HANDE YENER`DEN
Transkript
HANDE YENER`DEN
GAZETE Türkiye’nin tek kadın gazetesi 12 NİSAN 2016 SALI YIL: 1 SAYI: 3 ¨ 4 gazetekadinadair.tv www.gazetekadinadair.com SİYASET KONUŞULMAYAN TEK KADIN GAZETESİ... GENELEV DOSYASI 26 NİSAN’DA AÇILIYOR BİR ZAHA HADİD GELDİ VE GEÇTİ... R BE A H EL Z Ö ERHAN YAZICIOĞLU POP MÜZİĞİN KRALİÇESİ HANDE YENER’DEN ÇARPICI TESPİTLER ŞİDDETLE YÜZLEŞİRSEM HANIMEFENDİLİĞİM BİTER KADIN HER ŞEYDİR KÖŞESİYLE ARAMIZDA TÜRKİYE’NİN İLK KADIN ÖĞRETMENİ Fatma Refet Angın... GURUR TABLOSU İLK TÜRK MİLLİ BAYAN YÜZÜCÜ TAKIMI MANŞ’I YÜZEREK GEÇTİ! Vahşet bu kez Kocaeli’de… BİZE ULAŞIN • GSM: 0530 542 62 31 • E-POSTA: [email protected] 2 ÖZEL HABER Kadına air GAZETE POP MÜZİĞİN KRALİÇESİ’NDEN ÇARPICI TESPİTLER ŞİDDETLE YÜZLEŞİRSEM HANIMEFENDİLİĞİM BİTER Türk Pop Müziği’nin Kraliçesi Hande Yener, içini “Gazete Kadına Daire’’e döktü… Yeni albümünden evliliğe birçok konuda çarpıcı açıklamalara imza atan Hande Yener, kadınsal sorunlar hakkında ise açtı ağzını yumdu gözünü. Son yıllarda büyük artış yaşanan kadın cinayetleri hakkında oldukça samimi sözler sarf eden Hande Yener, şiddetle yüz yüze kalması durumunda ise hanımefendiliğini bir kenara bırakıp bambaşka bir kişiliğe bürüneceğini dile getirdi. İşte o keyifli röportaj… RÖPORTAJ: SAMET ADAY Y eni albümünüzün çıkış tarihi yaklaştıkça heyecan da artıyor. Bu yaz diğer tüm yazlardan daha hareketli ve yoğun geçecek diyebilir miyiz? Gerçekten de öyle olacak gibi görünüyor. Stüdyoda çok yoğun bir mesai harcıyoruz. Her şeyin kusursuz olması için çalışıyoruz. Albüm şekillenmeye başladıkça heyecanımız ve coşkumuz üçe, beşe hatta ona katlanıyor. Bu yaz herkes için hareketli ve sıcak bir yaz olabilir. Ama öyle görünüyor ki; ben yine zirvede üşümeye devam edeceğim. Peki ya patroniçelik… Bu yaz için ciddi atılımlar gerçekleştirdiniz. Bunları ‘’Müzikten kopuyor’’ olarak algılayan bazı müzik eleştirmenleri oldu. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Var mı bu dedikoduların aslı astarı? Ben müzik için yaratılmışım. Şarkı söylemek için… Neden kopayım ki müzikten? Güzel bir şarkı duyduğunda dizlerinin bağı çözülen bir kadının müzikten kopması pekte mümkün olmasa gerek… İş; kadınlığına gelince… Hayatım boyunca hangi işi yaptıysam büyük bir azim ve aşkla yaptım ben. Bu işletmecilik için de geçerli, müzisyenlik için de, tezgahtarlık için de… Dolayısıyla şuan hayatımdaki hiçbir şeyden vazgeçmeye niyetim yok. Çekemeyip çekiştirenler oluyormuş. Dedikodusu yapılan insanlar başarılı insanlardır. Ben önüme bakıyorum. Geçtiğimiz aylarda yönetmenlik konusundaki hünerlerinizi de gözler önüne serdiniz. Çektiğiniz klip resmi paylaşım kanallarında dört milyondan fazla kişi tarafından izlenmiş. On parmağınızda on marifet. Devam edecek misiniz yönetmenliğe de? Aylin benim kız kardeşim. Çok uzun bir zamana dayanmıyor geçmişimiz. Lakin öylesine alıştık, öylesine benimsedik ki birbirimizi… Bizimkisi arkadaşlıktan da öte bir hal aldı. Onunla zaman geçirmeyi çok seviyorum. Güzel bir iş yaptık diye düşünüyorum. Ama bu böyle kalmayacak. Devamı da gelecek nasip olursa. Şimdilik sürpriz diyelim. Öte yandan bir gün senaryosunu da yazacağım bir film hayalim var. Bu ne zaman olur bilemem ancak mutlaka hayata geçireceğim bir proje olduğunu söyleyebilirim. Az öncede söylediğim gibi… Hayatımdaki hiçbir şeyden vazgeçmeye niyetim yok. Kadın olmanın zor olduğu bir ülkede sürekli göz önünde olan başarılı bir kadın olmak nasıl bir duygu? Zaman zaman sıkıldığınız oluyor mu şöhretten? Bu yolu kendim seçtim. Bugüne kadar en ufak bir pişmanlık dahi duymadım bu seçimim dolayısıyla. Evet, bu ülkede kadın olmak zor. Ancak bir kadın gerçekten başarıyı hedefleyerek yola çıkarsa başaramayacağı şey yoktur. Kadınlara yönelik şiddet ve taciz konuları hakkında neler düşünüyorsunuz? Tüm dünyada örnekleri var elbette ancak ülkemizde bu durum biraz daha kaygı uyandırıcı boyutlarda. Bu konuyla ilgili konuşulacak o kadar çok şey var ki aslında. Gel gelelim her şeyi konuşmaya kalkarsak işin içinden çıkamayız burada. Koca işten eve stresli geliyor. Kadın ölüyor… Töre, deden yaşındaki adamla evleneceksin diyor. Kadın ölüyor… Yemeğin tuzundan daha değersiz bazen kadın. Tuzu az olan yemek yüzünden kadınlar dövülüyor. Kimi zaman da sanayileştiriliyor narin bedenler ve kadınlarımız. Çocuk fabrikası gibi görülüyor. Biri elinden tutmuş, biri kucağında, biri karnında dilenen kadınlar çıkıyor bazen karşımıza. Bu konuda duyarlı olan beyleri tenzih ediyorum. Lakin dinimizin ayaklarının altında cennetler vaat ettiği annelerimiz, kardeşlerimiz değersizleştiriliyor. Bu konuda gerek bireyler olarak gerekse devlet olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Neler yapmalıyız mesela? Bu sadece benim ‘’Şöyle olsun’’ ya da ‘’Böyle olmalı’’ diyebileceğim bir konu değil. Herkesin verebileceği cevapları vermekle bu konuyu sıradanlaştırmak istemiyorum. Şimdiye kadar hep böyle yapıldı ve kesin neticeler alınamadı. Bu sorunlara daha sistematik, daha bilinçli, daha ciddi yaklaşılmalı. Genç bir kıza tecavüz eden bir sapık, sırf mahkemeye takım elbise ile geldi diye ceza indirimine tabii olmamalı. Ya da kasten bir kadın öldüren cani, töre perdesinin arkasına sığınamamalı. Cezalar caydırıcı olmalı. Gerekirse bütün bir toplum rehabilite edilmeli. Şimdiye kadar hiç böyle bir durumla karşı karşıya kaldınız mı? Taciz ya da şiddet gördünüz mü? Yakın zamanda başımdan bir olay geçti ancak bu konuyu daha fazla konuşmayı istemiyorum. Yüce Türk adaletine güveniyorum. Kadınsanız elbette tacize uğrayabiliyorsunuz. Bunun sadece fiili olmasına da gerek yok. İçinizde işini doğru yapanları tenzih ederek söylüyorum. Bazen bir foto muhabirin eteğinizin altını kadrajlayarak iç çamaşırınızı çekmeye çalışması da bir tacizdir. Yaşadım mı bunu? Evet, yaşadım birkaç kez. Bu kavrama her açıdan bakmak gerekir. Şiddete gelince. Asla şiddete maruz kalmadım. Eğer bir gün böyle bir durumla karşı karşıya kalırsam da kesinlikle altta kalmayacağıma emin olabilirsiniz. Hanımefendilik yüzünüze inmek üzere olan bir elin havaya kalkışıyla biter. Sonra ortaya çıkacak canavardan kesinlikle ben mesul değilim. Evlilik yolunda emin adımlarla ilerleyen bir ilişkiniz var. Samimiyetle soruyorum. Tekrar anne olmayı düşünür müsünüz? Ben anneyim zaten. Yeniden anne olmak gibi bir tasarrufta bulunacağımı düşünmüyorum. Aslan gibi bir oğlum var. Tuttuğunu kopartan zıpkın gibi bir delikanlı. Onun başarılarını gördükçe yeteri kadar gurur duyuyorum. Evlilik konusuna gelince. Çalışmaktan fırsat bulup evlenemiyoruz. İşkolik bir kadınım ve Ozan da bunun farkında. Bu yaz için bir şeyler düşünüyoruz. Nasipse olacak inşallah. Gelinlik giyecek misiniz peki tekrar? Teli duvağı yerlere kadar olan bir gelinlik giymem. Yine de peşin konuşmak istemiyorum… O zaman gelsin, duruma göre bir şeyler düşüneceğiz. Konuyu biraz değiştirelim ve iş hayatına dönelim. Sürprizler dediniz ve açıklamak istemediniz. Bazı gazetelerde giyim sektöründe de çok ciddi projelerle kendinize göstermeye hazırlandığınız yönünde haberler çıktı. Doğru mu bunlar? Ve eğer doğruysa tanıtım için dahi olsa yeniden tezgahtarlık yapar mısınız kendi markanız için? Pek dikkat etmedim basına yansıyan o haberlere. Bazı projeler var evet ama söylediğim gibi, şuan sürprizleri bozmak istemiyorum. Dost var düşman var. Resmi işlemleri hallettikten sonra bu konuları uzun uzun konuşuruz inşallah. Tezgahtarlığa gelince. Yaparım elbette. Asla gocunmam bundan. Ne kadar satış yaparsam primimi alırım ama. Ayrımcılık yok… Tadı damağımızda kalan bu özel söyleşide bize verdiğiniz samimi cevaplar için ekibim adına size şükranlarımı sunuyorum. Tabii albüm çıktığında bu keyifli söyleşiyi tekrar etmeyi de ümit ediyoruz. Ben de Gazete Kadına Dair ailesine çok teşekkür ediyorum. Keyifli bir söyleşiydi. ARAŞTIRMA 3 Kadına air GAZETE Vahşet bu kez Kocaeli’de… Kocaeli’de gözü dönen koca, 20 yıllık karısını uykuda haşladı. Talihsiz kadın hastanede, zanlı ise serbest bırakıldı! O lay, İzmit ilçesi Yenişehir Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, köftecide çalışan ve işten gelen 42 yaşındaki Ayten D, uyumak için yatağına uzandı. Bu sırada alkollü olduğu ileri sürülen 20 yıllık eşi Ahmet D. (43), çaydanlıkta kaynattığı suyu kendisinden boşanmak isteyen karısının üstüne döktü. Yatağından fırlayan Ayten D. için çocukları olay yerine ambulans çağırdı. İlk tedavisi 112 Acil servis ekipleri tarafından olay yerinde yapılan Ayten D. daha sonra Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Talihsiz kadın burada yapılan tedavisinin ardından Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Tedavi Merkezi’ne sevk edildi. konuşabiliyor. Olayı anlatan Ayten D.: “Eşim beni uyurken haşladı. Alkollüydü. Boşanma davası açmıştım kabul etmedi. Şikayetçiyim” dedi. Eşinin kendisini daha önce de yakmaya çalıştığını ifade eden Ayten D.’ye vücudunun çeşitli yerlerinden alınacak deriler nakledilecek. Öte yandan zanlı Ahmet D. ise polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Mahkemeye çıkartılan Ahmet D.’nin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı ve çiftin 3 çocuğuna ise babaannelerinin baktığı öğrenildi. “EŞİMDEN ŞİKAYETÇİYİM” Merkezin yoğun bakım ünitesinde tedavisi süren ve hayati tehlikesi devam eden talihsiz kadın güçlükle BU VAHŞETİN ADI YOK… K ayseri’de yaşayan 43 yaşındaki Gönül Gürbüz, 45 yaşındaki eşi Aydemir Gürbüz tarafından baltayla parçalanarak öldürüldü. Olay dün gece Kayseri Merkez’de Melikgazi İlçesi Selçuklu Mahallesi’nde bulunan iki katlı bir evde meydana geldi. Eşiyle tartışan Aydemir Gürbüz, evde bulunan baltayı alarak eşine vurmaya başladı. Eşini 20 balta darbesiyle parçalayarak öldürdükten sonra kaçan Aydemir Gürbüz, kısa sürede yakalandı. Cumhuriyet savcısı ve polisin incelemesinin ardından Gönül Gürbüz’ün cesedi, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Burada yapılan otopside kadının parmaklarının kesildiği, boynunda ve vücudunun 20 yerinde balta darbesi olduğu belirlendi. ANKARA’DA 4 KURŞUN Ankara’nın Altındağ ilçesinde silahla vurulan kadın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. O Olay akşam saatlerinde Altındağ, Ulubey Mahallesi’nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, henüz kimliği belirlenemeyen bir kişinin silahlı saldırısına uğrayan G.Ö.(48), ağır yaralandı. Vatandaşların ihbarı üzerine bölgeye polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. 12 Nisan 2016 Salı Yıl: 1 Sayı: 3 ¨ 4 Kadına air GAZETE İmtiyaz Sahibi Yasemin GÖREN Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yasemin GÖREN [email protected] Genel Koordinatör Recep TAŞCI [email protected] Genel Müdür Ahmet ÖZDEMİR [email protected] Olay yerinde sağlık ekipleri tarafından ilk müdahalesi yapılan G.Ö. ambulansla Dışkapı Yıdırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. G.Ö.; hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Yapılan incelemede G.Ö.’nün vücuduna 4 kurşun isabet ettiği belirlendi. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı. Yazı Kurulu Necdet KUNTER Editör Fatma KARACA Ayşe YILDIZ Magazin&Cemiyet Samet ADAY [email protected] [email protected] Meryem AYDEMİR [email protected] Kader AKCİ Danışman Derya YOLYAPAN Ercan KUTLU [email protected] [email protected] Reklam Müdürü İlker KARATAŞ [email protected] [email protected] [email protected] Görsel Yönetmen Koray GÖKKAYA [email protected] Melih NİLSU Zambak KARABAY Bursa Temsilcisi Süheyla YILMAZ [email protected] ADRES: Doğanbey Mah. Doğanbey sk. Burçin3 İş Hanı No:6/3 D.313 Osmangazi - BURSA 0552 202 93 49 İLETİŞİM VE REKLAM 0530 542 62 31 [email protected] Merkez: Eskule AVM Kat 7 No:119 Esenyurt-İST. MATBAA BASKI Aktif Matbaa 0 212 698 93 54 – 55 DAĞITIM Turkuaz Bu gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. 4 Kadına air GAZETE GURUR TABLOSU İLK TÜRK MİLLİ BAYAN YÜZÜCÜ TAKIMI MANŞ’I YÜZEREK GEÇTİ! um r o Yazı -Y Altı kişiden oluşan Türk takımı, Adana Büyükşehir Belediyesi sponsorluğunda İngiltere ile Fransa arasındaki Manş Denizi’ni yüzerek geçen ilk Türk kadın takımı olarak tarihe geçti. Necdet KUNTER [email protected] SOSYAL Mİ, ANTİSOSYAL Mİ? İnternet sayesinde evlerimizde, işyerlerimizde, hatta yolculuk halinde bile farklı insanlarla sohbet ediyor, duygu ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Böylece kendimizi ifade etme gayretinde kalıyoruz. Şu bir gerçek ki sosyal medyanın, insanların sosyalleşmesi üzerinde etkisi var. Ancak bunun bir de diğer yanı var ve bu sayıdaki yazımda sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Sosyal medya üzerinden tanımadığınız insanlara düşüncelerinizi, hayat görüşünüzü, hatta yaşam tarzınızı rahatlıkla ifade edebiliyorsunuz. Çünkü karşıdaki insanı tanımıyorsunuz, dolayısıyla iki tarafın da birbirini rahatlıkla eleştirme şansı var. Düşüncenizi açıkça söyleyebiliyorsunuz. Bazen mahremiyetlerin bile kalktığı bir ortam oluşuyor. İşte bu noktada, zaten normal yaşamda kadın olmanın zorluğu yaşanırken, sosyal medya yüzünden birçok kadın ve genç kızımızın tarifi imkansız değişimlere uğradıkları görülüyor. Gazete Kadına Dair olarak hazırladığımız “Sanal alemde kadın” dosyasını okumaya hazır mısınız? Sanal ortamda “Chat” dediğimiz iletişim şekliyle karşı cinslerle sohbet kuran birçok kadın, genç ve çocuk yaştaki kızlarımızın yaşamları olumsuz etkilenmektedir. Çoğu ailelerde aile bağları zayıflamakta, yoğun boşanmalar görülmektedir. Mahremiyetlerin deşifre edilmesi de cabası. Her ne kadar kabul edilemez gibi görülse de; kadın eşinden veya ailesinden görmediği ilgiden dolayı olsa gerek, eşine veya ailesine göstermediği ilgiyi, samimiyeti ekrandaki tanımadığı kişiye sanal ortamda maalesef tüm çıplaklığı ile göstermektedir. “Mahalle baskısı” diye tabir edilen baskı, yaşamın her yerinde kadına yönelik devam ediyor. Hiçbir kadın “Hayır ben baskı falan tanımam” diyemez. O zaman denir ki; Hadi gecenin bir saatinde çık da şöyle bir sahilde veya bir parkta dolaş… Mümkün mü? Tabii ki zor... Sosyal medyanın olumlu yönlerine gelecek olursak; milyonlarca insan internet aracılığıyla arkadaş bulmakta, sohbet etmekte, çeşitli aktivitelere katılmakta, hatta yaşamlarını birleştirebilmektedirler. Bu aşamada internet kullanımının dozunu ayarlamak gerekiyor. Bu teknolojiyi yerinde kullanmasını başaran kişilerin az sayıda olduğu gözlemlenmektedir. Stres atmak ya da motive olmak için, sadece internet aracılığıyla bunları yapmayı seçerseniz kendinizi bir süre sonra dış dünyadan ve etkileşerek sosyalleşmeden izole etmiş olursunuz. Her iki yolla da sosyalleşebilirsiniz ancak bu noktada oto kontrolünüzü kullanmanız gereklidir. Her şeyden önce hanımefendiliği elden bırakmamanız gereklidir. İnternet kullanımı birçok kadın için psikolojik açıdan olumlu olabilmekle birlikte; M anş Denizi’ni geçen en yaşlı ve en son Türk olan Kemal Resa Alsaran antrenörlüğünde, en büyüğü 58, en küçüğü 16 yaşında olan kadın yüzücüler; Nesrin Olgun Arslan, Ayşe Yasemin Yıldırım, Çilem Çelik, Beyza Kordan, Halime Acet ve Rengin Ergin’in öğle saatlerinde başladıkları geçiş, hava ve deniz şartlarının zorlu olmasından dolayı ertesi günün sabah saatlerinde tamamlandı. 16 saat 44 dakikalık dereceleri ile tarihe geçen takımın kaptanlığını yürüten aynı zamanda 1979 yılında Manş’ı geçen ilk Türk kızı olan Nesrin Olgun Arslan; Manş Denizi’nin barındırdığı zorluklar ve zorlu güzergahıyla her yüzücünün geçmek, başarmak istediği sayılı denizlerden ve yüzme maratonlarından biri olduğunu söyledi. Yıllar sonra Manş’ı tekrar geçme fikrinin uzun zamandır aklında olduğunu belirten Arslan: “Türkiye’de bireysel olarak bu denemeyi yapan ve başarılı olan bir kadın yüzücü olarak, kadınları bu başarıya özendirmek için bu yola çıkmaya karar verdim. Doğru ekiple bu zorlu yolculuğu tamamladık. Manş’ı geçen ilk kadın Türk takımının kaptanı olmak benim için büyük bir gurur, jübilemi yapmış bulunmaktayım. Her yaşta, her sosyo-ekonomik düzeyde, engelli-engelsiz, tüm kadınların eğer isterse ve gerekli fiziksel ve zihinsel kondisyonu sağlarsa bunu başarabileceğini göstermek başlıca hedefimizdi. Yeni yetişen genç neslimizin spora daha fazla katılımını sağlayarak bu konuda destek almalarını sağlamak, sporda kazanılan içine kapanık kadının da dış dünyaya açılması ve aşırı kullanımı psikolojik problemlerin yaşanmasına yol açabilmektedir. Kadın tüm dertlerini, sevinç ve hüzünlerini, aldığı gıdaları, yaptığı gezileri ve buna benzer tüm sosyal aktivitelerini paylaşabilmektedir. Bu oldukça sakıncalı aynı zamanda riskli bir durum. İş gücünüz, aile yaşantınız... Daha pek çok meşguliyetler... Çok yoğun olabilirsiniz ancak belli başlı ihtiyaçlarınızı insanlarla iletişim kurarak sağlamalısınız. Günde birkaç saat internet kullanımı gayet normal bir durum. Ancak her gün saatlerce paylaşım sitelerinde zaman harcamak, giysi-market alışverişini bile internet üzerinden gerçekleştirmek, oyunlarla çok fazla meşgul olmak bir müddet sonra bağımlılığa dönüşecektir. İnternet; “Bir saat oyalanacağım” diye girip saatler sonra hala orada olduğunuzu fark ettiğiniz uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Bunu faydanıza ya da zararınıza kullanmakta tamamen kendi inisiyatifinizdedir. Evinin sorumlulukları ile yaşamı göğüslemeye çalışan kadınımız, kendine ayırması gereken zaman gereksinimi HABER başarıların gerçek hayattaki başarılara ışık tuttuğunun bilincinde olarak ulaşabildiğimiz herkese yüzmeyi sevdirmek öncelikli hedefimiz” dedi. BABASI DÜNYA REKORUYLA MANŞ’I GEÇMİŞ Takımın üyelerinden Manş Denizi’ni 9 saat 2 dakikada geçerek dünya rekoru kıran Erdal Acet’in kızı Halime Acet de babasının rekor kırarak geçtiği denizi kendisinin de geçmesinin, onunla aynı duyguları yaşamış olmanın ayrı bir mutluluk olduğunu söyledi. Takımının 16 yaşındaki en küçük yüzücüsü Beyza Kordan ise: “Yüzmenin Everest’i olarak adlandırılan bu denizde, birbirinden başarılı sporcularla aynı takımda yer alarak yüzmek benim için oldukça anlamlı. Takımımızın kaptanı Manş’ı yüzerek geçen ilk Türk kadın olunca, motive olmamanız, başarıya odaklanmamanız ve takımınızdan emin olmamanız gibi bir ihtimal yok. Elimden gelenin en iyisini yaptığımı düşünüyorum, bu başarıyı yaşamış olmanın mutluluğu tarif edilemez” dedi. İBB Spor Kulübü sporcusu ve geçirdiği çocuk felci yüzünden engelli olan yüzücü Çilem Çelik de: “Engelleri, engelsizlerle beraber aşmak onun için harika bir duygu” dedi. İşte böyle sevgili okurlarımız. “Hayatın her dalında varız” diyen kadınlarımız, sporun her dalında da “Bizde varız” deyip, rekorlar kırarak okyanusları aşmaktadırlar Necdet KUNTER de olunca; sosyal medyada insanlarla iletişim kurup, sosyalleşiyor. Diğer iletişim kurma yöntemlerinin yanı sıra bu yöntem, insanların biraz daha kolayına gelmekte. Çünkü nerdeyse sınırsız seçeneğiniz var. Aslında seçenek sınırsız olsa da, insanlarla sanal ortamda ne amaçla konuştuğunuz ve insanların sizinle ne amaçla konuştuğu önemli. Pek çok kişi var, doğru. Ancak amaç gerçekten iletişim kurmak mı? Yoksa yem olmak mı? Bulunulan ortamlarda iletişim kurmak zor olabilir. Belki evde dinlenirken sosyal medya ile aynı zamanda pek çok kişiyle konuşmak daha pratik gözükebilir zira değerlendirilme ve eleştirilme kaygınız da yok. Üstelik yorucu değil. Ancak jestlerin, mimiklerin, ifadelerin olmadığı iletişim ne derece tatmin edici ve samimi olabilir, bu da bir soru işareti. Sosyal medyanın kadına verdiği zararları, tehlikelerini ve yaşanan olumsuz yönleri bir sonraki sayılarımızda sizinle paylaşmaya devam edeceğiz. O zaman ne diyoruz? Ölçülü iletişim gereğinin temel taşı yazılı basını, kısaca Gazete Kadına Dair’i okuyoruz! ARAŞTIRMA 5 Kadına air GAZETE Osmanlı döneminde harem şehir ve kırsal üçgeninde kadınlar Zarafet ve inceliğini edebi ile bütünleştiren Osmanlı kadını, sadık bir eş, evlatlarına iyi bir öğretmen olmuştur. Peki harem-şehir ve kırsal kesimde görülen farklılıklar neler acaba? A ilenin hep bir arada yaşadığı ve büyüklerin baş tacı edildiği, büyükten küçüğe aktarılan bir eğitim söz konusudur Osmanlı döneminde. Büyükler evde her zaman söz sahibidir. Osmanlı kadını yüksek sesle konuşmaz, yürürken bile ayak seslerinin duyulmaması için zarif ve sessiz hareket eder, mutluluğunu ve hüznünü başına taktığı bir oya ile ifade eder, onun taktığı oyasına göre ailenin büyükleri ona yardımcı olur. O kadar incedir ki, Osmanlı kadını komşularının veya yoldan geçenin kendilerini rahatsız etmemelerini istediği zaman penceresinin önüne çiçek koyar. Sarı çiçek; “Bu evde hasta var. Ey! Yoldan geçen, dikkat et” demek, kırmızı açan bir çiçek; “Bu evde genç kız var, küfür etmeyesiniz” anlamına gelirdi. İncitmeden, kırmadan toplum hayatının kurallarını koymuşlar, huzurun sağlanması yanında hal ve tavırları ile kıymet ve değer kazanmışlardır. Osmanlı kadını; etrafındaki komşularının ve fakir fukaranın; kandillerde lokmasını, bayramlarda tatlılarını, doğumlarda loğusa şerbetini, cenazelerde yemeklerini, asker uğurlamada ve düğünlerde komşuları ile birlikte olup, kaynaşmanın hüznü ve mutluluğunu paylaşmıştır. Osmanlı’da kadın; harem, şehir ve kırsal kesim kadını olarak üç farklı şekilde nitelendiriliyordu. Harem kadınları ile ilgili ilk sayımızda kısa bilgi paylaşımı yapmıştık, bu hususu biraz daha açalım istedik; “Sultan unvanını taşıyanlar valide sultan, haseki sultan, şehzadeler ve sultan kızlar, haremde bulunan idarecieğitici kadrosunda ve hizmetli grubundan oluşurdu. Padişahın özel hayatını sürdürdüğü Harem-i Hümayun aynı zamanda; enderun kısmı ile erkeklerin, harem kısmı ile hanımların eğitim gördüğü bir mekandı. Her iki bölümde de ilerlemenin şartı, liyakat ve zeka idi. Hareme alınan cariyelerin; saygı ve görgü kuralları ile terbiye ve nezaket konusunda bilgi sahibi olmaları amacıyla eğitilirdi. Harem de kadınlar okuma yazma, nakış, dikiş, örgü, yemek yapmak gibi sosyal ve beşeri ilişkiler ile ilgili eğitim alırlardı. Eğitim süresi sekiz yıldı. Her kademede başarılı olanlar, bir üst sınıfa geçerlerdi. Kitap okur, okunan kitaplar hakkında sohbet ederek görüşürlerdi. Padişah kızlarının eğitimiyle kendi anneleri, dadı ve kalfalar uğraşırdı. Okuma çağına geldiklerinde padişahın emri ile derse başlarlardı. Kuran-ı Kerim okuma, Arapça, Farsça derslerinin yanında, matematik, tarih, coğrafya dersleri verilirdi. Haremde her türlü eğitimi alan genç kadınlar, eğitim almış beylerle evlendirilip, sağlam ve eğitimli aileler oluşturulduğu gibi devletin üst kademesinde de görev alırlardı. Kırsal kesimde kadınlar arasında Kuran-ı Kerim okumaları nedeniyle okuma oranın yüksek, yazma oranın düşük olduğu anlaşılmıştır. Toplumda kadının iktisadi faaliyetlerinin bir yönü de tarımın başlıca gelir kaynağı olmasından dolayı; kırsal kadınlar, ekim, biçim, hasat ve satış konularında erkeklerle aynı, kimi zaman önde olmuşlardır. Şehirlerde yaşayan kadınlar ise kendi el emeklerini değerlendirerek duyurmuşlardır. Dokumacılık, ip eğirme, örgü gibi işlerde çalışmışlar. Osmanlı döneminde kadınlar için ilk eğitim kurumu 1858’de kız ortaokulu olarak açılmış, daha sonra 1869’da açılan kız öğretmen okulları 1873’lerde ilk mezunlarını vermiştir. 