DERSİYAD Özel Sayısı
Transkript
DERSİYAD Özel Sayısı
DERSİM’Lİ BİR ERMENİYLE DERSİM’DE ALTI GÜN*, DERSİM ALEVİLİK VE ERMENİLİK*, BASINDA MİRHAN PİRGİÇ GÜLTEKİN VE DERSİYAD*, DERSİM’DE MANASTIR VE KİLİSELER*, DERNEĞİMİZİN İLERİDE YAPACAĞI ÇALIŞMALAR* ÖZEL SAYI Diran Lokmagözyan (syf. 8) Diran Lokmagözyan (syf. 16) Basında Mirhan Pirgiç Gültekin ve DERSİYAD (syf. 20) Araştırma (syf. 28) Dernek Çalışmaları (syf. 30) 31 ÖZEL SAYI DERSİYAD ÖZEL SAYI DERNEĞİMİZİN İLERİDE YAPACAĞI ÇALIŞMALAR: 30 İki önemli çalışmamız henüz proje aşamasındadır. Ergen Manastırı’nın koruma altına alınması, Mazgirt Kilisesi’nin yapılıp ayine açılması, Dersim Ermenileri için güzel bir çalışma olacaktır. Çünkü Dersim’de Ermeni’leri ifade eden bizden iz bırakan kiliselerimizin neredeyse tamamı, ya yıkılmış, ya yıktırılmış veya define avcılarının kurbanı olmuştur. Ergen Manastırı ve Mazgirt Kilisesi tahrip olmalarına rağmen ayakta kalabilmişlerdir. Yapılan araştırmalara göre Dersim’de yüzün üzerinde kilisenin (manastır ve şapel) var olduğu anlaşılmıştır. Bugün geriye çok az sayıda yıkık kilisemiz kalmıştır, mezarlarımız ise tamamen tahrip olma aşamasına gelmiştir. Bu mezarları tespit edip onarılabilecekleri onararak değerlerimize sahip çıkmayı amaçlıyoruz. Avrupa’da gece etkinliği ve değişik kurumları ziyaret ederek, bizimle ilgili kamuoyunu bilgilendireceğiz. Avrupa’da yaşayan duyarlı insanlarımızdan isteğimiz, bu alandaki çalışmalarımıza sahip çıkmalarıdır. Bu çalışmalarımız yüzyıllık gerçeği çıplaklığı ile ortaya koyacaktır. Ermenistan ile ilişkilerimizi güçlendirmek için oradaki insanlarımızla bütünleşme duygusunu Dersimli Ermeniler’e aşılamak, dil birliğini oluşturmak ve değerlerimize sahip çıkmayı güçlendirmek için bir köprü görevi görüp oraya turlar düzenlemek istiyoruz. Bu çalışmaların bir program dâhilinde yapılabilmesi için yine katkılarınıza ihtiyacımız olacaktır. Mazgirt ilçemizde Hrant Dink anısına bir kütüphane açmayı hedefliyoruz. Mazgirt belediye başkanımız Tekin Türker böyle bir kütüphanenin uygun olacağını ifade etmesi üzerine Derneğimiz, Anadolu Kültür Vakfı ile birlikte bu çalışmayı başlattı. Derneğimizin güçlenmesi ve daha iyi işler yapabilmesi için, öncelikle Dersimli Ermeniler’in, diğer Ermeniler’in ve tüm dostlarımızın katkı ve görüşlerini almak için daha iyi bir mekân oluşturmak istiyoruz. Bu konuda da her kişinin katkısı ile yol alabileceğiz. EDİTÖR OLACAKSA BÖYLE OLSUN Evet yaşım 50 ömrümün testisi doldu dolacak. Bu güne kadar gün oldu Türk oldum okula başladım,Türküm ,doğruyum çalışkanım dedim. Gün geçti Kürt oldum Zaza’ca öğrendim zamanı geldi Alevi oldum, Cem tutup semah döndüm, bir de baktım devrimci olmuşum. “Yaşasın halkların kardeşliği” dedim. Oysa benim gerceğim bunlar değildi. Ben zulme uğramış kadınları kızları toplu tecavüze uğramış yol kenarlarında insanlarımın cesetleriyle dolu soykırıma uğramış kadim bir halk olan bir Ermeni çocuğuydum. Türk oldukça dilimi unuttum Kürt olduğumda halkımı unuttum Alevi olunca dinimi unuttum. 50 yaşımdan sonra kim olduğumu hatırlayıp öğrenince de milliyetçi oldum. Neyse, benim milliyetçiliğim bana kalsın. Devrimci kardeşlerim, eleştirileriniz kabulümdür. Geçmişimizle ilgili kitaplar yazılmaya başlayınca bizde okuyup öğrendik dedelerimizin neler yaşadığını gözleri yaşlı çıktık yola. Dersim’den ne kadar geçmişi Ermeni olan var mı, bir öğrenelim dedik. Dernek kurmaya karar verdik. Gördük ki Avrupa’dan Türkiye’nin değişik yerlerinden bizi bekleyenler varmış. Dersim Emenilerinin tabusunu yıkıp kendimizi bulacağımız günlere kavuşmak dileğiyle. HABERLER 6 ÖZE DÖNÜŞ - Ermenistan ve Dersim ziyaretleri HABERLER 7 Dersimli Ermenilerin İstanbul Buluşması DOSYA 8 Dersim’li Bir Ermeni’yle Dersimde 6 Gün DOSYA 16 Dersim Alevilik ve Ermenilik BASINDA DERNEĞİMİZ 20 Basında Mirhan Pirgiç Gültekin ve DERSİYAD ARAŞTIRMA 28 Dersim’de Manastır ve Kiliseler DERSİYAD 30 Derneğimizin İleride Yapacağı Çalışmalar GÖRÜŞÜRÜZ( PARİ OR) Dersim Ermenileri Sosyal İnanç ve Yardımlaşma Derneği Organıdır. Sahibi ve Genel Yayın yönetmeni: Miran Pirgiç Gültekin Grafik tasarım ve Uygulama: Emel Akgül Yönetim Yeri: Hamalbaşı Caddesi Conga Apt. No 14 6 Beyoğlu İstanbul www.dersimermeni.com [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Baskı - Anadolu Ofset - Tel: (0212) 567 89 93 Davutpaşa cad. Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/87 Topkapı, İstanbul Dergide yer alan tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. ÖZEL SAYI Dear Sirs, 4 We, the Armenians of Dersim (Mentsour in Armenian and Tunceli in present-day Turkey), for over a hundred years have been physically living in this geographical region without the free practice of our identity, mother tongue, culture, beliefs and generally our traditions. But we have still tried to preserve ourselves in this situation until now, without freedom of culture or ethnic identity and living under the danger of assimilation. This is due to the Turkish government’s historical and present character. We believe that to have kept our identity even under such pressure of assimilation has been thanks to the resistance we have put forth against such forces. This State repression and assimilation policy and its genocidal nature are still underway currently. But we as a community, despite all the repression, have tried to pull ourselves together. We have tried to return to our Armenian roots. Hrant Dink’s murder has once again reminded us that a return to our real Armenian roots and identity is of utmost necessity. In this context, the first attempt was to establish an association of Dersim Armenians. This association has been in operation for two years. Since we started this association and its outreach network, we have helped bring together many hidden Armenians, as well as assimilated Armenians and also those who have spread in different metropolitan centers globally and doubt their Armenian roots. We have succeeded in bringing a big number of these people together. We have helped introduce them to each other by trying to develop joint activities, emotions and consciousness of ethnic identity. This work and effort have been only partially successful because we have not had the support of any specific institution. Whatever success we have had, it was due to the collective efforts of many individuals and their ethical beliefs and consciousness. At first we were a small number in this association but slowly it has grown. To declare our identity as Christian Armenians, we first went through a series of family baptism ceremonies at the Armenian churches and thus issued a manifesto declaring our Christian roots. We also began publishing a magazine called DERSIYAD with articles, news, analysis, data and information that encourage all Armenians to connect with each other and share the same emotions and expression. We also publish in this magazine a lot of data facts about the physical, cultural and architectural remnants of Dersim Armenians from past history as well as of the present day. We have visited France and Armenia and participated in cultural events. Also, through exposure in the TV and newspaper media, we have tried to establish closer ties with all Armenians in order to create the conditions for coming together and connecting with each other. It is well known that Istanbul is really a mosaic of different ethnic cultures. For this reason we invited many artist and intellectuals from Armenia and also organized a first Dersim Armenian Night in 2011. There are still many important projects our association wants to undertake. The first one is a project to realize a factual study of the historical and cultural remains of Armenians in Dersim, such as churches, tombs, chapels and Khatchkars. The collected facts and the establishment of an archive will help identify and record all the cultural and historical heritage and artifacts so that they become part of the official State Records. Along with all the above we are also aiming for the establishment of an Armenian cemetery in Dersim in such a successful way that it can set an example for all other communities like us all over Turkey. We believe that this project of the cemetery will encourage many Dersim Armenians who live overseas, to come back and visit their birthplace Dersim. As everyone knows, all these projects require certain financial funds and resources. All members of our association have been contributing financially through their own pockets. It is a well-known fact also that the Istanbul Armenian community is quite well off financially but unfortunately they are unable to assist us because of their fear of the State and regime reprisal. It is clear and understood that this situation will not change in the next long while. Therefore in order to realize all the projects we have mentioned above, we as Dersim Armenians have to turn towards Europe and North America to look for financial support and funding assistance. We are hoping for the support of Armenian associations, institutions and caring individuals who have the awareness and conscience to help. Thank you 78. INİ KİLİSESİ Hozat - İn köyü 79. DZAĞGATSOR KİLİSELERİ Hozat - İn köyü 80. HAYRUR KİLİSELER Nazimiye Hakis Köyü 81. PILUR KİLİSESİ Dersim Kırsalı 82. LUSNAG KİLİSESİ Ovacık Merkez 83. XACELİ KİLİSELERİ Deşt - Xaçeli Köyü 84. XORXORUN ÇİFT KALESİ Ovacık Xorxor Köyü 85. XER VANKI Dersim Kırsalı 86. HARSİ VE DANTZİK VANKLARI Harsi Köyü 87. PEL VANKI Dersim Kırsalı 88. CIKNAVOR VANKI Dersim Kırsalı 89. SURP PIRGİÇ KİLİSESİ Hozat 90. GARMİR VANKI Peri 91. S ASDVADZAMAYR KİLİSESİ Mazgirt 92. S HAGOP KİLİSESİ Mazgirt 93. S ATANOS VANKI Mazgirt 94. S YEĞİYA VANKI Mazgirt 95. S MESROP VANKI Mazgirt 96. S SARKİS VANKI Mazgirt 97. S PIRGİÇ VANKI Mazgirt 98. BOĞOS BEDROS VANKI Mazgirt 99. S KEVORK VANKI Mazgirt 100. SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ Pertek 101. S ŞİMAVON KİLİSESİ Pertek 102. