Yeni Divriği Gazetesi SAYI-25

Transkript

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-25
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 1
YENİ TERMİNAL VE
PETROL İSTASYONU
İHALESİNE
TALEP YOK!
İhale esasları basında duyurulan Divriği Belediyesi Petrol Ofisi ve Yeni Terminal İnşaatı
ihalesi 11 Nisan 2012 günü saat 14:00’te yapılacaktı ancak bu ihale talep olmadan
Gerçekleştirilemedi. İhale esasları özetle şöyleydi;
-
-
Yeni otogar hafriyat çalışmaları başlatılan “ Kültür merkezi/Cem evi” yakınında Ziraat
bankası karşısında anayol kenarında olacaktı. Yeni terminal binası hem şehirler arası
otobüslerin hem de minibüslerin ihtiyacını karşılayacaktı
İhale muhammen (tahmin edilen) bedeli 4 Milyon 40 Bin Lira olarak belirlenmişti.
Otogar; inşasını müteakip Belediye’ye devredilecek ancak, aynı ihale ile yapılacak olan
Petrol Ofisi Tesisi ise 20 Yıllığına müteahhit firmanın kullanımına bırakılacaktı. 20 yıl
boyunca yüklenici firma Belediye’ye belli bir kira bedeli ödemeyi taahhüt edecekti.
Divriği kamuoyunda ihale bedelinin biraz yüksek tutulduğu konusunda ortak bir kanaat
varken ihalenin yapılamaması manidar olarak görüldü. Müteakip ihale gününün ne zaman
olacağı henüz belli olmadığı öğrenildi.
İrtibat: [email protected]
HERŞEYE RAĞMEN
LALELER YİNE AÇTI!
Doğa bildiğini okuyor. Biz insanlar da doğanın küçük bir
parçasıyız. Kendi içimizde çelişkiler yaşıyoruz; kurulu düzene
başkaldırmaya çalışıyoruz; düzen koyucular önümüzü kesiyor,
tutup kolumuzdan içeri tıkıyor, gık bile diyemiyoruz.
Ergenekon’la başlayan, Balyoz, Andıç, nihayet 12ylül’ün, 28
Şubat’ın mahkemeye taşınmasıyla huzursuzluk, tedirginlik
yeniden güncelleşti, kapsamı genişledi...
Tüm bunlara rağmen
cemreler havaya, suya,
toprağa düşünce, ağaçlar
tomurcuklanmaya
başlayınca,7 yıldır
İstanbul’da bir ay süreli de
olsa her yerde görmeye
alıştığımız laleler bir bir
açmaya başladı...
Doğa düzenini devam ettiriyor...
Düzeni bozuk olan ise biz insanlar...
Kimileri aç, açık, sefil, perişan. Kimileri tutsak, özgürlükleri
ellerinden alınmış, suçları ne bilinmeden evlerinden uzaktalar;
kimileri de zevk-İ sefa içinde, ne gam!
Haber: M. Tarakçı
ERDEMİR, MATEMATİK VE SATRANCA BÜYÜK ÖNEM VERİYOR!
Erdemir Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş tarafından düzenlenen turnuvanın Nuri Demirağ Endüstri Meslek Lisesi
Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen ödül törenine şirket genel müdürü Sedat Orhan, Divriği Belediye Başkanı
Hakan Gök, İlçe Milli Eğitim Müdürü Yusuf Babamgül ve çok sayıda öğrenci ile veliler katıldı. Genel Müdür Sedat
Orhan, şirketlerinin geleneksel olarak düzenlediği satranç turnuvasının altıncısını gerçekleştirdiklerini, çocuklara ve
gençlere satranç sevgisini aşılamak, satranca ilgi duyanları teşvik etmek istediklerini belirterek, ''Divriği halkı ve
şirketimiz arasındaki iletişimi güçlendirmek amacıyla geleneksel olarak düzenlediğimiz satranç turnuvasının
beşincisini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz'' dedi.
KEŞKE GAZA
GELİNMESEYDİ!
MUSTAFA
TARAKÇI *
Dilimizde ‘keşke’ diye bir ifade
var. Keşke bazı şeyler olmasaydı.
Keşke, bugün üzülerek
hatırladığımız olumsuz şeyler
yaşanmasaydı...
Bir yandan güzel bir haberle
içimiz aydınlanıyor; Geçtiğimiz
2011 yılının büyüme rakamının
%8.5 olduğunu öğreniyoruz.
Seviniyoruz,içimiz ferahlıyor.
Bu ne demek?
(Devamı s.7’de)
Turnuva sonunda ilköğretim kategorisinde
İstiklal İlköğretim Okulu'ndan Esat
Karahasan birinci, İstiklal İlköğretim
Okulu'ndan Özkan Taş ikinci, Selavattepe
İlköğretim Okulu'ndan Fatih Bilgin üçüncü
oldu. Lise kategorisinde ise Nuri Demirağ
Endüstri Meslek Lisesi'nden İsmail Er birinci,
Nuri Demirağ Endüstri Meslek Lisesi'nden
Ahmet Furkan Semiz ikinci, Divriği
Lisesi'nden Melih Çevik üçüncü oldu.
Dereceye girenlere ödüllerini Sedat Orhan,
Hakan Gök ve Yusuf Babamgül verdi.
* www.mustafatarakci.com Özgeçmiş
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 1
ÜCRETSİZDİR
malik ecder özdemir
malik ecder özdemir
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
ORDUEVLERİN DE
HAVA DEĞİŞMİŞ!
Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan 3 günlüğüne Ankara’ya
gittim.Bahçelievler deki Orduevi’nde kaldım.Eskiden
giriş- çıkışı askerler kontrol ederlerdi; şimdi sivil
güvenlik görevlileri var.Resepsiyonda, eli yüzü
temiz,çoğunlukla otelcilik mezunu askerler
olurdu;onlarda yerini sivil memurelere terk etmişler.
Vestiyerde sivil görevli; gazete satışında sivil görevli;
berberler de sivil sözleşmeli ;garsonlar sivil,aşçılar
sivil...
Hazır yemek işini de sivil bir firma yıllık ihale ile almış;
tost – hamburgeri onlar yapıyor.
Çay –kahveyi de onlar yapıyor. Sıraya girip çayını,
kahveni alıyorsun.
‘Komutanım’ diyen kalmamış. Hitap şekli ’
efendim’olmuş.
Ama biz askerliği bir yaşam biçimi olarak bilirdik. Mesai
de de askerdik, mesai sonrasın da da askerdik.
Şimdilerde asker, yani subay –astsubay her geçen gün
memurlaşacak...
Kışladan çıkınca subaylığını – astsubaylığını unutacak;
Sosyalleşmek veya kimi ihtiyaçlarını karşılamak için
orduevlerine gittiğinde komutan değil efendi olacak.
Faydası da var sakıncası da.
Ben oldum olası vatan hizmetini yapmak için gelen
gençlerin temel askerlik hizmetini yaptıktan sonra,
şurda burda temizlik yapmasına, cam silmesine, yer
paspaslamasına karşıydım. Hele hele askeri kamplarda
hiçbir askerin olamamasını savunurdum.
Ama şimdilerde giriş çıkışında sivil olması ,yaşlı yaşlı
emekli komutanların kalkıp çay –kahvelerinin
kendilerinin alması birazda abartılmış gibi...
DEĞERLİ OKURLARIMIZ,
LÜTFEN DİKKAT:
YENİ DİVRİĞİ GAZETESİ
OKUNMAYA DEĞMEYECEK HİÇ BİRŞEY
YAZMAZ!
SAYFA 2
İrtibat: [email protected]
CHP Sivas milletvekili
Malik Ecder Özdemir
Ağır Konuştu
Cumhuriyet Halk Partisi Sivas Merkez İlçe Teşkilatı'nın 2
Nisan 2012 günü olağan kongresi yapıldı.
CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Sivas
Belediyesi Nikâh Salonu'nda gerçekleşen kongrede yaptığı
konuşmada, Türkiye'nin kelimenin tam anlamıyla ağır bir
tabloyla karşı karşıya olduğunu belirtti.
Ekonomide, siyasette, sosyal yaşamda sıkıntıları bir tarafa
bıraktığını belirten Özdemir, ''Türkiye üzülerek söylüyorum
vatandaşlardan oy alarak iktidara gelen AKP iktidarının
yönlendirmesiyle demokrasiden, insan hak ve
özgürlüklerinden, Cumhuriyetin temel değerlerinden hızlı
bir şekilde sapmaya devam ediyor'' ifadelerini kullandı.
Özdemir, 2 gün önce Cumhuriyet tarihi ve meclis tarihinde
bir ilk yaşandığını ifade ederek, MHP ve AK Parti'nin
ortaklaşa verdiği önergeyle Kur'an-ı Kerim'in ilköğretim
okullarında seçmeli ders olarak kabul edildiğini anımsattı.
Özdemir, ''Bu önerge neydi.
