RAPHAEL ISRAELI Özet Çalışması

Transkript

RAPHAEL ISRAELI Özet Çalışması
RAPHAEL ISRAELI
Özet Çalışması
Yazar:
Raphael Israeli
Gaye Kitapevi Dağıtım
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Özet
medeniyet çizgisinin dışında olduklarını gösterir. Daha
Çin İslam’ının tecrit edilmişliğinin sonucu kaçınılmaz
olarak entelektüel bakımdan göreceli yoksulluğu olmuştur.
Sf:15
Çinliler ne Tanrı, ne Peygamber ve ne de Kuran’ı
spesifik
olarak;
atalara
Müslümanlar’ın
tapınmayı
uygulamamalarında görüldüğü gibi Konfüçyanist evlat
olma inancına bağlılık göstermiyorlarsa, bu onların
Çinlileri
birbirine
bağlayan
bütün
sosyo-politik
ve
dinsel-etiksel prensiplerin Müslümanlar’ı kapsamadığı
anlamına gelmektedir.
biliyorlardı. Çinli Müslüman alimler İslam’ın ne olduğunu
Sf:34
Çinlilere, dinlemek istedikleri ölçüde, anlatabilmek için
Konfüçyanist
mecazlar
ve
terminoloji
kullanmak
zorundaydılar.
Müslüman kesimleriyle Çinli mahalleleri arasındaki zıtlığın
Sf:17
Her halükarda Çinli Müslümanlar asla Çin rejimini
tamamen devirmeyi tasarlamamışlardır.
Barış
1342 yılında Çin’i ziyaret eden İbni Batuta, kentlerin
zamanlarında,
Müslümanlar’ın
çok
büyük
olduğunu
kaydediyordu:
“Müslüman
kesimlerdeki pazarlar Müslüman ülkelerindeki gibiydi.
Şehirlerde camiler ve müezzinler vardı, onların öğle ezanı
okuduklarını işittik.”
siyasal
Sf:35
mücadelesinin ardında yatan yönlendirici güçler; güç elde
etme ve inancı yayma değil, hayatta kalma ve yaşam
yayılmasıyla Çin hinterlandında gittikçe daha çok Çinli,
biçiminin korunması olmuştur.
Çin kültürü ve geleneğinin merkezini oluşturan
atalara
tapınma,
Müslümanlar
Önyargının kaynağı ne olursa olsun, İslam’ın Çin’de
tarafından
yerine
getirilememektedir. O zaman Müslümanlar’la Çinliler
Müslüman cemaatlerle yüzyüze gelmiş ve bu nedenle
Müslümanlar’a ilişkin klişeler neredeyse evrenselleşmiştir.
Bir Çin atasözü şöyle der: “Üç Müslüman bir
Müslüman; iki Müslüman yarım Müslüman; tek Müslüman
hangi ortak zeminde birleşebilirlerdi ki?
Sf:18
hiç Müslümandır.”
Sf:36
Çin Müslümanlar’ı, asimilasyon faktörünün baskısı
altında Çin maddi kültürüne genellikle olumlu yanıt
Çinliler Müslümanlar’dan, İngilizlerin İrlandalılardan
vermişler, ancak manevi ya da ideolojik kültürlenmeye
ve Yahudi olmayanların Yahudilerden söz ettikleri gibi söz
“hayır” demişlerdir. Camileri dış görünüş itibariyle, Çin
ederler. Böylece Müslümanlar’da ya da kültürlerinde
tapınaklarının biçimini ödünç almış; giysileri, konuşmaları
mevcut imrenilecek nitelikler bile değerini kaybeder.
ve bütün davranışları Çinlileşmiştir.
Sf:37
Sf:19
Müslümanlar’ın sosyal ve dinsel normları çok farklı
İslam’a yönelik genellikle düşmanca Çinli yaklaşımına
olduğu için, zaten çok iyi yerleşik durumdaki Çin felsefeleri
rağmen, aslında akademisyenler arasında, sivil ve askeri
ve gelenekler arasında yer bulamadılar. İbadetlerinde ve
kurumlarda Müslüman bireylere rastlanabilmektedir.
törenlerinde,
Sf:31
takvimlerinde
ve
bayramlarında,
evlenmelerinde ve cenaze törenlerinde, sosyalleşme ve
yeme adetlerinde, seyahat ve ikametlerinde Müslümanlar
Çinli entelektüelin bakış açısına göre; eğer Konfüçyüs
kendi yollarına gittiler. Böylece Müslümanlar ne kadar
Müslümanlar için bir anlam ifade etmiyorsa, bu onların
Çinli görünüşü takınmak isterlerse istesinler, Çinlilerin
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
gözünde daima Hui halkı, Çinli olmayanlar olarak kaldılar.
Sf:39
Çinli Müslüman, Çinlilerin sergilediği kültürel gurur
ve kendine güvenin idrakinde olabilir ya da olmayabilir
veya böyle bir kaygısı bulunmayabilir. Ancak kesin olan bir
husus şudur ki: Müslüman kendi kültürüyle gurur duyar ve
kendi kültürüne güveni tamdır. Elbette o bir Çinlidir, ama
herşeyden önce Müslüman’dır.
Sf:43
Aslında Çinliler bir sosyal iletişim aracı olarak
yiyeceğe o kadar çok önem vermektedirler ki; dinsel
azınlıkları ne yiyecekleri ve ne yiyemeyeceklerine göre
Nihai hedef; bireysel Müslümanlar çoğunluk kültürü
tarafından nasıl kültürlenirse kültürlensinler ya da
Müslüman azınlığı ile geniş ölçekte Çin toplumu arasında
nasıl bir ilişki yürütülürse yürütülsün, İslam kültürünün
Çin’de sürdürülebilmesiydi.
Bireysel Çinli Müslüman’ın gruba yüksek bağlılık hissi
ve bunun sonucu olarak cemaatin yüksek oranda
kaynaşması şunların sonucudur:
a)
getiren örgütsel yapısı ve işlevi
b)
Sf:46
Müslümanlara
kendi
rollerini
etme
Üyelere paylaştıkları normları sürekli hatırlatan
doktriner güçlendirme.
Sf:56
Onsekizinci yüzyılda bir Müslüman yazar, tarz olarak
Çinli aydınların kızgınlığını yatıştıracak şekilde dizayn
icra
motivasyonu sağlayan İslamcı dünya görüşü;
c)
karakterize etmektedirler.
Çin İslam’ının, cemaati birey için çekici hale
Çin
İslam’ında
örgütlü
cemaat,
Müslümanlar
edilmiş şekilde Konfüçyanizmle İslam’ın sistematik olarak
topluluğudur ve her bir Müslüman bu cemaatin üyesidir.
uzlaştırılması teşebbüsünde bulunmuştur. Yine bir başka
Birden fazla caminin bulunduğu yerlerde Müslümanlar
ondokuzuncu
Çinli
yüzyıl
Müslüman
tezinde
Çin
mitolojisiyle İslam tarihi arasında bağlantı kurmaktadır.
Sf:50
Müslümanların
kendi
gereksiz
arasındaki
dinleri
ile
uygunsuzlukları
Konfüçyanizm
yumuşatma
girişimleri, mutlaka Müslümanlar’ın bilinçli saptırma
taktikleri olarak görülmek zorunda değildir, bunlar daha
çok egemen gruptan gelen düşmanlığın yoğunluğunu
yumuşatmayı amaçlayan bir savunma mekanizmasıdır.
Ev
sahibi
kültürün
düşmanlığı,
Müslümanlar
arasındaki grup dayanışmasını güçlendirmiş ve onların
kendi kültürlerine daha büyük bir azimle sarılma
arzularını yoğunlaştırmıştır.
Sf:51
Burada
Müslümanlar,
Müslüman
bireyi
bilinçlendirmeye, ait olma duygusunu güçlendirmeye ve
böylece cemaatin kaynaşmasını arttırmaya çalışıyorlardı.
istediklerine gitmeyi seçebilirler, ancak genellikle düzenli
biçinde birisine bağlıdırlar.
Müslüman topluluklarda, hatta en küçük köylerde
bile, çocukları Kutsal Metinlere göre eğitmek üzere dizayn
edilmiş bir eğitimi sistemi vardı. Çin camilerinin iç yapısı
bir ana bölüm, yurt, konferans odaları, cemaat liderlerinin
odaları ve ölülerin yıkanması için bir “gasilhane”den
oluşuyordu.
Müslümanlar arasında dilenci ya hiç yoktu ya da çok
azdı ve hiçbir Müslüman kızı fahişe olmuyordu. Eğer “bir
Müslüman kadın kötü bir evlilik ilişkisine düşerse, yerel
cemaat hemen onun özgürlüğünü satın alır ve onu yeniden
evlendirirdi.”
Sf:59
Aslında Çin İslam’ı tamamen parçalı haldeydi. Yerel
cemaatler birbirlerinden tamamen bağımsızdı ve ister
bölge, ister vilayet isterse imparatorluk olsun hiçbir dış
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
hizmetkarlar hakkında birçok öykü vardır.
otoriteyi tanımıyorlardı.
Sf:60
Bu (İslami) değerler Çinli Müslüman alimlerin, hem
egemen kültürün İslam’ın dış uzantıları üzerindeki
müdahalesini engellemek için, hem de Müslümanlar’ın
kendi
dinlerinin
sınırlarını
savunma
Müslümanlar’ın Çinlileri küçümsemeleri o kadar
derin köklere sahiptir ki; Çin’in birçok yerinde İslam’ı
kabul eden Çinlilere içsel arınmayı sağlamak için ham soda
yedirilmesi adettendir.
kararlılıklarını
güçlendirmek için, Müslümanlar’a aşılamaya çalıştıkları
değerlerin ta kendisidir. Böylece ev sahibi kültürle uzlaşma
ve uyum sağlamayı amaçlayan çekingen eserlere karşıt
olarak, beklendiği gibi Müslümanlar için, İslam edebiyatı
Çin eserlerini okumanın kendi dinlerine ihanetle eş
anlamda olduğu ileri sürülecek kadar Müslümandı.
Sf:65
“Çin toplumu kurumlar hiyerarşisi içinde içkin
gerilimlerle
şekillenirken,
İslam
kavramlarla
ve
ve
kutsanmış
gönüllü
hadislerle
toplumu
liderlik
düzenlemelerle
dinsel
deneyimiyle
bir
arada
tutulmaktaydı.”
Sf:70
Sf:62
“Eğer bir genç kız kafirle evlenirse, o zaman bu günah
üst dereceli ihanet kadar ağırdır. Bu günah kuşaktan
kuşağa geçer ve idamla bile telafi edilemez. (Evlilikteki)
diğer eşin günahı da ağırdır, ancak hepsinden ağır günah
evliliğe çöpçatanlık edenindir. Haşir meydanın hepsi
hesaba çekilecektir.”
Çin İslam toplumu ise; gayrimüslim, merkeziyetçi bir
hiyerarşik sistemin sıkı kontrolü altındaydı ve normal
şartlarda kendisine ait bir merkezi hükümet kuramıyordu.