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek 103. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Hoşe Köyü 104. S BOĞOS VANKI Peri Hoşe Köyü 105. S MİNAS KİLİSESİ Peri Poğnik Köyü 106. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Xuşin Köyü 107. S ANDON VANKI Peri Xuşin Köyü 108. S KİRKORLUSAVORİÇ KİLİSESİ Peri Basu Köyü 109. S MİNAS KİLİSİESİ Peri Urts Köyü 110. S KEVORK KİLİSESİ Peri Kotariç Köyü 111. S GAREBET KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü 112. S VARVAR KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü 113. S MİNAS KİLİSESİ Peri Tsorak Köyü 114. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Peri Gayacin Köyü 115. S MİNAS KİLİSESİ Mazgirt Hayvatlı Köyü 116. S GİRAGOS KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü 117. S HUĞİTA KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü 118. S SARKİS KİLİSESİ Mazgirt Masdan Köyü 119. S. HUSİG KİLİSESİ Mazgirt Xozınkeğ Köyü 120. S LUSAVORİÇ KİLİASESİ Mazgirt Lamk Köyü 121. S ASDVADZADZİN VANKI Mazgirt Lamk Köyü 122. S TOROS VANKI Mazgirt Lamk Köyü 123. S TAKAVOR KİLİSESİ Mazgirt Şordan Köyü 124. S KEVORK KİLİSESİ Mazgirt Tarmutağ Köyü 125. S ASDVADZADZİN KİLİSEİSİ Mazgirt Lazvan köyü 126. S ANDON VANKI Mazgirt Lazvan köyü 127. S SARKİS KİLİSESİ Mazgirt Lazvan köyü 128. SURP GAREBET KİLİSESİ Mazgirt Göktepe köyü 129. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt Kızılcık Köyü 130. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt Gorcan Köyü 131. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Mazgirt İsmayeltsi 132. SURP LUYS VANKI Mazgirt İsmayeltsi 133. S HOVANNES KİLİSESİ Pertek Urek Köyü 134. S SARKİS KİLİSESİ Pertek Til Köyü 135. S KEVORK KİLİSESİ Pertek Vahna Köyü 136. S SARKİS KİLİSESİ Sağman Köyü 137. S KEVORK KİLİSESİ Pertek Havşakar Köyü 138. S HOVANNES KİLİSESİ Pertek Mercimek Köyü 139. S TOROS KİLİSESİ Pertek Vazgert Köyü 140. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek Vazgert 141. MAYR MARİAM KİLİSESİ Pertek Vazgert Köyü 142. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Paşağak Köyü 143. S. GARABET KİLİSESİ Pertek Gadosan Köyü 144. S. HAGOP KİLİSESİ Pertek Xırnek Köyü 145. S. ASDVADZADZİN KİLİSESİ Pertek Xaresik Köyü 146. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Sımax Köyü 147. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Norkeğ Köyü 148. S. MİNAS KİLİSES Pertek Havsek Köyü 149. S. ANDON KİLİSESİ Pertek Havsek Köyü 150. S. HAGOP KİLİSESİ Pertek Sıvcoğ Köyü 151. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Sıvcoğ Köyü 152. S. HAGOP KLİSESİ Pertek Lusadariç Köyü 153. YEREK MANGUNK VANKI Pertek Lusadariç 154. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü 155. S. TOROS KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü 156. S. KRİKOR KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü 157. S. PIRGİÇ KİLİSESİ Pertek Balışer Köyü 158. S. KEVORK KİLİSESİ Pertek Sorpiyan Köyü 159. S. SARKİS KİLİSESİ Pertek Tants Köyü 160. KARASUN MANGUNK KİLİSESİ Pertek Ağmezre 161. S. MİNAS KİLİSESİ Hozatın İncığak Köyü 162. S. SARKİS KİLİSESİ Hozatın Ağzunik Köyü Yukarıda okuduğunuz gibi 1915’e kadar bu inançsal yapılar ve tarihi yapılar işlevini görüyordu. Her “Vank” denilen yerde okul görevini üstlenmiştir, burdan da anlaşılabileceği gibi bu tarihlerde çok sayıda Ermeni’nin Dersim’de yaşadığı gerçeği ortaya çıkmış oluyor. Dersim Kızılbaş Alevileri bu inanç yerlerini hem kutsal görüp hem de korurlar. Bugün baktığımızda ise, bir kaç yıkık kilise dışında, ayakta kalmış hiçbir kilisenin olmadığını görüyoruz. ÖZEL SAYI ARAŞTIRMA 29 ARAŞTIRMA ÖZEL SAYI Elimizdeki belgelerden yola çıkarak sizlere Dersim’deki manastır ve kilisellerin isimlerini belirtmeye calışacağım. 28 1. HALVORİ SURP GAREBET VANKI 2. YERGAN(ERGAN) INGUZİK VANKI 3. AKRAG( AKİREK)SURP NİŞAN VANKI Çemişgezek 4. XARDİŞAR(HADİŞAR)VANKI Çemişgezek 5. GOĞUNTS SURP LUSAVORİÇ VANKI Çemişgezek 6. SURP OHAN( SURP EHAN) KİLİSESİ Hozat Surpiyan 7. SEGEDİK KİLİSESİ Hozat Segedik köyü 8. ZIMEX VANK VE KİLİSELERİ Hozat Zımek köyü 9. RABAT’INSURP ASDVADZADZİN VANKI Hozat 10. ÇEMİŞGEZEKK’İN SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ 11. SURP ZORAVORVANK (AZİZ KUDRETLİ MANASTIRI)...Çemişgezeğin kuzey doğusunda 12. YEREK MANUNK VANK Çemişgezek Brasdik köyü 13. VASİLGA VANK Çemişgezek Vasgavan köyü 14. VANK Çemişgezek 15. ABŞODİ VANKI Çemişgezek Pazapon köyü 16. SURP TOROS VANKI Çemişgezek Xarasar köyü 17. XARAVENK VANKI Çemişgezek Xaravenk köyü 18. KARSUN MANGANTS VANK Çemişgezek Garmırı 19. GOÇOLİ VANKI Çemişgezek Gocoli köyü 20. SURP SARKİS VE VALASLA VANKLARI Çemişgezek 21. KARSUN MANGANTS VANK Çemişgezek Bırexi 22. SURP GİRAGOS VANKI Çemişgezek Uskeğ köyü 23. ASOREMAYR ANABAD Çemişgezek Sağu mah. 24. SURP HAGOPA VANKI Çemişgezek Sağu mah. 25. PEMGENUT VANKI Çemişgezek 26. ASURİ MANASTIRLARI Çemişgezek 27. S. TOROS KİLİSESİ Çemişgezek uşpak mah. 28. S YERORTUTYUN KİLİSESİ Çemişgezek Hazari 29. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Mamsa köyü 30. S KEVORK KİLİSESİ Çemişgezek Mamasa köyü 31. S HOVHANNES KİLİSESİ Çemişgezek Sinsa köyü 32. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Garmırı 33. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Murna 34. S XAÇ KİLİSESİ Çemişgezek Yertis Akarak köyü 35. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Morişxan 36. S ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Pazopon Sevgili Dostlar, 37. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Xarasar köyü 38. S. LUSAVORİÇ KİLİSESİ Tuma Mezre köyü 39. ASDVAADZADZİN KİLİSESİ Bardizak köyü 40. S KEVORK KİLİSESİ Bırexi köyü 41.42.43. DEĞİŞİK YERLERDE SURP ASDVADZADZİN KİLİSESİ 44. S KEVORK KİLİSESİ Çemişgezek Aşkani köyü 45. S HAGOP KİLSESİ Çemişgezek Akarag köyü 46. YEREK MANUK KİLİSESİ Çemişgezek Hağtug köyü 47. S TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Dekke köyü 48. S. ASDVADZADZİN KİLİSESİ Çemişgezek Brasdig 49. S.TOROS KİLİSESİ Çemişgezek Otskeğ köyü 50. S MİNAS KİLİSESİ Çemişgezek Ulukale köyü 51. SURP GİRAGOS VANKI 52. SURP GAREBET VANKI 53. TATVA VANK 54. MİANTSUM VANKI 55. SURP ASDVADZADZİN VANKI 56. AMENA PIRGİÇ VANK 57. POZ VANK 58. TAŞTAK VANKI 59. KURKENA VANK 60. SURP TOROS VANKI 61. SURP NİGOĞOS VANKI 62. BOĞOS-BEDROS VANKI 63. MİAVOR SURP GAREBET VANKI 64. SURP ŞOĞAGAT VANKI 65. SURP HAGOP MIDZPINA HAYREBET VANKI 66. SURP SEROVPE VANKI 67. AVAK VANK 68. SURP KRİKOR LUSAVORİÇ VANKI 69. SURP GİRAGOS VANKI 70. DİRAŞEN( SURP NERSES HAYRABET)VANKI 71. SURP KEVORK VANKI 72. ÇARÇARANATS LUSAVORİÇ VANK ya da ZİARE MERCAN 73. DUJİK DAĞI’nın SURP SARKİS KİLİSELERİ 74. GARMİR VANK (KIZIL KİLİSE) 75. PERİ’nin SURP ASDVADZADZİN KİLİSELERİ 76. PERTEK’İN SURP TOROS (yada SURP DİGİN KİLİSESİ 77. SİN KİLİSESİ Deşt - Sin köyü Biz Dersim Ermenileri, yüzyıldır, fiziken ve biyolojik olarak yaşadığımız coğrafyada; kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü, inancımızı ve genel olarak beşeri aidiyetimizi yaşayamadan, ancak yine de kendimizi koruyarak bugüne kadar geldik. Bu durum, yani kültür ve etnik aidiyetten uzak kalma, asimilasyon tehlikesi altındaki yaşam, Türkiye devletinin tarihsel ve siyasal niteliğiyle ilgilidir. Biz, üzerimizdeki baskı rejimine karşı asimile olmadan bugüne gelmiş isek, bu önemli bir direniş demektir diye düşünüyoruz. Devletin baskıcı ve asimilasyoncu, soykırımcı niteliği halen devam etmektedir, ancak Türkçe deyim ile “minare çuvala sığmamaktadır” ve biz de her şeye rağmen, kendimizi toparlamak, yeniden özümüze dönmek ve kimliğimizin gereklerini yaşayarak ve aynı durumdaki Ermenilere cesaret vermek amacıyla bir girişim başlattık. Hrant Dink’in katledilmesi ile birlikte, öze dönüşün ne kadar hayati, önemli ve değerli bir girişim olduğu bir kez daha açığa çıktı. Bu çerçevede, ilk girişimimiz, Dersimli Ermeniler Derneği’ni kurmak oldu. Dersimli Ermeniler Deneği, yaklaşık iki yıldır faaliyete girmiş bulunuyor. Faaliyetimizi başlattığımız günden itibaren, gerek Dersim ve çevresinde bugüne kadar kimliğini saklayarak yaşamak zorunda kalan, hatta çoğunlukla asimile olmuş kimseleri bir araya getirmek, gerekse de Türkiye metropollerine yerleşmiş, ancak kendi etnik kökenleri hakkında belli bir sorgulama yapma eğiliminde olanları bir araya getirmek, tanışmak ve tanıştırmak, ortak etkinliklerde duyguda ve bilinçte sosyal aidiyeti geliştirmek için çalıştık. Bu çalışmalarımız kısmen başarılı da oldu. Zira herhangi bir kurumdan destek almamamıza rağmen, tamamen sözünü ettiğimiz vicdani ve etik kurallar uğruna bir araya gelen insanların imkanlarıyla önce dar kapsamlı toplantılar, sonra daha da genişleyen geceler ve tanışma, bir araya gelme şenlikleri organize ettik. yaparak çeşitli etkinliklere katıldık. TV, gazete vs medyada söz konusu çalışmalarımızı duyurarak Dersimli ve başka Ermenilerin ilgisini toplamaya, bir araya gelmelerinin koşullarını yaratmaya çalıştık. Ayrıca bilinmektedir ki, Türkiye’nin İstanbul şehri, Ermeniler de başta olmak üzere