PDF ( 44 )

Transkript

PDF ( 44 )
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM
AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
Dr. Tolga AKALIN1
ÖZET
Dışavurum sanatçıları, diğer akımların sanatçıları gibi konularını gündelik
hayattan seçmişlerdir. Ancak konuları işleyiş şekilleri diğer sanatçılardan farklıdır.
Bunlar daha çok gündelik hayattaki içsel gerginliklerinin resim yoluyla dışa
vurulmasını savunmuşlardır. On dokuzuncu yüzyıl sanatına hakim olan nesnelliğe
karşı çıkan devrimci ruha sahip bir akımdır. Bunlar rengi bir nesneyi tanımlamak için
değil, tamamen dışavurum aracı olarak kullanmışlardır. Sanatlarının merkezine,
nesnel gerçeklik ile özne arasındaki çelişkiyi yerleştirmişlerdir. Yani zamanın sosyal
yaşamına karşı dışavurumcu “ben”in radikal başkaldırısını yerleştirerek aşırı öznelci
bir dünya görüşünü benimsemişler, dış dünyanın natüralist (doğal) görüntülü
gerçeğinden kendini ayırma ve koparma eğilimi göstermişlerdir. Bunun sonucu olarak
da bu akımın içerisindeki sanatçıların eserlerinde, kendi içgüdüsel biçim bozmaları ve
deformasyonlarını görmek mümkündür.
Bu akımdan bütün dünya sanatçıları gibi Türk sanatçıları da etkilenmiş ve zaman
zaman eserlerinde bu akımın özelliklerini göstermişlerdir. Hatta bazı eserleri yurt
dışındaki bazı dönem taşlarıyla benzerlik göstermiştir. Günümüzde bile bu akımdan
etkilenerek nesnel gerçekliğe karşı duygularını kendi biçim ve formlarıyla anlatmaya
çalışan birçok ressam vardır.
Anahtar Kelimeler: Dışavurum, Soyut Dışavurum, Türk Resmi
1
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş
Eğitimi Anabilim Dalı, [email protected]
163
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
THE EFFECT OF THE EXPRESSIONIST
MOVEMENT APPEARED IN EUROPA
TO THE TURKISH ART
ABSTRACT
Expressionist artists have chosen their subjects from daily life as the other
movements’ artists. But they have different styles for handling subjects from other
artists. The movement has a revolutionary soul which is against the objectivity
commanded 19th century art. They haven’t used the colur to identify an object, they
have used it absolutely as an expression tool. They have put the paradox between the
objective reality and the subject in the centre of their art. That is to say they have
accepted an excessive subjective world visuon by settling the “me”s radical rebel
against to social life in their time. As a result it is possible to see the artists’ own
instinctive form changes and deformations in this movement.
As all the artists from the world the Turkish Artists also have effected from this
movement and they have show the characters of this movement from time to time in
their artworks. Even some of artworks had smilarity to the artsworks made by the
artists from abroad. Also today there are many painters who were effected from this
movement, trying to express their emotions about objective reality by using their own
models and forms.
Keywords: Expressionism, Abstarct Expressionism, Turkish Paintings
www.ulakbilge.com
164
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
GİRİŞ
Yirminci yüzyıl sanatını diğer akımlardan daha fazla etkilemiş olan
dışavurum akımı 1900-1935 yılları arasında hayat bulmuştur. Bu akımın
kurucuları olan sanatçılar öznel ya da daha doğrusu içsel gerginliğin
yansıtılmasını savunmuşlar, kendilerinden önceki sanat akımlarının
yaptıkları gibi doğanın, toplumun nesnel bir bakış açısıyla yansıtılmasına
karşı çıkmışlardır. Dışavurumculuğun on dokuzuncu yüzyıl sanatına hâkim
olan, nesnelliğe karşı çıkan ve ilk devrimci ruha sahip sanat akımı olduğu da
söylenmektedir. (Lyoyd,2000:94).
