502 ramjetten

Transkript

502 ramjetten
Eur
newsport
KÜNYE-EDİTÖR
AB Haber&Yayıncılık Mat. Bilg.
Hiz. Ltd. Şti. adına
Yazı İşleri Müdürü
Doğancan Ay
•
Yayın Koordinatörü
Sema Gün
•
Haber Müdürü
Hasan Özer
•
Dış Haberler Müdürü
Fadıl Gerilecek
•
Ekonomi Editörü
İsmet Korkmaz
•
Haber Merkezi
Arlin Togaç, Merve Özer,
Haydar Kumral, Serçin Ceşen
•
Reklam Müdürü
Süleyman Can
•
Grafik
İsmail Kara
•
Mali İşler
Ahmet Önemli
Meliha Yıldız
•
Yönetim Yeri
Beyazıtağa Mah. Topkapı Cad.
No:55/3 Fatih/İstanbul
Tel: 0212. 532 96 70
Fax: 0212. 532 98 65
[email protected]
[email protected]
www.euronewsport.com
•
Baskı
Dünya Yayıncılık A.Ş.
Globus Dünya Basımevi
0212. 629 08 08
•
Dağıtım: Yay-Sat
İki ayda bir yayınlanır - YIL 8 - 2012/05
Merhaba...
2012 yılının üçüncü dönemini de geride
bıraktığımız bu günlerde her geçen gün yeni
pazarlar öğrenmemiz ülkemizin geleceğine
de ışık tutmamızı sağlıyor.
Bir dönem sadece Avrupa pazarına ihracat yapabileceğimizi düşünen ekonomi uzmanları bugünkü değişimi göremez iken
ihracatı çeşitlendirmek için yoğun bir çabayla
çalışan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan,
kriz nedeniyle Avrupa’da kaybettiğimiz ihracat pazarını yeni ülkelerle tamamlayacağımızın altını çiziyor.
AB dışı ihracat verilerine bakıldığında bu
yılın ilk yarısında %60 oranına çıktığına dikkat çeken Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan,
“Bugüne kadar ihracatımızın %60’ı Avrupa
pazarı, %40’ı Avrupa dışı pazarlara yapılırken, bugün bu oranlar tam tersine dönmüştür.
Avrupa’da yaşanan krizin kısa vadede bitmeyeceğini tahmin etmekteyiz. Bu nedenle
farklı yöntemlerle Avrupa dışı pazarlara yoğunlaşarak ihracatımızdaki oranı AB pazarı
%30, AB dışı ihracat pazarını da %70 seviyesine çıkarmak istiyoruz” dedi.
Belirlenen hedefler üzerinde çalıştıklarının altını çizen Zafer Çağlayan, dünyadaki
her ülke ekonomisini titizlikle incelediklerini
belirterek, “Şimdiye kadar uzaklığından dolayı Asya pasifik bölgelerine ürün satmıyorduk. Öncelikle bu uzun mesafeyi kısaltmak
için çalışıyoruz. Örneğin Türkiye’den kalkan
bir gemi Japonya’ya ulaşana kadar farklı bölgelere uğrayarak 45 günde gidebiliyordu. Biz
ülkemizde lojistik merkezi kurarak geminin
farklı ürünlerle dolmasını sağlarsak ürünler
Japonya’ya 25 günde gidebilir. Bu konuda
Japon yetkililerle de görüştük. Hem orada
hem de burada lojistik merkez kuracağız ve
böylece oradaki kapıları zorlayacağız” diyerek ülkemiz açısından yeni bir pazarın oluşacağının sinyallerini verdi.
Yine Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne
üye olmasıyla birlikte bölgeye farklı bir yaklaşım sergileyerek var olan ihracatı arttırmak
istediklerini vurgulayan Zafer Çağlayan,
“Krizden fırsat çıkarmamız gerekiyor. Bunun
dışında ise Güney Kore’de gördüğümüz özel
ekonomik bölgeler oluşturmalıyız. Bu bölgeler bizim klasik serbest bölge mantığının ötesine geçebilmelidir. Örneğin kimyada 11
milyar dolarlık bir açığımız var. Linyiti alıp
işleyecek ve dizele alternatif olan bir ürünü
üretecek entegre petro-kimya tesisleri neden
özel ekonomik bölgelerde olmasın. Yine bu
ekonomik özel bölgeler aracılığıyla eski
SSCB ülkelerine ihracatı arttırabiliriz ” sözlerinin ardından Ekonomi Bakanlığı olarak
oluşturdukları planlar çerçevesinde çalıştıklarını aktardı.
Avrupa pazarına olan bağımlılığımızın
giderek azaltma niyetinde olduğu görülen ülkemizin yeni sürecinin hayırlı olmasını temenni ederken, yeni pazarlara girmek için
çalışan tüm firmalarımıza da şimdiden başarılar dilemekteyiz.
Saygılarımla...
ABONE FORMU
Adı Soyadı: .......................................................................................................
Adres:................................................................................................................
...........................................................................................................................
Telefon: .............................................................................................................
Faks:..............................E-mail:........................................................................
Ödeme Bilgileri
YILLIK ABONELİK BEDELİ: 30 TL
Hesap No: IBAN TR 17 0004 6004 4388 8000 0560 60
[email protected]
Tel: 0212 532 47 35 - 0533 498 37 53
4
Eylül 2012
Eur
newsport
İÇİNDEKİLER
58
NRW Invest Türkiye Yöneticisi
Dr. Adem Akkaya:
Avrupa’da pazar payını arttırmak
isteyen Türk yatırımcılarını
bekliyoruz
80
Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü
Aşkın Bedük:
Tüketici güvenlik açısından
ucuz ürüne yönelmemeli
6
Eylül 2012
40
TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin:
Ortadoğu’daki fikir ayrılıkları
ABD ve Türkiye’yi ayıramaz!
Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi
Haluk Sur:
Kentsel dönüşüm sürecinde
vergisel değişiklikler belirsizliklere
yol açar
54
Eur
newsport
İÇİNDEKİLER
TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy:
Etik ve İtibar Derneği olarak sonu olmayan bir yolculuğa çıktık
10
14
18
22
24
32
36
40
44
48
50
54
58
64
68
70
72
76
80
84
86
90
92
8
Eylül 2012
50
Türkiye’nin Gururu Roketsan
Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak: En iyi ürünü yapıp uluslararası
rekabete açık olmanın peşindeyim
Ekol Lojistik CEO’su Tayfun Öktem: Ucuzu konuşan değil, değeri konuşan doğruyu yapıyor
Dr Suat Kıroğlu: Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Belediyeler ve ödenmeyen SGK primleri
Hakan Kıran: Mimarlık ve Şehircilik para, reklam, politik güçle bir yere getirilemez
Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç: İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir
TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin: Ortadoğu’daki fikir ayrılıkları ABD ve Türkiye’yi ayıramaz!
Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Saral: Moskova bağlantısı olmayan bir firmanın Rusya’da
başarılı olması çok zor
Etiyopya’daki dev projeye Yapı Merkezi’nin
TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy: Etik ve İtibar Derneği olarak sonu olmayan bir yolculuğa çıktık
Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur: Kentsel dönüşüm sürecinde vergisel değişiklikler
belirsizliklere yol açar
NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya: Avrupa’da pazar payını arttırmak isteyen Türk
yatırımcılarını bekliyoruz
Rekabet Kurumu 2012 Rekabet Raporu (Sonuç Bölümü)
Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki vize muafiyeti sürecinde ilk adım atıldı
Yeni Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet
Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut: Kıdem tazminatları bireysel emekliliğe aktarılırsa sektör 400
milyar TL’ye ulaşır
Sports International CEO’su Orhan Koral: Sporda dünya çapında başarı elde etmek için düzenli
çalışmalıyız
Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü Aşkın Bedük: Tüketici güvenlik açısından ucuz ürüne
yönelmemeli
Kılıç Deniz Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Kılıç: Su ürünlerine verilen devlet desteğinin sürmesini istiyoruz
Aslanlı Group Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aslan: Her şeye rağmen hükümetin eksik çalıştığını
düşünüyorum
Adnan Dalgakıran: Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve bilgisi dışında herhangi bir faaliyette bulunmadık
Göklerde 30 000 saat (Hayat Dergisi) 8 Nisan 1965
Eur
newsport
Türkiye’nin
Gururu Roketsan
lkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi amacı ile 1988 yılında
kurulan Roketsan, kuruluş amacını
gerçekleştirmeye yönelik doğru stratijiler
sayesinde görevlerini zamanında ve tam
yerine getirirken, ülkemize kazandırdığı beyin gücü
sayesinde teknolojiyi özümseyerek, konusunda uzman
milli bir sanayi oluşturmuştur.
Roketsan’ın geleceği ve savunma sanayimizin
geldiği nokta ile ilgili görüşlerini aldığımız şirketin
Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Dr Eyüp
Kaptan, sorularımızı yanıtladı.
Savunma sanayimizin geldiği nokta ile ilgili bir
değerlendirme yapar mısınız?
Savunma sanayii projelerinde devletin temel
önceliği Türk Silahlı Kuvvetlerimizin (TSK)
ihtiyaçlarını ülke sanayimiz ile karşılamak olmuştur. Bu
Ü
10
Eylül 2012
öncelik doğrultusunda alınan kararlar neticesinde son
dönemde, TSK ihtiyaçlarına yönelik modernizasyon
projelerinin % 90’ı ülke sanayiimizin katılımı ile gerçekleştirilmiş, yurtdışından hazır alıma gidilmiş projeler
maliyet bazında %10’un altında düşmüştür. TSK
ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma oranı 2010 yılında
% 52’lere ulaşmıştır. Yurtiçi tasarım ve üretime verilen
önem ve destek sonucunda Türkiye artık ilk milli
füzesini, savaş gemisini, ana muharabe tankını, korvetini
üretebilir hale gelmiştir.
Roketsan olarak amacımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeteneklerini sürekli en üst düzeyde tutmak ve
bunu yaparken de dünyada rekabetçi olacak ürünler
üretebilmektir. Bu konu ülke itibarımız acısından da en
önemli hususlardandır. Türkiye bundan 8-10 sene önce
yüzde 25’in altında, yerli katkı payıyla savunma
ihtiyaçlarını karsılarken, şimdi bu oranın yüzde 50’nin
üstünde olması sevindirici bir gelişmedir. Bu durumun
ihracatla da destekleniyor olması, savunma sanayimizi
daha da güçlendirmemiz anlamına gelmektedir. Çünkü,
ülke kaynaklarından ziyade yurtdışı kaynakları da finansman açısından kullanmaya başlamak önemli yol
katedildiğinin bir göstergesidir. Ülke bütçesinden daha
az pay alarak ülkenin savunma sanayisini daha çok
geliştiriyorsunuz. Güçlü savunma sanayisi hem TSK’ne
güç kazandırmakta hem de diğer ülkeler nezdinde başlı
başına bir caydırıcılık unsuru olarak kabul edilmektedir.
Türkiye’nin ilk “Milli” füze sistemi CİRİT’in seri
üretimi başlamıştır. Bu kapsamda TSK’lerine ilk teslimat Mayıs 2012 ayı içerisinde yapılmıştır. Tamamen
Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve yurt içinde
üretilen CİRİT füzesi, Türkiye’nin ilk “Milli” taarruz
helikopteri T-129 Atak platformunun ana silahlarından
birisi olacaktır.
Gerek güdümlü füzeler, gerek tanksavarlar, gerekse
hava sistemlerinin üst düzey teknoloji gerektiren çok zor
işlerdir. Bunların altından kalkabilmek esasında başka
nelerin de altından kalkabileceğimizi, belki de kalkmakta olduğumuzu gösteren şeylerdir.
Savuma sanayimizin gelişimi gözönüne alındığında
Roketsan’ın geleceği ile ilgili neler söylenebilir?
24. yılını gururla kutlayan Roketsan, savunma
sanayimizdeki hızlı ilerleyişe paralel olarak, az zamanda hızla ilerlemiş ve önemli gelişmeler
kaydetmiştir.
Modern silah ve teçhizata sahip
olma hedefiyle, silah sistemi
teknolojilerindeki gelişmeleri
yakından
izleyerek
ihtiyaçlarını ve önceliklerini
belirlemekte olan TSK,
günümüz harplerinin en
önemli silahlarından
biri haline gelen
modern roket ve
füze
sistem-
lerinin yurt içinde üretilmesini güçlü biçimde desteklemektedir. TSK’nın bu politikası, Roketsan’a stratejik
bir önem kazandırmaktadır.
Dört ayrı yerleşkede, 75.000 m ’si kapalı alan olmak
üzere toplam 2.000.000 m alan üzerinde tesis edilmiş
120 adet binada, başarıya odaklanmış 1400 uzman personeliyle faaliyetlerine devam eden çok güçlü bir
savunma sanayi kuruluşu haline gelmiştir.
Roketsan, Türkiye’den aldığı destekle, ürettiği roketfüze sistemleri ve diğer ürünleriyle ülke savunmasına
hizmet etmeyi, yurt içi teknolojik alt yapıya katkıda bulunmayı ve birlikte çalıştığı alt yükleniciler ile iş ortaklarının gelişimini başlıca görevleri kabul ederek
çalışmalarına gittikçe artan hızla ve gururla devam etmektedir. Yurtiçi geliştirme ve üretim çalışmalarının
yanında ağırlıklı olarak Orta Doğu Bölgesinde ürün,
tasarım ve hizmet kalitesini müşterilerine ispatlamış bulunan
Roketsan, Amerika kıtasından
Uzak
Doğu’ya,
Fotoğraf:
Savunma Havacılık
PATRIOT Kontrol Bölümü Üretim
Projesi kapsamında Raytheon Entegre Savunma Sistemleri
(IDS) tarafından, Roketsan’a ABD’nin Boston eyaletinde 15 Mayıs 2012
tarihinde, ROKETSAN’ın 2011 yılı çalışmaları, kalite, performans ve zamanında
tedarik faaliyetleri sebebiyle “2011 Tedarikçi Mükemmeliyet Ödülü” verildi.
Güney Afrika’dan Kuzey Avrupa’ya kadar birçok
bölgede de pazar geliştirme faaliyetlerini de yoğun
biçimde sürdürmektedir. Savunma dünyasında lider şirketler arasında marka haline gelmekte olan Roketsan’ın
hedefi yakın gelecekte satış hacmi ve füze teknolojileri
ile dünya pazarına yön veren ilk 50 firma arasında yer
almaktır.
Roketsan’ın bulunduğu alan itibari ile teknoloji
sınırlarını zorladığını gözlemliyoruz. Bu açıdan
bakarsak Roketsan bir teknoloji üssü oldu diyebilir
miyiz?
Roket ve füzelerde kullanılan malzeme ve teknolojilerin ülkeler arasındaki alışverişi dünya genelinde sıkı
biçimde takip edimekte ve çok katı kısıtlama ve engellemelere tabi tutulmaktadır. Bu durum Türkiye’nin
bir çok teknolojide kendi kendine yeterli olmasını gerektirmektedir. Amaçlanan milli yapılanma, Türkiye’nin
roket ve füze alanında merkez olma görevini üstlenmiş
şirketimiz koordinasyonunda hayata geçirilmektedir ki
bu vazife Roketsan’a stratejik bir önem kazandırmaktadır.
1988 yılında 25 kişilik çekirdek kadrosuyla
faaliyetine başlayan Roketsan, kuruluşunun 10.uncu yılı
sonunda 550 kişilik kadroya ulaşmış, sayısı ve kapsamı
gittikçe artan projelerin yarattığı ihtiyaç neticesinde per-
12
Eylül 2012
sonel sayısı bugün itibariyle % 50’si mühendis olmak
üzere 1400 kişiyi aşmıştır.
Kuruluşundan bugüne kadar geçen sürede Roketsan,
gerçekleştirdiği tasarım ve teknoloji geliştirme projeleri,
ürün geliştirme, üretim ve anahtar teslim tesis kurma
programları ile; fırlatma platformu ve komuta üniteleri
de dahil olmak üzere roket ve güdümlü füze sistemlerini
ihtiyaçlar doğrultusunda milli olarak tasarlama, üretme,
platforma entegre etme, kullanıcı personeli eğitme, teslim ettiği sistemlere satış sonrası destek hizmeti
sağlama, roket ve füzelerin ömür durum tespitini yapma,
depolama ömrünü doldurmuş mühimmatı usulüne
uygun biçimde imha etme gibi roket ve füze sistemlerinin ömür devrini tümüyle kapsayan işleri uluslararası
standartlara uygun biçimde icra edebilecek çok kritik
yetenekler kazanmıştır.
Sahip olduğu güçlü altyapı ve teknolojik yetenekler,
paydaşları nezdinde yarattığı güven duygusu, doğru
pazar geliştirme gayretleri sayesinde geleceğe güven ve
umutla bakan Roketsan, Türkiye’nin gurur duyduğu ilklere imza atan bir teknoloji üssü olmaya hak kazanmıştır.
Savunma Sanayii şirketlerinin sivil alanda da üretim
yapmasının sağlıklı bir şirket büyümesi açısından önemine vurgu yapılıyor. Bu açıdan Roketsan savunma
sanayi dışında üretim yapabilir mi?
Bildiğiniz gibi dünyaya yön veren teknolojilerin
onemli bir bolumu, yogun ARGE faaliyetleri iceren
savunma ve uzay teknolojilerine dayanmaktadır.
Savunma sanayi sektöründe sahip olunan bu altyapının
ihtiyac duyulan diger alanlarda da kullanilabilirligi
mümkündür.
Savunma Sanayimiz ile üniversitelerimiz yeterince
işbirliği yapabiliyor mu?
Roketsan, çalıştığı alan itibari ile yurtdışından yaptığı tedarik faaliyetinde uluslararası kısıtlamalardan en
çok etkilenen savunma sanayi kuruluşudur. Bu kısıtlamaların üretim ve tasarım süreçlerimizde oluşturabileceği olumsuz etkilerinin azaltılması/önlenmesi için
sanayi, üniversite veya araştırma kurumlarındaki imkan
ve yeteneklerin en üst seviyede kullanımının
gözetilmesi, Roketsan’ın kurulduğu günden bu yana en
önemli stratejilerinden biri olmuştur. Sanayi, Bilim ve
Teknoloji Bakanlığı’mız tarafından 5746 sayılı kanun
çerçevesinde uygulamaya konulmuş Ar-Ge Merkezlerine yönelik uygulamalar ile birlikte, bildiğiniz gibi,
Roketsan 2009 yılından bu yana iki Ar-Ge Merkezi ile
tescillenmiştir.
Yönetim Kurulumuz tarafından
sağlanan özkaynaklar ile Ar-Ge çalışmalarımızın kapsamı da son dönemde artış kaydetmiştir.
Savunma projeleri özellikle; takvim ve maliyet taahhütlerinin getirdiği kısıtlamalar, proje-sistem mühendisliği ve kalite yönetim ilkeleri, kalifikasyon istekleri,
kabul ve muayene usulleri açılarından sivil projelere
göre ayırt edici özellikler taşımaktadır. Bu durum, çoğu
kez isim yapmış üniversitelerin bile savunma projelerine
katılımı açısından bazı güçlükler getirebilmektedir. Öte
yandan savunma projelerinin ihtiyaç duyduğu birçok
alanda, çeşitli üniversitelerde laboratuvar imkanları ve
değerli beyinler mevcuttur. Sözkonusu altyapı ve/veya
bilgi birikiminin bazı isim yapmamış üniversitelerde de
bulunduğu bilinmektedir. Ancak üniversite çalışmalarının, birden çok uzmanın oluşturduğu ekipler yerine genellikle tek tek bireyler tarafından yürütüldüğü,
bunun da yıllarca süren savunma Ar-Ge faaliyetinin
sürekliliğinin ve başarısının sağlanması açısından risk
oluşturduğu görülmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında üniversitelerin, genel
olarak, sistem geliştirme projeleri yerine teknoloji
geliştirme/altyapı hazırlama projelerinde görev almasının
ya da yürüyen sistem geliştirme projelerince finanse
edilmek üzere bir sonraki sistem geliştirme projesine
yönelik altyapı/yetenek geliştirme çalışması yürütmesinin
uygun olacağını düşünüyorum. Anılan çalışmalara sadece
isim yapmış üniversitelerin değil ilgili tüm üniversitelerin
katılımının sağlanması için ise Proje Yönetim Makamları’nca üniversitelerin kendi aralarında iş ortaklığı tesis
etmelerinin teşvik edilmesi faydalı olacaktır.
Şirketimiz bugüne kadar üniversite ve araştırma kuruluşlarımız ile çok fazla sayıda ortak çalışma yürütmüştür. Bu çalışmalara örnek olmak üzere size ifade
etmek istediklerim;
• Uludağ Üniversitesi, TOBB ETÜ, ODTÜ, Osmangazi
Üniversitesi ile birlikte çeşitli RAMJET sevk sistemi
teknolojileri
• Cirit Projesi kapsamında TÜBİTAK BİLGEM ile milli
lazer arayıcı başlık geliştirilmesi
• Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi Projesi kapsamında ODTÜ Havacılık ve Uzay Müh. Bölümü ile
birlikte otopilot algoritmalarının geliştirilmesi
• ALTAY Projesi kapsamında Anadolu Üniversitesi,
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İTÜ, Atılım
Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlike
zırh malzeme ve teknolojileri alanında tanımlanmış 5
ayrı çalışma
• Çeşitli projelerimizin ihtiyaçları doğrultusunda ODTÜ
Makina Müh. Bölümü ile birlikte elastomer titreşim
takozlarının tasarımı
• NANOKAP Projesi kapsamında Bilkent Kimya
Bölümü ve Atatürk Üniversitesi Makina Mühendisliği
Bölümü ile birlikte nano yapılı kaplamaların geliştirilmesi (Roketsan, SSM MÜKNET temsilcisidir)
• Roket katı yakıtlarında kullanılan ve tedariğinde sıkıntı
yaşanan çeşitli yakıt kimyasal malzemelerinin sentezlenmesi ve pilot ölçekli altyapılarının oluşturulması
çalışmalarımız kapsamında Ankara Üniversitesi,
ODTÜ ve İTÜ Kimya Bölümleri ile çok sayıda
malzeme sentezleme çalışmasıI
Eur
newsport
Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak:
En
iyi ürünü yapıp uluslararası
rekabete açık olmanın peşindeyim
K
eşif, gözetleme ve denizaltı savunma harbi
görevlerini icra etmek amacı ile 2007 yılında sözleşmesi imzalanan Yeni Tip Karakol Botu projesinde kesin kabuller
yapılıyor. TSK envanterine giren gemiler
uluslararası arenada da kabul görmeye başlandı. İhracat
ile ilgili çalışmaların netlik kazandığı bu dönemde projenin yüklenicisi Dearsan Gemi İnşaat Sanayi AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Baki Gökbayrak’ın süreç ile ilgili
değerlendirmelerini aldık.
Yeni Tip Karakol Botu projesi çerçevesinde ürettiğiniz gemilerin
14
Eylül 2012
kesin kabulleri yapılmaya başlandı. Bu önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde savunma sanayine girişiniz
ile ilgili süreci değerlendirir misiniz?
Ben gemi inşa mühendisiyim. Eğitimimi Michigan
Üniversitesi’nde aldım ve yurda döndükten sonra 10 yıl
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki tersanelerde çalıştım. Ayrıldıktan sonra da 28 yıldır özel sektörde çalışmaktayım. 28 yılın ilk 21 yılı ise Türkiye’de
faaliyet göstermekte olan yelkenli yat imal eden yabancı
bir firmada Yönetim Kurulu Başkanı düzeyinde çalıştım. 2006 yılında Dearsan’ı kurarak farklı bir yola girdim.
Dearsan’da ustalık dönemini yaşadığınızı söyleyebilir miyiz?
Ustalık dönemi demek çok iddialı olur, biz ona
kalfalık dönemi diyelim. 2007 yılında ise
SSM (Savunma Sanayi Müsteşarlığı) ile 16 gemilik
Yeni Tip Karakol Botu projesinin kontratını imzaladık.
Bu kontrat önemli bir dönemeçti diyebilir miyiz?
Evet. Bunun bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte TSK bünyesinde savaş gemilerinin
onarımı konusundaki tecrübelerimin benim için yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. 5 yıldır da 16 gemilik
proje ile ilgili çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Projede yolun yarısına geldik diyebilir miyiz?
Aslında bugün itibari ile projenin % 60’ını gerçekleştirmiş durumdayız. Bugüne kadar yedi geminin geçici teslimini gerçekleştirdik, bu yıl sekizinci geminin
geçici teslimini gerçekleştireceğiz. Bunlardan üçünün
kesin kabulü sağlandı. Sekiz geminin de inşa halinde olduğunu söyleyebiliriz. Projenin 2014
yılında bitmesi planlanıyor.
Savunma sanayine genel olarak baktığımızda denizcilik alanında önemli atılımlar yaptığımız ifade ediliyor. Bu
görüşe katılır mısınız?
Türkiye bugün itibari ile 15 yıl öncesine göre çok ileride, bu kadar yıl
gemi inşa sanayinin içerisinde olmuş
biri olarak son 10 yıldaki gelişmelerin inanılmaz olduğunu söyleyebilirim. Bu gelinen noktanın kâfi
olmadığını söylemekte de fayda var.
Daha gideceğimiz uzun bir yol var.
Ancak kendimizi de küçümsememe-
liyiz. Bunun yanında kendimizi küçümsemezken dev aynasında da görmememiz lazım. Kendimize dürüst davranırsak ulaşacağımız noktaya çok daha çabuk
ulaşacağımız kanaatindeyim. Geçmişten beri bir birikimimizin olduğu doğrudur ancak bu birikim kısa bir süre
önce kayda değer sonuçlar doğurmaya başladı. Tabii burada bilgiye çabuk ulaşılan bir dönem yaşamamızın ve
devletimizin yerli katkı ile bu ürünleri meydana getirmek için gösterdiği kararlılığın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla cevherin üzerindeki
tozun kalktığını söyleyebilirim.
Yerli katkının giderek arttığı bir dönem yaşanırken,
tamamen yerli ürünlerden bahsetmemiz mümkün
mü?
Dünyanın her hangi bir yerinde her şeyini kendisi yapan bir ülke var mı bilemem. Ancak her şeyi kendinin olması
iyi bir durum mu diye sorulursa
bunun ticari bir durum olmadığını
söylemekte fayda var. Fakat kritik
noktaların ülkemiz tarafından yapılması önemlidir. Gemi inşasında dışarıya bağımlılığımızın
oldukça az olduğunu biliyorum.
Yerli katkı ülkemizde gemi inşa
alanında daha fazladır.
Ülkenin vereceği kararla, ülkemizde üretilmeyen ürünler,
ARGE çalışmalarına önem veri-
15
Eylül 2012
Eur
newsport
lerek üretilebilir. Ancak bu durum özel sektöre bırakılamayacak boyutta bir konudur.
Bu proje bittikten sonra yat üretimine devam edecek
misiniz?
Evet bu proje bitmeden yat üretimine başlamayı düşünüyorum.
Yaptığınız çalışmanın yurtdışında da kabul görüyor
olması, ihracat yapabiliyor olmanız savunma sanayine
daha fazla ilgi göstermenizi sağlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu konudaki gelişmelerden bahseder misiniz?
Savunma sanayi ürünlerinin ihracat olmadan, sadece
iç pazara yönelik olması sakıncalı bir durumdur. Pazarımız bellidir ve hacmi belli olan iç pazarla geleceğimizin olmayacağı kanısındayım. Dolayısıyla ihracat şarttır.
Siz ihracat yapmayı başardınız mı?
Bizim çalıştığımız ürünün TSK envanterine girmesi
bizim için oldukça önemli ve ürünümüz oldukça beğenilen bir ürün oldu. Yurtdışındaki alıcılar da bu durumu
dikkate almaktadırlar. Biz de yakın dönemde ürünün ihracatına başlamış durumdayız. İhracatımızda azımsanacak boyutta değildir. İhracat yaptığımız ülke üründen
memnun.
Bu alanda sektör içerisinde RMK ve sizin gibi firmaların öne çıkarıldığı ifade ediliyor. Bu konuda neler
söylemek istersiniz?
16
Eylül 2012
Bu konuda söyleyeceklerimin, yanlış anlaşılacağı
kanaatindeyim. Burada iki yaklaşım olabilir. Birincisi
bu alan sadece bu konuda ihtisaslaşan firmalara açılır ya
da alan herkese açılır. Benim bu konuda bir yorum yapmam sakıncalı olur.
Ben kendimi bir yarışmanın içerisinde olduğumu düşünüyorum fakat yanımdakilere bakarak bu yarışı kaybetmek istemiyorum. Ben kendi işime yoğunlaşıp, en iyi
ürünü yapıp uluslararası rekabete açık olmanın peşindeyim.
Milgem projesinin özel sektöre verilmesi ile ilgili bir
düşünce var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bu konunun kararı devlet tarafından verilecektir.
Ben özel sektörde bulunan bir kişi olarak bu işlerin özel
sektöre verilmesinden yanayım. Bu konuda alınmış kararlar da var. Milgem projesinin geri kalan 6 gemisinin
yapımı için biz ve bir başka tersaneye davet gönderildi.
Henüz teklif aşamasındayız ve neticelenmesini bekliyoruz.
İleride bir uçak gemisi inşa etme hayaliniz var mı?
Hedeflerimizi hep yüksek tuttuğumuzu söyleyebilirim. Elbette ki böyle bir hayalimizin olduğunu söyleyebilirim ancak bizim henüz yolun başında bir firma
olduğumuz düşünülürse, alacağımız uzun bir yolun olduğunu söyleyebilirim.I
Eur
newsport
Ekol Lojistik CEO’su Tayfun Öktem:
Ucuzu
konuşan değil,
değeri konuşan doğruyu yapıyor
A
vrupa’da sektörünün önemli markalarından biri olma yolunda adımlar atan Ekol
Lojistik’te Tayfun Öktem döneminin alınan ödüllerle başlaması yeni dönemin de
habercisi. Bu yeni dönem ile ilgili görüşlerini aldığımız Tayfun Öktem, “Bizim genel mantığımızda yürek ve teknoloji beraber ilerliyor. Çünkü yürek
arzuyu ve insani dokunuşu temsil ediyor, teknoloji de o
işi yapmanın sofistikasyonunu veriyor. Biz bu anlamda
yürek kısmının zaten bizde var olduğunu düşünüyoruz.
Teknoloji ve bilimsellik anlamında da şirket olanakları
çerçevesinde baştan beri hep aktif olduk” diyerek şirketin başarısının altındaki gerçekleri ifade ediyor.
Ekol’ün dünya markası olma yolunda adımlar attığından bahsediliyor. Bu adımlarla ilgili neler söylemek
istersiniz?
Markalaşma uzun süreli bir iştir, sabretmek gerekir.
Ekol’e gelirsek. Ekol, hizmet odaklı, yapacağının en iyisini yapmaya çalışan, hakkında en baştan beri neredeyse
hiç bir ticari kaygı duymadan, salt hizmet vermek adına,
en iyisi olsun mantığıyla hareket eden ve bunu teknolojiyle birleştiren bir yapı konumundadır. Bu da markalaşma süreci için önemli bir noktadır.
Bu durumu samimiyetin bir göstergesi olarak da nitelendirebilir miyiz?