Bu nedenle Çin Müslümanlar’ı isyan ve ayrılıkçılıktan
yoksun halde, kendilerini özdeşleştiremeyecekleri ve
ideolojisini
sahiplenemeyecekleri
bir
sistem
içinde,
kendilerini ifade etmek için bir fırsata sahip değildiler. Bu
Kısacası ismine layık bir İslam cemaati kaynaşmasını
ve kendi kendine yeterliliğini korumak için elinden gelen
her şeyi yapmalıdır. Çünkü Çin toplumuna ne kadar az
dayanırlarsa, Çinlilerin onların işlerine karışması olasılığı
da o kadar az olacaktır. Böylece müslümanları bazı ticari
alanlarda Çin’de neredeyse tekel durumuna gelmiş halde
nedenle Çin İslam toplumu bütün dikkatini farklı
merkezlere çevirmek zorunda kaldı.
1642 yılından bu yana Çin İslam literatüründe (bu
tarihten öncesine ait yazılı bir eser bilinmemektedir),
Arabistan’ın merkez oluşu sık tekrarlanan bir tema idi.
buluyoruz –arabayla taşımacılık, at ticareti ve onlara
ma-fu(at sahibi) lakabını kazandıracak bazı ticaret alanları.
Sf:64
Çinli Müslüman cemaati mutlu eden olayların başında,
Çinliler arasında yürüttükleri gizli misyonerlik çalışmaları
gelir. Çinli kadınlar içinde Müslümanlar ile evlenmek
suretiyle Müslüman olanların çokluğu, binlerce kadının
Müslümanlar ile evlenerek Müslüman oluşu, kıtlık ya da
diğer afet zamanlarında ebeveyninden satın alınan ve
Müslüman
olarak
yetiştirilen
binlerce
Çinli
çocuk,
emrindeki birçok Çinliyi Müslüman yapan Müslüman
subaylar ve Müslüman sahiplerinin dinini benimseyen
Sf:71
Bu kalıcı belirsizlikler (Çin topraklarının Dar-ul Harb
veya Dar-ul İslam topraklarından hangisi kapsamında
değerlendirileceği) Çin Müslüman cemaatlerinin aleyhine
olmayıp,
tam
tersine
onlara
her
halükarda
geri
döndürmeleri çok güç olan durumları rasyonelleştirmek
için fırsat vermektedir. Kamu düzeninin sağlandığı ve
kültürel baskının katlanılabilir düzeyde olduğu “normal”
zamanlarda, müslümanlar kaderlerini fazla itiraz etmeden
kabul etmektedirler.
Sf:75
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Çin’deki Müslümanlar arasında tanımlanamayan bir
Çin’de sapkın (heterodoks) hareketlerin potansiyel
beklenti duygusu ve muğlak bir ümidin var olduğu açıktır:
isyanlarla sıklıkla ilişkilendirilmesi, bu gruplaşmalara
bir gün, bir şekilde, birisi gelebilir ve topraklarını Dar’ul
karşı, açık bir düşmanlık değilse bile, bir kuşkulu yaklaşımı
İslam’a çevirebilir ve onların evrensel Ümmet’in yaşamına
doğurmuştur. Bu gruplar siyasal bakımdan tehlikeli olarak
tam katılımını sağlayabilirdi.
görülmüştür. Hatta herhangi bir siyasal hedefi bulunmayan
Bu hazırlık üç başlı bir programla gerçekleştiriliyordu:
Birincisi Müslümanlar Çinlileşmekten korunuyordu; bu
üstünlük
ve
farklılık
duygusu
güçlendirme
ve
Müslümanlar’ı Çin’den mümkün olduğu kadar sosyal ve
ekonomik olarak bağımsız kalmaya teşvik etme yoluyla
yapılıyordu.
İkincisi
Müslümanlar
güçlü
bazı mezhep gruplarına bile, siyasal bakımdan hırslı ve
yetenekli bir liderin gelmesi halinde (özellikle huzursuzluk
zamanlarında), bu gibi grupların kolayca isyanlara alet
olabileceğine ilişkin asırlardır süren korkuları nedeniyle,
hükümet sürekli baskı yapmıştır.
cemaatsel
Sf:85
örgütlenme, İslami değerlerin aşılanması, cemaat halinde
ibadet ve diğer aktiviteler, Müslüman kardeşleriyle tam ve
şartsız özdeşleşme ve ahlaksal bakımdan İmam’a tabi olma
yoluyla, Müslüman daha iyi bir cemaat mensubu haline
gelmekteydi. Üçüncüsü; Çinli Müslümanlar dünya İslam
Tıpkı gizli cemiyetler gibi, Müslümanlar bir yer altı
sistemi, toplum içinde bir karşı devlet oluşturdular; dinleri
gizli
cemiyet
ideolojisinde
bir
etnikmerkezcilik
(etnosantrizm) rolü oynadı.
cemaatinin bilinçli bir üyesi haline getirilmekteydi. Bu,
daha önce gördüğümüz gibi, Müslümanlar’da Arabistan’ın
merkez oluşu, İslam, İslam İmparatorluğu, İslam geleneği
ve değerinin işlenmesi yoluyla gerçekleştirilmekteydi.
Ancak hepsi bundan ibaret değildir.
Çin’deki
İslami
Neredeyse
cemaatlere
bütün
Çin
hanedanları
Çing’in
gelişine
kadar,
başka,
yerel
bireysel
Müslümanlar’a
önyargı
karşı
“ulusçu” azınlıklar arasındaki fark modern anlamda bir
“ulusal” temelden çok, bir etno-kültürel, etno-dilbilimsel
(ordu gücün paradigmasıydı) en yüksek güç makamlarına
ya da dinsel-kültürel temele dayanmaktadır. Elbette bu
yön
bakış açısı; Çin’i bir ulustan çok bir kültür olarak gören
değiştirmesi olarak görülebilir. Müslümanlar bu şekilde
kültürcü genel düşünce tarafından üretilmiştir. Han
kendilerini aşağılayan Çinlilere onların da, olumsuz
Çinlilerinden farklı bir yaşam biçimi süren herkes, Han
akın
konumlarına
nedeni
rağmen
hayal
özellikle
Bu nedenle Çin bakış açısından, Han çoğunluğu ile
ordudaki
etmelerinin
yönetimdeki,
yapılmış
Sf:89
yapmaktaydılar.
Müslümanlar’ın
ve
herhangi bir spesifik resmi zulüm kaydedilmemiştir.
ziyaretler
Sf:77
mezhep
hareketlerini ve gizli toplumları baskı altında tutarken,
ayrımcılıktan
İran, Hindistan ve Türkiye’den Müslümanlar zaman
zaman
Sf:86
en
kırıklıklarının
yüksek
makamlara
ulaşabileceklerini gösterebiliyorlardı.
Müslümanları olayında görüldüğü gibi, Han olabilecek
herhangi bir antropolojik özellik ya da dile bakılmaksızın,
Sf:78
yabancı olarak görülmüştür.
Sf:91
İslam’ın yayılma döneminde verdiği yerel tavizler ve
örfün Şeriat’a dahil edilmesi, dinin yayılmasını sağladı.
Sf:79
Qing döneminde, 1720’lerde, Güneydoğu Çin’deki
dağlık
yerleşim
bölgelerinin,
Hunan
ve
Hupei’nin
nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Çinli olmayan etnik
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
gruplara karşı yöneltilen enerjik bir Çinlileştirme politikası
eden yirminci yüzyıl arasında hiçbir büyük din ya da
başlatılmıştır. Bu politikanın özü; yerli kabile sistemini Çin
ideolojik sistem Çin’de İslam kadar güçlü ve sürekli bir yer
yerel yönetimi ile değiştirmek ve bu grupların aşamalı
edinememiştir.
kültürel asimilasyonunu teşvik edecek bir eğitim sistemini
Sf:101
özendirmekti. Bazı yerliler seçildi ve başkente beyinleri
yıkanmak üzere gönderildi; daha sonra bunlar kendi
Latourette’nin dikkat çektiği gibi, Çin’de yeni bir din,
yörelerine, eski kabile geleneklerinden üstün olarak
“Eğer gerçek bir gereksinimi karşılayabilirse ve mevcut
öğrendikleri Çinli üstünlük duygusunu kazanmış olarak,
dinlerin, fikirlerin ve kurumların varlığına katlanabilirse,
kültürleme (acculturation) çalışmalarını yürütmek üzere
kendisine bir yer bulabilir. Ancak her zaman özümsenme
görevlendirilmiş yerel yöneticiler olarak geri döndüler.
ve kendi ayırıcı özelliklerini ve hatta kendi kimliğini
Bu dönem boyunca Müslümanların ibadet özgürlüğü
sınırlandı.
Özellikle
1731
yılında
kurban
bayramı
yasaklandı ve İmparator Çien-lung döneminde yeni cami
inşa edilmesi ve Hac yasaklandı.
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eğer yeni din yerli
dinlere karşı hoşgörüsüzse ve eğer onun kabul edilmesi
düşüncede ya da sosyal, siyasal ve ekonomik kurumlarda
herhangi bir devrimsel değişme içerecekse, yolunun
yumuşak
Sf:93
Hui (Çinli Müslüman) kendi üstünlük duygusuna,
kendi bayramlarına, kendi dinsel sembolizmine, kendi ilim
ve gücüne sahipti ve Çin Medeniyeti’nin zirvelerine
“yükseltilmeye” gereksinim duymuyordu.
Sf:94
Çinli makamlar bu yabancı dinin kendi düzenlerine
olması
gerekir.
Ulusun
yaşamının
ve
düşüncesinin bazı ayırıcı özelliklerine saldıracak ve
onların yıkımı ya da dönüşümünü etkileyecektir. Bu süreç
süregelen
ve
yoğun
bir
misyonerlik
çalışmasını
gerektirecek ve ulusun yaşamının çözülmesine diğer
güçler yardım etmedikçe, başarısız bile olabilecektir.
Çin tarihlerine göre, bu olayda en büyük rahatsızlığa
neden olan şey Arapların Çin İmparatoru önünde secde
etmeyi
reddetmeleridir.
Çinliler
onları
bu
karşı oluşturduğu potansiyel tehdidin farkında bile
küstahlıklarından dolayı cezalandırmak istediler, ancak
değildiler, çünkü İslam doktrinleri konusunda bilgisizdiler.
sonunda “kendi ülkelerindeki farklı gelenek” nedeniyle
Böylece Çin
hükümetinin
onlara
karşı
yaklaşımını
affettiler.
belirleyen kriter Çinli Müslümanlar’ın niyetleri ya da
Sf:102
doktrinleri değil, davranışlarıdır.
Bu değişimler İslami bakış açısından, değişken ancak
sürekli düşman bir ortama, bukalemun gibi adapte
olmaktan ibaretti. Bir diğer deyişle, renk değiştirme, dıştan
gelen uyarmaya, Müslümanların, Çinlilerin çok fazla
dikkatini çektikleri zaman sosyal kalıptaki paylarına
Yabancılarla bağlantıları azalınca, Çince isimleri
benimsediler, çocuklarına Çin eğitimi verdiler ve bazı
Müslüman yazarların Çin İslamı’nın Altın Çağı olarak
adlandırdıkları bir dönemi elde ettiler.
Sf:105
dağıtmaları için benimsediği dikkat çekmeme duruşuna
uygun olarak, adapte olucu bir yanıt verilmesiydi.
