizliği olan öğrenciler
• Dil ve konuşma güçlüğü olan öğrenciler
• Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler
• Hiperaktivite ve dikkat yetersizliği olan öğrenciler
• Otistik ve duygusal uyum güçlüğü olan öğrenciler (MEB, 2010a; Oskamp,
2002).
Kaynaştırma eğitimine tabi öğrenciler normal öğrencilerin takip ettiği programa göre
eğitim almaları zordur. Bu nedenle öğrencilere güçlük derecelerine ve özel eğitimine
uygun şekilde uzmanlarca hazırlanan bireyselleştirilmiş eğitim program uygulanır.
Buna göre, Bireyselleştirilmiş Eğitim Program (BEP): “özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin farklı gelişim alanlarında yapabildiklerini dikkate alarak, kazandırılacak davranışların neler olduğu, bu davranışların nerede, nasıl, kimler tarafından, hangi
yöntemlerle ve ne kadar sürede kazandırılacağını belirten, gerekli destek eğitim hizmetlerini içeren, içinde ailesinin de yer aldığı bir ekip tarafından hazırlanan yazılı bir
program” olarak tanımlanır (MEB, 2010a).
Kaynaştırma eğitimi ile özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerde, BEP aracılığı ile kapasite ve öğrenme hızına göre eğitim alır. Kendine güven, takdir edilme, işe yarama,
cesaret, sorumluluk gibi sosyal değerleri gelişir. Özelliklerine uygun ortamdan dolayı
uyum ve başarısı artacaktır. Olumsuz davranış yerine olumlu davranışları artacaktır.
Normal öğrencilerle birlikte çalışmaları daha büyük başarılar için kendilerinde istek
ve cesaret uyandırır. Bu öğrenciler normal öğrencilerden bazı davranışları öğreneceklerdir. Eğitim programlarına ek olarak aile eğitimi, sosyal, kültürel ve serbest zaman
etkinlikleri sayesinde öğrenmeleri gelişir. İlköğretim okullarında üç şekilde kaynaştırma eğitimi verilmektedir:
1-Tam Zamanlı Kaynaştırma: Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kayıtları normal
öğrencilerle aynı sınıftadır. Öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim ve öğretim
alır.
2-Yarı Zamanlı Kaynaştırma: Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır. Özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında
eğitim alır.
114
Dr. Ahmet YILMAZ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
3-Tersine Kaynaştırma: Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim
okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırarak eğitim alır (MEB, 2010a).
Ancak ilköğretim okullarında öğrenciye kaynaştırma
lecek hususlar vardır. Bunlar:
eğitimi verilirken dikkat edi-
•Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir.
•Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir.
•Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır.
•Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır.
•Yapılan etkinlikler bireyin duyu kalıntısına hitap edecek şekilde planlanmalıdır.
•Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır.
•Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir.
•Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır.
•Çalışmalarda
aile
ve
yakın
çevresinin
desteği
alınmalıdır.
•Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir (MEB,2010a).
İlköğretim okullarında kaynaştırma uygulamalarında okulda çalışanların bazı önemli
görev ve sorumlulukları vardır. Müdür, kaynaştırma uygulamaları için kurumda gerekli
düzenlemeleri plânlar uygulanmasını sağlar ve özel eğitim hizmetleri kurulu ile iş birliği
yapar. Gezerek Özel Eğitim Görevi Verilen Öğretmen, bireyselleştirilmiş eğitim programlarını uygular, değerlendirir, gerektiğinde bireye, aileye, öğretmene ve kuruma bilgi
verir. Öğretmen, özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin sınıf tarafından sosyal kabulü
için önlemler alır. Bireysel ve gelişim özelliklerini dikkate alarak değerlendirme yapar.
Programını bireyselleştirerek uygular ve aileler ilgili kurum ve kuruluşlar ile iş birliği
içinde çalışır (MEB, 2010a). Öğretmenlerin bu öğrencilere karşı geliştirilen önyargıları
engellemeleri de önemli görevleri arasında yer almaktadır (O’Day, 1999). Rehber Öğretmen-Psikolojik Danışman, kaynaştırma uygulama kararı ile gelen öğrenciler için
uygun eğitim ortamının düzenlenmesi, öğrencilerin gelişimlerini izleme ve aile eğitimi
konularında öğretmenlere rehberlik ederek işbirliği yapar (MEB, 2010a).
Ailenin de rolü oldukça önemlidir. Özel eğitim gerektiren bir çocuğa sahip olmak
engeli ne olursa olsun beraberinde pek çok güçlükleri de getirmektedir. Çünkü aileler
115
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
çocuklarının diğer normal çocuklar gibi gelişip gelişemeyeceklerini merak ederler.
Bu nedenle programın uygulanması sırasında çalışmalara etkin bir şekilde katılma ve
gerektiğinde çocuğu için gerekli olan eğitim araç-gereç desteği sağlama olumlu katkı
sağlayacaktır (Ünal ve Baran, 2010). Ayrıca öğretmen ebeveyn (anne-baba) ile sık sık
bir araya gelerek deneyimler mutlaka paylaşılmalıdır (Özmen, 2010). Çünkü bir
çocuğun gerek doğuştan gerekse de sonradan engelli olması ailenin tüm hayallerini
yıkmakta ve kaygı durumlarını da beraberinde getirmektedir (Suizzo, 2002).
Türkiye’de özel eğitim gerektiren öğrencilere yönelik okul sayısının azlığı ve özel eğitim gerektiren öğrenci sayısının fazlalığı zorunlu ilköğretim okullarında kaynaştırma
eğitiminin önemini daha da artırmaktadır. Dolayısıyla bu araştırma; ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarında sorunların ortaya konması ve bu sorunlara çözüm önerileri sunmayı amaçlaması bakımından ve kaynaştırma eğitimi
uygulamalarının geliştirilmesine ve öğrencilerin mevcut şartlarının iyileştirilmesine
yönelik diğer araştırmalara kaynaklık etmesi bakımından önemlidir. Buna göre bu
araştırmanın ana problemi de, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarının öğretmen görüşlerine göre belirlenmesidir. Bu amaca ulaşmak için aşağıdaki
şu alt problemlere cevap aranmıştır.
1)İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen
görüşleri nelerdir?
2) İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen
görüşleri arasında;
a) cinsiyetleri
b) branşları bakımından anlamlı fark var mıdır?
YÖNTEM
İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri
ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma tarama modelindedir.
Evren ve Örneklem
Araştırmada mevcut durum ortaya konulacağından betimsel niteliktedir. Araştırmanın
çalışma evrenini Afyonkarahisar İline bağlı İscehisar İlçesinde İscehisar İlköğretim
Okulunda 2010-2011 öğretim yılında okulda bulunan tüm öğretmenler oluşturmaktadır. Çalışma evreninin tamamına ulaşmak mümkün olduğundan ayrıca örneklem
alınma yoluna gidilmeyerek çalışma evreninde bulunan 30 öğretmen aynı zamanda
örneklem olarak kabul edilmiştir. Buna göre çalışma evrenindeki örneklemi oluşturan
116
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Dr. Ahmet YILMAZ
(YUHQ
gèUHWPHQOLNå%UDQëæ
gUQHNOHP
N
%
N
%
6æQæIåå
16
16
0DWHPDWLN
1
1
$QDVæQæI
1
1
'LQå.OWåYHå$KONå%LO
1
1
5HVLP0]LN%HGHQ
4
4
)HQå%LOJ
2
2
7UNoH
2
2
éQJLOL]FH
3
3
TOPLAM
30
30
Tablo 1. İscehisar İlköğretim Okulunda Evren ve Örnekleme Giren Öğretmen Sayıları
ve Branşları
öğretmenlerin sayıları ve branşları Tablo 1’de verilmiştir
(Karasar, 2004;Ural
ve åKılıç,
åå å
å
å
2005). Araştırmada öğretmen sayıları İscehisar İlköğretim Okulu müdürlüğünden alınå
å å
å
mıştır.
å å
å
å
å å bağlı İscehisar İlçesinde
å
Tablo 1’e ågöre hazırlanan
anketler Afyonkarahisar İline
İså
å
å
å
å
cehisar
İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmene uygulanmıştır. Buna göre anket
åå
uygulanan okulda sınıf öğretmeni branşı en fazla sayıya sahip iken (%53,3) matematik,
anasınıfı, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni branşı ise en az sayıya sahiptir
å
(%3,3).
å
å å
å
å
Veri
Toplama Aracı
å
å
å
Araştırmada
geliştirilen anketin kişisel bilgiler bölümü 2 maddeden, ana bölüm ise
å
25 maddeden oluşmaktadır. Anket maddeleri seçenekler ise “Hiç Katılmıyorum (1),
å
Arasıra
Katılıyorum (2), Çoğunlukla Katılıyorum (3) ve Tamamen Katılıyorum (4)”
şeklinde sıralanmıştır. Ankette, puan aralık değeri; aralık sayısı (3), seçenek sayısına
(4), (3/4=0.75) bölünerek şöyle tespit edilmiştir (Tablo 2).
6HoHQHNOHU
3XDQ
$OWååhVWå6æQæU
3XDQDå.DUëæOæNå*HOHQå<RUXP
+Loå.DWæOPæ\RUXP
å®å
+LoåG]H\L
$UDVæUDå.DWæOæ\RUXP
å®å
$UDVæUDåG]H\L
dRèXQOXNODå.DWæOæ\RUXP
å®å
dRèXQOXNODåG]H\L
7DPDPHQå.DWæOæ\RUXP
å®å
7DPDPHQåG]H\L
Tablo 2. Araştırma Anketine Ait Puan Tablosu ve Değerleri
å
å
å
å
117
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Tablo 2’ye göre öğretmenlerin anket maddelerine verdiği cevaplarla ilgili olarak ortalamanın (X=2.50) ve üzeri olması katılımın yeterli olarak kabul edilmiş ve yorumlanmıştır.
Hazırlanan anketler Afyonkarahisar İline bağlı İscehisar İlçesinde İscehisar
İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmene uygulanmadan önce, anketin geçerlik
ve güvenirlik çalışmasını yapmak için çalışma evreninde örnekleme girmeyen İscehisar İlçesindeki Fatih İlköğretim Okulundaki 20 öğretmene 15 gün ara ile uygulanmıştır. Bu iki uygulama arasındaki “Pearson Korelasyon Katsayısı” r = .891
bulunmuştur. Anketlerden elde edilen veriler “SPSS 13.0 for Windovs (Statistical
Package For Social Sciences)” paket programına yüklenmiş ve anketin iç güvenirliği için hesaplanan “Cronbach (Alpha)” katsayısı .956 olarak bulunmuştur. Ayrıca
parametrik test işlemlerinde varyansların homojenliği ile ilgili cinsiyete ilişkin olarak
hesaplama (p=.602;p>.05) bulunduğundan hazırlanan anketin parametrik test
koşullarını sağladığı ortaya çıkmıştır.
İşlem
Hazırlanan anketler 2011 yılı mart ayında İscehisar İlköğretim Okuluna gidilerek
okul müdürü aracılığıyla okulda görevli 30 öğretmene uygulanmıştır. Okulda görevli
2 yönetici branşlarına göre öğretmenler arasına dahil edildiğinden bu öğretmen
sayısında yöneticiler de bulunmaktadır. Araştırmada öğretmenlerin görüşlerini yansıtan
veriler “SPSS 13.0” paket programına kodlanarak kaydedilmiştir. Birinci alt problem
için aritmetik ortalama ve standart sapma; ikinci alt problem için t-test ve tek yönlü
varyans analizi (ANOVA) yapılmıştır. Yapılan tüm istatistiksel işlemlerde anlamlılık
düzeyi p: .05 alınmıştır.
Ayrıca öğretmenlerin anket maddelerine verdikleri cevaplara göre değişkenler arasındaki korelasyon hesaplanarak birbiri ile ilişkili olan ve aynı boyutu ölçen değişkenlerin gruplandırılmasına yönelik faktör analizi yapılmıştır. Anket maddeleriyle ilgili
faktörlere ilişkin korelasyon matrisi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3’e göre uygulanan anketteki 25 maddeye ilişkin ölçeğin 5 faktörlü (boyutlu)
olduğu görülmektedir. Bu 5 faktör toplam varyansın % 75.346’sını açıklamaktadır.
Bunlardan birinci faktör toplam varyansın % 50.604’ünü, ikinci faktör toplam varyansın
% 8.276’sını, üçüncü faktör toplam varyansın % 6.740’ını, dördüncü faktör toplam
varyansın % 5.293’ünü, beşinci faktör toplam varyansın % 4.433’ünü açıklamaktadır.