Kesinlikle öyle. Bugün herhangi bir müşterimiz, herhangi bir yöneticimize, buna yönetim kurulu başkanımız da dahil olmak üzere, ulaşarak sorununu anlatabilir,
tabi öncelikli amacımız herhangi bir soruna mahal vermemektir. Bir sorun çıkması durumunda da bize ticari
yansıması ne olursa olsun çözülmeye çalışılır. Bu her
firmada böyle söylenir fakat gerçekte yapılıyor olmasının çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bugün Ekol
2.000’i aşkın araçlık filosu ve 400.000m depolama alanı
ile belki de Türkiye’den çok Avrupa’da tanınan bir
marka halini aldı. Hem fizibilitesi hem de belirli bölgelerde iş olanağı çıkması durumunda adres gösterilecek
bir marka olması itibariyle kendini kabul ettirdi. Bizim
amacımız bunu her seviyede arttırarak devam ettirebilmektir. Avrupa’da kendisini kabul ettirebilmekten bahsediyoruz, Mayıs ayı içerisinde büyük ölçekli şirketler
kategorisinde Avrupa’da Eco Performance Award olarak geçen Avrupa’nın büyük lojistik şirketleri içerisinde
hem iş modeli, hem iş başarısı, hem de çevreye
duyarlılık konusunda başarılı olan şirketlere verilen bir ödülü bir Avrupalıdan aldık. Avrupalı olmayan
Türk bir şirketin, içerisinde üniversitelerin, sektör derneklerinin
ve
rakiplerimizin
bulunduğu bir ekibin içerisine
girerek hepimizin göğsünü ka-
bartan bir ödül alması bizleri gerçekten çok mutlu etti.
Biz bunu daha iyi bir dünya için lojistik sürecimizde
bizim adımıza bir ek kazanım ve motivasyon kaynağı
olarak görüyoruz.
Sizin de böyle bir yapıya dahil olmanız sanırım durumu daha anlamlı kılıyor. Ekol Lojistik’e geçmenizi
sağlayan, size asıl hitap eden şey nedir?
Ekol Lojistik’in 4.200 kişilik çok genç ve çok dinamik bir çalışan ordusu var. Bence şirketin vizyonu, çalışanları, yapmaya çalıştıkları ve gittiğimiz yol birbirini
tamamlayan bir yapı. En son benim CEO olarak gruba
katılmam da bu açından anlamlıdır. Uluslararası yöneticilik deneyimi olan bir kişinin uluslararası bir marka
olma hedefi olan bir şirkete gelmesinde anlamlar aramak gerekir.
Biraz önce bahsettiğimiz gibi çalışanlarınızın da
bunu hissediyor olması çok önemli.
Kesinlikle öyle. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda lojistik sektörünün Ar-Ge merkezi olarak tanınan ilk ve tek şirketi olduk. Bunun getirdiği bir takım
bilimsel vecibeler ve avantajlar var. Sektörde bir nevi
büyük ağabey olarak araştırmalar yapıyorsunuz, hem
şirketiniz adına hem de sektörünüz adına gelişimi stabile etmeye çalışıyorsunuz. Devletimiz de bu konuda
destekte bulunuyor.
Yenilikler getirmenin ve daha iyi şartlar altında hizmet verebilmenin de bir bedeli var. Fiyatların daha kısıtlandığı bir dönemde olduğumuz ifade ediliyor. Bu
durum belki sizin gibi firmaları çok fazla rahatsız etmiyordur ama küçük firmalar bu durumdan daha fazla etkileniyorlar. Konu ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Lojistik sektörü aslında kolay bir sektör değil, hiçbir
zaman da olmadı. Fakat içinde bulunduğumuz dönem
ve muhtemelen ileriye dönük olarak da hiçbir zaman
kolay ve rahat bir iş alanı olmayacaktır. Bu süreç içerisinde aslında iyi firmalar saygın firmaların tedarik zinciri sürecini yani lojistiğini kendi üzerlerine almış
oluyorlar. Yani bir nevi onların doğaları gereği bilmemeleri gereken zinciri üzerlerine alıyorlar. Hâlbuki lojistik sektörü zaten bunu en verimli şekilde yapmaya
çalışıyor. Burada verimli olmak bizim için anahtar kelimedir. Çünkü verimli olmak demek değer katmayan her
türlü fazlalığı, maliyeti ve etkinliği elimine etmek anlamına gelmelidir. Bence ucuzu konuşan değil, değeri konuşan doğruyu yapıyor. Gerçekten de
önemli olan değerdir. Tüketicinize ya da
müşterinize bir değer sunuyorsanız, o
değerin bir fiyatı olmalıdır. Siz onu
fiyatlandırırken şu ve ya bu motifle
farklı fiyatlandırabilirsiniz ama çıkış
noktanız ucuzluğunuz olmamalıdır.
Tabi sizin de söylemiş olduğunuz
19
Eylül 2012
Eur
newsport
gibi zor ekonomik zamanlarda ucuzluk çok konuşulan
bir şey oldu ama uzun vadede konuşulması gereken aslında değerdir. Eğer siz maddi ya da manevi, her şey
maddi anlamda olmak zorunda değil, bir şekilde sürece
katkıda bulunuyor, bir fayda yaratıyorsanız dikkate alınması gerekenin ucuzluk değil de değer yaratmak olması
gerekir. Bizim sektörümüzde maddi faydalar çok daha
fazla ama lojistik sektörü aynı zamanda son derece süreç
odaklı, matematik bir sektördür.
Bu süreçte ya da kriz döneminde müşterilerinizin
fiyat konusundaki genel yaklaşımları nasıl?
Fiyat ve vadeler yani ekonomik koşullu tartışmalar
sık sık yaşanan tartışmalardır. Bunu bir yere kadar anlamamak elde değil. Şirketler değişik ticari baskılar altında fakat tekrar söylüyorum ben her zaman uzun
vadede ticari koşullarını iyileştirmeye çalışırken hiçbir
zaman değerden feragat etmeyen müşteriler ya da hizmet sunanlar kazanır diye düşünüyorum. O kapana kısılmamak lazım. Tabi ki ticari bir işletme olarak biz de
yapıyoruz. Eğer aynı ürünü, aynı değeri daha iyi ticari
şartlarda alabilirseniz her zaman daha iyidir. Orada
daima kazan kazan formülüyle hareket ederek karşınızdaki partnerinizin size vereceği hizmeti yapmasını engellemeyecek şekilde pazarlık edebilmek lazım. Şunu
samimiyetle söylüyorum hala öyle partnerler, ortaklar
ya da şirketler var. Ticaret tartışırken tamamen kazan
kazan formülüyle, her iki tarafında kahkahayla ama hafif
gülümsemeyle, tartışmadan ayrılmasına yönelik konuşabilen çözüm ortaklarımız var.
20
Eylül 2012
Ülke belli bir şeyi aştı ama lojistik konusunda alt
yapı ya da gelişmeler sizce yeterli mi?
Türkiye, bölgesel lojistik üst olmaya aday bir ülkedir. Lojistik anlamda son 30 senedir özellikle de son 20
senedir sektörün gelişimi ülkemizde daha da hızlandı.
Ancak yapılacak daha çok şey var. Eğitim altyapısı anlamında da yapılacak çok şey var. Bugün müfredatında
lojistik olan çok az sayıda eğitim kurumu var. Ancak her
şeye rağmen çevremizin olanaklarla dolu olduğunu görüyoruz, Avrupa’nın her şeye rağmen büyük bir mal hareketine ve depolanmasına sahip olduğunu biliyoruz.
Çevremizde özellikle Doğu Avrupa’da ve Ortadoğu’da
çok ciddi cari hareketler ve büyük potansiyeller olduğunu görüyoruz. Ülkemizin özellikle 500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefleri çerçevesinde daha gidecek çok
yolu olduğunu biliyoruz. Biz şu anda bu bilinçle kendimizi nasıl hazırlarız buna bakıyoruz.
Yakın zamanda Suriye ile yaşamış olduğumuz sıkıntılar bize pazar kaybettirdi. Bu durum lojistik sektörüne nasıl yansıdı?
Aslında bu duruma Türkiye’nin kaderi ve şansı diyebiliriz. Öyle bir bölgedeyiz ki jeopolitik ve jeostratejik konum itibariyle komşularımızı şöyle bir saydığımız
zaman tartışılacak bir konumuz her zaman oluyor. Suriye’yle ilgili yakın zamanda bahsettiğiniz üzücü olayları
bizler de takip ediyoruz. Sektörde de epey bir sıkıntı olduğunu biliyoruz. Sektörün içerisindeki biri olarak bu
olaylar bizleri de üzüyor. Her ne kadar bizim orada aktif
bir operasyonumuz olmasa da özellikle Hatay’da iflasın
eşiğinde çok küçük firmalar olduğunu, büyük firmaların da sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Bunların çok yakın
zamanda düzelmesini umuyoruz. Çözüm her zaman vardır. Devlet, millet ve özel sektör işbirliğiyle bunların çözüleceğine inanıyorum.
Liman yatırımı son dönemde gözde alanlar içerisinde gösteriliyor. Bu alanda yatırım yapmayı düşünür
müsünüz?
Hayır, limancılık gibi büyük altyapı işleri bizim işimiz değil.
Sanırım demiryolunda da bu anlayışınız devam ediyor.
Aynen öyle. Bu hizmeti verenlerle şu hatta şu kadarlık iş yaratıcağız şeklinde exculusive çalışma bağlantılarımız var. Hatta intermodal adını verdiğimiz farklı
modları kullanarak müşterilerimize lojistik çözümler
sunduğumuz ve bu konunun aslında en iyilerinden biri
olduğunu düşündüğümüz hizmetlerimiz var. Bu sayede
daha çevreci ve daha ekonomik çözümler sunabiliyoruz.
Avrupa – Türkiye arası çevreci intermodal seferlerimizle
her ay 1.900.000 litre daha az yakıt ve 3.650.000 kg CO
tasarrufu ile 550 futbol sahası büyüklüğünde orman kurtarıyor, 5.380.000 km daha az yol ile de dünyanın çevresini 135 kez dolaşmaya eşdeğer kilometre tasarrufu
sağlamış oluyoruz.
Üniversite ve akademilerle yakın ilişki içerisindesiniz. Bu durumun önemli olduğuna inanıyoruz. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Bizim genel mantığımızda yürek ve teknoloji beraber ilerliyor. Bence bu bir hizmet şirketinde olması gereken iki önemli noktadır. Çünkü yürek arzuyu ve insani
dokunuşu temsil ediyor, teknoloji de o işi yapmanın sofistikasyonunu veriyor. Biz bu anlamda yürek kısmının
zaten bizde var olduğunu düşünüyoruz. Teknoloji ve bilimsellik anlamında da şirket olanakları çerçevesinde
baştan beri hep aktif olduk. Bence yakın zamanda Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın izni ile Ar-Ge mer-
kezi olmamız aslında bize yeni sorumluluklar ve yeni
olanaklar yüklüyor. Bir anlamda sistematik olarak kendimizi zorluyor olacağız. Şirket bünyesinden belirli sayıda tez yayınlanması ve belirli sayıda master ve doktora
yapan eleman çalıştırılması sorumluluğu var. Çalışanların ve ya dışarıdan tez yazan insanların üniversiteye
gitme ya da iş dünyasına girme sorumluluğu var. Biz bu
tür aktivitelerde çok önlerde, hatta mümkünse en önde
olmayı hedefliyoruz. Eğer biz Türkiye’de ve yakın çevrede bu işin en iyisini yapmayı hedefleyen ve aynı zamanda yapan bir şirketiz diyorsak birincisi bilimsel
tarafta üniversiteyi ihmal etme şansımız olmadığını düşünüyorum. İkincisi de az önce sektörde yetişmiş eleman eksikliğinden ve bu konuya aktif olarak eğilen
kurum sayısının azlığından bahsetmiştim. Gerçekten
üniversitelerimizde ve programlarda sektörün müfredatının bulunması ve bu bölümlerin açılması, uzun vadede
sektöre hizmet etme olanağının artması için diyaloglarımızı geliştirme amacındayız. Bu çerçevede bizde staj
yapmaya gelen ya da daha üst seviyede bir eğitim yapmak isteyen arkadaşlarımıza daha pozitif bakacağımızı
rahatlıkla söyleyebilirim.
Belirli bir üniversite var mı yoksa tüm üniversitelere
kapınız açık mı? Bu açıdan tek bir üniversite ile ilerlemek daha mı kolay?
Bizim kolaycılık mantığımız yok. Akademik anlamda gelebilecek bütün olanakları memnuiyetle değerlendiririz. Her gelecek olanağa belki pozitif
bakamayabiliriz ama her tartışmaya bunu nasıl yapabiliriz mantığıyla bakacağımızın garantisini verebilirim.
Kısa zaman önce Dünya Gazetesi tarafından verilen
bir ödüle layık bulundunuz. Bu ödülden de biraz bahsedebilir miyiz?
Ekol Lojistik olarak içinde devletin, rakiplerimizin,
sektör derneklerinin ve lojistiğe gönül veren insanların
bulunduğu bir forumda 5 ödülden 3’ünü aldık. Bunlar
intermodal, depolama ve en iyi lojistik şirketi ödülleridir. Bu bizim çok keyif aldığımız ve gurur duyduğumuz, ticari olarak da beklentilerimizin olduğu
bir olaydır. Çünkü değer katabileceğimiz ve
idame ettirilebilir çözümler sunmamıza
yardımcı olabilecek ödülleridir. Biz bu
açıdan almış olduğumuz bu
ödülleri çok önemsedik.I
Terör tehdidi altındaki karakollarımıza çözüm olabilecek olan balistik panelin ülkemizde
kullanılmaması ile ilgili can acıtan gerçeği kamuoyu ile paylaşan Dr Suat Kıroğlu:
Ölen ölür
kalan sağlar bizimdir
K
uruluşundan bugüne önemli başarılara imza
atan İzopoli, sandviç panel sektöründe bir
dünya lideri olan İrlandalı Kingspan Group’un desteğini de arkasına alarak çalışmalarına devam ediyor. Dünya çapında 25
üretim tesisiyle küresel yapı elemanları pazarında söz sahibi bir oyuncu olan Kingspan İzopoli ortaklığı, pazarda da
güçlü bir soluğun hayata geçmesini sağladı.
Bu güç birliği sayesinde hayata geçirilen önemli
ürünler pazarla buluşturulurken, bu ürünler içerisinde
balistik panel üretimi ülkemizin kanayan yarası olan
terör tehdidi altındaki karakollara çözüm olabilir. Konu
ile ilgili görüşlerini aldığımız Kingspan İzopoli Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Suat Kıroğlu çarpıcı
22
Eylül 2012
açıklamalarda bulundu.
Terör tehdidi altındaki karakollarımıza uygun bir
çözüm olan balistik panel ürününüz ülkemizde kullanılıyor mu?
Ballistic paneller N.I.J standartlarında üretiliyor, yurt
dışına satıyoruz fakat yurt içine satamıyoruz. Çeşitli
devlet kurumları askeri alanların sadece beton veya tuğla
olmasına izin veriyor. Bu alanda kırılamayan bir duvar
mevcut. Biz de firma olarak bu yapıyı kıramıyoruz.
Bugün Kuveyt’te, Dubai, Suudi Arabistan’a satıyoruz
fakat ülkemizde ihtiyaç olmasına rağmen tedarik zinciri
içerisine giremiyoruz.
Türkiye’deki yapı neden bu ürünleri almak istemiyor?
Türkiye’de asker karakol yapım ihalelerini her
zaman TOKİ’ye veriyor ve TOKİ’de bu işlerin hepsini
tuğla ile yapıyor. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığıyla hareket ediliyor. Her şehit verdiğimizde ülkedeki
herkes niye böyle oldu diye tartışıyor. Fakat kimse
neden delinmeyen teknoloji kullanmıyorsunuz, demiyor.
Biz ön plana çıkıp konuşunca da ticari çıkar peşinde koşuyormuşuz algısı oluşuyor. Biz bugün Irak’a yılda yüz
bin metrelik ürünü Amerikan ordusuna satıp da burada
Türk ordusuna satamıyorsak bu durum oldukça
düşündürücüdür. Türkiye’de karakol yapılacaksa tuğladan veya betondan
patlama ile içindeki insanların
öleceği yapılar yapılıyor.
Yaptığınız
karakolların
silah özelliklerine göre etkilenmediği çeşitleri var mı?
Uluslararası standartlarda çeşitli mermi özelliklerine göre çeşitli
yapılarımız mevcuttur. Bir tablomuz
bulunuyor. Buna göre tabanca da var, kalaşnikof da var. (imaj 01)
Bu konuda siz savunma sanayimize ürettiğiniz ürünleri detaylarıyla aktarabildiniz mi?
Ben bu konuda TOKİ yetkilileriyle görüştüm, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile görüştüm, ordumuzla
görüştüm. Hiçbir yerden pozitif elektrik alamadık.
Ürünlerinizin fiyatları dolayısıyla mı devlet alım
yapmıyor?
Bu ürünler pahalı ürünlerdir, fakat insan hayatının
yanında ne kadar pahalıdır, bunu karşılaştırmak gerekiyor. Ordu milyar dolarlık helikopter ihalesi açıp alım yapıyor. Neden ucuz helikopter almıyor. Burası savunma
sanayidir. Bugün Kuveyt’te hangi konsolosluğa giderseniz gidin, güvenlik bölgeleri bombaya karşılık güçlü
bizim ürünlerimizle yapılmıştır. Yine bu konunun bir
benzerini mayın konusunda yaşıyoruz. Mehmetçik nasıl
oluyor da mayını tespit edemeyip patlatıyor. Bugün
dünya da böyle bir sistem yok. Mayınlar önceden tespit
ediliyor, temizleniyor, sonra asker o bölgeden geçiriliyor.
Siz bir tane askeriyeye bağışta bulunup, çok çatışma
olan bir bölgemize ürün veremez misiniz?
Bu konuda da izin vermediler. Ankara yakınlarında
bir sahada bu tip ürünlerin denetimi varmış. Biz başvuru
da bulunduk, fakat olmadı. Anlayacağınız başvurmadığımız kapı kalmadı fakat sonuç alamadık. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Polat Tower’da bir yangın çıktı ve özelikle yüksek
katlı yerlerde güvenlik sorunu tekrar gündeme geldi. Bu
konuda çözümler üreten bir firma olarak konu ilie ilgili
neler söylemek istersiniz?
Ülkemizde yangın norm ve standartları var, yalnız
hiçbirine bakılmıyor. Bunun dışında özel sektör ise yangın konusunda bilinçli olduğu için yangınla ilgili malzemeler kullanılıyor. Polat Tower yangınında kaya yünü
kullanıldığı için o yangın durdu. Aksi halde durması imkânsızdı. İkinci bir New York vakası yaşanabilirdi. Burada bizim ürünlerimizi veya kaya yünü gibi yanmaz
ürünleri kullanıyorsanız bir sorun yok fakat strafor gibi
bir ürünü kullanıyorsanız yangın çıktığı an bütün bina
yanar. Bugün Almanya’da straforu dış cepheye
kullanamazsınız, bizdeki yangın yönetmeliği de bunu söylüyor, fakat
kimse bakıp da kontrol etmiyor.
Hükümet ise tam tersine
strafor ürünlerine destek verdiğini biliyoruz.
Bu işin uygulanabilirliliği
çok zordur. Fakat biz yangın konusunda belli bir noktaya geldiğimize inanıyorum. Bilinçli sanayici ve
özel sektör yanmaz ürünleri kullanmak istiyor. Çünkü yangın çıkınca belki firmaların sigortası var,
fakat işleri geri kalıyor ve bu doğrultuda hareket ediyor.
Bugün bir fabrikanız yandı, sigorta şirketi de zararınızı
karşıladı. Fakat sizin tekrar aynı fabrikayı kurmanız en
az bir yıl sürer. Bu süre içinde müşterileriniz başkalarıyla anlaşacak, her şey duracak ve sektöre yeni girmiş
bir yatırımcı gibi olacaksınız. O nedenle bu alandaki
özel sektör yatırımcıları çok iyi bir şekilde bilinçli olduğunu söyleyebilirim. Özellikle gıda sektörü bu konuda çok titiz davranıyor. Aynı şekilde biz bu ürünleri
Ortadoğu, Libya, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelere
de satıyoruz.
Bu açıdan yaklaşırsak biz dış ticareti öğrendik, diyebilir miyiz?
Dış ticareti tam olarak öğrenemedik. Bu durumu
şöyle aktarabilirim. Eğitimde 4+4+4 sisteminde olduğu
gibi biz de dış ticarette ikinci dörde geçtiğimizi söyleyebilirim.I
Eur
newsport
A
kademik bir dille aktarıldığında, sosyal
güvenlik deyiminin hastalık, analık, sakatlık, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, ölüm, ailevi yükler ve işsizlik gibi
“sosyal riskler” olarak adlandırılan kimi
olayların sonuçlarını onarma düşüncesine bağlandığı görülür. Sonuçlarına göre bu ayırımı yaptığımızda tüm sosyal riskler bireylerin ekonomik güvencesini sarsma gibi
ortak bir özelliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Ancak
sosyal güvenlik sadece bu bağlamda değerlendirildiğinde, dar bir kapsama sahip olur. Oysa sosyal güvenlik
kavramı daha geniş bir anlama sahiptir.
Ortaya çıkış nedeni sosyal risklerin etkisini azaltmak
olan sosyal güvenlik politikaları, ekonomik ve sosyal gelişmelere koşut olarak yepyeni bir içerik ve görünüm ka-
zanmıştır. Çağdaş hukuk sistemleri sosyal risklerin etkisini azaltmaya çaba gösterirken, özde sosyal risklerle
karşılaşan toplumun her bireyine ekonomik bir güvence
sağlamak amacı güdülmektedir.
Bir başka açıdan bakıldığında ise İnsan Hakları Evrensel bildirgesinin 22. maddesinde “herkes toplumun bir
ferdi olarak sosyal güvenlik hakkına sahiptir; sosyal güvenlik, bireyin onuru, kişiliğinin geliştirilmesi için kaçınılmaz ekonomik, sosyal, kültürel hakların tatmin edilmesi
temeline dayanır” şeklindeki ifadeler ile karşılaşmaktayız.
Tarihsel bir perspektiften bakıldığında ise XX. yüzyıla girilirken, sosyalist hareketlerin siyasal sisteme baskılarını hafifletmek amacı ile ‘sosyal sigorta’ kavramı,
1871 yılından itibaren Otto von Bismarck tarafından kullanılmaya başlanılmıştır. Kavram hukuki alanda ilk kez
Amerika’da, dünya ekonomik bunalımının yarattığı sıkıntıları azaltmak için Başkan Roosvelt döneminde oluşturulan 1935 tarihli sosyal güvenlik yasası ile hayat
bulmuştur. Günümüzde ise kavram, ülkelerin gelişmişlik düzeyenin önemli bir göstergesi haline gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik, öncelikli olarak yer
alırken; az gelişmiş ülkelerde karşılıksız para harcamaları ya da kalkınma unsuru taşımayan özveri olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde yıllarca battı batacak
söylemleri ile hatırlanan sosyal güvenlik kurumlarımız,
gelinen noktada battı noktasından çıkarılsa da ikinci sınıf
muamele görmeye devam ediyor. Günü kurtarmaya çalıştığımız bir ortamda ise bu durumun kolay kolay değişemeyeceği ile karşı karşıya bulunuyoruz ve olan
geleceğimize oluyor.
SSK prim borcu listesi her yıl kurum tarafından yayınlanır. Bu liste batmış kuruluşların, iflas etmenin getirdiği ruh hali ile intihar etmiş şirket yetkililerine
rastlayabileceğiniz bir listedir. 2010 yılı listesine bakıldığında göze çarpan bir başka önemli husus da iflas etme
gibi bir hali bünyesinde barındırmayan belediyelerin listede büyük bir yer kaplaması oldu.
Yerel yönetimlerin güçlendiğini söylediğimiz bir dö-
nemde bu listenin büyük bir kısmının belediyelerden
oluşması, çarpıcı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Bu
noktada belediyelerin kentli bir kültür oluşturulması ile
ilgili bir misyonlarının olduğunun da hatırlatılması
lazım. Kentli bir kültürün ise gelişmişlik ile doğrudan
ilintili olduğu düşünülürse, SGK borçlarının kolay açıklanacak bir durum olmadığı ortaya çıkar. Bu anlamda
belediyelerin görevlerinin kaldırım yapmak, çiçek dikmek, altyapı sorunlarını gidermek, ulaşım sorunu gidermek, çevre ile ilgili görevlerini yerine getirmek vb
olduğunu kabul etmekle birlikte öncelikli görevinin SGK
borçlarını ödemek olduğunu vurgulamakta fayda var.
Geleceğimiz için…’
2010 yılında SGK borçlu listesi ile ilgili dergimizde
yapılan yayında bu ifadelerle konuyu özetlemeye çalışmıştık. Bu yayının sonrasında ise SGK borçları ile ilgili
genel bir af çıkarılmış ve SGK borçları belli takvimlere
bağlanarak ödenmesi için kolaylıklar sağlanmıştı. Bu süreçte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın belediyelerin borçlarını ödemesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini kamuoyu
ile paylaşması da sonucu değiştirmemiş, belediyeler listede ki tahtlarını kimselere bırakmamış ve 2012 yılının
aktaracağımız listesinden de anlaşılacağı gibi aksine artışlar olmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzre sözün bittiği yerdeyiz.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA 100.000 TL VE ÜZERİNDE
SİGORTA PRİM ASLI BORCU BULUNAN İıVERENLERİN LİSTESİ
VERGİ NO /
SIRA NO. TC KİMLİK NO UNVAN
*PRİM BORÇ
ASLI TUTARI
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
118.786.831 TL
84.815.766 TL
61.094.211 TL
60.635.009 TL
43.506.551 TL
31.849.887 TL
25.645.031 TL
23.116.635 TL
22.280.706 TL
19.311.065 TL
17.878.642 TL
17.082.182 TL
16.135.637 TL
14.811.684 TL
13.606.489 TL
13.270.837 TL
13.133.947 TL
13.080.314 TL
13.067.646 TL
12.630.863 TL
4840021517
2290029238
7450033100
7880051454
1500076462
6120050920
1620050006
8160011440
70049394
1520024360
5880028364
1310008722
3230002738
4550005768
3890052233
2930016833
1620051249
3010077403
5620009764
1620050490
KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
İZMİT BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ŞANLIURFA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BATMAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
MARDİN BELEDİYESİ
SİNOP BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TAHMAZLARPETROL ÜRÜNLERI TICARET LTD. ŞTİ.
SAKARYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
BAYDEMIRLER TEKSTIL SANAYI VE TICARET A.Ş.
KARTEPE BELEDİYESİ
BAĞLAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DÜZCE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HAKKARİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GEBZE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DERİNCE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AMASYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SUR İLÇE BELEDİYESİ
KIZILTEPEBELEDİYE BAŞKANLIĞI
TATVAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
25
Eylül 2012
Eur
newsport
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
1620050992
1620053442
800255788
1270040294
1620050272
1620049670
5860012756
4620098981
6150009742
4860062510
3850019632
8140031464
5890027102
1620057420
1620050762
5570048399
70577803
4350174562
2710064233
1620049574
9490025233
3880312158
80060351
4840007420
1620051064
1680001534
7700322507
7510007003
190000283
1430031912
3110040328
3790009128
4610053350
8910023668
6190429934
3300073573
1620052032
4070016202
8330013832
1620049509
1470041174
1620052847
3900047883
50494591
2420043504
1620049742
8940006697
1420337669
8360015014
4620354626
8590045633
2970048162
9490016361
8400012026
3870557166
4870004383
8260152774
5200023513
SİLVAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÜNYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ARPACI OTEL IŞLT.TUR.SEYH.ELEKTR.INS.TIC.LTD.ŞTİ.
BÜYÜKÇEKMECE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SULUOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
MERZİFON BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KÖRFEZ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HEY TEKSTIL SAN VE TIC A.S
MENEMEN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KADİRLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
FATSA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KÖY-TÜR ESKISEHIR ANAÇ TAVUKÇULUK
YÜKSEKOVABELEDİYE BAŞKANLIĞI
NUSAYBİN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KIRIKKALE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ADDS DISLI DÖVME IMALAT OTOM.SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
GÜNEY MENSUCAT SAN VE TIC.AS..
DEBANT PLASTIK SAN.AS.
KOZLUK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YENIMAHALLE BELEDİYESİ
FLY HAVA YOLLARI A.Ş.
AFŞİN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BALÇOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BELEDİYE BAŞKANLIĞI AYANCIK
BEYOĞLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SIDER DISTICARET A.Ş..
SARIYER BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AKÇAKOCA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DENIZLI BASMA VE BOYA SAN.AS.
BAŞİSKELE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ESENYURT BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HEREKE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
UM DENIZ SANAYII A.Ş.
MET GÜVENLIK EGITIMI VE GÜVENLIK SISTEMLERI A.Ş.
ELAZIĞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ORDU BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GÖLCÜK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DARICA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TOKAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HAYMANA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AĞRI BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GELİBOLU BELEDİYESİ BAŞKANLĞI
ACA OTOMOTIV ITH.IHR.SAN.VE TIC.A.Ş.
ÇERKEŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÇANKIRI BELEDİYE BAŞKANLIĞI
URLA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TUNÇ TELEKOM.BAKIM ISLETIM HIZ.SAN.TIC.A.Ş.
TEKIRDAG BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HEYTEKS TEKSTIL SAN VEPAZ A.S
TRABZON BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DİLOVASI BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DİDİM BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TERME BELEDİYESİ
FI-YAPI INSAAT SAN TIC.A.Ş.
KAFESAN ÇIGLI BELEDİYESİ SOS.HIZM.SAN.TIC.LTD.STI
SINOP CAMSAN. TIC.A.S
KARASU BELEDİYE BAŞKANLIĞI
11.627.258 TL
11.597.218 TL
11.594.698 TL
10.907.154 TL
10.688.022 TL
10.402.457 TL
10.356.519 TL
10.110.775 TL
10.017.215 TL
9.990.608 TL
9.816.635 TL
9.735.198 TL
9.478.056 TL
9.284.268 TL
8.877.612 TL
8.875.934 TL
8.574.331 TL
8.496.095 TL
8.388.327 TL
7.512.987 TL
7.032.219 TL
6.585.098 TL
6.473.166 TL
6.412.026 TL
6.218.916 TL
6.168.996 TL
6.063.862 TL
6.041.326 TL
6.013.834 TL
5.996.502 TL
5.714.674 TL
5.701.381 TL
5.685.293 TL
5.652.729 TL
5.650.211 TL
5.534.915 TL
5.516.943 TL
5.514.890 TL
5.404.379 TL
4.956.059 TL
4.806.932 TL
4.793.643 TL
4.740.906 TL
4.683.332 TL
4.673.334 TL
4.506.257 TL
4.419.395 TL
4.180.740 TL
4.080.502 TL
4.079.392 TL
3.980.500 TL
3.956.739 TL
3.933.811 TL
3.854.823 TL
3.845.047 TL
3.813.294 TL
3.782.351 TL
3.768.711 TL
Eur
newsport
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
6560003314
9490030886
1620049662
8340048313
3800058453
70024897
1500062982
4380022609
1620051072
1620052024
1670542647
6270397585
1620049989
1960035933
5560041552
1620049883
4210018597
8360044042
5410019517
9340004128
8360048811
7280047913
3880082957
3850014250
8870061926
2730034093
9780483698
8590481386
3220028265
7880051309
7340025114
8010325493
7070019992
3770035021
6000019233
430040229
4700023376
7700014344
3340067182
4610033865
3430038363
4260042807
9520017328
7710043322
7050072699
8770030070
1260047651
3330167268
7580017123
2230022522
1290030680
3240348638
6170393931
1620051641
9950013564
8370174994
4620285111
4660021553
ÖNAYSAN METAL SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
YENİŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GÜMÜŞHACIKÖY BELEDİYE BAŞKANLI
TEKEREKOGLU TEKSTIL SANAYI VE TICARET A.Ş.
ESRA INS.MADEN.LTD.STI
ADALAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BAYER PLASTIK TÜP AMBALAJ SANAYI VE TIC A.Ş.
GÜNKOL GÜNES ENERJISI VE KLIMA SAN.AS.
GERZE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
IĞDIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BEYAZ LOJISTIK DEPOLAMA TASIMACILIK SANAYI TICARET LTD.ŞTİ.
OBA TEKSTIL KONFEK SAN. TIC. LTD.ŞTİ.
GEYVE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
OSEL ILAÇSAN VE TIC A.Ş.