Devrimci ruha sahip olan bu sanatçılar resim yapmak için seçtikleri
konuları gündelik hayattan (sosyal yaşamdan) almışlardır. Doğa
görünümleri, sokaklar, insan yüzleri, atölye ortamından ve canlı modellerden
görüntüler diğer akımlar gibi bu akımın sanatçılarının da temel besin
kaynağıdır. Ancak diğer sanat akımlarından farklı olarak yaptıkları
resimlerde izleyicinin içinde oluşturulmak istenen hoş duyguları ikinci plana
atmışlar, hatta zaman zaman bu duyguyu yok saymışlardır. Bunun nedenini,
yaşadıkları toplumda kendilerini besleyen her şeyin yapay olduğunu ve bu
yapaylığın içerisinde şeytani bir şeylerin saklandığını düşünmeleridir. Bu
çökmüş ve kötü olan dünyayı diğer sanat akımlarının ele aldığı gibi almak
istememişlerdir. Bu nedenle bu akımın sanatçıları, yapay duygulardan ve
görüntülerden uzak durmuş, süslü çizgileri kendilerine düşman gibi
görmüşlerdir. Daha çok geniş yüzeyleri, saf renklerle boyanmış
kompozisyonlardan oluşturmuş ve bu resimlerde ruhsal durumlarının
yansımalarını izleyiciye sunmuşlardır.
Bu sanatçılar ruhsal durumlarını yansıtırken rengi de bir araç olarak
kullanmışlardır. Richard (1999: 33), dışavurum sanatçılarının rengi araç
olarak kullanım şeklini; “Renk nesneyi tanımlama işlevinden tümüyle
kurtarılarak bağımsız kullanılmıştır. Rengin etkisi tamamen nesneyi bir ime
indirgeyen çizim üslubuyla çoğaltılmıştır.” diyerek tanımlamıştır.
Hauser(1984:395,396), bu tanımı daha genişleterek bu sanatçıların: “
Sanatın merkezine, nesnel gerçeklik ile özne arasındaki çelişkiyi
yerleştirmişlerdir. Yani zamanın sosyal yaşamına karşı dışavurumcu “ben”
in radikal başkaldırısını yerleştirerek aşırı öznelci bir dünya görüşünü
benimsemişler, dış dünyanın natüralist (doğal) görüntülü gerçeğinden
165
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
kendini ayırma ve koparma eğilimi göstermişlerdir. Bunun sonucu olarak da
bu akım içerisine dâhil olan sanatçıların eserlerinde, kendi içgüdüsel ve
duygusal çağrışımlı biçim bozmaları ve deformasyonlarını görmek
mümkündür.” demiştir.
TÜRK RESİM SANATINDA İLK DIŞAVURUMCU ETKİLER
Bu akım çoğu ülke sanatçısını etkilediği gibi Türk sanatçılarını da
belli bir oranda etkilemiştir. Ülkemizde ilk dışavurum kavramı; Müstakil
Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğinin Ankara Etnografya Müzesindeki
“1.Genç Ressamlar Sergisi” ile ilgili Vakit gazetesinin 28 Mayıs 1928’ de
yaptığı bir haberle ortaya atılmıştır. Haberde: “Maskeli Balo Türk resmine
inşacı bir tasa getirmiştir.” demiş ve resmi yapan Ali Avni Çelebi’yi Alman
Dışavurumculuğunun bir üyesi olarak nitelendirmiştir.
Ali Avni Çelebi’nin yapmış olduğu “Maskeli Balo” adlı eser, ilk
bakışta akademik bir çalışma gibi görünse de aslında akademik üsluba karşı
bir resimdir. Resimdeki ifadeci üslup dışavurumculuğun yoğun etkilerini
taşımaktadır. Ayrıca resimde yoğun bir düşünce atmosferi, an ve gelecek
sorgulaması da sezilmektedir. Tahta perdenin önünde yer alan tüm figürler,
farklı bir düşünce boyutuyla yüklenmiştir. Tensel varlıkların resimsel
karşılığı, tinsel varlıkların ifadesiyle bütünleşerek insana ilişkin yorumlara
açılmıştır. Çarpıcı ve solgun renkler; resimde yer alan insanların farklı
varlıklarını, varoluş nedenlerini, düşünce ve duyarlılıklarını belirleyici,
farklılaştırıcı işlevlerle yüklenmiştir. Devinim içindeki durağanlıkla,
durağanlık içindeki devinim birlikte sunulmuştur. Bunun gibi, olağan olanla
olağan dışı olan, aynı resimsel mekân içinde yer almıştır. Bu aykırılık, çift ve
tek figürlerde karşımıza çıkar ama yadırgatmayan, buna karşılık taşıdıkları
düşünceyi, izleyiciye aktaran bir aykırılıktır. Söz konusu olan resim kendi
moral değerleri içinde sorgulayan, düşünen insan kitlelerinin gizemli
ilişkilerini
bir
maskeli
balo
atmosferi
içinde
sergilemiştir.
(felsefeekibi.com.Erişim: 09.06.2013).