Sf:96
Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki, domuzdan
tiksinme gibi, Ch’ing-chen Chiao’ya (Saf Din) bağlılık
Aslında Budizm’in Çin’de yayılmaya başladığı M.S
iddiaları gibi dışsal benzerlikleri ve Çin kültürüne benzer
birinci yüzyılla, Çin Komunizminin yükselişine tanıklık
çekingen yanıtları, onları tek ve aynı din olarak gören
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Çinlilerin dikkatinden kaçmadı. Çinlilerin Yahudileri İslam
Eğer
Müslümanlardan
hoşlanılmıyor
ve
küçük
dininin bir parçası olarak görmelerinin ilk nedeni bu dinin
görülüyor idiyse (ve özellikle halk düzeyinde böyle idi),
kaynak ülkesinin temelde İslam dünyası içinde yer alması
bunun nedeni onların ilan ettikleri heterodoks dinleri değil,
olabilir.
yabancı oluşları, dış kökenlilikleri ve ilkel gelenekleriydi.
Sf:106
Herhangi bir dönemde, hatta şimdi, Çin’de ne kadar
Müslüman bulunduğunu kesinleştirmek çok güçtür.
Güvenilir bir nüfus sayımı hiç yapılmamıştır. Bazı çok titiz
alan araştırmaları yapılmışsa da, hala sayım sonuçları çok
büyük farklılık göstermekte, yazarın dinine ya da siyasal
bağlılığına dayalı olarak veya Çinli Müslüman tanımı
“Çin dünya görüşü her şeyi kapsayıcı bir görüştü;
bütün medeniyetlerin beşiği olan Çin merkezde yerleşmişti,
diğer halkalar ise etrafındaydılar. Diğer ülkeler bu dünya
görüşünü kabullendikleri ve Çin’e karşı görevlerini
titizlikle yerine getirdikleri zaman kendi tuhaf biçimlerini
korumalarına izin verildi ve uyum yayıldı: Ancak bu
milletlerden birisi veya bir başkası isyan ettiği ve yalnızca
kendi yaşam biçimini sürdürmek yerine bu yaşam biçimini
farklılıklarından dolayı on milyondan seksen milyona
Çin yaşam biçiminin yerine empoze etmeye kalkıştığı
kadar değişmektedir.
zaman, anlaşmazlık gelişmekte ve kültürlerarası sınırlara
Sf:107
Hiçbir misyoner cemiyetin kendi propagandasını Çin
dayalı, yeni bir heterodoksi-ortodoksi oryantasyonu
gelişmekteydi.”
Sf:122
Müslümanları kadar iyi organize edemediğini varsaymakta
haklıyız. Onlar propagandalarını herhangi bir kargaşaya
neden olmadan ve yabancı ulusların teşviki olmadan
yaptılar. Bu nedenle Hristiyanlığın aksine, Çin’de bile
dikkat çekmediler. Bunun birinci nedeni; Çin Müslüman
misyonerleri aynı zamanda Çinli idi. Böylece hiçbir
Çinliler için yabancı bir ideoloji, yabancı bir güç kadar
tehlikeliydi. Çünkü yabancı güç belki kontrol edilebilir ve
“medenileştirilebilirken”, yabancı ideoloji bütün sisteme
yönelik bir tehdit oluşturabilirdi.
Sf:123
tereddütleri yoktu ve ne zaman ve nerede hareket
geçeceklerini diğer propagandacılardan çok daha iyi
biliyorlardı. Kendi hemşehrilerinin ruh halini biliyorlardı,
aynı eğitimi almışlar, aynı dili konuşuyorlar ve Katolik
misyonerlerin kaçınılmaz olarak yaşadıkları gibi, kötü
telaffuzları alay konusu olmuyordu.
Manevi alanda, Cizvitler kendilerine Konfüçyanist
çerçeve içinde yer bulmaya çalıştılar. Alim cübbesi giyen ve
Çince konuşan ilim sahibi centilmenler olarak kendilerini
Çin kültürüne kabul edilmeyi bekleyen adaylar olarak
sundular.
Çinlilerin genel bakış açısından hem İslam hem de
Sf:124
Hristiyanlık yabancı düşünce ve din sistemleri oldukları
için kabul edilemezdi; her ikisi de heterodoks (mevcut
Buna
karşın,
aydınlar
Çin’deki
Müslümanlara
dinlere aykırı) ve bu yönleriyle sisteme zararlıydılar. Ancak
doğrudan saldırmadılar. Onlar Çinli olmamaları nedeniyle,
İslam
en yüksek medeniyet düzeyine ulaşmada başarısız
İmparatorluğunun resmi elçileri olarak geldiler ve her iki
olmaları nedeniyle halk tarafından hor görüldüler. Ancak
halde de Çinlilerin dünya görüşü içinde baç ödeyen kişiler
onlar,
olarak görüldüler. Böylece Çin’de yerleştikleri zaman bir
sürdükleri için, Hristiyan misyonerlere göre daha hafif bir
aykırı din değil, ilkel bir grup olarak görüldüler.
tehdit
Müslümanlar
Çin’e
tüccar
bireyler
veya
Sf:117
komşularını
zorlamadıkları
oluşturuyorlardı
hoşgörülebiliyorlardı.
ve
ayrı
bir
daha
yaşam
kolay
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Bu nedenle paradoksal olarak; Çin toplumundan
yaşayan Çinli olmayan Müslümanlar, dışarıdan saldıran
halkının dini olması nedeniyle Çin islamı ile savaşmak
zorunda olduklarını fark ettiler.
Çinli olmayan Hristiyanlardan daha az tehlikeli görüldü.
Sf:127
Bunun nedeni Müslüman içtekiler, Çin rejiminin gerçek
anlamda dışında olmalarına ve bu rejimin değişmesi ya da
“Çinlilere yaklaşmak Müslümanlara yaklaşmaktan
ele geçirilmesinde hiçbir çıkarları olmamasına karşın,
daha kolay ve Çinliler yeni düşüncelere daha açık...Genel
Hristiyan yabancılar ise amaçlarının Çin toplumunun
olarak
dokusunu içten çözüp yeniden örmek olduğunu açıkça
çalışmak güçlüklerle dolu ve eğer Kansu Müslümanları
gösteriyorlardı. Çinli entelektüeller arasında düşünce
kurtarılacaksa,
değişimine ve geleneksel Çin’in parçalanmasına önemli
gerekmektedir.”
bakıldığında
burada
daha
çok
Müslümanlar
dua,
kan
ve
katkıları bulunan Batı stili okullar Hristiyan misyonerler
gözyaşı
Sf:128
tarafından kurulup işletildiği için, bu korkuların yersiz
olduğu ortaya çıkarıldı. Müslümanlar cemaat içindeki
üzerinde
Ancak
Çin
Müslümanları
üzerindeki
yoğun
geniş sosyal yardım programına karşın, Çinlileri “eğitmek”
çalışmalara ve özel misyonerlerin eğitimine yoğun bir
için hiçbir okul açmadılar ve son tahlilde Çin düşüncesi ve
gayret
kurumları üzerinde hiçbir önemli etki yapmadılar.
kullanılmak üzere özel Arapça materyaller hazırlanmasına
Sf:125
Hristiyanlığın Çinlilerde oluşturduğu tehlike duygusu,
sarfedilmesine
ve
Müslümanlar
arasında
rağmen, misyonerlerin bakış açısından, Çin’deki büyük
İslam merkezlerinde elde edilen sonuçlar son derece
cesaret kırıcı ve hatta umutsuzdu.
Afyon Savaşı sonrasında yabancı güçlerin Hristiyan
Sf:129
uzlaşmazlığını askeri bakımdan desteklemeleriyle daha da
güçlendi. Çinli Müslümanlar ondokuzuncu yüzyıla kadar
Çin islamı evcilleşerek ya da en azından öyle
böyle bir tehdit oluşturmadılar. Çünkü aralarında onları
görünerek, aksi halde yüzleşmek zorunda kalacağı
destekleyecek bir askeri yapı yoktu. Zamanın egemen
muhalefeti zamanla yumuşattı. Böylece isyanlara kadar,
Müslüman gücü Türkiye, ancak bu yüzyılın başında Çin
Çin aydınları tarafından İslam’a, herhangi bir doğrudan
İslamı’na ilgi duymaya başladı. Hatta o zaman bile bu ilgi
saldırı yapılmadı ve mağduru olduğu popüler klişelere
daha çok Pan-İslamizmin uyandırılması ve Sultanın
rağmen, misyonerlik sonuçları bakımından Müslümanlar
Müslümanların
manevi
lideri
olarak
tanınması
önemli kazanımlar elde ettiler.
girişimlerine yoğunlaşmıştı. Dağılmakta olan Türkiye’nin
dinsel çabalarını güçlendirmek için askeri yoldan bir
müdahaleye, ne isteği ne de gücü vardı.
Sf:130
Ancak İslam hiçbir zaman Çin entelektüeli tarafından
Sf:126
sürekli olarak ve toptan reddedilmemiş ve maddi
kültürlenmesi, dizginlenmiş duruşu ve zorlayıcı olmayan
Hristiyanlar
misyonerlik
davranışı nedeniyle Çin halk tarafından zaman içinde daha
çalışmasını başlatmak için geldiklerinde, Hristiyanlığın
çok katlanılabilir hale gelmeyi başarmıştır. Hristiyan
aksine,
kiliseleri büyük, gururla ve belirgin bir şekilde Haç sergiler
Müslümanların ülkenin her yerine sağlam bir şekilde
şekilde görünürken, Müslüman camileri komşu tek katlı
yerleştiklerini dehşet içinde gördüler. Asıl Çin’de bulunuş
evler arasına dağılmıştır. Hrisitiyan misyonerler Avrupa
amaçları olan Çinliler arasında misyonerlik çalışmaları
giysileri giyerek ve yabancı diller konuşarak, kendiliğinden
yürütmenin yeterli olmayacağını, aynı zamanda, bir diğer
bir hoşnutsuzluk ve kuşku uyandırıcılık sergilediler;
sürekli
Çin’e
tekrarlanan
üçüncü
kuşak
başarısızlıklarının
tek tanrılı din olması ve maddi bakımdan Çinlileşmiş Hui
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
giysiler
sonucu olarak, bu yüzyılın başında yalnızca Lhasa’da
Hristiyan
10.000 kişilik bir cemaat oluştu. Doğu Ladakh’da yer alan
misyonerler körü körüne ve çoğu zaman şiddet yoluyla
ana kent Leh, çoğunlukla Sünni olarak kalmışsa da, Tibet
kendilerini
çevresinde, Baltistan ve Purig gibi yerlerde birçok Şii
Müslümanlarsa
Çince
Batılı
giyiyorlardı.
konuşuyor
güçlerce
ülkeye
empoze
ve
Çince
desteklenen
ettiler;
Müslümanlarsa
dinlerinin propagandalarını sessizce, doğal davranarak ve
kolonisi kuruldu ve hala da yaşamaktadır.
yumuşak noktaları inceleyip, fırsat kollayarak yaptılar.
Sf:143
Hristiyan misyonerleri arzulananın politikasını uygularken,
Müslümanlar mümkün olanın sanatını icra ettiler.
