Köy-Koop Haber Gazetesi 23. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 23. Sayı
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
EKİM 2013
Yıl:2 Sayı:23
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Gıda ve Su Krizi Kapıda
2013 Yılı
Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası
Kooperatifler Günü'nün teması:
"Kooperatif kurumsal kriz
döneminde güçlü kalır"
»» Birleşmiş Milletler FAO Teşkilatı tarafından tespit edilen 2013 yılı Dünya Gıda Gününün
konusu ‘Gıda Güvencesi ve Beslenme için Sürdürülebilir Gıda Sistemleri‘ olarak belirlendi.
Dünyada 1 milyardan fazla insan açlık sorunuyla karşı karşıya. Yaklaşık 2 milyar
insan yoksulluğun pençesinde. 2.5 milyar insan sağlıklı su erişiminde sıkıtıntı
yaşıyor. Açlık, yoksulluk ve diğer sorunlardan çıkış arayışları sürüyor. Küreselleşme, ‘küreselleşen sorunlara’ yanıt
veremez hale geldi. Bireysel yaklaşımlar
çok uluslu şirket yaklaşımları maalesef
dünyada sorunları çözmek yerine tam
tersi kronikleşmesine yol açtı.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), yaşanan aşırı yağışlar ve kuraklık nedeniyle düşen gıda üretiminin
biyoyakıtlar nedeniyle iyice azalacağını
ve bunun da yeni gıda krizlerine yol açacağını duyurarak, biyoyakıt üretimini sınırlandırmasını istiyor.
Kalkınma Bakanlığı’nın hazırladığı “Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi”nde de
yakın dönemde dünya ölçeğinde gıda ve
çevre krizleri artararak yaşanacağı uyarısında bulunuyor.
Son yıllarda küresel
ısınmanın etkisiyle
tarımsal üretimdeki sorunlar yanında;
dünyada artan açlık, kuraklık, yoksullaşmanın sonucunda gıda üretimi ön
plana çıkarken, sorunların çözümü yolunda kooperatifler ilgi odağı oldu. Kooperatifler yeniden gelişme sürecine girdi.
Bizler de bu gelişmeleri dikkate alarak,
kooperatifleri daha etkili hale getirmek
durumundayız. Dünya Gıda Günü bu anlamda önemsenmelidir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Gününü, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, FAO Türkiye
Temsilciliğinin işbirliği ile organize edi-
Konya Şeker Ödüle
Doymuyor
bugün 10 milyon
ağaç diktiği sosyal sorumluluk
projesiyle Konya Şeker'e, ‘İnovasyon ve Ar-Ge
Ödülü'
şeker
pancarı tohumu
işleyebilen, kaplama teknolojisini kullanan ilk ve tek firma
olan Konya Şeker iştiraki Beta
Ziraat'e, ‘Güvenilir Gıda Ödülü' Konya Şeker'in hayata geçirdiği dünyanın en büyük EtSüt Entegre Tesisi Panagro'ya,
‘Yenilikçi Gıda Teknolojisi
Ödülü' de bu tesiste yer alan
‘Beyaz Peynir Üretim Hattı'na'
verildi. » Syf 14’te
Fidan Üretiminde
‘Bir Başarı Öyküsü’
Ülkemizin en eski ve en büyük
kooperatiflerinden biri olan Bademli
Fidancılık Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi tüm koopeatiflerimize
örnek teşkil ediyor. Fidan Üreticileri
Alt Birliği ve Bademli Fidancılık
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Mehmet Selçuk Bilgi
ile Türkiye’de fidancılık sektörü,
kooperatifçiliği ve ‘Kooperatifin’
başarı öyküsünü konuştuk.
Röportaj »
Syf 12’de
Bu yıl BM Dünya Gıda Günü olan 16
Ekim 2013 tarihi Kurban Bayramı’na
rastladığından, Dünya Gıda Günü etkinlikleri 22 Ekim 2013 tarihinde gerçekleşecek. Ülkemizdeki gıda ve su ile ilgi resmi kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum
örgütleri bu etkinliklerde yer alacaklar.
Konu hakkındaki toplumsal duyarlılığı
bir kez daha kamoyu ile paylaşacaklar.
IPCC Uyarıyor; Küresel
İklimdeki Isınma
Olağandışı!
»» Konya Şeker ‘Uluslararası Güvenilir Gıda
Zirvesi’nden 8 ayrı dalda ödül alma başarısını
gösterdi.
Gecede ‘Uluslararası Başarı Ödülü'
yüzde 100 Anadolu
sermayesi
olduğu için Konya
Şeker'e, ‘Güvenilir Marka Ödülü'
Konya
Şeker'in
gıda markası Torku'ya, En
Doğal Gıda Üretimi Ödülü'
tüketiciye “tohumdan sofraya Konya Şeker güvencesiyle
ürünler ” sunduğu için ‘Konya
Şeker'e, ‘En İyi Ambalaj Ödülü' Torku Tereyağı Kasesi'ne,
‘En İyi Sosyal Sorumluluk
Projesi Ödülü' Konya Ovası'na
Türkiye nüfusu kadar ağaç
dikme hedefi ile yola çıktığı ve
liyor. Dünyadaki diğer ülkelerde olduğu
gibi FAO tarafından ‘Gıda Güvencesi
ve Beslenme için Sürdürülebilir Gıda
Sistemleri’ konusunda ülkemizde farkındalık yaratmaya yönelik faaliyetler
gerçekleştirilecek. Gıda ve su krizinin çözülmesinde de kooperatifler etkin rol oynayabilir. Bu nedenle yapılacak çalışma
ve toplantılarda kooperatiflerin, sosyo
ekonomik sorunları çözmedeki toplumsal gücü vurgulanmalıdır.
»» Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü heyeti
Almanya’da faaliyet gösteren yenilenebilir
enerji kooperatiflerini yerinde inceledi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı” eylemleri içerisinde yer
alan yeni nesil kooperatiflerin kurulması ve geliştirilmesi çalışmaları kapsamında;
yaklaşık 7000 kooperatif ve
20 milyondan fazla kooperatif ortağı bulunan ve son
5 yılda kurulan kooperatiflerin üçte ikisi yenilenebilir
enerji kooperatifleri olan
Almanya’ya teknik bir ziyaret
gerçekleştirdi. » Syf 10’da
Kurban Derisi Toplamada
Tek Yetkili Artık THK Değil
»» Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli IPCC’nin 5. değerlendirme Raporu
açıklandı. IPCC 2007’den beri ilk kez
Değerlendirme Raporu yayımladı.
Birleşmiş Milletler Çevre
Programı’nın
insanların neden oldukları iklim
değişikliğini
değerlendirmek amacıyla oluşturduğu
“Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli”
(IPCC) İsveç’in başkenti
Stockholm’de gerçekleşti.
Aralarında hükümet yetkilileri ve uzmanların da bulunduğu 100 ülkeden 252
delegenin katıldığı panelde, iklim değişikliğindeki
son gelişmeler rapor ha-
Almanya'nın Enerji
Kooperatiflerine Ziyaret
»» Kurban Bayramı öncesi herkesi
yakından ilgilendiren karar sessiz sedasız
uygulamaya girdi. Bundan sonra isteyen
her kurum deri ve bağırsak toplayabilecek.
line getirilerek kamuoyuna duyruldu. 39 Ülkeden
800’den fazla bilim insanının katkıda bulunduğu,
Türkiye de dâhil olmak
üzere IPCC’ye üye bütün
ülkelerin üzerinde anlaştığı rapor net bir gerçekliğin
altını çiziyor. » Syf 18’de
26 Eylül 2013 Tarihli ve 28777
Sayılı Resmî Gazete’de; Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelikte yapılan
değişiklikle, Türk Hava
Kurumu'nun kurban derisi
ve bağırsak toplama konusundaki tekel olan yetkisi
elinden alındı. » Syf 4’te
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Ünal ÖRNEK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -23» Syf 2’de
Bir Kooperatif Nedir?
Ahilik ve Kooperatifçilik
» Syf 6’da
» Syf 16’da
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
12 Eylül Askeri Darbesi’ni
Köy-Koop Açısından
Nasıl Okumalı? » Syf 4’te
Köy Tavuklarının
Katledilmesi
» Syf 5’te
İneğime Neden-NasılNe Kadar Silaj
Yedirmeliyim? » Syf 10’da
Erol AKAR
Dr. Erhan EKMEN
Tevfik Fikret CENGİZ
Resmi Kuruluşlar Artık Para
Almadan Hiçbir
İşlem Yapmıyor » Syf 7’de
Ülkemiz İçin Fırsat
» Syf 14’te
IPARD ve Diğer
Destekler Üzerine
Yorumlar » Syf 20’de
2
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -23»» 1975 yılında Karacan Armağanı kazanan kooperatiflerden ikisini inceledik. Sıra
üçüncüsüne geldi. Üçüncüyü de inceledikten sonra bunlardan hangilerinin ayakta
kalabildiğini, kalamamışsa nedenlerinin ne olduğunu son üçüncü kooperatifi de inceledikten
sonra bir değerlendirme yapacağım.
01/10/2013
23/10/2013
Tatlı Anılar
“Fırının üzerini babam bize tahsis etti.
Annem de bir halı bir dolap verdi. Burasını Kooperatif Odası yaptık. Kooperatifçilik hayatımın en heyecanlı dakikaları bu odada geçti.
İlk kooperatifçilerden Hassan Alı
Yücel’in Taşova-Ballıca Kooperatifinden getirdiği, haberleri anlatması, yine
ilk kooperatifçilerden Alaçamlı Şükrü
Kirman’ın anarşist davranışları…
Ahmet Altun’un ortaya çıkması, gece
yarılarına kadar süren Engiz Kültür
Birliği toplantıları, Osman Uzun’un
Almanya’ya gönderilip gönderilmemesine ilişkin oylama burada oldu.
Ne yorucu ve ne heyecanlı gündüzler,
akşamlar ve gecelerdi onlar. Sabahın
seher vaktine dek süren bir toplantıda
Okur yazarlığı olmayan Murat Karabal
Şöyle dedi: Arkadaşlar Büyük Millet
Meclisi bile bu saate kadar çalışmıyor.”
Pazar günleri benim için bir nimetti. İş günlerinde arazide yıldırım hızı
ile çalışırdım. Cuma akşamlarını iple
çekerdim. DSİ Projelerinin uygulandığı Merzifon ve Çorum ovalarından
Engiz’e heyecan içinde akardım. Eve
bir uğrayıp doğruca fırının üstüne çıkardım Cumartesi öğleleri de Direden
çıkar çıkmaz Engiz’e koşardım.
Pazar günlerini çok severdim. Okulda
Almanca Dersleri yapardık. Çoban lık
arkadaşlarıma Almanlar ve Almanca
hakkında bilgi verirken, alafranga tuvaletin nasıl kullanılacağını onlara gösterirken, çocuklar kadar heyecan duyardım. Bildiğimi onlara aktarmak benim
için büyük bir zevkti.
En faydalı yardımcılarım Ahmet Altun,
Şükrü Kirman ve Hasan Ali yücel
oldular. Çevre köylerin taranmasını
ve 5 köyde daha kalkınma kooperatifi
kurulmasını onlar sağladılar. Ben kendi doğup büyüdüğüm Bafra – Engiz
köyünde zorlukla karşılaşırken Ahmet
Altun’un Samsun – Engiz köyü Kalkınma Kooperatifini kısa sürede kurmasını takdirle anarım. – sürecek -
Eylül 2013 Dönemine Ait Aylık ve Temmuz-AğustosEylül/2013 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Beyanı
Eylül 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
Eylül 2013 Dönemine Ait Aylık ve Temmuz-AğustosEylül/2013 Dönemine Ait Üç aylık Katma Değer
Vergisinin Beyanı
Eylül 2013 Dönemine Ait Aylık ve Temmuz-AğustosEylül/2013 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Ödenmesi
Eylül 2013 Dönemine Ait Aylık ve Temmuz-AğustosEylül/2013 Dönemine Ait Üç aylık Katma Değer
Vergisinin Ödenmesi
Eylül 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
01/10/2013
23/10/2013
01/10/2013
24/10/2013
01/10/2013
28/10/2013
01/10/2013
28/10/2013
01/10/2013
28/10/2013
01/10/2013
31/10/2013
Eylül 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki
Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
01/10/2013
31/10/2013
Eylül 2013 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin
Beyanı ve Ödenmesi
01/10/2013
31/10/2013
Eylül 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
Verilmesi
01/10/2013
31/10/2013
Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi Aidat
II. Taksit Ödemesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Dr. Umut TOPRAK
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Tevfik Fikret CENGİZ
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Ünal ÖRNEK
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nün kutlanma fikri ilk olarak 1995 yılında Çin’in başkenti Pekin’de
yapılan 4. BM Kadın Konferansı sırasında ortaya atıldı. Tarım Üreticileri Federasyonu
(IFAP), Dünya Kırsal Kadın Derneği (ACWW), Afrika Kırsal Kadın Ağı Derneği (NARWA) ve
Dünya Kadınlar Zirvesi tarafından da desteklenen Dünya Çiftçi Kadınlar Günü, 2008 yılında
Birleşmiş Milletler bünyesinde resmi kutlama olarak kabul edildi.
Herkesin, açlık, yoksulluk çekmeyeceği, eşit, mutlu yaşayacağı bir gelecek umuduyla
tüm emekçi kadınlarımızın, ‘Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.
Köy-Koop Merkez Birliği
Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği
AÇLI KOO
P
ER
RI
V E D İ Ğ E R TA
MA
IN
K
RK
Dünya Çiftçi Kadınlar Günü
M
LA
LİKLERİ M
E
internet adresinden ulaşabilirsiniz.
SA
BİR
www.koy-koop.org
M
Yazarımızın tüm yazılarına;
F
15
Ekim
Kuruluş Çalışmaları ile ilgili bölüm
sona ererken, Yalçın Engiz’in bu yoğun
çalışmalara değinen hat6ıralarına izleyelim:
İ
AT
Evde akşam yemeği zehir oldu bana.
Hemen çekilip yattım. Fakat gözüme
uyku girmiyordu. Yataktan fırladım,
Eylül 2013 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet
Belgesinin Verilmesi
L
Ver lan 125 Lirayı!
01/10/2013
23/10/2013
KA
4 Aralık 1965 Cumartesi, Yörükler Köyündeyiz. Yörükler o gece saat 3’te sona
eren çevrenin ilk kalkınma kooperatifini kuruyorlar.
Yöneticilerin seçiminde sert tartışmalar çıkıyor. Onlara hakemlik yapılamıyor. Yörükler kendi kanunlarını uyguluyorlar.
5 Aralık 1965 Pazar. Bafra-Engiz İlkokulunda toplantı yapılıyor. Yalçın Bey
tam 4 saat konuşuyor. Ankara izlenimlerini anlatıyor. Bakanlığa sunduğu raporda yer alan konuları teker teker işliyor. Topluluk çıt çıkarmadan dinliyor.
Sıra kurucu 20 ortağın saptanmasına
gelmişti. İlkokul Müdürü Cahit Girginer
toplantı başkanı olarak kurucu ortakları yazmaya koyuldu. Aman Yarabbi! O
koca kalabalık bir anda çil yavrusu gibi
dağılmasın mı? Ortada 13 kişi kalakaldı.
7 kişi noksanları vardı. Yalçın Bey hatıra
defterinde şöyle yazıyor:
İki köyde başlayan kooperatifçilik kıvılcımı çevrenin diğer köylerine de
sıçrıyor. Köylerde açık oturumlar düzenleniyor ve kalkınma kooperatifinin
faydaları anlatılıyor Bazı köyler çekimser kalıyor, bazıları ise çekimser
harekete candan katılıyorlar. Yoğun
ve sürekli çalışmalar sonucu çevrenin
7 köyünde 7 Kalkınma Kooperatifi kuruluş işlemlerini tamamlıyor. ( 17 Ocak
1966 )
Engiz Çarşısında bir Kooperatif Odası açılıyor. Artık kooperatife ilişkin tartışmalar kahve köşelerinde değil, Kooperatif Odasında yapılıyor.
Köy Kalkınma Kooperatiflerinin temsilcileri Engiz Kültür Birliği’ni kuruyorlar.( 24 0cak 1966 ) . Kooperatif
Odası Birlik Odası ismini alıyor. Kültür
Birliği Üyeleri her hafta Pazar günleri
Birlik Odasında toplanarak çevrenin
sorunlarını tartışıyor, yapılacak yatırımları araştırıyor ve sorunlara çözüm
yolları arıyorlar.
Diğer taraftan kooperatifçiler ilgili
Devlet Kuruluşları’nı yardıma çağırıyor.
Halk Eğitim, Teknik Ziraat, Veteriner
ve Zirai Mücadele Müdürlükleri köylerde yurt kalkınması, ileri düzeyde tarla
ve hayvan ürünleri elde edilmesi, tarım
ürünlerinin değerlendirilmesi konularında köylüyü aydınlatıyor. Konuşmalar yapılıyor, açık oturumlar düzenleniyor, konu ile ilgili filmler gösteriliyor.
27 Şubat 1966 günü Engiz’de İlk Kooperatifçilik Kurultayı toplanıyor.
Kurultayda köy kooperatifçiliği işleniyor. Köy Kalkınma Kooperatiflerinin ne
olduğu ve ne olmadığı açıklığa kavuşturuluyor. Kooperatifçiliğin asla komünistlik olmadığı vurgulanıyor. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının “Devlet Kooperatifçiliği geliştirici tedbirleri alır”
dediği hatırlatılıyor.
Eylül 2013 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin
Beyanı ve Ödenmesi
Ğİ • KÖY
Savaş Başladı
Yoğun Çalışmalar
01/10/2013
21/10/2013
RLİ
Anakara dönüşü Yalçın Bey kahvede
şunları anlatıyor:
Arkadaşlar, Ankara’da Köy İşleri Bakanlığı Teşkilat Başkanlığını buldum.
Haber doğruymuş. Kooperatif kuran
köylüler öncelikle dış ülkeye gönderiliyormuş. Bu yıl 12 kooperatiften sevkiyat yapılmış. İlgililer bana kooperatif
kurmak için yapılacak işlemleri açıkladılar. Bir adet ana sözleşme verdiler.
“proje ile gelin” dediler. Hemen kolları
sıvadım, çalışmaya başladım. 30 Kasım
günü Kooperatif Teşkilatı Başkanı Sayın Hüsnü Kurutluoğlu’na, Engiz Çevresi Kalkınma Planı İnkişaf Raporu’nu
sundum. Başkan, rapora bir göz attı ve
raporu orada oturan yaşlı bir köylüye
göstererek dedi ki: “Bak, işte böyle bir
proje ile geleceksiniz”.
soluğu bizim kahvede aldım. İlk gözüme çarpan kahvede garsonluk yapan
Vatan Yeşilyurt oldu. Hemen yakasına
yapıştım. “Ver lan 125 lirayı. Yiyecem
senin paranı”. Oğlan şaşkına döndü.
Parayı Ali Uyanıktan alıp bana verdi.
Böylece Bafra – Ballıca Köyü Kalkınma
Kooperatifinin de temeli atılmış oldu.
Bundan sonra Engizli kooperatifçilerin proje çalışmalarına giriştiklerini ve
ele alınacak projeleri uygulamak üzere
kendi aralarında Genel İşbirliği Kurulu kurduklarını görüyoruz.
Bİ
Köy İşleri Bakanlığı
Mehmet Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Muhasebeci
Sevgili kooperatifçiler,
Ekim ayı muhasebe konusu ile ilgili yapılması gerekenleri sizler için, madde
madde aşağıda sıraladım. İşlerinizde başarılar dilerim.
Z
1965 Aralık ayında Engiz çevresinde yoğun bir kooperatifçilik çalışmalarının
başladığını görüyoruz. Engiz kahvelerinde aylardır süregelen soruna artık
çözüm bulunmuştur.
Milliyet Gazetesinde çıkan bir haber
Engiz kahvelerinde bomba gibi patladı.
“Artık kooperatifçiliğe rahatça girişmek
için yeşil ışık yandı” dediler. İşin aslını öğrenmek için Yalçın Bey Ankara’ya
koşuyor.
Murat AKBABA
E
YEŞİL IŞIK
MUHASEBEDE BU AY
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Ekim 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
GÜNDEM
3
Trakya Birlik, Ayçiçeği Avans Alım
Fiyatını Açıkladı
Köy-Koop Kastamonu Birliğinin Strateji
Planlama Çalışmaları Başladı
»» Trakya Birlik, 2013-2014 iş yılında ayçiçeğine uygulanacak avans
alım fiyatını açıkladı. Yönetim Kurulu, yüzde 40 standart yağ oranlı
ayçiçeğinin ton fiyatını bin 170 lira, yüzde 45 oranlı bin 258 lira,
yüzde 50 oranlı olanını ise bin 346 lira olarak belirledi.
»» Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler
Birliği, Stratejik Planlamaya yönelik çalışmalarına 16.09.2013
tarihinde başladı.
Trakya Yağlı Tohumlar Tarım
Satış Kooperatifleri Birliği
(Trakya Birlik) yönetim kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, ayçiçeği alımlarında uygulanacak avans
alım fiyatının belirlendiği
bildirildi. Yönetim Kurulu
açıklamasında, “Yağlık ayçiçeği Türkiye bitkisel yağlar
tüketiminde yüzde 65 -70
civarında payı ve yüzde 40
civarındaki yüksek yağ oranı
ile ülkemizin en önemli yağlık tohumudur. Yıllara göre
değişiklik göstermekle beraber ülkemizde üretilen yağlık ayçiçeği ürününün yüzde 25-50 orandaki bölümü
birliğimizce alınmaktadır.
2013-2014 iş yılı Türkiye ayçiçeği rekoltesinin 1 milyon
500 bin ton seviyelerinde
gerçekleşmesi beklenmektedir. Birliğimize bağlı kooperatiflerimiz ortaklarınca
bu yıl ayçiçeği alım kampanyasında 370 bin ton rekolte
taahhüt edilmiştir” denildi.
Trakya Birlik faaliyet bölgesinde ayçiçeği hasadının
Ağustos ayının ortalarında
başladığı hatırlatılan yönetim
kurulunun yazılı açıklamasında, “48 kooperatifimize ait
90 alım merkezi ve iki fabrikamızda ham yağ oranına
göre 149 bin 125 ton, ham yağ
oranına göre 50 bin 179 ton,
normal alım esaslarına göre
2 bin 110 ton high oleik cinsi
ve 17 bin 682 ton düşük yağ
oranlı olmak üzere toplam
219 bin 96 ton ayçiçeği alımı
yapıldı. Ham yağ oranına göre
yapılan alımlarda yüzde 41 ve
üzeri yağ oranı çıkan ürünler
yüksek yağ oranlı ürün olarak
değerlendirilmekte ve prime
tabi tutulmaktadır” ifadeleri
yer aldı.
Trakya Birlik yönetim kurulunun bu yıl ayçiçeği alımlarında uygulanacak avans
alım fiyatının yüzde 40
standart yağ oranlı ayçiçeği ürünü için ton başına bin
170 lira, yüzde 45 yağ oranlı
ayçiçeği ürünü için bin 258
lira yüzde 50 yağ oranlı ayçiçeği ürünü için bin 346
lira olarak belirlediği açıkladı. Birlik yönetimi, ayçiçeği
ürün bedellerinin kurumun
imkanları ölçüsünde peşin
olarak ödeneceği ve 350 bin
ton ürün alabilecek finansal
olanak bulunduğu bildirildi.
Yağlı Tohum Fiyatlarında %40'lara
Varan Düşüş Gerçekleşti
»» Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneğinin her yıl geleneksel hale gelen
“Yağlı Tohumlu Bitkiler & Bitkisel Yağlar Konferansı 2013” 18 Eylül
2013 tarihinde İstanbul’da gerçekleşti.
Yerli ve yabancı uzmanlarca
Dünya ve Türkiye'de yağlı tohumlu bitkiler ve ham
yağların üretim ve arz-talep
dengelerinin değerlendirildiği konferansın açılış konuşmasında BYSD Başkanı A.
Edip Uğur 2013 yılı Dünya
yağlı tohum üretiminin ciddi ölçüde artarak 495 milyon
tona ulaştığını, aynı şekilde
ülkemizde de 2013 yılı ayçiçeği üretiminin rekor bir düzeye ulaşarak 1,4 milyon ton
olarak gerçekleşeceği tahmin
edildiğinin söyledi.
Başta buğday, mısır olmak
üzere tüm emtia fiyatlarındaki düşüşe paralel olarak yağlı tohum fiyatlarıda
%40'lara varan düşüş gerçekleştiğini belirten Uğur;
ülkemizde de ayçiçeği tohum
fiyatlarında benzer düşüşler
olduğunu sektör olarak bunun önlenmesi için gerekli çalışmaların yapıldığını,
gözetim fiyatının artılırak
gümrük vergisi ödemesinin
yükseltildiğini, dünya fiyatlarının düşmesine karşılık
ülkemizde buğday ve mısır
fiyatları koruma önlemleri
ile müdahale alım fiyatı uygulamalarıyla bir yıl öncesine göre artış gösterdiğini
bildirerek, benzer durumun
ayçiçeği üreticisine de yansıması açısından destekleme
primlerinin artırılması yönünde çalışmalar yapıldığı
bilgisini aktardı.
"Okul Sütüne" Anlık Takip
»» Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim öğretim yılının ikinci yarısında
dağıtılacak okul sütüne ilişkin işlemlerin sağlıklı yürümesi ve takibi
için Okul Sütü Modülü hazırladı.
Modül sayesinde, okullarda
bozuk süt olup olmadığı,
öğrencilerde oluşabilecek
alerjik reaksiyonlar, okullardaki süt tüketimi, velisi tarafından süt içme izni
alan öğrenciler takip edilebilecek ve gerekli tedbirler
alınabilecek Bakanlık, sütün
bozuk olması durumunda
analiz sonucunu beklemeden sınıfta süt dağıtmını
durduracak, o sütün diğer
partileri de dağıtılmayacak
Velilerden ve kamuoyundan
gelen talep doğrultusunda
bu yıl bağımsız anaokullarında da süt dağıtılacak Süt
içen öğrencinin gelişimi de
takip edilecek, öğrenci gelişim formu hazırlanacak.
Programa yönelik teknik hazırlıklar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nezdinde
sürdürülüyor.
Bakanlık, mayıs ayı itiba-
rıyla 81 il valiliğinden velisi tarafından süt içme izni
olan öğrenci sayılarının
e-okul sistemine işlenmesini talep etti. Süt miktarının
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bildirilmesi
nedeniyle izin formlarının
doldurulmasının ve tespitinin netleşmesi gerekiyor.
Veliler, halen e-okul üzerinden ulaşabilecekleri formu
doldurarak,
çocuklarının
süt içmesini istediğini veya
istemediğini okula bildirecekler.
Bakanlık okul sütü rehberi
de hazırladı. Programın iyi
bir şekilde yürütülmesine
ilişkin bilgilerin yer aldığı
rehbere göre, il okul sütü
komisyonları ile okullarda
kabul komisyonları oluşturulacak. Bu komisyonların
çalışmalarına ilişkin bilgiler
de rehberde yer alacak.
Süt dağıtımının ardından
oluşabilecek her türlü olumsuzluk sınıf öğretmeni tarafından doldurulacak form
ile bildirilecek. Sorun olduğu düşünülen sütler o sınıfta dağıtılmayacak ve sütün
diğer partilerinin de dağıtımı durdurulacak. Bakanlık,
analiz raporunun çıkmasını
beklemeden süt dağıtımını
sonlandıracak.
Programın iletişim faaliyetleri kapsamında ise Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca süt içmenin faydalarını anlatan kamu spotları hazırlanacak.
17 Ekim 2012 tarih ve 28444 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Türkiye
Kooperatifçilik Stratejisi
ve Eylem Planı 2012-2016”
belgesinde yer alan 6 numaralı
stratejik hedef (Kurumsal ve
Profesyonel Yönetim Kapasitesi Arttırılacaktır) kapsamında Köy-Koop Kastamonu Birliği “Kurumsal Strateji Belgesi”
hazırlamak için harekete geçti.
Çalışma Ekibi Oluşturuldu
Konu ile ilgili Kastamonu
Ticaret Borsasının toplantı
salonunda yapılan çalışmada, öncelikle Birlik Yönetim
ve Denetim Kurulu üyeleri, farklı konularda faaliyet
gösteren birim Kooperatif
Başkanları ve Birlik Personellerinden oluşan bir çalışma ekibi oluşturuldu. Ekip,
DGRV eğitim Uzmanlarından
Sayın Ufuk Öztürk Peker' in
moderatörlüğünde 3 gün süren bir çalışma yaptı. Yoğun
geçen bu çalışmalar sonucunda; Köy-Koop Kastamonu
Birliği’nin; vizyonu ve misyonu belirlenerek, SWOT analizi çalışmaları yapıldı. Birlik,
önümüzdeki süreçte ‘Stratejik Planlama’ çalışmalarına
devam edilecek.
Köy-Koop Kastamonu Birliği Bölge Toplantılarına Devam ediyor
»» Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler
Birliği önderliğinde Kastamonu Tarım İl Müdürlüğü ve Orman Bölge
Müdürlüğünün ortaklaşa yapacağı bir eğitim programı oluşturuldu.
Kastamonu da kurulmuş olan
314 birim Kooperatifi yakından ilgilendiren, Kooperatif
ortaklarının desteklerden yararlanması adına, Kooperatiflerin Yönetim Kurullarına düşen görev ve sorumlulukların
anlatıldığı, bilinçlendirme ve
bilgilendirmeye yönelik ‘Eğitimler’; 19 Eylül 2013 tarihinde başlamıştı. Toplamda 9 ilçe
merkezinde 12 etkinlik düzenlenerek, 16 ilçede kurulmuş
olan bütün birim kooperatif
yönetimleri bu toplantılara
katılım sağlayacaklar. Eğitimlerde genel olarak;
• Anaç sığır, buzağı ve süt desteklemeleri ile ilgili uygulama
ve Kooperatif yöneticilerinin
sorumlulukları,
• Tarım İl Müdürlüğü'nce kooperatiflere verilen proje ve
destekler,
• Orman Bölge Müdürlüğü'
nce kooperatiflere verilen
destekler ve uygulamada karşılaşılaşılan sorunlar olarak
belirlendi.
İlk eğitim, 19 EYLÜL 2013
Tarihinde Kastamonu Borsa
HAL VE GİDİŞ
Binasının toplantı salonunda;
Kastamonu Gıda ve Hayvancılık Tarım İl Müdürü Osman
Yaman, Orman Bölge Müdürlüğünden Mefar Erhan Çubukçu ve Abdullah Bahçeci ve
Merkez ilçeye bağlı kooperatif
başkanlarının katılımı ile gerçekleştirildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının 25 Mayıs 2013
Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2013/29 No lu
Hayvancılık Desteklemeleri
hakkında Uygulama Esasları Tebliği’ne göre Kooperatif
ortaklarının ileride hak kaybı
yaşamamaları adına, eğitime
katılan kooperatif başkanlarına ortakların desteklerden
yararlanması için nelere dikkat etmeleri gerektiği, hangi
belgelerin hazırlanarak, müracaatlarda izlenecek yollar;
Kastamonu Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği Personellerinden Ziraat Yüksek Mühendisi
Ahmet Çorbacıoğlu tarafından yapılan bir sunumla katılımcılar bilgilendirildi.
Yapılan sunum sonunda, Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su
ürünleri Şubesinden Ziraat
Mühendisi Uğur Bağçe, uygulanmakta olan desteklerin
genel olarak bir değerlendirmesini yaparak, konu ile ilgili
katılımcılardan gelen soruları
yanıtladı. Kırsal Kalkınma ve
Örgütlenme Şubesinden Ziraat Mühendisi Cihat Sipahi ise
katılımcılara; Kırsal Kalkınma
Desteklerinin neleri kapsadığına yönelik bir bilgilendirme
çalışması gerçekleştirdi.
Eğitim takvimi, 08 Ekim 2013
tarihinde yapılacak programla
son bulacak.
Sait MUNZUR
4
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
12 Eylül Askeri Darbesi’ni Köy-Koop
Açısından Nasıl Okumalı?
Kurban Derisi Toplamada Tek Yetkili Artık
THK Değil
»» 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin 33 yılını tamamlamış
bulunuyoruz. Darbeden ben de nasibimi almış, faşist ve muhbir
kimi akademisyenlerin asılsız ihbarları ile görevine son
verilmiş ve 5 yıl aradan sonra mahkeme kararıyla üniversiteme
dönmüştüm.
»» Kurban Bayramı öncesi herkesi yakından ilgilendiren karar sessiz
sedasız uygulamaya girdi. Bundan sonra isteyen her kurum deri ve
bağırsak toplayabilecek.
Bilindiği üzere darbe için “iç çatışmalar” gerekçe olarak gösterilmişti. Gerçekten de
12 Eylül öncesi kan gövdeyi götürüyordu.
Ancak burada öncelikle sorulması gereken
soru şu; 11 Eylül ile 13 Eylül arasında
ne oldu ki 13 Eylül’de çatışmalar bıçak gibi kesildi. Cevabını yıllar sonra bu
konuda anılarını yazan bir general verdi,
darbeyi yapan cundanın çatışmaları engelleyebileceğini, ancak istenmediği açıkladı.
12 Eylül Askeri Darbesi ile KöyKoop da kapatılmıştı.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
Çatışmalarla ilgisi olmayan, partiler, sendikalar, çeşitli kitle örgütleri hedefe alınarak çoğu kapatıldı.
Yüzbinler işkenceden geçirildi, hapishaneler doldu, binlerce yurtsever kamu görevlisi ve akademisyen 1402 Yasası ile görevinden alındı.
Daha sonra 1982 yılında 12 Eylül rejimi hukukunu oluşturacak yeni anayasa nerdeyse
açık oy, kapalı sayımla kabul ettirildi.
12 Eylül Askeri Darbesi ile Köy-Koop
da kapatılmıştı. Nedeni şuydu; 1980
yılına gelindiğinde Köy-Koop Merkez
Birliği, 54 ilde kuruluşunu tamamlamış, 2,5 milyon ortağa, bir bankaya
ve geniş mal varlığına erişmişti. Kırsal kesimin bu örgütlü gücü kimi işveren ve aracılar ile bunlarla bağlantılı siyasi çevreleri ekonomik ve siyasi
olarak rahatsız etmişti. Hatta anılan
sosyal sınıf ve katmanlar tarafından
bölme girişimlerine başlanılmıştı.
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Köy-Koop
Merkez Birliği Yönetim Kurulu üyeleri siyasi nedenlerle tutuklanmıştı. Genel Başkan dâhil yöneticilerin önemli bir bölümü
yargılanarak aklanmıştı. Ancak bununla
yetinilmemiş olacaklar ki Köy-Koop Merkez Birliği 1984 yılında kapatılmış ve mallarına el konulmuştu.
Bu bağlamda, ekonomide tek seçeneğin liberal ekonomik sistem olduğu
kabul ettirildi. Emek-sermaye çelişkisi unutturuldu. Demokrasi adına
etnik ve dinsel kimlikler öne çıkarıldı, bir başka deyişle ulusu birleştiren öğeler yerine, ayrıştıran öğeler
zenginlik olarak sunuldu.
12 Eylül Askeri Darbesi’nin
ekonomik çözümlemesi nasıl
yapılabilir?
Özetle, 12 Eylül Askeri Rejiminin getirdiği
yeni-liberal politikalar, ekonomi, siyaset ve
toplumsal açıdan önemli sorunlar ortaya
çıkardı. Büyüme yani üretim geriledi. Borçlanma, sürekli bir kaynak sağlama seçeneği
oldu. Dış borcun artması, emperyalist güçlerin denetimini hızlandırdı. Ekonomiden
siyasete, hatta tarihin yorumlanması bile
AB/ABD’nin tekeli altına girdi. İşsizlik dayanılmaz boyutlara erişti, bu durum gelir
dağılımının toplumsal sınıflar arasında olduğu kadar, bölgeler arasında ayrımını derinleştirdi. İşsizliğin artması ile kişiler özgüvenini yitirdiler, bağımsız hareket etme ve
düşünme yetenekleri kayboldu.
Darbenin ekonomik çözümlemesi, Türkiye’
yi kapitalist dünya ekonomisine bağımlı bir
çevre ekonomisi olarak eklemleyen bir yapısal dönüşüm projesi olduğu şeklinde yapılabilir. Bunun ön adımı aslında 24 Ocak
1980 Kararlarıyla atılmıştı. Ancak emekçi
sınıfların demokratik taleplerini baskı altına alarak iç ve dış sermaye lehine büyük
gelir aktarımlarını öngören politikaların,
kısmen de olsa demokratik koşullarda
uygulamaya konulması zordu. Darbe ile
emekçi sınıfların her türlü hak arama mücadelesi engellendi, işçi ve köylülerin ekonomik örgütleri kapatıldı, mallarına el kondu. Nitekim bunu dönemin işverenler
sendikası başkanı, “Şimdiye kadar
biz ağlıyorduk, artık onlar ağlasın”
diye açık olarak söyledi. Adına yeni-liberal politika olarak adlandırılan, aslında
faşist politikalarının uygulayıcısı da garip
bir şekilde günümüzde liberal çevrelerin
hala en gözde adamı olan Turgut Özal oldu.
