KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA

Transkript

KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Şubat 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
Kazanılmış haklarımızı koruyarak
mücadelemizi büyüteceğiz!
KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA
Madenciler Günü
Gürleyik’de Kutlandı

Saya İşçileri Dernek Kurma
Yolunda

Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı

Ülker Grubuna Tez-Koop İş
Sendikası’ndan Uyarı

On binler Hrant’ı
andı
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Kazanılmış haklarımızı koruyarak
mücadelemizi büyüteceğiz!
KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA
D
aha önceki yazılarımızda
kıdem tazminatı ile ilgili görüşlerimizi belirtmiştik.
Bu yazılarımızda kıdem tazminatının bir hak olduğu, bu hakkın
kullanılması için mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yapmıştık.
Kıdem tazminatı üzerine yürütülen tartışmalarda genel olarak kıdem tazminatının AKP
hükümeti tarafından ortadan
kaldırılacağına dair görüşler
savunulmaktadır.
Bu konu ile ilgili bizim görüşümüz şudur:
Biz AKP hükümetinin şu ana
kadar sunduğu görüşlerde, kıdem
tazminatının kaldırılacağı yönünde herhangi bir tespite rastlamış değiliz.
AKP hükümeti kıdem tazminatının bir fona devredilmesi gerektiğini savunmaktadır. Patron
örgütleri de bu öneriye sıcak
bakmaktadırlar.
Bu konudaki öneri yeni değil ve
AKP’nin de yeni ortaya sunduğu
bir öneri değildir.
Bu konu ile ilgili durum şöyledir:
1475 sayılı İş Kanununun 14.
Maddesinde Kıdem Tazminatı ile
ilgili şunlar söylenmektedir:
“Kıdem tazminatı:
Madde 14 - (Değişik birinci
fıkra: 29/7/1983-2869/3 md.) Bu
Kanuna tabi işçilerin hizmet
akitlerinin:
1. İş veren t a ra f ı nda n bu
Kanunun 17 nci maddesinin II
numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun
16 ncı maddesi uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti
dolayısıyla,
4. Bağlı bulundukları kanunla
kurulu kurum veya sandıklardan
yaşlılık, emeklilik veya
Malullük aylığı yahut toptan
ödeme almak amacıyla;
Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona
Erdirmesi veya işçinin ölümü
sebebiyle son bulması hallerinde
işçinin işe başladığı tarihten
İtibaren hizmet akdinin devamı
süresince her geçen tam yıl için
işverence işçiye 30 günlük ücreti
tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için
de aynı oran üzerinden ödeme
yapılır.”
1475 sayılı İş Kanununun Geçici
5. Maddesinde ise şu tespit yer
almaktadır:
“Geçici Madde 5 - (4/7/19751927 sayılı Kanun ile gelen Geçici
md. hükmü olup
Madde nu ma ra sı teselsü l
ettirilmiştir.)
14 üncü maddenin son fıkrası
gereğince tesisi öngörülen fona
ilişkin kanun çıkarılıncaya kadar,
Kıdem tazminatının işveren
tarafından doğrudan doğruya
ödenmesine devam olunur.”
4857 sayılı İş Kanunun geçici 6. Maddesinde ise şunlar
söylenmektedir:
“GEÇİCİ MADDE 6. – Kıdem
tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun
yürürlüğe gireceği tarihe kadar
işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı
İş Kanununun 14 üncü maddesi
hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.”
Alıntılarda da görüleceği gibi,
kıdem tazminatının bir fona
devredilmesi isteği yeni değildir.
Patron örgütleri ve onların hükümetleri uzun yıllardan bu yana
kıdem tazminatının bir fona devredilmesini istemektedirler.
Patron örgütleri ve onların hükümetleri kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasını değil, bunun
ödenmesi biçimini değiştirmek
istemektedirler.
Bu sebeple “AKP hükümeti kıdem tazminatını ortadan kaldırıyor” şeklindeki bir iddia gerçekleri
yansıtmamaktadır.
Bizim görevimiz olguları olduğu gibi tespit edip, mücadelemizi somut olgular çerçevesinde
yürütmeliyiz.
Bizler gerçekler temelinde mücadelemize yeni unsurlar katmalı
ve o şekilde sermayeye karşı mücadelemizi büyütmeliyiz.
Kıdem tazminatı ile ilgili olarak şu gerçeklerin de bilinmesi
gerekmektedir:
Tablo 1. Kayıt Dışı İstihdam
Toplam İstihdam
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Toplam
İstihdam
2
Tarım Dışı İstihdam
Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmayanlar
Kişi (bin) 1990 18.538 1993 18.047 1995 19.892 1997 20.360 1999 21.413 2000 20.579 2005 21.928 2006 22.330 Kişi(bin) 10.314 8.784 10.134 10.946 11.494 10.925 10.863 10.430 %
55,6 48,6 50,9 53,7 53,6 53,0 49,5 48,5 Tarım Dışı
İstihdam
Kişi (bin) 9.848 10.638 11.506 12.367 13.193 13.812 16.008 16.360 Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmayanlar
Kişi (bin) 2.465 2.656 3.040 3.060 3.580 4.038 5.655 5.354 %
25,0
25,0
26,4
24,7
27,1
29,2
35,3
32,7
Kaynak: Candan 2007/Setav.org
Bu verilere göre, 2006 yılında toplam
istihdam edilen 22 milyon 330 bin kişinin 10 milyon 430 bin kişisi kayıt dışı
çalışma durumundadır. Bu yaklaşık
olarak çalışanların yarısının çalışmalarına ve yasaya göre kıdem tazminatı
hakkı olmasına rağmen, kayıtlı çalışmadıklarından dolayı bu haktan yararlanma durumunda değildirler.
Tablo 2. 1950-2005 Yılları Aktif Sigortalı-Aylık Alanların Sayıları (bin)
Yıl
SSK 1950 - 1955 - 1960 - 1965 896 Aktif Sigortalılar
ES 200 281 359 548 Bağ-Kur - - - - Aylık Alanlar
SSK -
-
-
55 ES 9
34 62 96 Aktif
Sigortalılar
Bağ-Kur
- - - - Toplam 200 281 359 1.444 Aylık
Alanlar
Toplam
9
34
62
151
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005 1.314 1.823 2.205 2.608 3.287 4.209 5.283 6.966 824 1.092 1.325 1.400 1.560 1.880 2.156 2.402 - 817 1.101 1.682 1.967 1.791 2.182 2.104 145 290 636 1.071 1.597 2.338 3.339 4.308 181 341 454 597 706 952 1.297 1.596 - 4 138 294 596 881 1.277 1.600 2.138 3.732 4.631 5.690 6.814 7.880 9.621 11.472 326
635
1.228
1.962
2.899
4.171
5.913
7.504
Üstteki tabloda da aktif sigortalılar içerisinde 2005 yılında toplam 6 milyon 966 kişinin teorik
olarak kıdem tazminatına hak kazanacağını tespit edebiliriz.
Bu veriler temelinde bir değerlendirme yapacak olursak, çalışanların yaklaşık yarısı yasal olarak kıdem tazminatı hakkından
mahrum kalmaktadırlar. Bunun
sebebi kayıtlı bir işte çalışmıyor
olmalarıdır. Bunun tabii ki sebebi
patronlar ve onların hükümetleridir. Sonuçta kayıt dışılığa göz yumanlar onlardır.
Ama bu gerçeklik bir başka gerçeği de ortaya koymaktadır:
O da, kıdem tazminatı meselesinin objektif olarak çalışan insanların önemli bir bölümünün
kendi sorunu olarak görmemesidir. Çünkü onlar zaten bu hakka
sahip değildirler. Ancak kayıt dışılığın kalkması koşullarında onlar
da böyle bir hakka sahip olanlar
olarak bu konudaki mücadeleye
katılabilirler. Fakat kayıt dışılık
farklı oranlarda da olsa tüm kapitalist ülkelerde patronların daha
fazla kar amacıyla başvurdukları
bir yoldur.
Buna şunun da ek lenmesi
gerekmektedir:
Sigortalı çalışan işçilerin önemli
bir bölümü de kıdem tazminatı
hakkına sahip olmasına rağmen
patronlar tarafından bu haktan
yararlandırılmamaktadır.
Patronlar işçileri değişik sebeplerle işten atmakta ve genel olarak
da düzmece sebeplerle tazminatsız
işten atmaktadırlar. Biz işçilerin
büyük bölümü yasal haklarını bilmediği için ve bu yasa dışı tutumlara karşı nasıl mücadele edeceklerini bilmediğimiz için de hak arayışında bulunmuyoruz. Çok az bir
kesim bu mücadeleyi vermektedir.
Artık herkesin de kabul ettiği şekliye yaklaşık 700 bin kişi
bir toplu sözleşmeden yararlanmaktadır. Bu Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’nın istatistiklerinde mevcut olan bir bilgidir.
Bu 700 bin kişi yine bir sendikanın üyesidir.
Sendikaların büyük bölümü de
işten atılan üyelerine sahip çıkma-
maktadır. Biz bunu bir dizi sarı
işbirlikçi sendikanın işten atılan
işçilere karşı takındığı tavırdan
biliyoruz. Az sayıda sendikanın
işten atılan üyelerinin hakları
için mücadele ettiklerine tanık
oluyoruz.
Bu sebeple gerçekten kıdem tazminatı alan çalışanların sayısının
çok az olduğunu söylediğimizde
gerçekleri ifade etmiş olacağız.
Bu gerçeklere, daha önceki yazılarımızda da yer yer değindiğimiz
şu gerçekleri de eklemeliyiz:
Kıdemli işçi denilen, uzun yıllar
bir fabrikada çalışan işçi arkadaşlarımızın yeni örgütlenen işyerlerinde sendikal örgütlenme dönemlerinde ya da politik aktiviteleri sırasında en önemli engelleyici
unsurların başında kıdem tazminatını kaybetme korkusu gelmektedir. İşçi arkadaşlar varolan gerici
burjuva yasalarca yasak olan ve
fakat işçiler için işyeri somutunda
ya da toplumsal mücadele açısından zorunlu olan bazı haklar için
meşru mücadele içerisinde saydı-
ğımız direniş, dayanışma eylemi
gibi eylemlere kıdem tazminatını
kaybetme korkusundan hareketle
katılmamaktadır. Ya da bu mücadeleye vermesi gereken aktiflikte
bir destek sunmamaktadırlar.
Yine sendikalı olan ve patronların saldırılarına karşı meşru hak
mücadelesi vermekle yüz yüze
gelen işçiler içerisinde de kıdem
tazminatını kaybetme korkusuyla
mücadeleye destek vermekten imtina eden çok sayıda işçi vardır.
İşyerindeki örgütlülüğü dağıtma
hedefli patron saldırısına karşı kıdemli işçiler aktif bir karşı mücadele yürümekten çekinmektedirler. Bunda tazminatsız işten atılma
korkusu büyük rol oynamaktadır.
Ya da toplu sözleşme dönemlerinde kendi taleplerini patronlara
ve onların örgütlerine kabul ettirme konusunda da üretimden
gelen güçlerini kullanmaktan aynı
sebeplerle korkmaktadırlar.
Kıdem tazminatı hakkının bir
fona devredilmesi sonucunda
işçilerin böyle bir korkuları da
olmayacaktır.
Yukarıda belirttiğimiz sebeplerle hiçbir hak kaybına uğramadan patronların biz işçilerin
hak ettiği kıdem tazminatını bir
fona devretmesi bugün ki gerçeklikler temelinde savunulabilir bir gelişme olarak görülebilir,
görülmelidir.
Burada bizim mücadele etmemiz gereken esas unsur, kıdem
tazminatı fonu ile ilgili hazırlanacak yönetmeliğin nasıl olması
gerektiğidir.
Böyle bir yönetmelikte yer alması gereken minimum kıstas bu
fonun işçiler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesidir. Biz bunu
talep etmeliyiz.
Biz işçilerin, kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı mücadele etmek görevimizdir. Bunun
için de bugüne kadar kazanmış
olduğumuz kıdem tazminatı bizlere ödenmelidir. Fon yönetmeliği
çıktıktan sonraki dönem için ise
bir yıllık çalışma karşılığı bir aylık
brüt ücret fona devredilmelidir.
Bu bir aylık brüt ücrete, kazanılmış olan ve değişik dilimlerle
işçiye bir yıl içerisinde ödenen
sosyal haklar da aylık brüt ücretin üzerine eklenerek fona
aktarılmalıdır.
İşçi her zaman kendisi için biriken kıdem hakkını denetleyebilmeli ve kendisine tahsis edilen
bir şifre üzerinden görebilmelidir.
Yine bu fonda biriken paranın işçi
tarafından ne zaman kullanılacağına da biz işçiler karar vermeliyiz.
Bu fonda biriken paralar hiçbir şekilde bir başka amaç için
kullanılmamalıdır.
Biz işçilerin ve işçi örgütlerinin
mücadelesini bu temelde yürütmesi gerekmektedir.
Bugün biz işçilerin büyük bir
bölümünün yararlanamadığı, yararlandırılmadığı bir kıdem tazminatının olduğu gibi devamını
savunmak işçilerin çıkarına uygun düşmemektedir.
Bu sebeple de dedik ki,
“Kazanılmış haklarımızı koruyarak mücadelemizi büyüteceğiz!”
04.02.2012
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler ( 1950-2006) Tablo 8.10’dan derlenmiştir
3
“TEHDİT DEĞİL, SENDİKAL ÖZGÜRLÜK
İSTİYORUZ!”
Son günlerde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik yaptığı açıklamalarda, İş Kanunu’nda
yapılacak değişikliklerle bazı sendikaların Toplu İş Sözleşmesi için
yetki almayabileceğini açıkladı.
Bakan Çelik yapılacak değişiklikle
yalnızca 12 sendikanın yetki alabileceğini belirtirken, üstüne basa
basa DİSK’in hiçbir sendikasının
‘barajı’ aşamayağını vurguladı.
Bu açıklamaları ile sanki DİSK
dışında hiçbir sendikanın etkilenmeyeceği havasını estirerek, diğer
sendikaların tepkisini azaltmaya
çalıştı. Faruk Çelik, bu açıklaması
ile DİSK’i açık hedef gösterdi.
Bu açıklamanın arkasından
DİSK sessizliğini bozarak, yasa
tasarısına karşı sokağa çıkarak
tepkisini ortaya koydu. Mersin’de
DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası,
31.01.2012 tarihinde sendika binası önünde bir araya gelen üyeleri ile İstiklal Caddesi boyunca
taşıdıkları dövizleri ile SSK önüne
kadar sloganlar atarak yürüdüler.
Bu eylem tüm sendikalara bildirilmesine rağmen, Petrol-İş üyesi
5 işçi dışında diğer sendikalardan
eyleme katılım olmadı. Eyleme
destek sunması gereken, Birleşik
Metal İş Mersin Şubesi de eylemde
yoktu.
SSK önünde basın açık laması yapıldı. Açıklamayı Genel
İş Mersin Şube Başkanı Kemal
Göksoy okudu. Göksoy yaptığı
açıklamada DİSK’e bu saldırıların
yeni olmadığını, “40 yıl öncede
bizi yok etmeye kalkıştılar, bir Çalışma
Bakanı çıktı DİSK’ın
canına ot tıkayacağız
dedi. Ama Türkiye
işçi sınıfı ve onun
önc ü g üc ü DİSK
15-16 Haziran direnişiyle bu girişime
yanıt verdi.” diyerek,
bugüne kadar bütün
baskılar bizi yok edemedi, bundan sonra
da edemeyecek dedi.
Ama bize baskı yapanlar tarih oldu diyerek 12 Eylül
faşizmine gönderme yaptı. “Bu
taslağının, Türkiye’nin uymakla
yükümlü olduğu İLO sözleşmelerine aykırı olduğunu” açıkladı.
Basın açıklamasının yapıldıktan sonra, işçiler sessizce sendikalarına geri döndü.
02.01.2012
Yeni İşçi Dünyası/Mersin
MADENCİLER GÜNÜ GÜRLEYİK’DE KUTLANDI
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Ege Yolcu” Dergisi ve motorcuları grubu, üç krom maden
ocağının bulunduğu Gürleyik
Köyü’nde 4 Aralık 2011’de ilk defa
Dünya Madenciler Günü vesilesiyle bir etkinlik düzenledi.