Yüzeysel olarak Burma İslam’ı, Çin İslamı’na daha
Çin’deki katolikler, mümkün olduğu kadar çok insanı
Kilise’ye getirme çabası sergileyerek, sıklıkla köyleri
bütünüyle
dinlerine
kazandırmaya
amaçlayarak
bir
Hristiyan cemaati oluşturmaya yoğunlaştılar. Protestanlar
yakındır. Çünkü her ikisi de, Müslüman seyyahlar ve
tarihçilerin de teyit ettiği gibi, dokuzuncu ve onuncu
yüzyılllarda Fars ve Arap tüccarların yerleşmesiyle
başlamıştır.
enerjilerini bir Hristiyan kırsal kesimi oluşturmakla eğitim,
sağlık programları vSf: yoluyla bütün Çinlileri bir ulus
olarak etkileme amacı arasında paylaştırdılar. İslam
bireylerle
cemaatini
güçlendirmeyi
seçerken,
yeni
Müslüman Cemaatleri yaratma girişiminde bulunmadığı
Sf:144
Herşeyden önce Hacca gidebilenler daha nüfuzlu
Müslümanlardı ve muhtemelen yeni fikirleri alıp kendi
cemaatlerine yayma yeteneğine sahiptiler.
gibi, bir bütün olarak Çin’i değiştirmeyi de amaçlamadı.
Sf:145
Çinli ve pratik kişiler olarak Müslümanlar, Hristiyan
yabancıların
ütopikliğini
paylaşmadı.
Onlar
Çin’deki
güçlerinin sınırlarını biliyor ve anlıyorlardı ve Çin’de
mevcut etiksel-siyasal sistemi dönüştürmek yerine ne
zaman ve nasıl mümkün olursa, fırsat çıktığında bu
Çin’deki
Müslümanların
karşılaştığı
sorunlar,
Hindistan’da daha önceki dönemde ya da aynı tarihlerde
görülen sorunların aynısıdır. İslam’ın diğer dinler ve
kültürlerle bağdaşmazlığına, Çin’in Dar-ul Harb olarak
tanımlanmasına ve Çinli Müslümanların cihad başlatma
sistemden ayrılmakla yetiniyorlardı.
görevine ve dinsel mezhepçiliğine ilişkin sorunların hepsi
Sf:132
Hindistan ve Orta Asya İslamı’nda güçlü bir yere
sahip Sufi Nakşibendiye Tarikatının, gizli ajanları ve
misyonerleriyle
Çin’e
seferler
düzenleyip,
birçok
Müslüman’ın Nakşibendiye Tarikatı’na girmesini sağlamış
olması mümkündür. Bu tarikat yeniden dirilişçi aktivizmi
ve siyasal meselelerde militanca duruşuyla bilinir.
Hindistan
Müslümanları
tarafından
da
yaşanmıştır.
Çin’deki Müslüman isyancıların, Çing yönetimi altında
dayanılmaz baskılara tabi tutuldukları dönemde, kısmen
Hindistan deneyimini bilmeleri nedeniyle, Çinlilerden
cihad yoluyla ayrılma macerasını başlatmak için, ideolojik
ve duygusal olarak yeterince hazır olduklarını düşünmek
yanlış değildir. Çünkü şartlar bu amacın başarılmasının
mümkün olduğunu gösteriyordu.
Sf:138
İslam’ın Tibet’e ilk girişi ondördüncü yüzyılda Kaşmir
yoluyla olmuş ve bugüne kadar Tibetli Müslümanlar,
Tibetlilerin Kaşmir’e verdikleri ad olan Kachee olarak
adlandırıldılar.
O
tarihlerden
itibaren
Müslümanlar
ülkenin çeşitli bölgelerinde yerleşmeye başladılar ve
yoğun bir Müslümanlaştırma faaliyetine giriştiler. Bunun
Sf:146
Çin
gibi
uçsuz
bucaksız
bir
ülkenin
sürekli
etno-kültürel spektrumunda fiilen var olmasına rağmen,
plüralist bir toplum siyasal bakımdan nefret edilen bir
oldu idi. Ancak üniter bir devlette entelektüel ve siyasal
alanlarda yalnızca itaat hoşgörülebilir.
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Nitekim
Çin’deki
sonra,
bastırılmasından
Müslüman
birçok
isyanlarının
Müslüman,
yetkili
makamlar tarafından transfer edildi ve “pasifleştirme”
önlemi olarak başka yerlere yerleştirildi. Bu önlem
Müslümanların çoğunlukta olduğu Kansu ve Sincan
bölgelerine Çinlilerin yerleşmesin, “kalkınma” bahanesi
altında, özendirme politikası çerçevesinde hala Komunist
rejim tarafından sürdürülen bir önlemdir.
Sf:151
Cemaat ne kadar kaynaşmışsa, istenmeyen insanları
ve etkileri de o kadar kolay dışlayabilecektir. Azınlık
statüsüne sahip olması nedeniyle, Müslüman cemaati
Çinlilerden daha sıkı bağlıdır ve bu nedenle cemaat içi
roller
o
ağın
faaliyetleri
bakımından
sıklıkla
değişebilmektedir. Yani Cemaatin üyeleri grup hedeflerine
ulaşılması için birbirlerinin rollerini üstlenebilir ya da
hoşgörü
birbirlerinin yerine geçebilirler. Bunun aksine Çin toplumu,
beklerken, bunu çoğulcu “yaşa ve yaşat” fikrine dayalı
daha az bağlıdır ve bu nedenle rol değişimiyle karakterize
olarak değil, kendi farklılıklarını gizleyerek ve dışsal
edilmemiştir. Müslüman sistemin aksine, Çin sistemi
bakımdan Çinliymiş gibi görünerek yapıyorlardı. Onların
hedefleri farklı olan birçok birleşik ağı içine alabilir.
Çinli
Müslümanlar,
egemen
kültürden
“çoğulcu” yaklaşımı bir taktik yaklaşımı, çoğunlukla
muhtemel bir hesaplaşma için zaman kazanma ve güç
toplama savaş hilesi idi. Ayrılmayı başaramamaları ve
asimilasyonu reddetmeleri nedeniyle, duruma uygun en iyi
yol “çoğulculuk” idi.
Çinliler evcilleştirilmiş Budizmi meşrulaştırırken,
Hristiyanlığı
Çinliliğe en büyük asimilasyon Çin kültürel sistemine
gizli
cemiyet
ideolojilerini
reddetmektedirler. Müslümanlar ise ne evcilleştirilmiş bir
grup olarak meşrulaştırılmış, ne de bir heterodoks olarak
reddedilmiştir.
Sf:150
ve
Bu
nedenle
Müslümanların
statüleri muğlak ve çeşitli sosyo-politik konteksler içinde
farklı yorumlara açık olarak kalmıştır.
sınama yöntemiyle kabul edilen bireysel Müslümanlar
tarafından gerçekleştirildi. Ancak bir bütün olarak
Müslüman cemaati, daha geniş bütün içinde erimek
istemediği gibi, asimile etmeyi amaçlayan baskıya karşı
direnmek ve kendi kültürel özgünlüğünü vurgulamak için
Çin’deki
Sf:152
Çinli çoğunluk Müslümanları ancak bireysel olarak
Çin kültürüne alabilirdi ve nitekim katılmak isteyenleri
kabul etti.
elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Karşılıklı evlilikleri
Çinli Müslümanlar genel kamusal alanla kendi kapalı
özendirmişler ve böylece etnik bakımdan asırlar içinde
İslami alanlarını birbirinden ayırmayı ve içlerinde kendi
asimile olmuşlarsa da, bunu çoğunluğun içinde erimekten
amaçları konusunda ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar, dış
çok,
cemaatlerini
arttırma
ve
kendi
kültürel
benzersizliklerini vurgulamak için yapmışlardı. Bu eğilim,
Müslümanların
birlikte
ziyafetler,
ibadetler,
ticaret
loncalarına üyelik, bayramların kutlanması vSf: gibi yakın
sosyal ilişkilerden sürekli olarak kaçınmalarıyla da
vurgulanmaktadır.
Bu
şartlar
canlandırılmasında
görünüşleri
eski
Müslüman
değerlerin
lider
yeniden
hayati
önem
taşımaktadır. Hatta eğer Dar-ul İslam’la birleşmeyi
gerçekleştirmezse, bu hayal sürecek ve bu arada kendi
oluşturdukları küçük dünyada teselli arayacaklardır.
kuşku
çekmeyecek
şekilde
davranmayı öğrendiler.
Çinli Müslümanların başka hiçbir şey değil, yalnızca
kendileri olmak istedikleri gerçeği; sanki doğumla doğal
olarak Müslüman olmaları ve sanki başka bir şey
olmamaları
altında,
itibariyle
belirlenmiş
gibi,
kendi
cemaatlerine
gösterdikleri gönüllü mensubiyetle vurgulanmaktadır.
Sf:153
Üniter ve totaliter rejimin Müslümanlara geleneksel
Çin’dekinden daha iyi bir şans vermediği çağdaş Çin’de,
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Müslüman cemaatin hala duygu ve tutkularının hayatta
etme
olduğuna ilişkin bazı göstergeler bulunmaktadır. Hui’nin
Hükümetinden ilerdeydiler. 19.yüzyılın ortalarından önce,
bir ulusal azınlık olarak tanınması ve Ningxia Özerk
Qing yöneticileri Çinli memurların Hui karşıtı zalimce
Bölgesinin kurulması, göstermelik bir saygıdan başka bir
davranışlarda çok ileri gitmelerine engel olamıyorlardı.
önemi olmamasına rağmen, rejimin İslami düşünceye yanıt
Memurların bu davranışı kuşkusuz genel halk görüşünü
verme zorunluluğu duyduğunu göstermektedir. Aslında,
yansıtıyordu. Bu dönemde Müslümanlara yönelik yoğun
Komunist Çinlilerin Müslümanları dönüştürmek için
Çinli hoşnutsuzluğu, yalnızca asırlar boyu Çin’deki Hui
gösterdikleri büyük çabalara rağmen, temel Han-Hui
varlığına eşlik eden klişelerin biriken etkisinin bir sonucu
husumeti hala yaygın olarak sürmektedir. Kızıl Çin’de her
değil, aynı zamanda sosyal bilimcilerin “saptırılmış
tür mabet kapatılırken, Müslüman camileri ayrıcalıklı bir
saldırganlık” (displaced aggression) olarak adlandırdıkları
muameleye tabi tutuldu ve “bu camilerin bulunduğu
bir nedendendi. Qing yönetiminin kendilerine karşı
yerlerde yaşayan Müslümanların onayı ile bölgenin
gösterdiği aşağılamaya katlanmak zorunda kalan Çinliler,
şartlarına
kendilerine baskı yapan Mançurlara karşılık veremedikleri
uygun
olarak”
kendi
yerlerini
muhafaza
anlamında
Çinliler
daima
Qing
(Mançur)
için, bu ezilmişliğe tepkilerini, sorunun asıl kaynağından
etmelerine izin verildi.
Sf:156
geri
saptırarak,
tepki
görmeksizin
kötü
davranabileceklerini düşündükleri Huilere yöneltiyorlardı.