Elbette ki bu ülkedeki her
vatandaşımız çocuklarının
dinini öğrenmesini, Kur'an-ı
Kerim'i öğrenmesini isteyebilir
ayrı bir olaydır. Ama bu
önergeyle önce iç hukuka ve
yasalara aykırı olan bu 4+4+4
ucubesi anayasada aykırı bir teklif haline geldi. Anayasanın
laiklik ilkesi ne yazık ki verilen bu önergeyle 2 gün önce
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ortadan kaldırılmıştır. 28
Mart itibarıyla laik, demokratik Cumhuriyet bitmiştir.''dedi
Özdemir, Türkiye'de artık hukuk devletinden, adaletten,
sosyal demokrasiden ve ileri demokrasiden bahsetme
olanağı kalmadığını ileri sürerek, ''Çember giderek
daralmıştır. Artık Türkiye bir üstü açık cezaevine dönüşmüş
vaziyettedir. Herkesin telefonunun dinlendiği, kimin yarın
neyle suçlanacağının belli olmadığı, Başbakanın emir ve
talimatıyla işaret ettiği insanı tutuklayan özel yetkili
mahkemeler aracılığıyla hukuksuzluğun arşı âleme çıktığı
bu ülkede insanların adalete güveninin kaybolduğu bir
topluluk üzerindeyiz ne yazık ki'' dedi.
Faaliyet raporu ve önergelerin okunmasının ardından bazı
partililer oluşturulan listeye tepki gösterdi. Salonda bu
nedenle zaman zaman gergin anlar yaşandı. Tek liste ile
gidilen kongrede, Adil Keser merkez ilçe başkanlığına
getirildi.
FEM DERSANELERİ İLE
GÖRÜŞÜLDÜ MÜ?
Güney Kore ziyareti esnasında Başbakan Erdoğan çok
önemli bir açıklamada bulundu. Devrim niteliğinde,
eğitimde tarihi bir açıklamaydı. Düşünebiliyor musunuz,
hemen her yerde gördüğümüz, bırakın büyükşehirleri,
Anadolu’nun her kasabasına bile yayılmış dershaneler
kapatılacak! Onların yerine lise veya dengi okul açılacak.
Üniversitelere sınavsız girilecek.
Bu önemli haber ertesi gün bazı gazetelerde nedense
“manşet” yapılmamış!
Özellikle iktidar yanlısı gazeteler bu habere
manşetlerinde büyük puntolarla yer vermişler:
SABAH: Dershaneler tarih oluyor
YENİ ŞAFAK: YGS kalkacak, Dershaneler Lise olacak,
TÜRKİYE: Yeni Sistem kızlarımızı okumaya teşvik edecek,
AKİT: Eğitim de Devrim,
STAR: Üniversiteye giriş sınavı kalkıyor,
CUMHURİYET, MİLLİYET, HABERTÜRK, VATAN, AKŞAM,
POSTA, TARAF VE ZAMAN, başka konuları manşet
yapmışlar...
Zaman’ın bu konuyu manşetine taşımaması başka
düşünceleri çağrıştırıyor?!
Bilindiği gibi Zaman, Cemaate en yakın gazete. Hatta
Onun yayın organı diyebiliriz.
Dershaneler içinde “FEM” de Cemaatle ilişkisi olan, o
camia insanlarının çoğunlukla görev yaptığı bir
dershane. Yoksa bu karara Cemaat sıcak bakmıyor mu?
FEM dershanelerin kapanma ihtimali onları tedirgin mi
etti?
Ama, Başbakan “Büyük dershane sahipleriyle görüştüm.
Onlar da bu karara olumlu bakıyorlar”diyor. Acaba, FEM
ile görüşülmedi mi?
EMSAL Boya
Genel Yayın Yönetmeni
ve
Yayın Koordinatörü
San. Paz. Dış Tic.
Ltd. Şti.
MUSTAFA TARAKÇI
Mizanpaj:
Mutlucan AYDIN
Bünyamin ŞAHİN
Dolapdere Sanayi Sitesi 6.Ada No:1 İkitelli
/ İSTANBUL
0 (212) 671 36 16 - 0 (212) 671 36 15
Halkla İlişkiler-Tanıtım:
Ayla YERLİKAYA
VERGİ DAİRESİ: Göztepe
VERGİ KİMLİK NO:
8.230.105.579
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 2
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYFA 3
SAYI: 25
SAYIN İZZETTİN DOĞAN: “ÇEKİLEBİLİRİM”
İrtibat: [email protected]
ÖZGÜRLÜK İHTİYACI
Haber / Analiz: M.T.-İst.
İzzettin Doğan: “Çalıştay’larla boşa
vakit geçirildi. Alınan yedi karardan
ancak bir tanesi hayata geçirildi.
Hükümet’ten umudumu kestim,
Cem Vakfı Başkanlığı’ndan
çekilebilirim.”
Doğan Bermek: “Cem Vakfı Olağan Genel
Kurulu 2013’te. O zamana kadar Sayın
İzzettin Doğan Cem Vakfı başkanıdır.
Ayrılsa bile, o bizim daima Onursal
Başkanımız kalacaktır. Ancak, Alevi
derneklerinin dağınıklığı söz konusudur.
Bundan iktidarlar da memnun kalmaktadır.”
Akşam Gazetesi’nden Şenay Yıldız, Cem Vakfı Başkanı Sayın İzzettin Doğan ile
yaptığı röportajda şu hususları tespit etmişti:
“Türkiye’nin kaderini camilerde konuşan imamlar belirliyor. Osmanlı’da 10.000
cami vardı, bugün 100.000 cami var. Diyanet işlerinde 130.000 kişi çalışıyor.
Türkiye Sünni bir dış politikaya doğru gidiyor.”
Çalıştay öncesi Bakan Sayın Faruk Çelik’e, “Bizi burada sittin sene oyalamak
istiyorsanız, yanlış olur.” Dedim;“ Yok hocam.” dedi. Ama tahmin ettiğim gibi
çıktı. Çalıştay sonrası hiçbir şey değişmedi.
ŞenayYıldız ilk haberinde “Cem Vakfı Kongresi toplanacak, yeni başkanını
seçecek. İzzettin Doğan hoca çekiliyor” demişti.
Yine Şenay Yıldız, 8 Şubat 2012 günü Akşam Gazetesi’nde şunları yazıyordu:
“Prof. Dr. İzzettin Doğan artık çekiliyor. Yerine kimin geçeceği sorusuna ise ‘Ben
bilmem’ diye kaçamak cevap veriyor diye yazmaktaydı...
Öte yandan;17 Şubat 2012 günü habercem internet sitesinde Prof. Dr. İzzettin
Doğan’ın Samanyolu haber kanalına verdiği ve özet olarak şu açıklamaları
yaptığı yazılıydı:
“Alevi Çalıştaylarında yedi konuda mutabakata varıldı. Ancak, biri hariç hiçbiri
hayata geçmedi. Geçen husus da Din Kültürü ve Ahlak dersi kitaplarına
Alevilerle ilgili bilgilerin konmuş olmasıydı...” “Cem Vakfı Genel Başkalığı’ndan
çekileceğimi söylemedim. ‘Çekilebilirim’ dedim. 20 yıldır bu mücadelenin
içindeyim. Hükümetten umudumu kestim. Ben bütün mücadelemi barış üzerine
inşa ettim.”
“CHP’nin aldığı yüzde 26’lık oyun yüzde 22’si Alevilere aittir...”
Bu gelişmeler üzerinde Yeni Divriği İnternet Gazetesi olarak Alevi Vakıflar
Federasyonu Başkanı Sayın Doğan Bermek’e 6 Nisan 2012 günü telefon açıp
sorduk. Ankara, Erzincan, Gaziantep’te ‘Anadolu örgüsü’ konulu çalışmalar için
Ankara’ya hareketinden önce Sayın Bermek’le yaptığımız oldukça uzun
konuşmadan sizler için şu özeti çıkarabiliriz:
“Gazeteci Şenay Yıldız’ın Akşam Gazetesi’nde yazdığı konular, Cem Vakfı
Başkanı Sayın İzzettin Doğan’ın Vakıf Başkanlığını bırakmak isteğiyle ilgili
hususlar yeni değil. Sayın İzzettin Doğan, 2011 yılı genel kurulunda da açıkça
söyledi. Yeni aday çıkmasını ve bu görevi üstlenmesini, bundan dolayı ancak
memnun olabileceğini söyledi.
Önümüzdeki olağan ilk genel kurul Mart/Nisan 2013’te. O zaman belki yeni bir
aday çıkabilir.
Cem Vakfı 50 şubesi ile ülke genelinde dinamik olarak faaliyet yürütüyor.
Belki bölgesel olarak yeni teşkilat birimlerine, yeniden yapılanmaya ihtiyaç
duyulabilir. Cem Vakfı dışında malumunuz Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal ve
başka adlar altında dernek ve federasyon yapılanmaları var. Doğrusu bu
dağınıklık iktidarın da hoşuna gidiyor. Oysa bizim kendimize çeki düze
vermemizin zamanı geldi ve geçiyor bile.” dedi.
