Kurban Bayramınızı Kutlar Esenlikler Dileriz

Transkript

Kurban Bayramınızı Kutlar Esenlikler Dileriz
Yeni Başhemşiremiz Görevine Başladı...
Organ Bağışı ve Organ Nakli
Diş ve Dişeti Sağlığı ve Gebelik
Çocuklarda Gece Yatak Islatma (Enürezis nocturna)
Yanık Tenli İnsanlar Ülkesi: ETİYOPYA
Balık Bir Kültürdür
Nasıl İşitiriz?
İnsan Sağlığı ve Etkileyen Faktörler
Gözlükleri Kırdım, Ohh Bee Dünya Varmış
Kurban Bayramınızı Kutlar
Esenlikler Dileriz...
Bayrampaşa Devlet Hastanesi Adına Sahibi
Op. Dr. Fahrettin ÖZKAN
Yayın Kurulu
Op. Dr. Ali ÖZER
Hatice AKGÜN
Zehra Baltacı SELVİ
Sümeyye SAYILIR
Yayın Koordinatörü
Op. Dr. Fahrettin ÖZKAN
Tasarım - Grafik
www.LimraAjans.com
0532 747 60 60
Baskı - Cilt
Mavi Ofset Matbaacılık
Yazılarınızla bültene katkıda bulunmak
isterseniz hastanemizin web sitesini ziyaret
ederek mail yollayabilir yada Hasta Hakları
birimine teslim edebilirsiniz. Yayınlanan
yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Hastane içi iletişimi sağlamak amacıyla
düzenlenen bülten Bayrampaşa Devlet
Hastanesinin ücretsiz yayınıdır.
Adres: İsmetpaşa Mah. Kenar Sk. No: 22
Bayrampaşa – İSTANBUL
Telefon: 0212 5676774
Faks: 0212 5443594
Web Adresi: www.bayrampasadh.gov.tr
Bülten tamamıyla reklâm gelirleri ile
bastırılmaktadır.
Reklâmların sorumluluğu reklâm verene aittir.
Sağlıklı olmak, bedensel ve ruhsal bir bütünlük içinde algılanmalıdır.
Sağlıklı bir yaşam için pek çok faktörün bir arada olması gerekir. Doğru
beslenme, düzenli egzersiz, stresle başa çıkabilmek, hayata umutla ve olumlu
bakabilmek sağlıklı bir yaşamın zeminini hazırlar.
Bayrampaşa Devlet Hastanesi olarak temel ilkemiz; bilimsel ve teknolojik
gelişmeler ışığında elimizden geldiğince, insanlarımızın yaşam kalitesini
yükselterek sağlıklı kalabilmelerine katkıda bulunmak ve sağlık sorunlarına en
kısa sürede, en doğru çözümü üretmektir.
Başarı ancak; bilgili, deneyimli, güler yüzlü, samimi ve işini seven bir ekiple
mümkün olmaktadır. Ekip çalışmasına olan inancımız; çağdaş teknolojinin
imkanlarını yanımıza alarak, insan sağlığında yüksek standartlara ulaşma
amacımıza kolaylık sağlamaktadır.
Amacımız; hasta haklarına saygılı ve etik değerleri benimsemiş bir hastane
olarak bugüne kadar sağladığımız güvene dayalı iletişimi sürdürmek,
teknolojik ve bilimsel gelişmeleri hastalarımızın hizmetine sunmak, hasta
memnuniyetini sağlamak, çalışanlarımızla bütünleşerek halkımıza, layık
olduğu sağlık hizmetini sunan bir kuruluş olarak yolumuza devam etmektir.
Ancak bu hizmetimizi yürütürken sağlığını korumaya çalıştığımız ve
hastalıklardan kurtarmaya çalıştığımız insanlardan da şiddet değil saygı
beklemek hakkımızdır sanıyorum, unutmayalım tatlı dil yılanı deliğinden
çıkarır.
Geçen bir yıllık sürede hastanemizde kurumsal performans ve kalite
çalışmalarımız hız kesmeden devam etti. Yine yılan hikayesine dönen
inşaatımız, (eski firmanın iflas etmesi sonrasında) yeni ve güçlü bir firma
tarafından, nihayet hızlanmış ve A Blok ve prefabrik poliklinik binasının
1 ay içinde, diğer binaların (B ve C Blok) ise, 6 ay içinde bitirilmesi
hedeflenmektedir. Yani 2012 yılı ilkbahara girerken hastanemiz inşaatlarının
bitmiş olacağını tahmin ediyoruz.