1957 yılındaki kısa “Yüz Çiçekler” döneminde, açık
Sf:173
eleştiriye izin verildiği hatta teşvik edildiği zaman,
Müslümanlar, bölgelerine Han göçü akımı nedeniyle
Bu zor zamanları aşabilenler arasında Müslümanlar
Komunist parti yöneticilerine saldırdılar ve bunlardan
da vardı. Kıtlık vurduğu, yetersizlik kitleler arasında birçok
bazıları kendi halkı için, kendi kaderini belirleme hakkı
yokluğa neden olduğu zamanlarda, Hui cemaatleri yalnızca
(self-determinasyon), hatta bağımsızlık verilmesini talep
hayatta kalmakla kalmayıp, aynı zamanda bu durumun
ettiler. 1958 yılında bir resmi kaynak şunları teyit
avantajından yararlanarak Çinli çocukları satın aldılar ve
ediyordu: “Kansu Uluslarının Meseleleri Komitesinin
onları Müslüman olarak yetiştirdiler.
toplantısında, Hui arasındaki yerel milliyetçiliğin yaygın
Sf:174
olmakla kalmadığı...Kansu Müslümanlarının ayrıca kendi
Müslüman kardeşleri olan Komunist sempatizanları Hui
Tarihleri
boyunca
Çin’deki
Müslümanlar
için
görüşü
cemaatlerinin Çin ortamında hayatta kalabilmesi en
benimsenmiştir...” Hui rejimin “Atayurdu” kavramını kabul
önemli hedef olmuştur. Daima baskı altında tutulan grup
etmediğini şu sözlerle ilan etmiştir: “Çin Hui Milleti’nin
imajlarına
Atayurdu değildir...Hui halkının dili Arapçadır...Dünyadaki
sürtüşmekten
bütün Hui halkı tek aileye mensuptur.” Bir başka resmi
damgalanmalarına neden olacak her tür açık misyonerlik
milletine
raporda
ihanet
şunlar
etmekle
suçladıkları
naklediliyordu:
“Hui,
Çinlilerde
uygun
faaliyetinden
davranmaya
kaçınmışlar
uzak
ve
çalışmışlar,
heterodoks
durmuşlardır.
Çinlilerle
olarak
Müslümanların
sürdürülecek bir yaşam olmadığını ilan etmekle ve açıkça
varoluşları kolay olmamış, ancak her zaman savunulabilir
hükümetten yerleşmek üzere Arabistan’a dönmek için göç
bir realite halinde kalabilmiştir. Kendi cemaatleri içinde
izni istemektedir. Bunlardan bazıları bir İslam devleti
Müslümanlar olarak yaşayabildikleri sürece, zahmetlere
içinde İmamlar hükümetinin kurulmasını istediklerini
katlanmaya, güçlükleri yumuşatmaya ve en azından dışsal
bildirmektedir.”
olarak ev sahibi kültürün şartlarına uymaya hazırdılar.
Sf:157
Huilere karşı katı politikalar uygulanmasını arzu
Sf:179
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Çin Müslümanları; ancak barışçıl bir ortamda çok
kullanılmaktadır.
dikkat çekmeden Çinli yaşam kalıplarına uyabildikleri için,
Sf:183
barışın sürdürülmesinden yana idiler. Kendilerine koruma
sağlandığı ve dinlerini çok fazla engelleme olmadan
sürece,
kadar
İslam
takvimi
konusunda bilinen iki Çinli İslami çalışma da 19.yüzyılda
genişletebilirler,
yapılmıştır. Bunlardan birisi Ma Te-hsin tarafından ikincisi
böylece Çin imparatorunun kafir yönetimine karşı pasif bir
ise onun Yunnanlı hemşehrisi Ma Yu-ling tarafından
kendilerine
yaklaşım
şekilde
uygulanabilecek
sergilemeye
İslam’ın
dönemine
anlamını
yaşayabildikleri
Dar-ül
Cumhuriyet
gerekçe
bulabilirlerdi.
Ancak
yazılmıştır.
Yazarların
her
ikisi
de
üretken
edebi
gerileme döneminde olan Hanedan onlara koruma
kariyerlerine başlamadan önce 19.yüzyılın ortalarında
sağlayamadığı ya da bazen buna isteksiz olduğu zaman,
Mekke ve İstanbul’a gitmişlerdir.
Müslümanlar yerel bürokratların insafına terk ediliyordu.
Bu
yetkililer
ise
populer
anti-Hui
görüşün
Sf:185
etkisi
altındaydılar.
Bu olağan dışı yayının kendisine özgü özelliği; Arapça
Böylece Müslümanlar, tıpkı Çinli gizli cemiyetler gibi,
ulusal düzeyde anti-merkeziyetçi yapılarını korumalarına
rağmen, yerel ve bölgesel düzeyde kendi çıkarlarını
geliştirmeye yönelik ideolojik ve örgütsel önlemler almaya
başladılar.
sözcükleri Çince fonetiğe uygun olarak çevirmesiydi, bu
fonetik
Arapça
metinle
Çince
yorumun
arasına
yerleştirilmiş, böylece, Allah’ın sözünün orijinal metnini
Arapça’dan
okumasına
okuyamayan
imkan
mü’minlerin
verilmiş,
seslerle
aynı
böylece
inananlar
Peygamberleri’nin emrini yerine getirebilmişlerdi.
p.180
Hz. Peygamberin pragmatik kişiliği, ancak bütün
Müslüman ailelere Çince olarak Hz. Muhammed’in mesajı
ulaştırılabildiğinde,
Çin’de
yaşayan
her
Müslüman
tarafından anlaşılabilir ve örnek alınabilirdi. En ünlü Çinli
Müslüman yazar Liu Chih, 18.yüzyılın başında yazdığı
“Arabistan’da Doğan Hatemü’l Enbiyanın Gerçek Yaşamı”nı
bu amaçla yazmıştır.
Sf:188
Sertlik yanlısı Çinli Müslümanlar pratik düşünceleri
benimsememişlerdir. Onların çabası yalnızca ideolojik
değil, aynı zamanda restorasyonist ve ütopikti. Bu
tamamıyla yerli bir hareket değil, bir bakıma Ralph
Linton’un tanımladığı gibi: “Bir toplumun üyelerinin o
kültürün seçili unsurlarını yeniden canlandırma ya da
sürdürmeye yönelik bilinçli ve organize bir girişimiydi.”
Sf:182
Sf:197
Qing döneminde yeşil rengin Çinli Müslümanların
sembolü haline gelmesinin nedeni de, Hz. Peygamber’in
kişiliğinin
örnek
alınması
yoluyla
İslami
bilincin
güçlendirilmesidir. Bugün bile birçok Çinli imam yeşil
cüppe giyer ve Çin Müslümanların bayrağı yeşil zemin
üzerine beyaz hilal şeklindedir. Kuşkusuz bu renk seçimi,
Hz.
Muhammed’in
kaynaklanmaktadır.
Daha
onu
tercih
modern
etmesinden
dönemlerde Çinli
Müslümanlar yeşil renkte basılmış risaleler dağıttılar ve
halen yayınlarının büyük bir kısmında yeşil renk yer
almakta ya da yeşil kuşaklı veya yeşil kenarlı kağıtlar
Çağdaş bir Müslüman, Eski Mezhep-Yeni Mezhep
farklılıklarını aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır: “Yeni
Mezhep birkaç büyük şehirle sınırlı iken, Eski Mezhep
Çin’in geri kalan her yerinde egemendi... Eski Mezhep Çinli
gelenek olan beyaz yas tutma giysilerini giyerken, Yeni
Mezhep özel yas giysileri giymeyi yasaklamaktadır...
Müslüman cemaati bir taraf reform yanlısı –Yeni Mezhepve diğer taraf ise değişime karşı çıkanlar yani Eski Mezhep
olarak ikiye ayrıldı. Her bir taraf diğer tarafın sapkın
olduğundan kuşkulanmakta ve bu şekilde karşı tarafı
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
suçlamaktadır.
Böyle
bir
ayrılığın
gelişmesi
utanç
Sf:211
vericidir...”
Çin mezhep hareketleri hoşnutsuz Çinlilere yeni bir
Sf:202
Yeni Mezhebin yükseldiği Kansu’da vilayet makamları
gayrimüslimlerin Müslüman olmasını, Çinli çocukların
evlat edinilmesini, Müslümanların ibadet için komşu
dünya düzeninin refah ve vaadini getirdiği gibi, Çinli
Müslümanlar da aynısını, Çin sisteminin dışında kalmasına
rağmen bu sistemin genel çöküşünden etkilenen kendi
sosyal ve manevi sistemleri içinde aradılar.
köylere seyahat etmelerini ve vilayet dışından imamların
Sf:216
öğrenmek amacıyla vilayete gelmesini yasakladılar. Aynı
zamanda yeni camilerin inşasını da durdurdular.
Ma Hua-lung ve halefleri hakkında bilinen çok az şey,
kafa
Sf:204
Çinli Müslümanların gereksinimlerinden doğan ve bu
gereksinimleri karşılamak için dizayn edilen, bu tür ilk
militanist mezhepçilik, daha önce de gördüğümüz gibi Orta
Asya ve Hindistan’daki ana Sufi tarikatlardan biris olan
Nakşibendiyye’nin alt kolu olan Cehriye idi.
karıştırıcıdır
davranışları
ve
birbiriyle
onun
değişik
çelişir
gibi
zamanlardaki
görünmektedir.
Bunlardan bir tür takiyyenin uygulanmakta olduğu
anlaşılmaktadır. Ma’nın isyanı yöneten kişiliğinden başka,
şu özellikleri de olduğunu öğreniyoruz: “Hükümete dost
olduğu ve mücadele İmparatorluk safında bulunduğu
görüntüsü vermektedir...Her iki tarafa da aynı şekilde
oynayarak başarmayı umut etmesi, bu büyük ve kanlı
Sf:205
isyanın en gizemli özelliklerinden birisidir.”
Sf:217
Çin’deki Cehri tarikatının Üstadı olan Ma Ming-hsin,
takipçileri ona kutsal erdemler atfeder ve ona göre
davranırken, tıpkı diğer Sufi şeyhleri gibi görünüyordu.
1781 yılında Kansu’daki Müslüman isyanı hakkında yazan
bir yazıda şunlara yer veriliyordu: “Ma Ming-hsin şehrin
surlarında görüldüğü zaman, onu gören bütün Hui
Müslümanları atlarından indiler ve önünde secde ettiler.
Onun ne kadar kutsal olduğunu haykırarak ağladılar.”
Sf:210
Ma
Hua-lung’ın
keramet
türü
harikalar
gerçekleştirdiği; ancak bunun da ilerisine giden güçlere
sahip
olduğu
söylenmektedir.
Kendisini
yalnızca
Peygamber’e eşit ya da ondan üstün görmekle kalmamış,
Mezhepçi İslam’da lider, hareket içinde ezici, kendi
kendine sahiplenilen bir ahlaksal, siyasal ve sosyal rol
oynar. Bu durum, seçkin İmamlarına ve ünlü alimlerine
yalnızca ahlaksal itibar gösteren Müslüman cemaatinin
genel örgütsel lakaytlığı ile çelişmektedir. Diğer yandan
“genellikle ana gruba karşı protestoları önemli olduğu ve
meydan okuyan rakip gruplar bulunduğu sürece daha
güçlü olma eğilimi gösteren” hizipçi mezheplerin aksine,
Çin’deki mezhepçi İslam (her ne kadar kendisi içinden
çıktığı Eski Mezhebin rakibi idiyse de) şiddetini yalnızca
ana gruba karşı değil, aynı zamanda Çin Devletine karşı da
yöneltmiştir.
Sf:226
aynı zamanda Müslümanların günahlarının bağışlanması
gücünü elinde bulundurduğunu iddia etmiş; kıbleyi
değiştirip Kabe’nin yerine kendini koymuş, Cennete
serbest giriş hakkı vermiş, kutsal vahiyler almıştır. Ayrıca
takipçilerine camide ibadeti yasakladığı sanılmaktadır.