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
Görünürde her şey tozpembeymiş gibi görünse
bile özgürlük ihtiyacı duyan, kendini özgür
hissetmemekten dolayı sıkıntı çeken, mağdur
olan insanlarımız var. Birkaç örnekle bunu dile
getirelim ve bir sonuca varalım:
Dursun Çiçek, malum bir
yıla aşkın Silivri’de
tutuklu. Emekli Kurmay
Albay. İnternet andıcı ve
irticaıyla mücadele
eylem planı davasından
yargılanıyor. Silivri’de bir
küçük odada kaldığı
halde annesinin vefatı
üzerine verilen izinle
dışarıya çıktığı iki günde gazeteci Saygı Öztürk
soruyor“İçeriyle dışarısı arasında en bariz fark
nedir?” O da dışarısının da sıkıntılı olduğunu, üç
insanın yan yana gelip özgürce
konuşamadıklarını söylüyor.
İkinci örneğimiz; 18 Mart 2012 günü Pazar hem
Çanakkale Zaferi Anma Günü hem de BDP’lerce
Nevruz törenlerinin iki gün öne çekilerek
kutlanma istendiği gün! Bir özgürlük talebi.
İktidar, valilikler, törenlerin zamanında 21
Martta kutlanacağı kararını aldılar ve direttiler!
BDP’liler de geri adım atmadı. Zeytinburnu ve
Diyarbakır savaş alanına döndü! Trafik aksadı,
otobüsler taşlandı, vitrin camları kırıldı. Daha da
önemlisi toplumsal huzur, ahenk, kardeşlik zarar
gördü.
TLF:02122835151
TLF:02165501005
Ne lüzum var özgürlükleri kısıtlamaya? Öyle mi
istiyorlar, kutlasınlar. Biz de zamanın da kutlarız.
Ne yapacaklarsa yapsınlar, denilebilirdi...
Kısıtlama getirerek, Nevruz törenlerine katılımı
biraz daha düşürmekle ne kazanacağız?
Diğer yandan medya, gazeteler, gazeteciler her
istediğini yazamıyor, söyleyemiyor, çekiniyor...
Ruhat Mengi, Nihat Genç, Uğur Dündar, Can
Dündar, Nuray Mert, Ece Temelkuran nihayet
Özdemir İnce... Özgürlük ekmek gibi, su gibi en
büyük ihtiyaç. Özgürlükleri kısıtlamakla doğrusu
kimse bir şey kazanamaz. Bırakalım herkes
düşündüğünü söylesin, yazsın. Doğruysa, akla
yatkınsa, inandırıcı ise iz bırakır, kalıcı olur.
Yoksa balon gibi söner. Çöker, aynı gün yok olur.
Bizce Atatürk’ün de önerdiği gibi, özgürlük ve
bağımsızlık karakterimiz olmalı. Özgürlükten ve
bağımsızlıktan korkmamalıyız. Hem de sonsuza
dek.
SAYFA 3
Yeni Divriği İnternet
Gazetesi eski sayılarını
okumak için
www.mustafatarakci.com
sitesini tıklayınız.
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 4
İrtibat: [email protected]
KÖY DERNEK BAŞKANLARI’NA SORULARIMIZ:
Röportaj için gönderdiğiniz soruların cevaplarını bir metin olarak vermeye çalıştım.
Umarım okuyucularımız için bir mana ifade eder:
Öncelikle Kendimi tanıtayım. 1976 Höbek Köyü Doğumluyum. Evliyim ve 4
yaşında bir oğlum var. İlkokul 1. sınıfa köyde başlayıp, sonrasında liseyi bitirene
kadar Ankara'da büyük ablamın yanında kaldım. 2001 Yılında bir macera ile
İstanbul'a gelmeme karşın,
gelerek hayatımın da ilk hatasını yapmış oldum. Halen de kendimi bu şehre ait hissedemiyorum. Amacım; kendi
ilçem ve köyümde, burada bunlarda yapılabilir denecek çalışmalar yapmak ve aynı zamanda benim gibi
düşünenlere öncü olabilmek. Özellikle son dönemde, bunu çok daha yoğun düşündüğümü de belirtmek isterim.
Ayrıca, Büyükşehrin karmaşasından ve kokuşmuşluğundan bıkan herkese, imkânları dâhilinde topraklarına
dönmelerinin ve o topraklar için şu ana kadar yapılmış en iyi şey olacağını da söylemek isterim.
1.
Sayın Başkan, .... Köyü İst Dernek başkanısınız.
kendinizi,Köyünüzü, Dernek projelerinizi
özet olarak anlatırımsınız?
2.
Dernek çatısı altında köylülerinizle hangi sıklıkla bir araya
geliyorsunuz? Dernek binanız nerede? Mülkiyeti sizin mi?
3.
Diğer köy dernekleri ve Divriği Kültür Derneği ile
ilişkileriniz ne durumdadır. Koordinasyon ve işbirliğinize dair
somut örnekler verebilirimsiniz?
4.
Okuyan öğrencilerimiz bizlerin gözbebeği. Onların durumu
hakkında bilgileriniz nedir? Kaç genciniz üniversite tahsili yapıyor?
Yurt dışına eğitim için giden genciniz var mı? Onlardan ihtiyacı
olanlara burs vermeyi düşündünüz mü?
5.
Köyünüzde iş adamı olarak öne çıkan hangi isimler var.
Neler yapıyorlar. Derneğe katkıları hangi düzeyde?
6.
Köyünüzde yazın herhangi bir etkinliğiniz oluyor mu? Bu
yaz neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Ben şu an, İstanbul'da Şehir içi Toplu Taşımacılığın yanında, Baba Mesleği olan Cam ve Çerçeve işi ile ilgileniyorum. Samimiyetle söyleyebilirim ki, beni bu şehre
bağlayan en önemli faktör Ailem ve Dernek Yönetimi. Dernek diyorum çünkü köylülerimiz için birşeyler yapabilmek bizlere büyük bir haz ve mutluluk veriyor. Bizler,
beş kişiden oluşan yönetim kadrosuyuz. Sevgili Fatma ŞİMŞEK ile üç dönemdir beraberiz. Aralık 2011 Olağan Kurultayımızda Sn Mehmet Fındıklı, Batuhan SEFER ve
Metin ŞENYURT da bizlere katılarak emek vermeye başladılar. Buradan da bütün Höbekliler adına kendilerine teşekkür ediyorum.
Köyümüz, Divriği- Odur-Karasar yönünde Karasar Köyü ile Yalnızsöğüt arasında yer almaktadır.
Yüzölçümü ve hane sayısı olarak düşünüldüğünde Divriği'nin en büyük köylerinden biridir. Yaz aylarında
Hane sayısı, gurbetten gelen Köylülerimizle birlikte 100’ün üzerine çıkmakta ve her geçen yıl bu sayı
artmaktadır. Karayolunun Köyümüzün içinden geçmesi, Karayolları Genel Müdürlüğüne ait Bir Bakım Evi ve
Bir Köylümüz tarafından işletilen Akaryakıt İstasyonunun olması da Köyümüzü renkli kılmasının yanında,
her türlü gelişime açık olduğunun en büyük göstergesidir. Tarımdan çok hayvancılık hâkimdir.
Almanya, Ankara ve İstanbul'da olmak üzere üç ayrı Derneğimiz, kendi bölgesinde Köylülerine, Sosyal ve Kültürel alanda hizmet vermektedir. İstanbul Derneğimiz ise
1993 yılında Kurulmuş ve bu zaman kadar Köylülerine hizmet vermeye çalışmıştır. Kurulduğu günden bu yana, pek çok dönem mülkiyeti kendisine ait bir taşınmaz almak
için çalışma yürütmüş ancak bugüne kadar bazı nedenlerle gerçekleşmemiştir. Şu an ise, bu çalışmada son aşamalara geldik desek yanlış olmaz. Köylülerimizin yoğun olarak
yaşadığı Avcılar Bölgesinde, Derneğimiz ve Köyümüze yakışan bir taşınmazı, yakın bir zamanda alarak bu mutluluğu bütün Köylülerimize yaşatmak son dönemdeki tek
amacımızdır.
Köylülerimizle senede bir kaç kez, Piknik, Gece ve son dönemde geçen yıl Köyde düzenlediğimiz etkinliklerde buluşuyoruz. Ama ne yazık ki, bu kalıbın dışına çıkamamak
pek çok Derneğin ortak eksikliği. Üstlendiğimiz misyon, bu kısır döngüyü daha renkli hale getirmektir. Sorumluluklarımız kesinlikle sadace bunlardan ibaret olmamalı; hele
de son dönemde birlik beraberliğe olan ihtiyacın hissedildiği bir ortamda diğer Köy Dernekleri ile iş birliği yapmanın, dayanışma içerinde olmanın önemi daha da
artmaktadır. Çünkü bu, hem sosyal hem de Demokrasiyi yaşatmak adına yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk.
Geleceğimizin teminatı ve aydınlık bir Türkiye'nin tek gerçeği olan gençlerimiz. Gençlerimizle uyumlu bir çalışma içindeyiz diyemeyeceğim. Paylaşımlarımız yok denecek
seviyede. Bana göre en büyük neden, altında buluşacağımız bir çatımızın olmayışı. Ne mutlu ki, Derneğimizin çalışmalarını olumsuz yönde etkileyen o en büyük sorunu
geride bırakmak üzereyiz.