Her bir soruya ilişkin yapı geçerliliğine ilişkin faktör yükleri de Tablo 4’teki gibidir.
Tablo 4’e göre 25 maddeye ilişkin olarak birinci faktör 7; ikinci faktör 2; üçüncü
faktör 2; dördüncü faktör 2; beşinci faktör 1 soruyu içermektedir. Birinci faktörü oluş-
118
å
å å
å
å
å å
å
å
å å
å
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
å
å å
Öğretmen
Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Dr.å Ahmet YILMAZ
%LULNLPOLå9DU\DQV
9DU\DQV
)DNW|UOHU
%
%
å)DNW|U
å)DNW|U
å)DNW|U
å)DNW|U
å)DNW|U
Tablo 3. Anket Maddeleriyle İlgili Faktörlere İlişkin Korelasyon Matrisi
Maddeler
Faktör Yükleri
3. Faktör
4. Faktör
N
1. Faktör
2. Faktör
5. Faktör
6. Faktör
madde1
,611
-,361
,304*
,304*
,372*
-,219
madde2
,637
,617*
,007
,007
-,214
-,039
madde3
,730
,533
,007
,007
,015
-,140
madde4
,836*
-,132
-,210
-,210
-,088
-,105
madde5
,882*
,008
-,223
-,223
-,115
-,099
madde6
,616
,103
,456
,456
,175
-,267
madde7
,707
,195
-,338
-,338
-,041
-,341
madde8
,681
-,397
,279
,279
-,270
,052
madde9
,594
-,119
-,094
-,094
,271
-,444
,044
madde10
,708
,178
,209
,209
-,261
madde11
,825*
-,029
-,173
-,173
-,313
,156
madde12
,771
,005
,217
,217
-,199
-,143
madde13
,354
-,145
,800*
,800*
-,207
,035
madde14
,683
-,146
,180
,180
,008
-,078
madde15
,864*
,068
-,069
-,069
,031
,295
madde16
,761
,006
-,236
-,236
-,288
,181
madde17
,811*
,271
-,101
-,101
,115
-,099
madde18
,768
-,339
,035
,035
,182
,166
madde19
,798
-,439
-,112
-,112
-,055
-,025
madde20
,556
-,095
-,164
-,164
,594*
,115
madde21
,788*
-,092
-,232
-,232
,032
-,161
madde22
,603
-,385
-,193
-,193
,109
,408*
madde23
,582
,420
,279
,279
,267
,283
madde24
,826*
-,098
-,038
-,038
-,080
,145
madde25
,525
,473*
,120
,120
,337
,335
Tablo 4. Anketin Yapı Geçerliliğine İlişkin Faktör Analizi Sonuçları
å
å
å
å
119
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
turan 4, 5, 11, 15, 17, 21. ve 24. maddelerin faktör yükü 0.788 ile 0.882 arasında; ikinci
faktörü oluşturan 2. ve 25. maddenin faktör yükü 0.473 ile 617 arasında; üçüncü faktörü oluşturan 1. ve 13. maddelerin faktör yükü 0.304 ile 0.800 arasında; dördüncü
faktörü oluşturan 1. ve 20. maddelerin faktör yükü 0.372 ile 594 arasında değişmekte
ve beşinci faktörü oluşturan 22. maddenin faktör yükü 0.408’dir.
BULGULAR
Bu bölümde araştırmanın kişisel bilgilerine ait, yine araştırmanın birinci ve ikinci alt
problemine ait bulgular tablolar halinde sunulmuştur.
Araştırmanın Kişisel Bilgilerine Ait Bulgular
İscehisar İlçesi İscehisar İlköğretim Okulundaki örnekleme giren öğretmenlerin cinsiyetleriyle ilgili kişisel bilgilerine ait bulgular Tablo. 5’te sunulmuştur.
Tablo 5’e göre bayan öğretmenlerin sayısı 16 (% 53) ve erkek öğretmenlerin sayısı
ise 14’tür (% 47). Örneklemde bulunan toplam öğretmen sayısı ise 30’dur. Bu sayıya
okulda görevli 2 yöneticinin branşları da (sınıf-İngilizce) dahildir.
Araştırmanın Birinci Alt Problemine İlişkin Bulgular
Araştırmanın birinci alt problemi olan “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi
uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri nelerdir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo
6’da verilmiştir.
Tablo 6’ya göre ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerine ait bulgulara göre; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için Bireyselleştirilmiş Eğitim Planları (BEP) hazırlanmıştır (X=3,0667), kaynaştırma eğitimi
öğrencileri için bireyselleştirilmiş eğitim planları (BEP) uygulanmaktadır (X=2,7667),
kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik RAM ile işbirliği yapılmaktadır (X=2,6667),
gèUHWPHQOLNå%UDQëODUæ
Cinsiyet
Bayan
Bay
Toplam
5HVå0]å%HG Fen Bil.
6æQæI
Mat.
$QDå6æQ
Din Kült.
N
9
0
1
1
2
1
1
1
%
56,3
,0
6,3
6,3
12,5
6,3
6,3
6,3
éQJLOL]FH
N
7
1
0
0
2
1
1
2
%
50,0
7,1
,0
,0
14,3
7,1
7,1
14,3
N
16
1
1
1
4
2
2
3
%
53,3
3,3
3,3
3,3
13,3
6,7
6,7
10,0
Tablo 5. Örnekleme Giren Öğretmenlerin Cinsiyet Dağılımları
120
Türkçe
Dr. Ahmet YILMAZ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Maddeler
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåVæQæIWDåJHUHNOLåHèLWLPå
å
|èUHWLPåRUWDPæåG]HQOHQPLëWLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLP
å
SODQODUæå%(3åKD]æUODQPæëWæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLP
å
SODQODUæå%(3åX\JXODQPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHå\|QHOLNå5$0åLOH
å
LëELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHåX\JXQå|OoPHGHèHUOHQGLUPHå
å
\DSæOPDNWDGæUåååå
å 7PåND\QDëWæUPDåHèLWLPLåDOPDVæåJHUHNHQåå|èUHQFLOHUåWHVSLWåHGLOPLëWLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåDLOHOHULåLOHåLëELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåHYåRUWDPæQGDNL
å
oDOæëPDODUæåL]OHQPHNWHGLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåDFLOåGXUXPåELOJLOHULåDOæQPæëWæUåå
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåGHUVåVæUDVæQGDåX\JXQ
å
\|QWHPåYHåWHNQLNåNXOODQæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåDLOHOHULQHå|èUHQFLQLQåJHOLëLPL
å
KDNNæQGDåVUHNOLåELOJLåYHULOPHNWHGLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQå5$0åWDUDIæQGDQ
å
HèLWVHOåWDQæVæå\DSæOPæëWæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHåJHUHNOLåSVLNRORMLN
å
GDQæëPDåYHåUHKEHUOLNå\DSæOPæëWæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåDLOHåHèLWLPåSURJUDPODUæ
å
KDNNæQGDåVUHNOLåELOJLåYHULOPHNWHGLU
å 2NXOGDåIDUNOæåVæQæIåYHåëXEHGHåND\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLVLåRODQ
å
VæQæIODUGDNLå|èUHWPHQOHUåDUDVæQGDåNRRUGLQDV\RQåVDèODQPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQå|èUHWPHQOHUåNXUXOXQGDåNDUDU
å
DOæQPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåJHOLëLPå|]HOOLNOHULåYHåLKWL\DoODUæ
å
GLNNDWHåDOæQDUDNåJHUHNWLèLQGHåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLPåSURJUDPæQGD
å
GHèLëLNOLNåYHåG]HQOHPHOHUå\DSæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåHYGHåHèLWLPåVUHFLQLQåLëOH\LëL\OH
å
LOJLOLåDLOHåLOHåLëåELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHå\|QHOLNåG]HQOLåHY
å
]L\DUHWOHULå\DSæOPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLOHåLOJLOLå|èUHWPHQOHULQåKL]PHWåLoL
å
HèLWLPåDOPDODUæåWHëYLNåHGLOPHNWHGLU
N
X
S
30
2,2333
,89763
30
3,0667
1,08066
30
2,7667
,97143
30
2,6667
1,24106
30
2,7667
1,30472
30
2,5667
1,04000
30
2,7333
,98027
30
2,2000
,96132
30
2,4667
,93710
30
2,4000
1,00344
30
2,5333
1,00801
30
3,2000
,84690
30
2,5333
1,13664
30
2,4333
,89763
30
2,7000
,98786
30
3,0000
,87099
30
2,8333
,87428
30
2,4667
,93710
30
2,4000
1,06997
30
1,9333
1,11211
N
121
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Maddeler
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåNXOODQGæèæåWHNQLNåFLKD]
å
YHåDOHWOHUåKDNNæQGDåELOJLåYHULOPHNWHGLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåHYGHåHèLWLPåKL]PHWOHULQLQ
å
\UWOHFHèLåRUWDPæQåG]HQOHQPHVLQGHåDLOH\HåUHKEHUOLNåHGLOPHNWHGLU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQåRNXODåGHYDPODUæååLoLQ
å
KHUåWUOåWHGELUåDOæQPDNWDGæU
å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåVæQæIWDNLåGLèHU
å
|èUHQFLOHUåELOJLOHQGLULOPHNWHGLU
åå6æQæIWDåND\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåJHUHNOLåVRV\DOOHëPH
å
RUWDPæåROXëWXUXOPDNWDGæU
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
N
X
S
30
1,9667
1,15917
30
2,4333
1,04000
30
2,7333
1,01483
30
3,0667
1,01483
30
3,0000
,98261
N
*HQHOåDULWPHWLNåRUWDODPD
X= 2,6040
Tablo 6. Öğretmenlerin Kaynaştırma Eğitimi İle İlgili Görüşlerine Ait Aritmetik Ortalama
ve Standart Sapmaları
kaynaştırma eğitimi öğrencilerine uygun ölçme-değerlendirme yapılmaktadır
(X=2,7667), tüm kaynaştırma eğitimi alması gereken öğrenciler tespit edilmiştir
(X=2,5667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin aileleri ile işbirliği yapılmaktadır (X=
2,733), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin ailelerine öğrencinin gelişimi hakkında sürekli bilgi verilmektedir (X=2,5333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için RAM tarafından eğitsel tanısı yapılmıştır (X=3,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine gerekli
psikolojik danışma ve rehberlik yapılmıştır (X=2,5333), okulda farklı sınıf ve şubede
kaynaştırma eğitimi öğrencisi olan sınıflardaki öğretmenler arasında koordinasyon
sağlanmaktadır (X=2.7000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için öğretmenler kurulunda karar alınmaktadır (X=3,000), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin gelişim özellikleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak gerektiğinde bireyselleştirilmiş eğitim
programında değişiklik ve düzenlemeler yapılmaktadır (X=2.8333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerin okula devamları için her türlü tedbir alınmaktadır (X=2,7333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıftaki diğer öğrenciler bilgilendirilmektedir
(X=3,0667), sınıfta kaynaştırma eğitimi öğrencileri için gerekli sosyalleşme ortamı oluşturulmaktadır (X=3,0000) maddelerine katılım yeterli düzeydedir.
Yine öğretmenlerin görüşlerine göre; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli
eğitim öğretim ortamı düzenlenmiştir (X=2,2333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev
ortamındaki çalışmaları izlenmektedir (X= 2,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri
için acil durum bilgileri alınmıştır (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders
sırasında uygun yöntem ve teknik kullanılmaktadır (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi
122
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
Dr. Ahmet YILMAZ
öğrencileri için aile eğitim programları hakkında sürekli bilgi verilmektedir (X=2.4333),
kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim sürecinin işleyişiyle ilgili aile ile iş birliği yapılmaktadır (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli ev
ziyaretleri yapılmaktadır (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmektedir (X=1,9333), kaynaştırma eğitimi
öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler hakkında bilgi verilmektedir
(X=1,9667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için evde eğitim hizmetlerinin yürütüleceği
ortamın düzenlenmesinde aileye rehberlik edilmektedir (X=2,4333) maddelerine katılım yetersiz düzeydedir.