Takipçileri, onun ölümüyle onun doğa üstü varlığının
soyundan gelenlere geçtiğine inanmışlardır.
Çin’deki Sünni İslam’ın yapısal olarak kurumsal bir
din olması ve aynı zamanda mensuplarının dinin
prensiplerinde tanımlananlardan başka bir dinsel faaliyete
katılmasını yasaklaması, diğer Çinli dinlerle kurumsal ya
da popüler düzeyde bir etkileşime karşı etkili bir blokaj
oluşturmuştur.
Böyle
bir
etkileşim,
yapısal
dar
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
kalıplarından, ya dinin kurumsallıktan kurtarılması ya da
sembolleri etrafında bir araya gelen isyancı hareket,
ortodoks kökenini resmen putkırıcı bir red yoluyla
nihayet
reddetmesi yoluyla bağımsızlaştırılabilirdi.
dönüştü.
tamamen
Çinli-Müslüman
çatışması
haline
Sf:236
Sf:252
“Burada Ningxia Müslüman ortaokulunun müdürüyle
Çinlilerin Müslümanlara yönelik yaygın olumsuz
konuştuğumda, bana Yeni Mezhebin, Vehhabi hareketinin
düşüncelerine her yerde rastlamak mümkündü. Ancak
bir uzantısı olduğunu ve Müslümanların ziyaretlerinden ve
İmparatorluk
Çin’deki İslam’ın çöküşünden doğduğunu söyledi...”
yaklaşımları yumuşattı ve katlanılabilir hale getirdi. Bu
Sf:244
“Budist ve Taoculara benzer bir şekilde cenaze
otoritesinin
sınırlayıcı
politikaları,
bu
durumda Çinli Müslüman liderler ya Çin bürokrasisinde
başarı basamaklarını tırmanmayı seçtiler ve Müslüman
özgürlüğünü yumuşatmak zorunda kaldılar ya da kendi
cemaatlerinin
suretiyle çökmeye başlayan Eski Mezheb’e yönelik...
gereksinimlerini karşılayan yerel lider olarak kaldılar. Bir
Şah Veliyyullah’ın reformculuğu, Hindistan İslamı’na
giren Hindu unsurları yok etmeyi ve saf İslam’a dönüşü
amaçladığı gibi, Yeni Mezhep de bir muhafazakarlık ruhu
sergiliyor ve Müslüman ritüeline sokulan Çince unsurların
yok edilmesi arzusunu ortaya koyuyordu.
dinsel-kültürel
alanı
aşmayan
törenleri için beyaz giyinme ve para için Kuran okumak”
bütün olarak kültüre yönelik herhangi bir direkt tehdidin
bulunmaması
nedeniyle,
genellikle
sosyo-ekonomik
hayatta kalmayla sınırlanan arzuları ve ortamın oldukça
sempatik oluşu, devrimci yapıda karizmatik bir Müslüman
liderin doğuşuna imkan vermedi. Geç Qing dönemi
boyunca bu durumun tam tersi oldu.
Sf:245
Çin’in diğer kesimlerinde, benzer şartlar altında
İslami püritenciliği Müslümanlar arasında yayarak
benzer Müslüman liderler çıkmış ve Yunnan, Çin
başlayan bu yeni İslam, milenyumu (kurtuluş) getirmek
Türkistanı (Doğu Türkistan) gibi bölgelerde geçici de olsa,
için (daha çok gayrimüslimlere karşı) cihadı kullanma
Müslümanların siyasal özerkliğini sağlamada başarılı
girişiminde bulunan bir aşırı Mehdi hareketine dönüştü.
olmuşlardır. Yunnan’daki mücadeleyi Tu Wen-hsiu, Çin
Ancak bu hareket sonunda kendilerini İslam’dan koparan
Türkistanı’ndaki mücadeleyi ise Yakup Bey yürütmüştür.
ve ritüel bakımından içine kapanan çok yüzlü mezhepler
Ancak bu iki Müslüman ayaklanması arasında büyük bir
ve alt mezhepler halini aldı.
fark vardır. Yunnan, Çin özyurdu olup halkını Hui
Müslüman nüfus oluştururken, Yakup Bey’in Müslüman
Sf:247
Krallığını kurduğu Kaşgar, İmparatorluğun sınır boylarında
1774, 1781, 1862-1876’da Kuzeybatı; 1820-1828,
yer alıyordu ve Müslüman nüfusu, etnik bakımdan Türk
1830, 1846 ve 1855-1873’te Yunnan, milyonlarca yaşama
olan Müslüman Uygurlardan oluşuyordu. Aralarındaki fark;
mal olan önemli Müslüman isyanlarına sahne oldu. Bu
Yunnanlı isyancı Huiler, yalnızca Çinli olmayan iç isyancılar
isyanların meydana geldiği tarihler Çin İmparatorluğunun
olarak değerlendirilirken, Uygurlar, Çinliler dışındakiler,
büyük bir kısmının İslam etkisi altına girdiği dönemlerdir.
isyan etmiş baç veren barbarlar kategorisine ait kabul
ediliyorlardı ve onların bu durumu, onlara tamamen farklı
Hem Mançurlar hem de Çinliler tarafından yapılan
davranılmasını gerektiriyordu.
Müslümanlara yapılan zulmün zirveye ulaştığı 19.yüzyıl
ortalarına kadar, güneydoğu ve güneybatıdaki Çin İslamı
arasında bağlantı kuruldu ve birleştirici Mehdi-Cihad
Sf:254
Genellikle Batılılar tarafından ve kısmen de Çinli
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
bilim adamları tarafından göz ardı edilmesine rağmen, Çin
ilişkilerin Çin’de İslam’a artan bir ilgi doğurmasıyla
Müslüman cemaatinin kendisi içinde, mezheplere göre
dördüncü
belirlenmiş bir içsel ayrım bulunmaktadır. Halbuki bu
varsaymaktadırlar.
bir
dalganın
daha
gerçekleşeceğini
ayrım, özellikle Çin iç bölgelerindeki Hui kimliği için büyük
Sf:262
önem taşımaktadır.
Sf:259
Xidaotang mezhebi; Çin Sufizminin, modernist İslami
kavramlarla ve yerli Çin felsefeleriyle harmanlanmış
Çin Halk Cumhuriyeti’nin açıklık politikasının geçen
biçimidir. Bu tarikat özgün ve önemli bir harekettir. Çünkü
yirmi yılı boyunca; öğrenciler, bilim adamları ve turistler,
dış ülkelerin İslamı’ndan doğrudan ilham almadan
Çin İslamı’nın kalbi olan Kansu ve Ningxia’daki cemaatler
kurulmuş ve çeşitli biçimleri gerçek anlamda birleştiren
dahil olmak üzere, Çin Hui toplulukları içinde seyahat etme
bir İslam anlayışının ürünü olduğu anlaşılan tek Çinli
ve yaşama fırsatını yeniden elde etmişlerdir. 1940’lardan
mezheptir.
bu yana ilk kez; Çin, Çin dili ve normatif İslam hakkında
biraz bilgiye sahip olan batılılar, Çin Müslüman cemaatini
gözlemledi, araştırdı ve onlarla doğrudan iletişim içine
girdi. Hala uzun dönem alan araştırması yapmada
güçlükler mevcut ise de, bugüne kadar birinci elden temin
edilen bilgiler, Çinli Müslümanlara ilişkin kavrayışımızı
belirlemesi bakımından paha biçilmezdir.
Ancak
Çinli
Müslüman
mezheplerin
isimlendirilmesine ilişkin bu tartışmanın ayrıca, karmaşık
Laojiao (Eski Mezhep), Xinjiao (Yeni Mezhep) ve Xinxinjiao
(En
son
Mezhep)
bağlamında
da
ele
gerekmektedir. Bunlar Çinli yetkililer, batılı misyonerler ve
hatta Çinli Müslümanların kendileri tarafından, Çin
İslamı’nın karmaşık mezhep yapısını tanımlama girişimi
Sf:261
çerçevesinde kullanılan adlandırmalardır.
Çin deneyiminde üç farklı İslam “Dalgası” olduğu fikri,
bazı akademik çevrelerde kabul edilmiş bir paradigma
haline geldi. Ancak bütün paradigmalar gibi, bunun da
zaman zaman revizyona tabi tutulması gerekir. Özet olarak
bu teori; ilk Müslüman dalgasının tüccarlar, zanaatkarlar,
sanatçılar ve paralı askerler olarak geç Tang döneminden
başlayarak Song ve Yuan(Moğol) Hanedanları döneminde
Sf:266
Yunnan
Müslümanları
gibi
birçok
Bunlar önce güneydoğu kıyılarına yerleşmişler daha sonra
iç bölgelere göç etmişlerdir. İkinci dalga olarak bilinen,
aslında bir dalga bile olmayan, ikinci akın Sufi erenleri
tetiklenen
içsel
diriliş
hareketinden
oluşmaktadır. Bu hareket geç Ming döneminden (16. ve
17.yüzyıllar) 19.yüzyıl ortasına kadar Çin’in her yerini
etkilemiştir. Üçüncü dalga, Araplar, Türkler ve Çinli
hacıların Çin’e modernist ve radikal İslamcı fikirleri
Müslüman
cemaatinde, çeşitli öğretilerin birbirinden ayırt edilmesi,
dışarıdakiler için çok güçtü. Bu nedenle Çinli yetkililer
onları hükümete karşı isyan etmeleri ya da hükümetin
yanında yer almalarına göre ayırt ettiler.
(8. ile 14.yüzyıllar) Çin’e geldiklerini varsaymaktadır.
tarafından
alınması
Sf:267
Mekke’ye hac seyahati yapan Çinli Müslümanların
sayısı,
dünyadaki
diğer
Müslüman
cemaatleri
ile
kıyaslandığında oransal olarak en azdır. Bu durum yabancı
Müslümanların ve İslam ülkelerine seyahat yapabilecek
kadar
şanslı
olan
Çinli
Müslümanların
statüsünü
yükseltmektedir.
Sf:269
getirmeleriyle 19.yüzyılın sonunda başlamış ve Komunist
Devrimi’ne kadar sürmüştür. Bazı yazarlar Kültür Devrimi
sonrası
dönemde
Çinli-Müslüman
ileri
İslam
Dünyası
karakolu
anayurdu
arasındaki
ile
yenilenen
Sufizm, Çinli Müslümanların seyahat ettiği İslam
ülkelerinde, İslam’ın egemen ifade biçimi olduğu gibi, aynı
zamanda Çin’in İslam cemaatlerinin Çinli-Müslüman
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
araştırılması gereklidir.
kimliğini belirlemede de en etkin faktör olmuştur.