Alman dışavurumcularından olan Otto Dix’in “Metropolis” adlı
üçlemesinde görünen etki, Ali Avni Çelebinin “Maskeli Balo” adlı eserinde
de görülmektedir. “Metropolis” adlı resim Dix’in, Birinci Dünya Savaşı
sırasında askerden sakat olarak gelen ve halk tarafından aşağılanan
insanlarla, savaştan bir haber olarak gece hayatında, partilerde olan
www.ulakbilge.com
166
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
insanların ve hayat kadınlarının acınası karşılaştırmalarını yaptığı eserdir.
İlk bakışta güzel ve akademik bir resim etkisi vermektedir. Ancak resim
dikkatli incelendiğinde akemiden uzak sadece duyguların yoğun bir şekilde
ifade edildiği ve insanların zor şartlarda ne kadar acınası durumlara
düştüğünü gözler önüne sermektedir.
İki farklı ülkenin sanatçıları, belki de birbirlerinin varlığından bile
habersiz olan Ali Avni Çelebi’nin ve Otto Dix’in yapmış oldukları eserlerde
aynı duyguyu yakalamış olmaları olağan üstü bir durumdur.
Resim 1: Ali Avni Çelebi “Maskeli Balo” 1928
Otto Dix “ Metropolis” 1928-
Ali Avni Çelebi’nin “Maskeli Balo” adlı eseri Türk sanat tarihine ilk
dışavurumcu etkileri gösteren resim olarak geçtiği doğrudur. Ancak bu
sanatçının diğer eserleri de en az bu eser kadar dışavurumcudur. Sanatçının
genel anlamda rengi kullanışı, fırçayı kullanışı, akademik üsluba karşı
sergilediği tavır ve gündelik hayattan seçtiği konular itibariyle bu akımın
Türk temsilcilerinin arasına girmesi kadar doğru bir şey olmamıştır.
SOYUT
DIŞAVURUMCULUĞUN
YANSIMALARI
TÜRK
SANATINA
Türk resminin gelişim süreci içerisinde, dışavurum akımından
etkilenerek eser veren bir diğer sanatçı da Zeki Faik İzer’dir. Fransa’daki
sanat eğitimi sürecinin ilk yıllarında biçim sorunuyla ilgilenmiş ve bu konu
üzerine araştırmalar yapmıştır. 1930’lu yıllarda hocası olan Othon Friezs’in
167
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
sanatından etkilenmiş ve ayrıca bu yıllarda gittiği bir Kokoschka sergisi ve
ardından Matis’in resimlerini örnek alarak renge ağırlık vermiştir. Bu etkiler
resimlerinde dinamik ve aynı zamanda çarpıcı büyük renkli
kompozisyonlara yönelmesine sebep olmuştur. Temalarını, müzik ve dans
edenlerden seçmiştir. Bu resimlerde yarı izlenimci yarı Fovist etkiler
görülmektedir. Ancak boyanın rahatça kullanılması ve lokal renklerden
uzaklaşılması ile birlikte dışavurumcu özellikler de görülmeye başlamıştır.
1946’lardan sonra sanatçının parçalanmış renkli figürleri içeren resim
anlayışında, dışavurumcu soyutlamalar belli bir aşamaya gelmiştir
(Akdeniz,1990:70).
Zeki Faik İzer’in 1963 yılında yapmış olduğu “Kuşlar” adlı eserinde
bir amaç gözetmeden izleyicinin yalnızca boyayı kullanış tekniğine
odaklanmasını istemiştir. Boyanın üzerinden akıp giderek iz bırakan fırçanın
etkisi lekesel bir anlayıştadır. O güne kadar Türk sanatçıların kullandığı
boyama tekniğinin dışında bir boyama tekniğinin kullanımı söz konusudur.
Sanki boya yer yer dökülmüş, yer yer damlatılmış ve yer yer sıçratılmış gibi
bir etki yaratmıştır. Daha önceden çoğu Çinli ressamın da bu şekilde kural
tanımadan resim yaptığı bilinmektedir. Aynı zamanda Amerikalı sanatçı olan
Jackson Pollock’un eserlerindeki etkiyi, Zeki Faik İzer’in tablolarında
görmek mümkündür.