çeşitli kültür ve etnik kökenlerden insanların mozaiğidir. Bu nedenle, Ermenistan’dan da sanatçı ve entelektüelleri davet ederek düzenlediğimiz gecelerde bu insanları bir araya getirdik. Önümüzde halen yapmamız gereken önemli projeler de vardır... İlk çalışmamız, Dersim’deki tarihi ve kültürel kalıntıları, (kilise, mezar, şapel, tarihi taşlar vs) tespit ettirerek resmî kayıt altına aldırtmak, örnek teşkil edecek şekilde de bir Ermeni Mezarlığı yapmaktır. Bu çalışma, kökleri bu topraklarda olan, ancak halen kendileri Avrupa, Ermenistan ya da dünyanın başka herhangi bir yerinde olan insanların buralara ziyaretlerini teşvik edecektir. Bu amaçla planlama ve navigation çalışmalarına başlamış durumdayız. Ancak herkes bilmektedir ki, bütün bu çalışmalar belli bir ekonomik güç gerektirmektedir. Biz ise bu çalışmayı tamamen kendi sınırlı olanaklarımızla, asgari geçimimizden kısarak yapmaya çalışıyoruz. Oysa İstanbul’daki Ermeni kurumları, son derece yetkin iktisadi güce sahiptirler, ancak bu kurumlardan sözünü ettiğimiz çalışmalara katkı yapılmamaktadır. Bu kurumların rejimden çekindikleri, sadece Ermeni vakıf ve benzeri varlıkların gelirleriyle konumlarını korumakta oldukları biliniyor. Bu durumun değiştirilmesinin kısa vadede mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, sözünü ettiğimiz çalışmalarımızın gelişmesi, çeşitlenip sonuç alıcı hale gelmesi için, Avrupa ve başka yerlerdeki duyarlı kişi, kurum ve örgütlerin bize katkılarını beklemekteyiz. Selamlar… Mirhan Pirgiç Gültekin Bunun yanı sıra kendi kimliğini açıklamak ve bunu bir manifesto olarak topluma sunmak için önce kendimiz, ailemiz vaftiz olarak kimliğimizi deklare ettik. Hemen ardından DERSİYAD adında bir dergi çıkarttık. Bu dergide, Ermenileri ortak duyguda birleştirecek olan haber, yorum, analiz, bilgi ve verilere yer verdik. Dergide ayrıca, Türkiye ve özellikle Dersim’de Ermenilere ait varlıklar, kültür kalıntıları ve halen yaşayan kültür, dil ve folklorik değerler ve formlar üzerine yazılar yayımladık. Fransa ve Ermenistan’da ziyaretler ÖZEL SAYI DERSİM’DE MANASTIR VE KİLİSELER 5 HABERLER BASINDA DERNEĞİMİZ 6 3-8-2010 tarihinde Bakırköy adliyesi 6. Asliye hukuk mahkemesinden almış olduğum isim değişikliği kararıyla artık yeni kimliğime yani Miran PIRGİÇ ismiyle yaşamıma devam edecektim. İlk iş olarak dinimi Hıristiyan olarak değiştirip dayım YUSUF İRES, oğlum ÖNCÜ EGEMEN ve yeğenim ULAŞ DEVLETLİ ile birlikte vaftiz olup patrikhanenin kayıtlarına geçmiştik. Bu girişimimiz özellikle 70 yaşındaki dayımın özüne dönmesi kamuoyunda ve basında geniş yer bulmuştu, bu bir ilk oluyordu bugüne kadar Alevi olararak yaşamını sürdüren Dersimli Ermeniler artık Ermeni olup kendi kimliğine dönüyorlardı. Bu girişimimiz akrabalarımız ve Dersimliler tarafından ilgiyle izlendi. Bir tabu yıkılıyordu özellikle memur olan akrabalarımız kaygılanmaya başlamışlardı çünkü kendi Ermenilikleri ortaya çıkıyordu bu da kendilerince bir tehlikeydi. Bu korku ve şaşkınlığı kısa sürede üzerlerinden attılar ama henüz kendilerinin bu öze dönüşe hazır olmadıklarını söylüyorlardı. Daha sonra dönmek isteyenler de patrikhanenin şartlarının zor olduğunu söyleyerek zamana bıraktılar. Akunq.net YIKILMAYA YÜZ TUTAN DERSİM’DEKİ İKİ ERMENİ KİLİSESİ KORUMA ALTINA ALINACAK DERNEK FAALİYETLERİ ERMENİSTAN ZİYARETİ Bu yeni kimliğimle Yerevan ziyaretimi gerçekleştirdim. En çok Hayastan da olumlu karşılanmıştı. Dünyanın her yanına dağılmış olan Ermeniler yaşadıkları ülkenin vatandaşı olurken benim bu girişimimi dikkate değer bulup sıcak ilgi gösterdiler. TV kanallarında programlar yaparak çabamızın tüm dünyada duyulmasını sağladılar. Bir hafta oradaki kurumları ziyaret ederek kendimizi anlatmaya çalıştık. Onlara da dedelerinin topraklarına gelme çağrısında bulundum. Bu çağrıma cevap verdiler 28 temmuz 2011 de Munzur doğa festivaline 100 kişi ile katıldılar. DERSİM ZİYARETLERİ Akung’un katkıları ile Maratuk folklor ekibiyle birlikte İstanbul ‘Hay’ları da dahil olunca 100 kişi ile 28 Temmuz-31 Ağustos 2011 tarihlerinde gerçekleşen 11. Munzur Kültür ve Doğa festivaline katılmak için Dersim’e geldiler. Festival standlarının bulunduğu alanda Dersim Ermenileri Derneği olarak standığımız açtık ve ilgili kitaplarımızın okuyucuya ulaşmasını sağladık. Diran Lokmanyan bu buluşmayı güzel bir makale ile anlattı. Mihran Pırgiç Gültekin Harutyan (Yusuf) İres Hrant Gültekin Ulaş Devletli Sarkis Seropyan ÖZEL SAYI ÖZEL SAYI ÖZE DÖNÜŞ Dersim Ermenileri Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı Miran Pırgiç Gültekin ‘Akunq’a konuştuğunda Dersim’deki tamamen yıkılmaya yüz tutan iki Ermeni kilisesinin koruma altına alınacağını söyledi. Anahit Kartaşyan / Akunq.net Ermenistan Ziyareti Haykazun Alvrtsyan Kötereç Köyü Yıkık Kilise Gültekin ‘‘Derneğimizin İstanbul çalışmaları içerisinde zamandan beri önümüzde köyduğumuz bir proje çerçevisinde HAYCAR Ermeni derneğimizle birlikte Anadolu Kültür’ün de katkısıyla Ağustos’un otuzunda ya da otuz birinde altı kişiyle Dersim’e gidip Hozat’ın Ergan köyündeki, bir de Mazgirt’teki Ermeni kiliseleri daha kötüye gitmemesi için bir konsept altına alarak korumaya çalışacağız. Projemiz korumayla kalmıyacak tabii. Koruma altına alma sebebi ilerleyen süreçte onarabilmek, ama şimdi bunu yapmaya gücümüz yetmez. Zaten maddi destek olursa, yarın da yapabileceğiz. Destekleyecek kurumlar çıkarsa, Ermenistan’daki mimarlarla, belki de İtalya’dan gelen mimarlarla daha önemli çalışmalarla Ergan kilisesinin yerinde tekrar bir kilise yapılmasını istiyoruz. Zaten çok görkemli bir kilise olduğunu herkes biliyor. Bunu bilmeyen kalmadı’’ dedi. Dersim Ermenileri Sosyal Yardımlaşma Derneği, Mazgirt ilçesinde Hrant Dink anısına bir kütuphane açmayı da planlıyor. Dersim’den döndükten sonra proje olarak Anadolu Kültür’e sunacak. Anadolu Kültür de finanse işine girecek. Eğer finanse işi erken halledilebilirse, proje erken gerçekleştirilir. 27 HABERLER BASINDA DERNEĞİMİZ Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü 4. sınıf öğrencisi Uğur Egemen İres, 65. Cannes Film Festivali’nin kısa film bölümüne katılma hakkı elde etti. T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Sinema Genel Müdürlüğünün “Geleceğin Sineması Projesi” kapsamında desteklediği film, uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in bir hikâyesinin uyarlaması. ÖZEL SAYI ÖZEL SAYI ‘’SU ÇATLAĞINI BULDU” CANNES YOLCUSU DERSİMLİ ERMENİLERİN İSTANBUL BULUŞMASI Hayastan’dan getirdiğimiz sanatçı 550 arkadaşımızın katılımıyla İstanbul’da ilk etkinliğimizi yaptık. 26 7 2007 yılında öldürülen Dink’in, her yıl Fransa’dan Türkiye’ye gelen ve Sivas’ın bir köyünde yaşamı son bulan Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadının yaşımını anlatan ‘’Su Çatlağını Buldu’’ adlı hikâyeyi okuduğunda çok etkilendiğini belirten Uğur Egemen İres, hikâyenin tamamen hümanist bir yapıya sahip olduğunu dile getirdi. İres: ‘’Köy halkının, o kadını sahiplenmesi beni duygulandırdı. Hikâyeyi çok samimi buldum. Bunu 2010 yılında kısa film senaryosu haline getirmek istedim. Agos gazetesi yetkilileri ve Hrant Dink’in kızıyla görüştüm. Hikâyenin özünün bozulmasını istemediler. Görüntü yönetmenim Şükrü Özçelik ile bu projeyi uzun uzun konuşup senaryomuzu yazdık. Geçtiğimiz yaz da filmin çekimini bitirdik. Fakülte dekanımız Prof. Dr. Nezih Orhon, filmi çektiğimiz Hamidiye köyüne her gün bizim için yemek getirdi. Prof. Dr. Sezen Ünlü hocamız bize lojistik destek sağladı. Bazı ekipmanlarımızı bir film şirketinden sağladık. İmece usulü bir film yapmaya çalıştık. Teknik ekip olarak on beş kişiydik. Filmde üç ana karakterimiz vardı. Köy halkı da filmde rol aldı. Çekerken bazı sıkıntılar yaşadığımız filmimiz 4 bin liraya mal oldu.’’ dedi. Filmi çekerken Cannes Film Festivali’ne katılmak gibi hedeflerinin bulunmadığını söyleyen İres: ‘’Filmimiz, insanlığı ve hümanizmi anlatıyor. Yaptığım filmlerle insanların sıkıntıları ile toplumsal sorunları, bireysel hikâyeler üzerinden anlatmayı hedefliyorum. Filmde, Hrant Dink’in öldürülmesiyle her yıl yürüyüş düzenleyen insanların sesi olmaya çalıştık. Çektiğimiz kısa filmimizi, hocalarımızın da teşvikiyle bir uluslararası film festivaline göndermeye karar verdik. Yaptığımız araştırmalarda ilk film festivalinin Cannes olduğunu öğrendik. Geçen ay, Cannes Film Festivali’ne filmi gönderdik. Filmimiz, 31 Mart’ta festivalin Short Corner bölümünde yayınlanma hakkı kazandı. Bu çok abartılacak bir bölüm değil. Film belli aşama ve kriterlerden geçtikten sonra kabul edildi. Bundan sonraki aşamada ülkemizdeki çeşitli festivallerinde filmin gösterimini yapacağız. Eskişehir Uluslararası Film Festivali’nde de filmin gösterimi gerçekleştirilecek.’’ diyerek filmin 16-27 Mayıs’ta Cannes’de gösterileceğini ve festivale Prof. Dr. Nezih Orhon ile gitmeyi plânladıklarını söyledi. DERSİME ZİYARET Yurtdışından ve İstanbul’dan gelen birçok gazeteci televizyoncu ve fotoğrafçı Dersim’e götürerek Ermeni köylerini gezdirip bilgilendirme yaptık. Dersim Ermenilerinden bugüne kalan eserleri gördük. BASINDA DERNEĞİMİZ DOSYA DERSİM’Lİ BİR ERMENİYLE DERSİM’DE ALTI GÜN YENİ AKTÜEL İLK KEZ KIMLIKLERINI TARTIŞIP YAŞADIKLARINI ANLATIYORLAR DERSİM’İN ERMENİLERİ 8 Ne ben, ne babam, hatta ne de büyükbabam Van’da doğmamışız. Dedemin dedesiymiş Vanlı olan, fakat ben kendimi Vanlı olarak kabul ediyorum, tıpkı babamın kendisini Vanlı olarak kabul ettiği gibi. Sanırım bu Ermenilere özgü bir durum. Toprakla olan bağ. “Herhangi” bir toprakla değil, “ön toprakla”. Bir başka husus da, Batı Ermenistan ve Doğu Ermenistan’ın farklı yörelerine karşı farklı duygular hissetmem olmuştur. Üzerimde özel bir çekim gücü yaratan yerlerden biri de Dersim’dir. Bu olguyu irdelemeye çalıştım, fakat mantıklı bir açıklama bulamadım. Van, anlaşılabilir, kökenim oradan, fakat neden Dersim veya Karabağ? Cevabını bulamadım, fakat olgu mevcut. Bu yüzden de Dersim’i ziyaret etme imkânı doğduğunda çok heyecanlandım. Pek uygun bir zaman da değildi ve ikilemdeydim. En son gün gitmeye karar verdim ve şimdi, bunun çok yerinde bir karar olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Doğru olan, fırsatı kaçırmamaktır. Sadece 3 gün Dersim’de kalıp, geri kalan 7 günü Diyarbakır, Muş, Van ve Kars’ta geçirmeyi düşünüyorduk. Bazı sebeplerden dolayı Dersim’de 6 gün geçirdik ve Dersim’i daha iyi tanıyabilmek için 16 veya 26 günümüz olmadığından dolayı hayıflananın sadece ben olmadığıma eminim. Türkiyeli olarak, bu ülkeyle devamlı bağlantı içindeyim ve tabii ki, benim Türkiye’ye bakış açım diğerlerinden “GÖKTE HIZIR DA OLSAM ERMENİ DİYORLAR” farklıydı. Ben Türkiye’nin hem doğusunu hem de batısını biliyor, insanları tanıyor, onları etnik ve dini özelliklerine göre ayırt edebiliyorum, insanların haletiruhiyesine ve kültürüne vakıfım vs. Hayatlarında ilk defa Türkiye’yi ziyaret edenler için ise Türkiye, bu yolculuk esnasında gördüklerinden ibarettir. Dersim, son yıllara kadar “kapalı bölge” olduğundan dolayı, bu bölge ve orada yaşayan insanlarla ilgili veriler son derece azdır. Dersim’le ilgili “en bilgililerden” biri olmama rağmen şaşırmıştım. Birincisi, bambaşka bir Türkiye buldum. Bu bölge ve insanları, ülkenin diğer bölgelerinden farklıydı, özellikle de kültürel alanda. Kültür kelimesi burada dar anlamda kullanılmamaktadır. Kültür olarak giyim-kuşam, davranış, kadınerkek ilişkilerinden bahsetmekteyim. Etnograflar için burada zengin, işlenmemiş ve Armenoloji’yle yakın ilişki içinde olan bir alan var.Dersim’le ve burada yaşayan “Zazalarla” ilgili Osmanlı’nın erken dönemlerinden itibaren veriler bulunmaktadır. Lakin bu veriler bilimsel olmaktan çok uzaktır. Bunlar daha çok, doğu ülkelerine sefere giden hangi Osmanlı sultanının Dersim’den geçerken “eli değmişken” kaç Alevi-Zaza katlettiğiyle ilgili kayıtlardır. Yanlışlıkla (bilinçli olarak da) “Zaza Kürtler” olarak anılan Zazalar, Bu bölge ve insanları, ülkenin diğer bölgelerinden farklıydı, özellikle de kültürel alanda. Tarihi Travmalarla Dolu Bir Bölgenin, Geçmişi Acılarla Dolu İnsanları: Dersim Ermenileri. Onlar Şimdi Travmalarla Dolu Tarihlerini Hatırlıyor. Aktüel, Dersim’de Ermenilerle Görüştü. Gökçen B. Dinç / Yeni Aktüel Annem Kürt ama babamın ailesi Ermeni. 12 Eylül’de öğrendik Ermeni olduğumuzu, kendimizi Kürt sanıyorduk, devlet biliyormuş, biz bilmiyorduk. O zaman Ankara’da çalışıyordum, eşimin, ailemin yanına köyüme gidemiyordum. Gelsem de tokat yemeden dönemiyordum. Sonra ailemi yanıma aldırdım, annem babam kaldı bir tek. Zaten köylerde sadece yaşlılar kaldı. Ama onlar Ermeniliğini söylemiyor baskıdan, buradan göçen gençler söylüyor özgürce.” Resmi adıyla Tunceli’nin Alanyazı, halkın diliyle Dersim’in Xozun köyündeyiz. Bir zamanlar Ermeni kilisesinin olduğu alanda, kiliseden kalan tek taşın üzerine oturmuş Hasan Polat böyle anlatıyor hikâyesini. Alanyazı köyünde doğan, Ankara’da köy hizmetlerinden emekli olan Polat, başkentte sorun yaşamamış, çünkü kimliğinde “İslam” yazıyormuş. “Beş çocuğum henüz kimliğimizin tam farkında değil” diyen Polat aslında Türkiye’de ilk kez konuşulmaya başlayan bir topluluğun üyesi: Dersim Ermenileri. Bugüne kadar 1915 Ermeni tehcirinde Dersim bölgesine sığındıkları söylenen, 1937-38 Dersim olaylarında bölgede yaşanan acılara ortak olan Dersim Ermenileri, 12 Eylül’de ve 90’lı yılların terör ortamında da büyük travmalar yaşadılar. “Dersim hiçbir yere benzemez” Dersimli bir Ermeni olan Mirhan Prgiç Gültekin’in dernek kurmaya hazırlandığını öğrenince kendisiyle görüştük. Bölgede yaşayanların bu girişim hakkında ne düşündüğünü öğrenmek, onların hikâyelerini dinlemek için Dersim’in yolunu tuttuk. Tarihi travmalarla dolu bir bölgede, hele Ermeni olmanın hâlâ “küfür” addedildiği, basında “Türkiye’de yaşayan ‘gizli Ermeniler’ bölücülükte önemli rol oynuyor” gibi cümlelerin kolayca sarf edildiği düşünüldüğünde, neyle karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk aslında. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in, Şubat 1926’da hükümete sunduğu raporda, “Cumhuriyet hükümeti için bir çıbanbaşı” dediği Dersim’de ilk gün, Munzur nehrine tepeden bakan bir kahvede uzun süre sohbet ettiğimiz Ermeniler, katliamları, acıları yaşadıklarını anlattılar; yıllardır Ermeni kökenli oldukları için dışlandıklarını söylediler ama ses kayıt cihazını açmamızı veya fotoğraf çekmemizi istemediler. ÖZEL SAYI ÖZEL SAYI DİRAN LOKMAGÖZYAN 25 BASINDA DERNEĞİMİZ YENİ AKTÜEL ÖZEL SAYI DERSİM ERMENILERİ SAKLAMANIN CEZASINI MI ÇEKTİ? Dersimli Zazalar, fiziki yapılarından dolayı da, özellikle Diyarbakır, Muş, Van ve Kars gibi komşu bölgelerde yaşayan Kürtlerden ayrılmaktadır. Aktüel Dersim Ermenilerinin hikâyelerini anlatmaya devam ediyor. Uzmanlara göre 1937-38’de devlet, Kürt, Alevi ve Ermeni sorununun birleştiği yer olan Dersim’e, Ermenileri 1915’te sakladıkları için daha acımasız davrandı. 24 Gökçen B. Dinç / Yeni Aktüel Fotoğraf: Ergun Candemir Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 14 Ağustos 2010’da “vergi vermiyorlar diye CHP Dersim’de 50 bin kişiyi öldürdü” demiş ve “katliam” kelimesini kullanmıştı. O tarihten beri, Dersim 37-38 olayları Türkiye’de konuşuluyor, oysa on yıllardır büyük bir suskunluk hâkimdi. İstisnalardan Necip Fazıl Kısakürek, 1969’da “Şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez” demişti. Dersim’de yaşananları okuyunca, dinleyince Necip Fazıl’a hak vermemek, yaşanan acılarla yaralanmamak mümkün değil. Dersim’in Ermenileri hakkında yaptığımız bu haber kuşkusuz taraftarlığı ve kaçınılmaz sonucu öfkeyi bertaraf etmeyi amaçlıyor; acıların ancak anlatılarak anlaşılacağı, paylaşıldıkça azalacağı ön kabulünden yola çıkıyor. Dersim tarihi hakkında araştırma derinleştikçe, “başka hiçbir yere” benzemediği anlaşılıyor. Etnik kökeni hakkında hâlâ tartışılan Dersim, Osmanlı’nın son dönemlerinden beri devlet için “Kürt, Alevi ve Ermeni” sorunlarının birleştiği yer olmuş. Tunceli ili, Erzincan’ın Kemah ve Tercan ilçeleri ile Bingöl’ün Kiğı ilçesini içeren Dersim bölgesinde etnik gruplar arasında yaşanan problemlere devlet diyalog ve işbirliği yerine şiddet ve zor ile cevap vermiş. “Iskalanmış Barış” kitabında dile getirilen, özellikle 1921’deki Koçgiri Ayaklanması’nda kendini gösteren bu tespit, bölgede şiddetin neden hiç dinmediği sorusuna cevap niteliği taşıyor. 1937-38’den önce, Harput bölgesinde 1895-96’da yaşanan olaylarda Hıristiyanlara ait binlerce (8 bin ile 28 bin arasında) ev yakıldığı, binlerce kişinin öldürüldüğü (15 bin ile 39 bin arasında) ve zorla Müslümanlaştırıldığı söyleniyor. “Yüzyıllarca kardeş gibi yaşadık” deyimi Türkiye’de son yıllarda bir slogana dönüşmüş gibi, lakin bu sloganı hemen bir “fakat” takip edip, yabancı devletlerin kandırması ve Ermeniler’in ihanetiyle ilgili az veya çok suçlamalı tonlamalarla “resmî tarih” kalıpları sunulmaktadır. genelde, ormanlarla kaplı Dersim dağlarında yaşamışlardır. Zazalar, Alevi dinine ait olmuş ve yüzyıllar boyu baskı altında olmalarından dolayı kendilerini, Şii mezhebinin bir koluna ait olan Müslümanlar olarak takdim etmeye çalışmışlardır. Zazalar’ın ezici çoğunluğu Alevi olmasına rağmen, Dersim’in dışında yaşayan Sünni Zazalar da vardır. Diğer taraftan, Kürt ve Türk Aleviler de mevcuttur. Alevilik ve Bektaşi-Alevi inanışı hakkında daha uzun konuşmak mümkün olmasına rağmen, burada sadece Alevilik’in özgün bir din olup, bir Müslüman mezhebi olmadığını vurgulamakla yetinmek istiyoruz. Güneşe tapınma üzerine kurulu olan Alevi inanışı, zamanla bazı Hıristiyanlık unsurlarını da içinde eritmiştir. Aleviler camiye gitmemekte ve Alevi kadınlar örtünmemektedir. Bu son nokta da, bu bölgenin, Türkiye’nin diğer bölgelerinden ayrıldığı en belirgin özelliğini göstermektedir. Dersimli Zazalar, fiziki yapılarından dolayı da, özellikle Diyarbakır, Muş, Van ve Kars gibi komşu bölgelerde yaşayan Kürtlerden ayrılmaktadır. Bu bölgeyi, Türkiye’nin diğer bölgelerinden ayıran bir başka özellik ise, Ermeni olmanın burada sadece bir gurur vesilesi olmasıdır. Bir örnek verelim, sondan bir önceki gün, akşamüzeri Ovacık’a vardık. Ermenistan’dan bizimle gelmiş olan “Maratuk” dans grubu da başka gruplarla birlikte sahneye çıkacaktı, fakat ertesi günü kapanış konseri olduğundan dolayı “Maratuk” gücünü kapanış konseri için saklamaya karar vermişti. Ermeni ekibinin olmaması, seyircileri son derece müteessir etti. Özellikle bir kız büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Suçu o günlerde ortaya çıkmış olan ve Afrika çöllerinden gelen kırmızı toz bulutuna dahi yükleyip, bin bir çeşit argümanla grubun neden gelmediğini açıklamaya çalışıyorduk. Lakin kızı ikna etmek mümkün değildi, devamlı olarak “Biz Ermenileri çok sevdik, komşu köylerden sırf Ermenilerin oyunlarını seyretmek için geldik, Ermeniler yoksa, biz de hemen şimdi kalkar gideriz”,- diye tekrarlamaktaydı. Benzer bir “Ermeni yakınlığının” dışavurumu, beni ailesinde Ermeni olup olmadığı sorusunu yöneltmeye sevk etti. Cevabı beni şok etti ve o kızın içten sözlerini bugüne kadar