genç emekçilerden film gösterimi

Transkript

genç emekçilerden film gösterimi
MERHABA GENÇ YOLDAÞLAR;
Geride býraktýðýmýz 2012 yýlý, devrimin kendini iyiden iyiye hissettirdiði
bir yýl oldu. Bahar her zaman bir isyan dönemi olmuþtu; bu yýl her gün bahar
oldu. Ne iþçiler terketti direniþ alanlarýný ne kadýnlar çekildiler evlerine; ne
Kürt halký boyun eðdi faþizme ne de Aleviler...
Ve gençler; liselerden, üniversitelerden, atölyelerden sokaklara çýktýlar, faþizme karþý Deniz oldular, Yusuf oldular, Hüseyin oldular. Ýþte ODTÜ... Vietnam Kasabý Comer’in arabasýný yakan gelenek, ODTÜ’de yaþamaya devam
ediyor. ODTÜ bir anda bütün gözlerin çevrildiði yer haline geldi ve gençlik
dört bir yandan ODTÜ eylemcilerini, eylemlerle selamladý. Bir kez daha gördük ki gençlik devrimcidir, devrimin en hareketli, en enerjik, en militan gücüdür.
Faþizm bu yýl da ev iþaretlemeleriyle yeni katliamlara hazýrlandýðýný gösterdi; ona en güzel cevabý ise sokaklarda emekçiler ve gençler verdi. 19 Aralýk, Maraþ ve Roboski katliamlarý için halklar sokaktaydý. Ve bir kez daha
kanýtladýlar ki, katletseler de, yaksalar da, uçaklardan bombalar da yaðdýrsalar devrimi engelleyemeyecekler.
Emperyalist savaþ en yakýcý haliyle gündemde kalmaya devam ediyor. Patriotlarýn gelmesi savaþýn sadece Suriye’ye yönelik deðil, Çin-Rusya ve ABD
arasýnda gerçekleþecek küresel bir savaþýn hazýrlýklarýnýn sürdüðü gerçeðini
ön plana çýkarýyor.
1 Ocak 1959’dan beri Yüzyýlýn Komünü Küba 54 yýldýr emperyalizme ve
kapitalizme karþý, devrimin, sosyalizmin bayraðý olmaya devam ediyor. Viva
Cuba ! Viva Socialismo !
Genç Yoldaþ’ý bütün üniversitelere, liselere, atölyelere... Kýsacasý gençliðin olduðu her yere ulaþtýrma kampanyamýz devam ediyor. Bütün Genç
Yoldaþ okurlarýný, bu kampanyanýn aktif örgütleyicileri olmaya davet ediyoruz.
Bir sonraki sayýmýzda görüþmek üzere.
Hoþçakalýn.
ULUSAL SORUNDA
GERÇEK ÇÖZÜM
UMUT GÜNEŞ
Birleþik devrimin örgütlenmesinin propagandasý þimdi çok
büyük bir önem kazanmýþtýr.
Zira anayasal hayaller burjuvazinin egemenliðinden ötürü
belli bir güç kazansa da emekçi kitleler ve gençlik bu hayallere tenezzül etmemektedir.
Gençlik Denizlerin yolundan
gitmektedir. Denizlerin ODTÜ’ye yazdýðý “DEVRÝM” hedefi
onlarýn
yoludur.
Denizlerin idam sehpasýnda
söyledikleri son söz bizlerin
yapmasý gerekenlerdir. Ne diyordu Deniz idam sehpasýnda
“Yaþasýn Türk ve Kürt Halklarýnýn birlikte mücadelesi”
2
Yeni yýla girilmesi ile birlikte devlet Ýmralý ile görüþmeye baþladý ve bu
siyasetin gündemine oturdu. Bu görüþmeler belli bir kesimde sürekli hüsrana
uðrayan “barýþ umutlarýný” yeniden
canlandýrmýþ olsa da, baþta Kürt gençleri ve analarý olmak üzere, pek çok hareket bu sürece temkinli yaklaþýyor.
DTK eþ baþkaný Aysel Tuðluk açýktan
þunu söylüyor “ (Oslo) Görüþmelerin
ardýndan Roboski katliamý ve toplu gerilla katliamlarý gerçekleþtirildi. Bu nedenle artýk halkýn hükümetten yana ne
umudu kaldý ne de güveni kaldý.” Bu önemli bir vurgudur, çünkü burjuvazinin
þu an hükümet olan partisine olan güven ne kadar az olur ve yok olursa Kürt
halký o kadar özgürlüðüne yakýn olacaktýr.
Ama yine de reformist ve oportünist hareketler “silahlar sussun”, “barýþ olsun” diye dua etmekte ve kitlelere
burjuvaziden medet ummayý öðütlemektedir. Peki, yeni yýlýn daha ilk dakikalarýnda devlet neden böyle bir adým
attý ve biz devrimci gençlik bu sürece
nasýl yaklaþ malýyýz?
Sermaye Sýnýfýnýn Açmazý
Bu soruya cevap vermek için bir
kaç ay gerilere gitmek ve geçen yýlýn
olaylarýný þöyle bir gözden geçirmek
yerinde olur. Çünkü yaþanýlan her olay
ve olgu tekelci sermaye sýnýfýný ve faþist devletinin sonunu yaklaþtýrmaktadýr. Sermaye sýnýfý büyük bir açmazda
ve kendine bir çýkýþ yolu bulmaya çalýþýyor ama nafile!Öyleyse bu açmazýn
nedenlerini aþaðýda bir bir ele alalým:
Birincisi; Sermaye sýnýfý yoðun bir
ekonomik politik kriz yaþýyor ve þimdilik bu krizden bir çýkýþ yolu gözükmüyor. Zira sermaye sýnýfýnýn önüne
koyduðu her çözüm yolu daha büyük
bir problemle karþýsýna çýkýyor.
Ýkincisi;Kitlelerin devrimci mücadelesi sürekli artýyor, yoðunlaþýyor ve
giderek faþizmin karþýsýnda bir birleþik
güç yaratýyor. Bu kitle gücü Türkiye ve
Kürdistan’da ezilen ve sömürülen her
kesimi içine almaktadýr.
Üçüncüsü; Kürt halký artýk eskisi
gibi deðildir. Kürt halký devrimci bir
halktýr ve gerekirse evlatlarýný daðda,
gerekirse dört duvar arasýndan söküp alabileceðini göstermiþ durumdadýr.
Zindanlara yönelen bir Kürt halký, devrime yönelmiþ durumdadýr.
Dördüncüsü; Tüm bu mücadelenin
bir sonucu olarak tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devlet içinde bulunduðu
krizden ve yükselen devrim belasýndan
kurtulmak için önüne savaþ gibi bir seçeneði koydu. Ama bu politikasý da
hüsrana uðradý ve sonunda pek çok ülke ile savaþ durumuna geldi.
Beþincisi; Kürt halký kendisine en
lazým olaný, devrimci ve proleter bir
yöntemle sorununun çözüm örneðini
yine geçen yazýn baþlarýnda Rojova
devrimi ile gördü. Ve bu halk devrimi
ezilen bütün halklara moral olduðu gibi, devrim seçeneðini de halklarýn önüne koymuþ oldu. Bu sürecin sonunda
Kürt halký bölgesel anlamda ciddi bir
güç haline geldi ve bölgesel devrimlerin de önünü açtý.
Altýncýsý; Türkiye ve Kürdistan’da
gençliðin devrimci potansiyeli son
ODTÜ eylemleri ile bir kez daha görüldü ve ülkenin tüm gündemini kapladý.
Ýþte tüm geliþmeler göz önüne alýnýnca sermaye sýnýfýnýn açmazý kendiliðinden ortaya çýkýyor. Devrim
sermaye sýnýfýnýn ensesinde, soluðunu
hissettirmektedir. Sermaye sýnýfý ne
yapsa altýndan kalkamýyor.
Sermaye Sýnýfýnýn Korkusu
Emekçi ve ezilen halklarýn devrimleri sermayenin bitmez korkusudur. Ve
Ýmralýyla yapýlan görüþmeler bu korkunun bir ifadesi olarak ortaya çýkmaktadýr. Ayný zaman diliminde yeniden
baþlayan anayasa yapma görüþmeleri
büyük bir umut kaynaðý olarak karþýmýza kondu yine. Hem de burjuva partilerinin ortak görüþleri ile, çünkü tüm
burjuva partileri gidiþatýn pek de iyi olmadýðýný görmekte ve sermayenin egemenliði söz konusu olduðunda hiçbir
þekilde ayrýlýkçý durmayýp emekçilere,
ezilenlere karþý nasýl birleþtikleri ortada.
Sermaye sýnýfý yaný baþýndaki örnekten, Rojava devriminin kendi sýnýrlarý
içerisinde
yaþanmasýndan
inanýlmaz korkmaktadýr. Anayasa görüþmeleri de, imralý ile yapýlýn görüþmeler de bu nedenledir.
Burjuvazinin dillendirdiði ve burjuvalardan tutunda pek çok reformist
yapýnýn savunduðu “Kürt sorununun
barýþçýl- anayasal çözümü” mümkün
müdür? Buna evet diyenler var, ama
onlar Kürt halkýna karþý yalnýzca katliam ve baský gördüler. Roboski katliamý buna örnektir, ya da bu görüþmeler
baþladýðýnda 10 gerillanýn katledilmesi
de bir örnektir. Tüm bu yaþananlardan
sonra burjuvazinin bu sorunun anayasal çözümü mümkündür demeleri, kendi egemenliklerini korumaktan öte bir
anlam taþýmýyor. Ve biz devrimci öðrenci ve iþçi gençlik olarak bu “çözüm”
den yana deðiliz. Çünkü bu bizi burjuvazinin þemsiyesi altýna sokar.
Bizim savunduðumuz çözüm ulusal sorunun Marksist çözümüdür. Bizce Uluslarýn Kendi Kaderinin Tayin
Hakký gerçekleþmeden Kürt ulusal sorunu gerçekten çözülmüþ olmayacaktýr.
Ýþçi ve öðrenci gençliðimiz, halklarýmýz bu aldatmaya daha fazla katlanmamalý ve halklarýn birlikte yapacaðý
devrimi örgütlemelidir. Kürt halkýnýn
güvenebileceði tek güç Türkiye iþçi ve
emekçileri, Dünya iþçi sýnýfý ve halklarýdýr. Bunun dýþýndaki her güç onu ya
yarý yolda býrakacaktýr ya da onu arkadan hançerleyecektir.
Þimdi gençliðimiz birleþik devrimin örgütlenmesine hýz vermelidir.
Devrimci bir süreçte devrimci örgüt-
lenmelerin inþasý ne kadar zayýf olursa,
ilerlemek de o kadar zor olur. Birleþik
devrimin örgütlenmesinin propagandasý þimdi çok büyük bir önem kazanmýþtýr. Zira anayasal hayaller burjuvazinin
egemenliðinden ötürü belli bir güç kazansa da emekçi kitleler ve gençlik bu
hayallere tenezzül etmemektedir.
Gençlik Denizlerin yolundan gitmektedir. Denizlerin ODTÜ’ye yazdýðý
“DEVRÝM” hedefi onlarýn yoludur. Denizlerin idam sehpasýnda söyledikleri
son söz bizlerin yapmasý gerekenlerdir.
Ne diyordu Deniz idam sehpasýnda
“Yaþasýn Türk ve Kürt Halklarýnýn birlikte mücadelesi”
Ýþte bu mücadele ile birlikte gelen,
sonunda faþizmin yýkýldýðý ve emekçilerin özgür olduðu bir yerde, emekçilerin iktidarýnda bu sorun gerçek
çözümüne kavuþur. Ve bugün için sokaklar bu kadar “yeryüzünün lanetlileri” ile doluyken; emperyalist kapitalist
sistem büyük bir yýkýlýþ içinde iken Denizlerin bizlere gösterdiði yol gerçek
devrimci yoldur. Þimdi Türk ve Kürt
gençliði, halklarýn mücadele birliði için sokaklara çýkma zamaný.
Bizim savunduðumuz çözüm ulusal sorunun Marksist
çözümüdür.
Bizce
Uluslarýn Kendi Kaderinin
Tayin Hakký gerçekleþmeden
Kürt ulusal sorunu gerçekten
çözülmüþ olmayacaktýr. Ýþçi
ve öðrenci gençliðimiz, halklarýmýz bu aldatmaya daha
fazla katlanmamalý ve halklarýn birlikte yapacaðý devrimi
örgütlemelidir.
3
GENÇLİĞİN İÇİNE SIZAN
SAĞ SAPMALAR-3
K.ÇİÇEK İÇLİ
4
Hiçbir insan haklarý ve
anayasal düzenleme kapitalizmi yerinden etmeyecektir. Bunlar olmadan
kurulacak bir gelecek ise
yalnýzca sosyalizmle mümkündür. Sýnýflarýn ortadan
kaldýrýlmasýyla baþlayacak
bir toplum gerçek özgürlüklerin ve bireyin çok
yönlü geliþiminin ilk adýmý
olacaktýr.
DEVLETÝN SÖNÜMLENMESÝ MÝ,
DERHAL ORTADAN KALDIRILMASI MI?
Marx’a göre devlet, bir sýnýf egemenliði örgütüdür. Engels, devlet için “toplumun geliþmesinin belirli bir aþamasýndaki ürünüdür” der. Devletin sýnýflarýn
ortaya çýkýþýyla birlikte var olmaya baþladýðý gerçeði bize, sýnýflarýn tümden ortadan kaldýrýlmasýyla da yok olacaðý gerçekliðini verir. Ancak bu basitçe bir
matematiksel düzenleme deðildir. Devlet sýnýflar arasýndaki uzlaþmaz çeliþkilerin içinden doðup, bir sýnýfýn diðer sýnýflar üzerindeki baský örgütü biçiminde
olagelmiþtir. Yani; mahkemeleri, zindanlarý, parlamentosu, ordusu, bürokrasisiyle toplumun üstünde yer alan ve ona yabancýlaþmýþ bir zor aygýtýdýr devlet.
Marx ve Engels, Paris Komünü olmadan önce devletle ilgili olarak onun bir
devrimden sonra yok olacaðýný ortaya koyuyorlardý. Komün devrimi onlara
devletin bir zor aygýtý olarak önce parçalanmasý gerektiði derslerini vermiþtir.
Lenin Marx’ýn düþüncelerini þöyle toparlar: “Erek olarak devletin ortadan kalkmasý konusunda anarþistler ile en küçük bir uzlaþmazlýk içinde deðiliz. Biz bu
ereðe eriþmek için, sömürücülere karþý devlet iktidarý alet, araç ve yöntemlerinden geçici olarak yararlanmanýn zorunlu olduðunu söylüyoruz; týpký sýnýflarý
ortadan kaldýrmak için, ezilen sýnýfýn geçici diktatörlüðünü kurmasýnýn zorunlu
olmasý gibi.”
Peki neden, hemen yok etmek yerine parçalamak ve yýkmaktan söz eder
Marx ve Lenin?
Marksizm-Leninizm yeni bir toplum tasarlama iþini yapmaz, eski toplumdan yeni topluma geçiþ biçimini doðal tarih süreci içinde ele alýr. Devletin ol-
madýðý bir dönem yaþanmýþtýr tarihte
ve devletin ortaya çýkýþýnýn sýnýflarla
birlikte oluþu, sýnýflarýn ortadan
kaldýrýlmasýyla da devletin ortadan
kaldýrýlacaðý gerçeðinden hareket
ederler. Sýnýflarýn ortadan kalkabileceði gerçeðini ise Marx kapitalist ekonomiyi incelerken ortaya koymuþtur.
Üretimin toplumsallýðý üretim araçlarýnýn da toplumsallaþtýrýlmasýný zorunlu kýlmaktadýr, üretim araçlarý
üzerindeki özel mülkiyet kabuðu üretimin toplumsallýðýna dar gelmektedir,
kapitalist üretim ve mülkiyet biçimi,
toplumsal üretimin ve toplumun ileri
gitmesinin önündeki en büyük engeldir, derken somut gerçeklerden hareket etmiþtir. Ve Marx tüm bunlarý
ortaya koyarken aslýnda devletin tamamen ortadan yok olmasýnýn da ekonomik temelini anlatmýþtýr. Bu engelin
kaldýrýlmasý ise en otoriter þeyi gerektirir, yani bir devrim otoriterliðini.
Günümüzde kimi “sosyalistler”
devrimi, toplumun deðiþimini bir dizi
reformlar, restorasyonlar biçiminde
ele almaktadýr. Mesela þöyle demektedirler: “Bakýn, Sovyetler de bir devrim yaptý ama onu inceleyin bu
devrimin onlarca reform ve restorasyon olduðunu göreceksiniz!” Bu algýya yönelik oynan kurnazca bir
oyundur. Evet, Sovyetler Lenin’in
öncülüðünde devrimin ilk yýllarýnda
ve sonraki yýllarda da onlarca yüzlerce
reform- restorasyon yapmýþtýr. Ama
bu baylar tüm bunlarý teker teker sýralarken en önemli þeyi atlarlar; Sovyetlerin en otoriter þeyi kullandýðý,
yani bir devrimi gerçekleþtirdiði, iktidarý proletaryanýn ele aldýðýný ve üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine son
verdiðini, bunu korumak için zoru
elden býrakmadýðýný unutturmak istemektedirler.