Pollock’un sanatı, bütün gotik kalitelerine rağmen, kent yaşamı ile bir
başa çıkma savaşı vermektedir. Ani duyguların, güdülerin ve fikirlerin balta
girmemiş yalnız ormanında süren bu sanat, bu yüzden de somut ve
pozitivisttir (Baykam,1990:47). Sanatçının resimlerinde, beyin, ruh, göz, el,
boya ve resim yapılan yüzey birbirleriyle adeta candan bir kaynaşma
halindedir. Resim, doğrudan doğruya ya da simgesel bir biçimde “temsil
edilen şey” olmaktan çıkmış; ressamın hareketlerinin izlerini taşıyan, onun
anlatmak istediklerini boyanın “izleriyle” ortaya koyan ve bir zaman süreci
içinde onun tüm hareketlerinin aynı andaki “hareketsizliğini” veren bir alan
olmuştur. Dünyanın her yanındaki eleştirmenler, bu sanatı sarsıcı olarak
nitelendirmiştir (Lynton,1982:234).
Pollock “soyut dışavurum” akımının öncüsü ve önemli bir
temsilcisidir. Sanatçı saf resmin sorunlarına karşı entelektüel bir ilgi
duymuştur. Böylece sanatçı soyut ekspresyonizm olarak adlandırılan yeni bir
www.ulakbilge.com
168
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
üslubun yaratıcılarından birisi olarak karşılanmıştır. Bu sanatçıyı izleyen
ressamların hepsi, onun aşırı yöntemlerini kullanmasalar bile anlık güdülere
kendilerini teslim etmenin gerekliliği konusunda hemfikirdiler
(Gombrıch,1997:604).
Pollock’un “Green Silver” adlı eseriyle Zeki Faik İzer’in “Kuşlar” adlı
eseri karşılaştırıldığında boyanın kullanım şekli, rahatlığı ve bunun yanında
resimsel birçok benzerlik gösterdiği görülmektedir. Buda Zeki Faik İzer’in
resimlerinin, soyut dışavurum akımı içerisinde incelenmesi açısından
önemlidir.
Resim 2: Zeki Faik İzer “Kuşlar” 1943
Jakson Pollock “Green Silver” 1949
Türkiye’de soyut dışavurumcu sanat araştırmalarının, akademik resme
tepki olarak ve çağdaş sanat akımlarına katılma düşüncesiyle başladığı
bilinmektedir. Bu düşüncenin ilk atölye şeklindeki çalışmalarını Nuri İyem
gerçekleştirmiştir. 1949’dan itibaren Nuri İyem’in atölyesinde çalışmaya
başlayan Ömer Uluç, Baha Çalt, Sefa Hidiş ve diğer sanatçılar bu akımla
ilgili eserler vermiştir (Çetin,1998:5).
Bu atölye akademi dışında amatörce, yeni ve araştırıcı bir yönelişte
bulunmuştur. Grup üyelerinden olan Ömer Uluç 1953’te Amerika’ya gitmiş,
orada 1948’de doruk noktasına ulaşmış olan Soyut Dışavurumculuğun
etkisinde kalmıştır. Onu etkileyen Fransız sanatçı De Stael, 1948’de bu
169
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
anlayıştaki sanatın olgun dönemini yaşamıştır. Uluç, 1953’ten sonra espas
sorununu çözümlemeye yönelik araştırmalara başlamıştır (Çetin,1998:8).
De Stael resimlerinde figüratif soyutlamaya ağırlık vermiştir. Bu
figürleri oluştururken resmin yüzeyini ve kompozisyonları basit ancak bu
basitliği cesur bir şekilde ele almıştır. Sanatçının resimlerinde yan yana
gelen renkler insan figürleri hissi verir. Bunun yanı sıra, resminde yatay
olarak oluşturduğu renklerin altta ve üstte kalan kısmında mekân etkisi
vermektedir. Ömer Uluç’un resimlerinde de aynı özellikleri bire bir değilse
de benzer bir şekilde görmek mümkündür. Sanatçının “Kadın, Çocuk ve Mor
Kelebekler” adlı eserinde zeminde kullanılan sarı ve gri rengin resmi ikiye
bölmesi ve bu bölünmenin mekan hissi uyandırması, rahat fırça
kullanımından dolayı oluşan görüntülerin; kadına, çocuğa ve kelebeğe
benzemesi, De Stael’in resim tekniğine benzemektedir. Yani iki sanatçı da
bir kişiyi veya olayı direk betimlemek yerine boyayı ve fırçayı kullanım
şekilleriyle bunu hissettirmişlerdir. “Kadın, Çocuk ve Mor Kelebekler” adlı
eserdeki mekân anlayışının “Footballer” adlı resme benzemesi dikkat
çekicidir. O yüzden De Stael’in anıldığı soyut dışavurum akımı içerisinde
Türk sanatçı olan Ömer Uluç’un da anılması kadar doğal bir şey olamaz.