KIRAÇ BELEDİYESİ
KANDIRA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BÜYÜKECELİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TEKSER INSAAT SAN VE TIC A.Ş.
KAZAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YALOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TEKSTIPLIK SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ.
PERŞEMBE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GAMA REKLAM SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
FATİH BELEDİYE BAŞKANLIĞI
UKI ULUSLARARASI KONFEKSIY IMALAT VE TICARE A.Ş.
DEGIRMENDERE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
EDE DEMIRÇELIK PAZARLAMA SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
TRIO GÜVENLIK SAN VE TIC LTD. ŞTİ.
DÜNYA HALI A.Ş..
ŞEREFLİKOÇHİSAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
RAKS ELEKTRONIK SAN.VE TIC.A.Ş.
SEKER TEKSTIL TURZ.SN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
PSC ULUSLARARASI PAKETLEME HIZ MLZ TIC ITH IHR LTD. ŞTİ.
ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KUTSALTEKS TEKSTIL SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ.
AKYAZI BELEDİYE BAŞKANLIĞI
IGSAS ISTANBUL GÜBRE SANAYI A.Ş.
SİİRT BELEDİYE BŞK.
ENDER ÇIKOLATA SEK.GIDA SAN.TIC.A.Ş.
HENDEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ERDEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GÜNAK KONFEKSIYON TEKS.SAN.LTS.ŞTİ.
YESIM TEKSTIL SAN.A.Ş.
DEMIR ÇELIK ISLETMESI A.Ş.
ÖZSER KONFEK TEKSTIL SAN VE TIC LTD. ŞTİ.
TÜRKELİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AYVALIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ELSAN ELEKTR ELEKTRON SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
SEDA GIYIM SAN VE TIC A.Ş.
KURAS TURIZM PAZARLAMA VE TIC.A.Ş.
BAFRA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
EDIP SERAMIK SOFRA MALZEMELERI PAZARLAMA SAN.TIC.LTD.ŞTİ.
MERDAL TEKSTIL INSAAT SAN VE TIC.LTD.STI
PAYAS BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YÜKSEL TEKS.TIC.SAN.A.Ş.
TSG GRUP GÜVENLIK HIZM SAN VE TIC LTD. ŞTİ.
HEY TEKSTIL ÖRME SANAYI VE TICARET ANONIM ŞTİ.
ISPARTA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
3.739.357 TL
3.719.042 TL
3.674.708 TL
3.661.023 TL
3.633.157 TL
3.630.665 TL
3.627.625 TL
3.576.686 TL
3.561.660 TL
3.552.289 TL
3.541.886 TL
3.530.414 TL
3.526.358 TL
3.523.629 TL
3.385.942 TL
3.343.882 TL
3.287.691 TL
3.284.324 TL
3.261.903 TL
3.252.937 TL
3.204.205 TL
3.135.528 TL
3.094.337 TL
3.075.066 TL
3.074.717 TL
3.016.596 TL
2.995.896 TL
2.976.008 TL
2.949.789 TL
2.943.135 TL
2.926.632 TL
2.922.830 TL
2.905.112 TL
2.900.975 TL
2.900.742 TL
2.891.817 TL
2.888.696 TL
2.830.000 TL
2.809.309 TL
2.804.576 TL
2.747.560 TL
2.721.470 TL
2.614.729 TL
2.555.090 TL
2.523.638 TL
2.484.229 TL
2.473.615 TL
2.440.181 TL
2.434.242 TL
2.430.502 TL
2.429.645 TL
2.403.383 TL
2.356.559 TL
2.341.825 TL
2.336.006 TL
2.317.106 TL
2.311.173 TL
2.309.586 TL
Eur
newsport
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
1780075135
8800036962
7580018288
70040474
7790032962
3540025539
3320040598
7520036757
5630002363
8810006115
3880206654
5440121097
13706348260
7210020616
3300025752
9370051873
2060656324
3250032764
5240070072
1620052601
7350047096
4630016512
1620051888
6310032593
2320044654
9510034766
4620002451
910016287
3300064091
5180043433
2070012288
5650063588
3950080810
3100028639
1340025576
6850048358
1620052707
3230031429
8360078979
1620049768
90077526
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
5760027312
5630171136
8690026849
5910024264
5360032455
6200028079
1310637760
1780619661
8590402971
8320003822
6240060118
80033350
6080101472
4800011337
8700039587
7290013717
BODRUM BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TÜRKOGLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SEDA YEMEK SANAYI VE TIC.LTD.ŞTİ.
ÜÇYILDIZ OTOM.AV.SILAHLARI VE INS.SAN.LTD.
SÖNMEZ MER.SAN.LTD.STI
ERFELEK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ELMADAĞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SPS SATIS PROMOSYON SERVIS.SAN.TURIZM TIC.LTD.ŞTİ.
KİLİMLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TÜRKSA MAKINA VE YEDEK PAR SAN VE TIC A.Ş.
FILTRE SANVE TIC A.Ş.
KEMER GOLF VE TURIZM ISLETMECILIGI YAPI SAN TIC A.Ş.
SERKAN POLAT
PAMUKOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
EXSPRESS KARGO TIC.LTD.ŞTİ.
YAPRAK PLASTIK SAN.TIC.LTD.ŞTİ.
CEREN MODA TEKS SAN VE TIC LTD. ŞTİ.
EFES SERAMIK SANAYI VE TICARET A.Ş.
KARS BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DERİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SEFERİHİSAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
IHSANIYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SAPANCA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
NEVSEHIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÇAY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YEŞİLLİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
HESKIM HES KIMYA SAN.VE TIC.A.Ş.
ASYA TUR.TURLAR VE TURISTIK YAT.A.S
ELAZIG BELEDİYESİ
KARAMÜRSEL BELEDİYE BAŞKANLIĞI
CEYHAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KOCAALİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GIMSAN BAGLANTI ELEMANLARI SAN. TIC. A.Ş.
DOMSAN A.Ş.
BALA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÖZEL BASARI OKUL VE DERSHANE ISL.TIC.LTD.ŞTİ.
SAVUR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DÜZİÇİ BELEDYE BAŞKANLIĞI
TEKSTILYATEKSTIL TERBIYE ISL.LTD. ŞTİ.
DİYARBAKIR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AĞARLAR TEMİZLİK GIDA TURİZM İNŞAAT VE ÖZEL SAĞLIK
HİZMETLERİ SANAYİ TİCARET LTD ŞTİ.
KONCAM KRISTAL CAM SAN.TIC.AS.
KİLİS BELEDİYESİ
TURAN LTD.ŞTİ.
KULLAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KAYALAR INS.TIC.VE SAN.A.Ş.
METKON METAL KONS.SAN.TIC.A.Ş.
BAHADIR INSAAT MÜHENDISLIK TAAHHÜT VE TICARET A.Ş.
YILDIZ IPLIK SAN.TIC.ŞTİ.
TRIO TURIZM GÜVENLIK SISTEMLERI VE YÖNETIM DAN. TIC.LTD.ŞTİ.
EMPATI YAYINLARI PAZ.VE DAGITIM YAY.MAT.REK.SAN.TIC.LTD.ŞTİ.
MURATCAN GIDA TURZ.SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
ADIL BOZ TEKSTIL SAN VE TIC A.Ş.
MEHMETOGLUIÇ VE DIS TICARET A.Ş.
IREM TEKSTIL SAN VE TIC.AS.
TURGUTLU BELEDİYE BAŞKANLIĞI
PETPOSAN AKARYAKIT TIC A.Ş.
2.292.761 TL
2.280.010 TL
2.273.930 TL
2.262.625 TL
2.249.534 TL
2.241.129 TL
2.211.992 TL
2.179.939 TL
2.169.555 TL
2.165.588 TL
2.160.322 TL
2.156.668 TL
2.155.086 TL
2.155.007 TL
2.144.022 TL
2.141.583 TL
2.135.551 TL
2.120.350 TL
2.113.755 TL
2.111.852 TL
2.098.844 TL
2.093.015 TL
2.090.716 TL
2.089.047 TL
2.080.429 TL
2.066.161 TL
2.061.243 TL
2.047.394 TL
2.044.495 TL
2.012.981 TL
2.011.325 TL
2.003.509 TL
1.986.052 TL
1.969.554 TL
1.966.890 TL
1.955.073 TL
1.947.038 TL
1.921.262 TL
1.905.262 TL
1.896.315 TL
1.886.660 TL
1.879.668 TL
1.878.203 TL
1.858.081 TL
1.853.640 TL
1.853.516 TL
1.851.874 TL
1.846.995 TL
1.837.433 TL
1.834.685 TL
1.832.947 TL
1.829.110 TL
1.809.896 TL
1.806.071 TL
1.804.030 TL
1.801.283 TL
1.784.449 TL
194
195
196
197
198
199
200
201
202
840061271
4120300547
9240032119
1620057496
5200007934
3320065014
1880055410
7370249211
1020414638
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
4840013148
7200006476
1780048877
7430406012
2640028529
1620052898
7340025084
2740537847
3810056732
7330371741
7320496064
4880049616
3240355734
8900031556
2160166773
1080006833
3890006679
1310057706
1620054026
7710038309
8590416219
1620052426
9880038545
7840021070
9010156306
2140386888
4630021405
1620049156
5580566503
7350265300
9050215056
1980013737
50019012
100031126
8620244699
2520000791
9820046363
1680006708
8380057042
6160040121
9510032483
6440082810
8980059755
2330013254
2590051864
7690460302
9830152726
9950032850
ARSLANLI ÖRME SAN.VE TIC.A.Ş.
GÜÇLÜ AHSAP ÜRÜNLERI VE PVC SAN.TIC.A.Ş.
VEFATEKS DÖSEMELIK KUMAS SAN VE TIC A.Ş.
REYHANLI BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KARAPINAR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
GÖLCÜK İHSANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
MUDANYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SAGA HAVA TASIMACI A.Ş.
ATLANTIS SOSYAL HIZMET ORGANIZASYONLARI VE
DANISMANLIK TIC LTD. ŞTİ.
NARLIDERE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
PAKSOY TIC.SAN.A.Ş. ADANA
BIRTEM TEMIZLIK GÜVN ILAÇL MAK ARAÇ LTD. ŞTİ.
SEMA SAGLIK ÜR.TEKS.SAN.TIC.LTD.ŞTİ.
ÇUKUROVA INSAAT SANAYI VE TICARET A.Ş.
GÖLPAZARIBELEDİYE BAŞKANLIĞI
RAKSEV RAKS.ELEKTRIKLI EV ALETLERI SAN.
SANCAKTEPE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
EŞME BELEDİYE BAŞKANLIĞI
PTS TASIMACILIK VE DENIZCILIK SAN TIC LTD.ŞTİ.
POLI GRUPTEMIZLIK PERSONEL ORG VE ISL HIZ TIC LTD. ŞTİ.
KAHVECI KARDESLER GIDA SANAYII VE TICARET LTD. ŞTİ.
SS EDALI KONUT YAPI KOOP BASK
ULUSLARASI ÇOCUK ÇARSILARI A.S
CUMAYERİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
AYAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KOZA YÖNETIM VE SERVIS A.Ş.
BAHÇECİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
FERİZLİ BEEDİYE BAŞKANLIĞI
SISTEM YAPI INSAAT VE TIC.A.Ş.KONUT INSAATI
TRIO GÜVENLIK HIZMETLERI LTD.ŞTİ. GÜVENLIK HIZMETLERI
EMET BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YUVACIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SUSURLUK BELEDİYESİ
UZMAN TEMIZLIK KIMYA GIDA NAKL SAN TIC LTD.ŞTİ.
COSKUN TEKSTIL SAN VE DIS TIC LTD. ŞTİ.
HITIT SERAMIK SANAYI VE TICARET A.Ş.
DEVREK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
KIRMIZI ILETISIM TIC LTD. ŞTİ.
SECURINETGÜV.SIS.TEMIZ.PEYZAJ TUR.VE DAN.HIZ.SAN.TIC.LTD.STİ.
ÜÇYILDIZ SILAH SAN.VE TIC.LTD.ŞTİ.
CAN INSAAT ENDÜSTRISI TIC LTD.ŞTİ.
AIR ANATOLIA ANADOLU HAVACILIK A.Ş.
AHLAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI
TUNCA HAVACILIK A.Ş.
ÇINARCIK BELEDİYE BAŞKANLIĞI
YOZGAT BELEDİYE BAŞKANLIĞI
BEYTAS BEYKOZ BELEDİYESİ HALK PAZ ISL TIC A.Ş.
YIGIT DEMIR ÇELIK VE ALÜMINYUM PAZARLAMA SAN TIC LTD.ŞTİ.
MERCAN MERMERCILIK SAN.TIC.ITH.IHR.A.Ş.
YEŞİLKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
OPSAN ORJINAL SAÇ PARÇA SAN.TIC.AS.
UYGUR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
ÇBS BOYA VE VERNIK SAN A.Ş.
ÇOĞULHAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI
SINANMISLAR ENDÜSTRI OTOMOTIV SAN TIC A.Ş.
YÖN GÜVENLIK HIZMETLERI SAN.TIC.LTD.ŞTI
YÜREGIR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
1.784.290 TL
1.779.609 TL
1.776.010 TL
1.765.151 TL
1.752.379 TL
1.750.405 TL
1.749.352 TL
1.742.173 TL
1.739.416 TL
1.736.542 TL
1.725.117 TL
1.720.194 TL
1.709.067 TL
1.704.494 TL
1.698.114 TL
1.694.404 TL
1.644.971 TL
1.631.570 TL
1.625.588 TL
1.622.052 TL
1.618.429 TL
1.611.695 TL
1.606.926 TL
1.600.695 TL
1.594.011 TL
1.592.976 TL
1.587.623 TL
1.571.066 TL
1.569.338 TL
1.566.934 TL
1.562.718 TL
1.562.640 TL
1.560.706 TL
1.553.791 TL
1.553.626 TL
1.550.953 TL
1.546.745 TL
1.544.459 TL
1.540.523 TL
1.538.348 TL
1.537.887 TL
1.537.232 TL
1.532.264 TL
1.530.330 TL
1.528.492 TL
1.526.715 TL
1.519.343 TL
1.503.753 TL
1.498.562 TL
1.493.196 TL
1.481.714 TL
1.478.188 TL
1.477.446 TL
1.469.830 TL
1.465.135 TL
1.460.015 TL
1.458.413 TL
31
Eylül 2012
Eur
newsport
Mimarlık ve şehirciliğin çok kritik ve hassas bir konu olduğunu vurgulayan Hakan Kıran:
lkemizde en çok tartışılan mimarlardan
biri kimdir diye bir soru yöneltsek hiç kuşkusuz ortalamanın üzerinde bir tercihle
Hakan Kıran ismi zikredilecektir. Tartışılır konumda olmak, tanınmak için uygulanan bir yöntem mi yoksa meyve veren ağaç taşlanır
misali bir durum mu olduğunu Hakan Kıran’a
sorduk.
Haliç Metro Geçiş Köprüsü Projesi
çok tartışıldı ve bu tartışmaların sonucunda siz eserinizi hayata geçirmek
üzeresiniz. Süreç ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
2005 yılında başladık ve aradan
yedi
yıl
Ü
geçti. Bununda normal bir süreç olduğunu düşünüyorum. Dünyada da bu tür yapıların yapımı sırasında tartışılan hususlar olur. Bu tartışmaların yararlı yanları vardır
ve bunlardan faydalanmak gerekir. Ancak bizi bu süreçte üzen haksız eleştiriler olmuştur.
Geçmişte yapılan röportajlarda konudan bahsederken aktarımlarınızdan eleştirilerin rahatsızlık verdiği hissedilebiliyordu. Bugün
konuya daha dışarıdan bakabildiğinizi
gözlemliyoruz. Ancak o dönemde bu
kadar agresif ve önyargılı yaklaşımları
anlamakta da güçlük çektiğimizi belirtmekte fayda var.
Türkiye’nin şehircilikte ve mimarlıkta geldiği noktaya bakarsak
bahsettiğimiz durumu anlamak
daha kolaylaşıyor. Me-
deniyetin gelişimi içerisinde önemli
bir coğrafyada olmamıza
rağmen bahsettiğimiz alanlarda
geri kalmamız üzerinde düşünülürse
bu konuyu anlamlandırabilmemiz daha
kolay olur. Bu geriliğe sebep olan zihniyetin ‘bundan
daha iyisi yapılamaz, yapılabilseydi biz zaten yapardık’
düşüncesi, ülkemizde meşru bir noktadadır. Bu açıdan
bakıldığında yapmayan yapmadığını kabul ederek sizinle mutabakat sağlamaz. Yapılanların yapıldığını, diğerlerinin ise yapılmaması gerektiğini ifade eder.
Bizim yedi yıllık mücadelemiz içerisinde aktarımlarımız oldu, fakat dinletemedik. Bizi dinlemediler. Projemize bakmadılar. Sürekli bir iftira atma hali ile karşı
karşıya kaldık. Bir sürü iftira atıldı. Önce beni topa tuttular sonra bu işi benim yapmadığımı, yabancıların yaptığını ya da bunun dünyanın her yerinde olan basit bir
yapı olduğunu ifade ettiler. Yani bazen yok gördüler,
bazen küçük gördüler, bazen de akla sığmayacak yöntemlere başvurdular. Mesela UNESCO kararı çıkınca,
bu kararı yanlış tercüme ederek ortalığı velveleye verdiler. İnanılmaz bir enerji sarf ettiklerini düşünüyorum.
Eğer bu enerjiyi şehre bir şeyler verebilmek adına harcasalardı inanıyorum ki önemli işler başarabilirlerdi.
Bugün şehir ile ilgili bir sürü değişimin dönüşümün yaşandığı bir dönem yaşanıyor. Bu yaşanan süreçte kafa
karışıklıklarına şahit oluyoruz ve bu bizimle uğraşan bu
insanların bugün, önde, kamuoyunu aydınlatıcı roller
üstlenmemelerini anlayamıyorum. Ortada görünmüyorlar.
Siz şehir ile ilgili eleştirilerinizi yapıyorsunuz ve alternatif yaklaşımlarınızı da kamuoyu ile paylaşıyorsunuz. Örneğin Çağlayan’daki adalet sarayı ile ilgili
önemli eleştirileriniz vardı.
Evet eleştirilerimiz oldu ve olmaya da devam ede-
cek.
İstanbul bugün farklı
kurumlar tarafından değiştiriliyor. Ben İstanbul’un değişimine karşı değilim. Geçmişte bu değişimi
yapacak otorite ve para yoktu, bugün ikisinin de olduğu
bir dönem yaşanıyor ve bu yeni dönemde otoriteyi
elinde bulunduran kesim yanında kimseyi bulamayınca
kendi başına bir şeyler yapmaya çalışıyor. Çünkü doğruyu yapacak beynin bu ülkede olmadığını görüyorsunuz. Kısmen olanlarda odalar vasıtası ile enerjilerini
siyasi duruşlar sergilemek adına harcadılar.
Bu ülkede devletin ekonominin içerisinde çok belirleyici olmasından dolayı bahsi geçen insanlar, ekonomik kaygılarla siyasetin içerisinde olmayı tercih etmiş
olamazlar mı?
Olabilir ama yapılanlar sonrasında sonuç ortadadır.
Bir başka açıdan bakarsak Başbakan’ın Cemevi ile
ilgili yaptığı ‘ucube’ açıklaması sonrası insanlar olayı
mimari açıdan değerlendirmek yerine siyasi söylemlerle
olayı farklı boyutlara çekti.
Sonuç olarak şehircilik ve mimarlık açısından herkesin doğru yapması gerekliliği ortaya çıkıyor. Maalesef
bizim son elli yılımızdaki yaklaşım hiçbir şey yapmama
yönünde oldu ve bu insanlar kendilerine göre oluşturdukları üç beş tane sahte değer üzerine bu yaklaşımı
hakim kıldılar.
Bugün milyarlarca dolarlık binaların yapıldığı bir şehirde, mimarlık ve şehircilik açısından önemli eserlerin
ortaya çıkarılması gerekmez miydi?
33
Eylül 2012
Eur
newsport
Yapılan binalarda sosyal, kültürel değerlerin varlığından bahsedilemiyor. Her yerde prototip binalar yapılıyor.
Ancak ödüllü birçok projeler var. Söylediklerinizle
bu durum bir tezat oluşturmuyor mu?
Bu ödülleri küçümsemek için söylemiyorum ama
Türkiye artık bir pazar ve bütün dünyada bu pazardan
faydalanmaya çalışıyor. Bu ödüllerinde bir piyasası var.
Bu kadar ödül alıp da dünyada sözü geçen bir mimarlık
ve şehircilik yapınız yoksa bunda bir terslik var diyebilirim. Mimarlıkta esas ödül günü değerlendiren bir şey
olamaz. Ülkemizde ödülü Mimar Sinan almıştır. Yapıları zamana meydan okumuş ve birer eser olmuştur. Mimarlık ve şehircilik çok kritik ve hassas bir konudur.
Mimarlık ve şehircilik, para, reklam, politik güçle bir
yere getirilemez. Zengin bir adam olabilirsiniz, politik
güç sahibi biri olabilirsiniz, ünlü bir mimar olabilirsiniz
ancak eserinizle tarihe atılmış bir imza olamazsınız. Onu
zaman gösterir
Zamana meydan okuyacak eserler bugün yok mu?
Tekil olarak elbetteki vardır. Ancak sorun bizim
genel olarak bir tarzımızın olup olmamasında. Bunları
da cepheleri cam ile süsleyerek ortaya çıkaramazsınız.
İstanbul’da bir tarzdan bahsedemeyiz. Anadolu’da da
devlet eli ile yapılmış binaları, özel sektör eli ile yapılmış binaları incelediğimizde bir tarzımızın olduğu söylenemez.
Son dönemde yapılan adalet saraylarında bir tarzdan
bahsediliyordu.
Ben göremedim açıkçası. Birkaç Selçuklu motifi koyarak olmaz bu işler. Bir düşünsel alanın meydana getirdiği ortak hususlardan bahsediyorum. Bugün
yaşadığınız yerlere bakın, sizin yaşamınızın parçası olarak geliştirilen mekânlardan ve yerlerden mi bahsediyoruz yoksa bir yerlerden kopyalanıp yapıştırılan yabancısı
olduğumuz mekânlardan mı bahsediyoruz. Bugün yüksekte yaşayıp aşağıya bağıramamanın sizde bir olumsuzluk yaratması gibi bir problemle karşılaşıyorsanız bu
çocuğunuzu da şekillendirecektir.
Aktardıklarınızdan yüksek binalara karşı olduğunuz
sonucuna varabilir miyiz?
Yüksek binada yapabilirsiniz alçak bina da yapabilirsiz. Örneğin yaz günü yün kazak giyilir mi? Elbetteki
34
Eylül 2012
giyilmez. Fakat buradan yola çıkarak yün kazağa karşı
olmamız mümkün olabilir mi? O nedenle kavramlara
karşı olmak gibi bir düşünce bence yanlış. Buradan yola
çıkarak Erzurum’u ele alalım. Erzurum dümdüz bir ova
üzerine kurulmuş bir şehir. Bu bomboş alanda TOKİ betonarme, kötü sıvalı, küçük küçük pencereleri olan,
sanki alan problemi varmış gibi birbirine bitişik sekiz
on katlı binalar yapmış onları da garip renklere boyamışlar. Buradan yola çıkarak şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz. Hangi bölgenin geleneksel kültürel öğeleri kaldı?
Herkes yüksek bir bina yapma peşinde. Bizim siyasetçilerimizde bizim kültürümüzden çıkmış insanlar onların da bir vizyonu yok onlarda en kolay geçmişine
sığınıyor ya da en kolayı Avrupa’da gördüğü binaları istiyor.
Taksim Meydanı’nın Yayalaştırma Projesi ile ilgili
önemli açıklamalarda bulundunuz. Açıklamalarınızda
tartışılacak birçok husus ve birilerinin hoşuna gitmeyecek unsurlar var. Bir açıdan bakıldığında Metro Haliç
Geçiş Köprüsü Projesi ile ilgili tartışmalar bu kadar sizi
yormuş ve suskun bir dönem geçireceğiniz düşünülürken, bu açıklamaları yapınca, acaba Hakan Kıran tartışılmak mı istiyor sorusu gündeme geliyor. Tartışılmak
mı istiyorsunuz?
Ben yaşayacağımız üç beş günümüz kaldıysa o sürede bir eser bırakmanın peşindeyim. Yapabilirim yapamam ama böyle bir amacım var. Ancak tartışılması
gereken ben olduğumu düşünmüyorum. Ben söylemlerimde doğru kurallar çerçevesinde akıl birliği yapılması
için uyarılarımı yapıyorum. Ancak böyle bir kültür olmayınca sizin söylemleriniz tartışılır hale geliyor.
Taksim konusunda uyarılarımı yaptım. Eğer eskiyi
uyandıracaksak The Marmara, AKM, Hilton, orduevi
gibi yenilerin orada olmaması gerektiğini söylüyorum.
Çünkü yapılan yeniler eski ile uyumlu yapılmamış.
Bizim yaptığımız köprüde tüm yarım adayı düşünerek
bir yorum yaptık, başarılıdır, başarısızdır ona tarih karar
verecek. Kışla orada olsaydı belki de diğer binalar ona
göre yapılır ya da yapılmazdı. Tarihi binaların olduğu
yerlerde modern binalar yapılır. Ancak yeni binalar yapıldıktan sonra yeni binaya göre eski bir bina yapmak
pek akıl karı bir iş değildir. Yapılan şeyin bir diğerini
yok etmemesi lazım, esas üzerinde durulması gereken
anlayış budur.
Yeni yapılan Park Otel’de adaya zarar vermekte
midir?
Aslında orası yeni yapılan bir yer değil. Orası Türkiye’de yaşanan akıl tutulmasına güzel bir örnektir. Oranın birkaç katını yıktırdılar. Şimdi kütleye bakın
siluetten kocaman bir kütle orayı bozuyor. Bana göre
yerine ince narin yüksek bir bina yapılsaydı bu yapılandan daha iyiydi. Şuanda oranın belli bir oranda yıkılması
şehircilik açısından bir kazanım değildir. Alman Konsolosluğu’nun hizasını aştırmayınca her şeyin halledildiğini düşünmek oldukça yanlış bir bakış açısıdır. Bizde
bir şeye karşı olma konusunda çok iyiyiz ancak onun yerine daha iyisini koyma konusunda sıfırız.
Kentsel dönüşüm ile ilgili çokça konuştuğumuz bir
dönem yaşanıyor ve bu dönemin bir fırsat olabileceği
gibi yanlış uygulanması halinde bizi bir felakete sürükleyeceğini söyleyenler var. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Bugün bilimsel bakıldığında ne ekolojiye, ne kültürel değerlere, ne sosyal değerlere uygun binalar üretmiyoruz. Bakın bölgesel olarak hayvan barınakları bile
değişirken her yerde aynı projeyi uygulamaya çalışmak
insanlarımızı mutsuz edecektir. Düşünün Ege’de, Karadeniz’de veya İç Anadolu’da hayvanlarınıza aynı barınağı yaparsanız aynı oranda onlardan süt almayı
bekleyemezsiniz. Hayvan bile bunalıma girer. Bir bina
yaparken doğa şartlarının hepsi önem kazanmaktadır,
bugün yapılan binalarda bunların hangisine dikkat edilmektedir?
Bu bahsettiğimiz hususlar neticesinde TOKİ ile ilgili iyi bir şeyler duymadığımızı ve bu noktada eleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ben size katılmıyorum. Sadece TOKİ’yi eleştirerek
bir yere varamayız. Bakın bugün milyar dolarlık projelerden bahsediliyor, onlarda da bu bahsettiğimiz hususların olmadığını göreceksiniz.
Yapılacak dönüşüm çalışmaları sonrası gecekonduları arar pozisyona gelirsek, kötü bir son olacağı kanısındayız.
Size bu konuda katılıyorum, bu konuda yaşanmış bir
örnekte mevcuttur. Ankara’da havaalanı yolu üzerinde
gecekondular yıkılarak kentsel dönüşüm adı altında yeni
binalar yaptılar. Birkaç Anadolu motifi ile yüksek binalar yapılmaya çalışılmış. Bir tercih hakkımız olsa, tepeyi
saran gecekonduları tercih ederim. Gayet doğal bir yapılaşmaydı. Buradan gecekondular iyidir anlamı çıkmasın, şimdi yapılan kimliksiz binalarla kıyaslayınca eski
binaları tercih edeceğimizi ifade ediyorum.
Sizin birde yatırımcı kimliğiniz var. Yaptığınız yatırımlarla da fark yaratmak istediğinizi biliyoruz. Para
kaygısının dışında kaygılarınızda var. Bu durumun size
ekonomik bir artı olarak yansıyacağınızı düşünüyor musunuz?
Biz yaptığımız uygulamalarda insan için ne gerekiyorsa hayata geçirmeye çalışıyoruz. Ancak bunun bize
dönüşü olur mu? Onu bilemiyorum, ancak yaşadığımız
ülkede ata evi kavramının ortadan kalması konusunda
kaygıları olan biriyim ve yapmak istediğim yaşam
alanlarında da ticari bir yaklaşım yerine insanın alıp satmak amacı ile aldıkları evler yerine çocuklarına bırakacakları binalar
yapmak arzusundayım. I
Eur
newsport
Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç:
İstanbul sadece
Türkiye’ye değil,
dünyaya ait bir kenttir
İstanbul’da olması gereken şekilde kentsel dönüşüm
yapmalısınız diyen Şükrü Genç, “Öncelikle İstanbul’un
sadece size ait olmadığını bileceksiniz. İstanbul
sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait bir kenttir ve
siz İstanbul’un dünya kenti olduğu mantığıyla
sorunlarını çözmezseniz, Türkiye’nin
sıradan bir şehri olur ve buna bizim
hakkımız yoktur. İstanbul’da yapılacak
her projeyi dahi uluslararası arenada
bazı kurumlara sormamız
gerekiyor. 15 milyonluk
İstanbul’a 50 milyon turistin
gelmesini istiyorsak böyle
davranmalıyız.”
36
Eylül 2012
lkemizde sosyal demokratların iş yapamadığı, proje üretemediği veya halkla bütünleşemediği eleştirilerine Sarıyer’de
yaptığı projelerle cevap veren Şükrü
Genç, Sarıyer’e hak ettiği değeri kazandırmak için çalışıyor. Farklı kültürleri bir arada barındıran Sarıyer’de öncelikli amaçlarının ortak yaşam alanları
oluşturmak olduğunu ifade eden Sarıyer Belediye Başkanı inşaat mühendisi Şükrü Genç, bu amaç doğrultusunda yaptığı çalışmalarla ilgili dergimize bilgiler verdi.
Sayın Genç, üç yıldır Sarıyer gibi zor bir bölgemizde
yerel yöneticisiniz. Öncelikle Sarıyer ile ilgili hedeflerinizi aktarır mısınız?
Temel hedefimiz toplum barışı ve huzuru için çalışmaktır. Zaten yerel yönetimlerin ve buradaki yöneticilerin de hedefi böyle olmalıdır. Sarıyer açısından
baktığınızda burada çok lüks AVM’ler var. Bazı vatandaşlar alışveriş yapıyor, bazıları vitrinlere bakıyor, bazı
vatandaşlar ise vitrinlere dahi bakamıyor. Önemli olan
tüm bu insanları barış ve huzur içinde yaşacakları ortak
yaşam alanları oluşturmanızdır. Bu iş de yerel yönetimlerin üstüne düşer. Siz yerel yönetim yöneticisi olarak
bu insanların hepsine ne kadar fazla ulaşabilirseniz, bu
insanları bir araya getirebilirseniz yapmak istediğiniz
hedeflerinize de o kadar yaklaşabilirsiniz. Sarıyer Belediyesi olarak biz de böyle bir yerel yönetim anlayışı
içinde farklı alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda semt evlerimiz var herkesin gelebildiği ve yine
sosyal olanakları kısıtlı insanların sorunlarını çözebildiğimiz yaşam evlerimiz var. Yine sosyal sorumluluk projesi olarak üstlendiğimiz Sarıyer’de okuma yazma
bilmeyen on bin kadınımız için yürüttüğümüz çalışmalar var. Bu çalışmalarla insanları geleceğe hatta
kentli olmaya hazırlamaktayız.