Araştırmadan elde edilen tüm bulgular değerlendirildiğinde; öğretmenlerin anket
maddelerine verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan, ilköğretim
okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmenlerin görüşlerinin
“yeterli” sınırlar içersinde kaldığı ve buna göre ilköğretim okullarında kaynaştırma
eğitimi uygulamalarının “çoğunlukla düzeyinde” olumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmanın İkinci Alt Problemine İlişkin Bulgular
Araştırmanın ikinci alt probleminde; “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında cinsiyetleri bakımından anlamlı fark
var mıdır?” sorusuna cevap aranmış olup bulgular Tablo. 7’de sunulmuştur.
Tablo 7’ye göre ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin cinsiyet değişkenine göre fark olup olmadığını belirlemek üzere
yapılan t-test sonuçlarına göre bayan öğretmenlerin [t=5,130;(P=3,0600); p<05] ve
bay öğretmenlerin [t=5,197; (P=2,0829);, p<.05] görüşleri arasında anlamlı fark olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca ortalamalara göre de erkek öğretmenlerin görüşleri
(X=2.0829) bayan öğretmenlerin görüşlerinden (X=3.0600) daha olumsuz olduğu anlaşılmaktadır.
Yine ikinci alt problemle ilgili olarak: “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi
uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından anlamlı fark
var mıdır?“ sorusuna cevap aranmıştır.
Cinsiyet
N
X
S
WGHèHU
Sd
Bayan
16
3,0600
,56342
5,130
28
Bay
14
2,0829
,46607
5,197
28
P
,000
P >.05
Tablo 7. Öğretmenlerin Cinsiyetlerine İlişkin t-Test Sonuçları
å
å
å
å
123
2
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
9DU\DQVå.D\QDèæ
.DUDOHUå7RSODPæ
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
Sd
.DUDOHUå2UWDODPDVæ
*UXSODUDUDVæ
4,312
7
,616
*UXSåLoL
10,403
22
,473
*HQHO
14,715
29
-
F
P
1,303
,295
P >.05
Tablo 8. Öğretmenlerin Branşlarıyla İlgili Görüşlerinin Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları
Tablo 8’e göre, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin
öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından aralarından [F=1.303;(P=.295);
P>.05] tek yönlü varyans analizi sonuçlarına göre .05 düzeyinde anlamlı farklılık bulunmamıştır.
TARTIŞMA
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarında eğitim bölgeleri içersinde uygun
olan bazı ilköğretim okullarına tam zamanlı, yarı zamanlı ve tersine kaynaştırma eğitimi verilecek olan öğrenciler özellikle yönlendirilmektedir. Bu tür okullara imkan
dahilinde özel eğitim alanında bilgi ve deneyim sahibi okul müdürleri atanmaktadır.
Yine bu okullara atanan öğretmenlerin özel eğitim sınıf öğretmeni olmasına dikkat
edilmektedir. Gerektiğinde özel eğitim branşı dışındaki öğretmenlere imkan dahilinde
kaynaştırma eğitimi uygulamalarına yönelik derslerde uygulanabilecek yöntem ve tekniklerin verildiği hizmet içi eğitim faaliyetleri de düzenlenmektedir. Bu konularda
RAM’lar okullara her türlü uzmanlık desteğini vermektedir. Yine kaynaştırma eğitimi
alan öğrenciler eğitim öğretim saatleri dışında Milli Eğitim Bakanlığının desteği ile
Özel Rehabilitasyon Merkezlerine devam etmekte ve buralarda okula yardımcı olacak
şekilde eğitim almaktadırlar.
Bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre; öğretmenlerin anket maddelerinde yer
alan sorulara verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan görüşlerinin “yeterli” sınırlar içersinde kalması oldukça anlamlıdır. Ancak kaynaştırma
eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlendiği (X=2,2333),
kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev ortamındaki çalışmaları izlendiği (X= 2,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için acil durum bilgilerinin alındığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders sırasında uygun yöntem ve teknik kullanıldığı
(X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için aile eğitim programları hakkında
sürekli bilgi verildiği (X=2.4333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim
sürecinin işleyişiyle ilgili aile ile iş birliği yapıldığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi
124
Dr. Ahmet YILMAZ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapıldığı (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi
öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmesi gerektiği
(X=1,9333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler
hakkında bilgi verildiği (X=1,9667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için evde eğitim
hizmetlerinin yürütüleceği ortamın düzenlenmesinde aileye rehberlik edildiği
(X=2,4333) maddelerine öğretmenler olumsuz görüş belirtmiş olmaları da oldukça
düşündürücüdür.
Bu araştırmadan elde edilen; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim
öğretim ortamı düzenlendiği (X=2,2333) bulgusuna katılımın yetersiz olmasıyla; Uslu,
Doğan, Kozlan ve Pesen, (2009) tarafından yapılan “Engelli Kişilere Yönelik Önyargı
ve Ayrımcılık” adlı çalışmasında elde edilen “İlköğretimde görevli eğitimcilerin eğitim
programlarında planlanması ve yürütülmesi gerektiği” sonucuyla paraleldir. Yine bu
araştırmadaki kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim sürecinin işleyişiyle ilgili
aile ile iş birliği yapıldığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli
ev ziyaretleri yapıldığı (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmesi gerektiği (X=1,9333) bulgularla Uslu,
Doğan, Kozlan ve Pesen’in (2009) araştırmasından elde edilen “okul dışında verilecek
hizmet ve çalışma gruplarına yönelik hizmet içi verilmesi gerektiği” sonuçlarıyla ve
Ünal ve Baran (2010) tarafından yapılan “Zihinsel Engelli Çocukların Annelerinin
Çocuk Yetiştirme Tutumlarının İncelenmesi” araştırmasından elde ettikleri engelli
çocuğa sahip öğrencilerin ailelerine gerekli eğitimin verilmesi ve bu öğrencilerin kaynaştırma eğitimine alınması gerektiği” sonuçlarıyla paralel olduğu söylenebilir.
Buna göre araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda; ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin uygulamalara yönelik mevcut durumun daha
da geliştirilmesine ilişkin şu önerilerde bulunulabilir:
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlenmesi” gerektiğiyle ilgili olarak gerektiğinde özel eğitim okulları ziyaret edilerek buradaki uygulamalardan faydalanıp ilköğretim okulunda düzenlemeler yapılabilir.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev ortamındaki çalışmaları izlenmesi” ile ilgili olarak
kaynaştırma eğitimine tabi öğrencilerin velileriyle daha çok işbirliğine gidilmelidir.
Burada Okul-Aile birliği daha aktif çalışma yapabilir. Burada öğrenci velilerinin cesaretlendirilmesi de oldukça önemli olduğu unutulmamalıdır.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için acil durum bilgilerinin alınması” ile ilgili olarak
bu tür bilgiler e-okul sistemine de işlenerek bilgilere kolaylıkla ulaşılma yoluna
gidilebilir. Burada sınıf rehber öğretmenleri ve okul rehber öğretmenleri gerektiğinde
bu bilgileri her an ulaşabilecekleri yerlerde bulundurabilir.
125
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders sırasında uygun yöntem ve teknik kullanılması” ile ilgili olarak öğrencilerin normal öğrencilerle aynı programı takip edemeyeceklerinden BEP planlarına uygun olarak yöntem ve teknik kullanılabilir. 2005 öğretim
yılından itibaren uygulamaya giren yeni “yapılandırıcı program” öğrencinin bilgiyi
yapılandırılması istediğinden aynı uygulama kaynaştırma öğrencilerine de uygulanıp
amaca göre yöntem ve teknik seçilebilir. Gerektiğinde bu konuda öğretmenlere
hizmet içi eğitim verilebilir.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için aile eğitim programları hakkında sürekli bilgi
verilmesi” ile ilgili olarak okul genelinde bulunan kaynaştırma eğitimi öğrenci velileri
her ay düzenli olarak uzmanlardan kaynaştırma öğrencilerinin eğitimine yönelik “aile
eğitimi” almaları sağlanabilir.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapılması” ile ilgili
olarak gerek sınıf rehber öğretmenleri gerekse rehberlik araştırma merkezi (RAM)
çalışanları ile işbirliğine gidebilir. Çünkü kaynaştırma eğitimi alan öğrencilerin ev ziyaretlerinin eğitimlerine önemli katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik
edilmesi” gerektiği ile ilgili olarak öğretmenler düzenli olarak hizmet içi eğitimden
geçirilmelidir. Burada üniversitelerin “özel eğitim” bölümleriyle işbirliğine gidilebilir.
“Kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler hakkında bilgi
verilmesi” ile ilgili olarak bu tür cihazlar öğrenciler için hayati önem taşıyabilir. Bu
nedenle öğretmenlerin bu tür cihazlarla ilgili mutlaka ailelerinden bilgi almalıdır.
Gerektiğinde okulda bu tür alet ve cihazların yedeği bulundurulabilir.
126
Dr. Ahmet YILMAZ
İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının
Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi
KAYNAKLAR
KARASAR, N. Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayınları, Ankara, (2004), Ss:117-118.
MEB. “Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları” konulu Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 02.09.2008 tarih ve 3601 sayılı resmi yazısı, (2008).
MEB. Okullarımızda (3N 1 K) Neden, Nasıl, Niçin: Kaynaştırma Kılavuzu, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, Ankara, (2010a), Ss:1-88.
MEB. Milli Eğitim İstatistikleri(Örgün Eğitim 2009-2010). Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
Ankara, (2010b), Ss: 53.
O’DAY, B. Policy Barriers For People With Disabilities Who Want to Work, American
Rehabilitation. 25, 1, 8-17, (1999).
OSKAMP, S. Environmentally Responsible Behavior: Teaching and Promoting It Effectively,
Analyses Of Social Issues and Public Policy, 2, 1, 173-182, (2002).
ÖZMEN, S. K. Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketliliği Olan Çocuklara Yönelik Sınıf Ortamındaki
Düzenlemeler. Çağdaş Eğitim Dergisi. 35, 379, 24-31, (2010).
SUIZZO, M. French Parent’s Cultural Models and Childrearing Beliefs. International Journal
of Behavioral Development, 26, 4, 297-307, (2002).
USLU, Özden, Doğan, Ş., Kozlan L., & Pesen, T. Engelli Kişilere Yönelik Ön Yargı ve
Ayrımcılık, Çağdaş Eğitim Dergisi. 34, 369, 35-40, (2009).
URAL, A. & Kılıç, İ. Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS ile Veri Analizi, Detay Yayınları, Ankara,
(2005), Ss: 31.
ÜNAL, N. & Baran, G. Zihinsel Engelli Çocukların Annelerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının
İncelenmesi, Çağdaş Eğitim Dergisi, 35, 375, 37-43, (2010).
TC. 1982 Anayasası, (1982).
5378 Sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hak
kında Kanun (01.07.2005).
222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu. 12.1.1961 Tarih ve 10705 Sayılı Resmi Gazete, (1961).
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu. 24.6.1973 Tarih ve 14574 Sayılı Resmi Gazete, (1973).
.(Erişim Tarihi: 02.04.2011).
127
AİLE YILMAZLIĞI:
BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE*
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY** / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN***
Özet
Bu araştırmada, engelli çocuğa sahip olan ailelerde, aile yılmazlığının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel
bir çalışma olup, çalışma 6 çift olmak üzere 12 anne-baba ile görüşme yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Araştırmaya ilişkin veriler Walsh (1998) Aile Yılmazlık Modeli ve araştırmacılar tarafından geliştirilen Özgünlük
Sistemi Modeli temel alınarak yapılandırılan “Aile Yılmazlık Görüşme Formu” aracılığıyla toplanmıştır. Veriler, içerik
analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgulara göre, ailelerin yılmazlıklarına katkı sağlayan en önemli etkenlerin
sosyal destek, maneviyat, sahip oldukları pozitif bakış açısı, aile içerisindeki birbirlerine bağlılıkları, esnek olmaları
ve özgünlük / ilişkisel özgünlük olduğu belirlenmiştir.
Anahtar kelimler: Aile Yılmazlığı, Pozitif Aile Gelişimi, Engelli Bir Çocuğa Sahip Olma
FAMILY RESILIENCE: GROWING AGAINST ALL THE ODDS OF EXCEPTIONALITY
Abstract
In this study, it is aimed to investigate the family resilience in families with an exceptional child. This study is
qualitative in nature and it is conducted on 6 married couples with parental interviewing method. Qualitative data
were collected with the Family Resilience Interviewing Form based on Walsh’s (1998) Family Resilience Model and
Authenticity System Model developed by the authors. Qualitative data were analyzed with content analysis. Major
findings of the study appears to be that the most significant contributors of family resilience are social support,
spirituality, maintaining positive view, intrafamily connectedness, flexibility and relational authenticity.