Resim 3: Ömer Uluç “Kadın, Çocuk
ve Mor Kelebekler”1972-
De Stael “Footballer”1952
Türk resminin gelişim süreci içerisinde dışavurum akımından
etkilenerek eser veren bir diğer sanatçı da Adnan Turanî’dir. Adnan Turanî
www.ulakbilge.com
170
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
de bu akımdan etkilenen diğer sanatçılar gibi eğitimini Avrupa’da
tamamlamıştır.
Avrupa’daki öğrenim döneminde Turanî’nin sanatsal kişiliğini
bulmasında önemli katkıları olan iki sanatçı vardır. Bunlardan birisi
Baumeister, diğeri ise Trökes’dir. Avrupa’daki öğrenimin en başından beri
Nagel, Henninger, Baumeister ve Trökes gibi birbirinden çok farklı sanat
anlayışları ve öğretim yöntemleri olan sanatçı/hocalardan kazanılan
birikimler ve deneyimler, Turani’yi çalışmalarında daha kişisel bir tavra ve
ifadeye yöneltmiştir. Öğrenim yıllarında başlayan soyuta ilgi ve soyutlama
çalışmaları, ilerleyen zamanlarda yerini tümüyle soyuta bırakmıştır.
Turanî’nin sanatsal gelişim çizgisi içinde 1956 yılı onun dışavurumcu
soyutlama çalışmalarının başlangıcı, 1959 sonrası giderek soyut
dışavurumcu anlayışta kişilik gösterip belirginleştiği yıllar olarak
görülmektedir. Turanî’nin, 1972 yılına kadar olan resimleri hep soyut
resimlerdir. Bu resimlerde genel olarak doğadan herhangi bir çıkış noktası
arama niyeti yoktur. Bunlar doğrudan doğruya doğaçlama ve kendi
fantezilerine dayalı olarak ortaya çıkan resimlerdir. Bu resimlerde önceden
bilinen hiçbir nesnel motiften hareket edilmez sadece tuval üzerinde yapılan
çetin bir boya mücadelesi gözlemlenmektedir (Akdeniz,1990:73,74).
Adnan Turanî’nin resimlerindeki yoğun boya mücadelesinin yanı sıra
çizgi kullanımı da dikkat çekmektedir. Bu çizgilerdeki hassasiyet,
kaligrafinin heyecanı ve içgüdüsüyle had safhaya ulaşmıştır. Bu çizgiler
önce soyut resimlerinde; hat sanatına yakın bir tutumla, daha sonraki
figüratif resimlerinde ise kendine özgü bir şekilde ortaya çıkmıştır. Çizgi ve
kaligrafik özellikler bu sanatçının resimlerine yansıdığı gibi araştırmalarına
ve yazdığı kitaplara da yansımıştır. Dünyada ve Türkiye’de resimlerinde
kaligrafiden beslenen sanatçılara yer vermiş ve onları derinlemesine
incelemiştir. Adnan Turanî “Modern Resim Sanatının Gerçek Çehresi” adlı
yapıtında Alman dışavurumculuğunun belli bir süre etkisinde kalan Paul
Klee için “Klee’nin sanatında Hat bizzat aktif bir varlık olmak için
sanatçının şahsından kendisini kurtarmıştır. Serbest ve gayesiz bir şekilde
hareket ederek kendine has bir dinamizm ve ruha sahip olmuştur. Böylece
Klee’de grafik cihet imajiner olup; illüzyonist değildir.” diyerek bu
sanatçının resimlerini açıklamaya çalışmıştır. Ancak Turanî, Klee’nin
171
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
resimlerini anlatmaya çalışırken adeta kendi resimlerini ve yaparken
hissettiği duygu serüvenini de ortaya koymaktadır.
Resim 4: Adnan Turanî
“Sakin Denizi Dinliyorum”1976.
Paul Klee “Insula Dulcamara”1938
YENİ DIŞAVURUM VE TÜRK RESİM SANATI
Dışavurumculuk, dünyanın siyasi olayları ve çıkan yeni sanatsal
anlayışların karşısında bir süre duraklama evresine girmiştir. Daha önce
Almanya’da bu akım ortaya çıkarken konvansiyonel (alışıla gelmiş sanat
anlayışına) olana karşı çıkmıştır. Daha sonra karşı çıktığı konvansiyonelin
içinde yer almıştır. Bu da dışavurum akımını neredeyse yok olma aşamasına
getirmiştir. Daha sonra bu akımın devamı niteliğinde olan Soyut Dışavurum
ve daha sonra da yeni dışavurum akımı meydana gelmiştir. Bu akım
“modernizm”in etkisi altında yozlaşmış ve mekanik bir üretim şekline
dönüşmüş olan sanat anlayışına tepki olarak ortaya çıkmış ve en tepe
noktasına 1980’lerde ulaşmıştır.