Genç nüfusumuza dair ortalama bir rakam vermem zor. Fakat İstanbul dışında okuyan yirmiye yakın öğrencimiz olduğunu biliyorum. Yurt dışında eğitimini tamamlamaya
çalışan, öğrencilerimiz de bulunmakta. Buradan gençlerimize bir tavsiyem olacak. Bu ülkedeki kötü gidişata dur diyebilecek en büyük irade olduklarını, bu gücün
kendilerinde fazlasıyla olduğunu ve Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ü bu manada daha iyi anlamalarını istiyorum.
Dernekler için en önemli faktör ‘İNSAN’. İnsanın olmadığı her yer anlamsız ve sağır. İnsan, olmazsa olmaz tek gerçek! Ama ne yazık ki, Ekonomi de ikinci bir gerçek.
Haliyle tek Ekonomik kaynağımız ise üyelerimiz. Özellikle İş adamlarımız. Pek çok alanda Derneklere lokomotif görevi görmekteler.
Yine buradan, Ülke Ekonomisine Üretim ve Hizmet Sektöründe Katkı sağlayan ve İstanbul'da faliyet gösteren Höbek'li İşadamlarımızı hafızam elverdiğince şu
şekilde sıralayabilirim; FORSA KAĞITCILIK (Yahya HAN)---GÜVEN ELEKTİRİK (Ali ŞENYURT) ----SARNİKON LTD.ŞTİ. (Ali SEFER) -----ELİT SU DEPOLARI ( Veli
ASLANDOĞAN)---GİZEM MEFRUŞAT (Ali HÖBEK)---YILMAZ SAZ EVİ (Celal YILMAZ)----CERSAN ÇERÇEVE (Cemal FINDIKLI)-----CAMSİS TİCARET (Serkan ŞAHAN)---- KARA MADEN (Derviş ERDOĞMUŞ) ve hatırlayamadığım onlarcası. İstanbul Höbek Köyü Derneği, Yönetimi olarak kendilerine buradan bir kez daha teşekkür
ve saygılarımı sunuyorum.
Bu yaz yine Köyümüzde bir Şenlik düzenleyeceğiz. Geçen yıl oldukça güzel ve hoş karşılandı. Beklentimizin üzerinde bir katılım oldu, 1000 kişiye yakındık. Ama burada
amaç, her geçen yıl bir adım ileriye taşıyabilmek olmalı. Haliyle bu sene daha da renkli olacak diyebilirim. Bu yıl da, geçen yılda olduğu gibi Ramazan Bayramı Tatiline
getirmeyi planlıyoruz. Buna dair takvimimizi en yakın sürede ilan edeceğiz. Fakat, öncesinde, 27 Mayıs 2012 tarihinde de Çanakkale Şehitliğine günübirlik bir Ziyaretimiz
olacak.
Paylaşacak ve konuşacak o kadar konu var ki sayfalar yetmez. Mustafa Bey, sizinle yakın zamanda tanışmış olmamıza rağmen, en önemli ortak yönümüz olan Divriği
sevdamız bizi kısa zamanda çok yakınlaştırdı diyebilirim. Kendi açımdan çok memnun edici bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü, sizin samimi, içten yürekli , azimli ve
seviyeli çalışmalarınız kısa vadede Divriğimize pek çok alanda önemli katkı sağlayacaktır. Buna yürekten inanıyorum. Köy Derneklerine yönelik bu çalışmada bize öncelik
tanıdığınız için bir kez daha teşekkür ediyorum. Çok başarılısınız, ekibinizle birlikte başarılarınızın devamını diliyorum.
TEŞEKKÜR EDERİZ ( YDG)
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 4
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYFA 5
SAYI: 25
Divriği Oğulbey Köy kökenli rahmetli Veli ve Satı
Yılmaztürk’ün oğlu,
İrtibat: [email protected]
Kendini Koruyan Kentler Sergileri / Sivas
Fatma, Elif, Nadide, Gülsen, Handan ve
Gülender’in tek erkek kardeşi,
Gazi-Naci Yılmaztürk, Ahmet-Mustafa Tarakçı ve
Gazi Yerlikaya’nın yakını ve gençlik yılları
arkadaşı
Hakk’a yürümüştür.
Allah rahmet eylesin,
mekanı cennet olsun
Yeni Divriği Gazetesi
MERAL OKAY’IN ARDINDAN
Kültür ve sanat iç içe girmiş
kavramlardır. Sanat kültürün bir
koludur. Sanattan başka kültürün
dil, din, tarih, hukuk, ahlak gibi
başka kolları da vardır. Sanat; müzik,
tiyatro, sinema, edebiyat, mimarlık
üzerinde daha çok kendini gösterir
Meral Okay bir sanatçı olarak takdim
edilmektedir. Sezen Aksu ile birlikte
şarkı sözü yazmış o sözler milyonların diline dolanmış. Bundan da önemlisi birçok sinema
filmleri ve televizyon dizi senaryoları yazmıştır. Senaryo yazımında çerçeveyi genelde o çizmiş
ana esasları o ortaya koymuş zaman zaman profesyonel yardımcılar da kullanmıştır. 53 yıllık
ömrüne büyük başarılar sığdırmıştır. Asmalı konak, muhteşem yüzyıl başlı başına şaheser
niteliğinde senaryolardır. O senaryolar sayesinde televizyon seyrederken hem eğlendik hem
de pek çok şey öğrendik.
Meral Okay bu emeklerinin karşılığını maddi olarak muhakkak almış olabilir ama bundan da
önemlisi gördüğü manevi karşılıktır.
10 nisan 2012 Bebek Camii’sinde kılınan
cenaze namazında ben buna gözlerimle
şahit oldum, kadınlı erkekli yaklaşık
6.000 kişi oradaydı. Eğitimli oldukları,
sanata sanatçıya değer verdikleri her
halde belli oluyordu Meral Okay’ın son
yolculuğunda bende orada olmak
istedim bir gün öncesinde planlamıştım
okulda ders arasında boşluk olduğu için
gidip gelebilirdim. Ama hava yağmurlu
ve soğuktu. “ Hayatı erteleme ” ilkesi
aklıma takıldı, şemsiyemi aldım paltomu
giydim ve çıktım.
ÇEKÜL Vakfı, 21 yıldır Anadolu’nun her köşesinde kültürel mirasımızın korunması
için çalışmalar yürütüyor. Kendini Koruyan Kentler programı, yıllar içerisinde
Anadolu’da kültürel değerlerini koruyarak geleceğe taşıyabilen, geleneksel
yaşam kültürüyle barışık kentlerle yaygınlaştı. Kendini Koruyan Kentler
programıyla sürdürülen çalışmaları bir kitap dizisiyle paylaşan ÇEKÜL, şimdi bu
paylaşımı sergilerle çoğaltıyor. Kendini Koruyan Kentler Sergileri Gaziantep ile
başlamıştı, Sivas ile devam ediyor...
2003 yılında hem Sivas merkezde hem de Divriği’de yeni bir dönem başladı.
ÇEKÜL danışmanlığında ilk olarak Sivas Selçuklu Parkı ve Kent Meydanı projesiyle
başlayan hareket, iki başlık altında -“Kültür Kenti Sivas” ve “Dünya Mirası
Divriği”- hız kazandı. Bütüncül bir yaklaşımla sürdürülen çalışmalar, Buruciye
Medresesi, Hükümet Konağı, Gök Medrese, Sanat Okulu, Ziya Bey Kütüphanesi,
Güdük Minare, Cumhuriyet İlkokulu, Ayanağa, Osmanağa, Mihrali, Sancaktar,
Şeyhoğlu, Mühürzade konakları ve daha niceleri ile taçlandı ve Sivas’ı Kendini
Koruyan Kentler arasına kattı.
ÇEKÜL Vakfı arşivi ve ÇEKÜL gönüllüsü mimar Y.Metin Keskin’in fotoğraflarından
ve yine Y.Metin Keskin’in suluboya çizimlerinden de oluşan Kendini Koruyan
Kentler Sergileri Sivas, 4 - 30 Nisan 2012 tarihleri arasında Beyoğlu’ndaki ÇEKÜL
Evi’nde açık kalacak.
Sanat camiasından da oldukça katılım vardı. Gözlerime ilişen bazı isimler şunlardı; Sezen
Aksu, Adnan Şenses, Mahsun Kırmızıgül, Ali Kırca, Cüneyt Özdemir, Hümeyra, Ali Suna,
Mustafa Alabora, Mehmet Ali Alabora, Aydan Şener...
Bebek parkı bitişiğinde kılınan cenaze
namazı birkaç saatliğine de olsa Boğaz
Trafiğini felç etmişe benziyordu ama
hiçbir kırgınlık hiçbir öfke belirtisi
görmedim bekleyen araçların hiç biri
yol bir an önce açılsın diye korna
çalmayı düşünmediler.
Çalmamalıydılar. Çünkü Meral Okay
son kez Bebek’ten geçiyordu. Bir daha
geçmeyecekti. Bir daha o güzel dizi
senaryoları yazılamayacak bizler o
güzelliklerden mahrum kalacaktık.