Lenin, iktidarýn bir devrimle bir
kez proletarya tarafýndan ele geçirilmesinden sonra devlet makinesinin
“birdenbire” hemen parçalanmasý gerektiðinden söz eder. Çünkü der, proletaryanýn ihtiyacý olan halktan ayrý,
halka karþý olan kapitalist devlet deðildir ama devrimci bir iktidara, bir
devlete gereksinim vardýr. Ýþte bundan
sonrasýnda, yani proletaryanýn iktidarý
almasýndan sonra onlarca reform- restorasyon gerçekleþir. Örneðin memurculuðu, çürümeyi her yerde, tamamen
birdenbire yok edemezsiniz, ama
“tüm memurculuðun kerte kerte ortadan kalkmasýný saðlayan yeni bir yönetim makinesinin kurulmasýna vakit
geçirmeden baþlamak için eski yönetim makinesini birdenbire parçalama”yý gerçekleþtirebilirsiniz ve
gerçekleþtirilmesi gerekir. Kapitalist
bürokrasiyi (memurculuðu) ortadan
kaldýrabilmenin ilk adýmý, memurlarýn
her iþe seçimle gelip, her an görevden
geri alýnabilmeleri, maaþlarýnýn normal bir iþçi ücreti kadar yapýlmasý gibi
demokratik önlemlerdir bunlar.
Kapitalizm devlet makinesinin
iþletilmesini öylesine basitleþtirmiþtir
ki, proleter iktidar, yani üretim araçlarýnýn kapitalist özel mülkiyetine son
veren proleter iktidar, demokratik önlemler alarak da devletin sönümlenmesi iþini baþarýyla yürütebilir. Lenin
bir devlete ihtiyacýmýz var derken,
toplumsal üretime ve üretim araçlarýnýn toplumsallaþtýrýlmasýna uygun
düþen, yani toplumun sosyalist yeniden örgütlenmesine ve en sonu komünizme varacak olan siyasal geçiþ
biçimlerini anlatmak istemektedir.
Anarþistlerle Marksist- Leninistler arasýndaki en önemli fark birincilerin ütopyacý oluþu, ikincilerin ise
gerçekçi, nesnel oluþudur. Anarþistler
devrimden hemen sonra tüm otoritenin ortadan kaldýrýlmasýný isterken, bir
devrimin kendi otoriterliðine bile
karþýtlýk oluþtururlar. Onlara Engels’in sözleriyle cevap verebiliriz:
“bir gemiyi, bir büyük fabrikayý otorite olmadan iþletin bakalým.” Asla
unutmamak gerekir ki devrim, kapitalizmin kokuþmuþ ve çürümüþ atmosferi içinde, kapitalist sistem tarafýndan
yetiþtirilmiþ ama yine onun tarafýndan
ezilmiþ, aþaðýlanmýþ, sömürülmüþ ve
böylece onu yýkmakta çelikleþmiþ ve
bilenmiþ ezilen bir emekçi yýðýnla gerçekleþtirilecektir. Özgürlük henüz, tarihsel ve toplumsal koþullarýn ve
zorunluluðun kavranmasý biçiminde
vardýr. Gerçek özgürlüðe giden yol
buradan geçmektedir.
Sonuç yerine:
Yüz binlerce, milyonlarca genç
bugün kapitalizmin en vahþi sömürü
ve baskýsý altýnda geleceðini kurmaya
çalýþýyor. Ancak kapitalizmin onlara
biçtiði gelecek bugünden daha vahþi
ve barbarcadýr. Kapitalizmi yýkmaya
yönelmemiþ her eylem, onun ömrünü
uzatmaktýr; dolayýsýyla vahþiliði ve
barbarlýðý yok etme de nafile bir çabadýr. Sorunu salt bireylerin sorunu
olarak ele almak, temele bireyin özgürlüðü, geliþimi düþüncesini koymak
aslýnda kapitalizm tarafýndan ortaya
atýlmýþ ve her giriþim de onun tarafýndan yýkýntýya uðratýlan bir düþünden
baþka bir þey deðildir. Ýþçi, iþsiz,
öðrenci ve yoksul gençlik, iþçi
sýnýfýnýn saflarýnda yer aldýðý sürece
köklü bir deðiþimin motor gücü olacaktýr. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen, köle ve köleleþtiren… Tüm
bunlar bugün hayatýmýzdaysa, bu kapitalizmin, sýnýflý toplum düzeninin
bizlere sunduðu biricik yaþam biçimidir. Hiçbir insan haklarý ve anayasal
düzenleme kapitalizmi yerinden etmeyecektir. Bunlar olmadan kurulacak bir gelecek ise yalnýzca
sosyalizmle mümkündür. Sýnýflarýn
ortadan kaldýrýlmasýyla baþlayacak bir
toplum gerçek özgürlüklerin ve bireyin çok yönlü geliþiminin ilk adýmý
olacaktýr.
Yazýmýzýn þu ana kadar ki üç bölümünde, “anarþist-troçkist-nihilist”
düþüncelerin bir karmasý biçiminde
karþýmýza çýkan “akým”ýn gerçekleri
nasýl ters yüz ettiðini, temel olanla tali
olan þeyleri nasýl yer deðiþtirdiðini
göstermeye çalýþtýk. Elbette buradaki
ele alýþ yeterli deðildir. Biz sadece
olaylara, olgulara, insanlara ve toplumlara, tarihe ve geleceðe bakarken,
tüm bunlarý incelerken materyalist diyalektik bir bakýþ açýsýyla ele almanýn
gerektiðini anlatmaya çalýþtýk. Nesnelliðinden, tarihsel geliþiminden koparýlmýþ bir ele alýþ daima bizi yanlýþ
sonuçlara ve ütopyacýlýða götürecektir.
5
ODTÜ;
YÝNE, YENÝ, YENÝDEN!
1
6
8 aralýk günü ODTÜ yerleþkesinde bulunan TÜBÝTAK araþtýrma merkezine R.T.Erdoðan’ýn
gelmesiyle çýkan çatýþmalarda baþýna isabet eden gaz bombasý nedeniyle hastaneye kaldýrýlan bir öðrenci uzun süre yoðun
bakýmda kaldý. Bir çok kiþi gaz bombalarýnýn isabet etmesi ve plastik mermilerin
kullanýlmasý nedeniyle yaralandý ve hastaneye kaldýrýldýlar. Devletin kolluk güçleri,
100 metre uzaktayken henüz sadece slogan atarak yürüyen kitleyi hedef gözeterek
gaz bombalarýyla saldýrýya baþlayýp -normal þartlar altýnda saldýrmadan önce en azýndan nezaketen uyarý anonsu geçilirdi-,
yarým saate kalmadan atmaya baþladýðý
onlarca ses bombasý kullandý, üst üste attýðý çeþitli gaz bombalarýna ek olarak 8 TOMA’yla öðrencileri kuþatýp 3 yerden
sýkýþtýrmaya çalýþtý, sonlara doðru köpüklü
ve boyalý su kullanmaya kadar gitti ve okuldan çýkana kadar da saldýrýlarýna devam
etti. Özellikle niþan alýnarak atýlan gaz ve
ses bombalarýna raðmen öðrenciler akþamýn geç saatlerine kadar polisin saldýrýlarýna karþýlýk verdi ve polis okuldan gidene
kadar çatýþma þiddetini arttýrarak aralýksýz
sürdü. En son okuldan çýkarken polis, Teknokent çýkýþýnda bir grup öðrenciye aðza
alýnmayacak küfürler ederek coplarla saldýrýp, yerde yatan öðrencilerin arasýna gaz
bombasý atarak kaçtý. Saat 22:00’de kampüsün her yerinden bir el arabasý kadar
toplanan, ki bunlar sadece gecenin bir yarýsý görülüp de toplanabilenlerdi, boþ gaz
bombasý kapsülleri Rektörlük binasýnýn önüne getirildi. Bir kiþinin hala hastanede
yatmasýna neden olan bu kapsüller binanýn
camlarýna atýldý. Polisler gittikten sonra
Rektörlük binasýna CHP’den gelen bazý
milletvekilleri daha konuþmaya fýrsat bulamadan ‘hiçbir düzen partisinin yanýmýzda
iþi yok, defolun’ diyen öðrenciler tarafýndan yaka paça kovuldular. Daha sonra
þanslarýný tekrar deneyen CHP’li milletvekillerinin aralarýndan iki kiþi daha geldi,
ancak yine ayný cevapla geri gönderildiler.
Bunlarýn ardýndan öðrenciler tüm bunlarýn
hesabýný sormak için Rektörle görüþmek
istediler, ancak dakikalar sonra gelebilen
Rektörle öðrenciler gece 2’ye kadar tartýþtýlar ve ardýndan Rektör bu olaylarý zoraki
kýnadýðýný söylemek zorunda kaldý.
Çatýþmanýn ertesi günü ülke genelinde
çeþitli okullardan destek eylemleri yükselirken, ODTÜ öðrencileriyle birlikte öðretim elemanlarý ve diðer çalýþanlar bu
saldýrýyý kýnamak ve öðrencilerin yanýnda
olduðunu göstermek amacýyla dersleri
boykot etme kararý aldýlar. Perþembe günü
Hazýrlýk öðrencileri ve öðretim görevlileri
baþta olmak üzere okuldaki hemen hemen
her fakültedeki öðrenciler, asistanlar ve öðretim görevlileriyle birlikte okuldaki
DÝSK’li iþçiler ve çalýþan emekçiler bu
boykota katýlarak destek verdi. Fizik binasý önünde yapýlan basýn açýklamasý sýrasýnda özellikle iþçilerin öðrencilerin yanýnda
olmasý öðrenciler için moral kaynaðý oldu.
Söz alan bir iþçi, ODTÜ öðrencilerinin geçen dönem TOGO ayakkabý fabrikasýndaki
iþçilerin
direniþlerine
destek
vermelerinin devamý olarak bu günlerde
öðrencilerin yanýnda olmalarýnýn önemli
olduðunu söyledi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan öðrenciler, ODTÜ çalýþanlarý ve akademisyenleriyle
birlikte
Fizik
bölümündeki U3 amfisine geçtiler. Amfi o
güne kadar belki de hiç görmediði kadar
yoðun ve coþkuluydu. Çoðu öðrenci ve akademisyen içeri bile giremediler ama buna raðmen içerde ve dýþarda hep bir
aðýzdan sloganlar atýldý ve marþlar söylendi.
Eylemlerin sosyal paylaþým sitelerinde ve medyada yankýlarý büyürken 21 aralýk sabahý bir çok üniversite öðrencisinin
evleri TEM ekipleri tarafýndan basýldý, izinleri olmamasýna raðmen evleri arandý,
eþyalarýna el kondu ve 12 öðrenci gözaltýna alýndý. Öðlen saatlerine doðru ODTÜ’lü
öðrenciler ve Eðitim-Sen’li akademisyenler gözaltýlarýn serbest býrakýlmasý için birkaç saat içerisinde tüm okulu dolaþýp afiþ
ve bildirilerle herkese eylem çaðrýsý yaptýlar. Ve sadece birkaç saat içinde yüzlerce
kiþi Fizik önünde toplanýp saat 16:30’da
A1 kapýsý önüne yürüyüþe geçildi. BDP’li
milletvekillerinin de katýldýðý eylemde
ODTÜ Eðitim-Sen temsilcisi bir öðretim
görevlisinin basýn açýklamasýný okumasýnýn ardýndan ayarlanan otobüslerle Kýzýlay’da bir çok siyasi oluþumun katýldýðý
eyleme gidildi. YKM önünden Baþbakanlýk’a yürümek isteyen kitle polis barikatlarýyla ve TOMA’larla karþýlandý. Basýn
açýklamasý yapýlýrken ve sonrasýnda oradan gitmek istemeyen ve Baþbakanlýk’a
yürümek isteyen kitle KESK’li kiþilerce
sürekli ‘eylem amacýmýzý saptýrmayalým’,
‘buradaki iradeye uyalým’ gibi söylemlerle deyim yerindeyse yatýþtýrýlmaya çalýþýldý ve eylem uzlaþmaya varýlarak
sonlandýrýldý. Gelinen otobüslerle ODTÜ
öðrencileri ve eðitimcileri okulun yanýnda
bulunan, çoðu evlerde öðrencilerin kaldýðý
100.yýl Ýþçi Bloklarýnda otobüslerden inerek okulun A4 kapýsýna doðru yürüyüþe
geçti. Yurtlar Bölgesi dolaþýlarak sonradan
katýlan öðrencilerle birlikte 2.yurdun kantinine geçildi. Kantinde, sonradan katýlan
öðrencilerle birlikte 18 Aralýk ve sonrasýndaki eylemlerin deðerlendirmesi yapýlýrken, bundan sonraki süreçlerde ne
yapýlacaðýna dair bir forum gerçekleþti ve
bir sonraki gün Adliye’de buluþulmak üzere foruma son verildi. Gözaltýndaki öðrenciler Cumartesi günü Terörle Mücadele
Þubesinden Ankara Adliyesine getirilip
burada ifadeleri alýndý. Bütün gün boyunca Adliye binasýnýn önünde bekleyen öðrenciler, bina dýþýnda sürekli þarkýlarla ve
sloganlarla arkadaþlarýnýn yanýnda olduklarýný ve onlarý almadan bir yere gitmeyeceklerini söylediler. Gün boyu süren
ifadelerden sonra öðrencilerin 8’i tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedildi. Gece
geç saatlere kadar süren mahkeme sonucunda dýþarda bekleyen kitlenin kararlýlýðý
ve her yerden gelen destek eylemlerinin de
etkisiyle mahkemeye sevkedilen tüm öðrenciler serbest býrakýldý.
Her Yer ODTÜ, Her Yer Direniþ
ODTÜ’de yaþanan bu süreç, bütün üniversitelerdeki fitili ateþleyen kývýlcým oldu. Ýlk önce Galatasaray Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi, Mimar Sinan GSÜ,
ÝTÜ ve YTÜ rektörlerinden gelen ortak kýnama, rektörlük iþgallerine sahne oldu. Galatasaray Üniversitesi öðrencileri bu
kýnamanýn ardýndan dersleri boykot ettiler
ve rektörlük binasýný kuþatarak rektörden
imzasýný çekmesini ve ardýndan istifasýný
istediler. Kendi aðzýyla bu kadarýný beklemediðini söyleyen rektör en sonunda “ben
de olaylardan üzüntü duyuyorum ama
yanlýþ anlaþýldým” dedi ve özür dilemek
zorunda kaldý. Galatasaray Üniversitesi’nden sonra Mimar Sinan GSÜ’nde çalýþan 144 akademisyen ve çalýþan
yaptýklarý basýn açýklamasýnda Üniversitenin ODTÜ’yü kýnarken onlara danýþmadýðýný, tüm bu kýnamalara raðmen
ODTÜ’nün yanýnda olduklarýný ve bundan
sonra da olacaklarýný söylediler.
Ayný hafta içinde baþta Ýzmir ve Ýstanbul olmak üzere birçok üniversiteli ve hatta liseli öðrenciler, öðretim elemanlarý,
sendikalar, odalar, sanatçýlar, aydýnlar, yazarlar ODTÜ’ye destek eylemleri düzenlerken, 27 aralýk perþembe günü binlerce
kiþi ODTÜ’de ‘ODTÜ ayakta’ demek için
biraraya geldi. Öðlen saatlerinde Hazýrlýk
Binasýndan baþlayan yürüyüþ sýrasýnda ilk
önce Hazýrlýk ÖTK’sýnýn, daha sonra Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi öðrencilerinin korteje katýlmasýyla artan coþku,
diðer üniversitelerden gelen öðrencilerin
de Yurtlar Bölgesinde kitleye katýlmasýyla
birlikte doruða ulaþtý ve binlerce öðrenci
ve akademisyen birlikte Devrim Stadyumuna geçtiler. Öðrenciler tarafýndan sahada büyük harflerle ‘ODTÜ ayakta’ yazýldý
ve ardýndan stadyuma çýkýldý. Akþama kadar süren programda birçok sanatçý ve aydýn marþlarla, türkülerle, þiirlerle ve
konuþmalarýyla destek mesajlarýný ilettiler.
Neden: Yalnýzca Bir Uydu?
Tüm bunlar yaþanýrken ODTÜ öðrencileri burjuva medyada Göktürk-2 uydusunun atýlmasýný istemeyen, çantasýnda
molotof kokteylleri bulundurduðu için polisin ‘müdahale etmek zorunda kaldýðý’ bir
grup marjinal öðrenci olarak yansýtýlmaya
çalýþýldý. Çoðu yerde özellikle haberi bile
yapýlmayan bu eylemlerin hepsi sadece
Baþbakan ODTÜ’ye geldi diye mi oluyor?
Ya da sadece öðrencilerin AKP iktidarýndan duyduklarý memnuniyetsizliklerinden
veya teknoloji düþmanlýklarýndan mý?
Yoksa biz gerçekten çok mu marjinaliz?
