HANDE YENER`DEN

Transkript

HANDE YENER`DEN
GAZETE
Türkiye’nin tek kadın gazetesi
12 NİSAN 2016 SALI YIL: 1 SAYI: 3 ¨ 4
gazetekadinadair.tv
www.gazetekadinadair.com
SİYASET KONUŞULMAYAN TEK KADIN GAZETESİ...
GENELEV
DOSYASI
26 NİSAN’DA AÇILIYOR
BİR ZAHA
HADİD GELDİ
VE GEÇTİ...
R
BE
A
H
EL
Z
Ö
ERHAN
YAZICIOĞLU
POP MÜZİĞİN
KRALİÇESİ
HANDE
YENER’DEN
ÇARPICI TESPİTLER
ŞİDDETLE YÜZLEŞİRSEM
HANIMEFENDİLİĞİM BİTER
KADIN
HER ŞEYDİR
KÖŞESİYLE
ARAMIZDA
TÜRKİYE’NİN
İLK KADIN
ÖĞRETMENİ
Fatma Refet
Angın...
GURUR
TABLOSU
İLK TÜRK MİLLİ
BAYAN YÜZÜCÜ
TAKIMI MANŞ’I
YÜZEREK GEÇTİ!
Vahşet bu kez
Kocaeli’de…
BİZE ULAŞIN • GSM: 0530 542 62 31 • E-POSTA: [email protected]
2
ÖZEL HABER
Kadına air
GAZETE
POP MÜZİĞİN KRALİÇESİ’NDEN ÇARPICI TESPİTLER
ŞİDDETLE YÜZLEŞİRSEM
HANIMEFENDİLİĞİM BİTER
Türk Pop Müziği’nin Kraliçesi Hande Yener, içini “Gazete Kadına Daire’’e döktü… Yeni albümünden
evliliğe birçok konuda çarpıcı açıklamalara imza atan Hande Yener, kadınsal sorunlar hakkında ise
açtı ağzını yumdu gözünü. Son yıllarda büyük artış yaşanan kadın cinayetleri hakkında oldukça
samimi sözler sarf eden Hande Yener, şiddetle yüz yüze kalması durumunda ise hanımefendiliğini
bir kenara bırakıp bambaşka bir kişiliğe bürüneceğini dile getirdi. İşte o keyifli röportaj…
RÖPORTAJ: SAMET ADAY
Y
eni albümünüzün
çıkış tarihi
yaklaştıkça heyecan
da artıyor. Bu
yaz diğer tüm
yazlardan daha hareketli ve
yoğun geçecek diyebilir miyiz?
Gerçekten de öyle olacak gibi
görünüyor. Stüdyoda çok yoğun
bir mesai harcıyoruz. Her şeyin
kusursuz olması için çalışıyoruz.
Albüm şekillenmeye başladıkça
heyecanımız ve coşkumuz üçe,
beşe hatta ona katlanıyor. Bu yaz
herkes için hareketli ve sıcak bir
yaz olabilir. Ama öyle görünüyor
ki; ben yine zirvede üşümeye
devam edeceğim. Peki ya patroniçelik…
Bu yaz için ciddi atılımlar
gerçekleştirdiniz. Bunları
‘’Müzikten kopuyor’’ olarak
algılayan bazı müzik
eleştirmenleri oldu. Bu konuda
neler söyleyeceksiniz? Var mı
bu dedikoduların aslı astarı?
Ben müzik için yaratılmışım.
Şarkı söylemek için… Neden
kopayım ki müzikten? Güzel bir
şarkı duyduğunda dizlerinin bağı
çözülen bir kadının müzikten
kopması pekte mümkün olmasa
gerek… İş; kadınlığına gelince…
Hayatım boyunca hangi işi
yaptıysam büyük bir azim ve
aşkla yaptım ben. Bu işletmecilik
için de geçerli, müzisyenlik
için de, tezgahtarlık için de…
Dolayısıyla şuan hayatımdaki
hiçbir şeyden vazgeçmeye niyetim
yok. Çekemeyip çekiştirenler
oluyormuş. Dedikodusu yapılan
insanlar başarılı insanlardır. Ben
önüme bakıyorum. Geçtiğimiz aylarda
yönetmenlik konusundaki
hünerlerinizi de gözler önüne
serdiniz. Çektiğiniz klip resmi
paylaşım kanallarında dört
milyondan fazla kişi tarafından
izlenmiş. On parmağınızda on
marifet. Devam edecek misiniz
yönetmenliğe de?
Aylin benim kız kardeşim.
Çok uzun bir zamana dayanmıyor
geçmişimiz. Lakin öylesine
alıştık, öylesine benimsedik
ki birbirimizi… Bizimkisi
arkadaşlıktan da öte bir hal aldı.
Onunla zaman geçirmeyi çok
seviyorum. Güzel bir iş yaptık
diye düşünüyorum. Ama bu
böyle kalmayacak. Devamı da
gelecek nasip olursa. Şimdilik
sürpriz diyelim. Öte yandan bir
gün senaryosunu da yazacağım
bir film hayalim var. Bu ne
zaman olur bilemem ancak
mutlaka hayata geçireceğim bir
proje olduğunu söyleyebilirim.
Az öncede söylediğim gibi…
Hayatımdaki hiçbir şeyden
vazgeçmeye niyetim yok. Kadın olmanın zor olduğu
bir ülkede sürekli göz önünde
olan başarılı bir kadın olmak
nasıl bir duygu? Zaman
zaman sıkıldığınız oluyor mu
şöhretten?
Bu yolu kendim seçtim.
Bugüne kadar en ufak bir
pişmanlık dahi duymadım bu
seçimim dolayısıyla. Evet, bu
ülkede kadın olmak zor. Ancak
bir kadın gerçekten başarıyı
hedefleyerek yola çıkarsa
başaramayacağı şey yoktur. Kadınlara yönelik şiddet
ve taciz konuları hakkında
neler düşünüyorsunuz? Tüm
dünyada örnekleri var elbette
ancak ülkemizde bu durum
biraz daha kaygı uyandırıcı
boyutlarda.
Bu konuyla ilgili konuşulacak
o kadar çok şey var ki aslında.
Gel gelelim her şeyi konuşmaya
kalkarsak işin içinden çıkamayız
burada. Koca işten eve stresli
geliyor. Kadın ölüyor… Töre,
deden yaşındaki adamla
evleneceksin diyor. Kadın
ölüyor… Yemeğin tuzundan
daha değersiz bazen kadın.
Tuzu az olan yemek yüzünden
kadınlar dövülüyor. Kimi zaman
da sanayileştiriliyor narin
bedenler ve kadınlarımız. Çocuk
fabrikası gibi görülüyor. Biri
elinden tutmuş, biri kucağında,
biri karnında dilenen kadınlar
çıkıyor bazen karşımıza. Bu
konuda duyarlı olan beyleri
tenzih ediyorum. Lakin dinimizin
ayaklarının altında cennetler vaat
ettiği annelerimiz, kardeşlerimiz
değersizleştiriliyor. Bu konuda
gerek bireyler olarak gerekse
devlet olarak daha fazla çaba
sarf etmemiz gerekiyor diye
düşünüyorum. Neler yapmalıyız mesela?
Bu sadece benim ‘’Şöyle
olsun’’ ya da ‘’Böyle olmalı’’
diyebileceğim bir konu
değil. Herkesin verebileceği
cevapları vermekle bu konuyu
sıradanlaştırmak istemiyorum.
Şimdiye kadar hep böyle yapıldı
ve kesin neticeler alınamadı. Bu
sorunlara daha sistematik, daha
bilinçli, daha ciddi yaklaşılmalı.
Genç bir kıza tecavüz eden
bir sapık, sırf mahkemeye
takım elbise ile geldi diye ceza
indirimine tabii olmamalı. Ya
da kasten bir kadın öldüren
cani, töre perdesinin arkasına
sığınamamalı. Cezalar caydırıcı
olmalı. Gerekirse bütün bir
toplum rehabilite edilmeli. Şimdiye kadar hiç böyle
bir durumla karşı karşıya
kaldınız mı? Taciz ya da şiddet
gördünüz mü?
Yakın zamanda başımdan
bir olay geçti ancak bu
konuyu daha fazla konuşmayı
istemiyorum. Yüce Türk adaletine
güveniyorum. Kadınsanız elbette
tacize uğrayabiliyorsunuz. Bunun
sadece fiili olmasına da gerek
yok. İçinizde işini doğru yapanları
tenzih ederek söylüyorum.
Bazen bir foto muhabirin
eteğinizin altını kadrajlayarak iç
çamaşırınızı çekmeye çalışması
da bir tacizdir. Yaşadım mı bunu?
Evet, yaşadım birkaç kez. Bu
kavrama her açıdan bakmak
gerekir. Şiddete gelince. Asla
şiddete maruz kalmadım. Eğer
bir gün böyle bir durumla karşı
karşıya kalırsam da kesinlikle
altta kalmayacağıma emin
olabilirsiniz. Hanımefendilik
yüzünüze inmek üzere olan
bir elin havaya kalkışıyla biter.
Sonra ortaya çıkacak canavardan
kesinlikle ben mesul değilim. Evlilik yolunda emin
adımlarla ilerleyen bir ilişkiniz
var. Samimiyetle soruyorum.
Tekrar anne olmayı düşünür
müsünüz?
Ben anneyim zaten. Yeniden
anne olmak gibi bir tasarrufta
bulunacağımı düşünmüyorum.
Aslan gibi bir oğlum var.
Tuttuğunu kopartan zıpkın gibi
bir delikanlı. Onun başarılarını
gördükçe yeteri kadar gurur
duyuyorum. Evlilik konusuna
gelince. Çalışmaktan fırsat
bulup evlenemiyoruz. İşkolik
bir kadınım ve Ozan da bunun
farkında. Bu yaz için bir şeyler
düşünüyoruz. Nasipse olacak
inşallah. Gelinlik giyecek misiniz peki
tekrar?
Teli duvağı yerlere kadar
olan bir gelinlik giymem. Yine de
peşin konuşmak istemiyorum…
O zaman gelsin, duruma göre bir
şeyler düşüneceğiz. Konuyu biraz değiştirelim
ve iş hayatına dönelim.
Sürprizler dediniz ve açıklamak
istemediniz. Bazı gazetelerde
giyim sektöründe de çok
ciddi projelerle kendinize
göstermeye hazırlandığınız
yönünde haberler çıktı. Doğru
mu bunlar? Ve eğer doğruysa
tanıtım için dahi olsa yeniden
tezgahtarlık yapar mısınız
kendi markanız için?
Pek dikkat etmedim basına
yansıyan o haberlere. Bazı
projeler var evet ama söylediğim
gibi, şuan sürprizleri bozmak
istemiyorum. Dost var düşman
var. Resmi işlemleri hallettikten
sonra bu konuları uzun uzun
konuşuruz inşallah. Tezgahtarlığa
gelince. Yaparım elbette. Asla
gocunmam bundan. Ne kadar
satış yaparsam primimi alırım
ama. Ayrımcılık yok… Tadı damağımızda kalan bu
özel söyleşide bize verdiğiniz
samimi cevaplar için ekibim
adına size şükranlarımı
sunuyorum. Tabii albüm
çıktığında bu keyifli söyleşiyi
tekrar etmeyi de ümit ediyoruz.
Ben de Gazete Kadına Dair
ailesine çok teşekkür ediyorum.
Keyifli bir söyleşiydi.
ARAŞTIRMA
3
Kadına air
GAZETE
Vahşet bu kez
Kocaeli’de…
Kocaeli’de gözü dönen koca,
20 yıllık karısını uykuda haşladı.
Talihsiz kadın hastanede, zanlı
ise serbest bırakıldı!
O
lay, İzmit ilçesi
Yenişehir
Mahallesi’nde
meydana geldi.
İddiaya göre,
köftecide çalışan ve işten
gelen 42 yaşındaki Ayten D,
uyumak için yatağına uzandı.
Bu sırada alkollü olduğu ileri
sürülen 20 yıllık eşi Ahmet D.
(43), çaydanlıkta kaynattığı
suyu kendisinden boşanmak
isteyen karısının üstüne
döktü. Yatağından fırlayan
Ayten D. için çocukları olay
yerine ambulans çağırdı. İlk
tedavisi 112 Acil servis ekipleri
tarafından olay yerinde yapılan
Ayten D. daha sonra Kocaeli
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi’ne kaldırıldı.
Talihsiz kadın burada yapılan
tedavisinin ardından Derince
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Yanık Tedavi Merkezi’ne sevk
edildi.
konuşabiliyor. Olayı anlatan
Ayten D.: “Eşim beni uyurken
haşladı. Alkollüydü. Boşanma
davası açmıştım kabul etmedi.
Şikayetçiyim” dedi. Eşinin
kendisini daha önce de
yakmaya çalıştığını ifade eden
Ayten D.’ye vücudunun çeşitli
yerlerinden alınacak deriler
nakledilecek.
Öte yandan zanlı Ahmet
D. ise polis ekipleri tarafından
gözaltına alındı. Mahkemeye
çıkartılan Ahmet D.’nin
tutuksuz yargılanmak üzere
serbest bırakıldığı ve çiftin 3
çocuğuna ise babaannelerinin
baktığı öğrenildi.
“EŞİMDEN ŞİKAYETÇİYİM”
Merkezin yoğun bakım
ünitesinde tedavisi süren
ve hayati tehlikesi devam
eden talihsiz kadın güçlükle
BU VAHŞETİN
ADI YOK…
K
ayseri’de yaşayan 43 yaşındaki
Gönül Gürbüz, 45 yaşındaki eşi
Aydemir Gürbüz tarafından baltayla
parçalanarak öldürüldü. Olay dün gece
Kayseri Merkez’de Melikgazi İlçesi
Selçuklu Mahallesi’nde bulunan iki katlı bir evde
meydana geldi. Eşiyle tartışan Aydemir Gürbüz,
evde bulunan baltayı alarak eşine vurmaya başladı.
Eşini 20 balta darbesiyle parçalayarak öldürdükten
sonra kaçan Aydemir Gürbüz, kısa sürede
yakalandı.
Cumhuriyet savcısı ve polisin incelemesinin
ardından Gönül Gürbüz’ün cesedi, Kayseri Eğitim
ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Burada
yapılan otopside kadının parmaklarının kesildiği,
boynunda ve vücudunun 20 yerinde balta darbesi
olduğu belirlendi.
ANKARA’DA 4 KURŞUN
Ankara’nın Altındağ ilçesinde silahla vurulan
kadın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
O
Olay akşam saatlerinde Altındağ,
Ulubey Mahallesi’nde meydana
geldi. Edinilen bilgiye göre,
henüz kimliği belirlenemeyen bir
kişinin silahlı saldırısına uğrayan
G.Ö.(48), ağır yaralandı. Vatandaşların ihbarı
üzerine bölgeye polis ve sağlık ekipleri sevk
edildi.
12 Nisan 2016 Salı Yıl: 1 Sayı: 3 ¨ 4
Kadına air
GAZETE
İmtiyaz Sahibi
Yasemin GÖREN
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Yasemin GÖREN
[email protected]
Genel Koordinatör
Recep TAŞCI
[email protected]
Genel Müdür
Ahmet ÖZDEMİR
[email protected]
Olay yerinde sağlık ekipleri tarafından
ilk müdahalesi yapılan G.Ö. ambulansla
Dışkapı Yıdırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma
Hastanesine kaldırıldı. G.Ö.; hastanede yapılan
tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.
