Devam - Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık Merkezi

Transkript

Devam - Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık Merkezi
DİSLEKSİ
“Yaşasın Okula Başlıyorum!” böyle başlamıştı okula Can. Onu okulda bekleyen tatsız sürprizleri
kimse bilmiyordu. Okulu, arkadaşlarını, öğretmenini çok sevmişti. Ama sıra yazı yazmaya gelince
biraz canı sıkılıyordu. Arkadaşları yazılarını çabucak bitiriyor, Can ise büyük bir çaba ile ancak iki
satır yazabiliyordu. Tahtadan yazı çekmek ise tam bir işkenceydi. Peki diğer çocuklar nasıl
başarıyorlar? diye düşündü Can. “İstersem başarırım” diyerek, onlara yetişmek için çok çabaladı
ancak bir türlü başaramıyordu. “Daha fazla uğraşmak gereksiz” diye düşündü ve tamamen vazgeçti.
Bir “aptal” gibi görünmekten, hep geri kalmaktan bıkmıştı. En iyisi hiç yazmamaktı.
Ailesi şaşkınlık içindeydi. Can büyük bir hevesle başlamıştı okula. Bütün bu başlarına gelenden kim
sorumluydu? Daha önce hiç sorunu olmayan Can, bir sorunlar yumağı haline gelmişti. Acaba
öğretmenini mi sevmiyordu? Öğretmen ise Can'ın şımartıldığına ve kendini yormak istemeyen bir
yapısı olduğuna karar vermişti. Son derece akıllı bir çocuktu. Yazamaması ve öğrenememesi için
hiçbir sebep yoktu. Bütün sınıf bir anda okuma ve yazmayı söktü. Can ise hala yerinde sayıyordu.
Üstelik davranışları da değişmeye başlamıştı. Herkese vuran, küfür eden, mutsuz, huysuz bir çocuk
olmuştu. Nihayet bir psikoloğa danışılmasına karar verildi. Psikolog Can'ı uzun görüşmeler ve
incelemelerden geçirdikten sonra, vardığı sonucu açıkladı. Can'ın sorunu “disleksi” bir başka
deyişle “özel öğrenme bozukluğu” idi.
Evet, genellikle ilkokul yıllarında ortaya çıkan ve gerek aileyi, gerekse öğretmeni ve çocuğu bir
sorunlar yumağı halinde kuşatan “özel öğrenme bozukluğu” konusunda Klinik Psikolog Olcay
Güner'e danıştık.
Nilgün Girdivan: “Özel öğrenme bozukluğu” veya daha yaygın olarak bilinen adı ile
“disleksi” nedir? Ne sıklıkta görülür?
Olcay Güner: Özel öğrenme bozukluğu bir öğrenme problemidir ve tüm dünya çocuklarında
yüzde 20-25 oranında görülebilir. Bu bozukluğa sahip çocukların zekaları normal veya normalin
üzerindedir. Bir çocuğun dinleme, düşünme, konuşma, okuma, yazma, heceleme veya aritmetik
yeteneklerinden birinde veya daha fazlasında gelişme geriliği veya gecikme görülürse özel öğrenme
bozukluğundan söz edebiliriz.
N.G.: Bu bozukluk ne zaman, ne şekilde başlar, belirtileri nelerdir?
O.G.: Özel öğrenme bozukluğuna sahip çocuklar genellikle okula kötü bir başlangıç yaparlar.
Aslında daha anaokulu yıllarında iken kendilerinden beklenen başarıyı göstermezler. Dikkatleri
zayıftır, temel kavramları öğrenirken zorlanırlar. Ancak anaokulunda okulla ilgili işlerden kaçmak
daha kolaydır. Öğretmenlerin değerlendirme metotları ilkokuldaki kadar sistematik ve aileye
yansıyan bir tarzda değildir. Bu nedenlerle genellikle anaokulu döneminde fazla göze batmazlar.
Problemler genellikle ilkokulun ilk aylarından itibaren alevlenmeye başlar. Okulun ilk çalışmaları
olan okuma-yazma alıştırmaları onlar için büyük bir işkencedir. Kesinlikle ödev yapmak istemezler.
Bazı çocuklar önceleri büyük gayret gösterirler, çalışırlar, çabalarlar, zamanlarının büyük bir
kısmını arkadaşlarına yetişmeye ayırırlar ama sonuç büyük bir düş kırıklığıdır. Kendilerine olan
güvenleri de giderek azalmaya başlar.
N.G.: Peki öğretmenler ve aileleri bu problemler karşısında ne düşünürler karşısında
ne düşünürler, nasıl davranırlar?
O.G.: Öğretmenler bu çocuklar için: “Son derece akıllı görünüyor ama bir türlü öğrenemiyor,
öğretmesi zor, dikkatsiz, belki de kendini yaptığı işe veremiyor, canı istemiyor sanki...” diye
düşünür.
Aileler ise “Yeterince çalışıyor ama bir türlü olmuyor. Acaba bir zeka problemi mi var ama canının
istediği işlerde çok başarılı. Yoksa okuldan mı hoşlanmadı, şımarıklık mı yapıyor, öğretmenini