Biz biliyoruz ki 18 aralýk ve sonrasý
geliþen bu süreç, sürekli var olan ve son
zamanlarda Patriot füzelerinin yerleþtirilmesi ve NATO askerlerinin gelmesiyle iyice yoðunlaþan savaþ gündeminin, yeni
YÖK yasa tasarýsýnýn, deðiþen kanunlarla
iþçi ve emekçilerin üzerinde daha da artan
baskýlarýn, 19 Aralýk’ýn, Maraþ’ýn, Roboski’nin devamýdýr. Bu ne ilkti ne de son olacak. Biz bir þeyler yapmadýðýmýz sürece
bu haberler sýradanlaþacak. Gözaltýlarla,
tutuklamalarla aramýzdan hergün zindanlara birkaç kiþiyi daha göndermek bizim için bir rutin haline gelecek. Okulda sýrada
otururken camlardan içeri gaz bombalarýnýn yaðmasý olaðan olacak. Mezun olduðumuzda güvencesiz þartlar altýnda
çalýþtýrýlacaðýz ya da daha mezun olmadan
bir zaman sonra çoðumuz sermaye sýnýfý
çýkarlarý uðruna cepheye gönderilecek.
18’inde ve sonrasýnda yapýlan ve yapýlmaya devam edecek olan eylemlilikler tüm bu
süreçleri kapsýyor. Öðrenciler de týpký iþçi
ve emekçiler gibi, baþta Kürt halký olmak
üzere ezilen tüm halklar gibi artýk tekelci
sermaye tarafýndan yönetilmek istemiyorlar. Ve biz birþeyler yaptýðýmýz süre içinde
de daha fazla ‘tehdit’ oluþturacaðýz. Bundan dolayýdýr ki devlet gözünde biz de ciddi bir düþmana dönüþüyoruz. Üstelik
kendini tehlikede hissettirecek kadar ciddi
bir düþman... Devlet hem saldýrýp hem de
bunun üstünü çamurla kapatmaya çalýþýyor
ama asýl örtmeye çalýþtýðý gerçek hergün
giderek artan korkusudur. Bu öyle bir korku ki uzaktan görünen silüetimiz bile onu
bu kadar azgýnca saldýrmaya itiyor. Kendi-
ni 3000 küsür çevik polisle, kimyasal silahlarla, ses bombalarýyla, zýrhlý araçlarla
koruma ihtiyacý duyuyor. Köþeye sýkýþmýþ
yaralý vahþi bir hayvan gibi, kendini koruma içgüdüsüyle, sürekli kan kaybederken
önüne gelene saldýrýyor ve hýncýný alamayýnca daha azgýnca saldýrmaya devam ediyor. Ve biz biliyoruz ki gün geçtikçe artan
saldýrýlarý onun gücünün deðil, aksine güçsüzlüðünün göstergesidir. Ona atýlan her
taþ çatlaklarýnýn yalnýzca daha da derinleþmesine neden oluyor.
2010 yýlýnda yine bu zamanlarda R.T.
Erdoðan’ýn ODTÜ’ye gelmesiyle birlikte
çýkan olaylarda 1000 kadar polisle öðrenciler karþý karþýya gelmiþlerdi. Çoðu insan
o günleri polis barikatýnýn önünde çekilen
uzun eþek pozlarýndan hatýrlar belki ama o
günün ve devamýnda gelen Baþkaldýrýyoruz eyleminin ve yaþanan son olaylarýn
ODTÜ için ciddi deneyimler olduðunu
söylemek yanlýþ olmayacaktýr. 2 sene önce
öðrenciler arasýnda meþru olup olmamak
tartýþýlýyorken, bugün saatlerce süren direniþin ardýndan, iþçiler ve emekçiler, diðer
üniversitelerden öðrenciler ve daha düne
kadar kendimizi haklýyken haksýz duruma
düþürdüðümüzü iddia ederek yanýmýzda
olmayan akademisyenler sürece dahil olmuþ durumda. Bu süreç sermaye cephesinden gelen saldýrýlarý þiddetlendiriyor ama
bu beraberinde ODTÜ öðrencilerine de
politik ve pratik anlamda yeni deneyimler
kazandýrýyor.
7
ÝÞSÝZLÝK KADER MÝ ?
8
Hemen herkesin sahip olduðu genel bir
algý var; okuyorsan iyi çocuksun, okumayýp
çalýþýyorsan kötü. Sanki bu bizim elimizdeymiþ gibi, sanki çalýþmak çok yanlýþ bir
þeymiþ gibi.
Peki, çalýþanlara bile böyle bakýlýrken,
çalýþmayanlara, iþsizlere nasýl bakýlýyor; bir
de onu düþünün.
Ýþsizseniz eðer, aylarca kapý kapý dolaþýp iþ de arasanýz da, sürekli kýsa süreli iþlere girip çýkýyor olsanýz da yaþam sizin için
çok zordur; iþten deðil yaþamdan kovmuþlardýr seni. Yaþamak, geçimini saðlamak için her gün her saat uðraþýrsýn, bir yol
bulmaya çalýþýrsýn. Bir yol bulamayanlarsa
umutsuzluða sürükleniyorlar. Aralýk ayýnda
Ankara’da bir iþsizin canýna tak ediyor, tek
baþýna çöp kutularýyla yol kesiyor ve çöpleri yakarak eylem yapýyor. Sonuç beklenildiði gibi, polisler yaka paça gözaltýna
alýyorlar. Bu durum sadece bize özgü deðil;
Tunus’ta ayaklanmanýn fitili üniversite mezunu bir iþsizin kendini yakmasýyla baþlamýþtý.
Kimilerimiz için, okulu býrakýp çalýþmanýn sebebi okuldaki eðitimdir. Kimimiz
için ise daha farklý. Üstelik ilkokuldan sonra liseye baþladýðýmýzda; ailelerimizin üstünde öyle bir toplumsal baský oluþuyor ki;
eðer anadolu lisesini “kazanýrsan” akýllýsýn,
zekisin; eðer “kazanamazsan” meslek lisesine gider, meslek öðrenir çalýþýrsýn. Burada
hiç kimse sizin yeteneklerinizi, isteklerinizi
düþünmez. Böyle bir eðitimin olduðu bir ülkede okumak gerçekten zordur.
Kýsaca yukarýda bahsettiðim þeyleri yaþamýþsanýz ve bu yüzden çalýþýyorsanýz eðer, aslýnda çok þanslýsýnýz. Çünkü burada
okuyup okumamak belki sizin seçiminiz olur. Peki, ya tercih yapamayacak durumda
olanlar? Yoksulluk sýnýrýnýn 3,208 tl, asgari
ücretinse, belli yaþ gruplarýna göre deðiþmekle birlikte, 760 tl civarýnda olduðu bir
ülkede, dört kiþilik bir ailenin “yoksulluk sýnýrýna” yaklaþabilmesi için herkesin çalýþmasý gerekiyor. Anne, baba ve iki çocuk
çalýþacak ki, aile “yoksul” olsun. Biri bile
çalýþmasa, siz “açlýk” sýnýrýndasýnýz demektir. Sendikalarýn yaptýðý araþtýrmalardan çýkan sonuç bu.
Koþullar bu kadar aðýrken, bir çocuk ne
kadar okumak isterse istesin, ailesi onu okula göndermeyi ne kadar isterse istesin;
gerçekleþme þansý nedir? Köylerden tutun
da, þehirlere kadar çok küçük yaþta çalýþmaya baþlamak bir zorunluluktur. Köyde anneniz sizi evde yalnýz býrakamaz, sýrtýna
baðlar sizi ve tarlaya çalýþmaya gider; siz de
daha yürümeye baþlar baþlamaz tarlalarda
çalýþmak zorunda kalýrsýnýz.Bu durum köylerde eskiden daha yaygýndý ama köylerde
çiftçilik, hayvancýlýk vs. öyle bir duruma
geldi ki, kimse ürettiðini satamýyor, sürekli
zarar ediyor. Aylarca çalýþýyorsunuz, ürün
elinizde kalýyor. Bugün saman bile yurtdýþýndan getiriliyor; köyde nasýl yaþansýn?
Köyde tutunamayan aileler, son umut-
larýyla tasý taraðý toplayýp þehirlere göç ediyor. Þehirlerde de durum farklý deðil, hiçbir
þey yapmadan, sadece yaþamak bile o kadar pahalý ki. Hiçbir þeyi düþünmeyin, temiz su bile parasý olmayana yok; yaþam
þartlarý çok daha aðýr. Yani köylerde çalýþmak zorunluydu; þehirde çalýþmazsan yaþayamaz hale geliyorsun.
Çalýþmak zorunda kalýyoruz, bir tercih
olarak deðil; bir zorunluluk olarak; ya bir
esnafa çýrak oluyoruz ya atölyelere, þantiyelere gidiyoruz. Gidiyoruz da; iþ var mý?
Herkes geçimini saðlayabileceði ya da sadece yaþamaya devam edebilmesini saðlayak bir iþ bulabiliyor mu? Ýþsizlik
konuþulduðu zaman, bakanlar hep þöyle
derler; “Ýþsizler yok, iþ beðenmeyenler var.”
Öyle bir lüksümüz var mý gerçekten? Çalýþmak zorundasýn, çalýþmazsan yaþayamýyorsun ama biz iþ beðenmediðimiz için iþsiz
kalmayý, açlýktan ölmeyi seçiyoruz; öyle
mi?
Hadi küçük yaþta çalýþmaya baþlayanlarý bir kenara koyalým, ne de olsa vasýfsýz
elemanýz, biz hak ettik bunu, öyle deðil mi
bakan? Kimiz ki biz, en yoksullar biziz, sizin yanýnýzda lafýmýz bile edilmez; bugün
üniversite bitirenler iþsiz. Yýllarca, “en iyi
üniversitelerimiz” dediðiniz üniversitelerde dirsek çürütmüþler, sabahlara kadar sýnavlara hazýrlanmýþlar; onlar da mý “Ýþ
beðenmiyorlar?”. En güzel örnek atamasý
yapýlmayan öðretmenler. Yýllardýr bekliyorlar ve iþin aslý þu; okulda öðrencilerin öð-
retmeni yok. Birçok yerde öðrenciler öðretmen bekliyorlar; o öðretmenler de atama
bekliyor. Sadece bu örnek bile “iþ beðenmeme” lafýnýn yalan olduðunu kanýtlamaya yeter. Peki, bakanlar bilmiyorlar mý böyle
olduðunu? Biliyorlar, hem de bizden çok
daha iyi biliyorlar. Ama biz biliyoruz ki,
milletvekilleri, bakanlar yoksul halkýn yanýnda deðiller, bizi yalnýzca seçim zamaný
geldiðinde oy istemek için hatýrlarlar. Onlar
her zaman kapitalistlerin çýkarlarýný savunurlar.
Kapitalistler iþsizliði neden isterler?
Kapitalistlerin her zaman tek düþündüðü paradýr, “Nasýl daha fazla kazanabilirimdir?” . Bunun en kolay yolu ise, daha az
iþçiyi daha düþük maaþa, daha çok çalýþtýrmaktýr. Ama günde 12-14 saat, üç kuruþ
maaþa, bu kadar aðýr koþullarda çalýþmak
herkesin kabul edeceði bir þey deðil. Ýþte bunu yapmak için her zaman iþsiz sayýsýnýn
çok olmasýný isterler. Çünkü iþsiz sayýsý ne
kadar çok olursa, çalýþanlarýn üzerinde “Sen
çalýþmazsan, dýþarýda adam çok, onlar çalýþýr.” diyerek baský kurabilirler. Ýþte iþsizlik
öyle bir þeydir ki, çalýþanlarý bile etkiler. Ne
kadar çok iþsiz varsa, çalýþanlarýn koþullarý
o kadar aðýrlaþýr. Buradan çalýþanlar ile iþsizler arasýnda bir karþýtlýk olduðu sonucu
çýkmaz; aslýnda çalýþanlar da, iþsizler de ayný sýnýfýn üyesidirler, emekçidirler. Bugün
çalýþan biri, yarýn iþsiz kalabilir; okulu býrakýp iþ aramak zorunda kalabilirsiniz; çalýþtýðýnýz atölye, fabrika vs. kapanabilir.
Hiçbir zaman unutmamamýz gereken
bir þey var, bu sorunlar “böyle gelmiþ böyle
gidecek” denebilecek sorunlar deðil; küçük
yaþlarda çalýþmaya baþlamamýzýn da, iþsizliðin de, aðýr çalýþma koþullarýnýn da sebebi
ortaktýr; kapitalizm. Kapitalizm dünyaya egemen oldukça önemli olan toplum için üretmek olmayacak. Üretimin amacý
toplumun geliþmesi, yaþam koþullarýnýn iyileþmesi olmadýkça, iþsizlik de olacak, aðýr çalýþma koþullarý da. Kapitalizmi
ortadan kaldýrýrsak bütün bu sorunlarýmýzý
çözebiliriz ve bunu ancak bir devrimle gerçekleþtirebiliriz; devrimi gerçekleþtirir, kapitalistlerin iktidarýna el koyar, fabrikalarý,
atölyeleri kamulaþtýrýrsak; iþte o zaman özgürce kendimiz için çalýþabilir, herkese iþ
bulabiliriz.
Genç emekçiler, genç iþsizler! Genç Emekçiler Birliði’nde örgütlenerek devrim
mücadelesini yükseltelim. GEB sizi sokaða, kavgaya, devrime çaðýrýyor!
GENÇ EMEKÇÝLERDEN
FÝLM GÖSTERÝMÝ
Genç Emekçiler Birliði olarak, 23 Aralýk Pazar günü, Gazi
mahallesinde bulunan Emeðin Dünyasý gazetesinin etkinlik salonunda, bir film gösterimi gerçekleþtirdik. Genç iþçi ve emekçilere gösterilen film, 1960’lý yýllarda çekilen ve iþçi sýnýfýnýn
haklarýný ele alan ilk filmlerden olan, “Karanlýkta Uyananlar” filmiydi.
Film bir boya fabrikasýnda iþçilerin patronlara ve kendi içlerindeki hainlere karþý verdikleri mücadeleyi anlatýyor. Filmde sürekli sendikal örgütlenme çaðrýsý ve örgütlü olamayan iþçinin
patron karþýsýnda nasýl zayýf kaldýðý ifade ediliyor. Daha sonra fabrikanýn yabancý bir þirkete satýlmasý gündeme geliyor ve iþçilerin
aylarca maaþlarý ödenmiyor. Sendikal örgütlenmeye karþý olan iþçiler de, koþullar artýk dayanýlmaz hale gelince birlikte olmanýn
bilincine varýyor ve grev kararý alýyorlar. Film bitiminde grevin
neyle sonuçlandýðý tam ifade edilmemiþ, sadece yabancý bir þirkete satýlan fabrikanýn iþçileri, ödenmemiþ maaþlarýný almak için 20
gün boyunca fabrikayý kendileri için çalýþtýrmalarý ile bitiyor.
Film gösterimi bittikten sonra, film üzerine sohbet ettik ve
bugüne dair kendi adýmýza dersler çýkardýk. En baþta genç olan
iþçilerin örgütlenmesinin ne kadar önemli olduðunu ve mücadeleyi genç iþçilerin omuzladýðýný ve omuzlamasý gerektiði üzerine
vurgu yaptýk(Filmde aile babasý olan iþçilerin greve ve sendikaya
katýlma konusundaki kararsýzlýklarý da iþlenmiþ.) Sonrasýnda en
az örgütlenme kadar, ne için örgütlenmek gerektiðinin de önemli
olduðunu vurguladýk. Ýþçileri iþsizlik belasýndan, yoksulluktan ve
sefaletten kurtaracak olanýn hangi sistem olduðunu iyi ifade etmemiz gerektiði üzerine durduk.
Ýþçilerin yalnýzca iþçi sýnýfýna güvenebileceði ve sermaye sý-
nýfýndan bir þey ummamasý gerektiði de ifade edildi.
Filmde iþlenen konulardan biri de yabancý sermayenin ülkeye girerek, ciddi bir iþsizlik sorununu doðurmasýydý. Bu süreci bugün de yaþamaktayýz. Özelleþtirmeler yoluyla iþçilerin nasýl
iþlerinden olduðunu ve daha az ücrete çalýþtýrýldýklarý üzerine de
konuþtuk.
Genç emekçilerle olan sohbetimizi, iþçi gençliðin örgütlenme sorununu çözmesi gerekenin, yine bilinçli genç emekçilere
düþtüðünü ve bu konuda genç ve bilinçli tüm iþçilerin görev üstlenmesi gerektiðini ifade ettik. Genç iþçilerin örgütlenme sorunlarýný ele alan ve “Genç Ýþçiler Buluþuyor” adýnda daha büyük
bir etkinliði önümüze koyarak sohbetimizi sonlandýrdýk.
Genç emekçiler; örgütlenip kapitalist sömürüye karþý mücadeleyi yükselterek özgürleþebiliriz.
Gazi Mahallesinden Bir GEB’li
R
O
Y
Ü
R
Ü
D
L
Ö
Ý
R
E
ÝL
Ç
ÝÞ
M
KAPÝTALÝZ
“Dünyada günde yaklaþýk 1 milyon emekçi iþ kazasý geçiriyor. 5.500 emekçi iþ kazasý, meslek hastalýklarý nedeniyle hayatýný kaybediyor.”