Yapılan incelemede G.Ö.’nün vücuduna 4
kurşun isabet ettiği belirlendi. Polis olayla ilgili
soruşturma başlattı.
Yazı Kurulu
Necdet KUNTER
Editör
Fatma KARACA
Ayşe YILDIZ
Magazin&Cemiyet
Samet ADAY
[email protected]
[email protected]
Meryem AYDEMİR
[email protected]
Kader AKCİ
Danışman
Derya YOLYAPAN
Ercan KUTLU
[email protected]
[email protected]
Reklam Müdürü
İlker KARATAŞ
[email protected]
[email protected]
[email protected]
Görsel Yönetmen
Koray GÖKKAYA
[email protected]
Melih NİLSU
Zambak KARABAY
Bursa Temsilcisi
Süheyla YILMAZ
[email protected]
ADRES:
Doğanbey Mah. Doğanbey sk.
Burçin3 İş Hanı No:6/3 D.313
Osmangazi - BURSA
0552 202 93 49
İLETİŞİM VE REKLAM
0530 542 62 31
[email protected]
Merkez: Eskule AVM Kat 7 No:119
Esenyurt-İST.
MATBAA BASKI
Aktif Matbaa 0 212 698 93 54 – 55
DAĞITIM Turkuaz
Bu gazete basın meslek ilkelerine
uymaya söz vermiştir.
4
Kadına air
GAZETE
GURUR TABLOSU
İLK TÜRK MİLLİ
BAYAN YÜZÜCÜ
TAKIMI MANŞ’I
YÜZEREK GEÇTİ!
um
r
o
Yazı
-Y
Altı kişiden oluşan Türk takımı, Adana Büyükşehir Belediyesi
sponsorluğunda İngiltere ile Fransa arasındaki Manş Denizi’ni
yüzerek geçen ilk Türk kadın takımı olarak tarihe geçti.
Necdet KUNTER
[email protected]
SOSYAL Mİ,
ANTİSOSYAL Mİ?
İnternet sayesinde
evlerimizde, işyerlerimizde,
hatta yolculuk halinde bile
farklı insanlarla sohbet ediyor,
duygu ve düşüncelerimizi
paylaşıyoruz. Böylece kendimizi
ifade etme gayretinde
kalıyoruz. Şu bir gerçek ki
sosyal medyanın, insanların
sosyalleşmesi üzerinde etkisi
var. Ancak bunun bir de diğer
yanı var ve bu sayıdaki yazımda
sizinle bunu paylaşmak
istiyorum.
Sosyal medya üzerinden
tanımadığınız insanlara
düşüncelerinizi, hayat
görüşünüzü, hatta yaşam tarzınızı
rahatlıkla ifade edebiliyorsunuz.
Çünkü karşıdaki insanı
tanımıyorsunuz, dolayısıyla iki
tarafın da birbirini rahatlıkla
eleştirme şansı var. Düşüncenizi
açıkça söyleyebiliyorsunuz. Bazen
mahremiyetlerin bile kalktığı bir
ortam oluşuyor. İşte bu noktada,
zaten normal yaşamda kadın
olmanın zorluğu yaşanırken,
sosyal medya yüzünden birçok
kadın ve genç kızımızın tarifi
imkansız değişimlere uğradıkları
görülüyor.
Gazete Kadına Dair olarak
hazırladığımız “Sanal alemde
kadın” dosyasını okumaya hazır
mısınız?
Sanal ortamda “Chat”
dediğimiz iletişim şekliyle karşı
cinslerle sohbet kuran birçok
kadın, genç ve çocuk yaştaki
kızlarımızın yaşamları olumsuz
etkilenmektedir. Çoğu ailelerde
aile bağları zayıflamakta, yoğun
boşanmalar görülmektedir.
Mahremiyetlerin deşifre edilmesi
de cabası.
Her ne kadar kabul edilemez
gibi görülse de; kadın eşinden
veya ailesinden görmediği
ilgiden dolayı olsa gerek, eşine
veya ailesine göstermediği ilgiyi,
samimiyeti ekrandaki tanımadığı
kişiye sanal ortamda maalesef
tüm çıplaklığı ile göstermektedir.
“Mahalle baskısı” diye tabir
edilen baskı, yaşamın her yerinde
kadına yönelik devam ediyor.
Hiçbir kadın “Hayır ben baskı
falan tanımam” diyemez. O
zaman denir ki; Hadi gecenin bir
saatinde çık da şöyle bir sahilde
veya bir parkta dolaş… Mümkün
mü? Tabii ki zor...
Sosyal medyanın olumlu
yönlerine gelecek olursak;
milyonlarca insan internet
aracılığıyla arkadaş bulmakta,
sohbet etmekte, çeşitli aktivitelere
katılmakta, hatta yaşamlarını
birleştirebilmektedirler. Bu
aşamada internet kullanımının
dozunu ayarlamak gerekiyor. Bu
teknolojiyi yerinde kullanmasını
başaran kişilerin az sayıda olduğu
gözlemlenmektedir. Stres atmak
ya da motive olmak için, sadece
internet aracılığıyla bunları
yapmayı seçerseniz kendinizi
bir süre sonra dış dünyadan ve
etkileşerek sosyalleşmeden izole
etmiş olursunuz. Her iki yolla
da sosyalleşebilirsiniz ancak
bu noktada oto kontrolünüzü
kullanmanız gereklidir. Her
şeyden önce hanımefendiliği
elden bırakmamanız gereklidir.
İnternet kullanımı birçok
kadın için psikolojik açıdan
olumlu olabilmekle birlikte;
M
anş Denizi’ni
geçen en yaşlı
ve en son Türk
olan Kemal
Resa Alsaran
antrenörlüğünde, en büyüğü 58,
en küçüğü 16 yaşında olan kadın
yüzücüler; Nesrin Olgun Arslan,
Ayşe Yasemin Yıldırım, Çilem
Çelik, Beyza Kordan, Halime
Acet ve Rengin Ergin’in öğle
saatlerinde başladıkları geçiş,
hava ve deniz şartlarının zorlu
olmasından dolayı ertesi günün
sabah saatlerinde tamamlandı.
16 saat 44 dakikalık dereceleri ile
tarihe geçen takımın kaptanlığını
yürüten aynı zamanda 1979
yılında Manş’ı geçen ilk Türk kızı
olan Nesrin Olgun Arslan; Manş
Denizi’nin barındırdığı zorluklar
ve zorlu güzergahıyla her
yüzücünün geçmek, başarmak
istediği sayılı denizlerden ve
yüzme maratonlarından biri
olduğunu söyledi.
Yıllar sonra Manş’ı tekrar
geçme fikrinin uzun zamandır
aklında olduğunu belirten Arslan:
“Türkiye’de bireysel olarak bu
denemeyi yapan ve başarılı olan
bir kadın yüzücü olarak, kadınları
bu başarıya özendirmek için
bu yola çıkmaya karar verdim.
Doğru ekiple bu zorlu yolculuğu
tamamladık. Manş’ı geçen ilk
kadın Türk takımının kaptanı
olmak benim için büyük bir gurur,
jübilemi yapmış bulunmaktayım.
Her yaşta, her sosyo-ekonomik
düzeyde, engelli-engelsiz, tüm
kadınların eğer isterse ve gerekli
fiziksel ve zihinsel kondisyonu
sağlarsa bunu başarabileceğini
göstermek başlıca hedefimizdi.
Yeni yetişen genç neslimizin spora
daha fazla katılımını sağlayarak
bu konuda destek almalarını
sağlamak, sporda kazanılan
içine kapanık kadının da dış
dünyaya açılması ve aşırı
kullanımı psikolojik problemlerin
yaşanmasına yol açabilmektedir.
Kadın tüm dertlerini, sevinç
ve hüzünlerini, aldığı gıdaları,
yaptığı gezileri ve buna benzer
tüm sosyal aktivitelerini
paylaşabilmektedir. Bu oldukça
sakıncalı aynı zamanda riskli
bir durum. İş gücünüz, aile
yaşantınız... Daha pek çok
meşguliyetler... Çok yoğun
olabilirsiniz ancak belli başlı
ihtiyaçlarınızı insanlarla iletişim
kurarak sağlamalısınız. Günde
birkaç saat internet kullanımı
gayet normal bir durum. Ancak
her gün saatlerce paylaşım
sitelerinde zaman harcamak,
giysi-market alışverişini
bile internet üzerinden
gerçekleştirmek, oyunlarla çok
fazla meşgul olmak bir müddet
sonra bağımlılığa dönüşecektir.
İnternet; “Bir saat oyalanacağım”
diye girip saatler sonra hala orada
olduğunuzu fark ettiğiniz uçsuz
bucaksız bir okyanus gibidir.
Bunu faydanıza ya da zararınıza
kullanmakta tamamen kendi
inisiyatifinizdedir.
Evinin sorumlulukları ile
yaşamı göğüslemeye çalışan
kadınımız, kendine ayırması
gereken zaman gereksinimi
HABER
başarıların gerçek hayattaki
başarılara ışık tuttuğunun
bilincinde olarak ulaşabildiğimiz
herkese yüzmeyi sevdirmek
öncelikli hedefimiz” dedi.
BABASI DÜNYA REKORUYLA
MANŞ’I GEÇMİŞ
Takımın üyelerinden Manş
Denizi’ni 9 saat 2 dakikada
geçerek dünya rekoru kıran
Erdal Acet’in kızı Halime Acet de
babasının rekor kırarak geçtiği
denizi kendisinin de geçmesinin,
onunla aynı duyguları yaşamış
olmanın ayrı bir mutluluk
olduğunu söyledi.
Takımının 16 yaşındaki en
küçük yüzücüsü Beyza Kordan
ise: “Yüzmenin Everest’i olarak
adlandırılan bu denizde,
birbirinden başarılı sporcularla
aynı takımda yer alarak yüzmek
benim için oldukça anlamlı.
Takımımızın kaptanı Manş’ı
yüzerek geçen ilk Türk kadın
olunca, motive olmamanız,
başarıya odaklanmamanız ve
takımınızdan emin olmamanız
gibi bir ihtimal yok. Elimden
gelenin en iyisini yaptığımı
düşünüyorum, bu başarıyı
yaşamış olmanın mutluluğu tarif
edilemez” dedi.
İBB Spor Kulübü sporcusu ve
geçirdiği çocuk felci yüzünden
engelli olan yüzücü Çilem Çelik
de: “Engelleri, engelsizlerle
beraber aşmak onun için harika
bir duygu” dedi.
İşte böyle sevgili okurlarımız.
“Hayatın her dalında varız” diyen
kadınlarımız, sporun her dalında
da “Bizde varız” deyip, rekorlar
kırarak okyanusları aşmaktadırlar
Necdet KUNTER
de olunca; sosyal medyada
insanlarla iletişim kurup,
sosyalleşiyor. Diğer iletişim
kurma yöntemlerinin yanı sıra
bu yöntem, insanların biraz
daha kolayına gelmekte. Çünkü
nerdeyse sınırsız seçeneğiniz
var. Aslında seçenek sınırsız olsa
da, insanlarla sanal ortamda
ne amaçla konuştuğunuz ve
insanların sizinle ne amaçla
konuştuğu önemli. Pek çok
kişi var, doğru. Ancak amaç
gerçekten iletişim kurmak mı?
Yoksa yem olmak mı?
Bulunulan ortamlarda
iletişim kurmak zor olabilir.
Belki evde dinlenirken sosyal
medya ile aynı zamanda pek çok
kişiyle konuşmak daha pratik
gözükebilir zira değerlendirilme
ve eleştirilme kaygınız da yok.
Üstelik yorucu değil. Ancak
jestlerin, mimiklerin, ifadelerin
olmadığı iletişim ne derece tatmin
edici ve samimi olabilir, bu da bir
soru işareti.
Sosyal medyanın kadına
verdiği zararları, tehlikelerini
ve yaşanan olumsuz yönleri bir
sonraki sayılarımızda sizinle
paylaşmaya devam edeceğiz.
O zaman ne diyoruz? Ölçülü
iletişim gereğinin temel taşı yazılı
basını, kısaca Gazete Kadına
Dair’i okuyoruz!
ARAŞTIRMA
5
Kadına air
GAZETE
Osmanlı döneminde harem
şehir ve kırsal üçgeninde kadınlar
Zarafet ve inceliğini edebi ile bütünleştiren Osmanlı kadını, sadık bir eş, evlatlarına iyi bir
öğretmen olmuştur. Peki harem-şehir ve kırsal kesimde görülen farklılıklar neler acaba?
A
ilenin hep bir
arada yaşadığı ve
büyüklerin baş tacı
edildiği, büyükten
küçüğe aktarılan bir
eğitim söz konusudur Osmanlı
döneminde. Büyükler evde her
zaman söz sahibidir. Osmanlı
kadını yüksek sesle konuşmaz,
yürürken bile ayak seslerinin
duyulmaması için zarif ve sessiz
hareket eder, mutluluğunu ve
hüznünü başına taktığı bir oya ile
ifade eder, onun taktığı oyasına
göre ailenin büyükleri ona
yardımcı olur. O kadar incedir
ki, Osmanlı kadını komşularının
veya yoldan geçenin kendilerini
rahatsız etmemelerini istediği
zaman penceresinin önüne çiçek
koyar. Sarı çiçek; “Bu evde hasta
var. Ey! Yoldan geçen, dikkat et”
demek, kırmızı açan bir çiçek;
“Bu evde genç kız var, küfür
etmeyesiniz” anlamına gelirdi.
İncitmeden, kırmadan toplum
hayatının kurallarını koymuşlar,
huzurun sağlanması yanında hal
ve tavırları ile kıymet ve değer
kazanmışlardır.
Osmanlı kadını; etrafındaki
komşularının ve fakir fukaranın;
kandillerde lokmasını,
bayramlarda tatlılarını,
doğumlarda loğusa şerbetini,
cenazelerde yemeklerini, asker
uğurlamada ve düğünlerde
komşuları ile birlikte olup,
kaynaşmanın hüznü ve
mutluluğunu paylaşmıştır. Osmanlı’da kadın; harem,
şehir ve kırsal kesim kadını
olarak üç farklı şekilde
nitelendiriliyordu.
Harem kadınları ile ilgili ilk
sayımızda kısa bilgi paylaşımı
yapmıştık, bu hususu biraz daha
açalım istedik; “Sultan unvanını
taşıyanlar valide sultan, haseki
sultan, şehzadeler ve sultan
kızlar, haremde bulunan idarecieğitici kadrosunda ve hizmetli
grubundan oluşurdu. Padişahın
özel hayatını sürdürdüğü Harem-i
Hümayun aynı zamanda;
enderun kısmı ile erkeklerin,
harem kısmı ile hanımların
eğitim gördüğü bir mekandı.
Her iki bölümde de ilerlemenin
şartı, liyakat ve zeka idi. Hareme
alınan cariyelerin; saygı ve
görgü kuralları ile terbiye ve
nezaket konusunda bilgi sahibi
olmaları amacıyla eğitilirdi.
Harem de kadınlar okuma yazma,
nakış, dikiş, örgü, yemek yapmak
gibi sosyal ve beşeri ilişkiler ile
ilgili eğitim alırlardı. Eğitim
süresi sekiz yıldı. Her kademede
başarılı olanlar, bir üst sınıfa
geçerlerdi. Kitap okur, okunan
kitaplar hakkında sohbet ederek
görüşürlerdi. Padişah kızlarının
eğitimiyle kendi anneleri, dadı
ve kalfalar uğraşırdı. Okuma
çağına geldiklerinde padişahın
emri ile derse başlarlardı. Kuran-ı
Kerim okuma, Arapça, Farsça
derslerinin yanında, matematik,
tarih, coğrafya dersleri verilirdi.