“Bilindiği gibi dünyanın en
ağır ve riskli mesleklerinden biri
maden işçiliğidir. Gürleyik Köyü,
birçok maden ocağına ortak uzaklıkta olması nedeniyle Ege Yolcu
Dergisi olarak burada bir etkinlik
düzenliyoruz” çağrısı yaptılar. Biz
de Yeni İşçi Dünyası okuyucuları
olarak bu etkinlikte yer almak ve
desteklemek amacıyla katıldık.
4
‘Dünya Madenciler Günü’
nasıl kutlanmaya başlandı?
Roma İmparatorluğu döneminde babasının gazabından
kaçarak, 4 Aralık tarihinde madencilerin çalışmakta olduğu bir
mağaraya sığınan ve bu madenciler tarafından “Azize” kabul edilen Santa Barbara’nın anısına her
Aralık ayının dördüncü günü,
‘Dünya Madenciler Günü’ olarak
kutlanmaktadır. Madencilerin koruyucu Azizesi olarak kabul edilen Barbara' nın bu mağaraya yerleşmesi ve mağarada çalışmakta
olan madencileri koruyor olması
nedeniyle, önce Anadolu'da daha
sonra da Avrupa ve tüm dünyada 4 Aralık "Dünya Madenciler
Günü" olarak kabul edilmiştir.
Dünyada krom madeninin
ilk bulunduğu yer, Bursa’nın
Harmancık ilçesidir. 1848 yılında
Amerikalı jeolog Lawrance Smith
tarafından Koca Maden de bulunup 1868 yılında üretime başlanmış. O günden buyana kaç maden
işçisi çalıştı, kaç tanesi yaralandı
veya öldü, net bilgiye sahip değiliz; “Türkiye’de 1955' ten bu yana
ölen maden işçilerin sayısı 2 bin
715, yaralanan işçilerin sayısı ise
326 bin 321. Türkiye, bu konuda
Avrupa birincisi, dünyada ise
üçüncü sırada yer alıyor.”
Gürleyik Köyü’nde düzenlenen etkinliğe gittiğimizde bizi
Emekçi’nin ve Ali Asker’in madenciler üzerine söyledi türküleri çalarak karşıladılar. Zaten
biz de yolculuğumuz sırasında
aynı türküleri söyleyerek gelmiştik. Emekçi’nin ve Ali Asker’in
kendileri yoktular, fakat madenciler üzerine söylediği türküler
Gürleyik dağlarında yankılanırken, birkaç maden işçisiyle
sohbet etme imkânı yakaladık.
Edinebildiğimiz bilgileri gazete
okuyucularımızla paylaşalım
istedik.
Ozan Emekçi’nin ve Ali Asker’in
madenciler üzerine okudukları
türküler Gürleyik köyünü ve dağlarını inletirken, bizde maden işçileriyle tanışmaya başladık; ilk
konuştuğumuz işçi arkadaş bayağı
çekingendi, selamımızı alırken ve
bizimle konuşurken maden oca-
ğında çalışmaktan kararmış dişlerini eliyle saklayarak sohbet etti.
Daha sonra ise SEKA’dan emekli
bir işçi emeklisi ağabeyimizle ve
biri maden ocağında çavuş olarak,
diğeri de işçi olarak çalışan iki arkadaşla kısa sohbet etme imkânı
bulduk.
Buradaki maden ocakları 1930
yıllarında Fransızlar tarafından
açılmaya başlamış ve maden ocaklarına giden yol ise Alman mühendislerinin planlamasıyla açılmış. Önceleri sırasıyla Fransızlar,
Türk Maden, Etibank, şimdi ise
Günsoy Madencilik Şirketi adı altında işletilmekte.
Maden ocaklarında çalışma
kaba kuvvete dayanmakta, işçilerin aldığı aylık net ücret ise 720
TL. Gürleyik Köyü’ndeki emeklilerin % 90’nı burada bulunan maden ocaklarından emekli. Sohbet
ettiğimiz maden işçilerinin çalıştığı ocakta 100 kişi çalışıyor. Diğer
iki maden ocağında ise toplam 80
kişinin çalıştığını öğrendik.
Çalışma şartlarının zorluğu
yanında, kafalarına taktıkları
miğferler ince ve ucuz olandan,
ayaklarındaki çizmeler ise normal
lastik çizmeler, kullandıkları lambalar ise karpit lambası; bir yıl öncesi Ma¬den Mühendisi İbrahim
Ağaya girişimi sonucu Alman
maden işçilerinin kullandığı miğfer, akülü lamba ve çelik burunlu
çizmeler işçilere dağıtılmış.
Sohbetimiz sırasında işçilerin
sendikalı olmadığını öğrendik.
Nedenini sorduğumuzda ise bir
işçi böyle olmasının daha iyi olduğunu, zaten işletmecinin aylıklarını ve primlerini zamanında
ödediğini onun için memnuniyetini belirtirken; diğer işçi, önce
etrafını kol açan ettikten sonra
aldığı maaşın kendisine yetmediğini, sendikanın olmasının iyi olacağına değinirken, çavuş Eti Bank
döneminde sendikanın olduğunu;
fakat sendika yöneticisinin o zamanlar zaten köşeyi döndüğünü;
onun için de sendika konusunda
kötü bir tecrübenin olduğu için,
maden ocağının özelleştirilmesinden sonra sendika örgütlenmesinin işçiler arasında pek rağbet
görmediğine değindi. Bizim işçilerin örgütlenmesi gerektiğinin
önemini anlatmamıza da; böyle
bir şeye girişildiğinde işten atılma
tehlikesi ve işçiler arasındaki patrona yalakalıktan dolayı imkânsız
olduğu yanıtını verdiler. Bu maden ocaklarından çıkan krom madeninin Türkiye’de işlenemediği
için Antalya’dan gemilerle yurt
dışına gönderiliyormuş ve bu madenden altın ve gümüş ayrışımı
da yurtdışında gerçekleşiyormuş.
Etkinlik başladığı için sohbetimizi kesmek zorunda kaldık.
Gürleyik Köy ü İlköğretim
Okulu bahçesi etkinlik alanında
günün anlam ve önemini belirten
konuşmayı, Maden Mühendisi
İbrahim Ağaya yaptı. Araştırmacı
Yazar Günür Karaağaç’ ta Gürleyik
İlköğretim Okulunda görev yap-
tığı yıllarda maden ocaklarında
yaptığı araş¬tırmalardan söz etti.
Daha sonra maden ocağında yanarak yarala¬nan maden işçisi
Hüseyin Eşmeli’ye, en uzun süredir çalışmakta olan işçi çavuşu
Kadir Ermiş’e, en yaşlı madenci
Durmuş Bayıl¬mış’a ve bölgedeki
maden ocaklarının kontrollüğünü yapan Ma¬den Mühendisi
İbrahim Ağaya’ya onur belgeleri
ve çiçek bu-ketleri verildi.
Maden işçilerinin çalışma şartlarını görüntüleyen fotoğraf sergisi ve işçilerin kul¬landığı karpit
lambası gibi çalışma malzemelerinden oluşan küçük bir sergi
de vardı. Maden Mühendisi Faik
Yazıcı’nın maden işçileri üzerine
yazdığı şiir okundu:
Biz madenciyiz,/ Yaşamımız dağ
başlarında geçer./ Düşüncelerimiz
taş üzeredir./ Dilimiz taşça konuşur,/ Taşça söyler./ Tüm sıcaklığımızla kucaklarız,/ Yer altını,
yeryüzünü./ Kedi gibi içine içine
sokulur,/ Çözümleriz doğanın gizini./ Alın terimizle yoğurur toprağı,/ Krom olur,/ Demir- bakırkurşun -kalay oluruz./ Menevişli
denizlerin kıyısında,/ Mermerden
saray oluruz./ Evinizde süs, sofranızda tabak,/ Banyonuzda fayans
oluruz./ Sizi sevgiyle birbirinize
bağlayan,/ Parmağınızda alyans
oluruz./ Petrol olur, kömür oluruz./ Yarım yaşanmış ömür oluruz./ Yitersek öldük sanmayın
bizi,/ Sonsuzluğa kanat açarız,/
Ak donlu güvercin olur./ Her gün
üstünüzde uçarız.
199 0’ l ı y ı l la rda Gü rley i k
Köyü’ne sürgün olarak gönderilen
öğretmen yöreyle ve işçilerle anılarından bir kesit anlattı ve bu yörede yaşananların bir kitap olarak
toplanması için muhtara öneri getirdi, muhtarın onaylamasından
sonra resimler çekilindi. Maden
işçilerin etkinlikte az olduğuna (9
kişi) dikkat çekildi. Maden oca-
ğını (Pazar olduğu için) ziyaret
edemedik.
( Not: bu yazıyı yazarken “Yolcu”
dergisi ve “Güney Ege” gazetesinden de yararlandık.)
Güney Ege’den Yeni İşçi
Dünyası okurları
17.12.2011
SODAP’ın çağrısı ile bir araya
gelen YDİ ÇAĞRI, BDSP, Partizan,
DHF, BDP, KÖZ’den oluşan bileşenler, devletin Uludere’de yaptığı
katliamı protesto etmek için basın açıklaması yapma kararı aldı.
Alınan karara göre, 8 Ocak Pazar
günü Esenyurt Meydanı’nda toplanılacak, yürüyerek AKP ilçe
başkanlığı önüne gidilecek ve
orada basın açıklaması yapılacaktı. Gözlemci olarak bir toplantıya katılan Halk Evi birliğe
katılmadı. Eylem birliği içinde yer
alan bileşenlerin imzasını taşıyan
ve eyleme çağrı yapan binlerce el
ilanı ilçenin çeşitli caddelerinde ve
mahalle pazarlarında dağıtıldı.
“AKP'nin ilçe binasına yürüyüş
ve orada basın açıklaması yapma”
şeklinde kararlaştırılan eyleme
iki gün kala KÖZ eylemin biçim
ve yöntemini doğru görmeyerek
platformdan çekildi.
Biz YDİ ÇAĞRI, BDP, BDSP,
DHF, SODAP ve PARTİZAN,
kararlaştırıldığı gibi 8 Ocak
2012 Pazar günü AKP İlçe binasına yürümek üzere Esenyurt
C u m h u r i y e t M e y d a n ı'n d a
toplandık.
Toplanma alanına gelenlere
kimlik kontrolü yapmaya çalışan,
kitleyi tehdit eden ve ablukaya
alan polis, kitleyi provoke edip
saldırmak istediğini her hareketinden belli ediyordu. Bu durumu
slogan ve konuşmalarımızla protesto ettik. Ve basın açıklamamızı
meydanda yaptık.
Yapılan ortak açıklamada, devletin katliamcı ve faşist yüzü,
yakın tarihte yaptığı katliamlar,
işkence, sokak infazları örnek
gösterilerek teşhir edildi. AKP
hükümetinin bugün de işçilerin,
emekçilerin ekonomik, demokratik hakları uğruna mücadelesine,
ulusal hakları için mücadele eden
Kürtlere, ilerici ve devrimcilere,
yurtsever güçlere karşı katliamcı
faşist saldırılarıyla ezilen ve sömürülenleri susturmaya çalıştığı
ifade edildi. Devletin Uludere'de
35 Kürt yoksulunu hunharca katletmesinin amacının tüm ezilen ve
sömürülenlerin susturularak daha
fazla sömürü ve talanlarına devam
etme amaçlı olduğu vurgulandı.
Buna karşı birleşerek, dayanışarak
ve mücadele ederek haklarımızı
koruyacağımız, özgürlüğümüze
kavuşacağımız dile getirildi.
Eylem boyunca; “Kürdistan
faşizme mezar olacak!, Faşist
devlet hesap verecek!, Yaşasın
halkların kardeşliği!, Bıji bratıya
gelan!, Baskılar bizi yıldıramaz!,
Anaların öfkesi katilleri boğacak!”
sloganları atıldı.
Platformda yer alan her kurum, açıklamaya birer flamasıyla
ve kendini ifade eden sloganların
yazılı olduğu dövizlerle katıldı.
EMEP’de eyleme destekçi olarak
katıldı.
Basın açıklaması yapıldıktan
sonra, polisin gözaltı saldırısına
karşı toplu olarak dağılacağımızı
belirtip birkaç adım attığımızda
polis saldırıya geçti. Dağılan kitleye saldıran polis, bir kadın göstericiyi yaraladı ve 14 kişiyi de gözaltına aldı.
Ertesi gün, 9 Ocak Pazartesi
günü saat 19.30’da biz YDİ
ÇAĞRI, BDSP, DHF, SODAP,
PARTİZAN polisin saldırısını bir
basın açıklamasıyla protesto ettik.
İki gün gözaltında tutulan 14 kişiden iki kişi tutuklandı.
11.01.2012
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Uludere Katliamı Protesto Açıklamasına Saldırı
5
Saya İşçileri Dernek Kurma Yolunda
11 Ocak günü çalışma koşullarının iyileştirilmesi, saya ücretlerinin arttırılması, sigortalarının
yapılması ve dernek çatısı altında
birleşmek gibi taleplerle iş bırakan Büyüksaat Ayakkabıcılar
Çarşısı’nda faaliyet gösteren
saya işçileri dernek kurmaya
hazırlanıyorlar.
Bir hafta boyunca iş bırakıp
direnişe geçen saya işçilerine, direnişlerinin son günlerinde sektörün farklı dallarında çalışan ayakkabı işçileri de destek verdiler. Bu
süreçte işçiler arasından 20 kişilik
bir heyet seçildi. Bu heyet hem işverenlerle görüşmeleri yürütmek,
direnişi yönlendirmek hem de kurulması planlanan dernek yönetiminde yer almak üzere seçildi.
Heyetin ilk icraatı saya fiyatlarının artırımı için bir oran belirlemek oldu. İşçilerle de görüşülerek
saya başı ücretlerinin %35 oranında arttırılması talebi işverenlere iletildi. Görüşmelerde yapılan
pazarlıklar sonucunda saya üc-
retlerine bir zam uygulandı, fakat
bu işçilerin belirledikleri oranın
altında kaldı, %25 oranında zam
alındı. Bunun ardından işçiler atölyelerine, işlerinin başına
döndüler.
İşçilerin iş koşullarının iyileştirilmesi, sigortalı olmak gibi talepleri ise şimdilik askıda kaldı.
İşçilerin daha öncelikli ve acil
olarak gördükleri bir konu dernek
kurulması meselesi… Bunun için
yönetimde olacak kişiler seçildi,
öngörüşmeler yapıldı. Şimdi iş yasal prosedürleri hayata geçirmeye
kaldı. Fakat şu ana kadar bu prosedürleri gerçekleştirmek için bir
girişimde bulunulmuş değil.
İşçiler kurulması planlanan
dernekten çok şey bekliyorlar. En
önemlisi örgütlülüklerinin sağlanması, bu sayede işverenlere
karşı ortak hareket edebilmek, ilk
aşamada hayata geçiremedikleri
taleplerini dernek yoluyla hayata
geçirebilmek istiyorlar. Öte yandan sosyal yardımlaşma ve atöl-
yelerde kullandıkları malzemeleri
dernek aracılığıyla daha düşük
maliyetle temin etme vb. istekleri
var.
İşçilerin haklı talepleri uğruna
başlattıkları bu direniş çok büyük
öneme sahip. Zira artık canlarına
tak dedirten bir noktaya gelmişlerdi. Örgütlenmek istemeleri,
bunun için girişimde bulunmaları
da ayrıca öneme sahip. Fakat ilk
anda, direnişin verdiği heyecanla
alınan kararlar eğer hemen hayata
geçirilmez, sürüncemede bırakılırsa işçilerin beklentileri, talepleri
havada kalmış olur. Bu nedenle
acil olarak dernek kurmak için gerekli işlemlere zaman kaybetmeden başlanmak zorundadır.