Kapitalist toplumda burjuvazi, nasýl daha çok para kazanabileceðinin
en küçük ayrýntýsýna kadar hesabýný yaparken, emekçiler ölmeye devam
etmekte ve yüz binlerce iþçi-emekçi hala önlem alýnmaksýzýn, saðlýk güvencesi olmadan çalýþtýrýlýyor. Savaþta bile bu kadar çok ölüm gerçekleþmezken, biz bu sisteme neden sesimizi çýkarmýyoruz? Sesimizi
çýkarmamýz için sýranýn bize gelmesini mi bekliyoruz? Biz üreten iþçi-emekçi sýnýfýnýn; üretmeyip, tüketen ve dünyanýn bütün zenginliklerini elinde biriktiren asalaklar sýnýfý olan burjuvaziye ihtiyacý yoktur. Henüz
hiçbir þey için geç deðilken, Genç Emekçiler Birliði’nde örgütlenmeli ve
bizi sömüren, kanýmýzý içen sermaye sýnýfýnýn kalelerini yýkmak için, anti-kapitalist, anti-faþist bir mücadele ile iþçi sýnýfýnýn iktidarý için mücadele etmeliyiz.
Denizler’den Seyitlere GEB Yürüyor, Devrim Büyüyor!
Nurtepe’den GEB’li Bir Ýþçi
9
SERMAYENÝN P
ARLAK FÝKRÝ:
“SERBEST KIYAFET”
Eðitimin yapýsý serbest kýyafetten önce de sýnýflýydý; sadece bu uygulamayla da bu
durum daha da derinleþecek.
Bu konuda gençliðe düþecek
görev eðitimin sýnýflý yapýsýný
yok etmektir; bu da ancak devrimle gerçekleþebilecektir.
10
Þu sýralar gündemimizi epey meþgul eden, liselilerin de en çok konuþtuðu konu “serbest kýyafet uygulamasý”.
Yasa tasarýsý kabul edilen ve önümüzdeki sene uygulanmaya baþlayacak- kimi okullarda baþlanmýþ- olan bu
tasarýnýn altýnda yatan sebeplerin kirli
olduðunun herkes farkýnda. Þurasý açýk
ki, devlet öðrencilere “Bunlar okul kýyafetlerinin içinde çok bunaldý, biraz
serbest kalsýnlar da rahatlasýnlar” diyerek bu yasayý çýkarmadý.
Peki öðrenciler rahatlasýnlar diye
çýkarmadýysa bu yasa hangi amaçla çýkarýldý? Þimdi bazýlarýmýzýn aklýna “var
olan sýnýf farklýlýklarýný okullara da
yansýtmak amacýyla çýkarýlmýþ olabilir”
cevabý gelebilir. Evet, zaten yaþamýn
her alanýnda mevcut olan bu ayrým;
þimdi okullarda küçük yaþtaki çocuklar
da dahil hepimize yansýyacaktýr. Öðrencilerin yerleri daha okula baþladýklarý gün belli olacaktýr. Burjuva
çocuklarýyla emekçi çocuklarý arasýndaki çizgi okullarda da belirgin hale gelecektir. Ama sorun bu deðil. Biz zaten
hayatýmýzýn her alanýnda bu sýnýf çeliþkilerini yaþýyoruz. Zengin – fakir ayrýmý sýralara da yansýyacak, gibi itirazý
olanlara Milli Eðitim Bakaný ne dedi?
“Merak etmeyin, zengin ve fakirlerin
çocuklarý zaten ayný okullara gitmiyor”. Çok doðru söyledi bakan, bizim
okullarýmýz bile farklý gerçekten de. Yani serbest kýyafet uygulamasý, sýnýf
farklýlýklarýnýn çok küçük bir kýsmýný oluþturuyor. Kimileri özel okullarda, en
iyi þartlarda okurken, okula lüks arabalarla býrakýlýrken, kimimiz de dolmuþ
parasýný nasýl bulacaðýmýzýn derdini yaþýyoruz. Bazýlarýmýz yan gelip yatarak
gelecekteki “patron” konumuna hýzla ilerlerken, bazýlarýmýz da hem okul paramýzý çýkarmak hem de ailelerimize
destek olmak için çýraklýk yapýyoruz,
çalýþýyoruz. Ya da birimiz kantinden
hiçbir þey yiyemezken, birinin bir simit
bile alýp yemesi bize sýnýflarýmýzý hatýrlatabiliyor. Kýsacasý sýnýflý toplumlar
var olduðundan bu yana sýnýf farklýlýklarý da her zaman vardý ve sýnýflar ortadan kaldýrýlmadýðý sürece de var
olacaktýr.
Þimdi serbest kýyafet uygulamasý
baþladýðýnda nelerle karþýlaþacaðýz, bu
konuya göz atalým. Kim güvenli olmayan bir yerde okumak ister? Öðrencilerle dýþarýdaki insanlarýn arasýndaki
fark nasýl anlaþýlacak? Olayýn bir baþka boyutu da bu. Þu an bile güvenli olmayan okullarýmýz bu uygulama ile bir
kez daha güvensiz bir hale gelecek. Þu
an okullarýmýz da bulunan polisler ile
iþbirliði halinde yürütülen gençleri uyuþturma faaliyeti þimdi alenen yapýlýr
hale gelecek. Uyuþturucu satanlar okullarýmýza rahatça girebilecekler.
Bu konunun bir baþka boyutu da
þöyle; serbest kýyafet deniliyor ama bu
kavram kime ve neye göre þekilleniyor? Vücut hatlarýný belirten kýyafetler,
diz üstü etekler, kýsa kollu ve askýlý
bluzlar, dar paça pantolonlar yasak.
Serbestlik bu uygulamanýn neresinde?
Bu saydýðýmýz þartlarý göz önüne aldýðýmýzda topluma dayatýlan gericiliðe
baþta kadýn öðrenciler olmak üzere bütün gençliðin hapsedilmeye çalýþýldýðýný görüyoruz.
Yazýnýn en baþýnda sormuþtuk; bu
uygulamanýn ortaya çýkýþ amacý nedir
diye, hepimiz kapitalizmin tekelleþme
ile birlikte çürümeye doðru gittiðinin
farkýndayýz. Bir yanda gittikçe yoksullaþan halklar, bir yanda daha da zenginleþenler; bir yanda iþten çýkarmalar,
maaþlarda kesintiler, bir yanda sürekli
zam gelen faturalar, kiralar, elektrik,
doðalgaz vs... Maðazalarýn depolarýnda
biriken ve çürümeye yüz tutan ürünler
gitgide artarken, kapitalistler de daha fazla kar istiyorlar. Bu
durumda akýllarýna parlak bir fikir gelmiþ olacak ki, öðrencileri “pek mutlu edecek” bir haberle karþýmýza çýktýlar. Yasa tasarýsýndan bahsettiler ve komik denebilecek kadar kýsa
bir süre sonra yasa kabul edildi. Her gün farklý kýyafetler
giymek isteyecek öðrenciler ve aileleri her hafta sonu maðazalara akacak, yýlda bir yapýlan okul kýyafeti alýþveriþi her
hafta, her ay yapýlacak. Bu kýyafetleri kimler alabilecek? Yine burjuvalarýn çocuklarý. Yani bu durumdan en karlý çýkacak olanlar büyük markalar, tekeller ve sermaye sýnýfý
olacak. Belirtilen kurallara göre kýyafet hazýrlayýp, pazarlamalarýný yapacaklar. Peki her gün deðiþik bir kýyafet demek
olan serbest kýyafet uygulamasýnda kýyafeti olmayan ya da
alamayan çocuklar ne yapacak? Belki utanacak, sýkýlacak,
bu yüzden okulunu býrakacak ve çalýþmaya baþlayacak, belki ailesiyle kavga etmeye baþlayacak; çocuðuna istediði ayakkabýyý alamadýðý için intihar eden iþsiz anne-babalarý
düþünün; bu uygulamanýn farklý sonuçlarý mý olacak?
Öðrenci gençliðin büyük bir kýsmý serbest kýyafet uygulamasýnýn altýnda yatan kirli planlarýn farkýndadýr. Bu planlarýn bütün kirli yanlarý sokakta, okulda her yerde herkese
teþhir edilmelidir. Ama bunu yaparken öðrenci gençliðe götüreceðimiz politikalar çok önemlidir. Bu konuda söylenecek
söz, “Serbest Kýyafete Hayýr” vb. þeyler olmamalýdýr. Okul
formalarý olduðunda bu ayrýmlar yok muydu? Okula forma
ile giderken hiç sorun yaþamýyor muyduk? Eðitimin yapýsý
serbest kýyafetten önce de sýnýflýydý; sadece bu uygulamayla da bu durum daha da derinleþecek. Bu konuda gençliðe
düþecek görev eðitimin sýnýflý yapýsýný yok etmektir; bu da
ancak devrimle gerçekleþebilecektir. Gençliðin etrafýnda birleþeceði þiar “Gençlik Devrimle Özgürleþecek” olmalýdýr.
Gençlik eðitimdeki tüm sýnýfsal çeliþkilerin çözülmesinin tek
koþulunun devrim olduðunu bilmeli ve buna göre hareket etmelidir.
Ankara’dan Liseli DÖB’lü Öðrenciler
“ALÝ TOPU AT”
CÜMLESÝ ARTIK SOSYALÝZM PROPAGANDASI SAYILABÝLÝR!
Merhaba Genç Yoldaþlar;
Eminim Þeker Portakalý kitabýný birçoðunuz biliyorsunuzdur. Yakýn zamanda bir 7.sýnýf öðretmeni öðrencilerine “performans ödevi” olarak kitabý
okumalarýný söylüyor. Öðrencilerden birinin velisi kitabýn ‘’ Türk örf ve adetlerine uygun ‘’ olmadýðý, “çok
fazla küfür ve argo sözcük barýndýrdýðý” ve bu sözcüklerden sonra “Bunlarý kullanmak için yaþýn çok küçük,
hiç hoþ deðil” gibi telkinlerin yer almadýðý, bahanesiyle Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüðü’ne dilekçe veriyor, öðretmen hakkýnda soruþturma açýlmasýný istiyor ve
soruþturma açýlýyor. Ýþin komik tarafý bu kitap, Milli
Eðitim Bakanlýðý tarafýndan belirlenen 100 Temel Eser
içerisinde.
Komikliklerin ardý arkasý kesilmiyor, bu sefer de
J.Steinbeck’in “Fareler ve Ýnsanlar” kitabýný, Ýzmir Ýl
Milli Eðitim Müdürlüðü Kitaplarý Ýnceleme ve Deðerlendirme Komisyonu “sakýncalý” buluyor ve sansürlenmesini istiyor. Tesadüfe bakýn ki, bu kitap da 100
Temel Eser içerisinde.
Evinde “Komünist Manifesto” ve Marx, Engels, Lenin’in kitaplarý bulunan insanlarýn, devlet tarafýndan
“terörist” ilan edilerek, tutuklanmasý artýk sýkça duyduðumuz, neredeyse alýþtýðýmýz bir durum olmuþtu.
Böyle bir ülke de, bunlarýn yaþanmasý þaþýrtýcý mý? Aslýnda hiç þaþýrmadým. Bu gidiþle artýk “kitap okumak”
baþlý baþýna bir “suç” haline gelecek. Herhalde bundan sonra “Ali, topunu arkadaþlarýyla paylaþtýðý, beraber oynadýklarý için”, “Ali topu at.” cümlesi “sosyalizm
propagandasý” sayýlacak, Ali’yi de tutuklayacaklar.
Belki komik geliyor, bunu okurken gülüyorsunuz;
ama bu haber gerçek. Dünya Klasiklerine de sansür
uygulanmaya baþlanmasý, hatta yasaklanmasý, eðer elimiz kolumuz baðlý oturursak gerçek olacak.
Ankara’dan bir Genç Yoldaþ Okuru
11
GENÇLÝK DEV
12
18 Aralýk ve sonrasýnda ODTÜ’de
yaþananlar bir anda herkesin konuþtuðu
tek konu haline geldi. Banka kuyruðunda bekleyenlerden, otobüslere; televizyondaki tartýþma programlarýndan,
sosyal medyaya kadar her yerde herkes
ODTÜ’yü konuþuyordu. Peki, bu eylemin gölgesinde kalan, ayný gün Ankara’da yapýlan bir baþka eylemden
haberiniz var mý? Ankara’nýn en lüks
bölgesinde çalýþan emekçiler oradan evlerine gitmek için otobüs beklerken, soðukta otobüsler saatlerce gelmeyince, 2
bin emekçi Ankara’nýn en iþlek caddelerinden birinde yolu “Ya otobüs gelecek
ya Gökçek gelecek” diyerek kesiyor;
tam iþ çýkýþý saatine denk gelen bu eylem o kadar etkili oluyor ki, “müdahale
etmek(!)” için yola çýkan polisler bile
eylem yerinden kilometrelerce ötede
trafiðe sýkýþýp kalýyor. Belediyenin göndermek zorunda kaldýðý boþ otobüslerin
gelmesiyle eylem sona eriyor.
En son söylenecek olaný en baþta
söyleyelim; bu kesiþen iki eylem kitlelerin taþýdýðý devrimci potansiyelin bir
göstergesidir. Emekçiler, gençler devrimcidir. Kendiliðinden geliþen bu eylemler, buna ODTÜ’ye destek
eylemlerini, 19 Aralýk, Maraþ, Roboski
eylemlerini de katmak gerek. Devrimin
güçlü bir nesnel zemini var ve gençlik,
emekçiler devrim istiyor!
Devrim neden güçlüdür?
Sovyetler Birliði’nin daðýlmasýyla
beraber, kapitalizmin “tarihin sonunu”
ilan etmesinin üzerinden çok sular aktý. Yüzyýllardýr iktidarýný sürdüren bir sýnýf, en büyük düþmanýný yendiðini ve
sonsuzluðunu ilan ettikten birkaç yýl
sonra, birleþik ordusu NATO 21. yüzyýlý “ayaklanmalar yüzyýlý”, kendi varlýk
sebebini ise “ayaklanmalarýn bastýrýlmasý” olarak ilan ediyor, aradan bir süre daha geçtiðindeyse neredeyse ayda
bir konusu “Ne yaparýz da paçayý kurtarabiliriz?” olan büyük toplantýlar düzenlemek; hatta bu toplantýlarý
“güvenlik” sebebiyle yer altýnda veya
kimsenin yanlarýna gelemeyeceði yerlerde yapmak zorunda kalýyorlar. Ne kör
talih! Bütün ihtiþamýyla, bütün servetiyle en tepede bulunanlar, gittikleri her
yerde halklarýn “Hoþ geldiniz” ayaklanmalarýyla karþýlanýyorlar.
Her sömürücü sýnýfýn kaderinde
yükselmek ve oradan tepe taklak yuvarlanmak vardýr. Kapitalistlerin yükseliþi
çok hýzlý ve görkemli oldu; çöküþleri de
bir o kadar hýzlý ve görkemli oluyor. Öyle uzaklara gidip, Latin Amerika’daki
halk hareketlerinden, Avrupa’dan, Mýsýr’dan, Tunus’tan bahsetmeyelim; sadece son birkaç ayda bu topraklarda
yaþananlar bile bütün emekçilerin ve
gençlerin bir þekilde, baþka bir koldan
kapitalistler ve onlarýn faþist devletiyle
bir kavganýn içinde olduðunu gösteriyor. Ýþte bu olanlar, kitlelerin artýk eskisi gibi yönetilmek istemediklerini ve
egemenlerin de eskisi gibi yönetemediklerinin göstergesidir. Bir egemen sýnýf her yerde kendisine yönelik
hareketlerle karþýlaþýyorsa ve sadece polisiyle, jandarmasýyla, yargýsýyla onlara
saldýrmaktan baþka bir þey yapamýyorsa, en tepesindeki adam yanýnda 3800
polis olmadan bir üniversiteye bile giremiyorsa, bunun bir tek adý vardýr; yaþadýðýmýz dönem devrimci bir dönemdir.
Çünkü baþka hangi koþullar kitleleri bu
kadar çabuk ve öfkeli sokaklara çýkartabilir? Dünyada ve bu topraklarda
gençliði, emekçileri sokaklara iten nesnel koþullar bize devrimin güçlü olduðunu ve devrimin nesnel zemininin ne
kadar uygun olduðunu gösteriyor.
Nesnel Koþullarýn Uygunluðu
Yeterli midir?
Ýþte kritik soru bu. Madem koþullar
devrimci, kitleler devrimci; eksik olan
ne? Bu öyle dokunup geçerek, etrafýndan dolaþarak, süslü sözlerle geçiþtirilemeyecek bir sorudur.
Bu soruya yanýt vermeden önce,
ODTÜ eylemlerinden sonra bir akademisyenin ODTÜ öðrencilerine yönelttiði soruyu aktarmak yerinde olacaktýr.
Eylemlerden bir- iki gün sonra þunu sormuþtu öðrencilere; “Eðer Erdoðan ODTÜ’ye gelmemiþ olsaydý, biz bugün ne
yapýyor olacaktýk?”