Keywords: Family Resilience, Positive Family Growth, Having a Child With Dissabilities
*
**
***
Bu makale bir önceki sayımızda hatalı olarak basıldığı için bu sayıda tekrar yayınlıyoruz. Çalışmanın yazarlarından özür dileriz.
Gazi Üniversitesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü,
Gazi Üniversitesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü,
129
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
1. GİRİŞ
Yılmazlık, yetişkinlerin zor ya da beklenmeyen yaşam olaylarıyla başa çıkma yollarını
açıklamak için kullanılmaktadır. Yılmazlık çalışmalarının başlangıcı 1954 yılında
Werner ve Smiths’in (1989) Kauia’daki zorluk ya da risklerle karşı karşıya kalan
çocukların başarılı bir şekilde bu durumun üstesinden gelmelerine odaklanan
boylamsal çalışmalarına dayanmaktadır. Yılmazlığa ilişkin yapılan ilk çalışmalar daha
çok çeşitli stres durumlarına uyum sağlayanlar için gerekli olan bireysel özellikleri
tanımlamaya çalışmışlardır. Bunun yanında son zamanlarda yapılan çalışmalar
yılmazlıkta sadece bireysel süreçlerin değil aynı zamanda belirli sosyo-kültürel
bağlamında ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir (McCubbin, Thompson,
Thompson ve Futrell, 1999). Bu açıdan bakıldığında yılmazlık içsel ve dışsal
kaynakları başarılı bir şekilde kullanmayı kapsamaktadır.
Yılmazlık sadece bireysel bir olgu olmayıp, aile ve toplumsal bağlamda da yılmazlık
süreci yaşanmaktadır. Aile araştırmacıları, olumsuzluklarla/ zorluklarla (adversity) karşı
karşıya kalan ailelerden bazılarının bununla iyi bir şekilde başa çıkabildiklerini ve
daha da güçlendikleriyle ilgilenmişlerdir (McCubbin ve McCubbin, 1988;Patterson,
2002; Walsh, 1996). Sağlıklı bir aile; bir bütün olarak ailenin optimal (en üst düzeyde)
gelişim, fonksiyon ve iyi oluş için etkileşimsel özellikler sergilemesi olarak tanımlanır
(Black ve Lobo, 2008). Pozitif psikoloji insanların yaşadıkları olumsuzluklara
odaklanma yerine bu olumsuzluklara rağmen sağlıklı bir şekilde başa çıkmalarına ve
gelişimlerini sürdürmelerine odaklanmaktadır. Bir kriz durumu içerisinde ailenin iyi
bir şekilde işlevsel olmasını sağlayan faktörler ve aile yılmazlık kavramı, pozitif
psikoloji kapsamında ele alınan konulardan biridir (Seligman ve Csikszentmihalyi,
2000). Aile yılmazlık kavramı; bireysel yılmazlık kavramının ötesinde işlevsel bir birlik
olarak aile içerisinde “ilişkisel yılmazlığa” odaklanarak, aile sistemine ilişkin
değerlendirme ve müdahale ile ilgili bir kavram olarak ele alınmıştır (Walsh, 1996).
Aile içerisinde emeklilik, boşanma, yeniden evlenme, ani iş kaybı ve aile üyelerinin
beklenmeyen ölümü ya da sürekli yaşanan göç normal yaşam döngüsü içerisinde
karşılaşılabilecek risklerdir (Walsh, 1996). Risk, patoloji ya da uyumsuzluğa doğrudan
neden olan bir değişken olarak tanımlanmaktadır (Rutter, 1987). Aile içerisinde
bedensel/zihinsel engeli olan bir bireyin varlığı, aile için bir risktir. Pek çok çalışma
içerisinde engelli çocuğa sahip olan ailelerin ya da kronik rahatsızlığı olan çocukların
bulunduğu ailelerin yılmazlıkları incelenmiştir (Bayat, 2000; Kerry-Jan Van Der Walt,
2006; Klerk ve Greeff, 2011; Lee, Lee, Kim, Park, Song& Park, 2004; Plumb, 2011).
Bu risk durumuyla karşı karşıya kalan ailelerden bazıları bu durumla sağlıklı bir
şekilde başa çıkıp, pozitif atmosferi aile içerisinde koruyabiliyorken; bazı aileler için
tam tersi bir durum olmaktadır. Aile yılmazlığı (family resilience), yaşamın zorluklarına
130
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
ve risklerine karşı başarılı bir şekilde uyum ve sağlıklı aile işleyişini sürdürme ya da
geliştirmede aile sisteminin gücü olarak değerlendirilir (Patterson, 2002).
McCbubbin, McCubbin ve Thompson (1993), bir kriz durumuyla karşı karşıya kalan
ailelerin bu durumun yönetimi için paylaşılan inançlar, standartlar, öncelikler ve
beklentileri içeren bir aile şemasına sahip olduğunu belirtmişlerdir. Bu aile şeması
ailenin bu kriz durumunu değerlendirmesini sağlamaktadır.
Aile yılmazlık kavramı aynı zamanda stres, başa çıkma ve uyum ile ilgili kuramlarla
da şekillendirilmiştir (Walsh, 1996). Figley (1989), 11 işlevsel aile başa çıkma özelliği
tanımlamıştır: (1) stresörün açık bir şekilde kabulü, (2) probleme aile merkezli
odaklanma, (3) problemi çözmede çözüm odaklı yaklaşım, (4) yüksek tolerans, (5)
sevgi ve bağlılığın açık ve net bir şekilde ifade edilmesi, (6) açık ve etkili iletişim, (7)
yüksek aile bağlılığı, (8) esnek aile rolleri, (9) etkili kaynakların kullanımı, (10)
şiddetin olmayışı, ve (11) çok nadir madde kullanımı. McCubbin, Thompson ve
McCubbin’inin (1996) Stres, Uyum ve Uyarlama Yılmazlık Modeli aile yılmazlığını
açıklayıcı bir modeldir. Bu model içerisinde geçen temel varsayım; stres, bir bütün
olarak aile birliğinin gelişimini teşvik eden ailenin yeteneklerini geliştiren yaşamın
doğal bir parçasıdır. Aileler bu kriz dönemi içerisinde kendi yaşamlarını yeniden
düzenlemeye çalışırlar. Yaşam döngüsü içerisindeki her bir dönemde ailenin normatif
geçişleri ve stresli yaşam olaylarına uyumda yetenekleri dört faktör tarafından
etkilenmektedir (McCubbin ve McCubbin, 1988). Bunlar; (1) Aile üyelerinin kişisel
yılmazlık kaynakları (örneğin pozitif benlik saygısı ve benlik yılmazlığı gibi), (2) Aile
inanç sistemi, ailenin kültürel mirası, zorluğa verdikleri anlam, (3) Aile, arkadaşlardan
ve daha büyük gruplardan/ toplumdan alınan sosyal destek, ve (4) Ailenin başa çıkma
stratejileri, problem çözme teknikleri ve aile bütünlüğünü devam ettirmesidir.
Walsh (1998) aile yılmazlığının, ailenin başa çıkma ve fonksiyonel bir birlik olarak
ailede uyum sürecini ifade ettiğini belirtmiştir.Walsh (1998, 2002, 2006), aile
yılmazlığının aile inanç sistemleri, yönetim şekilleri ve iletişim süreçleri olmak üzere
üç boyutu kapsamaktadır. Aile inanç sistemleri alanı içerisinde; (a) İyileşme, acı, krizi
değerlendirme, bağlılık hissi, birleştirici değerler için kullanılan olumsuzluğa anlam
verme, (b) Azim, cesaret, iyimserlik, güce odaklanan pozitif bakış açısı, (c)
Genişletilmiş değerlendirme, cinsellik, inanç, dinsel törenler ve dönüşümü içeren
üstünlük ve maneviyat yer almaktadır. Yönetim şekillerinde; (a) Kararlılığı
dengeleyecek değişim yeteneği olan esneklik, (b) Yakınlık, güçlü liderlik, bireylerin
ihtiyaçlarına karşılıklı saygı göstermek için kullanılan bağlanmışlık, (c) Finansal
güvenlik, iletişim ağları ve çeşitli sosyal desteği içeren sosyal ve ekonomik kaynaklar.
İletişim Süreçleri; (a) Belirsiz durumları açıklama, uygun mesaj ve açıklık, (b) Duygu,
karşılıklı empati ve espriyi içeren açık duygusal ifade, (c) Yapıcı problem çözme,
karar almaya katılma, yaratıcı beyin fırtınasını içeren işbirlikçi problem çözme.
131
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
McCubbin ve McCubbin (1993), kriz ve zorluklar karşısında etkili olan koruyucu ve
iyileştirici faktörler tanımlamışlardır. Aile yapısı, ritüelleri ve uygulamaları farklı
olmasına rağmen, yılmaz aileleri tanımlayan kültürel ve etnik gruplar arasında yaygın
faktörler görünmektedir (Patterson, 2002). McCubbin ve McCubbin (1988) aile
içerisinde koruyucu faktörleri uzlaşma, önemli günlerdeki kutlamalar, açık iletişim,
ekonomik durum, dayanıklılık, aile üyelerinin fiziksel ve psikolojik sağlığı, aile
üyelerinin boş zaman faaliyetleri, aile üyelerinin kişilik özellikleri, destekleyici iletişim
ağı, ailenin gelenekleri ve alışkanlıkları olarak belirlemişlerdir. Aile koruyucu
faktörlerinden biri de aile içerisinde birlikte paylaşılan/yapılan aktivitelerdir.
Hutchinson, Afifi ve Krause (2007) yaptıkları araştırmada paylaşılan aile aktiviteleri
boşanma sonrası stresle başa çıkmada ve pozitif duyguların oluşmasında etkili
olduğunu bulmuşlardır.
Walsh’ın (1996) aile yılmazlığını kavramsallaştırması, sistematik ve ilişkisel olup,
ekolojik ve gelişimsel bağlamda etkileşimsel süreçleri de içerir. Bu çalışma içerisinde
Walsh (1998) tarafından önerilen Aile Yılmazlık Modeli temel alınarak görüşme formu
hazırlanmıştır. Ancak, Aile Yılmazlık Modeline katkı sağlayacağı düşünülen Özgün
Olma ve İlişkisel Özgünlük kavramlarından oluşan Özgünlük Sistemleri de modele
ek olarak sunulmuştur. Özgünlük kişinin günlük yaşamında kendi gerçek ya da öz
benliğine göre sürdürebilmesi olarak tanımlamıştır (Kernis ve Goldman, 2006).
Özgünlüğün ilişkisel süreci ise kişinin yakın ilişkileri içerisinde açıklığı, samimiyeti,
dürüstlüğü, sadakat/gerçekliği (truthfulness) için çaba göstermesi ve değer vermesini
içerir (Goldman ve Kernis, 2002; Kernis ve Goldman, 2006). İlişki içerisinde özgünlük,
dürüstlük, kişinin tam olarak kendini açmasıdır (Lopez ve Rice, 2006). Kernis ve
Goldman (2006), yüksek düzeyde özgünlüğe sahip olan bireylerin daha uyumlu başa
çıkma stratejileri kullandıklarını ve düşük düzeyde özgünlüğe sahip olan bireylere
göre daha az savunmacı olduklarını bulmuşlardır. Dolayısıyla, özgünlüğe ilişkin
teoriler ve araştırma bulguları dikkate alındığında, aile yılmazlık sürecinde özgünlük
aile üyelerinin sahip olduğu içsel koruyucu faktörler içerisinde yer almaktadır. Aile
içerisinde üyelerin sahip oldukları özgünlükleri ve ilişkileri içerisinde özgün olmaları,
kendilerini açık bir şekilde ifade etmelerinde, içinde bulundukları durumu kabullenip
daha sağlıklı bir şekilde başa çıkacakları düşünülmektedir.
Yukarıda belirtilen tüm kuramsal ve ampirik değerlendirmeler ışığında aile
yılmazlığına ilişkin teoriler ve araştırmalar, kriz durumunda ya da bir risk durumuyla
karşı karşıya kalan aileleri bir arada tutan ve tüm bunlara rağmen birlikte yol alabilen
ailelerin özelliklerine ilişkin geniş açıklamalar sunmaktadır. Her aile kendine özgüdür
ve her ailenin başa çıkma kaynakları, gelişim gösterme süreci farklıdır. Özellikle de
risk durumuyla karşı karşıya kalan aileler içerisinde bu durum daha da
farklılaşmaktadır. Bu çalışma kapsamında engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık
132
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
kaynaklarının araştırılması amaçlanmıştır. Engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık
kaynaklarının araştırılması, bu ailelere sunulacak olan aile danışmanlığı uygulamaları
açısından önemlidir. Ayrıca, spesifik bir grup üzerinde çalışılmasına rağmen Türk
kültürü içerisinde aile yılmazlık kaynaklarının anlaşılabilmesi açısından da bu
araştırmanın önemli olduğu görülmektedir.
