AKLA VE KALBE GİDEN İLETİŞİM YOLLARI CEO Plus Yazar: Fatoş

Transkript

AKLA VE KALBE GİDEN İLETİŞİM YOLLARI CEO Plus Yazar: Fatoş
AKLA VE KALBE GİDEN İLETİŞİM YOLLARI
CEO Plus
Yazar: Fatoş Karahasan
Bu dinlediklerimin benimle ne ilgisi var?
Bir insan, karşısındakini dinlerken aklından pek çok düşünce geçer. Özellikle de
karşısındaki kişiyi ve anlattıklarını tartarak kendisine nasıl bir katkıda
bulunacağını anlamaya çalışır. Aklında, “Bu dinlediklerimin benimle ne ilgisi
var?” sorusu belirir. Eğer dinlediği kişinin veya konunun yeterince ilgi çekici
olduğunu düşünmüyorsa, konuştuğu kişiyle tekrar bir araya gelmek
istemeyecek, hatta konuşmayı kısa kesmeye çalışacaktır.
‘Bana kendimi iyi hissettiriyor mu’, ‘bir şeyler öğreniyor muyum’, ‘beni
eğlendiriyor mu’ veya ‘kendime olan güvenimi artırıyor mu’ gibi sorular, biriyle
konuşurken aklımızdan geçer. Karşı tarafın anlattıklarında bizi sohbete bağlayan
bir unsur bulamazsak, ilgimiz dağılır ve diyalog etkinliğini yitirir. Konuşmacı
olarak bizi dinleyen kişilere sunduğumuz mesajı sadece sözlerimizle değil, beden
dilimiz ve mimiklerimizle de veririz. Ünlü konuşmacı ve yazar Guy Kawasaki’nin
kitaplarında bahsettiği “Pan Am Gülüşü”yle olduğu gibi (bu eski Amerikan
havayolu şirketinin hostesleri, robotik gülümsemeleriyle ünlüydü), gözlerimizin
yanlarında kaz ayakları oluşmadan karşımızdakine ne kadar eğlenceli veya
mutlu olduğumuzu göstermememiz mümkün değildir. Veya, bezgin bir duruş ve
heyecansız bakan gözlerle iş mülakatında o işi yapmak için ne kadar heyecanlı
olduğumuzu anlatırsak, inandırıcı olma ihtimalimiz azdır.
Dolayısıyla, yazar Karahasan iletişimin bir bütün olduğunun altını çiziyor ve
söylediklerimiz kadar sözlerle dile getirmediklerimizin de önemini vurguluyor.
Aynen ünlü TED konuşmasında Amy Caddy’nin iletişimde mış gibi yapmaktan
bahsettiği gibi: Şimdiye kadar hep mış gibi yapmanın kötü bir şey olduğuna
inandık ve uzak durmaya çalıştık ama yanıldık mı yoksa?
Caddy konuşmasında, Harvard’da yürütmüş oldukları bir araştırmadan
bahseder. Mülakata gelen bir grup adaya özgüven sahibi beden dili hareketlerini
yapması yönünde telkin verilir. Diğer gruba ise tam tersi. Gözlemlenen sonuç,
özgüven sahibi beden dilini üstüne giyen grup mensuplarının testosteron
hormonu seviyelerindeki artıştır. İnanılmaz gelse de, normalde kendine ait
olmayan bir beden diliyle en az iki dakika süre geçiren insanlar, o beden dilini
özümsemeye ve o şekilde hissetmeye başlarlar.
Peki, özgüvende neden hep sıkıntı yaşıyoruz?
İşte Fatoş Karahasan’ın altını çizdiği noktalar: Genellikle bir ürün ortaya
koyduğumuzda veya sunum yaptığımızda zihnimiz hep yapabileceğimiz hatalara
odaklanır. Karşımızdakiler sunduklarımızı beğense bile, “onlar beğendi ama
hatalarım oldu, ben biliyorum” diye düşünür, kendimizi aşağı çekeriz. Onun
yerine, “çok çalıştım ve sonucunu aldım. Kendimle gurur duyuyorum” şeklinde
yaklaşırsak bir sonraki sunumumuzun başarılı olma ihtimali çok daha yüksektir.