Haremde her türlü eğitimi
alan genç kadınlar, eğitim almış
beylerle evlendirilip, sağlam ve
eğitimli aileler oluşturulduğu
gibi devletin üst kademesinde de
görev alırlardı.
Kırsal kesimde kadınlar
arasında Kuran-ı Kerim okumaları
nedeniyle okuma oranın yüksek,
yazma oranın düşük olduğu
anlaşılmıştır.
Toplumda kadının iktisadi
faaliyetlerinin bir yönü de tarımın
başlıca gelir kaynağı olmasından
dolayı; kırsal kadınlar, ekim,
biçim, hasat ve satış konularında
erkeklerle aynı, kimi zaman önde
olmuşlardır.
Şehirlerde yaşayan
kadınlar ise kendi el emeklerini
değerlendirerek duyurmuşlardır.
Dokumacılık, ip eğirme, örgü gibi
işlerde çalışmışlar. Osmanlı döneminde
kadınlar için ilk eğitim kurumu
1858’de kız ortaokulu olarak
açılmış, daha sonra 1869’da
açılan kız öğretmen okulları
1873’lerde ilk mezunlarını
vermiştir. 1913’te ilk kız lisesi
İstanbul’da açılmış.1914’te
matematik, edebiyat, güzel
sanatlar konularında kadınlar
yükseköğrenime başlamışlardır.
1921’de karma eğitime
başlanmış, 1922’de bir kısım
kadın tıp fakültelerine kayıt
yaptırmaya başlamıştır.
Osmanlı batıya göre eğitim
konusunda epey geridedir. Şöyle
ki 1870’lerde dünyanın köklü
üniversitelerinden Cambridge,
Oxford Üniversitesi gibi bazı
üniversiteler bünyelerinde
kadınlar için bölümler açmışlar,
Osmanlı ise kadına yönelik
yüksek eğitimde maalesef sınıfta
kalmıştır.
Osmanlı’da sadece
haremdeki kadınlar değil, şehir
kadınlarının da hukuki, sosyal
ve ekonomik alanlarda haklarını
kullandıkları bilinmektedir.
İslam hukukunun uygulandığı
Osmanlı Devleti’nde, evliliklerin
kadı huzurunda yapılması ve
yazılı hale getirilmesiyle kadınlar
güvence altına alınmaktaydı.
Evliliklerde de evlenecek olan
kızın rıza göstermesi şartı
aranmıştır. Ayrıca evlenecek olan
taraflar ile ilgili araştırma yapılır,
şartlar uygun ise bu evliliğe
müsaade edilirdi. Osmanlı
Devleti’nde kadınlar; evlenme,
boşanma ve miras konusunda
mahkemeye başvurabilirlerdi. Osmanlı döneminde kadın
için yasal düzenleme birçok
Avrupa ülkesinden de önce
uygulamaya konulmuştur. İlk
düzenleme toprak hukuku
anlamında 1858 arazi
nizamnamesidir. Bu nizamname
ile; kadınların evli olup
olmadıklarına bakılmaksızın
mirasta erkekle birlikte eşit
oranda pay alabilecekleri
görülmektedir. İngiltere’de
evli kadınların mülkiyet hakkı
Osmanlı’dan 24 yıl sonra, 1882’de
kabul edilmiştir.
Araştırmalarımız gösteriyor
ki; Osmanlı kadını gerek
eğitim, gerek sosyal yaşam,
gerekse çalışma alanlarındaki
özellikleriyle harem- şehirli ve
kırsal kesim kadını olarak üç
kategoriye ayrılıyordu.
Osmanlı tarihine
derinlemesine baktığımızda,
araştırmalar bizleri onların eşsiz
yaşam hazinelerine götürüyor.
Osmanlı’da kadına yönelik
tespitlerimizi diğer sayımızda
paylaşmaya devam edeceğiz.
6
ÖZEL HABER
Kadına air
GAZETE
O Avcılar Belediye Başkanı...
O iyi bir eş ve anne...
Zarif ve sakin görünüyor ama içinde fırtınalar koptuğu gözlerinden
belli! İş aşkı, yapacakları ve yaptıklarının haklı gururu içerisinde.
O; Handan Toprak Benli… Bizimle olmasının sebebi ise başarılı bir
kadın olmasının yanı sıra İstanbul gibi bir metropolde tek kadın
belediye başkanı olması. Neler mi anlattı? Buyurun okuyalım!
A
RÖPORTAJ: SAMET ADAY
day olmaya nasıl
karar verdiniz?
Nasıl başladı
Handan Toprak’ın
serüveni?
Buna aslında Avcılar karar
verdi. 1992 yılında “Sağlık Ocağı
Hekimi” olarak göreve başladığım
bu ilçede, şimdi bu koltuktayım.
Beni bu koltuğa Avcılar halkı
hazırladı ve yetiştirdi. Benim için
siyaset bir sosyal sorumluluktur.
Türkiye Cumhuriyeti kadına
seçme ve seçilme hakkını birçok
Avrupa ülkesinden önce veren
laik ve demokratik bir ülkedir.
Sizce kadın erkek eşitliğinde
teori ve pratik arasındaki
farklar neler? Teoride
bahsedilen “Kadın-erkek
eşitliği” pratiğe ne düzeyde
yansıyor?
Kanunlar ve yasalar önünde
kadın ve erkeğin eşit olmadığını
savunmak anayasal bir suçtur.
Biz cinsiyet eşitliğine insan
hakları temelinde bakıyoruz.
Gelinen noktada durum pekte
iç açıcı değil. Bugün ben sadece
İstanbul’un değil, Marmara
Bölgesi’nin de tek kadın Belediye
Başkanıyım. Seçme ve seçilme
hakkını Fransa’dan bile önce alan
Türkiye, ülke ekonomisinin can
damarı olan bir ilçede tek kadın
başkan çıkartabilmiş. Bu aslında
son derece üzücü bir durum.
Bizim yapmamız gereken “Eşitlik”
kavramını her alana yaymak,
verilen hak ve hürriyetleri eşit
olarak dağıtabilmek. Dahası
biraz daha fazla çalışarak sayısal
dengeyi sağlamak olmalıdır.
Röportaj öncesi Avcılar
halkına sizi sorduk. Kimi sizi
“Toprak Ana” sıfatıyla anne
olarak nitelendiriyor. Kimi
Belediye Başkanından ziyade
abla olarak görüyor. Hatta
size “Demir Leydi” diyenler
de azımsanmayacak kadar
fazla. Bütün bu sıfatları hak
edebilmek samimiyet
gerektirir. Hatta bunlar
ciddi kazanımlardır.
Sayın Toprak başarınızı
nasıl kazandınız?
Yerel yönetime karşı
duygular bunlar olmalı.
Belediye Başkanı demek;
şehrin anahtarını teslim
edebileceğiniz “Şehir
Emini” demektir. Ben
burada doktor olarak
göreve başladığım tarihten
bu yana insanlara hep
güven verdim. Hep
onların içinden biri
olmaya çalıştım. Onların
sorunları ile ilgilenirken
ailelerinden biri gibi
davrandım. Toprak Ana tabiri ise
benim çok hoşuma gider. Bana bu
sıfatı kırsal mahallelerimizdeki
kardeşlerim yakıştırdılar.
Demir çürür, pas tutar. Toprak
berekettir, sabırdır, cömertliktir.
Bana bu sıfatla hitap etmeleri
çok hoşuma gidiyor. Öte yandan
annelikte bir sistem vardır.
Ben bu sistemi tüm yönetim
şemasına yayarak tüm kadrolarla
pekiştirdim. Bu kurumda her şey,
verilen tüm hizmetler bir anne
şefkati ve duyarlılığı ile yapılıyor.
Başta da söylediğim gibi aslında
biz olması gerekeni yapıyoruz.
Yaptığımız özel bir durum değil.
Zaman zaman ekranlarda
depreme ilişkin programlar
yapılıyor ve Avcılar büyük
risk altında bir ilçe olarak
değerlendiriliyor. Bu konuda
neler söyleyeceksiniz?
İstanbul’un tamamı deprem
kuşağında ve risk altındadır.
Deprem riski kadar depreme
ne kadar hazır olduğunuz da
önemlidir. Biz bu alanda en çok
çalışan kurumuz. Her ayın son
pazartesi günü Afet Gönüllüleri
toplantısı yapıp, durum
değerlenmesi yapıyoruz. Ayrıca;
Avcılar’a depremi önceden haber
veren istasyonlar tesis ettik. Web
sitemize girdiğinizde afetle ilgili
özel bir bölüm var ve tüm bilgiler
orada mevcut. İddia ediyorum;
biz İstanbul’un depreme en hazır
belediyesiyiz.
Kadına şiddet küresel bir
problem ancak Türkiye’de
durum biraz daha farklı
boyutlarda. Sizin bu sorunu
tümden çözmek adına
öngörüleriniz ya da fikirleriniz
neler? Ne yapmak gerekir bu
problemi aşmak için?
Temele inmek gerekir.
Burada göreve gelir gelmez ilk
işim “Kadın ve Aile Müdürlüğü”
kurmak ve bu doğrultuda
yönetmelik yazmak oldu. Hatta
bunu yapan Türkiye’de ilk ilçe
belediyesiyiz. Kadına şiddet bir
toplumsal hastalıktır. Bu hastalığı
tedavi etmek için önce teşhis ve
tanısını doğru yapmak gerekir.
Göreve geldiğimiz günden
bu güne gördük ki; kişilerin
eğitim ve gelirleri arttıkça
sorunlarda hemen hemen aynı
oranda azalma gösteriyor. Bu
sebeple; eğitimi okul öncesine
indirgedik. Şu anda 8 tane
mahallede yer alan kent kültür
evlerimizde yaklaşık 30 bin insan
eğitimden geçiyor. Mahallelerde
ayrıca çocuk kulüpleri açtık.
Bu kulüplerde çocuklar hem
oyunlar oynuyor hem de
cinsiyet eşitliğini öğreniyorlar.
Peşi sıra aileleri de anne baba
eğitimlerine dahil ettik. Onlara
da kız ve erkek çocuklarına
eşit muameleyi ve çocuklarla
doğru iletişim kurabilmeyi
öğretmeye çalışıyoruz. Eğitimde
gerçekten son derece ileri
ve parlak fikirlerle ilerlerken
kadınlarımızın ekonomik refahını
da düşünüyoruz. Onlara aile
ekonomisine katkıda bulunmaları
için çeşitli seçenekler sunuyoruz.
Yaz-kış son derece iyi işleyen
kadın el emeği pazarımız
var. Ev hanımları ve anneler
evde ürettiklerini bu pazarda
aile ekonomisine katkıya
çevirebiliyorlar. Tüm teşhis tanı
ve tedavi süreçleri doğru işliyor.
Hala kadın şiddet görüyorsa;
o zaman kurum olarak tüm
imkanlarımızla psikolojik ve
hukuki çarkları döndürmeye
başlıyoruz. Biz her şartta ve
her koşulda ailenin ve kadının
yanındayız. Hali hazırda devam
eden bir kadın sığınma evi
inşaatımız var. Hayırlısıyla onu
da en kısa sürede açacağız ancak
hedefimiz bu yapının asla lüzum
etmeyeceği bir Avcılar yaratmak.
Razıyız varsın o orada atıl bir
durumda kalsın yıllarca. Yeter ki;
aileler mutluluk ve huzur
dolu olsun. Kadınlar şiddet
görmesin.
Sizin birde 1000
kadın adında bir koronuz
mevcut. Kimdir bu bin
kadın? Tam olarak neler
yapıyorlar?
“1000 Kadın” bir sosyal
sorumluluk projesi. 1000
tane kadından oluşan
bir koro ve kendilerine
has türküleri var. Özel
günlerde bir araya gelerek
hep birlikte bu türkülerini
söylüyorlar. Ancak bu
kadınların almış oldukları
yeni bir karar var. Bundan
sonra eğer bir kadın, bir
çocuk taciz, tecavüz ve şiddetle
karşı karşıya kalırsa en büyük
destekçileri ve yol arkadaşları
olacaklar. Tepki gösterecekler,
seslerini yükseltecekler.
Türkülerini; tacizi, tecavüzü ve
şiddeti lanetlemek için mahkeme
salonlarında söyleyecekler. Bu
sebeple ki; herkes bu konudaki
cesaretini bir kez daha gözden
geçirsin. O bin kadını karşılarına
almayı gerçekten isteyeceklerini
sanmıyorum.
Çok yoğun bir çalışma
temponuz var. Evde nasıl bir
insansınız?
Evde mütevazı bir anne
ve eşim diyebilirim. Sizlerin
annelerinden hiç ama hiç bir
farkım yok. Eşim en büyük
destekçim. Bu topluma doğru bir
rol model gerektiğini vurguluyor
ve hep bana konuda telkinleri
oluyor. Ailemdeki herkes bana
son derece inanıyor.
Evde yemek yapmayı sever
misiniz?
Çok severim. Deminde
söylediğim gibi annelerinizden ve
çevrenizdeki kadınlardan benim
de hiçbir farkım yok. Mevsime
göre yemekler yapmayı severim.
Kışın kış sebzesi, yazın yaz
sebzeleri… Et yemeklerinde etin
fazla pişmemesine dikkat ederim.
Zaten mevcut şartlarda çok az
et tüketebiliyoruz. Onu da fazla
pişirdiğinizde bütün proteinini
öldürüyorsunuz. Hanımlara
tavsiyem bu konuya çok dikkat
etsinler. Çok pişmiş bir et kanser
riski getirir. Eti kıvamında ve
mümkünse az pişmiş bir şekilde
tüketsinler. Sebzelere de büyük
önem veriyorum. Konservelerden
uzak durulmasını öneriyorum.
Mevsiminde tüketilen sebze sağlık
açısından çok önemlidir.
Belediye Başkanlığınızı bir
kenara bırakalım. Bir anne
bir kadın olarak ekranlardaki
evlilik programı furyasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Asla onaylamıyor ve
doğru bulmuyorum. Türk aile
yapısında büyük yozlaşmaya
sebep olduğunu düşünüyorum.
Aşk, sevgi, mutluluk, evlilik
bunlar mahrem konulardır ve
kişilere özeldir. Reyting uğruna
kamulaştırılan duygular zamanla
yozlaşmaya da sebebiyet verir.
Kişilerin özel duygularını
özellerinde yaşamasını tercih
ve tavsiye ediyorum. Bu tür
programların toplumun refahına,
ahlaki değerlerine ve de bilgi
seviyelerine zerre kadar katkısı
yok. Etik bulmuyorum.
Peki bu programlar aile içi
şiddeti tetikleyen unsurlardan
mı sizce?
Belli bir süre sonra
aile içindeki mahremiyeti
korumazsanız o ailede şiddet
kaçınılmaz olabiliyor. Kesin net
ifadelerden kaçınıyorum ama etik
olmayan şeylerin aile içi şiddette
de dolaylı olarak olsa katkısı
olabileceğini düşünüyorum.
Bu hafta şehitler haftası.
Sizden şehitlerimiz ve şehit
anneleri hakkında da bir iki
cümle alabilir miyiz?