22.01.2012 Adana
Mersin Emek ve Demokrasi Platformu
“Savaşa ve Nükleer Santrale” Karşı Yürüdü
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
M
6
ersin Emek ve Demokrasi
Platformu “Ağacı kanla sulamayın, dalları sizden intikam
alır. SAVAŞA HAYIR!” mitingi
düzenledi. Saat 12.00’de Devlet
hastanesi önünde bir araya gelen sendikalar, çevre örgütleri ve
siyasi partiler Metropol miting
alanına doğru sloganlar atarak
yürüyüşe geçtiler. Yol boyunca
“Emperyalistler yenilecek, direnen halklar kazanacak!, Savaşa
değil eğitime, sağlığa, emekçiye
bütçe!, Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!,
Genel grev genel direniş, Nükleer
santral istemiyoruz,…” sloganları atıldı. Sendikalardan Genel
İş’in güçlü katıldığı yürüyüşte
TÜMTİS, Petrol İş ve KESK üyesi
sendikalar ve Mersin Nükleer
Karşıtı Platform “NÜKLEER
SANTR AL İSTEMİYORUZ”
Pankartı ile İnsan Hak ları
Derneğ i “İFA DE VER MEK
D E Ğ İ L , İ FA D E E T M E K
İSTİYORUZ” pankartı ile yürüdü. Roboski katliamının dö-
vizleri taşındı. Yürüyüş Metropol
Miting alanında son buldu.
Katılanların selamlandığı miting alanında açılış konuşmasını
Emek ve Demokrasi Platformu
adına Yusuf Kaya gerçekleştirdi.
AKP’nin izlediği politikaların ülkeyi sermayenin ihtiyacına göre
şekillendirdiğini belirten Kaya,
kamusal alanın tasfiye edildiğini
ve eğitim, sağlık, sosyal güvencenin sermayenin talanına açıldığını ifade etti. Emperyalistlerin
Suriye’ye yönelik operasyon hazırlıkları içinde olduğunu söyleyen Kaya Türkiye’nin de bu işin
taşeronluğuna soyunduğunu
belirtti.
Kaya’nın ardından genel merkez yöneticileri ve Mersin milletvekillerinden Aytuğ Atıcı ve
Ertuğrul Kürkçü sahneye çağrılarak beyaz güvercinler ve beyaz
balonlar gökyüzüne bırakıldı.
BDP Mersi n Mi l let vek i l i
Ertuğrul Kürkçü ve CHP Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı kürsüde
birer konuşma yaptı.
Er tuğ r u l Kürkçü, Türkçe
Kürtçe ve Arapça kitleyi selamlayarak konuşmasına başladı.
Kürkçü Roboski katliamından
bahsederek, iktidarın kendi halklarıyla savaştığını ve savaşa hazırlandığını kaydetti. Kürkçü’den
sonra konuşma yapan Aytuğ Atıcı
ise emperyalistlere ve AKP’ye hayır demenin savaşa hayır demek
olduğunu belirtti.
Yapılan konuşmaların ardından miting, Grup Yelken’in türküleriyle sona erdi.
23.01.2012
Yeni İşçi Dünyası/Mersin
G
ama Reklam Grup Isıso
Sanayi Sitesi’nde bulunan bir
işyeridir. Beş bölümden oluşuyor. Digigraf, MBS Reklamcılık,
Fasad Mühendislik, Art Metal ve
Teknopark. Bu bölümler sanki
kendi aralarında bağımsızmış
gibi çalışıyorlar, ama kazanılan para bir havuzda birikiyor.
Bölümler tek elden yönetiliyor
aslında, her bölümün genel müdürü var.
2009 krizi bahane edilerek
maaşlarımız geciktirildi, çoğu
zaman da ödenmedi. İşveren her
bölümde ayrı ayrı toplantı yapıp,
krizden etkilendiğini, global bir
kriz olduğunu ve bunun içinden
çıkmak için işçilerden kendisine
destek olmasını isteyip, sözüm
ona fedakarlık yapmamız gerektiğini, kendisinin fabrikasına bir
şey olmayacağını, ancak işçilerin
bu kriz durumunda işsiz kalacaklarını her toplantıda yenileyip duruyordu. Hep işçilerin tarafında
olduğunu, kendisinin de işçilikten geldiğini söylüyordu. Ayrıca
fısıltı gazetesi üzerinden kendi
adamları (muhbirleri ve yalakaları) tarafından psikolojik olarak
da sürekli baskı yapıyordu.
2009 yılına ait hiçbir işçinin
ne agilerini, (çocuk parası) ne de
maaşlarını ve mesai ücretlerini
vermedi. İşveren söylediği yalanlara yenilerini ekleyip “iyi bir
yönetimle çalışmadığını” söyleyip yeni bahaneler uydurmaya
devam etti. İşçilerde yavaş yavaş
bir araya gelip bir şeyler yapmak gerektiğini anlayıp “oturma
eylemleri” yapmaya başladılar.
2010 yılında da oturma eylemleri
her bölümde ayrı ayrı devam etti.
İşveren önce “küçültme” yaptım
diye eylemlerde sesi çıkanları ve
öncü işçileri işten attı ve atarken
de “işine gelmeyen çalışmaz, işte
kapı burada” deyip, on, on iki
yıllık işçileri işten attı. Ve işçilere “ben sizi işten çıkarıyorum”
deyip, yasal haklarını on beş-on
altı taksite bölüp ödeyeceğini vaat
etti. Bıktırılmış ve sindirilmiş işçilerin çoğu bunu kabul etti. İşten
çıkan bir pişman, çıkmayan bin

pişman oldu. İşveren de işçileri
bölüp parçalamak için elinden
gelen her numarayı yaptı. Bazen
bir bölüme ödeme yapıyor, diğer
bölümlere ödeme yapmayarak
bölümler arasında işçileri birbirine düşürüyordu. Sermaye gibi
böl, parçala, yönet politikasını
2010 yılı, 2011 yılında da uyguladı. İşçiler bu oyuna gelmemek
için uzun süre direndiler. Oturma
eylemlerine devam ettiler. Her
eylemden sonra sürekli kelle alıyordu patron. Ne kadar öncü işçi
varsa işten çıkarıyor ve diğer işçileri sömürmeye devam ediyordu.
İşveren her oturma eyleminden
sonra toplantı yapıp, işçilerin
ağzına bir parmak bal sürüp sömürmeye devam ediyordu. “Ya
benimle olursunuz ya da çeker gidersiniz, sizin paranız bende kalmaz, makineleri satar
yine sizin
paranızı
öderim”
gibi palavra
atıyordu.
Bütün
bunlara
rağmen
öncü işçiler, sürekli
bu du r umun böyle
gitmemesi
gerektiğini
söyleyip, diğer işçileri ikna edip
daha büyük ve daha kapsamlı bir
oturma eylemi yapmamız gerektiğini söylüyorlardı. Tabii bu durumdan hemen işveren de haberdar oluyor ve önlemini alıyordu.
Bize, “artık her bölüm kendi
içinde çalışacak, bir bölüm diğer
bölümle ilgilenmeyecek” deyip
bölümlerdeki işçilerin bir arada
olmasını engelliyordu. İşten çıkardığı ve artık bu duruma dayanamayıp işten çıkan işçilerin yerine “Taşeron” işçiler işe aldı. Bu
şekilde kadrolu işçileri tavsiye planını ustalıkla sürdürdü. Taşeron
işçiler her ay maaşlarını düzenli
alıyor, kadrolu işçiler alamıyordu.
Resmen işveren, işçileri ikiye ayır-
mıştı. Kadrolu işçiler ve taşeron
işçiler. Kadrolu işçiler maaşlarını
almak için eylem yaptığında taşeron işçiler harıl harıl çalışıyordu.
2010 ve 2011 yılı bu şekilde geçti.
Halen işçiler 2009 yılına ait maaş
ve mesai ücretlerini alamadılar.
2010 ve 2011 yılının da birikmiş
maaşlarını alamadılar. Zamdan
söz edilmiyordu. Yine eylem,
yine işten çıkartılan işçiler ezber
bozulmuyordu. Pişkin patron,
“benim en büyük kredim işçilerimdir” diyordu yaptığı toplantılarda. Her toplantıda işçilere
“arkadaşlar çalışalım kazanalım,
maaşlarınızı ödeyeyim” diyordu.
Artık her bölüm kendi içinde eylem yapıyor, bir bölümden diğer
bölüme geçemiyordu.
Hafif metal ve plastik bölümü
çalışanları olarak bir araya gel ip ot u r ma
eylemi yapıyorduk. Art
metal bölümünde çalışa n işçi lere
maaşlarını
veriyordu.
Bu şekilde de
işçiler arasındaki mesafeyi
iyice açıyor,
işçileri birbirine düşman
ediyordu.
Sü rek l i bi r
alicengiz oyunu oynuyordu. Bu
arada işveren taşeron sistemini
iyice yerleştirdi fabrikaya. Öyle bir
duruma geldi ki, bazı bölümlerde
yapılan oturma eylemleri boşa
çıktı. Kadrolu işçilerin yaptığı eylem işverenin taşeron işçileri tam
gazla çalıştırmasına sebep oldu.
Yıllarını Gama Reklam’a vermiş
işçiler çaresiz, ya işyerine ihtar
çekerek işten ayrılıyor ya da mecbur oldukları için işverenle konuşup anlaşmalı olarak işten ayrılıyordu. 45 yıllık bir geçmişi olan
Gama Reklam yeşil sermayeye
hoş görünmek için fabrika bünyesinde kocaman bir cami (mescit) yaptırdı. Zaten şükürcü işçilere de” böyle bir şey lazımdı” diye

Billur Tuz / İzmir
Tek Gıda-İş Sendikası üyesi olan Çiğli’deki Billur Tuz işçileri işten atıldı. Taşeron firmanın sözleşmesinin
bitmesi nedeniyle işten atılan ve çoğunluğu kadın olan işçiler fabrika önünde direniyorlar. 2 Ocak’ta işten atılan 54 işçi soğuk geçen günlere rağmen fabrika önündeki direnişlerini sürdürüyor. Sendikalı olarak işlerine
dönmek isteyen işçiler direnişi sürdürmekte kararlılar.
düşündü. Cuma günleri işyerine
gelen hoca (imam) işverenin ağzından konuşuyor, hatta bazen
de Kuran-ı Kerimden cımbızla
hadisler, ayetler söyleyip “aşınıza
işinize sahip çıkın, fitneye fesada
aldanmayın, dört elle işinize sarılın” deyip inançlı işçileri ikna
çalışması yapıyordu.
Yine ödenmeyen maaşlar, mesailer, agiler, bol bol taşeron işçiler … İşçiler ailelerine ekmek
götüremez, kiralarını ödeyemez,
kredi kartı ve elektrik, su gibi faturalarını ödeyemez durumdalar.
Krediyle ev sahibi olanlar taksitlerini ödeyemez duruma geldiler.
Çocuğunu dershaneye gönderemeyenler, karısından ayrılmak
zorunda kalan işçiler var. Vb. vb.
Bayramlarda verilen ödeme
sözleri boşa çıktı. İşveren acil
ödemesi olan işçi varsa, kendi
bölüm müdürüne dilekçe yazsın, muhasebe değerlendirsin,
uygunsa ödenir talimatı verdi.
İşçiler kendi emekleriyle kazandıkları maaşı almak için artık dilekçe yazmaya mecbur bırakıldı.
Bu duruma dayanamayan bazı
işçiler işverene noterden protesto çekip mahkemelik oldular.
Bazıları kendi yasal haklarından
vazgeçip işten çıktılar. Bazılarına
da (en çok işverenin işine yarayanlar) gizliden alacakları
ödenip işlerine devam etmeleri
sağlandı. İşveren bazı işçileri de
tek tek yanına çağırıp “sana zam
yapacağım, işler düzelince bonus
(fazladan para) vereceğim” deyip,
ikna etti. Patron her türlü oyunu
oynayarak sömürüsünü devam
ettiriyor.
Gama Reklam bünyesinde 4 taşeron var. Bunun sonucu olarak
ve işçiler arasında birlik olmadığı
için sendika fabrikaya giremiyor.
İşçilerin önemli bir bölümü sendikaya sıcak bakmıyor. Gama
Reklam’da işçiler açısından temel
sorun, birikmiş alacakların, tazminatların nasıl alınacağından
ibarettir.
Ocak 2012
Yeni İşçi Dünyası Okuru Gama
Reklam işçisi

Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Gama Reklam’da Her Türlü Oyun Var
7
Hukuk Köşesi
Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız.
Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır.
İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol
ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı
yasaları bilmek zorundadır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu – V
Genel Kurul - II
Bu sayımızda sendikaların genel kurullarında yapılan seçimlerdeki yasal kurallar konusu ile devam ediyoruz.
Genel kurulu Valilik tarafından görevlendirilen hükümet komiseri izler ve denetler. Eğer hükümet komiseri yoksa genel kurul başlatılır ancak bu durum derhal Valiliğe bildirilir.
Seçimli genel kurullardan en az on beş gün önce genel kurula katılacak üye veya delegelerin listesi, genel kurulun gündemi, yeri, zamanı ve çoğunluk sağlanamadığı takdirde yapılacak ikinci toplantının bilgileri bölgede yetkili bulunan seçim kuruluna ve mülki amire
verilir. Seçim kurulu genel kurul ile ilgili bilgileri onaylar. Onaylanan
listeler ve genel kurula ilişkin diğer bilgiler toplantıdan en az yedi
gün önce sendika şubesi, sendika veya konfederasyon binasında asılarak ilan edilir. İlan en az üç gün asılı kalmalıdır. Bu listelere yapılacak itirazlar seçim kurulunca görevlendirilen hakim tarafından
incelenir. İtirazlar en geç iki gün içinde karara bağlanır.
Genel kurulların Cumartesi görüşmeler ve Pazar günü seçimler
biçiminde planlanması zorunludur. Seçimler Pazar günü 17’ye kadar tamamlanmak zorundadır. Şube genel kurulları bir günde de
tamamlanabilir.
Seçim kurulu tarafından görevlendirilen hakim bir başkan ve iki
üyeden oluşan seçim sandık kurulu oluşturur. Sandık kurulu başkanı en az 15 yıllık hizmeti bulunan Devlet memurları arasından
seçilir. Diğer iki üye ise seçimlerde aday olmayan delegelerden seçilir.
Seçim sandık kurulu, seçimlerin kanunlara, sendika veya konfederasyon tüzüğüne uygun bir şekilde yürütülmesi, oyların sınıflandırılması ile görevlidir. Bu görev seçim ve sınıflandırma işlemleri
bitinceye kadar aralıksız olarak devam eder.
Genel kurulda sendikanın zorunlu organları için yapılan seçimler
seçim sandık kurulunun gözetimi ve denetimi altında serbest, eşit,
gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre yapılır. Delege olabilmek
ve oy kullanabilmek için 16 yaşını doldurmuş olmak şarttır.
Genel Kurulda adayların listeleri tek veya organlara göre ayrı ayrı
olarak başkanlık divanı tarafından seçim kurulu başkanına mühürlenmek üzere verilir.
Genel kurulda delege olmayanlar oy kullanamazlar. Seçim kurulu delegenin nüfus cüzdanı ve resimli üyelik veya delegelik kartını
kontrol eder. Delege, delege listesindeki isminin karşısını imzaladıktan sonra oy kullanır. Oylar seçim kurulu başkanı tarafından
mühürlenmiş listedeki isimlerin işaretlenmesi şeklinde kullanılır.
Seçilecek organı oluşturan üye sayısından daha fazla adayın işaretlendiği pusulalar veya pusula yerine başka kâğıtlara kullanılan oylar
geçersiz sayılır.
Seçimlerin sonunda sonuçlar tutanağa geçirilir. Tutanak sandık
kurulu başkan ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanakların bir
örneği seçim yerinde asılarak ilan edilir. Kullanılan oylar ve diğer
belgeler tutanağın bir örneğiyle birlikte seçim kurulu başkanlığı tarafından üç ay saklanır.
Seçimlere tutanakların düzenlenmesinden sonraki iki gün içerisinde itiraz edilebilir. İtirazlar hakim tarafından incelenerek, kesin
olarak karara bağlanır.
İtiraz süresi geçtikten ve itirazlar karara bağlandıktan sonra kesin
sonuçlar hakim tarafından ilan edilir, ilgili sendika, sendika şubesi
veya konfederasyona bildirilir.
Ancak sendika yöneticileri, adaylar veya delegeler seçimlerin yukarıdaki hükümlere aykırı yapıldığı veya seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük yapıldığını iddia ederek seçimlere itiraz
edebilirler. Bu durumda seçimler hakim tarafından iptal edilebilir.