Sonradan Özal Hükümetleri ve onları izleyen
hükümetlerin ekonomi politikalarıyla, yabancı sermayenin tahakkümüne karşı kamuyu koruyan sanayi, tarım ve hizmet KİT’leri
özelleştirildi, uluslararası tahkim kabul edildi, Avrupa Birliği ile tam üyelik gerçekleştirilmeden Gümrük Birliği’ne girildi.
Ülkenin finansal sisteminin uluslararası
sermayenin ele geçirmesine olanak sağlandı. Günümüzde finansal sistemin yarısı
yabancı sermaye eline, borsanın üçte ikisinin yabancı sermaye denetimine girmiş
bulunuyor.
Siyasi olarak 12 Eylül Askeri
Darbesi Nedir?
Siyasi olarak da, 12 Eylül Hareketi, kimilerinin “Ilımlı İslam ya da Amerika’ya Uyumlu İslam” rejimi yaratmanın ön adımıydı.
Böylelikle Amerika Birleşik Devletleri’nin
stratejik çıkarları doğrultusunda, Sovyetler Birliği’ne dönük bir kuşatma hareketinin gerçekleştirilmesi yolunda adımlar
atıldı. Uyumlu İslam’ın ruhani önderinin
Pensilvanya’da olması bunun en önemli
göstergesi değil mi?
Siyasetin iç boyutuna gelince. Siyaseti ve
ekonomiyi ilgilendiren bütün yasalar, varlıklıların lehine değiştirildi.
Demokrasiyi geliştirecek örgütler
olarak düşünülen siyasi partilerle ilgili yasa, tepeden inmeci bir şekilde
değiştirildi. Üstelik var olan partilerin ekonomik programları, neredeyse aynılaştırıldı
Toplumda özgür bireylerin
emek temelinde örgütlenmesi
yerine etnik ve dinsel kültüre
bağlı örgütlenmeler başat oldu.
İşsizlik, salt fakirliği ve açlığı
oluşturmadı, bireylerde ve
toplumda ahlaki çöküntüyü de
yarattı.
Ne dersiniz? İçinde yaşamakta olduğumuz
süreç, 12 Eylül Askeri Darbesi’nin bütün
kurum ve kuruluşlarıyla devam ettirilmek
istendiğini göstermiyor mu? İki örnekle yazımızı bitirelim. Mart 2014’de olacak
yerel seçimler gibi demokrasiyi boyutlandıracak uygulamalarda bile demokrasinin
kırıntısı var mı? Aday adayları tepeden belirlenmiyor mu? İkincisini Köy-Koop’dan
verelim. Yeniden toparlanmaya çalışılan
küçük ve orta ölçekli köylülüğün örgütlü
gücü olan Köy-Koop’u zayıflatmak için,
bölme girişimi olmadı mı?
26 Eylül 2013 Tarihli ve 28777 Sayılı Resmî Gazete’de; Yardım
Toplama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelikte
yapılan değişiklikle, Türk Hava
Kurumu'nun kurban derisi ve
bağırsak toplama konusundaki
tekel olan yetkisi elinden alındı. Türk Hava Kurumu Başkanı
Osman Yıldırım, "Biz yine kurban derisi toplamaya devam
edeceğiz. Bu sene diğerlerinden farklı olarak topladığımız
kurban derilerinin tamamını
kendi faaliyetlerimiz için kullanacağız, diğer kurumlara
verme durumu kalktı. Kendi
havacılık faaliyetlerimize aktaracağız" dedi.
Kurban derilerinin kim tarafından toplanacağı her yıl tartışma konusu oluyor. Türkiye'de
uzun yıllardır bu konudaki tek
yasal kurum Türk Hava Kurumu idi. Yapılan düzenleme ile,
değeri 100 milyon TL'lerle ifade edilen kurban derisi pazarı,
deri toplamak isteyen herkese
açılmış oldu.
Resmi Gazete'de Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkındaki
Yönetmelik'te yapılan değişiklikle, kurban derisi ve bağırsağı
toplama, fitre ve zekat zarfı dağıtarak yardım toplama konusunda Türk Hava Kurumu'na
tanınan tüm yetki düzenlemeleri çıkarıldı. Böylece kurban
pazarı derisi herkese açılmış
oldu. Yeni karar ilk kez, 15
Ekim'de başlayacak olan Kurban Bayramı'nda uygulanacak.
Türk Hava Kurumu, devletin kendisine verdiği kurban
derisi toplama görevini, 1983
yılından bu yana 2860 sayılı
Yardım Toplama, 3294 sayılı
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunları ile
nasıl uygulanacağını açıklayan
Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkındaki Yönetmelik gereğince yerine getiriyordu.
THK: biz toplamaya
devam edeceğiz
Türk Hava Kurumu Başkanı
Osman Yıldırım ise, sorularımız
üzerine "Türk Hava Kurumu
yasalarla kendisine verilen yetkiler çerçvesinde faaliyetlerini
sürdürmeye devam edecek"
yanıtını verdi. Yönetmelik değişikliği ile kurban derisi konusunda kendilerine tanınan imtiyazların kaldırıldığını belirten
Yıldırım, "Biz yine kurban derisi
toplamaya devam edeceğiz. Bu
sene diğerlerinden farklı olarak
topladığımız kurban derilerinin
tamamını kendi faaliyetlerimiz
için kullanacağız, diğer kurum-
lara verme durumu kalktı. Kendi havacılık faaliyetlerimize aktaracağız" dedi.
Kurban derisi toplamada tek
yetkili kurum bugüne kadar
Türk Hava Kurumu idi. Yardım
Toplama Yönetmeliğine göre,
Türk Hava Kurumu Kurban
Bayramı'nda toplanan deri ve
bağırsaklardan elde edilen gelirleri çeşitli kurumlar arasında
bölüştürmekle yükümlü.
Buna göre gelirlerin, yüzde
50'sinin Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı'na, yüzde
40'ının Türk Hava Kurumu'na,
yüzde 4'ünün Türkiye Kızılay
Derneği'ne, yüzde 3'ünün Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu'na, yüzde 3'ünün Türkiye Diyanet Vakfı'na verilmesi
gerekiyordu. Ancak söz konusu
paylaşıma ilişkin düzenleme de
yürürlükten kaldırıldı.
Türk Hava Kurumu'na tanınan
kurban derisi toplama yetkisi, tartışmaları da beraberinde
getiriyordu. Özellikle son yıllarda büyük illerde Türk Hava
Kurumu'na olan bağışların
azaldığı belirtilirken, kurban
derisinde Türk Hava Kurumu
dışında bir pazarın oluştuğu
da biliniyor. Buna göre, küçük
vakıflar, dernekler, camiler ve
özellikle de öğrenci yurtları da
kurban derisi topluyor.
Değişen yasa ile birlikte THK
artık fitre de toplayamayacak.
THK 2013 için fitre bedelini de
9.25 TL olarak belirlemişti.
26. Ahilik Haftası Kutlandı
»» Kırşehir’de düzenlenen Ahilik Haftası kutlamaları, 23 Eylül 2013
tarihinde Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın katılımıyla yapıldı.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın
koordinesinde Kırşehir Valiliği, Kırşehir Belediyesi, Türkiye
Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK), Türkiye Esnaf
ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet
Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği (TESKOMB) ve sivil
toplum kuruluşları tarafından
organize edilen 26. Ahilik Haftası kutlamalarına davetliler ve
esnaf topluluğu katıldı.
Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci ve Vali Özdemir Çakacak'ın
Ahi Evran-ı Veli'nin ilke ve
felsefelerini
anlatmalarının
ardından bir konuşma yapan
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Ahi Evran'ı dünya
çapında tanıtmak amacıyla
Kırşehir'in Ahi Evran Külliyesi yapımını başlattıklarını ve
külliyeye TOBB'un 7 milyon,
TESKOMB'un 3 milyon ve
TESK'in 2 milyon liralık katkı
sunduklarını açıkladı.
Yazıcı, ''Ahilik hayat tarzıdır,
kuru kuru söz değildir. Ahlak ve
esnaf mektebi, esnaf teşkilatıdır.
Ahilik'te ben değil, biz vardır.
Ahilik iyilikleri yaymak, kötülükleri engellemektir, dedikodu
yapmamaktır. Ahilik fakir ile
zengini bir tutmaktır. Ahilik tüm
toplumsal ve ticari ilişkilerde dürüst ve güvenilir olmaktır. Ahilik
kardeştir, eli açıktır, cömerttir.
Esnaf dayanışmasının öncüsüdür. Ahilik bir insan bilimidir.
Ahi her yerde, her ortamda ve
her çağda denge ve düzen tutturandır. Dağıtan değil, toparlayandır, yıkan değil yapandır.
Bu toprakların hamurunda Ahilik yani kardeşlik vardır. Eğer
ülkemizde ve dünyada Ahilik
geleneğini özümsemiş olsaydık,
bugün dünyada katliamlar olmazdı. Eğer Ahiliği tam olarak
benimsemiş olsaydık, dün akşam İstanbul'da oynanan maçta
o olaylar yaşanmazdı.'' dedi.
"8. Bağcılık ve Teknolojileri Sempozyumu" yapıldı
»» Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe ve Bitkileri Bölümü
tarafından düzenlenen Sempozyum 25-28 Eylül’de gerçeleşti.
4 yılda bir yapılan Bağcılık ve Teknolojileri
Sempozyumu’nda bağcılık alanında çalışan akademisyenler, araştırıcılar son yıllarda elde ettikleri deneyimleri paylaşarak, 60 sözlü ve 65 poster olmak üzere 125 bildiri ile katkı sağladılar.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bahçe Bitkileri Araştırmaları Daire Başkanı Nejdet Kaplan,
Türkiye’nin, kuru üzüm, bağ yetiştirme alanları
ve üzüm yetiştiriciliğinde dünyanın iddialı ülkelerinden biri olduğunu belirterek, “Bakanlık olarak
bu iddiayı sürdürerek daha ileri taşımaya çalışıyoruz” dedi. SÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Cevdet Şeker de programın, fakülte olarak bu yıl
düzenledikleri 3. ulusal sempozyum olduğu söyledi. Sempozyumda, bağcılık ve teknolojilerin
geliştirilmesi konusunda akademisyen ve araştırmacıların fikir alışverişinde bulunacağına değinen Şeker, tarım alanında çalışmalar yaparken,
ekosistemdeki dengeleri ve olası bozuklukları da
dikkate almak gerektiğini ifade etti.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
GÜNDEM
‘Yumurta Zirvesi’ Antalya’da Düzenlenecek
»» Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (Yum-Bir) tarafından 31 Ekim-3 Kasım arasında
Antalyada "Yumurta Zirvesi" gerçekleştirilecek.
Yum-Bir’den yapılan yazılı açıklamaya göre, ilk kez 31 Ekim-3 Kasım
arasında Antalyada düzenlenecek
Yumurta Zirvesinin, üreticiler ile
sektöre girdi sağlayan firma temsilcileri ve bazı bakanlıklardan yönetici
ve uzmanlarını buluşturması hedefleniyor. Üreticiler ile sektöre girdi
sağlayan paydaşları, uzmanları ve
karar vericileri buluşturacak olan
zirvenin; sektördeki yeniliklerin
paylaşılması, ticari ilişkilerin geliştirilmesi, paydaşlar arası iletişimin
güçlendirilmesine ve yumurta tüketiminin arttırılmasına önemli katkılar sunması beklenmekte. Ayrıca
Türkiye ve dünyada yumurta üretimi
ve ticareti ele alınarak, sürdürülebilir üretim konusu tartışılacak.
Yem hammaddelerinin geleceği,
sürü sağlığı ve biyogüvenlik, kanatlı
sağlığı ve verimliliği, kanatlı refahı
ve bunların gıda güvenliğine etkileriyle dünyadaki yaygın tavuk hastalıklarının oluşturduğu ekonomik
kayıpların ana konuları arasında yer
aldığı zirvede, ayrıca kümes atıklarının değerlendirilmesi, tavuk dışkılarından enerji ve organik gübre
elde edilmesiyle yumurta tavukçuluğunun çevresel etkileri ele alınacak,
yumurta mevzuatına ilişkin bilgi verilecek.
Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa
Tayarın yapacağı oturumda da diyetisyen Dilara Koçak, yumurtanın
beslenmedeki önemini anlatacak.
Çiğ Süt Destekleme Priminin Düşürülmesi TBMM
Gündemine Taşındı
»» Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova, çiğ süt üreticilerine ödenen destekleme
priminin düşürülmesini TBMM gündemine taşıdı.
Milletvekili Nedret Akova, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker tarafından cevaplandırılması
istemi ile verdiği soru önergesinde
şu hususlara değindi: “Çiğ süt üreticilerine litre başı ödenen destekleme
primlerinin, Nisan, Mayıs, Haziran
aylarına ait destekleme icmalleri
askıya çıkarıldığında, 9 kuruştan 6
kuruşa düşürüldüğü anlaşılmıştır.
Haziran ayında İzmir’de yapılan
Gıda ve Tarım Zirvesinde yaptığınız açıklamada çiğ sütte destekleme
primini %50 artışla 9 kuruşa çıkardığınızı açıklamıştınız. Yem ve diğer
girdilerin fiyatları artarken, yaptığınız açılamanın tam tersine düşük
• Çiğ sütün fiyatlarında anormal bir
artış oldu mu ki destekleme primleri
düşürüldü?
• Destekleme primlerinin 9 kuruş
olacağı hesabıyla, çiğ süt fiyatları
düşük belirlendiğinden dolayı, çiğ
süt üreticisinin mağduriyeti nasıl giderilecektir?
destekleme fiyatları nedeniyle, çiğ
süt üreticileri mağdur olmuşlardır.”
Akova’nın cevaplandırılmasını istediği soruları şöyle sıraladı:
• Yapılan açıklamanın tam tersine
destekleme primi neden düşürülmüştür?
Türkiye’nin İlk
Organik Tarım
İşletmeciliği
Bölümü
»» Türkiye’de üniversite
bünyesinde ilk olan Organik
Tarım İşletmeciliği'nin öğrencileri
eğitim ve öğretime başladı.
Denizli’nin Çivril ilçesinde, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) bünyesinde açılan Atasay Kamer Uygulamalı Bilimler Meslek Yüksekokulu Organik
Tarım İşletmeciliği Bölümü'nün öğrencileri ve
öğretim üyeleri, kahvaltıda biraraya geldi. Etkinliğe Yüksekokul Müdürü Yrd. Doç. Dr. Şevket
Civelek, öğretim üyeleri Prof. Dr. Hüdai Yılmaz,
Yrd. Doç. Dr. Sinan Uzunlu, Yrd. Doç. Dr. Kemal Vatansever, Yrd. Doç. Dr. Mesut Öncel, Yrd.
Doç. Dr. M.Elvan Tunca ve Yrd. Doç. Dr. Ertürk
Alptekin ile öğrenciler katıldı.
Organik Tarım İşletmeciliği Bölümü’ nün
Türkiye’de bir ilk olduğunun vurgulayan Yüksekokul Müdürü Yrd. Doç. Dr. Şevket Civelek,
“Türkiye’nin organik tarım ihracatı, yok denecek kadar az. Bu alanda söz sahibi olabilmemiz
için organik tarım yapılan işletmeler kurmalıyız.
Onun için sizin okuyacağınız bu bölümde alacağınız eğitim çok önemli. Siz Türkiye’nin en özel
öğrencilerisiniz. Şu anda bu bölüm Türkiye’de
tek. Bu okulun açılması, hem sizin için hem de
Türkiye için büyük bir fırsattır. Sizin bu fırsatı iyi değerlendireceğinize inancım tam.” dedi.
Okullarının hem fiziki hem de kadro olarak mükemmel olduğunu da belirterek, “Laboratuvarlarımız, sınıflarımız ve sosyal alanlarımızla okulumuz, Türkiye standartlarının üzerinde. Kadro
konusunda da Türkiye’deki en iyi organik tarım
hocaları bünyemizde.” şeklinde konuştu.
• Süt sanayicilerinin süt fiyatlarını
düşürmek için süt alım miktarlarını
azaltması nedeniyle çiğ süt üreticilerinin çalışma şartlarının giderek
ağırlaşmasından dolayı, sektörün
ayakta kalabilmesi amacıyla destekleme prim fiyatlarının yükseltilmesi
gerekmiyor mu?
Orman Mühendislerine
‘Reçete Yazma Yetki
Belgesi’ Verilecek
»» Reçete sadece ormanlık alanlardaki zararlı
organizmalara karşı kullanılan bitki koruma
ürünlerini kapsayacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'nın Bitki Koruma
Ürünlerinin Reçeteli Satış
Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 24
Eylül 2013 Tarihli ve 28775
Sayılı Resmî Gazete 'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin "Reçete yazma yetki
belgesi almak için müracaatta
bulunabilecek kişiler" başlıklı
10. maddeye ek hüküm getirildi. Buna göre sadece ormanlık
alanlardaki zararlı organizmalara karşı kullanılan bitki koruma ürünlerini reçeteye yazmak
üzere, orman mühendisleri reçete yazma yetki belgesi almak
için müracaatta bulunabilecek.
Kadınlar Tarımdan
Sanayiye Geçti
2013 yılı haziran ayında kadın
istihdamı tarımda 81 bin azalırken, sanayide 85 bin arttı.
TÜİK in haziran ayı istihdam
verilerinden derlenen bilgilere göre, 2013 haziran ayında
kadın istihdamı geçen yılın
aynı dönemine göre 330 bin
artarak 7 milyon 688 bin kişiden 8 milyon 18 bin kişiye yükseldi. Aynı dönemde
tarımda kadın istihdamı 81
bin kişi azalırken, sanayideki
istihdam artışı 85 bine yükseldi. Hizmet sektöründeki
kadın istihdam artışı haziran
ayında da devam etti ve geçen
yılın haziran ayına göre 335
bin ilave istihdam sağlandı.
Erkek istihdamı ise bu yılın
haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 412 bin
kişi artarak 17 milyon 188
bin kişiden 18 milyon 300
bin kişiye ulaştı. Erkek istihdamının 211 bini hizmet, 171
bini sanayi ve 30 bini inşaat
sektöründe gerçekleşti.
Bu yılın haziran ayında toplam istihdam artışı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde
2 ,9 oranında artarak 25 milyon 577 binden 26 milyon 319
bine yükseldi.
5
Köy Tavuklarının Katledilmesi
»» Köylü düşmanlığı ülkemizde çok sinsi bir şekilde
yapılıyor. Bunu uygulayanların bir kısmı bile
bu düşmanlığı ilerleme veya insan sağlığı adına
yaptıklarını zannediyorlar.
2006 yılında kuş gribi gerekçe gösterilerek köy tavukçuluğu yok edilmek istenilmişti. Hatırlayacağınız
gibi evrimleşerek insandan insana
geçme özelliği kazanan ve öldürücü hale gelen bir kuş gribi mikrobu
söz konusu idi.
O zamanki Sağlık Bakanı Akdağ
ise “kesin ve sürekli çözüm bunları kesmek” demekte idi. Mısır’da
ve Tayland’da da yetkililer benzer
şeyleri söylediler. Köylüler hiç neden olmadıkları bir sorunun kurbanları haline getirilmekte idiler.
Buradaki amaç büyük tavukçuluk
şirketlerinin önünde engel olan
köy tavukçuluğunu yok etmek idi.
Dev işletmelerin ilerleme olduğuna
iman etmiş kişiler onca veriye rağmen tuttukları yola devam ettiler.
Birçok çiftçi kuruluşu da temelinde
köylü düşmanlığı yatan bu açık köy
tavuğu düşmanlığı karşısında seslerini çıkarmadılar. Köylümüz ise
bir kez daha bilgisizliği nedeniyle
eziklik duyguları içinde tavuğunu
teslim etmek ve saklamak arasında
gitti geldi. Hekimler, veterinerler,
ziraat mühendisleri ve biyologların
ezici bir çoğunluğu bu gerçekleri
göremediler ve pasif kalarak köy
tavukçuluğunun yok edilmesine
karşı çıkmadılar.
Dev işletmelerle bu tür yeni ve insandan insana yayılma özelliği kazanan kuş gribi veya domuz gribi
arasında sıkı ilişkilerin olduğu bir
gerçektir. Örneğin Amerika Bilimin İlerlemesi Derneği'nin 2008
yılı konferansında, üye araştırmacılardan Danielle Nierenberg şunları söylemişti:
“Küreselleşmiş tavuk
ticareti ve büyük kentlere
yakın olan büyük boyutlu
endüstriyel çiftlikler
kuş gribi virüsünün
yayılmasında büyük ölçüde
sorumludur. Buna karşılık
köy tavukçuluğu adaletsiz
bir şekilde hedef haline
getirildi.”
Grain adlı saygın kuruluşun web
sayfasında da belirtildiği gibi,
(www.grain.org) birçok bilim insanı suçun köy tavukları ve göçmen
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
kuşlara atılmasına katılmamaktadır. Kuş gribi salgınları büyük
çiftliklerde pek çok defa çıkmıştır.
Avustralya, ABD, İngiltere, İtalya,
Şili, Hollanda bunlardan sadece
bazılarıdır. Virüs tavukların kendi
arasında ve diğer hayvanlar arasında yayılırken melezlenmekte, evrim geçirmekte ve değişmektedir.
Aynı zamanda yoğun insan nüfusu
ve ilişkiler virüsün insana geçebilir
yönde evrilmesine yol açmaktadır.
Çok sayıda hayvanın bulunduğu
kümeslerde virüsün evrilme hızı
müthiş düzeylere çıkmaktadır.
Şimdi biliyoruz ki gezinen köy tavuğu yumurtaları ve etinde insan
sağlığı için çok yararlı Omega 3
yüksek düzeyde bulunmaktadır.
Ayrıca bunlarda zehirli maddeler
yoktur ve lezzetleri daha iyidir. Köy
tavukçuluğu köylülerin beslenmesi
ve köyde tutunması için çok önemlidir. Köy tavukçuğunu yok etmek
bir yana, gezen ve organik yemlerle
beslenen tavukçuğu teşvik etmek
gereklidir.
Büyük tavukçuluk işletmeleri ise
dev kümeslerde hapsettikleri güneş görmez, ayağı toprağa basmaz,
eşinmeyi unutmuş tavukların sağlıklı olduğunu söylemektedir. Buna
inananların sayısı hızla azalıyor.
Köylü düşmanlığı bilimi de kendine alet ediyor. Kuş gribi olayı bunun çok ilginç bir örneğidir.
Süt Ürünleri Üretimi Düştü
»» Temmuzda toplanan inek sütü miktarı, geçen yılın
aynı ayına göre yüzde 2,8 azalarak 675 bin 451 ton
oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK),
"Süt ve Süt Ürünleri Üretimi Temmuz 2013" verilerini açıkladı.
Buna göre, toplanan inek sütü miktarı temmuzda yıllık bazda yüzde
2,8 azaldı. Temmuzda ticari süt işletmeleri tarafından içme sütü üretimi ise bir önceki yılın aynı ayına
göre yüzde 12,4 artarak 90 bin 994
tona ulaştı.
İnek peyniri üretimi 51 bin 579
tonla bir önceki yılın aynı ayına
göre yüzde 6,1 artarken, koyun,
keçi, manda ve karışık sütlerden
elde edilen peynir çeşitleri ise 3 bin
123 tonla önceki yılın aynı ayına
göre yüzde 9 azalış gösterdi.
Yoğurt üretimi 103 bin 226 tonla bir önceki yılın aynı ayına göre
yüzde 1,2 arttı. Ayran üretimi ise 41
bin 849 tonla bir önceki yılın aynı
ayına göre yüzde 2,7 azaldı. Ayrıca
2 bin 521 ton kaymak, 374 ton koyulaştırılmış (konsantre) süt, 2 bin
35 ton tam yağlı, yarım yağlı süt
tozu ve kaymak tozu, 3 bin 112 ton
yağsız süt tozu ve 3 bin 309 ton tereyağı üretildi.
6
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
Bir Kooperatif Nedir?
Bir Kooperatifin Doğası
Kooperatif, ortak ihtiyaçlarının (mal
ve hizmet tedariki, kendi ürün ve hizmetlerini pazarlama, istihdam yaratma, vb.) tatminini araştıran gerçek
veya tüzel kişilerin bir birlik/dernek
yoluyla sahip oldukları bir işletmedir.
Kooperatif, ekonomik sorunları çözüm üretirken bir “işletme”, bu sorunları çözüm sürecinde insanlar
arası bir yardımlaşma sağlarken bir
”dernek/birlik” niteliğindedir. Yani
hem sosyal yönü, hem de ekonomik
yönü olan özgün bir sosyo-ekonomik
kuruluştur.
Kooperatif, bir veya birden fazla
ekonomik etkinliğe sahip işletmeleri/insanları bir araya toplar:
• Kooperatif işletmeden mal ve hizmet satın alan tüketicileri (gıda
tedariki, konut, sağlık ve çocuk
bakımı kooperatifleri örneği);
• Kendi ürettikleri mal ve hizmetleri işleme ve pazarlama için
işbirliği yapan üreticileri çiftçiler,
esnaf ve sanatkâr, vb. bağımsız girişimciler işleme ve pazarlama kooperatifleri);
• Kendi mesleki faaliyetlerine gerekli
mal ve hizmetleri satın almak için
kooperatif yapan işletmeleri ve iş
yapan üreticileri ( çiftçiler, esnaf ve
sanatkâr gibi bağımsız girişimcilerin
kurduğu tedarik kooperatifleri);
• Kendi istihdamını korumak ve kendi çalışma koşullarını iyileştirmek isteyen çalışanların kooperatifleri ( işçi
üretim kooperatifleri örneği).
• Yine bağımsız girişimcilerin tasarruflarını değerlendiren ve finans
ihtiyacını karşılayan bankacılık
kooperatifleri.
Kooperatif işletme, “bir kişi,
bir oy” ilkesi temeli üzerinde
demokratik şekilde iki konumlu olarak çalışır: tüm üyelerden oluşan
genel kurul ve genel kurulca seçilmiş üyelerden oluşan yönetim kurulu. Geniş alana yayılmış veya çok
sayıda ortak sahibi olan kooperatifler için “delege sistemi” yapılandırılması gerekebilir.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
Bir kooperatifin kuruluş sermayesi,
genellikle kooperatifin kuruluş sırasında belirlenen sermaye miktarının
paylar şeklinde ortakları tarafından
alınarak oluşur. Bu paylara “sosyal
pay” adı verilebilir. Her üyenin sorumluluğu sahip olduğu pay veya
bunun katları olabilir. Bazı kooperatiflerde bu sorumluluk sınırsız da
olabilir. O nedenle kooperatiflerin
adlarının başında “Sınırlı/Sınırsız
Sorumlu … Kooperatifi” yazar.
Kooperatifin hukuki yapısı
Bir kooperatif aşağıdaki unsurlara
göre kurulmuş olabilir: Örgütlenme ve çalışma tarzını çerçeveleyen
bir kooperatif Kanunu (Türkiye’de
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu);
veya özel durumlarda özel nitelikli kanunlar (4572 sayılı Tarım Satış
Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun; 1581 sayılı Tarım Kredi
Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu;
5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, vb.)
Bir kooperatifin misyonu
Bir kooperatif, hem ekonomik ve
hem de toplumsal bir misyona sahiptir. Örneğin kooperatiflerin bu
misyonu son onlu yıllarda daha be-
lirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır:
yerel kaynaklarla üretilmiş mal ve
hizmetlerin küreselleşen piyasalara
girebilmesi, yerel kaynakların, özellikle işgücünün istihdamı yoluyla
yerel ekonomilerin ve toplumun gelişmesinde kooperatifler önemli roller üstlenmektedir. Kooperatif türlerine göre bunları şöylece özetlemek
mümkündür:
• Bir tüketim kooperatifinin
misyonu: üyelerine satmış olduğu
mal ve hizmetler için en uygun fiyatla en iyi kaliteyi sunarak ortaklarının ihtiyaçlarını tatmin etmek: gıda
malları, konut, çocuk bakımı, vb…
• Bir üretici kooperatifinin misyonu :
üyeler adına pazarlanmış veya üyeleri adına piyasalardan tedarik edilmiş mal ve hizmetler için en iyi fiyat
ve kaliteyi buluşturarak ortaklarının
ihtiyaçlarını tatmin etmesi: özellikle tarım kesiminde ürünleri toplayıp
işleyerek pazarlayan kooperatifler veya gübre, ilaç, hayvan yemi, vb..
girdileri ortakları adına temin eden
kooperatifler.
• Bir işçi (emek) kooperatifinin misyonu: Bu kooperatifin temel misyonu
üyelerine çalışma koşulları (ücretler,
iş kalitesi, vb.) sunarak onların bu
yöndeki ihtiyaçlarını gidermektir.
Bu kooperatifleri gelişmiş ülkelerin
hemen hemen her sektöründe görmek mümkündür; ancak daha çok
temel işlemlerin bileşiminde bilgi ve
insan gücünün bulunduğu sektörlerde yoğunlaşmışlardır. Son onlu
yıllarda, işçi (emek) kooperatiflerinin bir çeşidi, kendi işgücünü istihdam eden sermaye katılımlı çalışma grubu (şirketi) şeklinde ortaya
çıkmaktadırlar. En tipik örnekleri,
İspanya’da Mondragon, Fransa’da
SCOP (İşçi üretim kooperatifleri)
dir. Türkiye’de Huğlu Av Tüfekleri
Kooperatifi 3.500 kişinin doğrudan
10.000 kişinin de dolaylı olarak geçimine katkıda bulunmaktadır.
Kooperatifler, giderek ekonominin
tüm kesimlerinde yer alarak ekonomiyi ve rekabeti çeşitlendirmektedirler. Kooperatifçi selamlarımla…
Gelir Uçurumu Derinleşiyor
»» Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan “Gelir ve Yaşam Koşulları
Araştırması” sonuçlarına göre, 2012 yılında, Türkiye’nin en zengin yüzde 20’si,
gelirin yüzde 46,6’sını aldı. Buna karşın en yoksul yüzde 20’nin payına, gelirin ancak
yüzde 5,9’u düştü. Bu oranlara göre, en zenginlerin toplam gelirden aldığı pay, en
yoksulların sekiz katı oldu.
TÜİK verilerine göre, ortalama yıllık
hanehalkı kullanılabilir geliri 26 bin
577 lira olarak tahmin edildi. TÜİK,
maaş-ücret
gelirlerinin,
yüzde
46,5’lik oranla toplam gelir içerisinde en fazla paya sahip kalem olduğunu, bunu yüzde 20,4’le müteşebbis
gelirlerinin ve yüzde 20’yle sosyal
transferlerin izlediğini iddia etti.
'Sürekli Yoksulluk' Yüzde 16
Veriler, nüfusun yüzde 16,3’ünün
yoksulluk sınırının altında kaldığına işaret ederken, sürekli yoksulluk riski altında olanların oranı da
yüzde 16 olarak hesaplandı. TÜİK
araştırması, hanehalklarının yüzde 61,3’ünün konut alımı ve konut
masrafları dışında taksit ödemesi
ve borcu olduğunu beyan etti. Nüfusun yüzde 85,9’u “evden uzakta bir
haftalık tatili” karşılayamayacağını
söylerken, yüzde 61,8’i beklenmedik
harcamalara ayırabilecek parası olmadığını belirtti.
Ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya
rının tüketimi verisi arasında yüzde
47 civarında bir fark var. Başka bir
deyişle, gelirlerin yüzde 47’si Gelir
ve Yaşam Koşulları Araştırması’nda
beyan edilmediği için, gelir dağılımı
normalde olduğundan farklı çıkıyor
ve bölüşümdeki uçurumun büyüklüğünün üzeri örtülüyor.
olan nüfusun oranı olarak tanımlanan ve belirlenmiş dokuz maddeden,
en az dört tanesini karşılayamama
durumu anlamına gelen “maddi yoksunluk” oranı da, 2012 yılında yüzde
59,2 olarak hesaplandı.
Gelirlerin yüzde 47’si kayıp!
TÜİK’in düzenli olarak yayımladığı Gelir ve Yaşam Koşulları
Araştırması’nın sonuçlarını ciddiye
almak çok mümkün görünmüyor.
Kişilerin beyanına dayanarak derlenen verilerle, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla verilerindeki yerleşik hanehalkla-
İktisatçı Mustafa Sönmez, gelir dağılımı verilerinin yüzde 20’lik dilimler
halinde açıklanmasının da yoksulluğun boyutunu saklayan etmenlerden
biri olduğunu vurguluyor. Verilere
göre, en zengin yüzde 20’nin yıllık
ortalama geliri 59,7 bin lira. Yani,
aylık ortalama 5 bin lira geliri olan
haneler, mutlu azınlık içinde yer alıyor. Verilerdeki bu sapmalar, yüksek gelir düzeyine sahip hanelerin
beyanlarındaki eksikliklerden, faiz,
kâr, rant kalemlerinin anketlerde
eksik beyan edilmesinden kaynaklanıyor. Biraz ciddi biçimde baktığınızda hiçbir tutarlılığı, inandırıcılığı
olmayan şeylerle karşılaşıyorsunuz
yorumunu getiriyor.
Akıllı Etiket İçin Firmalara
Eğitim Başlıyor
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
Ürün Doğrulama ve Takip Sistemi ile uygulamaya
konulacak yeni bir etiketleme, takip ve denetim
uygulaması için firmaların eğitimi başlıyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından Ürün Doğrulama ve Takip Sistemi ile uygulamaya konulacak yeni bir etiketleme, takip ve
denetim uygulaması için firmaların eğitimi başlıyor.
Tüketicinin sms, telefon, mobil
uygulamalar ve internet sayfası olmak üzere dört şekilde ürünü sorgulamasını sağlayacak akıllı etiket
sistemi için yaklaşık 3 bin firmanın
eğitimi hedefleniyor.
Sahte, taklit ve tağşiş edilmiş ürünlerle mücadelede önemli bir başarı
sağlayacak Ürün Doğrulama ve Takip Sistemi başlangıçta 7 ürün grubu için hayata geçirilecek. Bakanlık;
ilk olarak ambalajlı ürünlerde uygulanacak sistemle ilgili, firmalara
eğitim verecek. Sektörün bilgilendirilmesi ve sisteme adaptasyonu
amacıyla yapılacak eğitim, ürün
takip sistemi uygulanacak ürünleri
üreten, ambalajlayan ve ithal eden
gıda işletmecilerini kapsıyor. Ülke
genelinde yaklaşık 65 bin firma gıda
üretim faaliyetinde bulunuyor.
Bu kapsamda ürün gruplarına göre
eğitim çalışmaları; alkollü içkiler
için 16 Eylül, takviye edici gıdalar
için 17 Eylül, enerji içecekleri, bebek mamaları, formülleri, ek gıdalar için 17 Eylül, siyah çay için
18 Eylül, bitkisel sıvı yağlar için
19 Eylül ve bal için 20 Eylül 2013
tarihlerinde Bakanlık merkezinde
gerçekleştirilecek.
ilgili ürün gruplarındaki tüm firmalar Ürün takip sistemi ile getirilen yeni etiketleme sistemini, en
geç 31 Aralık 2013 tarihinde uygulamaya başlayacaklar.
Tarımın ‘Efe’si Mahmut
Eskiyörük
»» Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük,
Bergama’da düzenlenen Zeybek Ateşi 3. Ulusal Efe
Kurultayı’nda Tarım Efesi ilan edilerek efe fesi giydi.
İlk gününde Türk Tarihinde Efelik
Kültürü isimli bir panel ile başlayan Zeybek Ateşi 3. Ulusal Efe
Kurultayı’nın ikinci gününde ise
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Tire Süt Kooperatifi
Başkanı Mahmut Eskiyörük, dernek
ve federasyon temsilcilerinin yanı
sıra Bergamalıların katılımıyla gerçekleştirilen Zeybek Yürüyüşü ile
devam etti. Kurultay kapsamında
bir araya gelen Efeler ve zeybekler,
Bergama Cumhuriyet Meydanı’ndaki etkinlik alanına marşlar ve ellerindeki bayraklar ile yürüdüler.
Zeybek Ateşi’nin yakılmasının ardından ulusal efe kurultayı tarafından gerçekleştirilen ödül töreninde, emperyalizme ve popüler
kültüre karşı verdiği mücadeleden
dolayı yılın Tire Süt Kooperatifi
Başkanı Mahmut Eskiyörük ‘Efe
Kurultayı Tarım Efesi’, Teco Petrolcülük Yönetim Kurulu Başkanı
Mustafa Yalçınkaya ‘Efe Kurultayı Ekonomi Efesi’ ve Ege Folklor
Dernekleri Federasyonu Başkanı
Nebi Kayan da ‘Efe Kurultayı Kültür Efesi’ ilan edildiler. Tire Süt
Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük törende yaptığı konuşmada;
“Ben Mustafa Kemal Atatürk’ten
aldığım ilhamla yola çıktım. Efelik
insanın ruhundadır sonradan öğ-
renilecek bir şey değildir. Tarihteki
efeliğin tanımını yaparken efelerin, zalimin karşısında mazlumun
yanında olduğunu söylüyoruz. Tire
Süt Kooperatifi olarak yaptığımız
mücadele bu tanımla örtüşüyor.
Biz, dev işletmeler karşısında yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan küçük üreticilerin devamını
sağlamak için mücadele ediyoruz.