Onlar bizim refahımız ve
huzurumuz için canlarını feda
eden canımız... Evlatlarımız...
Bu ülkenin ezelinden ebedine
tüm şehitleri kutsaldır. Onları
dünyaya getiren anneler ne güzel
annelerdir. Bende bir anneyim ve
her şehit haberi ile dünyam yerle
bir oluyor. Her acı haberle adeta
damarlarımdan kan çekiliyor.
Acılarını acım gibi hissediyorum.
Bu yüzden de bu kurumda şehit
anneleri ve yakınları her zaman
öncelikli ve ayrıcalıklıdır. Benim
anne olarak tek talebim ve
temennim; polisimiz, askerimiz
kısacası evlatlarımız ölmesin.
Bizim oğlu mühendis olan kapı
komşumuz vardı. Oğlu şehit
olarak döndü. Biliyor musunuz?
O anne her akşam evladını
beklemek için balkona çıkıyor. O
mahallede artık hiç bir şey eskisi
gibi değil.
Gazete Kadına Dair’e
zaman ayırdığınız için ben ve
ekibim adına sizlere sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum.
Gazete Kadına Dair ülkemizde
kadınla ilgili büyük bir eksikliği
kapatacak. Umuyorum hayırlı
olur. Gıyabında emeği gecen
tüm arkadaşlara çok teşekkür
ediyorum..
Son zamanlarda verdiğim en
iyi mülakatlardan biriydi. İnşallah
en kısa sürede tekrar eder,
kaldığımız yerden devam ederiz.
HABER
7
Kadına air
GAZETE
Bir Zaha Hadid geldi ve geçti...
Dünyanın en önemli mimarlarından biri olarak
kabul edilen ve birçok ünlü dergi tarafından
“Dünyanın En Yaratıcı 100 Kadını” listesinde
kendisine yer bulan Irak asıllı İngiliz vatandaşı
Zaha Hadid; bronşit şikayetiyle geçirdiği kalp
krizi sonucunda hayata gözlerini yumdu.
1
950’de Irak’ın başkenti Bağdat’ta doğan ve
yaşamı süresince birçok ölümsüz esere imza
atan Hadid’in ölümü, tüm dünyada üzüntü
ile karşılandı. Dünyanın çeşitli ülkeleri
devlet başkanı seviyesinde taziye mesajları
yayınladı. Ayrıca taziye için sanatçının internet
sitesinde özel bir sayfa oluşturuldu.
Türkiye’nin de yakından tanıdığı ünlü kadın mimar,
2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
düzenlenen ve yalnızca yabancı mimarların katılabildiği
Tuzla’da Kentsel Dönüşüm Proje Yarışması’nı kazanmış
ancak o dönemde yaşanan bazı siyasi çıkmazlar nedeniyle
projeyi hayata geçirememişti. 10 yıldır devam eden dava
süreçleri sonunda “Kartal Sanayi Bölgesinde Merkezi
İş Alanları Planlaması” projesi, geçtiğimiz yıl İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından oybirliğiyle
kabul edilmişti. Dünyaca ünlü Hadid; London Aquatics
Centre, Roma’daki MAXXI Müzesi, Tokyo Olimpiyat
Stadyumu, Bakü’deki Haydar Aliyev Kültür Merkezi
gibi yapılar başta olmak üzere onlarca eser ve projeye
hayat verdi.
GAZETE
KADINA DAİR’İN
ORGANİZASYONLARININ
TEK ADRESİ.
ÖZEL İNSANLAR
ÖZEL MEKANLARDA
AĞIRLANIR.
8
HABER
Kadına air
GAZETE
İlkleri yaşatan kadınlar
Gazete Kadına Dair olarak, yayın hayatına
başladığımızdan bu yana, ülkemizde alanlarında
ilk olan, kariyer yapmış kadınlarımızı araştırıp,
hikayelerini sizlere aktarma gayretindeyiz.
D
aha önceki
sayılarımızda
ilklere imza
atan Türk
kadınlarımızdan,
Türkiye’nin ilk kadın başbakanı,
bakanı, ve alanlarında
profesyonel diğer isimlerden
bahsetmiştik. Peki ya ilk kadın
kimyacısı, foto muhabiri,
heykeltıraşı ve avukatını
tanıyor musunuz? Bu
sayımızda onları unutmadık
ve derinlemesine araştırmaya
koyulduk. İşte o isimler…
Semiha ES
KORE SAVAŞI’NI GÖRÜNTÜLEYEN ÜLKEMİZİN VE DÜNYANIN
İLK KADIN SAVAŞ MUHABİRİ VE FOTOĞRAFÇISI
İstanbul Cağaloğlu’nda, 1956 yılında tifdruk tekniği
ile basılan Hayat Dergisi fotoğraf dünyamıza yeni değerler
kazandıran bir dergi oldu. Derginin birinci sayısında Hikmet
Feridun Es’in Malatya’dan yolladığı bir yazı dizisi yayınlanmaya
başlamıştı. Bu röportajı fotoğraflarıyla zenginleştiren ise; eşi
Semiha Es’di.
Bu ikili, daha sonra “Kongo Hollywood Yıldızları; Kadın
Gözü ile Tahran” isimli çalışmalara Hayat Dergisi bünyesinde
imza attılar.
25 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başkanlığında
toplanan bakanlar kurulunda Kore Savaşı’na katılmak üzere 4
bin 500 kişilik silahlı birliğin Birleşmiş Milletler emrine verilmesi
kararlaştırıldı. Hürriyet Gazetesi savaşın görüntülenmesi için
Semiha Es’i görevlendirdi. Semiha Es bu görevi cesur bir eda ile
seve seve kabul etti. İşte bu an; Türk kadını için dönüm noktasıydı.
Zira Es; ülkemizin değil dünyanın da ilk savaş foto muhabiri
unvanını alıyordu. 11 Kasım 1950 yılında gazetede verilen Kore
eki ile Türkler savaşı Semiha Es’in objektifinden izleme olanağına
kavuştu. 12 Aralık 2012’de 100 yaşındayken İstanbul Beşiktaş’taki
evinde yaşamını yitiren Semiha Es’in naaşı Zincirlikuyu
Mezarlığı’na eşi Hikmet Feridun Es’in yanına defnedilmiştir.
Sabiha BENGÜTAŞ
İLK KADIN HEYKELTIRAŞ
Ülkemizde kadın elinin
değdiği ilk heykeller Sabiha
Bengütaş imzası taşıyor…
O Türkiye’nin ilk kadın
heykeltıraşı olarak tanınıyor.
Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak
Hamid, Ahmet Haşim, Bedia
Muvahhit gibi tarihte iz
bırakan pek çok kişi onun
parmaklarında yoğurduğu
çamurla abideleşti.
1940 yılında dünyaya gelen
Sabiha Bengütaş babasının
Şam’da görevlendirilmesiyle
eğitimini Şam’da Fransız
Katolik Okulu’nda aldı.
İstanbul’a dönmelerinin
ardından Köprülü Fuat Paşa
Okulu’na devam edip mezun
oldu. Küçük yaşlarda güzel
sanatlara ilgi duyduğundan
henüz liseyi bitirmeden 16
yaşındayken Sanayi-i Nefise
Mektebi’nin resim bölümüne
kaydolmuş. Kendi kendine
antik bir büstü kopya eden
Sabiha Bengütaş’ın bu yaptığını
gören heykel öğretmeni,
kendisinin yaptığına başta
inanmasa da daha sonra
ikna olunca onu destekleyip
okulun heykel bölümüne ilk
kız öğrenci olarak alınmasına
yardımcı oldu. Yeteneği kısa
sürede fark edilen Bengütaş,
okulunu birincilikle bitirdi.
Roma Güzel Sanatlar
Akademisi’nde ihtisas yaptı.
İtalya’da büyük deneyimler
kazanan Sabiha Bengütaş,
Taksim Meydanı’ndaki
Atatürk abidesini yapan ünlü
İtalyan heykeltıraş Canoci’nin
asistanlığını yaptı. Abdülhak
Hamid’in torunu Emin Bey
ile evlenen Sabiha Bengütaş,
kocasının diplomat olması
nedeniyle birçok yabancı
ülkede bulundu ve mesleğini
bu ülkelerde sürdürdü.
Geleneksel Galatasaray
Sergisi’ne 1925 yılında katılan
ilk kadın sanatçılardan biri
olan Bengütaş 1938 yılında
Atatürk ve İnönü için açılan
heykel yarışmasında birincilik
aldı. Atatürk heykeli Çankaya
Köşkü’nün bahçesinde, İnönü
heykeli ise; Mudanya’da
bulunmaktadır. Uzun yıllar
çalışmasını sürdüren Bengütaş
1992 yılında yaşamını yitirdi.
Tarihte ilklere imza atan o kadar çok başarılı kadınlarımız
var ki… Onlar bizim gurur kaynağımız oldular.
Biz de onları size aktararak hep yaşatacağız.
Süreyya
AĞAOĞLU
İLK KADIN AVUKAT
Tarihe geçen ilk kadın
avukatımız; Süreyya
Ağaoğlu yaşadığı dönemin
en cesur ve entelektüel
kadınlarından birisiydi. 58
yıl boyunca avukatlık yapan
Süreyya Ağaoğlu henüz
lise yıllarındayken avukat
olmayı kafasına koyar. Hukuk
fakültesine kaydını yaptırmak
istediğinde çeşitli engellerle
karşılaşır. O yıllarda kız öğrenci
olmadığından, üniversitenin
rektörü olan Haldun Taner’in
babası Selahaddin Bey’e
başvurur. Dönemin kadınlarının
henüz çarşafla dolaştığı
bir zamanda başını bile
kapatmadan görüşmeye giden
Ağaoğlu; Selahaddin Bey’e
fakülteye girmek istediğini
söylediğinde odanın içinde
kahkahalar yankılanır. Ancak;
Süreyya Ağaoğlu bu direnişin
ardından kendisi gibi avukat
olmak isteyen üç arkadaşını
daha götürünce “Size hemen
fakülteyi açalım” cevabını
alır. O yıllarda öğleden önce
erkeklerin, öğleden sonra ise
kadınların dersi dinlemesi çok
yorucu olduğundan fakültenin
bu çabası yalnızca bir dönem
sürmüş. Başını kapatmamakta
direnen Ağaoğlu’na erkekler:
“Başını açma” dediklerinde
verdiği yanıt; “Ben açıyorum
sen bakma” oluyormuş. Hukuk
Fakültesi’nden zor da olsa
mezun olan Süreyya Ağaoğlu
avukatlığının yanı sıra sıkı bir
kadın hakları savunucusu olur.
1948 yılında Berlin
Milletlerarası Hukukçular
Komisyonu üyesi olan
Ağaoğlu, Hür Fikirleri Yayma
Derneği Çocuk Dostları
Derneği’nin de kurucusudur.
1949 yılında Milletlerarası
Barolar Birliği Yönetim
Kurulu İdari Heyeti’ne seçilen
Ağaoğlu 1960 ihtilalinin
ardından Yassıada davalarında
babasının avukatlığını
üstlenerek hukuk savaşı verir.
“Adli Mülahazat”
adlı İngilizce bir etüdün,
“Londra’da Gördüklerim” ve
“Bir Hayat Böyle Geçti” isimli
kitapların yazarı, ilk kadın
avukatımız Ağaoğlu 1989
yılında 85 yaşında aramızdan
ayrıldı.
Remziye HİSAR
İLK KADIN KİMYACI
Ülkemizin ilk kadın kimyacısı
olmanın yanı sıra başka bir
ilke daha imza atan Remziye
Hisar; Fransa’nın Sorbonne
Üniversitesi’nden mezun olan ilk
Türk kadını unvanını da almıştır.
Tipik bir cumhuriyet kadını
olan Remziye Hisar 1902 yılında
Üsküp’te dünyaya gelmişti.
Davut Paşa’daki üç yıllık okulu
bir yılda başarıyla tamamlayıp
mezun olmuş ve dokuz yaşında ilk
diplomasını almıştır. Eğitim hayatı
birinciliklerle devam etmiştir.
Eğitim gördüğü yıllarda dahi
küçük sınıflardaki öğrencilere
geometri ve matematik dersleri
vermeye başlar. Kimya bölümüne
kaydını yaptıran Remziye Hisar;
Türkiye’yi temsil eden bir ismin
bulunmamasının dolayı bu
mesleği seçtiğini her fırsatta
yakınlarına anlatır. Mezun
olmasının ardından Bakü’ye
gider ve bir erkek öğretmen
okulunda öğrencilere ders verir.
O yıllarda orada tanışıp evlendiği
eşi Doktor Reşit Süreyya Gürsey
ile birlikte İstanbul’a döner.
Yıllar sonra eşinin tedavi için
Paris’e gitmesinin ardından
bilgisini geliştirmek için o
da Paris’e gider. Adını bilim
dünyasında duyurmak amacı ile
Sorbonne’da kimya bölümünde
burslu olarak öğrenim görmeye
başlar ve biyokimya sertifikası
alır. Doktorasına başlayacağı
dönemde bursu kesilen Hisar;
Türkiye’ye döner ve Erenköy
Lisesi’ne kimya öğretmeni
olarak atanır. Öğrenimini yarım
bırakmak zorunda kalan Remziye
Hisar, pes etmez ve zorlu bir çaba
sonucunda doktorasını yapmak
üzere 1930 yılında yeniden
Paris’e gider. Eşinden boşanan ve
Paris’e kızı ve kardeşiyle giden
Hisar, günlerini çalışmaya verir.
Doktora tezini tamamlamasının
ardından Türkiye’ye döner.
1933 - 1936 yılları arasında
İstanbul Üniversitesi’nde kimya
ve fizikokimya doçenti olarak
görev yapar. Daha sonra Ankara
Hıfzıssıhha Müessesesi’ne,
farmakodinami şubesi hayati
kimya mütehassısı olarak atanır.
1947 yılında İTÜ makine ve kimya
doçentliği görevine başlayan
Hisar; 1959 yılında profesör
olduktan sonra 1973 yılında
da emekliye ayrılır. Yaşamı
başarılarla dolu ilk kimyacımız
1992 yılında vefat eder.
HABER
Kadına air
GAZETE
TÜRKİYE’NİN İLK
KADIN ÖĞRETMENİ
Fatma Refet Angın...
İNCİ YEŞİLYURT İLE
VitrinSİZsiniz
[email protected]
KADIN AŞK İSTER AMA...
F
atma Refet Angın, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin ilk
kadın öğretmenlerinden.
Gelibolu’da Emniyet Amiri
Hafız Şerif Bey’le Halime
Hanım’ın üç çocuğundan en büyüğü
olarak 1915’de dünyaya geldi. Babası
bir Kuvayı Milliye üyesidir. Mustafa
Kemal’in arkasından Anadolu’ya gidip
orta cephede üç yıl savaşmıştır. İlkokul
eğitimini mahalle mektebinde alan
Angın, bu sistemdeki eğitime ancak iki
gün dayanabilmiştir. Okuma yazmayı
annesinden öğrenen Refet Angın,
cumhuriyetin ilanı ve Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’ndan sonra Gelibolu’da açılan
iki okuldan biri olan, Cumhuriyet Okulu
sınavını kazanarak okula üçüncü sınıftan
başlamış, henüz küçük bir çocukken
öğretmen olmaya da karar vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk ile yolları
birçok kez kesişen Refet Angın, birinci
karşılaşması olan ilk okul yıllarında
Atatürk’ün “Büyüyünce ne olacaksın
çocuk?” sorusuna, “Öğretmen” diye
cevap verir. İkinci karşılaşmalarında ise
öğretmen okulu öğrencisidir ve Atatürk’e
“Bakın sözümü tuttum Paşam. Öğretmen
olacağım işte” dediğinde, Atatürk onun
Gelibolu’daki küçük kız olduğunu derhal
hatırlar ve bunu belirterek, ne öğretmeni
olmak istediğini sorar. “Matematik”
cevabını alınca “Hayır tarih öğretmeni
olacaksın. Çünkü nesillere tarihlerini
öğretmek en önemli vazifedir” sözü
üzerine Refet Angın, tarih öğretmeni
olmaya karar verir.