2. YÖNTEM
Araştırma nitel bir çalışma olarak desenlenmiştir. Nitel bir çalışma olarak
desenlenmesinin nedeni, aile yılmazlığını derinlemesine ele almak ihtiyacından
dolayıdır. Yılmaz ve Şimşek’in (2006) belirttiği gibi, nitel araştırma olguyu ilgili
bireylerin bakış açıklarından görebilmeyi ve bu bakış açılarını oluşturan sosyal yapıyı
ve süreçleri ortaya koymaya olanak vermektedir. Alan literatürü incelendiğinde,
Türkiye’de aile araştırmalarında nitel yöntemlerin kullanımının yok denecek kadar az
olduğu görülmüştür. O yüzden bu çalışmada nitel bir çalışma desenlenmesiyle, aile
danışmanlığı kapsamında yapılacak araştırmalar için bir yenilik getirmesi
beklenmektedir. Ayrıca, yılmazlık kaynaklarının görüşme yöntemiyle ele alınmasının
söz konusu kavrama ilişkin daha derinlemesine bilgiler elde edilmesi açısından da
önemlidir. McCubbin ve arkadaşları (1999) nitel çalışmanın yılmazlık sürecini anlamak
için en uygun yöntem olduğunu belirtmişlerdir. Böylelikle, aile danışmanlığı alanı
içerisinde bu çalışma ailelerin zor koşullar altında başa çıkmada sahip olduğu pozitif
kaynakların derinlemesine belirlenmesi aynı zamanda araştırma yöntemleri açısından
yenilik getirmesi açısından önemlidir.
Araştırmada veriler nitel araştırma yöntemi içerisinde sık kullanılan görüşme
yöntemiyle gerçekleştirilmiştir (Yıldırım ve Şimşek, 2006).Görüşmeler, bireysel
görüşmeler ve odak grup görüşmeleriyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada bireysel
görüşmelerin yanında odak grup görüşmesi yapılma nedeni, odak grup görüşmesi
farklı insanlardan eş zamanlı olarak veri toplamaya olanak sağlamasıdır. Bu şekilde
grup dinamiğinden grup etkileşimiyle bireysel görüşmelerden farklı olarak yeni
verilerde sağlanmıştır.
2.1. Araştırma Grubu
Araştırma grubunda yer alan ailelere, Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezin’den izin alınarak ulaşılmıştır. Araştırmaya
gönüllü olarak katılmak isteyen aileler dahil edilmiştir. Araştırma grubunda toplam
12 kişi, 6 çift bulunmaktadır. Araştırmaya katılan anne-babaların yaş ortalamaları 38.83
(Ss=9.74). Ortalama olarak evlilik süreleri 10 (Ss= 6.96) yıldır. Anne-babalardan 7’si
lise mezunu, 2’si üniversite mezunu ve 3’ü ise yüksekokul mezunudur. Araştırma
133
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
grubunda yer alan annelerden biri hariç, diğer anneler çalışmamaktadır. Babaların ise
düzenli olarak kazanç elde ettikleri bir işleri vardır. Ailelerin %58.3’ü aileye giren
kazançların aile geçimi için yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Araştırma grubunda yer
alan ailelerden 2’si otizm, 1 aile epilepsi, 2 aile serabral palsi ve bir ailede görme
engelli çocuğa sahiptir. Ayrıca ailelerden ikisi ikiz çocuğa sahiptir fakat diğer bir
kardeşte herhangi bir engel türü yoktur. Ayrıca araştırma grubunda yer alan aileler,
bu zamana kadar profesyonel bir psikolojik yardım almamışlardır
2.2. Veri Toplama Araçları :
Aile Yılmazlık Görüşme Formu: Araştırmacılar tarafından, engelli çocuğa sahip olan
ailelerin yılmazlık kaynaklarını ortaya koymak amacıyla geliştirilmiştir. Yarıyapılandırılmış bir görüşme formudur. Aile Yılmazlık Görüşme Formunun geliştirilme
sürecinde aşağıdaki işlem basamakları gerçekleştirilmiştir.
(1) İlgili literatür incelemesi sonrasında Walsh (1996) tarafından geliştirilen
aile yılmazlık yaklaşımındaki aile inanç sistemleri, yönetim şekilleri ve iletişim süreçleri
bileşenlerini temel alan açık-uçlu sorular hazırlanmıştır. Ayrıca Walsh (1996)’ın
önerdiği aile yılmazlık yaklaşımına ek olarak, ilgili literatür temel alınarak
araştırmacılar tarafından özgünlük/ilişkisel özgünlüğü de içeren açık-uçlu sorular
eklenmiştir.
(2) Hazırlanan taslak görüşme formundaki sorular, Psikolojik Danışma ve
Rehberlik alanında aile ve yılmazlıkla ilgili araştırmaları bulunan üç alan uzmanı
tarafından içerik açısından uygunluğu ele alınmıştır.
(3) Uzman görüşlerinden sonra soru ifadelerinin görüşme formatına uygun
olup olmadığını değerlendirmek üzere nitel araştırma konusunda uzman iki kişiden
hazırlanan formun nitel araştırmada kullanılabilirliği açısından ele alınmıştır.
(4) Görüşme formuna ilişkin görüşlerden sonra, ailelerin görüşme öncesinde
cevaplamaları için “Aile Bilgi Formu” eklendikten sonra 9 sorudan oluşan “Aile
Yılmazlık Görüşme Formu”nun son hali verilmiştir.
2.3. İşlem Yolu
Araştırmada görüşmeler ikinci araştırmacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler
odak grup görüşmeleri ve bireysel görüşmeler şeklinde yapılmıştır. Görüşmelere
başlanılmadan önce, araştırma etiği kapsamında ailelerden görüşme sonuçlarının
araştırma için kullanılacağına dair izin alınmıştır. Görüşme esnasında elde edilen
cevapların kaydedilmesinde, ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Odak grup görüşmeleri
134
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
ortalama olarak bir saat, bireysel görüşmeler ise 30 dk sürmüştür. Odak grup
görüşmeleri iki kez, dörder kişilik oluşan bir grup üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Araştırmadan elde edilen görüşme kayıtlarının analizi için içerik analizi yapılmıştır.
3. BULGULAR
Araştırmada, görüşmeler yoluyla elde edilen verilerin analiz süreci üç aşamada
gerçekleştirilmiştir:
• İlk olarak bireysel ve odak grup görüşmelerinden elde edilen görüşme
kayıtlarının ikinci araştırmacı tarafından transkripleri bilgisayar ortamında çıkarılmıştır
ve 12 anne-babaya ait yaklaşık 40 sayfalık bir veri seti elde edilmiştir.
• İkinci olarak, Walsh (1996) Aile Yılmazlık Modeli ve araştırmacılar
tarafından eklenen Özgünlük Sistemi içerisinde bulunan kategorilere göre transkirip
içerisinden içerik analizi yapılmıştır. Bireysel ve odak grup görüşmeleri birlikte analiz
edilmiştir. O yüzden görüşmeden elde edilen veriler ayrı bir şekilde tekrardan
kodlanıp, kategori yapılmamıştır, çünkü görüşme formu geliştirme süreci belirli model
ve bu model içerisinde geçen kategoriler temel alınarak geliştirilmiştir. Temalar ve
kategorilere göre Microsoft Excell programı yardımı ile içerik analizi yapılmıştır. Her
bir tema ve kategorilerinin frekansları çıkartılmıştır.
·
• Son olarak NVIVO programı kullanılarak elde edilen modele ilişkin,
ailelerin yılmazlık kaynaklarında içsel ve dışsal koruyucu faktörler ve frekanslarıyla
birlikte verilmiştir.
·
• Nitel araştırmada güvenirlikte, ortamda meydana gelen her şeyi veri olarak
kaydetmek önemlidir. Bu nedenle görüşme esnasında ses kayıt cihazı ile detaylı
kaydın alınması güvenirliği sağlama yollarından biri olarak kullanılmıştır. Aynı
zamanda, araştırma sürecinin detaylı olarak tanımlanması ve kaydedilen verilerin
analiz sürecinde birden fazla uzmanın görüşleri alınarak, güvenirlik sağlanmaya
gidilmiştir. Bu aşamada belirli kategorilere yapılan içerik analizi için uzman görüşleri
alınmıştır.
Görüşme yoluyla elde edilen veriler, 4 kategori ve 11 alt kategori içerisinde
tanımlanmıştır. Tablo 1’de kategoriler ve alt kategoriler verilmiştir.
Aile içerisinde birlikte yapılan aile aktiviteleri,aile yılmazlığı için koruyucu faktörlerdir.
Aile aktivitelerine ilişkin veriler, görüşmeye başlanılmadan önce aileler için
hazırlanmış olan demografik bilgi formundan elde edilmiştir. Ailelerin birlikte
yaptıkları aktivitelerin betimsel sonuçları Tablo 2’de verilmiştir.
135
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
.DWHJRULOHU
$OWå.DWHJRULOHU
2OXPVX]OXèDå$QODPå9HUPH
$LOHåéQDQoå6LVWHPOHUL
3R]LWLIå%DNæëå$oæVæ
'HèHUOHUåYHå0DQHYL\DWå
Esneklik
<|QHWLPåêHNLOOHULå
%DèOæOæN
6RV\DOå'HVWHNå
$oæNOæN
$LOHåéoLåéOHWLëLPå6UHoOHULå
'X\JXODUæåéIDGHå(WPH
éëELUOLNoLå3UREOHPåd|]PH
g]JQå2OPD
g]JQONå6LVWHPOHULå
éOLëNLVHOåg]JQONå
å
Tablo 1: Aile Yılmazlığına İlişkin Kategoriler ve Alt Kategorilerå
å
å
å
å
å
å
å å
å
å
å
å
å å
å
å
Tablo 2’de
aile
aktiviteleri dışında, ailelerin %16.6’sı birlikte pikniğe gitme,
å verilen
å
å
å
å
seyahat
etme,
%16.6’sı birlikte yürüyüş yapma ve bir kişide %8.3’ü de
å
å yine
å ailelerin
å
å
å
şarbone eğitimine
katıldıklarını belirtmişlerdir. Bununla birlikteå ailelerin
birlikte en
å
å aktivitelere
å
çok yaptıkları
bakıldığında bunların sırasıyla, (1) birlikte dini bayramlarda
å å
å
å
å
å
å
å
å
akrabaları
ve komşuları
ziyaret etme, (2) akşamları birlikte televizyon izleme, (3) aile
å
å
å doğum
å
üyelerinin
günlerini kutlama-misafirliğe gitme, (4) birlikte akşam yemeği yeme,
å
å
å
å
å
birlikte å haftasonu
kahvaltı
yapma
ve alışveriş yapma gelmektedir.
å
å
å
å
å
Etkinlikler
å
Frekans
%
%LUOLNWHåGLQLåED\UDPODUGDåDNUDEDODUæåYHåNRPëXODUæå]L\DUHWåHWPHå
12
100
$NëDPODUæåELUOLNWHåWHOHYL]\RQåL]OHPH
11
91.7
$LOHå\HOHULQLQåGRèXPåJQOHULQLåNXWODPD
10
83.3
0LVDILUOLèHåJLWPH
10
83.3
%LUOLNWHåDNëDPå\HPHèLå\HPH
9
75
%LUOLNWHåKDIWDVRQXåNDKYDOWæå\DSPD
9
75
$OæëYHULëå\DSPDå
9
75
%LUOLNWHåoRFXèXQåHèLWLPL\OHåLOJLOLåWRSODQWæODUDåNDWæOPD
8
66.7
6LQHPD\DåJLWPHå
1
8.3
Tablo 2: Aile Aktiviteleri
136
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
'æëVDO
Destek
éoVHO
Destek
Aile
<æOPD]Oæèæ
28
6
17
Sosyal Destek
YHå(NRQRPLNå.ROD\OæN
5
Özgünlük
Sistemleri
Yönetim
êHNLOOHUL
14
7
2
3
.RPëX
<DNæQOæN
%DèOæOæN
4 5
Aile
éQDQo
Sistemleri
7
$LOHåéoL
éOHWLëLP
6UHoOHUL
3
éOLëNLVHO
Özgünlük
Özgün Olma
(VQHNOLN
Aile
Toplum
3
2
1
(ë
1
9
2OXPVX]OXèD
Anlam Verme
2
7
3R]LWLIå%DNæë
$oæVæ
'X\JXODUæ
éIDGHå(WPH
'HèHUOHU
Maneviyat
éëELUOLNoL
3UREOHP
Çözme
$oæNOæN
Şekil 1: Pozitif Aile Yılmazlık Modeli
Yapılan içerik analizi sonucuna göre, aile yılmazlığına ilişkin içsel ve dışsal koruyucu
faktörler Şekil 1’deki model içerisinde tanımlanmıştır. Aile Yılmazlık Modeli içerisinde
araştırmacılar tarafından modele eklenen özgünlük sistemleri de aile yılmazlık
sürecine katkı sağladığı görülmektedir.