Dünyada esen vahşi kapitalizm
rüzgârına karşı, köyden kente göçü
önlemeye karşı ve bu anlayışın ülke
çapında geliştirilmesi için mücadele ediyoruz. Tarihe baktığımızda
efelerimizin de verdiği mücadele
buydu. Biz ezilenin yanındayız.
Türkiye’nin yapısı bozulmadan, tarım köylünün elinden alınmadan,
yüzyıllardır tarımsal üretim yapan
küçük üreticinin yok olmaması
mücadelemizdir” diye konuştu.
29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı Kutlu Olsun...
Köy-Koop Merkez Birliği
Köy-Koop Haber Ekim 2013
TARIM
Almanya'nın Organik Tarım Çıkmazı!
»» Almanya'da mahsul üreticilerin geçimine yetmediği ve yönetmelikler de işlerini
zorlaştırdığı için organik tarım üreticileri havlu atmaya başladı.
Sağlıklı beslenme tutkunu Almanların organik ürün talebi hızla artıyor. Kimyevi madde görmemiş gıda
maddesi ve çevre sağlığı Almanya'da
giderek önem kazanıyor. Son dört
yılda organik tarım ürünlerine olan
talep yüzde 21 oranında arttı. Talebin daha hızlı arttığı tek ülke ABD.
Ancak organik tarım yapan küçük
çiftlikler talep patlamasına ayak
uyduramıyor. Almanya'daki tarım
arazilerinin sadece yüzde altısında
ve tarım işletmelerinin ise yüzde
sekizinde organik üretim yapılıyor.
Avrupa ve deniz aşırı ülkelerden
yapılan ucuz organik gıda maddesi
ithalatı yerli üreticiyi zor durumda
bırakıyor. Büyük marketler organik
ürünü kendi markasıyla pazarlayarak fiyat kırıyor.
Organik üreticisi pes ediyor
Stefan Röhke bu nedenle geçen yıl
yeniden konvansiyonel tarımcılığa
başlayan üreticilerden biri. 19 yaşındayken tarım işletmesini babasından devralan Röhke, tarım makineleri teknisyenliğini bırakıp çiftliği
birkaç yıl işlettikten sonra organik
tarım yapmaya karar vermiş.
80 hektar genişliğindeki arazisinde
organik sebze ve tahıl yetiştirmeye
başlayan Röhke, suni gübre ve zirai
ilaçlamaya karşı olduğu için bu yolu
seçmiş, ama 11 yıl sonra işlerin ters
gittiğini görmüş.
Röhke, “Organik rekolte haliyle düşük oluyordu. Hasadı zordu ve sürekli kontroller canımı sıkıyordu. O yüzden konvansiyonel ürünlere dönmeyi
düşünmeye başladım. Ekolojik tarımı
istemeyerek bırakıp ve yeniden tarlaya zehir sıkmaya başladım” diyor.
Mahsul geçindirmiyor
Almanya'nın Aşağı Saksonya eyaletindeki üretici, toprağından yılda iki ton
organik tahıl kaldırmış. 100 kilosuna
ödenen 25 euronun ailesini geçindirmeye yetmediğini belirten Röhke, organik tarımla ilgili Almanya'daki sert
yönetmeliğe uymakta zorlandığını,
arazisinin verimsiz olmasının da belini büktüğünü belirtiyor.
Yönetmelikler uyarınca çok az gübre
kullanmasına izin verilen Röhke, “40
kilodan fazla azotlu gübre kullanmam yasak olduğu için yeterli miktarda tahıl yetiştiremiyordum. Zarara
girmemem için 100 kilo ürünün 70
euro etmesi gerekiyordu” diyor. Stefan Röhke, organik tarımı bıraktıktan
sonra tarlalarından aldığı mahsulün
bir kat arttığını ifade ediyor.
Almanya'da yapılan araştırmalara
göre, 2003 – 2010 yılları arasında
kurulan her iki organik tarım işletmesi karşılığında bir işletme konvansiyonel tarıma geri dönmüş. Her yıl
600 çiftçinin de çevre ve sağlık dostu
tarımdan vazgeçmek zorunda kaldığı
belirtiliyor. Uzmanlar, ekonomik nedenler, büyüme imkânlarının sınırlı
olması ve yönetmeliklerden kaynaklanan engellerin çoğu organik tarım
işletmesinin sonunu getirdiğine dikkat çekiyor.
Organik tarımın teşvikinde yapılan
hatalara işaret eden uzmanlar, örneğin tarım sübvansiyonların eyaletlere
ve eyalet hükümetinde kimlerin olduğuna göre değiştiğini hatırlatıyor. Konuyla ilgili araştırma yapan Thünen
Enstitüsü'nün uzmanlarından tarım
mühendisi Hiltrud Nieberg, “Teşvikler duruma göre bir azalıyor, bir artıyor. Üretici de güvensizlik içinde, beş
yıl sonra da teşvik alıp almayacağını
ve yatırımlarını kaç senede çıkaracağını bilmek istiyor” diyor.
AB'nin tarım politikası organik
tarımı vurdu
Avrupa Parlamentosu ve Konseyi ise
haziran sonlarında ortak tarım politikasını yeniden düzenleyerek, organik
tarıma ödenen teşviklerin yüzde 15
oranında azaltılmasını kararlaştırmıştı. Organik Üreticiler Birliği, sağlıklı
tarım için daha fazla kaynağa ihtiyaç
olduğunu teyit edenlerin sübvansiyonları azaltmasına akıl erdirmenin
zor olduğunu söylüyor. Birlik Başkanı
Felix Löwenstein, “Organik teşviklerinin artırılması, hiç olmazsa azaltılmaması daha mantıklı olurdu” diyor.
AB, tarım sübvansiyonlarını şekillendirmede üye ülkeleri serbest bıraktı.
Almanya Tarım Bakanı Ilse Aigner
ülkesindeki organik tarımın kayıplarını telafi yoluna gitmeyeceklerini
ima etti. Oysa Almanya'daki organik
tarıma elverişli alanlar çok yavaş genişliyor. 2012 yılında bu oran yüzde
1,8'de kaldı. Federal hükümetin, tarım arazilerin yüzde 20'sini organik
tarıma ayırma hedefine ulaşılması
zaman alacak. Zaten hükümet de hedefe ne zaman varılacağına dair tarih
vermeye yanaşmıyor.
Zeytinyağında Yüksek Rekolte Bekleniyor
»» UZZK'nın yaptığı tahmine göre, 2013- 2014 sezonunda rekolte, zeytinyağında 130
bin ton, zeytinde 410 bin ton olacak.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi'ne
(UZZK) bağlı tespit heyetinin yaptığı 2013-2014 sezon tahminine göre
zeytinyağında 130 bin, sofralık zeytinde 410 bin ton üretim bekleniyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından rekolte tahmini için
yetki verilen UZZK tarafından oluşturulan rekolte tespit heyeti, tahmin
çalışması sonuçlarını basın toplantısıyla açıkladı.
UZZK
Başkanı
Mustafa Tan, ülke
genelinde 41 ilde
yapılan çalışma
sonucu,
meyve
veren 136 bin 750
ağaçtan ortalama
7,6 kilogram verimle 410 bin 162
ton sofralık zeytin, 130 bin ton zeytinyağı üretileceğinin tahmin edildiğini belirtti.
Bu rekoltenin yok yılı olmasına rağmen çok yüksek olduğunu, 72 bin
tonluk yok yılı ortalamasının ikiye
katlandığını belirten Tan, geçen yıl
da var yılında 201 bin tonla rekor kırıldığını hatırlattı.
Bu yıl üretimin Türkiye'nin iç tüketimi ve ihracatına yetecek seviyede olduğunu dile getiren Tan, "Bu rekolte, geçen yılların var yılı rekoltesidir.
Ürün arzı yönünde tedirgin olacak
bir durum yok" dedi.
Türkiye'nin ağaç sayısını 100 milyondan 160 milyona çıktığını, dünyada üretimini bu kadar hızla artı-
ran başka bir ülkenin bulunmadığını
söyleyen Tan, yüksek rekoltenin pazarda iyi kullanılamadığını savundu.
En büyük üretici İspanya'nın yaşadığı kuraklık nedeniyle dünya pazarında büyük zeytinyağı açığı yaşandığını, elinde stoklarla birlikte 240 bin
ton yağı bulunan Türkiye'nin ise ihracatının yüzde 70'ini dökme olarak
ihraç ederek önemli bir fırsatı teptiğini ileri süren Tan, şöyle konuştu :
"İspanya, İtalya gibi üreticilerin tam
kapımızı çalmaları gereken bir sezonu yaşadık. Ancak bunu maalesef
kullanamadık. Evet ihracatımız çok
arttı ama ortalama 2,9 dolar yani
yaklaşık 5,8 liraya yağ sattık. 1 litre zeytinyağının maliyeti zaten 5,5
lira. Yani maliyet fiyatına yağ sattık.
Bunda Suriye'den kaçak yollarla giren ve ne kadar olduğunu tahmin
edemediğimiz yağın önemli payı
var. Suriye'den giren yağ, fiyatlar
üzerinde baskı yarattı. Fiyatın düşmesine bazı ihracatçıların Dahilde
İşleme Rejimi kapsamında zeytinyağı ithalatı yapılması taleplerini gündeme getirmesinin de etkisi oldu.
Suriye'den gelen yağdan pek çok kişi
istifade etti. Kaçak yağ girişine önlem alınmazsa zeytinyağı üreticisini
zor günler bekliyor ."
Zeytinyağı ihracatında doğru bir politika izlenemediğini, zeytinyağının
maliyet fiyatına başka ülkelere satılması yerine iç piyasada tüketilmesinin daha doğru olacağını belirten
Tan, UZZK olarak zeytinyağı tüketiminin artırılması için bir tanıtım
kampanyası yapacaklarını ifade etti.
"Kamu spotu engellendi"
Uluslararası Zeytinyağı Konseyi'
nden bu konuda mali destek sağladıklarını anlatan Tan, ünlü sanatçılar ve siyasetçilerin dahil olacağı,
ulusal televizyon kanallarında yayınlanacak programlar düzenleyeceklerini söyledi.
Tan, zeytinyağı tüketimine dikkat
çekmek için Kamu Spotu kuşağında
yayınlanmak üzere film hazırlama çalışmalarının ise bitkisel yağ lobisi tarafından engellendiğini iddia ederek,
"Böyle bir filmin haksız rekabet yaratacağını iddia ettiler. Tüm dünyada
zeytinyağı tüketimi kamu sağlığını
doğrudan ilgilendirdiğini gerekçesiyle teşvik edilirken biz bir üretici ülke
olarak bunu yapamıyoruz" dedi.
7
Resmi Kuruluşlar Artık Para
Almadan Hiçbir İşlem Yapmıyor
»» Önceki bir yazıda Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımızın Destekleme dosyalarının her birinden
10.00 TL. Döner sermaye bütçesine para talep
ettiğinden ve uygulamanın taşrada önemli iş yüküne
ve karmaşaya neden olduğundan bahsetmiş ve bu
soruna bir çözüm getirilmesinin gerekliliğinden
bahsetmiştik.
Maalesef bu güne kadar bu konuda
her hangi bir gelişme olmadığı görülüyor. Sorun aynen devam ediyor.
Bakanlıkça, desteklemeler için (Örneğin; süt, anaç sığır, buzağı vs.)
Kredi başvuruları için ve bakanlıkça yapılan her iş ve işlem için (Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
2013 yılı döner sermaye ücretleri
listesindeki 258 hizmet kaleminden) değişik meblağlarda bir ücret
alınmaktadır.
Desteklemelerden yararlanan üretici sayısını dikkate alırsak, Bakanlık Döner Sermaye bütçesinde
biriken bedellerin çok ciddi meblağlara ulaştığını tahmin etmek hiç
de zor değil.
Üretici ne düşünürse düşünsün
önemli değil! Doğrusu Bakanlığın
böyle sağlam bir gelirden vaz geçmesi de kolay olmasa gerek.
Tüketim Kooperatifleri
Tüketim kooperatiflerine ne oldu?
Vergi muafiyetleri ortadan kaldırılan tüketim kooperatiflerinin bir
çırpıda sanki sonu getirilmiştir.
Üreticiden tüketiciye oluşturulması gereken zincirin çok önemli
bir halkası kopartılmıştır. Ayakta
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
kalmayı başaranları da gerçekten
kutlamak gerek.
Maliye Bakanlığınca, gerekçe olarak o dönemde kooperatiflerin özel
sektörle haksız rekabet içerisinde
oldukları, diğer bir ifade ile özel
sektörün gelişmesinde önemli bir
engel teşkil ettikleri gerekçe gösterilmiştir.
İşin ilginç yanı, biz kooperatifçiler
olarak bu olumsuzluğun önemini
yeterince idrak edemedik ve gerekli mücadeleyi yeterince sergileyemedik.
Hâlbuki Market zincirlerinin tüketim kooperatiflerine, kabzımalların tarımsal kalkınma kooperatiflerine, tefecilerin ve bankacıların
kredi kooperatiflerine, müteahhitlerin yapı kooperatiflerine karşı olmamaları mümkün müdür?
Büyük Tehdit: Gıda ve Su Krizi
»» Kalkınma Bakanlığı’nın hazırladığı Ulusal
Strateji Taslağı’ndan kritik uyarı ve tespitler çıktı.
Önümüzdeki yıllarda dünyada ekonomi değil gıda ve
su krizi yaşanacak.
Kalkınma Bakanlığı, “Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi (2014-2023)” taslağını tamamlayarak ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerine sundu.
Strateji taslağına göre önümüzdeki yıllarda dünya
ölçeğinde gıda ve çevre krizleri yaşanabilecek. Gıda fiyatlarının 20072008 yıllarındaki ani yükselişinin
ekonomik büyüme ve yoksullar
üzerinde etkili olduğuna dikkat çekilen taslakta, hızlı gıda talebi artışı
ve arz yönündeki kısıtlar nedeniyle
gelecekte daha kalıcı sorunların ortaya çıkabileceği uyarısı yapıldı.
Şehirlerde Nüfus Artacak
Çalışmaya göre iklim değişikliği,
çevre sorunları ve alternatif kullanımlarla birlikte suda kıtlık yaşanabilecek. Bakanlık, su ve çevre
sorunlarının önlenebilmesi için
etkili çevre politikalarının hızla uygulamaya konulmasını istedi. Yapılan tespitlere göre önümüzdeki
dönemde hem Türkiye hem dünyada kır nüfusu azalırken şehir nüfusunda ciddi artışlar olacak.
Türkiye’de şehirlerde yaşayan nüfus 2050 yılında 80
milyonu bulacak. Şehirlerin
aşırı büyümesi tüm dünyada hem gıda ve su hem
çevreyle ilgili kriz riskini
daha da derinleşmesine yol
açacak. Yine taslakta, Orta-
doğu ve Kuzey Afrika
ülkelerinde yaşanan
son siyasi gelişmelerin Türkiye’ye etkisine
değinildi. Bu ülkelerde
gerçekleşen
gerginlikler, çatışmalar ve
rejim
değişiklikleri
Türkiye’nin yakın bölgelerinde istikrarı olumsuz yönde etkiliyor.
Ni­te­lik­li ve Genç İş­gü­cü
Ta­lebi Yükselecek
Yaş­lan­ma ve ulus­la­ra­ra­sı göç ha­
re­ket­le­ri­nin Tür­ki­ye açı­sın­dan gi­
de­rek da­ha faz­la önem ka­za­na­cak.
Ge­liş­miş ül­ke nü­fus­la­rı­nın gi­de­rek
yaş­lan­ma­sı ne­de­niy­le ni­te­lik­li ve
genç iş­gü­cü ta­lep­le­ri­nin ar­ta­ca­ğı
be­lir­ti­lir­ken, Tür­ki­ye eko­no­mi­si­
nin bü­yü­me per­for­man­sı, ge­li­şen
ula­şım ve ile­ti­şim im­kan­la­rıy­la
bir­lik­te, baş­ta met­ro­pol­ler ol­mak
üze­re, sa­na­yi ve tu­rizm kent­le­ri­
nin, özel­lik­le çev­re ül­ke­ler­den kü­
re­sel dış göç ha­re­ket­le­ri için da­ha
ca­zip ha­le ge­le­ce­ği be­lir­til­di. Tas­
lak­ta, bu­nun iyi ana­liz edil­me­si ve
ted­bir­ler dü­şü­nül­me­si de is­ten­di.
8
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Tarımın Geliştirilmesi İçin Köy-Koop’un Önerileri -IIIGıda Sanayi ve Organize
Gıda Perakendeciliğinde
Durum ve Öneriler
Sermayeyi ellerinde tutan merkez
ülkelerin (Genellikle ABD/AB kökenli) çokuluslu şirketleri, piyasayı
ellerine geçirmek ya da denetim altına almak için pazar liberalizasyonu denilen politikalar uyguladılar.
Bu kapsamda yürütülen politikalar
özetle şunlar oldu;
• Gelişmekte olan ülkelere uygulanan politikalar, ticaretin serbestleştirilmesi, kamusal düzenlemelerin
azaltılması ve kaldırılması (özelleştirme vb.), yabancı sermayeye eşit
muamele hatta avantajlar, ekonomik istikrar programları (özünde
emek ücretlerinin düşürülmesi)
şeklinde özetlenebilir. Kısaca anılan politikalarla çokuluslu firmalar
için yeni bir ticaret ve yatırım ortamı
oluşturuldu.
• Böylece, özelleştirilen kamu şirketleri ile yerli firmalar, çokuluslu şirketlerce satın alınmaya başlandı.
• Küçük üretici, tarım ve gıda sektöründe devre dışı ya da daha ucuza
mal satmak durumunda kaldı.
• Gıda sanayinde yeni üretim ve pazarlama teknikleri ortaya çıkarıldı.
Tekelleşen ve yabancılaşan gıda sanayi, ürünlerini daha yüksek oranda
süpermarket/hipermarket
zincirleri ile pazarlamaya başladı. Bu şekilde kar payları yüksek oldu. Aynı
zamanda kar transferlerine olanak
sağlandı. Gelişmekte olan ülkelerin
dış ödemeler dengesi bu yolla da giderek bozuldu.
• Şehirleşme ve gelir dağılımının
bozulmasıyla yaratılan ve zenginleştirilen katmanlar için yeni arayışlar
ve özentiler ortaya çıkartıldı. Bunlar,
çağdaşlaşma diye tüketim toplumuna ve yabancı ürünlere yönelmeye
başladılar.
• Gelişmekte olan ülkelerde, pazarlama zincirinde kimi sorunların;
örneğin kalite ve gıda güvenliği gibi
sorunların çözümünün yabancı firmalar ile olası olabileceği beyinlere
aktarıldı ve benimsetildi.
Bu bağlamda; Gıda Perakendeciliğinde Durum Ne? Gıda sanayinde
meydana gelen tekelleşme, öncelikle kuzey ülkelerinde perakende
gıda sektöründe de süpermarket/
hipermarket zincirlerini hızla yaygınlaştırdı. Satın almalar yoluyla da
(buna anlaşılmayı zorlaştırmak için
konsolidasyon deniliyor) tekelleşme
ortaya çıktı.
Bu bağlamda, dünya
çapında gıdada 5-6
büyük mağaza zincirinin
piyasalara egemen olduğu
görülüyor. Bunlar, ABD’li
Walmart ve Kroger, Fransız
Carrefour, Hollandalı
Ahold, Alman Metro ve
Britanyalı Tesco olarak
sıralanabilir.
Türkiye’de de organize gıda perakendeciliği, çok uluslu hipermarketlere sağlanan olanaklarla tekelleşti
ve yabancılaştı. Bugün gıda perakendeciliği, Carrefour, Migros, Metro ve Tesco gibi dört yabancı tekelin
denetimine girdi. İç piyasada tek bir
ulusal firma kaldı.
Durum böyle olunca;
Dünyanın her yerinde
olduğu gibi Türkiye’de de
küçük ve orta ölçekli gıda
perakendecileri yok olma
sürecini yaşıyor. Sektörde
bakkal sayısı hızla azalıyor,
küçük esnaflar siftahsız
dükkân kapatıyor.
• Tekelleşen ve yabancılaşan şirketler karşısında büyük üretici firmalar
bile, pazarlık ve yaptırım gücünü giderek yitiriyor. Üretici firmalar, mallarını pazarlamak için birçok bedeli,
organize gıda perakendeciliği yapan
tekellere ödemek zorundadır. Bunlar arasında; raf bedeli, bedava ürün,
gondol bedeli, Türkiye’de açılan mağaza bedeli, ürün çeşidinin azaltılması, ürün bedelinin önceden belirlenmemesi, borç faturası, özel markalı
ürün bedeli gibi bedeller sayılabilir.
• Organize gıda perakendecisi firmalar, gerek üretim yaptırdıkları,
gerekse satın almalardaki ticari ilişkilerde ödemeleri geciktiriyorlar.
Ödeme süresi 120-150 gün arasında
değişiyor. Oysa bu süre, Batı ülkelerinde 30-60 günle sınırlıdır.
• Üretici firmalara ya da tedarikçi
firmalara ödetilen bedeller ise, son
tahlilde tarım üreticilerine, bir başka deyişle çiftçilere yansıtılıyor. Çiftçiler, ürünlerini daha ucuza elden
çıkarmak zorunda kalıyorlar.
• Perakende sektörünün yabancılaşması, giderek Türkiye üretim sektörünü de olumsuz etkilemeye başladı.
Bugün neredeyse yabancı tekellerin
egemenliğindeki marketlerde pazarlanan ürünlerin yarısı dışarıdan gelmekte. Bu durum, üretimi aşağıya
çekiyor ve işsizliği körüklüyor.
• Yabancılaşan perakende sektörün-
de, gıdaların güvenirliliği tartışmaya
açılmalıdır. Gıdalarda raf ömrü uzatılsın ve bozulmasın amacıyla katkı
maddeleri kullanılıyor. Bu durum,
gıdaların güvenilirliğini olumsuz etkiliyor.
• Perakende sektöründe tüketicileri
bilgi edinme hakkı konusunda taleplerde, geri bildirimler de yeterince
hızlı değildir.
• Organize gıda perakendeciliği, tüketicileri aşırı ve gereksiz tüketime
de yönlendiriyor. Bu amaçla çeşitli
düzenlemeler yapılıyor. Raf düzenlemeleri, fiyat indirimleri, taksitle
gıda satışları gibi.
Gıda Sektöründe Tekelleşme ve Yabancılaşmayı önleme için öneriler
Başlıcalarını sıralayalım;
• Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri, gıda firmaları karşısında örgütsüzdür. Bu durumda ürünlerini
yok pahasına gıda firmalarına satma
zorunda kalıyorlar. Üstelik son dönemlerde hızlanan sözleşmeli tarım
modeliyle gıda firmalarına tek yanlı
bağımlılık egemen olmuştur. Öncelikle bunların örgütlenmeleri sağlanmalıdır.
• Gıda ve perakende sektöründe
yaşanan tekelleşme ve yabancılaşmadan tüketicilerin de karlı çıkmıyorlar. Bunların tüketici kooperatifleri olarak örgütlenmeleri yanında
üretici kooperatifleri ile organik bağ
kurmalarını sağlayacak yasal ve ekonomik önlemler alınmalıdır.
• Küçük ve orta ölçekli gıda firmaları,
çokuluslu şirketlerce satın alınıyor
ya da kapanmak zorunda kalıyorlar.
Bundan yerli büyük gıda firmaları da
etkilenecek gibi gözüküyor. Bunların
özel olarak desteklenmeleri gerekiyor.
• Gıda sektöründe tekelleşme ve yabancılaşma, tarımda endüstriyel tarımla ortaya çıkmış bulunuyor. Bu
durum ise çevre sağlığını olumsuz
etkiliyor. Bu bağlamda endüstriyel
tarım yerine -çevre korumacı küçük
ve orta ölçekli tarıma ağırlık verilmelidir
• Gıda sektöründe tekelleşme ve yabancılaşma, kıtalararası ve bölgesel
ticareti de gündeme getiriyor. Bu
durumda kullanılan katkı maddeleri, gıdaların besleme ve sağlık açısından güvenirliliğini ve azaltıyor.
Bunu önlemek için “Yerel Üret, Yerel
Tüket, Sağlıklı Kal! ”şiarına uygun
düşün bir gıda sanayisini kurmak
yoluna gidilmelidir.
▪ Gıdaların işlenmek üzere ya da işlendikten sonra, bölgeler, ülkeler,
hatta kıtalararası taşınması, çok
büyük bir enerji gereksinmesini de
ortaya çıkartıyor. Küresel ısınmanın
yeryüzünü tehdit ettiği günümüzde,
bu- konunun önemi de dikkate alınmak zorundadır.
• Gıda firmaları, reklamlarla hazırhızlı yiyeceklerin tüketimini özendiriyor. Bu şekilde, hamburger yiyen,
kola ve bira içen, çağdaşlaşmayı böyle sanan tek tip insan tipi yaratılıyor,
yaratılmak isteniyor. Farklı kültürler
yok ediliyor. Beslenme açısından tek
tip insan oluşturma ve farklı kültürlerin yok edilmesine karşı kitleleri
bilinçlendirmek için kamusal çalışmalar sağlanmalıdır.
Balıkçılıkta Yeni Av Sezonu ‘Yine Umut’
Birçok Balığı İthal Ediyoruz
»» En zor mesleklerden biridir balıkçılık. Denizin şakası olmaz doğa ile mücadele
edeceksin, hem avlayacaksın hem koruyacaksın, hem kurallara uyacaksın hem en
büyük av peşinde koşacaksın, hem ayakta kalacaksın hem evine ekmek götüreceksin.
»» Egeli balıkçılar, yeni av sezonuna ithal balığın ve
çeşitli uygulamaların getirdiği sıkıntı ile girdi.
Yinede hep umutludur balıkçı kolay
vazgeçmez. Bu yılda önceki yıllar
gibi av yasağı döneminde dinlendi, hazırlandı ve yine bir Eylül yeni
umutlarla geldi.
Gırgır gemileri için 1 Eylül, trol gemileri için 15 Eylül itibariyle yasak kalktı ve “vira bismillah” diyerek denize açıldı tekneler. Batı
Karadeniz’de Marmara’da istavrit,
palamut, Çanakkale’de sardalya avladılar bolca ve yüzlere bir gülümseme yerleşti. Hamsi henüz bol değil
ancak havalar biraz daha soğuyunca
artacak ki balıkçılar da hemfikir bu
yıl daha iyi av olacağına.
Buraya kadar her şey önceki senelerden, televizyon ve gazete haberlerinden pek de farklı değil aslında fakat
geçen yıldan bir farkı var herkes gibi
benim de dikkatimi çeken. Geçen
yıl av sezonu başında tartışmalar,
protesto gösterileri, eleştiriler, televizyon programları ve tüm bunların
kaynağı -Ticari Amaçlı Su Ürünleri
Avcılığı’nı düzenleyen Tebliğ- vardı
gündemde. Bu yıl ise sakin başladı,
sadece dualar ve iyi dileklerle.
Esasen her yıl farklı bir yönüyle
tartıştığımız bu düzenlemelerin tarafları yani Bakanlık ve balıkçıları
dinlediğinizde her ikisine de hak
Dr. Levent DOĞANKAYA
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Su Ürünleri Koruma Bölümü
[email protected]
vermemek mümkün değil. Elbette
balıkçılarımız geçimini, Bakanlık
ve bizler de çevreyi, biyoçeşitliliği,
ekonomiyi ve sosyal hususları yani
sürdürülebilirliği ön planda tutmak
durumundayız fakat her şeyden
önce hepimizin aynı tarafta olduğunu unutmamak gerekir.
Türkiye İstatistik Kurumu ile Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan istatistikler üzerinden rakamlara bakacak
olursak 2012 yılı itibariyle 14.324 balıkçı gemisi ve 36.776 kayıtlı çalışanıyla yaklaşık 315 bin tonu balık olmak üzere 400 bin tona yakın avcılık
üretimi gerçekleşti denizlerimizde.
Elbette geçtiğimiz yıl hamsinin beklenen miktarda olmaması rakamlar
üzerinde etkili oldu. Ancak yıllar bazında rakamlar incelendiğinde dünya genelindeki duruma paralel şekilde ülkemizde de yetiştiriciliğin payı
giderek artarken avcılığın çok fazla
değişmediği görülebilmekte, hatta
azalma eğilimi sergilemekte. Bu bile
sürdürülebilir balıkçılık konusuna
ne kadar özen göstermemiz gerektiğini tek başına işaret ediyor.
Bilimsel ilkelere dayalı idari kararlar, eğitimli-bilinçli balıkçı ve bilinçli
tüketici ile balıkçılığımızın çok daha
iyi yerlere geleceği aşikâr. 2013-2014
balıkçılık sezonunun balıkçılarımız
için bereketli olmasını, bir vatandaş olarak da taze, bol ve ucuz balık
tüketebilmeyi diliyorum. Meseleyi
şu şekilde özetlemek de mümkün:
“çok avlamak değil hep avlamak” gerekli.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan, dünyanın en güçlü balıkçılık filolarından
birine sahip bulunan Türkiye, birçok balığı ithal ediyor. İzmir Ticaret
Odası Meclis Üyesi Mehmet Şahin
Çakan, Türkiye'de tüketilen orkinos
ve birçok balığın yurtdışından geldiğini söyledi. Çakan, "Dubai'den
10 liraya orkinos ithal ediyoruz.
Otellerin rağbet ettiği köpekbalığı
bile dışarıdan geliyor" dedi.
Bol ve ucuz
İTO Meclis Üyesi Çakan, "Bu sezon
balığın bol, fiyatın ucuz olduğunu
belirten Çakan, "Palamut, hamsi,
sardalye... Tüm balıklar ucuz ve
bol. Buna rağmen Türkiye'ye ithal
balık geliyor. Balık hali bile ithal
balıklarla dolu. Vietnam'da bataklıklarda, çamurların arasında yetişen pangasus adlı balık burada 15
liraya dil şiş diye satılıyor. Kotalar
nedeniyle kendi orkinosumuzu tutamıyoruz. Senegal'den, Dubai'den
10 liraya orkinos ithal ediyoruz.
Otellerin rağbet ettiği köpekbalığı
bile dışarıdan geliyor. Destek verildiği takdirde biz ithalatı önleriz"
diye konuştu. Çakan, Buca Balık
Hali'nde yılda 39 bin ton balığın
işlem gördüğünü belirterek, daha
modern bir balık hali ile balıkçı-
ların daha çok iş yapabileceklerini
söyledi. Çakan, halin kapısında kooperatifler tarafından nakil belgesi
kesilmesine de tepki gösterdi.
Komşuda avlanma
Ege Gırgır Balıkçıları Derneği
Başkanı Mehmet Aksoy, özellikle
krizdeki Yunanistan'ın kıyılarında balık tutmak için devlet desteği istedi. Aksoy, "Komşu krizde.
Adaları satmaktan bahsediyorlar.
Gidip anlaşalım, belli komisyon
karşılığında balıklarını biz tutalım"
dedi. Balıkçıların Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı yerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı'na bağlanmasını isteyen
Aksoy, "Bizim başımızdakiler ziraat mühendisi veya veteriner. Oysa
bizim su ürünleri mühendislerine
ihtiyacımız var" diye konuştu.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
TARIM
9
EXPOCOOP Brezilya 2014 Kooperatifler Fuarı
Türk Kooperatifçileri Bekliyor
Urfa’da Doktorlara 'Tarım
İşçılığı' Eğıtımı
»» Brezilya’da ilk defa gerçekleştirilecek Uluslararası Kooperatif Fuarına Türk
Kooperatifleri de davet edildi.
»» Şanlıurfa’da 25 aile hekimine mevsimlik tarım
işçilerinin karşılaştıkları hastalıklar ve hastalıklara
karşı yapılması gereken konular hakkında bilgi
verildi.
İlk olarak 2008 yılında Portekiz
Lizbon’da, 2010 yılında Hindistan
Bangalor’da ve üçüncüsü 29 EkimKasım 2012 tarihleri arasında İngiltere Manchester’de gerçekleştirilmişti. Geleneksel hale gelen bu
‘Uluslararası Kooperatif Fuarları’
yanında şimdi de Dünyanın büyük kooperatif üst örgütlerinden
biri olan Brezilya Kooperatifler
Örgütü’nün (OCB) ev sahipliğinde
ICA ve ICA’nın Amerika kıta örgütü
ACI’nin desteği ile 15-17 Mayıs 2014
tarihleri arasında Brezilya’nın Parana şehrinde bir kooperatifler fuarı
düzenlenecek. Kıta örgütü bazında
organize edilen bu ilk fuar ile iki yılda yapılan genel fuarın yanında her
yıl yapılması mümkün olan kıta fuarları uygulamaya geçti.
Bu uygulama ile
kooperatifler daha fazla
iletişim ve görüşme fırsatı
yakalarken, yarattıkları
ticari hareket ile dünya
ticaret gündeminde yer
almaya başladılar.
Tüm bu fuarlar ile kooperatifler
ürünlerini ve faaliyetlerini sergileyecekler, karşılıklı ticaret ve işbirliği
imkânlarını görüşecekler ve birlikte
yeni fırsatlar yakalayacaklar. Gerçekleştirilecek toplantılar ile de global
sorunlara değinilecek, deneyimlerini
aktaracak, sorunların çözümü için ortak akıl ile çareler üretilebilecek.
Brezilya Kooperatifler
Örgütü (OCB) yeni bir
adıma ev sahipliği yapıyor.
Güney Amerika’nın en büyük ülkesi
olan Brezilya’nın Kooperatiflerinin
üst örgütü olan Organização das Cooperativas Brasileiras (OCB) Başkanı Marcia Lopes De Freitas 5 kıtadan
her sektörden kooperatifleri bu fuara davet ediyor. Dünya kooperatiflerini işbirliği ve dayanışmaya vesile
olacak bu fuara Türk kooperatifçilerini de bekliyor.
Her geçen gün küresel güç olma
yolunda ilerleyen Brezilya’nın ve
dünyanın en geniş pazarlarından
olan Güney Amerika’nın kooperatiflerinin dünya kooperatifleri ile
bütünleşeceği bu fuar hiç şüphesiz
her alanda üretim ve pazarlama yapan, hizmet üreten kooperatiflerin
kıtalararası işbirliğini de geliştirerek
dünya kooperatiflerine yeni kapılar
açacaktır.
Başkan Marcia Lopes De Freitas;
“Dünya ticaretinde kooperatiflerin
hak ettiği düzeye gelmesinde etkili
olacak bu ticari ilişkiler, global sorunların çözümü yanında insanların
sosyal ve ekonomik menfaatlerinin
korunmasına da katkıda bulunacaktır” mesajını verdi.
Mevsimlik tarım işçilerinin yoğun
yaşadığı yerlerdeki Aile Sağlığı
Merkezleri Harran Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından, Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu, Şanlıurfa ve
Adıyaman İl Halk Sağlığı Müdürlükleri işbirliği ile 10-11 Eylül’de
Adıyaman’da,
18-19
Eylül’de
Şanlıurfa’da eğitime alınmaya başladı. İlk eğitimlerin etkisi üzerine
devam ettirilme kararı alınan bu
eğitimleri Toros Tarım ve Hollanda Büyükelçiliği destekliyor.
Programın yürütücüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Zeynep Şimşek tarafından yapılan
açıklamada; mevsimlik tarım işçilerinin başta ana-çocuk sağlığı olmak üzere önemli sağlık sorunları
yaşadığı belirtildi. Yaklaşık 5 aydır
Türkiye’nin 48 ilinde tarlalarda çalışan mevsimlik işçi ailelerde daha
fazla hastalık ve sağlık sorunu görüldüğü vurgulandı. İkamet ettikleri evlerinde yaklaşık 4-5 ay kalacak
kişilerin sağlık sorunlarını önlemek
için koruyucu sağlık hizmetlerine
erişimini sağlama açısından önemli konuların işlendiği eğitimlere,
mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı mahallelerdeki aile hekimleri ve
ebe-hemşireler katıldı.
Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksekokulu öğretim elemanları tarafından
verilen eğitimlerde, tarım işçilerinde sık görülen bulaşıcı hastalıklar,
üreme sağlığı sorunları ve diğer
hastalık ve erken ölümlere neden
olan durumlar ve hekimin, ebenin
ve hemşirenin yapması gereken işler ele alındı.
Programın temel amacının
sağlık personeli tarafından
en çok hastalanan ve ölen
bu kişilere nitelikli ana
sağlığı ve diğer koruyucu
sağlık hizmetlerini
ulaştırmak olduğu
açıklandı.
Aile hekimliği sisteminin kayıtlı
nüfusa hizmet verdiği bildirilen
açıklamada, tarımdan dönen ailelerin bir an önce doğan bebeklerini
nüfusa kaydettirmeleri, bebeklerin, gebelerin, 15-49 yaş kadınların
sağlık kontrolleri için mutlaka bağlı
oldukları aile hekimlerine götürülmesi gerektiği belirtildi. Özellikle
anne karnındaki bebeklerin, yeni
doğanların ve gebelerin kontrolleri
düzenli yapıldığı durumda, ölüm
ve hasta/sakat bebek doğumları ile
sık görülen hastalıkların azalacağı
belirtilen açıklamada, böylece her
iki ilin sağlık göstergelerinin iyileşeceği vurgulandı.