sevmedi galiba” gibi pek çok düşünceye kapılırlar.
Çocuk ise “dikkatli ol”, “daha çok uğraş” gibi art arda gelen uyarılardan bıkar ve bir süre sonra her
şeyi bir kenarı bırakır. Artık çocuk için yapılacak en iyi şey okulla ilgili işlerden kaçmaktır. En iyi
kaçış yolu da uyumsuz davranışlar sergileyerek öğretmenin dikkatini bu yöne çekmektir.
N.G.: Peki, bu arkadaş çevreleri tarafından nasıl algılanır?
O.G.: Sınıfta “zor öğrenen” bir çocuk olarak tanınmak kolay değildir. Arkadaşları seri bir şekilde
okurken, sınıfta heceleyerek okumak çok zordur. Birden bire arkadaş grubunda kendisini
kanıtlamak ister ve “güç gösterisi” ne başlar. Herkese yerli yersiz vurur, saldırır. Bazıları sınıfı
güldürerek dikkat çekmek ve sevilmek için ölçüsüz şakalar ve espriler yaparlar. Sınıf arkadaşları da
bu çocuklara anlayışlı davranmazlar. Genellikle bu çocuklara öğrenemedikleri için “aptal”, diğer
çocukları rahatsız ettikleri için “yaramaz”, düzensiz oldukları için “pasaklı” adları takılır ve
dışlanırlar. Bazıları bütün bunlardan incindiğini kolayca belli eder, ağlar, huysuzlaşır, bağırıp,
çağırır. Bazıları ise tam tersine içine kapanır ve hiç bir şey belli etmezler.
N.G.: Bu çocuklar ne zaman bir uzmandan yardım almaya başlamalıdır?
O.G.: Hiç vakit geçirmeden başlamalıdır. Bu çocukların pek çoğu gerekli olan yardımı (tedaviyi)
almaksızın okulda çabalar dururlar. Çocuklar ikinci sınıfa gelip de halen okuma-yazma sorunları
devam ettiğinde öğretmenleri ve aile üyeleri çocukta önemli bir bozukluk olduğuna emin olurlar.
Genellikle en geç üçüncü sınıfta aileler “acaba çocuk geri zekalı mı?” diyerek nihayet bir psikoloğa
başvururlar. Aile, öğretmen ve çocuk bütün bu problemlerin gerçek nedenini ancak bir uzmana
başvurduğu zaman öğrenebilir. Uzmanlar testler ve görüşmeler yolu ile özel öğrenme bozukluğu
teşhisini koyarlarsa, bir psiko-pedagojik yaklaşım sonucu problemleri hafifletebilir veya tamamen
ortadan kaldırabilirler.
N.G.: Sonuç olarak özel öğrenme bozukluğu mutlaka tedavi edilmesi gereken bir
hastalık mıdır?
O.G.: Bir hastalıktır demek çok doğru olmaz. Çözülmesi gereken bir problemler yumağıdır.
Uzmanı tarafından kolaylıkla tanınabilir ve yardım edilebilir. Yardım, ertelenemeyecek kadar
önemlidir. Zira ne kadar çok gecikirse, beraberinde taşıdığı ek sorunlar da o kadar fazlalaşır. Bu da
sorunun çözümünü güçleştirir ve daha fazla zaman gerektirir.
N.G.: Bu bozukluğun tedavisinde izlenen yol nedir? Nasıl bir tedavi uygulanır?
O.G.: Bu bozukluğa sahip çocukların hiç biri birbirinin tıpatıp aynısı değildir. Çünkü her birinin
bozukluk derecesi birbirinden farklıdır ve her birinin farklı öğrenme kanallarında bozukluk vardır.
Bu durumda her birinin farklı tedaviye ve yaklaşıma ihtiyacı vardır. Uzmanlar önce çocuğun hangi
öğrenme yeteneklerinde sorun olduğunu saptarlar. Sonra zayıf olan alanları çalıştıracak egzersizler
ve çalışmalar yaparak, bu tıkalı öğrenme kanallarını açmaya çalışırlar. Oldukça zahmetli ve uzun
süren çalışmalar sonuçlarını yavaş yavaş verir. Doğru bir yardım, aile ve öğretmenin işbirliği
sayesinde özel öğrenme bozukluğuna sahip pek çok çocuk, problemlerini aşabilir, akademik
yaşantısına devam eder, mutlu ve üretici bir birey olur.
Özel Öğrenme Bozukluğu Sinyalleri
•
Normal veya normalin üzerinde bir zekaya rağmen okul başarısızlığı
•
Hareketsizlik veya tam tersine aşırı hareketlilik
•
Dikkatsizlik
•
Dağınıklık, sakarlık, organize olamama
•
Sağını, solunu ayırt edememek
•
Yazı hataları (b-d-p gibi harfleri karıştırmak, eksik veya ters yazmak)
•
Okuma problemleri; yavaş, heceleyerek okumak, ters okumak, okurken satır atlamak
•
Aritmetik hesaplamalarda zorluk: toplama, çıkarma, çarpma işaretlerini karıştırmak;
çarpım tablosunu ezberlemekte güçlük çekmek
Olcay Güner
Klinik Psikolog
Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık

Benzer belgeler