Dergimizin 7.Sayısının hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlara
teşekkür eder, yazı konusunda desteklerinizi bekleriz. Ayrıca ‘Kurban
Bayramınızı’ tebrik eder esenlikler dilerim. Sağlıcakla kalın...
Op. Dr. Fahrettin ÖZKAN
Baştabip
Reklâm rezervasyon: 0212 501 58 00
Bayrampaşa Sağlık Hizmetleri Yardımlaşma
Derneği
1
Başhemşiremiz
Görevine Başladı...
Yeni
MERHABA; Ben Başhemşire Hatice AKGÜN
H
astanemize birsüre önce atandım. Florance Nightingale Hemşirelik
Yüksek Okulu 1973 yılı mezunuyum. 8 yıl Okmeydanı E.A.H ‘de
ameliyathane sorumlu hemşiresi ve başhemşire yardımcısı olarak
görev yaptıktan sonra 28 yıl Şişli Devlet Hastanesinde başhemşire olarak
görev yaptım.
Başhemşirelik olarak, çalışma ortamında; iletişim, karşılıklı saygı ve
sevginin önemini bilerek; huzurlu ve kaliteli bir hizmet ortamını yaratmaya
hedefliyoruz. Bir sağlık çalışanının işte geçirdiği zaman oldukça uzun
olmaktadır. Mesleğimizin vicdani durumu nedeniyle iş dışında da hastane
ortamı gibi yaşamak durumundayız. Birbirini anlayarak dayanışma içinde çalışılan bir ortamda, birbirimize
destek vererek, sorunların üstesinden daha rahatlıkla gelebileceğimiz kanaatindeyim. Bunun için karşılıklı
iletişim kurabileceğimiz fırsatlar yaratmalı, sorunlarımızı birbirimize destek olarak halletmeliyiz.
Hastanemizin kalite politikası ve hedeflerine uygun olarak en iyi hemşirelik bakımını sunmak
durumundayız. Hem hastalarımız, hem de diğer çalışanlarımız ile sağlıklı iletişim kurarak, sorunları doğru
tespit etmemiz, kaliteli bir hizmet için çok önemlidir. Bu sorunların çözümü, içinde bulunduğumuz
sistemin doğru işlemesi ile çalışma ortamında kuracağımız iletişimin sağlıklı ve güvenilir olmasına bağlıdır.
Çalışma arkadaşlarımızın oturmuş bir kalite sisteminin getirdiği huzuru hissedebilmesi, onların çalışma
şevkini artıracaktır.
Bunun yanı sıra; çalışanlara yönelik; sağlık dışı ortak bazı sosyal aktivitelerin düzenlemesinin de (gezi,
piknik, konser vs.) iş ortamındaki sıkıntılarımızı azaltacağı kanaatindeyim. Böylece daha sağlıklı dostluklar
kurulacaktır ve çalışma ortamımız daha sevimli bir hal alacaktır. Bunun için de hayatımızın her anının
değerli olduğunu bilerek, her dakikayı en güzel şekilde değerlendirmeliyiz. Bir hastayı dinlerken
gülümsemek, bazen elini tutmak, bir çay molasında arkadaşlarımızla dertleşmek, sorunu olan bir
arkadaşımızın sorunu ile ilgilenebilmek, çalışma ortamımıza da, yaşantımıza da renk katacaktır.
Hastanemizin genel hastane standartlarının üzerinde olduğunu görmekten, bir aile havasını
sezinlemekten mutluluk
duyuyorum. Yenilenen
birimlerimiz, yeni açılacak
ünitelerimizle, ilimizin en iyi
hastanelerinden olacağımız
kanaatindeyim. Böylece
sağlıklı, kaliteli, üretken bir
sağlık hizmeti sunacağımıza
ve hedeflerimize bir bir
ulaşacağımıza inancım tamdır.
Tüm görev arkadaşlarıma,
sağlıklı, neşeli, huzur dolu
günler ve mutlu bayramlar
diliyorum. Saygılarımla.
Başhemşire
Hatice AKGÜN
2
Op. Dr. Ali ÖZER / Başhekim Yardımcısı
Organ Bağışı ve
Organ Nakli
O
rgan Bağışı; organ yetersizliği olan kişilere; sağlıklı
bağışçıların kendileri tarafından veya beyin ölümü
gerçekleşmiş hastaların yakınları tarafından
bağışlanan organların naklidir.