Sf:270
Bir dizi Çinli Hacı, Hicaz’dan, Çin ve Arabistan
arasındaki İslami uygulama farklılıklarından rahatsız
olarak döndüler. 1892 yılından itibaren Ma Wanfu ve diğer
Çinli Hacılar, kuzeybatı Çin’de yeni bir Vehhabi kaynaklı
öğretiyi yaymaya başladılar. Dış ülkelerin İslamı’na ait
olma karizmatik çekiciliğine boyanmış, bilinen ismiyle
İhvan grubu, Çin’de hızla yayıldı. Çin’e gelişinin üzerinden
İslam’ın başarısının altında iki farklı özelliğin
yattığına inanıyoruz. Birincisi: Müslümanların, yerel
çoğunluğu ya da yerel azınlığı oluşturduğu her yerde,
sürdürülebilir ve kendi kendine yeten bir topluluk
oluşturmalarıdır. İkincisi; İslam dünyasındaki gelişmelerle
ilişkili
olma
ve
bu
gelişmeleri
benimsemeleri,
Müslümanlara dinlerini sürekli olarak yenileme imkanı
vermiştir.
bir asır(?) yeni geçmiş olmasına rağmen İhvan şu anda bir
Sf:273
milyondan fazla mensuba sahiptir. Bu sayı onları ülkedeki
diğer
bütün
Sufi
tarikatlardan
daha
büyük
hale
getirmektedir. Bugün İhvan, devlet tarafından onaylanan
ve desteklenen resmi Çin İslam Cemiyetindeki egemen
güçtür.
Komunist Parti, Selefiye öğretilerinin ulusçu olmayan
yapısından kaygı duymuş ve hala duymaktadır. Bu nedenle
bu grup üzerinde sıkı kontrolünü sürdürmektedir.
Çin’deki Müslüman nüfusun tam sayısını vermek
neredeyse
Wang 1907 yılında Çin’e döndüğünde, beraberinde iki
Osmanlı bürokratı olan Hafız Hasan ve ilköğretim müfettişi
Ali Rıza’yı getirdi. Ali Rıza’nın varlığı, Çin’deki İslami
Çünkü
PRC,
Çin’de
istatistik verileri toplamamaktadır.
Kültürel bakımdan Çin Müslümanları iki temel gruba
ayrılabilir. Birinci ve en geniş grup Hui olarak adlandırılan,
Orta Asya, Arap ve Fars Müslüman göçmenlerden oluşan
Han
Çinlilerle
karşılık
evlenmeler
kurumlar reformu üzerinde yaptığı etkinin derecesi
konusunda pek bilgi yoktur. Ancak onları Anadolu’dan
yarımadaya kadar uzun bir yolculuğu yapmaya teşvik eden
Wang’ın
mutlaka
Osmanlı
kurumlarına
ilişkin
gözlemlerinden derinden etkilendiği açıktır.
yapan
Müslümanlardır. İkinci grup ise Çin’in batı sınırlarında yer
alan Çin’in Türk kökenli Müslümanlarıdır. Bunlar Uygurlar,
Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler, Tatarlar, Kalkaşlar, Dong Sonlar,
Salarlar ve Baoanlardır.
eğitimin bundan sonraki gelişimi için çok önemliydi. Çinli
kaynaklarda bu iki kişinin, Wang’ın başlattığı İslami
dinsel
uygulamaları caydırmakta ve dinsel gruplar hakkında
ve
Sf:271
imkansızdır.
Sf:278
Çin efsanelerinde İslam’ın Çin’e gelişi, 628 yılında Çin
İmparatoru Tai Zong’un Hz. Muhammed’i rüyasında
görmesine atfedilmektedir. Eski Tang Hanedanı tarihleri,
diğer kaynaklarca doğrulanmamış bir şekilde, ilk temasın,
İmparator Yonghui’nin hükümranlığı döneminde Üçüncü
Halife tarafından 651 yılında gönderilen bir Arap heyetinin
Sf:272
Çin’in Hui egemen bölgelerindeki İslami diriliş, izole
bir fenomen değildir ve dünya çapındaki İslami dirilişin bir
unsuru ya da Çin’deki dinsel uygulamanın genel olarak
yeniden uyanışının bir parçası olarak yorumlanabilir.
Burada kesinlikle her iki faktör birden etkilidir. Çin’de
yeniden kendisine güvenen bir Hui cemaatinin geleceği
üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için, bu iki faktörün
Çin’e varmasıyla kurulduğunu nakletmektedirler. Sekizinci
yüzyılda Müslüman tüccarlar ve askerlerin Çin’e Hint
Okyanusu ve Guangzhou yoluyla girdikleri ve diğerlerinin
de eski İpek Yolu olarak bilinen Pamir ve Gobi yoluyla
geldiklerine ilişkin açık kanıtlar bulunmaktadır. Abbasi
halifesinin
askerlerinin
751
yılında
Semerkant
yakınlarında bir Çin ordusunu yendiği ve bir yıl sonra
Guangzhou’nun Arap ve Fars güçlerinin eline geçtiği
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
bildirilmektedir.
Çinliler
tarafından
Da
Shi
olarak
adlandırılan bu Abbasi Müslümanları, birbiriyle rekabet
eden yerel liderleri desteklemek için savaşmışlardır.
Bunların Çin’de kaldıkları ve Han eşlerle evlendikleri ve
Song Hanedanı döneminde (960-1279) bu Müslüman
yerleşimcilerin torunlarının kıyı kentleri ve Orta Asya’dan
Çin’in
bütün
bölgelerine
göç
ederek
Müslüman
cemaatlerini kurduklarına inanılmaktadır.
Genel olarak Konfüçyanist toplum tarafından hor
görüldükçe, Müslümanlar kendi kimliklerinin temeli
olarak dinlerine daha fazla yöneldiler.
Konfüçyanist bürokrasi içinde yükselen Müslüman
da,
bunlar
Çin Müslüman Cemiyeti 1958 yılında lağvedildi ve
resmi İslami Literatür ve Hukuk Araştırmaları İslam
Enstitüsü’nün
kapatılmasıyla
sona
erdi.
Çin’in
her
yerindeki İslami ve diğer dinsel örgütler kapatıldı ve
yayınları durduruldu. 1956 yılında Sincan’da, Arapça
da değişiklikler yapılmış Latin alfabesi getirildi. Bu
değişiklikler Türk halkını İslami miraslarından etkili
biçimde kopardı. 1963 yılında hükümet haccı yasakladı ve
böylece Müslümanların büyük ümmetle teması kesildi.
Büyük
Sf:282
varsa
Müslüman 1953 nüfus sayımında dinsel kimliğini gizledi.
alfabe yerine Kiril alfabesi yürürlüğe kondu ve daha sonra
Sf:279
örnekleri
olmasına rağmen, Çin’deki azınlıklar tedbirliydi ve birçok
istisnadır.
19.yüzyılda,
Proleterya
Kültürel
Devrimi(1966-1976)
Çin
Müslümanlarına yönelik şiddetli zulümleri başlattı ve
birçok Müslüman, barış ve özgürlük aramak için Sovyet
Orta Asyası’ndaki Türki Cumhuriyetlere göç etti.
Mançu’lar tarafından Sincan’a yönetici olarak sıklıkla bir
Yıkıcı faaliyetleri başka yerleder ayrıntılı olarak
Hui görevlendirildi. Bu rol de Müslüman Türklerin
belgelenmiş bulunan Mao Zedong’un Kızıl Muhafızları, bir
husumetini çekti.
şiddet fırtınası halinde Çin Müslümanlarına yöneldi.
Sf:283
İslam’ın Lağvedilmesi Devrimci Araştırma Grubu’nu
kurdular.
Bu
grup,
Müslümanları
Han
Çinlileriyle
Bu isyanların başarısız olmasının ana nedeni;
evlenmeye zorlamaya, bütün camileri kapatmaya, imamları
yapma
tarlada çalışmaya göndermeye, Müslümanların Kuran
Müslüman
Türklerle
Huilerin
güç
birliği
yeteneksizliğidir. Ortak dinleri onların etnik farklılıklarını
okumasını yasaklamaya, sünnet adetini
aşamadı ve geçmişteki ilişkilerinin kötü mirası çok
kaldırmaya, Müslümanların dini bayramlarını iptal etmeye,
güçlüydü. Müslüman Türkler ve Huiler, Huilerin kültürel
bütün İslami örgütleri kapatmaya, geleneksel Müslüman
bakımdan
Han’a
kabilelerinden
daha
kuzeybatı
yakın
vilayetindeki
olduğu
ortak
Türk
görüşünü
cenaze adetleri yerine cenaze yakma adeti getirmeye
başladı.
paylaşıyorlardı. Yine de Müslüman Türklerin isyan ettiği ve
Sf:285
Çin Cumhuriyeti’nin var olduğu otuz yıl içinde iki kez
bağımsız Müslüman cumhuriyet kurmayı denediği gerçeği
yürürlükten
Kentsel bölgelerde yaşayan az sayıda zengin Hui
istisna olmak üzere, Müslümanlar ekonomik merdivenin
Çinli liderlerin gözünden kaçmıyordu.
1949 yılındaki komunist zaferi, Çin Devleti ile
Müslüman vatandaşları arasındaki uzun yıllardan gelen
farklılıkları uzlaştırma yükünü, komunistlerin üzerine
yükledi.
en alt basamağını oluşturmaktadırlar.
Sf:287
Bir Pekin’li analist en kötüsünden korkmaktadır: “Her
halükarda biz kaybedeceğiz. Eğer Orta Asya devletleri
Sf:284
parçalanırsa, kaos Çin’e yayılır. Eğer hayatta kalmayı
başarırlarsa, Çinli azınlıklar diyecekler ki: “Bakın, onlar
Din, dil ve adetlerde özgürlük güvenceleri verilmiş
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
başardı, neden biz de kendimize ait bir devlete sahip
yansıtmaktadır.
olmayalım?” “
Sf:302
Sf:288
12
Mayıs
1989
tarihinde,
Çin’li
öğrencilerin
Tiananmen Meydanındaki işgale başladıkları dönemde,
Çin’deki Sufi tarikatlarının dışlayıcılığı, Sufi Huileri
için
kimlik
ve
otoritenin
hayati
önem
taşıdığını
göstermektedir.
3000 Müslüman, Pekin’in 200.000 Müslümanına hizmet
Sf:307
veren Niujie(Oxen Caddesi) Camiinde, Xing Fengsu(Cinsel
Gelenekler) adlı kitabın yayınlanmasını protesto etmek
için toplandılar.
Çin devleti de genellikle Huiler arasındaki belli İslami
tarikatları
Sf:289
eleştirmek
için
ekonomik
gerekçelerden
yararlandı. Cami ve vakıf binalarının devletleştirildiği
1950’lerin Toprak Reformu Kampanyası boyunca, devlet,
Günümüzde Huiler arasında yalnızca dört mezhep
merkeziyetçi hiyerarşik liderlik yapısı nedeniyle büyük bir
etkisini sürdürmektedir. Bu mezhepleri ilk kez, Kuzeybatı
mal varlığı biriktirmiş olan Sufi menhuanından büyük
Çin’de bulunan bir Protestan misyoneri olan Claude
direniş gördü.
Pickens, Çin’in Dört Menhuanı olarak keşfetti: Kadiriye,
Sf:312
Hufiye, Cehriye ve Kübreviye. Dört ana menhuanı
oluşturan bu tarikatlar, ideolojik, siyasal, coğrafi ve tarihsel
Bir başka kentte bulunan ve camide açıkça ibadet
hatlara uygun olarak, çok sayıda daha küçük alt menhuana
eden bir parti milisine bu açık çelişkinin nedenini sordum.
ve kollara ayrıldılar. Eğer bu bölünmeler ve ittifakların
Bana bunun gerekçesini “Aklımla Marksizme inanıyorum,
detaylı
bir tarihi
yazılacak
olursa,
o zaman
Hui
ama kalbimle İslam’a inanıyorum.” sözleriyle açıkladı.
cemaatlerinin, İslam idealleri ile değişen sosyal realiteler
Sf:321
arasındaki farkları uzlaştırma çabasının neden olduğu
gerilimler ve yeni anlamlar ortaya çıkacaktır.