Ruhun Şad olsun Meral Okay,
Mekânın da cennet...
Haber: MT/İstanbul
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 5
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 6
İrtibat: [email protected]
ÇAMŞIH OZANLARI
ŞAİR HASAN YALÇIN (9a/10)
İyi Gün Dostu
Bulmak Zor
Derleyen: Ali Haydar Yalçın
İyi gün dostu
Dün bir arkadaşımın evinde başıma hoş bir şey
geldi, yeni bir kavram öğrendim.
Biz "kötü gün dostu "nu biliriz, değil mi?
Kıymetli olan, değerli olan odur.
Öyle dostlarımız olsun isteriz.
Zor ya da acılı zamanlarımızda kapı gibi
yanımızda olacak...
Ağladığımız omuz olacak...
Destek olacak...
Ben en önemlisinin hep bu olduğunu
zannederdim.
Ama bugüne kadar.
***
"Allah razı olsun onlardan ama..." dedi Doktor
Murat Dinçer.
"Kötü gün dostu daha kolay bulunur, zor olan iyi
gün dostu bulabilmek..." Kafam karıştı birden,
"Nasıl yani" dedim. İzah etti:
"Bazen kendinle ilgili müthiş bir haber alırsın,
eteklerin zil çalar, acayip bir başarıya imza
atmışsındır, terfi etmişsindir, aşık olmuşsundur,
mutluluktan uçuyorsundur.... Paylaşmak istersin,
anlatırsın... İşte o zaman anlarsın, karşındaki iyi
gün dostu mu değil mi? Seni dinlerken,
yüzünden bir bulut geçiyorsa, ağzını yüzünü
buruşturuyorsa, senin mutluluğunla mutlu
olmuyorsa, seni kıskanıyorsa... Geçmiş olsun, o
iyi gün dostu değildir! Zordur zaten iyi gün dostu
bulmak. Acıyı paylaşmak, mutluluğu
paylaşmaktan daha kolaydır. O yüzden kötü
gün dostu daha kolay bulunur..."
Düşünün bakalım, sizin kaç tane "iyi gün
dost”unuz var?
(Hürriyet Gazetesi, Ayşe Arman’dan)
TAM MANASI
Tevekkül: Herhangi bir işte elinden
geleni yapıp daha sonrasını Allah’a
bırakma
Mütekabiliyet: Karşılıklı olma durumu
Münhasıran: Yalnız, özellikle
Mübadele: Değişim
Mihrap: 1. Camii veya mescitlerde
imama ayrılmış olan oyuk veya girintili
yer
Muteber: Saygın, inanılır, güvenilir,
değerli
Muhammen: Tahmini miktar/bedel
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
Gölören Kaygısız köyünde Aziz Ağa giller diye bilinen
aileden Battalve Güllü Yalçın’ın üç çocuğundan ilk çocuğu
olarak 1943 yılında köyünde dünyaya geldi. Ailesinin uzun
yıllar çocuklarının olmaması, Hasan’ın doğması ile büyük
sevinç kaynağı oldu. Daha sonra 4 yıl ara ile bir erkek bir
kız kardeşi oldu. Ailesi fakir olduğu için küçük yaşta
ailesine kol kanat gerdi. İlkokulu Çamoağa'nın köyünde
okudu. Uzun yıllar Çiftçilik yaptı.
1964 yılında Askere gitti. Sarıkamış ve Karsta Askerlik
yaptı. 1966 yılında Askerlik dönüşü köyde çok az kalıp
İstanbul’a çalışmaya geldi aynı yıl eşini ve çocuklarını da
İstanbul’a getirdi.
1975 yılına kadar bir firmada muhasebe yardımcılığı yaptı.
1975 yılında bakkal açıp bir yıl sonra devredip koltuk
döşeme atölyesi açtı. Uzun yıllar kendi işinde çalıştı ama
iyi niyeti ticaret yapmasına müsaade etmedi; zararla
atölyesini kapatıp bir firmaya girip çalışarak emekli oldu.
Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladı. Yazdığı yüzlerce şiir ‘i
kaybetti.
Şairimiz yazdığı Şiirlerini genelde serbest yazdı ve tabiat,
aşk ve taşlama temalarını işledi.
Hasan Yalçın Aleviliğe ve Hz. Ali ye çok önem vererek,
çocukluğundan beri Muharrem orucunu hep tuttu. Bu
yaşına kadar birçok hastalıklar ve olmadık kazalar atlattı.
Her hastalandığında rüyasında Hz. Ali’nin gelip kendisini
ameliyat ettiğini sabah uyandığında hiçbir şeyinin
kalmadığını söyleyip ailesinin de şahit olduğu bu olayların
sevincini birlikte yaşadı. Emekli olduktan sonra kış
aylarını İstanbul’da yaz aylarını Şarköy Mürefte’de kendi
evinde yaşamını sürdürmeye devam ediyor.
2011 yılında eşini kaybeden Şair Hasan Yalçın’ın şiirleri, Ali
HaydarYalçın’ın yazdığı Çamşıh Ozanları 2 kitabında
yayımlandı.
GÜLE BENZİYOR
Uzaktan göründü hüsnü cemali
Salınıp gelişi yara benziyor
Zannettim ki has bahçeye girmişim
Yüzündeki gamze güle benziyor
Bir baktım endamı huri misali
Bir baktım zalime benziyor hali
Bir baktım dünyada yoktur haberi
Uzaktan duruşu ele benziyor
OZAN ALİ SÖNMEZ (9b/10)
İbrahim ve Döndü Sönmez'in oğlu olarak 01.Mart.1957
yılında Divriği Çamşıh Çamoağa köyünde dünyaya geldi. İlk
Okulu Çamoağa köyünde okuduktan sonra devlet yatılı
okulu olan o zamanki adıyla, Sivas Yıldızeli Pamuk Pınar İlk
Öğretmen Okuluna sınavla girdi. Daha sonraları bu okulun
özellikleri değiştirildi, Öğretmen Lisesi adını aldı. Yani
öğretmen olacağım diye hevesle gittiği okuldan düz Lise
mezunu olarak çıktı. Bu durum Ali’nin Hayallerini yıkmıştı
ama yapacak şey yoktu.
O tarihten sonra Töbank ‘da iş başı yaptı. 14 yıl bu
Bankada çalışırken, zamanın iktidarı Bankayı kapatınca
açıkta kaldı. Değişik iş kollarında çalıştı emekli oldu. 1998
yılın da köyüne döndü. Eşinden ayrılan Ali, babası ile
birlikte yaşamaya başladı.2000 yılında annesi 2001yılında
da babası vefat etti.
Her Çamşıh’lı gibi Ali de saz çalmayı kendi çabası ile
öğrendi. Boş zamanlarında şiir yazıp beste yaparak
köyünde yaşamayı sürdürürken 2004 yılında ikinci evliliğini
yapt. Şiirlerinde gurbet, tabiat, aşk zaman zaman da
taşlama temalarını kullandı. Çamşıh’ı ve Çamşıh’lıları çok
seven bu ozanımız 2005 yılında Çamşıh Hüseyin Abdal
Derneği Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Yaşamına şimdiki
adı Gürpınar olan köyünde devam ediyor. Ali Haydar
Yalçın’nın yazdığı Çamşıh Ozanları 2 kitabında şiirleri
yayımlandı.
SAYFA 6
İTALYAN BÜYÜKELÇİSİNE CEVAP
İBRETLİK
Atatürk, bir akşam Ankara Palas’ta yemek yerken yandaki masada
İtalyan ve Arnavutluk büyükelçilerini görür. O yıllar İtalya’nın
Anadolu’da gözünün olduğu, emperyalist söylem ve eylemler
içinde olduğu yıllardır. Bu konuda düşüncelerini ortaya koyarcasına
önce Arnavutluk büyükelçisi ile birkaç cümle konuşmayı
müteakip, “İtalyanlar Balkanlar’a sızmak için sizi maşa olarak
kullanacaklar” der.
İtalyan büyükelçi söze karışmak ister. Atatürk ona dönerek
yüksek sesle, “Roma’da bir gün İtalyan öğrenciler Türk büyükelçiliği
önünde gösteri yapıp Antalya’yı istediklerini söylüyorlarmış”
der ve devam eder.
- Antalya bizim İtalya’daki elçiliğimizin cebinde değil
ki! Antalya buradadır. Ne diye gelip almıyorsunuz? Ekselans
Duce’ye bir teklifim var. Askerlerini karaya çıkarsın. Ondan sonra
savaşalım. Kim kazanırsa Antalya onun olur!
Büyükelçi, “Bu bir savaş ilanı mı ekselans?” diye sorar.
- Hayır, der. Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum.
Türkiye adına savaş ilan etmeye yalnızca Türkiye Büyük
Millet Meclisi yetkilidir. Ama şunu da kafanızdan çıkarmayın ki,
Büyük Millet Meclisi zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların
duygularını da göz önüne alır.