Eğer iptal kararı verilirse 2-7 gün içerisinde sadece seçimlerin yenilenmesi için yeniden toplantı yapılır. (Madde 52)
Yapılan seçimler sonrasında seçim kurulu başkanı, seçim sandık
kurulu başkanı ve üyelerine Kanunda belirtilen hükümlere göre
ücret ödenir. Genel Kurullardaki seçimler sırasında sandık kurulu
başkanı ve üyelerine karşı işlenen suçlar, kamu görevlilerine karşı
işlenen suçlar olarak kabul edilir ve buna göre cezalandırılır. (2821
sayılı Sendikalar Kanunu 14. madde)
Bu sayımız ile Genel Kurul konusunu bitirmiş oluyoruz. Gelecek
sayımızda sendika ve konfederasyonların diğer organları ile devam
edeceğiz.
[email protected] adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
Ülker Grubuna Tez-Koop İş Sendikası’ndan Uyarı
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
12
8
Ocak Perşembe günü, Şok
Marketlerde çalışan işçiler
tarafından, Ülker Grubunun işçileri zorla sendikadan istifa ettirmesi Yıldız Holding önüne konulan siyah çelenk ve Şok Marketler
Genel Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasıyla protesto
edildi.
Te z -Ko o p İ ş t a r a f ı n d a n
İstanbul’un çeşitli noktalarından
servisler kaldırılarak Üsküdar
Kısıklı’da bulunan Şok Marketler
Genel Müdürlüğü önünde basın
açıklaması yapıldı. Basın açıklamasından önce, Yıldız Holding
önüne işçiler tarafından sendikalarına yapılan saldırıları protesto etmek amacıyla siyah çelenk
bırakıldı. Çelenk bırakıldığı zaman işçiler adına açıklama yapan
Genel Eğitim Sekreteri Haydar
Özdemiroğlu “Ülker grubu Şok
marketleri Migrostan satın aldığı
sırada yürürlükte olan bir toplu iş
sözleşmesi vardı. Bunu bilerek satın almıştı. Ve bugün bu sözleşme
maddelerini yerine getirmiyor.
Bununla da kalmıyor ve sendikalı olan işçileri zorla sendikadan
istifa etmeye zorluyor. Biz bu durumu kınıyor ve buradan Ülker
grubunu uyarıyoruz.”dedi.
Yapılan açıklamanın ardından
Şok Market işçileri, sendikaya üye
işçiler, direnişte olan Kampana
deri işçileri, Yeni İşçi Dünyası
okurları, sloganlar eşliğinde Şok
Marketler Genel Müdürlüğü
önüne kadar yürüyüş yaptı.
Yürüyüş esnasında şu sloganlar
atıldı. “Yaşasın sınıf dayanışması!,
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, İnadına sendika inadına TezKoop!, Ülker şaşırma sabrımızı taşırma!, Şok işçisi yalnız değildir!”
Şok Marketler Genel Müdürlüğü
önünde önce Türk-İş 1. Bölge
Temsilcisi Faruk Büyükkucak konuşu. Büyükkucak şunları söyledi:
“Günümüz Türkiye’sinde emeğe
ve sendikalara yönelik bilinçli ve
kapsamlı saldırılar var. Siyasal
iktidar ileri demokrasiden bahsederken, emeğe dönük saldırıları
görmezden geliyor. Şok marketler Ülker Grubu tarafından satın
alındıktan hemen sonra sendikalı
işçilere yöneliyor. Baskı ve şantajla
işçileri sendikadan istifa ettiriyor.
Bunun hesabını verecekler. Bugün
buradayız. Yarın bu inatları ısrar
eder, suç işlemeye devam ederlerse
her türlü yaptırım için, üretimden
gelen gücümüz dahil, Ülker ürünlerini satın almama dahil, Türk-İş
çalıştığı ambalaj şirketi Polinas’ta,
işçileri kendi kurdurduğu ancak
toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi
olmayan Öz-Petrol-İş’e üye yapan Ülker Grubu, Türk-İş’e bağlı
Petrol-İş Sendikası’na geçen ve
tüm baskılara rağmen istifa etmeyen işçileri işten attı. Ülker
Grubunun işçileri üye olmaya zorladığı Hak-İş’e bağlı Öz-Petrol-İş
Sendikası’nın, ne Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarında adı vardı, ne de toplu sözleşme imzalaya hakkı ve yetkisi
vardı”
Basın açıklaması işçilerin uyarısıyla son buldu. “Ülker Grubu, uyarımıza kulak vermez, üyelerimiz
üzerindeki baskılara devam ettiği
sürece Tez-Koop-İş Sendikasıyla
karşı karşıya kalacak. Şok işçisi ve
örgütlü bulunduğu Tez-Koop-İş
Sendikası, sendikalı ve toplu sözleşmeli çalışma hakkından asla
vazgeçmeyecek. Baskılar son buluncaya dek mücadelemizi ve eylemlerimizi sürdüreceğiz.”
13.01.2012
Sefalet Ücreti Güncellendi!
Asgari Ücret Tespit Komisyonu,
2012 yılı için geçerli olacak asgari
ücreti açıkladı. Buna göre, 16 yaşından büyükler için aylık brüt ücret ilk 6 ay için 886,50 lira, ikinci 6
ay için 940,50 TL olarak açıklandı.
Bekar bir işçi için aylık net ücret ilk
6 ay için 701,14 lira, ikinci 6 ay için
739,80 TL olacak.
16 yaşını doldurmamış işçiler
için aylık brüt ilk 6 ay için 760,50
lira, ikinci 6 ay için 805,50 lira olarak tespit edildi. Bu işçiler için de
aylık net ücret ilk 6 ay için 610,94
lira, ikinci 6 ay için ise 643,15 lira
olarak uygulanacak.
Asgari ücret, yılın ilk 6 ayı için
yüzde 5,91, ikinci 6 ay için yüzde
6,09, toplamda yıllık artış oranı
yüzde 12,37’dir.
Yıllık sefalet ücretinde yüzde
12 artış olması, hükümet ve işçileri temsilen komisyonda yer alan
Türk-İş’li sendika ağaları tarafından başarı olarak sunuluyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik, 2002'den bu
yana net asgari ücretteki artışın
yüzde 257,6 olduğunu belirterek,
''Enflasyondaki artışın yüzde 120
olduğu göz önünde bulundurulduğunda, asgari ücrete yapılan artışın enflasyonun üzerinde olduğu
açıkça görülecektir'' diyor.
Çalışma Bakanı 2002 yılından
bu yana, örneğin ulaşıma, temel
gıda maddelerine, elektriğe, doğalgaza, suya vb. yaptıkları zamları unutmuş galiba!! Bu zamların
asgari ücret artışının çok çok üze-
rinde olduğu gerçeğini Bakan ortadan kaldıramaz!! Asgari ücret ile
çalışan milyonlarca işçiyi, yüzdelik artış miktarı değil, cebine giren
para ve bu para ile alabildiği temel
ihtiyaç maddeleri ilgilendiriyor.
A s g a r i Ü c r e t Te s p i t
Komisyonu’nda işçileri temsilen
yer alanlardan biri olan Türk-İş
Genel Eğitim Sekreteri Ramazan
Ağar ise, “Asgari ücret görüşmelerinde işverenin ilk 6 ay için yüzde
3, ikinci 6 ay için de yüzde 2.2 zam
istediğini” ifade ederek, ''Bu varılan rakam çok iyi bir rakam değil
ama oranlarda yüzde yüz artış
var. Biz bu artışı mücadele vererek
sağladık. Sonuç oy birliğiyle imzalandı. TÜRK-İŞ muhalefet şerhi
koysaydı bu artış olmazdı'' dedi.
Ramazan Ağar adlı sendika ağası
da, sonuçtan memnun. Çünkü o
milyonlarca işçi gibi asgari ücret
ile çalışmıyor!!
Türk-İş’in Aralık 2011 verilerine
göre, bu ülkede açlık sınırı 940 TL,
yoksulluk sınırı 3.063 TL’dir. Türk
İş’in her ay yaptığı açlık sınırı, yoksulluk sınırı araştırma sonuçları ile
asgari ücret miktarı arasında görüleceği üzere önemli fark vardır.
Biz işçiler asgari ücret, sefalet ücreti ile çalışmaya mahkum değiliz.
Yaratan ve üreten biziz. Kendi iktidarımız için mücadele etmeliyiz.
Kendi iktidarımızda sefalet ücreti
uygulaması olmayacaktır.
Ka hrolsu n ücret l i kölel i k
düzeni!
02.01.2012
Eğitim Köşesi
Fiyat ve Fiyatın
Belirlenmesinde Pazarın
Etkisi II
Fiyatlarla ilgili olarak kullanılan çeşitli kavramların anlamları
şöyledir:
Maliyet fiyatı: Bir metayı (veya hizmeti) üretmek için ve satışa
sunmak için gerekli giderlerin tümü olarak adlandırılır. Bu giderler
içinde üretim sürecinde işçilerin işgücünün ödenmeyen bölümü olarak el konulan artı değer yoktur. Bu, kapitalist muhasebede kâr olarak
görünür. Böylece kârın kaynağının gerçekte işçilerin alınteri olduğu
gözlerden gizlenir.
Toptan satış fiyatı: Bir metanın fabrikada, aracı, toptancı, satıcıya
satılışındaki fiyatı. Bu fiyat içinde artı değerin sanayici kapitaliste +
toprak rantına giden kesimi vardır. Bu, görünürde maliyet fiyatına
eklenen bir sanayici kârı ile belirlenir.
Perakende satış fiyatı: Toptan satış fiyatının üzerine görünürde ticari sermaye kârının eklendiği fiyattır. Ticari sermaye kârının kaynağı da, üretim ve metanın tüketiciye ulaştırılması sürecinde çalışan
insanların emeklerinin karşılığının el konulan bölümüdür. Art değerdir. Meta tüketiciye bu fiyat üzerinden ulaşır.
Tekel fiyatı: Bir alanda pazarın tümünü veya önemli bölümünü
elinde tutan tekellerin, bu konumlarını kullanarak tüketiciler aleyhine gerçek değerin çok üzerinde belirledikleri satış fiyatıdır. Tekel
konumu, bazen de piyasadan küçükleri silip atmak ya da daha küçük
bir tekeli iflasa sürükleyip yutmak için kısa süreli damping fiyatları
uygulaması için kullanılabilir. Dampinge uğrayan metalar, bir süre
gerçek değerlerinin altında fiyatlarla satılır. Bu fiyat politikası, kısa
süre açısından tüketicilere yararlı görünse de, uzun süre açısından,
kapitalist ekonominin düzenleyicilerinden biri olan rekabetin iyice
sınırlandırılmasına yol açtığı için, sonuçta uzun evrede tüketicilerin
zararınadır.
Fiyat makası: İki grup ürünün fiyatlarının birbirinden giderek
uzaklaşmasına verilen addır. Kapitalizm bu noktada, tarım ürünleri
ve hammaddelerin fiyatlarının, işlenmiş sanayi ürünleri fiyatlarına
göre çok daha yavaş gelişmesi ile belirlenir. Fiyat makası, sürekli olarak işlenmiş sanayi ürünleri lehine açılmaktadır.
Destek fiyatı: Özellikle tarım kesimindeki üreticilerin gelirlerini
belirli bir düzeyde koruyabilmeleri amacıyla, ürünlerini onun altında
satamayacakları fiyat. Bu fiyat kapitalist ülkelerde devlet tarafından
belirlenmektedir. Üreticiler serbest pazarda bu fiyatın üstünde veya
bu fiyata satamadıkları bütün ürünlerini söz konusu fiyata devlete
satmaktadır. Bütün emperyalist kapitalist ülkelerde, tarımın tümden
ortadan kalkmasını engellemek için; bunun yanında belirli sanayi
dallarında da üretimin durmasını engellemek için bu tip destek fiyatları, destek alımları yapılmaktadır. Bu gerçekte, kapitalist devletin,
tüm kapitalist sınıfın çıkarları adına, bir alandan diğer alana kaynak,
artı değer transferidir.
Fiyat indirimi: Özellikle perakende satışlarda, genelde eldeki stokları eritmek, depolarda yeni metalara yer açabilmek için bir malın fiyatının daha önce ilan edilmiş düzeyinin altına indirilmesidir. Fiyat
indirimi emperyalist-kapitalist ülkelerde, genellikle mevsim değişiklikleri dönemlerinde ‘mevsim sonu satışları’ adı altında özellikle tekstil alanında yaşanan bir olgudur.
Fiyat ayrımı: Aynı meta veya hizmetin değişik bireylere ve tüketici gruplarına değişik fiyatlarla sunulmasının adıdır. Bu, esas olarak tekelci kapitalizmin ürünüdür. Satıcı tüketici pazarına ne ölçüde
egemense, o ölçüde fiyat ayrımı yapabilecek durumda, şu gruba şu
kadara sattığı aynı mal ve hizmeti, şu gruba bu kadara satabilecektir.
Örneğin Türkiye’de elektrik enerjisinin kilovat/saat olarak normal
hane elektrik kullanımındaki fiyatı; büyük alıcı konumundaki sanayi
işletmelerindeki kilovat/saat fiyatının iki misli kadardır.
Ocak 2012
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Konfederasyonu ve bağlı sendikaları olarak her kararı alacağımızı
bildiriyoruz.”
Basın açıklamasını Tez Koop İş
Sendikası Genel Eğitim Sekreteri
Haydar Özdemiroğlu okudu.
Basın açı k lamasında şunlar
belirtildi.
“ Toplu iş sözleşmesi Şok
Marketler henüz Migros bünyesindeyken 1 Mayıs 2011’den 1
Mayıs 2014’e kadar geçerli olmak
üzere imzalandı. Ülker Grubu Şok
Marketleri yürürlükte olan toplu
iş sözleşmesini bilerek satın aldı.”
“İşçiler bizzat bölge sorumluları tarafından Ülker Grubunun
arabalarına bindirilerek notere
götürülüyor. Sendikadan istifa ettiriliyor, istifa noter paraları Ülker
Grubu tarafından, yani işveren tarafından ödeniyor.”
Basın açıklamasında, Ülker
Grubunun işçiler üzerinde yapmış
olduğu saldırının ilk olmadığı,
daha önceden de sabıkalı olduğu
vurgulandı.
“2004 Mayıs’ında 494 işçinin
9
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
On binler Hrant’ı andı
10
19 Ocak 2007 tarihinde, kalleşçe
kurşunlayarak aldılar O’nu aramızdan. Katlettiler O’nu. Hrant’ı,
güvercini. Katledilişinin 5. Yılında
on binler, Hrant’ın vurulduğu
yerde, Agos gazetesi önündeydi…
İ s t a n bu l 14 . A ğ ı r C e z a
Mahkemesi’nde görülen Hrant
Dink cinayeti ana davası, beş
yılın ardından 25. duruşmada
karara bağlandı. Tüm delillere
rağmen ortada örgüt bulamayan
mahkeme, örgüt üyeliği suçlamasından tüm sanıkları beraat
ettirirken, Yasin Hayal hakkında
tasarlayarak insan öldürmeye azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.
Sanıklardan Coşkun İğci hakkında hüküm kurulmasının unutulması, mahkemenin nasıl çalıştığını gösteriyor.
Demokratik hak talep eden,
mücadele eden öğrencileri, işçileri
örgüt üyeliğinden yargılayan, ceza
veren bu devletin adaleti, söz konusu devletin de içinde olduğu
suçlar olunca, ortada örgüt bulamıyor!! Burjuvazinin adaleti haklıdan yana işlemiyor, işlemez de!
Egemenlerin adaleti egemenlerin
ve onların devletinin çıkarlarını
koruyor. Hrant Dink davası bu
gerçeği bir kez daha görmek isteyene gösteriyor.
Bu 5 yıl içinde ana davada,
Trabzon’daki ve diğer davalarda,
cinayetin gerçek sorumlularının
ortaya çıkarılması için Hrant’ın
avukatlarının tüm araştırma ve
soruşturma taleplerine karşı takınılan tavırlar; devlet yetkililerinin
gerçeğin açığa çıkarılmasını engellemek için takındıkları tavırlar
değişmeden bugüne kadar sürdü.
İstanbul Valiliği’ne Hrant’ın
çağrılmasının ve tehdit edilmesinin emrini verenlerin kim ve
kimler olduğu sorusu hala yanıt
bekliyor!