Anız Yakana Dekar Başına
33,83 TL Para Cezası
»» Bakanlık, anız yakma fiilinin orman ve sulak
alanlara bitişik yerler ile meskun mahallerde işlenmesi
durumunda ise bu cezanın 5 katı uygulanacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
bazı bölgelerde anız yakma vakalarına rastlanması nedeniyle yazılı
açıklama yaptı. Toprağın işlenmesinin daha kolay olacağı düşüncesiyle anız yakmak kazanç değil
ekonomik kayıplar oluşturduğuna
dikkat çeken Bakanlık, toprağa,
bitkiye ve çevreye zarar veren anız
yangınlarının, verimliliği azalttığını, doğanın dengesini bozduğunu
ve birçok canlı türüne zarar verdiğini bildirdi.
Bakanlığın yaptığı açıklamada;
"Bilinçsizce çıkarılan anız yangınları kontrolden çıkarak çevredeki
ağaç ve ormanları da yakmaktadır.
Anız yakma küresel ısınmayı da tetiklemektedir. Atmosfere salınan
karbondioksit miktarı da azım-
sanmayacak ölçüde fazlaca olmaktadır. Ülke topraklarımız organik
madde bakımından zengin olmadığından anız yakmayla birlikte
mikroorganizmalar da yok olmaktadır. Bu nedenlerle hasat sonrası
tarlaların işlenmesi en doğru yöntem olup anız yakanları gören vatandaşlarımızın ihbarda bulunmaları çevrenin korunması açısından
önemlidir ." bilgisi verildi.
Anız yakma yasağına uymayanlara
2872 Sayılı Çevre Kanunu'nun 20.
maddesine dayanılarak dekar başına 33,83 TL idari para cezası ve
anız yakma fiilinin orman ve sulak
alanlara bitişik yerler ile meskun
mahallerde işlenmesi durumunda
ise bu cezanın beş kat artırılarak
uygulanacağını bildirdi.
Çukobirlik Kütlü Pamuk Alım
Fiyatını Arttırdı
16.09.2013 tarihinden geçerli olmak
üzere, 1 lira 80 kuruş olan Çukurova Beyaz 1 kalite Kütlü pamuğun
Kilogram fiyatı 1 lira 825 kuruşa,
1 lira 830 kuruş olan Güneydoğu
Anadolu Beyaz 1 kalite Kütlü pamuğun Kilogram fiyatı ise 1 lira
855 kuruşa yükseltildi.
10
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
TARIM REFORMU
Almanya'nın Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerine Ziyaret
»» Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü Başkanlığında Türk Heyeti Almanya’da Faaliyet Gösteren Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerini İnceledi
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü “Türkiye
Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem
Planı” eylemleri içerisinde yer alan
yeni nesil kooperatiflerin kurulması
ve geliştirilmesi çalışmaları kapsamında; 26-30 Ağustos 2013 tarihlerinde, yaklaşık 7000 kooperatif
ve 20 milyondan fazla kooperatif
ortağı bulunan ve son 5 yılda kurulan kooperatiflerin üçte ikisi yenilenebilir enerji kooperatifleri olan
Almanya’ya teknik bir ziyaret gerçekleştirildi.
Ziyarete; Kooperatifçilik Genel Müdürü başkanlığında; Enerji ve Tabi
Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu, Marmarabirlik
ve Pankobirlik temsilcileri katılım
sağladı.
Almanya’nın Berlin,
Bavyera ve BadenWürttemberg eyaletlerinde
gerçekleştirilen
toplantılarda
kooperatiflerin yapıları,
kuruluşları, faaliyet
gösterdikleri alanlar ve
özellikle yenilenebilir enerji
alanındaki faaliyetleri
ile ilgili önemli bilgiler
edinildi.
Alman Kooperatifleri Konfederasyonu (Deutsche Genossenschafts und
tif Birliği, Baden-Württemberg Eyaleti
Çevre, İklim ve Enerji İşleri Bakanlığı
ve rüzgar enerjisi konusunda önemli
bir kooperatif örneği olan Ingersheim Çevresi Enerji Kooperatifi olmak
üzere farklı türde yenilenebilir enerji
kooperatifleri, enerji birliği ve kamu
kurumları ile toplantılar yapılarak tesisler yerinde incelendi.
Avrupa Birliği’nin 2020 Enerji Politikalarındaki dönüşüm ve Almanya
Yenilenebilir Enerji Kanununun değişmesi ile sağlanan uygun girişim ve
yatırım ortamı sayesinde yenilenebilir enerji alanında kooperatifleşme
oranının arttığı ülkede, Tarife Garantisi Programının sağladığı fiyat
netliğinin yatırımları kooperatifleşme yönünde teşvik ettiği vurgulandı.
Raiffeisenverband e. V. (DGRV))
tarafından hazırlanan program çerçevesinde; ilgili kamu kurumlarını
yanı sıra rüzgar, güneş ve biyo-kütle
alanında faaliyet gösteren yenilenebilir enerji kooperatifleri ziyaret edilerek brifingler alındı.
Alman Enerji Ajansı (Deutsche Energie- Agentur GmbH (DENA), Güneş
Enerjisi Federal Birliği (Bundesverband Solarwirtschaft), Belediye ortaklı yenilenebilir enerji kooperatifleri
için önemli bir örnek olan Yeni Enerjiler Batı Kayıtlı Kooperatifi (Neue
Energien West eG), bio-enerji kooperatiflerine örnek teşkil eden Tarım
Gücü GmbH (Agrokraft) ile BadenWürttemberg Eyaleti Kayıtlı Koopera-
Özellikle enerji alanında
kooperatifleşebilmenin
yerel yönetimler eli
ile teşvik edildiğinin
belirtildiği toplantılarda
halkın da enerji gibi önemli
bir konuda kooperatifleşme
bilincine sahip olduğuna ve
bu bilinç ile hareket ettiğine
dikkat çekildi.
ratifçiliğe ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanlığınca yürütülen faaliyetler
kapsamında Türkiye Kooperatifçilik
Stratejisi ve Eylem Planı ile ülke kooperatifçiliği tanıtıldı.
Toplantılar sonucunda, Almanya’nın
yenilenebilir enerji alanındaki kooperatiflerin ülkemizde kurulması
düşünülen yenilenebilir enerji kooperatifleri için iyi bir örnek teşkil
ettiği ve bu alanda kooperatifleşebilmenin Ar&Ge, eğitim çalışmaları
ve uzun süre uygulanabilir, sağlam
hukuki temeller üzerine oturtulmuş
bir mevzuat altyapısı ile mümkün
olacağı tespitinde bulunuldu.
Almanya örneğinde
kooperatif modelinin yerel
kalkınmanın sağlanmasına,
sermayenin tabana
yayılmasına, toplumun
enerji politikalarında söz
sahibi olmasına nasıl etkin
bir rol üstlendiği somut
örneklerle gözlemlendi.
Almanya gibi gelişmiş ve enerji fazlasını ihraç eden bir ülkenin dahi kooperatifler aracılığı ile enerji sektöründe önemli yatırımlar yapması, enerji
açığı bulunan ülkemizde kooperatifçilik modelinin çok hızlı bir şekilde
enerji sektöründe faaliyete geçmesi
gerçeğini bir kez daha teyit etti.
Toplantılarda sektörün yapısal, teknik ve hukuki durumları ele alınmış
ve bu kapsamda ülkemizde ne gibi
çalışmalar yapılabileceği konusunda görüş alış verişinde bulunuldu.
Ayrıca yapılan görüşmelerde koope-
İneğime Neden-Nasıl-Ne Kadar Silaj Yedirmeliyim?
»» Uygun koşullarda yapılan ve saklanan silaj süt sığırı işletmeleri için yararlı, ekonomik ve kaliteli bir kaba yem kaynağı olarak kullanılabilir.
Dikkat ettiyseniz yazımın başında sadece silaj değil, uygun koşullarda
hazırlanan ve saklanan silaj terimini kullandım. Bu koşulları bir önceki sayımızda ayrıntılı olarak sizlerle
paylaşmıştım. Zira doğru ve uygun
koşullarda hazırlanmayan silajın
hayvan sağlığını tehdit etmesinin
yanısıra işletmeyi de ekonomik kayba uğratacağı bilinmelidir.
Pek çok ülkede bazı
yetiştiriciler her yıl rutin
olarak silaj yaparken
bazı yetiştiriciler yeşil ot
kurutmada ve saklamada
güçlük çektiklerinde
silaj yapımına
başvurmaktadırlar.
Silajın diğer ot
saklama yöntemleri
ile kıyaslandığında
pekçok avantajı olduğu
görülmektedir.
Öncelikle yeşil ot bulmanın mümkün olmadığı kış aylarında suca
zengin kaba yem ihtiyacını karşılamada iyi bir alternatiftir. Üstelik
birim alandan elde edilen ürünün
minimum besin maddesi kaybı ile
saklanmasını sağlar. Silaj, hava
koşullarından etkilenmez oysa kurutma, hava şartları ile doğrudan
ilişkilidir. Özellikle yoğun yağış
alan bölgelerde iyi bir saklama yöntemidir. Kuru ot ile kıyaslandığında
işletmede daha az alan işgal eder.
Silaj yapımında kullanılacak pek
çok bitki erken biçildiğinden üretici
tarlasını daha etkin bir şekilde değerlendirebilir, diğer bitkilerin ekilebilmesine olanak sağlar. Karma
yem teknolojisi bakımından yemde
homojenitenin sağlanması oldukça
önemlidir, silaj toplam hazır rasyon
(TMR) içinde rahatlıkla homojen
bir şekilde karıştırılabilir. Bu da,
hayvanın daha dengeli ve yeterli bir
şekilde beslenmesine olanak sağlar.
Kaliteli bir silaj, renk, koku ve lezzeti sebebiyle hayvanların iştahını
açar, sevilerek tüketilir.
Elbette silajın da bazı dezavantajları yok değil. Uygun koşullarda
yapılmayan silajda besin maddesi
kaybı oldukça yüksek olabilmektedir. Kalitesiz silajın depolanması
işletmede gereksiz alan kullanımı-
na neden olmaktadır üstelik silaj
için kullanılan alanlar ahırlar gibi
birden çok kullanım alanına sahip
değildirler. Silajlık bitkinin hasadı,
silajın depolanması ve uygulamada
kullanılması aşamasında özel ekipman gerektirir. Bu ekipmanların
ilk yatırımı yüksek olabilmektedir.
Kuru ota göre bir yerden bir yere
nakliyesinde de güçlükler yaşanabilir. Silo açıldıktan sonra raf ömrü
oldukça kısadır, hızlı bir şekilde bozulabilir. Ancak, kısa sürede tüketilebildiği için balya silajında bozulma problemi son derece azdır.
Hayvanlara verilecek silaj
miktarı, silajı yapılan
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
bitkinin çeşidi ve silajın
kalitesi özellikle de kuru
madde içeriği ile yakından
ilişkilidir. Silajın kuru
madde miktarı arttıkça
hayvana yedirilecek miktar
azaltılmalıdır. Kaliteli bir
silaj olduğu düşünülürse
6 aylık yaşı tamamlamış
hayvanlara günde 3-5 kg,
düvelere 10-15 kg, süt
ineklerine 20-25 kg’ a
kadar silaj verilebilir.
Elbette burada hayvanın kuru madde tüketim kapasitesi hesaplamada
kullanılan en önemli veridir ki; bir
süt ineğinin yaşama payı ortalama
kuru madde ihtiyacı canlı ağırlığının % 2-2,5’i olarak hesaplanır.
Buna göre; 500 kg canlı ağırlıktaki bir hayvanın yaşama payı kuru
madde ihtiyacı 10-12,5 kg arasında
değişmektedir. Bu ihtiyacın yarısının % 25 kuru madde içeriğine
sahip bir silajdan karşılanması istenirse; hayvana 20 kg silaj yedirilmesi gerektiği sonucuna varılır.
Geri kalan kuru madde ihtiyacı ise
kuru otlardan herhangi biri ile rahatlıkla karşılanabilir.
Peki, silajı hayvana yedirirken nele-
re dikkat etmeliyiz?
• Ruminantların beslenmesinde
selülozun etkisi oldukça önemlidir. Özellikle süt ineklerinde sütte
yağ içeriği doğrudan yemin selüloz
miktarından etkilenir. Bu yüzden
silaj ile beslemede selüloz oranı da
gözden kaçırılmamalıdır.
• Sağımdan hemen önce hayvanlara
silaj yedirilmemelidir. Silaj hayvanlara sağımdan sonra verilmelidir.
• Ahırda silaj depolanmamalı, uzun
süreli bekletilmemelidir. Aksi takdirde süte kokusu geçer.
• Kurudaki hayvanların beslenmesinde silaj kullanımı sınırlandırılmalıdır.
• Ruminant beslemede kullanılan
diğer yemler gibi mutlaka hayvana
alıştırılarak yedirilmelidir, miktar
yavaş yavaş arttırılmalıdır.
• Hayvana yedirilecek silaj miktarı belirli sınırlar dâhilinde olmalı,
kaba yem: kesif yem oranı göz ardı
edilmemelidir. Aksi takdirde hayvanın sağlığı ve verimi olumsuz etkilenir.
Yazımı son bir öneri ile bitiriyorum:
Süt sığırlarının
beslenmesinde sap
ve samanı mümkün
olduğunca kullanmayalım.
Hele ki hayvanın kuru
madde tüketiminin azaldığı
dönemlerde samandan
uzak durup kaliteli
kaba yem kaynaklarına
yönelelim. Yok, eğer illa
ki vazgeçemem diyorsanız
tokluk hissi vermesi
açısından günde 1,5-2
kg’ın üzerine çıkmayalım.
Samanın bir altlık-yataklık
malzemesi olduğunu
unutmayalım
Sağlıkla kalın.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
TARIM
Tohumun Toprakla Buluştuğu Ekim Ayı…
»» Hüzünle anılan sonbahar umuttur aslında, yeşermek için toprağa düşen bir
tohumun kalbinde. Umudun yeşermek için toprakla buluştuğu “Ekim” ayı, kelime
anlamı olarak da tarım ülkesi olduğumuzun oldukça güzel bir emaresidir.
Tohumla toprak buluşmadan evvel ise
yorgun ama gururlu emekçiler buluşur önce toprakla, binbir kaygı ama
yine umutla. Belki para eder bu seneki ürünü de, askerden dönecek oğlunun düğününü yapar şanıyla ya da
kızı üniversiteye başlayacaktır, ziraat
mühendisi çıkıp alacaktır babasının
yükünü omuzlarından, ama para
gerekir okumaya okutmaya. Olsun
mühendis çıkacaktır kızı hiç ürün
vermeyen bahçeyi yeşertecektir cevizle armutla elmayla, umuttur ektiği
elbet yeşerecektir ama önce kara toprak yola gelmelidir almalıdır tohumu
bağrına beslemelidir onu bilir ihtiyacı olanı. Hazırlar onu yavaş yavaş büyük buluşmaya, meşakatli ancak titiz
bir çalışma başlar usuldan…
Yorgun traktörünün arkasına bağladığı, bu senede değiştiremediği için
kaynakla parça eklettiği eski kulaklı
pulluğu ile cebelleşir güneşin alnında terinide katar toprağına, rahmet
diler bir yandan binbir duayla…
Eskiden çağıl çağıldı diye düşündü
gölgesinde dinlendiği söğüt ağaçının
dibinden akan cılız dereye bakarken
Mustafa amca, sonra devasa bacalarıyla tüten fabrika dumanını izledi
uzaktan. Fabrika kiralamış dedilerdi geçenlerde kahvede doğruymuş
kuruttu dereyi bi de kirletti eskiden
arkadaşlarıyla okuldan, tarladan
ahırdan kaçarak gelip yüzdükleri serinledikleri dereleri kokar olmuştu bi
süredir aslında fabrikadan daha önce
kaybetmişti eski duruluğunu sanki.
düştü yola. Diskli pullukla bi güzel
ufaladı o gün tarlasını, sonrasında bi
de tırmıklayıp, gübreyi ve tohumuda
attık mı tarlaya tamamdır bu iş artık
dedi karısına, yudumlarken bir yandan sarı kızın sütünden mayalanan
dumanı tüten yoğurt çorbasını.
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
Bilemezdi elbet kendi katkısını bu
kirliliğe. Devlet toprağını analiz ettirip kendini kayıt altına aldıran çiftçiye dönüme 2,5 TL teşvik verecek
dediler diye yaptırdığı toprak analizine bakarak, “Mustafa amca şu kadar gübre at sakın fazla atma gerek
yok” diyen kirpi saçlı gözlüklü dünkü oğlan, ilaç satan Ahmet Bey’den
daha mı iyi bilecekti ne kadar gübre
ilaç atacağını. Sonrasını düşünmedi
bu fazla kimyasallar nerelere gidiyor
diye hep toprakta mı kalacak sandı
acaba, içtiği ya da bir zamanlar arkadaşlarıyla yüzüp eğlendiği bu derelere ulaşamaz diye mi düşündü?
Daha hazır değildi toprak, iyice ufalamak gerek dedi bi sabah, erkenden
Ufalamak iyiydi de, ya o son zamanlarda tarlada kopan toz fırtınaları
sanki daha bi şiddetlenmiş gibiydi
hele o bi kaç yıldır sürerek düzelttiği karıklar bu sefer daha mı genişlemişti ne?
Bu sayıda edebiyat meraklısı bir
birey olarak durumu size farklı bir
dille anlatmaya çalıştım. Alışkın olduğumuz akademik dil bazen anlaşılmaz olabiliyor, ancak yaşadığımz
coğrafya ve yüzyılda uygun olmayan
toprak ve tohum yatağı hazırlama
tekniklerinin sonuçları gelecek dönemler için oldukça endişe verici bir
boyutta seyretmektedir.
10. Tarla Bitkileri Kongresi Gerçekleşti
»» 10-13 Eylül tarihlerinde Konya’da gerçekleştirilen “Türkiye 10. Tarla Bitkileri
Kongresi” ne Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ev sahipliği yaptı.
Kongreye Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden 750 akademisyen, araştırmacı ve özel sektör temsilcilerin
katıldı. Tarla Bitkilerinde Yetiştirme
Teknikleri, Bitki Besleme, Gübreleme ve Sulama, Genetik ve Islah,
Biyoloji ve Fizyoloji, Biyoteknoloji,
Hastalık ve Zararlılar, Mekanizasyon, Ürün Depolama, İşleme, Değerlendirme, Ekonomi ve Pazarlama
konuları ele alındı. Ayrıca Organik
Tarım, Tohumluk ve Teknolojisi
gibi konularda sözlü ve poster bildiriler kabul edildi.
Kongrenin açılış konuşmasını yapan
Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Ali Topal dört gün sürecek
toplantılarda tarla bitkileriyle ilgili
yeni çalışmaların ele alınacağını söyledi. Topal, Türkiye’de işlenen tarım
alanlarının yüzde 80’inden fazlasında tarla bitkileri üretiminin yapıldığını ifade etti.
Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Hakkı Gökbel ise Türkiye’de tarım alanında önemli ilerlemeler kaydedildiğini, üniversite olarak bu tür
kongrelerle gelişime katkıda bulunmaya gayret ettiklerini dile getirdi.
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanı Mehmet Babaoğlu da buğday, arpa, çeltik, Mısır ve
ayçiçeği gibi dünya ticaretinin ana
konusu olan ürünlerden oluşan tarla bitkileriyle ilgili çalışmaların çok
önemli olduğunu vurguladı. Suyu
daha az kullanan tarla bitkilerinin
geliştirilmesi ve su yokluğundan
en az etkilenir şekilde çalışmaların
yapılması gerektiğinin altını çizen
Babaoğlu, “Tarla bitkileri gıda açısından önemli ürünlerden oluşuyor.
Tarla bitkilerine önem vermemizin
yanında, kuru tarımı yeniden keşfetmemiz ve yağışın az olduğu böl-
Çin Ukrayna'dan Toprak Alıyor
»» Çin birkaç yıl içinde Ukrayna'da 3 milyon hektarlık
ekime elverişli toprak satın alacak.
Çin Devlet Tarım şirketi Ukrayna arasında varılan anlaşma uyarınca,
Çin birkaç yıl içinde Ukrayna'da
3 milyon hektarlık ekime elverişli
toprak satın alacak. Satın alınacak
tarım toprağı İsrail ve Hollanda'nın
yüzölçümünden büyük.
Çin Devlet Tarım şirketi Xinjiang
Production and Construction Corps.
ve Ukrayna KSG Agro şirketi arasında varılan bir anlaşma uyarınca, Çin
birkaç yıl içinde Ukrayna'da 3 milyon hektarlık ekime elverişli toprak
satın alacak. Söz konusu topraklar
Ukrayna'nın Dnipropetrovsk bölgesinde bulunuyor.
Bölge Zengin Tahıl
Üretimiyle Tanınıyor
Yine bilemezdi elbet su ve rüzgâr
erozyonunun bu genel emareleri.
Nasıl ki sinsi bir hastalık vücudu usul
usul ele geçirirse, erozyonda toprağını elinden almak üzereydi. Bu kadar
ağır işlemeye, sömürülmeye, kirlenmeye dayanacak belkide sadece bi
kaç yıllık ömrü kaldığını umudlarını
ektiği o kara toprağının…
gelerde suyu daha fazla toprakta
depolamayı geliştirmemiz gerekiyor.
Kaliteli ürüne önem vermeliyiz. KOP
bölgesinde yeni su kaynağı getirme
ve mevcut suyu en uygun şekilde
kullanma konusunda son üç yıldır
ciddi çalışmalara imza atıldı. Bu yıl
içinde KOP’la ilgili 5 yıllık bir eylem
planı ortaya çıkacak” diye konuştu.
Kongrenin kapanışında bir sonuç
bildirgesi yayımlandı. Bildirgede
tüm tarla bitkilerinde suyu daha az
tüketen ve kuraklığa dayanıklı çeşitler üzerindeki çalışmalara ağırlık
verilmesi kararı çıktı.
11
Bu anlaşmanın ilk adımı olan ve
toplam değeri 2.6 milyar dolar
olan Ukrayna - Çin gıda işbirliği
programı Ağustos sonundan itibaren yürürlüğe girdi.
Birkaç yıllık bir zaman dilimi içinde Çin şirketinin mülkiyetine geçecek olan toprak miktarı, Ukrayna
tarıma elverişli topraklarının %
7'sini oluşturuyor.
Ukrayna sınırları içinde Çin şirketi tarafından denetlenecek olan
bu topraklar, Hollanda'nın ya da
İsrail'in yüzölçümünden de büyük.
Dünyada tarıma en elverişli toprak
olarak bilinen "kara toprak"ların %
30'una sahip olan Ukrayna ise bu
alışverişle avantajlı duruma geldiği
kanısında.
Özel mülkiyette bulunan KSG Agro
şirketi çoğunluk hisse sahibi Szerhij Kasanov, Ukrinform'a yaptığı
açıklamada Ukrayna'nın Çin'le
yaptığı anlaşmayla çok büyük bir
pazara tarım ürünleriyle girme
şansını yakaladığını vurguluyor.
Çinli uzmanlar ise, Çin'de tarıma
elverişli toprakların yetersizliği ve
yüksek nüfus nedeniyle böyle bir
yol tercih ettiklerini belirtiyorlar.
Planlara göre Çin uzun vadede
Çinli nüfusun tarım ve gıda ihtiyaçlarını, başka ülkelerdeki ancak
mülkiyeti kendine ait tarım alanlarındaki üretimle karşılayacak.
Ukrayna topraklarını satın alma
konusunda Arap ülkeleri de görüşmeler yapıyorlar. Açıklamalara
göre geçtiğimiz yıllarda Libya da
Ukrayna'dan 250 bin hektar toprak satın aldı.
Traktör Satışları Azaldı
»» Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği
(TARMAKBİR) verilerine göre 2013 Ağustos ayında
3.037 adet traktör üretildi. Üretim bir önceki yılın
aynı ayına göre yüzde 226 artış sağladı. Yılın ilk sekiz
ayında ise 34.548 adet traktör üretildi. Geçen yılın
yarısına göre imalat yüzde 11 oranında azaldı.
2013 Ağustos ayında 3.791 adet traktörün bayilere satışı gerçekleşti.
Bayilere satılan traktör miktarında bir önceki yılın aynı ayına göre
yüzde 75 artış oldu. Yılın ilk sekiz
ayında 29.894 adet traktörün bayiye satışı gerçekleştirken, geçen
yılın ilk yedi ayına göre satışlar
yüzde 8,7 azalma oldu.
2013 Temmuz ayında 4.574 adet
traktör iç pazarda satışı gerçekleşti. Satışlar bir önceki yılın aynı
ayına göre yüzde 19,3 artış sağladı.
Yılın ilk yedi ayında 26.484 adet
traktör satışı gerçekleştirken, geçen yılın aynı dönemine göre satışlarda yüzde 11,6 düşüş yaşandı.
2013 Ağustos ayında 789
adet traktör ihraç edilirken,
ihracat bir önceki yılın aynı
ayına göre yüzde 11 arttı.
Yılın ilk sekiz ayında ise
9.476 adet traktör ihracatı
gerçekleşirken, geçen yılın ilk yedi
ayına göre ihracat %9,6 azaldı.
Orta Anadolu İhracatçıları Birliği
resmi istatistiklerine göre sektörün, Türkiye makine ihracatında
22 adet alt makina ürün grubu
arasında 7. sırada yer aldı. 2013
yılında ilk 8 ayda traktör aksam ve
parçaları hariç 414 Milyon dolar
değerinde traktör ve ekipman ihracatı gerçekleşti.
Organik Tarım Destekleme Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğ Yayımlandı
Organik Tarım Destekleme ödemesinden faydalanmak isteyen çiftçiler, 13/1/2014 tarihinden itibaren
28/3/2014 günü mesai saati bitimine kadar OTD başvuru dilekçesi ve uygunluk belgesi ile ÇKS’de
kayıtlı oldukları il/ilçe müdürlüklerine başvurmaları gerekmektedir. Uygunluk belgesi’ni başvuru
sırasında getiremeyen çiftçilerin
başvurusu alınır. Ancak, bu durumda olan çiftçilerin bu belgeyi
28/3/2014 tarihine kadar teslim
etmeleri zorunludur. Bu tarihten
sonra verilen uygunluk belgesi kabul edilmez ve yapılmış olan başvuru geçersiz sayılır. Çiftçilerin
uygunluk belgesini almak üzere
sözleşmeli olduğu yetkilendirilmiş kuruluşa müracaatı esnasında
2014 üretim sezonuna ait ÇKS belgelerini vermeleri esastır. Tebliğ,
10 Eylül 2013 tarih ve 28761 sayılı
Resmi Gazetede yayımlandı.
12
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
Fidan Üretiminde ‘Bir Başarı Öyküsü’
»» Kooperatifçilikle kazanç sağlamanın en doğru yol olduğuna inan insanlarla, bölgesinin hem ekonomik hem
sosyal gelişimini sağlayan, son yıllarda özellikle yaptığı ihracatlarla gündeme gelen, ülkemizin en eski ve en büyük
kooperatiflerinden biri olan Bademli Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, tüm koopeatiflerimize örnek teşkil
ediyor. Fidan Üreticileri Alt Birliği ve Bademli Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Selçuk Bilgi
ile Türkiye’de fidancılık sektörü, kooperatifçiliği ve ‘Kooperatifin’ başarı öyküsünü konuştuk.
Röportaj:
Emel Tuğrul
Meyve bahçesi
kurucuları, özellikle
çeşit seçimini
en iyi şekilde
yapmalıdırlar.
Pazar değeri
yüksek olan,
bölgesinde
pazarlamasını
kolaylıkla
yapabileceği,
iklimine ve
toprağına uygun
tür-çeşitleri
seçmelidir.
Bahçenin en iyi
şekilde bakımını
öğrenmeli ve
kendi evladı gibi
ağacına bahçesine
bakmalıdır.
Köy-Koop Haber - Genel olarak ülkemizde fidancılığın durumunu
değerlendirir misiniz? Fidancılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
M. Selçuk Bilgi - Meyve fidancılığı
küçük arazilerde yoğun emek verilerek yapılan bir aile ziraatıdır. Günümüzde ülkemizin 49 ilinde yetiştirilmektedir. 2009 yılında 5553 sayılı
Tohumculuk Kanununa dayanılarak
çıkarılan “Meyve Fidanı ve Üretim
Materyali Sertifikasyonu İle Pazarlaması Yönetmeliği’nin uygulamaya konulması ile fidancılık ülkemizde gelişme göstermiş ve daha ciddiye alınarak
yapılmaya başlanmıştır. Tüm bu kanun ve yönetmelikler ile bu işi ciddi,
dürüst ve ata mesleği olarak yapanlar
ayakta kalabilecek diğer merdiven altı
kaçak üretim yapanlar elenecektir. Şu
anda uygulamada ufak tefek aksamalar mevcuttur. Ancak aşılamayacak
bir zorluk yoktur.
Bakanlığımızın fidan üreticisi ile daha
fazla bilgi alış verişi içerisinde olması
gerekmektedir. Bazı saha uygulamalarında sıkıştığımız noktalar olmaktadır. Tüm olumsuzlukların atlatılması
durumunda fidancılık büyük gelişme
gösterecektir. Çünkü ülkemiz gerek
iklimi gerek toprak yapısı nedeniyle
fidancılığa çok müsaittir. Bu mevzuatların altyapısı ve uygulama sistemi
yeni yeni kendini göstermiş olup birkaç yıl içinde ülkemiz büyük kapama
meyve bahçelerine sahip olacaktır. Bu
da ülkemizdeki meyveciliğin büyük
ölçüde gelişmesini sağlayarak ithalatın gerilemesini ihracatımızın büyümesini sağlayacaktır.
K.K. - Fidan üretiminde önemli
unsurlar ve karşılaşılan sorunlar nelerdir?
S. B. - Fidan üretiminin en önemli üretim girdisi anaç ve aşı gözüdür.
Mevzuatlarımızın yeni oluşması nedeniyle şu anda mavi etiketli sertifikalı
fidan üretimi yapabilmemiz için gerekli 3 nolu damızlık parsellerimiz bulunmamaktadır. Dolayısıyla üreticiler,
menşei sertifikası olmayan ağaçlardan
alınan üretim materyalleri ile üretim
yapmaktadır. Bu da üreticilerin ismine doğru fidan üretiminde sıkıntılar
yaratmaktadır. Bu sıkıntı ayrıca meyve bahçesi kurucusunu da etkilemektedir. Bunun yanı sıra bahçe kurucusu
tam randımanlı olarak da devlet desteklerinden yararlanamamaktadırlar.
Diğer bir sorunumuz ise piyasada tutulan meyve çeşitlerinin bazılarının
ülkemizdeki meyve tescil listesinde
bulunmamasıdır. Bu nedenle tescil
listesinde bulunmayan çeşitlere sertifika alamamakta dolayısıyla üretim
gerçekleştirememekteyiz. Ancak bahçe kurucuları meyvesi tutulan çeşitleri istemektedir. Şuanda üretimini
yaptığımız çeşitleri Hollanda, İtalya,
Fransa gibi ülkeler 15 sene önce üretmekteydi. Kısacası yeni meyve çeşitlerini ülke olarak çok geriden takip
etmekteyiz. Biz fidancılar bu ülkelere
gidip yeni çeşitlerin analizi yapsak bile
ülkemizdeki bazı prosedürler nedeniyle bunların sertifikalı üretimlerini
yapmak senelerimizi almaktadır.
K.K. - Sektördeki ithalat ve ihracat durumunu açıklar mısınız?
S.B. - Maalesef fidancılıkta ihracatımız çok yüksek seviyelerde değil. Son
dönemlerde özellikle Türk Cumhuriyetlerine bazı ihracatlarımız olsa da
yeterli seviyede değildir. Diğer ülkeler Türk Cumhuriyetlerindeki paza-
rı keşfetmiş olup önümüze geçmeye
başlamışlardır. Dolayısıyla kendimizi
en kısa zamanda bu ülkelere ürettiğimiz fidanlarla kanıtlamalı ve bu pazarı
kimselere bırakmamalıyız. Türk Cumhuriyetlerin dışında ABD, Almanya,
Arnavutluk, Danimarka, Bulgaristan,
Fransa, Irak, İtalya, Mısır, Nijerya,
Rusya, Ürdün gibi ülkelere de fidan
ihracatı yapılmıştır. Bu işin ciddiye
alınıp yapılması ve gereken desteğin
verilmesiyle fidan ihracatımızın artması kaçınılmazdır. Bu konuda da
dünyaya önder olabilecek konumdayız.
Sektörümüzde fidan ihracatı gerçekleşmekteydi. Son çıkan 5553 sayılı
yasa ile bunlar önemli ölçüde azalmıştır. Piyasada çok Üstün Kabul gören
meyve çeşitlerini kurmak için bazı
yatırımcılar ithal etmektedir. Bu çeşitlerin anaç tescil listesinde yayınlanıp aşı gözleri ülkemize getirilip fidan
yetirilirse ithalatın önüne geçilebilinir
diye düşünmekteyiz. Örneğin anaç
ithalatında laboratuar ortamında yetiştirilen fidanların ithalatı yasaklandığından ülkemizde bu konuda ciddi
yatırımlar yapmış olan önde gelen laboratuarlar dar boğaza girmiştir.
K.K. - Fidan alırken dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
S.B. - Fidanı öncelikle kaynağından
alınmalıdır. Üreticiden alınması yaşanılan sorunları sıfıra indirir. Çünkü
fidan üreticisi kendi ürettiği fidanı en
iyi bilendir. Fidan üreticisi hem iyi bir
fidancı hem de iyi bir meyveci olmak
zorundadır. En çok yaşanan problemler ismine doğruluk ve tutmama problemidir. İsmine doğruluğun garantisi
üreticinin kendisindedir. Bir sorun
çıksa bile aşı gözünü nerden temin
ettiğini bilebilir ve gereken önlemini
alır. Fidan tutmama sorunu genellikle bahçe kurucularının açık köklü
fidanı dikmenin koşullarını çok fazla
bilmemesinden kaynaklanır. Gene fidan üreticisi
fidanının yetişme koşullarını, iklim-toprak uyum
koşullarını en iyi şekilde
bildiği için müşterisini en
iyi şekilde yönlendirebilir.
Tüm bunların yanı sıra
sertifikalı fidan alınması
en önemli unsurdur.
K.K. - Meyve bahçesi
kurmak isteyen üreticilere neler tavsiye
edersiniz?
S.B. - Meyve bahçesi kurucuları, özellikle çeşit
seçimini en iyi şekilde yapmalıdırlar.
Pazar değeri yüksek olan, bölgesinde
pazarlamasını kolaylıkla yapabileceği, iklimine ve toprağına uygun türçeşitleri seçmelidir. Bahçenin en iyi
şekilde bakımını öğrenmeli ve kendi
evladı gibi ağacına bahçesine bakmalıdır.
K.K. - Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi hakkında genel
bilgi verir misiniz?
S.B. Kooperatifimiz 1968 yılında 20
üreticinin bir araya gelerek oluşturduğu
bir kuruluştur. Ancak 1/01/1971 tarihine gelinceye kadar hiçbir faaliyette bulunmamıştır. 10/08/1970 yılında yeni
çıkan 1163 sayılı yasayı intibak etmek
için genel kurulunu toplamış, intibakını
yaptıktan sonra 1/01/1971 yılında aktif
olarak faaliyetlerine başlamıştır.
Bademli’nin mitolojideki ismi Potamia’ dır. İzmir ili Ödemiş ilçesine bağlı
Aydın dağlarının Kuzey eteğinde dört
derenin delta yaptığı yerde kurulmuş
eski bir yerleşim birimidir. İklimin
beldemize sunduğu avantajlardan kaynaklanan zengin endemik bitki çeşitliliği kendiliğinden oluşmuştur.
Faaliyete başladığımız günden bugüne 45 yılı doldurmanın, bugün meyve fidancılığında Türkiye'ye ve Türk
Cumhuriyetlerine, Orta Doğu'ya hitap
etmenin yapmış olduğumuz, altyapı
tesisleri ve tarım sanayileri ile Bademli' nin üreten gücü olmanın haklı gururunu yaşamaktayız.
Beldemizde dedelerimizden kalma
zeytin, incir, asma, kestane, ceviz
yetiştiriciliği vardı. 1950’li yıllarda
rutubetin ve cephenin oluşturduğu
imkânlarla kiraz, erik, kayısı, şeftali gibi meyve fidanlarını tohumdan
ekerek aşılama yöntemleri ile kendi
ev bahçelerimizde 500-1000 adet fidan yetiştirmekte ve kendi ihtiyacını
karşılamaya başlayan köylümüz 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karanti-
na Kanunu’na dayanarak yetiştirmeye
başlamış olduğumuz fidanların kendi
iç pazarlarımızda (İzmir ve Aydın ilinin ilçe, belde ve köylerinde) satarken
zaman içerisinde 1970’li yıllarda Ege
Bölgesi il ve ilçelerine, 1980’li yıllardan sonra ise Türkiye’nin her yerinde
yetiştirmiş olduğumuz fidanlarımızı
bu kanun çerçevesinde pazarlamaya
çalıştık.
Bugün ülkemizde meyve veren ağaçların %60’ı Kooperatifimizin kayıtlarından geçerek dikildiği düşünülmektedir.
K.K. - Kooperatifinizin faaliyetleri nelerdir?