FRANSA ELÇİSİNİN ZIRVALAMASI
Atatürk bir gün Kemalettin Sami Paşa ile birlikte Ankara Palas’a
yemeğe gider. Yanında birkaç kişi daha vardır. Yemek yendikten
sonra bir ara Fransa Büyükelçisi de salona gelir. Salonda boş yer
olmasına rağmen Atatürk daha önce tanıştığı ve sempatik bulduğu
Büyükelçi’yi masasına davet eder. Büyükelçi de büyük bir
memnuniyet içinde oturur. Fazla zaman geçmeden başlar anlatmaya:
“Ekselans Paris’i bir kez daha görmek istemez misiniz?”
“İsterim tabi neden olmasın,” der Atatürk.
“Böyle bir ziyaret Fransa’yı pek memnun eder. Ben de size
refakat ederim. Fransa donanmasından bir muhrip bizi İstanbul
veya İzmir’den alır. Fransız donanmasından birkaç gemi bize refakat
eder. Marsilya’ya yanaşıldığında büyük bir askeri tören ile
sizi karşılarlar. Oradan özel bir trenle Paris’e geçersiniz. Paris’te
sizi bando ile karşılarlar,” derken Atatürk sözünü keser.
“Bu daveti sen mi yoksa hükümetiniz mi yapıyor anlamadım.”
Büyükelçi, “Siz kabul buyurursanız aynı programı ben
Paris’e bildirir ve uygulanmasını temin edebilirim.”
Atatürk sinirlenir. Kaşlarını çatar. “Ekselans” der, “Ben
Paris’e böyle şaşalı törenler yapılsın, karşılanayım uğurlanayım
için gitmem. Gidersem operanızı görmeye, tiyatronuzda temsil
izlemeye, müzenizi gezmeye, zarif hanımlarınızı bir kez daha
görmeye gitmek isterim. Siz beni yanlış tanımışsınız beyefendi,”
der.
Büyükelçi bozulmuştur. Gaf yaptığını anlayarak bir bahane
ile sofradan kalkar.
Kemalettin Sami Paşa, “Paşam büyükelçiyi çok fena bozdunuz.
Söylediğine, söyleyeceğine pişman ettiniz” der.
Atatürk cevaben “Kemalettin bunlar biz Türkleri hâlâ tanımadılar.
Adam beni Arap emirlerinden biri zannediyor, aklınca
şaşaalı program yapıp beni kandırmaya çalışıyor. Böyle törenlere
ne gerek var. Kimin donanmasını kimin emrine gönderiyorsun?
Olacak şey mi? Biz bu abartılara düşkün biri miyiz?” der.
Derleyen: Mustafa Tarakçı
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 7
12 Eylül darbesine adım adım yaklaşılan günlerdi...
Öğrenciler bölünmüş, polis kendi içinde guruplaşmış,öğretmenler ayrı telden
çalıyor,sendikalar dur durak bilmiyor,toplum sağcı,solcu,ülkücü,dinci sloganlarla
bölünmüş durumda,herkes memleketi kendisinin daha iyi yöneteceği inancında.
Taşlı, sopalı, silahlı kavgalar durmak bilmiyor.
Bu günkü terör bıkkınlığından çok daha fazla sokak çatışmaları bıkkınlığı mevcut.
Ortalama günlük ölü sayısı 25 in üzerinde, annelerin, babaların feryadı eksik
olmuyor.
MUSTAFA TARAKÇI
Yrd. Doç. Dr./ Em. Kur. Alb.
Alb.
[email protected]
KEŞKE GAZA GELİNMESEYDİ!
Dilimizde ‘keşke’ diye bir ifade var. Keşke bazı şeyler olmasaydı.
Keşke, bugün üzülerek hatırladığımız olumsuz şeyler yaşanmasaydı...
Bir yandan güzel bir haberle içimiz aydınlanıyor; Geçtiğimiz 2011 yılının büyüme
rakamının %8.5 olduğunu öğreniyoruz. Seviniyoruz, içimiz ferahlıyor.
Bu ne demek?
Herkesin cebindeki para yada edindiği mal mülk %8.5 artmış!
Bu sevincin karşısında birde bakıyorsun ERGENEKON, BALYOZ, İnternet Ardıç’ı,
KCK soruşturması son olarak ta 12 EYLÜLve28 Şubat darbelerinin yargı önüne
çıkması...
Giderek Silivri’deki Mahkeme Salonları Yetersiz oldu!
Bu durum ATASÖZLERİ ile nasıl ifade edilebilir?
‘Ölen ölür kalan sağlar bizimdir’ desek, ölen kim, kalan kim? İç içe geçmiş gibi
ölen yerine koyacağımız kişiler sağ kalanların kader arkadaşı, meslektaşı, can
yoldaşı...
‘Sultan Süleyman’a kalmayan dünya ‘ desek neyi ifade etmiş oluruz. Bak, 96
yaşında ki Sayın Evren neydi ne oldu! Bir zamanlar yanına yanaşılamayan otorite
güç, makam. Mevki sahibi bugün ne hallerde!
‘Gaza geldik’ diyor Sayın Evren. Doğru ‘beşer şaşar’ diye güzel bir söz var, bazı
konularda yanlış yapılmış olabilir...
O günleri çok iyi hatırlıyorum:
1979 da Darbeden 6 Ay önce ANKARA Etimesgut Garnizonun da görevliydim.
Uzun bir süre Batı Garnizon devriye nöbetçi amirliği görevini üstlendim.
3 günde bir gece gündüz ANKARA’NIN Batısı’nda 11 ayrı mobil timle devriye
dolaşıyorduk.
Olaylar bitmek tükenmek bilmiyordu. Keçiören Yeni Mahalle Karşıyaka,
Demetevler, Gazi mahallesi Ulus ve Kızılay’ın bir bölümü bizim sorumluluk
alanımızdı. Diğer taraflar Mamak Garnizonuna ait idi.
İşte bugünlerde yani 1979 yılında devriye nöbetçi amirliği günlerinden birinde,
kimseden emir almadan 3 gündür kurtarılmış bölge ilan edilen, benden önceki
arkadaşlarında kayıta böyle geçtiği,
Karşıyaka, Şen Tepe, Yıldıztepe’ ye müdahale etmeyi kafama koydum. Gece saat 2
de 11 devriye aracından 5 ini Karşıyaka girişine topladım. Her araçta silahlı 10’ ar
asker var.Başların da Çavuş veya Asteğmen ;Toplayıp şu talimatı verdim:’Silahlar
yarım dolduruşta,eller tetik üzerinde ,sözüm ona kurtarılmış bölgenin bütün
sokaklarında dolaşacağız’ dedim,bende en öne geçtim.
Bize mukavemet karşısında çatışma an meselesi idi, ama hiçbir şey olmadı. O gece
sabaha kadar o bölgede kaldık.
Dönüp Komutan’a tekmil verdim. “Karşıyaka bölgesindeki kurtarılmış bölge ilanı
geçersizdir” dedim.
Bunu, tüm ülke genelinde düşünelim, Sayın Evren’in de yaptığı da bir bakıma
buydu. Anarşiye son vermek, devlet nizamını yeniden tesir etmekti. Ama 3 yıl süren
askeri yönetim süresince yanlış uygulamalar çok oldu:
50 idam,171 işkenceden ölüm, çoğu solcu,71 000 kişinin sıkıyönetim
mahkemelerinde yargılanıp muhtelif cezaları almaları, 4.000 kişinin vatandaşlıktan
çıkarılması, 24.bine yakın derneğin kapatılması göz ardı edilecek şeyler değil.
Darbe olunca bu veya benzer sonuçların ortaya çıkması beklide işin doğasında var.
Keşke bütün bunlar olmasaydı. Keşke daha insancıl bir uygulama içinde olunsaydı...
Ben 1979’ un sonunda Kıbrıs’a görevle gittim. İyi ki 12 Eylül 1980’de Türkiye’de
değildim.
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklersen hepsi yanlış olur.
AHMET YOZGATLI
Öğretmen (E)
Divriği Tabiat Varlıklarını
Koruma Derneği Bşk. Yrd.
BİR PORTRE ;
NATIR ASSİYE
Bildiğim kadarı ile Divriği merkeze köylerimizden ilk yerleşim yapan aileler;
Kalaycıgil, Kopuşlar, Tarakçıgil,Erbişgil, Kamberabdallı ve Cövüzlügil idi.Kalaycıgil
bizim mahallede diğerleri ise İmamoğlu mahallesinde ikamet ederlerdi.
Assiye teyze Cövüzlügilden üç çocuk annesi temiz yüzlü şakacı içindekini yüzüne
karşı söyleyen bir kadındı. Evleri İmamoğlu mahallesinde Cumhuriyet ilk okulunun yan
tarafında bahçeli bir evleri vardı. Bahçelerinde erük berge ağaçları vardı, bir de bostan
yaparlardı, çocukluğumuzda bahçelerine de çok girmişliğimiz vardır. Eşi Mehmet
amca madende çalışan hatırladığım kadarı ile şişman biri idi. Büyük çocuğu Müzeyyen
abla ortanca Hatice abla ve küçüğü Hüseyin abi (Topal Hüseyin) idi. Hüseyin abi bizden
3-4 yaş büyüktü. Bir ayağı aksak olmasına rağmen çok güzel top oynar, mil oynardı.