1913’te ilk kız lisesi İstanbul’da açılmış.1914’te matematik, edebiyat, güzel sanatlar konularında kadınlar yükseköğrenime başlamışlardır. 1921’de karma eğitime başlanmış, 1922’de bir kısım kadın tıp fakültelerine kayıt yaptırmaya başlamıştır. Osmanlı batıya göre eğitim konusunda epey geridedir. Şöyle ki 1870’lerde dünyanın köklü üniversitelerinden Cambridge, Oxford Üniversitesi gibi bazı üniversiteler bünyelerinde kadınlar için bölümler açmışlar, Osmanlı ise kadına yönelik yüksek eğitimde maalesef sınıfta kalmıştır. Osmanlı’da sadece haremdeki kadınlar değil, şehir kadınlarının da hukuki, sosyal ve ekonomik alanlarda haklarını kullandıkları bilinmektedir. İslam hukukunun uygulandığı Osmanlı Devleti’nde, evliliklerin kadı huzurunda yapılması ve yazılı hale getirilmesiyle kadınlar güvence altına alınmaktaydı. Evliliklerde de evlenecek olan kızın rıza göstermesi şartı aranmıştır. Ayrıca evlenecek olan taraflar ile ilgili araştırma yapılır, şartlar uygun ise bu evliliğe müsaade edilirdi. Osmanlı Devleti’nde kadınlar; evlenme, boşanma ve miras konusunda mahkemeye başvurabilirlerdi. Osmanlı döneminde kadın için yasal düzenleme birçok Avrupa ülkesinden de önce uygulamaya konulmuştur. İlk düzenleme toprak hukuku anlamında 1858 arazi nizamnamesidir. Bu nizamname ile; kadınların evli olup olmadıklarına bakılmaksızın mirasta erkekle birlikte eşit oranda pay alabilecekleri görülmektedir. İngiltere’de evli kadınların mülkiyet hakkı Osmanlı’dan 24 yıl sonra, 1882’de kabul edilmiştir. Araştırmalarımız gösteriyor ki; Osmanlı kadını gerek eğitim, gerek sosyal yaşam, gerekse çalışma alanlarındaki özellikleriyle harem- şehirli ve kırsal kesim kadını olarak üç kategoriye ayrılıyordu. Osmanlı tarihine derinlemesine baktığımızda, araştırmalar bizleri onların eşsiz yaşam hazinelerine götürüyor. Osmanlı’da kadına yönelik tespitlerimizi diğer sayımızda paylaşmaya devam edeceğiz. 6 ÖZEL HABER Kadına air GAZETE O Avcılar Belediye Başkanı... O iyi bir eş ve anne... Zarif ve sakin görünüyor ama içinde fırtınalar koptuğu gözlerinden belli! İş aşkı, yapacakları ve yaptıklarının haklı gururu içerisinde. O; Handan Toprak Benli… Bizimle olmasının sebebi ise başarılı bir kadın olmasının yanı sıra İstanbul gibi bir metropolde tek kadın belediye başkanı olması. Neler mi anlattı? Buyurun okuyalım! A RÖPORTAJ: SAMET ADAY day olmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl başladı Handan Toprak’ın serüveni? Buna aslında Avcılar karar verdi. 1992 yılında “Sağlık Ocağı Hekimi” olarak göreve başladığım bu ilçede, şimdi bu koltuktayım. Beni bu koltuğa Avcılar halkı hazırladı ve yetiştirdi. Benim için siyaset bir sosyal sorumluluktur. Türkiye Cumhuriyeti kadına seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce veren laik ve demokratik bir ülkedir. Sizce kadın erkek eşitliğinde teori ve pratik arasındaki farklar neler? Teoride bahsedilen “Kadın-erkek eşitliği” pratiğe ne düzeyde yansıyor? Kanunlar ve yasalar önünde kadın ve erkeğin eşit olmadığını savunmak anayasal bir suçtur. Biz cinsiyet eşitliğine insan hakları temelinde bakıyoruz. Gelinen noktada durum pekte iç açıcı değil. Bugün ben sadece İstanbul’un değil, Marmara Bölgesi’nin de tek kadın Belediye Başkanıyım. Seçme ve seçilme hakkını Fransa’dan bile önce alan Türkiye, ülke ekonomisinin can damarı olan bir ilçede tek kadın başkan çıkartabilmiş. Bu aslında son derece üzücü bir durum. Bizim yapmamız gereken “Eşitlik” kavramını her alana yaymak, verilen hak ve hürriyetleri eşit olarak dağıtabilmek. Dahası biraz daha fazla çalışarak sayısal dengeyi sağlamak olmalıdır. Röportaj öncesi Avcılar halkına sizi sorduk. Kimi sizi “Toprak Ana” sıfatıyla anne olarak nitelendiriyor. Kimi Belediye Başkanından ziyade abla olarak görüyor. Hatta size “Demir Leydi” diyenler de azımsanmayacak kadar fazla. Bütün bu sıfatları hak edebilmek samimiyet gerektirir. Hatta bunlar ciddi kazanımlardır. Sayın Toprak başarınızı nasıl kazandınız? Yerel yönetime karşı duygular bunlar olmalı. Belediye Başkanı demek; şehrin anahtarını teslim edebileceğiniz “Şehir Emini” demektir. Ben burada doktor olarak göreve başladığım tarihten bu yana insanlara hep güven verdim. Hep onların içinden biri olmaya çalıştım. Onların sorunları ile ilgilenirken ailelerinden biri gibi davrandım. Toprak Ana tabiri ise benim çok hoşuma gider. Bana bu sıfatı kırsal mahallelerimizdeki kardeşlerim yakıştırdılar. Demir çürür, pas tutar. Toprak berekettir, sabırdır, cömertliktir. Bana bu sıfatla hitap etmeleri çok hoşuma gidiyor. Öte yandan annelikte bir sistem vardır. Ben bu sistemi tüm yönetim şemasına yayarak tüm kadrolarla pekiştirdim. Bu kurumda her şey, verilen tüm hizmetler bir anne şefkati ve duyarlılığı ile yapılıyor. Başta da söylediğim gibi aslında biz olması gerekeni yapıyoruz. Yaptığımız özel bir durum değil. Zaman zaman ekranlarda depreme ilişkin programlar yapılıyor ve Avcılar büyük risk altında bir ilçe olarak değerlendiriliyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? İstanbul’un tamamı deprem kuşağında ve risk altındadır. Deprem riski kadar depreme ne kadar hazır olduğunuz da önemlidir. Biz bu alanda en çok çalışan kurumuz. Her ayın son pazartesi günü Afet Gönüllüleri toplantısı yapıp, durum değerlenmesi yapıyoruz. Ayrıca; Avcılar’a depremi önceden haber veren istasyonlar tesis ettik. Web sitemize girdiğinizde afetle ilgili özel bir bölüm var ve tüm bilgiler orada mevcut. İddia ediyorum; biz İstanbul’un depreme en hazır belediyesiyiz. Kadına şiddet küresel bir problem ancak Türkiye’de durum biraz daha farklı boyutlarda. Sizin bu sorunu tümden çözmek adına öngörüleriniz ya da fikirleriniz neler? Ne yapmak gerekir bu problemi aşmak için? Temele inmek gerekir. Burada göreve gelir gelmez ilk işim “Kadın ve Aile Müdürlüğü” kurmak ve bu doğrultuda yönetmelik yazmak oldu. Hatta bunu yapan Türkiye’de ilk ilçe belediyesiyiz. Kadına şiddet bir toplumsal hastalıktır. Bu hastalığı tedavi etmek için önce teşhis ve tanısını doğru yapmak gerekir. Göreve geldiğimiz günden bu güne gördük ki; kişilerin eğitim ve gelirleri arttıkça sorunlarda hemen hemen aynı oranda azalma gösteriyor. Bu sebeple; eğitimi okul öncesine indirgedik. Şu anda 8 tane mahallede yer alan kent kültür evlerimizde yaklaşık 30 bin insan eğitimden geçiyor. Mahallelerde ayrıca çocuk kulüpleri açtık. Bu kulüplerde çocuklar hem oyunlar oynuyor hem de cinsiyet eşitliğini öğreniyorlar. Peşi sıra aileleri de anne baba eğitimlerine dahil ettik. Onlara da kız ve erkek çocuklarına eşit muameleyi ve çocuklarla doğru iletişim kurabilmeyi öğretmeye çalışıyoruz. Eğitimde gerçekten son derece ileri ve parlak fikirlerle ilerlerken kadınlarımızın ekonomik refahını da düşünüyoruz. Onlara aile ekonomisine katkıda bulunmaları için çeşitli seçenekler sunuyoruz. Yaz-kış son derece iyi işleyen kadın el emeği pazarımız var. Ev hanımları ve anneler evde ürettiklerini bu pazarda aile ekonomisine katkıya çevirebiliyorlar. Tüm teşhis tanı ve tedavi süreçleri doğru işliyor. Hala kadın şiddet görüyorsa; o zaman kurum olarak tüm imkanlarımızla psikolojik ve hukuki çarkları döndürmeye başlıyoruz. Biz her şartta ve her koşulda ailenin ve kadının yanındayız. Hali hazırda devam eden bir kadın sığınma evi inşaatımız var. Hayırlısıyla onu da en kısa sürede açacağız ancak hedefimiz bu yapının asla lüzum etmeyeceği bir Avcılar yaratmak. Razıyız varsın o orada atıl bir durumda kalsın yıllarca. Yeter ki; aileler mutluluk ve huzur dolu olsun. Kadınlar şiddet görmesin. Sizin birde 1000 kadın adında bir koronuz mevcut. Kimdir bu bin kadın? Tam olarak neler yapıyorlar? “1000 Kadın” bir sosyal sorumluluk projesi. 1000 tane kadından oluşan bir koro ve kendilerine has türküleri var. Özel günlerde bir araya gelerek hep birlikte bu türkülerini söylüyorlar. Ancak bu kadınların almış oldukları yeni bir karar var. Bundan sonra eğer bir kadın, bir çocuk taciz, tecavüz ve şiddetle karşı karşıya kalırsa en büyük destekçileri ve yol arkadaşları olacaklar. Tepki gösterecekler, seslerini yükseltecekler. Türkülerini; tacizi, tecavüzü ve şiddeti lanetlemek için mahkeme salonlarında söyleyecekler. Bu sebeple ki; herkes bu konudaki cesaretini bir kez daha gözden geçirsin. O bin kadını karşılarına almayı gerçekten isteyeceklerini sanmıyorum. Çok yoğun bir çalışma temponuz var. Evde nasıl bir insansınız? Evde mütevazı bir anne ve eşim diyebilirim. Sizlerin annelerinden hiç ama hiç bir farkım yok. Eşim en büyük destekçim. Bu topluma doğru bir rol model gerektiğini vurguluyor ve hep bana konuda telkinleri oluyor. Ailemdeki herkes bana son derece inanıyor. Evde yemek yapmayı sever misiniz? Çok severim. Deminde söylediğim gibi annelerinizden ve çevrenizdeki kadınlardan benim de hiçbir farkım yok. Mevsime göre yemekler yapmayı severim. Kışın kış sebzesi, yazın yaz sebzeleri… Et yemeklerinde etin fazla pişmemesine dikkat ederim. Zaten mevcut şartlarda çok az et tüketebiliyoruz. Onu da fazla pişirdiğinizde bütün proteinini öldürüyorsunuz. Hanımlara tavsiyem bu konuya çok dikkat etsinler. Çok pişmiş bir et kanser riski getirir. Eti kıvamında ve mümkünse az pişmiş bir şekilde tüketsinler. Sebzelere de büyük önem veriyorum. Konservelerden uzak durulmasını öneriyorum. Mevsiminde tüketilen sebze sağlık açısından çok önemlidir. Belediye Başkanlığınızı bir kenara bırakalım. Bir anne bir kadın olarak ekranlardaki evlilik programı furyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Asla onaylamıyor ve doğru bulmuyorum. Türk aile yapısında büyük yozlaşmaya sebep olduğunu düşünüyorum. Aşk, sevgi, mutluluk, evlilik bunlar mahrem konulardır ve kişilere özeldir. Reyting uğruna kamulaştırılan duygular zamanla yozlaşmaya da sebebiyet verir. Kişilerin özel duygularını özellerinde yaşamasını tercih ve tavsiye ediyorum. Bu tür programların toplumun refahına, ahlaki değerlerine ve de bilgi seviyelerine zerre kadar katkısı yok. Etik bulmuyorum. Peki bu programlar aile içi şiddeti tetikleyen unsurlardan mı sizce? Belli bir süre sonra aile içindeki mahremiyeti korumazsanız o ailede şiddet kaçınılmaz olabiliyor. Kesin net ifadelerden kaçınıyorum ama etik olmayan şeylerin aile içi şiddette de dolaylı olarak olsa katkısı olabileceğini düşünüyorum. Bu hafta şehitler haftası. Sizden şehitlerimiz ve şehit anneleri hakkında da bir iki cümle alabilir miyiz? Onlar bizim refahımız ve huzurumuz için canlarını feda eden canımız... Evlatlarımız... Bu ülkenin ezelinden ebedine tüm şehitleri kutsaldır. Onları dünyaya getiren anneler ne güzel annelerdir. Bende bir anneyim ve her şehit haberi ile dünyam yerle bir oluyor. Her acı haberle adeta damarlarımdan kan çekiliyor. Acılarını acım gibi hissediyorum. Bu yüzden de bu kurumda şehit anneleri ve yakınları her zaman öncelikli ve ayrıcalıklıdır. Benim anne olarak tek talebim ve temennim; polisimiz, askerimiz kısacası evlatlarımız ölmesin. Bizim oğlu mühendis olan kapı komşumuz vardı. Oğlu şehit olarak döndü. Biliyor musunuz? O anne her akşam evladını beklemek için balkona çıkıyor. O mahallede artık hiç bir şey eskisi gibi değil. Gazete Kadına Dair’e zaman ayırdığınız için ben ve ekibim adına sizlere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Gazete Kadına Dair ülkemizde kadınla ilgili büyük bir eksikliği kapatacak. Umuyorum hayırlı olur. Gıyabında emeği gecen tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.. Son zamanlarda verdiğim en iyi mülakatlardan biriydi. İnşallah en kısa sürede tekrar eder, kaldığımız yerden devam ederiz. HABER 7 Kadına air GAZETE Bir Zaha Hadid geldi ve geçti... Dünyanın en önemli mimarlarından biri olarak kabul edilen ve birçok ünlü dergi tarafından “Dünyanın En Yaratıcı 100 Kadını” listesinde kendisine yer bulan Irak asıllı İngiliz vatandaşı Zaha Hadid; bronşit şikayetiyle geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata gözlerini yumdu. 