Cevabý olmayan bu soru, kendiliðindenliðin göstergesidir. Gençlik, herkesin gündemine oturacak, bütün
gözleri üstüne çevirecek güce sahip, bunu bir kez daha gördük. Bunun yanýnda
birçok kitle gösterisinin ve devrimci eylemliklerin hala kendiliðinden bir karakter taþýdýðý da bir gerçek. Bu eylemlerin,
ayaklanmalarýn çok güçlü nesnel zemini var. Yoksa bu kadar uzun süreli ve
tekrar tekrar ortaya çýkamazdý. Ama bu
gücün eyleme dönüþmesi için eðer yalnýzca karþý- devrim cephesinin hareketlerini bekliyor, kendi çizgimizi
oluþturamýyorsak; bu politik alanda burjuvazinin peþinden sürüklenmek anlamýna gelir Sürüklenmek demekse, bizi
sorunlarýmýzýn çözümüne, devrimci politikaya deðil, “sistem içi muhalefet”
çizgisine götürür. Ve bu sorun sadece
gençliðin deðil: Sendikalardan tutun da
kadýnlarýn sorunlarýna kadar her yerde
bir eksiklik olarak karþýmýzda durmaktadýr. Sonuçta nesnel koþullar ne kadar
uygun olursa olsun, kendiliðindenlik aþýlmadýðý sürece baþarýlý bir devrimi
yapmak mümkün deðildir.
Ne Yapmalý?
Her þeyden önce bahsettiðimiz baþarýlý bir devrimden bahsederken, emekçilerin ayaklanmalarýnýn sonunda ve
devrimlerinin sonunda politik iktidarýn
sahibi olmasýndan bahsediyoruz. Ve bu
konuda dün yaþananlar, yarýn yaþanacak
olanlar için çok önemli dersler taþýyor.
Bunlardan ilki, yukarýda da bahsettiðimiz politik derslerdir. Eðer sorunlara
gerçek çözümler isteniyorsa “muhalefet” çizgisi aþýlmalýdýr. Peki, nasýl aþýlacak? Yerine ne konacak?
Bu sorunun cevabýna, sýnýflarla baþlamak gerek. Madem yaþadýðýmýz sistem kapitalizm, o zaman esas olan iki
sýnýf ve onlarýn arasýndaki iliþkidir; bir
yanda kapitalistler ve onlarýn politik çiz-
VRÝM ÝSTÝYOR!
gisi, bir yanda da iþçi sýnýfý ve onun politik çizgisi. Burada artýk “orta yol”
yoktur, ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, politikalarýn altý ne kadar “süslü” cümlelerle dolarsa dolsun, ya
kapitalistlere hizmet edecek, onlarýn iktidarýný koruyacak ve bugün yaþananlarýn devam etmesi istenecektir; ya da
kapitalistlerin tarihsel karþýtý olan iþçi
sýnýfýna güç verecek, onun devrim ve
sosyalizm mücadelesine katký saðlayacaktýr. Bu ise ancak, sorunlarýmýzýn temel sebebine inerek, sorunlarýmýzýn
tümünün kapitalistlerden ve onlarýn faþist devletinden kaynaklandýðý bilinciyle bir mücadele örgütleyerek olabilir.
Peki, sadece bu bilinç yeter mi? Hayýr,
yetmez! Bu bilincin yaný sýra güncel
mücadelede, reformistlerin ve oportünistlerin, ya da kýsaca ortalama solun
yaptýðý gibi; “somut çözümler sunmak”
adýna muhalefet etmek bizi bir sonuca
götürmez. Bu politik hat, devrimci durumun olduðu yerde bir tek anlama gelir; kapitalistlere güç vermek, onlarý
korumak.
Bir diðer yol ise; devrimi yarýn gerçekleþecek bir umudun hayali olarak deðil, bugünün gerçeði, temel sorunu ve
hedefi olarak görmektir. “Somut çözümler” isteniyorsa eðer; iþte somutlarýn en
somutu, her devrimin en temel sorunu
iktidar sorunudur; ilk hedef kapitalistlerin iktidarýný devrimle yýkmak olmalýdýr. Ancak faþizmi yýkarak, polisin
sadece okullarýmýzdan ayrýlmasýný deðil, polisin, ordunun daðýtýlmasý saðlanabilir; ancak böyle YÖK tamamen
ortadan kaldýrýlabilir ve ancak böyle
cumhurbaþkanýnýn atadýðý rektörlerin
deðil, çalýþanýyla, akademik personeliyle ve öðrencisiyle beraber yönetilen,
gerçekten bilimsellikten bahsedebileceðimiz, Özerk- Demokratik Üniversiteler kurulabilir. Ya da genç emekçiler,
kapitalistlerin daha fazla artý- deðer üretmesi için en aðýr koþullarda, günde
12-14 saat sendikasýz, sigortasýz, kayýt
dýþý çalýþýyorsanýz ve bu kapitalistlerin
kendi yasalarýna bile aykýrý olmasýna
raðmen, devletin hiçbir kurumu kýlýný
dahi kýpýrdatmýyorsa, bunun sebebi iktidarýn kapitalistlerde olmasýndandýr. Çözüm kapitalistlerin iktidarýný bir
devrimle yýkmakta ve halk iktidarýný
kurmaktadýr. Bu, “üzümü yemektense”,
“baðcýyý dövmekle” ilgilendiðimiz için
deðil; “üzümü yemenin” tek yolunun
“baðcýyý dövmek” olmasýndandýr.
Yaþananlardan çýkartýlmasý gereken
ilk ders; gençliðin devrimi hedeflemesidir.
Derslerden biri de pratiðe dairdir:
ODTÜ çatýþmalarý gençliðin pratik mücadele konusunda çözümler üretmesi
gerektiðini bir kez daha ortaya çýkardý.
Kapitalistlerin güçleri, uzun zamandýr
kitle eylemlerinden dersler çýkartýyor ve
bunlarý uyguluyor; gençlik de, eðer devrimi istiyorsa, artýk okulu, mahallesi,
meydaný hiç fark etmez, buralarda büyük çatýþmalar yaþayacaðýný düþünerek
hareket etmelidir. Her gün her yerde, bir
þekilde çatýþmalar çýkýyor ve devlet güçleri hep ayný taktiði uyguluyorlar; artýk
o barikatlarý yýkýp geçmenin günü gelmedi mi? Kendi okullarýmýzý, mahallelerimizi, sokaklarýmýzý onlardan daha
iyi biliyoruz ve yalnýzca bu “bilme” ve
“mekana hakim olma” avantajýný kullanmak bile, bizi “çatýþmayý kazanan”
konumuna getirebilir. Bu sorunun çözümü baþka bir zaman daha detaylý olarak
ele alýnabilir ve alýnmalýdýr da; ne olursa olsun gençlik yaratýcýlýðýyla buna her
yerde farklý çözümler üretebilir, üretmelidir!
Bir diðer konu ise þudur; devrimi
baþarmak için örgütlenmemiz gerçeðidir. Gençlik her yerde kendi örgütlülüklerini kurmalýdýr; 3 kiþi, 5 kiþi, hiç fark
etmez; kendini hiçbir þeyle sýnýrlamayan, kendi kararýný veren, hýzlý, esnek
örgütlenmelere ihtiyaç her gün kendini
daha fazla dayatýyor. Bunlarý fakültelerde, mahallelerde, atölyelerde kurmak ve
birbirleriyle bað kurmalarýný, emekçilerle, Kürt halkýyla beraber hareket etmelerini saðlamak; iþte günün en acil görevi
budur. Sokak savaþlarýný kazanmak da,
okullarýmýzdan faþistleri, polisleri kovmak da, parasýz, bilimsel bir eðitim de,
genç emekçilerin özgürleþmesi de ancak
böyle saðlanabilir.
“Devrimler, ezilenlerin bayramýdýr”
diyordu Marx, bayram günü hiç bu kadar yakýn olmamýþtý.
13
ODTÜ’YE DESTEK HER YERDE
Geçtiðimiz günlerde Orta Doðu Teknik Üniversitesi öðrencilerinin gerçekleþtirmiþ olduðu eyleme dört bir yandan
destek geldi. Destek amaçlý eylemlerde
öðrencilere, ODTÜ’lü akademisyenlere
destek verilirken, YÖK yasa taslaðý ve
AKP’nin politikalarý eleþtirildi.Ankara’da
Eðitim Sen 5 No’lu Þube’nin çaðrýsýyla
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde öðrenciler ve akademisyenler, Ýstanbul’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi öðrencileri, Pamukkale Üniversitesi Mimarlýk Fakültesi önünde toplanan öðrenciler ve Karadeniz Teknik
Üniversitesi öðrencileri YÖK yasa tasarýsýný ve ODTÜ’yü kýnayan rektörlerini
protesto etti. Kocaeli Üniversitesi’nin Umuttepe Kampüsü’nde protesto gösterisi
yapýldý. Okunan basýn bildirisinde ODTÜ
öðrencilerini yaptýklarý eylemden dolayý
kýnayan üniversiteler eleþtirildi. Van Yü-
14
züncü Yýl Üniversitesi’nde öðretim üyeleri ODTÜ’de yaþanan polis terörünü
protesto etti. Ýstanbul’da ODTÜ’ye destek için yürüyüþ yapýldý. Yýldýz Teknik Üniversitesi
Beþiktaþ
Kampüsü’nde
toplanan kitle sloganlar atarak Beþiktaþ’a
kadar yürüdü. Burada basýn açýklamasý
yapan kitle rektörlerinin süreçteki tutumuna tepki gösterdi ve rektörlerini istifaya
çaðýrdý. Galatasaray Üniversitesi’nden
139 öðretim üyesi yayýnladýklarý bildiride
ODTÜ’lü akademisyen ve öðrencilerin
yanýnda yer aldýklarýný bildirdiler. Ayrýca
300 öðrenci rektörlük binasýnýn önüne gelerek ODTÜ’yü kýnayan rektör Prof.Dr
Ethem Tolga’yý protesto etti. Yürüyüþe
birçok örgütün yaný sýra Fenerbahçe Sol
Açýk ve Beþiktaþ’ýn Çarþý grubu destek
verdi. Akdeniz Üniversiteli öðrenciler de
Akdeniz Üniversitesi Olbia Çarþýsýnda
AKP iktidarýnýn baskýcý politikalarýný ve
savaþ çýðýrtkanlýðýný protesto ettiler. Muðla Üniversitesi öðrencileri ODTÜ’ye destek amaçlý düzenlediði eylemde
‘’Yandaþlar AKP’nin, Muðla ODTÜ’nün
yanýnda’’ pankartý açtýlar. Ege Üniversitesi öðrencileri ODTÜ’deki polis þiddetine
tepki gösterdi. Sloganlarla öðrenci çarþýsýna yürüyüp burada bir basýn açýklamasý
yaparak ODTÜ’ye desteklerini dile getirdiler. Eskiþehir’deki bir grup üniversite
öðrencisi, ODTÜ’de yaþanan olaylar nedeniyle üniversitelilere destek eylemi
yaptý. Çeþitli öðrenci örgütlerinin öncülüðünde Adalar’da gerçekleþen eyleme, çok
sayýda üniversiteli katýldý. ODTÜ’de Baþbakan Erdoðan’ý protesto eden öðrencilerden 12’sinin gözaltýna alýnmasýna tepki
gösteren grup, sloganlar atarak yürüyüþ
gerçekleþtirdi. ODTÜ’de yaþanan olaylar
yankýsýný sürdürürken ODTÜ’ye bir destek de Kuzey Kýbrýs’tan geldi. ODTÜ Kuzey Kýbrýs Kampüsü’nde gerçekleþtirilen
eylemlerde ODTÜ’ye destek verildiði açýklandý ve Türk hükümetinin eðitim politikalarý eleþtirildi. Eylem yoðun bir
katýlýmla gerçekleþti. ODTÜ’ye bir destek de TMMOB’dan geldi. Yapýlan açýklamada “Polisin bu saldýrýsýný kýnýyor,
bilimsel, özerk, demokratik üniversite için
mücadele ederken saldýrýya uðrayan ve
saldýrýlara direnen öðrencilerimizin ve akademisyenlerimizin yanýnda olduðumu-
zu belirtiyoruz.” dendi. Kiev’de bir grup
Türk Konsolosluðu önünde ODTÜ öðrencilerine destek vermek amacýyla eylem
yaptý. Ayrýca RedHack, yeni yýlýn ilk saatlerinde YÖK’ün resmi sitesini hackleyerek ODTÜ eylemine selam gönderdi.
Ayrýca ODTÜ öðrencilerine karþý bildiri
yayýnlayan Bitlis ve Yozgat üniversitelerinin de sitelerini hacklediklerini duyurdular. RedHack YÖK sayfasýna býraktýðý
bildiride þu ifadelere yer verdi; “Baþbakan’a tavsiyemiz 3500 polisle deðil, 350
puan alarak ODTÜ’ye girmeyi denesin ;)
Duyduk ki “haraç” mafyasý YÖK, ODTÜ’yü kýnýyormuþ. :) ODTÜ bir kaledir!
68’den bu güne parasýz bilimsel eðitim isteyenlerin, Mahir’lerin, Deniz’lerin, Ýbrahim’lerin, Sinan’larýn, Taylan’larýn ve
daha birçok devrimcinin, ‘holding patronlarýný’ kampüse sokmayanlarýn, emperyalist ajanlarýn “arabasýný” yakanlarýn,
okulunda ticaret istemeyenlerin, yumurta
ile þeytan taþlayanlarýn, Uzay’a komþu
devletleri tehdit etmek, savaþ çýkarmak için deðil bilim için “uydu” gönderenlerin, okulda dizilerden bahsetmeyen, ülke
sorunlarýna kafa yoranlarýn, karizma, para kazanmak, “mevki” için arkadaþ satmayan, arkadaþý için ölüme, idam
sehpasýnda kendi sehpasýna tekme atanlarýn,”dünyanýn sonu geldi” “ideolojiler
öldü” diyerek gençliði uyutmaya çalýþanlara “nanik” yapanlarýn diktatörlere, padiþahlara, elinde jop bulunanlara “kral
çýplak” diyerek dalga geçenlerin, orantýsýz “þiddet” gösterenlere “orantýsýz” zekâ
gösterenlerin yýkýlmaz kalesidir! ODTÜ
kaledir! Anadolu gibi, surlarýný aþmak için sadece güç ve zekâ deðil; onur, namus
cesaret gereklidir! Ýnsan olmak gereklidir! ODTÜ bir kaledir ve Redhack onun
sýradan bir neferidir!
“BU SATIRLARI AÐLAYARAK YAZIYORUM!”
Biliyorum artýk kelimelerin kifayetsizliðini… 28 Aralýk
2011 tarihinde Uludere’nin Roboskî köyünden sýnýr ticareti yapan 34 köylü, dönüþ yolunda TSK’ye ait F-16 savaþ uçaklarý tarafýndan bombalandý. Bombalarýn etkisiyle köylülerin kimi
sýðýndýklarý kayalýklarýn altýnda kalarak can verdi, kimi ise kurtulma umudu ile el ele tutuþtuklarý sýrada bedenleri parçalandý.
Çoðunluðu çocuk 34 kiþi hayatýný kaybetti. Aileler, parçalanan
insan bedenlerini, katýrlarýn üzerine yükleyerek taþýmak zorunda kaldý. Katliamýn olduðu günlerde sýnýr ticareti serbestti. TSK
bu durumdan haberdardý. 28 Aralýkta Gülyazý Köyü tabur komutaný sýnýr ötesine giden 34 insanýn kaçaða gittiðini biliyordu.
Geri dönerken jetler tarafýndan bombalanmaya baþlandý. Acý bir
korku vardý. Bombalanan 34 kiþinin hemen hemen hepsi akraba
idi. Hangisine koþacaðýmýza, hangisi için gözyaþý dökeceðimize
þaþýrdýk. Ben kendim aylarca bu kaybediþin etkisi altýnda kaldým. Hatta buna bir yýl da diyebiliriz. Kabullenilemeyecek bir
vahþet. Öfke, acý, hüzün hepsi bir arada… Ömür boyu kanayacak olan bir yaram var. 34 insanýn hayatýný kaybettiði haberi uzun saatler medyada yer almadý. Bu yaramýzý daha çok kanattý.
Bu katliama bu vahþete sessiz kaldýlar. Nasýl bir vicdandýr anlayamýyorum. Daha neler var aslýnda içimden kopup kopup gelen
ve anlatmak istediðim.
ROBOSKÎ katliamýnýn birinci yýlýný geride býraktýðýmýz þu
günlerde katil ve failler belli olduðu halde devlet korumasý altýnda olduðunu görmek içimizi acýtýyor; bu da þu soru iþaretlerini
doðuruyor: Acaba AKP bir terör örgütü olabilir mi? Bir halk neden kaçakçýlýk yapmak zorunda kalabilir? Bu noktada demokratik bir devletin birinci görevi halkýný korumak ve kimsenin kesin
bir þekilde “suçlu” olduðunu anlamadan infazýný yapmamakla
yükümlü olmaktýr. 2012 yýlýný geride býraktýðýmýz þu günlerde
teknoloji son sürat giserken, füzelerimiz nokta atýþý yaparken,
gece vakti yolda yürüyen bir kitlenin “terörist” mi “halk” mý olduðunu -sözüm ona- tespit edememesi de ayrýca düþünülmesi
gereken bir þey... Oradaki insanlarýn amacý ticaret, kaçakçýlýk, sýnýr ticareti ya da her ne olursa olsun o ayrý bir tartýþma konusu...