Gençler arasında yapılan her etkinlikte mutlaka ama mutlaka Hüseyin abi’nin katkısı
olmuştur.Bundan 10 yıl kadar önce kanserden İstanbul’da vefat etti.(Allah Rahmet
Eylesin)
Divriği de bir aile bir kız isteyecek olsa önce oğlan anası Assiye teyzeye gelir, ona
isteyecekleri kızı sorarlar, kızın vücutça bir kusuru olup olmadığı öğrenirlerdi. Çünkü
Assiye teyze İmamoğlu Hamamında natır olarak çalışırdı. Hamama gelen herkesi i
istisnasız tanır konuşurdu.
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
İrtibat: [email protected]
SAYFA 7
Ayrıca biri oğluna kız aradığında Assiye teyze onalara uygun kimin kızı varsa tek tek söyler
aralarını bulurdu. Ondan öğrendikleri ile kız istemeye giderlerdi. Assiye teyze bildiklerini
söylerken başka kadın veya kızlar hakkında asla ve asla arkalarından dedi kodu niteliği taşıyan
veya kişileri zora sokan onları aşağılayan hiçbir şey söylemezdi. Ağzıda o kadar sıkı biriydi.
Ayrıca düğün önceside okuyucu olarak da görev alırdı. Düğün öncesi düğüne kimler davet
edilecekse liste verilir Assiye teyze tek tek o evleri dolaşarak düğüne davet ederdi. Düğünde
de kızın cehizini tanıtma ve kadınlar arasındaki takı takma (Anasından bi bülerzükgaynanasından altun gıramusa diye sesli olarak belirtirdi.)
Assiye teyzeyi bu kadar anlatmışken aramızda geçen bir olayıda anlatmadan
geçemeyecem.
Hamamlarımızda öğlene kadar erkekler öğleden sonrada kadınlar yıkanırdı. Küçük
olmamıza rağmen erkek çocuklar kadınlar hamamına gitmeyi erkeklik sayarak pek sevmezdik.
İlkokul 4. Sınıfa gidiyordum rahmetli annem beni hamama götürdü hamamın iç kısmında beni
çarçabuk yıkayıp dışarı çıkardı,üstümü giydirdi, elimden tutup dışarı çıkarırkanı iç kapı önünde
Assiye teyze:
-Fatügül bi dahaki sefere Seyit efendiyi de getüresin dedi.
Annem:
-Amannn Assiye abla daha parmah kadar çağa dedi
Bu söz büyüdüğümüzün artık kadınlar hamamına gelemeyeceğimizin belgesiidi.
O günden sonra istemeye istemeye gittiğim kadınlar hamamı da son oldu.
(Assiye teyzeye, Hüseyin abiye ve tüm geçmişlerine Allah tan rahmet diliyorum)
Hiçbir dine mensup olmayan kalp,
İstirahaten mahrumdur.
Mustafa kemal Atatürk
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 8
ŞENGÜL DURAN GENÇDAL
Divriği ÖDP eski İlçe Bşk
[email protected]
SABAHIN BİR SAHİBİ VAR…
(Her geçen yıl birer birer alanlardan sesi eksilen, yıldızlara uğurladığız işçi emekçisi
dostarımıza UNUTULMASINLAR DİYE .. ( Kirvem )Ersen Taşpınar,Ali Hürmeydan,Muzaffer
Kaybaki,Ali Poyraz,Kenan Sönmez ‘e)
1 mayıs tüm dünya işçilerinin uluslararası kutladığı’’ Birlik, beraberlik ve dayanışma‘’
günüdür. Türkiye işçi sınıfı açısından bir anlamı daha vardır ki o da; Tarihe kanlı 1 mayıs diye
geçen 1977, 1 mayısında Kemal Türkler in konuştuğu sırada taksim meydanını dolduran 500
bin emekçinin üzerine üç farklı noktadan ateş edilen ve panzerlerin insanların üzerine sürülen
bu günde 37 yurttaşımızın hayatını kaybetmesidir. Ve Yıllar sonra taksim meydanının 1 mayıs
alanı olması talebiyle sürdürülen mücadeledir.
Birkaç yıl öncesine gidecek olursak şehrin adeta bir kuşatma altına alınarak tüm
İstanbullulara yaşatılan eziyetler hala hafızalarımızda.Şehri gezmeye gelen turistlerin bile
coplandığı görüntüleri hala gözlerimin önünden gitmiyor.Barışçıl bir şekilde demokratik
haklarını arayan emek dostlarını zulümle tahrik ederek demokrasimizin 3 halini gösterdiler
katı hali(cop),sıvı hali(panzerle tazikli su) ve gaz hali (biber gazı).(facede son zamanlarda
paylaşılan bir alıntıdır) İlerici, demokrat daha iyi bir yaşamı,daha yaşanılır dünyayı eşitliği ve
kardeşliği savunanları ‘’yasa dışı provakatörler’’ilan ettiler hatta daha da ileri giderek ‘’ayak
takımı’’ olarak nitelendirdiler halkı sevgi ve şefkatle kucaklamak yerine yine şiddet ve
korkuyla püskürtmeye çalıştılar.Sonuç itibariyle iktidarların her zamanki gibi demokrasiden
yana değil kendilerinden yana olduklarını bir kez daha gördük.Yapılması gereken tek şey
yasaklamak yerine demokrasi,özgürlük,eşitlik ve adalet alanlarını genişletmek olmalıydı.
1 Mayıs yaklaşırken işçi ve emekçinin bayramını uzun yıllar yasaklayan 12 Eylül
zihniyetinin yargılandığı bir dönemden geçiyoruz. İyimser olmak için elbette birçok sebebimiz
var. Ama darbe öncesinde derin yapılarla ilişkisi olup çeşitli katliamlarda rol alanlar(ve tabi
haklı olarak kendini mağdur görenler) darbe sürecinde sesini çıkarmayanlar,darbeyi
meşrulaştıranlar ve en ilginci darbenin açtığı yolda kudretli iktidarlarını kurmak için her
KONUK YAZAR
SESSİZ ANLAMLI
Divriği’ye girişte solda görürüz iki tane büyük binayı. Kendi aramızda sorarız burası nedir
diye, işte devlet parasız yatılı bölge okulu der ve geçer gideriz. Sormayız yatılı okulda
okumak nasıldır, kimin çocukları burada okur. 1983 yılında açılan bu okulda, kimsesi
olmayanlar, ekonomik zorlukları olan, olanakları kısıtlı Divriği’nin köylerinden gelen
öğrenciler yatılı olarak başlarlar okula. Burada okuyan çocuklar ailesinden, aile sevgisi
ve şefkatinden uzak yaşamak zorundadırlar.
Burası başka okullar gibi sabah gidilip akşam evinize gelinen türden okullar değildir. Sizi
akşam evinizde anneniz babanız karşılamaz, çünkü dersleriniz bitiminde aynı binanın
başka biriminde yemeğinizi yer ders çalışır ve yatarsınız. Üşüdüğünüzde,
hastalandığınızda annenizin babanızın sıcaklığını hayal edersiniz. Ama o sıcaklığa
uzunca bir süre ulaşamazsınız. O hayali hiç usanmadan her akşam kurarsınız. O hayali
çok kuranlar belki rüyalarında ulaşırlar annelerine, babalarına, kardeşlerine. Sabah aile
sıcaklığında kalkacağınızı kurarsınız fakat öyle olmaz arkadaşınızın hemen yanındaki
ranzadan uyanıp yemekhanenin yolunu tutarsınız. Sonra da okulun yolunu. Yatılı okul
hayatı zor bir hayattır. Yedi, sekiz yaşındaki çocuğun banyosunun kendi başına yaptığı,
çamaşırlarının kendisinin yıkadığı, yatağını kendisinin toplayıp serdiği, yemeğini
kendisinin yediği vs. bir yerdir. Öğretmenler anneniz babanız, öğrenciler kardeşiniz
oluyor yatılıda. Esasen bu zorluklar ileriki yaşamında kolaylıklar da sağlıyor. Her sorunu
her sıkıntıyı kendi gücünüzle çözmeyi öğrenmiş bir birey oluyorsunuz.
Aslında bu okulun önemi çok büyüktür bizler için. Bu yıllarda köylerde yaşayanlar bilir,
ilkokuldan sonra çocukların öğrenim hayatı biter, eğitimden uzak tarlasında çalışır ve
yaşamını böyle idame ettirir.
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 8
İrtibat: [email protected]
türlü koşulun sağlandığı kesimler komik bir biçimde davaya müdahil olma çabası içerisindeler.
İşkencelerden ölümlerden en çok nasibini alan kesimler ise “biz mağdur değil muhatabız”
diyerek aslında darbenin halk iktidarını engellemek üzere yapıldığını ifade ederek meseleyi
sulandırmak isteyenlere engel olmaya çalışıyorlar. Darbenin gerçek yüzünü gösterebilecek iki
önemli söylemin altını çizmek durumundayız.