1 950’de Irak’ın başkenti Bağdat’ta doğan ve yaşamı süresince birçok ölümsüz esere imza atan Hadid’in ölümü, tüm dünyada üzüntü ile karşılandı. Dünyanın çeşitli ülkeleri devlet başkanı seviyesinde taziye mesajları yayınladı. Ayrıca taziye için sanatçının internet sitesinde özel bir sayfa oluşturuldu. Türkiye’nin de yakından tanıdığı ünlü kadın mimar, 2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve yalnızca yabancı mimarların katılabildiği Tuzla’da Kentsel Dönüşüm Proje Yarışması’nı kazanmış ancak o dönemde yaşanan bazı siyasi çıkmazlar nedeniyle projeyi hayata geçirememişti. 10 yıldır devam eden dava süreçleri sonunda “Kartal Sanayi Bölgesinde Merkezi İş Alanları Planlaması” projesi, geçtiğimiz yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından oybirliğiyle kabul edilmişti. Dünyaca ünlü Hadid; London Aquatics Centre, Roma’daki MAXXI Müzesi, Tokyo Olimpiyat Stadyumu, Bakü’deki Haydar Aliyev Kültür Merkezi gibi yapılar başta olmak üzere onlarca eser ve projeye hayat verdi. GAZETE KADINA DAİR’İN ORGANİZASYONLARININ TEK ADRESİ. ÖZEL İNSANLAR ÖZEL MEKANLARDA AĞIRLANIR. 8 HABER Kadına air GAZETE İlkleri yaşatan kadınlar Gazete Kadına Dair olarak, yayın hayatına başladığımızdan bu yana, ülkemizde alanlarında ilk olan, kariyer yapmış kadınlarımızı araştırıp, hikayelerini sizlere aktarma gayretindeyiz. D aha önceki sayılarımızda ilklere imza atan Türk kadınlarımızdan, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı, bakanı, ve alanlarında profesyonel diğer isimlerden bahsetmiştik. Peki ya ilk kadın kimyacısı, foto muhabiri, heykeltıraşı ve avukatını tanıyor musunuz? Bu sayımızda onları unutmadık ve derinlemesine araştırmaya koyulduk. İşte o isimler… Semiha ES KORE SAVAŞI’NI GÖRÜNTÜLEYEN ÜLKEMİZİN VE DÜNYANIN İLK KADIN SAVAŞ MUHABİRİ VE FOTOĞRAFÇISI İstanbul Cağaloğlu’nda, 1956 yılında tifdruk tekniği ile basılan Hayat Dergisi fotoğraf dünyamıza yeni değerler kazandıran bir dergi oldu. Derginin birinci sayısında Hikmet Feridun Es’in Malatya’dan yolladığı bir yazı dizisi yayınlanmaya başlamıştı. Bu röportajı fotoğraflarıyla zenginleştiren ise; eşi Semiha Es’di. Bu ikili, daha sonra “Kongo Hollywood Yıldızları; Kadın Gözü ile Tahran” isimli çalışmalara Hayat Dergisi bünyesinde imza attılar. 25 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başkanlığında toplanan bakanlar kurulunda Kore Savaşı’na katılmak üzere 4 bin 500 kişilik silahlı birliğin Birleşmiş Milletler emrine verilmesi kararlaştırıldı. Hürriyet Gazetesi savaşın görüntülenmesi için Semiha Es’i görevlendirdi. Semiha Es bu görevi cesur bir eda ile seve seve kabul etti. İşte bu an; Türk kadını için dönüm noktasıydı. Zira Es; ülkemizin değil dünyanın da ilk savaş foto muhabiri unvanını alıyordu. 11 Kasım 1950 yılında gazetede verilen Kore eki ile Türkler savaşı Semiha Es’in objektifinden izleme olanağına kavuştu. 12 Aralık 2012’de 100 yaşındayken İstanbul Beşiktaş’taki evinde yaşamını yitiren Semiha Es’in naaşı Zincirlikuyu Mezarlığı’na eşi Hikmet Feridun Es’in yanına defnedilmiştir. Sabiha BENGÜTAŞ İLK KADIN HEYKELTIRAŞ Ülkemizde kadın elinin değdiği ilk heykeller Sabiha Bengütaş imzası taşıyor… O Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı olarak tanınıyor. Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak Hamid, Ahmet Haşim, Bedia Muvahhit gibi tarihte iz bırakan pek çok kişi onun parmaklarında yoğurduğu çamurla abideleşti. 1940 yılında dünyaya gelen Sabiha Bengütaş babasının Şam’da görevlendirilmesiyle eğitimini Şam’da Fransız Katolik Okulu’nda aldı. İstanbul’a dönmelerinin ardından Köprülü Fuat Paşa Okulu’na devam edip mezun oldu. Küçük yaşlarda güzel sanatlara ilgi duyduğundan henüz liseyi bitirmeden 16 yaşındayken Sanayi-i Nefise Mektebi’nin resim bölümüne kaydolmuş. Kendi kendine antik bir büstü kopya eden Sabiha Bengütaş’ın bu yaptığını gören heykel öğretmeni, kendisinin yaptığına başta inanmasa da daha sonra ikna olunca onu destekleyip okulun heykel bölümüne ilk kız öğrenci olarak alınmasına yardımcı oldu. Yeteneği kısa sürede fark edilen Bengütaş, okulunu birincilikle bitirdi. Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde ihtisas yaptı. İtalya’da büyük deneyimler kazanan Sabiha Bengütaş, Taksim Meydanı’ndaki Atatürk abidesini yapan ünlü İtalyan heykeltıraş Canoci’nin asistanlığını yaptı. Abdülhak Hamid’in torunu Emin Bey ile evlenen Sabiha Bengütaş, kocasının diplomat olması nedeniyle birçok yabancı ülkede bulundu ve mesleğini bu ülkelerde sürdürdü. Geleneksel Galatasaray Sergisi’ne 1925 yılında katılan ilk kadın sanatçılardan biri olan Bengütaş 1938 yılında Atatürk ve İnönü için açılan heykel yarışmasında birincilik aldı. Atatürk heykeli Çankaya Köşkü’nün bahçesinde, İnönü heykeli ise; Mudanya’da bulunmaktadır. Uzun yıllar çalışmasını sürdüren Bengütaş 1992 yılında yaşamını yitirdi. Tarihte ilklere imza atan o kadar çok başarılı kadınlarımız var ki… Onlar bizim gurur kaynağımız oldular. Biz de onları size aktararak hep yaşatacağız. Süreyya AĞAOĞLU İLK KADIN AVUKAT Tarihe geçen ilk kadın avukatımız; Süreyya Ağaoğlu yaşadığı dönemin en cesur ve entelektüel kadınlarından birisiydi. 58 yıl boyunca avukatlık yapan Süreyya Ağaoğlu henüz lise yıllarındayken avukat olmayı kafasına koyar. Hukuk fakültesine kaydını yaptırmak istediğinde çeşitli engellerle karşılaşır. O yıllarda kız öğrenci olmadığından, üniversitenin rektörü olan Haldun Taner’in babası Selahaddin Bey’e başvurur. Dönemin kadınlarının henüz çarşafla dolaştığı bir zamanda başını bile kapatmadan görüşmeye giden Ağaoğlu; Selahaddin Bey’e fakülteye girmek istediğini söylediğinde odanın içinde kahkahalar yankılanır. Ancak; Süreyya Ağaoğlu bu direnişin ardından kendisi gibi avukat olmak isteyen üç arkadaşını daha götürünce “Size hemen fakülteyi açalım” cevabını alır. O yıllarda öğleden önce erkeklerin, öğleden sonra ise kadınların dersi dinlemesi çok yorucu olduğundan fakültenin bu çabası yalnızca bir dönem sürmüş. Başını kapatmamakta direnen Ağaoğlu’na erkekler: “Başını açma” dediklerinde verdiği yanıt; “Ben açıyorum sen bakma” oluyormuş. Hukuk Fakültesi’nden zor da olsa mezun olan Süreyya Ağaoğlu avukatlığının yanı sıra sıkı bir kadın hakları savunucusu olur. 1948 yılında Berlin Milletlerarası Hukukçular Komisyonu üyesi olan Ağaoğlu, Hür Fikirleri Yayma Derneği Çocuk Dostları Derneği’nin de kurucusudur. 1949 yılında Milletlerarası Barolar Birliği Yönetim Kurulu İdari Heyeti’ne seçilen Ağaoğlu 1960 ihtilalinin ardından Yassıada davalarında babasının avukatlığını üstlenerek hukuk savaşı verir. “Adli Mülahazat” adlı İngilizce bir etüdün, “Londra’da Gördüklerim” ve “Bir Hayat Böyle Geçti” isimli kitapların yazarı, ilk kadın avukatımız Ağaoğlu 1989 yılında 85 yaşında aramızdan ayrıldı. Remziye HİSAR İLK KADIN KİMYACI Ülkemizin ilk kadın kimyacısı olmanın yanı sıra başka bir ilke daha imza atan Remziye Hisar; Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nden mezun olan ilk Türk kadını unvanını da almıştır. Tipik bir cumhuriyet kadını olan Remziye Hisar 1902 yılında Üsküp’te dünyaya gelmişti. Davut Paşa’daki üç yıllık okulu bir yılda başarıyla tamamlayıp mezun olmuş ve dokuz yaşında ilk diplomasını almıştır. Eğitim hayatı birinciliklerle devam etmiştir. Eğitim gördüğü yıllarda dahi küçük sınıflardaki öğrencilere geometri ve matematik dersleri vermeye başlar. Kimya bölümüne kaydını yaptıran Remziye Hisar; Türkiye’yi temsil eden bir ismin bulunmamasının dolayı bu mesleği seçtiğini her fırsatta yakınlarına anlatır. Mezun olmasının ardından Bakü’ye gider ve bir erkek öğretmen okulunda öğrencilere ders verir. O yıllarda orada tanışıp evlendiği eşi Doktor Reşit Süreyya Gürsey ile birlikte İstanbul’a döner. Yıllar sonra eşinin tedavi için Paris’e gitmesinin ardından bilgisini geliştirmek için o da Paris’e gider. Adını bilim dünyasında duyurmak amacı ile Sorbonne’da kimya bölümünde burslu olarak öğrenim görmeye başlar ve biyokimya sertifikası alır. Doktorasına başlayacağı dönemde bursu kesilen Hisar; Türkiye’ye döner ve Erenköy Lisesi’ne kimya öğretmeni olarak atanır. Öğrenimini yarım bırakmak zorunda kalan Remziye Hisar, pes etmez ve zorlu bir çaba sonucunda doktorasını yapmak üzere 1930 yılında yeniden Paris’e gider. Eşinden boşanan ve Paris’e kızı ve kardeşiyle giden Hisar, günlerini çalışmaya verir. Doktora tezini tamamlamasının ardından Türkiye’ye döner. 1933 - 1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde kimya ve fizikokimya doçenti olarak görev yapar. Daha sonra Ankara Hıfzıssıhha Müessesesi’ne, farmakodinami şubesi hayati kimya mütehassısı olarak atanır. 1947 yılında İTÜ makine ve kimya doçentliği görevine başlayan Hisar; 1959 yılında profesör olduktan sonra 1973 yılında da emekliye ayrılır. Yaşamı başarılarla dolu ilk kimyacımız 1992 yılında vefat eder. HABER Kadına air GAZETE TÜRKİYE’NİN İLK KADIN ÖĞRETMENİ Fatma Refet Angın... İNCİ YEŞİLYURT İLE VitrinSİZsiniz [email protected] KADIN AŞK İSTER AMA... F atma Refet Angın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk kadın öğretmenlerinden. Gelibolu’da Emniyet Amiri Hafız Şerif Bey’le Halime Hanım’ın üç çocuğundan en büyüğü olarak 1915’de dünyaya geldi. Babası bir Kuvayı Milliye üyesidir. Mustafa Kemal’in arkasından Anadolu’ya gidip orta cephede üç yıl savaşmıştır. İlkokul eğitimini mahalle mektebinde alan Angın, bu sistemdeki eğitime ancak iki gün dayanabilmiştir. Okuma yazmayı annesinden öğrenen Refet Angın, cumhuriyetin ilanı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra Gelibolu’da açılan iki okuldan biri olan, Cumhuriyet Okulu sınavını kazanarak okula üçüncü sınıftan başlamış, henüz küçük bir çocukken öğretmen olmaya da karar vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk ile yolları birçok kez kesişen Refet Angın, birinci karşılaşması olan ilk okul yıllarında Atatürk’ün “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” sorusuna, “Öğretmen” diye cevap verir. İkinci karşılaşmalarında ise öğretmen okulu öğrencisidir ve Atatürk’e “Bakın sözümü tuttum Paşam. Öğretmen olacağım işte” dediğinde, Atatürk onun Gelibolu’daki küçük kız olduğunu derhal hatırlar ve bunu belirterek, ne öğretmeni olmak istediğini sorar. “Matematik” cevabını alınca “Hayır tarih öğretmeni olacaksın. Çünkü nesillere tarihlerini öğretmek en önemli vazifedir” sözü üzerine Refet Angın, tarih öğretmeni olmaya karar verir. 