S.B. - Kooperatifimizin faaliyet alanları;
1- Zeytin ve zeytinyağı üretim imalat
şişeleme ambalajlama ve pazarlama
2- Meyve fidanı yetiştirmek meyve
bahçesi kurmak
3- Süt toplama ve Süt işleme tesisleri
4- Meyve soğuk hava depoları ve ambalaj ve pazarlama organizasyonu
5- Doku kültürü laboratuvarı ile (virüsten ari) üretim
6- Bitki ıslahı
7- Damızlık kalem ve anaç tesisleri
kurmak
8- Süs ve süs bitkileri üretmek
K.K. - Kooperatifte hangi fidanları yetiştiriyorsunuz?
S.B. - 2012-2013 Yılı Dış Mekân Süs
Bitkisi Üretimlerimiz:
Bitki Grubu
Miktar
Ağaç Grubu
1.325.000
Çalı Grubu
5.380.000
İbreliler Grubu
1.225.000
Selvi Grubu
750.000
Mazı Grubu
250.000
Ortaklarımızın 2012 Yılı Meyve Fidanı
Üretim Miktarları:
ÇEŞİT
ADET
ELMA
3114094
KİRAZ
1039915
ARMUT
980479
ERİK
882585
NAR
16700
ŞEFTALİ
677380
AYVA
549374
BADEM
VİŞNE
NEKTARİN
ZEYTİN
NARANCİYE
DUT
MUŞMULA
TRABZON HURMASI
97265
215799
66055
6255
20650
101985
50445
212530
CEVİZ
12700
KESTANE
30300
KAYISI
797560
İNCİR
6150
TOPLAM
8878212
Köy-Koop Haber Ekim 2013
TARIM
K.K. Kooperatif-Ortak ilişkisi hakkında bilgi verir misiniz?
Kooperatifimiz ortaklarının tohum, anaç,
aşı gözü, gübre, hayvan yemi, zirai ilaç
vb. tarım girdilerini en iyi şekilde temin
etmektedir. Ayrıca fidancılık yapan ülkelerdeki teknolojik gelişmeleri izlemekte ve
ortaklarımızın üretmiş oldukları ürünleri
iç ve dış pazarlarda pazarlamalarına yardımcı olmaktadır. Bunun yanı sıra ortaklarımıza çeşitli ülkelerdeki üretim tekniklerini, sertifikasyon şeklini göstermek ve
yeni meyve çeşitlerinin analizini yapmak
için eğitim amaçlı yurtdışı gezileri düzenlemekteyiz.
Zeytin-zeytinyağı
Kooperatifimiz ortaklarımızın üretmiş olduğu zeytin ve zeytinyağı konusunda da
yatırımlar yapmış, sofralık zeytin, natürel
ve organik zeytinyağı üretmektedir.
Hayvancılık
Hayvancılık yapan ortaklarımıza yem
girdilerini sağlamakta ve veterinerlik hizmetleri vermekteyiz. Süt üreticisi ortaklarımızı hayvan barınaklarının yanı sıra
sağım ünitelerini yapıp ürettikleri süt oranında soğutucu tank koyarak soğuk süt
zincirini oluşturduk. Üretilen bu sütleri
de süt işleme tesisimizde yoğurt, ayran,
pastörize süt ve mamul madde olarak satmaktayız. Artan sütü ise soğuk süt olarak
pazarlamaktayız.
Fidancılık
Hızla büyüyen şehirlerimizin yeşil alan
bakımından gelişmesini sağlamak için fidancılık bölümümüzden ayrı bir bölüm oluşturarak büyük şehirlerimizin
yeşillendirilmesinde ihtiyaç
olan bitkileri (süs bitkisi)
üretmek ve bu konuda ithalatın önüne geçmek için bu
alanda yatırım yapmış aynı
zamanda ortaklarımızı yönlendirmekteyiz.
Meyve fidanının pazarı konusunda çeşitli araştırmalar yapmış, 1985 yılından bu
yana Ortadoğu ülkelerine
(Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak
gibi) meyve fidanı ve süs bitkisi ihracatı yapmaktayız.
2005’ den bu yana ise ortaklarımızın ürettikleri meyve fidanı ve süs bitkisinin dünyadaki gelişmesini takip ederek
gerekli alt yapı yatırımlarını
yapmaktayız.
Kooperatif olarak Doku Kültürü Laboratuvarı, soğuk
hava depoları, anaç kalem
damızlıkları ve ülkemizde
yetişen endemik bitkilerin
ıslahları konusunda yatırımlar yapmış ve
yenilikleri takip etmeye çalışmaktayız.
Meyvecilik/ meyve ambalaj, tasnif
ve paketleme tesisi
Ayrıca meyvecilik yapan ortaklarımızın
meyvelerini değerlendirmek, iç ve dış pazarda satışlarını gerçekleştirmek için yaş
meyve ambalaj, tasnif ve paketleme tesisini kurmuştur. Bununla ilgili pazarlama
çalışmalarını yaparak yetiştirmiş olduğumuz ürünleri Ortadoğu ülkelerine ve
Rusya Federasyonuna pazarlamaktayız.
Ortaklarımızın ürünlerini ulusal düzeydeki açılan ihalelere katılmak ve ürettikleri
ürünleri yurtiçinde pazarlamaktayız. Ayrıca kamu ihale kurumunun 3/A maddesine göre de satış yapmaktayız.
Sertifikasyon
Bilindiği üzere önceden 308 sayılı Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanun’a dayanılarak fidan
üretimi gerçekleşmekteydi. Daha sonra
Hollanda, Fransa ve İtalya’da uygulanan
ulusal sertifikasyon sistemine uyularak
308 sayılı kanun 5553 sayılı Tohumculuk
Kanunuyla değiştirilmiştir. Böylece AB
uyum yasaları çerçevesinde kanunumuz
yenilenmiş ve mevzuat alt yapısıyla ulusal sertifikasyon sistemimiz kurulmuştur.
Yeni kurulan sistemimiz, 1-2-3 numaralı
damızlık ünitelerden oluşmaktadır. Buna
bağlı olarak da 2 farklı sertifikalandırma
mevcuttur.
1.si standart fidan sertifikasyonu; bu
sertifikasyonda fidanın ismine doğruluğu
üretici tarafından garanti edilen, kalem ve
anaç menşei sertifikası olmayan damızlık
parsellerden temin edilerek üretilen fidandır. Bu fidanların kontrolü, bakanlık
tohumluk kontrolörleri tarafından yapılmaktadır.
2.si sertifikalı fidan; sertifikalandırılmış 3
numaralı damızlık ünitelerinden elde edilen kalem ve anaçla üretilen fidanlardır.
Bu kapsamda otakların sertifikalı fidan
üretimi sağlanmaktadır.
Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin
yanında, Fidan Üreticileri Alt Birliği
(FÜAB) Yönetim Kurulu Başkanlık görevini sürdüren Selçuk Bilgi’den FÜAB hakkında bilgi aldık.
K.K. - Fidan Üreticileri Alt Birliği
ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?
Kaç üyesi bulunmakta ve hangi illerde örgütlenmiştir?
S.B. - Birliğimiz 13.03.2008 yılında, fidancılık sektöründe faaliyet gösteren
gerçek ve tüzel kişiler tarafından oluşan
üreticilerin bir araya gelerek, mesleki dayanışma ve mesleki faaliyetlerinde bulunanların ekonomik ve sosyal haklarının
korunmasını sağlamak ve mevzuatla ilgili
verilen görevleri yerine getirmek amacıyla kurulmuştur. Birliğimizin şu anda 542
üyesi bulunmaktadır.
13
Kuruyan Göller İçin Uluslararası Buluşma
»» 4 Kıtadan Aktivistler ve Akademisyenler, Kuruyan Göller için
17-18 Eylül’de Burdur’da bir araya geldi.
Doğa Derneği, 2007’den bu yana
sürdürdüğü “Burdur Gölü’nü
Kurtarma Projesi” kapsamında, 17-18 Eylül 2013 tarihlerinde, Vaillant’ın desteğiyle,
Burdur’da “Kuruyan Göller İçin
Uluslararası Buluşma” başlığıyla uluslararası bir toplantı
düzenledi. İki gün süren toplantıya, Orta Asya, Afrika, Ortadoğu, Balkanlar’dan, Türkiye
de dahil olmak üzere 10 ülkeden
akademisyen, kamu kurumu ve
doğa koruma örgütü temsilcisi
19 bilim insanı katıldı.
Dünyada ve özellikle ülkemizin yakın çevresinde göllerin
kurumalarının sebep ve sonuçlarına, bunun yanı sıra, kurumakta olan gölleri korumak için
uluslararası ölçekte yürütülen
çalışmalara dair bilgi ve deneyim paylaşımında bulunularak
ortak çözüm üretilmesinin hedeflendiği toplantı Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi Konferans
Salonu’nda gerçekleşti.
Akdeniz bölgesi 1900
yılında sahip olduğu
sulak alanların yaklaşık
yüzde 50’sini kaybetti
Akdeniz Sulak Alanlarının Korunması Araştırma Merkezinden Dr. Christian Perennou;
tarımsal sulama amaçlı sondaj
kuyularının yer altı suyunu
tükettiğini, barajların dere ve
akarsuların göllere taşıdığı yüzeysel suyu azalttığını, bunun
sonucunda başta Göller olmak
üzere tüm Akdeniz'de sulak
alanların kurumaya başladığı
bilgisini vererek, "Akdeniz bölgesi 1900 yılında sahip olduğu
sulak alanların yaklaşık yüzde
50'sini kaybetti. Türkiye yanlış
su ve tarım politikaları nedeniyle Avrupa'da sulak alan kaybının en çok yaşandığı ve tarımda su tüketiminin en çok arttığı
ülke" ifadesini kullandı.
Doğa Derneği Genel
Müdürü Engin Yılmaz
ise Türkiye'de ve
dünyada yüzyıllardır
var olan göllerin son
60 yıldır benzer yanlış
tarım ve su politikaları
nedeniyle yok olduğunu
söyledi.
Göllerin yaşatılmaması durumunda göllere bağlı hayatını
sürdüren balıkların, kuşların,
insanların ve diğer canlıların da
yaşamlarını yitireceğini anlatan
Yılmaz, "Türkiye'den Kenya'ya,
Ürdün'e ve Yunanistan'a göllerimizi kurutan yanlış tarım ve
su politikalarına karşı, derelerin göllere özgürce akmasına
olanak vererek su döngüsünün
bütünselliğini koruyan, göllerimizin 'su hakkı'nı tanıyan, yörenin şartlarıyla uyumlu tarımsal
üretime dayalı alternatif politikaları hayata geçirmekten başka çaremiz yok" diye konuştu.
Burdur Gölü
Burdur Gölü'nü Kurtarma Projesi Koordinatörü Ayşe Sargın
da gölleri yaşatmanın tek yolunun doğayla uyumlu yaşam
ve üretim biçimlerinin hayata
geçirilmesi olduğuna işaret etti.
Burdur'da yörenin iklim ve su
şartlarına uygun az su tüketen
ya da yağmura dayalı tarımsal
ürünlerin yetiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Sargın, "Tarımda tasarruflu sulama sistemleri
kullanılmalı, gölleri besleyen
derelerin üzerine baraj yaparak
Göle su akışı kesilmemeli, hali
hazırda var olan barajlardan
göllere 'hakkı' olan su düzenli
verilmeli" diye konuştu.
Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya ise Burdur
Gölü'nün kurumasını önlemek
için henüz somut adımların
atılmadığını kaydetti. Belediye
olarak gölü kirleten unsurları
ortadan kaldırdıklarına dikkati
çeken Akkaya, arıtma tesisini
devreye soktuklarını, bu sayede Göle kirli suyun gitmediğini
belirtti.
‘Kuruyan Anadolu’
Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) verilerini değerlendiren 4 kıtadan 19 bilim
insanının hazırladığı 'Su Raporu' ana başlığı adı altında yayınlanan ve toplantı öncesinde
basın mensuplarına dağıtılan
'Kuruyan Anadolu' raporuna
göre Kuruyan Anadolu' raporuna göre Türkiye'nin en büyük
su kaynakları Eğirdir ve Burdur
gölleri kuruyor, Kovada Gölü
ise birkaç yıl içinde kuruyacak.
Raporda, Isparta için en büyük
riskin Eğirdir Gölü'nde olduğu
kaydedildi. Gölün kurumaya
yüz tutmasının yanı sıra Kerevit
varlığının da tehlikede olduğu
açıklandı.
Su Raporu'nun Burdur Gölü'
nün kurumasıyla ilgili tespitinin isabetli olduğunu değerlendirmesini yapan Eğirdir Su
Ürünleri Enstitüsü eski Müdürü Biyolog Sedat Karakoyun,
"Raporun en doğru tarafı Burdur Gölü'nün kurumasıyla ilgili
bölümü. Kuruma alarmı veriyor. Burdur Gölü'nden beslenen
köylerde yaklaşık 10 bine yakın
su kuyusu var. Sulama için suyu
pompalıyorlar. Bu nedenle Burdur Gölü'nü kaybediyoruz, ciddi tehlike var." diye konuştu
Raporda Eğirdir Gölü'nün de
kurumaya başladığı, Kovada
Gölü'nün ise birkaç yıl içinde
kuruyacağının belirtildiğine değinen Karakoyun, "Bunlar çok
iddialı tezler. Eğirdir Gölü'nde
geçmişte su seviyesi 4 metre
düştü ve yeniden 4 metre yükseldi. Büyük bir kayıp olmadı.
Dolayısıyla su bütçesiyle ilgili
bir sıkıntı yok. Gölhisar İlçesi
başta olmak üzere çevresinde
yılda en az 15 defa tarımsal ilaçlama yapılıyor. Buradaki tarımsal atıklar göl suyuna ve yeraltı
sularına karışıyor. Eğirdir ve
Kovada göllerinin sorunu kuruma değil. Su bütçesiyle ilgili
sorun yok. Asıl sorun, suyun
kalitesi, tehlike bu. Dikkat çekilmesi gereken konu budur."
açıklamasında bulundu.
Hazırlanan raporda, Türkiye’deki su
alanlarıyla ilgili şu çarpıcı bilgiler yer alıyor:
• Son 50 yılda 6 kentte 36 göl tamamen kurudu,
• 14 göl kuraklık tehlikesi altında,
• Son 60 yılda 2 milyon hektar sulak alan kurudu,
• Burdur Gölü’nün sadece 2012’de kaybettiği su miktarı
3 milyar damacanadan fazla,
• 20 yıl önce ‘altı deniz’ denilen Konya Havzası’nda su
seviyesi her yıl 1.5 metre düşüyor,
• Çok su tüketen tarım politikaları ve suyun doğal
döngüsüne barajlarla müdahale eden su politikaları,
Türkiye’de ve dünyada göllerin yok olmasına yol açan en
önemli faktör.
14
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
AB ve TARIM
Konya Şeker Ödüle Doymuyor
»» Uluslararası Güvenilir Gıda Derneği'nin İstanbul Yıldız Şale Sarayı'nda
düzenlediği Uluslararası Güvenilir Gıda Zirvesi’nde bağımsız seçici kurulun
incelemelerinden tam not alarak başarıyla geçen Konya Şeker 8 ayrı dalda ödüle
layık görüldü.
Gecede ‘Uluslararası Başarı Ödülü'
yüzde 100 Anadolu sermayesi olduğu için Konya Şeker'e, ‘Güvenilir
Marka Ödülü' Konya Şeker'in gıda
markası Torku'ya, En Doğal Gıda
Üretimi Ödülü' tüketiciye “tohumdan sofraya Konya Şeker güvencesiyle ürünler ” sunduğu için ‘Konya Şeker'e, ‘En İyi Ambalaj Ödülü'
Torku Tereyağı Kasesi'ne, ‘En İyi
Sosyal Sorumluluk Projesi Ödülü'
Konya Ovası'na Türkiye nüfusu kadar ağaç dikme hedefi ile yola çıktığı ve bugün 10 milyon ağaç diktiği
sosyal sorumluluk projesiyle Konya
Şeker'e, ‘İnovasyon ve Ar-Ge Ödülü' şeker pancarı tohumu işleyebilen, kaplama teknolojisini kullanan
ilk ve tek firma olan Konya Şeker
iştiraki Beta Ziraat'e, ‘Güvenilir
Gıda Ödülü' Konya Şeker'in hayata
geçirdiği dünyanın en büyük Et-Süt
Entegre Tesisi Panagro'ya, ‘Yenilikçi Gıda Teknolojisi Ödülü' de bu tesiste yer alan ‘Beyaz Peynir Üretim
Hattı'na' verildi.
Zirvede güvenilir gıda
masaya yatırıldı
Uluslararası Güvenilir Gıda Derneği (UGGD) tarafından dördüncüsü
düzenlenen Uluslararası Güvenilir
Gıda Zirvesi'nde ödül töreni önce-
sinde “Tarladan Sofraya Güvenilir
Gıdanın Sektör Boyutu” ele alındı.
İstanbul Yıldız Şale Sarayı'nda organize edilen zirvede yerli ve yabancı
çok sayıda firma temsilcisi bir araya
geldi. Zirvenin ardından güvenilir
gıda konusunda öncü olan firmalara
ödül verildi. Uluslararası Güvenilir Gıda Zirvesi'nde 'Güvenilir Gıda
Sağlıklı Yaşam' ana teması ile sektörün geleceği masaya yatırıldı.
Ödülleri Toplayan Konya
Şeker'de Hedef Dünya
Markası Olmak
Tarım-sanayi
entegrasyonunu
sağlayarak istikrarlı büyümesini
sürdüren ve tüm dünyaya örnek
olan Konya Şeker, Uluslararası
Güvenilir Gıda Zirvesi'nde ödülleri
topladı ve rotasını dünyaya çevir-
di. Türkiye'de yerel bir şirketten
Türkiye'nin tarımsal sanayi devine
dönüşen Konya Şeker, bağımsız
kurum ve kuruluş tarafından yapılan araştırmalarda da her yıl en
başarılı firmalar arasında gösteriliyor. ISO 500'de bu yıl 5 basamak
birden yükselen ve ilk 50'de yerini
sağlamlaştıran tek kooperatif şirketi Konya Şeker olurken, kurum ilk
100 şirket arasında da tarım sektörünü tek başına temsil ediyor. Son
13 yılda gerçekleştirdiği yaklaşık
1.8 milyar dolar tutarındaki fiili yatırım ile 30 üretim tesisini tamamlarken faaliyet alanını tarım, gıda,
kimya, enerji ve turizmden oluşan
beş ana sektöre çıkaran, Konya Şeker, yatırımlarını sürdürüyor İSO
500'deki sıralamasının yanı sıra
Capital Dergisinin 16 yıldır düzenli
olarak gerçekleştirdiği Türkiye'nin
en büyük 500 şirketi araştırmasına
göre 16 sıra birden yükselerek listeye 84'üncü sıradan giren Konya Şeker, Türkiye'nin net satışlara göre
en büyüklerinin sıralandığı “Fortune 500” listesinde de ilk 100'de 20
sıra birden ilerleyerek 70'nci sıraya
yükseldi. Tarımın amiral gemisi
olan Konya Şeker'in 2023 yılı hedefini dünyanın ilk 5 gıda şirketinden
biri olmak.
Konya Şeker’den Besilere Özel Mısır Gevreği
»» Konya Şeker bünyesindeki Çumra'da faaliyete geçen tam otomasyonlu Yem
Fabrikası tarafından, öğütülmüş mısırın 185 derecede pişirilmesiyle elde edilen
ve cips görünümünde “mısır gevreği” küçük ve büyükbaşlar tarafından besi yemi
olarak kullanılabilecek.
Çumra Yem Fabrikası AR-GE birimi
tarafından geliştirilen ve yaklaşık
3 ay boyunca Konya Şeker'in damızlık ve besi çiftliklerinde çeşitli
ırklardaki büyükbaşlarda denenen
“Mısır Gevreği”nin aynı sürede,
aynı miktarda kullanılan başka
yemlere göre et verimini en az %10
oranında arttırdığı tespit edildi.
Pazara “Birinci Yem, Mısır Gevreği” markasıyla sunulacak olan mısır gevreği şimdilik 50 kg'lik paketlerde satışa sunulurken, ilerleyen
dönemde çiftliklere dökme olarak
da verilebilecek. Konya Şeker'in bir
ilke imza atarak ürettiği cips görünümündeki mısır gevreği, yüksek
sıcaklık ve basınç altında pişirildiği için hayvanlara yüksek enerji
sağlarken, lezzeti nedeniyle de besi
hayvanlarının iştahını arttırıyor.
Yem Fabrikası Müdürü Ahmet Diler "Bu kapsamda fabrikamızda
mısır pişirme makinelerini kurarak
yeni bir yem üretmeye başladık.
Sadece öğütülmüş mısırdan üretilen ve herhangi bir katkı maddesi
içermeyen "mısır gevreği", öğütülmüş mısırın 185 derecede, 70-80
barlık atmosfer basıncında, buhar
ve su verilerek pişirilmesiyle elde
ediliyor. Yüksek basınçtan sonra
ürünün normal ortama alınmasıyla, kendiliğinden kabaran, cips
görünümündeki bu yem, normal
mısır yemine göre hayvanlar tarafından daha kolay hazmediliyor ve
ürünün neredeyse tamamı sindirildiği için, et tutma oranını yükseltiyor, dolayısıyla da et verimini
arttırıyor" dedi.
mısır gevreği ile ilgili kısa bir değerlendirme yapan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk ise “ülke-
mizin hayvancılıkta iki tane temel
problemi var. Birincisi verim. İkincisi besi materyalleri konusundaki
yetersizliklerimiz. Bu iki problem
hem üreticinin hem de tüketicinin
kaybına sebep oluyor. Üretici maliyetli ürettiği için kazanamıyor,
tüketici ise ürüne yüksek bedeller
ödeyerek ulaşabiliyor. Yani üreten de tüketen de kaybediyor. Biz
hayvancılıkta gelişmiş ülkelere
göre aynı miktarda yem girdisiyle hayvan başına daha az süt alabiliyor, hayvan başına daha az et
üretebiliyoruz. Bunun da iki tane
temel sebebi var birincisi etçi ve
sütçü ırklarla ilgili problemlerimiz.
Bu ülkemiz hayvancılığının ciddi
bir meselesi ve uzun vadede mutlak surette çözülmesi gereken bir
problem. Ciddi ve yaygın ırk ıslahını esas alan bu konuda da Konya
Şeker olarak biz üzerimize düşeni
yapıyoruz. Ülkemiz hayvancılığına
kendi bölgemizden başlayarak etçi
ve sütçü ırkları kazandırma konusunda önemli bir projeyi yürütüyoruz. Ancak bu mesele hemen ve
bugünden yarına çözülebilecek bir
mesele değil. Hayvan başına daha
az verim almamızın ikinci sebebi ise hayvancılıkta verim artışını
sağlayacak besi metot ve materyalini yaygın ve yeterince kullanamamamız. Bu mesele diğerine göre
daha kısa sürede halledilebilir bir
mesele. Bir şartla verim artışını
sağlayacak uygun besi materyalini üretmek şartıyla. Yem Fabrikamızın AR-GE birimi ülkemizin
hem kıt olan besi materyalinden
tasarruf etmesini sağlayacak hem
de üreticinin daha az yemle daha
çok verim elde etmesini sağlayacak
mısır gevreğini geliştirdi. Ülkemiz
hayvancılığına hayırlı olmasını temenni ediyorum. Biz bunun benzer uygulamasını ABD’ye yaptığımız bir ziyarette büyük çiftliklerde
görmüştük. Bir çiftlikte mısırın
haşlanarak hayvanlara yedirildiğini tespit etmiştim. O seyahatin
dönüşünde hazmı kolaylaştıran ve
yemin neredeyse tamamının ete
dönüşmesini sağlayan bu metodu
arkadaşlarımdan incelemelerini ve
bu uygulamanın nasıl geliştirilebileceğine çalışmalarını istemiştim.
Uzun ve titiz bir çalışma sonucunda Yem Fabrikamız mısır gevreğini geliştirdi ve bu ürünün çeşitli
versiyonlarının denemesini bizzat
çiftliklerimizde yaptı. Nihayet en
az miktarda mısırla en yüksek verimin elde edildiği nihai ürünü geliştirdi. Bu ürünün kullanımın yaygınlaşmasıyla hem hayvan başına
et verimi artacak, hem üretici daha
az yem maliyeti ile daha çok et üretebilecek, hem de ülke olarak daha
az besi materyali kullanarak daha
çok et üretebileceğiz. Yani hem
üretici kazanacak hem de ülkemiz
kazanacak” dedi.
KOOPERATİF
Ülkemiz İçin Fırsat
Sevgili Kooperatifçi Dostlar,
Dünya’da kooperatifçiliğin en üst teşkilatı Uluslararası Kooperatifler İttifakı (The International Cooperatives
Alliance-ICA) ile ilgili geçen sayılarda
bilgi vermiş ve sizlere ICA’nın Başkanı, Dame Pauline Green’in selamlarını iletmiştim. Bu sayıda bu seneki
etkinlikleri kapsamında ülke olarak
yakalayabileceğimiz büyük bir fırsattan bahsetmek istiyorum.
ICA, 118 yıldır 96 ülkeden farklı siyasi görüşlere sahip 271 üye ile barış,
demokrasiye bağlılık ve siyasi tarafsızlık konusunda ilkeli bir tutum
gösteren kooperatifçilik alanında
Dünya’nın en büyük örgütüdür. I. ve
II. Dünya Savaşı, hatta soğuk savaş
dönemlerinde bile mevcudiyetini
bozulmadan koruyan tarihteki tek
örgüttür. Devletler üstü, insanlık
adına yaptığı çalışmalardan dolayı
Birleşmiş Milletler tarafından “danışmanlık statüsü” tanınan ilk üç
sivil toplum kuruluşundan biridir.
Bu örgüt, her sene büyük organizasyonlar düzenleyerek
kooperatifçiliğin önemini bütün Dünya’ya anlatmaktadır. Bu konuda
büyük başarılar elde edilmiştir. Dünya çapında
büyük bir sermaye birikimi ve istihdam kaynağı
haline gelerek özellikle
gelişmekte olan ülkeler için umut
ışığı olmuştur. Bu nedenle Birleşmiş
Milletler 2012 yılını “Kooperatifçilik
Yılı” olarak ilan etmiştir.
Ülkemizden 4 örgütümüz (Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, Tarım
Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği,
Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği ve Türk Kooperatifçilik Kurumu)
ICA’ya (Avrupa Kooperatif Alt Teşkilatına - The Cooperatives Europe)
üyedir. Bu örgütlerimiz son yıllarda
ICA içinde önemli faaliyetlerde bulunmuşlar ve başarılar sağlamışlardır. Bunlardan en önemlisi geçtiğimiz Mayıs ayında, Avrupa bölgesi alt
teşkilatı olan Avrupa Kooperatifleri
Alt Teşkilatı’nın İstanbul’da yapılan
Genel Kurul toplantısı ve müteakiben gerçekleştirilen çalıştaylarıdır.
Avrupa’nın en büyük kooperatif örgütünün İstanbul’da böyle bir organizasyonu gerçekleştirmesi ülke
kooperatifçiliği adına büyük bir başarıdır. Burada yapılan seçimlerde
Yönetim Kurulu’na, Türkiye’den Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı İlhami TEKE seçilmiştir.
ICAO Uluslararası Tarım Kooperatifleri Örgütü Yönetim Kurulu’na daha
önce Orman Kooperatifleri Merkez
Birliği Başkanı Cafer Yüksel seçilmiştir. Ülkemiz tarım kooperatifle-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
rinin ICA bünyesindeki bu başarıları
ülkemiz adına övünç vericidir.
Ülkemizde büyük bir atılım dönemine giren kooperatifçilik hareketinin, bundan sonra da gelişimini
artan bir hızla devam ettirmesi gerekmektedir. Önümüzdeki günlerde
bunun için güzel fırsat bulunmaktadır. Geçen sene Manchester’da yapılan büyük genel kurul toplantısı bu
sene Cape Town’da
yapılacaktır. Burada
gelecek sene genel
kurulun nerede yapılacağı kararı alınacaktır. Burada iyi bir
kulis faaliyeti yürütülerek ICA büyük genel kurulu’nun seneye
ülkemizde yapılması
sağlanabilir. Bu durum, Olimpiyatların ülkemizde düzenlenmesi kadar
büyük önem taşımaktadır.
Bu fırsatı yakalayabilmek adına özellikle tarım kooperatiflerimize ciddi
sorumluluk düşmektedir.
Bu sene 6 Temmuz’da
kutlanan Uluslararası
Kooperatifler Günü’nün
teması “kooperatif
girişimlerin kriz
zamanlarında güçlü
oldukları” konusunu
vurgulanmakta ve bu
durum tarım sektörü ile
örneklenmektedir.
ICA içinde FAO’nun da etkisiyle tarım kooperatiflerinin etkinliği gün
geçtikçe daha da artmaktadır. Bu
nedenle kooperatiflerden sorumlu
kamu kurumları ve kooperatif merkez birlikleri hep birlikte çalışmalı
ve 2014 yılında bütün dünya kooperatiflerini ülkemizde buluşturmayı
başarmalıdırlar.
Bu konuda herkesin üzerine düşen
sorumluluğu üstleneceğine inanıyor
ve şimdiden Kurban Bayramınızı
kutluyorum.
KÖY-KOOP BURDUR BİRLİĞİ
29 EKiM
CUMHURiYET BAYRAMI
KUTLU OLSUN
Köy-Koop Haber Ekim 2013
15
Hayvan Yemlerinde Nanoteknoloji Uygulamaları
TARIM
»» Dünyada 21.yüzyılın eşiğinde gıda, tarım, hayvancılık, otomobil sanayi, inşaat sektörü, tekstil, iletişim, tıp v.b alanlarda ileri teknolojiler hızla
gelişerek kullanılmaktadırlar. Günümüzde, nanoteknoloji günlük yaşantımızda birçok alanda uygulanan ileri teknolojilerden birisidir.
Nanoteknolojinin asıl konusu molekülleri oluşturan atomların kombinezonlarını değiştirerek farklı
moleküller ve farklı maddeler yaratmaktır. “Nano” sözcük olarak, bir fiziksel büyüklüğün bir milyarda biri
anlamına gelir. Bir nanometreyse
metrenin bir milyarda birine eşit bir
uzunluk birimidir.
Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler nanoteknolojiyi geleceğin
bilimi olarak görmekte ve öncelikli
alan olarak değerlendirmektedirler.
Amerika, Çin, Japonya, Almanya,
Yunanistan, İsrail, İran, Asya ülkelerinden Hindistan, Çin, Güney Kore
v.b ülkeler ciddi yatırımlar yapmakta ve bu yatırımlarından büyük ölçüde gelirler beklemektedirler. Ülkemizde de nanoteknoloji araştırma
merkezlerimiz mevcut olup üniversitelerimizde ve araştırma merkezlerimizde gıda, tarım, hayvancılık ve
diğer sektörlerde bilimsel araştırmalar yapılmaktadır. Ancak bu alandaki Ar-Ge çalışmalarının arttırılması
gerekmektedir.
Nanoteknoloji uygulamaları hayvan
besleme alanında yem katkı maddelerinin üretimi, yemin kalitesi ve
besleyici değeri, yemlerin sindirimi
ve emilimi, yemlerin üretilmesi, işlenmesi, paketlenmesi, depolanması
ve patojenlerin saptanmasında, hayvan genetiği, üremesi ve sağlığı ile
biyoteknoloji alanlarında kullanılmaktadır (Saçaklı ve Cömert, 2012).
Nanopartiküller kimyasal karakterlerine göre organik ve inorganik
partiküller olmak üzere 2 büyük
kategoriye ayrılmaktadırlar. Organik nanopartiküller (nonakapsüller
olarak da adlandırılmakta ve esansiyel besin maddelerinin veya ilaçların taşınmasında bir araç olarak
kullanılmaktadırlar) hayvan beslemede yemlerin fonksiyonelliğini
değiştirerek veya iyileştirerek onların besleyici değerini artırmak için
kullanılmaktadır. Nanopartiküller,
vitaminler veya diğer besin maddelerinin tadını ve görüntüsünü değiştirmeksizin onları kaplayarak sindirim sisteminden kan dolaşımına
taşınmasında yardımcı olmaktadır-
lar. Organik nanomateryaller nutrasötikler (hastalıkların tedavisinde
veya önlenmesinde sağlığa yararları
bilimsel olarak ispatlanmış, toksik
olmayan, herhangi bir gıda ekstresi)
gibi proteinler, yağlar ve şeker moleküllerini kapsamaktadır. Bitki özleri
de yemlerde organik nanomateryal
olarak kullanılmaktadır. İnorganik
nanopartiküller ise titanyum dioksit, silikon dioksit, kalsiyum, magnezyum ve gümüş nanopartikülleri gibi pek çok inorganik bileşiği
içermektedirler (Omaro v.d 2009).
Hayvan besleme alanında inorganik
nanomateryaller yemlerde bulunan
bakterilerin öldürülmesi, yem katkı
maddeleri üretimi, paketleme ve depolamanın yanı sıra suyun dezenfeksiyonunda da kullanılmaktadırlar.
Yemlerde nanoteknoloji uygulamaları genel olarak aşağıdaki
amaçlar için kullanılırlar:
1. Yemin Kalite ve Besin
Değerinin Geliştirilmesinde
Gıda ve yem endüstrisinde nanoteknolojinin birçok potansiyel uygulamaları vardır. Bu uygulamalar doğal
gıda maddelerinin tat, lezzet ve diğer
özelliklerini geliştirmek için küçük
düzeyde değişikliklerle birlikte vücutta temel besin maddelerinin biyoyararlılığının arttırılması gibi büyük
düzeyde değişiklikleri içermektedir
(Food Safety Authority of Ireland,
2008). Nanoteknoloji uygulamaları hayvan yemlerinin
modifikasyonu, ürün kalitesi ve değerinde olduğu gibi
hayvansal üretimi geliştirmek içinde etkili bir şekilde
kullanılmaktadır. Özellikle
gelişmekte olan ülkelerde
hayvan yemlerinin çoğu besin değeri açısından yeterli
düzeyde değildir. Bu nedenle de günümüzde hayvan
beslemede yemlere nano
ölçekli besin maddelerinin
ilave edilmesi, küçük besin
maddelerinin kullanımını
ve protein sentezinin etkinliğini geliştirmek için etkili olan önemli yaklaşımlardan birisidir.
2. Yem Katkı Maddelerinin
Üretimi
Nano boyutta katkı maddeleri içeren bazı gıda ve beslenme ürünleri
piyasada ticari olarak mevcutturlar
(Brunori v.d, 2008).Örneğin nano
boyutta katkı maddeleri ile ilgili
Amerika Tarım Bakanlığı ve Clemson Üniversitesi tarafından yapılan
bir araştırmada, gıda kaynaklı patojenleri azaltmak için zararlı bakterilere bağlanabilen biyoaktif polistiren nanopartikülleri içeren tavuk
di kendini tamir eden veya kimyasal
ve patojen kontaminasyonu olduğu
uyarısını paket rengini değiştirerek
yapan nanomateryalleri içerir (Jones, 2006).
4. Yem Patojenlerinin
Tespiti
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
yemi geliştirilmiştir (OECD 2010).
Kanatlı sektöründe de modifiye
montmorillonit nanokompositlerin
kullanımının aflatoksinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırabildiği
özelliklerinin olduğu bilinmektedir
(Shi et al. 2006). Polifenoller, mineraller ve mikrobesin gibi aktif maddelerin nanopartikülerle kaplanması
bu maddeleri oksidasyondan korur
ve istenmeyen tatları azaltır (Heller, 2006).Vitamin E, Omega 3, 6 ve
9’un ışık, ısı ve oksijen zararına karşı
stabil kalabilmeleri için nanoteknoloji uygulamaları ile kapsülleme işlemi gerçekleştirilmektedir (Canham,
2007).
3. Yemlerin İşlenmesi,
Paketlenmesi ve
Depolanması
Gıda ve yem sanayinde (işleme, paketleme ve depolama) nanoteknoloji
uygulamaları tüketicilere ve üreticilere birçok potansiyel faydalar sunmaktadır. Nanopartiküllerin ultra
ince boyutları ve dolayısıyla onların
çok geniş yüzey alanı, onları birçok
uygulamada geleneksel makro ölçekli yapılardan daha etkili bir şekilde fonksiyonel olmasını sağlar (Food
Safety Authority of Ireland, 2008).
Mikro ve nano eleklerin dahil olduğu
yeni membran tipleri gıda ve yemin
işlenmesi esnasında uygulanabilmektedirler. Bu eleklerin gözenekleri mikrometre ve nanometre aralığında yer almaktadır. Bu yeni tip
membranlar, mineraller gibi değerli
gıda ve yem maddelerinin işleme sırasında kaybolmalarını engellemek
için kapsülleme işleminde kullanılırlar. Gıda ve yem işlemesindeki
diğer gelişmeler, besin maddelerinin
emiliminin arttırılmasını sağlamak
için gıdalara nanopartiküllerin ilave
edilmesini de içermektedir.