Şekil 1’de görüldüğü üzere, aile yılmazlık sürecine Walsh (1996) tarafından önerilen
Aile Yılmazlık Modeli’ne dayalı olarak geliştirilen model içerisinde aile yönetim
şekilleri, aile inanç sistemleri ve aile içi iletişim süreçleri aile yılmazlığına katkı
sağlamaktadır. Ayrıca bu çalışma içerisinde aile içi ilişki süreçlerine, yönetim
şekillerine, aile inanç sistemlerine katkı sağlayacağı düşünülen Özgünlük Sistemleri
137
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
eklenmiştir. Özgünlük sisteminin yani aile içerisindeki üyelerin sahip oldukları kendi
özgünlükleri ve ilişki içerisindeki özgünlükleri karşılaştıkları kriz durumuyla başa
çıkmalarına katkı sağlamaktadır. Aile içerisinde yılmazlığa katkı sağlayan içsel ve dışsal
koruyucu faktörlere bakıldığında Şekil 1’de gösterilen frekans dağılımı ve kategorilere
göre aile yılmazlık sürecinde en çok (1) yönetim şekilleri, (2) aile inanç sistemleri,
(3) özgünlük sistemleri, (4) aile içi iletişim süreçleridir. Kategoriler içerisinde yer alan
temalar dikkate alındığında aile yılmazlık sürecinde en fazla katkı dışsal koruyucu
faktör olan sosyal destek olduğu görülmektedir. Bunu takiben ailelerin sahip oldukları
pozitif bakış açısı gelmektedir. Sonrasında ise, ailenin sahip olduğu değerler /
maneviyat, yakınlık/bağlılık ve esnekliktir. Aşağıda her bir kategori ve alt temalara
ilişkin bulgular verilmiştir.
Kategori 1: Aile İnanç Sistemleri
Katılımcılara, aile içerisinde zor durumlarla baş etmede sahip oldukları bakış açısı ve
bu başa çıkmada var olan maneviyatın etkisi sorulduğunda, olumsuzluğa anlam
verme, pozitif bakış açısı, değerler ve maneviyata ilişkin cevaplar aile inanç sistemleri
kategorisi içerisinde değerlendirilmiştir.
Aileler sahip oldukları pozitif bakış açısını yaşadıkları kriz durumundan güçlenip,
yaşamlarına bunu yansıtmaya çalışmaktadır. Katılımcılardan yaşadıkları bu duruma
ilişkin iyimser (n=4) ve geleceğe ilişkin umuta (n=5) sahip olduklarını belirtmişlerdir.
Katılımcı annelerden biri yaşadığı bu duruma ilişkin iyimser bakış açısını şu şekilde
değerlendirmiştir. A2: Ben hep artısını görmeye çalışıyorum. Eksi tarafından
baktığımda işin içinden çıkamadım. O yüzden hep artısını görmeye çalışırım. Ben
eşimle de çok paylaşırım. Biliyormusun şunu yaptı, bunu yaptı. Şunu söyledi. Böyle
böyle oyunlar oynadı. Artısını görmeye çalışıyorum. Bir de çocuğu ben getiriyorum.
Derslerine giriyorum başka hasta olan çocukları gördüğümde bakıyorum içlerinden
en sağlıklısı bizimki bana göre. Gördüğüm zamanda daha çok halime
şükrediyorum.Bu ifade, ailenin sahip olduğu iyimser bakış açısında inancının da bir
etkisinin olduğunu göstermektedir. Katılımcı annenin belirttiği bu ifade, annenin sahip
olduğu iyimser bakış açısı sahip olduğu maneviyatla beraber yaşadıkları bu durumla
başa çıkmalarında beraber katkı sağlamaktadır. Yine annelerden biri bu duruma ilişkin
şu şekilde bir cevap vermiştir. A3: Yani böyle bir şey var, umutla yaşıyorum. Umut
olmadan değiştiremiyorsunuz ki. Ben azmediyorum. Geleceğe dair umut, bireylerin
içlerinde bulundukları zor koşulları daha iyi üstesinden gelmelerinde oldukça
önemlidir. Annenin sahip olduğu bu geleceğe dair umut, onun azmetmesine katkı
sağlayan bir süreçtir aynı zamanda.
Katılımcıların (n=7) sahip oldukları dini inançların, özellikle engelli çocuğa sahip
138
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
olmalarından kaynaklanan yaşadıkları bu durumla başa çıkmada oldukça etkili
olduğunu belirtmişlerdir. Sahip olunan maneviyata ilişkin katılımcı babalardan, B1:
Evet.. o konuda biraz manevi olarak yani inançsız biri olsa biraz daha farklı olurdu.
Çocuğa zarar bile verebilirdi. Allah korusun tabi öyle bişey söz konusu bile olmaz.
Bir anne ise;A1: Allah bize gerçekten. Bu kadar bu sürecimize. Yani biz sebeplere
müracat ediyoruz. Çünkü cenabı allahta demiş. Sebeplere müracat edin ki ben
vereyim. Elimizden geleni veriyoruz. Cenabı haktan gerçekten bizim için veriyor.
Yavaş yavaş adımlarla da olsa onu görüyorum. Yani benim çoçuğumla ilk başta
kasılmaları falan yoktu. Sonraları çıktı bazı problemlerimiz. Ben ona göre yol
katediyoruz. Eşimin dediği gibi inanç olmasa olmaz yani. Katılımcıların sahip
oldukları maneviyat duygusu onların bu durumu kabullenmelerine katkı
sağlamaktadır. Çünkü, engelli bir çocuğa sahip olan aileler bu durumu kabullenmekte
zorlanmaktadır. Kabullenme sağlandıkça başa çıkmada daha sağlıklı olabilmektedir.
Olumsuzluğa anlam verme aile yılmazlığı için önemli bir durumdur. Pozitif gelişim
gösteren aileler, yaşadıkları olumsuzluklara rağmen buna ilişkin olumlu
anlamlandırmalarda bulunmaktadırlar. Bu çalışma içerisinde, katılımcı babalardan biri
yaşadıkları bu duruma ilişkin,B2: İnsanlar güçlü olacaklar. Güçlü ve sabırlı olacaklar.
Şeklinde bir cevap vermiştir. Aileler, sahip oldukları kendi güçlerine odaklanarak
yaşadıkları bu olumsuz durumu değerlendirmeyi olumlu duruma dönüştürmeye
çalıştıklarının da bir göstergesidir.
Kategori 2: Yönetim Şekilleri
Ailenin sahip olduğu sosyal destek ve ekonomik kaynaklar, eşlerin birbirlerine
yakınlık ve bağlılığı aynı zamanda yaşanan bu duruma olan esneklik, yılmaz aileye
katkı sağlayan durumlardır. Ailelerin yaşadıkları bu durumla başa çıkmada
çevresindekilerin ve toplumun destek sistemleri ve engelli çocuğun aile hayatına
katılımıyla birlikte eşlerin birbirlerine olan yakınlıkları yada uzaklıklarına ilişkin
cevaplar yönetim şekilleri kategorisi içerisinde değerlendirilmiştir.
Bu çalışma içerisinde sosyal desteğin aile yılmazlığına çok fazla katkısı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Sosyal destek kapsamında aileler, eşlerin birbirine olan
desteklerinden (n=4), komşularının desteklerinden (n=2), toplumdaki kurum ve
kuruluşların desteklerinden (n=3) ve akrabalarının desteklerinden (n=5)
bahsetmişlerdir. Sosyal destek, aile yılmazlığını sağlayan dışsal koruyucu faktörler
içerisindedir. Akrabalarından ve komşulardan daha çok çocuklarına bakım konusunda
destek aldıklarını belirtmişlerdir. Alınan bakım konusunda destek bile anne-babaların
komşuları ve akrabaları tarafından engelli çocuklarının kabul edildiğini
düşünmektedirler. Aileler en çok diğerleri tarafından kabul edilmemekten dolayı
139
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
üzüntü ve kaygı yaşamaktadırlar. Ancak yakın çevredekilerin kabulü ailelerin bu
durumla daha olumlu başa çıkmalarında etkili olduğunu göstermiştir. Bir anne,
ailelerinden aldığı sosyal desteği şu şekilde ifade etmiştir. A2: Evet, bakım konusunda
yardımcı oluyorlar. Ya bizim ikiz olduğu için şöyle bir desteği oldu. Benim kendi
ailem için. Birini anneme ya da kızkardeşime bırakıp eylülün doktor işleriyle ya da
özel işleriyle. Komşularının desteğinden ise bir baba şöyle bahsetmiştir, B1: Eylülü
seven komşularımız çok fazla. Gelip alıp gidiyorlar. Oynayıp geri getiren çok fazla
veya işim olduğunda onu alıp gidiyorlar. Yani bir iki saat acıktığında getirirler.
Ailelerin, toplum tarafından aldıkları destek daha çok çocuklarına sağlanan eğitim
olanaklarıyla ilgilidir. Babalardan biri bu durumu şöyle belirtmiştir: B4: Yani. Ben
emniyet personeliyim. Yaklaşık işte haftada iki saatte emniyet karşılıyor. 4 saate
çıkıyor. Mesela sorduk daha önce. Devlet iki saat veriyor. İki saat kendim özel olarak
almak istediğimde baya bir külfetti. En kötü ihtimalle 500 aylık. Bunu da her aile
karşılayamaz. 4 saat bunun için yeterli oluyor. Hem mesleğimden dolayı dört saat
haftada eğitim vermiş oluyorlar. Bu da çocuğumu çok iyi yere getireceğine
inanıyorum. Toplum tarafından alınan destek engelli çocuğa sağlanan olanaklar,
ailelerin çocuklarının gelişimi için bir umut kaynağı olmaktadır bu durumda ailelerde
pozitif bir inanç oluşmasını sağlamaktadır.
Eşlerin birbirlerine olan desteği ve durum karşısında birbirlerinden uzaklaşmayıp
yakınlıklarını, bağlılıklarını korumaları aile yılmazlığı için önemlidir. Ailelerin
yaşadıkları bu durum karşısında birbirlerine bağlılıkları ve yakınlıkları (n=7) onların
bu durumun üstesinden gelmelerinde yardımcı olmuştur. Babalardan eşiyle arasında
bağlılığını yaşadıkları bu durum karşısında arttığını şu şekilde ifade etmiştir: B4:
Uzaklaştırdığını sanmıyorum da. Daha çok bağladı. Sonuçta ortak noktamız oldu.
Ortak paylaşımımız oldu. Aynı sıkıntıyı beraber yaşadığımız için daha çok
bağladığını düşünüyorum. Yine eşlerden biri birbirlerinden aldıkları desteği ise şöyle
ifade etmişlerdir: B3: Tabi. Yani birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. Ben olmadığım
zaman o, o olmadığı zaman ben üzerine düşmeye veya destek olmaya çalışıyoruz.
Hem birbirimize hem de çocuğa. Katılımcıların vermiş olduğu cevaplar, eşlerin
birbirlerine olan destekleri bağlılıkları ve yakınlıklarını artırmış olduğu ve yaşadıkları
bu olumsuzluğun üstesinden gelip pozitif gelişim göstermeleri açısından önemli
olduğu görülmektedir.
Uyum yeteneği, değişim için aile sisteminin yeteneğini ve esnekliğini yansıtır. Bu
elementler bu alan içerisinde: kendine güveni, kontrol, disiplin ve görüşme tarzını
ifade eder. Aile içerisindeki üyelerin yaşadıkları bu duruma ilişkin birbirlerine karşı
esneklikleri, kendilerini kontrol etmeleri yılmazlık sürecine katkı sağlamaktadır.