hayretle hatırlamaktayım. “Bilmiyorum, fakat keşke öyle olsa”! Türkiye’nin hiçbir yerinde benzer bir şey duyamazsınız. Üstelik, “Ermeni atalar bulma ümidiyle” köklerini araştıracağını da ekledi. Biz ise Ermeniler bulduk, hem de öyle bir bollukta ki, şayet ben görmeden önce biri tüm bunları bana anlatmış olsaydı abartma olarak kabul ederdim. Her taraftan Ermeni “fışkırmakta” veya Ermeniler hakkında anlatılanları duymaktaydık. Köy olsun, orman olsun, bağ olsun, hemen hiçbir yer yoktu ki Dersimliler, oranın Ermenilerin olduğunu, Ermenilerin inşa etmiş olduğunu veya Ermenilerin dikmiş olduğunu söylemesin. Hemen tüm ağaçlar (meyve ağaçları) bize “Ermenile-rin diktiği ağaç” olarak gösteriliyor, ağaçların genç olduğu durumda da bunlar “Ermeni kültürünün devamı” olarak sunuluyordu. Tüm bunlar bizim için son derece hüzünlüydü. Vefalı insanları görmek sevinçli bir hüzün bahşetmekteydi. Dahası, Ermeni olmak, boynunda haç asılı olara sokaklarda gezmek bir onurdu burada. Ermeni olduğumuzu duyunca, insanlar büyük bir ilgi ve sevgiyle yaklaşıyorlardı. “Yüzyıllarca kardeş gibi yaşadık” deyimi Türkiye’de son yıllarda bir slogana dönüşmüş gibi, lakin bu sloganı hemen bir “fakat” takip edip, yabancı devletlerin kandırması ve Ermenilerin ihanetiyle ilgili az veya çok suçlamalı tonlamalarla “resmî tarih” kalıpları sunulmaktadır. Türkiye’de artık slogana dönüşmüş olan bu sözler, ÖZEL SAYI DOSYA 9 BASINDA DERNEĞİMİZ DOSYA SABAH GAZETESİ 10 burada başka türlü çınlamakta, öncelikle, büyük bir samimiyetle kardeşlikten söz edilmekte ve Ermeniler’in ihaneti yerine, Ermeniler’i nasıl kurtardıklarına dair hikâyelerle son bulmaktaydı. Biz ise bunun gerçekliğini iyi bilmekteyiz. Ermeni kökenlerinden bahsedenler çoktu, hatta kendilerinin safkan Zaza olduğunu, yani Ermeni köklere sahip olmadıklarını belirtenler hayli azdı diyebiliriz. Maalesef, çok az sayıda saf Ermeni bulduk. On yıllar boyunca Ermeniler sadece dillerini kaybedip Zazaca, Kurmançice ve Türkçe konuşmakla kalmayıp, dinlerini de kaybedip Alevilik’i kabul ederek Zazalar’la evlenip karışmışlar. Sebebi ise büyük bir ihtimalle evlenmek amacıyla kendi aralarında eş bulamamaktı. Aleviler’in genellikle, Zaza Aleviler’in ise özellikle Ermeniler’le akraba gibi olmaları ve onlara karşı sevgi ve saygı duymuş olduklarını da göz ardı etmemek gerekir. Bunu biz de 6 gün boyunca hissettik.Kendimizi kardeş ve kız kardeş çevresinde hissediyorduk. Geçmişte Alevi pirleri ve Ermeni rahipler birlikte ayin düzenliyor, Ermeniler ve Aleviler birlikte aynı kutsal mekânları ziyaret edip, birlikte dua ediyorlardı. Bu konuyla ilgili çok sayıda anı vardır. Günümüz Türkiye’sinde artık çok sayıda insan aile- sindeki Ermeniler’den bahsetmektedir. Bunlar ise ezici bir çoğunlukla “Ermeni ninelerdir.” Biz Ermeniler, “kurtarılmış” Ermeni ninelerin hikâyele-rini iyi biliriz. Dersim’de ise durum farklı. Burada, “Ermeni nineler” yerine komple aileler var ve burada şu sözleri duymak mümkündür “Baba tarafım saf Ermeni, anne tarafım ise yarı Ermeni.” Dersimliler arasında Mihran Pırgiç Gültekin adında, sonsuz bir enerjiyle donatılmış olup, faal volkana benzeyen bir fenomen var. Mihran Zazalaşmış Alevileşmiş olup, köklerine geri dönmeye karar vererek ismini ve dini değiştirmiş Ermenilerdendir. Mihran, “Dersim Ermenileri Derneğini” kurar ve neredeyse tek başına tüm derneğin faaliyetini üstlenir. Kertenkele gibi, bir var, bir yok. Sabah Paris’tedir, akşam Köln’de, ertesi gün Yerevan’da, bir de bakmışsın Dersim’e ulaşmış. Dersim’deki “Munzur Tabiat ve Kültür Festivaline” katılımımızı o organize etmişti. Şüphesiz, Dersim ziyareti her bir Ermeni’nin yüreğinde bir coşku uyandıracaktı, fakat Mihran’ın düşüncesi Ermenistan’lı Ermeniler’in coşkusu değildi. Ermenilerin Dersim ziyaretinin, ilk başta Dersim Ermenileri’nde yaratacağı coşkuyu, yaklaşık yüzyıl Tunceli’de doğup büyüyen Ermeniler, Dersimli Ermeniler Derneği’ni kurdu. Hazırlıklarına sekiz ay önce başlanan derneğin resmi kuruluşunu bir hafta önce yapan Dersimli Ermeniler, ilk kez örgütlü bir yapıyla kimliklerine sahip çıkacak. Derneğin hedefi Türkiye genelinde bulunan 600 aileye ulaşarak, vaftiz olmalarını sağlayıp dil, din, ibadet ve kültürlerini yaşatabilmek. Derneğin faaaliyet listesinin ilk sıralarında ise Ermeni olmasına rağmen dilini bilmeyenlere Ermenice kurs vermek var. Bölgede bulunan Ermeniler’e ait mezar, kilise, demir ve altın ocağı gibi tarihi yapıları belirleyip, çeşitli fonlar aracılığıyla onarmak da hedefleniyor. Pervin Metin / SABAH On yıllar boyunca Ermeniler sadece dillerini kaybedip Zazaca, Kurmançice ve Türkçe konuşmakla kalmayıp, dinlerini de kaybedip Alevilik’i kabul ederek Zazalarla evlenip karışmışlar. ADINI VE DİNİNİ DEĞİŞTİRDİ Dernek fikri, Tunceli doğumlu Selahattin Gültekin’in 8 ay önce mahkeme kararıyla Türkçe adını ve dinini değiştirmesiyle ortaya çıktı. Nüfus cüzdanının isim kısmında Miran Pirgiç, din hanesinde ise Hıristiyan yazan Gültekin, akrabalarının “Bizi deşifre ediyor- sun” tepkisine aldırmadan dernek kurdu. “Dersimli Ermeniler’in artık Kürt ve Türk ismi taşımasını istemiyorum. Kendimizi gizlemeden yaşamalıyız” diyen Gültekin’in aylar süren çalışmaları bir hafta önce olumlu sonuç verdi. Kendisi gibi Tunceli’de doğup büyüyen yedi arkadaşıyla “Dersimli Ermeniler İnanç ve Yardımlaşma Derneği”ni kurdu. VAFTİZ OLDU Daha önce gazetecilik yapan 50 yaşındaki Gültekin’in ikinci somut adımı ise, oğlu, dayısı ve yeğeniyle birlikte vaftiz edilmek oldu. Dernek kuruluşunun resmi belgesini eline aldığında çok heyecanlandığını, iki saat boyunca kararı okuyamadığını anlatan Gültekin, “50 yıl başkalarının inancıyla yaşadıktan sonra kendime sahip çıkmanın huzurunu yaşıyorum. Her nehir kendi yatağında akmalı. Dersimli Ermeniler, bölgenin ideolojik yapısı nedeniyle kaygı taşıyor” diye konuştu. ÖZEL SAYI ÖZEL SAYI Mihran Zazalaşmış Alevileşmiş olup, köklerine geri dön-meye karar vererek ismini ve dini değiştirmiş Ermenilerdendir. Mihran, “Dersim Ermenileri Derneğini” kurar ve neredeyse tek başına tüm derneğin faaliyetini üstlenir. DERSİMLİ ERMENİLER DERNEKLERİNİ KURDU 23 AGOS GAZETESİ ÖZEL SAYI DERSİM ERMENİLERİ SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEK GİRİŞİMİ 29 Temmuz – 1 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen 10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde, Dersim’in merkezinde bulunan sanat sokağında açılan stantlar arasında, Dersim Ermenileri Derneği’ni kurma hazırlığında olan Mirhan Prgiç Gültekin’in standı da yer aldı. Gültekin ile kısa bir görüşme yaptık. Sahak Güryan /Agos Gazetesi 22 Sizi tanıyabilir miyiz? Ailenizin hikâyesi neydi? Ben 1960 Dersim doğumluyum, anne babadan Ermeni’yim. Eski ismim Selahattin. Biz, 1915’ten önce dünyaya gelmiş, Serkiz, Arut ve Boğos isimli üç kardeşin torunlarıyız. Dersim Ermenileri Tunceli merkezde, eski ismi ‘Gazik’, şimdiki adı Cumhuriyet Mahallesi olan yerde, toplu halde yaşıyorduk. Kendi mahallemizde özgünlüğümüzü korumuşuz. Dersim’de Ermeniler tanınır mıydı? Ermeniler burada çoğunlukla meslekleri, zanaatlarıyla kendilerini kabul ettirdiler. Baki Devletli, buralarda en çok tanınan, dönemin önde gelenlerinden biri olarak kendini kabul ettiren Ermenilerden biriydi. Ali Kemik kalaycı olarak, Hasan İrez ise dokumacı ve meyve özünden ilk kez dondurma yaparak tanınmış. Burada yaşayanlar, Ermenileri mesleklerinden biliyorlar. “Ermeni Demirci Mustafa” denerek, Mustafa’nın Ermeni olduğu vurgulanıyor. “Ermeni semerci, nalbant, taşçı” dendiğinde, Ermeniler kimliklerini korumuş oluyor. Dersim Ermenileri geçmişte ne gibi zorluklar yaşadı? Çocukluğumda, okula giderken, aynı okulda okuduğum diğer çocuklarla okul çıkışında kavgalar olurdu. “Ermeni, Ermeni, Ermeni!” diyerek ve taş atarak bizi kovalarlardı. Munzur’da çamaşır yıkarken, karşı tarafta çamaşır yıkayanlar Ermeni olduğumuz için bize hakaret ederlerdi. Ermeniler de bu topraklarda çok acılar yaşadı. Bu nedenle, Kürtlerin acılarını anlıyorum ben. Kürtler savaşarak acı çekiyor, ama savaşıyor. Savaş koşullarında her şey olur, ben bunu anlarım. Ama Ermeniler bu acıyı savaşarak değil, varlıklarını korumak için çekiyor. Dersim Ermenileri Derneği neyi amaçlıyor? Dernek henüz kurulmadı, girişim aşamasındayız. Sosyal, siyasal, inanç ve kültürel konularda faaliyetlerimiz olacak. Buradaki Ermeni yapılarını, kiliseleri ve mezarlıkları korumaya almak, eski Ermenice köy isimlerinin iadesini sağlamayı amaçlıyoruz. Eski Ermeni köylerini gezerek mezarlıklarını, kiliseleri, tarihsel ve kültürel yerlerini tespit etmek, onarmak, benim boynumun borcu. Ama Dersimli Ermeniler korkarak geri dururlarsa bir yere varamayız. Yaşam biçimlerinden dolayı korkuyorlar. Yıllarca, Ermenilik küfür olarak kullanılmış. Oysa ben Dersim’e geldim, standımı açtım, Dersim Ermeni türkülerini çaldım, Ermenilerle ilgili kitaplar sattım. Hiçbir tepki almadım. Standıma gelen herkes beni duygulandırdı. İnsanlar Ermenileri seviyor. Alevi Kızılbaş toplumu, Ermenilerin bu topraklarda akan gözyaşlarını silmek istiyor. Dersimli Ermeniler artık kendilerini gizlemeden yaşamalı. Ben artık Dersimli Ermenilerin Kürt ve Türk ismi taşımasını istemiyorum. Dükkânına yine Ermenice tabelasını assın istiyorum. Dersim Ermenileri onurlu olsun ve kimliklerine kültürlerine sahip çıksınlar. Özlerine dönsünler, çocuklarını kiliseye göndersinler. Bunun için kurumlaşmamız lazım. Başta Dersimliler olmak üzere, tüm Ermenileri derneğe destek vermeye çağırıyorum. DOSYA dış dünyadan kesilmiş, anadillerini