Bu akım en temel özellikleri açısından incelendiği zaman,
dışavurumculuğun ilk çıktığı anlayışla benzerlikler göstermektedir. Sanatsal
kaygılarının içerisinde biçim ve renkten ziyade, insan ve toplum
psikolojisinin dışavurumunu ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Soyut
dışavurum akımı gibi sadece nesneleri soyutlayarak, renkleri akıtarak
figürden uzak bir anlayış yerine, insan bedeninin ve psikolojisinin
yansımalarını resmetmişlerdir.
www.ulakbilge.com
172
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
Yeni dışavurumculuğun kilit anlatım özelliklerinden birisi;
sanatçıların ortaya koyduğu eserlerin, herhangi birinin yapmış olabileceği bir
şey kadar serbest ve sorumsuz olmasıdır. Ancak tanıyan bir göz tarafından
derhal ayırt edilebilecek kadar da ayrıdırlar. “Resimde yapılacak yeni bir şey
kalmadı.” derken, sanki resim yeniden keşfedilmişçesine ortaya çıkan ve
sanatın bütün yaratıcı hücrelerini kullanan bir anlatım tarzı olarak karşımıza
çıkmıştır. Yeni dışavurumcu sanat anlayışındaki boya kullanımı Alman
Dışavurumculuğundan etkilenmiştir. Bu akım içerisinde ortaya çıkan
eserlerdeki figürler, yazılar ve konusu gerçeküstücülükle bağlantılıdır. Bu
birleşmenin sonucu olarak ortaya çıkan görüntülerdeki mantıksızlık ise
Absürt Drama yazarlarının eserlerini andıran bir atmosfer yaratmaktadır
(Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 1997:1931).
Avrupa’da yeni-dışavurumcu sanat anlayışı,1980 Venedik Bienali ve
bu bienalin devamında 1981’de “Resmin Yeni Ruhu” adıyla “Londra
Akademi’de” düzenlenen ve sonuncusu 1982’de Berlin’de “Zeitgeist” adıyla
düzenlenen çeşitli, önemli uluslararası sergiler yoluyla tanınmış ve
yaygınlaşmıştır (Wheeler,1991:312).
Daha önceki sanat akımları dünyada kendi varlığını gösterdikten sonra
Türkiye’deki sanatçılar bunu takip eder durumdaydılar. Ancak yeni
dışavurumculuk akımında bu durum değişmiştir. Bu akımın içerisinde yer
alan Türk sanatçılar eserlerini, Avrupa’daki sanatçılarla eş zamanlı
vermişlerdir.
Bu sanatçıların en önemlilerinden birisi Bedri Baykam’dır. 80′li
yılların başlarında California’da yaşayan sanatçı ülkemizde yeni dışa
vurumculuk anlayışını ilk uygulayan sanatçılardan birisi olmuştur. Bedri
Baykam’ın bu sanat anlayışına katkıları tartışma götürmez bir gerçektir. Bu
zamana kadar katılımcı değil daha çok takip edici özellikler taşıyan Türk
resmi Bedri Baykam’ın uluslar arası bir akımı diğer sanatçılarla eş zamanlı
yapması ve eserler üretmesi ülkeyi sanatta takip edicilikten çıkarmış,
oluşturucu olma özelliği sağlamıştır. Sanatçının 80′ler ile başlayan ve
sonraki sürecinin temellerini atan bu döneminin ilk başyapıtı “Fahişe’nin
Odası” adlı çalışmasıdır.
Sanatçı yayınlamış olduğu bir yazısında kendi sanatı için şöyle
demektedir: “Benim sayemde Türkiye ilk defa bir uluslararası akımı, hem
173
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
görsel hem düşünsel hem de tüm taşıdığı sorunsalı tartışarak, batıyla aynı
anda yaşadı. Ben “Fahişenin Odası” ve tüm diğer dönemsel çıkış yapıtlarımı
gerçekleştirdiğimde, ortada ‘Yeni Dışavurumculuk’ akımının adı bile yoktu.