Katılımcı babalardan biri yaşadıkları bu durumun üstesinden gelmede sahip oldukları
kişisel kontrolü şu şekilde ifade etmiştir: B5:Oto-kontrollerimiz daha fazla kendimize
140
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
karşı.Yine aile içerisinde katılımcı babaların hepsi yaşadıkları bu duruma ilişkin aile
içerisinde annenin daha kolay uyum sağladığını belirtmişlerdir. Böylelikle annenin
uyum sağlaması, onların da bu durumla daha rahat başa çıkmasında katkı sağladığını
da düşünmektedirler.
Kategori 3: Aile İçi İletişim Süreçleri
Ailenin yaşadığı kriz durumu, aile içerisindeki iletişim süreçlerinin bu durumu
zorlaştırması ya da kolaylaştırması açısından önemlidir. Bir engel durumu karşısında
eşlerin ve ailedeki diğer üyelerin birbirlerine açıklıkları, olumlu olumsuz yaşanan
duyguların ifade edilmesi ve kriz durumlarında birlikte işbirliği içerisinde problem
çözmeleri ve karar vermeleri önemlidir ve bunlar aile içi iletişim süreçleri içerisinde
değerlendirilir. Eşler birbirlerine karşı açık, net ve duygularını ifade edebildiklerini
belirtmişlerdir (n=2). Örneğin katılımcı annelerden biri bu durumu; A5:Biz eşimle her
şeyi konuşarak hallediyoruz. Sürekli birbirimize destek oluyoruz. Çocuğumun
problemlerini çözmeye çalışan biziz. Eşimin ailesi problemlerden çok bir haberdar
değil. Ailelerimiz farklı şehirlerde. Dediğim gibi en çok birbirimize destek olarak,
konuşarak.. birbirimize nasıl diyim, geçecek, halledeceğiz, yapıcaz diyerek… Annenin
vermiş olduğu bu cevaptan da anlaşılabileceği gibi, eşlerin birbirlerine duygularının
açık ve net olması, birbirlerini anlamaları yaşadıkları olumsuzluk karşısında birbirlerine
destek olmalarına da neden olmaktadır.
Yılmaz aileler, zor zamanlarda aile içerisinde pozitif tutumu korumaya devam ederler.
Yaratıcı bir şekilde problemlerini çözerler ve kendi yaşamlarındaki zorluklarla etkili
bir şekilde başa çıkarlar. Katılımcılar, aile içerisinde birbirlerine destek olduklarında,
yaşanılan bu duruma daha uyumlu bir şekilde yaklaştıklarında ve sahip oldukları
pozitif bakış açıları onların aile içerisinde daha fazla işbirliği içerisinde problem
çözmelerine katkı sağlamaktadır.
Kategori 4: Özgünlük Sistemleri
Bireylerin sahip oldukları özgün benlik durumları ve eşlerin ilişki içerisindeki
özgünlükleri yılmazlık sürecine katkıda bulunmaktadır. Bireyin gerçekten sahip
olduğu duygu, düşünce ve değer yargılarına göre davranışta bulunması ve kendiliğini
koruyarak ilişkisini sürdürmesi önemlidir. Babalardan biri çocuklarının kendi aile
yaşamlarına katılımıyla birlikte ilişki içerisinde kendileri olmaya devam ettiğini şöyle
belirmişlerdir: B2:Biz kendimizdik. Bu varken de kendimizdik. Özümüz aynıydı.
Bundan sonra da değişmedi. Bir baba ise kendi özgünlüğünü şu şekilde ifade etmiştir:
B3:Valla ben….Olduğum gibiyim hiç Eylül’den önce nasılsam Eylül’den sonra da.
141
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
4. TARTIŞMA ve SONUÇ
Bu çalışma engelli çocuğa sahip aile yılmazlık sürecini belirlemeye yönelik
gerçekleştirilmiştir. Çalışma içerisinde engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık
kaynakları derinlemesine ele alınmıştır. Engelli çocuğa sahip olan ailelerin
yılmazlıklarına en büyük etken sosyal destek kaynaklarıdır. Yılmazlıkta, sosyal destek
dışsal koruyucu faktörler içerisindedir. Toplumdan, komşulardan, akrabalardan ve
eşlerin birbirine olan destek süreçleri ailelerin bu durumla daha sağlıklı başa çıkıp
pozitif gelişim göstermelerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Destekleyici bir aile çevresi,
yüksek düzeyde bağlılığı artıracaktır ve ailenin daha başarılı bir şekilde uyum
sağlamasını kolaylaştıracaktır. Literatürde de engelli çocuğa sahip olan ailelerde sosyal
destek kaynakların artmasının, aile uyumunu arttırdığına dair araştırma bulguları
bulunmaktadır (Henderson ve Vandenberg, 1992). Bristol (1994), sosyal destek
kaynağı güçlü olduğunda annelerin daha az depresif semptomlar gösterdiğini, daha
mutlu evliliklerinin olduğunu ve otistik çocuklarını daha çok kabul ettiklerini
belirtmişlerdir.
Mullin ve Arce (2012), yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalan ailelerin yılmazlıklarını
inceledikleri çalışmada desteğin aile yılmazlığında önemli olduğunu belirtmişlerdir.
Özellikle de iki tür destekten söz etmişlerdir. Bunlardan birincisi, aile içerisindeki
destek, ikincisi ise toplum tarafından alınan destektir. Yılmaz ailelerin çoğu, aile
dışındaki sosyal yapılardan nasıl destek alacaklarını bilirler. Yılmazlık gösteren aileler
hem destek alırlar, hem de verirler. Aile içerisinde aile desteği, pozitif aile inançları
ve eylem birlikte çalıştığında aile zorluklarla karşı karşıya kalındığında güçlü bir aile
hissi verir. Germain ve Bloom (1999), aile ile çevre arasında iyi bir şekilde uyum
varsa, ailenin daha yılmaz olacağını belirtmişlerdir. Toplum bağları / sosyal bağlar
düşük gelirli ailelerin amaçlarını başarmada ihtiyaç duydukları yardımı almalarında
etkili bir stratejidir. Özellikle ailelerin komşularıyla ilişkileri iyi olduğunda, aileler
kendilerini genellikle toplum içerisinde daha güvenli hissetmektedirler (Furstenberg
ve diğ., 1999). Bu güven ve aitlik hissi düşük-gelirli aileler arasında daha yaygındır
ve bu durum çocuklar ve ailedeki yetişkinlerde daha fazla yılmazlığa katkı
sağlamaktadır (Bowen, Richman ve Bowen, 2000).
Bu çalışmanın bir diğer sonucu ise dışsal koruyucu faktör olan sosyal desteğin aile
yılmazlığına katkısının fazla olmasıyla birlikte, ailenin sahip olduğu maneviyat ve
pozitif bakış açısı bu süreçte ailenin pozitif gelişim göstermesi üzerinde önemlidir.
Bayat (2007), otistik çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlıklarını ele aldıkları çalışmada
aile bağlılık ve yakınlığının, engelliğe yükledikleri pozitif anlam oluşturma ve
maneviyat ve kişisel gelişimi ele almışlardır. Araştırmanın sonucuna göre ise; engelliğe
ilişkin pozitif anlam oluşturma, bir aile olarak birliktelik ve yakınlık, sahip olunan
142
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
maneviyat gücünün ailelerin yılmazlıklarına katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
Klerk ve Greeff (2011), görme engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlıklarını ele
aldıkları çalışmada ailenin sahip olduğu tutumların, kader/ dini inancın ve yakınlığın
onların yılmazlıklarına etki eden içsel koruyucu faktörler olduğunu belirtmişlerdir.
Maneviyat, ailelerin stresli durumların üstesinden gelmesini, anlamalarını ve aile
birliğini sağlamaktadır (Defrain, 1999). Aile maneviyatında meta-analiz çalışmaları,
aile içerisinde dinin baskın faktör olduğunu, ailelerin %95’in dinle yakın ilişki
içerisinde olduğunu belirtmişlerdir (Mahaney, Pargament, Tarokeshwar&Swank,
2001). Bu çalışma içerisinde de ailelerin maneviyatında dinin büyük bir etkisi olduğu
görülmüştür. Aile üyeleri dini inançlarından dolayı bu durumu daha kabullenip,
çocuklarına daha da çok sahip çıkmaktadırlar.
Walsh (1998), aile yılmazlığı için iletişimde üç önemli ögeyi vurgulamıştır: açıklık,
açık duygusal ifade ve iş-birlikçi problem çözme. İletişimde açıklık, netliği ve tutarlı
mesajları vurgular. Açık ve dürüst iletişim aile üyeleri arasında temeldir. İletişimin
açıklığı duyguların anlaşılmasına, rahat bir şekilde ifade edilmesini sağlar. Aile
üyelerinin ilişkisel özgünlükleri, aile içerisinde ilişkisel sürece olumlu bir katkı
sağlamaktadır. İlişkisel özgünlük, aile içerisindeki üyelerin birbirlerine karşı dürüst,
gerçekçi olmalarını sağlar. Böyle bir ortam içerisinde aile, karşılaştığı zorluklarla başa
çıkmada daha çok birlik ve beraberlik içerisinde olacaktır. Bu çalışma içerisinde, aile
üyelerinin hem kendi özgünlükleri hem de ilişkisel özgünlükleri aile yılmazlığına katkı
sağlamaktadır. Bu bulgu, yılmazlıkta sosyo-kültürel bir yapı içerisinde nasıl
işlendiğinin anlaşılmasına da katkı sağlamaktadır.
Aile yılmazlığı içerisinde aile esnekliği önemlidir. Aile içerisinde esneklik, diğer aile
üyelerinin ihtiyaçları karşılandığında ve ihtiyaçlara cevap verildiğinde artmaktadır.
Açık bir esnekliğin olmayışında ailelerin duygusal bir katılık yaşadıkları görülmektedir
(Cohen, Slanim, Finzi ve Leictentritt, 2002). Bu çalışma içerisinde de aile üyelerinin
esnekliği, onların uyumunu ve kendilerine ilişkin kontrolü arttırdığı sonucuna
ulaşılmıştır. Böylelikle aileler, stres ya da kriz durumunun daha kolay üstesinden
gelebildikleri görülmektedir.
Aile içerisinde birlikte yapılan etkinlikler, aile içi koruyucu faktörlerdir. Bu çalışma
içerisinde eşlerin birlikte yaptıkları aile içi aktivitelerin fazla olduğu bulunmuştur.
Birlikte yapılan aile aktiviteleri, aile üyelerini birbirlerine yakınlaştırır ve aile içi
bağlılığı arttırmaktadır. Hutchinson ve diğ. (2007), yılmaz aileler içerisinde yapılan
aile aktivitelerinin aile yılmazlığına toplumsal başa çıkma, ilişki sürdürme, gelişmeye
uyum sağlama açısından bir işleve sahip olduğunu belirtmişlerdir.
Bu araştırmanın genel olarak sonuçlarına bakıldığında, aile yılmazlığına ilişkin Türk
143
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
kültürüne özgü aile yılmazlığına ilişkin önemli bilgiler saptanmıştır. Özellikle de, aile
yılmazlığın kültürel boyutunda sosyal desteğin, maneviyatın, pozitif bakış açısının bu
sürece katkısının büyük olduğu görülmüştür. Nitel araştırmalarda amaç belli bir
olgunun derinlemesine anlaşılmasını sağlamak olduğu, geniş bir örneklemi temsil
etmediği ve seçilen yöntem yapılan çalışmaya özgü olduğu için nitel araştırmanın
genellenebilirliğini düşürmektedir (Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz,
2012). Bu genellenebilirliğinin düşük olması araştırmanın bir sınırlılığı olarakta
görülebilir.Aynı zamanda çalışmanın bir diğer sınırlılığı ise, yalnızca engelli çocuğa
sahip olan aileler üzerinde gerçekleştirilmesidir. Genellenebilirliği düşük olmasına
rağmen sonuçların Türk kültüründe yılmazlığı derinlemesine ele alması bakımından
önemli olduğu değerlendirilmektedir. Bundan sonraki aile yılmazlığına ilişkin
yapılacak araştırmalarda, engelli çocuklarla çalışırken engel türüne göre ayrı olarak
aile yılmazlığının ele alınması, içsel ve dışsal süreçlerin daha iyi anlaşılmasına katkı
sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma aynı zamanda, Türk kültürüne özgü
geliştirilecek Aile Yılmazlık ölçüm araçlarının geliştirilme sürecine de katkı sağlayacağı
beklenilmektedir. Bununla birlikte ailelere sunulacak psikolojik danışma
hizmetlerinde, müdahale programı sağlamada özellikle ailelerin başa çıkma, pozitif
gelişimlerine yönelik müdahale programların hazırlanmasında da yardımcı olacağı
beklenmektedir.