unutmuş, dinlerini değiştirmiş, kaygılar içinde, asimilasyon batağına gömülmüş Dersim’li Ermeniler’i düşünmekteydi. Bu insanlar Ermeni kökenlerinin bilincini kaybetmemekle birlikte, yeni kimlik ve dinlerini sanki kabullenmiş durumdalar. Mihran, bu insanların yüreğinde Ermeni olma bilincini tekrar uyandırabilmek için çaba sarf etmektedir. Lakin bu, insanların kendilerini Alevi olarak dahi ifade etmekten kaçındıkları, çok sayıda Alevi’nin, kimliğini deşifre etmemek için camiye gittiği Türkiye şartlarında devasa bir uğraştır. Ermeniler de deşifre olmak istememektedir ve kendilerini “Dersim Ermenileri Derneğine” üye olmaya, toplantılara gelmeye, Ermeni olarak yaşamaya ve Ermeni kimliklerini çevrelerinden saklamamaya ikna etmek büyük çaba gerektirmektedir. Mihran, çok sayıda Ermeni’nin ve dans grubunun ziyaretinin, Dersim dağlarında Ermenice’nin, Ermeni müziği ve dansının yankılanmasının, Dersimli Ermeniler arasında coşku yaratıp damarlarındaki Ermeni kanını harekete geçireceğini düşünmekteydi. Munzur Nehri’nin kaynaklarının bulunduğu “Gözeler”den dönerken, Mihran’ın omuzlarına aldığı işin ne kadar zor olduğuna bir kere daha şahit olduk. Mihran bizi, kimliklerini saklamayıp Mihran’ın kurmuş olduğu derneğe de üye olan Ermenilerin yaşadığı Yeşilyazı Köyü’ne götürmeye söz vermişti. Otobüsün yanında toplanırken, yaşlıca bir kadın sorgusuz sualsiz otobüsümüze bindi. Mihran, bu otobüsün köyler arasında ulaşımı gerçekleştiren otobüslerden olmadığını açıklamaya gitti ve biraz konuştuktan sonra gülmekten kırılarak yanımıza döndü. Bu kadının, tam da bizim ziyaret etmek istediğimiz kişilere gittiği ortaya çıkmıştı. Yolda giderken, teyzeyle sohbet etmeye başladık. Kendilerini açıkça Ermeni olarak tanımlayan bir ailenin üyesi olarak, Ermeni olduğunu kesinlikle inkâr ediyor ve kendisini “Alevi-Müslüman” olarak tanımlıyordu. Köyde, teyzenin öz oğlu olan 30 yaşlarında bir genç, kendisini açıkça Ermeni olarak takdim edip, annesinin de Ermeni olduğunu, fakat bunu gizlediğini söylüyordu. Tüm çabalarımız boşunaydı, “Alevi Müslümanlığından” taviz vermedi. Sadece, aramızdakilerden biri haç çıkardığında, bir anlığına gözlüklerini çıkartarak, belli etmeden yaşlı gözlerini sildi. Bu teyzenin 10-12 yaşlarındaki torunu ise kendisini ne Ermeni, ne Kürt, ne de Zaza, doğrudan Türk olarak kabul etmekteydi. Tam gitmeye hazırlanıyorduk ki, bu teyzenin bir başka akrabası geldi ve geceyi kendilerinde geçirmemiz için rica etti. Ne kadar şey vardı konuşacak, öğrenecek, fakat maalesef gitmemiz gerekiyordu. Yıllarca uzak kalmış akrabalar gibi bize sarıldı. Gerçekten de öyle değil mi? Hem insanlara, hem de toprağa yönelik bu akrabalık hissi yolculuğumuzun sonuna kadar bizi bırakmadı.Hozat’tan geçiyorduk. Türkiyeli bir Ermeni olarak yabancı ortamlarda insanlarla ilişkiye girmekten genellikle kaçınırım. Bu, Türkiye’de yaşayan tüm Ermenilere has bir nevi savunma içgüdüsüdür ve bu yaklaşımın radikal dışavurumunu o yaşlı kadının örneğinde görmüştük. Ermenistanlı’lar ise, benzer bir “savunma” içgüdüsünden yoksun olduklarından dolayı herkesle samimi sohbetlere girip, Ermeni olduklarını ve Ermenistan’dan geldiklerini açıklıyor, milli konular hakkında çekinmeden konuşuyor, bir an bile karşılarındakinin kim olduğu hakkında düşünmüyorlardı. Yukarıda belirttiğim gibi, Dersim, sanki Türkiye değildi ve benim “elde edilmiş” temkinliğimin tamamen manasız, Ermenistanlı’ların “temkinsizliğinin” ise yerinde olduğu ortaya çıktı. Çay bahçesinde oturan bir grup genç, Ermeni olduğumuzu duyduklarında hemen aralarından bir kızı Ermeni olarak ÖZEL SAYI BASINDA DERNEĞİMİZ 11 DOSYA ÖZEL SAYI gösterdiler. Gerçekten de Ermeni olduğu, hem de karışmamış bir Ermeni olduğu ortaya çıktı. Mersin Üniversitesi’nde okuyordu ve tatilini geçirmek üzere Munzur festivaline gelmişti. Bu festival gerçekten de, dünyaya yayılmış, sayıları hiç de az olmayan Dersimlilerin burada toplanmaları için bir fırsat teşkil etmekteydi.“Ermeni Sorunu” 1915 yılında son derece karakteristik bir şekilde çözüme ulaştığında, on binlerce Ermeni, Dersim’in ormanlarla kaplı dağlarına sığındı. Dersimli Zazalar, takibata uğrayanlara sadece sığınma vermekle kalmayıp, birçok kez devletin tacizlerine karşı da korudular. 12 Osmanlı, Dersimlinin hürriyetperver ruhuna tahammül etmeyip düzenli aralıklarla onlara karşı katliamlar gerçekleştirmiş olduğu gibi, bağımsızlığını yeni elde etmiş olan Türkiye devleti de bu durumu hazmetmedi. İttihatçıların bir devamı niteliğindeki Kemalist hükümet, “basit” katliamlarla yetinmeyip, nihai bir darbe planlayarak, bu “çıbanı” bir operasyonla temizlemeye karar verdi. Tıpkı 1915’te yapıldığı gibi. 1938 yılında tüm Dersim bölgesi çembere alındı. Yaş ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin herkes katledildi.İnsanları kurşuna diziyor, kılıçtan geçiriyor, diri diri yakıyor ve kayalardan aşağı atıyorlardı. Dersimde, Soykırım yıllarında binlerce Ermeni’nin aşağı atıldığı yerler gösterilmekte, bu kayalar, halk tarafından “Ermeni kayaları” olarak anılmaktadır. Başka yerlerde ise, 1938 yılında Zazalar’ın aşağı atıldığı yerler gösterilmektedir. Aynı el yazısı, aynı alınyazısı. 1938 katliamlarının bir nedeni de, Zazalar’ın, Ermeniler’i korumaya cüret etmesiydi. Zazalar bunun için yüksek bir bedel ödedi. Halkın büyük bir kısmı katledildikten sonra, kalanlar Türkiye’nin batı bölgelerine sürgün edilerek, Sünni Türkler arasına dağıtıldı. Binlerce Zaza Alevi çocuk, Sünni Türk ailelere teslim edildi. Dersim katliamının, büyük oranda gerçekleşen bir amacı daha vardı. Bu da, oraya sığınmış olan binlerce Ermeni’yi yok etmekti. 60’lı yıllarda af ilan edilip, sürgüne gönderilmiş olanlara geri dönüş izni verildiğinde insanların büyük bir kısmı geri döndü ve bugün, sürgüne gidip de tekrar geri dönmüş ailenin ferdi olmayan bir Dersimli bulmak hayli zordur. Lakin Dersimli’lerin gailesi bu kadarla sona ermedi. Süregelen baskılar yeni isyanlara sebebiyet verdi ve bunlar da yeni takibatlar getirdi. Tüm bunların sonucunda, çok sayıda Dersimli İstanbul ve Avrupa’ya göç etmiş olduğundan dolayı, Ermenistanlı ailelerde olduğu gibi, burada da her bir aileden bir veya birkaç kişi gurbette yaşayıp geri kalanlara bakmaktadır. Bu arada, gurbetten dönenler de yok değil. Mihran, bizi Dereova’ya, harikulade bir yere götürdü. 50-100 metre yükseklikteki kayalar boyunca sular akmakta, aşağıda toplanıp nehre dolmaktadır. Aşağıda, bir açık hava restoranı kurulmuş. Burada Mihran bizi kalabalık bir aileyle tanıştırdı. Geçlerin bazıları İstanbul’da, bazıları ise Almanya’da yaşıyordu, ailenin reisi ise Almanya’dan dönerek topraklarına sahip çıkmıştı. Tabii ki elinde kalanına… “Nerde bu gâvurlar” diyerek yaklaştı bize. Türkiye’de yıllar boyunca duymuş Tıpkı 1915’te yapıldığı gibi. 1938 yılında tüm Dersim bölgesi çembere alındı. Yaş ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin herkes katledildi. 60’lı yıllarda af ilan edilip, sürgüne gönderilmiş olanlara geri dönüş izni verildiğinde insanların büyük bir kısmı geri döndü ve bugün, sürgüne gidip de tekrar geri dönmüş ailenin ferdi olmayan bir Dersimli bulmak hayli zordur. BASINDA MİRHAN PİRGİÇ GÜLTEKİN VE DERSİYAD DOSYA Ermenileri, Ermenice konuşamadıklarından dolayı suçlayanlar bunu hiçbir zaman anlayamazlar, tabii, bu konuda Ermenistanlı’ların sesi sıcak yerden gelmektedir. Aniden, ailenin İstanbul’da yaşayan fertlerinden biri, çantasından, İstanbul’dan yanında getirdiği söz konusu kitabı çıkardı. Hepimiz şaşkınlıktan donup kalmıştık, fakat en büyük heyecanı ben ve o kız yaşadık. Dersim dağlarında, biri çantasından çevirmiş olduğun kitabı çıkarsın veya okuduğun kitabın çevirmenine Dersim dağlarında rastlayasın… Maalesef, topraklarına sahip çıkmak için Almanya’yı terk etmiş olan kişinin köyünü ziyaret edip, bahçesini göremedik. Dersim için zaman gerekiyor, çok zaman. Görecek, duyacak, hazmedecek, öncelikle de tüm bunları şahsi dimağında düzenleyecek onca şey, onca veri var, heyecanlar o denli çeşitli ki…Kahvaltı yapacağımız Kestun Köyü’ne gittiğimizde, bizi davul zurnayla karşıladılar. Oranın yerlileri ve diğer köylerden gelenler, uzun bıyıklı ve 80 yaşlarında birinin başkanlığında halaya başladı. “Maratuk’un” gençleri de toplandı ve bu sefer Ermeni “Koçarisi” çınladı. Yöre halkının oyunu sona erdi ve içlerinde bıyıklı barbaşının da olduğu bazıları, Ermenilerin çemberine girdi. Sağdan soldan, o amcanın Ermeni olduğu, fakat hiçbir zaman bunu kabullenmediği konusunda haber verdiler. Lakin oyunun sonunda, ken-disinin de Ermeni olduğunu gizlice gençlere ilettiğini öğrendik.Türkiye’de Ermeni olmak, pasta yemek değildir. Ermenistan’ı ziyaret eden Türkiyeli Ermenileri, Ermen- ice konuşamadıklarından dolayı suçlayanlar bunu hiçbir zaman anlayamazlar, tabii, bu konuda Ermenistanlı’ların sesi sıcak yerden gelmektedir. Her yerde, köyün, ağacın, bağın “Ermenilere” ait olduğunu anlattıkları gibi, Ermeniler’in artık bu bölgede yaşamadıklarına dair de üzüntü duyulmaktaydı. Dersimliler’e göre, Ermeniler burada olsa, hayat daha iyi olacaktı. Çoğu kez doğrudan “burası sizin topraklarınız” diyorlar ve ekliyorlardı “gelin, topraklarınıza sahip çıkın.” Şahane ve görkemli bir kilisenin kalıntılarını gördüğümüz Ergen Köyü’nde, buranın bir Ermeni köyü olduğunu ve Ermeniler’in zamanında 140 haneye sahip olduğunu anlattılar. Bugün ise sadece 12 ev vardı. Köyün sakinlerinden biri, Ermenilerin, suyu “hagah” olarak anılan künklerle dağlardan getirmiş olduklarını anlatıp, bunun Ermenice’de ne manaya geldiğini sordu. Ancak evde, notlarımı gözden geçirirken, bu kelimenin “hagag” (boğaz, gırtlak) olduğunu keşfettim. Hozat’ın buğdayının, zamanında Ergan ve çevredeki 47 köyden gittiğini anlattılar, bugün ise… “Ermenilerin” üzüm bağları kurumuş, sadece ceviz ağaçları kalmış, tabii ki onlar da “Ermenilerin.” Lakin hiçbir şeyi satamadıklarından dolayı, hiçbir şey de yetiştirmiyorlar. Şimdi, hazine bulmak ümidiyle mezar soymakla ÖZEL SAYI Kahvaltı yapacağımız Kestun Köyü’ne gittiğimizde, bizi davul zurnayla karşıladılar. Oranın yerlileri ve diğer köylerden gelenler, uzun bıyıklı ve 80 yaşlarında birinin başkanlığında halaya başladı. “Maratuk’un” gençleri de toplandı ve bu sefer Ermeni “Koçarisi” çınladı. olduğum bu terim ilk defa olarak beni incitmedi.Kanda gerçekten de bir “çekme” özelliği olmalı. Tüm aileyle oturup “her konuda” sohbet etmeye başladık. Onlar anlattıkça daha fazla sorular hâsıl oluyordu. Söz dönüp dolaşıp, benim çevirdiğim ve 1-2 ay önce yayınlanan bir kitaba geldi. Kitabın konusu, Pertek’ten canını zor kurtarıp Dersim’e sığınan bir çocuğun anılarıydı. 