Ancak ne olursa olsun çoðu ufacýk çocuklardan oluþan bir kitlenin üzerine bombalar yaðdýrýlmasý kabul edilebilir bir durum deðildir asla!.. HÝÇBÝR DEMOKRATÝK ÜLKE KENDÝ
TOPRAKLARINDA KENDÝ COÐRAFYASINDA YAÞAYAN
BÝR HALKI SAVAÞ UÇAKLARI KULLANARAK KENDÝ
KENDÝNÝ BOMBALAMAZ... Ancak maalesef ki bunu benim
ülkemde kana susamýþ bir takým koltuk sevdalýlarý yaptý... Katliamdan sorumlu olanlar yargýlanmazken, adalet talebini yükselten aileler saldýrýya uðradý, gözaltýna alýndý, tutuklandý. Uludere
Kaymakamý’na yapýlan saldýrý nedeniyle baþlatýlan soruþturma
kapsamýnda çok sayýda kiþi tutuklandý. Biliyorum artýk kelimelerin kifayetsizliðini çünkü Roboski hala kanýyor... Bu acýyý yazýya dökmek çok zor…
Annelerimizin acýlarý dinmez, kucaklarýndan çocuklarýnýn
fotoðraflarý inmez oldu. Geriye gözü yaþlý anneler ve çaresiz babalar kaldý... Bu satýrlarý aðlayarak yazýyorum! Roboski anneleri siyaha büründü, siyah dýþýnda hiçbir renk giyemez oldular. Bir
umut bekliyorlar; çocuklarýnýn katillerinin cezalandýrýlmasýný istiyorlar, tek talepleri bunlar. Hiçbir özür bunun telafisi olamaz…
“Tazminat deðil, çocuklarýmýzýn katillerini istiyoruz”.
Roboski’den Bir Okur
GÖKYÜZÜNÜ AYDINLATAN 34 YILDIZ
34 ölüden biriymiþim gibi düþün…
Yaþým ya 12 ya da 28, inan daha büyük
deðil. Ölen 34 candan biriyim. Hangisi
deme, sen hangisinin yerine koyarsan iþte kalem senin elinde...Ya öðrenciyim ya
da evine ekmek götürmek isteyen gencecik bir yürek iþte. Ama dönemedim evime, karanlýktý her yan… Yýldýzsýzdý
gökyüzü ve gece sessizdi. Sonra aniden
gecenin karanlýðýný bölen bir ýþýk, kulaklarý saðýr eden bir gürültü koptu...Ve bozuldu gecenin can alýcý sessizliði.
Bombalar yaðdýrdýlar üzerimize, paramparça þimdi küçücük bedenim, kanlar içinde. Acý hissetmiyorum bedenimde,
bedenimi hissetmiyorum beynimle.
Annem, annem nerde? Korkarým karanlýktan gürültüden ve yýldýzsýz gecelerden… Korkarým… Hani daha çocuðum
ya daha 12 yaþýndayým ya korkarým! Düþünmedi beni kimse geceden, karanlýktan, ölümden korkar mý diye
düþünmediler. Genceciktim hayallerim
vardý benim, belki de bir sevdiðim… Bir
daha kavuþamayacaðým sevdiðime, dönemeyeceðim okul sýralarýma, arkadaþlarýma, sokaklarýma ve bir daha asla top
oynayamayacaðým, kavga edemeyeceðim arkadaþlarýmla... Büyük hayallerim
vardý benim… Sabah olmadan dönecektim evime, kazandýðým parayý sayacaktým babamýn eline, kaynayacaktý aþýmýz...
Ama kýzacaktý annem, göndermeyecekti
artýk beni sýr ardýna, bir yaz baþý tamircide çýrak olarak baþlayacaktým iþe. Annemin gül yüzü solmasýn diye. Ama
olmadý...
Þimdi hayalsizim iþte. Sadece hayalsiz deðilim, katilsiz bir cinayetim. Ben
faili meçhul olmak istemiyorum. Sesinizle ses olun bana, beni üniformalý amcalar bombaladý! Emir büyük yerden diye...
Yakalayýn onlarý baþka çocuklarýn, baþka
gençlerin, baþka anne ve babalarýn hayallerini de çalmasýnlar ne olur sesiz kalmayýn bu çýðlýðýma... Bulun katillerimi...
Adana’dan Bir DÖB’lü
15
TACÝZ, TEHDÝT VE
ÜNÝVERSÝTELER
Kadýn yada erkek olmanýz farketmiyor. Doðrudan fiziksel þiddete maruz kalsanýz da sadece bunu okusanýz da bu sizi ‘sorumlu’ yapýyor. Yarýn bir gün böyle bir þeye tanýk olduðunuzda arkanýzý dönüp gidecek misiniz? Eðer duyduklarýnýzdan, okuduklarýnýzdan ya da
þahit olduklarýnýzdan bir parça rahatsýz oluyorsanýz sesinizi çýkarmanýn vakti geldi.
16
Üniversite denilince akla ilk ne gelir? Genellikle ailelerin gýptayla baktýðý,
geleceðin
mimarlarýnýn
mühendislerinin yetiþtiði, her ailenin
çocuðunu göndermek isteyeceði bir okuldur. Bir de giriþ puanlarý yüksek bir
üniversiteyi kazandýðý zaman bir öðrenci, ailesinin gözü arkada kalmaz, kendini ve geleceðini kurtarmýþ gözüyle
bakýlýr. Eðitimi kaliteli, insanlarý kalitelidir; bir anlamýyla öyle görülür. Ama
bu sýrada kimse haberlere yeni yeni
yansýyan taciz olaylarýna bakmaz. Geçen senelerde Türkiye’nin sayýlý bir okulunda okuyan bir öðrencinin kadýn
öðrencilere yaptýðý tehdit ve þantajlarýn
üstü örtülür ve nerdeyse bir yýl sonra iki satýrlýk bir haberi çýkar gazetelere. O
olay okullardaki tacizlere ne ilk örnekti ne de son olacak. Her geçen gün bu
haberleri duymaya devam edeceksiniz.
Geçen günlerde bunlara bir yenisi
daha eklendi; ODTÜ’de okuyan bir kadýn öðrenci, okulun mail grubunda bir
mail paylaþtý:
“Ben ODTÜ’de okuyan bir kadýn
olarak, ODTÜ’de okuyan bir adam tarafýndan 1,5 yýldýr taciz ve tehdit ediliyorum. Bu topraklarda yaþayan bir
kadýn olarak; taciz ve tehditlerin, tecavüz ve öldürmelere dönüþmeden sesimi
sadece bir azýnlýðýn duyacaðýnýn farkýndayým. Aldýðým ölüm ve tecavüz tehditleri yüzünden herhangi resmi bir
kuruma baþvurmayý da, sokak ortasýnda tecavüze uðrayan ve devlet korumasýndayken
öldürülen
kadýn
istatistiklerinin güncelliðini bile takip
edemez durumda olduðum için reddediyorum.”
Son bir kaç yýlda tavan yapan o istatistiklerden haberdarýz hepimiz. Bir
ev kadýný olsun, çalýþan bir kadýn olsun,
ya da ODTÜ gibi bir okulda okuyan bir
kadýn olsun yaþadýklarý ya da toplumun
bakýþ açýsý deðiþmiyor. Hatta çoðu zaman bahsi bile geçtiðinde tepki alabiliyoruz.
Kadýna her türlü þiddet toplumun
tabu olarak baktýðý konulardan olup çýkýveriyor. Kadýn olmak yeterince aðýr
gelirken bir de üstüne maruz kaldýðýnýz
þiddet ekleniyor. Yoldan geçen herhangi biri tarafýndan þiddete maruz kalabiliyorsunuz; babanýz evden çýktýðýnýzda
hesap sorup, geç kaldýðýnýzda aklýna
‘bin bir türlü þey’ geldiði için hýncýný
yine sizden çýkartabiliyor; evde kocanýz sizi iþ yerinde çalýþan erkeklerden
kýskanýp hem severim hem döverim diye size küçük bir uyarýda bulunabiliyor
ya da eylemlerde polisten cop yiyip, üstüne devlet erkanlarý tarafýndan kadýn
mýdýr kýz mýdýr diye aþaðýlanabiliyorsunuz.
Peki, maruz kaldýðýnýz þiddet size
erkekler tarafýndan uygulanýyor diye
buna sadece erkek þiddeti olarak mý
bakmak gerekir? ‘Erkek deðil mi hepsi
ayný’ demek ne kadar doðru? Ayný kadýn arkadaþ mailin devamýnda bunu
þöyle açýklýyor:
“...Maruz kaldýðým þiddetin salt bir
adam tarafýndan üretilmediðinin, kalabalýklar tarafýndan beslendiðinin farkýndayým. Yapýlan her tacizin, insanýn
tüm hayatý boyunca gerçekleþtirdiði eylemlerinin hepsi gibi politik olduðunun,
tacizciye ve tacize sessiz kalanlarýn anlýk hatalar yapmadýðýnýn, onlarýn politik ve dolayýsýyla da etik olarak suçlu
olduklarýný biliyorum.” Gerçekten de
bu sadece bir kiþinin yaþadýðý ya da bir
kiþinin yarattýðý bir sorun deðildir. Ku-
rulu düzen sokakta olsun ya da okulda
olsun yozlaþmýþ, çürümüþ, içi boþ bir
nesil yaratýyor. Medya tarafýndan beslenen ve aile içi onaylanan bu düþünceler okulda okuyan öðrencilere de
sokaktaki genç bir insana da ayýrt etmeden ayný þekilde empoze ediliyor. Sonuç itibariyle iyi bir üniversitede
okuyan bir öðrenci de el deymeden paketlenip okula gönderilmiyor. O da, atölyelerde çalýþan gençler de ayný
ortamlarda yetiþiyorlar. Dünyaya bakýþ
açýlarý okula gelmeden þekilleniyor.
Ayný þekilde kadýnlara karþý düþüncelerini de, örneðin kadýný bir meta olarak baþka bir deyiþle tüketici toplum
yapýsýndan kalma kullan-at bir eþya gibi- görmeleri vb. okuldan önce kazanýyorlar. Doðalýnda bu bakýþ açýsýný
gittikleri her yere taþýyorlar.
Ýyi bir okulda okuyabilirsiniz, iyi
bir geleceðinizin olacaðýný düþünebilirsiniz. Ya da bir anneyseniz, bir babaysanýz çocuðunuzun kendini garantiye
aldýðýný da söyleyebilirsiniz. Ama yarýn bir gün baþýnýza bir þey gelmeyeceðinin garantisini verebilir misiniz?
Kimseye karýþmam etmem iþimde gücümde bir insaným demeniz sizi kurtaracak mý?
“...Ben tacize uðrayan bir kadýn olarak üzgün deðilim, aðlamýyorum ve
korkmuyorum. Çünkü tüm bunlar beni
maðdur yapar. Maðduriyeti kabul etmekse, beni sorumlu yapar...”
Etrafýmýzda sürekli duyduðumuz,
yaþadýðýmýz olaylardan bu sadece küçük bir örnekti. Kadýn ya da erkek olmanýz fark etmiyor. Doðrudan fiziksel
þiddete maruz kalsanýz da sadece bunu
okusanýz da bu sizi ‘sorumlu’ yapýyor.
Yarýn bir gün böyle bir þeye tanýk oldu-
ðunuzda arkanýzý dönüp gidecek misiniz? Eðer duyduklarýnýzdan, okuduklarýnýzdan ya da þahit olduklarýnýzdan bir
parça rahatsýz oluyorsanýz sesinizi çýkarmanýn vakti geldi.
Þiddetin kaynaðý erkek cinsi deðildir. Kadýn polislerden þiddet görmeyeceðinizi
mi
düþünüyorsunuz?
Erkeklerin yaþamadýðý bir dünyada þiddetin olmayacaðýný söyleyebilir misiniz? Böyle bir düþünce ütopyadan
öteye gidemez. Bizlerin düþmaný erkekler deðildir, onlarý öcü gibi gösterip
sorunun ana kaynaðýný gözden kaçýrmamalýyýz. Kadýnlar üzerindeki bu algý
erkek egemen toplumdan kaynaklýdýr,
bu doðru. Fakat bu algýnýn sürmesini
saðlayan sadece erkekler deðildir. Devlet tüm imkanlarýný bunun kalýcýlaþmasý için zorlar. Çünkü ayakta kalabilmesi
için dayandýðý noktalardan biri de budur. Kadýnlara her türlü þiddet kapitalizmden gelir. Kapitalizm kadýnlarý
ikincil cins olarak görür, aþaðýlar ve
mümkün olduðunca sömürür. Ayakta
kalmak adýna onlarý sonuna kadar kullanýrken seslerini çýkarmamalarý için
baský ve þiddet uygular.
Kadýn öðrenciler de sonuçta geleceðin iþçileri ve emekçileridir. Patronlarýna para kazandýrma aracýdýrlar. Bu
yüzden çalýþmaya baþladýktan sonra size ‘bu kadýn iyi bir okuldan geldi, onu
daha az sömürelim’ demeyecekler. Belki de ileride patronunuz bir kadýn ola-
cak. Mesela Ümit Boyner ya da Güler
Sabancý da kadýn deðiller mi? Onlar kadýn çalýþanlarýyla kadýn dayanýþmasý mý
yapýyorlar yoksa sýnýflarýna özgü davranýp yine onlarý aþaðýlayýp sömürüyorlar mý? Fiziksel þiddet uygulamasalar
da kadýn emekçileri de erkek emekçiler kadar sömüren taraftadýrlar. Bu nedenle þiddet sorunu sadece kadýnlarýn
sorunu deðildir. Kadýnlarýn tek baþlarýna mücadele etmeleri yeterli deðildir.
Cinsiyet ayrýmý yapmaktan çok bu ‘sorumlu’ luðumuzun bilincine vararak
þiddete karþý kendi sýnýfýmýzdan, bizle
ayný sorunlarý yaþayan ve ayný þekilde
etkilenen kadýnlarla ve ayný zamanda
erkeklerle birlikte mücadele yürütmek
gerekir. Çünkü sorunun temeli kapitalizmdir ve onu hep birlikte yok edeceðiz. Üniversiteli kadýnlar kadýn
sorununun gerçek çözümü için sorumluluk almalý ve örgütlenmeliler. Mücadele içinden erkekleri kovmak,
kadýnlarý yalnýzlaþtýrmak yerine onlarý
da bunun içine katarak, birlikte mücadele ederek bir sonuca varabiliriz.
Merhaba Genç Yoldaþlar;
9 Ekim Che eyleminden sonra burjuvazinin baskýlarý gittikçe arttý. Eylemden sonra kimlik sorgusunun ardýndan polisler okul aracýlýðý ile aileme ulaþtýlar. Aileme Ayýþýðý Sanat
Merkezi’nin yasadýþý eylemler yaptýðýný iddia ederek, eylemde çekilmiþ fotoðraf ve videolar göstererek benim de bu
yürüyüþlere katýldýðýmý ve böyle devam ederse ileriki zamanlarda suç iþleyeceðimi, söylediler. Daha sonra ellerinde
çikolatalarla evimize kadar geldiler. Bu þekilde Ayýþýðý Sanat Merkezi ve DÖB’e yönelik karalamalarda bulunarak ailem tarafýmdan üzerimde bir baský uyguladýlar. Ama bu
baskýlarýn bizi yýldýramayacaðýný onlar da anladýlar.
Bir süre sonra hiç beklemediðim bir anda okula tekrar
geldiler. Ben dersteyken velimin geldiðini söyleyerek beni
çaðýrdýlar. Aþaðý indiðimde velimi beklerken daha önce gelen polislerden ikisini karþýmda buldum. (Gelen velim deðil
ÞÝLAN MAÝ
polislerdi ve okul idaresi beni “velin geldi” diye çaðýrmýþtý.)
Niçin geldiklerini, sorduðumda benim nasýl olduðumu merak ettiklerini söylediler. Konuþmalarý bittiðinde ellerinde
getirdikleri poþeti bana vermek istediler. “Bu ne” dediðimde bana hediye getirdiklerini söylediler. Getirdikleri hediyeyi kabul etmeyince bu þekilde bizi etkileyemeyeceklerini
anladýlar ve gittiler. O an yüzlerindeki ifadeyi görmenizi çok
isterdim.
Bu olanlardan sonra onlarýn bizden ne kadar korktuðunu, bizi mücadeleden uzaklaþtýrmak için her þeyi yapacaklarýný bir kez daha görmüþ oldum. Ama onlarýn bu çabalarý
bizi hiç bir zaman yýldýrmayacak.
BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ...
Antep’ten bir DÖB’lü
17
SAÐLIKTA DÖNÜÞÜMÜN
EÐÝTÝM AYAÐI
Saðlýk alanýnda yapýlan “Saðlýkta Dönüþüm – Kamu
Hastaneleri Birliði” gibi uygulamalarýn saðlýkta yarattýðý yýkýmlar, saðlýk alanýnda okuyan öðrencilere de yansýmaya
baþladý. Bu süreci üniversitelerdeki Bologna süreci de eklenince saðlýk öðrencilerinin sorunlarý ikiye katlandý. Bu kapsamda Hacettepe Üniversitesi Hemþirelik Fakültesi
öðrencileri bir araya gelerek sorunlarýný tartýþtýlar. Öðrenciler uygulama alanýndaki (stajdaki) sorunlarý, Bologna sürecinin saðlýk bölümlerine yansýmasýný, ders saatlerinin
yoðunluðu gibi konularý ele aldýlar.