Nanoteknoloji uygulamaları gıda ve
yem sanayinde aktif ve akıllı paket
olmak üzere iki yeni tip paketlemeye
olanak sağlamıştır. Aktif paketlemeye örnek olarak gıda ve yem ile temas
halinde bulunan oksijen, karbondioksit ve nemi önlemek için dağılmış
kil nano tanecikleri içeren bir plastik
film verilebilir. Akıllı paketleme ise
çevresel koşullara cevap veren, ken-
Gıda ve yem sanayinde karşılaşılan
mikrobiyal güvenlik sorunlarının
çoğu gıda / yem işleme ekipmanları
ve mikroorganizmalar ile mikrobiyal
sporların yüzeyle kontaminasyonuyla ilgilidir. Araştırmalar uzun süredir kirletici mikroflorayı yok etmek
ve belirli çevre koşulları altında serbest kalabilen, antimikrobiyal bileşiklerle yüklenebilen “kendi kendini
temizleyen” yeni nesil malzemeleri
geliştirmek için yapılmaktadır (Carmen v.d, 2003).
Nanomateryaller patojenlerin sadece tespitinde değil, çiftliklerden
uzaklaştırılmalarında da kullanılmaktadırlar. Aynı zamanda patojenlerin tespitinin daha iyi düzeylerde
olabilmesi için nanosensörlere de
ihtiyaç duyulabilmektedir.
Sonuç olarak, diğer sektörlerde olduğu gibi gıda, tarım ve hayvancılık
biliminin her alanında da nanoteknoloji uygulamaları için büyük bir
potansiyel vardır. Bazı potansiyel
faydalı uygulamalar ekonomik hayvansal üretimi destekleyebilir. Yeterli düzeyde araştırma ve yatırımlar
uygun ileri teknolojileri geliştirmek
için gereklidir. Ancak insanlık için
faydalı olan tüm ileri teknolojilerde
olduğu gibi nanoteknoloji uygulamalarının da etkilerinin gıda, tarım
ve hayvancılık, insan sağlığı ve çevre
üzerindeki etkilerini belirlemek için
daha çok bilimsel araştırmalara ve
yatırımlara ihtiyaç vardır.
KAYNAKLAR
Brunori G., Jiggins J., Gallardo R.,
Schmidt O. (2008). The Second
SCAR Foresight Exercise,
Synthesis Report, ‘New challenges
for agricultural research: climate
change, food security,
rural development, agricultural
knowledge systems, p. 105. EU Com-
mission Standing
Committee on Agricultural Research
(SCAR).
Carmen I. M., Chithra P. P., Qingrong H., Takhistov P., Liu S., and
Kokini, J.L. (2003).
Nanotechnology: A New Frontier in
Food Science. Food Technology December .Vol. 57, No: 12. pp. 24-29.
Canham, L.T. (2007). Nanoscale Semiconducting Silicon as a Nutritional Food Additive. Nanotechnology
18; 185704 (6pp).
Food Safety Authority of Ireland.
(2008). The Relevance for Food Safety of Applications of
Nanotechnology in the Food and
Feed Industries. Abbey Court, Lower
Abbey Street, Dublin
1, Website: www.fsai.ie.
Heller, L. 2006. Flavor
firm uses nanotechnology for new ingredient
solutions. Available
From
http://www.
foodproductiondaily-usa.com/news/
ng.asp?id=69938
Jones, P. B C. (2006).
A Nanotech Revolution
in Agriculture and The
Food Industry. June,
ISB news report.
Omara, I. A., Chwalibog,
E. Sawosz. (2009). Applıcatıon Of
Nanopartıcles Of Noble Metals
In Anımal Scıence Revised Draft.
Department of Basic Animal and Veterinary Sciences,
University of Copenhagen.
OECD (Organization for Economic
Cooperation and Development).
(2010). Report of the
questionnaire on regulatory regimes
for manufactred nanomaterials. Environment. Paris.
Saçaklı, P., Cömert, N. 2012. Nanotechnology and Its Applications
on Animal Feeds” Poster Bildiri , I.
Uluslararası Tarım, Gıda ve Gastronomi Kongresi,15-19 Şubat 2012,
Belek, Antalya.
Shi, Y. H., Xu, Z. R. Feng, J. L. and
Wang. C. Z. (2006). Efficacy of modified montmorillonite nanocomposite to reduce the toxicity of aflatoxin
in broiler chicks. Animal Feed Science and Technology 129: 138–148.
º
9
Lizbon. Portekiz
www.sisab.org
17-18-19 Şubat 2014
19. PORTEKİZ ULUSLARARASI GIDA VE İÇECEK TİCARET FUARI
16
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Dünyadan köşemizde sizlere bu
sayıda Avrupa’da tarım koşulları
bize benzeyen ülkelerden kooperatif hikâyeleri anlatmaya devam
edeceğiz. İtalya’dan sonra bu sefer
İspanya’ya gidiyoruz. Krizler karşısında kooperatiflerin önemini vurgulayan bu hikâyeden hoşlanacağınızı umarız. Bu vesile ile Mübarek
Kurban Bayramınızı kutlarız.
Sadece Krıze Değıl Büyümeyede Odaklanmak
Anecoop Kooperatifi
Sadece Krizi Atlatmıyor,
Aynı Zamanda Büyümeye
Odaklanıyor...
Akdeniz’in en büyük sebze ve meyve
tedarikçilerinden birisi olan Anecoop Kooperatifi’nin sözcüsü Carlota Pardo, “Talepleri karşılamaya
ihtiyacımız var” diyor ve bazı sorunlarının olduğunu ekleyerek, “Bu
sorunlardan birinin meyve ve sebze
kooperatifi sektörü o kadar çok dağınık ki bir grup olarak sahip olmamız
gereken güce sahip değiliz “şeklinde
ifade ediyor.
Carlato Pardo yukarıda yaptığı açıklamalarına ek olarak “Meyve
ve sebze sektöründeki
talebin dünya çapında çok az şirket tarafından karşılandığını
fakat İspanya’da yüzlerce kooperatifin bu
sektörde tedarikçi konumunda olduğunu” belirtiyor.
Anecoop Kooperatifi, kendilerinin
büyük rakipleri ile aynı seviyede bulunmasına yardımcı olan birleşmenin
faydalarını göstererek, dünya çapındaki diğer meyve ve sebze işletmeleri
için bir referans noktası olmuş. Bu
kooperatif, 90.000 üreticiyi temsil
eden 79 üye kooperatifi birleşmenin
faydalı sonuçlarına inandırarak birlikte daha ucuz işletme maliyetlerinin
ve daha fazla pazarlık gücünün sağladığı faydalara ulaşmışlar.
Anecoop Kooperatifi, sorunlu yerel ekonomiden ve taahhüt ettikleri
sözleşmelerin getirdiği bağlayıcılıklardan dolayı problem yaşayan ve
ayakta kalmak için mücadele eden
diğer işletmelerin faaliyetlerini de
temsil etmiş. Kooperatif, İspanyol iş
sektöründeki birçok firma ile karşılaştırıldığında, son bir yıl içerisinde
sağlam finansal sonuçlar oluşturduğu ve işgücünü devam ettirdiği görülmektedir.
Carlato Pardo, kooperatif işletme modelinin
zor zamanlarda kendi
değerini kanıtladığını
açıklayarak, “Biz herhangi bir krizi atlatabilen bir iş modeliyiz”
diyerek üstünlüklerini
ifade ediyor.
Anecoop Kooperatifi, son zamanlarda özellikle çocukların sağlığı ve
yaşamları gibi toplumsal konulara da
odaklanmış. Çocukların daha fazla
miktarlarda meyve ve sebze yemelerini teşvik için 2 yıl önce “Büyüyen
Gelecek” adlı kampanya başlatmış.
Bu kampanya, katılımcıları (çocukları) teşvik etmek için 28 gün süren
“Buket Yönetimi” adlı bir online bir
oyunu da eklemişler. Diğer yandan
kooperatif, aile içinde yemek alışkanlıklarında, çocukların genel olarak
daha az yemek yemelerinin altında
yatan nedenler ile mücadele etmek
için faaliyetlerde bulunuyormuş.
Anecoop Kooperatifi, geçtiğimiz
günlerde Fransa’da aynı kampanyayı başlatmış.
2. ULUSAL BAĞCILIK
ve ŞARAPÇILIK
SEMPOZYUMU
31 Ekim, 1-2 KASIM 2013
DENİZLİ
Ahilik ve Kooperatifçilik
»» Ahilik Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden ve esnaflık yapan Türkler arasında
Türk kültüründe mevcut işbirliği ve dayanışma geleneğinin İslam kültürünün
etkisiyle şekillendiği sosyo ekonomik bir modeldir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde
Anadolu’daki Türk esnaf ve sanatkârları arasında devletin ekonomik yapısının
bel kemiğini oluşturan ve kendi kuralları ile hizmet veren devlet dışı örgütlenme
şeklidir. Günümüzdeki odalara benzer yapısı yanında ağırlıklı olarak ekonomik ve
sosyal faaliyetleri ile kooperatiflere de benzemektedir.
Ahilik Hacı Bektaş Veli’nin tavsiyesi
ve Ahi Evran tarafından kurulan
ticaret hayatında güzel ahlakın, dayanışmanın, yardımseverliğin ve de
kardeşliğin hâkim kılındığı, tasavvufun da en güzel değerlerini taşıyan bir uygulamadır. Anadolu’da
700 yüzyıldan fazla etkili olan sistem bu topraklarda milli birliğinin
oluşturulmasında büyük rol oynamıştır. Türklerin Anadolu’daki varlığını perçinleyen sosyo ekonomik
uygulama olarak tarihe geçmiştir.
Ahilik uygulaması birçok yabancı
araştırmacının da dikkatini çekmiş
ve çeşitli eserlerde ahiliğe de yer verilmiştir. Bu nedenle modern kooperatifçilik hareketinin oluşmasında ahiliğinde etkileri olduğu ifade
edilmektedir.
Ahilikteki dini ve vicdani sorumluluklar sistem içindeki gerek yöneticilerin gerekse üyelerin halka hizmetin hakka hizmet inancı içinde
hareket etmesini sağlamış, işbirliği
ve dayanışmada bireysel menfaatler yerine toplumsal menfaatler her
zaman ön planda olmuştur. Kazanç
hırsı içinde şahsi menfaatlerini ön
plana alanlar sistemden her zaman
dışlanmış ve cezalandırılmıştır. Ne
yazık ki ahilikten sonra oluşturulan
yapıların ahilik kadar etkin olduğunu söylememiz güçtür.
Ahiliğin insana,
dayanışmaya, paylaşıma,
gelir adaletine verdiği
önem kooperatifçilik
hareketinde de en önemli
unsurlardan biridir.
Kooperatifçilikte de ortaya
konan ilkeler bir ölçüde
ahiliğe benzer yapıdadır.
Bireysel menfaatten çok
toplumsal menfaatler
ön plandadır. Birlik,
dayanışma ve sahiplenme
kooperatifçiliğin en temel
özelliğidir.
Dünyada kooperatifçilik hareketinin başarısında topluma hizmet
eden ve bu görevi ulvi bir duygu ile
yerine getiren kişiler hareketin başarısında rol almışlardır. Halka hizmet vermeye ömürlerini adayan din
adamları, öğretmenler ve de birçok
toplum önderi kooperatifçiliğin gelişmesine liderlik ederek ekonomik
ve sosyal hayatın gelişmesini sağlamışlardır.
Günümüzde adından çok söz edilen İspanya Mondragon işçi kooperatiflerinin kurucusu José María
Arizmendiarrieta, her zaman top-
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
lumsal çalışma düzeni ve duyarlılığı ile örnek gösterilen Japonya’da
kooperatifçiliğinin bugünkü seviyesine ulaşmasını sağlayan Toyohiko Kagawa bir din adamıdır. Bu
nedenle kooperatifçilikte gelişmiş
ülkelerde kooperatif liderlerinin
doğru, dürüst ve toplumsal yaklaşımları yanında uygulanan istikrarlı hükümet politikaları bu ülkelerde
ekonomide ve sosyal alanda toplumsal yaraların sarılmasında büyük rol oynamıştır. Bugün gelişmiş
ülkelerin gelişmişliklerinin atında
yatan gerçek neden kooperatifçilikte de gelişmiş olmalarıdır.
Günümüzde de yaşanan ekonomik
kriz karşısında sorunların çözümünde kooperatifler toplumsal görevlerini yapmaya devam etmektedirler. Dünyaca büyük firmalar bile
sosyal fonlarının kullanılmasında
kooperatifleri tercih etmektedirler.
2012 yılının Birleşmiş Milletlerce
Uluslar arası Kooperatifler yılı ilan
edilmesinde de bu başarı hikayeleri
etkin olmuştur.
Günümüzde ise
ahiliğin felsefesine
en yakın uygulama
kooperatifçiliktir.
Ülkemizde de 150 yılı aşan tarihsel
süreçte kooperatiflere liderlik yapan başta öğretmenler olmak üzere
birçok gönüllü kooperatifçimizin
başarı hikayeleri oluşturmada ne
denli etkili olduğu görmekteyiz.
Tabii işin üzücü yanı ahilik gibi bir
gelenekten gelen ülkemizin halen
gelişmiş ülkelerdeki gibi bir kooperatif yapısına sahip olamamasıdır. Kooperatiflerimizin sorunların
çözümü ve daha etkin çalışmalar
yapmak için çözüm yaratacak yasal
düzenlemeler beklenmesidir. Bazı
çevrelerin ve kişilerin ahilik gibi bir
toplumsal deneyime sahip olduğumuzu görmeden kooperatifçiliği
bize uzak gibi değerlendirmeleridir.
Her ahilik haftasını kutlarken bilmemiz ve unutmamamız gereken
gerçek kooperatiflerin günümüzün
ahilik sistemi olduğudur. Ahilik
nasıl bize yabancı değilse kooperatiflerde yabancı değildir. Ahiliğin tasavvufi değerleri bir ölçüde
kooperatifçilik ilkelerine yansıyan
manevi değerleridir. Ecdadın bu
topraklarda kalıcı olması ve güçlenmesindeki anahtar rol nasıl ahilik ise bugün ülkemizin toplumsal
olarak kalkınmasındaki anahtar rol
kooperatiflerdir.
Kooperatifler toplumsal dayanışmayı ve adaletli paylaşımı dikkate
alan halka hizmet yerleridir. Buralarda hizmet vermek halka olduğu
kadar insanlığa ve hakka da hizmet
etmektir. Ahilik haftasını kutlarken
dileğimiz bu inanç içindeki insanların çağımızın ahilik hareketi olan
kooperatifçiliğe katkı sağlaması ve
önderlik etmesidir.
Hepimizin ahilik haftası kutlu
olsun.
Yaş Çay Ürünü İçin Fark Ödemesi Desteği
Tebliği Yayımlandı
2013 yılı yaş çay ürünü için kilogram
başına, 12 kuruş fark ödemesi desteği yapılacak. Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline
Göre Yaş Çay Üreticilerine 2013 Yılı
Yaş Çay Ürünü İçin Fark Ödemesi Desteği Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2013/56) ruhsatlı üretici olup,
Kararnameden önceki yaş çay ürünü
destekleme ödemelerine ilişkin kararnameler doğrultusunda yaş çay
ürünü destekleme ödemelerinden
faydalanmak için kamu ve/veya özel
sektör işletmelerine başvuruda bulunan ve 2013 yılı üretim sezonunda
da üreticiliği devam eden ruhsatlı
üreticilerin belgeleri, 2013 yılı fark
ödemesi desteği için de geçerlidir.
Kamu ve özel sektör işletmeleri tarafından, bu üreticilere 2013 yılı
üretim sezonunda sattıkları yaş çay
miktarı üzerinden, üretici başvurusu olmaksızın 2013 yılı fark ödemesi
desteği düzenlenir. Ancak kamu ve/
veya özel sektör işletmelerine 2013
yılı üretim sezonunda sattıkları yaş
çay nedeniyle, bu fark ödemesi desteğinden ilk defa yararlanmak isteyenler ile bu yıl farklı özel sektör
işletmelerine yaş çay satan ruhsatlı
üreticiler, 27/12/2013 tarihi mesai
bitimine kadar çiftçi belgesi ve başvuru dilekçesi ile birlikte T.C. kimlik numarasını beyan ederek yaş çay
sattıkları kamu ve/veya özel sektör
işletmelerine başvururlar.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
ÇEVRE
Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği ve Sulama
Birlikleri Derneği’nin Su Kanunu Tasarı Taslağı
Üzerine Görüş ve Önerileri
I) Madde 6’daki “Ulusal Su Planı: Bakanlıkça, su kaynaklarının miktar
ve kalite açısından mevcut ve gelecekteki durumu dikkate alınarak;
sosyal, ekonomik ve ekolojik ihtiyaçları karşılayacak bir Ulusal Su
Planı hazırlanır.” ın kapsamında
bu ulusal su planının hazırlanma
nedenlerinin yanı sıra ülkemizde Su
Güvenliği ve Gıda Güvenliğini sürdürülebilir olarak sağlamanın temel
ilkeleri de yer almalıdır.
II) Su Yasası Tasarısı Taslağında
Ulusal Su Planının Temel İlkeleri yer
almalıdır. Havza Yönetim Planı bu
temel ilkeler ve anlayış çerçevesinde
hazırlanmalıdır
III) Tasarı Taslağının “Havza Yönetim Planı “başlıklı (7) nci maddesinde ”Bakanlığın yapacağı koordinasyonda hangi hususların yer alacağı
belirtilmemiştir” Öte yandan, bu
konunun “Bakanlık tarafından hazırlanmasında uygulanacak usul ve
esasların yönetmelikle belirlenmesi”
hükmü sıkıntı yaratabilir. Bu nedenle düşünülen yönetmelikte yer alması istenilen hususların Kanun maddesi olarak düzenlenmesi gerekir.
IV) Tasarı Taslağı’nın ”Taşkın
kontrolü ve taşkın yönetim planı ”
başlıklı (8) ci maddesinde Taşkın
Yönetim Planı’nı hazırlayacak veya
hazırlatılan planı kontrol edecek kurumun belirtilmesi uygun olacaktır.
Bu durum yetki karmaşasını ortadan
kaldıracaktır.
V) TBMM ’inde halen görüşülen
yeni Mahalli İdareler Kanununa konulan hükümlerle Doğal Mineralli
suların tahsis ve işletme yetkisi Büyükşehir Belediyelerine verilmektedir. Bu nedenle tasarı taslağının
(10) cu maddesinin değişmesi gerekmektedir. Tasarı taslağının (10)
cu maddesinin 5. bendinde yer alan
bakanlıkça yapılacak denetimlere ait
usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Gerektiğinde denetleme yetkisi DSİ Genel Müdürlüğüne, İl Özel
İdarelerine, Büyükşehir Belediye
Başkanlıklarına devredilebilir denmektedir. Ancak. İl Özel İdarelerinin
ve Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının idari yapılarının yeniden düzenlenmesi gündemde olduğundan
10. Maddenin bu husus dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi ve izleme denetim görevinin sadece DSİ
Genel Müdürlüğüne verilmesinin
uygun olacağı düşünülmektedir.
VI) Tasarı taslağının 13. Maddesinin 7. Bendinde “…tahsislerin maksat ve şartlarında değişiklik yapmaya ve gerektiğinde tahsisi edilen su
miktarını azaltıp çoğaltmaya veya su
tahsisini kaldırmaya Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü yetkilidir.” denmektedir. Burada taslağın daha önceki maddelerinde Havza su tahsisi
planı Bakanlıkça yapılır veya yaptırılır denmekte ve DSİ Genel Müdürlüğü nün bu planın hazırlanmasında
yer alıp almayacağı belli olmamaktadır. DSİ Genel Müdürlüğü sadece
havza su tahsisi heyetinin karara
bağladığı tahsisleri uygulayan bir
kurum olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle DSİ Genel Müdürlüğüne bu maddede verilen su miktarını azaltıp çoğaltma ve hatta tahsisi
kaldırma yetkisi diğer maddelerdeki
görev ve yetkilendirmelerle çelişmektedir. Suyun tahsisinin havza su
tahsisi heyeti tarafından karar bağlanıp DSİ Genel Müdürlüğünce
azaltılıp çoğaltılması ve hatta kaldırılması maddesinin uygun ve uygulanabilir olabilmesi için DSİ Genel
Sera Gazı Salınımında İlk Üç:
ABD, Çin ve Gıda İsrafı
»» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
tarafından yayınlanan “Gıda İsrafının Ayakizi”
raporu, çöpe giden gıdalardan yıl boyunca yayılan
sera gazlarının 3.3 milyar ton karbondioksit eşdeğeri
olduğunu ortaya koydu.
Roma’da düzenlenen bir basın toplantısı ile tanıtılan rapor gıda
israfının çevresel etkilerinin incelenmesi açısından bir ilk olma
özelliğini taşıyor. Tarladan son
kullanıcıya, tüm gıda tedarik zincirinin kapsayan rapor çevresel
etkileri incelemenin yanında, bu
israfın hangi kaynaklarda ve hangi
ürün gruplarında oluştuğunun da
belirlenmesini hedefliyor.
Müdürlüğünün “Su ’yun tahsisinde
de de etkin bir şekilde yetkili olması
gerektiği düşünülmektedir.
Yine bu maddede” Suyun nitelik, nicelik ve tahsis maksadı yönünden
özelliğini olumsuz şekilde etkilemeyecek ilave kullanımlara izin verilebilir.” Denmektedir. Bu iznin hangi
kurum tarafından verileceği bu maddede açık bir şekilde belirtilmelidir.
VII)Tasarı Taslağında “Su Yönetimi Yüksek Kurulu”nun amacının
üst düzey koordinasyon ve işbirliği
sağlamak olduğu belirtilmektedir.
9 Bakan’dan oluşan kurulun yapısı
incelendiğinde, bir erk olarak koordinasyon ve işbirliğini sağlamak
üzere etkili kararlar alabilmesi zor
olacaktır. Bu kurulun ancak uzman
bir komisyonun önerilerinin uygulanmasını koordine edecek bir işlev
üstlenebileceğini, bu durumda da bu
kararları oluşturacak uzman komisyonun nasıl oluşturulacağının belli
olması gerektiği düşünülmektedir.
VIII) Yasa tasarısı Taslağı’nın 11 Maddesinin 3ncü bendindeki Su Yönetimi
Yüksek Kurulu’nun toplantılarına davet edilebilecek kuruluşlar arasında su
kullanıcı örgütleri de yer almalıdır.
IX) Yasa Tasarısı Taslağı’nın 12.
Maddesindeki Havza Su tahsisi
planları yapılır veya yaptırılırken
Nehir havzaları veya Nehir havza
bölgeleri ile “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modelindeki 30 tarım havzasının birlikte ele
alınması gerekir. Bu hususun havza
su tahsisi planlarını karara bağlayacak havza su tahsisi heyetince de
dikkate alınması için bu heyette su
kullanıcı örgütlerinden ( (Sulama
Kooperatifleri ve Sulama Birliklerinden )mutlaka birer temsilci
yer almalıdır.
X) Esası havza ölçeğinde su yönetimi yapılmasına yönelik olan bir
yasa tasarısında Havza Su Tahsis
Heyeti’nin nasıl oluşacağı yasa içinde belirlenmeli ve yönetmeliğe bırakılmamalıdır
XI) Yasa Tasarısı Taslağında Havza
Su Tahsisi Planının Bakanlığın hangi birimi tarafından yapılacağı veya
yaptırılacağı belirtilmelidir.
XII)Yasa Tasarı ’sının 19. Maddesinde su kaynakları yönetiminde
kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetleri arasındaki koordinasyonun
merkezde ve havzalarda bakanlık
tarafından sağlanacağı yer almaktadır. Bu da Bakanlığın Nehir havzası
veya Nehir Havza Bölgesi ölçeğinde
kurumsal bir yapılanmaya ihtiyacı
olduğunu ortaya koymaktadır. Bu
çok önemli ihtiyacın hangi kurumsal yapı ile giderileceği tasarıda yer
almalıdır.
XIII) Taslağın 16. maddesinin
3’üncü bendine ,”Bakanlıkça temin
edilen bilgilerin
Bakanlık tarafından kamu kurum ve
kuruluşları ile ”Sulama faaliyeti hizmetini Yürüten Sulama
Birliği ve Sulama Kooperatiflerine “ibaresinin eklenmesi uygun
olacaktır.
XIV) Taslağın 22. Maddesin 5. bendinde “Su ücretleri, DSİ tarafından
genel hükümlere göre takip ve tahsil
edilir.” İfadesinde DSİ tarafından
tahsil ve takip edilecek olan ücretlerin “hangi su ücretleri?” olduğu
açıkça belirtilmelidir.
Tasarının Tümü Üzerine
Görüş Ve Öneriler
Yasa tasarısı taslağı su kullanıcı örgütlerini ve suyun %75’inin kullanıldığı sulama sektörünü yeterince dikkate almadan hazırlanmıştır.
Buna rağmen bu yasa tasarısı ile ülkemizin su yönetimi geçmiştekinden
daha olumlu olarak bütüncül bir yapıya kavuşacaktır. Ancak bu yasa tasarısının kurumsal yapıyı ve mevcut
kurumlar arasındaki yetki ve sorumlulukları yeterince tanımlayamadığı
görülmektedir. Bu nedenle tasarının
gerekli düzenlemeler yapılmadan
yasalaşması durumunda uygulamada bazı sorunlar yaratabileceği düşünülmektedir.
Bunların yanı sıra Yasa Tasarısı
Taslağındaki “suyun tam maliyetinin karşılanması anlayışı“
ülkemizin sosyo-ekonomik gerçekleri ile uyumlu bir anlayış değildir.
Özellikle bu ilkenin tarım kesiminde
yaşama geçirilmesinde sosyo-politik
sıkıntıların doğmasına neden olacağı açıktır.
Ülkemiz birçok alanda hızlı bir değişim ve dönüşüm içinden geçmektedir. Bu nedenle Su yasa tasarısı
taslağında yer alan düzenlemeler
kurumsal yapıdaki yenilenmeler ve
diğer alanlardaki yasal ve idari düzenlemeler ile birlikte ele alınmalıdır. Böylece bu geçiş döneminde
ortaya çıkabilecek idari yönetim zafiyetleri nedeniyle su kullanıcıların
zarar görmesi önlenmelidir.
17
2050 yılında beklenen
9 milyar insanı
besleyebilmesi için
mevcut gıda üretimini
%60 oranında arttırması
gereken dünyada her gece
870 milyon insan yatağa
aç giriyor. Buna karşın
israf edilen gıda miktarı
korkunç boyutlarda.
Gıda ve Tarım örgütünün verilerine göre her sene 1.3 milyar ton gıda
üretimden tüketime kadar olan
zincir içerisinde bir şekilde israf
oluyor. Bu israfın %54’ü tarladan
işleme tesislerine kadarki süreçte,
kötü hasat yöntemleri ya da depolama sorunları nedeniyle gerçekleşirken, %46’lık kısım gıda işleme
tesislerinde, ürünlerin satış noktalarına ya da tüketiciye taşınması sırasında ve son olarak tüketicilerin
elinde gerçekleşiyor. Gelişmiş ülkelerde israfın daha büyük bir kısmı tüketici tarafında yaşanmasına
karşın, gelişmekte olan ülkelerde
üretim sürecindeki kayıplar daha
büyük rol oynuyor.
Kayıpların ekonomiye getirdiği fatura hayli yüklü. Gıdayla birlikte israf edilen ekonomik
değer tam 750 milyar dolar, yani
İsviçre’nin GSMH’sına eşit.
Raporun çevresel etkiler konusundaki bulguları tarım ve gıdanın neden çevre mücadelesinin en
önemli alanlarından birisi olması
gerektiğini ortaya koyuyor.
İsraf edilen 1.3 milyar ton,
ekili tarım arazilerinin
%28’inde yapılan tarım
faaliyetlerinin boşa
gitmesi anlamına geliyor.
Tarım arazisi olarak kullanma bahanesinin dünyanın dört bir yanında ormanları nasıl katlettiği düşünülürse bu israfın önüne geçmenin
biyoçeşitliliğin korunmasına ve
ekolojiye getireceği faydaları tahmin etmek mümkün.
Su kullanımı konusunda da
israf edilen gıdalar çarpıcı rakamlara dönüşüyor. Yıl boyu
israf edilen gıdaları yetiştirmek, işlemek ve ulaştırmak için harcanan
su Avrupa’nın en uzun nehri olan
Volga’nın yıllık su akışına eşit, yani
250 km3. Bu kadar su tüm dünyanın mesken su ihtiyacını karşılayacak boyutta.
İsrafın bir diğer boyutu da iklim değişikliği ile ilgili.
Kullanılamayan gıdaların
üretimi, işlenmesi,
taşınması için kullanılan
enerji nedeniyle açığa
çıkan sera gazları,
israf edilen gıdaların
çürümesi nedeniyle ortaya
çıkan sera gazlarıyla
birleştirildiğinde yıllık 3.3
milyar ton CO2 eşdeğeri
sera gazının gıda israfı
nedeniyle atmosfere
salındığı ortaya çıkıyor.
Bu demek oluyor ki “Gıda İsrafı” isimli bir ülkemiz olsaydı, sera
gazları salımı konusunda bu ülkeyi
geçebilen sadece iki dev olacaktı:
ABD ve Çin.
Konu ile ilgili konuşan Gıda ve Tarım Örgütü yöneticisi José Graziano da Silva “Çiftçiler, balıkçılar,
gıda üreticileri, süpermarketler,
yerel yönetimler, hükûmetler ve
tüketiciler; hepimiz gıda tedarik
zincirinde israfın oluşmasını engelleyici değişiklikler yapmalı ve
israfa engel olamadığımız yerlerde
yeniden kullanım ve geri dönüşüm
yollarına başvurmalıyız” çağrısında bulunurken, örgüt önerilerini
şöyle sıralıyor;
• Gıda İsrafını Kaynağıda Engelle:
Sadece daha iyi hasat ve depolama yöntemleri geliştirmekle sınırlı
kalınmamalı, arz-talep dengelerini
analiz edereken daha iyi planlama
yapılan bir atılım gerçekleştirilmeli.
• Tekrar Kullanıma Kazandır: Satışa uygun olmadığı düşünülen
ürünler ikincil pazarlarda kullanıma kazandırma (meyve reyonunda
satılmayan meyvelerin meyve suyu
yapımında kullanılması gibi) veya
ihtiyaç sahiplerine ulaştırılarak
çöpe gitmekten kurtarılmalı. İnsan
kullanımı için hiç bir şekilde elverişli olmayan ürünler hayvan yemi
olarak kullanılmalı.
• Kurtar ve Geri Dönüştür: Çöpe gidecek gıdaları toplayarak kompost,
biyogaz gibi ürünlere dönüştürecek
uygulamalar yaygınlaştırılmalı.
18
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIKLARI
Leptospiroz Hastalığı
»» Leptospiroz, hastalık oluşturan Leptospira türlerinin sebep olduğu, yabani ve evcil memeli hayvanlarda görülen, sıklıkla fare ve rat gibi
kemirgenlerle taşınan ve insanlara bulaşan bir hastalıktır.
Tüm dünyada ve ülkemizde de görülen
bir infeksiyon olmasının yanında bu
hastalığa en çok tropikal bölgelerde
rastlanmaktadır.
Bataklık ateşi, yedi gün ateşi, Weil
hastalığı gibi birçok isimle de anılan leptospiroz günümüzde dünyada yaygın olarak görülen bir zoonoz
(hayvanlardan insanlara bulaşan)
hastalık olarak kabul edilmektedir.
Dünyadaki yıllık görülme sıklığı ılıman bölgelerde 0,1-1/100.000, tropikal bölgelerde 10-100/100.000
arasında değişmektedir.
Leptospiroza, genel adı Leptospira
olan uzun sarmal mikroorganizmalar (spiroket) neden olmaktadır.
Bu etken grubu içerisinde toprakta
bulunan ancak hastalık oluşturmayan türler de mevcuttur. Dünyada
farklı coğrafik bölgelerin her birinde hâkim olan farklı leptospiralara
rastlanabilmektedir. L. interrogans
insanlarda ve hayvanlarda görülen
infeksiyonların en önemli nedenidir.
Leptospiralar daha çok sulu, sıcak
ve alkali topraklar ile bataklıklarda
bulunmaktadır. Hayvan ve insan
vücudu dışında suda ve toprakta
aylarca canlı kalabilmektedir. Tuzlu
suya dirençli olmadıkları halde deniz suyunda 24 saat yaşayabildikleri bilinmektedir. Leptospira cinsi
bakteriler, ısının 22ºC’nin üzerinde
olduğu bölgelerdeki sularda aylarca
kalabilirler. Çevre ısısına ve kuruluğa dirençli bir bakteri olması nedeniyle sular çekildikten sonra su depolarında, su kuyularında, bodrum
katlarında, çamurlu ve alkali ortamlarda canlılığını aylarca koruyabileceği unutulmamalıdır.
Hastalık ilk kez 1886’da Alman asıllı
hekim Adolf Weil tarafından bulunmuştur. Titreme ile yükselen ateş, kas
ağrıları, karaciğer ve dalağın büyümesi, böbrek iltihabı ve sarılık hastalığın tipik bulguları olarak değerlendirilmiş ve buna atfen Weil Hastalığı
adını almıştır. Bu gelişmelerden 20
yıl kadar sonra 1907 yılında Stimson tarafından sarıhumma salgını
sırasında ölmüş olan bir hastanın
böbreğinden ilk kez leptospira spiroketleri izole edilmiştir. Daha sonra
ise Inaba ve arkadaşları 1916 yılında
Japon maden işçilerinden, Uhlenhut
ve Fromme 1946 yılında Fransa’da
siper hastalığına yakalanmış Alman
askerlerden leptospiraları izole etmeyi başarmışlardır. Ülkemizdeki ilk
leptospiroz vakasının ise 1915 yılında
bildirildiği bilinmektedir.
Hastalığın doğadaki en önemli kaynağı kemirgenlerdir. Fareler hastalığın taşınmasında en önemli rolü oynar. Bunun dışında tilki ve gelincik
gibi vahşi kemirgenler ile, tüm çiftlik
hayvanları ve köpekler infeksiyonun yayılmasında önemli kaynak
ve taşıyıcılardır. Leptospira taşıyıcı
hayvanlarda genel olarak hastalık
tablosu oluşturmaz. Kemirgenlerde ve diğer hayvanlarda leptospiralar böbreğe
yerleşirler ve yıllarca idrarla atılarak suya, toprağa ve
çevreye yayılırlar. İnsanlara bulaşma sıklıkla infekte
hayvan idrarı ile kontamine olmuş sulara temas ile
olmaktadır. Etken derideki
yaralardan veya göz, ağız,
burun gibi muköz membranlardan vücuda girmektedir. İnsandan insana
bulaşma bildirilmemiştir.
Etken, infekte hayvanların
idrarı ile kirlenmiş sularla
sulanmış sebzelerde de bulunabilmektedir.
Bu hastalıkta bazı meslek gruplarının yüksek risk taşıdığı bilinmektedir. Çiftçiler, özellikle çeltik tarımı ile
uğraşan işçiler, mezbaha işçileri, madenciler, avcılar, veteriner hekimler,
gemiciler, kanalizasyon işçileri ve askeri personelin hastalığa yakalanma
riski daha yüksektir.
Leptospirozun yayılmasında ve insanlara bulaşmasında hayvanların
fazla sayıda ve toplu halde bulunmalarının önemi fazladır. Örneğin pirinç üretiminde çalışanlarda infeksiyonun daha çok farelerin çoğaldığı
mevsimlerde görüldüğü bildirilmektedir. Mevsimsel etki de hastalığın
yayılmasında önemli bir faktördür.
Etken sulu ve sıcak ortamları sevdiğinden, yağışın fazla olduğu zaman-
Örneğin Sri Lanka’da özellikle aşırı yağışların ardından ortaya çıkan
ciddi leptospiroz salgınları bildirilmiştir. Sadece 2008 yılı içerisinde
resmi kayıtlara geçen toplam leptospiroz vaka sayısı 7423 ve ölümle sonuçlanan vaka sayısı ise 207’dir (%
2,6). Bu olgular en az Ocak ayında,
en fazla ise Eylül ayı içerisinde saptanmıştır.
bulguları ortaya çıkmıştır. ABD’de
bir triatlona katılan atletlerde muhtemelen yarış sırasındaki 1,5 millik
yürüyüşten kaynaklanan leptospira
infeksiyonu bildirilmiştir.
Leptospiroz salgınlarının bir diğer
özelliği de doğal afetler sonrası görülme oranının yüksek olmasıdır. Aşırı
yağışlar ve sel baskınları gibi çevreyi
değiştiren faktörler, hayvanlarda taşıyıcılığa neden olarak infeksiyonun
yayılmasına katkı sağlamaktadır.
İnsanların büyük kısmının salgınlara neden olan taşkın sulara devamlı
olarak maruz kalması, salgınların
ortaya çıkışını kolaylaştırmaktadır.
Temmuz 2000’de şiddetli yağmurlardan sonra sular altında kalan Hindistan’ın
Mumbai şehrinde, devlet hastanesine müracaat eden yetişkinler arasında bir çok leptospiroz
olgusu
görülmüştür.
Aynı dönemde nedeni
bilinmeyen ateşli hastalık geçiren 93 çocuğun
% 32’sinde leptrospiroz
saptanmıştır.