Bir açıklamalarınız kentsel dönüşümün de gerçek ruhu.
Kentsel dönüşüm sadece binaların dönüşümü değildir. Kent olmanın bazı kriterleri vardır.
Altyapı sorunlarının çözüldüğü, yeşil alanlarının ve
ortak kullanım donatı alanlarının oluşturulduğu, sadece
bina
değil
toplumun
kültürel
özelliklerini de yansıtan
konutlar
üretmeliyiz.
Ü
Çünkü biz toplum olarak ataerkil aile yapımız devam
ediyor. Dolayısıyla bir arada yaşamayı mutlaka çözmek
zorundasınız. Siz Türkiye’de kent oluşturmak istiyorsanız, Paris’teki kentsel değişimle aynı ölçüleri kullanamazsınız. Bizim farklı kültürlerimiz vardır, buna uygun
hareket etmelisiniz.
Kentsel dönüşüm açısından ifade ettiğiniz bilgiler
çok önemlidir. Fakat ülkemizde böyle algılanmıyor. En
son Ankara’da yapılan kentsel dönüşümde birçok insan
gecekondu halinin daha iyi olduğunu ifade etti.
Kentsel dönüşüme sadece ekonomik açıdan baktığınızda veya konutların dönüşümü açısından baktığınızda,
insanların orada yaşamasını imkânsız hale getirirsiniz.
Sosyal yapıyı oluşturmadığınız zaman kentsel dönüşüm
yaptığınız bölgeye eskiden oturan insanlar değil sadece
parası olan insanlar gelecektik. Bu durumda toplumda
yabancılaşma ve erozyon başlar. Bu nedenle kentsel dönüşümlerde bu yapıya çok dikkat etmek gerekiyor.
Siz kentsel dönüşümü Paris’teki örneklerle yapamazsınız dediniz fakat bugün Avrupa’da yapılan kentsel
dönüşümler örnek alınıyor.
Bizim Avrupa’da kardeş belediyelerimiz var. Oralara gittiğimizde tüm alt yapı çalışmaları bitmiş, konutlar bitmiş. Hiçbir problemle karşılaşmıyorsunuz. Fakat
oradaki en büyük eksiklik sosyal problemlerdir. Yan
dairede biri öldüğü zaman üç gün sonra kokması nedeniyle anlaşılıyor. Bu nedenle biz de aynı hataları yapmamalıyız. Bunları dikkate almadığınız zaman bir gün
kentin merkezi ve kentin çevresi diye oluşan yanlış şehirleşme ortaya çıkar. Bunun sonucu da varoş dediğimiz
şehrin kenar mahallelerinin sürekli baskısıyla karşı karşıya kalırız. Böyle bir durumla karşılaşmamak için
kentsel dönüşümü yaptığınızda buralarda da değişik gruptan insanların yaşamasını ve bu
Eur
newsport
insanlar arasındaki barışı da sağlamanız gerekmektedir.
Bunun için Sarıyer’de kentsel dönüşümün amacı burada
yaşayan insanların yaşamlarına devam edebileceği bir
kentsel dönüşüm yapmaktır. Bunu yapmak zorunluluğumuz bulunuyor.
Kentsel dönüşümün en önemli ayağı olarak finans
kaynağı ifade ediliyor. Bu açıdan bakacak olursak ifade
ettiğiniz yapıyı gerçekleştirebilecek kaynaklarımız var
mı?
Biz kentsel dönüşümle ilgili bölgemizde ciddi bir çalışma yaptık. Bu işin paydaşları diye adlandırarak ekonomik analiz yaptık. Burada paydaşlar, şu anda burada
yaşayan yurttaşlar, sonrasında arazi sahipleri, bu işin üstlenicisi müteahhit ve Sarıyer Belediyesi olarak ayırdık.
Tüm bunları topladığımızda ortaya çıkan maliyeti değeri ile karşılaştırıldığında artı bir değer oluşuyor.
Çünkü Sarıyer bu açıdan çok değerli bir bölgedir. İstanbul’un herhangi bir bölgesinde 100 bin TL’ye mal ettiğiniz bir konutu 150 bin TL ile satabilirsiniz, fakat bu
oran Sarıyer’de 600 bin TL olur. Burada önemli olan
adil ve hukuk çerçevesi içinde oluşan ekonomik değeri
dağıtabilmektir.
Sarıyer ölçeğinde değil de İstanbul açısından bakacak olursak kentsel dönüşümü nasıl yapmalıyız?
İstanbul’da olması gereken şekilde kentsel dönüşüm
yapmalısınız. Öncelikle İstanbul’un sadece size ait olmadığını bileceksiniz. İstanbul sadece Türkiye’ye değil,
dünyaya ait bir kenttir ve siz İstanbul’un dünya kenti olduğu mantığıyla sorunlarını çözmezseniz, Türkiye’nin
sıradan bir şehri olur ve buna bizim hakkımız yoktur. İstanbul’da yapılacak her projeyi dahi uluslararası arenada
bazı kurumlara sormamız gerekiyor. 15 milyonluk İstanbul’a 50 milyon turistin gelmesini istiyorsak böyle
davranmalıyız. Çünkü İstanbul’un her bir taşının altında
kültür var, her bölgesinde tarih var.
Yeşil bina projeniz bulunuyor. Proje ile ilgili neler
38
Eylül 2012
söylemek istersiniz?
Biz yönetim binası yapıyorsak ve dünyada da şu anda
her alanda eko binalar, eko dünya veya eko şehir tartışılıyorsa o zaman biz yerel yönetim olarak böyle bir binayı
mutlaka ve mutlaka hayata geçirmeliyiz. Enerjisini kendisinin üretebileceği, bunun yanında geri dönüşümün sağlandığı, her şeyin belli plan doğrultusunda yapıldığı,
insana en fazla değerin verildiği projemizi hayata geçiriyoruz. Bu bina uluslararası bir kurumunun denetiminde
yapılıyor. Burada bize sertifika verdiler ve biz bu sertifika kurumuna yeni kriterler ekledik. Bugün dünyanın
herhangi bir yerinde bu sertifika ile yapılmak istenen yapıda bizim koyduğumuz kriterlerde gündeme gelecektir.
CHP’li belediye başkanlarımızla görüştüğümüzde
yaşadıkları sıkıntıları ifade ediyorlar. Bu açıdan yaşadığınız sıkıntıları aktarır mısınız?
Yerel yönetimlerin yaptığı işler giderek azalıyor.
Bugün Şehircilik Bakanlığının kurulması da yerel yönetim güçlerinin azaldığının en büyük göstergesidir.
Eğer siz dönüşüm yapacaksanız bu konuda Şehircilik
Bakanlığı tek başına karar vermemelidir. Yerel yönetimlerle birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Diğer yönden de belediye başkanlarının hepsi farklı zorlukların
içinde bulunuyor. Merkezi iktidardan farklı bir belediye
olduğu için denetleme ve benzeri şeylerin üzerinde durmuyoruz. Biz bölgemize bir şeyler yapmak istediğimiz
zaman böyle şeylerle karşılaşacağımız biliyorduk.
Önemli olan buna rağmen bir şeyler üretebilmektir.
Bugün İzmir’de metro çalışmaları yıllardır bitmiyor,
fakat İstanbul’daki metro hattı iki yılda bitirilebiliyor.
Projeleri incelediğinizde İzmir’de yapılan projeyle İstanbul’da yapılan proje arasında üç dört kat fiyat farkını
görüyorsunuz. Bu tür sorunları bizler de yaşıyoruz.
Fakat bu durum iş üretmemiz için engel niteliği taşımamalıdır. Bu nedenle bir planlama yaparken risklerinizi
de göz önünde bulundurmalısınız.I
Eur
newsport
TABA/AmCham Başkanı Ekim Alptekin:
Ortadoğu’daki
fikir ayrılıkları
ABD ve
Türkiye’yi
ayıramaz!
ABD Temsilciler Meclisi’ndeki
çalışmaları ve uçak üreticisi
Eclipse Aerospace’e yaptığı
yatırımla kamuoyunun yakından
tanıdığı Ekim Alptekin
TABA/Amcham’in yeni başkanı
oldu. Alptekin, “Ulusal çıkarlar
söz konusu olduğunda her iki ülke
farklı politikalar izleyebilir ancak
bu ticari ilişkilerimizi derinden
etkilemez. Türkiye’de faaliyette
bulunan 10 bin Amerikan firması,
bu ilişkinin gücünün bir
göstergesidir” dedi.
40
Eylül 2012
T
ürkiye-Amerika ilişkileri denildiğinde
akla gelen ilk sivil toplum kuruluşlarından
olan Türk Amerikan İşadamları Derneği
(TABA/AmCham), Haziran ayı’nda yaptığı seçimle yeni başkanını belirledi. Türkiye ve Amerika arasında ticari faaliyet gösteren
firmaların ve temsilcilerinin üyesi olduğu dernek, Ekim
Alptekin’le yola devam kararı aldı.
Uzun yıllar Hollanda’da eğitim alan ve ardından
Amerikan Temsilciler Meclisi’nde görev yapan Ekim
Alptekin, iş dünyasının son dönemde dikkati üzerinde
toplayan genç ve başarılı isimlerinden biri. Kamuoyu
Alptekin’i, Amerikan ucak ureticisi Eclipse Aerospace’e
ortak olmasıyla tanıdı… Cift motorlu jetler üreten Eclipse’nin ortağı olan Alptekin’in girişimci ve işadamı
kimliği havacılıkla sınırlı değil. Alptekin, EA
Havacılık’ın yanı sıra EA inşaat ile de
İstanbul’un çehresini değiştiren
projeler inşa ediyor.
Öğrencilik yıllarından bu
yana, gerek Avrupa gerekse
Amerika’da lobicilik faaliyetleri yürüten ve iş
bağlantılarıyla da iki ülke
ilişkilerini yakından tanıma fırsatı yakalan Alpt
e
k
i
n
,
TABA/AmCham’de de dinamik ve yenilikçi uygulamalarıyla dikkat çekiyor.
Alptekin, Türkiye-ABD ilişkilerine
dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Son dönem Türkiye ABD ilişkileri ile ilgili
değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Yakın bir döneme kadar ABD-Türkiye arasındaki
ortaklık sadece savunma alanındaydı. Ancak artık ABD
ile katma değeri yüksek alanlarda ticaret yapmaya başladığımızı ve ticari ilişkilerimizin çeşitlendiğini söyleyebiliriz. Şimdi çok farklı alanlarda çok farklı ortaklık
yapılarının oluştuğunu görüyoruz. Mesela su anda Türkiye’de binlerce ABD’li şirketin Türkiye’de faal olduğunu düşünürsek bu çeşitliliği daha net projekte
edebiliriz.
Ancak yine de iki ülke arasındaki ticari hacmin istenilen ölçülerde olmadığı söyleniyor. Bu konudaki görüşürüz nedir?
Evet, rakamlara bakıldığında henüz istenilen aşamada olmadığımızı rahatça söyleyebiliriz. Ancak geçmişe bakıldığında kaydettiğimiz hızlı ilerlemeyi de
görmezden gelemeyiz. Yaşanan gelişmeler son derece
önemli. Kısa bir süre önce atılan tohumlar meyvelerini
vermeye başladı. Biz de ileriye yönelik verimli olaca-
ğına inandığımız tohumları atmayı sürdüreceğiz. Bu anlamda yapılması gereken en önemli işlerden biri, Türkiye’de faaliyet gösteren ABD’li firmaların Anadolu’da
da yatırımlar yapmasını sağlamak. Bunun için
TABA/AmCham olarak ilk adımları attık ve bu yönde
çalışmalarımız devam edecek.
TABA/AmCham olarak Türkiye-ABD ilişkileri açısından özeleştiride bulunabilir misiniz? Hatalarınız ya
da eksikleriniz neler?
TABA /AmCham olarak yaptığımız çalışmaları yeterince duyurabildiğimizi düşünmüyorum. Bu anlamda
çalışmalarımıza başladık ve bu çalışmalar önümüzdeki
günlerde de devam edecek. Kendimizi ve yaptığımız işleri daha aktif bir biçimde tanıtacağız. Dün olduğu gibi
bugün de çalışmalarımız devam edecek. Örnek vermek
gerekirse, Türkiye’nin Global Geçiş Sistemi’ne
dahil edilmesi için Amerikan Temsilciler Meclisi nezdinde çalışmalar
yaptık. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner
ve Gregory Meeks başta
olmak üzere pek çok
ABD’li bürokratla görüşüp Türkiye’nin Global
Giriş Sistemi’ne dahil
edilmesi gerektiğini ilettik. Konunun her iki ülkenin de gerek ticari
gerekse sosyal ilişkilerine
sağlayacağı faydayı belgeleriyle anlattık. Onlar da ikna oldu
ve bu yönde somut adımlar atıldı. Bu
programa kabul edilmemiz halinde, Türk işadamları ABD’ye giriş yaparken, sınır kapısında bekleme
derdinden ve zaman alan pek çok prosedürden muaf tutulacak. Bu TABA’nın yürüttüğü projelerden sadece
biri, yıl sonuna kadar diğer projelerle ilgili de gerekli
duyurular yapılacak.
Kimi zaman Türkiye’nin Ortadoğu politikalarıyla
ABD’ninki çatışabiliyor. Peki bu durum ticari ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor mu? Etkiler mi?
Bu konuyla ilgili en önemli örnek olarak 1 Mart Teskeresi sürecini verebiliriz. O dönemde ABD tüm stratejisini, tezkerenin geçeceği yönünde kurgulamıştı. Ancak
beklenilen olmadı ve bu durum da karşı tarafta ciddi sıkıntılar yarattı. Fakat bugün baktığımızda iki ülkenin
ilişkilerinin söz konusu süreçte yaralanmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakarsak, “Kimi zaman bölgedeki yönelimlerimiz ABD’yi rahatsız edebilir ancak
ilişkilerimizi bozmaz” diyebiliriz.
Ancak yine de politika ile ekonomi arasındaki yakın
ilişkiyi göz ardı etmemek gerekiyor. Ekonomik ilişkile41
Eylül 2012
rin bozulmaması için de gerekli önlemlerin alınması şart.
Bu anlamda iş dünyasına da önemli görevler düşüyor.
‘Model Ortaklık’ uygulamasının ardından iki ülke
ilişkilerinin geldiği durumu değerlendirebilir misiniz?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başkan Barack
Obama’nın görüşmeleri sonucu ortaya çıkan bir inisiyatif var. Bu noktadan devlet başkanlarının yapacakları son
derece sınırlı. Birbirimizi tanımamaktan ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan sıkıntının giderilmesi için artık iş
bize düşüyor. Özenli ve planlı statejilerle ticari ilişkiler
açısından eksiklerimizin tamamlanması mümkün.
İkili ilişkilerin geliştirilmesi anlamında ortak ses çıkarabilme becerisinden bahsettiniz. Bir süre önce TABA’dan ayrılan bir grubun yarattığı farklı bir oluşum
var. Tekrar bir araya gelmeniz gerekmez mi?
Bu durumun bir handikap oluşturduğuna inanmıyorum. Her konuda hemfikir olmamız gerekmiyor, önemli
olan ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ortak bir tavır
sergiliyor olmak.
Lobi faaliyetlerimizin yetersizliği yönündeki eleştirilere yorumunuz nedir? Sizce bu anlamda eksiklerimizi
giderdik mi?
Lobi faaliyetlerinde eksikliklerimiz var. Bu anlamda
kullanabileceğimiz argümanların yeterince farkında olmadığımızı da düşünüyorum. Mesela Washington’daki
Türk Büyükelçiliği Binası Amerikan tarihi açısından son
derece önemli bir yapıdır. Amerika’da ayrımcılığın en
şiddetli olduğu yıllarda Türk Büyükelçiliği kapılarını si42
Eylül 2012
yahi müzisyenlere açan az sayıda binadan biridir. Gösterilen ırkçı tepkilere karşı en azından müzisyenlerin
arka kapıdan içeri alınması yönündeki telkinlere de büyükelçiğimizden gelen cevap ilginçtir: Türkler misafirlerini ön kapıdan buyur eder!
Barack Obama’nın Amerikan tarihinin ilk siyahi
başkanı olduğunu düşünürsek, elimizdeki bu argümanı
yeterince kullanamadığımızı düşünüyorum. Böyle bir
tanıtım argümanı Yahudi Lobisi’nin elinde olsaydı, her
yıl Sayın Obama o binayı en az yılda bir kez ziyaret
ederdi. Ancak yine de her şeye rağmen lobicilik faaliyetlerimizde de ilerleme olduğunu söyleyebilirim. Büyükelçimiz Sayın Namık Tan iki ülke ilişkilerinin
geliştirilmesi anlamında büyük bir şans.
Son olarak uzun yıllar bulunduğunuz Hollanda ile
ilişkimizi değerlendirebilir misiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün son Hollanda ziyaretindeki heyette ben de vardım. Daha önceki
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in Hollanda ziyareti sırasında ise orada öğrenciydim. Her iki geziyi de
inceleme fırsatı bulduğum için bu anlamda bir değerlendirme yapmak istiyorum. Sayın Sezer’in ziyareti sırasında gerek kamuoyu gerekse medya konuya pek fazla
ilgi göstermemişti. Aradan geçen süreçte Türkiye’nin
güçlenmesine de paralel olarak, Sayın Gül’ün ziyareti
gerek medya gerek kamuoyu tarafından büyük ilgiyle
karşılandı. Yapılan ikili görüşmelerde ise Hollandalı yetkililerin yoğun ilgisiyle karşılandık.I
Eur
newsport
Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Saral:
Moskova bağlantısı olmayan bir
firmanın Rusya’da başarılı olması
çok zor
T
eknolojik kalıp sistemleriyle endüstriyel yapılar alanında uzmanlaşan Daça İnşaat, Rusya pazarında yaptığı başarılı çalışmalarla adından söz ettiriyor. 2000’li yılların başında
tanıştıkları Rusya pazarına olan inançlarını yaşanan krize rağmen kaybetmeyen Daça Group Yönetim Kurulu Başkanı
Olcay Saral, gelinen noktada verdikleri kararın bugün ne kadar önemli
olduğunu belirtiyor.
Daça Group’un Rusya’daki iş potansiyeli ile ilgili bilgi verir misiniz?
Rusya’ya firma olarak gelişimiz 2000’li yılların başları olmasına rağmen ilk gelişimiz 1993 yılında olmuştur. Samara’da askeri
konutlar inşaatında çalışırken, ortağım Ahmet Güney ile tanıştım. Rakip firmalarda çalışmamıza rağmen güzel bir dostluk kurduk ve bu dostluğu iş hayatımıza da taşımaya karar verdik.
Rusya’daki işimizi tamamlayarak Türkiye’ye dönme kararı
aldık ve akabinde 1994 yılı kasım ayında Daça İnşaatı kurduk.
Rusya’nın hem benim hem de ortağımın kalbinde özel bir yeri
vardır, firmamızı kurduğumuzda Rusya ile hiçbir bağlantımız
olmamasına rağmen orayı hatırlatan bir isim olmasını istedik,
“DAÇA” ismini bu yüzden koyduk. Daha sonra İsrail, Irak gibi
ülkelerde iş yapmamıza rağmen Rusya’ya gelmek nasip olmadı
fakat hep aklimizin bir köşesinde Rusya’da iş yapmak vardı ve
bir vesileyle 2002 yılında Moskova’ya geldik.
Rusya ve Ukrayna’da genelde taahhüt işleri Türkiye’de ise
yatırım ortağı olduğumuz işleri yapıyoruz. Ağırlıklı olarak yabancı yatırımcılarla çalışıyoruz ama 2012 yılında şirketimizin
Rusya’da geleceği ile ilgili aldığımız kararlar doğrultusunda
büyümek için Rus yatırımcılarla da çalışmamız gerekliliğini
gördük ve bunu hayata geçirmek için girişimlere başladık.
Biz şirket yapısı olarak Renaissance Construction’ın yapısını örnek alarak firmamızı geliştirmeye çalışıyoruz. Çünkü
Renaissance yönetici kadrosuyla paylaşımcı bir yapı içeri-
sinde hareket eden ve bu işin ekip işi olduğuna inanan
bir firmadır. Biz de bu şekilde düşünüyor ve hedeflerimizi bu doğrultuda belirliyoruz. Rusya’da her işe yetişmeniz pek mümkün olmuyor. Hele de farklı farklı
bölgelerde iş yapıyorsanız bu çok daha zor oluyor. Sadece sorumlu kılmak doğru değil, sorumluluğun yanında
yetki vermek ve paylaşmak da gerekiyor ki başarı gelsin.
Son dönemde sizin gibi orta ölçekli firmaların daha
etkin olduğunu gözlemliyoruz.
Rusya‘da yatırımları küçük, orta ve büyük ölçekli
olarak gruplara ayırırsak, yaptığımız araştırmalara göre
orta ölçekli yatırımlar büyük ölçekli yatırımlara göre
120 kat daha fazla. Bu oran da bize Rusya’nın orta ölçekli firmalara daha çok ihtiyacı olduğunu, bundan dolayı bu ölçekteki firmaların piyasada daha dinamik ve
aktif rol üstlendiklerini gösteriyor.
Rusya’nın geleceğe yönelik iş potansiyeli ile ilgili
düşüncenizi alabilir miyiz?
Ülke başta doğalgaz ve petrol olmak üzere yeraltı
zenginliklerine sahip, hal böyle olunca ülkenin krizden
diğer ülkelere göre daha az etkilendiğine tanık olduk.
Son kriz döneminde de pazardan ayrılmamanın doğru
olduğunu yaşayarak gördük. Bu yüzden Daça Group
olarak Rusya da büyüme kararı aldık.
Zorlu Enerji’nin Rusya’daki santralini de siz mi yapmıştınız?
Zorlu Grubu’nun Rus ortaklarıyla birlikte Treshkovo
ve Kujukovo da iki santral yatırımı vardı. İki projeyi de
bir Türk firmasıyla yapmayı planlamışlardı. Firma işe
başladıktan bir müddet sonra iki taraf arasında problemler yaşandı, bunun üzerine Zorlu Grubu anlaşmaları
feshederek yeniden ihaleye çıktı. Treshkovo projesini
bize, diğerini Rus firmasına verdi. Biz almış olduğumuz
projeyi başarıyla bitirdik ve teslim ettik, diğer proje hala
bitirilemedi. Hatta o projeyi de biz üstlenecektik
fakat sonradan bizim dışımızda gelişen bir
takım sorunlar nedeniyle projenin durdurulmasına karar verildi.
Zorlu Grubu’nun Rusya’nın kendine has
kurallarını anla-
mamasından dolayı Rusya’da sorun yaşadığı ifade ediliyor. Bu düşünceye katılır mısınız?
Zorlu Grubu da Rusya pazarına yeni giren Türk yatırımcıların yaşadığı zorlukları yaşadı. Uyum sağlamada
başlarda zorluk çektiler. Örneğin, Türkiye de bir işi yaptırırken ödemeleri 3-4 ay sonra yapma olanağına sahipsiniz fakat Rusya da işe başlamak için önce parasını
vermeniz gerekiyor, bu tarz sorunlarla karşılaşınca firmalar zorluklar yaşayabiliyorlar. Her ülkede olduğu gibi
Rusya’nın da kendine has çalışma prensipleri var, mutlaka bunları göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Rus inşaat firmalarının son dönemlerde kendilerini
geliştirdikleri ve daha aktif hale geldikleri ifade ediliyor. Bu durum Türk inşaat firmaları için bir handikap
mıdır?
Konut projelerini genelde Rus firmalar üsteleniyorlar. Konut projesi yapan Türk firmalar da o projelerde
daha çok yatırımcı olarak bulunuyorlar. Yabancı yatırımcılar kalite ve hızdan dolayı Türk firmalarını tercih
ediyor, dolayısıyla bizim tarzımızdaki firmalar da yabancı yatırımcıların işlerini yapıyorlar. Dünyaca ünlü,
marka olmuş yatırımcılarla çalışıyorlar.
Süreklilik için sanırım müşteri memnuniyeti de çok
önemli.
Biz yeni işlerimizi genelde bitirmiş olduğumuz başarılı işler sayesinde veya işverenimizin bizi ayni ülkenin başka
işverenlerine tavsiyesi etmesi
üzerine alıyoruz. Yapmış
olduğunuz
işler
sizin
Eur
newsport
için bir nevi referans niteliği taşıyor. Bu yüzden müşteri memnuniyeti bizim için çok önemli.
FM Lojistik de bunlardan bir tanesidir. Siderovo’da
125.000 m depo inşaatlarını bitirdik, yeni proje için
de birlikte çalışıyoruz. Bunun yanı sıra şu anda Rusya’daki Okey Market’lerinin Petersburg’daki bir projesi
için kontrat imzaladık. Aynı zamanda yapımına başlamış olduğumuz İngiliz-Amerikan ortaklı Retail Park
Projesine de başladık.
Karlılık oranları nasıl?
Genelde %8-10 civarında bir karlılık oranı söz konusu. Şantiyedeki başarınıza göre bunu %13-14’lere çekebiliyorsunuz. Tabi Türkiye ile kıyasladığımızda daha
iyi. Türkiye’de rekabet çok fazla, bir işe 100 firma birden teklif verebiliyor. Dolayısıyla şansınız azalıyor.
Rusya’nın Türkiye’ye kıyasla daha avantajlı olduğunu
söyleyebilirim.
Rusya’daki Türk firmalarının bir araya gelme konusunda bir takım sıkıntılar yaşadığı, birliktelik sağlanması
durumunda daha iyi işlere imza atılacağı ifade ediliyor.
Türklerin yapısında mı var bilmiyorum nedendir, birisi daha fazla başarılı olmaya başlayınca diğerleri onun
ayağından çekiyor. Firmalar arasında daha çok bir çekişme söz konusu.
Sanırım sadece Moskova’daki yapı kendi içerisinde
görüşüyor. Onu dışındaki yapı da Moskova’ya tepkisel
bir yaklaşım içerisinde hareket ediyor.
Aslında yanlış düşünüyorlar çünkü dışarıda iş yapmak daha kolay. Başka şehirlerde kurulan firmalar
neden Moskova’ya geldiler? Moskova Rusya’nın hem
başkenti hem de finans merkezi burada bulunmak zorundasınız yoksa rekabet edemezsiniz. Diğer şehirlerdeki islerle ilgili de genelde Moskova da görüşmeler
46
Eylül 2012
yapıyoruz, tepkilerde bundan dolayı olabilir. Moskova
bağlantısı olmayan bir firmanın Rusya’da başarılı olması
çok zor.
Eski belediye başkanı ve yeni belediye başkanı arasındaki değişimde Türklerin zarar gördüğü ifade ediliyor. Bu ifade doğru mudur?
Rusya’nın en zor zamanları olan SSCB’nin dağılımından sonra Türk firmalar büyük başarılar elde ettiler.
Dolayısıyla Moskova’da sözü geçen firmalar arasına girdiler ve benimsendiler. Yeni gelen yönetim Türk firmalarına daha farklı bir gözle bakıyor olabilir. Ancak ben
zaman içerisinde bu bakış açısının da yok olacağına inanıyorum. Çünkü en hızlı ve kaliteli iş yapan firmalar
Türk firmalarıdır.
Bir dönem Türk SRO’su kuralım şeklinde bir düşünce vardı fakat harekete geçirilemedi. Sizin konu ile
ilgili düşüncenizi alabilir miyiz?
Daha güçlü oluruz, Türk lobisi oluştururuz diye
böyle bir yapının kurulması düşünülmüştü. Fakat bazı
firmalar Rus SRO’ları dışındakilerin zorluklarla karşılaşacağını düşündüler. Biz de bu şekilde düşünenlerdeniz. Başarılı olabileceklerine inanmadığımız için Türk
SRO’suna katılmadık, Rus SRO’sunu tercih ettik, şu ana
kadar da herhangi bir sorun yaşamadık. Sonuç itibari ile
çoğunluğu sağlayamadıkları için sanırım faaliyete de geçemedi.
Herhalde birlikte olmanın tek yolu da o SRO’yu kurmak değildir.
Elbette değil, belki olsaydı daha iyi de olabilirdi
fakat o günkü koşullar altında öyle bir karar almıştık.
Birlikte olmak için çeşitli kurumlar var Moskova’da,
bence en önemlilerinden biri de RTİB.
Türk firmalarının gelişimine baktığımız zaman biraz
da şansın önemli olduğunu gözlemliyoruz.
Firmalar
aynı
zamanda yola çıkıp, iyi işlere imza atsalar dahi biri diğerine göre daha az gelişim gösterebiliyor.
Biz firmamızı Renaissance Construction’la aynı zamanda kurduk ama Renaissance aldı başını gitti. Şu an
Rusya’daki yabancı inşaat firmalar arasında başı çekiyorlar, dünyada da önemli bir yer edindiler kendilerine.
Bu bizim beceriksizliğimizden ya da işi bilmediğimizden kaynaklanmıyor. Biz hangi işverenle çalıştıysak
hepsi memnuniyetlerini ifade etmiştir bize. Fakat Renaissance doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişiyle buluşmayı başardı, bunun yanında göstermiş oldukları
performans da çok önemli. İkisi birleşince şu anki konuma ulaştılar. Rusya’daki firmalar, işini düzgün yapan
ve sözüne sadık kalan firmaları istiyorlar. Böyle firmaları buldukları zaman da bırakmıyorlar, ellerinden gelen
her türlü desteği veriyorlar. Bizim böyle bir şansımız olmadı. Mesela yapmış olduğumuz doğalgaz çevrim santralinden 14 tane daha yapılacaktı. Zorlu Grubu ile
burada iyi bir performans göstermemiz halinde diğer işleri de birlikte yapacağımıza dair konuşmuştuk. Hatta
Ahmet Nazif Zorlu Bey’in bana memnuniyetini dile getirmek adına “Biz müteahhidimizi bulduk, bundan sonra
sizinle çalışacağız” şeklinde bir deklaresi de olmuştu.
Fakat olmadı, yaşadıkları zorluklar Zorlu’yu Rusya pazarından soğuttu ve yatırımdan vazgeçtiler. Bu anekdot
iş hayatında şansın ne kadar önemli bir rol üstlendiğinin
göstergesidir.
Geçmişte iki
ülke arasında bir takım problemlerden dolayı politik bir gerilim söz konusuydu. Son dönemde ise Türkiye ve Rusya arasındaki
ikili ilişkilerin iyi olmasından dolayı iki ülke arasında
olumlu bir havanın estiği ifade ediliyor.
Türkiye ve Rusya’yı yöneten kişilerin iyi ilişkiler
kuruyor olması bizim işlerimizin de daha iyi olmasını
sağlıyor. İlişkilerin kötü olduğu dönemlerde pasaportumun kenarında ufak bir yırtık olmasından dolayı beni 24
saat havaalanında beklettiklerini hatırlıyorum. Dolayısıyla o zamanlar Çeçenistan problemlerinden dolayı
Müslüman ülkeleri aynı kategoriye koyarak bu şekilde
davranıyorlardı. Fakat şu anda iyi bir döneme girmemizden dolayı bizler de rahat ediyoruz.
Bir Cumhurbaşkanının, başbakanın ya da bir bakanın gelip size “Burada işler yapıyorsunuz, sorununuz
nedir? Size nasıl destek olabiliriz?” şeklinde bir yaklaşımda bulunması bile bizler için başlı başına bir olaydır.