Ressamlar birbirini tanımazdı. 1982 son baharında benimkilere benzer
resimlerin o anda dünyada yapılmakta olduğunu dergilerden öğrenmeye
başlayınca, ömür boyu unutamayacağım bir rahatlama hissetmiştim”
(Baykam,2003b:39).
Resim 5: Bedri Baykam “Fahişenin Odası-Elimden Geleni Yapıyorum” 1986.
Baykam devam eden süreçte “yeni dışavurumcu” eserlerinde daha
fazla bilinçlenmiş ve kavramsallığa doğru bir gelişim süreci yaşamıştır.
Gittikçe büyüyen tuvallerinde artık sadece görsel değil, düşünsel-politik
yaklaşımlarının izdüşümleri de giderek yer almaya başlamıştır.
Bu akım ülkemizde yeni yeni gelişen resim piyasasında alışılmış,
güzel, izlenimci ve klasik resimler yapan ve kabul görmüş ressamlara
rekabet getirmiştir. Aynı zamanda “yeni dışavurum” akımının içerisinde
yapıtlar oluşturulurken; emek ve güzellik kavramlarının alışılmış biçimde
kullanılmadığının açık olması nedeniyle, bu resimlerin ilk görüldüğünde
izleyicide alay ve kızgınlık duygusu oluşturmuştur. Bu yüzden bu akım
serttir ve bu yüzden uygulayıcıları sert eleştiriler almışlardır
(Baykam,1990:41).
www.ulakbilge.com
174
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
Bu akımın Türk sanatçılarından bir diğeri Mehmet Güleryüz’dür.
Daha önceleri soyut sanatla uğraşan Güleryüz, 1980’lerden sonra rengi
azaltıp resimlerinde figüratif desenlere ağırlık vermeye başlamıştır.
Ayla Ersoy’un(1996:4) Mehmet Güleryüz’le yaptığı bir söyleşide,
sanatçı resimleri için:
“Yaptığım resimlerde biçimden çok renge
dayanıyorum. Desenci yapı ve form hâkim olmakla birlikte daha çok rengin
iç ışık meselesi, raporlar (renk komşulukları), renk şiddetleri önemli olmaya
başlamıştı ve bu günkü resmin biçim ve renk değerlerine dayalı bir kurguya
sahip. Beslendiğim kaynaklar da daha başka. Düşünce de şekillenip bedende
yoğun bir enerjiye dönüşerek dışavurumcu bir ifade biçimiyle ortaya çıkıyor.
Dans, tiyatro, şiir gibi birçok farklı sanat dallarıyla buluşuyor tuvallerde.
Yani düşünsel alt yapı, fiziksel kontrol ekspresyon olarak resme yansıyor.”
demiştir.
Resim 6: Mehmet Güleryüz “Ayağımı Yerden Kestin”
Canan Beykal, “Mehmet Güleryüz’ün resimlerine her bakışımızda
biraz daha acımasızca ürkünç yanlarımızın, hayvansı yabanıllıklarımızın,
cinsel ve sapkın duygularımızın yakalandığı bir aynaya dönüşmektedir.
175
www.ulakbilge.com
AKALIN Tolga, AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN DIŞAVURUM AKIMININ TÜRK RESİM SANATINA ETKİSİ
Resme bakmak için; estetik güzellik ve biçim uyumuyla eğitilmiş bir gözün
bu resimler karşısında alışılmış değer yargılarından kuşku duyması doğaldır.
Bu saldırgan davranış biçimini, bu şiddetli renkçiliği ve biçim çarpıtmalarını,
devingen çizgisel boya sürüşlerini ve kara mizahın sınırlarındaki tarafgir
eleştiriyi bu kuşaktan başka hiçbir sanatçıda Güleryüz’ün ki kadar şiddetli
bir biçimde göremeyiz.” diyerek sanatçının resimlerini yorumlamıştır.
Bu akımın içerisinde; Alaattin Aksoy, Komet, Neşe Erdok, Hale
Arpacıoğlu, Murat Başaran, Muharrem Pire, Fuat Acaroğlu gibi pek çok
sanatçı yer almıştır.
SONUÇ
Dışavurum akımının ortaya çıktığı Almanya’nın ve daha sonra
soyut dışavurum akımının temellendiği Amerika’nın bulunduğu siyasi
ortamlar düşünülürse (savaşlar ve siyasi felaketler), bu akımların
ortaya çıkması ve kendisini sanatsal anlamda ifade edecek ortamları
bulması kaçınılmazdır. Aynı şekilde yeni dışavurum akımının ortaya
çıktığı 1980’li yılların ortamı da çok farklı değildir. Toplumsal
savaşların, ekonomik bunalımların, uyuşturucu ve alkol kullanımın
yaygınlaşmasının, her türlü şiddet davranışlarının, devletlerin
vatandaşları yani bireyleri yok saymasının bu akımının yeniden ortaya
çıkması ve gelişmesi için bir zemin hazırlamıştır.