Hrant’ın katledildiği dönemde
Vali, Emniyet Müdürü ve devletin değişik kademelerinde görevli
olan kişiler korunmakla yetinilmedi! Örneğin Muammer Güler,
Celalettin Cerrah gibileri ödüllendirildiler de!
Tüm çabalara rağmen Hrant’ın
katledilmesi ile ilgili dava, tetikçi
ve birkaç destekleyicinin yargılanması ile sınırlı tutuldu. Tetiği
çeken Ogün Samast Çocuk Ağır
Ceza Mahkemesi’nce toplam 22
yıl 10 ay hapis ile cezalandırıldı.
Ana davada azmettirici Yasin
Hayal ömür boyu hapis cezası aldı.
Bu 5 yıl şunu gösterdi: Emniyet
kurumundan jandarmasına, valisinden kaymakamına, hakiminden savcısına, medyasından tetikçisine kadar herkes cinayet işinin
içindedir. Tüm dezenformasyon,
yalan yanlış haberlere rağmen bu
gerçek açığa çıkmış durumdadır.
Hrant’ın katledilmesinden bu
yana yaşananlar, katilin, suçlu ve
sorumlunun tüm kuruluş ve kurumlarıyla devlet olduğu gerçeğini
ortaya çıkarmıştır. Cinayette tetikçi ve destekçi olarak kullanılan
kimilerinin yargılanması, tetikçi
ve azmettiriciye ceza verilmesi bu
gerçeği değiştirmez.
Katledilişinin 5. Yılında Hrant
on binlerce kişi tarafından anıldı.
Taksim Meydanı’nda toplanan
on binler saat 13.00’de Agos gazetesine doğru yürüyüşe geçti.
Yürüyüş slogansız, pankartsız,
f lamasız olarak planlanmış olmasına rağmen, on binler sık sık
slogan attılar. Yürüyüşte pankart
açan, flama taşıyan gruplar oldu.
“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz
Ermeniyiz!, Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!, Bu dava böyle
bitmeyecek!, Faşizme karşı omuz
omuza!, Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!, Katil devlet hesap verecek!,
Yaşasın halkların kardeşliği!,
Hrant için adalet için” sıklıkla atılan bu sloganlar yanında biz de;
“Soykırımcı devlet yıkacağız elbet!, Katliamcı devlet yıkacağız elbet!, Hrant’ın katili faşist TC devleti!, Katliamcı devlet Uludere’de!,
Halkların kardeşliği için tek yol
devrim!, Faşizmi döktüğü kanda
boğacağız” sloganlarını attık.
Hrant’ın vurulduğu saatte 1 dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Hrant Dink'in arkadaşı gazeteci
ve yazar Karin Karakaşlı bir konuşma yaptı.
“19 Ocak bir anma günü değil. Hiçbir zaman olmadı. Herkes
acısının yaşandığı gün bir başına
kahroldu" diyen Karakaşlı, "Sonra
23 Ocak geldi, Türk düşmanı ilan
edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Onu
güpegündüz bu caddede sırtından
vurdular hepimizi de görgü tanığı
kıldılar" diye konuştu.
"Onu bir kere de öldürmediler canlar. Barış çağrıları yapan
yazılarını yazarken öldürdüler.
Valilik binasında uyarırken öldürdüler. Mahkemeden mahkemeye
koştururken öldürdüler. Kendisi
yetmezmiş gibi oğlunu ölümle
tehdit ederken ve kim bilir ona,
bizlere hiç söyleyemediği neler
neler ederken öldürdüler. Gerisi
çorap söküğü gibi geldi. Gizlenen
telefon görüşmeleri, başlatılmayan
ya da üstü kapatılan soruşturmalar... Hepsi birbirini izledi. Veli
Küçük ve Kemal Kerinçsiz başta
olmak üzere pek çok Ergenekon
sanığının Dink sağken linç kampanyası yürüttüğü biliniyordu
ama bu cinayet davasının bir türlü
Ergenekon ile bağlantısı kurulamadı" diye konuştu.
Konuşması sık sık sloganlar
ve yuhalamalarla kesilen Karin
Karakaşlı, "Bu kepazeliğe bir son
verin artık. Yargıtay bir kez de
adalet adına temyiz makamı olsun. Bunları yapmak şarttır, farzdır. Çünkü bize yaşatılan ayıptır,
zulümdür, günahtır. 'Dosya kapandı' diyorlar bize. Hrant Dink
dosya değil ki kapansın. O bir
yara" dedi. Karakaşlı, Türkiye’de
öldürülen Ermenilerin isimlerini
okurken, binlerce kişi de hep bir
ağızdan ‘Burada!’ diye haykırdı.
Hrant’sız geçen bu 5 yılda,
H r a n t ’ı h i ç u n u t m a d ı k ,
unutturmayacağız!
Katledilişinin 5. yıldönümünde
O’nu katledenleri, soykırımcı zihniyeti lanetliyoruz.
Hrant’ı halk ların kardeşliğini sağlama mücadelemizde
yaşatacağız!
Hepimiz Hrant’ız! Hepimiz
Ermeniyiz!
19.01.2012
Hrant polise rağmen anıldı…
Hrant Dink katledilişinin 5.
yılında bir yürüyüş ve basın açıklaması ile anıldı.
Demokratik ve barışçıl bir şekilde yapılmaya çalışılan eyleme ise Adana polisinin tahammülsüzlüğü ve provokasyon çabası damgasını vurdu.
19 Ocak akşamı saat 18’de
Beşocak Meydanı’nda bir araya
gelen yaklaşık 500 kişi sloganlar
atarak yürüyüşe başladı. Ancak
yürüyüş henüz başlamışken polis
şefleri kitle örgütleri temsilcilerini uyarmaya başladı. Çakmak
Caddesi boyunca polis yol keserek, müdahale etmekle tehdit ede-
rek yürüyüşü provoke etmeye çalıştı. Cadde boyunca kitleyi abluka
altında, polis koridoru içerisinde
yürütmeye çalıştı. Ayrıca yürüyüş
boyunca biber gazı hazır tutuldu
ve bir ara gaz maskelerini takma
talimatı verildi. Ancak polisin
bütün bu çabalarına rağmen kitle
“Faşizme inat kardeşimsin Hrant!,
Faşizme karşı omuz omuza!” ve
“Emekçiye değil katillere barikat!” sloganları atarak yürüyüşü
tamamladı. Yol boyu polisin müdahaleleri nedeniyle önde taşınan
pankart yırtıldı.
İnönü Parkına gelindiğinde
basın açıklaması öncesi polisin
anti-demokratik tutumu teşhir
edildi, bir süre sloganlar atıldı.
Daha sonra Hrant anısına mumlar yakıldı. Okunan basın açıklamasında 17 Ocak’ta sonuçlanan
mahkemenin Hrant Dink’in öldürülmesinde örgüt bağlantısı
olmadığına karar vermesinin ve
Erhan Tuncel’in beraat ettirilmesinin bu cinayetin “arkasındaki
güçleri örtbas etmeye” yönelik
olduğu vurgulandı. Açıklamada
Başbakanın ve Adalet Bakanının
“Bu adaletin işidir, mahkemenin
kararıdır. Bizim yapacağımız bir
şey yoktur” diyemeyeceği, olayın “bir mahkeme ve yargılama
işi olmaktan çıkıp, bir siyasi suça
dönüştüğü” belirtildi. Basın açıklaması “Ermeni halkının uğradığı
mezalimi, halkların kardeşliğiyle
sorgulamak, mahkum etmek için
çırpınıp duran, karanlık tarihle,
katliamlarla, soykırımlarla yüzleşmenin insanlaşmaya erişmek ol-
duğunu ısrarla söyleyen Hrant’ın
davasının takipçisi olacağız. Tekçi,
ırkçı ve şoven anlayışı mahkum
edeceğiz, halklar, inançlar, kültür-
ler zengini bu topraklarda boyun
eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız.
Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için
tüm halklarımızı el ele vermeye,
katillerden hesap sormaya çağırıyoruz.” denilerek bitirildi.
Basın açık laması Hrant’ın
Arkadaşları, Halkların
Demokratik Kongresi (BDP, EDP,
EMEP, ESP, TÖP, SDP, SGH,
SP, TG, Kaldıraç), KESK Adana
Şubeler Platformu, DİSK Adana
Bölge, Adana Tabip Odası, Alevi
Kültür Derneği, Pir Sultan Abdal
Kültür Derneği, Anadolu-Der,
İHD, ÖDP, DİP ve TKP tarafından düzenlendi.
19.01.2012
Yeni İşçi Dünyası / Adana
Agos Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Hrant Dink, Mersin'in
Akdeniz Belediyesi Kent Konseyi
ve İnsan Hakları Derneği Mersin
Şubesi (İHD) tarafından düzenlenen etkinlikte ölümünün 5'inci
yıldönümünde anıldı. Akdeniz
Belediyesi Konferans Salonu'nda
düzenlenen etkinliğe, Akdeniz
Belediye Başkanı BDP’li Fazıl
Türk, belediye başkan yardımcıları ve meclis üyeleri, Akdeniz Kent
Konseyi bileşenleri, siyasi parti,
sivil toplum örgütü temsilcileri ile
çok sayıda konuk katıldı. Anma
toplantısının yapıldığı salonun girişine, üzerinde Türkçe, Kürtçe ve
Ermenice, 'Hrant için, adalet için'
yazılı pankart asılırken, mum ışıklarıyla aydınlanan salona, 'Hepimiz
Hrant'ız, hepimiz Ermeni'yiz!',
'Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz!',
'Bu dava böyle bitmez!' yazılı dövizler konuldu.
Hrant Dink 'in yazılarından
alıntıların okunduğu etkinlikte
bir konuşma yapan İHD Mersin
Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, "Biz
isterdik ki 5 yıl aradan sonra sevgili
Hrant Dink'i katledenler ve bu katliamı organize edenler hak ettikleri cezayı buldular, diyebilseydik.
Ama ne acıdır ki devletin karanlık
veya derin değil, o açık olan yüzü,
Hrant'ın yargılanması sürecinde
kendisini açıkça deşifre etmiştir.
Biz diyoruz ki bu dava bitmemiştir.
Bu dava, biz bitti dediğimiz zaman
bitecektir" dedi.
Yazar Adil Okay ise Fransız,
Osmanlı ve devlet arşivlerinden
derlediği, '1915'ten Hrant Dink'e'
başlıklı bir sunum yaptı. Hrant
Dink ile öldürülmeden 1 ay
önce düzenlenen Özgür Düşün
Kolektifinin düzenlediği, ‘Aydınlık
Sorgular Sempozyumu’nda Hrant
Dink’le birlikte konuşmacı olarak
katıldığı bu forumda Hrant ile tanıştığını belirten Adil Okay, Dink
ile sohbetinden söylediklerinden
çok etkilendiğini ifade etti. Okay,
"Hrant Dink ve Ermeni meselesi
birlikte ele alınmalıdır. Çünkü
Hrant Dink, Ermeni olduğu için,
'Ermeni meselesi var. Ermenilere
karşı soykırım yapılmıştır' dediği
için öldürüldü. Sadece Hrant Dink
değil, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren gazetecilere yönelik yargısız infazlar yapılmıştır.
Ali Kemal'le başladı yargısız infazlar, Sabahattin Ali ile devam etti.
Uğur Mumcu, Musa Anter, Metin
Göktepe ve Hrant Dink'e kadar
geldi. Muhalif birçok gazeteci öldürüldü. Ama Hrant Dink'in bir
farkı vardı o da Ermeni olmasıydı"
diye konuştu.
Adil Okay sunumunda; Hrant
Dink’in bu sempozyumda konuşmasına, “Ağrı dağını bilirsiniz değil mi arkadaşlar" diye başlamıştı.
"Dünyanın her yerine zorla dağıtılan Ermenilerin evlerinde, mutlaka Ağrı dağının fotoğrafı vardır.
Düşünebiliyor musunuz dört bin
yıllık bir tarihin, uygarlığın yok
edilişini. Ağrı dağının yerinden sökülüşünü tahayyül edebiliyor musunuz? O Ağrı dağı ki, yüksekliği
kadar da kökü vardır yerin altında.
Ve siz o kökü söküp atmayı başardınız. O halkı, birlikte yaşadığınız,
o toprakların sahiplerini, dört bin
yıllık bir kültürü yok ettiniz."
"Ya sonra" diye devam etmişti
Hrant Dink. "Hadi o olayların sorumluluğunu Osmanlı'nın üzerine
attınız. Ya sonra ne oldu biliyor
musunuz? Cumhuriyetin kuruluş
aşamasında bu ülkenin nüfusu on
beş milyondu. Tehcirden sağ kurtulup, Türkiye'de yaşamaya devam
eden Ermenilerin sayısı ise üç yüz
bindi. Bu gün itibariyle artan nüfusa paralel olarak, Türkiye'de bir
buçuk milyon Ermeni olması gerekiyordu. Oysa kalan Ermenilerin
say ısı a lt mış bi n. Ne oldu?
Kısır mıydı bu insanlar? Hayır.
Cumhuriyet Türkiye'sinde de
Ermenilere baskılar devam etti. Ve
Ermeniler psikolojik, maddi baskılara dayanamayıp göç ettiler. Hâlâ
da ediyorlar. Gözleri arkada kalıyor. Topraklarında. Ülkelerinde."
"Bana göre" demişti Hrant
Dink, sempozyumun konusuna
gönderme yaparak, "Türk aydını
sınıfta kalmıştır. Tarihiyle yüzleşmeyi göze alamamış, Ermeni sorununu tartışmaya açamamış, resmi
ırkçı söylemlerden etkilenmiş ya da
korkmuş susmuştur. Birkaç istisna
dışında. "
Doğruydu Hrant’ın söyledikleri.
1915 Tehcirinden sonra geride kalan bir avuç Ermeni'yi, Süryani'yi,
Keldani'yi, Rum'u Cumhuriyet
Türkiye'sinde çeşitli baskılara maruz bıraktık, taciz ettik ve kaçırdık.
Gönüllü sürgüne yolladık. Bellek
tazeleyelim: 1942 varlık vergisi,
20 kura askerlik uygulaması, 6-7
Eylül 1955 talanı, 1974 yılından
sonra gayrimüslim vakıf mallarına el konulması, 28 Aralık 1988
tarihli "sabotajlara karşı koruma
yönetmeliği"nde potansiyel suçlular
arasında "yerli yabancıların" yani
gayri-Müslimlerin işaret edilmesi,
politikacıların ağzını açtığı zaman,
"Ermeni" kelimesini küfürle özdeş
tutması ve diğer toplumsal baskılar.
Adil Okay, Osmanlı’da azınlıklara hoşgörülü davranıldığı söyleminin gerçeği yansıtmadığını kaydeden ve gayrimüslimlerin o dönem
özel baskılara maruz kaldığını ifade
ederek, “Örneğin Hıristiyanlar,
ibadetlerini Müslümanları rahatsız etmeyecek şekilde yapmak zorundaydılar. Ata binmeleri, silah
taşımaları, bir Müslüman ile karşılaştıklarında kaldırımda yürümeleri yasaktı. Hamamlarda takunya
giymeleri yasaktı. Peştamallarına
çıngırak takmaları gerekiyordu.
Müslümanların evlerinden daha
yüksek ev yapmaları yasaktı.
Evlerin, Müslüman mahallelere
bakan tarafına pencere açmaları
yasaktı. Ermenice konuşmak ve
öğrenmek yasaklanmış, Ermenice
7 kelime küfür sayılıyor ve ceza öngörülüyordu” dedi.
İşte biz, "kardeşlerimiz" dediğimiz Hrant'ları bu uygulamalarla,
faşist yasalarla, saldırılarla yorduk,
yıprattık, psikolojik olarak katlettik ve kaçırdık. Hadi 1915 tarihte
kaldı diyelim ama cumhuriyet
Türkiye'sinde, başta Ermeniler olmak üzere tüm gayrimüslimlere
eziyet etmeye devam ettik. Onları
korumadık. Hrant'ı korumadık.
Koruyamadık.
Hra nt ’ı n k at led i l mesi nden
iki gün sonra yazdığım bir makalenin sonu şöyle bitiyordu:
‘Ruhun şen olsun Hrant. Bu gecikmiş özrümü kabul et. Senden
ve tüm Ermenilerden özür diliyorum. Konuşmaların ardından
Adil Okay'ın yazdığı 'Karanlığın
İçinde Aydınlık Yüzler' adlı tiyatro oyunu sahnelendi. Daha
sonra A.Rahim Kılıç ve Özgür
Çevik imzalı 'Meçhul - İçimdeki
Güvercin Tedirginliği' adlı kısa
film gösterimi yapıldı. Merhaba
Sanat Tiyatrosu Oyuncularının
sergilediği 'Ah Ahbarik Hrant' adlı
tiyatro oyunu sinevizyon eşliğinde
sahnelendi.