O zaman bu insanlar samimiler ve bize destek adına ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar diye düşünürüz. Özellikle son 5 senedir Rusya’da iş
yapabilmek, bizim açımızdan daha kolay bir
hale geldi. Çünkü artık burada kendimizi
yalnız hissetmiyoruz. Eskiden her sorunu
kendimiz halletmeye çalışırken, şimdi sıkıştığımız noktalarda devletimizin arkamızda
olduğunu,
gereken
desteği
alacağımızı biliyoruz.I
Eur
newsport
Etiyopya’daki dev proje
Yapı Merkezi’nin
1
965 yılında “insanlığa mutluluk ortamı yaratarak hizmet edecek çağdaş yapı projelerini üretmek ve inşaatlarını gerçekleştirmek”
amacıyla kurulmuş olan Yapı Merkezi, toplam 390 km’lik Awash-Weldia/Hara Gabaya Demiryolu yapımının ihalesini Çinli ve Brezilyalı
şirketleri geride bırakarak kazanıp, 1,7 milyar $’lık kontratı tek başına Addis Ababa’da imzaladı.
Türkiye’nin yurtdışındaki önde gelen müteahhitlik gruplarından olan Yapı Merkezi,
Etiyopya Demiryolu İdaresi’nin (ERC) açmış olduğu
390
km’lik
48
Eylül 2012
Awash-Weldia Demiryolu Projesi’nin yapım ihalesini kazanarak, 26 Haziran 2012’de Başkent Addis Ababa’da 1,7
milyar Dolar’lık mukavele imzaladı. Mukaveleyi Etiyopya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Haile
Mariam Dessalegn’in şahitliğinde Etiyopya adına Etiyopya Demiryolu İdaresi (ERC) Genel Müdürü Dr. Getachew Betru, Yapı Merkezi adına Yönetim Kurulu Üyesi
Erdem Arıoğlu ve Genel Müdür Özge Arıoğlu imzaladı.
Etiyopya Hükümeti’nin 2012 Şubat ayında
açmış olduğu ihaleye 40 civarında firmanın dosya aldığını ve 4 uluslararası firmanın teklif
getirdiğini bildiren yetkili kaynaklar, bu
firmalar
ara-
sında Çinli ve
Brezilyalı firmaları geride bırakarak ihaleyi tek başına kazanan Yapı Merkezi firmasının
yaklaşık 4 ay süren mukavele müzakereleri sonucunda 1,7 milyar Dolar’lık mukaveleyi imzaladığını belirtiyorlar. Yapı Merkezi böylece Türk inşaat
firmalarının yurtdışında herhangi bir ortak olmadan tek
başına kazandığı en büyük işlerden birine imza atmış
oldu. Bilindiği gibi Türkiye’de de Ankara-Konya Hızlı
Tren Hattı ve İzmir Raylı Sistem Projesi gibi önemli
projelere imza atmış olan Yapı Merkezi grubu, 2005 yılında da Japon grubu ile birlikte 3,5 milyar Dolar’lık
Dubai Metrosu yapımını üstlenmiş ve en son bu projede
2011 yılında yeşil hattı tamamlayarak işletmeye almıştı.
Böylece Yapı Merkezi grubu Dubai Metrosu Yeşil Hattı’nın yerine tek başına gerçekleştireceği 390 km’lik bir
Demiryolu Hattı’nın yapımını koymuş oluyor. 1,7 milyar Dolar’lık mukavelenin finansmanının 4 ayrı kaynaktan karşılanması öngörülüyor. Yaklaşık 500 milyon
Dolar’lık kaynağın Türk Eximbank’tan kredi olarak sağlanması öngörülürken, geri kalan 400’er milyon Dolar’lık paketlerin, Avrupa’dan sağlanacak mühendislik
ve malzeme teminini finanse edecek ihracat kredilerinden, Kuzey Afrika’ya batılı kuruluşların vermiş oldukları fonlardan ve Yapı Merkezi’nin yurtdışından
sağlayacağı kredilerden karşılanması öngörülüyor.
390 km uzunluğunda tek hat olarak inşa edilecek
Awash-Weldia/Hara
Gabaya Demiryolu Projesi, Awash şehrinin Kuzeydoğusu’ndan başlayacak ve Kuzeye devam
ederek Kombolcha kenti üzerinden Weldia kentine ulaşacak. Etiyopya’nın kuzey ve doğu ekonomik ve trafik koridorunu bağlaması nedeniyle de önemli bir proje
kapsamında inşa edilecek demiryolu, yolcu ve yük trafiğine katkısının yanı sıra, Djibuti Limanı üzerinden yapılacak ithalat ve ihracata yardımcı olacak. Ayrıca bu
demiryolu hattı, ülkenin Kuzey kesimi ile merkezi arasındaki bağlantının sağlanmasında önemli bir rol üstlenecek.
42 ayda tamamlanacak Awash-Weldia/Hara Gabaya
Demiryolu Projesi’nin tüm tasarım işleri Yapı Merkezi
tarafından yapılacak. 389 km tek hattın yanında 18 km
istasyon hatları, 40 km bakım hatları ile birlikte projede
inşa edilen demiryolu uzunluğu 447 km’yi bulacak. Ana
demiryolu hattının yanında, depo ve geceleme hatlarına
da kataner sistemi döşenecek. Tüm hat ve istasyonlarda
sinyalizasyon ve telekomünikasyon işleri gerçekleşirken, 1 adet Operasyon Kontrol Merkezi de inşa edilecek. Projede 3 adet terminal istasyonu ve 6 adet ara
istasyon yer alacak. Terminal istasyonları 2 platformlu
inşa edilirken, ara istasyonlar tek platformlu inşa edilecek. İstasyonların yanında 2 adet ana bakım tesisi, bakım
atölyesi, depo, boya atölyesi, jeneratör odaları, mekanik
servis ve hizmet binası, vagon yıkama tesisi ve ofis binaları yer alacak.I
49
Eylül 2012
Eur
newsport
TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy:
Etik ve İtibar Derneği olarak
sonu olmayan bir yolculuğa
çıktık
K
imileri varılan kavşaktan
çok yolculuğu sever. Varılan kavşağı sevenler,
sona ulaşmak için çabalar
durur, kimi zaman da bu
çabaları yıkıcı olur. Yolculuğu sevenler
ise anın değerine varır ve yolculuğu yıkıcı
değildir. Tıpkı TEİD’de (Etik ve İtibar Derneği) olduğu gibi. Logolarına yansıyan bu
yaklaşım, salyangoz şekli ile anlam bulmuş. Sonu
olmayan bir yolculuğa çıkmalarının altındaki nedenleri
aktaran TEİD Başkan Yardımcısı Ali Rıza Ersoy, aktardıkları ile hayatımızın önemli bir alanını kapsayan etik
ve itibar gibi kelimelere sözlükten bir daha bakmamıza
neden oldu.
TEİD pek alışılagelmiş bir kuruluş değil. O nedenle
ortaya çıkışı ile ilgili hikâyenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizimle paylaşır mısınız?
Şirketler sadece çalışanları ve hissedarlarını değil
içinde bulundukları ekonomik ve sosyal çevreyi, en uzak
paydaşlarına kadar, etkileyen yapılar haline geldiler. Son
yıllarda dünyanın büyük ekonomik merkezlerinde yaşa-
50
Eylül 2012
nan iş dünyası odaklı krizlerin, çok
uzaklardaki bir çiftçinin hayatını
bile altüst ettiğine tanık olduk.
Yakın ve uzak çevresi üzerinde bu
kadar büyük etkiye sahip olan şirketlerin etik olması tüm toplumun
faydasına yönelik bir hareketin başlangıç noktası olmalı diye düşündük,
bu alanda en iyi olma iddiasında değil
ama arzusunda olan 22 şirket bir araya gelerek derneği kurduk.
Derneğin kuruluşunda bayrağı taşıyan şirketlerden
biri de Siemens. Etik kavramı bizim için son derece
önemli. Bildiğiniz üzere Afrika ağırlıklı bir kriz yaşamıştık. 2006 yılı ve öncesi 10 yılı içeren bir soruşturma
başlatıldı. Bu dönemde ABD borsasına kote olunduğu
için ABD makamları da konuya dahil oldu. Bu süreç içerisinde şirkette yeni CEO Peter Löscher göreve başladı.
Yeni gelen CEO ilk iş olarak şirketin kendini temizlemesini belirledi. Yönetim Kurulu yeniden kuruluyor ve
kendi kendini temizleme operasyonu başlıyor. Tabi bu
işin kendi kendine yapılamayacağı düşüncesi ile bu ko-
nuda uzman kuruluşlarla çalışılmaya başlanıyor. Kısacası tarihin en büyük kendini temizleme operasyonu başarı ile gerçekleşmiş oluyor.
Buraya bir nokta koyarsak, o dönemde tüm dünyada
farklı ülkelerde de ülkelerin kendi içerisinde soruşturma
başlattığını fakat Türkiye’de böyle bir soruşturmanın
açılmadığını biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet doğrudur. ABD ve Alman makamlarının Türkiye ile ilgili bir şey ortaya koyamaması nedeni ile Türk
makamlarının böyle bir soruşturmaya gerek görmediğini
söyleyebiliriz. Ancak biz buna rağmen etik konusunun
ne kadar önemli olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleşerek çalışmaya başladık. Türkiye’de yaptığımız toplantıda biz bu konuda neler yapabiliriz sorusunun
cevabını aradık. O toplantıda görevi ben üstlendim. TEİD’in temelleri de o süreçte başladı diyebiliriz. Önce
kendi içimizde bir takım kurarak çalışmalara başladık.
Bu çerçevede Türkiye’de iş etiği ile ilgili bir sivil toplum
kuruluşunun olup olmadığını araştırdık. Olmadığını gördük ve bu hususta bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünerek çalışmalarımıza başladık.
10 Mayıs 2010 tarihinde de TEİD’i kurdunuz. Süreci anlatır mısınız?
Evet. O dönemde Anadolu Endüstri Holding, BAB
Strategy, ERGO Holding, Friterm, Global Hill &
Knowlton, Hewlett Packard, İncekara Holding, My
Executive, Probil ve Siemens bir araya geldi. Bu firmalardaki arkadaşlarımızla yaptığımız konuşmalar neticesinde Etik ve İtibar Derneği’ni oluşturma fikri
ortaya çıktı. Kapsamı ve içeriği konusunda uzunca bir
süre çalıştık. Sonunda logomuza karar verdik. Adımız
Etik ve İtibar Derneği ama eninde sonunda Türkiye
unvanı da alırız düşüncesi ile ‘T’ harfini başına koyduk. Logomuzdaki mor rengi imparatorluk rengi
ve en büyüklere yakışır dedik, ortadaki ‘e’
etiği temsil ederken ‘e’ sembolünün turkuvaz olması ise bu
toprağın rengi olmasından kaynaklanıyor.
‘e’ harfinin salyangoz gibi
devam ediyor olması ise sonu olmayan bir yolculuğu
temsil ediyor. Arkasından internet ortamına girdik, sonrasında bloğumuzu hayata geçirdik. Arkasından seminerler vermeye başladık.
TEİD’in salyangozunun kıvrımlarında neler yaşandı?
Her ay toplantılara devam ettik. 2011 yılının başında
Güler Sabancı ve Tuncay Özilhan’ın konuşmacı olduğu
ilk zirvemizi gerçekleştirdik. Dilemma Bank’ı kurduk,
burası bir bilgi bankası ve şüpheye düşen yöneticilere
yardımcı olacak bilgiler var, çalışanlarını eğitmek isteyen yöneticiler buradan faydalanabilir.
Akabinde Bilgi Üniversitesi ile işbirliğine girerek
eksik olan kanun ve mevzuatlara uyum yöneticisi yetiştirmek için bir sertifika programı hayata geçirdik. Bu
çerçevede bir organizasyon kuran firma farklı bir çalışma şekline
geçiyor.
Eur
newsport
Örnek vermek gerekirse, Siemens’te bir kamu görevlisini yemeğe çıkardığımda bir form
doldurmam gerekiyor. Bu formda belli bir puandan
fazla çıkarsa mutlaka kanun ve mevzuattan sorumlu yöneticiye bilgi vermem gerekiyor. Bu tür proseslerle herkesin bilgisi dahilinde şeffaf süreçler işletiliyor.
İnsanların bilincinde yaşanan değişimin zamanla kültür
haline gelmesi söz konusu.
Bugün bakıldığında insanların ilaç içip içmeme hususunda yaşadığı güvensizlik etik konusunda dünyanın
geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemli bir
örnektir. Bu düşünceye katılır mısınız?
Kesinlikle katılıyorum. İş etiği diyince insanların aklına sadece rüşvet geliyor. Yanlış, ihtiyacı olmayan bir
şeyi insana vermeye ya da satmaya çalışmak da iş etiğine uygun bir davranış değildir. Kaldırımın hangi malzeme ile yapılması gerektiği bile etik bir tartışmadır.
Gelişim sürecine devam edersek 2012 yılında 28 Şubat’ta ikinci zirvenin gala gecesinde 50’ye yakın CEO
ile Etik Beyannamesini imzaladık. Bu da bizim yolculuğumuz için dönüm noktasıdır. Çünkü zaman fakiri insanları orada bu konu ile ilgili bir araya toplamak büyük
bir başarı olduğu gibi bu insanların konuya ne kadar hassas olduğunu göstermesi açısından da önemli bir durumdur. Bu yolla topluma bir mesaj verildiği gibi bu
imzayı atan insanların ertesi gün kalktıklarında yapacakları işi iki defa düşünecekleri için önemli bir kazanım sağlanmıştır. Sonrasında Nisan ayında ikinci strateji
toplantımızı gerçekleştirdik ve o toplantıda Türkiye’nin
bu konuda dünya sıralamasında 60. olan sırasını değiştirmek, hatta 2023 yılında da net bir hedef olarak 30. sıralara düşürmek için çaba sarf edeceğimiz sonucuna
vardık. Bu vizyon ile yolumuza devam ediyoruz.
Gelinen noktaya bakacak olursak önemli başarıların
elde edilmiş olduğunu görüyoruz.
İki yıl içerisinde 52 şirketin üye olduğu bir sivil toplum kuruluşu olduk. Bu firmalarda çalışan sayısı 100
binin üzerinde ve ülkede 80 milyar dolar ciro gerçekleştirmektedir. Bu durumu sohbetimizin başından bu
yana aktardığımız hususlarla ve imzalanan beyanname
52
Eylül 2012
ile bir araya getirirseniz
ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Önümüzdeki döneme gelince, Ekim 2012’de TEİD
- Ernst & Young Ortak Etkinliği olarak 2012 Küresel
Yolsuzluk Anketi Değerlendirme Toplantısı yapılacak.
Kasım 2012’de İşletmelerde Etik Yönetimi Rehberi’nin
lansman toplantısını yapmayı düşünüyoruz. Aralık
2012’de yılsonu toplantımızı yapmayı planlıyoruz. Yeni
yılın şubat ayında ise üçüncü zirvemizi yapmak istiyoruz. Projelerimiz var. Bunlar içerisinde, Türkiye ekonomisine yön veren 25 şirkette “Etik Yönetimi Algı
Araştırması” ve “Gümrük Müşavirliği Etik Kodu” projelerimizin önemli olduğunu düşünüyoruz. Kısacası
önümüzdeki dönemde daha fazla ses getiren çalışmalarla kamuoyunda yer alacağımızı söyleyebilirim.
Yurtdışındaki benzer yapılanmalarla bir işbirliğiniz
var mı?
TEİD olarak Europen Business Ethics Network
(EBEN) ağına dahil olduk. Almanya’dan İngiltere’ye,
İsviçre’den Yunanistan’a 17 farklı ülkenin bulunduğu
bir oluşum burası. Ayrıca hedeflerimizi belirlerken uluslararası organizasyon ve araştırmaları da referans olarak
kullanıyoruz. Örneğin Türkiye’nin en itibarlı 30 ülke
arasına girme hedefimizde Transparency International
Corruption Index verilerini baz alıyoruz.
Üye şirketlerin profillerine bakıldığında hangi sektörler daha öne çıkıyor? İş etiği konusunda daha bilinçli
diyebileceğiniz bir sektör var mı?
2011 yılı faaliyet raporumuzu hazırlarken mevcut
durumun bir tablosunu da çıkardık. 2011 sonunda 42
üyemiz vardı ve dengeli bir dağılıma sahiptik. En fazla
payı alan sektör olan sanayide %21’i geçmiyordu. Danışmanlık %20, holding %16, telekom ise %11’lik bir
oranla %10 barajını aşan sektörlerdi. O tarihten bu yana
TEİD üyeliğine kabul edilen 10 firmaya baktığımızda
da tabloda ciddi bir değişim olmadığını, dengeli dağılımın devam ettiğini görüyoruz. Toplamda 12 farklı sektörden şirket derneğimize üye. Çalışan sayıları ile
ekonomik büyüklüklerine baktığımızda üyelerimizin
ülke ekonomisine yön verenler arasında bulunması
doğru rotada ilerlediğimizi gösteriyor.I
Eur
newsport
Emlak Konut Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Sur:
Kentsel dönüşüm
sürecinde vergisel
değişiklikler
belirsizliklere
yol açar
S
on dönemde inşaat sektörü hızlı bir değişim
yaşıyor. Bir yanda kentsel dönüşüm, diğer
yanda ise mütekabiliyet yasası ülkemizdeki
inşaat sektörünün geleceği açısından önemli
başlıklar. Yapılmak istenen bu değişimleri yıllarını gayrimenkul sektörüne adayan Emlak Konut Yönetim
Kurulu Üyesi Haluk Sur’a sorduk.
Haluk Bey. Kentsel dönüşüm yasasıyla birlikte herkes
farklı yorumlarda bulunmaya başladı. Bina değişimi ve
kentsel dönüşüm tanımları ortaya çıktı. İkisi de aynı şey diyebilir miyiz?
Bir kentte, bina değişimi ile kentsel dönüşüm birbirinden
farkı kavramlardır. Kentsel dönüşüme bir mastır planı çerçevesinde bakmanız gerekiyor. Binasal değişim ise kentin oturmuş,
değeri oluşmuş semtlerinde hızla devam ediyor. Bunun en önemli
örneği Bağdat Caddesi’nde yaşanan değişimdir. Avrupa Yakası’nda
Nişantaşı bölgesinde, tek tek binalar içinde oturan mal sahipleriyle yapılan anlaşmalarla, imar artışı olmadan yapılabiliyor. Burada 180 metrekare yapılmış eski binalardan mal sahipleri %25’inden vazgeçip
müteahhide verip, hiçbir imar artışı olmadan yapılan çalışmalardır. Bu
açıdan stokta yenileme çalışmaları hızla başlamış durumdadır. Fakat bu
kentsel dönüşüm müdür, belki küçük ölçekli baktığınızda olabilir, ama
bizim kentsel dönüşümden anladığımız daha farklıdır. Kentsel dönüşüm,
54
Eylül 2012
gecekondu alanları, çarpık yapılaşmış çöküntü alanları
ve benzeri alanları kapsar. Ulaşım, mastır planı çerçevesinde yolların genişletilmesi, alt yapının yenilenmesi,
sosyal alanların oluşması, sokak sokak, mahalle mahalle, bölge bölge planlar yaparak hatta bunlar arasında
etkileşimi oluşturmak, insanların çalıştıkları yerle oturdukları yer arasında ulaşımı hızlandıracak yapıların
oluşturulması gibi konuların hepsi kentsel dönüşümdür.
Şu anda böyle bir organizasyonu yapacak düzeyde
miyiz? Gayrimenkul Zirvesinde bu organizasyonu yapacak düzeyde olmadığımız ifade edildi.
Bu organizasyonu yapamayacağız diye bir düşünce
benim kabul edeceğim bir anlayış değildir. Türkiye’de
hiçbir şey yapılmadığını iddia eden insanlar aslında detaylara bakamıyorlar. Ülkemizde çok güzel çalışmalar
yapılıyor. Geçen aylarda Kuzey Irak’a gittim, dönüşte
karayoluyla geldim. Yolda neler yapıldığına baktığımda
hep bir değişimin ve hareketliliğin olduğunu fark ettim.
Eksik de olsa iyi gelişmelerin olduğunu gördüm. Duble
yollar tamamlanmış ve güzel olmuş. Urfa’ya gittiğimde
ise gözlerime inanamadım. Sadece Güneydoğu’nun
değil tüm Mezopotamya’nın en önemli merkezi olabilecek bir potansiyele sahip olmuş. İstanbul’dan bakınca
hiçbir şeyin yapılmadığını düşünenlere sadece şunu söylüyorum, bugün duble yollar Irak, İran sınırına kadar gidiyor. Yine İstanbul açısından bakarsak bugün toplu
taşıma sistemiyle ilgili yüz yıllık bir açık kapatılmaya
çalışılıyor. 90-100 kilometre raylı sistem var ve yeni hatlar devreye girdiğinde bu rakamlar da artacak. Tek başına Marmaray bir dünya projesidir ve mevcut sisteme
yaklaşık 80 km ilave getirecektir. Bu açıdan biz bu işi
yapamayız mantığına karşıyım. Bugün yalnızca TOKİ’nin yürüttüğü 150’den fazla kentsel dönüşüm projesi
mevcuttur. Bu nedenle biz kentsel dönüşümü yapabiliriz.
Kentsel dönüşümle ilgili
finansman açısından yurt dışından kredi getireceğimiz
ifade ediliyor. Türkiye’ye kentsel dönüşüm projeleriyle
birlikte büyük oranlarda krediler gelir mi?
Büyük fonlar gelir. Bugün Dünya Bankasıyla, farklı
fonlarla veya körfez ülkeleriyle görüşmelerimiz oldu.
Bütün bu fonlar Türkiye’ye ilgi duyuyor. Fakat oradaki
fonlarda Türkiye’ye para kazanmak için gelecekler.
Eğer siz gerekli ekonomik büyüklüğü ve karlılığı sağlayabilirseniz, neden gelmesinler. Burada kazan kazan
modeli oluşturulması gerekiyor.
Bugün tasarruf oranları çok düşük olan bir ülkede
yaşıyoruz ve insanlar bu projelerle tekrar borçlandıracaktır. Bunun dönüşümü nasıl olacak.
Burada kentsel dönüşümü planlarken, ne kadarı sosyal konut, ne kadarı da üst gelirli insanlara hitap ediyor,
bunları ayırmanız gerekiyor. Burada belki de %30’u sosyal konuttur. Rakamlar net ortaya çıkınca bu konuda konuşmak daha rahat olacaktır. Deprem riski taşıyan
ülkemizde insanlarımızın güvenilir, dayanıklı, sağlıklı,
yeşil düzenlemeleri geniş konutlarda oturması son derece önemlidir. Hatta başka bir değişle ülkemizin milli
güvenlik meselesi kadar önemlidir, onun ayrılmaz bir
parçasıdır. Bunun maliyeti hiçbir şeyle ölçülemez. Bu
konu var olmak veya yok olmakla özdeş bir husustur.
Özellikle imar hakları transferi konusunun üzerinde
duruluyor. Bazı kişiler burada insanların evlerine zorla
el konulacak diye kamuoyuna bilgi aktarıyor.
Çok fazla ön yargılı bir anlayış var. Organize olacağız, uygar olacağız ve konuşarak çözüm üreteceğiz. Biz
çağdaş, şeffaf ve bilgi toplumu olmak istiyorsak bunları
yapmak zorundayız. Gayrimenkul değerlemesinde
SPK’dan sertifika almış ehil gayrimenkul değerleme uzmanları var ve onlar buralarda değerleme yapacaklar.
Burada eş değer transfer söz konusudur. Bu noktada
halk tarafında güveni iyi bir şekilde oluşturmak için İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyükşehirlerimizde
örnek kentsel dönüşüm projelerini yap-
Eur
newsport
mak gerekiyor. Ancak böyle güven oluşabilir.
Burada bir başka önemli nokta da Türkiye müteahhitlerin ülkesi olarak biliniyor, fakat büyük projelerde
yok. Dünya müteahhitlik listesine baktığımızda Alman
firması 24 milyar dolar, Fransızlar 21 milyar dolar, Türk
firması ise 1.5 milyar dolarlık işle ortaya çıkıyor.
Buradaki en büyük problem organizasyondur. Bugüne kadar 220-230 milyar dolarlık taahhüt işi yapmışız
ve yapmaya devam ediyoruz. Maalesef bu rakamı kaç
firmayla kaç farklı ülkede, kaç yılda yaptığımızı incelemek gerekiyor. Aldığımız en büyük işin hacmi ve işlerde
bizim etkinliğimiz gibi her açıyı dikkatlice incelemek
icap eder. Bugün Alman ve Fransız firmalarıyla görüştüğümüzde Türk firmalarının olduğu bölgelerde bizimle
rekabet edemediklerini ifade ediyorlar. Fakat teknoloji
ve bilgi gerektiren projelerde Türk firmaları katılamıyor
ve biz daha başarılı oluyoruz, diyorlar. Burada bizim
müteahhit firmalarımız birleşerek hareket edebilmelidir.
Böylelikle hem daha büyük işlere girecekler, hem sermayeleri güçlenecek hem de bu yolla arge ve teknoloji
transferlerini tamamlayabileceklerdir.
Fakat bizde devlet işleri dahi böyle ilerliyor. Hükümetin belirlediği firmalarla ortaklık yapmadığın sürece
iş alamadığın ya da işini yapamadığın anlar oluyor.
Dünyanın her yerinde sürdürülebilirlik çok önemlidir. Sürdürülebilir olmayan hiçbir şey başarıya ulaşamaz
ve sürdürülebilirliliğin ilk kuralı ise adalet ve şeffaflıktır. Burada hakkaniyetten vazgeçmemek gerekir ve hakkına düşenden fazlasını doğru olmayan yollardan elde
etmeye çalışmak faydadan çok zarar getirir. Eğer sadece
belli ilişkileri kullanarak insanlar veya firmalar bir yere
geliyorlarsa bu durumun kalıcı olması mümkün değildir. Bizler inançlı insanlarız gerek bu dünyada gerekse
diğer ahrette hesabını mutlaka verileceğine inanırız.
Allah verdikleriyle bizleri imtihana tutuyor ve bu nedenle onun verdiklerini doğru kullanmamız gerekir.
Böyle bir durumda şeffaf bir
yapıdan nasıl bahsedebiliriz?
Her dönemi on yıl
sonra daha rahat değerlendirebiliriz. Tarih her
dönemi vakti geldiğinde, sürecin tamamlanmasından
sonra
değerlendirip yargılar,
olması gerektiği yere
ve mertebeye getirir.
Önemli olan söz konusu herhangi bir dönemin yaşandığı süreçte ses
getirmek değil, aksine ge56
Eylül 2012
leceğe yıllar hatta asırlar sonrasına seslenebilmek ve eser
bırakmaktır.
Sektörün beklediği 2B yasası çıktı, fakat kimse
memnun değil.
2B konusunda değer tespitleri çok yüksek yapıldığı
yönündedir. Bazı bölgelerde insanlar evlerini satsalar
dahi o paraları geri ödeyememe riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu yüzden 2B üstünden elde edilmesi beklenen hâsılatla ilgili ciddi endişelerim var.
Bir başka değişiklik ise KDV üzerinde olacağı ifade
ediliyor.
Benim en büyük endişem KDV düzenlenmesinin kafaları karıştırmasıdır. Çünkü bugüne kadar metrekare
üzerinden hareket ediyorduk. Burada bir değişiklik yapmadan önce sektöre KDV teşviki olmalı mı olmamalı
mı bunları iyi düşünmek gerekiyor. Burada inşaat sektöründe hizmet verenleri de düşünmek lazım. KDV
yükü firmaların üstünde yıllarca kalıyor ve KDV iadesi
ancak projenin tamamlanıp faturaları alıcıya kesilmesinden sonra söz konusu oluyor. Firmalar bir yatırım yapıyor, bütün mal ve hizmetleri %18 KDV ile alıyor,
projenin bitmesi ise ortalama üç yıl sürüyor, konutları
%1 KDV ile satıyor, arada %17’lik bir açıkları söz konusudur. Maliye iade ettiğini söylüyor. Ancak uzun yıllar KDV farkı firmanın üzerinde kaldıktan ve bir çok iş
kaleminde safı nazar ettikten sonra iade ediyorlar. Bu
kadar önemli bir farkın finansman yükü de çabası. Bu
yükü malzeme tedarikçileri ile paylaştırmanız sektörün
geleceği açısından çok önemli bir husustur. Ya da bugün
elektronik bir dönemdeyiz, her yıl firmaların hak ettikleri ödemeleri yapabilirsiniz. İnşaat firmaları yatırım yapıyor diye cezalandırmak doğru değil. Böyle bir
anlayışla kentsel dönüşümü nasıl yapacaksınız?
Şimdi ise değer tespitine göre yapılacağı ifade ediliyor. Neye göre değer biçeceksiniz. Bir tepenin ön yüzü
ile arka yüzünü, bir mahallenin veya sokağın
doğusu ile batısı, bir apartman bloğunun zemin katı ile çatısındaki
değerlerde bile farklılıklar
gösterir. Türkiye genelinde
bu değerleme tespitlerini
nasıl yapacaksınız.
Bunun çok zor ve
karmaşık olduğunu
düşünüyorum.
Hangi akıllı basit
olan bir sisteme
çomak sokup bu
hale getiriyor, ben
anlamıyorum.I
Eur
newsport
Türk firmalarının Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde yatırım yaparak made in Germany menşei
ürünlerini piyasaya sürebildiğini ifade eden NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya:
Avrupa’da pazar payını arttırmak
isteyen Türk
yatırımcılarını
bekliyoruz
2008
dünya ekonomik krizin başlamasından bugüne
istikrarlı bir şekilde ekonomik büyümeyi başaran Almanya, son birkaç yıldır ihracat atağıyla ön plana çıkıyor. Almanya’nın ihracatta
büyümesinde en önemli etkinin ihracat yaptıkları pazara
giderek yatırım yapması olarak değerlendiren NRW Invest Türkiye Yöneticisi Dr. Adem Akkaya, Avrupa’ya
ihracatını arttırmak isteyen Türk yatırımcılarını beklediklerini belirtti.
Dünyada kriz etkileri giderek bitiyor deniliyor, fakat
Avrupa’daki durgunluk devam ediyor. Bu açıdan yaklaşacak olursak sizce bu dönem yatırım yapılacak dönem
mi?
Hızlı bir tüketimin olduğu dünyada artık krizlerde
çabuk tüketiliyor. 2008 yılı krizi çıktığında 1929 ekonomik buhranıyla karşılaştırıldı, fakat iki sene sonra krizin etkileri atlatıldı, çarklar dönmeye başladı. 1929 yılı
krizi sonrasında dünya ekonomisi toparlanana kadar
58
Eylül 2012
uzun yıllar geçmiştir. Şimdi ise dünya sanki daha hızlı
dönüyor. İletişim ve ulaşımdaki ilerlemeler, küresel ticaretin devasa boyutlara ulaşması, milli ekonomilerin
birbirleri ile iyice iç içe geçmiş olması… Dünya o kadar
farklı ki arada sıkıntılar yaşansa da eskiye göre daha
kolay atlatılıyor. Krizin ilk dönemlerinde batan bankalar
olmuştu, devletler bu bankaları satın aldılar. Şu anda
büyük devletlerin sıkıntıları var fakat onların da bir süre
sonra sorunları çözülecektir.
Bu dönemde Almanya ekonomisini değerlendirecek
olursak, neler söyleyebiliriz?
Almanya’nın ekonomik durumu çok iyi durumdadır. Hatta Almanya ihracatı bu yıl rekor fazla verecek.
Münih’te faaliyet gösteren Ifo Institute for Economic
Research’a göre Almanya’nın mal ve hizmet ihracatı
fazlası (Leistungsbilanzüberschuss) 210 Milyar doları
aşacak. Biliyorsunuz pek çok ekonomist finansal krizden ihracatları fazla veren ülkeleri sorumlu tutuyor. Bu
görüşe göre bir ülkenin ihracatının fazla vermesi için
başka bir ülkenin ithalatının fazla vermesi gerekiyor. İthalatı fazla veren ülkelerin de bu fazlayı borçlanarak finanse etmesi gerekiyor. Vereceği ihracat fazlası ile
Almanya yine uluslar arası arenada eleştiri alacak. Hatta
IMF ve OECD şimdiden eleştiriye başlamış durumda.