Acımasız genellemeler yapmak da kendimizi aşağı çektiğimiz yaklaşımlardan
biridir. Bir-iki işte dikkatsizlik yapıldığında, “işte, ben dikkatsiz ve özensizim
zaten” sonucuna varmak bizi başarıya taşımaz. Onun yerine, “bu iki işte
dikkatsizliğim oldu, bir sonrakinde çok daha iyi yapabilirim. Eminim
başaracağım” diye düşünmek çok daha iyidir.
Sabah işe gittiğimizde yöneticimizi suratı asık görürsek, “bak işte dünkü
tartışmadan dolayı bana kızgın” veya “dün attığım raporu kesin beğenmedi” gibi
sonuçlara varabiliriz. Dünyadaki her şeyi kendimizle ilgili sanmak ve diğerlerinin
bizim dışımızda gündemleri, sıkıntıları ve kaygıları olduğunu unutmamak gerek.
Acaba benim hakkımda ne düşünüyorlar?
Özgüven dendiğinde ilk akla gelen kaygılardan biri de nasıl göründüğümüzdür.
Kilo aldığımızda, saçlarımızı berber istemediğimiz şekilde kestiğinde veya
gömleğimizin ütüsünün iyi olmadığını düşündüğümüzde özgüvenimiz olumsuz
etkilenir. Ama en çok da kendi içimizde yaşanır bu, çünkü çoğu zaman karşı taraf
bizimle ilgili sorunun farkında bile değildir veya bizim aksimize bu yeni
görüntümüz onun hoşuna bile gitmiş olabilir.
Dış Görünüşle ilgili 360 derece değerlendirme sizin kendinizi daha iyi
hissetmenize yardımcı olabilir. Çevrenize şu soruları sorup fikir alabilirsiniz:
 Dış dünyaya giysileriniz ve fiziki görünüşünüzle hangi mesajları
veriyorsunuz?
 Duruşunuz nasıl?
 Sesinizi nasıl kullanıyorsunuz?
 Hareketleriniz, yüz ifadeniz ve yürüyüşünüz nasıl?
Bu soruları kendinize de sorarak bir özdeğerlendirme yapabilirsiniz. Bunu
yaparken, video görüntüleriniz ve fotoğraflarınızdan faydalanmak işe
yarayacaktır.
Özdeğerlendirme yaparken dikkat etmemiz gereken bir diğer konu da kendimize
olumlu yaklaşmayı başarmaktır: Neden etrafımızdaki herkese şefkat gösteririz
de bir tek kendimize bu şekilde davranmayız? Kendimize de affedici olmak ve
şefkat göstermek önemlidir. Hata yaptığınızda ilgiyi kendinizden esirgemeyin,
ruh halinizi ve sizi başarısızlığa yönelten asıl sebebi anlamaya çalışın. Kendinize
sorular sorun ama suçlamadan. Siz süper bir varlık değilsiniz, sadece bir
insansınız ve tabii ki sorunların sizi zora soktuğu oluyor. Fatoş Karahasan bunu
şöyle ifade ediyor: “İçinizdeki ağlayan bebeği susturmanın tek yolu, ona sevgi,
ilgi, şefkat ve sabırla yaklaşmaktır. Bilin ki, o ağlamayı bırakmadıkça sizin
hayatınızdaki mutsuz günlerin de sonu gelmeyecektir.”
Vasat Reklamdan Nasıl Kurtulunur?, Taşlar yerinden Oynarken, Dijital
Pazarlamanın Kuralları kitaplarının da yazarı olan Karahasan’ın okuyuculara
önemli bir nihai mesajı var:
“Siz değişirseniz, dünya değişir, unutmayın!”