İnsanlarda leptospiroz,
belirtisiz seyreden bir
klinik tablodan, ölüme
sonuçlanabilen
çoklu
organ hastalığına kadar
değişik şekillerde görülür. Evcil hayvanlarda ve insanlarda
çok farklı klinik bulgularla ortaya
çıkabilmektedir. Leptospirozun kuluçka süresi ortalama 1-2 haftadır.
İnsandaki enfeksiyonlarda semptom
görülmeyebilir. Fakat grip benzeri
hafif hastalıktan, sarılık ve böbrek
bozukluklarına kadar değişen klinik
tablolar oluşturabilir. Tedavi başta
penisilin olmak üzere, çeşitli antibiyotikler ile yapılmaktadır.
Leptospiroz, gelişmekte olan ülkelerin hastalığı olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerde de rafting, balıkçılık,
yüzme gibi su sporlarına veya çeşitli
hobi aktivitelerine bağlı olarak gözlenebilmektedir. Malezya’nın Borneo
bölgesinde 2000 yılında yapılan su
sporları müsabakası esnasında 158
yarışmacının % 44’ünde leptospiroz
Hayvanlarda özellikle,
sığır, koyun, keçi ve
domuzlarda septisemi,
anemi, böbrek bozukluğu
ile karakterizedir.
Kemirgenlerde, etkeni
taşıyanlarda çoğunlukla
herhangi bir semptom
Arş. Gör. Güzin İPLİKÇİOĞLU ÇİL
A.Ü. Veteriner Fakültesi
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı
larda bu hastalık artmaktadır. Tropikal bölgelerde özellikle yağmurlu
mevsimlerde sebebi bilinmeyen ateşin en önemli nedeni leptospirozdur.
gözlenmemektedir.
Büyükbaş ve küçükbaş
hayvanlarda canlı muayene
sırasında ateş, anemi,
sarılık dikkati çeker.
Bu hastalık için en tipik
bulgu idrarda görülen
kandır. İdrarın renginin
kırmızı veya şarap rengine
değişmesi hastalıktan
şüphe edilmesini
gerektirmektedir. Ancak
sarılık veya babezyoz gibi
idrarda kanın bulunduğu
diğer hastalıklarla
karıştırılmamalıdır.
Kesilen hayvanlarda bulguların gözleneceği organlar karaciğer ve böbrektir. Karaciğer çoğu vakada büyümüş
ve koyu sarı renktedir. Böbrekler de
koyu hatta bazen siyah renk almıştır.
İdrar kesesinde kırmızı idrar varlığı
da ölmüş ya da kesilmiş hayvanlarda
hastalığın teşhisi açısından önemlidir. Deri altında sarılık görülmesi de
bulguları desteklemektedir.
Hastalıkla mücadele de insan, hayvan
ve çevre bir arada değerlendirilmelidir. Özellikle hastalığın yayılması ve
bulaşmasında en önemli faktör olan
fareler ve diğer kemirgenlerle mücadele ilk planda yapılması gerekenlerdendir. Riskin yüksek olduğu bölgelerdeki hayvanların hastalığa karşı
aşılanması da diğer bir önlemdir.
Leptospiroza yakalanma riski yüksek meslek gruplarındaki insanların
bu konu ile ilgili olarak bilinçli ve
dikkatli olmaları gerekmektedir. Koruyucu giysiler giymek, hayvanlarla
temas eden su kaynaklarını kullanmamak gibi basit önlemlerle hastalığın bulaşması engellenebilmektedir.
Hastalığın bulaşmasında en büyük
rolü oynayan kirli suların, korunma
ve kontrolde de önemi büyüktür.
Temiz olmadığı bilinen sularda yüzmek, balık tutmak gibi faaliyetlerden
kaçınılmalıdır.
Et Muayenesi Bakımından Önemi:
Hastalık etkenleri insanlara geçtiğinden, hastalıklı hayvanların kesilmeden imha edilmesi gerekir.
IPCC Uyarıyor; Küresel İklimdeki Isınma Olağandışı!
»» Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’nin 5. değerlendirme Raporunu açıklandı. IPCC 2007’den beri ilk kez Değerlendirme Raporu
yayımladı
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın
insanların neden oldukları iklim
değişikliğini değerlendirmek amacıyla oluşturduğu “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli” (IPCC)
İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleşti. Aralarında hükümet yetkilileri ve uzmanların da bulunduğu
100 ülkeden 252 delegenin katıldığı
panelde, iklim değişikliğindeki son
gelişmeler rapor haline getirilerek
kamuoyuna duyurudu. 39 Ülkeden
800’den fazla bilim insanının katkıda bulunduğu, Türkiye de dâhil olmak üzere IPCC’ye üye bütün ülkelerin üzerinde anlaştığı rapor net bir
gerçekliğin altını çiziyor. IPCC’nin
önceki raporlarında iklim değişikliğinin insan nedenli olduğunu kesin
olarak iddia etmiyordu. Bu rapor ise
kesinlikle insan nedenli olduğunu
ortaya koyuyuor: Küresel iklimdeki
ısınma olağandışı! Atmosfer ve okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarları
azaldı, ortalama deniz düzeyi yükseldi ve sera gazlarının atmosferdeki
birikimleri arttı. Hem gezegenimiz
hem de bizler büyük risk altındayız.
Rapordan satırbaşları;
• Geçen 30 yıl küresel ölçekte
1850’den beri kaydedilen en sıcak
birbirini takip eden 30 yıl, 21’inci
yüzyılın ilk 10 yılıysa en sıcak 10 yıl.
• Karbondioksit ve metan gibi sera
gazlarının atmosferdeki miktarı bugün itibariyle en azından son 800
bin yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye çıktı. İnsan
türünün son 800 bin yıldır dünya
üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Dolayısıyla atmosferde şu andaki
kadar yüksek bir sera gazı düzeyi hiç
yaşanmadı.
• Grönland ve Antarktika’da buz kalkanları geçen 20 yıllık dönemde kütle kaybetti, buzullar neredeyse yüzeysel ölçekte küçülmeyi sürdürdü
ve Kuzey Kutup deniz buzu ve kuzey
yarımküre ilkbahar kar örtüsü alansal olarak küçülmelerini sürdürüyor.
• Okyanuslar atmosfere salınan in-
san kaynaklı karbonun yaklaşık yüzde 30’unu emmiş ve bu da okyanusların asitlenmesine yol açtı.
“IPCC raporu bir uyarı
niteliği taşıyor.”
· 19’uncu yüzyıl ortasından beri gözlenmiş olan deniz düzeyi yükselmesi
hızı önceki 2 bin yıllık dönemdeki
ortalama yükselme oranından daha
büyük. Küresel ortalama deniz yüzeyi 1901-2010 döneminde 19 santimetre yükseldi.
Stockholm’de toplantı devam ederken, İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyen Türkiye İklim Ağı bir
açıklama yayınladı. Buğday Derneği,
Doğa Derneği, Doğa Koruma Merkezi, EUROSOLAR Türkiye, Greenpeace Akdeniz, KADOS, TEMA,
Yeryüzü Derneği, Yeşil Düşünce
Derneği, Yeşilist, WWF-Türkiye ve
350 Ankara’dan oluşan İklim Ağı,
açıklamasında hükümete de çağrıda
bulunularak “Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda benimsediği “bekle ve gör” politikasını
terk edip, iklim biliminin gösterdiği
doğrultuda harekete geçmesi için
IPCC raporu bir uyarı niteliği taşıyor.” dendi.
Raporun detayına: http://www.
ipcc.ch/pdf/reports-nonUN-translations/turkish/capture-dioxidestorage-tr/c1-introduction-tr.pdf
adresinden ulaşabilirsiniz.
· Soğuk gün ve gecelerin sayısı azaldı, sıcak gün ve gecelerin sayısı arttı.
Bazı bölgelerdeki sıcak hava dalgalarının sıklığında artış gözlendi. Kuvvetli yağış olaylarının sayısının arttığı kara alanları bu olayların azaldığı
alanlardan daha geniş.
· Küresel ısınma 2100 yılı sonrasında da sürecek.
· 1986-2005 dönemine göre 20162035 dönemindeki küresel ortalama
yüzey sıcaklığı değişikliği olasılıkla
0.3 derece ile 0.7 derece aralığında
olacak.
IPCC,
1998’de
BM’nin iki alt kurumu olan Dünya
Meteoroloji Örgütü (WMO) ve
Birleşmiş Milletler Çevre Programı
(UNEP) tarafından kurulmuş bir
panel.
IPCC iklim değişikliği konusunda var
olan bilimsel çalışmaları eleştirel bir
gözle derleyerek, ilgili sonuçları kapsamlı ve güvenilir biçimde insanlığın
hizmetine sunuyor. IPCC’nin bir diğer
amacı da, bilimsel sonuçlara göre karar vericilere tavsiyelerde bulunmak.
IPCC, şimdiye kadar dört adet
değerlendirme raporu hazırladı. Bu
raporlarda, son bilimsel tahminlere
göre iklim değişikliğinin geldiği noktayı inceledi. Stockholm’de yapılan
ve dünya çapında 1000’e yakın
bilim insanının katkı sunduğu, 5’inci
Değerlendirme Raporu’nda ise iklim
değişikliğinin bilimsel temelleri ve
gelecek ile ilgili öngörüleri paylaştı.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
TOPRAK
19
Toprağa Karışan Tarım İlaçlarının (Pestisitlerin)
Davranışları, Çevre ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri -II-
Toprak çok sayıda fiziksel ve kimyasal olayın “aynı anda” gerçekleştiği
karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle bu noktadan itibaren bahsedeceğimiz olguların büyük oranda aynı
süreçlerde gerçekleştiğini aklımızda
tutmalıyız. Toprağa uygulanan veya
ağaçtan toprak yüzeyine düşen pestisitler (i) güneş ışığı etkisi ile parçalanarak yok olabilir; (ii) taşınabilir;
(iii) toprak tarafından emilebilir;
(iv) bitkiler tarafından alınabilir;
(v) toprakta yaşayan mikroorganizmalar tarafından tüketilebilir veya
farklı maddelere dönüştürülebilir ve
son olarak (vi) toprak profili boyunca yeraltı sularına kadar yıkanarak
yeraltında birikebilir.
Taşınma olayı nasıl
gerçekleşir?
Pestisit kalıntıları suyla temas ettiklerinde çözünebilir veya su içinde
süspansiyon1 haline gelebilirler. Her
iki durumda da toprak yüzeyinden
rüzgâr yardımı ile uygulandıkları
alandan çok daha farklı noktalara
sürüklenebilirler. Sıcaklığın etkisi
ile suyun buharlaştığı durumlarda
ise erozyonla sürüklenen çok küçük
toprak tanelerine yapışarak farklı
alanlara taşınmaları söz konusudur.
Eğer taşınma aşamasının bir yerinde
yukarıdaki gibi bir göl varsa ve taşınma sürekli ise o zaman tatarcıkDDD örneğindekine benzer olaylar
gerçekleşebilir ve bir tarlaya uygulanan pestisit, aralarında kilometrelerce mesafe olsa da bir göl veya ırmak ekosisteminde yaşayan canlıları
zehirleyebilir.
“Topraktan taşınma” olayının
tam aksine kalıntıların toprak tarafından emilmesi ve uzun sürelerde
uygulandığı alanda birikmesi de
önemli bir olaydır. Emilen pestisit
kalıntıları ilerleyen zamanlarda yavaş yavaş salınarak topraktaki zararsız canlılara zarar verebilir ve daha
da önemlisi bazı kalıntılar tarım
bitkileri tarafından alınabilir. Bu
noktada yine ilginç bir örnek vereceğiz. Pestisit kullanımının tarihsel
gelişimi ile ilgili bilgi verirken 70’li
yıllara gelindiğinde DDT ve DDD
gibi organo-klorlu pestisitlerinin ve
kimyasal akrabalarının birçok ülkede yasaklandığını ifade etmiştik.
Dünyada pestisit tüketimi en yüksek
ülkelerden biri olan Japonya da bu
kervana katılmış ve 1970’de bu grupta yer alan “dieldrin”in kullanımını
yasaklamıştır. Ancak aradan geçen
40 yıllık zamana rağmen yapılan
araştırmalar hala salatalık yetiştirilen Japon Topraklarında sorun olabilecek düzeyde dieldrin olduğunu
göstermiştir. Peki, neredeyse yarım
asır öncesi toprağa verilen bir tarım
ilacı nasıl olur da bu kadar uzun süre
toprakta korunabilir veya saklanabilir? Bu sorunun cevabı toprağın
sıra dışı tabiatı ile ilgilidir. Bilindiği
gibi toprağın bünyesini oluşturan
“kil” kısmı ile besin deposu gören
“humus” kısmı su ve gübreleme ile
verilen besin maddelerini tutarak
belirli bir vadede bitkiye sağlar. Kil
ve humusun bir diğer görevi de bitki
gelişimi açısından gerekli olmayan
ve aslında bitki ve toprak yaşamına
zararı olabilecek pestisit kalıntıları
vb. kirleticileri hapsederek zararlarını önlemektir. “Toprağın tamponlama özelliği” olarak ifade edebileceğimiz bu yetenek, 1970’lerde yoğun
1 Süspansiyon; bir katı maddenin her-
hangi bir sıvı içerisinde çözünmeden
asılı olarak kalmasıdır.
bir şekilde salatalık tarımı yapılan
alanlarda kullanılmış “dieldrin” in
humus içeriği oldukça yüksek olan
Japon Topraklarında nasıl korunduğunu bize açıklıyor.
Ne yazık ki toprağın tamponluk özelliği sınırsız veya sonsuz değildir. Her
canlının sınırları olduğu gibi toprağın da sınırları var ve bu sınırlar
aşıldığı takdirde beklemediğimiz
problemlerle karşılaşabiliriz. Nasıl
mı? Japonya örneğinin devamını
sizlere aktaralım. Yetmişli yıllarda
dieldrin kullanımının yasaklanmış
olduğu topraklarda hala tarım devam etmektedir ve 2000’li yıllarda
yetiştirilen salatalıklarda da yine
dieldrin saptanmıştır. Bu bize toprakta hapsolan kirleticilerin her an
veya belirli bir zaman sonra tekrar
salınabildiğini ve bitkiler tarafından
da alınabildiğini gösteriyor.
Pestisit kalıntıları
sadece bitkilerin değil
toprakta yaşayan
mikroorganizmalarının
da yaşam döngüsüne
girer. Bazı sıra dışı toprak
bakteri ve mantarları
pestisit kalıntılarının enerji
ve besin kaynağı olarak
kullanıp ayrıştırabilir.
Bu özellik her ne kadar
kalıntıların ortadan
kaldırılması gibi görünse
de mikroorganizmaların
ayrıştırma faaliyetleri
sonunda açığa çıkan dışkı
ve yan ürünler kalıntıdan
daha zararlı ve kalıcı
biyokimyasal maddeler
olabilir.
Bütün bunlara ek olarak pestisit kalıntılarının toprak ortamında başına
gelebilecek diğer bir olay çözünürlüğü yüksek pestisit kalıntılarının
humus ve kil içeriği düşük toprak
koşullarında toprak profili boyunca
aşağılara doğru süzülerek yeralaltı
suyuna ulaşması, birikmesi ve çok
uzak mesafelere taşınmasıdır.
Buraya kadar su ve toprağa karışan
pestisitlerin davranışlarını açıklamaya çalıştık. Her ne kadar aktif olarak
kullanıldığı dönem geride de kalmış
olsa “organo-klor” grubunda yer alan
pestisitlerin yarattığı zararlardan
muzdarip ülkelerden örnekler vermeye çalıştık. Özellikle Japonya örneğinde gördüğümüz gibi yıllar önce
yasaklanmış da bu maddeler hala etkilerini devam ettirmektedirler.
Doç. Dr. Oğuz Can TURGAY
A.Ü. Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
[email protected]
Araş. Gör. Muhittin Onur AKÇA
A.Ü. Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
[email protected]
Peki, acaba Ülkemizde
durum nedir?
Geçmişte kullanılmış, kullanımı sınırlandırılmış veya yasaklanmış pestisitlerin toprak ve su kaynaklarımız
ve sağlığımız üzerinde oluşturduğu
risklere ilişkin yeterince bilgimiz var
mı? Biraz da bu konularda okurlarımızı bilgilendireceğiz.
Türkiye’de kullanılan pestisit miktarı pek çok tarım ülkesinden düşüktür. Diğer yandan rakamlara
dayalı bu yaklaşım yanıltıcıdır ve
Türkiye’de oldukça heterojen bir
pestisit tüketimi bulunmaktadır.
Ege ve Akdeniz Bölgeleri tüketim
toplamı, genel olarak ülke tüketiminin %34’den fazlasını, hatta bazı
yıllar %50’sine yakınını oluşturmaktadır. Doğu Anadolu ve Güney Doğu
Anadolu Bölgelerindeki kullanım
ise, ülke tüketiminin ancak %10’u
kadardır. Türkiye’de yıllık pestisit
tüketimi yıllık iniş ve çıkışlara rağmen 1979-2007 yılları arasında %
270 oranında artmıştır. Özellikle
son yıllardaki önemli artışlar daha
da dikkat çekicidir. Pestisit tüketimi
2002 yılında 12,199 ton iken, 2006
yılında yaklaşık % 50 artış ile 18,258
ton, 2007 yılında da % 24,22 artarak
22,681 ton olarak belirlenmiştir. Her
yıl yeni zirai mücadele ilaçlarının
kullanıma verildiği Türkiye’de yılda
ortalama 33.000 ton tarım ilacı kullanılmaktadır. Bu miktarın % 47’sini
insektisitler, % 24’ünü herbisitler, %
16’sını fungisitler , % 13’ ünü de diğer gruplar oluşturmaktadır.
Kullandığımız pestisitlerin özelliklerine bakıldığında insan sağlığı
ve çevre sağlığı açısından olumsuz özellikler
gösteren türlerini kullandığımızı da söyleyebiliriz.
Organo-klorlu
pestisitler yurdumuzda
1945-1985 arası dönemde yoğun olarak
kullanılmıştır. Örneğin
DDT kullanımı 1945 yılında başlamış, 1960 ve
1970’lerde yaygın olarak kullanılmış ve 1985
yılında hem DDT hem
BHC (zindan) kullanımı
yasaklanmıştır.
Diğer
yandan heptaklor kullanımı 1988’de durdurulmuştur. HCB (hegzaklorbenzen) Türkiye’de
çok
daha
önceleri,
1959’da yasaklanmasına
ve üretimi yapılmamasına rağmen
klorlu çözücüler içinde yan ürün olarak bulunmaktadır. Yetmişli yılların
başlarında yasaklanmış olmasına
rağmen hala Japonya topraklarında
yüksek düzeylerde kalıntıları tespit
edilen dieldrin Ülkemizde 1971 ve
aldrin ise 1979’dan beri kullanılmamaktadır. Diğer yandan Endosülfan
Türkiye’de kullanımı 2007 yılına
dek uzun süreli kullanıma sahip tek
organik klorlu bileşik olup kullanımı
2007 yılında alınan kararla 2008 yılından sonra yasaklanmıştır. 1930’lu
yılların baslarından 1970’li yılların
sonlarına kadar özellikle endüstrileşmiş ülkelerde basta sanayi olmak
üzere pek çok alanda geniş olarak
kullanılan PCB (poliklorbifenil) bileşiklerinin ise 1996 yılından itibaren
kullanımları ülkemizde yasaklanmıştır. 1978 yılında gelen kısıtlamalardan önce yurdumuzda kullanılan
organo-klorlu pestisitlerin %90’ı
DDT ve BHC’dir. Burada vurgulamak istediğimiz önemli bir husus
yukarıda adı geçen organo-klorlu
pestisitlerin yaklaşık %70’inin Çu-
olmadığını üzülerek
söylemek durumundayız.
Bu durumun nedenleri;
(i) toplum ve kamuoyunda
pestisit kullanımından
kaynaklanabilecek riskler
ile ilgili endişelerin
genellikle Avrupa Birliği
Ülkelerine ihraç edilen
tarım ürünlerinin kalıntı
içeriği üzerinde odaklanmış
olması, (ii) sediment ve su
kaynaklarındaki kalıntı
düzeylerinin sadece
“çevresel kaynak kalitesi”
olgusu içinde ve sınırlı
düzeyde irdelenmesi ve
maalesef (iii) çevreseltarımsal araştırma
kurumlarında toprakta
kalıntı analizlerinin
gerçekleştirilebileceği
altyapı koşullarının ve
uzmanlaşmanın yeterli
olmamasıdır.
kurova Bölgesinde tüketilmiş olduğudur.
Dolayısı ile organo-klorlu pestisit kalıntılarının sadece A.B.D ve
Japonya’da değil Türkiye’de de bir
tehdit olabileceğini söyleyebiliriz.
Bu kirleticilerin etkileri ile ilgili Ülkemizde araştırmalar 1976’da yapılmıştır ve hala yapılmaktadır. Bu
araştırmalardan elde edilen bulgular pestisit kullanımı ve diğer endüstriyel faaliyetlerle bağlı olarak
Türkiye’nin değişik bölgelerinde
insan bünyesinde tespit edilen organo-klorlu pestisit kalıntı düzeyinin
genellikle uluslararası standartların
altında; ancak zaman zaman da üzerinde olduğunu göstermiştir.
İki binli yıllara geldiğimizde çevre ve
doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi konular üzerinde artan
küresel-bilimsel ilginin bir uzantısı
olarak, Türkiye’de de organo-fosforu
ve organo-klorlu pestisit kalıntılarının birikimi ile ilgili araştırmalarda
farklı yönelmelerin olması çok sevindiricidir. Birkaç örnek vermek
gerekirse, bazı araştırmalarda ürettiğimiz buğday, bal ve balık gibi tahıl
ve gıda ürünlerinde organo-klorinli
bileşikler tespit edilmiştir. Bu konudaki en dikkat çekici verilerden birisinin tarımsal aktivitenin çok yüksek
olduğu Antalya Bölgesinde yaşayan
annelerden toplanan anne sütünde
yine organo-klorinli maddelerin bulunmuş olmasıdır diyebiliriz.
Bu hususlara dikkat çekmek için
gerçekleştirdiğimiz bir ön çalışmada
biz de çok ilginç sonuçlar elde ettik.
Çukurova Bölgesinin yoğun pestisit
kullanılan alanlarından topladığımız toprak örneklerinde DDE2 ve
endosülfan-sülfat3 olduğunu saptadık. Ne ilginçtir ki DDT 1985 ve
endosülfan 2007 yılında kullanımı
yasaklanan pestisitlerdir. 2012 yılında elde ettiğimiz bu sonuçlarda hala
bu maddelerin olmasının bize göre
iki açıklaması olabilir. Ya Japonya Topraklarında olduğu gibi yıllar
önce yasaklanan bu ilaçların kalıntıları kil içeriği yüksek Çukurova Topraklarında saklanmış (ama bir gün
açığa çıkmak üzere) duruyor veya
yasaklandığı halde kullanımı devam
ediyor.
Bu bulguların açıklaması her ne
olursa olsun toprak kaynağımızı korumak için hepimize görevler düşüyor. Yine bir soru sorarak yazımızı
bitirmek istiyor ve cevabını değerli
okurlarımıza bırakıyoruz. Pestisit
kalıntısı tespit edilen ihraç ürünlerini imha edebilir ve yenisini yetiştirebiliriz. Peki, yasaklanmış olan
pestisitleri hala tüketiyor isek ve
yasak olmasa dahi gereğinden fazla
kullanıyorsak bu yüzden kalitesini
kaybetmiş ve işlevlerini yitirmiş topraklarımızı geri kazanabilir miyiz?
Yoksa mevcut haliyle korumak daha
mı kolay olurdu?
Diğer yandan “tarım
topraklarımızın pestisit
kalıntı durumu” ile
ilgili yeterli çabamız
2 DDE; DDT’nin doğada bozulması ve
kimyasal özelliklerinin değişmesi ile
oluşan yeni bir formudur.
3 Endosülfan sülfat; İnsektisit ve akarisit olarak kullanılan bir organo-klorinli
pestisit olan endosulfanın doğada oksitlenmesi sonucu oluşan türevidir.
20
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Muhasebenin Önemi -III»» Sevgili Kooperatifciler, geçen ay muhasebe teknikleri ve bizleri
ilgilendiren konularla giriş yapmıştım. Bu ay ise muhasebe belgeleri
ile devam ediyorum.
Muhasebe için belge nedir?
İlgili kanun (V.U.K) hükümlerine göre tutulan ve 3. Şahıslarla kooperatifimizin münasebet ve muamelelerine ait kayıtlardır.
Kooperatifimiz için gerekli olan belgeler hangileridir?
• Fatura
• İrsaliye
• Müstahsil makbuzu
• Gider pusulası
• Perakende satış fişi
• Ücret bordosu
• Serbest meslek makbuzu
• Banka dekontu
Bu belgeleri kısaca açıklayalım.
Fatura: Kooperatifimizin almış olduğu mal
veya hizmet karşılığında borçlandığı meblağı göstermek üzere, malı satan veya işi yapan
kişi tarafından düzenlenerek kooperatifimize
verilen ticari belgeye alış faturası denir.
Kooperatifimizin satmış olduğu mal veya
hizmet karşılığında alacaklı olduğu meblağı
göstermek üzere, kooperatifimiz tarafından
düzenlenerek mal veya hizmeti satın alan kişiye verilen ticari belgeye satış faturası denir.
Faturalarda şu bilgilerin bulunması zorunludur:
1) Faturanın düzenleme tarihi, seri ve sıra numarası
2) Faturayı düzenleyenin adı, ticari ünvanı,
iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi, vergi numarası
3) Müşterinin adı, ticari ünvanı, iş adresi,
bağlı bulunduğu vergi dairesi, vergi numarası
4) Malın ya da işin türü, miktarı, fiyatı ve
tutarı
5) Satılan mala ilişkin teslim tarihi ve irsaliye
numarası
Faturalarda uyulması gereken
kurallar:
• Fatura düzenlenirken sıra numarasının takip edilmesi zorunludur.
• Faturalar en az bir asıl, bir örnek olarak düzenlenir.
• Tarihler birbirini takip etmelidir.
• Mal teslimini izleyen 7 gün içinde düzenlenmelidir.
• Fatura, düzenleyen tarafından imzalanmalıdır.
• Alınan bir faturaya itiraz süresi 8 gündür.
• Fatura düzenleme sınırı 2012 Yılı için
770,00 TL ‘dir.
Sevk irsaliyesi: Malın nereye ve kime gönderildiğini gösteren belgedir.
• En az 3 örnek düzenlemek zorundadır.
• Düzenleyenin adı, unvanı, adresi, vergi dairesi ve vergi numarası, müşterinin adı, unvanı, adresi, vergi dairesi ve vergi numarası
yada t.c numarası, malın yada işin türü, miktarı, yazılması zorunludur.
• Malı kim taşıyorsa irsaliyeyi o düzenler.
• İrsaliye tarihinden sonraki 7 gün içinde fatura düzenlenmesi zorunludur.
• Nihai tüketiciye yapılan satışlarda sevk irsaliyesi düzenlenmesine gerek yoktur.
• Sevk irsaliyesi malın teslim edildiğini ispat
eden bir belgedir.
İrsaliyeli Fatura: Fatura ile aynı
işlevi görür. Faturadan farkları
şunlardır:
• Ayrıca sevk irsaliyesi düzenlemeye gerek
kalmaz,
• En az 3 örnek olarak düzenlenmelidir.
• Faturada yer alması gereken bilgilerle birlikte irsaliyeli faturada, fatura düzenleme saatinin de yer alması gerekir.
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
Müstahsil makbuzu: Kooperatifin, vergiden
muaf çiftçiden yani ortağından mal satın alırken (tarım ve hayvansal ürünler) düzenlediği
belgedir.
• İki nüsha olarak düzenlenir ve malı satan
ortağa imzalattırılır. Bu nüshalardan biri kooperatifte kalırken diğer çiftçiye verilir.
• Müstahsil makbuzu, fatura yerine geçen bir
belgedir.
Müstahsil makbuzunda şu bilgilerin
bulunması zorunludur:
1) Müstahsil makbuzunu düzenleyen kooperatifin adı, ticari ünvanı, iş adresi, bağlı bulunduğu vergi dairesi, vergi numarası,
2) Ortağın ya da ortağı olmayan çiftçinin adı
soyadı, bağlı bulunduğu vergi dairesi, vergi
numarası veya TC kimlik numarası, imzası
3) Malın türü, miktarı, tutarı ve gelir vergisi
kesinti tutarı
Gider Pusulası: Kooperatifin, vergi dairesinde vergi kaydı olmayan kişilerden almış
olduğu mal ve hizmet karşılığında düzenlediği belgedir. Fatura yerine geçer.
• En az iki örnek olarak düzenlenir.
Gider pusulasında şu bilgilerin bulunması zorunludur:
• Mal ya da işin mahiyeti, cinsi, miktarı, bedeli,
• İşi yaptıranın adı soyadı, adresi, TC kimlik
numarası, imzası,
• İşi yaptıranın (kooperatifin) ünvanı, adresi,
vergi dairesi ve numarası
Perakende Satış Belgesi: Defter tutmak zorunda olan esnafın, fatura kesme zorunluluğu bulunan miktardan (2012 yılı için 770,00
TL) daha düşük bedellerle yaptığı satışlar
veya işler karşılığında fatura yerine düzenlenebileceği belgedir.
Yaygın olarak kullanılan perakende
satış belgeleri şunlardır:
• Perakende satış fişi,
• Yazar kasa fişi
• Yolcu taşıma bileti
Ücret bordosu: Kooperatifimizde çalıştığımız işçilere yaptığımız ödemeleri ve bu
ödemeler üzerinden yapılan sosyal güvenlik,
gelir vergisi ve damga vergisi kesintilerini
gösteren belgedir.
• Kooperatifler, bu belgeyi işçiye imzalatarak
ücretini öder.
Serbest Meslek Makbuzu: Kooperatifin
herhangi bir serbest meslek erbabından (muhasebeci, avukat, mimar, vb.) hizmet karşılığında serbest meslek erbabının düzenleyeceği belgedir.
• Fatura yerine geçen bir belgedir. Faturada
bulunması gereken bilgiler serbest meslek
makbuzunda da yer alır.
Banka Dekontu: Bankalarda yaptığımız işlemler karşılığında aldığımız belgedir.
Defterlerde olduğu gibi belgelerde
de muhafaza zorunluluğu var
mıdır?
Defterdeki muhafaza zorunluluğu, belgeler
için de aynı şekilde geçerlidir. Vergi Usul
Kanununa göre 5yıl Türk Ticaret Kanununa
göre ise 10 yıl bu belgelerin muhafaza edilmesi gerekir.
Önümüzdeki ay bu konular üzerinde
konuşacağız.
Saygılarımla.
IPARD ve Diğer Destekler Üzerine
Yorumlar
Tarım ürünlerinin işlenmesine
yönelik yatırımlara sağlanan hibe ve teşvikler çeşitlendikçe yatırımcılar hangi
kaynağı kullanarak yapmak
istedikleri yatırımı gerçekleştirmelerinin uygun olacağı
konusunda tereddüt etmektedirler. Zaten yatırım yapmak beraberinde birçok zorluğu ve riski getirir. Teşvikler
risklerin azaltılması amacıyla
devletin belli sektörlere veya
dezavantajlı bölgelere yaptığı mali yardımlardır. Ancak
yatırımcı bir yatırım için karşısına çıkan farklı teşvik unsurlarından sadece birini kullanabilir. Tabi öz sermayesi
yeterliyse ve ben hiç destek
istemiyorum derse tartışmaya gerek yok. Böyle bir durumda yatırım finansal açıdan sermayenin verimliliği
açısından tartışılabilir. Yani
Ziraat Bankası faizsiz kredisi
mi kullanacak, IPARD programından mı faydalanacak,
yoksa teşvikli yatırım mı yapacak ve teşvik unsurlarından faydalanıp bunun yanında indirimli yatırım kredisi
mi kullanacak. Bu durumda
yatırımcı ne yapacak?
Yatırımcıya hangisini istersen oradan faydalan diyemezsiniz. Birinci husus hangi
bölgede hangi yatırımın yapılacağı veya daha fazla getirisi
olacağı, ikincisi ise kişinin /
kurumun finansal durumu ve
beklentileri ve nasıl finanse
edileceği yatırım kararında
temel faktörlerdir. IPARD
projelerinde başlangıçta her
ilde her tedbir uygulanmıyordu. Bana göre de doğru olan
bu yaklaşım eğer bir araştırma sonucu ise sonradan niye
kaldırıldı. Madem kaldırıldı
her teklif edilen proje için o
ilde kapasite fazlası yoktur
yazısı istenmesine gerek var
mı? Çünkü bu yazıyı alamadığı için yatırım yapamayan
bir yatırımcı yok.
Teorik olarak Yatırımcıya yol
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
gösterecek bir kurum yok diyemeyeceğim çünkü “Kalkınma Ajansları” var. Ajansların
bölgelerine yönelik çalışmaları var. Yatırım Ortamı Analizi, Bölgesel Rekabet Analizi
gibi çalışmalar ve hatta girdiçıktı (bölgesel veya il bazında) olmalı ki insanlara doğru
bilgiler aktarılabilsin. Bütün
bu bilgileri özümsemiş bir
kurumun yatırımcıların tercihlerinde tavsiye niteliğinde
de olsa etkili olmalıdır diye
düşünüyorum. Bana göre bu
kurum Kalkınma Ajanslarıdır. Danışmanlık yapan özel
kurumlar için, çoğunlukla, bu
değerlemenin önemi yoktur
çünkü onlar proje yazmak konusunda örgütlenmişlerdir.
Görüştüğüm birçok yatırımcı ilk duyduğu destekle yatırım yapmak üzere geliyor.
IPARD programını duyan ise
hemen yapalım diyor. Biraz
konuşunca ilk duyumlarının
aksine sıfır sermaye ile olmadığını biraz da zorlanarak anlıyor. Ağrı’da yatırım yapacak
bir yatırımcı ile Manisa’da
yatırım yapacak bir yatırımcının aynı konuda ve aynı kapasitede yatırım kararı olsa
her ikisi de IPARD projesin-
den faydalanmak istediğini
belirttiğinde ne yapılmalı?
a. Hemen yapalım
b. Ağrı’da yeni teşvik yasasına bakalım
c. Faizsiz veya sübvansiyonlu
kredi alalım
Burada yatırımcının finansal
durumunu analiz etmek gerekir. Teşvik belgesi alıp yatırım yaparsa yatırım maliyeti
Doğu illerinde muhtemelen
7-10 yıl arasında neredeyse
sıfırlamaktadır. Ancak başlangıç döneminde öz sermaye
olmalıdır.
IPARD projesi yapıp uygularsa, teorik olarak hiç öz sermaye yatırmasa %50 kredi alsa
bile geri kalan % 50’lik kısma
alınacak hibe düşünüldüğünde faiz oranı toplam yatırım
için oldukça düşük olacaktır.
Ziraat Bankası kredisi ile yatırım yaparsa belli miktar öz
sermaye koymak zorunda
kalmakta ancak iki yıla kadar
ödemesiz dönem olabilmektedir. Faiz ve toplam vadede
sağlanan imkânlar yatırımcı
için tercih nedeni olabilir.
Sonuçta yatırımın nasıl finanse edileceği bu alternatifler
arasında ve yatırımcının finans durumunun ortak fonksiyonu olacaktır. Doğru karar
biraz detay olacak ama NBD
ve IRR hesaplaması sonucunda verilmelidir. Daha da
ileri gidersek gelecek 10 yılda tarım ürünlerinde ve gıda
ürünlerinde fiyatların nasıl
bir eğilim izleyeceği konusundaki analizlere göre duyarlık
analizi de yapmak gerekir.
Bu yazıdaki teknik değerlendirmeler özellikle küçük
çaplı bir yatırım için gereksiz
görülebilir. Ancak ülkemizde
sermaye birikiminin gelişmiş
ülkelere göre daha az olduğu
düşünülürse bizim için sermayenin daha verimli kullanılması gerekir ki farkı kapatabilelim.
TKDK'dan 512 milyon Euro Hibe Kredisi
»» Erzurum'da tarım ve hayvancılık sektörlerinin canlandırılıp,
geliştirilmesi amacıyla TKDK vasıtasıyla 512 milyon Euro'luk hibe
kredisi kullandırılacak.
Kredi kapsamında besici ve çiftçilere yüzde 65'e varan hibe
desteği sağlanacağı belirtildi.
TKDK Yerinde Kontrol Birim Amiri Atilla Özlü şunları
söyledi: "Belirli periyotlarla
çağrıya çıkıyoruz. 11. çağrımıza çıktık. Her çağrı döneminde bilgilendirme toplantıları
gerçekleştiriyoruz. Şu anda
'Tarımsal İşletmeler ve Kırsal
Turizm' çatısı altında 10 başlıkta yer alan hibe çağrısı yaptık. Süt üretimi için yüzde 65'e
kadar diğer sektörler içinse
yüzde 50'ye kadar hibeler verilecek ayrıca KDV muafiyeti
uygulanacak." TKDK Ödeme
Talep Uzmanı Muhammet
Mutlu ise 11. çağrı dönemiyle
ilgili 512 milyonluk Euro'luk
hibe desteğimiz var. Bu ödenekten Erzurum'un mümkün
olduğunca fazla pay almasını
arzuluyoruz. Amacımız Erzurum projelerine maksimum
tutarı
kullandırabilmektir.