Bugün İtalya ve Yunanistan gibi AB ülkelerinin sıkıntıya girmesindeki en büyük neden Almanlardır deniliyor. Çünkü Almanlar o kadar verimli ve çok iyi bir
şekilde üretim yapıyorlar ki diğer ülkelerin ürün satacağı boş alan kalmıyor.
Almanya’daki bu atağını kriz döneminde firmalara
sağladığı avantajlarla oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?
Almanya bu başarıyı Alman firmalarının etkinliği ve
verimliliği esas alan iş kültürleri ve dış pazarlarda iyi organize olmaları ile sağladı. Bunun yanında bu başarı,
Schröder döneminden başlayarak, Merkel döneminde de
devam eden orta ve uzun vadeli ekonomi ve vergi politikaları ile sağlandı. Örneğin yapılan toplu sözleşmeler
ile firmaların ücret yükleri reel olarak %10 azaltıldı
(2010). Bu düşüş sosyal güvenlik gibi ücret yan giderlerinde çok fazla oldu. Kurumların ödemesi gereken vergiler %45’lerden %29’lara düşürüldü. Bu durum da
Almanya ekonomisinin güçlenmesini ve krizlere karşı
daha sağlam durabilmesini sağladı.
Avrupa Birliği ülkelerinin euro para birimine geçişte
en fazla faydanın Almanya’ya olduğu da ifade ediliyor.
Euro’ya geçiş Avrupa içindeki ticareti kolaylaştırdı.
Bir Avrupa ülkesi bir başka Avrupa ülkesine kur riski
olmadan satış yapabiliyor. Bugün İstanbul’daki bir firmanın İzmir’e ürün satmasındaki risk ne düzeyde ise
Alman bir firmanın Atina veya İtalya’ya
ürün satmasındaki kur riski de o düzeyde. Tabii aynı şey Yunan ve İtalyan firmaları için de geçerli. Tabii
bunun yanında Alman firmalar
çevre ülkelerde çok iyi dış yatırımlar yapıyorlar ve ortak para
birimi oluşturmaları bu açıdan da fayda sağlıyor.
Bu süreçte Alman firmaları farklı ülkelere de hızlı
yayıldığı söyleniyor.
Sadece İstanbul’daki Alman firma sayısı 2000’li yılların başlarında 1.000-1.200 adet olarak ifade edilirdi,
bugün 4.700 adet firmayı geçmiş durumda. Bu rakamları
Alman Ticaret Odası açıklıyor. Bu firmalar Alman ürünlerini üretiyorlar, satıyorlar ve bulundukları yerde de
ekonomik hareketlilik oluşturuyorlar. Yine başta Balkanlar, Polonya gibi ülkeler olmak üzere bütün Avrupa
ülkelerinde Alman firmalarını görmeniz mümkün. Almanya ihracatının %60’ını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyor. Bunda da Alman firmalarının bu ülkelerde
yaptıkları stratejik dış yatırımlar (satış ve dağıtım şirketleri, satış sonrası hizmet ağları, lojistik depolar, üretim tesisleri) önemli bir rol oynuyor. Çünkü maliyet
baskısı ile yurt dışına kaydırılan yatırımlar dışında, pazar
kazanmak ve pazara yakın üretim yapmak amacıyla yapılan tüm yatırımlar yatırım yapan ülkenin ihracatını arttırıyor, ekonomisini ve firmalarını güçlendiriyor.
Almanya’nın ihracattaki başarısının bir unsuru da budur.
Türkiye’nin de bunu yapması gerekiyor. Son dönemlerde ihracata ve yurt dışında açılacak mağaza ve
depolara verilen kira destekleri bu açıdan önemli.
Aktardıklarınızdan yola çıkacak olursak bu dönem
sizin için Almanya’ya yatırım yapma dönemi diyebilir
miyiz?
Almanya’nın ekonomik
durumu çok iyi
durumdadır. Hatta
Almanya ihracatı bu yıl
rekor fazla verecek
olması yine uluslar arası
arenada eleştiri odağı
haline getirecek. Hatta
IMF ve OECD şimdiden
Almanya’ya karşı
eleştiriye başlamış
durumdadır.
59
Eylül 2012
Dış yatırımlar ihracat odaklı Türkiye ekonomisi ve Türk firmaları için artık çök büyük bir
önem arz ediyor. Cirosunun önemli bir kısmını
Avrupa’ya ihracattan sağlayan ve belli bir sayının
üstünde işçi çalıştıran bir firmanın Almanya’da
bir iştirakinin olmaması, mal sattığı pazarda yer
almaması artık bir basiretsizlik teşkil etmektedir.
Bu noktada Kuzey Ren-Vestfalya, Alman
ekonomisinin kalbi ve Avrupa’nın en büyük metropol bölgesi olarak öne çıkıyor. Söz konusu eyaletin kalkınma ajansı NRW.Invest olarak biz Türk
firmalarını bölgemize çağırıyoruz.
Bu dönem Kuzey Ren-Vestfalya bölgesine
Türkiye’den yatırımlar arttı mı?
Türk firmalarının bölgemize ilgisi halen
devam ediyor. Geçen yıl 16 Türk firması bölgemize yatırım yapmış. Bunların 14 tanesi ise doğrudan NRW. Invest Türkiye ile temas halinde
çalışmalarını yürütmüşler. Bölgeye yatırım yapan
firmalar genellikle zaten daha öncesinde Türkiye
üzerinden Almanya’ya ihracat yapan fakat bizim
bölgemizde bulunarak, pazar payını arttırmak isteyen firmalardır.
Türk firmaları Almanya’ da yatırım yapıp
Made in Germany menşei hemen alabiliyorlar mı?
Bunun belirli bir düzenlemesi yok. Konuyla
ilgili oluşmuş bir içtihat var. Yüksek mahkeme
firmalara siz ‘made in germany’ ibaresi kullanarak tüketiciyi kandıramazsınız diyor. Made in
Germany menşei kullanmak istiyorsanız, öncelikle Almanya’da bir şirketinizin olması gerekiyor, bir de ürüne Almanya’da bir değer katılması
gerekiyor. Bunun bir ölçüsü yok. Almanya’da
ürüne kayda değer bir katkıyı sağlamanız gerekiyor.
Bugün Avrupa’nın birçok bölgesinde yerel
yönetimler bizim bölgemize gelin çeşitli teşvikler
verelim diyorlar. Bu noktada yatırımcılar nasıl değerlendirme yapmalıdır?
Kuzey Ren–Vestfalya teşvikler ile öne çıkan
bir bölge değil. Ancak Almanya’daki yurt dışından yatırım stokunun %28’i bizim eyaletimizde.
Bizi %12 ile %16 arasında değişen oranlar ile
Frankfurt, Stuttgart ve Münih bölgeleri takip ediyor. Çünkü Kuzey Ren-Vestfalya Avrupa’nın ortasında İstanbul kadar kalabalık bir metropoldür.
Bu açıdan Alman ve Avrupa piyasasına girmek
için çok uygun bir yerdir. Bir de Avrupa’nın diğer
kentlerine gitmek için de en uygun bölge Kuzey
Ren Vestfalya Bölgesidir. Amsterdam (200 km)
ve Brüksel’e (220 km) 1,5 saat, Paris (500km) 4
saatte ulaşabiliyorsunuz.I
Eur
newsport
Rekabet Kurumu
2012 Rekabet Raporu
(Sonuç Bölümü)
Bölümü)
(Sonuç
R
ekabet Kurumu Kasım 1997’den itibaren,
4054 sayılı Rekabet Korunması Hakkında
Kanun hükümleri çerçevesinde piyasalardaki rekabet ihlalleri ile birleşme ve devralma işlemlerine yönelik olarak yürüttüğü
inceleme, önaraştırma ve soruşturmalar sonucunda teşebbüsler hakkında hukuki sonuç doğuracak nitelikte kararlar almaktadır.
Bunun yanında Rekabet Kurumu, her zaman hukuki
süreçlerle sınırlandırılması veya hukuki sonuç doğur64
Eylül 2012
ması söz konusu olmayan
ve fakat daha geniş ekonomik
çevrelere hitap edecek nitelikte, rekabet kültürünün ve politikasının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacı taşıyan
ve “rekabet savunuculuğu” olarak özetlenebilecek çeşitli faaliyetlerin yürütülmesinde de aktif
çaba göstermektedir.
Rekabet Kurumu, 2011 yılı içindeki rekabet savunuculuğu faaliyetleri bağlamında belli kıstaslara göre seçilen piyasa ve endüstrilerin içinde bulundukları rekabet
koşullarını tespit ederek, özellikle bu piyasalarda rekabetin gelişmesine engelleyen bazı davranışsal ve yapısal
nedenlerini belirlemeyi ve karar vericilere bu engellerin
ortadan kaldırılmasına yönelik olarak öneriler sunmayı
amaçlayan bir çalışma yürütmüştür. Söz konusu çalışmalar sonucunda hazırlanan Rekabet Raporu kamuoyunun değerlendirmelerine sunulmuştur.
Raporda, incelenen piyasa ve endüstrilerde rekabet
açısından piyasaya giriş ve piyasadan çıkış engellerinin
varlığı, rekabet dinamikleri üzerindeki kısıt ve
düzenlemelerin durumu hakkında tespitlerde bulunulmuş, Rekabet Kurumu’nun müdahaleleri ve bunların etkilerinden bahsedilerek bazı politika ve çözüm
önerileri ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu tespit ve önerilerden bazıları aşağıda özetlenmektedir.
Doğal tekel niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyetleri ile rekabete açılan satış faaliyetlerinin 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında tüzel kişilik ayrıştırmasına tabi tutulması ile ilgili işlemlerin tüzel kişiliklerin oluşturulmasından ibaret kalmaması ve
fonksiyonel ayrıştırmaya yönelik etkili ve kapsamlı düzenlemelerle desteklenmesi gerekmektedir. Perakende
satış piyasalarında giriş engeli olarak kabul edilebilecek
geçiş maliyetlerini azaltmaya yönelik gerek mevzuat çalışmaları gerekse tüketicinin rekabet kültürünü artırmaya
yönelik çalışmalarına önem verilmelidir. Elektrik dağıtım özelleştirmeleri sürecinde, rekabetçi bir piyasa tasarımının sağlanması ana hedef olarak kabul edilmeli ve
Rekabet Kurumu ile EPDK arasındaki işbirliği ve koordinasyon geliştirilmelidir.
Türkiye doğal gaz piyasasının serbestleşmesi sürecinde etkin bir rekabet politikası oluşturulması bakımından; doğal tekel niteliği taşıyan iletim ve dağıtım
faaliyetlerinin etkin bir şekilde düzenlenmesi, rekabetçi
bir fiyatlandırma mekanizmasının hayata geçirilmesi,
kamu tekeli geçmişine
sahip olan piyasanın yoğunlaşma seviyesinin azaltılması, BOTAŞ’ın yeniden işlevsel
açıdan yapılandırılması gibi hususlar büyük önem taşımaktadır.
Havayolu taşımacılığı endüstrisinde pazara girişlerin kolaylaştırılması ve etkin bir rekabet ortamının yaratılması açısından bağımsız, yeterli idari ve teknik
kapasitesi olan bir sivil havacılık mekanizmasının kurulması ve özellikle slot tahsisi konusunda bağımsız işleyişi sağlayacak tedbirlerin alınması yararlı olacaktır.
Devletlerarası ikili hava ulaştırma anlaşmaları bakımından ise tekli tayin içeren mevcut anlaşmaların mümkün
olduğu ölçüde çoklu tayin içerir hale getirilmesinin ve
böylelikle belirli hatlara ilişkin giriş engellerinin tamamen ortadan kaldırılmasının endüstrideki rekabetin gelişmesine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Denizyolu taşımacılığı endüstrisinde limanlar arası
rekabetin tesisi bakımından, yeni kurulacak limanlarda
konteyner elleçlemeye yönelik yatırımlara öncelik verilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca özelleştirme süreci
devam eden limanlardan elverişli olanlarında da, konteyner elleçlemesi için altyapı yatırımının ihale şartnamelerinde yer verilmesinin önemli olduğu
düşünülmektedir. Ülkemizde ro-ro taşımacılığı alanında
faaliyet gösteren teşebbüs sayısının artırılarak ilgili pazarda sağlıklı bir rekabet ortamının oluşturulması açısından, bu alanda özellikle yabancı ülkelerin koyduğu
düzenlemelerden kaynaklanan engellerin azaltılması yönünde çalışmalar yapılmasının ve endüstriye girişlerin
teşvik edilmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca pilotajlık ve römorkajlık hizmetlerinin reka65
Eylül 2012
bete açılması gerektiği düşünülmektedir.
Serbestleştirilmesi öngörülen yeni demiryolu sisteminde, devletin piyasada politika yapıcı,
oyuncu ve düzenleyici rollerinin hepsini birlikte üstlenerek yer aldığı görülmektedir. Bu rollerin mümkün olduğu kadar birbirinden ayrışması, politika yapıcı olan
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile piyasada oyuncu olarak faaliyet gösterecek Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları ve Demiryolu Taşımacılığı
A.Ş. ile düzenleyici rolünü üstlenen Demiryolu Ulaştırması Genel Müdürlüğü arasındaki bağların mümkün olduğu kadar koparılması serbestleşme sonrasında sağlıklı
bir rekabet ortamının tesisi için gereklidir.
Karayolu yolcu taşımacılığı piyasasında, mali ve
mesleki yeterliliğe sahip, organize olmuş verimli işletmelerin kurulması ve bireysel taşımacılık yerine kurumsal taşımacılığın ikame edilmesi, aynı zamanda
piyasadaki rekabet düzeninin daha sağlıklı çalışmasına
da hizmet edecektir.
Genişbant internet erişim pazarının daha rekabetçi
hale gelmesi için genişbant internet erişimine ilişkin alternatif teknolojilerin gelişiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda kablo TV ve fiber optik altyapısının
yaygınlaşması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Ayrıca,
genişbant internet erişimi piyasasında öncül düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
Bakır kablo üzerinden erişime ilişkin pazarlarda etkin
piyasa gücüne sahip işletmeci konumunda olan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin sahip olduğu altyapıyı alternatif servis sağlayıcıların erişimine açmasına yönelik
şeffaf, belirli ve zamanında uygulanan düzenlemelerin
yapılması önem arz etmektedir. Buna ek olarak, piyasada faaliyet gösteren yerleşik işletmecinin alternatif altyapıların gelişmesini ve/veya bunlar ile rekabeti
engellemeye yönelik davranışlarının önüne geçilmesi
gerekmektedir. Bu şekilde hem alternatif altyapıların
mevcut altyapıya gerçek bir rakip olması hem de piyasadaki belirliliğin arttırılarak alternatif işletmecilerin ya66
Eylül 2012
tırım
güdülerinin desteklenmesi sağlanabilecektir.
Dijital platform hizmetleri piyasasında
rekabetin önemli unsurlarından biri olan içerik erişimiyle ilgili sorunların çözümü bakımdan, 5894 sayılı
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 13’üncü maddesinde belirtilen, Türkiye
Futbol Federasyonu’nun futbol maçları yayın haklarına
ilişkin yetkisinin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilme yapılmasını
dışlamayacak şekilde düzenlenmesinin yerinde olacağı
düşünülmektedir. Ayrıca, dijital platform hizmetleri piyasasında tüketicilerin farklı sistemler için farklı setüstü-kutuları kullanma zorunluluğu bir pazara giriş
engeli olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde bu
alanda yapılmış herhangi bir düzenleme bulunmaması
karşısında, set-üstü-kutuların platform işletmeciliği piyasasına girişler bakımından yarattığı olumsuz etkilerinin önlenebilmesi için Türkiye’de bu alanda düzenleme
yapma yetkisi bulunan sektörel düzenleyici otoritelerin
uygun hukuki düzenlemeleri yapması faydalı sonuçlar
doğuracaktır.
Bankacılık piyasasında rekabet düzeyinin artırılması
için öncelikle perakende bankacılık hizmetlerinde müşterilerin bankalar arasındaki geçişini kolaylaştırıcı ve
geçiş maliyetlerini azaltıcı düzenlemelere yer verilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, bankalar ile müşteriler arasındaki bilgi asimetrisinin azaltılması, müşterilerin bankaları kıyaslamasının kolaylaştırılması amacıyla bankalara
belli hususlarda bilgi açıklama yükümlülüğü getirilmesi
uygun olacaktır. Bunun yanı sıra, bankalar arasında,
özellikle kredi müşterilerine ilişkin bilgi asimetrisinin
azaltılması amacıyla kredi bilgi bankalarının etkin işleyişinin sağlanması önem taşımaktadır. Mevduat, kredi
ve diğer bankacılık hizmetlerinde uygulanan sözleşme-
lerde rekabetçi bakış açısının temin edilmesi ile işlem
ücret ve masrafları gibi uygulamalarda tüketicinin korunması bakımından sektör otoritelerinin etkin rol almalarının sağlanması ve sektör otoritelerinin bu
konularda Rekabet Kurumuyla işbirliği ve eşgüdüm
içinde olmalarının da önemli olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca bankacılık piyasasında rekabet politikasının güçlendirilmesi için banka birleşme ve devralmalarında
5411 sayılı Kanun’dan kaynaklanan istisnanın kaldırılmasında fayda görülmektedir. Beşeri ilaç endüstrisinde
geçerli olan mevcut geri ödeme sisteminin çizdiği sınırlar içinde perakende seviyede rekabetin artırılabilmesi
amacıyla eczacıların eşdeğer ilaçlar arasında düşük fiyatlı ilacı tüketiciye önermelerini teşvik edecek, ilaç seçiminden sağladıkları avantajları nihai tüketiciye
yansıtmalarını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir.
Ayrıca, hastaların hizmet aldıkları eczaneyi serbestçe
seçmesini engelleyen ve bu nedenlerle 4054 sayılı Rekabet Korunması Hakkında Kanun’a aykırı
olan uygulamaların dayandırıldığı
6643 sayılı Türk Eczacıları Bir-
liği Kanunu’nun 4’üncü ve 39’uncu maddeleri mevcut
halleriyle rekabet ihlallerine yol açmayacak bir şekilde
yorumlanmalı, uygulamada bunun mümkün olmaması
halinde ise tereddütlerin ortadan kaldırılabilmesi bakımından bu maddelerin rekabet ihlallerine zemin oluşturmayacak
açıklıkta
yeniden
düzenlenmesi
gerekmektedir.
Bunlara ek olarak, perakende seviyede piyasaya giriş
engeli yaratacak nitelikte, coğrafi ve nüfusa dayalı eczane açma kriterleri getirilmesi yönündeki öneriler etki
analizine tabi tutularak geniş bir platformda değerlendirilmelidir.
Hızlı tüketim malları perakendeciliği piyasasında
son yıllarda yaşanan dönüşüm sonrasında tedarikçiler ile
perakendeciler arasında ortaya çıkan rekabet sorunlarının önlenmesi amacıyla, bu piyasadaki yoğunlaşmaların Rekabet Kurumuna bildirilmesine yönelik ciro
eşiklerinin düşürülmesi, kamu müdahalesi olmadan piyasadaki tarafların önceden belirlenmiş etik ve âdil kurallar bütününe uygun şekilde davranmalarına zemin
sağlayacak davranış kodu ve ombudsmanlık sistemi kurulması ve tedarikçi ile perakendeci arasındaki anlaşmalarının belli aralıklarla Rekabet Kurumuna
gönderilmesi şeklindeki öneriler konuyla ilgili
hazırlanmakta olan sektör araştırması
çerçevesinde tartışmaya açılmıştır.I
67
Eylül 2012
Eur
newsport
Dr. Kaan SAHİLYOL
İKV Uzman Yardımcısı
Avrupa
Birliği ile Türkiye arasındaki
vize muafiyeti sürecinde ilk adım atıldı
A
vrupa Birliği (AB) ülkelerinin Türk vatandaşlarına uygulamaya devam ettiği vize konusu Türkiye ve AB ilişkilerinde önemli
sorun alanlarından birini oluşturuyor. Türkiye AB’nin kısa süreli kalışlar için Schengen vizesi uygulamaya devam ettiği tek aday ülke. AB
Rusya, Moldova, Ukrayna ve Gürcistan gibi üyelik perspektifi olmayan ülkeler ile dahi vize muafiyeti müzakerelerini başlatmışken, Türkiye konusunda herhangi bir
adım atmaması Türkiye’de önemli bir tepkiye yol açmıştı.
Bunun yanında Türkiye’nin 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması ve bu Anlaşma uyarınca akdedilen 1970 tarihli
Katma Protokol’den kaynaklanan hakları bulunmakta.
Katma Protokol’ün 41(1) Maddesine göre AB üyesi devletler, hizmetlerin serbest dolaşımı kapsamında, -eski Üye
Devletler için Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarih
ve daha sonra üye olan devletler için üye oluş tarihleri
temel alınarak- Türk vatandaşlarına yönelik daha kısıtlayıcı olacak herhangi bir uygulamaya gidemezler. Avrupa
Adalet Divanı’nın 2009 tarihli Soysal Davası kararında
da Ortaklık ilişkisinden doğan bu hak kabul edilmişti.
Dava konusu olan TIR sürücülerine Almanya’nın vize uygulamasının söz konusu Ortaklık hukukuna aykırı olduğu
hükme bağlanmıştı.
Hukuki alanda Türkiye’nin haklılığı tespit edilse de
çeşitli siyasi mülahazalarla ilerlemenin engellendiği vize
konusunda geçtiğimiz günlerde önemli bir adım atıldı.
Avrupa Birliği’nin Brüksel’deki Daimi Temsilcileri’nin
68
Eylül 2012
oluşturduğu COREPER’in 20 Haziran 2012 tarihinde
vize muafiyeti konusunda Avrupa Komisyonu’nu yetkilendirmesi, 21 Haziran 2012 tarihinde de AB İstihdam,
Sosyal Politika, Sağlık ve Tüketici İşleri Konseyi’nin
söz konusu tavsiyeyi onaylaması üzerine Türkiye, Geri
Kabul Anlaşması’nı (GKA) paraflamayı kabul etti. Türkiye’nin Avrupa Birliği Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Yenel’in, Geri Kabul Anlaşması’nı
(GKA) aynı tarihte parafe etmesiyle AB’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirme sürecinin ilk adımı
da atılmış oldu. Böylelikle Türkiye’nin AB Konseyi’nin
Avrupa Komisyonu’nu Türk vatandaşlarına vize muafiyeti müzakereleri başlatmak için yetkilendirilmeden
önce GKA’yı kesinlikle uygulamaya geçirmeme yönündeki kararlılığı nedeniyle yaşanan tıkanıklık da aşılmış oldu.
COREPER tarafından yapılan açıklamaya göre Avrupa Komisyonu’nun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Cecilia Malmström, Türkiye ile ‘vize muafiyeti’ sürecini
yürütmek için görevlendirilmesinden hemen sonra Türkiye’ye gelerek vize muafiyeti sürecinin resmen başladığını ilan edeceği belirtildi. Açıklamada, 2012 yılının
Ekim ya da Kasım Ayında Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ‘Vize Muafiyeti Eylem Planı’nı sunacağı, Türkiye’nin de söz konusu planı kabul etmesi halinde
Büyükelçi Yenel’in parafe etmiş olduğu Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayacağı da ifade edildi. Türkiye’nin
ancak ‘Vize Muafiyet Eylem Planı’nda ilerleme sağlan-
dığına kanaat getirmesi halinde GKA’yı TBMM’de
onaylayacağının da altı çizilen açıklamada, böylelikle
Türkiye’nin çekincelerinin de giderilmeye çalışıldığı
vurgulandı.
Vize muafiyet süreci hakkında yorum ve değerlendirmede bulunan Türk basınının bir bölümü konu hakkında tümüyle olumlu ifadeler kullanarak Türkiye ile
Avrupa Birliği arasındaki en önemli sorunlardan birinin
çözüldüğüne yönelik haberlere yer verdi. Sürece daha
şüpheci ve ihtiyatlı yaklaşan bazı gazete ve medya kuruluşları ise vize muafiyeti konusunda henüz hiçbir
somut gelişme olmadığına dikkat çekerek Türkiye’nin
vize sorununun çözüldüğü gibi bir yanılsamaya kapılmaması gerektiğini vurguladı. Türk vatandaşlarına vize
muafiyetinin tüm görüşmeler yolunda gitse bile en erken
2015 yılında, daha gerçekçi bir tahminle de 2017 yılında
yürürlüğe girebileceğinin altını çizen söz konusu gazete
ve medya kurumları, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye verdiği güvenceleri yerine getirmeme konusunda oldukça
kabarık bir sicili olduğu uyarısında da bulundu.
T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından vize muafiyeti
sürecinin başlatılmasına ilişkin yapılan açıklamada da
Geri Kabul Anlaşması’nın AB’nin kendi üstüne düşen
sorumlulukları yerine getirmesi kaydıyla 2011 yılı Ocak
ayı itibariyle Türkiye tarafından kabul edilebilir bulunduğu belirtilerek, Avrupa Birliği’nin tutumunun netleşmesi üzerine Türkiye’nin de üzerine düşen sorumluluğu
üstlendiği belirtildi. GKA’nın yalnızca Türkiye üzerinden AB üyesi ülkelere yasadışı yollardan gittiği kesin
olarak belirlenen kişilerin kendi ülkelerine gönderilmek üzere geri alınmasına ilişkin ol-
duğu vurgulanan açıklamada, GKA’nın bu şekliyle yasadışı göçle mücadeleye de katkıda bulunacağı belirtildi.
Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat hakkına ne zaman kavuşabileceklerinin Türkiye ile AB Komisyonu arasında gerçekleştirilecek müzakerelerin
seyrine bağlı olacağı belirtilen açıklamada, Türkiye’nin
bu sürecin en kısa zamanda tamamlanmasını arzu ettiğinin de altı çizildi.
Türkiye’nin bu aşamaya gelmesi önemli bir gelişmedir. Ancak sürecin bundan sonra da çok yakından izlenmesi ve sadece vize muafiyeti sağlanması koşulu ile
Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması düşünülmelidir.
Bunun yanında Geri Kabul Anlaşması’nın Türkiye açısından yaratacağı fayda ve maliyetler değerlendirilmeli
ve AB ile böyle bir anlaşmanın yürürlüğe girmesinden
önce göç veren kaynak ülkeler ile benzer anlaşmalar imzalanmasına öncelik verilmelidir.
Herşeyden önce, Türk vatandaşları için AB’ye vizesiz seyahatin, Ortaklık Anlaşması ve Katma Protokol
hükümlerince garanti altına alınmış bir hak olduğu ve
Türkiye’nin vize muafiyetini hemen ve koşulsuz bir şekilde haklı olarak talep ettiği unutulmamalıdır. Türkiye’nin haklı taleplerinin gerisine düşecek olan herhangi
bir öneri kabul edilmemeli ve AB’nin bu süreci yine çeşitli koşullara bağlayarak sürüncemede bırakmasına izin
verilmemelidir.I
69
Eylül 2012
Eur
newsport
Av Seher Ergen
Yeni Ticaret Kanunu
kapsamında haksız rekabet
01
.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren
Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabete ilişkin kurallar da yeniden
yapılandırılmış ve Avrupa Birliği
Mevzuatına uygun hale getirilmeye
çalışılmıştır.
Getirilen düzenlemeler ile tüm ilgililerin menfaatine
dürüst ve güvenilir rekabetin sağlanması amaçlanmıştır.
Bu kapsamda rakipler arasında veya tedarik edenlerle
müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile
ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırı görülmüştür.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 55. maddesinde
haksız rekabet teşkil eden davranışlar ayrıntılı olarak sayılmıştır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun aksine
kullanılan ifadelerin Rekabet Kanunundaki hükümler ile
benzer olduğu ve de haksız rekabetin kapsamının genişletildiği görülmektedir.
Kanun haksız rekabet teşkil eden halleri 6 başlık halinde saymış olup, tamamı bu sayılanlardan ibaret değildir. Bu sayılanlar kapsamına girmemekle birlikte
dürüstlük kuralı ile bağdaşmayan veya aldatıcı davranış
teşkil eden ticari uygulamalar da haksız rekabet sayılabilecektir. Yeni Ticaret Kanununda;
- Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlarda bulunmak;
70
Eylül 2012
Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini vs kötülemek, kendi ürünleri, işletmesi vs hakkın da gerçek
dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı
yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek, sahip
olmadığı halde paye diploma veya ödüle sahipmişçesine hareket ederek doğru olmayan meslek adları ve
sembolleri kullanmak vb,
- Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek;
müşteriler ile kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi
veya kendisine / başkalarına çıkar sağlamak, başkalarının üretim ve iş sırlarını ifşa edilmesine veya ele geçirilmesine çalışmak vb nedenler için kişiler ile üçüncü
şahsılar arasındaki sözleşmeleri ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek vb,
- Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; kendisine veya üçüncü kişilere ait emanet edilmiş teklif,
hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak, kendisinin uygun bir katkısı olmaksızın başkasına ait pazarlanmaya hazır çalışma ürünlerini teknik
çoğaltma yöntemleriyle devralıp onlardan yararlanmak
vb,
- Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek;
gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin
iş sırlarının değerlendirilmesi veya başkalarına bildirilmesi,
- İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek
dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uyulmaması,
- Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak; yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine; doğrudan veya
yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden
önemli ölçüde ayrılan veya sözleşmenin niteliğine
önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullanılması,
Haksız rekabet teşkil eden durumlar ve eylemler olarak sayılmıştır. Haksız rekabet sebebiyle müşterileri,
kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle
karşılaşabilecek olan kişi veya kişiler;
- Fiilin haksız olup olmadığının tespiti,
- Haksız rekabetin durdurulması,
- Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan
kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız
rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhası,
- Zarar ve ziyanın tazmini (bu davanın açılması için haksız fiil eylemini gerçekleştirenin kusur şartı aranmaktadır.)
Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve
tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik
menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar da bu sayılı davaları açabilirler.
- Manevi zararın tazmini, (Kişilik hakkının zedelenmesi
sonucu manevi olarak zarar görülmesi ve de kusur şartı
aranmaktadır.)
Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de bahsi geçen davaları açabilirler, fakat araçların ve malların imhasını
isteyemezler.
Hizmetlerini veya işlerini gördükleri sırada çalışanlar veya işçiler tarafından haksız fiil eylemi teşkil edecek
herhangi bir eylemin varlığı halinde de çalıştıranlara
karşı bahsi geçen davalar açılabilecektir.
Basın, yayın, iletişim ve bilişim işletmeleri aracılığıyla haksız rekabet teşkil eden bir eylem söz konusu ise
bahsi geçen davalardan; tespit, durdurma ve sonucun ortadan kaldırılması davaları basında yayımlanan şeyin,
programın; ekranda, bilişim aracında veya benzeri ortamlarda görüntülenenin; ses olarak yayımlananın veya
herhangi bir şekilde iletilenin sahipleri ile ilan veren kişiler aleyhine açılacaktır. Fakat bu kişilerin haberi olmaksızın veya onayına aykırı şekilde yayımlanmışsa
veya bu kişilerin kim olduğunun açıklanmasından kaçınılırsa veya bu eyleme karşı bir Türk mahkemesinde
dava açılması mümkün olmazsa, anılan davalar, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni, program yapımcısı,
görüntüyü, sesi, iletiyi, yayın, iletişim ve bilişim aracına
koyan veya koyduran kişi ve ilan servisi şefi; bunlar gösterilemiyorsa, işletme veya kuruluş sahibi aleyhine açılabilecektir.