23.01.2012
Yeni İşçi Dünyası/ Mersin
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Hrant Dink Mersin'de Anıldı
11
Katledilişinin 5. Yıldönümünde Hrant Dink
Berlin’de Anıldı
H
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ra nt Di n k `i n Dost lar ı,
A l l mende-A lter nat i f
Göçmen Politikaları ve Kültür Evi,
Berlin Hrant Dink Forumu`nun
çağrısıyla 19 Oak`ta T.C. Berlin
Büyükelçiliği önünde yapılan gösteride Hrant Dink bir kez daha
anıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin devleti aklayan
mahkeme kararı protesto edildi.
Onlarca kişinin katıldığı gösteride Almanca ve Türkçe yapılan konuşmalarda; “Biz, Hrant
Dink‘in hayatını, çalışmalarını ve
kendisinin öldürülmesini unutmayacağız. Tüm elebaşıları, işbirlikçileri ve suçluları ortaya çıkarmak, onlardan hesap sormak ve
Hrant Dink‘in öldürülmesine yol
açan kurumsal kök ve bağlantıları eksiksiz açığa çıkarmak için
kamuoyunun dikkati hala çok
önemli. Bu yüzden öldürülmesinin beşinci yılında Hrant Dink‘i
anmak ve acımızı hiç bir zaman
gömmediğimizi, adalet için, milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı mücadeleden hiç bir zaman vazgeçmediğimizi göstermek için bir araya
geldik. Çocuklardan katillerin yaratıldığı karanlıkla hiç bir zaman
uzlaşmayacağımızı birlikte göstermek için buradayız.” denildi.
Daha sonra oluşturulan “açık
mikrofon” kürsüsünde konuşan
bazı kişiler duygu ve düşüncelerini
anlattılar. Gösterinin sonunda ise,
T.C Berlin Büyükelçiliğine siyah
çelenk bırakıldı. Bu esnada “Katil
devlet hesap verecek!, Faşizme inat
kardeşimizsin Hrant!, Hepimiz
Hrant'ız hepimiz Ermeniyiz!” sloganları atıldı.
12
19 Ocak 2007 tarihi ve
sonrası
Hrant Dink, 19 Ocak 2007
tarihinde kurucusu ve genel yayın yönetmeni olduğu AGOS
Gazetesinin önünde katledildi.
Cinayet günü televizyon kanallarında ve ertesi gün hemen bütün
gazetelerde, Hrant Dink’in ölümünden çok kısa süre önce yazmış olduğu iki yazı haberleştirildi.
‘Niçin Hedef Seçildim?’ ve ‘Ruh
Halimin Güvercin Tedirginliği’
başlıklı yazılarda Hrant Dink,
kimler ve hangi kurumlar tarafından hedef gösterildiğini, kimler
tarafından ve nasıl tehdit edildiğini, tedirginliğini ve ruh halini
açıkça yazarak bir bakıma katilin
nerede aranması gerektiğine işaret
ediyordu. Soruşturmayı yürüten
savcılar, Hrant Dink’in söz konusu yazılarını görmezden geldiler. Oysa Dink ailesi savcılığa verdikleri ifadelerinde bu yazılarda
ismi geçen kişi ve kuruluşlardan
şikayetçi olduklarını açıkça dile
getirdiler. Savcılar, Hrant Dink’in
yazıları gibi, Dink ailesinin şikayetini de araştırma ve soruşturma
konusu yapmadılar. Avukatlar
Hrant Dink’in yazılarını ve yakınlarının şikayetini destekleyen
çok sayıda delil sunmalarına rağmen cinayetin hazırlık sürecinde
rol alan kişi ve kurumlar için soruşturma başlatılmadı.
Hrant Dink’in katledileceği
devlet yetkilileri tarafından önceden biliniyordu. Ama nedense
bir türlü önlem alma gereğini
duymuyorlardı. Hrant’ın katledilmesinin ardından İstanbul
Valisi Muammer Güler “basit bir
olay”, Emniyet Müdürü Celalettin
Cerrah “örgüt bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet” yönünde açıklamalar yaptılar. Kolluk güçleri, Hrant’ın katil
zanlısı Ogün Samast ile “vatan
toprağı kutsaldır, kaderine terk
edilemez” yazısı bulunan bayrak
önünde hatıra fotoğrafı çekme yarışına girdiler. Katilleri duruşmaya
getiren resmi aracın plakasında
“ya sev, ya terk et” yazısını okuduk
hep birlikte. Futbol maçlarında
“ayağa kalkmayan Ermeni olsun!”
tezahüratlarını ve “beyaz bere”
takıp “hepimiz O.S.’yiz” sloganlarını duyduk. Yasin Hayal’in avukatının duruşmalarda, Hrant’ın
yakınları ve müdahil avukatlara
yönelik ırkçı ve hakaret eden sözleri basına yansıdı.
Hrant Dink cinayeti soruşturmasında, maddi gerçeğin ortaya
çıkarılabilmesi için çok büyük
önem taşıyan deliller toplan-
madı, kimi deliller bu aşamada
yok edildi. Kimi önemli deliller
soruşturmayı yürüten savcılardan gizlendi. Hatta deliller üzerinde oynandığı gibi sahte deliller
de üretildi. Ne yazık ki; delilleri
toplamayanlara, gizleyenlere,
yok edenlere de dokunulamadı.
Örneğin; Kolluk güçleri tarafından el konulan Akbank Osmanbey
Şubesine ait ATM kamera kayıtlarının önemli bir bölümü Emniyet
birimleri tarafından yok edildi.
Görüntülere takılan ve cinayetin
ardındaki örgütü ortaya çıkarabilmek için gerekli adımlar atılmadı.
Çok önemli bir delil olmasına
rağmen Ogün Samast’ın cep telefonu ve sim kartına ilişkin ifadeler
arasındaki çelişki ve karmaşıklık
çözümlenmedi. Basında çıkan haberlere ve görgü tanıklarının anlatımlarına göre, cinayetten sonra
Ogün Samast, cep telefonunu çok
sık kullanmıştı.
Ogün Samast, cinayetten hemen önce, bir saatten fazla zamanını Agos’un bulunduğu Sebat
Apartmanının yanındaki Şafak
Sokaktaki internet cafe de geçirmiş ve birileriyle chatleşmişti.
Katilin cinayetten hemen önce
gittiği mekan, bu mekanın sahiplerinin ve o sırada orada bulunan
kişilerin tanıklığı ve katilin kullandığı bilgisayar kayıtları çok
önemli olduğu halde, polis, bu
konuda hiçbir araştırma yapmadı.
İnternet cafenin bilgisayar kayıtlarına ulaşılamadı. Ogün Samast’ın
cinayetten önce birileriyle chatleştiği internet cafe, bir binanın ikinci
katındaydı ve tabelasında Kritik
Güvenlik Sistemleri Temizlik
Hizmetleri ve Danışmanlık Şirketi
yazılıydı. Buranın bir internet cafe
olduğu dışarıdan bakıldığında
anlaşılamıyordu. Şirketin sahibi
Adem Kılıç, Feriköy Karakolunda
görevli bir polisti. Adem Kılıç’ın
oğlu Cavit Kılıç, cinayet günü bürodaydı. Cinayetten iki ay sonra
alınan ifadesinde, Ogün Samast’ı
hiç görmediğini söylemişti. Oysa
Cavit Kılıç, daha sonra Mahkeme
önünde verdiği ifadede cinayet gününe ve Ogün Samast’a dair çok
önemli ayrıntılar anlatmış, soru
üzerine bu bilgileri cinayet günü
terörle mücadele şubesi ekiplerine
de aktardığını söylemişti.
Cinayetin ardından katil, şafak sokakta koşarken saray kumaşçılık kameralarına takıldı.
Samast’ın hemen arkasından onu
izleyen ve uzaklaştığını gördükten
sonra, sokağın köşesindeki inşaatın kapısından içeri girip kaybolan
iki kişiye ilişkin hiçbir araştırma
yapılmadı. Oysa davranışlarıyla
şüphe çeken bu iki kişinin eşkali,
Samast’ın yalnız olmadığını söyleyen kimi tanıkların anlatımlarıyla
örtüşüyordu.
Bunlar arasında Akbank ATM
ve Saray Kumaşçılık Mağazasının
kameralarına, cinayet günü, çeşitli noktalarda yaptığı telefon
görüşmeleri ile takılan ve oldukça
şüpheli görünen kişinin kimliği
hiçbir şekilde soruşturma konusu
yapılmadı.
Cinayet günü tespit edilen ve
dosyada mevcut kamera kayıtlarına takılan şüpheli kişinin, cinayet saatinin hemen öncesinde
başka kişilerle işaretleştiği, Hrant
Dink’in Akbank’tan çıktığı sırada bu kişilerin hareketlendiği
Akbank güvenlik kamerası kayıtlarında açıkça görülmesine rağmen bu kişilerin kimliklerinin
tespiti yapılmadı.
Soruşturma ve kovuşturma sürecinde, görevlerini ihmal eden,
delilleri karartan ve sahte deliller
üreten görevliler hakkında hiç
bir işlem yapılmadı. Güvenlik ve
istihbarat birimlerinin, maddi
gerçeği ortaya çıkaracak nitelikteki bilgi ve belgeleri sakladıkları,
değiştirdikleri, yok ettikleri, yalan
beyanda bulunarak soruşturma
makamlarını yanıltmaya çalıştıkları, deliller üzerinde oynadıkları
olgusu, bu aşamanın en belirgin
ve sistematik olgusu olarak ortaya
çıktı. Bu eylemlerin her biri ciddi
cezaları gerektiren suç oluşturmasına rağmen, güvenlik ve istihbarat görevlilerine bu suçlarla ilgili
bir soruşturma açılmadı.
Cinayeti önleme konusunda be-
lirleyici sorumluluğu olanlara dokunulmadı. Dokunulamayanlar
kritik konumlardaki devlet görevlileri idi.
Devletin sorumlu bütün güçlerinin Hrant Dink’e yönelik cinayet planlarından en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi oldukları
halde hiçbir önlem almadıkları
soruşturmalar ve incelemeler sırasında açıkça ortaya çıktı. Bu bilgi
ve bulgular üzerine Hrant Dink
cinayetini bildikleri halde önlem
almayanlar hakkında inceleme
başlatıldı. Trabzon Emniyet görevlileri, Trabzon İl Jandarma görevlileri, İstanbul Emniyet görevlileri
ile Samsun Emniyet ve Jandarma
görevlileri hakkında başlatılan bu
incelemelerde, güvenlik güçleri ile
istihbarat görevlilerinin, Hrant
Dink’i ve onu öldürenleri izledikleri, Hrant Dink’in yaşamının
yakın ve ciddi tehlike altında olduğunu bildikleri halde harekete
geçmedikleri, cinayeti önleyici
tedbirler almadıkları ortaya çıktı.
Ancak bu yöndeki somut tespitlere ve sayısız belgeye rağmen,
yürütülen inceleme ve soruşturmalar, Hrant Dink’in neden
korunmadığı sorusunu yanıtsız
bıraktığı gibi korumayanların suç
oluşturan eylemleri de yaptırımsız bırakıldı. Hrant’ın katledilmesinde sorumluluğu bulunanların
bir bölümü de ödüllendirildi.
Hrant davasında sadece tetikçiler yargılandı. Deliller ve gerçek
suçlular gizlendi. Hrant’ın katledilmesinin ardından İstanbul
Valisi Muammer Güler “basit bir
olay”, Emniyet Müdürü Celalettin
Cerrah “örgüt bağlantısı yok,
milliyetçi duygularla işlenmiş bir
cinayet” şeklindeki açıklamaları,
17 Ocak 2012’de mahkeme kararı
haline geldi.
Sorulacak soru şudur? Kim kimi
yargılıyor? Hrant’ın katledilmesi
için ortamı hazırlayanlar, katil
ile resim çekme yarışına girenler
kim? Hrant’ın katledilmesinin ardından, egemenlerin hiç bekleme-
diği bir şekilde kamuoyu oluştu.
Göstermelik yapılan bir yargılama
ertesinde devlet temize çıkarıldı.
Hrant’ın katledilmesinde bu devlet sorumludur. Bu devletin mahkemesinden başka türlü bir karar
beklenemezdi. Bu devletin mahkemesi gerçek bir adil yargılama
yapamaz, gerçek suçlulara ulaşamaz. Bu anlamda bu devletten
adil bir yargılama beklemek boş
bir çabadır. Hrant’ın öldürülmesi
ve sonrasında yaşanan, yaşatılan
hukuk komedisine karşı, öfkemiz
mücadeleye dönüşmelidir.
Berlin’den YDİ Çağrı Okuru
22 Ocak 2012
GÜNCEL KIDEM TAZMİNATI TARTIŞMALARINA KATKI SUNMAK AMACIYLA
A
vusturya’da uygulanan kıdem tazminatı sistemi T.C.
Çalışma Bakanlığının T.C. de
yürürlükteki kıdem tazminatını
değiştirmek için yapılan araştırmalarda incelenen yurtdışında
(özellikle de AB’de) uygulanışlardan biridir. Bu yazımızda sözü
geçen bu ülkede kıdem tazminatı
sistemini ele alacağız. Umarız,
bu yazı şimdi Türkiye’de güncel
olarak tartışılan kıdem tazminatı
değişikliği konusuna bir nebze
katkıda bulunur.
Avusturya’da 31. 12. 2002 tarihine kadar tek bir kıdem tazminatı
düzenlemesi vardı. Bu düzenleme
özet olarak şöyleydi / şöyledir:
En az 3 yıl bir işyerinde çalışmış bir işçi, çıraklık süresi dikkate alınmaksızın ( çıraklık süresi
dikkate alındığında pek fark yok
– BN), kendisi işveren tarafından
işten ihbarlı olarak çıkarıldığında
veya iş akdi karşılıklı olarak anlaşılarak fesh edildiğinde 2 aylık ücreti (404,4 saat) tutarında kıdem
tazminatı;
Bir işyerinde 5 yıl çalışan bir
işçi, yukarda belirtilen koşullarda
3 aylık ücreti (606,5 saat);
Bir işyerinde 10 yıl çalışan bir
işçi, yukarda belirtilen koşullarda
4 aylık ücreti (808,7 saat);
Bir işyerinde 15 yıl çalışan bir
işçi, yukarda belirtilen koşullarda
6 aylık ücreti (1213,0 saat);
Bir işyerinde 20 yıl çalışan bir
işçi, yukarda belirtilen koşullarda
9 aylık ücreti (1819,6 saat);
Bir işyerinde 25 yıl çalışan bir
işçi, yukarda belirtilen koşullarda
12 aylık ücreti (2426,0 saat) tutarında kıdem tazminatı alır.
Bu kıdem tazminatı hesabına
iş akdinin fesh edilmesinden önceki son 13 hafta içinde yapılan
fazla mesailer ve harcırah gibi ek
ödemeler dâhil edilir.
İlgili toplu iş sözleşmelerinde
kıdem tazminatlarına dair daha
iyi düzenlemeler varsa, bunlar tercih edilir.
İşçi işten kendisi çıkış aldığında veya kendi kabahati nedeniyle işten atılırsa bu kıdem tazminatını kaybeder.
İnşaat işçileri, genelde 15. 12
– 15. 03. tarihleri arasında kışın
ağır hava koşulları nedeniyle çalışmadıklarından ve farklı çalışma
zamanları bulunduğundan onlar
için ayrı bir kıdem tazminatı uygulaması vardır, kendilerinin ayrı
bir inşaat işçilerinin izin ve kıdem
tazminatı kasası bulunur.
Avusturya’da geleneksel olarak uygulanan emekçiler ve patronlar arasındaki sosyal ortaklık
düzeni uyarınca sendikalar ve işçi
odaları işverenlerin temsilcisi örgütlerle pazarlıklarla 01. 01. 2003
den itibaren geçerli olmak üzere
yeni kıdem tazminatı üzerine
anlaşmaya vardılar. Hükümet de
bunu aynen kabul ederek yasalaştırdı. Bu yeni kıdem tazminatı
düzenlemesi şöyledir:
-
01. 01. 2003 den itibaren
işe alınacakların iş akitleri yeni
kıdem tazminatı uygulamasına
tabidir.