1955 - 1975 yılları arasında Ankara’da görev yapan Angın, Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi Müdireliğini de yürütür. Daha sonraki meslek hayatını İstanbul’da sürdüren Angın, Atatürk’ün 100’üncü yaş kutlamalarında görevlendirilir. İlk öğretmenler gününde ise yılın öğretmeni seçilir. Tarih öğretmenliğinden 1982’de emekli olan Fatma Refet Angın, Yıldız Teknik Üniversitesi senatosunun 29 Haziran 2006 tarihinde aldığı kararla onursal doktora unvanını, yapılan bir törenle almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda Bakanlık Danışmanı olarak görev almıştır. Ayrıca İstanbul Kağıthane’de Hürriyet Mahallesi içinde, adına kurulmuş bir ilkokul vardır. Okul 2 binalıdır. Ayrıca “Hayat Bilgisi” dizisinin bir bölümünde Afet Güçverir karakterinin öğretmeni olarak karşımıza çıkmıştır. Cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden Fatma Refet Angın tedavi gördüğü İstanbul Bahçelievler Özel Hizmet Hastanesi’nde 30 Ocak 2010 Çarşamba günü 95 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur ve Ortaköy mezarlığında toprağa verilmiştir. Ayse YILDIZ İkisi de çalışıyor. Kadın adamdan bir saat kadar önce eve gelebiliyor. Üstünü değiştirip acele ile mutfağa yöneliyor. Birazdan kocası gelecek ve ilk olarak “Ne yemek var” diye soracak. “Henüz hazır değil” cevabını vermek istemiyor. İyi bir eş olmanın gereği kocanın karnını doyurmak diye öğreten annesini hatırlıyor bir an. “O benden daha şanslıydı. Çünkü çalışmıyordu. Yemek yapmaya bol bol vakti oluyordu” diye içinden geçiriyor. Yemeği pişmek üzere fırına koyduğunda kapı zilini duyuyor. Koşar adımlarla kapıya gidip açıyor. Kocası başı önde, yorgun ifade ile içeri giriyor. Kadının yüzüne bile bakmadan her gün tekrarlanan senaryodaki yerini alıyor. “Ne yemek var” derken çoktan kadına arkasını dönmüş, yatak odasına yönelmiş durumda. O da bir an önce soyunup eşofman ve atleti ile rahat etmenin gayreti içinde. Kadın arkasından seslenerek cevap vermeye çalışıyor: “Fırında İzmir köfte, pilav.” “İyi” diye cevap veren kocasının birazdan mutfağa geleceğini bildiğinden hazırladığı sofraya yemek servisini yapmaya başlıyor. Adam mutfağa gelir gelmez masadaki yerini alıyor. Karısının sofraya oturmasını bile beklemeden sanki arkasından kovalayan varmışçasına yemeğini hızla yemeğe başlıyor. Karısı henüz yemeğini yarılamadan ilk tabağını bitiren adam kadının kendi yemeğini yarıda kesip kocasına ikinci yemeği servis etmesinin ardından aynı hızlı tempo ile yemeğine devam ediyor. Kadının bir ara: “Günün nasıl geçti” diye soruyor kadın. Adam, bu soruyu gereksiz bulmuşçasına başını öne doğru sallayıp, ardından; “İyi” diyerek geçiştiriyor. Karısının gününün nasıl geçtiğini merak edip sormak bir yana, eve geldiğinden beri yüzüne bile hiç bakmadığının farkında değil. Yemeği biter bitmez masadan her zamanki umursamazlık içinde kalkıp salona yönelen adama birazdan çay servisi yapması gerektiğini bilen kadın, masada toplanmayı ve yıkanmayı bekleyen bulaşıklarla baş başa kalıyor. Bir an evlenmeden önceki günler gözünün önüne geliyor. Buluştuklarında biraz daha sohbet edebilmek için uzattıkları yemek keyfini. Birbirleri ile konuşurken gözlerinin kenetlendiğini. Mutluluğu sürekli birlikte olmak, birlikte yaşamak zannettikleri günler film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. O günlerde sevdiği adam iki dirhem bir çekirdek misali giyinirdi. Mis gibi kokardı. Esprili, sıcak ama en önemlisi konuşkandı. 9 Kadın “Çay vermeyecek misin” diye içeriden bağıran kocasının sesi ile kendine geldi. Robotlaşmış bir halde çayı hazırladı. Salona geçtiğinde kocasını, elindeki kumanda ile televizyonun karşısına kurulmuş halde buldu. Sıradan ve hiç değişmeyen bu görüntüyü seyretmekten bıkan kadın son bir çaba ile: “Çaylarımızı içerken biraz sohbet edelim mi” dedi. Adam gözlerini televizyondan ayırmadan: “Ne sohbeti? Ne konuşacağız ki” diye cevap verince, kadın: “Bilmiyorum. Ama her gece aynı şeyleri yapıyoruz. Sıkıldım. Eski günlerdeki gibi sohbetler etmek istiyorum. İlgine, şefkatine ihtiyacım var…” “Off. Bütün gün oradan oraya koşturup yorulmuşum. Eve gelip kafamı dinleyeyim diyorum. Evde de sen huzur vermiyorsun. Başlama yine” diyerek kadının hatırlattığı görevlerinden kaçmak isteyen adam, terslediği karısını yaşayan bir ölü haline dönüştürdüğünü fark edemiyordu. Oysa oda karısı ile severek evlenmişti. Bir ömür boyu mutlu olmak istemişti. Sevdiği kadın sabahları uyandıklarında güler yüzlü olmalıydı. Evin içinde cilve böceği gibi dolaşacaktı. Gezecekler, eğlenecekler, sevişeceklerdi. Ama olmadı. Olamadı. Kira, fatura ödemeleri, krediler, eşya taksitleri, rutin hediyelerden, arta kalanlardan dışarıda yemek yemeye bile bütçeleri yetmez hale gelmişti. Tek eğlencesinin televizyon olduğu düşüncesindeydi. Oturup ne konuşacaklardı? Tüm yorgunluğunun üstüne karısının saçlarını okşayacak hali bile yoktu. Evlilik buydu işte. Birlikte çalışıp, kazandıkları ile yaşamaya çalışacaklardı. Adam yeniden televizyona odaklanmaya çalıştı. Olmadı. Kalbini kırdım mı diye düşündü. Karısının yattığını fark etti. Yatak odasına yöneldi. Uyumuştu kadın. Hiç dile getirmediği yorgunluğu ile adeta sızıp kalmıştı. Yavaşça sokuldu karısının yanına. Canı sevişmek istedi. Uyanmak istemedi karısı. Zorladı. Uyandırdı. Horozun tavukla beraber olduğu kadar kısa süre içinde kendini rahatlattı. Yataktan kalktı. Kendince karısının gönlünü almıştı. Hâlbuki ortalıklarda adam diye dolaşan görüntü müsveddesinden başka bir şey olmadığını tekrar ispatlamıştı. Gün sabaha kavuştuğunda kadın yine adamdan önce uyandı. Evlenmeden önce dalga dalga omuzlarından döktüğü saçlarını tüm mutsuz kadınlar gibi ensesinde topladı. Kocasının başucundaki saat çalmaya başlamadan evden çıktığında, kendi kendine ilk kez: “Konuşamıyorsak neden birlikte yaşıyoruz” diye sordu… Yukarıda anlattığım gerçek yaşam öyküsüdür. Danışanım olan hanım, bu soruyu kendine sorduğunda henüz 1,5 yıllık evliydi. Ardından bana başvurarak eşinden ayrılmayı düşündüğünü ama problemlerinin kaynağını öğrenmek istediğini söylemişti. Yaptığımız görüşmeler sonucunda ikisi de birbirine aşıktı. Ancak iletişim problemi yaşıyorlardı. Çözülebilir iletişim problemlerine müdahale edilmediği takdirde hayat ve evlilik çekilmez duruma gelir. “Aşkınızı öldürmemek için iletişim becerilerinizi arttırmalıyız” dediğimde onları eski günlerine dönüştürüp yardımcı olmuştuk. Lütfen görevlerimizi yaparken önce kendimizi sonra da eşimizi geri plana atmayalım. Önce konuşalım, sonra zaten susabiliriz. 10 HABER Kadına air GAZETE Kanser dediğin; zorlu bir dans! Bazen söylemeye bile cesaret edemeyiz, çünkü telaffuzu bile zor gelir. Fakat ne yazık ki kanser hayatın gerçeği. Yalnız; bu gerçek kötü sonuçlanacak diye bir kural yok! Mesele cesur olmak mücadeleyi hiç bırakmamak… Kanserle mücadelesinde hiç pes etmeyen bir Zambak Karabay’ın yaşadıklarını okurken, kansere dair tüm tabularınız yıkılacak! AH BİZ KADINLAR! Ah biz kadınlar! Hep çok şey istiyor gibi görünürüz. Oysa isteklerimiz öylesine kolay ve çocuksudur ki… Ama bunu anlatmaya çalışmamız daha zor galiba. ( ”Günü yaşayalım, oraya yetişelim, aman şuraya koşalım, iyi hissetmek için güzel ve bakımlı olalım, kilomuza dikkat edelim, biraz da spor yapalım” derken günler akıp geçer… Kadınlar sevdikleriyle olmak ister, sevgiyi hissetmek ister, saygı ister. E tabii biraz da hayatı yaşayacak parası olsun, huzuru olsun yeter. Bu konuda yalnız olmadığımı düşünüyorum.Ancak ben ve benimle birlikte birçok kadının hayatın akışına kendini kaptırıp, en başta kendini ertelediğini düşünüyorum. Her zaman önce kendimizi sevmeli, zaman ayırmalı, dengeli ve doğru beslenerek sağlığımıza dikkat etmeliyiz. Sporu ise; yalnızca kilo aldığımızda zayıflamak için yapmak yerine, her zaman hatta mümkünse her gün 20 dakikalık kısa yürüyüşlerle hayatımıza sokmalıyız. Eğer spora zaman ayıramıyorsak arabamızı uzak otoparklara park ederek gün içinde kendimize kısa fırsatlar yaratmalıyız. Sporun sağlığımıza yararı dışında terapi ve sosyal yönlerini de unutmayalım. Önce kendimizi iyi hissetmek için kendi sağlığımızla başlamalı, sonra sevdiklerimizi düşünerek ilerlemeliyiz. Böyle çok daha güçlü oluruz aslında… “Demesi kolay ama uygulaması zor” dediğinizi duyar gibiyim. Yapmayın canlarım, önce siz güçlenin ve daha güçlü bir şekilde sevdiklerinizle yaşayın hayatı!Gelelim erkeklerden beklentilerimize… Galiba ilk önce anlayışlı olmalarını isteriz. Biraz da olsa empati kurarak bizim gibi düşünebilmelerini isteriz. En büyük yanlışlarımızdan biri budur oysa… Farklı cinsiyetlerde; duygular ve yaşama bakış açıları da bambaşka:)! Beklentiler yorar… Bunu unutmayın! Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk formülünü de unutmayın olur mu güzel kadınlar?! Tabii yapabilene… :) Görüşmek üzere! Nurhan DAMCIOGLU [email protected] 2 004’de babamın, 6 ay sonra da erkek kardeşimin mide kanseri olduğunu öğrendik. Kardeşim, 13 ay yaşam savaşı vermesine rağmen yaşamını yitirdi. Bunun üzerine annem, evladını kaybetme üzüntüsünü yaşarken pankreas kanseri olduğunu öğrendi. Annem de 11 ay yaşadı. Mekanları cennet olsun… 8 ay sonra ise kendi yaşamımdaki sıkıntıları bertaraf etme gayretindeyken; ultrason, mamografi ve doktorumun biyopsisi üzerine biyopsi sonucumu aldım. 16 Haziran 2012, doktorumun odasındayım. Kızımla hastane çıkışı bir yaz günü eğlenmeye gitmek üzere plan yaptık. Doktor telefonla konuşuyordu. Biyopsi raporunu masaya bıraktım. Göz ucu ile gördü ve bana baktı. Ben de sempatik ve bir o kadar da kendimden eminim, rapora bile bakmıyorum. Doktorum telefon konuşması bitince bana döndü ve “Evet sen nezle olmuşsun” dedi. “Ne? Nezle mi?” Yok artık… Tabii birbirimizi tanıdığımız için biz anladık… Tamam tamam sakin olun, sizi de merakta bırakmadan açıklayayım; tıp dilinde “Invaziv Ductal Carsinom.” Doktor “O ne ya” dememe kalmadan bana açıkladı. Kardeşimden ve annemden biliyorum Carsinom’un ne olduğunu ama kafamdan aşağıya ve yüreğimin içine buz gibi sular akıtılmıştı sanki. Başladım ağlamaya. “Ben üçüncü mü oldum ailede şimdi” dedim. Benim yanıma gelip, beni teskin etmeye çalışıyordu ve bana: “İnan her şey yoluna girecek” dedi. Ama beni kim tutar, ağlamaya devam ediyorum. Dışarıda da kızım ve diğer hastalar benim çıkmamı bekliyor. Bu arada “Seni muayene edeceğim tekrar” dedi. “İstemiyorum” dedim. Israrla nereden ameliyat yapacağını bana izah etmek için beni muayene etti. “Yarın hemen geliyorsun ve ameliyat için yapılması gereken tahlilleri yaptırıyorsun” dedi. Evet, tahliller yapıldı ve uygunluk belirlendi. Önceden uçak biletlerini ve organizasyonu yaptığımız tam tatil zamanı temmuz öncesine denk geliyordu ameliyat. “Tatile gitmeyeceksin sıcak yer senin için iyi olmaz” dedi doktorum. Ama ben durur muyum? Ben dursam da kızım ve o zaman evliyiz eşim durur mu? Ben de onlara haksızlık eder miyim? Asla… Evet, hem de 60 derecelik sıcağa gittim. Hem de o ruh hali ile iyi gelir diye. “Evet, iyi geldi” ama neredeyse beni helikopter ambulans ile İstanbul’a gönderiyorlardı. Dönüşte doktorumdan çok zılgıt yedim. 