Partinin ateizm konusundaki görüşünü kabulde,
Sf:299
dinsel
milliyetleri
azınlık
görülmüştür.
Bazı
nezdinde
gençler
bilimsel
bir
gerileme
materyalizm
Çin’deki Hui terminolojisine yakınlığı nedeniye,
düzleminde bir dünya yaratmak için İslami doktrinler
Konfüçyanist ahlak prensipleri, Taocu mistik kavramlar ve
kabul etmektedirler. Bu trendler birçok yerel parti milisini,
Budist folk ritüelleri, Kadiriye Sufizminin yeni İslami
Hui arasında İslam’ın köktenci “fanatizm” noktasına kadar
içeriği içinde kaynaşmıştır. Her ne kadar Kadiriye
yeniden dirildiğini ileri sürmeye itmiştir.
Menhuanı, “dünyevi”
siyasete karışmayı
reddetmesi
Sf:322
nedeniyle, Çin’deki diğer Sufi tarikatlarından daha etkili
ise de, birçok Sufi tarikatının rol alacağı sahneyi bu tarikat
hazırlamıştır.
bağlı özel medreselerde Kur’an eğitimi alan çocukların
Sf:301
Çin’deki Nakşibendiyye tarikatlarının devlete ve Çin
kültürüne ilişkin olarak sergiledikleri farklı duruşlar,
onların yerel kimlik yorumlarıyla diyalektik etkileşimlerini
ve
kuzeybatıdaki
Kamu okullarına devamın azalması ve yerel camilere
değişen
sosyo-politik
realiteleri
sayısındaki artış da, yerel parti milislerinin kaygı duyduğu
bir başka fenomendi.
Çocuklarını
okula
göndermelerindeki
isteksizliklerinin nedeni sorulduğunda, Na Çiftliğindeki
ana ve babalar, “Çince ve matematik öğrenmenin önemi”
konusundaki
kuşkularını
dile
getiriyorlardı.
Bana
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
“çocuklarımızın tarlada ya da aile işlerinde çalışması veya
yerli kültürlerin bir mozağidir. Asıl şaşırtıcı şey: Çin’in
Kur’an, Arapça ve Farsça öğrenmesi onlar için daha yararlı
sıklıkla bölünmüş olması değil, nasıl bu kadar sıkı ve bu
olacaktır.” dediler.
kadar
Sf:325
Başka bazı köylerdeki bazı imamlar da partiye olan
desteklerini göstermek için domuz yetiştiriciliğine gönüllü
oldular. Bunlar daha sonra “politik imamlar” olarak
adlandırıldı.
uzun
süreli
yüksek
derecede
bir
birliği
başarabildiğidir.
Her ne kadar Müslümanlar Çin dışındaki Müslüman
cemaatlerle ince bağlantılarını muhafaza etmişlerse de,
Çinli olmayan liderlere itaat ettikleri ya da onların
tavsiyesini istediklerine ilişkin pek kanıt yoktur.
Sf:351
Bir Hui köylüsü domuz yetiştirme ya da eleştiriyle
karşı karşıya kalma ikileminin bildik öyküsünü şöyle
Konfüçyanist toplumda varlığını sürdürebilmek için,
anlatıyordu: “Ah, seni siyah mikrop (Hui Müslümanlarının
Müslümanların (ayrıca Yahudilerin) uzlaşma gereksinimi
domuz için kullandıkları bir lakap), eğer şişmanlarsan sen
vardı. Hepsi değilse bile, içlerinden bazıları “ataya
öleceksin. Eğer zayıflarsan o zaman da ben öleceğim!”
tapınma”yı uyguladı. İbadetler esnasında tütsü yakıldı.
Sf:328
Kırsal
kesimde
zamanlarda,
yaşayan
olumlu
girişimciliğinin
Huiler
hükümet
sonucu
olarka
Camilere İmparatorluk hitabesi yerleştirildi. Bundan
kaçınmak mümkün değildi. Aynı anlama gelen başka bir
arasında
son
sözcük yerine Allah ismi için Chen-chu(Gerçek Lord)
ve
Hui
terimi kullanıldı.
politikası
görülen
ekonomik
Sf:352
zenginleşme, dini işler için desteğin artmasına yol açmıştır.
Sf:332
Ningxia
hükümeti,
ekonomik
kalkınmayı
güçlendirmek için yabancı Müslüman ülkelerle daha yakın
ilişkiler
geliştirmeyi
amaçlamaktadır.
Hükümet
Ortadoğu’ya hac mevsimine denk gelecek şekilde, bazı
ekonomik
ve
“Müslüman
dostluğu”
heyetlerinin
gönderilmesini finanse etmiştir. Heyetlere önemli dini
liderler ve çok iyi Arapça konuşan İmam’lar katılmaktadır.
Sf:333
Çin’deki yeni öğretinin kendine özgü yanları yok
değildir fakat Çin’in içinde bulunduğu koşullara bir cevap
olarak çıkan siyasal faaliyetlere taraftar olması bütün bir
18.
ve
19.
yüzyıl
İslam
tarihinin
ışığında
değerlendirilmelidir.
Yazar, Çin’de Han ve Hui Çinlileri arasındaki kültürel
değişimin tarihte fiilen yaşanan üç aşamaya ayrılması
gerektiği sonucuna varmaktadır.
a)
Barışçı
ancak
tedirgin
birarada
yaşama.
Müslüman azınlık dışsal olarak maddi kültürlenmeyi kabul
ederken, içsel olarak kendi yaşam biçimini korumakta ve
statükoyu kabul etmektedir.
b)
Qing(Mançu) yönetimi altında dışsal baskının
yoğunlaşmasına karşı Müslümanlar arasında bir iç baskı
yoğunlaştı ve bu baskı yeni dinsel beklentiler şeklinde
kendini gösterdi;
c)
İdeolojik kutuplaşmayla birlikte şiddetli bir
husumetin ortaya çıkması. Müslümanlar, Yunnan İslam
Devleti kurulduğu zaman olduğu gibi, kendi kültürel
kimliklerini ortaya koymak için mistik ve mehdici
Sf:348
Çin, sıradan bir gözlemciye belli bir uzaklıktan
oldukça homojen olarak görünse de, aslında bu ülke, farklı
doktrinlere yöneldiler.
Sf:374
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)
Her şeyden önce; Çağdaş batılıların gözünde Çin’deki
İslam’la ilgili olarak Çin Komunist Partisi ve hükümet,
ondokuzuncu yüzyıl İslam tarihi, büyük ölçüde, maalesef,
batı ile bağlantıları nedeniyle itibar etmediği Hristiyanlığa
oynadığı isyanlarla
ve yaşayan dinlerden çok geçmişin kültürel mirası olarak
özdeşleştirilmiştir. Ancak bu insanların unuttuğu şey; bu
değerlendirdiği Konfüçyanist, Taocu ve Budist dinlere
dönemde Çin’in her yerinde isyanlar olduğu ve buna neden
yönelik politikaları ile karşılaştırıldığında, oldukça dikkatli
olan realitenin dinsel olmaktan çok siyasal olduğuydu.
olduğu görülen bir politika izledi. Hem iç hem de dış
Bunlar
Han
politika kaygıları –örneğin Orta Doğu’daki Müslüman
kurtuluş
ülkelerle iyi ilişki kurma isteği ve sınır boylarında yaşayan
içinde Müslümanların
büyük
egemenliğine
ölçüde
karşı
baş rolü
merkezi
hükümete
gerçekleştirilen
ulusal
ve
hareketleri ya da ayrılıkçı hareketlerdi.
Müslüman azınlıklara muamele konusunda Çin-Sovyet
Hristiyan misyonerlerin Çin’in Müslüman bölgelerine
yönelik güçlü ilgileri vardı. Çoğunluğu oluşturan Çinliler
arasında Hristiyanlığı kabıl ettirmek çok güç olduğundan,
çatışmasına karşılık verilmesi kaygısı-, kuşkusuz Çinlilerin
İslam’a yönelik politikalarının diğer dinlere yönelik
politikalarından daha olumlu olmasına katkı sağladı.
Müslüman azınlık arasından yeni Hristiyanlar bulmak
istiyorlardı. Çin hükümeti tarafından kabul edilen özel
misyonerlik çabalarının özgün hedefi Sincan idi.
Sf:381
İslam’a yönelik resmi din politikasının genel hedefi;
Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan Müslümanların mevcut
Sf:375
Kansu-Ningxia sınır bölgesindeki Huiler, zaten Çinli
devlet yapısına entegre edilmesiydi ve hala bu hedef
korunmaktadır.
komunistlerle 1936 yılının başlarında doğrudan ilişki
kurmuştu. O yılın mayısında Mao Ze Dong, Kuzeybatı Çin
Müslümanlarını ona katılmaya çağırdı ve komunistler
Huiler’e bir takım vaatlerde bulundular; dinsel ve etnik
azınlık olarak tanıma ve belli ayrıcalıklar sözü verdiler.
Kuomintang ise yalnızca Türki Müslümanları, “Tatarlar”
adıyla ayrı bir etnik azınlık olarak tanımış, Huileri ise bir
ulusal azınlık olarka değerlendirmişti.
Sf:382
Kültür Devrimi ayrıca Hanlara, Huilerin daha önceleri
yararlandıkları ayrıcalıkların intikamını alma fırsatı verdi.
Buna tepki olarak Müslümanlar 1967 yılı şubatında
Pekin’de ayaklanarak bağırdılar: “Dünya Müslümanları!
Birleşiniz!” En ağır dönem 1966 ile 1969 dönemi idi. Bu
dönemden sonra biraz rahatlama görüldü. Ancak 1975
yılında bile Yunnan Valiliği, halkı Cuma günleri dini tatil
Bir başka deyişle; Kuomintang ve komunistlerin
olarak kabul etmekten vazgeçmeye çağırıyordu. Bunun
Çin’deki Müslümanlara yönelik görüşleri ve uygulamaları
üzerine
ciddi biçimde birbirine karşıttı ve Müslümanları etnik
bombalanmasıyla bastırıldı.
çıkan
isyan
Yunnan
köylerinin
azınlık olarak tanıyan komunistler oldu.
Sf:384
Sf:377
1937-1942
yılları
arasında
havadan
17.000
Bu
bağlamda,
Kur’an’ın
–konuşma
Çincesine
Kazak’ın
Muhammad Ma Chien tarafında yapılan- çevirisinin ocak
Hotan’dan Türkiye’ye göç etmelerinden sonra, 18.000
1952’de Şangay’da Commercial Press tarafından basılmış
Kazak daha 1949-1950 yıllarında Sincan’dan kaçmaya
olması ilginçtir. Bu çevirinin tamamı Academy of Social
çalıştı. Ancak hepsi yeni hükümet tarafından acımasızca
Science’ın 1981 yılındaki özel bir sayısında yayınlanmıştır.
ezildi ve bu gruptan yalnızca 350 kişi hayatta kalarak
Bu çeviri İslam ile Marksizm’in bağdaştırılabileceğini
Türkiye’nin Adana kentine yerleşebildi.
vurgulayan bir takdim yazısı içermektedir.
Sf:379
Sf:387
Çin’deki Müslümanlar (Özet Çalışması)

Benzer belgeler