1-Amerikalı diplomatın darbe sonrası ABD başkanı Jimmy Carter a “sizin çocuklar işi bitirdi”
biçiminde müjde verirken
2-Türkiye İşverenler Sendikası(TİSK) başkanı Halit Narin” bugüne kadar işçiler güldü bundan
sonra biz güleceğiz” demişti.
İşte meseleyi tam da buradan 1 Mayısa bağlayabiliriz.
1-ABD öncülüğünde dünyayı şekillendiren neoliberal politikalar bugün ülkemizde kusursuz
biçimde uygulanmaktadır.
2-Patronlar bugün fazlasıyla ağız dolusu gülerken… işçiler ölüyor…
Evet işçiler ölüyor çünkü her geçen gün daha da ağırlaşan iş koşullarının yarattığı
sonuçların kurbanı oluyorlar.Ya patlayan baraj kapaklarından derin sularda kayboluyor,ya
ısınmaya çalıştıkları çadırlarda cayır cayır yanıyorlar,ya onarıma gittikleri direklere
ulaşamadan alabora olup 3 saat kurtarılmayı beklerken buz parçalarının arasında
donuyorlar,ya girüzu patlaması sonucu ya toprak kayması sonucu mezar taşsız
ölülere(fosillere) dönüşüyorlar,ya tersanede yada bir doğa katliamcısı yandaşın
gökdeleninden düşerek yere çakılıyorlar.Ya da,ya da diye sayfalarca çoğaltabileceğim
örneklerin hepsinin bir tek derdi var ‘’ekmek parası’’.. Bugün asgari ücretle çoğu taşeron
şirketlerde kayıt dışı sigorta priminden geleceği çalınan, alnın teriyle,emeğiyle,namusuyla
helal lokma kazanan bu masumların,mazlumların hakkını yiyenlerin sonu ne olur
bilmem.Bugün halkın dini duygularını kullanarak saltanat içinde yüzenler yine o halkın ahıyla
kendi
vicanlarında
boğulacaklar.Bugün
işçinin
emeğini,alnın
terini,sofrasından
ekmeğini,çocuklarının geleceğini çalanların sonu tamda atalarımızın dediği gibi olur umarım
‘’Alma Mazlumun Ahını,Çıkar Aheste Aheste’’…YAŞASIN 1 MAYIS YAŞASIN TÜM DÜNYA
İŞÇİLERİNİN BİRLİK,BERABERLİK VE DAYANIŞMA GÜNÜ…
SEVGİYİ ÇOĞALTMAK, PEKÇOK KÖTÜLÜĞÜ BERTARAF EDER!
Oradan mezun olan arkadaşlar geldikleri yeri unutmamışlar. Yıllar sonra bir araya
gelerek bir grup kurmuşlar. Bende bu gruba altı yıl önce katıldım. Grupta güzel
dostluklar kuruldu, arkadaşlarla ailece görüşüyoruz. Ankara ve İstanbul’da piknik,
kahvaltı, yemek ve her yıl mayıs ayının son haftasında Divriği’de mezun olduğumuz
okulu ziyarete gidiyoruz. Amacımız, bizim yaşadığımız yalnızlığı ve imkansızlıkları
şimdiki çocuklar yaşamasın, bir nebzede olsa imkanlarımız dahilinde buraya neler
yapılmalı, biz bunları yapmaya çalışıyoruz.
Okul ziyaretini gelenek haline getirdik. Bu davranışımızı okul yönetimi, öğrenciler ve
Divriği mülki amirleri çok benimsedi. Okul etkinliğimizde bizi yalnız bırakmıyorlar.
Öğrenciler mayıs ayının son haftasını dört gözle beklemektedirler.
Bizim
geleneğimizde bir yeri ziyarete gidiyorsanız eliniz boş gitmezsiniz. Bizde imkanlarımız
ölçüsünde, öğrencilerin tamamını giydiriyoruz, ihtiyaçlarını tedarik ediyoruz. Eğlence
düzenliyor, davul zurna eşliğinde hep birlikte halaylar çekiyoruz. Divriği Yatılı Bölge
Okulu var oldukça bu etkinliğimiz hep devam edecektir.
MAHMUT KALKAN
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
1986 Yatılı Bölge okulu Mezunu
Bir damla kan, bütün vücuttaki bozulmayı görmeye
kâfidir.
ÜCRETSİZDİR
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 9
İrtibat: [email protected]
ATATÜRK VE DİN-2
Atatürk, “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının sesine
uymakta serbesttir.Biz dine saygı gösteririz.Düşünce ve tefekküre
(düşünce derinleştirme) muhalif değiliz.Biz sadece din işlerini, Millet
ve Devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor,kasde ve fiile dayanan
gerici hareketlerden sakınıyoruz.Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!”
(5)demişlerdir.
Atatürk’ün akşam yemeklerinden birinde, misafirlerden Necip Ali ;
(1892 Denizli doğumlu, hukukçudur.Sivas Kongresine Denizli
Delegesi olarak katılmıştır.İstihlak Mahkemelerinde savcılık
yapmıştır.) Atatürk’e hitaben “Münir Hayri namaz kılıyor “ der.(
Münir Hayri, Necip Ali’nin yakın arkadaşlarından biridir.1904
doğumludur. Paris-Sorbon Üniversitesinde okumuş; çeşitli okullarda
müdürlük yapmıştır.Heykel yapmaya da meraklıdır.Atatürk’ün emri
ile yurt dışında Film yapımcılığı konusunda incelemeler yapmıştır.
Atatürk : - Sahi mi Münir? Neden namaz kılıyorsun?
Cevap : -Hiç ! Namaz kılınca içimde huzur hissediyorum.
Atatürk : -Bir gemide batmak üzere olsanız ne diye haykırırsınız?
Herhalde “Yetiş Gazi” demezsiniz!
“Allah” dersiniz; dedikten sonra Münir Hayri’ye dönerek:
“Dünyadaki işlerine zarar getirmemek şartıyla; namazını
kıl,heykel de yap,resim de” der.(6)
Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Şemsettin Günaltay şunları
anlatır:
Atatürk’ün gözleri masanın üzerine serili haritaya dikildi. Beni
kolumdan tutarak masanın başına götürdü.”Bedir Savaşı”’nı kendi
elleriyle harita üzerine çizmişti.
“O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler şu haritaya
baksınlar ve Bedir Destanı nı okusunlar” dedi. Ata’nın son sözü şu
olmuştu:
“Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı müslümanla mahşer gibi kalabalık
ve alabildiğine zengin “Kureyş Ordusu”’na karşı Bedir
Muharebesi’nde kazandığı zafer,fani insanların karı değildir.O’nun
Peygamberliğinin en kuvvetli delilidir”(7) demiştir.
zzz
26 Temmuz1930’da Edirne Bölgesinde “kasırga” olmuş, birçok hasar
meydana gelmiştir. Atatürk aynı yıl Aralık ayında Edirne’yi ziyaret
eder. İncelemelerde bulunur. Selimiye Camii’ne de uğrar. Pek çok
camii gibi Selimiye’nin de minareleri hasar görmüştür. Atatürk’ün
Camii içindeki ilk sözü: “Efendiler hiçbir dine mensup olmayan kalp
istirahattan mahrumdur” olur.
Ayrılırken, İl Bayındırlık ve Vakıf Müdürlerine; “Camide ne kadar
hasar varsa üç gün içinde bana çıkarın” der.25 Aralık1930’da
ödenekler Edirne’ye gönderilir. Hasarlı Camiiler gecikmeden onarılır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Konya’yı dokuz kez ziyareti ve burada
yaptığı konuşmalar, O’nun din hakkındaki görüşlerini ortaya koyması
açısından önem arz etmektedir.
20-23 Mart1923 tarihindeki ziyaretinde yaptığı konuşma, da en
çarpıcı ifadeler şunlardır:
“İslam Kavimleri içinde Türkler milli gelenek ve görenekleri
itibariyle bir taraftan İran, diğer taraftan Arap ve Bizans milletleri ile
temas halindeydiler. Türklerin temas halindeki Milletlerin o zamanki
medeniyetleri çökmeye başlamıştı. Türkler bu Milletlerin kötü
adetlerinden, fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men
edememişlerdir. İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birisi
de budur.”
( Devamı Gelecek Sayıda)
Derleyen: Mustafa TARAKÇI
15 NİSAN 2012
SAYI: 25
SAYFA 9
ÜCRETSİZDİR

Benzer belgeler

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-55

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-55 FEM dershanelerin kapanma ihtimali onları tedirgin mi etti? Ama, Başbakan “Büyük dershane sahipleriyle görüştüm. Onlar da bu karara olumlu bakıyorlar”diyor. Acaba, FEM ile görüşülmedi mi?

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-37

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-37 camia insanlarının çoğunlukla görev yaptığı bir dershane. Yoksa bu karara Cemaat sıcak bakmıyor mu? FEM dershanelerin kapanma ihtimali onları tedirgin mi etti? Ama, Başbakan “Büyük dershane sahiple...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-43

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-43 bağımsızlıktan korkmamalıyız. Hem de sonsuza dek.

Detaylı