8 Ağustos 2012’de erken tanı meme kanseri tanısı ile ismi lazım değil hastanesindeki müthiş cerrah doktor arkadaşımın ellerine kendimi bıraktım ve meme koruma ameliyatı oldum. Metilen mavisi ile sentinel lenf nodlaması yapıldı. Dört saat süren ameliyatımın sonucunda uyandığımda, ilk yaptığım şey; “Ya memem alındıysa” endişesi ile ameliyathaneden sedye ile çıkarılırken, memem yerinde mi diye kontrol etmek oldu. Neyse ki korktuğum olmamıştı! Tedavim ameliyatın üzerine; çok değerli doktorlar, hemşireler ve teknik ekip ile bu konuda uzman 2 hastanede devam etti. Altı kür kemoterapi ve 33 seans radyoterapi alarak 9 ay sonra dansımı tamamladım. Evet, tamamlama aşaması hiç kolay olmadı. Tedavim devam ederken, hiç ama hiç dertlenmedim. Çünkü bu yaşanmalıydı ve hastalıkla dansı eğlenceli bir şekilde bitirmeliydim. Ameliyatımın sonucunda maalesef bir gün 120 km. hızla giden araçtan atlamak istedim. Kontrolümü kaybetmiştim. Kızımın elini tuttum ve dua etmeye başladım. Ama o anı hayatım boyunca unutamam. İnanılmaz şekilde beni esir alan bir duygu içindeyim. Eve geldiğimizde o duygu hala devam ediyordu. Özel bir hastanede online yardım yapan doktorumu aradık. Bana tansiyonumu ölçmemi söyledi. Tansiyonum 25 olmuştu ki; 12’ye 7’dir normal şartlarda. O gece sabah olmadı sanki. Oldu tabii ama hep ayakta… Ertesi gün yakınımızdaki, kurtarıcı hastanem olan hastaneye gittiğimizde psikiyatr bana depresyona girip travma geçirdiğimi söyledi. “Kanser, benim hayatımı inanılmaz değiştirdi” desem yalan olmaz… Zaten durduğu yerde duramayan beni, artık kim tutar? Radyoterapim bitmemişti ama ben hastane personelleri ile kanka olmuştum. Bu arada arkadaşlarım ve dostlarıma söylememiştim daha. Aslında söylemek ve paylaşmak gerekiyor. Ben üçüncü kürde söyleyebilmiştim anca… O arada diksiyon kursuna gittim. Kulakları çınlasın Aslı hocamın… Bana “Siz ne kadar yaşam dolu birisiniz” demişti. Kursun maskotu olmuştum. Gerçi o çok ünlü hastanelerin personeli ben kemoterapiye gittiğimde “Biz sizin enerji ve pozitifliğinize yetişemiyor ve günümüz sizden gelen enerji ile o kadar hoş geçiyor ki” demişlerdi. Şimdi hepsi ile arkadaşız. Bununla biter mi? Yoo asla! Sloganım bile hazır: “Gönder abi gönder.” Osmanlıca kursuna devam ettim. Çatır çatır Osmanlıca yazıp, okuyorum. O da yetmedi. “Durduğum yerde duramıyorum, Yeni Yaşam Okulu Taksim Carton Otel’deki Yaşam Koçluğu’na başladım. 6 ay sonra oradan da “Yaşam Koçu” olarak mezun oldum. Evet, ben dansım devam ederken tam 6 tane sertifika almışım… Birinci kürü aldım. Tedavi gördüğüm özel hastane tarafından ekonomik olarak kürlerim yapıldı. Daha sonra diğer özel hastanede radyoterapi gördüm. Teknik olarak ilacı damardan uyguluyorlar. Tam beş litre. Bir tanesi de şu bildiğimiz alüminyum kaplı Doksorubisin. İlk kemoterapiden sonra eve geldim. İlk gün sonrasında aldığım o ilaçlar benim acilen hastaneye gitmeme sebep oldu. Evet, doktor damar bulmakta zorlanıyordu. Çünkü damarlarım ince olduğu için patlıyordu. Elimin üstü dünden aldığım ilaçtan dolayı zaten mosmordu. Damarı bulup, yatıştırıcı ve B12 takviyesi yapılmıştı. Fakat ben o depresyonu atlatamadım. Evde yalnızım, kontrolümü sağlama çabası içinde balkon ve pencereden uzak duruyorum. 3 gün 4 gün böyle mücadele ettikten sonra yanıma bir yardımcı aldık. Evde aynı zamanda işlerimi de yapıyordu. Çünkü doktorum “Kolunu yormayacaksın” demişti. Yanımda biri de vardı. Bana koruma yapacak. İnanın o duygu ile tam 3 ay mücadele ettim. Ama ben çok ama çok güçlüydüm. Bunların hepsini aşacaktım. Evet, “Survivor” olmuştum. Kemoterapiyi aldıktan sonra, midem bulandı, istifra ettim. Yüzüm gözüm şişti. Uyku uyuyamadım ve ağzımın tadı yoktu. Hatta diş etlerimin içlerine kadar ilacın etkisini hissediyordum. Bir de 10. gündü hiç unutamıyorum… Ama artık gülüyorum geriye bakarken. “Bunlar yaşandı ve bitti, ben sana esir olmadım” diyorum. Evet, duş alıyorum. Ama korkum var hala. Bir de saçlarım küvete düşmez mi? Bu manzarayı gördükten sonra gözlerim doldu. Yardımcımız hemen yanıma geldi ve beni teskin etti. Akşamına kendimi Kadıköy’de bu işi çok iyi yapan uzman bir kuaförde buldum. Evet, eğlenerek, bir de kendime peruk seçtim. Daha bitmedi. O günlerimi moral, sabır ve inanç ile geçirdim. Yurtdışındaki ablam her gün arıyor, kardeşim ve ağabeyim de olabildiğince yanımda oluyordu. Evet, eşimi de bu arada atlamak istemiyorum. Ben dansımı ederken, maalesef yalnızdım. O günlerde hele de böyle bir hastalığın içinde mücadele ediyorsanız, morale ve elinizi bırakmayacak yakınlarınıza ihtiyacınız var. İyi günde HABER sizi eğlendirecek birileri hep var. Ama sizin zor gününüzde yanınızda olmayan insanlarla olmak istemeniz hata… Ben o hatayı artık yapmıyorum. Çünkü “Arınma” ve “Bağ Kesme” metotlarıyla; Yaşam Okulu’nda öğrendiğim benzer metotları uyguluyorum. Aslında bunları öğrenmek için okula da gitmeye pek gerek yok. Yaşadığınız tecrübeler öğretiyor. Son olarak söyleyeceğim çok güzel bir başucu cümlem var. Evet, “Dün yaşandı bitti. Bugün an ve an yaşanıyor, yarın ömrümüzün geri kalan ilk günü ama ona da çıkmaya senedimiz yok.” Ne olur hastalığınızı yaşarken, sizin daha güçlü olduğunuzu unutmayın. Moralinizi; “Önce can sonra canan ” diyerek yüksek tutacaksınız… Benim duam şuydu: “Yaradanım beni bana, beni 11 Kadına air GAZETE evladıma bağışla.” Saygıdeğer okuyucular, hastalığı yaşayan ve tedavisi devam edenler; gelecek günlerin ışığını görecek ve sizi ısıttığını hissedeceksiniz. Bu sizin elinizde! Yaşam dansınızı şölen havasında yapacaksınız. Çünkü ben öyle yapıyorum… Hasta yakınlarına ve partnerlerine sesleniyorum; özellikle de tedavisi devam eden partnerinizin elini bırakmayın, sonrasında finalde size gelecek mucizeler çok güzel olacak… Sağlık ve mutluluk dolu farkındalıklı bir yaşam sizinle olsun… Tanı konulan hastalara söylemek istediklerim; • İnancınızı kaybetmeyin. • Gün saymayın. • Kendi kendinizin doktoru olun. Çünkü pozitif düşünce ve moral, aldığınız ilacı etkisiz hale getirmeye yetip de artıyor bile. • Korkmayın. Yolun sonu ışıklı ve ısıtıcı. • Lütfen ama lütfen fazla detaylı tedaviler ile ilgili bilimsel olmayan kaynaklardan bilgi edinmeyin. • “Saçım döküldü, kaşımkirpiğim yok” demeyin. Çünkü inanın tedaviniz bitmek üzereyken, hepsi ilk günkünden daha gür çıkıyor. • Okumanız için size iyi gelecek birkaç başucu kitabı edinin. • Keşkelere takılmayın. Bana çok iyi gelmişti. • Eğlenceli televizyon programları, diziler ve filmler izleyin. • Eve kendinizi bağlamayın. Aman işler güçler, hepsi olur biter. • Hayattan asla kopmayın.. • Üzüntüleri, sevinçlere dönüştürmeyi kendinize adet edindirmelisiniz. Bu hastalık onu öğretecek sizlere. Ben kardeşim ve annemden tecrübeliyim sanmıştım. Nerde? Diyorum ya… Hastalıklar ile ilgili fazla konuşmanın anlamı yok. Bu zamanlarda sadece manevi destek gerekiyor. Ama lütfen o evde size yardımcı olan birileri olmalı. Tedavi gören yakınlarınıza “Senin ne ihtiyacın var” diye sormayın. Çünkü bu zamanlarda her şeye ihtiyaç var ve elinizden geleni yapın. Mesela ben evde yemek yapamıyordum. 6 kürde de 10 gün boyunca. “Bir tabak çorba getiren biri olsa da içsem” diye düşündüm hep. Benim dansımda yaşadıklarımın sonucunu ben şölene çevirdim. Ama ne olur siz sevdiklerinizin yanında olun. Onlara çiçekler, küçük hediyeler alın ve hayatın zaten hepimiz için sürprizlerinin olduğunu söyleyin. Çünkü bugün bana olan olanın yarın kime olacağı belli mi? Evet olmasın ama. Oluyor işte. Son mesajım… Her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğün Benim adım menopoz Bu benim kitabımın adı. Evet, ben de farkındayım bir kitap ismi olarak oldukça tuhaf görünüyor. Ajansım ve hatta ailem bile kitabımın farklı bir isimle basılmasını istediler. Fakat geri adım atmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. S ıra dışı olmak yaşam felsefem olmakla beraber hatalarımla ve başarılarımla kendimle gurur duyarım. Kitabımın genel yapısına bakacak olursak, menopoz dönemindeki kadınların yaşamış olduğu psikolojik, zihinsel ve fiziksel problemleri ele aldım. Biraz da ailevi problemler yaşayan, hem eşiyle hem de çocuklarıyla olan sorunlarından ötürü ortalıkta mutsuzca dolaşan ve kendilerine acımakta olan kadınlardan söz ediyorum. Kadınsal belirtilerin hormonal değişimi aslında sadece kadının kendisini etkilemiyor. Onun bu durumu; çocukları, gençleri, sevgilileri, eşleri ve hatta tüm toplumu olumsuz yönde etkiliyor. Kitabı yazmaktaki amacım; aslında bir nebze de olsa sosyal sorumluluk gerekçesiyle insanların ilgisini bu yöne çekip tüm bu problemlerin ana kaynağına inmekti. Çünkü bunca yıllık tecrübeme dayanarak mutsuz çocukluk, tatmin etmeyen ilişkiler ve özellikle zoraki evlilikler menopoz dönemini yoğun biçimde etkilemekte ve tetiklemektedirler. “Benim Adım Menopoz” kitabımın alt başlığı olan “Artık Köle Değilim” kelimeleri benim için, hayatımın eski sayfasını kapatıp yeni ufuklara yelken açmak anlamını taşıdığından okurlarıma karşı son derece samimi olmayı tercih ettim. Biz yazarlar sürekli bir şeyler yazarız ama itiraf etmeliyim ki kendi yaşantımız hakkında pek de gerçekçi olmayı tercih etmeyiz. Kitabımdaki itiraflarım beni bazen çok zorladı. Saatlerce ve hatta günlerce kararsız kaldığım noktalar oldu. Beni yolumdan çeviren ise; bu sorunları yaşayan kişilerin gün geçtikçe artması sebebiyle içten yazılmış itiraflarımın başkalarına da yardımcı olabilmesi ihtimali oldu. Hepimiz insanız. Zaman zaman hepimiz duvara tosladıktan sonra, artık bir takım şeyleri değiştirebilecek güce sahip olmadığımızı düşünebiliriz. Ama bakalım kazın ayağı öyle mi? Hayal ettiğimiz mutluluğa ve özgürlüğe kavuşabilmek için hayatımızı değiştirmek bir ütopyadan mı ibaret, yoksa sadece o sürekli okuyup hiçbir faydasını görmediğimiz kişisel gelişim kitaplarında yanlış anlatılan gizli bir şehir efsanesi mi? Bunu başarmaya her kadın ve her erkek tüm özellikleriyle muktedirdir. Uzun yıllardan bu yana milyonlarca insan stres ve depresyon belirtileri taşımaktadır. Menopozu ise bu belirtilerden sadece bir tanesi olarak düşünebiliriz. “Benim Adım Menopoz” adlı kitabımda psikolojik ve fiziksel olarak oldukça zor olan bu dönemi hem kolay ve sorunsuzca atlatmayı hem de üstün başarı sahibi bir kadın olabilmenin sırlarını paylaştım. Özel egzersizlerle hafızanızın en üst seviyesine ulaşmayı, sevdiğiniz erkeğin kalbini kazanmayı ve size sadık kalması için nelerin uygulanması gerektiğini de yazmayı unutmadım. Barındırdığınız nitelik ve yeteneklerinizle kişisel ve zihinsel potansiyelinizi keşfedip geliştirmeniz için hem pratik hem de kolay uygulamalı öneriler içeren kitabımın içeriği fazlasıyla zengin ve eğiticidir. Ben 50 yaşımdan sonra kendi cennetimi yarattım ve artık hayatın tüm zorluklarına karşı kendime mutluluk aşısını yaparak zihnime bağışıklık kazandırdım. Sıra sende. Artık hayat felsefen çok basit. İsteğini düşün, belirle, hedef haline getir, adımlarını yaz. 24 saat içinde eyleme geç ve istediğin sonuca ulaş! Rosa LOG BATT Enerji Uzmanı [email protected] içinde de bir iyilik var. Yani; her şerde bir hayır, her hayır da bir şer… Yaşadığımız her şey paylaşıldıkça güzel. Sağlıklı, mutlu ve kontrollerinizi aksatmadığınız bir yaşam dilerim çok değerli okuyucular. 