Bu tarihlerden günümüze gelindiğinde; artık bilim ve
safhaya ulaştığını görmek mümkündür. Bu gelişimin insanlığın
olduğunu savunan devlet ve hükümet başkanlarının varlığı dikkat
boyuta ulaşmıştır. Başkanların(Amerika devlet başkanlarını ilk sırada
olarak kullanabiliriz) kendi ülkelerindeki insanların varlıklarını rahat
şekilde sürdürebilmeleri için gelişen teknolojiden yararlanarak atom
bombaları, silahlar, savaş uçakları veya bunlara benzer koruma adına
etme unsurlarını oluşturmaları, bunları da meşru zeminlere çekmeleri
çekici boyuta ulaşmaktadır. Kendi insanlarını koruma adı altında,
devletleri terörist devlet ilan etme ve orda yaşayan insanların haklarını
sayma pahasına olsa da bu devletlerin iç yönetimlerine müdahale
kendilerine hak sayan yönetimlerin varlıkları da bilinmektedir.
www.ulakbilge.com
176
DOI: 10.7816/ulakbilge-01-01-08
Düşünen ve sanatla uğraşan insanların bu durumları hissedip
sanatlarına yansıtmaları kaçınılmaz bir hal almıştır. Sanatçılar; yeniden
duygularının kontrolünü ele alıp adına dışavurum dense veya denmese de
duygularını ve hissettiklerini sanatları yoluyla ifade edebilecekleri ortamlar
yaratma çabası içinde olacaklardır.
KAYNAKLAR
Akdeniz, H.(1990). Çağdaş Resim Sanatında Kuram(Düşünce Boyutu) ve Türk Resim
Sanatına Yansıması Üzerine Bir Araştırma. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamış doktora Tezi.
Baykam, B.(1990). Boyanın Beyni. Sanat ve Mimarlık üzerine Ansiklopediler,
Bibliyografyalar, Sözlükler Literatür Yayınları, İstanbul.
Baykam, B.(1996). Vasat Bir Eleştiriye Yanıt. Genç Sanat. Sayı:26.
Baykam, B.(2003). Ekrem Kahraman’ın Temelsiz, mantıksız, saygısız iddialarına
yanıtımdır. Türkiye’de Sanat. Sayı:57.
Beykal, C.(1988). Dışavurumculuk. KALIN-Dışavurumculuk Sanat Seçkisi. Sayı:7.
Ersoy, A.(1996). Mehmet Güleryüz ile Sanat Üzerine Söyleşi. Genç Sanat. Sayı:28.
Eczacı Başı Sanat Ansiklopedisi.(1997). Yem Yayınevi. İstanbul.
Lynton, N.(1982). Modern Sanatın Öyküsü.(Çeviren: Cevat Çapan-Sadi Öziş) Remzi
Kitapevi. İstanbul.
Lloyd, J.(2000).Sanatsal ve Toplumsal Bir Başkaldırı Dışavurumculuk (Çeviren:
Celal Üster). Sanat Kültür Antika. Sayı.16. Üç ayda bir yayınlanan sanat dergisi.
Richard, L. (1999). Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi. (Çevirenler: Beral Madra,
Sinem Gürsoy, İlhan Usmantaş). Remzi Kitapevi. İstanbul.
Gombrich, E. H. (1997). Sanatın Öyküsü. (Çevirenler: Erol Erduran, Ömer Erduran).
Remzi Kitapevi. İstanbul.
Hauser, A. (1984). Sanatın Toplumsal Tarihi.( Çeviri: Yıldız Gölünü). Remzi
Kitapevi. İstanbul.
Turani, A(1960). Modern Resim Sanatının Gerçek Çehresi. 1. Baskı. Ankara Doğuş
Ltd. Şirketi Matbaası. New York.
Wheeler, D. (1991). Art Since,Mid-Century 1945 to Present. Thames and Hudson,
N.Y.
http://www.felsefeekibi.com/sanat/isimler_turk/isimler_alfabetik_turk_ali_avni_celeb
i.html(Erişim:09.06.2013)
177
www.ulakbilge.com