1955 - 1975 yılları arasında
Ankara’da görev yapan Angın, Ankara
Bahçelievler Deneme Lisesi Müdireliğini
de yürütür. Daha sonraki meslek
hayatını İstanbul’da sürdüren Angın,
Atatürk’ün 100’üncü yaş kutlamalarında
görevlendirilir. İlk öğretmenler
gününde ise yılın öğretmeni seçilir.
Tarih öğretmenliğinden 1982’de emekli
olan Fatma Refet Angın, Yıldız Teknik
Üniversitesi senatosunun 29 Haziran
2006 tarihinde aldığı kararla onursal
doktora unvanını, yapılan bir törenle
almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda
Bakanlık Danışmanı olarak görev
almıştır. Ayrıca İstanbul Kağıthane’de
Hürriyet Mahallesi içinde, adına
kurulmuş bir ilkokul vardır. Okul
2 binalıdır. Ayrıca “Hayat Bilgisi”
dizisinin bir bölümünde Afet Güçverir
karakterinin öğretmeni olarak karşımıza
çıkmıştır.
Cumhuriyetin ilk kadın
öğretmenlerinden Fatma Refet Angın
tedavi gördüğü İstanbul Bahçelievler
Özel Hizmet Hastanesi’nde 30 Ocak
2010 Çarşamba günü 95 yaşındayken
hayata gözlerini yummuştur ve Ortaköy
mezarlığında toprağa verilmiştir.
Ayse YILDIZ
İkisi de çalışıyor. Kadın adamdan
bir saat kadar önce eve gelebiliyor.
Üstünü değiştirip acele ile mutfağa
yöneliyor. Birazdan kocası gelecek ve
ilk olarak “Ne yemek var” diye soracak.
“Henüz hazır değil” cevabını
vermek istemiyor. İyi bir eş olmanın
gereği kocanın karnını doyurmak
diye öğreten annesini hatırlıyor bir
an. “O benden daha şanslıydı. Çünkü
çalışmıyordu. Yemek yapmaya bol
bol vakti oluyordu” diye içinden
geçiriyor. Yemeği pişmek üzere fırına
koyduğunda kapı zilini duyuyor. Koşar
adımlarla kapıya gidip açıyor. Kocası
başı önde, yorgun ifade ile içeri giriyor.
Kadının yüzüne bile bakmadan her gün
tekrarlanan senaryodaki yerini alıyor.
“Ne yemek var” derken çoktan
kadına arkasını dönmüş, yatak odasına
yönelmiş durumda. O da bir an önce
soyunup eşofman ve atleti ile rahat
etmenin gayreti içinde.
Kadın arkasından seslenerek cevap
vermeye çalışıyor: “Fırında İzmir köfte,
pilav.”
“İyi” diye cevap veren kocasının
birazdan mutfağa geleceğini
bildiğinden hazırladığı sofraya yemek
servisini yapmaya başlıyor.
Adam mutfağa gelir gelmez
masadaki yerini alıyor. Karısının
sofraya oturmasını bile beklemeden
sanki arkasından kovalayan
varmışçasına yemeğini hızla yemeğe
başlıyor. Karısı henüz yemeğini
yarılamadan ilk tabağını bitiren adam
kadının kendi yemeğini yarıda kesip
kocasına ikinci yemeği servis etmesinin
ardından aynı hızlı tempo ile yemeğine
devam ediyor. Kadının bir ara:
“Günün nasıl geçti” diye soruyor
kadın. Adam, bu soruyu gereksiz
bulmuşçasına başını öne doğru
sallayıp, ardından; “İyi” diyerek
geçiştiriyor. Karısının gününün nasıl
geçtiğini merak edip sormak bir yana,
eve geldiğinden beri yüzüne bile hiç
bakmadığının farkında değil.
Yemeği biter bitmez masadan
her zamanki umursamazlık içinde
kalkıp salona yönelen adama birazdan
çay servisi yapması gerektiğini
bilen kadın, masada toplanmayı ve
yıkanmayı bekleyen bulaşıklarla
baş başa kalıyor. Bir an evlenmeden
önceki günler gözünün önüne geliyor.
Buluştuklarında biraz daha sohbet
edebilmek için uzattıkları yemek
keyfini. Birbirleri ile konuşurken
gözlerinin kenetlendiğini. Mutluluğu
sürekli birlikte olmak, birlikte yaşamak
zannettikleri günler film şeridi gibi
gözünün önünden geçiyordu. O
günlerde sevdiği adam iki dirhem
bir çekirdek misali giyinirdi. Mis gibi
kokardı. Esprili, sıcak ama en önemlisi
konuşkandı.
9
Kadın “Çay vermeyecek misin”
diye içeriden bağıran kocasının sesi ile
kendine geldi. Robotlaşmış bir halde çayı
hazırladı. Salona geçtiğinde kocasını,
elindeki kumanda ile televizyonun
karşısına kurulmuş halde buldu. Sıradan
ve hiç değişmeyen bu görüntüyü
seyretmekten bıkan kadın son bir çaba
ile: “Çaylarımızı içerken biraz sohbet
edelim mi” dedi.
Adam gözlerini televizyondan
ayırmadan: “Ne sohbeti? Ne konuşacağız
ki” diye cevap verince, kadın:
“Bilmiyorum. Ama her gece aynı şeyleri
yapıyoruz. Sıkıldım. Eski günlerdeki
gibi sohbetler etmek istiyorum. İlgine,
şefkatine ihtiyacım var…”
“Off. Bütün gün oradan oraya
koşturup yorulmuşum. Eve gelip kafamı
dinleyeyim diyorum. Evde de sen huzur
vermiyorsun. Başlama yine” diyerek
kadının hatırlattığı görevlerinden
kaçmak isteyen adam, terslediği karısını
yaşayan bir ölü haline dönüştürdüğünü
fark edemiyordu. Oysa oda karısı ile
severek evlenmişti. Bir ömür boyu mutlu
olmak istemişti. Sevdiği kadın sabahları
uyandıklarında güler yüzlü olmalıydı.
Evin içinde cilve böceği gibi dolaşacaktı.
Gezecekler, eğlenecekler, sevişeceklerdi.
Ama olmadı. Olamadı. Kira, fatura
ödemeleri, krediler, eşya taksitleri, rutin
hediyelerden, arta kalanlardan dışarıda
yemek yemeye bile bütçeleri yetmez hale
gelmişti. Tek eğlencesinin televizyon
olduğu düşüncesindeydi. Oturup ne
konuşacaklardı? Tüm yorgunluğunun
üstüne karısının saçlarını okşayacak hali
bile yoktu. Evlilik buydu işte. Birlikte
çalışıp, kazandıkları ile yaşamaya
çalışacaklardı.
Adam yeniden televizyona
odaklanmaya çalıştı. Olmadı. Kalbini
kırdım mı diye düşündü. Karısının
yattığını fark etti. Yatak odasına yöneldi.
Uyumuştu kadın. Hiç dile getirmediği
yorgunluğu ile adeta sızıp kalmıştı.
Yavaşça sokuldu karısının yanına. Canı
sevişmek istedi. Uyanmak istemedi
karısı. Zorladı. Uyandırdı. Horozun
tavukla beraber olduğu kadar kısa süre
içinde kendini rahatlattı. Yataktan kalktı.
Kendince karısının gönlünü almıştı.
Hâlbuki ortalıklarda adam diye dolaşan
görüntü müsveddesinden başka bir şey
olmadığını tekrar ispatlamıştı.
Gün sabaha kavuştuğunda kadın
yine adamdan önce uyandı. Evlenmeden
önce dalga dalga omuzlarından
döktüğü saçlarını tüm mutsuz kadınlar
gibi ensesinde topladı. Kocasının
başucundaki saat çalmaya başlamadan
evden çıktığında, kendi kendine ilk
kez: “Konuşamıyorsak neden birlikte
yaşıyoruz” diye sordu…
Yukarıda anlattığım gerçek yaşam
öyküsüdür. Danışanım olan hanım,
bu soruyu kendine sorduğunda
henüz 1,5 yıllık evliydi. Ardından
bana başvurarak eşinden ayrılmayı
düşündüğünü ama problemlerinin
kaynağını öğrenmek istediğini
söylemişti. Yaptığımız görüşmeler
sonucunda ikisi de birbirine aşıktı.
Ancak iletişim problemi yaşıyorlardı.
Çözülebilir iletişim problemlerine
müdahale edilmediği takdirde hayat ve
evlilik çekilmez duruma gelir. “Aşkınızı
öldürmemek için iletişim becerilerinizi
arttırmalıyız” dediğimde onları eski
günlerine dönüştürüp yardımcı
olmuştuk. Lütfen görevlerimizi
yaparken önce kendimizi sonra da
eşimizi geri plana atmayalım. Önce
konuşalım, sonra zaten susabiliriz.
10
HABER
Kadına air
GAZETE
Kanser dediğin; zorlu bir dans!
Bazen söylemeye bile cesaret edemeyiz,
çünkü telaffuzu bile zor gelir. Fakat ne yazık
ki kanser hayatın gerçeği. Yalnız; bu gerçek
kötü sonuçlanacak diye bir kural yok! Mesele
cesur olmak mücadeleyi hiç bırakmamak…
Kanserle mücadelesinde hiç pes etmeyen bir
Zambak Karabay’ın yaşadıklarını okurken,
kansere dair tüm tabularınız yıkılacak!
AH BİZ
KADINLAR!
Ah biz kadınlar!
Hep çok şey istiyor
gibi görünürüz. Oysa
isteklerimiz öylesine
kolay ve çocuksudur ki…
Ama bunu anlatmaya
çalışmamız daha zor
galiba.
(
”Günü yaşayalım, oraya
yetişelim, aman şuraya koşalım,
iyi hissetmek için güzel ve
bakımlı olalım, kilomuza
dikkat edelim, biraz da spor
yapalım” derken günler akıp
geçer… Kadınlar sevdikleriyle
olmak ister, sevgiyi hissetmek
ister, saygı ister. E tabii biraz
da hayatı yaşayacak parası
olsun, huzuru olsun yeter. Bu
konuda yalnız olmadığımı
düşünüyorum.Ancak ben ve
benimle birlikte birçok kadının
hayatın akışına kendini kaptırıp,
en başta kendini ertelediğini
düşünüyorum. Her zaman
önce kendimizi sevmeli, zaman
ayırmalı, dengeli ve doğru
beslenerek sağlığımıza dikkat
etmeliyiz. Sporu ise; yalnızca
kilo aldığımızda zayıflamak için
yapmak yerine, her zaman hatta
mümkünse her gün 20 dakikalık
kısa yürüyüşlerle hayatımıza
sokmalıyız. Eğer spora zaman
ayıramıyorsak arabamızı uzak
otoparklara park ederek gün
içinde kendimize kısa fırsatlar
yaratmalıyız. Sporun sağlığımıza
yararı dışında terapi ve sosyal
yönlerini de unutmayalım.
Önce kendimizi iyi
hissetmek için kendi sağlığımızla
başlamalı, sonra sevdiklerimizi
düşünerek ilerlemeliyiz. Böyle
çok daha güçlü oluruz aslında…
“Demesi kolay ama uygulaması
zor” dediğinizi duyar gibiyim.
Yapmayın canlarım, önce
siz güçlenin ve daha güçlü
bir şekilde sevdiklerinizle
yaşayın hayatı!Gelelim
erkeklerden beklentilerimize…
Galiba ilk önce anlayışlı
olmalarını isteriz. Biraz da
olsa empati kurarak bizim gibi
düşünebilmelerini isteriz. En
büyük yanlışlarımızdan biri
budur oysa…
Farklı cinsiyetlerde;
duygular ve yaşama bakış açıları
da bambaşka:)! Beklentiler
yorar… Bunu unutmayın!
Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk
formülünü de unutmayın olur
mu güzel kadınlar?! Tabii
yapabilene… :)
Görüşmek üzere!
Nurhan DAMCIOGLU
[email protected]
2
004’de babamın, 6
ay sonra da erkek
kardeşimin mide
kanseri olduğunu
öğrendik. Kardeşim,
13 ay yaşam savaşı vermesine
rağmen yaşamını yitirdi.
Bunun üzerine annem,
evladını kaybetme üzüntüsünü
yaşarken pankreas kanseri
olduğunu öğrendi. Annem
de 11 ay yaşadı. Mekanları
cennet olsun… 8 ay sonra ise
kendi yaşamımdaki sıkıntıları
bertaraf etme gayretindeyken;
ultrason, mamografi ve
doktorumun biyopsisi üzerine
biyopsi sonucumu aldım.
16 Haziran 2012,
doktorumun odasındayım.
Kızımla hastane çıkışı bir yaz
günü eğlenmeye gitmek üzere
plan yaptık. Doktor telefonla
konuşuyordu. Biyopsi raporunu
masaya bıraktım. Göz ucu ile
gördü ve bana baktı. Ben de
sempatik ve bir o kadar da
kendimden eminim, rapora
bile bakmıyorum. Doktorum
telefon konuşması bitince
bana döndü ve “Evet sen nezle
olmuşsun” dedi. “Ne? Nezle
mi?” Yok artık…
Tabii birbirimizi tanıdığımız
için biz anladık… Tamam
tamam sakin olun, sizi
de merakta bırakmadan
açıklayayım; tıp dilinde
“Invaziv Ductal Carsinom.”
Doktor “O ne ya” dememe
kalmadan bana açıkladı.
Kardeşimden ve annemden
biliyorum Carsinom’un ne
olduğunu ama kafamdan
aşağıya ve yüreğimin içine
buz gibi sular akıtılmıştı
sanki. Başladım ağlamaya.
“Ben üçüncü mü oldum ailede
şimdi” dedim. Benim yanıma
gelip, beni teskin etmeye
çalışıyordu ve bana: “İnan
her şey yoluna girecek” dedi.
Ama beni kim tutar, ağlamaya
devam ediyorum. Dışarıda da
kızım ve diğer hastalar benim
çıkmamı bekliyor. Bu arada
“Seni muayene edeceğim
tekrar” dedi. “İstemiyorum”
dedim. Israrla nereden ameliyat
yapacağını bana izah etmek
için beni muayene etti. “Yarın
hemen geliyorsun ve ameliyat
için yapılması gereken tahlilleri
yaptırıyorsun” dedi.
Evet, tahliller yapıldı
ve uygunluk belirlendi.
Önceden uçak biletlerini ve
organizasyonu yaptığımız tam
tatil zamanı temmuz öncesine
denk geliyordu ameliyat. “Tatile
gitmeyeceksin sıcak yer senin
için iyi olmaz” dedi doktorum.
Ama ben durur muyum? Ben
dursam da kızım ve o zaman
evliyiz eşim durur mu? Ben de
onlara haksızlık eder miyim?