13 ÖZEL SAYI DOSYA 14 meşguller. Bu işi o denli ilerletmişleri ki, artık kendi mezarlarını dahi soymaya başlamışlar. Almanya’dan izne gelmiş olan köyün eski sakinlerinden biri, altın dişlerini sökmek için kendi ninesinin mezarının dahi açılmış olduğundan şikâyet etmekteydi. Yaşlılar, son Ermeni ailelerin çocuklarıyla büyümüş olduklarını anlatıyorlardı ve yaşlıca bir teyze Ermenice bir şiir okuyarak, bu şiirin manasını (bunca yıl sonra) bizden öğrenmek istiyordu.Çevredeki, at figürlü mezar taşlarıyla dolu mezarlıklar da, Ergan’ın bir zamanlardaki nüfus yoğunluğunun işaretiydi. Belirttiğimiz gibi Dersim, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca kapalı bölge olmuştur. Bunun sebebi, Dersimliler’in isyankâr, baş eğmeyen tabiatlarıyla ilintilidir. Gerçekten de Dersimli, çağlar boyu devlete başkaldırmış, Osmanlı döneminde vergi verip askere gitmeyi reddetmiş, kendile-rine telkin edildiği gibi Ermenileri öldüreceğine, onları kurtarmıştır. Dersim, günümüzde de Kürt kurtuluş mücadelesinin bir halkasıdır. Dersimli, her zaman olduğu gibi bugün de kaderini, diğerlerinin kaderiyle birleştirmekte, derdini diğerlerinin derdiyle “kaynaştırmaktadır.” Dersim, yeniden adaletsizliğe karşı verilen mücadelenin bayraktarıdır, fakat bu genel mücadelede kendine özgün yerini korumaktadır. Türkiye şartlarına vakıf olduğumdan dolayı, devletin güvenlik güçlerinin bu bölgedeki “varsızlığı” beni hayrete düşürdü. Daha Dersim bölgesine girerken askeri noktadan geçecektik. Lakin genel alışkanlığın tersine, bizimle ilgilenmediler. Hayret, fakat Dersim’e giriş serbestti. Şehre girerken tekrar bir askerî kontrol noktasından geçecektik ve burada sadece kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi sordular. Kalan günlerde de, iki köy arasında gördüğümüz küçük bir konvoy haricinde, hiçbir asker veya polis gözükmedi. Silahlı kuvvetler tamamen görünmez olmuşlardı. Dersim’de güvenlik açısından bir şeyler mi değişmişti, yoksa festivalle ilgili bir durum muydu, cevaplamak zor, fakat bir şey kesindi, bu da, tüm Dersim bölgesinde hâkim olan, zincirlerden kurtuluş haliydi.Festivalin kapanış konseri esnasında kızıl bayrak ve Mao posterleri taşıyan 100-200 kişilik bir grubun alana girmesi, genel Türkiye resmine hiçbir şekilde uymamaktadır. Genelde de, tüm kasaba ve köylerde Öcalan, Mao, Che Guevara ve 1938 yılında darağacına gönderilen Dersimli önder Seyit Rıza’nın resimlerine rastlamaktaydık. Türkiye gerçeğinde inanılmaz, fakat gerçek. Her halükârda, tüm bunlar, ordunun Dersim’den uzaklaşmış olduğu veya askerî operasyonların sona erdiği anlamına gelmemektedir. Ordu, yüksek duvarlar, tel örgüler ve kum torbalarıyla çevrelenmiş garnizonlarında toplanmıştı. Devletin gözü hâlâ her şeyi kontrol etmekteydi ve ordu bir anda duvarların dışında olabilirdi. 1938 yılında Türk askerleri tarafından binlerce Zazanın atılmış olduğu Halvori yakınlarında bulunan bir askerî üssün duvarında hâlâ, “vatan söz konusu olduğunda, gerisi teferruattır” sloganı yazılıydı. Türkiye’de çok yaygın ve çok kez tenkit edilmiş olan bir slogandır bu ve o “gerisi” içinde söz hürriyeti, insan hakları, insan yaşamı vb. yer bulmaktadır. Tam DERSİYAD Şimdi, hazine bulmak ümidiyle mezar soymakla meşguller. Bu işi o denli ilerletmişleri ki, artık kendi mezarlarını dahi soymaya başlamışlar. DERSİYAD dergisinin bugüne kadar beş sayı cıkararak okurlarla buluşturduk calışmalarımızı ve Dersimli Ermenilerin yaşamış oldukları sorunlarını kamuoyuna ulaştırabilmemizin etkili yolunun yayınla olduğunun bilncindeydik bizde cıkarmış olduğumuz dergilerimizi üçretsiz olarak dağıtıp okurlarımızla ve ilgili arkadaşlarla bilgilerimizi paylaşmış olduk özellikle dersimde festival döneminde çok sayıda dergiyi dağıtarak calışmalarımız hakkında insanlarımızı bilgilendirmiş olduk fransa,almanya’da dergimizi yolladık böylece insanlarımızı Dersim Ermenilerin sorunları hakkında duyarlı hale getirmiş olduk bundan sonrada dergimizi üçretsiz olarak insanlarımıza ulaştırmaya calışacağız dergimiz içerik olarak daha çok dersimde yaşanan Ermenilerin uğradıkları soykırımdaki kırımları anlatmaya calıştık Dersiimdeki var olan manastır ve şapel olan kiliselerimizin ismlerini ve konumlarınıda anlatarak Dersim deki hrıstiyan kalıntılarına dikkat cekmeye calıştık. DOSYA ÖZEL SAYI başladılar. Kürtler, Osmanlı hükümetinin, her zaman olduğu gibi Dersim’i tekrar aniden kuşatmış olduğunu zannederek “havar-ha-havar” haykırmaya başladı. Sesleri havada yankılanıp, uzaktaki Kürtler anında bunu duyarak, aşiret reisleriyle birlikte ve tamamen silahlı olarak bölük-bölük burada toplanmaya başladılar. Birçoğu da, uzakta olup hemen buraya yetişemediklerinden dolayı, bulundukları yerde veya yolda gelirken tüfekleri ateşlemeye başlayıp, hemen yardıma yetişmeye hazır olduklarını bildirdiler. 18 Sonunda, askerler aşağı indi, fakat Kürtler önlerini keserek sordular. –“Kimsiniz, neden geldiniz ve ne istiyorsunuz”. Binbaşı, durumun başka bir şekil aldığını görerek, çok yumuşak bir şekilde “Hastaydım, Halvori Surb Karapet’e gitmeye niyet etmiştim, fakat uzun süre niyetimi yerine getiremedim, imansızlıktan değil, işlerim olduğundan dolayı. Daha sonra geceleri rahatsızdım, devamlı kâbus görüyordum, vs. Nihayet bugün, layık olmayarak gelip Surb Karapet’in eşiğini öpmeye şansım oldu”,- dedi. Binbaşının, yalan olduğu hemen belli olan sözlerini duyan Kürtler, “Manastırımıza ayak basıp, orayı kirletmene hiçbir zaman izin vermeyeceğiz” diyerek izin vermediler. Tüm Kürtler “Hayır, izin vermeyiz, kirletirsin”,- diye hep bir ağızdan haykırıp elleri silahlı olarak bölüğü kuşattılar. Binbaşı bana dönerek, niyetini yerine getirmek için yalvardı. “Ziyaretçi olarak kiliseye girmeye hakkınız var”,- dedim, fakat Kürtler tekrar kabul etmedi ve “Papaz efendi, bu Osmanlının manastırımızı kirletmesine izin vermeyiz”,- dediler. Ne başını ağrıtayım. Sonunda uzun uzadıya konuştuktan sonra, kilisemizin herkese açık olduğuna ve girip niyetlerini yerine getirmelerine dair Kürtleri zorlukla ikna ettim. O ana kadar 10.000 kişiden fazla Kürt farklı yerlerden gelip toplanmıştı ve her taraftan bölük-bölük geliyorlardı hâlâ. Tüm ordunun veya niyet edenlerin, kiliseye girmeden önce gidip Mındzur Nehri’nde yıkanıp, temizlendikten sonra niyetlerini yerine getirmelerini şart koştular. Bunun gereksiz olduğunu, kalplerinin temiz olmasının yeterli olduğunu söyleyerek engelledim. “O halde önce manastırın dış eşiğini öperek, diz üstü içeri girip dua etsinler”,- diye kesinlikle şart koştu Kürtler ve bunun da kabul edilmediği durumunda Halvori Surb Karapet manastırı uğruna ölmeye ve “Dersim’in manastırını” kirletmeye cesaret edecek tüm orduyu öldürmeye hazır olduklarını belirttiler. da bu üssün yakınında bize Laç veya Laş, yani lats (ağlama) veya leş olarak anılan, 1938 yılında kan akmış olan bir nehir gösterdiler.En dokunaklı anları ise Medskert dönüşünde, Kestun Köyü’nde yaşadık. Giderken, hem Mihran’dan, hem de başkalarından, bu yol üzerinde hâlâ Ermenilerin yaşadığı köylerin olduğunu duyup dönüşte ziyaret etmeye karar verdik. Mihran, bizi sadece 1-2 evin bulunduğu bir yere götürdü. Sevgi ve şaşkınlıkla karşılandık, çünkü benzer bir ziyaret son yüzyıldır gerçekleşmemişti. Bizi felçli, duyma ve konuşma kabiliyetlerini yitirmiş yatalak bir yaşlı adamın yattığı odaya götürdüler, son Ermeniydi… Yaşlı adamın oğlu yarı Ermeniydi ve kendisi de Zaza bir kadınla evlenmişti. “Binbaşı, yavaş-yavaş Kürtlerin önerisini kabul etti ve tamamen silahsız olarak önce kapının eşiğini öptü, sonra da tüm birliğiyle birlikte dizüstü içeriye girdi. Ana kiliseye ulaştıklarında yürekten dua etmeye başlayıp gözyaşları dökmeye başladılar (tabii ki yalandan). Bütün bir çeyrek saat dua edip ağladılar ve kilisenin kumbarasına da beşer kuruş bağış yaparak dışarı çıktılar. Masa kurdurttum ve tüm birliği kahvaltıya davet ettim. Kahvaltıyı yaptılar. Kürtler etraflarını çevirdiler ve bilinçli olarak nezaketli bir şekilde askerleri soymaya başladı. “Bu tabanca sadece bana uyar, bana ver, bu kama çok iyi, bana ver, bu şapka çok güzel, bana ver, amma mermin var, benimkiler bitmiş, yarısını (veya hepsini) bana ver” vs. Askerlerden bazıları bunu bir hakaret olarak kabul ederek karşı koymaya kalktı ve bunun sonucu mutlak bir kan dökülmesi olurdu, fakat binbaşı durumu fark ederek, askerleri sakinleştirdi ve “Ne istiyorlarsa verin ve benim hesabıma yazın, sağ salim tekrar