Hukuk davalarını açma hakkı bulunanlar bu davalardan başkaca; mevcut durumun olduğu gibi korunması, haksız rekabet sonucu oluşan maddi durumun
ortadan kaldırılması, haksız rekabetin önlenmesi ve yanlış veya yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve diğer tedbirler ile hak sahibinin yetkilerine tecavüz oluşturması
hâlinde cezayı gerektiren haksız rekabet konusu mallara,
ithalat veya ihracat sırasında gümrük idareleri tarafından ihtiyati tedbir niteliğinde el konulmasını talep edebilir.
Haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunmak
cezai yaptırıma da tabi tutulmuştur. Bu mekanizma da
yine hukuk davaları açmaya haiz kişilerin şikayeti/başvurusu üzerine işletilmektedir. Bu eylemleri işlediği
mahkeme kararı ile sabit olanların her bir fiili için iki
yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılması yasaca düzenlemiştir. Tüzel kişiler tarafından haksız rekabet fiilinin işlenmesi halinde ise tüzel kişi adına
hareket eden organ üyeleri veya ortaklar hakkında cezai
yaptırım uygulanır. Fiilin tüzel kişinin faaliyeti sırasında
işlenmesi halinde de tüzel kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmedilebilir.I
[email protected]
71
Eylül 2012
Eur
newsport
Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut:
Kıdem tazminatları bireysel
emekliliğe aktarılırsa
sektör 400 milyar
’ye ulaşır
72
Eylül 2012
B
ireysel Emeklilik Sistemi’ni düzenleyen
yeni yasa ile başta devletin uyguladığı
vergi teşviki olmak üzere birçok değişiklikler yapıldı. Bunun neticesinde sistemin
daha geniş kitlelere hitap eder hale geleceğini, dolayısıyla sisteme katılımın artacağını belirten
Asya Emeklilik Genel Müdürü Ercüment Korkut, devlet kurumlarına da zorunluluk getirilmesi halinde sistemin önemli bir oranda büyüyebileceğini ifade etti.
Bireysel emeklilik sistemi ile ilgili çıkan yeni yasa
ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Varolan yasa finans sektörüne 2003 yılında katılan
en son halkadır ve aslında güzel bir yasadır. Ancak
geçen 9 yıllık süreçte bireysel emeklilik şirketleri gördüler ki sistemin temel direği olan teşvikin veriliş biçimi
Türkiye gerçekleri ile örtüşmüyordu. Son yasa değişikliğinden önce bireysel emeklilik sistemi; sisteme katılan
katılımcıların katkı paylarını düzenli olarak yatırması ve
bu ödemeye göre de devletin vergi teşvikiyle desteklemesi şeklinde işliyordu. Sistem 9 yıl gibi kısa bir sürede
kayda değer bir gelişim göstererek 2,7 milyon katılımcıya ulaştı. Devletin sağlamış olduğu vergi teşviki bu
gelişime paralel bir gelişim gösteremedi. 2,7 milyon kişiden sadece 1 milyon kişi teşvikten yararlandı. Katılımcılar bu konuda bilinçlendirilemedi. Katılımcı
sayısının arttırılması ve bireysel emekliliğin yaygınlaştırılması yönünde yeni düzenlemeler yapmak kaçınılmazdı. Devlet bu konuda yeni düzenlemeler üzerinde
çalışmaya başladı. Bireysel emeklilik şirketlerinin de
son birkaç yıldır talepleri bu yönde idi. Yeni yasada yapılan düzenlemeye göre vergi avantajı sağlayan teşvik,
devletin direkt katkı sağlayacağı bir formülle geliştirildi.
Yeni yasaya göre sisteme 100 lira yatıran her katılımcı
için devlet 25 liralık ek katkı bedeli ödeyecek ve bu
katkı, vergi dilimine göre de değişmeyecek. Yeni yasa
ile birlikte bu sistem kalkacak sisteme katılan tüm bireyler eşit haklara sahip olacak. Bu düzenleme katılımcı
sayısının arttırılması yönünde önemli bir adımdır.
Yeni yasanın önemli adımlarından biri de sadece
bordrolu çalışanların yararlandığı bir sistem olmanın dışına çıkmasıdır. Düzenli katkı payı ödeyebilecek her
birey sisteme katılmakta ve teşvikten yararlanmaktadır.
Bu tutum sistemi büyütmeye yönelik en önemli adım olduğu gibi sadece pazar büyütmekle kalmayıp, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızı da sisteme katılma,
teşvikten yararlanabilme fırsatını sunmaktadır.
Yeni yasa ile diğer bir değişiklik ise şu yönde yapıldı; Eski sistemde katılımcı sistemden erken ayrıldığında anaparadan %15 oranında kesinti yapılıyordu. Bu
durum, sistemin en çok tartışılan konularından biriydi
ve birçok davaya da konu oldu. Yeni yasa ile devlet tar-
tışmaya son noktayı koymuştur. Geriye dönük sistemden erken çıkanlardan yapılan kesintileri iade etme kararı almış, yeni yasa ile de sistemden erken çıkma
durumunda sadece kar edilen rakam üzerinden o kısmın
vergisini alarak sistemden çıkılmasına olanak tanımıştır.
Bu durum çıkışları arttırabilir mi?
Evet, bu bir kısım çıkışlara neden olabilir. Ama Asya
Emeklilik olarak sisteme girenlere tavsiyemiz gelirleri
ile orantılı olarak katkı payı yatırmaları. Buraya dokunmayacağınız ayrı bir cep olarak bakmanız gerekiyor.
Şimdi devlet çıkışa ceza uygulamayacak ama havuçtan
mahrum etme cezası getirdi. Ben senin adına alt hesaba
25 liraları yatırıyorum ama vaktinden önce çıkarsan
bunu vermiyorum diyor. O anlamda çok fazla çıkış
olmaz. Hatta 29 Mayısta girdi çıktı yapılmaması için bu
yasadan çıkarsanız ve yeni yasa girince tekrar sisteme
girdiğinizde eskiden içeride olan tutarınız kadar miktara
gelinceye kadar devlet sizin için teşviki yatırmayacak.
Yeni sistem aslında çok daha mantıklı ve bu kadar kolaylık sağlanmış sistemde 2-3 tane bariyer kuruldu. Dolayısıyla çok fazla çıkış beklemiyoruz. Memnun
olmayan ya da paraya aşırı ihtiyacı olan zaten çıkıyor
ama buraya para yatırıp ihtiyacı olmayan da %25’i elde
etmek ister ve sistemden çıkmaz.
Tasarruf oranlarına baktığımızda gelişmekte olan ülkelerin oranı %33,6, Türkiye’de ise 12,7 oranında. Biz
bu orana ulaşmak için nasıl hareket etmeliyiz?
Tasarruf maalesef kanayan yaramız. Başka hiçbir
şey yapılmasa dahi bireysel emekliliğin giderek büyümesinden dolayı 5 yıl sonra tasarruflarımız %12’yi geçecek. Bireysel emeklilik sisteminin katılımcıları
paralarını düzenli olarak ödemeye devam ettikçe para
katlanarak büyüyecek ve tasarruf oranları bu seviyede
kalmayacak. Çünkü bireysel emeklilik sistemini daha da
teşvik edip iyileştirirsek katılım artacak ve böylece tasarruf oranları da artmış olacak. Ülkemizde %22 yatırım yapılıyor ama %12 tasarruf ediliyor. Aradaki
73
Eylül 2012
Eur
newsport
%10’luk fark ise cari açığı oluşturuyor. Biz bunu böyle
sürdüremeyiz. Bunun için harcamalarımızdan kısıp tasarruf yapmalıyız. Ama yastık altındaki tasarruf işe yaramıyor. Tasarrufların yatırıma dönüşmesi gerekiyor.
Banka ile bağlantılı bir şirket olmanın faydası var
mı?
Biz sektörde 16. şirketiz. Piyasaya bakarsak aslında
biz girerken piyasanın %80’i ilk 4 oyuncu tarafından domine edilen, kalan %20’si de 12 oyuncu tarafından paylaşılan oligopol bir piyasaydı. Bu ortamdaki büyüklere
bakarsak hepsinin banka bağlantısı var. Bu bağlantı olmadan yaşamak çok zor, çünkü sıfırdan bir şirket kursanız tüm ülkede teşkilatlanmanız, satış noktası açmanız
gerekir. Burada biz Bank Asya’nın 220 şubesinde varız.
Bank Asya bizim sahibimiz ama aynı zamanda acentemiz. En önemli faydası ülke sathına anında yayılmak.
Bizim bordromuz altında 60 personel var ama bizim için
Bank Asya’nın kadrosunda olan 900 satış personeli de
çalışıyor.
Türkiye’nin toplam pazar büyüklüğü ne kadara ulaşabilir?
O konuda çeşitli öngörüler var. Sektör 9 yılını tamamladı, çocukluk dönemini bitirip ergenliğe geldi.
Şimdi hızla büyüyecek. 2023 hedefleri çerçevesinde
yeni yasa olmadan önce 100 milyardı. Yeni yasa ile beraber bu rakam 200 milyara çıktı. Şu anda 16 milyardayız ve bu rakama ulaşmak hayal değil. Sayı olarak da 10
milyon civarı bir katılımcıya ulaşmak hedefleniyor.
Bunları değiştirecek şey kıdem tazminatının bireysel
emeklilik şirketlerine aktarılması olacaktır. Eğer bu aktarım olursa 400 milyarları konuşuyor olacağız. Dünyada sistemin halihazırda ulaştığı rakam ise devasa
boyutlarda olup 19 trilyon dolara ulaşmıştır. Bazı ülkelerde bireysel emeklilik zorunlu ve insanların tamamı
sisteme giriyor. Mesela Amerika 10,5 trilyon dolar.
OECD ülkelerinde ise sistem aracılığıyla biriken fonların milli gelire
74
Eylül 2012
oranı ortalama olarak %65. Bizde ise % 2,5. Ama gelişeceğiz.
Moody’s’in Türkiye’ye verdiği kredi notunun artışında bireysel emeklilikle sağlanan tasarruf oranlarının
artışının etkili olduğu ifade ediliyor. Sizin bu konudaki
düşünceleriniz nelerdir?
Bu görünümü etkileyecek bir durum. Tasarrufun artması güveni de arttırıyor. Bir ülkenin tasarrufu yüksekse, yatırımlar uzun vadeli olursa piyasaya da istikrar
kazandırır.
İlk faizsiz BES şirketi olmanızın sağladığı avantajlardan bahseder misiniz?
Asya Emeklilik, Türkiye’nin “ilk ve tek faizsiz
emeklilik” şirketidir. Biz Türkiye’deki pastayı bölüşmek
için değil, büyütmek için sektöre girdik. Gerek Türkiye
gerekse Türkiye sınırları dışında her ne kadar devlet teşvik sağlasa da hassasiyetlerinden dolayı “ben emeklilik
paramı bu şekilde kazanmak istemiyorum” diyen bir
kesim var, bunu görüyorduk. Faiz getirisine duyarlı bu
kesim göz ardı edilmezdi. Asya Emeklilik işte buradaki
eksik parçayı tamamlamıştır. Biliyoruz ki, kazanç sağlamanın faizden başka yolları da var. Şirketimiz bu yönüyle Türkiye’nin ilk ve tek emeklilik şirketidir.
Asya Emeklilik olarak faiz konusunda hassasiyeti
olan müşterilerimiz için tüm ürünlerimizi bu yönde oluşturduk. Bank Asya’dan aldığımız güç ve sinerji ile temel
vaadimizi oluşturduk. Faizsiz bireysel emeklilikte uzmanlaşacağız ve sektöre derinlik kazandıracağız. Amacımız aynı zamanda bireysel emeklilik sistemini
Anadolu’ya da yaymak. Bunun için biz öncü olacağız.
Gelecek dönem hedeflerinizden bahseder misiniz?
Biz yeni bir şirket olarak 9 yıldır var olanları bir
anda yakalayamayız ama yeni satışlarda ilk 5 içinde yer
almak istiyoruz. Sayı olarak da 2014’ün haziran ayında
100.000 katılımcıya ulaşmayı hedefliyoruz. 5-6 yıl önce
kurulmuş ama bu rakama ulaşamamış
çok şirket olduğunu da biliyoruz.I
Eur
newsport
Sports International CEO’su Orhan Koral:
Sporda dünya çapında başarı elde
etmek için düzenli çalışmalıyız
B
ilkent Holding’e bağlı olarak ülkemizde
spor yapma bilincini geliştirmek için kolları sıvayan Sports International, bir yanda
spor yapmayı öğrenen bir ülke hayali
hedefinde ilerlerken, diğer yanda üniversite de gençlerin burslu okumaları için çalışıyor. Ülkemizin kaynaklarını tedavi, ilaç veya hastane masrafları
yerine koruyucu bir sağlık hizmeti olarak, spora ağırlık
verilmesi gerektiğini belirten Sports International
CEO’su Orhan Koral, Türkiye’nin bu alanda giderek
geliştiğine dikkat çekti.
Bir olimpiyat sürecini daha geride bıraktık. Sizce bir
başarı yakaladık mı?
Olimpiyatlar bize çok şey kazandırdı. Atletizmde
hem altın hem gümüş madalya olağanüstü bir sonuçtur.
Bütün dünya, Türkler’in çalıştığında neler yapabildiğini
gördüler. Bu bize katkı sağlayacaktır. Geçmişte de başarılarımız var ama hiç altın ve gümüş madalyayı aynı
yarışmada kazanmamıştık. Biraz da insanlara sporu sevdirmek gerekiyor. Bu tarz organizasyonların da bunu
sağladığını düşünüyorum.
Hükümet de bunu istiyor mu?
Kesinlikle istiyor. Her başarının sonrasında Devlet büyüklerinin sporcuları
tebrik etmesi de bunun bir göstergesidir. Yerel yönetimler de çok önemli
şeyler yapıyor.
Yerel yönetimlerde geçmişte olmayan koşu parkurları,
basit de olsa insanların spor yapabileceği alanlar yapılması insanları biraz teşvik etti. Sonuçta profesyonel aletler değil ama insanlara sporu sevdirme açısından
katkıları olduğunu düşünüyorum. En azından bir başlangıç olabilir. Sporu sevmeden yapmak mümkün değil.
Ben bir yandan da sporun sağlık yönünden çok katkısı
olduğunu düşünüyorum. Hükümet de obezite ile savaş
ilan etti. Aslında spor koruyucu sağlık hizmeti olarak
değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Tedavi, ilaç ve
hastane masrafları yerine koruyucu sağlık hizmeti olarak
sporun teşvik edilmesi gerekiyor.
Bu destek nasıl verilebilir?
Türkiye’de kimse parasal destek beklememeli, herkes kendi işini yapmalı. Bu konuda yatırım teşvikleri
olabilir. Maddi yardım yerine vergisel avantajlar sağlanabilir. KDV düşürülüp sağlık sektöründeki gibi %8 seviyesine çekilebilir.
Okullarda da çok fazla spora yer verilmediğini biliyoruz.
Bu çok doğru bir tespittir. Eğitimci değilim ama bir
eğitim gördüm. İlkokuldan üniversite sonuna kadar değişik spor derslerimiz oldu ama bunlar doğru bir spor
eğitimi değildi. Haftada 2 saat eğitim çok yetersiz.
Amaçlara baktığınızda sağlıklı birey yetiştirme düşüncesi vardır ama bunun için yeterince çabalamıyorlar.
Dünya çapında başarı elde edebilmek için sporun çocukluk yaşlarından ileriki yaşlara kadar düzenli yapılması gerekiyor. Örneğin teniste bizim Bilkentteki
tesisimizde 19 tane tenis sahasımız var.Burada çocuklar performans tenisi dediğimiz tenis eğitimi alıyorlar.
Her gün 16.00’dan 20.00’a kadar eğitim alıyorlar. Lise
2. sınıfa kadar Türkiye’deki turnuvalara katılıp başarı
elde edebiliyorlar. Ama sonra üniversite sınavı kaygısı
başladığında bu çocukları kaybediyoruz. Maalesef Türkiye’de tenisçi yetişmiyor. İspanya’da bunun ayrı okulları var. Temel dersleri gördükten sonra okulda tenis
eğitimi de görüyor. Bu başka spor dalları için de geçerlidir. Ülkemizde meslek liseleri var ama sporla ilgili olarak lise seviyesinde okul yok.
Bu noktada siz yatırımcıların da önemli katkıları bulunuyor.
Bizim amacımız spor yapan bir nesil oluşmasını sağlamak. Geçmişte bu tür kulüplerde birilerini üye yapalım
gerisi önemli değil mantığı varken biz özellikle bu konu
ile ilgili bir program hazırladık. Üyelerin haftada en az
iki kere gelmelerini istiyoruz çünkü sağlıklı yaşam için
en az haftada iki gün spor yapmak gerekiyor. Haftada
iki kere gelerek spor yapan üyelerimiz iki-üç ay düzenli
olarak devam ederse spor yapmak artık bir tutku haline
geliyor.
Bir değerlendirme yaparsak dünyaya göre Türkiye
ne durumda?
Teknolojik olarak çok iyi durumdayız. Çünkü Türkiye’de hala spor salonuna üye olmayı bir statü olarak
kabul ediyoruz ve en son teknolojiler salonda olsun istiyoruz. Şimdi bütün aletler televizyonlu çünkü üyeler
spor yaparken televizyon izlemek istiyorlar. Ama Amerika’da televizyon isteyen çok az. Biz mümkün olduğunca teknolojiyi yakından takip edip öncü olmaya
çalışıyoruz. Spor konusunda lider olmaya çalışıyoruz.
Arkadaşlarımızı yurtdışındaki eğitimlere gönderiyoruz
77
Eylül 2012
Eur
newsport
ki dünyadaki trendleri görebilelim ve Türkiye’ye getirebilelim. Sports International’ın Ankara’daki tesisi Türkiye’nin ilk spor tesisi ve biz bu konuda öncülüğümüzü
devam ettirmek istiyoruz. Şu anda Türkiye’deki tüm
spor tesislerinde bizimle çalışmış birileri bulunuyor. Bu
alanda okul görevini görüyoruz. Her yeni açılan tesis de
bizi mutlu ediyor çünkü Türkiye’de spor yapan insan sayısını arttırıyorlar. 1940’larda Amerikan filmlerini izlediğinizde insanların parklarda koştuğunu görürsünüz.
Biz onlardan uzun yıllar sonra o hale geldik. 50 yıl geriden geliyoruz ama spor imkânları olarak Amerika’daki
bütün tesislerle aynı durumdayız. Hatta hijyen konusunda biz onlardan çok daha iyiyiz.
Spor salonlarına üye sayısı açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse Amerika’da spor salonuna üye
insan sayısı 50 milyon, İngiltere’de 7 milyon 400 bin
kişi, İspanya’da 7 milyon 980 bin kişidir. Türkiye’de ise
420 bin kişi. Türkiye’de katılım oranı %0,58. 291 milyon Euro bizim yıllık sektör ciromuz var. Amerika’nın
ise 17 milyar Euro, İngiltere’de 4,189 milyar Euro, İs-
panya’da 3,8 milyar Euro.
Yabancı yatırımcıların sektöre ilgisi nasıl?
Yeni giren yatırımcılar İstanbul’da var. Gelişmiş ülkelerde insanlar spor yapma alışkanlığı kazanmış üye
olmak için salon aramaktaykenTürkiye’de beklentiler
çok daha fazla, hem spor alışkanlığı kazandırmanız, hem
de spor yapmayı sevdirmeniz lazım. Bunu yapamadıkları için problem yaşıyorlar.
Anadolu’daki faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Sports International’ın, İstanbul’da dört,Ankara,
İzmir ve Mersin’de birer tane olmak üzere toplam yedi
tesisi var. Bununla birlikte Türkiye’nin diğer illerinde
de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Agresif bir büyüme
hedefimiz yok. Emin adımlarla büyüyeceğiz. Zarar
etmek gibi bir lüksümüz yok. Çünkü aynı zamanda para
kazanarak öğrencilerin eğitimine katkıda bulunuyoruz.
Bir öğrenciyi eksik okutmak gibi bir lüksümüz olamaz.
Büyüme hedefleri çerçevesinde neler yapacaksınız?
Türkiye’de ilk defa Sinpaş ile birlikte Bosphorus sitelerinde sadece site sakinlerine hizmet eden spor salonu
işletiyoruz. Bu konudaki salon sayısını arttıracağız. Çok
sayıda konut projesi yapılıyor, hepsinde spor salonu var
ama çoğu atıl durumda bulunuyor. Amacımız atıl olmayan canlı ve daha çok insanımıza spor alışkanlığı kazandırabileceğimiz yeni tesisler oluşturabilmek..I
Eur
newsport
Türk Pirelli Lastikleri A.S. Ticaret Direktörü Aşkın Bedük:
Tüketici güvenlik açısından
ucuz ürüne yönelmemeli
E
konomik krizin en fazla etkilediği sektörlerin başında otomotiv sektörü geliyor.
Hal böyle olunca bu sektöre hizmet veren
alanların da krizden etkilenmesi kaçınılmaz oluyor. Kısmen bu tanımlamanın içerisine giren lastik sektörü, krizden etkilenmekle birlikte
kendisine yeni pazarlar bularak bu etkileri minimize etmeye çalışıyor. Kış lastiği ile ilgili yeni bir düzenlemenin beklentisi içerisinde olan sektör, yapılacak
düzenlemelerle soluk alacağa benziyor. Sektörün miönemli oyuncularından biri olan Türk Pirelli Lastikleri
AŞ Ticaret Direktörü Aşkın Bedük ile sektörün içerisinde bulunduğu durumu değerlendirdik.
Ekonomiyi soğutma çabaları birçok sektörün olumsuz etkilenmesine neden oldu. Bu durum sektörünüzü
nasıl etkiliyor?
Türkiye’deki otomotiv üreticilerinin ihracat rakamları yüksektir. Lastik sektöründe de durum aynıdr. Bizim
üretimimizin de % 60’ı ihracata dayalı. Avrupa’daki
ekonomik sıkıntı ve kronikleşmiş geriye gidiş üretim rakamını ve ihracatı etkiliyor. Bu da herkesi yeni pazarlar arayışlarına itiyor. Bu pazarları da
Ortadoğu ve eski Rus
ülkeleri olarak sayabiliriz. Fakat buralar kolaylıkla müşteri bulunabilecek, ticaret yapılabilecek ülkeler değil.
Çeşitli ülkelerde distribütör yapısını oluşturmanız gerekiyor. Türkiye’ye bakacak olursak ilk alti ayda otomotiv sektöründe bir gerileme yaşansa da 3. ve 4. çeyrekte
bir artış meydana gelerek geçen sene ile adetsel olarak
fazla bir fark olmayacağı ön görülmektedir.
Sektörden bazı isimler de durumun korkulduğu gibi
olmadığını ifade
Lastik yenileme ürünü olduğu için otomotiv
satışlarıyla paralel ilerlemiyor. Tuketicilerimiz yeni arac
alimi yapmasalarda mevcut araclarinin bakimi icin
lastiklerini degistirmek durumunda kaliyorlar. Bu nedenle ornegin,aracini geçtiğimiz yıl almış olanlar da bu
sene lastik değiştirmeye devam ediyorlar. 2012 yılına
bakarsak biz yine ciromuzu arttırarak 1,3 milyar TL’ye
çıkarmayı hedefliyoruz. Sektörde farklı gelişmeler var.
Kış lastiği ile ilgili olarak çok kuvvetli bir söylenti
yayılmış durumda. Hükümetin bu konuda bir cok calisma yaptigini biliyoruz. Biz de bu calismalari takip
ediyor ve gelişmeleri bekliyoruz. bazi tuketicilerimizin kar lastiği olarak adlandırdığı kis lastikleri
sadece kar yagdigi durumlarda degil hava sicakliklarinin arti 7 derecenin altına düştüğünde kullanılması
gerekiyor. Çünkü guvenlik acisindan hayati onem
tasiyan fren mesafelerinde sıkıntı yaşanmaya başlanıyor.
Kış lastiklerinin hamur bilesenleri 7 derecenin altında
yaz lastiğine göre daha iyi korunduğu ve yola daha iyi
tutunma sağladığı için fren mesafesini ıslak zeminde %
10, karda ise % 20’ye kadar düşürüyor. Bu nedenle de
guvenlik acisindan hayati onem tasiyor.
Yeni yasa çalışmaları ekim ayına yetişir mi?
Kis lastikleri ile ilgili yasal uygulamanin ne zaman
baslayacagini bilemiyoruz. Tahminim henuz uygulamanın ne şekilde yapılacağına tam olarak karar verilmedi.
Ornegin bolgelere gore mi yapilacak bilemiyoruz.
Kuzey Avrupa ve Almanya’da kış her yerde uzun bir
sure yasanmakta oldugu icin yasal zorunluluk her yeri
kapsiyor ama Türkiye’de Antalya, Mersin, Adana ve İzmir’de neredeyse kış yaşanmıyor.
Yeni yasa satışları ne kadar arttırır?
Turkiye de tuketicilerimiz her gecen gun kis lastikleri konusunda daha da bilincleniyor. Kis lastiklerindeki
yasal uygulama ile birlikte bilincin daha da artacagina
inaniyoruz. Fakat bunun satilari ne kadar artiracagini
bilemiyoruz. Sektorde bunu tahmin edebilmek cok
zor Çünkü dediğim gibi Bu durum kanunun ne şekilde uygulanacağı ile alakalı bir durumdur.
Bu seneye yetişmesi zor
Bu uygulama bir kararname ya da trafik
emniyet müdürlüğünün uygulayacağı kurallar şeklinde de olabilir. Onemli bir
konu da kis lastiklerinin ekstra bir
maliyet olarak gorulmemesi gerektigidir.
Kis lastikleri kullanilirken yaz lastikleri
de o sürede güvenli bir yerde depolanacagi icin kullanim omru uzayacaktir.
Biz
Pirelli
olarak
müşterilerimize bayilerimiz araciligi ile
kış lastiği aldıklarında yaz lastiklerini
depolama imkani sunuyor ve hava
sicakliklari artis gosterdiginde bu sefer
de yaz lastiklerini takarak kis lastiklerinin depolanmasini sagliyoruz. Şu
anda Türkiye’de tuketicilerimize bu
konuda yurtdışında bile verilmeyen
hizmetler sunmaktayiz. Bu durum biraz
rekabetle de alakalı. Çok fazla hizmet
veren firma olduğunda bu yapılıyor ve
bu durum tüketici için çok avantajlı.
Belçika’da arabanın ışığı söndüğünde
lamba taktırmak için iki saat yer
aradığımı hatırlıyorum ama Türkiye’de
böyle bir sorun yok.
Geri dönüşümle ilgili hususlar ülkemizde yerleşmeye başladı. Bu konudan bahseder misiniz?
Lastik sektorunde bes ana ureticinin kurmus oldugu
LASDER aracılığıyla lastikte onemli geri dönüşüm çalışmalari gerceklestirilmektedir. Geri dönüşüm calismlarinin yani sira bizim için üretimde bir takım
tasarruflara gitmek de önemli. Ürettiğimiz ürünün çevreye olan zararının ve enerji kullanımının mimimize
edilmesi gerekiyor. Buna yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Az enerji tüketerek daha çevreci
bir ürün üretebilir miyiz ona ba-
Eur
newsport
kıyoruz. Dönme direnci daha düşük ürünler üretmeye
çalışıyoruz çünkü dönme direnci daha düşük ürün
demek daha az yakıt tüketen bir ürün demektir. Hem
ürünü üretirken fabrikanın üretimi ile ilgili tasarruflara
gidebilirsiniz hem de üründe çevreye zararı engelleyebilirsiniz.
Kullanılan hammadde değişimi mümkün mü?
Kullanılan maddeler zaten sürekli olarak değişiyor,
lastikler hafifliyor. Bu yönde yapılan çalışmalar var. Ayrıca çevreci ürünler üretiliyor. Üretimde artık kullanılmayan hammaddeler var ornegin urunlerimizin hic
birinde cevreye zararli olan aromatik yaglar bulunmuyor. Pirelli olarak bu alanda yaptığımız calismalarin en
guzel orneklerinden biri en yeni cevre dostu urunumuz
Cinturato P7 Blue dur. Bu ürünumuz AA ile etiketlenen
bir üründür. Bu su anlama geliyor bu lastigimiz B sınıfı
bir ürüne göre 2,6 metre daha kısa fren mesafesine sahiptir. C sınıfı bir ürüne göre de % 5,1 daha fazla yakıt
tasarrufu sağlamaktadır. Bu ürün şu anda piyasayaçıkmış olan ilk AA etiketli üründür.
Ucuz ürünlerin tercihi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Lastiklerin aracin yerle temas eden tek noktalari oldugunu dusunursek guvenlik acisindan cok onemli bir
yere sahiptirler. Bu nedenle tuketicilerimiz Guvenlikleri
açısından ucuz ürüne yönelmemeliler.
Var olan yapıya baktıklarında ucuza yöneldiklerini
görüyoruz.
Yönelenler vardır ve var olmaya da devam edecektir,
ta ki tuketicilerimizin bilinci artana kadar. Pirelli Turkiyenin ilk lastik firmasi olarak 1960 yılında kurulmus ve
1962 yılında ilk yerli uretim lastigini yollarla bulusturmustur. Bu koklu gecmisi ile tuketicilerin guvendigi bir
markadir. Lastikler ozellikle virajdaki yol tutusu ve frenleme gibi durumlarda kalite ve farkini ortaya koyarlar.
Tuketicilerimize de guvenlikleri acisindan kalitesiZ ve
82
Eylül 2012
ucuz lastikleri tercih etmemelerini tavsiye ediyoruz. Pirelli olarak üst sınıf ve yuksek performansli arac lastiklerinde oldukca iddiali oldugumuzu soyleyebilirim. Turkiye
araç parkında da Premium araç satışları normal araclarin
satış hızının ilerisinde gidiyor. 4x4’ler de aynı şekilde.
Bunlar bizim çok iddialı olduğumuz alanlardır. Bugün
ultra yuksek performans araçlar dediğiniz zaman Pirelli’nin bu konuda bütün dünyada çok iyi olduğu bilinir.
Ferrari, Porshe, Lamborgini gibi üst sınıf otomobiller original ekipman olarak Pirelli lastiklerini tercih etmektedir. Teknolojimizi dünyanın en onemli motorsporlari
organizasyonu olan Fromula 1’de de kanıtlıyoruz. Bildiginiz gibi Formula 1 in tek resmi lastik tedarikcisi olarak,
F1 lastiklerinin tumunu İzmitteki sampiyonlarin fabrikasinda uretiyoruz. Bu nedenle bilincli tuketicilerimiz tarafindan yuksek teknolojili urunlerimiz ile tercih edilen
markalarin basinda geliyoruz.
Sektör insan kaynağı maliyeti ile ilgili olarak sıkıntı
yaşıyor mu?
Bizim Türkiye olarak insan kaynağı maliyetimiz geçtiğimiz yıllara oranla artis gosterdi. Batı Avrupa’ya yaklaşıyoruz. Doğu Avrupa, Uzakdoğu ve Rusya’da insan
kaynağı bakımından bize göre daha ucuz olan yerler de
var. Şirketler de yatırımlarını yaparken bir çok kritere bakıyorlar ama sadece insan maliyeti kriter değil. Orada ilk
yatırımı yapmanın maliyeti, noktanın lojistik konumu gibi
maliyet unsurlarının hepsine bakılıyor. Pirelli’nin son fabrikası Meksika’da açıldı. İnsan maliyeti olarak da iyi bir
maliyet yakaladıklarını düşünüyorum. Burada fabrika
açılmasının oradaki pazarı daha iyi beslemek gibi daha
farklı nedenleri de var. Ama Pirelli’nin 22 ülkedeki 13
fabrikadan bir tanesi de Türkiye’de bulunuyor ve İzmit
fabrikamiz 8milyon adetlik uretimi ile Pirelli Grubunun
en buyuk fabrikasi olmasi ve en kapsamli uretimi gerceklestirmesi ile oldukca onemli bir yere sahip.I
Eur
newsport
Açık denizde balık üretimine verilen desteğin çekilmesiyle birlikte sektörün zorlu bir sürece
gireceğinin altını çizen Kılıç Deniz Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Kılıç:
Su ürünlerine
verilen devlet desteğinin
sürmesini istiyoruz
lkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen bu durumdan yeterince faydalanamıyoruz. Bunun örneklerinden biri
de balık üretimi çiftliklerinde yaşanıyor.