Asla…
Evet, hem de 60 derecelik
sıcağa gittim. Hem de o ruh
hali ile iyi gelir diye. “Evet,
iyi geldi” ama neredeyse
beni helikopter ambulans ile
İstanbul’a gönderiyorlardı.
Dönüşte doktorumdan çok
zılgıt yedim. 8 Ağustos 2012’de
erken tanı meme kanseri
tanısı ile ismi lazım değil
hastanesindeki müthiş cerrah
doktor arkadaşımın ellerine
kendimi bıraktım ve meme
koruma ameliyatı oldum.
Metilen mavisi ile sentinel lenf
nodlaması yapıldı. Dört saat
süren ameliyatımın sonucunda
uyandığımda, ilk yaptığım şey;
“Ya memem alındıysa” endişesi
ile ameliyathaneden sedye ile
çıkarılırken, memem yerinde
mi diye kontrol etmek oldu.
Neyse ki korktuğum olmamıştı!
Tedavim ameliyatın
üzerine; çok değerli doktorlar,
hemşireler ve teknik ekip ile
bu konuda uzman 2 hastanede
devam etti. Altı kür kemoterapi
ve 33 seans radyoterapi
alarak 9 ay sonra dansımı
tamamladım.
Evet, tamamlama aşaması
hiç kolay olmadı. Tedavim
devam ederken, hiç ama hiç
dertlenmedim. Çünkü bu
yaşanmalıydı ve hastalıkla
dansı eğlenceli bir şekilde
bitirmeliydim.
Ameliyatımın sonucunda
maalesef bir gün 120 km. hızla
giden araçtan atlamak istedim.
Kontrolümü kaybetmiştim.
Kızımın elini tuttum ve dua
etmeye başladım. Ama o anı
hayatım boyunca unutamam.
İnanılmaz şekilde beni esir
alan bir duygu içindeyim.
Eve geldiğimizde o duygu
hala devam ediyordu. Özel
bir hastanede online yardım
yapan doktorumu aradık. Bana
tansiyonumu ölçmemi söyledi.
Tansiyonum 25 olmuştu ki;
12’ye 7’dir normal şartlarda. O
gece sabah olmadı sanki. Oldu
tabii ama hep ayakta…
Ertesi gün yakınımızdaki,
kurtarıcı hastanem olan
hastaneye gittiğimizde psikiyatr
bana depresyona girip travma
geçirdiğimi söyledi.
“Kanser, benim hayatımı
inanılmaz değiştirdi” desem
yalan olmaz… Zaten durduğu
yerde duramayan beni, artık
kim tutar?
Radyoterapim bitmemişti
ama ben hastane personelleri
ile kanka olmuştum. Bu arada
arkadaşlarım ve dostlarıma
söylememiştim daha. Aslında
söylemek ve paylaşmak
gerekiyor. Ben üçüncü kürde
söyleyebilmiştim anca…
O arada diksiyon kursuna
gittim. Kulakları çınlasın Aslı
hocamın… Bana “Siz ne kadar
yaşam dolu birisiniz” demişti.
Kursun maskotu olmuştum.
Gerçi o çok ünlü
hastanelerin personeli ben
kemoterapiye gittiğimde “Biz
sizin enerji ve pozitifliğinize
yetişemiyor ve günümüz sizden
gelen enerji ile o kadar hoş
geçiyor ki” demişlerdi. Şimdi
hepsi ile arkadaşız.
Bununla biter mi? Yoo asla!
Sloganım bile hazır: “Gönder
abi gönder.” Osmanlıca kursuna
devam ettim. Çatır çatır
Osmanlıca yazıp, okuyorum. O
da yetmedi. “Durduğum yerde
duramıyorum, Yeni Yaşam
Okulu Taksim Carton Otel’deki
Yaşam Koçluğu’na başladım.
6 ay sonra oradan da “Yaşam
Koçu” olarak mezun oldum.
Evet, ben dansım devam
ederken tam 6 tane sertifika
almışım…
Birinci kürü aldım. Tedavi
gördüğüm özel hastane
tarafından ekonomik olarak
kürlerim yapıldı. Daha
sonra diğer özel hastanede
radyoterapi gördüm. Teknik
olarak ilacı damardan
uyguluyorlar. Tam beş litre.
Bir tanesi de şu bildiğimiz
alüminyum kaplı Doksorubisin.
İlk kemoterapiden sonra
eve geldim. İlk gün sonrasında
aldığım o ilaçlar benim acilen
hastaneye gitmeme sebep
oldu. Evet, doktor damar
bulmakta zorlanıyordu. Çünkü
damarlarım ince olduğu
için patlıyordu. Elimin üstü
dünden aldığım ilaçtan dolayı
zaten mosmordu. Damarı
bulup, yatıştırıcı ve B12
takviyesi yapılmıştı. Fakat ben
o depresyonu atlatamadım.
Evde yalnızım, kontrolümü
sağlama çabası içinde balkon ve
pencereden uzak duruyorum.
3 gün 4 gün böyle mücadele
ettikten sonra yanıma bir
yardımcı aldık. Evde aynı
zamanda işlerimi de yapıyordu.
Çünkü doktorum “Kolunu
yormayacaksın” demişti.
Yanımda biri de vardı. Bana
koruma yapacak. İnanın o
duygu ile tam 3 ay mücadele
ettim. Ama ben çok ama çok
güçlüydüm. Bunların hepsini
aşacaktım. Evet, “Survivor”
olmuştum. Kemoterapiyi
aldıktan sonra, midem bulandı,
istifra ettim. Yüzüm gözüm
şişti. Uyku uyuyamadım ve
ağzımın tadı yoktu. Hatta diş
etlerimin içlerine kadar ilacın
etkisini hissediyordum.
Bir de 10. gündü hiç
unutamıyorum… Ama artık
gülüyorum geriye bakarken.
“Bunlar yaşandı ve bitti, ben
sana esir olmadım” diyorum.
Evet, duş alıyorum. Ama
korkum var hala. Bir de
saçlarım küvete düşmez mi?
Bu manzarayı gördükten sonra
gözlerim doldu. Yardımcımız
hemen yanıma geldi ve beni
teskin etti.
Akşamına kendimi
Kadıköy’de bu işi çok iyi yapan
uzman bir kuaförde buldum.
Evet, eğlenerek, bir de kendime
peruk seçtim. Daha bitmedi. O
günlerimi moral, sabır ve inanç
ile geçirdim.
Yurtdışındaki ablam
her gün arıyor, kardeşim ve
ağabeyim de olabildiğince
yanımda oluyordu. Evet,
eşimi de bu arada atlamak
istemiyorum. Ben dansımı
ederken, maalesef yalnızdım.
O günlerde hele de böyle bir
hastalığın içinde mücadele
ediyorsanız, morale ve elinizi
bırakmayacak yakınlarınıza
ihtiyacınız var. İyi günde
HABER
sizi eğlendirecek birileri hep
var. Ama sizin zor gününüzde
yanınızda olmayan insanlarla
olmak istemeniz hata…
Ben o hatayı artık
yapmıyorum. Çünkü “Arınma”
ve “Bağ Kesme” metotlarıyla;
Yaşam Okulu’nda öğrendiğim
benzer metotları uyguluyorum.
Aslında bunları öğrenmek için
okula da gitmeye pek gerek yok.
Yaşadığınız tecrübeler öğretiyor.
Son olarak söyleyeceğim
çok güzel bir başucu cümlem
var. Evet, “Dün yaşandı bitti.
Bugün an ve an yaşanıyor, yarın
ömrümüzün geri kalan ilk günü
ama ona da çıkmaya senedimiz
yok.”
Ne olur hastalığınızı
yaşarken, sizin daha güçlü
olduğunuzu unutmayın.
Moralinizi; “Önce can sonra
canan ” diyerek yüksek
tutacaksınız…
Benim duam şuydu:
“Yaradanım beni bana, beni
11
Kadına air
GAZETE
evladıma bağışla.”
Saygıdeğer okuyucular,
hastalığı yaşayan ve tedavisi
devam edenler; gelecek günlerin
ışığını görecek ve sizi ısıttığını
hissedeceksiniz. Bu sizin
elinizde! Yaşam dansınızı
şölen havasında yapacaksınız.
Çünkü ben öyle yapıyorum…
Hasta yakınlarına ve
partnerlerine sesleniyorum;
özellikle de tedavisi devam
eden partnerinizin elini
bırakmayın, sonrasında
finalde size gelecek mucizeler
çok güzel olacak…
Sağlık ve mutluluk dolu
farkındalıklı bir yaşam sizinle
olsun…
Tanı konulan hastalara
söylemek istediklerim;
• İnancınızı kaybetmeyin.
• Gün saymayın.
• Kendi kendinizin doktoru
olun. Çünkü pozitif düşünce ve
moral, aldığınız ilacı etkisiz hale
getirmeye yetip de artıyor bile.
• Korkmayın. Yolun sonu ışıklı
ve ısıtıcı.
• Lütfen ama lütfen fazla detaylı
tedaviler ile ilgili bilimsel
olmayan kaynaklardan bilgi
edinmeyin.
• “Saçım döküldü, kaşımkirpiğim yok” demeyin.
Çünkü inanın tedaviniz
bitmek üzereyken, hepsi ilk
günkünden daha gür çıkıyor.
• Okumanız için size iyi gelecek
birkaç başucu kitabı edinin.
• Keşkelere takılmayın. Bana
çok iyi gelmişti.
• Eğlenceli televizyon
programları, diziler ve filmler
izleyin.
• Eve kendinizi bağlamayın.
Aman işler güçler, hepsi olur
biter.
• Hayattan asla kopmayın..
• Üzüntüleri, sevinçlere
dönüştürmeyi kendinize adet
edindirmelisiniz. Bu hastalık
onu öğretecek sizlere.
Ben kardeşim ve annemden
tecrübeliyim sanmıştım. Nerde?
Diyorum ya… Hastalıklar ile
ilgili fazla konuşmanın anlamı
yok. Bu zamanlarda sadece
manevi destek gerekiyor. Ama
lütfen o evde size yardımcı olan
birileri olmalı. Tedavi gören
yakınlarınıza “Senin ne ihtiyacın
var” diye sormayın. Çünkü bu
zamanlarda her şeye ihtiyaç var
ve elinizden geleni yapın. Mesela
ben evde yemek yapamıyordum.
6 kürde de 10 gün boyunca. “Bir
tabak çorba getiren biri olsa
da içsem” diye düşündüm hep.
Benim dansımda yaşadıklarımın
sonucunu ben şölene çevirdim.
Ama ne olur siz sevdiklerinizin
yanında olun. Onlara çiçekler,
küçük hediyeler alın ve hayatın
zaten hepimiz için sürprizlerinin
olduğunu söyleyin. Çünkü
bugün bana olan olanın yarın
kime olacağı belli mi? Evet
olmasın ama. Oluyor işte. Son
mesajım… Her iyiliğin içinde
bir kötülük, her kötülüğün
Benim adım menopoz
Bu benim kitabımın adı. Evet, ben de farkındayım bir kitap
ismi olarak oldukça tuhaf görünüyor. Ajansım ve hatta ailem
bile kitabımın farklı bir isimle basılmasını istediler. Fakat geri
adım atmayı aklımın ucundan bile geçirmedim.
S
ıra dışı olmak yaşam
felsefem olmakla
beraber hatalarımla
ve başarılarımla
kendimle gurur
duyarım. Kitabımın genel
yapısına bakacak olursak,
menopoz dönemindeki
kadınların yaşamış olduğu
psikolojik, zihinsel ve fiziksel
problemleri ele aldım. Biraz da
ailevi problemler yaşayan, hem
eşiyle hem de çocuklarıyla olan
sorunlarından ötürü ortalıkta
mutsuzca dolaşan ve kendilerine
acımakta olan kadınlardan söz
ediyorum.
Kadınsal belirtilerin
hormonal değişimi aslında
sadece kadının kendisini
etkilemiyor. Onun bu durumu;
çocukları, gençleri, sevgilileri,
eşleri ve hatta tüm toplumu
olumsuz yönde etkiliyor. Kitabı
yazmaktaki amacım; aslında bir
nebze de olsa sosyal sorumluluk
gerekçesiyle insanların
ilgisini bu yöne çekip tüm bu
problemlerin ana kaynağına
inmekti. Çünkü bunca yıllık
tecrübeme dayanarak mutsuz
çocukluk, tatmin etmeyen
ilişkiler ve özellikle zoraki
evlilikler menopoz dönemini
yoğun biçimde etkilemekte ve
tetiklemektedirler.
“Benim Adım Menopoz”
kitabımın alt başlığı olan “Artık
Köle Değilim” kelimeleri benim
için, hayatımın eski sayfasını
kapatıp yeni ufuklara yelken
açmak anlamını taşıdığından
okurlarıma karşı son derece
samimi olmayı tercih ettim.
Biz yazarlar sürekli bir şeyler
yazarız ama itiraf etmeliyim
ki kendi yaşantımız hakkında
pek de gerçekçi olmayı tercih
etmeyiz. Kitabımdaki itiraflarım
beni bazen çok zorladı.
Saatlerce ve hatta günlerce
kararsız kaldığım noktalar oldu.
Beni yolumdan çeviren ise;
bu sorunları yaşayan kişilerin
gün geçtikçe artması sebebiyle
içten yazılmış itiraflarımın
başkalarına da yardımcı
olabilmesi ihtimali oldu.
Hepimiz insanız. Zaman
zaman hepimiz duvara
tosladıktan sonra, artık bir
takım şeyleri değiştirebilecek
güce sahip olmadığımızı
düşünebiliriz. Ama bakalım
kazın ayağı öyle mi? Hayal
ettiğimiz mutluluğa ve
özgürlüğe kavuşabilmek için
hayatımızı değiştirmek bir
ütopyadan mı ibaret, yoksa
sadece o sürekli okuyup hiçbir
faydasını görmediğimiz kişisel
gelişim kitaplarında yanlış
anlatılan gizli bir şehir efsanesi
mi? Bunu başarmaya her kadın
ve her erkek tüm özellikleriyle
muktedirdir. Uzun yıllardan
bu yana milyonlarca insan
stres ve depresyon belirtileri
taşımaktadır. Menopozu ise bu
belirtilerden sadece bir tanesi
olarak düşünebiliriz.
“Benim Adım Menopoz”
adlı kitabımda psikolojik ve
fiziksel olarak oldukça zor
olan bu dönemi hem kolay ve
sorunsuzca atlatmayı hem de
üstün başarı sahibi bir kadın
olabilmenin sırlarını paylaştım.
Özel egzersizlerle hafızanızın
en üst seviyesine ulaşmayı,
sevdiğiniz erkeğin kalbini
kazanmayı ve size sadık kalması
için nelerin uygulanması
gerektiğini de yazmayı
unutmadım. Barındırdığınız
nitelik ve yeteneklerinizle
kişisel ve zihinsel potansiyelinizi
keşfedip geliştirmeniz için hem
pratik hem de kolay uygulamalı
öneriler içeren kitabımın içeriği
fazlasıyla zengin ve eğiticidir.
Ben 50 yaşımdan sonra kendi
cennetimi yarattım ve artık
hayatın tüm zorluklarına karşı
kendime mutluluk aşısını
yaparak zihnime bağışıklık
kazandırdım.
Sıra sende. Artık hayat
felsefen çok basit. İsteğini
düşün, belirle, hedef haline
getir, adımlarını yaz. 24 saat
içinde eyleme geç ve istediğin
sonuca ulaş!