Hibe desteklerinin kullanılabilmesi için bir projenin
sunulması gerekiyor. Avrupa
Birliği (AB) standartlarında
yapılacak projelerle bölgesel
gelişmişliği üst düzeye çıkarmayı hedefliyoruz." dedi. ERGİAD Tarım ve Gıda Komitesi Başkanı Ahmet Altan'da
TKDK'nın hibe desteklerinin
bölgedeki ekonomik kalkınma için çok önemli olduğunu
belirterek, "Tarım ve hayvancılıkla ilgili TKDK hibe
kredilerini çok önemsiyoruz.
Maalesef, Erzurum bu tip
desteklerden yeterince faydalanamıyor. TKDK'nın 11.
Çağrı kapsamında ilgili sektörler için ciddi hibe destek-
leri ve KDV muafiyetleri var.
Keşke kapsam itibariyle daha
geniş tutulabilseydi ayrıca
bürokrasiyle ilgili geçtiğimiz
dönemlerden
edindiğimiz
bazı olumsuzlukları da TKDK
yetkililerine aktarma imkanı
bulduk. Onlar da yardımcı
olacaklarını ifade etti. TKDK
yetkililerini de son derece
istekli gördüm. Ayağımıza
kadar gelen bu fırsatları değerlendirelim. Bu fırsatlar
sonsuza dek sürmez. Yatırımcıları proje sunmaya davet
ediyorum. Proje hazırlanmasıyla ilgili olarak derneğimiz
her türlü desteği vermeye hazır. 20'den fazla yetkin uzman
kadromuz bu konuda yardımcı olmak için yatırımcılarımızı
bekliyor. TKDK yetkililerine
de özverili ve çözüm odaklı
çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum." diye konuştu.
Köy-Koop Haber Ekim 2013
SAĞLIK
21
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
Sizinle olan 9. Ağız ve Diş Sağlığı sohbetimizde diş tedavi yöntemlerinden
‘hipnoz’ ve ‘bilinçli sedasyon’a
şöyle bir değinelim ve sonra da ‘dişhekimliğinde protez’ konusuna
girelim.
-Doktor, şöyle beni genel anesteziyle bir uyutsan da öylece
tüm diş tedavilerimi bir anda
yapsan!
Diş tedavisinden, özellikle iğne yaptırmaktan çok korkan hastalarımızdan sık sık duyduğumuz cümlelerden biridir bu.
Genel Anestezi; Dişhekimliğinde
çok nadiren kullanılmaktadır. Bu
yöntem, ameliyathane şartlarında
yapılması, genel anestezi ekip ve
ekipmanlarının gerekli olması, vücuda çok fazla ilaç verilmesi, genel
anestezi risklerinin olması, pahalıya
çıkması, pratik olmaması gibi nedenlerle nadiren tercih edilmektedir. Ancak fiziksel rahatsızlıklardan
dolayı ağzını sürekli açık tutamayan,
çene kemikleriyle ilgili büyük işlemleri olan ya da zeka geriliği olan hastalarda genel anestezi verilerek yapılan diş tedavileri de vardır.
Dişhekimliğinde Hipnoz (hipnodonti), yaklaşık 60 yıldır uygulanmaktadır. Öğrencilik hayatımın
başlarındaydı, 1978-79 yıllarında
Hacettepe Üniversitesi’ne gelen
içimizden bir ekibin, gözümüzün
önünde, önceden birkaç seans ‘mayalanmış’ olan hastalara hipnozla
dolgular, kanal tedavileri hatta diş
çekimleri yaptığını hatırlıyorum.
Uyutulduktan sonra hastaya örneğin
diş çekilecekse şu telkinlerde bulunulur: “Şu andan itibaren hiçbir acı, ağrı
duymayacaksın, çekimden sonra da
acı, ağrı, sızı, kanama olmayacak, iltihap olmayacak.” Kanama olmaması
için kılcal damarların vücudun kendisi
tarafından sıkıldığı, iltihap olmaması
içinse vücudun savunma sisteminin
devreye girdiği tespit edilmiştir.
Hipnozla tedavi, kalp hastalığı, ilaçlara alerji gibi genel ya da lokal anestezinin hasta için riskli olduğu durumlarda veya aşırı bulantı, aşırı korku
durumlarında uygulanabilir. Otohipnoz, kişinin kendi kendine bazı
telkinlerle hipnoza girmesidir ki bu
da öğrenilip uygulanabilir. Her hasta
hipnotize olacak diye bir şey yoktur.
Bazı kişiler hemen uyur, bazısı direnir ve hatta başarısız olunabilir.
Dişhekimliğinde Bilinçli Sedasyon son zamanlarda revaçtadır. İletişim sağlanamayan durumlarda,
aşırı bulantı, aşırı korku durumlarında veya ileri cerrahi uygulamaları
yapılacak vakalarda uygulanabilir.
Bir anestezi uzmanı doktor tarafından damar yoluyla hastayı rahatlatacak sedatif bazı ilaçlar verilerek hasta
uykulu bir kıvama gelmektedir. Bilinci
açıktır, söylenenlere uyar, örneğin tedavi yapılırken ağzını açması söylendiğinde ağzını açar. İlacın verilmesi
kesildiği an hasta ayılır ve yapılan işlemlerle ilgili hiç bir şey hatırlamaz.
Verilen ilaç, rahatlama sağladığı için
‘güldürücü gaz’ olarak da anılan N2O2
(Azot Protoksit)’tir. Bunun haricinde
durmicum, propofol fresinus (diazem)
gibi uyku ilaçları da kullanılabilir.
DİŞHEKİMLİĞİNDE PROTEZ
Birgün, protezlerini bitirmek üzere
olduğum 70 yaşlarında bir bayan
hastam odama girdi, benim hayret
dolu bakışlarım arasında elbisesi-
TAKMA DİŞ
Antikacı dükkanına giren adam, çok
kızmıştı:
Gerçek fildişi diye sattığınız bibloların
hepsi sahteymiş!..
Antikacı, gayet sakin:
Sattığımız bibloların hepsi gerçek fildişidir, Beyefendi.
Ancak filin dişleri takma ise onu nereden bilebiliriz?
Okullar Açıldı,
Enfeksiyonlara
Dikkat!
Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla bulaşıcı hastalıklara karşı çocukların çok dikkatli
olmaları gerekiyor. Çocuklar kreşe veya okula
başlayana kadar ev ortamında çok daha hijyenik ortamlarda bulundukları için pek hastalanmazlar. Okul ve kreşlerin açılması ile birlikte durum tersine döner. Kalabalık ortamlar,
havalandırmanın az olduğu, hijyenik şartların
tam olarak sağlanamadığı mekanlarda çocuklardaki bulaşıcı hastalıklar için ideal bir ortam
oluşturur. Okulda görülen rahatsızlıkların
başında soğuk algınlığına neden olan gribal
enfeksiyonlar geliyor. Okullarda sık rastlanan
diğer bulaşıcı hastalıklar ise hepatit ve parazit
enfeksiyonları. Bu hastalıklardan korunmak
için ise hijyen şartlarına dikkat edilmesi gerekiyor.
Hastalıklardan korunmak için, eller sık sık
yıkanmalı. Havalandırması iyi olmayan yerlerden uzak durulmalı. Kalabalık ortamlardan
kaçınılmalı. Kalem, kitap, bilgisayar ve bardak
gibi özel eşyalar ortak kullanılmamalı. Mendiller tek kullanımlık olarak tüketilmeli. Bol
miktarda meyve, sebze ve su tüketilmeli. Düzenli olarak uyumaya dikkat etmeli.
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
nin ön kısmını tutup içinde sağa sola
dönmeye başladı:
Doktor Bey, elbisemin içinde ne kadar rahat hareket edebiliyorum bakın, şu protezleri artık bitirin n’olur
bir şey yiyip içemiyorum bir haftadır!
Protez,hastalar için çok önemlidir.
Protez, yapay organ demektir. Örneğin kol, bacak, göz, saç, tırnak
protezleri... Diş protezleri de ağızda
olmayan dişlerin yerine yapılan yapay dişlerdir. Diş protezleri genel
olarak ikiye ayrılır: 1- Hareketli Protezler 2- Sabit Protezler.
HAREKETLİ PROTEZLER: Hastanın elle takıp çıkarabildiği protezlerdir. Ağızda kalan dişlere kroşeler
(kancalar) veya kilit sistemleriyle ya
da hastada hiç diş yoksa damaklara
oturtularak yapılan dişlerdir.
Takıp çıkarmalı dişlerde porselen dişler kullanılmamalıdır,
tavsiye edilmez. Çünkü hareketli
protezlerde kullanılan porselen dişler, hem damaklara direkt olarak
kuvveti ilettiklerinden dolayı damaklarda erimeyi artırırlar hem de
yemek esnasında takırdama yaparlar, bunun yerine sert plastikten iyi takım dişler kullanılmalıdır. Yemeklerden sonra protezler
Yoğurt Hücreleri
Güçlendiriyor
»» Yoğurt, enfeksiyonla
savaşan hücreleri
güçlendiriyor.
Yapılan araştırmalarda, yoğurdun insan sağlığı açısından çeşitli faydaları bulunduğu belirlendi.
Yoğurdun bağışıklık sistemi
üzerine etkisi konulu çalışmaya göre, günde 3-4 porsiyon yoğurt tüketimi bağışıklık sistemi için önem taşıyor.
Yoğurt, hastalık ve enfeksiyonla savaşta rol oynayan
T hücrelerini daha güçlü ve
aktif hale getiriyor. İçindeki
dost bakteriler ise mikroplarla savaşarak bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Yoğurt kilo verdiriyor!
Tennessee Üniversitesi'nin
araştırmasında ise diyet
programlarında yoğurdun
etkisi incelendi. Araştırmada, düşük kalorili diyet yapan kişilerin diyetlerine yoğurt ilave edildi ve gün içinde
3 öğün yağsız yoğurt yiyen
aşırı kiloluların yoğurtsuz diyet uygulayanlara göre yüzde
çıkarılıp sabunla temizlenerek ağıza
takılmalıdır. Geceleri yatarken hareketli protezlerin çıkarılıp içinde su bulunan bir kaba konulması
tavsiye olunur (ayakkabı, terlik ve
çorabın ayaktan çıkarılması gibi).
Zira damaklardaki damarların rahatlaması ve kan deveranının sağlanması gerekir. Yoksa damaklarda
erime hızlanır. Protezler, eczanelerde satılan protez temizleyici
tabletler kaptaki suya atılarak da ara
sıra temizlenmelidir.
Modern protezler: Ağızda eksik
dişlerin yanında destek dişlerin de
bulunduğu ve sabit protezlerin yapılamadığı durumlarda destek dişlere
kroşeler (kancalar)
vasıtasıyla tutunan,
metal ve plastik tabanlı, takıp çıkarmalı protezlerdir.
Ankerli (çıtçıtlı)
modern protezler: Destek dişlere
kaplamalar yapılır,
kaplamaların bitimine çıtçıt sistemleri konur, protez bu çıtçıtlarla
ağıza tutunur, takıp
çıkarılır.
Kroşeler
(kancalar)
kullanılmaz. Son
derece estetik modern protezlerdir. Takıp çıkarırken
kronların çıkmaması için parmakların destek dişlere de dayanması
şarttır.
Total (tam) protezler: Dişlerin
tamamen çekildiği durumlarda yapılan damak protezlerdir. Total protez
yapımında
fonksiyonel
ölçü
(çift
ölçü
sistemi)
kullanılırsa
protezin kenarları daha iyi belirlenir ve ağızda
tutunması daha iyi olur.
İmplantlı total
protezler: Dişler ne kadar erken
yaşlarda kaybedilmişse damaklar da
o kadar erken erir
ve protezleri tutmaz olur. Günümüzde çenelerinde
çok erime olan tam protez hastalarında çene kemiklerine 2-4 implant
yerleştirilerek tam protezlerin ağızda oynamaz olmalarını sağlamak
mümkün olabilmektedir.
Fıkra gibi bazı olaylardan bahsedeceğim haftaya sizlere. Hastalarımın
hareketli protezlerini nasıl yuttuklarından, düşürdüklerinden, kaybettiklerinden, çaldırdıklarından, köpeklere kaptırdıklarından, kendi
elleriyle yok ettiklerinden bahsedeceğim. Sonraki sayıda SABİT PROTEZLER (kron-köprü-implant) hakkında
sohbetimize devam etmek üzere…
Her zaman belirteceğim bir konu
var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” düşüncesi yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa
doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya
çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine,
şikâyet olmadan 6 ayda bir, en geç
yılda bir gidiniz.Sonraki sayılarda
buluşmak üzere; Sağlıklı dişler,
mutlu gülüşler…
Mutlaka Balık Tüketmeliyiz
»» Balık sağlığımızı koruyan ve geliştiren besinler
listesinin en başlarında yer almalı.
Balık Neden Yararlı?
Yüksek kaliteli protein içerir. Proteinler, vücudun yapım ve onarım işlemleri açısından önemlidir.
22 daha fazla kilo verdikleri
görüldü. Ayrıca, bu kişilerin
yüzde 61 daha fazla yağ yaktıkları tespit edildi.
Yoğurt sindirim açısından
vücuda faydalı, ayrıca yoğurt içeriğindeki kalsiyum
ve protein değerleri yüksek.
Sağlıklı yaşam için günde 3 porsiyon yoğurt tüketmeliyiz.
Her yaş grubu için yoğurt tüketimi öneriliyor. Hem sağlıklı kişilerin hem de diyet
yapanlar günlük 3 porsiyon
yoğurt tüketmeli. Bir birey
günde yaklaşık yarım kilo
yoğurt tükettiğinde ihtiyacı
olan kalsiyumu karşılarken,
protein ihtiyacının da büyük
bir kısmını sağlamış oluyor.
Kalsiyum ihtiyacı için çocukların sabahları mutlaka
süt içmesi gerekiyor.
• Diğer et çeşitlerine göre yağ içeriği
ve kalorisi daha düşüktür. Bu nedenle zayıflama diyetlerinde rahatlıkla
yer alabilir.
• Kalp-damar sağlığı açısından çok
önemli yeri olan omega-3 yağ asitlerinden zengindir. Omega-3 yağ
asitlerinin beyin sağlığı açısından da
çok önemli olduğu biliniyor. Yetersiz omega-3 alan kişilerin gelecekte
Alzheimer ve demans (bunama) gibi
hastalıklara yakalanma riski daha
yüksek. Omega-3 yağ asitleri aynı
zamanda vücuttaki iltihaplanmayı
azaltarak; artrit gibi hastalıklara karşı koruma sağlıyor. Son dönemde,
yeterli omega-3 alımının zayıflamayı
kolaylaştırdığı da bilimsel araştırmalarca saptandı.
• Görme fonksiyonları, saç ve tırnak
sağlığı ve bağışıklık sistemi açısından önemli yeri olan A vitamini ve
kemik ve diş sağlığı için gerekli olan
D vitamininden zengindir.
• Sinir sistemi ve metabolizmanın
düzgün çalışmasında görevi olan B2
(riboflavin) ve demir mineralinin
vücutta kullanılmasında ve tiroid
hormonlarının sentezinde yer alan
B12 vitamininden zengindir.
• Kemik ve diş yapısının önemli bir
kısmını oluşturan fosfor mineralinden zengindir. Kılçıkları ile tüketildiğinde kalsiyum mineralinden zengindir.
• Demir, iyot, çinko ve magnezyum
minerallerini içerir.
Ne Sıklıkta Tüketilmeli?
Dünya’da birçok sağlık otoritesi;
kalp-damar sağlığının korunması
için haftada 2-3 defa balık tüketilmesini öneriyor.
Balık Nasıl Pişirilmeli?
Balık pişirilirken ızgara, buğulama
veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. Balık kızartma yöntemi ile pişirildiğinde omega-3 yağ
asitlerinin büyük bir kısmının yapısı
bozulur ve balığın sağlığa olan olumlu etkileri azalır.
Ekim Palamut Ayı! Hamsinin
En Lezzetli Olduğu Ay Kasım!
Balığın lezzetli olması içerdiği yağ
oranı ile paralel seyrediyor. Palamudun en lezzetli olduğu ay Eylül-Ekim. Hamsinin ise biraz daha
yağlanması gerekiyor, onun ideal
zamanı ise Kasım.
Palamutun tavası iyidir görüşü yanlıştır, şu an yağlı döneminde olduğundan tava pişirilmesine gerek yoktur. Fırında veya ızgara pişirilmesi
daha uygundur. Siyah etli balık grubuna girdiğinden ötürü buğulama yapılması tavsiye edilmez.
22
Ekim 2013 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
EKİM 2013
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
02 Ekim - 06 Ekim 2013
Bursa Hayvancılık
Bursa 6.Uluslararası Hayvancılık ve
Ekipmanları Fuarı
EKİM AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA BİTKİLERİ
Buğday Toprak Hazırlığı ve Ekimi Yapılır:
Buğday ekilecek alanlarda, erozyonu engelleyecek bir toprak işleme yapılmalıdır. Bu
tip toprak işleme kurak bölgelerde toprağı alttan yüzeysel işleyen kırlangıçkuyruğu
aletlerle yapılmalıdır.
Ülkemizde yapılan araştırmalarda yüzeysel
(derinlik az olarak) işlenen topraklarda erozyonun en az olduğu buna, karşılık su tutma gücünün arttığı, ayrıca hem enerji hem de zaman
tüketiminin daha az olduğu belirlenmiştir.
Kışlık buğdayların ekim derinliği 4-6 cm.
Olmalı en uygun ekim zamanı 1-30/ Ekim
tarihleri arasıdır.
Şeker Pancarında Hasada Devam Edilir:
Tarım ve Hayvancılık, Tohumculuk, Fidancılık
ve Süt Endüstrisi
03 Ekim - 06 Ekim 2013
SAM-GIDA
Samsun Gıda ve Teknolojileri ve EDT
Fuarı
Eko Fuarcılık
10 Ekim - 12 Ekim 2013
GTE - Çay Ve Teknolojileri Fuarı ve
Forumu
Çay, İşlenmiş Çay ve Ürünleri, Çay Ambalajlama
Makineleri, Katkı Maddeleri ve Tatlandırıcılar,
Çay İşleme Ekipmanları ve Test Hizmetleri, Aksesuarları,
Trio İstanbul Fuarcılık
12 Ekim - 15 Ekim 2013
İstanbul Gıda-Tek 2013
8.Gıda ve İçecek Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı Maddeler, Soğutma, Havalandırma, Depolama
Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu Mamüller, Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite
Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama. Tüyap - İstanbul
12 Ekim - 15 Ekim 2013
Trakya Tarımtech
SEBZECİLİK:
Şeker pancarı hasadına genel olarak Eylül
ayında başlanır. Bu devrede alt yapraklar
biraz sararmış aşağıya doğru sarkmış, fakat
kurumamıştır. Hasat işlemi bel veya pullukla hasat makinesi ile hasat edilir.
II. Ürün Silajlık Mısır Hasadı Yapılır: Genel olarak hububat hasadından sonra ekilen
2.ürün mısır sert hemen olan döneminde silaj maksadıyla hasat edilir.
Hasat özel olarak imal edilen
silaj hasat makin asıyla yapılır.
70 x 30 cm. mesafelerle ekilen
mısırlar silaj makineleri ile
hasat edilerek silo yerine taşınır.
Siloya getirilen silaj materyali
traktör ile çiğnenerek sıkıştırılır.
Silo yüksekliği 1,5 metre olunca
naylonla, naylonun üzeri ise
güneş ışığı geçirmeyecek şekilde
kum, toprak v.s gibi materyaller
den biri ile kapatılır.
Siloya su, hava ve güneş ışığı girmesi önemlidir. Üzeri kapatılan tarihten itibaren 6 hafta
sonra hayvanlara yedirilmek üzere bir kena-
· İşi biten hasat makinelerinin kışlık bakımlarının yapılarak hangara çekilmesi,
· Toprak işleme aletlerinin eksik bakımlarının tamamlanarak işe hazır hale getirilmesi.
HAYVANCILIK
Tarla sebzeciliği:
· Tarlada yetiştirilen domates, biber, patlıcan hasadına devam edilir.
· Güzlük hıyar ve kabak hasadına devam edilir.
Örtü altı Sebzeciliği:
Kışlık marul, yeşil soğan ekimi ve fide yetiştirilmesi yapılır.
Tüyap - Bursa
Gıda Ürünleri, Gıda Teknolojileri, Gıda İşleme
ve Paketleme Ekipmanları, İçecek Teknolojileri
ve Endüstrisi
rından açılır. Günlük ihtiyaç kadar alındıktan sonra silonun açılan kısmı tekrar kapatılmalıdır.
MEYVECİLİK:
· Arıların sonbahar bakımı.
· Anasız arılara ana arı verilmesi,
· Sonbahar şuruplamasının yapılması,
· Varova zararlısına karşı ilaçlamasının yapılması,
· Kovanların kışlaklara getirilmesi işlemi yapılır.
· Ahırların sonbahar bakım badana ve dezenfeksiyon işlemleri yapılır.
· Kışlık silaj yemlerinin yapılması işlemine
devam edilir.
· Mera ve otlaklarda ki yaylım yetmeyeceğinden takviye yemleme yapılmalı,
HAYVAN SAĞLIĞI
· İsteğe bağlı talep olması halinde sığır vebası ve şap aşılaması,
· Kuduzla mücadele aşı ve taramaları,
· İsteğe bağlı entorotoksemi aşılaması,
· Ruam taraması,
· Suni tohumlama çalışmalarına devam edilir.
GIDA MUHAFAZA
· Üzüm hasadına devam edilir.
· Ceviz hasadı başladı.
· Elma, Armut hasadı devam ediyor,
· Yeni kurulacak meyve bahçesi tesisine ait
arazilerde toprak işleme ve teraslanacak yerlerin teraslanması çalışmaları yapılır.
· Fidan hendekleme çukurları hazırlanır.
TARIMSAL MEKANİZASYON
· Ekim makinelerinin eksik kalan bakımlarının
tamamlanarak ekime hazır hale getirilmesi,
· Domates suyu ve salça yapımı,
· Çeşitli turşuların yapılması,
· Yoğur ve un tarhanası yapılması,
· Diğer kışlık gıdaların hazırlanması.
· Soğutucularda muhafaza edilecek sebze ve
meyvelerin soğutmaya hazırlanması yapılır.
8.Trakya Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik,
Sulama ve Teknolojiler Fuarı - Lüleburgaz
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları
Renkly Fuarcılık
24 Ekim - 26 Ekim 2013
Frutech Meyvecilik
Meyve Yetiştiriciliği ve Teknolojileri Fuarı
Alet ve Makine, Bitki Besleme, Zirai İlaç, Depolama Ürünleri, Lojistik, Fidan, Meyve
MSK Fuarcılık
06 Kasım - 10 Kasım 2013
Adana Tarım
7. Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk, Süt
Endüstrisi Fuarı
Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi
Tüyap-Adana
07 Kasım - 10 Kasım 2013
Göller Bölgesi Tarım ve Hayvancılık
Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohumculuk, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi,
Fidancılık
Detay Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
Mevzuat
▶▶ 3 Eylül 2013 Tarihli ve 28754 Sayılı
Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi
Etiketleme Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 4 Eylül 2013 Tarihli ve 28755 Sayılı
Resmî Gazete, Tartı Aletleri Muayene
Yönetmeliği
▶▶ 5 Eylül 2013 Tarihli ve 28756 Sayılı
Resmî Gazete, Fındık Üreticilerine Alan
Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne
Geçen Üreticilere Telafi Edici Ödeme
Yapılmasına Dair Kararın Uygulanmasına
İlişkin Tebliğ ’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (No: 2013/57)
▶▶ 6 Eylül 2013 Tarihli ve 28757 Sayılı
Resmî Gazete, 2013/5279 Ölçüm Sistemi
Kurulmasını Lüzumlu Kılacak Yeraltı Suları
Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı
▶▶ 10 Eylül 2013 Tarihli ve 28761 Sayılı
Resmî Gazete, Organik Tarım Destekleme
Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/23)
▶▶ 10 Eylül 2013 Tarihli ve 28761
Sayılı Resmî Gazete, Yerli Hayvan Irk ve
Hatlarının Tescili Hakkında Tebliğ (Tebliğ
No: 2004/39)’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (No: 2013/46)
▶▶ 11 Eylül 2013 Tarihli ve 28762 Sayılı
Resmî Gazete, Türkiye Tarım Havzaları
Üretim ve Destekleme Modeline Göre Yaş
Çay Üreticilerine 2013 Yılı Yaş Çay Ürünü
İçin Fark Ödemesi Desteği Yapılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/56)
▶▶ 11 Eylül 2013 Tarihli ve 28762 Sayılı
Resmî Gazete - Mükerrer, 2013/5204
Devlet Ormanları İçerisinde Bulunan Bazı
Alanların Yayla Alanı Olarak İlan Edilmesi
Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı
▶▶ 12 Eylül 2013 Tarihli ve 28763 Sayılı
Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Lokum
Tebliği (No: 2013/55)
▶▶ 19 Eylül 2013 Tarihli ve 28770 Sayılı
Resmî Gazete, Okul Sütü Programı
Uygulama Tebliği (No: 2013/58)
▶▶ 21 Eylül 2013 Tarihli ve 28772 Sayılı
Resmî Gazete, Türkiye Tarım Havzaları
Üretim ve Destekleme Modeline Göre 2013
Yılı Ürünü Yağlı Tohumlu Bitkiler, Hububat
ve Baklagil Fark Ödemesi Desteğine İlişkin
Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama Tebliği
(No: 2013/15)
▶▶ 24 Eylül 2013 Tarihli ve 28775 Sayılı
Resmî Gazete, Bitki Koruma Ürünlerinin
Reçeteli Satış Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶ 25 Eylül 2013 Tarihli ve 28776 Sayılı
Resmî Gazete, Tekerlekli Tarım veya
Orman Traktörlerinin Bazı Aksamları
ve Karakteristikleri ile İlgili Tip Onayı
Yönetmeliği (2009/144/AT)’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 26 Eylül 2013 Tarihli ve 28777 Sayılı
Resmî Gazete, Yardım Toplama Esas ve
Usulleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
Köy-Koop Haber Ekim 2013
SPOR-TARIM BULMACA
Elma Ye Sağlıklı Kal
Okullu Obezler!
»» Obezite karşı yararları ile birlikte şeker
hastalığına karşı koruyucudur.
»» Yeni eğitim yılı başladı, herkese kolay gelsin.
Elma ülkemizin her tarafında yetişen en çok tükettiğimiz
meyvelerden biridir. Dünyanın her tarafında insan sağlığı için faydalı meyve olarak kabul edilir. Bu nedenle elmanın yararları konusunda birçok araştırma yapılmakta
ve de eserler üretilmektedir. Uzmanlar tarafından her
insanın günde bir elma yemesi tavsiye edilmektedir.
Son yıllarda yayınlanan araştırma sonuçlarına göre sindirimi kolay olan elmanın kabuğunda bulunan besin
maddelerinin yağları eritme ve kas geliştirme özelliği
bulunduğu tespit edilmiştir. Buna karşılık düşük kalorili
olduğu için kilo yapmadığı ortaya çıkmıştır.
“Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk…”
derken, sınıfları dolduran çocuklarımızın
Türkiye genelinde en az % 25 inin tehlike
altında olduğunu söylesem ne derseniz?
Tehlikenin adı gibi kendisi
de büyük, “obezite” yani aşırı
şişmanlık.
Yıllarca “Şişman çocuk sağlıklı çocuktur” diyerek çocuklarımızı ne bulursak
besledik.”Tosun” diye tabir ettiğimiz çocuklarımıza gururla bakıp “Maşallah” dedik. Ancak, artık devir değişti. Günümüzde
artık obezitenin, yani aşırı şişmanlığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu
bilinmektedir.
Yenilen elma sindirim kolaylığı ve
bağırsakları çalıştırdığı için kabızlık
sorununu çözmekte, bağırsak kanseri
riskini azaltmaktadır.
Bu konudaki en riskli yerlerin başında
okullar gelmektedir. Okullardaki obezitenin en büyük nedenlerinden biri okul
kantinleridir. Bakanlığın 28.12.2010 tarih
ve 2010/11 nolu, okul kantinleri iç denetim raporuna göre, Türkiye’deki 32.749
okulda 11.546 kantin bulunmaktadır.
Ayrıca içindeki A vitamini ile solunum
yollarının, sinir sisteminin, kan damarlarının ve cildin sağlıklı olmasını
sağlamaktadır. Yapısında yer
alan mineral maddeler sayesinde idrar sökücü ve kanı temizleyici özelliği bulunmaktadır. Bu arada
kalbi güçlendirmektedir. Dişleri
temizlemekte ve korumaktadır.
Bu kadar çok kantin olması, öğrenci olan
çocuklarımızın beslenmesinde kantinlerin ne kadar fazlaca yer tuttuğunu göstermektedir.
Tüm bu özellikleri ile her gün
bir elma yemek, Kilo vermemize
yardımcı olmaktadır. Ağız ve diş
sağlımızı sağlığımızı korumaktadır. Bağışıklık sistemimizi korumaktadır. Bunların yanında gözleri
korumakta, katarak oluşumunu engellemektedir. Hemoroit ve sindirim sorunlarını çözmektedir. Beyinin sağlıklı
ve aktif tutulmasına destek olmaktadır. Parkinsona karşı bizleri korumaktadır. Pankreas kanseri riskini azalmaktadır. Kolesterolü dengeler, kötü kolesterolü düşürür Obezite karşı yararları ile birlikte şeker hastalığına
karşı koruyucudur.
TARIM BULMACA
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
1
Ş
E
R
B
E
T
Ç
İ
O
T
U
2
A
K
A
R
R
A
B
E
R
3
K
E
M
O
T
E
R
A
P
İ
4
A
A
M
A
N
R
İ
N
5
Y
E
E
T
6
I
R
7
K
İ
M
8
K
K
K
9
Ö
10
K
İ
11
Ü
R
İ
12
E
K
A
V
Y
A
A
A
M
A
E
L
E
E
K
K
E
N
A
R
İ
M
E
M
E
K
E
L
A
N
K
I
K
R
A
A
L
V
M
A
İ
S
S
N
A
V
A
T
A
F
K
A
12
G
A
E
A
Ve ardından kaloriden başka hiçbir değer
taşımayan yiyeceklerle karınlarını doyuruyorlar. Öyle bir hale geldik ki tost, hamburger denen besin türleri artık normal
Y. İzzettin BAŞER
1
N
Ne kadar denetlenirse denetlensin, okul
kantinleri obeziteyi destekleyen, sağlığa zararlı maddelerle dolu. Çocukların
daha ilk teneffüste kantinlerde alışveriş
için uzun kuyruklar oluşturması bilindik
görüntülerdendir. Çünkü okul çağındaki
çocuklarımızın %65 gibi büyük çoğunluğu
kahvaltı yapmıyor.
L
K
Soldan Sağa
1- Bira yapımında kullanılan keskin kokulu bir bitki, ömü otu... 2Gelir... Hak, tanrı... Güç 3- Kimyasal yollarla yapılan ilaç tedavisi
4- Yardım istenildiğini anlatan bir söz... Uskumru iriliğinde bir balık 5- Japon para birimi... AB’nin eski adı... Kırmızı 6- Şarkı, türkü..
Toplumda alt tabaka... Bağışlama 7- Bir bilim dalı... Alışveriş merkezi 8- Bir kuvvet komutanlığımız... İri taneleri ayırmaya yarayan
süzgeç... Eşek sesi 9- Ekilmeye elverişli yer, tarla... Hitler’in kişisel
muhafızlığını yapmak üzere kurulan birlik 10- Bir bağlaç... Saf, temiz... Sebze ve meyve satılan dükkan 11- Çoğalmak, artmak... Ced
12- Açıkça bildirmek... Us.
Yukarıdan Aşağıya
1- Tohumları ve kökü tıpta kullanılan bir bahçe bitkisi 2- Baş çoban...
Bir yaz meyvesi... Olağandan büyük 3- Petrol çıkartılan dağımız... Makine Kimya Endüstrisi... Yabancı 4- Bir metal... Dünyanın uydusu... İki
tarafı keskin kısa bıçak 5- Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getirme... Veli 6- Katar... Kedi köpek yavrusu 7- Eski
Rusya’de devleti yöneten... Niteliksiz işçi 8- Bir düşünceyi anlatan bir
veya birkaç cümlelik söz... Türklerde ana yiyecek 9- ABD’de ufak pide
şeklinde gobite benzeyen bir çeşit ekmek... 10- Çayın etkin maddesi... Bir nota... Uğur sayılır 11- Tümör... Galyumun simgesi... Sıradan
12- Genç ve zengin iş adamı... Diş temizlemede kullanılan ağaç.
23
seltip, insülin hormonunun aşırı salgılanmasına
ve kısa sürede tekrar acıkmaya
yol açıyor. Bu da vücutta yağ depolanmasına neden olur.
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
En kıymetli varlıklarımız kabul ettiğimiz
çocuklarımızın sağlıklı gelişmesi için, sağlıklı bir beslenme önkoşuldur.
Bunun için:
• Kesinlikle kahvaltı yaptırmalıyız.
• İçeceklerde süt, ayran, taze sıkılmış
meyve sularını tercih etmeliyiz.
• Gıdalarda tane ile satışı yapılabilen
meyvelere, kuru yemişlere ve ev yapımı
kek, kurabiye, börek türlerine öncelik
vermeliyiz.
yemekten sayılmaya başladı. Kantinlerde satılan, raf ömrünü uzatan koruyucu
maddelerle dolu yiyecekler için, çocuklar
avuç dolusu para harcamaktan çekinmez
oldular.
Bu sağlıksız beslenme sonucu çocuklarımız da:
Unutmayalım ki çocuklar geleceğimizdir.
Gerek Başbakanlığın gerekse Milli Eğitim
Bakanlığının sağlıklı beslenme ile ilgili
çalışmalarına rağmen, esas sorumlu her
zaman ailelerdir. Devlete düşen görev,
benim görüşüme göre, okullarda daha
fazla beden eğitimi dersi ve eğitimin bir
parçası olarak her kademede “Beslenme”
dersi okutulmasıdır.
Spor dolu günler sizinle olsun…
• Gazlı içeceklerin içersindeki yüksek fosfat nedeni ile kemik sağlıkları olumsuz
etkileniyor,
• Gazlı içeceklerin yüksek kalori değerleri
obeziteyi tetikliyor,
• Hazır meyve suları ve benzeri içecekler,
içerdikleri yüksek şeker ve karbonhidratla
obeziteye davetiye çıkarıyor,
• Kantinlerde satılan çikolata, bisküvi, gazlı içecekler ve cips türleri, yüksek glisemik
indeksi değerleri ile kan şekerini hızla yük-
Tuncel Kurtiz’i Kaybettik
“Bugün aranızda
değilim ama ben zaten
hep sizinleyim”
Sinema ve tiyatro oyuncusu, yönetmen, yapımcı ve
senarist Tuncel Kurtiz
1 Şubat 1936’da doğdu.
Hukuk, filoloji, felsefe,
psikoloji vesanat tarihi bölümlerinde okudu; hiçbirinden mezun
olmadı. 1959 yılında
Dormen Tiyatrosu’nda
oyunculuğa başladı.
Yılmaz Güney’in “ihtiyar”
seslenişini benimsemiş ve
kendisiyle yaptığı “Umut”,
“Sürü”, “Duvar” gibi filmleri sanat yaşamının en önemli
çalışmaları arasında görmüştür.
“Bölük Pörçük” ve “Sayıklamalar”
adlı iki kitabı ve “Oyuncu: Tuncel Kurtiz” ve “Aktör Tuncel
Kurtiz” adlarıyla yayımlanmış, hakkında yazılmış iki kitap
bulunmaktadır. Müzisyen Sema ile birlikte gerçekleştirdiği, “Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı” üzerine
yaptığı bir deneysel çalışması ve yönettiği filmleri de bulunuyordu.
“Oyuncu: Tuncel Kurtiz” kitabında kendisini şöyle anlatıyordu: “Bu macera sonsuz bir merakla başladı; çalışmakla,
disiplinle, okumakla, müzikle, aşkla acılarla, gözlemekle ve
iç disiplinle büyüyüp gelişti. Dönüp geriye baktığımda, biraz oynadığım adamları, biraz kendimi görüyorum. Ne o, ne
de bu... Doğruyla başlamayı hiç istemiyorum, hep yanlışla
başlamak istiyorum, biraz kendim oluyorum o yanlışı buluyorum. Bir metot olarak, bir duygu olarak... Ben rolümü ceket gibi üzerime giyemiyorum, rolümle müthiş yakınlıklar
kuruyorum, içinden kolay kolay çıkamıyorum. Bende her
zaman bir parçası kalıyor. Kısacası koşan adamı, koşmadan
oynayamıyorum, koşmadan yapamıyorum...
Kurtlarımı dökmek istiyorum, çalışmadan duramıyorum.
Durmak diye bir şey yok. Durarak bir yerlere gelinmiyor.
Hareket etmek istiyorum. Benim oyunculuğum bir dinamo.”
KİTAP
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve
Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın
salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve
Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde
edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla
sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız
olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yeni İnsan
Kooperatifçilik kitabının 6. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Nasıl Bir
Organik Tarım
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı,
nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.

Benzer belgeler