144
Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN
AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN
BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE
KAYNAKÇA
Bayat, M. (2007). Evidence of resilience in families of childrenwithautism. Journal of
IntellectualDisabilityResearchç. 51(9), 702-714.
Black, K. andLobo, M. (2008). A ConceptualReview Of FamilyResilienceFactors. Journal of
FamilyNursing. 14(1); 33-55.
Bowen, G. L., Richman, J. M. &Bowen, N. K. (2000). Families in thecontext of
communitiesacross time. In S. J. Price, P.C.McKenry, &M.J.Murphy (Eds), Familiesacross
time: A life courseperspective (pp.117-128). Los Angeles, CA: RoxburyPublishers.
Bristol, M.M. (1984). Familyresourcesandsuccesfuladaptationtoautisticchildren. In E. Schopler&
G.B. Mesibov (Eds.), Theeffects of autism on thefamily (pp. 289-310). New York:
Plenum.
Cohen, O., Slonim, I., Finzi, R., Leichtentritt, R. D. (2002). FamilyResilience: IsraeliMothers’
Perspectives. TheAmericanJournal of FamilyTherapy, 30, 173-182.
DeFrain, J. (1999). Strongfamiliesaroundtheworld. FamilyMatters, 53, 6-13.
Figley, C. R. (1989). Helpingtraumatizedfamilies. San Francisco: Jossey-BassHenderson, D.
&Vandenberg, B. (1992). Factorsinfluencingadjustment in thefamilies of autisticchildren.
PsychologicalReports, 71, 167-171.
Germain, C., &Bloom, M. (1999) Human behavior in thesocialenvironment: An ecologicalview.
New York: Columbia UniversityPress.
Goldman, B. M., &Kernis, M. H. (2002). The role of authenticity in
healthypsychologicalfunctioningandsubjectivewell-being. Annals of
theAmericanPsychotherapyAssociation, 5(6), 18–20.
Hutchinson, S.L., Afifi, T., Krause, S. (2007). TheFamilythatPlaysTogetherFaresBetter:
ExaminingtheContribution of SharedFamily Time toFamilyResilienceFollowingDivorce.
Journal of Divorce&Remarriage, 46(3), 21-48.
Kernis, M. H., &Goldman, B. M. (2006). A multicomponentconceptualization of authenticity:
Researchandtheory. In M. P. Zanna (Ed.), Advances in ExperimentalSocialPsychology
(Vol. 38, pp. 284-357). San Diego, CA: AcademicPress.
Klerk, H. &Greeff, P. A. (2011). Resilience in Parents of YoungAdultswith Visual Impairments.
Journal of VisiualImpairment&Blindness, 414-424.
Lee, I. Lee, E. O., Kim H.S., Park, Y. S., Song, M. & Park, Y. H. (2004). Conceptdevelopment
of familyresilience: a study of Koreanfamilieswith a chronicallyillchild. Journal of
ClinicalNursing, 13, 636-645.
Lopez, F.G. ve Rice, K. G. (2006). Preleminary Development andValidation of a Measure of
RelationshipAuthenticitiy. Journal of CounselingPsychology, 53(3), 362-371
Mahoney, A., Pargament, K. I., Tarakeshwar, N., &Swank, A. B. (2001). Religion in thehome
in the 1980s and 90s: A meta-analyticreviewandconceptualanalyses of
linksbetweenreligion, marriageandparenting. Journal of FamilyPsychology, 15(4), 559596.
McCubbin, H. I., &McCubbin, M. A. (1988). Typologies of resilientfamilies: Emergingroles of
socialclassandethnicity. FamilyRelations, 37, 247–254
145
SOSYAL POLİTİKA
Ç ALIŞMALARI
Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014
McCubbin, M. A., &McCubbin, H. I. (1993). Familiescopingwithillness: Theresiliency model of
familystress, adjustment, andadaptation. In C. B. Danielson, B. Hamel-Bissell, & P.
Winstead-Fry (Eds.), Families, health, &illness: Perspectives on copingandintervention (pp. 2161). St. Louis, MO: Mosby
McCubbin, H. I., Thompson, A. I., &McCubbin, M. A. (1996). Familyassessment: Resiliency,
copingandadaptation: Inventoriesforresearchandpractice. Madison: University of
Wisconsin Publishers
McCubbin, H. I., McCubbin, M. A. &Thompson, A. I. (1993). Resiliency in families: The role
of familyschemaandappraisal in familyadaptationtocrisis. In T. H. Brubaker (Ed.),
Familyrelations: Challenges fort he future (pp:153-177). Newbury Park, CA: Sage.
McCubbin, M.A., Thompson,A.E., Thompson, A.I. &Futrell, J. A. (1999). The Dynamics of
Resilient. – ThousandOaks, CA: Sage.
Mullin, J. W., Arce, M. (2008). Resilience of FamiliesLiving in Poverty. Journal of
FamilySocialWork, 11:4, 424-440.
Olson, D. H. (1993). Circumplex model of maritalandfamilysystems:
Assessingfamilyfunctioning. In F. Walsh (Ed.), Normal familyprocesses(pp. 104–137).
New York: GuilfordPress.
Patterson, J. M. (2002). IntegratingFamilyResilienceandFamilyStressTheory. Journal of
Marriageand Family.64, 349-360.
Plumb, Jennifer C., “TheImpact of theSocialSupportandFamilyResilience on parental stres in
Familieswith a Child Diagnosedwith an AutismSpectrumDisordes” (2011). Doctorate in
SocialWork(DSW) Dissertations. Paper 14.
Rutter, M. (1987). PsychosocialResilienceandProtectiveMechanisms. AmericanJournal of
Orthopsychiatry, 57, 316-331.
Seligman, M. &Csikzentmihalyi, M. (2000). Positivepsychology: An introduction American
Psychologist, 55, 5-14.
Walsh, F. (1996). Theconcept of familyresilience: Crisisandchallenge. FamilyProcess, 35, 261281
Walsh, F. (1998). Strengtheningfamilyresilience. New York, NY: GuilfordPress.
Walsh, F. (2002). A familyresilienceframework: Innovativepracticeapplications.
Walsh, F. (2006). Strengtheningfamilyresilience(2nd ed.). New York: Guilford Publications.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2006). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (6. Baskı).
Ankara: Seçkin Yayıncılık
Werner, E . E ., & Smith, R . S . (1989) Vulnerable but invincible : A longitudinalstudy of
resilientchildrenandyouth . New York: Adams, Bannister, Cox .
146
YAYIN İLKELERİ
•
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından altı ayda bir yayımlanır.
Dergide telif ve tercüme makaleler, araştırma makaleleri, bildiriler, yayın değerlendirme tartışma yazıları,
Türkçe ya da İngilizce yer alır.
•
Dergi, “Hakemli” bir yayındır. Dergiye gönderilen yazı, konusu ile ilgili iki akademisyen ve Yayın Kurulu
tarafından incelendikten sonra yayımlanabilir. Dergiye gönderilen yazıların başka bir dergide
yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Gönderilen yazıların yayımlanma
zorunluluğu yoktur. Dergiye gelen yazılar yayımlansın ya da yayımlanmasın geri gönderilmez.
•
Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.
•
Makale yazımında Microsoft Office Word programı kullanılmalıdır. Yapılacak çalışmaların elektronik posta
yoluyla gönderilmesi yeterlidir. Makaleler 4000-8000 kelime arasında olmalıdır. Bu uzunluk sonnotları,
referansları ve ekleri kapsamaktadır. Metinlerinin tamamı 12 punto Times New Roman yazı tipi kullanılarak
yazılacak ve satır aralığı 1,5 olacaktır.
•
Makalenizin 150 kelimeyi aşmayacak bir özeti (Türkçe ve İngilizce) bulunmalı, özetler italik olarak
yazılmalıdır. Ayrıca makale için 5 İngilizce 5 Türkçe anahtar sözcüğe yer verilmelidir.
•. Yazının kapak sayfasında, çalışmanın adı yazar/yazarların (Birden fazla yazar varsa sıralama yapılarak)
adı, soyadı, unvanları, çalıştıkları kurumlar belirtilmelidir.
Makalenin değerlendirilmesinde aşağıdaki hususlar dikkate alınacaktır. Bu sebeple göndereceğiniz makalenin
yeterliliğini ölçmek üzere bu konulara dikkat etmeniz uygun olacaktır.
1. Başlık - içerik uyumu
2. Türkçe ve İngilizce özetlerin, çalışmanın amacını, yöntemini, uygulama sahasını ve sonucunu içermesi
3. Giriş (problemi tanımlama ve ortaya koyma, böyle bir çalışmanın niçin gerektiği vb.) uygunluğu
4.. Sorunun özgünlüğü
5. Sorunun ortaya konuluş niteliği
6. Yaklaşım özgünlüğü
7. Gerekçelendirme
8. Konu bütünlüğü
9. İlk elden kaynaklara ulaşma
10. Terminolojiye hâkimiyet
11. Dil hâkimiyeti, anlaşılabilirlik, akıcılık ve akademik üslup
12. Değerlendirme ve sonuca ulaşma
13. İstatistikî bilgi tutarlılığı (Varsa)
Çalışmalar, [email protected] adresine gönderilmelidir.
147
ATIFLAR
Metin içinde atıf yapılmasına yönelik Geleneksel Anglo-Sakson Sistemi veya dipnot ile atıf yapılan Geleneksel
Kıta-Avrupa’sı Sistemi tercih edilebilir.
Geleneksel Anglo-Sakson Sistemi tercih ediliyorsa aşağıdaki örneklerde olduğu gibi gönderme yapılır.
i.
Tek Kaynak-Tek Yazar: (Güler,1998: 192)
ii. Tek Kaynak-İki Yazar: (Ergun ve Polatoğlu, 1992: 58-67)
iii. Çoklu kaynaktan atıf: (Şaylan, 1998; Çitçi, 1989)
iv. Yazarın aynı yıl içinde yayımladığı birden fazla eserine atıfta metin içindeki atıf sırasına göre yılın
yanına alfabetik, a, b, c harfleri konulur: (Aslan, 2007a: 23), (Aslan, 2007b: 125).
Geleneksel Kıta-Avrupası Sistemi tercih ediliyorsa; aşağıdaki örneklerde olduğu gibi gönderme yapılır.
i.
Kitaplarda: Turgut Tan, Ekonomik Kamu Hukuku, TODAİE Yayını, Ankara, 1984, s. 24.
ii.
Aynı kaynağa arka arkaya göndermede bulunuluyorsa : a.g.e., s. 24.
iii.
Aynı kaynağa farklı sayfalarda göndermelerde bulunuluyorsa: T. Tan, 1984, s.25.
iv.
Aynı yazarın aynı yıl yayınlanan eserlerine gönderme yapılıyorsa:
-Mesut Gülmez, İnsan Hakları Eğitimi Hakkı, TODAİE Yayını, Ankara, 1996a, s. 34.
-Mesut Gülmez, Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, TODAİE Yayını, Ankara, 1996b, s. 55.
v.
Makalelerde;Korkut Boratav, Oktar Türel, Erinç Yeldan, “The Turkish Economy in 1981-92: A
Balance Sheet, Problems and Prospects”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt 22, Sayı:1, 1995, s. 9.
vi.
Aynı kaynağa arka arkaya göndermede bulunuluyorsa : a.g.m., s. 9.
vii. Aynı kaynağa farklı sayfalarda göndermelerde bulunuluyorsa :K. Boratav, O. Türel, E. Yeldan,
1995, s. 10.
KAYNAKÇA
Kaynakça aşağıdaki örnekler gibi hazırlanmalıdır.
i.
Tek yazarlı kitap: Bumin, Tülin (2005). Hegel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
ii. Çift yazarlı kitap: Coşkun, Dr. Selim, Tireli, Münir (2008), Avrupa Birliğinde Yoksullukla Mücadele
Stratejileri ve Türkiye, Nobel Yayınları, Ankara
148
iii.
Makale: Tsakloglou, P. ve Papadopoulos, F. (2002), “Aggregate Level and Determinig Factors of
Social Exclusion in Twelve European Countries”, Journal of European Social Policy, 12(3), pp.211225
iv.
Internet: http://www.unctad.org/en/docs/wir2006overview_en.doc Erişim Tarihi: 2 Ocak 2012
Sosyal Poltka
Çalışmaları

Benzer belgeler