Rosa LOG
BATT Enerji Uzmanı
[email protected]
içinde de bir iyilik var. Yani;
her şerde bir hayır, her hayır da
bir şer… Yaşadığımız her şey
paylaşıldıkça güzel.
Sağlıklı, mutlu ve
kontrollerinizi aksatmadığınız
bir yaşam dilerim çok değerli
okuyucular.
12
CEMİYET
Kadına air
GAZETE
UNICEF 70.YILINI
MUHTEŞEM BİR
BALO İLE KUTLADI
ÖZEM KESKİN
SAFLIĞIN SEMBOLÜ “ADEN” GÖRÜCÜYE ÇIKTI!
G
eda
kosif
eçtiğimiz yıl
ilk defilesini
düzenleyen başarılı
kadın girişimci
Özem Keskin, 2016
İlkbahar-Yaz koleksiyonunu göz
alıcı bir defileyle tanıttı. Aynı
zamanda kızının adı olan “Aden”
ismini taşıyan koleksiyonda,
duruluk ve saflığın sembolü beyaz
ve tonlarını tercih eden Keskin,
defile öncesinde düzenlenen
kokteylde konuklarıyla
yakından ilgilendi. Cemiyet
hayatının seçkin isimlerinin
katıldığı davette koleksiyonu
hakkında konuklarına bilgiler
veren Özem Keskin, zamansız
tasarımların altına imza attığını
ve tasarımlarında el işçiliğinin ön
plana çıktığını söyledi. Defilenin
ardından Özem Keskin tebrikleri
kabul ederken, katılan tüm
konuklarına teşekkür etti.
Revna
Demirören
BURCU HATTAT
Nükhet Duru, Müjdat Gezen, Behzat Gerçeker
U
NICEF’in Türkiye’de yürütülen programlarına destek
sağlamak amacıyla düzenlenen 70. yıl balosu, Raffles
Otel’de gerçekleştirildi. Unicef Türkiye Milli Komitesi
Yardım Melekleri Arzu Sabancı, Berrin Zorlu ve Zafer
Kozanoğlu’nun katkılarıyla gerçekleşen geceye iş, sanat ve
cemiyet dünyasının ünlü simaları yoğun ilgi gösterdi.
Unicef’in Türkiye’de gerçekleştirdiği Kız & Erkek Çocuk Eşitliği,
Engelli Çocuklar, Tarımda Çocuk İşçiliği, Çocuk Dostu Şehirler ve
Suriye Acil Durum programlarına katkı sağlamak için de bir müzayede
düzenlendi.
Hayırsever davetliler açık arttırmada Unicef’e destek olmak için
adeta birbirleriyle yarıştılar. Müzayedede satışa sunulan eserlerin
tamamı satılırken elde edilen gelir, çocukların geleceğine ışık tutmak
için Unicef Türkiye’ye aktarıldı. Gece Nükhet Duru, Behzat Gerçeker ve
Enbe Orkestrası’nın canlı müzikleriyle ile devam etti.
Tezer Kutluk, Esra Dalgıç, Zafer Kozanoğlu,
Arzu Sabancı, Berrin Zorlu
seda kaŞıbeyaz
MURATHAN - ADEN ÖZEM KESKİN
IŞIL
REÇBER
hande acar
Berrin Yoleri
Mustafa-Beste Yurttaş
Elif
Gönlüm
CEMİYET
13
Kadına air
GAZETE
Zehra-Eda Kosif
ÇEVRECİ KADINLAR
ÖĞLE YEMEĞİNDE
BİR ARAYA GELDİLER
T
Öznur Yakın
EMA Kaynak Çalışma Grubu TEMA-K
üyeleri erozyonun yarattığı sosyoekonomik sonuçları konuşmak üzere bir
araya geldiler. TEMA-K üyelerinden Esra
Öztürk, Figen Kıral ve Sedef Mercan’ın
ev sahipliğinde CVK Park Bosphorus’da tertip edilen
öğle yemeğine iş, sanat ve cemiyet hayatının ünlü
isimleri katıldı.
Ünlü simaların organizasyon için satın aldığı
masalarla destek verdiği etkinlikte, vakıf için
önemli bir gelir elde edildi. Yedi masa satıp 75 kişi
ağırlayan genç turizmci Aslı Pehlivanlar desteği ile
güne damgasını vururken, yönetim kurulu üyesi
Esra Öztürk ise 45 kişi ağırlayarak TEMA Vakfına
TEMA-K üyeleri adına maddi destekte bulundu.
Günün en önemli sürprizi ise Ermeni asıllı Türk
iletişimci-yazar Aret Vartanyan oldu. Etkinlikte
yaklaşık 45 dakikalık bir konuşma yapan Vartanyan,
Tema Vakfı ve erozyonla mücadelenin önemine
dikkat çekti. Gelecek nesillere daha yaşanılabilir
bir dünya bırakmak gerektiğini vurgulayan
Vartanyan’ın konuşması sık sık alkışlarla kesildi.
Deniz
Ayaydın,
Fulya
Nayman
Sedef Mercan, Figen Kıral, Esra Öztürk
İpek Varol
Siren Ertan
Aslı
Pehlivanlar,
Aslı Şen
Aret Vartanyan,
Esra Öztürk
Özlem Mutlu
Çetin, Yelda
Güral
Ebru Ceylan
Simla Bayazıt,
Ceyda Kadayıfçıoğlu
Fatoş Altınbaş
Sarıgül
14
GÜNCEL
Kadına air
GAZETE
(
Ka
dı
n
r Şeydir
He
Erhan YAZICIOGLU
@eyazicioglu1951
Gözümüzü dünyaya
açarken önce bir kadınla
göz göze geliriz. İlk onun
kokusunu duyarız, o bizi
bağrına basarken. Mis gibi
bebek kokusu o anda o iki
insanı birbirine bağlamıştır
bile. Bebek anneyi hissederken,
onun için hayatını vermeye
razı olan o kadın, en kutsal
mesleği seçmiş “Anne”
olmuştur. Çıktıkları bu güzel
yolda birlikte büyümeye
başlarlar, paylaşımları artar,
sanki yıllardır birlikteymiş gibi
nefes alışverişleri bile birleşir.
Annelik vasfını taşıyan kadınlar
öncelikle ülkemizde fedakarlık
timsalidir.
Atamız doğduğunda
dünyanın en şanslı annesi
Zübeyde Hanım ne dedi
acaba? Her annenin taşıdığı
duyguların dışında ilk nasıl
baktı, nasıl kokladı? Bunu
hep merak ederim. Bebek
Mustafa’nın dünyanın
saygı duyduğu bir lider
olacağı aklının ucundan
geçmiş miydi? İnsanlık
aleminin saygı duyup örnek
aldığı o büyük insanın
annesi olmak… Zübeyde
Hanım’ın duygularına sahip
olmak isteyen yeryüzünde
milyonlarca kadın olduğuna
eminim. Kadın kimliğini
önemseyen, o büyük insan
keşke yaşasaydı da kadınların
her yerde var olduğunu
görebilseydi. Erkeklerin yaptığı
birçok işte var olduklarını
gösteren kadınlarımız onun
ilkeleriyle gösterdiği yolda
ilerliyor.
Girdikleri her ortamı
renklendirip, güzelleştiren,
kalite ve nezaket getiren
kadın her yerde. Anne
babalar aç kalmayı bile göze
alıp çocuklarını okutmaya
çalışıyorlar. Özellikle
günümüzde kız çocuklarının
üzerine titrenmesi ve mutlaka
okutulması ailelere düşen en
büyük görev.
Annemiz, kardeşimiz,
eşimiz, sevgilimiz olan, baş tacı
ettiğimiz kadınlara özgü bu
gazeteyi size, sizin her zaman
aydınlık olmasını dilediğimiz
dünyanıza sunuyoruz. Her
konuda sizinle yakın olmak ve
size dair her şeyi paylaşmak,
dünyanızı aydınlatmak üzere
yola çıktık. Kendi ayakları
üzerinde dimdik durarak
konuşan, hakkını arayan ve
kimliğine sahip çıkan kadınlar
için.
Sevgi ve saygıyla...
Her kadının dolabında
olması gereken 10 parça
Biz kadınlar gardıroplarımızı gerekli gereksiz şeylerle doldurmaya bayılıyoruz.
Lazım olabilir düşüncesiyle bir köşede beklettiğimiz kazaklar, pantolonlar yıllarca
yerinden bile oynamadan bir gün sırasının gelmesini bekliyor. Peki onlarca gereksiz
şeyi saklarken acaba dolabımızda mutlaka olması gerekenleri atlıyor muyuz?
3
TRENÇKOT
Zamansız ve mekansız
trençkotları giymek
için modasının gelmesini
beklemenize hiç gerek yok.
Çünkü onların ön planda
olmadığı bir sezon zaten yok.
Sihirli değnek misali neyin
üzerine giyilirse giyilsin, onu
anında havalı hale getiren
trençkotlardan dolabınızda
mutlaka bir tane olsun.
5
SİYAH MİNİ ELBİSE
Ah şu siyah mini elbise
yok mu, ne canlar
yaktı! Bakmayın siz onun
öyle kısacık olduğuna, ne zor
anlarda imdadımıza yetişir.
Aniden çıkan bir davette
ya da sabah
işe giderken
ne giyeceğinizi
bilemediğinizde ilk
elinizi attığınız hep
o olur..
Kışın opak siyah
çoraplarınızla,
yazın
sandaletlerinizle
kısacası her
mevsim her kombine uyum
sağlayan küçük siyah elbise,
hangi markada hangi fiyata
satılırsa satılsın klasik ve
kurtarıcı olma özelliğinden
şaşmıyor.
6
1
DERİ CEKET
Deri ceket denilince
akla sadece asi
motorcuların geldiği
zamanları çoktan geçtik. Olur
olmaz her yerde, mevsim
geçişlerinde imdadımıza
koşan deri ceketi, uzun
penye bir elbiseyle ya da jean
pantolon ve gömlek ikilisiyle
giyebilirsiniz.
2
JEAN
PANTOLON
Jean
pantolonsuz bir dolap
düşünülebilir mi?
Asla! Tüm dünyaya
yayıldığı günden
bugünlere gelene
kadar pek çok tarz
ve trend atlatan
jean pantolon, her
kombininizi rahatlıkla
tamamlayabileceğiniz
bir kurtarıcı. İster
tişört ve spor
ayakkabıyla, ister şık
bir gömlek ve
topuklu ayakkabıyla…
Skinny, bol paça,
yüksek bel,
taşlanmış derken
dolabınızda onlarca
jean’iniz mi var?
Merak etmeyin,
yalnız değilsiniz.
4
BEYAZ GÖMLEK
Herkesin bir beyaz
gömleği olmalı! İşe
giderken klasik bir pantolon
ceket takımının içine
giyeceğiniz beyaz gömlek,
hafta sonu çiçekli eteğiniz ve
babetinizle tamamladığınızda
gözünüze bambaşka
gelecektir. Dar ya da bol kesim
hiç fark etmez, dolabınızdaki
beyaz gömleklerin sayısı hiçbir
zaman yeterli gelmez.
ÇİZGİLİ TİŞÖRT
Marin modasının
baş temsilcisi çizgili
tişörtler, gardıroplarımızda
“Hayır” diyemeyeceğimiz
haylaz küçük çocuklar gibi.
Beyaz bir etek ve babetle
giyilen çizgili bir tişört
düşünün, ne kadar sevimli
değil mi? Jean pantolon ve
spor ayakkabının üzerinde
kırmızı beyaz çizgili bir tişört…
Kulağa sade ve rahat bir
kombin gibi gelmiyor mu?
“Henüz bir çizgili tişörtüm
yok” diyorsanız, özellikle
ilkbahar ve yaz aylarında çoğu
mağazada rastlayabileceğiniz
çizgili tişörtlerden mutlaka bir
tane edinin.
7
KALEM ETEK
Herhangi
bir
dekolte
vermeden
seksi olmak
mümkünse
bunu sağlayan
tek şey kalem
etek olabilir.
Her yaşa uyum sağlayan
bu etekler; gömleklerle,
tişörtlerle, kazaklarla,
ceketlerle yani kısacası
aklınıza gelen her şeyle
kombinlenebilir.
Zariflik ve asaletten ödün
vermeden görüntünüze
seksi bir duruş katan kalem
eteklerin, yalnızca düz renk
olanlarını değil; çiçeklilerini,
renklilerini, dantellerini ve
derilerini de gardırobunuza
eklemeyi ihmal etmeyin.
8
BLAZER CEKET
Hem hafta sonu
arkadaşlarınızla dışarı
çıkarken hem de hafta içi işe
giderken kullanabileceğiniz
parçaların en üst sırasında
yer alan blazer ceketler,
bugüne kadar ne kombinler
kurtardı bir bilseniz! Farklı
kalıplara ve modellere
sahip blazer ceketler, mini
eteklerle, elbiselerle ve jean
pantolonlarla tamamlanabilir.
Blazer ceket, sizin de tarzınıza
cool bir hava katacak.
9
SİYAH TOPUKLU
AYAKKABI
Siyah topuklu ayakkabı
diyor ve topuğun miktarını
size bırakıyoruz. Tarzınıza göre
seçeceğiniz topuğun yüksekliği
ne olursa olsun, siyah topuklu
ayakkabınız gardırobunuzun
bir köşesinde sizin için hep
hazır olda bekleyecektir. Tüm
ayakkabı mağazalarında yaz
kış fark etmeksizin her sezon
bulabileceğiniz siyah topuklu
ayakkabıları alırken, iç ve dış
derisinin kaliteli olmasına
özen gösterin. Böylece
ayakkabınızı daha uzun yıllar
kullanabilirsiniz.
10
DESENLİ ŞAL/
FULAR
Desenli küçük
parçalar her zaman hayat
kurtarmıştır. Düz bir elbisenin
üzerine taktığınız desenli
bir şal elbisenizin havasını
bir anda değiştirecektir. İşe
giderken giydiğiniz ceket,
gömlek ve etek üçlüsünün
yanına eklediğiniz desenli
ince ipek bir fular kombininize
anında hareket katacaktır.
.
Meryem AYDEMIR
Gü
15
Kadına air
Biz diyoruz ki...
nlükleri
Mo
d
a
HABER
GAZETE
On sekiz yaşın altında evlendirilen kız çocuklarına “Çocuk gelin”
deniliyor. Çocuk gelinler sorunu gelişmemiş ve gelişmekte olan birçok
ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de önemli bir sorunudur. Tarihte küçük
kız çocuklarının evlilikleri, Suriye’de ve Şam’da başlamıştır.
(
E
Semih DOGRUER
İlk buluşmamızda hepinize
kucak dolusu sevgiler!
Modanın en canlı
renklerinin hüküm sürdüğü
ilkbahar ve yaz ayları geldi
çattı... Son günlerde toplumsal
olarak derin acılar yaşadığımız
şu günlerin biran önce sona
ermesi en büyük temennimiz.
Üzerinde yaşadığımız
coğrafyada alışık olduğumuz
şölenler, düğünler, bayramlar
hiç ama hiç eksik olmasın
hayatımızdan...