12 CEMİYET Kadına air GAZETE UNICEF 70.YILINI MUHTEŞEM BİR BALO İLE KUTLADI ÖZEM KESKİN SAFLIĞIN SEMBOLÜ “ADEN” GÖRÜCÜYE ÇIKTI! G eda kosif eçtiğimiz yıl ilk defilesini düzenleyen başarılı kadın girişimci Özem Keskin, 2016 İlkbahar-Yaz koleksiyonunu göz alıcı bir defileyle tanıttı. Aynı zamanda kızının adı olan “Aden” ismini taşıyan koleksiyonda, duruluk ve saflığın sembolü beyaz ve tonlarını tercih eden Keskin, defile öncesinde düzenlenen kokteylde konuklarıyla yakından ilgilendi. Cemiyet hayatının seçkin isimlerinin katıldığı davette koleksiyonu hakkında konuklarına bilgiler veren Özem Keskin, zamansız tasarımların altına imza attığını ve tasarımlarında el işçiliğinin ön plana çıktığını söyledi. Defilenin ardından Özem Keskin tebrikleri kabul ederken, katılan tüm konuklarına teşekkür etti. Revna Demirören BURCU HATTAT Nükhet Duru, Müjdat Gezen, Behzat Gerçeker U NICEF’in Türkiye’de yürütülen programlarına destek sağlamak amacıyla düzenlenen 70. yıl balosu, Raffles Otel’de gerçekleştirildi. Unicef Türkiye Milli Komitesi Yardım Melekleri Arzu Sabancı, Berrin Zorlu ve Zafer Kozanoğlu’nun katkılarıyla gerçekleşen geceye iş, sanat ve cemiyet dünyasının ünlü simaları yoğun ilgi gösterdi. Unicef’in Türkiye’de gerçekleştirdiği Kız & Erkek Çocuk Eşitliği, Engelli Çocuklar, Tarımda Çocuk İşçiliği, Çocuk Dostu Şehirler ve Suriye Acil Durum programlarına katkı sağlamak için de bir müzayede düzenlendi. Hayırsever davetliler açık arttırmada Unicef’e destek olmak için adeta birbirleriyle yarıştılar. Müzayedede satışa sunulan eserlerin tamamı satılırken elde edilen gelir, çocukların geleceğine ışık tutmak için Unicef Türkiye’ye aktarıldı. Gece Nükhet Duru, Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası’nın canlı müzikleriyle ile devam etti. Tezer Kutluk, Esra Dalgıç, Zafer Kozanoğlu, Arzu Sabancı, Berrin Zorlu seda kaŞıbeyaz MURATHAN - ADEN ÖZEM KESKİN IŞIL REÇBER hande acar Berrin Yoleri Mustafa-Beste Yurttaş Elif Gönlüm CEMİYET 13 Kadına air GAZETE Zehra-Eda Kosif ÇEVRECİ KADINLAR ÖĞLE YEMEĞİNDE BİR ARAYA GELDİLER T Öznur Yakın EMA Kaynak Çalışma Grubu TEMA-K üyeleri erozyonun yarattığı sosyoekonomik sonuçları konuşmak üzere bir araya geldiler. TEMA-K üyelerinden Esra Öztürk, Figen Kıral ve Sedef Mercan’ın ev sahipliğinde CVK Park Bosphorus’da tertip edilen öğle yemeğine iş, sanat ve cemiyet hayatının ünlü isimleri katıldı. Ünlü simaların organizasyon için satın aldığı masalarla destek verdiği etkinlikte, vakıf için önemli bir gelir elde edildi. Yedi masa satıp 75 kişi ağırlayan genç turizmci Aslı Pehlivanlar desteği ile güne damgasını vururken, yönetim kurulu üyesi Esra Öztürk ise 45 kişi ağırlayarak TEMA Vakfına TEMA-K üyeleri adına maddi destekte bulundu. Günün en önemli sürprizi ise Ermeni asıllı Türk iletişimci-yazar Aret Vartanyan oldu. Etkinlikte yaklaşık 45 dakikalık bir konuşma yapan Vartanyan, Tema Vakfı ve erozyonla mücadelenin önemine dikkat çekti. Gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak gerektiğini vurgulayan Vartanyan’ın konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Deniz Ayaydın, Fulya Nayman Sedef Mercan, Figen Kıral, Esra Öztürk İpek Varol Siren Ertan Aslı Pehlivanlar, Aslı Şen Aret Vartanyan, Esra Öztürk Özlem Mutlu Çetin, Yelda Güral Ebru Ceylan Simla Bayazıt, Ceyda Kadayıfçıoğlu Fatoş Altınbaş Sarıgül 14 GÜNCEL Kadına air GAZETE ( Ka dı n r Şeydir He Erhan YAZICIOGLU @eyazicioglu1951 Gözümüzü dünyaya açarken önce bir kadınla göz göze geliriz. İlk onun kokusunu duyarız, o bizi bağrına basarken. Mis gibi bebek kokusu o anda o iki insanı birbirine bağlamıştır bile. Bebek anneyi hissederken, onun için hayatını vermeye razı olan o kadın, en kutsal mesleği seçmiş “Anne” olmuştur. Çıktıkları bu güzel yolda birlikte büyümeye başlarlar, paylaşımları artar, sanki yıllardır birlikteymiş gibi nefes alışverişleri bile birleşir. Annelik vasfını taşıyan kadınlar öncelikle ülkemizde fedakarlık timsalidir. Atamız doğduğunda dünyanın en şanslı annesi Zübeyde Hanım ne dedi acaba? Her annenin taşıdığı duyguların dışında ilk nasıl baktı, nasıl kokladı? Bunu hep merak ederim. Bebek Mustafa’nın dünyanın saygı duyduğu bir lider olacağı aklının ucundan geçmiş miydi? İnsanlık aleminin saygı duyup örnek aldığı o büyük insanın annesi olmak… Zübeyde Hanım’ın duygularına sahip olmak isteyen yeryüzünde milyonlarca kadın olduğuna eminim. Kadın kimliğini önemseyen, o büyük insan keşke yaşasaydı da kadınların her yerde var olduğunu görebilseydi. Erkeklerin yaptığı birçok işte var olduklarını gösteren kadınlarımız onun ilkeleriyle gösterdiği yolda ilerliyor. Girdikleri her ortamı renklendirip, güzelleştiren, kalite ve nezaket getiren kadın her yerde. Anne babalar aç kalmayı bile göze alıp çocuklarını okutmaya çalışıyorlar. Özellikle günümüzde kız çocuklarının üzerine titrenmesi ve mutlaka okutulması ailelere düşen en büyük görev. Annemiz, kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz olan, baş tacı ettiğimiz kadınlara özgü bu gazeteyi size, sizin her zaman aydınlık olmasını dilediğimiz dünyanıza sunuyoruz. Her konuda sizinle yakın olmak ve size dair her şeyi paylaşmak, dünyanızı aydınlatmak üzere yola çıktık. Kendi ayakları üzerinde dimdik durarak konuşan, hakkını arayan ve kimliğine sahip çıkan kadınlar için. Sevgi ve saygıyla... Her kadının dolabında olması gereken 10 parça Biz kadınlar gardıroplarımızı gerekli gereksiz şeylerle doldurmaya bayılıyoruz. Lazım olabilir düşüncesiyle bir köşede beklettiğimiz kazaklar, pantolonlar yıllarca yerinden bile oynamadan bir gün sırasının gelmesini bekliyor. Peki onlarca gereksiz şeyi saklarken acaba dolabımızda mutlaka olması gerekenleri atlıyor muyuz? 3 TRENÇKOT Zamansız ve mekansız trençkotları giymek için modasının gelmesini beklemenize hiç gerek yok. Çünkü onların ön planda olmadığı bir sezon zaten yok. Sihirli değnek misali neyin üzerine giyilirse giyilsin, onu anında havalı hale getiren trençkotlardan dolabınızda mutlaka bir tane olsun. 5 SİYAH MİNİ ELBİSE Ah şu siyah mini elbise yok mu, ne canlar yaktı! Bakmayın siz onun öyle kısacık olduğuna, ne zor anlarda imdadımıza yetişir. Aniden çıkan bir davette ya da sabah işe giderken ne giyeceğinizi bilemediğinizde ilk elinizi attığınız hep o olur.. Kışın opak siyah çoraplarınızla, yazın sandaletlerinizle kısacası her mevsim her kombine uyum sağlayan küçük siyah elbise, hangi markada hangi fiyata satılırsa satılsın klasik ve kurtarıcı olma özelliğinden şaşmıyor. 6 1 DERİ CEKET Deri ceket denilince akla sadece asi motorcuların geldiği zamanları çoktan geçtik. Olur olmaz her yerde, mevsim geçişlerinde imdadımıza koşan deri ceketi, uzun penye bir elbiseyle ya da jean pantolon ve gömlek ikilisiyle giyebilirsiniz. 2 JEAN PANTOLON Jean pantolonsuz bir dolap düşünülebilir mi? Asla! Tüm dünyaya yayıldığı günden bugünlere gelene kadar pek çok tarz ve trend atlatan jean pantolon, her kombininizi rahatlıkla tamamlayabileceğiniz bir kurtarıcı. İster tişört ve spor ayakkabıyla, ister şık bir gömlek ve topuklu ayakkabıyla… Skinny, bol paça, yüksek bel, taşlanmış derken dolabınızda onlarca jean’iniz mi var? Merak etmeyin, yalnız değilsiniz. 4 BEYAZ GÖMLEK Herkesin bir beyaz gömleği olmalı! İşe giderken klasik bir pantolon ceket takımının içine giyeceğiniz beyaz gömlek, hafta sonu çiçekli eteğiniz ve babetinizle tamamladığınızda gözünüze bambaşka gelecektir. Dar ya da bol kesim hiç fark etmez, dolabınızdaki beyaz gömleklerin sayısı hiçbir zaman yeterli gelmez. ÇİZGİLİ TİŞÖRT Marin modasının baş temsilcisi çizgili tişörtler, gardıroplarımızda “Hayır” diyemeyeceğimiz haylaz küçük çocuklar gibi. Beyaz bir etek ve babetle giyilen çizgili bir tişört düşünün, ne kadar sevimli değil mi? Jean pantolon ve spor ayakkabının üzerinde kırmızı beyaz çizgili bir tişört… Kulağa sade ve rahat bir kombin gibi gelmiyor mu? “Henüz bir çizgili tişörtüm yok” diyorsanız, özellikle ilkbahar ve yaz aylarında çoğu mağazada rastlayabileceğiniz çizgili tişörtlerden mutlaka bir tane edinin. 7 KALEM ETEK Herhangi bir dekolte vermeden seksi olmak mümkünse bunu sağlayan tek şey kalem etek olabilir. Her yaşa uyum sağlayan bu etekler; gömleklerle, tişörtlerle, kazaklarla, ceketlerle yani kısacası aklınıza gelen her şeyle kombinlenebilir. Zariflik ve asaletten ödün vermeden görüntünüze seksi bir duruş katan kalem eteklerin, yalnızca düz renk olanlarını değil; çiçeklilerini, renklilerini, dantellerini ve derilerini de gardırobunuza eklemeyi ihmal etmeyin. 8 BLAZER CEKET Hem hafta sonu arkadaşlarınızla dışarı çıkarken hem de hafta içi işe giderken kullanabileceğiniz parçaların en üst sırasında yer alan blazer ceketler, bugüne kadar ne kombinler kurtardı bir bilseniz! Farklı kalıplara ve modellere sahip blazer ceketler, mini eteklerle, elbiselerle ve jean pantolonlarla tamamlanabilir. Blazer ceket, sizin de tarzınıza cool bir hava katacak. 9 SİYAH TOPUKLU AYAKKABI Siyah topuklu ayakkabı diyor ve topuğun miktarını size bırakıyoruz. Tarzınıza göre seçeceğiniz topuğun yüksekliği ne olursa olsun, siyah topuklu ayakkabınız gardırobunuzun bir köşesinde sizin için hep hazır olda bekleyecektir. Tüm ayakkabı mağazalarında yaz kış fark etmeksizin her sezon bulabileceğiniz siyah topuklu ayakkabıları alırken, iç ve dış derisinin kaliteli olmasına özen gösterin. Böylece ayakkabınızı daha uzun yıllar kullanabilirsiniz. 10 DESENLİ ŞAL/ FULAR Desenli küçük parçalar her zaman hayat kurtarmıştır. Düz bir elbisenin üzerine taktığınız desenli bir şal elbisenizin havasını bir anda değiştirecektir. İşe giderken giydiğiniz ceket, gömlek ve etek üçlüsünün yanına eklediğiniz desenli ince ipek bir fular kombininize anında hareket katacaktır. . Meryem AYDEMIR Gü 15 Kadına air Biz diyoruz ki... nlükleri Mo d a HABER GAZETE On sekiz yaşın altında evlendirilen kız çocuklarına “Çocuk gelin” deniliyor. Çocuk gelinler sorunu gelişmemiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de önemli bir sorunudur. Tarihte küçük kız çocuklarının evlilikleri, Suriye’de ve Şam’da başlamıştır. ( E Semih DOGRUER İlk buluşmamızda hepinize kucak dolusu sevgiler! Modanın en canlı renklerinin hüküm sürdüğü ilkbahar ve yaz ayları geldi çattı... Son günlerde toplumsal olarak derin acılar yaşadığımız şu günlerin biran önce sona ermesi en büyük temennimiz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada alışık olduğumuz şölenler, düğünler, bayramlar hiç ama hiç eksik olmasın hayatımızdan... Karşı karşıya kaldığımız üzücü olaylar, her ne kadar modayı ve moda sevenleri de derin bir endişe ve üzüntüye sevk etmiş olsa da hayat bir şekilde devam etmek zorunda. Üzüntülerimizi, mutsuzluklarımızı gizleyip inadına mutlu olmak zorundayız aslında. Gazete Kadına Dair okurları ile ilk buluşmamda bir ömür boyu mutluluğun simgesi olan gelinlikleri irdelemeyi tercih ettim. 