Khozat’a döndüğümüzde herkese öderim”,- dedi. Son soydaşımızın odasında hep birlikte bir dua okuduk. Duydu mu veya anladı mı? Bunun hiç önemi yoktu. Görevimizi yerine getirmiş olmaktan dolayı memnunduk, başka ne yapabilirdik ki? Bu, bu adam sayesinde, ne duaları, ne de mezarları olan binlercesine sunulan, kendine özgün bir ayin-i ruhaniydi. Az sonra, gelirken görüp de, muhakkak ziyaret etmeye karar verdiğimiz bir yere geldik. Tarif edilemez bir olaydı. Dev bir kayayı oyarak, içine bir kilise yapmışlardı. Nihayet, birlik yarı yarıya soyulduktan sonra, binbaşı ve Zeyno’nun önderliğinde yola düştüler Khozat’a doğru. “Üç-dört saat içinde buraya toplanan sayısız silahlı Kürt, askerleri yolcu ettikten sonra onlarca koyun kesip, çevirerek, yediler, içtiler ve at yarışına, atışa başladılar… askerlerin Khozat’tan ek güçlerle tekrar gelip Dersim’de savaş yapacaklarını düşünerek sekizon gün boyunca burada kaldılar, fakat gelen-giden olmadığını görerek, manastırı terk edip yerlerine gittiler”. [1] Vardavar, pagan dönemlerden kalmış olup Hıristiyanlığa uyarlanmış olduğu tahmin edilen bir bayramdır. Vardavar yortusu günü, insanlar birbirlerini suyla ıslatırlar. Ermenistan’daki Geğart manastırı gibi, dünyanın farklı yerlerinde kayalara oyulmuş kiliseler vardır, fakat bir başka yerde, tek başına duran bir kaya parçasının içi oyularak meydana getirilmiş bir kilisenin var olduğunu zannetmiyorum. Dayalı bir merdivenle kiliseye girdik. İnanılmaz bir şeydi, bu küçücük alanda, sunağıyla birlikte komple bir kilise vardı. Ancak bir Ermeni’nin aklından geçebilecek bir şey. Tekrar dinî şarkılar okuduk ve ben, kilisede ayin okurken bu denli heyecanlandığım bir başka anı hatırlamıyorum. Gözyaşları hepimizi boğuyor ve ilahi okumamızı engelliyordu, fakat hiç kimse oluk oluk akan gözyaşlarından dolayı utanmıyordu.Genel olarak, Dersim’de bulunmak değişken ruh halleri yaşamak demektir. Bir üzüntü, bir hüzün, bir teessüf, bir infial. Bir gün sevinip, ertesi günü gözyaşlarına hâkim olamamak. Vardavar’ı[1] Dersim’de kutladık. Hem de nasıl… Vakit gece yarısını çoktan geçmişti ve hepimiz (“Maratuk” grubu, İstanbul’dan bize katılan büyük bir grup ve diğer katılımcılar) bahçede kurulu masaların etrafında kümelenmiştik. Ermeni kimliğine rücu etmiş olan Mihran Pırkiç, vaftizinin bir yılını daha doldurmamıştı ve bu, onun ilk Vardavar’ı olacaktı, hem de soydaşları arasında. Esaslı bir Ermeni olabilmesi için kendisine bir de Vardavar “vaftizi” gerektiğine karar verdik. Aynı zamanda Mihran’ın vaftiz babası olan “Agos” redaktörü Sargis Seropyan, Mihran’ı çemberin ortasına getirerek onunla ilgili bir şeyler anlatmaya başladı. Bu arada bizden biri yaklaşıp Mihran’ın elinden cep telefonunu aldı. Zavallı Mihran, her şeyden habersiz, arkadaşımızın neden elindeki telefonu aldığına bir anlam vermeye çalışırken, vaftiz babasının Mihran’ın “ikinci vaftizinden” konuşmaya başladığını fark etmedi bile, o anda da başından aşağı bir kova su yedi… Böylece Vardavar başlamış oldu. Yerinden kalkan, diğerini suluyordu. Sonunda hepimiz iç çamaşırlarımıza kadar ıslanmıştık. Hayatım boyunca, Dersim’deki gibi bir Vardavar kutlamamıştım. Biz Mihran’ı Vardavar’la “vaftiz” etmek isterken, hepimiz Dersim’de, Dersim’le “vaftiz” olduk. ÖZEL SAYI DOSYA 15 DERSİM ALEVİLİK VE ERMENİLİK DOSYA Pazar sabahı özel olarak hazırlanan “lokhme”yle bağlaşma elde ederler. Bu lokhme, mayasız ve hamuru yağla hazırlanıp, ocağın taşında buharla pişirilen bir ketedir. TAPARAKAN Roce des u dı imami, oniki havarilerin günü, bu günde de oruç tutup sonunda bağlaşma kabul ederler. Çeviren: Diran Lokmangözyan Erkena’nın ziyaret günü (kutlu evin ziyaret günü) Roce ziaran-deran, manastır ve ziyaret yerlerine ziyarete gitme günü. ÖZEL SAYI Bu makale Ermenistan arşivlerinden çevrilen Dersim Alevilik ve Ermenilik başlıklı çalışmanın bir bölümünün özetidir. 16 Ğurban, adak, gulbenk ve “caye khovano”, bağlaşmadan sonra cennette yer edinebilme amacıyla yapılan ikrar ve din büyükleri tarafından günahların affedilmesi. Dersim, sadece biz Ermeniler için değil, yüzyıllardır tüm Anadolu’ya hükmetmesine rağmen, Türk hükümeti için de, bilinmez kalmaktadır. Dersim’in sınırları iki nehirle çizilidir. Aradsani ve Karasu, Yeprat’ın kaynaklarından başlayarak, iki kola ayrılmış bir halde Dersim Sıradağları’nı tecrit edip, Kapan Maden’in önünde birleşerek Silbur, Mındzur, Sel, Mal, Dujik Baba, Mercan sıradağlarını, Ğızıl Kilise, Ğuru Baba, Şeytan Ğaya, Bakur dağlarını, irili ufaklı tepeleriyle içine alır. Dağlık Dersim’in bu geniş alanında 40’tan fazla aşiret yaşamakta ve ovalık Dersim ‘de yaşayan Alevi ailelerine hükmetmektedir. Dersimlilerin siyasi yönetim şekli aşiret yönetimidir (eski beylik veya meliklikler), dini ise İslam adı altında Aleviliktir. Bu yüzden de Alevi, Kızılbaş veya Dımıli olarak anılırlar. Dersim’in içinde veya dışında, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve 700.000 nüfusa sahip Alevilik, İslam’ı sadece dış görünüş itibarıyla kabul etmiştir. Aleviler İslam değildir ve olamaz, çünkü İslam dininden uzaktır ve kendi dinine sahiptir, bu ise Aleviliktir, Hıristiyan dininin geleneklerine uydurulmuş ve kısmen de İran dininden katkı almış olarak. Kürtler başlıca üç mezhebe bölünmüşlerdir ve bunlardan biri olan Alevilik, Türkler tarafından aşağılayıcı manayla “beşinci mehsep olarak adlandırılır. Alevilerin günümüze kadar kendilerinin olarak kabul ettikleri Ermeni bayramları ise; vartevore ma, khaçi esa, gağınde ma. Haze sur, kırmızı yumurta günü, yani Zatik’tir . Daha çeşitli Ermeni yortularını da Ermenilerle aynı gün ve aynı şekilde kutlarlar. Aynı şekilde Alevilik de; 1- Kureş veya Kureşan 2- Ağucan 3- Bamasur veya Bamasuran 4- Devriş Cemal veya Devriş Cemalan olarak başlıca dört mezhebe ayrılmıştır. Alevilerin Ramazan’ı, bayramı yoktur. Onların başlıca azizleri: Hazreti Ali, Hazreti İsa, İmam Hüseyin Hazreti Hızır (Surb Sargis) Çue Hekği (Tanrı’nın asası), Musa’nı asası anlamına gelmektedir Erkena (asanın saklandığı kutlu ev) Ziar, Venk veya Der Bayramları ise: Roce Hazreti Khızıri, Surb Sargis günüdür. Genç kızlar veya erkekler Khızır’ı rüyalarında beyaz atlı, cüsseli ve güçlü olarak görüp, imanlı halka nasihatler vererek, gelecekte de nişanlısı olacak şu kızın eliyle bu delikanlıya veya tersine soğuk pınardan “bir tas” su vermesi için, son gece Khızır’dan “murat” isterler. Alevilerin, bizim dört İncilcilerin halefleri olan, başlıca dört ocakları vardır. Bu dört ocağın her birinin kendi dini dereceleri vardır. Bu dereceler seçilerek değil, miras yoluyla elde edilir ve öncelik her zaman büyüğe verilmiştir, fakat sadece erkeğe. Böylece: Reyber , peder anlamına gelir. Seyit, rahip. Murşid , önder veya vaiz. Dede, manastır başrahibi. Pir, episkopos veya patrik. Pire piran, başpatrik. Halk ise “talıp” olarak anılır. Bu ise cemaat, öndere gereksinim duyan halk veya müminler ifade etmektedir. Halk, herhangi bir sebepten dolayı cezalandırılan “rayera teber” ve yoldan çıkmış şahıslarla ilişkisini keser ve yolundan sapmış olanı manevi baskı suretiyle günahlarından arınmak için ikrar etmeye ve günün birinde genel dini önderin bağışlamasına nail olmaya itmektedir. Bu ise, evin dini önderinin (cezalandırmış olan) aracılığı ve birkaç dini önderin telkiniyle gerçekleşir. Musaiplik, Aleviler için en kutsal bağdır. Musaip, kardeşten önce gelir. Musaiplerden biri adam öldürüp hapse atılır veya bir hata yapıp cezalandırılırsa, onun musaibi de dolaylı olarak aynı cezaya çarptırılır. Musaiplerden biri hapse düşerse, hür kalan, musaibinin eşi ve çocuklarına bakmak ve korumakla yükümlü olup, onların namusunu da kendi namusu gibi kollamalıdır. Musaiplerden biri cezalandırıldığında ise, arkadaşı resmen cezalandırılmış olmamasına rağmen, manevi olarak onun çilelerine maruz kalır ve dini toplantılardan veya ayinlerden uzak durur, ta ki musaibinin günahları affedilene kadar. Musaipler, ölene kadar birbirlerine sadık kalır. Alevilerin Ermeni din adamları ve kilisesine olan inançları ve Ermeni halkına yönelik yakınlıklarına bir yazarın “Dersim” adlı araştırmasından bir bölüm aktarayım: (bk. Andranik“Dersim”) Manastırın bazı sorunlarıyla ilgilendiğimde manastır başrahibi 4-5 yıl önce vuku bulan bir olay anlattı: “Khozat’taki Türk hükümetinin görevlileri arasında, burada, Halvori manastırında silahlı asilerin bulunduğuna dair söylentiler dolaşıyormuş. Bu asiler sözde manastırın altın madenlerini işleterek sayısız silah ve cephane tedarik edip, Dersim çevresindeki Türk köylerine saldırmaya hazırlanıyorlarmış. Yerel mutasarrıf, binbaşıya hemen bir bölük asker alıp manastırda arama yapma talimatı verir. Binbaşı kabul eder, fakat bölgenin ve yolların yabancısı olduğundan dolayı Khozat’ta yaşayan ve Zeyno’nun oğlu olarak tanınan bir aşiret reisini rehber olarak yanına alır. Bunlar, Halvori manastırına gelmek için sabahleyin Khozat’tan yola çıkarlar ve altı saatten ulaşabilecek olmalarına rağmen, yolu yine de kaybederek, sık orman örtüsü içinde kalıp, akşama kadar ve tüm gece boyunca sağa sola düşerek sabah güneş doğarken kendilerini karşıdaki dağın tepesinde bulurlar. Kendilerini aniden manastırın karşısında bularak, yokuştan hızla inmeye başladılar. Kalabalığı görüp, önce ne olduğunu anlamadım. Kardeşimi çağırdım ve manastırdan çıkıp, gelenlerin kimler olduğunu öğrenmesini söyledim. Kardeşim daha manastırdan çıkmadan, çevredeki Kürtler ellerinde silahlarıyla evlerinden fırlayıp, dağdan inen askerleri karşılamaya ÖZEL SAYI DOSYA 17