Karşı karşıya kaldığımız
üzücü olaylar, her ne kadar
modayı ve moda sevenleri de
derin bir endişe ve üzüntüye
sevk etmiş olsa da hayat
bir şekilde devam etmek
zorunda. Üzüntülerimizi,
mutsuzluklarımızı gizleyip
inadına mutlu olmak
zorundayız aslında. Gazete
Kadına Dair okurları ile ilk
buluşmamda bir ömür boyu
mutluluğun simgesi olan
gelinlikleri irdelemeyi tercih
ettim.
2016 yaz gelinleri geçen
sezonlarda olduğu gibi klasik
dantelden vazgeçmeyip kasnak
işçiliğini ön plana alarak daha
gösterişli gelinlikler tercih
ediyorlar. Prenses formlar daha
da sadeleşerek yerini “A” kesim
evaze kalıplara bırakacak. Balık
formlu gelinlikler de kendini
çok gösterdi. Lakin artık eskisi
gibi diz bölmesinden açılmayıp
korsajı daha uzun dediğimiz
yürümeyi kolaylaştıran zengin
bir görüntüye sahip olmayı
başardı.
Peki, gelinlik seçiminde
nelere dikkat etmemiz gerekir?
Gelinler hayallerindeki
modellerle gelinlik alışverişine
çıkarlar. Gel gelelim kalıp
denemelerinden sonra biraz
fikirler değişir. Çünkü doğru
vücut oranına göre seçilen
modeller göze daha hoş gelir
ve hayallerden uzaklaşmak
kaçınılmaz olur. Örneğin;
basenleri geniş olan bir gelin
adayı, balık form yerine “A”
kesim modelleri tercih ederse
hayatının en mutlu gününde
daha güzel görünür. Göğüs
hatları belirgin olan bayanları
da unutmamak gerek elbette.
Onlar içinde askı ya da dantel
omuz çıkışı öneriyorum
ki; bu önerim memnuniyet
garantilidir.
Son alarak tercihini
mekana göre şekillendirecek
olanlara seslenmek istiyorum.
Kır düğünü, deniz kenarı,
salon düğünü derken artık
tören yerine göre modeller
de değişiklik göstermekte. Kır
düğünlerinde tiril tiril, ışıltıdan
uzak ve soft modeller sizin için
en mantıklı tercih olacaktır.
Deniz kenarında sade bir nikah
hayal ediyorsanız tamamen
özgürsünüz demektir. Son
olarak salon düğünlerinde
gösterişli ve etek kuyruk kısmı
daha uzun, ışıltısı yüksek
modeller hayatınızın en mutlu
gününde sizin için mantıklı
tercih olacaktır şüphesiz. Bir
sonraki sayımızda sizlerle 2016
yaz aylarında renk uyumları
konusunda dikkat etmemiz
gereken konuları ele alacağız.
O zamana kadar kendinize ve
sevdiklerinize çok ama çok iyi
bakın!
rken yaşta evlendirilen
kız çocuklarının sayısı
göz ardı edilemeyecek
kadar çoktur. Sadece
resmi kayıtlara geçen
TÜİK verilerine göre son dört
yılda 226 binden fazla olduğu
görülmektedir.
Erken yaşta evlendirilen kız
çocuklarının, ilerleyen yaşlarında
eşleri ile aralarında ciddi iletişim
kopuklukları olduğu ve bu
yüzden boşandıkları istatistik
verileriyle ortaya çıkmıştır.
Tarihi araştırmalara göre;
İstanbul’da 14 yaşındaki bir
kız çocuğunun başkonsolos
olan babasının Şam’a tayinin
çıkmasıyla başlayan çocuk gelin
dosyası ülkemizde her geçen
gün büyümeye doğru gitmiştir.
İlerlemesinin en büyük sebepleri;
yasal boşluklar, ailenin ve kız
çocuğunun eğitim durumu,
ekonomik durum, kalıp yargılar,
geleneksel uygulamalar ve
cinsiyetçilik düzeyinin kız
çocukların erken evlendirilmesine
ortam hazırlamasıdır.
Maalesef ülkemizde kız
çocukları erken yaşta evlenmeye
zorlanmaktadır. Çocuk
sahibi olmak isteyen aileler
de çocuklarını erken yaşta
evlendirmektedir. Yasal olarak
kararlı bir çözüm getirilmedikçe
bu kısır döngü devam edecektir.
Bu kısır döngüyü kırmak için;
kanunlar arasındaki yaşla
ilgili sıkıntılar ve problemler
giderilerek,18 yaşa kadar
herkesin çocuk olduğu kabul
edilmeli ve yasalar etkin olarak
uygulanmalıdır.
Türkiye, yapılan istatistiki
raporlara göre toplumsal
cinsiyet eşitliği açısından dünya
sıralamasında 136 ülke arasında
120. sıradadır.
Bu ciddi sorunlar her
yönüyle ele alınmalı, kız
çocuklarının eğitimi, okula
devamları, istihdama katılımları
desteklenmeli, ülkemizde
gelişmenin, kalkınmanın etkin
bireyleri haline gelmeleri
sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet
eşitliği açısından Türkiye’nin
dünya sıralamasında en gerilerde
olması “Kader” olmaktan
çıkarılmalıdır.
Kız çocuklarının nüfusunun
fazla olması ve eğitim fırsatından
yoksun kalması; ülkenin
gelişmesinin, kalkınmasının ve
demokratikleşmesinin önünde
engel teşkil ettiğinden, devletimiz
bu sorunu çözmek için her türlü
tedbiri almalıdır.
Türk Medeni Kanunu’na
göre evlilik yaşı, 17 yaşını
bitirme koşuluna bağlıdır.
Türk Ceza Kanunu’na göre
de resmi nikâh yapılmadan
evlendirilmesi bir suçtur. Çocuk
Hakları Sözleşmesi’ne göre ise18
yaşına kadar her birey çocuktur,
korumak ve desteklemek gerekir.
Çocuk hakları, kanunen veya
ahlakî olarak dünya üzerindeki
tüm çocukların doğuştan sahip
olduğu, eğitim, sağlık, barınma;
fiziksel, psikolojik veya cinsel
sömürüye karşı korunma gibi
haklarının hepsini birden
tanımlamakta kullanılan evrensel
kavramdır.
Çocuk gelinler sorunun
nedenlerinin çok boyutlu olduğu
ve çözümünün de çok boyutlu bir
çaba gerektirdiği anlaşılmıştır.
Bu çalışma kız çocukların
erken yaşta evlendirilmesinin
Türkiye’deki yaygınlığı,
sakıncaları, nedenlerinin
araştırılması ve çözüm sunulması
amacıyla hazırlanmıştır.
Bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de çocuk hakları,
kanunen veya ahlakî olarak
tüm çocukların doğuştan sahip
olduğu, eğitim, sağlık, barınma;
fiziksel, psikolojik veya cinsel
sömürüye karşı korunma gibi
haklarının hepsini birden
tanımlamakta kullanılan evrensel
kavramdır.
Türkiye’nin bu sözleşmeyi
onaylamış olması, ülkemizdeki
bütün çocukların bu hakları
kullanabileceği anlamına gelir.
Yetişkinler ve hükümetler, çocuk
haklarının bilinmesini sağlamakla
yükümlüdür. Ayrıca çocuk olarak
hakların yasalarca tanınması
ve korunması, hak ihlallerinde
yargıya başvurulabileceği
anlamına gelir.
Öte yandan, çocukların
erişkinlerden farklı fiziksel,
fizyolojik, davranış ve psikolojik
özellikleri olduğu, sürekli büyüme
ve gelişme gösterdiği bilincinin
yerleşmesi, çocukların bakımının
bir toplum sorunu olduğu ve
bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu
sorumluluğu yüklenmesi gerektiği
düşüncesi ile “Cenevre Çocuk
Hakları Bildirisi” yayınlanarak
ülkemizde ve dünyada çocukların
hakları koruma altına alınmıştır.
Sonuç olarak, toplumda
çocuklar ekonomik bir yük
olarak değil, toplumun değerli
bireyleri olarak görülmelidir.
Önce ailede daha sonra toplumda,
özellikle kız çocuklarının
eğitimi için olanak sağlanmalı,
kadının iş yaşamındaki yerini
alması özendirilmelidir. Çocuk
gelinlerin önlenmesinde en
önemli koruyucu faktörler
tüm çocukların, özellikle
kız çocuklarının eğitiminin
sağlanması ve sosyal eşitsizliklerin
en aza indirilmesidir.
Ercan KUTLU
GAZETE
Türkiye’nin tek kadın gazetesi
gazetekadinadair.tv
www.gazetekadinadair.com
..
Yasemin GOREN
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
12 Nisan
sayımıza
hoş geldiniz!
MENDERES BAŞKAN BİZİ ÖNEMSEDİĞİNİZ İÇİN, BİZ DE SİZİ SEVİYORUZ…
Antalya’nın baş tacı kadınlar!
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
Menderes Mehmet Teyfil Türel; toplumun ve
ailenin temeli olan kadına yönelik hizmetlere
büyük destek ve önem veriyor.
T
ürkiye’ye örnek olan
Kadınlar Plajı’yla
kadınlara pozitif
ayrımcılık uygulayan
Büyükşehir Belediyesi;
meslek edindirme kurslarından,
danışmanlık hizmetlerine kadar
kadınlara her türlü desteği
sunuyor. Antalya Büyükşehir
Belediyesi’nin en önemli özelliği
ise belediyenin birçok biriminin
kadınlar tarafından yönetilmesi.
özgür ve rahat hissettiği ortamda
cankurtaranlar da dahil sadece
kadın personel görev yapıyor.
1500 şezlong bulunan plajdan
Antalya’ya gelen yerli ve yabancı
turistler yararlanabiliyor. Hatta
tatil için Antalya’ya gelenler sırf
plaj için yazlık almayı düşünüyor
BEŞ YILDIZLI
KADINLAR PLAJI
Büyükşehir Belediye Başkanı
Menderes Türel’in pozitif
ayrımcılık yaparak Antalya’ya
kazandırdığı Kadınlar Plajı,
kadınlara verilen değerin en
güzel örneği. 5 yıldızlı hizmet
sunan, ünü il dışına taşan plaj,
marka olma yolunda ilerliyor.
2014 yılında açılan plaj,
açıldığı günden beri on binlerce
kadını ağırladı. Yaz sezonunda
her gün dolup taşan plaj,
sunduğu VIP hizmetiyle sadece
Antalyalı kadınların değil başka
şehirden gelenlerin de gözdesi.
Kadınların konforu için her
şeyin düşünüldüğü plajda, spor
alanlarından, kum banyosuna,
et, balık restoranlarından
pastaneye, kuaförden SPA ve
hamama kadar her türlü hizmet
sunuluyor. Kadınların kendilerini
İŞ YERİ SAHİBİ KADINLAR
Antalya Sanat ve Mesleki Eğitim
Kursları’ndan (ASMEK) en çok
kadınlar yararlanıyor. Kadınların
özellikle meslek sahibi olması,
kollarına birer altın bilezik
takmaları amacıyla çeşitli iş
kollarında kurslar açılıyor. Üreten
kadınlar, aile ekonomilerine
katkı sağlıyor. Girişimci kadın
kursiyerlere her türlü destek
sağlanıyor. KOSGEB işbirliği
sayesinde edinilen kredilerle
kendilerine iş yeri açabiliyor.
ASMEK kurslarına katılan onlarca
kadın, bu sayede kendi işlerinin
sahibi oldu.
BELEDİYE KADINLARA EMANET
HER ALANDA DESTEK
Büyükşehir Belediyesi kadınlara
her alanda destek olmaya
çalışıyor. Sosyal yardımlar,
Kadına Yönelik Şiddeti Önleme
İhbar Hattı, Kadın Sığınma
Evi, Kadın Danışma Merkezi,
Aile Eğitim ve Sosyal Hizmet
Merkezleri, Aile Eğitimi
Programı, El Sanatları/ Hobi
Kursları, Evlilik Okulu gibi
projelerle kadına verdiği önemi
bir kez daha gözler önüne seriyor.
Sosyal, psikolojik, kültürel,
hukuksal ve sağlık alanlarında
danışmanlık hizmetleri ve
bilgilendirme toplantıları
düzenleniyor. Antalya Spor
Fitness Merkezleri‘nde kadınların
ücretsiz spor yapabilmelerine
imkan sağlanıyor. Kadınların
daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam
sürmeleri için diyetisyen hizmeti
de veriliyor.
Büyükşehir Belediyesi
yönetiminin önemli
kademelerinde Başkan
Menderes Türel’in kadınlara
verdiği önem ve güvenin eseri
olarak kadınlar görev yapıyor.
Antalya’nın ulaşımı, sosyal
hizmetleri, film festivali ve önemli
kararları kadınlara emanet.
Kadın yöneticiler Büyükşehir
Belediyesi’nin birçok önemli
projesine imza atıyor. Belediyenin
Sosyal İşlerden Sorumlu Genel
Sekreter Yardımcısı, Sosyal
Hizmetler Daire Başkanı, Ulaşım
ve Raylı Sistem Planlama Daire
Başkanı, Yazı İşleri Daire Başkanı,
birçok önemli organizasyona
imza atan belediyenin en önemli
şirketlerinden ANSET’in Genel
Müdürü de bir kadın.
13 Nisan’da resmi
olarak görücüye çıkıyoruz.
Tabii Allah nasip ederse...
Biz niyet ettik ve başardık
gibi görünüyor.
Her şeyin başı iyi niyet
değil midir ki? Tabii bazen
iyi niyet de tek başına
yeterli olmuyor. Ekibiniz
iyi ise zaten yolun yarısına
gelmişsiniz demektir.
Okuduğunuz bu gazetenin
ekibinden bahsetmek
istiyorum size…
Bize kısaca alakasızlar
grubu diyebilirsiniz.
Kimsenin coğrafyası kimse
ile örtüşmüyor. Kargaşa
son derece fazla ve heyecan
dorukta. Çıkmış olan iki
sayıdan gelen tepkiler
herkese başka yansıdı.
Herkes görev tanımının
dışında. “Olsun” dedik
böyle olsun herkes gibi
çalışmak durumunda
değiliz.
Aramızdan ayrılanlar
yeni gelenler, gelmeye
niyeti gitmeye niyeti
olanlar var. Ama hareket
son derece hızlı biz de.
Biz bile yetişemiyoruz
hızımıza. Sonuç ise
elinizde.
Hayatım boyunca iş
prensibim şuydu; yaptığın
işe önce kendin inan gerisi
gelecek…
Biz sadece bir gazete
değil, bir sosyal sorumluluk
projesiyiz. Misyon ve
görevimiz ağır. Bu ağırlığı
taşırken bazen sırtımız
eğiliyor kamburlaşıyoruz.
Hassas bir çizgideyiz.
Fazla bağırdığımı
söylüyorlar. Bilmem ki
kendimi ifade şeklim
bu galiba. Elinizdeki
gazete benim ve ekibimin
kendimizi ifade şekli
aslında. Ekibimi seviyorum
hiçbiri gitmesin yenileri
gelsin istiyorum. Hepsi
ayrı bir değerli benim
için. Gazete Kadına Dair
ailesi büyüsün, kocaman
kocaman bayraklar dikelim
vatanımın her köşesine.
“KADINA DAİR” diyorum…
Seviyor ve seviliyor
olmak ekip içerisinde
çalışma ortamlarında
başarı, samimiyet
demektir. Bence bunlar da
başarının anahtarıdır.
Rabbim herkese sevdiği
ve sevildiği insanlarla
çalışmayı nasip etsin ki hep
iyi işler çıkaralım…
Sevgiyle kalın…

Benzer belgeler