Öðrencilerin aile hekimliðinden önce, “Halk Saðlýðý”
dersinin stajý için gideceði evler, daha önce belirlenirken; aile hekimliði ile birlikte artýk her öðrenci mahallelerde evleri tek tek dolaþýp hasta arýyorlar. Bu süreçte öðrenciler
özellikle yozlaþtýrýlmýþ, geri býrakýlmýþ mahallelere gönderiliyorlar ve bu mahallelerde kimi zaman uyuþturucu çetelerinin evlerine, kimi zaman kadýn ticareti yapýlan yerlere, kimi
zaman da çetelerin silahlý çatýþmalarýna rast geliyorlar ve bu
olaylar karþýsýnda öðrenciler; böyle durumlarda hiçbir güvencelerinin olmadýðýný, okullarýnýn ve öðretmenlerinin kendilerini bu konuda yalnýz býraktýklarýný düþünüyorlar.
Stajlarda ucuz iþ gücü olarak saatlerce çalýþtýrýlan öðrenciler,
bu emeðin karþýlýðýný alamýyorlar.
Öðrenciler bu sorunlarý dile getirdiklerinde de okul yönetimi bu staj uygulamasýnýn öðrenciler için bir nimet olduðunu belirtiyor. Tabiî ki saðlýk öðrencilerin sorunlarý
bunlarla bitmiyor; staj yaparken de hastanelerde çalýþan diðer personellerce eziliyorlar ve onlarla çatýþmalar yaþýyorlar.
Bu çatýþmalarda haklý olmalarýna raðmen öðrenciler bunlarý ispat edemiyor ve not kaygýsýndan ötürü seslerini çýkaramýyorlar. Bologna süreci kapsamýnda hemþirelik fakültesine
getirilen intörnlük sistemiyle de bir dönem boyunca hastanelerde sadece staj yapacak öðrencilerin, emeklerinin karþýlýðý hiçbir þekilde verilmediði gibi; bu uygulamanýn bir diðer
dezavantajý da artan ders yükleri oldu. Neredeyse haftada
40 saate varan derslerin yükleriyle de öðrenciler maðdur ediliyor. Stajlarda sigorta, yol, yemek karþýlanmamakla birlikte, hastanelerde güvencesiz çalýþmak durumunda kalan
stajyer öðrenciler, herhangi bir iþ kazasý yaþadýklarý durumda çalýþtýklarý hastane sigorta olmadýðý için buna müdahale
edemez duruma geliyor.
Tüm bu sorunlarý tartýþan öðrenciler, öðretim görevlilerinin de dahil olacaðý bir panel yapma kararý aldýlar ancak;
öðretim görevlerinin iþ yoðunluðu bahanesiyle bu panel gerçekleþemedi. Öðrenciler bu sorunlarýn çözümü konusunda
kararlý olduklarýný, gerekirse dersleri ve stajlarý boykot edeceklerini ama bu sorunlarý çözmek için ne gerekiyorsa yapacaklarýný dile getiriyorlar.
Geliþmeleri aktarmaya devam edeceðiz.
Hacettepe Üniversitesi Hemþirelik Fakültesi Öðrencileri
ALL ÝS WELL(HER ÞEY YOLUNDA)
18
27 Aralýk Perþembe günü Çukurova Üniversitesi’nde Ýktisat Kulübü olarak 3 Ýdiots filminin gösterimini
gerçekleþtirdik.
Aralýðýn ikinci haftasýnda gerçekleþtirdiðimiz Savaþ Ekonomileri adlý
panelin etkisinin sürdüðü süreçte film
gösterimini yapmak çalýþmalarýmýzýn
verimini arttýrdý. Savaþ Ekonomileri panelinde olduðu gibi yoðun katýlýmlý bir
film gösterimi oldu. Bu bizlere üniversitede sindirilmeye çalýþýlan, hatta çoðu kez bizler tarafýndan da
“sindirilmiþ” olarak görülen gençliðin
aslýnda bir çok þeye aç olduðunu, belki
de bir þeyler yapmak için bir kývýlcýmýn
yanmasýný beklediðini gösteriyor.
Gösterimini yaptýðýmýz film, Hindistan’ýn en iyi mühendislik okulunda
okuyan Ranço ve arkadaþlarýnýn eðitim
sistemini sorgulayýþlarýný, baþlarýndan
geçenleri anlatan komedi tarzýnda bir
film. Ezberci eðitim sistemine, ailelerin
çocuklar üzerinde kurduðu baskýya ve
okuldaki not sistemine eleþtirel bakýþ açýþý getirdiði için tüm öðrencilerin izlemesi gereken bir film olduðunu
düþünüyoruz.
Keyifli geçen saatlerden sonra yeniden baþka bir etkinlikte buluþma dileði ile gösterimimizi sonlandýrdýk.
Ç.Ü. Ýktisat Kulübü
M
A
C
ÝÞÇÝLERÝ
E
Þ
ÞÝ
EYLEMDE
Merhaba Genç Yoldaþlar, bir süredir Topkapý Þiþe Cam iþçileri fabrikalarýný iþgal etmiþlerdi. Direniþlerinin 9.
gününde sabah erken saatlerde yüzlerce
çevik kuvvet fabrikayý ablukaya aldý.
Sabah saatlerinde duyulan bu haber üzerine bizler de Genç Emekçiler Birliði
olarak haberi duyar duymaz fabrika alnýna gittik ve orada bir iþçi ile yaptýðýmýz röportajý yayýmlýyoruz.
-GEB: Biraz süreçten bahseder misiniz?
-Fehmi Taþ: Ben burada 15 yýllýk
iþçiyim. Þiþe cam fabrikasýnda 570 iþçi
çalýþýyor. Bunlarýn 420 tanesi sendikalý. Diðerleri memur statüsünde, 50 kiþi
ise geçici iþçi, yani 4C kapsamýnda çalýþýyor.
Ýþverenin yapmak istediði buradaki fabrikayý 31.12. 2012 tarihi itibari ile kapatmak. Dolayýsý ile bu tarihte
fabrikayý kapattý ve iþ aktimizi fesh etti.
Bizim Eskiþehir’e gitme koþulumuz yok. Bizim istediðimiz burada iþverenin hali hazýrda çalýþan fabrikalarý
var, 11 tane. Bizi buraya tüm haklarýmýzla birlikte devretsin çalýþalým diyoruz. Ýþveren bunu kabul etmiyor.
Eskiþehir’e gelen iþçilere asgari ücret ile iþe baþlatacaðýný söylüyor.
Önceki gün yaptýðýmýz toplantýda
iþveren Eskiþehir’e gelmek isteyen herkesi götüreceðini, artý 180 lira kira yardýmý yapacaðýný,söyledi. Ama bunu
teklif ederken bizim on beþ yýllýk emeðimizin üstüne yatýyor. Burada kalan
haklarýmýzdan hiç bahsetmiyor.
Bugün sabah erken saatlerde polis
baskýn yaptý. Çok yoðun bir þekilde polis gelmiþti. Onlar içeriye girince bizde
AJ
Lorînên me pêçandine Mezrabotanê
Em bê ziman bune bi bejna Dijlê
Di dîroka xwede bi xwîn herekiye Ferat
Çiyayên me bilind mane ji piyên me re.
Li cihên ku me nasname nîþ daye
Ji me re digotin terorparêz.
em bune xwefroþên welatê xwe
Tu caran nehatiye fêmkirin lorîkên dayîka min
Ji zimanên xwe aj buye zimanên dina
li ajê jiyana xwe ji dest da dayîka min
Di zimanekê dinê de.
çatýya çýktýk. Kendimizi iþletmeye kilitledik. Bazý arkadaþlarýmýz kendilerini makinelere kilitledi. Bu durumda
polis müdahale edemedi. 9 gündür direniþteyiz.
-GEB: Bu sürede evi nasýl geçindiriyorsunuz:
-Fehmi Taþ: Eve gitmiyoruz. Eþimiz, çocuklarýmýzla ilgileniyor. Hatta
bazý arkadaþlarýn çocuklarý bazen çadýrda babalarýyla ders çalýþýyor.
-GEB: Peki siz burada hakkýnýzý
almak istiyorsunuz, polis size neden
müdahale etti:
-Fehmi Taþ: Buradaki taþýnmazlarý, büyük makineleri vs. Eskiþehir’e taþýmak istiyor. Haklarýmýzý vermedikten
sonra, bizi götürmedikten sonra biz makineleri taþýmayacaðýz ve taþýmanýza izin vermeyeceðimizi söyledik ve
makineleri býrakmadýk. Patron ne kadar
iyi niyetli olduðunu söylese de, 24 tane
aracý fabrikaya sokarak iyi niyetini göstermiþtir.
-GEB: Teþþekür ederiz.
Ýstanbul’dan GEB’li Ýþçiler
SÜRGÜN
Aðýtlarýmýz sarmýþ Mezopotamya’yý,
Dilsiz olmuþuz Dicle boyu.
Fýrat kanlý akmýþ tarihince.
Daðlarýmýz hep yüksek kalmýþ ayaklarýmýza,
Kimliðimizi gösterdiðimiz her yerde terörist denilmiþ adýmýza
Ve kendi topraklarýmýzýn haini olmuþuz
Annemin aðýtlarý anlaþýlmamýþ hiç bir zaman
Kendi dilinden sürgün edilmiþ baþka dillere
Ve sürgünde ölmüþ annem baþka bir dilde..
Adana’dan bir DÖB’lü
19
KAVGADA
AÝLEYÝ KAZANMAK
Yoðun bir emek harcayarak aileyi kapitalist toplumun en temel birimi olmaktan
çýkarýp, devrimin en önemli birimlerinden biri haline getirmeliyiz. Þunu asla unutmamalýyýz ki; bizlerle birlikte ailelerimizi de özgürleþtirecek olan tek þey devrimdir, sosyalizmdir.
20
Devrimci mücadelede en ileri düzeyde örgütlü faaliyet yürüten
gençlerden tutun da, “devrim” kelimesini yeni yeni aðzýna almaya
baþlamýþ gençlere kadar hemen hemen herkesin ortak bir sorununu
ele alacaðýz: Mücadelede aile engeli…
Tüm toplumsal sistemlerde olduðu gibi içinde yaþadýðýmýz
toplumsal sistemde de ailenin düþündükleri ve çocuklarýna aktaracaklarý egemen sýnýfýn çýkarlarý doðrultusunda þekillenir . Yani aile sistemin en küçük yapý birimidir, bu yüzden emekçi ailelerin
sýnýflar savaþýmýnda üstleneceði rol hayati önemdedir. Yani aile hem
kapitalizmi kökünden kazýyabilecek hem de bu sistemin devamýný
saðlayabilecek bir güçte etkiye sahiptir. Biraz açmak gerekirse her
aile çocuðuna kendi bildiklerini aktarmakla, kendince doðru olaný
çocuðuna öðretmekle yükümlüdür. Yani bizleri yetiþtiren kiþiliðimizin biçimlenmesini saðlayan ve toplumsal iliþkilere temelden hazýrlandýðýmýz yerdir ailelerimiz. Peki dönüp yaþadýðýmýz coðrafyaya
baktýðýmýzda ailelerimize dayatýlan ve ailelerimizin de bizi bu dayatmalar doðrultusunda yetiþtirmeye çalýþtýðý þeyler nelerdir? “Aman ha! Suya sabuna dokunma, sen kendi yoluna bak…”, “Okulunu
bitir iyi bir meslek sahibi ol, iþ güç sahibi olduktan sonra düþünürsün istediðini…”, “ Sen þimdi küçüksün aklýn yetmez, baþýný belaya sokayým deme, hepimizi yakarsýn…” vb. örnekler çoðaltýlabilir.
Baþta da söylediðimiz gibi ailelerimiz bu sistemin devamlýlýðýný
saðlayan en küçük birimler olduðu için ailelerimiz onlara dayatýlan
þeyler çerçevesinde bakarlar dünyaya; bizi de buna yöneltmeye çalýþýrlar.
Peki gençlik neresinde yer alýyor bu durumun? Gençlik bir
yandan devrime kan pompalama görevini üstlenmiþken öte yandan
da ailenin gözbebeði, geleceðe yatýrýmýdýr. Yani yýllarca emek verilerek büyütülmüþ ve sistemin aileye , ailenin de kendisine yaptýðý baskýlar sonucunda kendini sisteme ve devlete hizmet etmeye
zorunlu hissedecek bir gençlik modeli oluþturulmaya çalýþýlmaktadýr. Ama gelin görün ki artýk gençlik bunlarý kabul etmiyor; ailesinin kendisine verdikleriyle yetinmiyor, her geçen gün devrimci
saflara akýn ediyor ve karþýsýnda Che’yi, Denizleri, Sinanlarý buluyor ve onlarýn devrimci mücadelesini örnek alýyor. Gençlik açýsýndan durum böyle olunca elbette ailenin de buna tepkisi oluyor. Bir
yandan on yýllardan beri onlara ve topluma aþýlanan düþüncelere
aykýrý olan þeyleri kendi çocuklarýndan duymak, öteki yandan da on
yýllardýr ödenen bedelleri görmek aileyi bu yaþananlarýn çocuðunun baþýna da gelebileceði korkusuna düþürüyor. Hatta karþýmýza
öyle örnekler çýkýyor ki; aile bu konuda taviz vermez bir tavýr almaya baþlayabiliyor, bazen daha ileri gidebiliyor, sýnýflar savaþýmýnda
karþý-devrimci bir rol üstlenebiliyor.
Bu durumda görüyoruz ki gençliðin üzerine düþen görev ikiye katlanýyor: Bir, kesintisiz bir örgütlenme faaliyeti yürütmek; iki, aileyi ilerletmek ve kazanmak. Peki gençlik bunu nasýl
baþaracak?
Bu sorunun kesin ve net bir cevabý olmamakla birlikte aileden
aileye farklýlýk göstermektedir. Ama unutmamalýyýz ki, annelerimiz de babalarýmýz da birer emekçidir ve emekçiler bu devrimin
birer öznesidir; bizim öncelikli görevimiz de onlarý kazanmanýn yol
ve yöntemlerini bulmaktýr. Bunun yaný sýra her gencin yapmasý gereken bir þey varsa o da kararlý ve dimdik durmaktýr. Bu yola baþ
koyduðunu, geçmiþten aldýðý devrimci mirasý geleceðe taþýyacaðýný ailelere anlatmaktýr. Ailelerin karþýt tutumunun; sistemin her türlü rezillik ve kepazeliðine sessizce göz yummak anlamýna geleceði,
her an her saat insanlarý sömüren, katleden, zindanlara atan bu sistemin kabul edilmesi anlamýna geldiði kararlýlýkla anlatýlmalýdýr.
Yine de aile devrimci saflarda yer almamýz konusunda taviz vermez
bir karþýtlýk içerisindeyse, gençlik de bu konuda taviz vermez bir
netlik ve kararlýlýk içerisinde olmalýdýr. Ama bu demek olmuyor ki
tüm aileleri karþý-devrimci ilan etmeli ve onlara karþý mücadele içinde olmalýyýz. Ailelerimizi devrimcileþtirmeye, hiç olmazsa bizi
olduðumuz gibi kabul etmelerini saðlamalýyýz. Dýþarýda devrim gitgide büyürken ailemizin ricasý üzerine evde oturamayýz; yani devrim ve aile arasýnda kalýp, geri olaný tercih edemeyiz. Yoðun bir
emek harcayarak aileyi kapitalist toplumun en temel birimi olmaktan çýkarýp, devrimin en önemli birimlerinden biri haline getirmeliyiz. Antep’teki yoldaþlarýmýzýn evlerini çiçeklerle, çikolatalarla
giden polisleri unutmayalým, eðer biz ailelerimizi kazanmazsak burjuvazi bunu en alçak yöntemleriyle gerçekleþtirecektir. Þunu asla unutmamalýyýz ki; bizlerle birlikte ailelerimizi de özgürleþtirecek
olan tek þey devrimdir, sosyalizmdir.
Ankara’dan Bir Liseli DÖB’lü
n
e
d
n
’
i
p
i
T
DTCF F
Merhaba
Genç Yoldaþlar;
Ben DTCF’de okuyan DÖB’lü bir öðrenciyim. Hepimizin de bildiði gibi, okuduðum fakültede sürekli çatýþma çýkmaktadýr. Medya durumu “karþýt görüþlü öðrencilerin
çatýþmasý” olarak söylese de, asýl sorun özellikle Kürt ve
devrimci öðrencilere yönelik saldýrýlardýr. Polislerin yönlendirmesiyle belli dönemlerde faþistler özellikle Kürt öðrencilere, devrimcilere küfür ve tehditlerde bulunuyor ve
öðrencilerin buna sessiz kalmamasý ile beraber çatýþma çýkýyor, polisler okula giriyorlar, faþistleri koruma altýna alýp onlarý okuldan çýkarttýktan sonra, devrimci öðrencilerle polisler
arasýnda çatýþma çýkýyor. DTCF’de okuyan devrimci öðrenciler çatýþma sýrasýnda okula alýnmazken, ülkü ocaklarý ve
diðer üniversitelerden gelen faþistleri özel güvenlikçiler içeri alýyorlar. Bu da okul yönetiminin de faþistler ve polislerle iþbirliði içerisinde olduðunun göstergesidir. Bu çatýþmalar
sonrasýnda da devrimci öðrenciler gözaltýna alýnýr ve tutuklanýrlar. Bunun en son örneði de Kasým ayýnda çýkan çatýþmadan bir hafta sonra evleri basýlarak gözaltýna alýnan ve
tutuklanarak Sincan F Tipi’ne gönderilen 13 öðrencidir.