Bodrum’da balık üretim çiftliği kurup
dünya pazarına açılmayı başaran Kılıç Deniz Yönetim
Kurulu Başkanı Orhan Kılıç ile görüşmemiz sonrasında
ortaya çıkan tablo bu alanda yaşanan gerçekliği gözler
önüne seriyor. Açık denizde balık üretiminin çok zor olmasına rağmen devletin destek sözüyle gerekli yatırımları yapan sektör, mayıs ayında Bakanlar Kurulu
tarafında alınan kararla su ürünlerinin önemli ölçüde
hasar aldığına dikkat çekerek sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle Kılıç Deniz’in kuruluşundan biraz bahseder misiniz?
Balık sektörüne girmeden önce inşaat ve mandalinacılık ile ilgileniyorduk. Hatta Bodrum mandalinasının
Fransa’ya ilk ihracatını biz gerçekleştirdik. Mandalina
ihracatıyla ilgili çok fazla talep gördük fakat o dönemde
hükümetin de desteğiyle turizm sektöründe iyi bir gelişim yakalanmıştı ve biz de bu gelişimin bir parçası
olmak istedik. Buna bağlı olarak da Bodrum’da iki bin
civarında konut inşa ettik. Fakat bu süreç de fazla uzun
sürmedi. Bölgedeki herkesin inşaat sektörüne girdiğini
fark edince bu sektörden de ayrılma kararı aldık. O dönemde yatırım yapmak için araştırmalar yaparken, dünyada balık tüketiminin arttığını ve arzın yeterli
olmadığını gördük. Japonya, Norveç ve Şili gibi balık
üretiminin iyi olduğu ülkeleri ziyaret ederek oralarda bu
işin nasıl yapıldığını inceledik. Sonuçta kendimize özgü
balık üretim modellerimizle ilk tesisimizi kurduk.
Bugün Avrupa’da ve Türkiye’de ilk defa yavru balık
üretimi yapan firmayız. Türkiye’de bu sektörün gelişiminde de önemli katkılarımızın olduğunu düşünüyoruz.
Balık çiftliklerinin kapatılması size nasıl yansıdı?
Balık çiftliklerinin kapatılması konusundaki politi-
Ü
84
Eylül 2012
kalar doğruydu. Fakat henüz kıyıda bu işi güçlükle yaparken açık denizde yapmamız çok daha zordu. Sektördeki herkes bu konuda tepki gösterdi. Kıyıda bile
havuzlarımız parçalanıyorken açık denizdeki 7–8 metrelik dalgaların arasında bu faaliyeti sürdürebilmek gerçekten çok güçtü. Bunun yanı sıra kıyıdaki üretim
maliyetiyle açık denizdeki üretim maliyeti aynı değildi.
O tarihte 136 tane firma vardı ve açık denize alınınca bu
firmaların yaklaşık %80’i faaliyeti bıraktı. Devletin de
destek sözüyle koyları bırakıp turizmin gelişimine yardımcı olmak adına üretimimize açık denizde devam
ettik. Bu konuda teknolojiler geliştirdik, çok ciddi yatırımlar yaptık. O zamanlar yaklaşık 5000 tona yakın
balık üretimi yapıyorken bugün sektör olarak açık denizde 100 bin ton balık üretiyoruz. Aldığımız destekle
sektörün öncüsü olduk, sektörün önünü açtık ve yeni
teknolojiler geliştirdik. Hem kendi çabalarımızla hem de
devletimizin desteğiyle bugünlere gelebildik.
Devlet bu konuda halen eskisi kadar destekliyor mu?
7 Mayıs’ta Bakanlar Kurulu tarafından çıkan bir kararla birlikte verilen destek %75–80 oranında azaltıldı.
Yetkililerle görüşerek sektörün açık denizde desteklemeleri gerektiğini, bunu en başından beri vurguladığımızı tekrar hatırlattık. Açık denizde üretim yapan 30
tane firma var. Hepsi çok zor şartlar altında bu işleri sürdürüyorlar. Size şunu söyleyebilirim ki bu karardan
sonra Türkiye’de su ürünleri büyük bir darbe alarak gerileme sürecine girmiştir. Önümüzdeki yıllarda Türkiye
balık ihracatı değil, balık ithalatı yapan bir ülke olacaktır. Eğer su ürünlerinin daha ileriye götürülmesi isteniyorsa Sayın Başbakan’ın bu konuya el atması lazım.
Yabancı ortaklıklar firmanın gelişimi açısından gerekli olabiliyor. Bu işe ilk başladığınızda bir ortağınız
var mıydı?
Bu işe başlarken hiç ortağımız olmadı. Kılıç Deniz
tamamen aile şirketi olarak kuruldu. Fakat uluslararası
alandaki büyüme hedeflerimiz doğrultusunda yabancı
bir ortağın bize faydalı olacağını düşündük ve gerçekten de faydalı oldu.
2023 ihracat hedeflerinin konuşulduğu şu dönemde
sizin gibi firmalar önem arz ediyor. Hangi ülkelere balık
ihraç ediyorsunuz?
Öncelikle Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere dünyanın 40’a yakın ülkesine balık ihraç ediyoruz. Türkiye’den Avrupa’ya hayvansal mamul olarak bir tek su
ürünleri ihracatı yapılıyor. Bu yüzden gıda rejiminde kurallara çok özen gösteriyoruz. Paketleme ve üretim tesislerimizdeki tüm işlemler Avrupa Birliği standartlarına göre
yapılıyor. Hijyen ve kurallara uygunluk bakımından hem
bakanlığımız hem de Avrupa Birliği Veteriner Komisyonu
tarafından her yıl sıkı bir şekilde denetleniyoruz. Az önce
de söylediğim gibi eğer bu ülke desteklemeye devam
ederse balık ihraç ettiğimiz ülke sayısı da artacaktır.
Yurtdışında hangi ülkelerde aktifsiniz? Yeni pazarlara açılmayı düşünür müsünüz?
İtalya ve Tunus ‘ta temsilciliğimiz var. Bunun yanı
sıra Panama’da faaliyet için girişimlerimizi başlattık. Ülkemizde politika değişiklikleri yapılmadığı takdirde üretimimizin ağırlığını değişik ülkelere doğru
kaydırabiliriz. Örnek vermek gerekirse Amerika tarafında bu işleri yapabiliriz. Belki buradaki üretimimizi
azaltarak yurtdışı ağırlıklı çalışabiliriz. Pazara uzaklığımızdan dolayı bu koşullar altında üretim yapmamızın
kolay olmayacağını düşünüyorum.
Uluslararası arenada en büyük rakibimiz Yunanistan’dı. Son dönemde orada yaşanan
ekonomik
kriz kozları elimize geçirmemizi sağladı mı?
Türkiye dışındaki diğer tüm ülkeler bu işi kıyıda yaparken biz açık denize gidiyoruz. Kıyıda 1 ise açık denizde 3 kat daha fazla mesafe gidiyoruz. Yasa ile açık
denizde balık üretimi sadece Türkiye’de yapılıyor. Biz
bunu başardık ama halen desteklere ihtiyacımız var.
Sektördeki rekabet ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rekabete açık bir işle uğraşıyoruz. Ben de her zaman
rekabetten yana olmuşumdur. Zaten her şeyden önce rekabet gelişim açısından çok doğru bir yol. Rekabete açık
olmayan sektörlerde gelişim her zaman yavaştır. Fakat
rekabeti taraf olmadan, ayrım yapmadan yapmak gerekir.
Balıkçılık dışında uğraştığınız diğer alanlardan biraz
bahseder misiniz?
Balıkçılık dışında çok büyük olmasa da tarım alanında yatırımlarımız mevcut. 800–900 civarında büyükbaş hayvanımız var. Fakat hayvancılığın karlı bir iş
olduğunu düşünmüyorum. Çünkü dünyanın en pahalı
yemini kullanıyoruz. Bu açıdan çözülmesi gereken bir
takım temel sorunlar var. Devletimiz hayvancılık alanında çok güzel çalışmalar yapıyor ama ben şahsen
bunun da revize edilmesi gerektiğini, Türkiye’deki yemlerin çok pahalı olduğunu düşünüyorum. Hayvancılık
dışında çok aktif olmamakla birlikte inşaat sektöründe
de faaliyetlerimiz mevcut.
Bir dönem tavukçuluk alanında da yatırımlarınız olmuştu. Bu yatırımlar halen devam ediyor mu?
Tavukçuluk sektörüne girdik ancak o işin bize uygun
olmadığını düşünüp o işten ayrılma kararı aldık. Herkesin en iyi bildiği işi yapması
gerektiğine inanıyorum.I
Eur
newsport
Bugüne kadar böyle çalışan bir iktidarın Türkiye’ye gelmediğini ifade eden
Aslanlı Group Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aslan:
Her şeye rağmen hükümetin eksik
çalıştığını düşünüyorum
İş dünyasında çalışkanlığı ile tanınan Mehmet Ali Aslan, siyaset
dünyasında
Türkiye
Değişim
Hareketinde yaptığı çalışmalarla da isminden bahsettirdi. Şimdilerde siyasete
uzak olduğu gözlenen Mehmet Ali Aslan,
kurmuş olduğu PAGDER (Plastik Sanayicileri
Derneği) &Aslanlı Organize Sanayi Bölgesi
yatırımlarına devam ediyor. Yapılan yeni yatırım ve
ülke gerçekleri ile ilgili düşüncelerini aldığımız Mehmet
Ali Aslan, önemli tespitlerde bulundu.
Aslanlı Group olarak gerek Türkiye’de gerekse Çek
Cumhuriyetinde önemli yatırımlarda bulundunuz. Yaptığınız yatırımlar ile ilgili bilgi aktarır mısınız?
Uzun yıllar tekstil işiyle uğraştık. Tekstil sektörünün
ilk aşamasından son aşamasına kadar her safhasında üretim yaptık. 1973-1974 tarihlerinde Unkapanı’n da İMÇ
çarşısında başladık, sonrasında iplik satışına yöneldik.
Bu açıdan ben tekstil sektörünü çok iyi bilirim. Şu anda
tekstil sektörü grubumuzun içinde çok geri planda kaldı,
fakat halen çalışmalarımız var. Tabi tekstil sektörü ülkemizde çok kötü bir süreçten geçti. 17 yıl önce Türkiye
stok iplik ithalatçısı olmaya başlamıştı. Biz de yurt dışından stok iplik getiriyorduk. Bu süreçte Çek Cumhuriyeti’ne gittim. Orada bir fabrika karşımıza çıktı, satın
aldık. Uzun bir dönem o fabrikayı çalıştırmayı başardık.
Fabrika alımında karda ettik. Fakat daha sonrasında
Doğu Bloğu ülkelerinin malları Türkiye’ye girmeye
başlayınca biz de o işi bırakmak zorunda kaldık. Çünkü
artık rekabet edemiyorduk. Bu yüzden de fabrikamızı
86
Eylül 2012
kapattık. Fabrikayı kapattıktan sonra makineleri satarak çalışanların tazminatlarını ödedik. Kapanan fabrikayı da depo
olarak kullanmaya başladık.
Çek Cumhuriyeti’nde bugün inşaat sektöründe çalışmalarınız var. Sizi inşaat sektörüne yönlendiren gelişmeleri aktarır mısınız?
Biz fabrikayı kapattıktan bir süre sonra etrafında
villalar oluşmaya başladı. Bir gün Belediye Başkanı
bana “fabrikanızın bulunduğu yeri imara açalım, proje
geliştirin” dedi. Biz daha öncesinde de bazı inşaat işleri
yapmıştık, başkanın bu önerisi önemsedik ve orada bir
anda inşaat firması haline geldik. Bizim fabrika arazimizle birlikte başka bölgelerde de araziler satın alarak
yaptığımız inşaat işlerini geliştirdik.
Türkiye’de de ilk özel organize sanayi bölgesi yatırımı gerçekleştirdiniz. Buradaki yatırım süreciyle ilgili
bilgi verir misiniz?
Çek Cumhuriyeti’nde yatırım yaptığımız süreçte
bugün organize sanayi bölgemizdeki arazileri satın almaya başladık. Daha sonrasında Türkiye’de 4565 sayılı
bir yasa çıktı ve bu yasayla birlikte özel sektöre organize sanayi bölgesi kurma yetkisi verildi. O dönemde
eski Sanayi Bakanı Yalın Erez Bey’le bir görüşmemiz
oldu. “Böyle bir yasa çıkacak, elinizdeki arazileri özel
organize sanayi arazileri yapabilirsiniz” dedi. Böyle bir
proje bize de uygun geldi ve bu arazinin üstünde 7 yıllık bir uğraş sarf ederek organize sanayi olmasını sağladık. Organize sanayi bölgesi ilan edilmesi kolay bir
süreç değildi. Fakat sonunda Türkiye’de kurulmuş ilk
özel organize sanayiyi oluşturduk. Burada hiçbir devlet
desteği yoktur. PAGDER & Aslanlı Organize Sanayi
Bölgesi adı altında bir beraberlik yaptık. Araziler bizim,
PAGDER üyelerine buradaki arazileri pazarlıyoruz.
Daha sonrasında bu organize sanayi bölgesinin alt ve üst
yapılarını bitirerek üyelere teslim edeceğiz. Kısa bir süre
içersinde de tüm arazilerin biteceğini tahmin ediyoruz.
Fiyat açısından da çok uygun bir yer oldu. Brüt bir arazi
açısından baktığımızda metrekaresi 15-20 dolar civarı
gerçekleşiyor. Talebin artmasıyla birlikte fiyatlarında
yükseleceğini tahmin ediyoruz.
Bazı organize sanayi bölgelerinde metrekare fiyatları 600 dolarları bulmuş durumda. Fiyatlarınız düşük
değil mi?
Bizim kurduğumuz organize sanayi bölgesi yeni bir
yer olduğu için fiyatların düşük olması doğaldır. Fakat
son satışlara doğru ben belirttiğiniz rakamları da geçeceğimize inanıyorum. Çünkü kurduğumuz organize sanayi bölgesinin çok önemli özellikleri var. İki tane
gümrük kapısına çok yakın bir yerde bulunuyoruz. Tekirdağ limanına yakınız. Konum olarak çok özel bir
yerde ve yolları yapılmış. Sanayicilerimiz tapularını
hemen veriyoruz.
Kurduğunuz organize sanayi sizin için ne anlam
ifade ediyor.
Hayatım boyunca hep bir gaye içinde oldum. Buradaki araziyi defalarca satın almak isteyen insanlar geldi.
Fakat ben ülkeme son görevimi yapmak için burayı satmadım. Burada PAGDER & Aslanlı Organize Sanayiyi
kurup, bacaların tütmesini istiyorum. Bu işin güzel tarafı budur. Ben bu yatırımdan çok büyük zarar ettim. O
dönemde arazi yatırımımı o bölgede değil de İstanbul
içinde yapsaydım, şimdi daha büyük sermaye sahibi
olurdum. Buradan da mutlaka bir kar elde edeceğiz,
fakat benim için ideallerim doğrultusunda bir sanayi bölgesi oluşturup, orada istihdam yaratma isteği ve
karşılığında aldığım haz kazancımdan daha önemlidir.
Çok büyük sorunlar olmadığı sürece PAGDER & Aslanlı Organize Sanayini yıllarca ayakta duracaktır ve bu
organize sanayiyi bizim yaptığımız ifade edilecektir.
Ben durumun böyle olması için gerekli çabayı sarf ediyorum.
Bölgenin orman arazisinde olması nedeniyle çevreye
zarar vereceği görüşü hakim. Bu konuda neler söylemek
istersiniz?
Bize PAGDER dışında da çok çeşitli sektörlerden
başvurular oldu. Atıklarını çok fazla yayan sektörler
geldi. Biz bunları kabul etmedik. Burada plastik sektörü
çevreye en az zarar veren sektör olduğu için onları tercih ettik. Bu konuda bölge Belediye Başkanı da titizlikle
hareket ediyor.
Türkiye’de yatırım yapma koşullarıyla ilgili neler
söyleyebilirsiniz?
Benim açımdan zorlaşan bir durum yoktur. Türkiye’de yatırımlar giderek kolaylaşmaya başladı. Yalnız
var olan hükümetin stratejisi istihdama yönelik değildir.
Başbakanımız ve Bakanlarımızın çok iyi çalıştıklarını
söyleyebilirim. Bugüne kadar böyle çalışan bir iktidar
Türkiye’ye gelmedi. Fakat her şeye rağmen eksik çalıştıklarını düşünüyorum. Türkiye petrolü, doğal gazı
veya zengin maden yatakları olan bir ülke değildir. Bu
nedenle bizim üretmemiz gerekiyor. Bunu kimse inkâr
edemez. Bu açıdan baktığımızda üretim konusunda Türkiye çok zayıftır. Bugün ihracat verileri açıklanıyor, oysaki ihracat verilerini GSMH ve nüfus artışıyla
karşılaştırdığınız zaman çok yüksek rakamlarda olma-
87
Eylül 2012
dığımızı
göreceksiniz. Fakat
insanların karşılarına çıkıyorlar ve diyorlar ki eskiden şu rakamlarda
iken bugün bu rakamlara ulaşabildik. Güzel çalışmalar olmuştur, buna katılıyorum. Fakat bunlar yeterli değil. Biz bu süreci ciddi bir şekilde üreterek
atlatmalıyız. Zaten ihracatımızın da büyük bir kısmını
ithalat götürüyor.
Çek Cumhuriyeti’nde ağırlıklı olarak gayrimenkul
alanında yatırımlarınız mevcut. Türkiye’de de bu alanda
yatırım yapmayı düşünür müsünüz?
Türkiye TOKİ aracılığıyla konut sektörünü devlet
eline almış. TOKİ, başta kentsel dönüşüm projeleri
olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde ciddi anlamda
konut üretecekler. Bu kadar konutun satılabilmesinin
çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle TOKİ ile iş
yapan müteahhitlerin bir süre sonra zor duruma
düşeceğini sanıyorum. Aslanlı Grup olarak da bu nedenlerden ötürü Türkiye’de inşaat sektörüne girmeyi
düşünmüyoruz.
Çek Cumhuriyetinde durum nedir?
Avrupa’daki siyasi ve ekonomik düşünürler ve Avrupalı iş adamları Çek Cumhuriyeti’ni sembol bir bölgeye dönüştürmeye çalışıyorlar. Bugüne kadar Çek
Cumhuriyetinde bir tek kurşun atıldığını göremezsiniz,
savaş esnasında bile. Gelin, fakat şehre dokunmayın demişler. Çekler ile Slovaklar ülkeyi böldüler bir tek
kurşun dahi atılmadı. Bu tarz bir anlayışla yaşamlarını
sürdüren bir halk var ve bu halka da layık olan dünya finans merkezi Çek Cumhuriyetine doğru geliyor.
Mustafa Sarıgül ile bir siyasi hamle yaptınız. Konu
ile ilgili özet bir değerlendirme yapar mısınız?
Sayın Sarıgül ile bir dostluğumuz oluşmuştur, birbirimize beraber çalışma sözü vermiştik. Üç buçuk yıl birlikte çalıştık. Türkiye Değişim Hareketini başlattık.
Orada çok değerli arkadaşlarımızla çalıştık. O dönemde
partiyi üst noktaya taşıyan Mustafa Sarıgül’ün Türkiye’de vurduğu damgaydı. Mustafa Bey’in başkanlığında
çok güzel gelişmeler yaşandı. Son anketlerimizde
%20’lik oy oranlarını aşmıştık. Fakat CHP’de Deniz
Baykal’ın istifasıyla başlayan süreçte Kılıçdaroğlu rüzgârı esmeye başladı. Biz de bu rüzgâr karşısında CHP’de
bölücü olmayalım, bölücü olarak anılmayalım, böyle bir
88
Eylül 2012
parti geldi sosyal
demokratlar geriye gitti
imajı yaratılmasın düşüncesiyle, en son aldığımız kararla şimdilik
Türkiye Değişim Hareketinin öz noktasını durdurduk. Fakat arka tarafta çalışmalarımıza devam ediyoruz. Orada aldığımız kararda, şimdilik ön
çalışmalarımızı durduracağız ve yaşanan süreci izleyeceğiz. Mustafa Beyin de şu anda yaptığı çalışmalar
budur.
Mustafa Bey de kişilik olarak çok çalışkan biri olarak tanınıyor.
Mustafa Bey belirttiğiniz gibi çok çalışkan bir
kişiliğe sahiptir. Ben kendisiyle üç buçuk yıl birlikte çalıştım. Kendim iş yaşamımda çok çalışkanım diye biliyordum, onunla çalıştıktan sonra hakikaten çalışmak
buymuş diyebildim. Mustafa Sarıgül’le ilgili şunu söylemek isterim. Sarıgül siyasette bir markadır. Türkiye’nin Sarıgül’ü çok iyi kullanması gerekiyor. Benim
açımdan Mustafa Sarıgül Türkiye’ye başbakan olarak
gelebilecek bir kişidir. Bugün birçok siyasetçi kendisini
eleştiriyor, artıları ve eksilerini söylüyor. Bence herkesin artıları ve eksileri vardır.
CHP’de Sarıgül ile ilgili yolsuzluk belgeleri açıklamıştı, bu gelişim sürecinize etki etti mi?
Bunların hepsinin yalan olduğunu net söyleyebilirim. Türkiye’de insanların dosyaları bitmez. Şu anda
bile CHP’de insanlar birbirlerini çekemiyorlar. Kılıçdaroğlu ve ekibi Mustafa Sarıgül gibi bir değeri CHP’ye
getirirlerse büyük bir başarı elde ederler. Bunu halk görüyor, siyasetçiler görüyor fakat partideki sosyal demokratlar görmüyorsa bu büyük bir sorundur.
Mustafa Sarıgül CHP’ye gelirse bir süre sonra
başkanlığa aday olacağını herkes biliyor. Bu nedenle çekiniyorlar, diyebilir miyiz?
Neden başkan olmasın. Eğer Sarıgül bu işi başarıyorsa neden CHP’nin başına geçmesin. Eğer bu ülkede
sosyal demokratların ve diğer vatandaşlarımızın oyunu
alarak CHP’yi iktidara taşıma imkânı varsa neden Mustafa Sarıgül gelmesin. Bu Mustafa Sarıgül olur veya bir
başkası olur, ne fark eder. Sarıgül bugün Özal modelini
uluslararası piyasalarda uygulayabilecek olan en iyi liderdir.
Eğer Sayın Sarıgül CHP’de yer alırda sizi çağırırsa
tekrar yanında yer alır mısınız?
Ben arkadaşlarıma da aktardım, artık siyasi yaşamda
yer almak istemiyorum. Şu anda organize sanayi projemle ilgilenmek istiyorum. Artık çekilmek istiyorum.
Fakat Sarıgül’ün gittiği her yerin destekçisi olmaya
devam edeceğim.I
Eur
newsport
Makine Tanıtım Grubunun harcamalarıyla ilgili iddiaları değerlendiren Adnan Dalgakıran:
Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve
bilgisi dışında herhangi bir
faaliyette bulunmadık
T
ürk makinelerinin dünyada ve iç pazarda
tanıtımını yapmak ve sektörün sorunlarını
çözmek amacıyla kurulan Makine Tanıtım
Grubu, bir dönem ‘Tıkır Tıkır’ ilanlarıyla
kamuoyundaki yerini alsa da bugün farklı
iddialarla karşı karşıya. Tanıtım gurubunun harcamalarında usulsüzlük yapıldığı iddialarına dergimiz aracılığıyla cevap veren Makine Tanıtım Grubu Başkanı
Adnan Dalgakıran, Ekonomi Bakanlığı’nın onayı ve bilgisi dışında herhangi bir faaliyette bulunmadıklarını vurgulayarak, sorularımızı yanıtladı.
Makine Tanıtım Grubu’nun faaliyetleri sonucu belirlenen hedeflerine ulaşabildi mi?
Makine Tanıtım Grubu’nu kurarak şimdiye kadar
yetersiz kalınmış tanıtım faaliyetlerinin tek bir çatı altında ciddi ve planlı şekilde yapılmasını amaçladık ve
kuruluş yılı olan 2007’den bu yana MTG gerçekleştirdiği başarılı çalışmalarla sektörün önünü açmış “Tıkır
tıkır “ sloganı ile yola çıktığı yurtiçi ve yurtdışı tanıtım
faaliyetlerinde farkındalık yaratmıştır. MTG gerek yurtdışında gerçekleştirdiği başarılı lobi çalışmaları ile gerekse yurt içinde Makine Sanayii Sektör Platformu üyesi
sektörel derneklere vermiş olduğu destek ve yaratmış olduğu TURQUM Ürün uygunluk belgesi ile firmaları90
Eylül 2012
mıza ve Derneklerimize şimdiye kadar verilmemiş olan
desteği sağlamıştır. Şunu özellikle belirtmek isterim sektörel dernekleri çok önemsiyoruz. Bu sebeple Makine
Sanayi Sektör Platformu adı altında 29 derneğimizi biraraya getirdik. Yapılan tüm etkinlik ve faaliyetlerde birlikte hareket etmekteyiz. Ayrıca derneklere yaşadıkları
maddi sıkıntılar sebebi ile hayata geçiremedikleri proje
ve etkinlikler için oluşturulmuş olan kriterler çerçevesinde maddi destek sağlanmaktadır. Yalnızca 2011 yılında 284 bin TL derneklerimize maddi destek
sağlanmıştır. Böylece alt sektörlerin daha iyi tanıtılmasına ve örgütlenebilmesine katkı sağlıyoruz. Bugüne
kadar atmış olduğumuz her adımda olduğu gibi biz
MTG ile sözde değil gerçekleştirdiğimiz tüm icraatlarımızda “Birlik” olmayı, üye firmalarımızın tümü ile birlikte hareket etmeyi hedefledik. Geçmişe baktığımızda
bugün ciddi anlamda ilerleme kaydettiğimizi görüyoruz
ancak gelinen noktayı hiçbir zaman yeterli bulmuyor,
daha iyisi için çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Makine Tanıtım Grubu’nun kapatılması ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Şu an için Yönetim Kurulumuz tarafından MTG’nin
kapatılması ile ilgili alınmış bir karar bulunmamaktadır.
Ancak, bu yapı için gerekli olan finans kaynağının oluş-
turulmasında yük sınırlı sayıdaki makine sanayicisine
de yüklenmemelidir.
Bilinçli ve planlı olarak “Türk Makinesi” ibaresini
yurtdışında yaygınlaştırma çalışmalarının geçmişi çok
eski değildir. Biz bunu MTG ile başarmaya başladık ve
tanıtım faaliyetlerimizin meyvesini henüz almaya başladık. Belirli bir plan dahilinde belli bir çatı altında gerçekleşmeyen tanıtım faaliyetlerinin çok yararlı
olmayacağını düşünüyorum.
Makine Tanıtım Grubu’nun kötü yönetildiği için kapatıldığı yönündeki eleştiriler yayınımızda yer aldı.
Eleştirilerle ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Sözünü ettiğiniz röportajda bazı kişisel yorum ve eleştirilere, bunları hariç tutarsak da “Bakanlık tarafından harcamaların uygunsuzluğu tespit edilmiş ve ve kapatılmasına
karar verilmiş” türünde gerçek dışı beyanlara ve ithamlara
yer verilmiştir. Röportajın doğru kaynaklardan edinilen
somut bilgilere dayanarak verilmesi daha yerinde olurdu.
MTG’nin usülsüzlük sebebi ile kapatıldığı ya da kapatılacağı gibi ithamlarda bulunulması ile ilgili olarak hukuki
zeminde haklarımızı arayacağız. Yönetim olarak eleştirilmek gibi bir kaygımız yoktur, ancak gündemi asılsız ithamlarla meşgul ederek, sektöre zarar verilmesine
müsaade etmemeliyiz. Kişiler bana göre yaptığı işlerle konuşulmalıdır. Bugüne kadar kim ne yapmış, hedeflerini ne
kadar gerçekleştirmiş, bunlara bakılmalıdır. Makine Tanıtım Grubu tarafından yapılan tüm faaliyetler ortadadır. Yönetime geldiğimizden bu yana şimdiye kadar
düşünülmemiş, ya da düşünülse de cesaret edilmemiş pro-
jeleri başarı ile hayata geçirdik. Hedefler koyduk ve hedeflerimize yaklaştıkça yenilerini belirledik. En önemlisi
“Birlik” adına yakışır şekilde tüm alt sektörleri kucaklayarak hareket ederek Türk Makinesi’nin başarısı ve geleceğine hizmet ettik, etmeye de devam ediyoruz.
MTG sektöre fayda amaçlı kurulduğu gibi, fayda
sağlamadığı durumda yine sektöre fayda amaçlı kapatılabilir burada esas olan sektörün kazancıdır.
Makine Tanıtım Grubu’nun kapatılması sektöre zarar verir mi?
Makine Tanıtım Grubu sektör yararına kurulmuş ve bugüne kadar da birçok başarılı faaliyete imza atmış bir yapıdır. Bir firma ne kadar
büyük olursa olsun, reklam ve tanıtım faaliyetleri için tanıtım grubu fonu kadar fon oluşturup
bunun tamamını bu iş için harcayamaz. Ancak
maalesef ciddi paralar harcanmadan da yurt
içinde ve dışında tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Dünya markası
haline gelmiş büyük yabancı firmaların bu
tür faaliyetler için büyük bütçeler ayırdığını
hepimiz biliyoruz ve ne yazık ki aynı ekonomik şartlarda olmadığımız bu firmalarla rekabet ediyoruz. Makine Tanıtım Grubu sektörün rekabet gücünü
arttırma ve tek başına reklam ve tanıtım faaliyetleri için
fon ayıramayan sanayiciye bu fırsatı verme amacı ile kurulduğundan kapatılması da elbette zarar verecektir.
Bakanlık incelemelerinde usulsüzlükler tespit edildiğine yönelik iddialar ortaya atıldı. Bakanlığın inceleme sonuçlarıyla ilgili bilgileri paylaşır mısınız?
Sizin de bildiğiniz gibi, ilgili mevzuat gereği; Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracatçı Birlikleri ve Tanıtım
Grupları, Ekonomi Bakanlığı’nın idari ve mali açıdan
denetimi altında bulunmaktadır. Diğer taraftan; Sektörel
Tanıtım Grupları Tebliği’ne göre tüm Tanıtım Gruplarının Yıllık Bütçesi, Faaliyetleri Ekonomi Bakanlığı’nın
onayına tabidir ve Grup tarafından alınan tüm kararlar
toplantıyı takip eden günlerde Ekonomi Bakanlığı’na arz
edilmektedir. Başka bir deyişle Ekonomi Bakanlığı’nın
onayı ve/veya bilgisi haricinde herhangi bir faaliyet hayata geçirilmemekte ve herhangi bir harcama yapılmamaktadır. Ayrıca ilgili Tebliğe göre tüm Sektörel
Tanıtım Grupları yine Ekonomi Bakanlığı’nın denetimine tabi olup Bakanlık bu yetkisini her zaman kullanmaya muktedirdir.
Bahse konu incelemeye değinmek gerekirse, Makine
Tanıtım Grubu da her kurum ve kuruluş gibi 2011 yılı
sonunda Bakanlık yetkilileri tarafından denetime tabi tutulmuş olup, denetim sonucunda Grubun harcamalarının usulsüzlüğü yönünde herhangi bir tespitte
bulunulmamıştır. MTG hali hazırda faaliyetlerine kesintisiz olarak devam etmektedir.I
91
Eylül 2012
92
Eylül 2012
Hayat Dergisi
8 Nisan 1965
93
Eylül 2012
94
Eylül 2012
95
Eylül 2012

Benzer belgeler