2016 yaz gelinleri geçen sezonlarda olduğu gibi klasik dantelden vazgeçmeyip kasnak işçiliğini ön plana alarak daha gösterişli gelinlikler tercih ediyorlar. Prenses formlar daha da sadeleşerek yerini “A” kesim evaze kalıplara bırakacak. Balık formlu gelinlikler de kendini çok gösterdi. Lakin artık eskisi gibi diz bölmesinden açılmayıp korsajı daha uzun dediğimiz yürümeyi kolaylaştıran zengin bir görüntüye sahip olmayı başardı. Peki, gelinlik seçiminde nelere dikkat etmemiz gerekir? Gelinler hayallerindeki modellerle gelinlik alışverişine çıkarlar. Gel gelelim kalıp denemelerinden sonra biraz fikirler değişir. Çünkü doğru vücut oranına göre seçilen modeller göze daha hoş gelir ve hayallerden uzaklaşmak kaçınılmaz olur. Örneğin; basenleri geniş olan bir gelin adayı, balık form yerine “A” kesim modelleri tercih ederse hayatının en mutlu gününde daha güzel görünür. Göğüs hatları belirgin olan bayanları da unutmamak gerek elbette. Onlar içinde askı ya da dantel omuz çıkışı öneriyorum ki; bu önerim memnuniyet garantilidir. Son alarak tercihini mekana göre şekillendirecek olanlara seslenmek istiyorum. Kır düğünü, deniz kenarı, salon düğünü derken artık tören yerine göre modeller de değişiklik göstermekte. Kır düğünlerinde tiril tiril, ışıltıdan uzak ve soft modeller sizin için en mantıklı tercih olacaktır. Deniz kenarında sade bir nikah hayal ediyorsanız tamamen özgürsünüz demektir. Son olarak salon düğünlerinde gösterişli ve etek kuyruk kısmı daha uzun, ışıltısı yüksek modeller hayatınızın en mutlu gününde sizin için mantıklı tercih olacaktır şüphesiz. Bir sonraki sayımızda sizlerle 2016 yaz aylarında renk uyumları konusunda dikkat etmemiz gereken konuları ele alacağız. O zamana kadar kendinize ve sevdiklerinize çok ama çok iyi bakın! rken yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. Sadece resmi kayıtlara geçen TÜİK verilerine göre son dört yılda 226 binden fazla olduğu görülmektedir. Erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının, ilerleyen yaşlarında eşleri ile aralarında ciddi iletişim kopuklukları olduğu ve bu yüzden boşandıkları istatistik verileriyle ortaya çıkmıştır. Tarihi araştırmalara göre; İstanbul’da 14 yaşındaki bir kız çocuğunun başkonsolos olan babasının Şam’a tayinin çıkmasıyla başlayan çocuk gelin dosyası ülkemizde her geçen gün büyümeye doğru gitmiştir. İlerlemesinin en büyük sebepleri; yasal boşluklar, ailenin ve kız çocuğunun eğitim durumu, ekonomik durum, kalıp yargılar, geleneksel uygulamalar ve cinsiyetçilik düzeyinin kız çocukların erken evlendirilmesine ortam hazırlamasıdır. Maalesef ülkemizde kız çocukları erken yaşta evlenmeye zorlanmaktadır. Çocuk sahibi olmak isteyen aileler de çocuklarını erken yaşta evlendirmektedir. Yasal olarak kararlı bir çözüm getirilmedikçe bu kısır döngü devam edecektir. Bu kısır döngüyü kırmak için; kanunlar arasındaki yaşla ilgili sıkıntılar ve problemler giderilerek,18 yaşa kadar herkesin çocuk olduğu kabul edilmeli ve yasalar etkin olarak uygulanmalıdır. Türkiye, yapılan istatistiki raporlara göre toplumsal cinsiyet eşitliği açısından dünya sıralamasında 136 ülke arasında 120. sıradadır. Bu ciddi sorunlar her yönüyle ele alınmalı, kız çocuklarının eğitimi, okula devamları, istihdama katılımları desteklenmeli, ülkemizde gelişmenin, kalkınmanın etkin bireyleri haline gelmeleri sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından Türkiye’nin dünya sıralamasında en gerilerde olması “Kader” olmaktan çıkarılmalıdır. Kız çocuklarının nüfusunun fazla olması ve eğitim fırsatından yoksun kalması; ülkenin gelişmesinin, kalkınmasının ve demokratikleşmesinin önünde engel teşkil ettiğinden, devletimiz bu sorunu çözmek için her türlü tedbiri almalıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik yaşı, 17 yaşını bitirme koşuluna bağlıdır. Türk Ceza Kanunu’na göre de resmi nikâh yapılmadan evlendirilmesi bir suçtur. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre ise18 yaşına kadar her birey çocuktur, korumak ve desteklemek gerekir. Çocuk hakları, kanunen veya ahlakî olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu, eğitim, sağlık, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır. Çocuk gelinler sorunun nedenlerinin çok boyutlu olduğu ve çözümünün de çok boyutlu bir çaba gerektirdiği anlaşılmıştır. Bu çalışma kız çocukların erken yaşta evlendirilmesinin Türkiye’deki yaygınlığı, sakıncaları, nedenlerinin araştırılması ve çözüm sunulması amacıyla hazırlanmıştır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk hakları, kanunen veya ahlakî olarak tüm çocukların doğuştan sahip olduğu, eğitim, sağlık, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır. Türkiye’nin bu sözleşmeyi onaylamış olması, ülkemizdeki bütün çocukların bu hakları kullanabileceği anlamına gelir. Yetişkinler ve hükümetler, çocuk haklarının bilinmesini sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca çocuk olarak hakların yasalarca tanınması ve korunması, hak ihlallerinde yargıya başvurulabileceği anlamına gelir. Öte yandan, çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi ile “Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi” yayınlanarak ülkemizde ve dünyada çocukların hakları koruma altına alınmıştır. Sonuç olarak, toplumda çocuklar ekonomik bir yük olarak değil, toplumun değerli bireyleri olarak görülmelidir. Önce ailede daha sonra toplumda, özellikle kız çocuklarının eğitimi için olanak sağlanmalı, kadının iş yaşamındaki yerini alması özendirilmelidir. Çocuk gelinlerin önlenmesinde en önemli koruyucu faktörler tüm çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitiminin sağlanması ve sosyal eşitsizliklerin en aza indirilmesidir. Ercan KUTLU GAZETE Türkiye’nin tek kadın gazetesi gazetekadinadair.tv www.gazetekadinadair.com .. Yasemin GOREN Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] 12 Nisan sayımıza hoş geldiniz! MENDERES BAŞKAN BİZİ ÖNEMSEDİĞİNİZ İÇİN, BİZ DE SİZİ SEVİYORUZ… Antalya’nın baş tacı kadınlar! Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Mehmet Teyfil Türel; toplumun ve ailenin temeli olan kadına yönelik hizmetlere büyük destek ve önem veriyor. T ürkiye’ye örnek olan Kadınlar Plajı’yla kadınlara pozitif ayrımcılık uygulayan Büyükşehir Belediyesi; meslek edindirme kurslarından, danışmanlık hizmetlerine kadar kadınlara her türlü desteği sunuyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin en önemli özelliği ise belediyenin birçok biriminin kadınlar tarafından yönetilmesi. özgür ve rahat hissettiği ortamda cankurtaranlar da dahil sadece kadın personel görev yapıyor. 1500 şezlong bulunan plajdan Antalya’ya gelen yerli ve yabancı turistler yararlanabiliyor. Hatta tatil için Antalya’ya gelenler sırf plaj için yazlık almayı düşünüyor BEŞ YILDIZLI KADINLAR PLAJI Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in pozitif ayrımcılık yaparak Antalya’ya kazandırdığı Kadınlar Plajı, kadınlara verilen değerin en güzel örneği. 5 yıldızlı hizmet sunan, ünü il dışına taşan plaj, marka olma yolunda ilerliyor. 2014 yılında açılan plaj, açıldığı günden beri on binlerce kadını ağırladı. Yaz sezonunda her gün dolup taşan plaj, sunduğu VIP hizmetiyle sadece Antalyalı kadınların değil başka şehirden gelenlerin de gözdesi. Kadınların konforu için her şeyin düşünüldüğü plajda, spor alanlarından, kum banyosuna, et, balık restoranlarından pastaneye, kuaförden SPA ve hamama kadar her türlü hizmet sunuluyor. Kadınların kendilerini İŞ YERİ SAHİBİ KADINLAR Antalya Sanat ve Mesleki Eğitim Kursları’ndan (ASMEK) en çok kadınlar yararlanıyor. Kadınların özellikle meslek sahibi olması, kollarına birer altın bilezik takmaları amacıyla çeşitli iş kollarında kurslar açılıyor. Üreten kadınlar, aile ekonomilerine katkı sağlıyor. Girişimci kadın kursiyerlere her türlü destek sağlanıyor. KOSGEB işbirliği sayesinde edinilen kredilerle kendilerine iş yeri açabiliyor. ASMEK kurslarına katılan onlarca kadın, bu sayede kendi işlerinin sahibi oldu. BELEDİYE KADINLARA EMANET HER ALANDA DESTEK Büyükşehir Belediyesi kadınlara her alanda destek olmaya çalışıyor. Sosyal yardımlar, Kadına Yönelik Şiddeti Önleme İhbar Hattı, Kadın Sığınma Evi, Kadın Danışma Merkezi, Aile Eğitim ve Sosyal Hizmet Merkezleri, Aile Eğitimi Programı, El Sanatları/ Hobi Kursları, Evlilik Okulu gibi projelerle kadına verdiği önemi bir kez daha gözler önüne seriyor. Sosyal, psikolojik, kültürel, hukuksal ve sağlık alanlarında danışmanlık hizmetleri ve bilgilendirme toplantıları düzenleniyor. Antalya Spor Fitness Merkezleri‘nde kadınların ücretsiz spor yapabilmelerine imkan sağlanıyor. Kadınların daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmeleri için diyetisyen hizmeti de veriliyor. Büyükşehir Belediyesi yönetiminin önemli kademelerinde Başkan Menderes Türel’in kadınlara verdiği önem ve güvenin eseri olarak kadınlar görev yapıyor. Antalya’nın ulaşımı, sosyal hizmetleri, film festivali ve önemli kararları kadınlara emanet. Kadın yöneticiler Büyükşehir Belediyesi’nin birçok önemli projesine imza atıyor. Belediyenin Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı, Sosyal Hizmetler Daire Başkanı, Ulaşım ve Raylı Sistem Planlama Daire Başkanı, Yazı İşleri Daire Başkanı, birçok önemli organizasyona imza atan belediyenin en önemli şirketlerinden ANSET’in Genel Müdürü de bir kadın. 13 Nisan’da resmi olarak görücüye çıkıyoruz. Tabii Allah nasip ederse... Biz niyet ettik ve başardık gibi görünüyor. Her şeyin başı iyi niyet değil midir ki? Tabii bazen iyi niyet de tek başına yeterli olmuyor. Ekibiniz iyi ise zaten yolun yarısına gelmişsiniz demektir. Okuduğunuz bu gazetenin ekibinden bahsetmek istiyorum size… Bize kısaca alakasızlar grubu diyebilirsiniz. Kimsenin coğrafyası kimse ile örtüşmüyor. Kargaşa son derece fazla ve heyecan dorukta. Çıkmış olan iki sayıdan gelen tepkiler herkese başka yansıdı. Herkes görev tanımının dışında. “Olsun” dedik böyle olsun herkes gibi çalışmak durumunda değiliz. Aramızdan ayrılanlar yeni gelenler, gelmeye niyeti gitmeye niyeti olanlar var. Ama hareket son derece hızlı biz de. Biz bile yetişemiyoruz hızımıza. Sonuç ise elinizde. Hayatım boyunca iş prensibim şuydu; yaptığın işe önce kendin inan gerisi gelecek… Biz sadece bir gazete değil, bir sosyal sorumluluk projesiyiz. Misyon ve görevimiz ağır. Bu ağırlığı taşırken bazen sırtımız eğiliyor kamburlaşıyoruz. Hassas bir çizgideyiz. Fazla bağırdığımı söylüyorlar. Bilmem ki kendimi ifade şeklim bu galiba. Elinizdeki gazete benim ve ekibimin kendimizi ifade şekli aslında. Ekibimi seviyorum hiçbiri gitmesin yenileri gelsin istiyorum. Hepsi ayrı bir değerli benim için. Gazete Kadına Dair ailesi büyüsün, kocaman kocaman bayraklar dikelim vatanımın her köşesine. “KADINA DAİR” diyorum… Seviyor ve seviliyor olmak ekip içerisinde çalışma ortamlarında başarı, samimiyet demektir. Bence bunlar da başarının anahtarıdır. Rabbim herkese sevdiği ve sevildiği insanlarla çalışmayı nasip etsin ki hep iyi işler çıkaralım… Sevgiyle kalın…