-
Firmalar bu iş ilişkileri
için oluşturulacak kıdem tazminatı kasasına aylık brüt ücretin
% 1,53 ü oranında ödeme yapacaklar. Bu ödeme firmanın bağlı
bulunduğu hastalık ve emeklilik
sigortası tarafından kıdem tazminatı kasasına ödenir. İş başı
yapılan ikinci ayın başlaması ile
kıdem tazminatı ödentisi kasaya
yatırılmak zorundadır. İşveren işçiyi bu kıdem tazminatı kasasına
kayıt ettirmekte yükümlüdür.
-
Bu kıdem tazminatı kasalarını bankalar ve büyük sigorta
şirketleri (9 adet) kurdu.
-
İşletmeler tarafından
hangi kıdem tazminatı kasasının
seçilmesinde sendika veya işyeri
temsilcisinin onayını alma zorunluluğu vardır.
-
İşveren tarafından kıdem
tazminatı kasasına ödenmiş primin aylık ücret bordrosunda gösterilmesi gerekir.
-
Ödemenin yapılıp yapılmadığına dair denetimi yetkili
bölge hastalık/emeklilik sigortası
kurumları yaparlar.
-
Askerlik, doğum izni,
lohusalık yardımı gibi süreler
için de kıdem tazminatı primi
ödenmelidir.
-
Prim ödenen kıdem tazminatı kasaları üye işçiye her yılın
sonunda kasada ne kadar kıdem
tazminatı biriktiğine dair rapor
yollamak zorundadırlar.
-
Yeni kıdem tazminatı
uygulamasında kıdem tazminatı,
işçinin iş ilişkisini bitirmesi (kendisinin iş sözleşmesini feshetmesi)
halinde veya işveren tarafından
haklı bir şekilde iş atılması halinde kıdem tazminatı kasasında
saklı kalır. Birikmiş olan bu kıdem tazminatı hakkı daha sonraki
iş ilişkisinin bitirilmesinde ödenir.
-
Birikmiş olan kıdem tazminatının durumu ile ilgili dört
yol izlenebilir:
1.
K ıdem ta zmi nat ı nı n
ödenmesi. Bu durumda yapılan
ödemeden % 6 vergi kesilir.
2.
Kıdem tazminatından
dolayı birikmiş olan para kıdem
tazminatı kasasında tutulabilir.
3.
Birikmiş olan para yeni
çalışılan firmanın üye olduğu yeni
kıdem kasasına aktarılabilir.
4.
Kıdem tazminatı herhangi bir (özel) emeklilik sigortasına aktarılabilir.
Kıdem tazminatının ödenmesi
için başvurunun, iş ilişkisinin bitiminden itibaren altı ay içinde yapılması gerekir. Kıdem tazminatı
ödeme günü, iş ilişkisinin bitiminden sonraki iki ayın sonrasındaki ilk beş gündür.
Yeni kıdem tazminatı düzenlemesi aynı zamanda çıraklar ve
cüzi miktarda ücretle çalışanlar
(hastalık, işsizlik ve emeklilik sigortasına tabi olmadan çalışanlar
- BN), serbest çalışanlar için de
geçerlidir.
Eski kıdem tazminatı yasasına
göre kazanılmış kıdem tazminatı hakkı dondurulabilir. Hak
edilmiş önceki kıdem tazminatı
hakkı kıdem tazminatı kasasına
devredilebilir. Bu aktarma için on
yıl süre tanınmıştır. Her iki durumda da (kazanılmış eski hakların dondurulması ve kasaya aktarılması) çalışılan firma ile yazılı
anlaşma yapılmalıdır.
Esas itibariyle üç ödeme yılından sonra (değişik işverenlerde
de) işveren tarafından işe son verildiğinde, iş ilişkisi karşılıklı anlaşarak sona erdiğinde, önceden
işten ayrılındığında, haksız yere
işten çıkarılmada, emekli olurken
ve çalışanın ölmesi halinde kıdem
tazminatını nakit para alma hakkı
doğar.
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
AVUSTURYA’DA UYGULANAN KIDEM TAZMİNATI SİSTEMİ (*) ÜZERİNE
(AVUSTURYA)
13
Üç yılı bir firmada doldurmadan, başka firma(lar)da iş başı
yapanlar veya kendileri işten çıkış
verenler, kıdem tazminatı kasasına ödedikleri primleri (sırt çantası ilkesi) yeni işverenlere, yeni
kıdem tazminatı kasalarına taşıyabilir. Bir işletmede en az üç yıl
çalıştıktan sonra kendisine işveren çıkış verdiğinde veya karşılıklı
anlaşarak çıkış aldıklarında hak
edilen kıdem tazminatlarını kasadan alabilirler.
31 Aralık 2002 tarihinden
önce yapılan iş ilişkilerinde bunlar – eğer kazanılmış haklarını
dondurmamış veya kasa devretmemiş ise – eski düzenlemeye
devam ederler. Bu iş ilişkilerinde
tazminat hakkı sadece üç yıl sonra
işveren tarafından işten çıkarıldığında doğar. İşveren eski sistemde
kalmak isteyen çalışanlar için kıdem tazminatı kasasına ödeme
yapmaz.
-
İş sözleşmesinde işçinin
hangi kıdem tazminatı kasasına
bağlı bulunduğu somut olarak
yazılmalıdır.
-
Eğer işçi için en az 5 seneden beri herhangi bir kıdem
tazminatı kasasına prim yatırılmamışsa, bu halde işçi için
kıdem tazminatı kasalarında biriken primlerin ödenmesi talep
edilebilir.
-
Bağlı bulunulan / kıdem
tazminatı primi ödenen kasa işçiye, ödeme süresi geldiğinde/dolduğunda biriken kıdem tazminatı
meblağı ile ne yapacağını bildirmek zorundadır.
-
Prim ödenen kıdem tazminatı kasası bu primleri borsada
kullanabilir. Ancak kıdem tazminatı yasası ile belirlenmiş işçinin kazanılmış kıdem tazminatı
hakkı yüzde yüz güvence altındadır. Kasa borsada kaybetmesi
halinde bunun ceremesini işçiye
çektiremez. Bu koşulu sendikalar
kabul ettirdiler. Kasa isterse, borsa
kazancından işçiye pay verebilir.
-
Sendikacılar ayrıca, kıdem tazminatını ödeme hakkı
doğunca, - en az üç yıl prim ödendikten sonra - işçinin / emekçinin acil nakit para ihtiyacını göz
önünde bulundurarak – çocuğun
evlenmesi, okul masrafları, hastalık, ölüm gibi hallerde – bu parayı hemen alma tercihini yasaya
koydurdular.
-
Bağlı bulunulan kıdem
tazminatı kasası tarafından ödenen primlerin % 1 – 3,5 u arasında
genel idari masraflar kesilir.
-
Eski sistemden yeni sisteme geçiş yukarda belirtildiği
üzere işveren ve işçi arasında yazılı yapılmak zorundadır. Bu geçiş / devir / aktarma tek tek her
çalışan tarafından özel olarak yapılmalıdır. Kolektif geçiş / devir /
aktarma olmaz.
-
Eski hakların aktarılmasında aktarılacak miktar yasal
olarak belirlenmemiştir. Ve bu
konuda asgari bir standardı da
yoktur!!!
-
Eğer kazanılan kıdem
tazminatı hakkı emeklilikten önce
alınırsa, bundan kesilen vergi
daha yüksektir. Emeklilik ile birlikte alınan kıdem tazminatından
kesilecek vergi % 6 olarak sabittir.
Şimdi gelelim işin, yani eski
sistem ile yeni sistemin kıdem tazminatı ödemeleri arasındaki farkı
olan can alıcı noktasına.
Yukarda belirttiğimiz üzere
eski sistemde 25 yıl kesintisiz bir
işletmede çalışan işçi 12 aylık üc-
reti tutarında kıdem tazminatı
almaktadır.
Yeni sistemde ise bizzat bu kasa
uzmanlarının yaptığı hesaplara
göre, eğer çok fazla iyimser bir
tahmine göre primlerden yılda %
6 faiz elde edildiğinde işçi 37 yıl
çalıştığında bir yıllık ücret toplamı miktarında kıdem tazminatı
almaya; primlerden yılda % 4 faiz
elde edildiğinde ise 45 yıl prim
ödedikten sonra 12 aylık ücreti
tutarında bir kıdem tazminatı alabilir. Borsadan elde edilebilecek
faizlerin son dönemlerdeki hali
pür meali düşünüldüğünde yukarda varsayılan faiz oranlarının
ne kadar gerçekçi olduğu çok su
götürür…
Kazanılan hakların mücadele
edilerek savunulması her yerde
doğruluğunu korumaktadır.
Aralık 2011
(*) Bu yazıdaki bilgiler ve veriler Avusturya Sendikalar Birliği
(ÖGB) ve İşçi Odası (AK)’nın kıdem tazminatı ile ilgili çıkardığı
broşür ve bilgilendirme yayınlarından alınmıştır.
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Köyceğiz ve Çevresini Sel Vurdu
14
Değerli okuyucularımız, dergimizin çeşitli sayılarında “tabiat”,
“doğa” ve “çevre” felaketleri üzerine yazılar yazıldı. Doğa kanunlarını dikkate alarak yaşamayı
öğrenmezsek, insanlığın başına
neler geleceğine değindik ve değinmeye devam edeceğiz.
Köyceğiz ilçesinde 6 Aralık
Cuma gecesi başlayan; son 40-50
yılın en fazla yağışının düştüğü
sağanak yağış nedeni ile sabahın
erken saatlerinde taşan Namnam
Deresi ve Ka rg ıc a k Deresi
Köyceğiz’i sular altında bıraktı.
7 Aralık Cumartesi günü de
devam eden yağmur sabah saatlerinde Kargıcak Deresine sığmadı.
Derenin doğal akışını setlerle engelleyerek dere yatağının havzası
içerisine Köyceğiz Mesleki Teknik
Eğitim Merkezi Okulu yapılmıştı;
aşırı yağış nedeni ile dere bulunduğu bölgeden seti yararak taştı
ve bu okulu su bastı. Daha sonra
suların daha da artması nedeni ile
sanayi bölgesinden ve Köyceğiz
Garajı civarlarındaki seti yararak
ilçeye dağıldı.
Hamitköy’den Köyceğiz Gölüne
ulaşan Namnam Çayının da aşırı
yağış nedeni ile Karabörtlen ve
Hamitköy köylerinde oluşturduğu
taşkınlar su baskınlarına sebep
oldu.
Köyceğiz ilçesindeki Yangı
Deresinin taşması nedeni ile derenin akış güzergâhında bulunan
yerlerdeki ev ve ziraat arazilerini su bastı. Kargıcak Deresinin
taşması nedeni ile de aralarında
okulların da bulunduğu 100
den fazla ev ve iş yerini su bastı,
Köyceğiz Otogarı sel suları altında kaldı. Kargıcak Deresi kenarında bulunan setlerin üzerindeki yolların çökmesi nedeni
ile enerji nakil hatları devrildi.
Kargıcak Çayı üzerinde bulunan
ve Çayboyu Mahallesini ilçeye
bağlayan yaya köprüsü yıkıldı.
Köyceğiz Belediyesine ve çevre belediyelere bağlı iş makineleri ile ilk
müdahale yapıldı. Hamitköy’de
ise Namnam Deresinin taşması
nedeni ile Namnam Köprüsüne
yakın yerlerden Köyceğiz, Ekincik
Köyü yolu çökme nedeni ile zarar gördü; telefon hatları devrildi.
Ayrıca tarım arazilerini basan sel,
ürünlerin zarar görmesine neden
olurken, 500 adet kadar arı kovanını sular Köyceğiz gölüne sürükledi. Diğer taraftan Namnam
Deresi kenarında bulunan Ula ilçesine bağlı Bağcılar ve Kıvra köylerinde de 2000 kadar arı kovanı
selden zarar gördü. Bataklık haline gelen narenciye bahçelerinde
turunçgiller meyvelerinin toplanmasına ara verildi. Zaten bu durum ne turunçgiller ne de nar yetiştiricilerin yüzünü güldürmedi.
Göl Taştı
Köyceğiz Gölü su seviyesi
aşırı yağış nedeni ile yükseldi ve
Cumartesi günü öğle saatlerinde
taştı. Gölün taşması nedeni ile
gölde demirli bulunan iki adet
tekne battı ve göl kenarında
bulunan işyerleri zarar gördü.
Öğrenciler tahliye edildi.
Kargıcak Çayı’nın taşması
sonrasında, sel sularının bastığı
Köyceğiz Yatılı İlköğretim Bölge
Okulunda bir süre mahsur kalan
okul görevlilerinden Sami Tok,
“Biz kendi imkânlarımızla okulun kapısına barikat kurduk. Bir
süre sonra sel suları okulun içine
girmeye başladı. Okulda yatılı olarak kalan 25 öğrenci vardı. Hemen
onları tahliye ettik. Okulun birinci katındaki derslikler ile kazan
dairesine sel suları girdi” dedi.
Vali Sel Bölgesinde
Muğla Valisi Fatih Şahin,
Köyceğiz Kay makamı Yücel
Gemici, Ortaca Kaymakamı
Mustafa Gürdal ve diğer yetkililerle birlikte Kargıcık Çayı’nın taştığı dere yataklarında ve Köyceğiz
ilçe merkezinde incelemelerde
bulundu. Vali Şahin, yaptığı açıklamada, Köyceğiz’de 40-50 yıldır
bu tür şiddetli yağışın yaşanmadığını, yağışın ardından Kargıcak
Çayı’nın 3 noktadan taştığını söyledi. Çayın geçtiği ilçe merkezinde
su baskınlarının yaşandığını dile
getiren Şahin, “Ekiplerimiz öncelikle suyun taştığı 3 önemli
noktayı kapatmaya çalışıyorlar.
Şiddetli yağış gece yarısına kadar
sürecek. Son 30 saatte metrekareye 170 kilogramın üzerinde yağış düştüğü öğrenildi. Yağış gece
yarısına kadar süreceği için vatandaşların dikkatli olmaları gerekiyor” dedi.
Özellikle yerleşim alanlarının
dere kenarlarında çalışma yaptıklarını belirten Şahin, Köyceğiz
ilçe merkezindeki yerleşim alanlarının yanı sıra otogarda da su
baskınının yaşandığını kaydetti.
Dere kenarlarında yaşayan vatandaşların dikkatli olmalı gerektiğini vurgulayan Şahin, “Uzun
vadede derenin mutlaka ıslah edilmesi gerekiyor. Ayrıca Yatılı Bölge
Okulunda mahsur kalan öğretmen ve öğrencilerin hepsi tahliye
edildi” diye konuştu.
Vatandaşlardan Karayollarına
Tepki
Ev ve araçları sular altında kalan vatandaşlar tüm uyarılara
rağmen gerekli önlemleri almayan Karayollarına tepki gösterdi.
Duran Yorulmaz adlı vatandaş
“sel suları aniden geldi anlıyoruz
ancak tüm uyarılarımıza rağmen
Karayolları bu yolu yaparken buraya büz koymadı. Su geçecek
yer bulamayınca evim ve aracım
sular altında kaldı” diye konuştu.
Yangı Köyünden bir vatandaş ise
Karayolları gerekli yerlere büz
koymadığı için evlerini su bastığını söyledi.
Değerli okuyucularımız yetk ililer hâlâ derelerin “ıslah
edilmesi”nden dem vuruyorlar.
Oysa ıslah edilmesi gereken yetkili
merciler değil mi?
“Yaralar Sarılmaya Başlandı!”
Köyceğiz ilçesinde etkili yağıştan sonra taşan Kargıcak Çayı’nın
neden olduğu selin ardından ilçeye gönderilen Devlet Su İşleri ve
İl Özel İdaresine ait iş makineleri,
çayın taştığı noktalarda kayalarla
doğal barikatlar oluşturarak yıkılan setleri yeniden yapmaya başladılar. Yıkılan enerji nakil hatları
yetkililerce yeniden aynı yerlere
yapılmaya başlandı. Köyceğiz ilçe
merkezinde ve selden zarar gören
köylerde hasar tespit çalışmaları
sürdürülüyor. Bu arada bazı vatandaşlar küçük çocukları ile birlikte tehlikeye aldırış bile etmeden
Kargıcak Çayı’ndan selin getirdiği
ağaçları ve ağaç köklerini toplamaya çalıştılar.