29 ve 30 Kasým günleri çýkan çatýþmalardan dolayý okula 7 Aralýk cuma gününe kadar ara verilmiþ ve sýnavlar
ertelenmiþti. 10 Aralýk pazartesi okula geldiðimizde bizi ise
hiç de þaþýrtmayan bir durumla karþýlaþtýk; DTCF F Tipi adýna yakýþýr “önlemler” almýþtý. Okula giriþ kapýsýnda güvenlikçiler arama cihazlarýyla bizi karþýladýlar. Ýlk önce
üstümüzü aradýktan sonra kiþisel haklarýmýza taciz ederek
bir de çantalarýmýzý aradýlar. Zaten dýþarýda sürekli beklemelerine alýþtýðýmýz çevik kuvvet ise bu sefer okulun içindeydi. Okulun içinde arkanýzdan her an bir telsiz sesi gelebilir;
çünkü okulun içi sivil polis kaynýyor. En son önlemde okulun duvarlarýna demirlikler ekleyip, etraflarýný dikenli tellerle çevirmeleri oldu. Bütün bunlar gösteriyor ki, ben
üniversite deðil, F Tipi Cezaevi kazanmýþým.
Bütün bunlar karþýsýnda devrimci öðrenciler olarak tepkimizi gösterdik. 12 Aralýk günü sabah okula toplu giriþ yaptýk. Amacýmýz üstümüzü aratmamak, onlarýn uygulamalarýna
baþ eðmediðimizi göstermek ve okuldaki diðer öðrencilerin
de dikkatini çekmekti. Bunun üzerine güvenlikçiler arkamýzdaki kapýlarý kapatýp, önümüze de çevik kuvveti getirerek
bizi sýkýþtýrmak istediler. Kýsa bir arbededen sonra dekan geldi ve kararlý tavrýmýz karþýsýnda okula üstümüzü aratmadan
girebileceðimizi söyledi. Bir hafta sonra okula geldiðimizde
ise kapýlara X-Ray cihazlarý konmuþtu. Bu da yetmezmiþ gibi, üstümüzü yine arama cihazlarýyla aradýlar.
27 Aralýkta ise, Roboski Katliamý için tiyatro oyunu
planlanmýþtý. Oyun için dýþarýdan getirilen projeksiyon cihazý, ses sistemi, tef, saz gibi çalgýlar ve oyun kýyafetleri okula güvenlikçiler tarafýndan alýnmadý. Bunun üzerine
Tiyatro Bölümü öðrencileri tefleriyle kapýda eylem yaptýlar.
Daha sonra içeri sadece kýyafetler alýndý, orta bahçede tiyatro gösterisi de tef ve saz yerine yemekhaneden alýnan yemek tabaklarý ve çatal kaþýk kullanýlarak yapýldý.
DTCF’de baskýlar ne olursa olsun mücadele etmeye kararlýlýkla devam ediyoruz.
Baskýlar Bizi Yýldýramaz!
DTCF’den bir DÖB’lü
Bazen Afrikalý bir çocuk oluyorum
Aç bilaç.
Bazen Kürdistanlý bir çocuk oluyorum
Panzer ezmesin diye koþarken
Nefes nefese…
Bazen bir tutsak oluyorum
19 Aralýk’ta
cayýr cayýr…
Ve her seferinde kavga oluyorum
Umut umut
Çiçek çiçek
Sevda sevda
Çoðu kez yüz yüze,
Göðüs göðüse
Yumruk yumruða…
Þili’de bir öðrenci çatýþmasýnda,
Fabrikada elim kesik halde,
Madende göçük altýnda
Ya da bekleyen bir Cumartesi Annesi olup
aðlarken buluyorum kendimi!
Her seferinde de
Kavgada buluyorum kendimi!
Antep’ten bir DÖB’lü
21
Merhaba Genç Yoldaþlar,
Kapitalist düzenin kendi egemenliðini devam ettirebilmek
için giriþmediði alçaklýk ve düzenbazlýk yoktur. Düþmanýn kurnaz ve kirli planlarý bazen örgütlü olan kiþileri bile etkisi altýna alabiliyor. Bilinç eksikliðinden kaynaklanan bu tür olaylar,
aslýnda daha genel bir sorunu ortaya koymaktadýr. Kapitalist
düzen insanlarýn beynine saldýrýyor. Hayallerini dahi çalýyor…
Onlarý kendi burjuva kültürüyle etki altýna alarak, gereksiz tüketim alýþkanlýðý yaratmakta, yoksulluk sýnýrýnda olan gençlere lüks ve þaþaalý hayatlarýn reklamýný yapmaktadýr. Oysa hiçbir
zaman kapitalist düzende iþçi ve emekçiler öyle bir hayata sahip olamayacaklar, insanlar dizilerden tutun da, filmlere ve daha pek çok þeyle bu yaþam tarzýna özendiriyorlar. Bu
saldýrýlarýn baþarýsýzlýða uðradýðý söylenemez çünkü özendirici etkinin verdiði “güzel” hayata ulaþma çabasý bu günkü sistemde mümkün olmadýðý gibi, kiþinin bu durumda uðradýðý
hüsran þöyle bir psikoloji yaratabiliyor; bezginlik ve salt boþ
vermiþlikle dolu hayatlar... Önünü göremeyen, hayatýndan mutsuz ve yaþama azmini yitirmiþ olan insanlarýn kötü alýþkanlýklar edinmesinin yolu böylece sonuna dek açýlmýþ oluyor.
Ýstediði ve mutlu olabileceði dünyayý ancak hayaller dünyasý ile mümkün kýlabiliyor. Ahlak çürümüþlüðünde doruk noktasý
olan kulüp ortamlarýnda geçirilen umarsýz vakitler ya da kullanýlan uyuþturucu maddeler, kiþiyi hayallerinde mutlu yapýyor ama gerçekte daha büyük bir bataklýðýn ve çözümsüzlüðün içine
sokuyor. Bir zaman sonra bulabildiði tek çözüm, mutlu olabilmek için ancak bu uyuþturucu maddelerini kullanmalarý oluyor. Aslýnda bu gerçeði görmemek için bir kaçýþtýr. Böylece
gençler içinde yaygýnlaþtýrýlan bu yoz kültür gençliðin tüm enerjisini almakta, onu hayaller aleminde yaþatarak içinin boþalmasýna sebep olmaktadýr.
Her bireyin düþlediði güzel ve mutlu bir yaþam kapitalizmde mümkün deðildir. Çünkü bütün çürümüþlüðün sebebi kapitalizmdir. Ezilen ve sömürülen halk, genç emekçiler ve
öðrenciler ancak paylaþýmcý bir toplumla, yani sosyalizmde insani bir hayat sürebilir.
Kapitalizmin yaratmaya çalýþtýðý boþ vermiþ ve bezgin kitleler oluþturma çabalarýna karþýn; “sosyalist gençlik” savaþçý
ve istediðini alabilen bireyler yaratma çabasý içinde, daha üst
bir toplum için alýnteri dökmekle meþguldür. Kurulacak olan
sosyalist toplumun savaþçý ve atýlgan bireylere ihtiyacý vardýr.
Genç emekçiler, öðrenci gençlik ve proletaryanýn savaþ azmi, bugünü yadsýyacak ve sosyalist toplumu kuracaktýr. Zafer
yakýn ve onun bir parçasý olmaksa kaçýnýlmazdýr.
STAJ SÖMÜRÜSÜ
Merhaba Genç Yoldaþlar;
22
Ben Ankara’da okuyan bir meslek lisesi öðrencisiyim.
Sizlere meslek liselerinin sorunlarýndan bahsetmek istiyorum. Bütün meslek lisesi öðrencileri 4. sýnýfa geldiklerinde staj yapmaya baþlarlar. Mesleki eðitim stajlarý iþverenler
için çok iyi bir durumdur; çünkü, bu ucuz iþgücüdür. Ýþyeri sahipleri gerektiðinden fazla öðrenci alýr ve iþ yerindeki
baþka iþleri yapmaya zorlarlar. Eðer bu iþleri yapmazsanýz
ya kovulursunuz ya da staj dosyanýzda “Stajý tamamlamadý.” yazar ve mezun olamazsýnýz. Bu verilen iþler genç kadýnlar ve erkekler için ayrýlmýþtýr. Erkekler için yük
taþýmak, tuvalet temizlemek; kadýnlar içinse temizlik, çay
ve yemek yapmaktýr. Kadýn öðrencilerin bir diðer sorunu ise staj yapacak yer bulamamasýdýr. Ýþyeri sahipleri genellikle erkek öðrencileri iþe alýr ve bir kadýn öðrenci kýrk
GEB’li Bir Ýþçi
erkek öðrenci arasýnda ne kadar rahat çalýþabilir?
Çalýþtýðýnýz yerde haftada üç gün boyunca, orada kaç
saat çalýþýlýyorsa çalýþýrsýnýz ve size aylýk sadece 80 tl ödenir. Bizler için önemli olan ödenen 80 tl deðil, okulda öðrendiðimiz mesleki bilgimizi kullanmak ve emek vermek
önemlidir. Kapitalizm öðrencilerin teorik alanda öðrendiklerini pratiðe dönüþtürmesini engellemekte ve niteliksiz eleman yetiþtirilmesini teþvik etmektedir.
Bizler sesimizi Genç Yoldaþ aracýlýðýyla bütün okurlara duyurmak istedik. Nitelikli eðitimin ve emeðin karþýlýðýnýn devrimle saðlanabileceðini biliyor ve tüm gücümüzü
devrim yoluna adýyoruz.
Ankara’dan Meslek Liseli bir DÖB’lü
FİLM TANITIM
ATEÞKES- JOYEUX NOEL
Alman Teðmen Horstmayer: Karýnýzýn durumunu dün gece öðrendim. Ýsterseniz ona mektubunuzu ulaþtýrabilirim.
Fransýz Teðmen Audebert: Bunu neden yapasýnýz ki? Yakalanýrsanýz…
Horstmayer (sözünü keser): Bir mektup savaþý
kazanmamýzý engellemez. Hem Paris’i aldýðýmýzda ve savaþ bittiðinde, bize Rue Vavin’de bir içki
ýsmarlarsýn.
Audebert: Bir içki içmek için Paris’i iþgal etmenize gerek yok.
I. Dünya savaþý sýrasýnda Fransýz cephesinde Alman, Fransýz ve Ýskoç askerlerinin müziðin etkisi ile Noel gecesinde kardeþleþmesini anlatan, yaþanmýþ
bir olaydan esinlenerek yapýlmýþ bir film.
Alman cephesindeki askerlerden biri olan
Sprink ünlü bir tenordür. Sevgilisi Anna noel gecesini onunla geçirebilmek için Veliaht prensini cephede konser vermeye ikna eder ve cephe yakýnlarýnda
bir çiftlikte üst rütbelilerin katýldýðý bir eðlence düzenlenir. Sprink’te konser vermek için cepheden alýnýr, eðlence yerine çaðrýlýr. Orada þarkýlarýný
okuduktan sonra cepheye gidip, oradakilere de þarký söylemeye karar verirler, bu sýrada Ýskoçlar gayda çalýp, türkü söyleyerek eðlenmekte ve bu diðer
cephelere moral bozukluðu saðlamaktadýr. Sprink
gelip þarkýya baþladýðýnda Ýskoçlar da onlara kulak
veririler ve bir süre sonra gayda ile eþlik etmeye baþlarlar. Sprink bunu duyunca tarafsýz bölgeye çýkar,
ortaya bir çam aðacý býrakýr ve kimse ona ateþ etmez. Böylelikle zirve toplanýr ve bir geceliðine ateþkes yapmaya karar verirler. O gece karþý cephedeki
askerler birbirleri ile her þeylerini paylaþýr..
Ateþkes bittiðinde herkes cepheye geri döner, ama artýk eskisi gibi savaþmak kolay olmayacaktýr.
Kim için ve neden dün kardeþleþtikleri insanlarý vuracaklarýný, sorgulamaya baþlarlar. O günden sonra
birkaç kez daha ateþkes ilan edebilmek için farklý
taraflardan bahaneler öne sürülür ve bu durum üst
rütbeliler tarafýndan fark edilince cephelerin daðýtýlmasýyla son bulur.
Savaþýn kapýda olduðu, sýnýf kardeþlerimize deðil de kendi burjuvazimize silahlarý doðrultmamýz
gerektiði þiarýný her alanda dile getirmemiz gereken
böylesi bir süreçte, gerçekte yaþanmýþ bir kardeþleþmeyi ele alan bu filmin mutlaka izlenmesi ve izletilmesi gerektiðini düþünüyoruz.
23
Kitap Tanıtım
KOMÜNÝST ENTERNASYONAL’DE
KADRO SORUNU ÜZERÝNE
Yazarlar: E.Yaroslavski, L.Slepov, A.Krayevski
24
“Komünistler, öteki proleter Partilerinden yalnýzca
þunlarla ayrýlýrlar: Bir yandan ülke proleterlerinin çeþitli
ulusal savaþýmlarýnda, milliyetten baðýmsýz, tüm proletaryanýn ortak çýkarlarýný vurgular ve bunlarý öne çýkarýrlar.
Diðer yandan iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye karþý savaþýmýnýn
geçtiði çeþitli geliþme aþamalarýnda, her zaman, tüm hareketin çýkarlarýný temsil ederler.
Komünistler, demek ki, pratik olarak, bütün ülkelerin
iþçi Partilerinin en kararlý, daima ileri itici kesimidirler;
teorik olarak, proletaryanýn diðer kitlesinden önce hareket hattýný, koþullarý ve proleter hareketin genel sonuçlarýný kavrama üstünlüðüne sahiptirler.”* Komünistleri diðer
partilerden ayýran þey nedir sorusuna Marx ve Engels Komünist Manifestoda bu cevabý vermekteler.
Elimizdeki kitap da Komünist partilerin kadrolarýnýn
yetiþtirilmesi ve geliþtirilmesi sorununa cevap arýyor. Bu
arayýþta ele aldýðý konularý þöyle özetlemek mümkün; Parti Komünistten Ne Ýstiyor? Kadrolarýn Seçimi Teþvik ve
Daðýlýmý, Kadro Siyasetinin Bazý Sorunlarý Üzerine…
Bir komünistin sahip olmasý gereken nitelikler, Komünistin Parti ile iliþkileri gibi konular ayrýntýlý olarak ele alýnarak, bir kadrodan her zaman geçerli olan temel
taleplerin neler olduðu ortaya konuluyor. Her komünistin
kendini Marksist-Leninist eðitim, disiplin, Enternasyonal
eðitim gibi konularda yetiþtirmek için çabalamasý gerektiði vurgulanýyor. Bir komünistin özel yaþamýnda olsun, toplumsal mücadelede olsun içinde bulunduðu hareketin ileri
bir örneði olmak durumunda olduðu belirtiliyor.
“Komünistin yaþamýndaki özel olan þeyin onun toplumsal çalýþmasýyla, komünizmin programý uðruna mücadelesiyle iç içe geçmiþ olmasý, özel yaþamýný toplumsal
yaþamýyla yekpare, uyumlu bir bütün içinde birleþtirmeyi
bilmesi; istenen iþte budur.”
Lenin, devrimin zaferi için bir mücadele örgütünün ve
iþçi sýnýfýnýn içinden çýkmýþ savaþkan genç kadrolarýn ne
denli önemli olduðunu ortaya koyuyor.
“Genç güçlere gereksinim var. Burada insan olmadýðýný söylemeye cesaret eden herkesi doðrudan duvara daya-
mayý tavsiye ederim. Rusya’da sayýsýz insan var, yeter ki
geniþ yürekli ve cesur, cesur ve geniþ yürekli ve bir kez daha cesur bir þekilde, onlardan korkmadan, onlarý kazanmak için gençlik arasýnda propaganda yürütülsün.”
Özetlemek gerekirse Komünist Enternasyonal’de Kadro Sorunu Üzerine kitabýnda yazarlar Marksizm-Leninizmin ustalarýnýn gösterdiði yollar çerçevesinde Kadro
sorununu inceliyorlar. Kadro sorunu örgütlenme ve örgütün sýnýf mücadelesindeki görevleri gibi konularla doðrudan ilgili bir sorundur. Dolayýsýyla bu kitap da her
devrimcinin okumasý ve üzerinde tartýþmasý gereken bir yapýt olarak karþýmýzda duruyor.
*Komünist Parti Manifestosu

Benzer belgeler

Merhaba Genç Yoldaş!

Merhaba Genç Yoldaş! devrimden hemen sonra tüm otoritenin ortadan kaldýrýlmasýný isterken, bir devrimin kendi otoriterliðine bile karþýtlýk oluþtururlar. Onlara Engels’in sözleriyle cevap verebiliriz: “bir gemiyi, bir ...

Detaylı