Lodos Dalyan Kanalında Suları
Yükseltti
Köyceğiz ilçesinde Namnam
ve Kargıcak Çayı'nın döküldüğü
Köyceğiz Gölünü denize bağlayan
Dalyan Kanalında denizdeki şiddetli lodos ve bölgedeki sel nedeni
ile su seviyesi yaklaşık 1,5 metre
yükseldi.
Dalyan Kanalında su seviyesinin yükselmesi sebebiyle Dalyan
Kordonboyu, Gülpınar mahallesi
ve Köyceğiz ilçesine bağlı Çandır
Köyünde bazı ev ve işyerlerini su
bastı. Dalyan Kanalında bulunan
iki tekne battı, bir restoran sular altında kalırken restorana ait
mutfak tüpleri ve çeşitli malzemeler kanala sürüklendi. Dalyan
Tekneciler Kooperatifine ait
Deniz Kızı Restoranının bulunduğu bölgedeki sel nedeni ile caddeden geçişler kooperatife ait trak-
törle yapılabildi. Dalyan Belediye
Başkanı Arif Sarı, daha önceki
aylarda alınan tedbirler sayesinde
Dalyan merkezindeki ev ve işyerlerinde herhangi bir su baskını
yaşanmadığını belirterek “daha
önceki yıllarda beldenin içinden
geçen Sarısu Deresinin ıslahını
yaptığımızdan dolayı herhangi
bir sıkıntı yaşanmadı. Ancak
Namnam ve Kargıcak Çayından
Köyceğiz Gölüne gelen aşırı sel
suları ve denizden esen lodos fırtınası dolayısı ile Dalyan Kanalında
bir şişme oldu. Kanalın su seviyesi
yaklaşık 1,20 ile 1,40 metre yükseldi. En son böyle bir şişmenin 40
yıl önce yaşandığını hatırlıyorum.
Bu da lodostan dolayı meydana
geldi. Yağışlar devam ederse biraz
daha yükseleceğini tahmin ediyorum. Dalyan’da ilk tespitlerimize
göre herhangi bir hasar meydana
gelmedi” dedi.
Dalyan Kanalında tekne işletmeciliği yapan kaptan Ruhi
Üreyen “1980 yılında da buna
benzer bir durum yaşamıştık.
Denizden şiddetli lodos estiği zaman bu gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz” diye konuştu.
Köyc e ğ i z’e b a ğ l ı Ç a nd ı r
Köyünde Dalyan Kanalı kıyısında
restoran işletmeciliği yapan Arif
Yalılı “Dalyan Kanalında akşamüzeri su seviyesi iskeleden 10 santim aşağıdaydı, aniden yükseldi.
Restoranımızda malzemelerimiz
sular altında kaldı. Çalışan hiçbir
şey kalmadı hepsi zarar gördü,
Çandır Köyünde bulunan tarım
arazileri de sular altında; çok büyük zararımız oldu” dedi.
Akköprü Barajı Faciayı Önledi
Muğla Valisi Fatih Şahin,
Köyceğiz ve Ula'da yaşanan sel
felaketinin ardından hasar tespit çalışmalarının devam ettiğini
açıkladı.
Bölgeye son 40-50 yılın en fazla
yağışının düştüğünü açıklayan
Vali Şahin, Dalaman Akköprü
Barajı’nın sayesinde büyük bir felaketten dönüldüğünü söyledi.
Köyceğiz ilçesine yağan yağışın
sıra dışı bir olay olduğunun altını çizen Vali Şahin, “Muğla’nın
Köyceğiz, Ula, Dalaman ve Ortaca
ilçeleri ile köyleri son yağışta büyük bir tehlike atlattı. Meteoroloji
İşleri Genel müdürlüğü yağış ve
lodos konusunda uyarı yapmasına rağmen beklenenin üzerinde
bir yağış düştü. Metrekareye 240
kg yağış düşmesi sonrası son 4050 yılın yağış rekoru kırıldı. Tek
tesellimiz arılar haricinde insan
olarak can kaybının yaşanmamış olması. Kamu, Belediye ve
özel sektör yaraların sarılması
için canla başla çalıştı ve halen
çalışıyor. Dağlardan güçlü gelen
su akıntısı zayıf noktalara baskı
yaparak hasar oluştu. Dere kenarlarına, problem olabilecek yerlere acil müdahale yaparak zararı
önledik. İnşaatı tamamlanan ve
hizmete giren Dalaman Akköprü
Barajı, sulama, elektrik üretimi ve
taşkınları koruma amaçlı yapılan
bir baraj. Eğer Akköprü Barajı
olmasaydı ve suyu tutmasaydı
Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz ilçelerinde büyük hasarlar oluşabilirdi” dedi.
Güney Ege’den YDİ ÇAĞRI
okuru.
13.1.2012
Yunanistan'da Genel Grev
Yunanistan'da kamu ve özel
sektör çalışanları, hükümetin,
yeni yardım karşılığında Avrupa
Birliği (AB), Avrupa Merkez
Bankası (ECB) ve Uluslararası
Para Fonu'nun talepleri doğrultusunda almayı tasarladığı ek önlemleri protesto etmek amacıyla
8 Şubat’ta 24 saatlik grev kararı
aldı. AB, tasarruf önlemleri için
Yunanistan hükümeti üzerinde
baskıyı artırırken, sendikalar genel greve gidiyor. Günlerdir uzlaşamayan hükümet ve muhalefet
bir kez daha masaya oturacak.
AB'den ek yardım alabilmek
için yeni tasarruf paketi uygulamak zorunda olan Yunanistan
hükümeti, muhalefeti ikna etmeyi
başaramıyor.
Yunanistan'daki görüşmelerde
belirsizlik uluslararası piyasalarda
endişelere yol açarken, ülkenin iki
büyük sendikası tasarruf
önlemlerini protesto
etmek için 24 saatlik
genel greve gitme
kararı aldı.
Yunanistan, pazartesi günü de
protesto gösterilerine sahne oldu.
Ha l k, şidde t l i
sağanak yağmura
rağmen meydanlarda yürüdü.
Yu nanistan
Komü nist Par tisi
(K K E) Mücadeleci İşçi
Kolları Birliği üyesi bir grup
Omonia meydanından, Sol İttifak
(SYRIZA) üyesi bir grup da Atina
Üniversitesi kampüsünden parlamentonun bulunduğu Sintagma
meyda n ı na y ü r üy üş
düzenledi.
Ya ğ mu r u n ş iddetini arttırması
ile birlikte meydanda k i metro
istasyonuna sığınan gruptan bir
kısmı Parlamento
önünde pankart
ve Yu na n i s t a n
bayrakları açarak,
"hainler" şeklinde
sloganlar attı.Polisin,
grubun başbakanlığa
y ür ü mesi ni engel lemek
üzere barikat kurduğu görüldü.
Gösteri nedeniyle Sintagma ve
Evangelismos istasyonlarına iki
saat süreyle durdurulan metro seferleri protestocuların dağılmasının ardından yeniden başladı.
Reuters Çalışanları Greve
Gidiyor
Reuters'te çalışan basın emekçileri, maaşlarına enflasyon oranının altında zam yapıldığı gerekçesiyle 2 günlük greve çıkacaklar.
Bu karar, 25 yıl sonra Reuters'teki
ilk grev olacak.
Dünyaca ünlü Reuters Haber
Ajansı'nda çalışan basın emekçileri, maaşlarına enf lasyon artış
oranının altında zam yapıldığı
gerekçesiyle grev yapmaya karar
verdiler.
Ulusal Gazeteciler Sendikası'na
(NUJ) üye çalışanlar, ajans ta-
Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
15
Bütçe konusundaki uluslararası
anlaşma, 9 Aralık 2011’de Avrupa
Konseyi’nde tartışılmaya başlandı.
Avrupalı liderler, mali krize çözüm adı altında kemer sıkma politikalarını sertleştirmeyi planlıyor.
ETUC, bu planda hiçbir büyüme
perspektifi olmadığını belirterek,
bu yaklaşıma karşı çıkıyor.
rafında önerilen yüzde 1,75'lik
zammı kabul etmedi. Reuters'in
yıllardır çalışanlarından ve sendikadan gelen uyarılara kulak
asmadığını belirten NUJ temsilcileri, dayanma noktasının aşıldığını, ajansın yıllardır enflasyon
oranının altında zamlar yaptığını, çalışanlarını değerinin altında ücretlendirdiğini belirttiler.
Gazeteciler, zam teklifinin, ailesi
Londra'da yaşayan Reuters çalışanlarına yetmesinin mümkün
olmadığını söylediler.
NUJ'a üye Reuters çalışanları
arasında yapılan grev oylamasında, çalışanların yüzde 83 gibi
ezici bir çoğunluğu greve evet
dedi. Grev, 9 Şubat gecesi başlayacak ve 2 gün sürecek.
Reuters, Canary Wharf ofislerinde çalışan gazetecileri işten çıkarttığı için de eleştiri oklarının
hedefinde.
Belçi k a'd a G enel Gre v
Hayatı Durdurdu
Belçika'da hükümetin aldığı
kemer sıkma önlemlerini protesto eden sendikaların çağrısıyla
düzenlenen 1 günlük genel grev
AB zirvesinin yapıldığı ülkeyi
kilitledi.
Belçika'da sendikalar, hükümetin ekonomi planlarına tepki
olarak son 20 yılın en büyük grevini düzenliyor. 1993'ten bu yana
ülkenin en büyük üç sendikasının
birden katıldığı ilk eylem olan genel grev ulaşım, posta, eğitim ve
sağlık hizmetlerinde etkili oldu,
hemen hemen tüm fabrikalarda
üretim durdu. Üretimin durduğu fabrikalar arasında Audi,
Volvo ve Coca Cola fabrikaları da
bulunuyor.
Grevde Anvers, Zeebrugge ve
Gent limanları devre dışı kalırken Brüksel-Londra arasındaki
Eurostar ve Brüksel-Paris-Köln
ve Amsterdam arasındaki Thalys
hızlı tren seferleri de yapılmadı,
Brüksel havaalanında uçak seferleri grevden etkilendi. Ülkenin
en büyük havalimanlarından
Charleroi ise tamamen kapandı.
Grev süresince mal ve hizmet
üretimini durdurulurken yer yer
yollar da kesildi. Üretimi Anvers,
Charleroi, Namur ve Liege kentlerinde ve Almanya sınırında bazı
ana yolları birkaç saat boyunca
trafiğe kapatan protestocular, krizin müsebbibinin bankalar olduğunu ve bedelinin kendilerinden
tahsil edilmesini kabullenmeyeceklerini haykırdı.
Grev, AB devlet ve hükümet başkanlarının Brüksel'de düzenlenen
borç krizi zirvesinden hemen önce
başladı. Grevin hava ulaşımını etkilemesi nedeniyle zirveye gelen
AB liderleri askeri havalimanını
kullandılar. Zirvede görev yapacak AB çalışanlarının aksamalardan etkilenmemek için 14.00’teki
zirve için 05.30’da AB kurumlarında bulunması istendi. Belçika
İşçi Konfederasyonu FGTB, zirvenin yapıldığı AB binaları yakınında miting düzenlenmesi ve
Avrupa'ya mesaj gönderilmesi
çağrısında bulundu.
Belçika'da seçimlerden 541 gün
sonra, geçen ay kurulabilen 6 partili koalisyon hükümeti, 2012 yılında bütçe açığını azaltma gerekçesiyle 11,3 milyar avroluk kemer
sıkma önlemlerini hayata geçirme
kararı
almıştı. Tasarruf paketi işsizlik ödemeleri başta olmak üzere
sosyal harcamaları kısmayı ve
emeklilik yaşını yükseltmeyi
öngörüyor.
29 Şubat Avrupa'da Eylem
Günü
Av r upa
Sendikalar
Konfederasyonu, AB ülkelerinin
yeni kemer sıkma politikalarına
karşı, 29 Şubat'ta büyük bir eyleme
hazırlanıyor. Avrupa Sendikalar
Konfederasyonu (ETUC) AB liderlerinin Brüksel’de yeni bütçe
anlaşmaları için bir araya gelmelerinden bir gün önce, 29 Şubat
günü Avrupa merkezli Brüksel’de
eylem yapacaklarını açıkladı.
Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik krizi görüşmek
ve yeni paketler hazırlamak, yani
bütçe oluşturmak bir araya gelecek olan AB liderleri, oluşturacakları bütçe taslağını 1-2 Mart’a
karara bağlayacaklar.
ETUC, 25 Ocak günü yaptığı olağanüstü toplantı sonucu, Avrupa genelinde eylem
ve grev kararları aldı. ETUC
Genel Sekreteri Bernadette Segol,
“Hazırlık aşamasındaki bu sözleşmeye karşıyız, zira tünelden çıkış
için çözümler sunmuyor. Avrupa
projesini frenlemektir, büyümeyi
söndürecek bir frendir ve kesinlikle sosyal Avrupa’yı frenlemektir” dedi.
Eylem biçimlerini ülke konfederasyonlarına bırakan ETUC,
27’si Avrupa Birliği üyesi toplam
36 ülkeden 84 sendika ve 12 federasyonu bünyesinde barındırıyor.
Avrupa düzeyindeki eylem gününün sloganı, “Aşırı, aşırıdır! Kemer
sıkma tedbirleri krize verilecek tek
yanıt değildir” olarak belirlendi.
Gösterilerde işçiler Avrupalı yöneticilere “sosyal kırılmayı durdurun! Alım gücünü azaltan ve
gelecek perspektiflerini karartan
bu kemer sıkma trenlerini durdurun!” çağrısı yapacaklar. ETUC,
başka çözümlerin mümkün olduğunu belirterek “Alternatifler vardır. Oynanacak başka kartlar da
var!” açıklamasında bulundu.
Nijerya Grevi Sona Erdi
N i j e r y a C u m hu r b a ş k a n ı
Goodluck Jonathan'ın benzin fiyatlarının düşürüleceğini açıklaması ardından sendikalar, bir
haftadır süren grevi durdurma
kararı aldı. Ülkede süren protesto
gösterileri ve grevleri örgütleyen
Nijerya Emek Kongresi başkanı
Abdülvahid Ömer tarafından
yapılan açıklamada eylemlerin
durdurulduğu bildirildi. Ancak
sosyal medya üzerinden örgütlenen eylemcilerin tavrını kestirmenin kolay olmadığını belirtiliyor. Gün içinde (16 Ocak) Nijerya
Cumhurbaşkanı Jonathan "halkın
zorluk çekmesi" nedeniyle benzin
fiyatlarının yüzde 30 düşürüleceğini açıklamıştı.
Bu açıklamadan önce sendikalar güvenlik kaygıları nedeniyle protesto gösterilerini iptal
etmiş, ancak bir haftadır devam
eden genel grevi sürdüreceklerini duyurmuşlardı. Protesto eylemlerine öncülük eden Elhacı
Balarabe Musa adlı eski bir vali,
"Cumhurbaşkanı'nın açıklaması
hiçbir şeyi değiştirmeyecek" demiş ve eski fiyatlara dönülmesini
istemişti.
Nijerya hükümeti 1 Ocak'tan
itibaren yakıt fiyatlarını sübvanse
etmekten vazgeçince benzin fiyatları ikiye katlanmıştı. Ülkede
bir haftadır kararı protesto için
gösteriler düzenleniyor ve grev
yapılıyordu. Gösteriler nedeniyle
ordudan yardım istenmiş askerler, Lagos kentinde kontrol noktaları oluşturmuştu. Jonathan
bugünkü açıklaması sendikalarla
hükümet arasındaki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yaptı. Protestolar
kapsamında petrol tesislerinde de
üretimin azaltılacağı belirtilmişti.
Ancak sendikaların görüşmelere
şans tanımak için hafta sonunda
bazı tesislerde grevleri iptal ettiği
kaydediliyor.
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4
Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: [email protected] • web: www.yid.ydicagri.org
YDİ ÇAĞRI Sayı 155’nin İşçi Özel Sayısı • Şubat 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro
Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli

Benzer belgeler