Organ nakillerine ilk olarak 1960’lı yıllarda karaciğer
ve böbrek nakilleri ile başlanmıştır. Transplantasyonda
tıbbi etik sempozyumu ilk olarak 1966 yılında Londra da
yapılmış ve yoğun tartışmalara neden olmuştur. Zaman
geçtikçe nakillerin de hızla artması ile toplumun bu konuda
bilinçlenmesi, genel ve dini etik aynı oranda bir paralellik
göstererek; nakillerin çeşitlerinde ve sayıların artmasında
etkili oldu. Bu konu üzerinde, ülkemizde ve tüm dünyada
titizlikle durulmakta ve yaşama imkanı olmayan hastaların
sağlam organlarıyla bir başkasına hayat vererek, adeta,
ölen kişinin bir başkasının vücudunda yeniden yaşaması
kalanlarına da büyük bir onur vermektedir. Ayrıca bu
konuda; Diyanet İşleri Başkanlığımızca yapılan açıklamada
da, organ bağışı ve naklinin dini yönden hiçbir mahzuru
olmadığı belirtilerek, hatta bu durumun oldukça hayırlı bir
iş olduğu da belirtilmiştir.
Beyin, tüm organların birbirleriyle uyum içinde çalışmasını
sağlar. Beyin ölümü beyin ve beyin sapının fonksiyonlarının
geri dönüşümsüz olarak kaybolmasıdır. Bu nedenle beyin
ölümü gerçekleştiğinde kişi tıbben ölü kabul edilir. 72
saat içinde organ bağışında bulunulmazsa hasta destek
cihazlarından ayrılır. Dünyanın her yerinde hukuki
uygulama böyledir.
Bitkisel hayatta beyinin tüm üst merkezleri harap
olduğundan, beyin ölünce öncelikle konuşma ve istemli
kas hareketleri işlevlerini yapamaz. Ancak hasta tıbbi
olarak hayattadır. Bu hastalar böylece aylarca ya da yıllarca
yaşayabilirler. Bitkisel hayattaki insanların organları asla
organ naklinde kullanılmaz. Yani beyin ölümü bitkisel hayat
değildir.
En Çok Nakli Yapılan Dokular:
Kalp Kapağı - Kornea - Kemik - Kemik İliği - Deri
En çok Nakli Yapılan Organlar:
ORGAN BAĞIŞI ÜÇ TÜRLÜ YAPILIR.
a) Canlıdan Organ Bağışı: Kişinin vücutta iki tane olan
organlardan birini ( böbrek ) ya da bir organın yarısını
(karaciğer) 1. Derece akrabalarından birine bağışlamasıdır.
b) Beyin Ölümü Gerçekleşen Kişiden Organ Bağışı:
Kişiler organlarının bağışlanması için organ bağış kartı
doldurmuşlar ise 1. derece yakınlarınında onayı alınarak
beyin ölümü gelişen trafik kazası veya beyin kanaması gibi
ani gelişen ve yoğun bakım gerektiren hastalarda kalp
durmadan önce organların alınarak, başka hayatlara can
verilmesidir.
c) Ölüden Organ Bağışı: Gözün kornea tabakası gibi kan
ile beslenmeyen organlar hasta öldükten sonra da hasta
yakınlarının rızası ile alınabilir.
ORGAN BAĞIŞI İÇİN BAŞVURULMASI GEREKEN YERLER :
a) İl Sağlık Müdürlükleri
b) Sağlık Grup Başkanlıkları
c) Tüm Hastaneler
d) Organ Bağışı İle ilgilenen Dernekler
KİMLER BAĞIŞTA BULUNABİLİR?
1979 tarih ve 2238 sayılı yasa gereği organ bağışı
yapılabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmak ve bu dileği
iki tanık huzurunda sözlü olarak yapmak, ayrıca bunun
bir hekim tarafından tasdiki yeterli olacaktır. Beyin ölümü
sonrasında organ nakli için “Doku ve Organ Bağış Belgesi”
yanında 1. Derece hasta yakınlarının onayı da mutlaka
zorunlu ve gereklidir.
ORGAN ALIMI NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?
Beyin ölümü kararı 4 uzman hekim ( Kardiyoloji, Nöroloji,
Beyin Cerrahisi, Anesteziyoloji) tarafından verilir ve buna
dair rapor hazırlanır. Yakını yanında olmadan ölmüş birinin
cebinden organ bağışı kartı çıksa bile organları bağış olarak
alınamaz ve kullanılamaz.
Böbrek - Karaciğer - Kalp ve Akciğer - Barsak - Pankreas
3
Dt. Mehmet Nedim GÜRSEL / Diş Hekimi
Diş ve Dişeti
Sağlığı ve Gebelik
Hamilelik bir hastalık hali değil aksine sağlıklı olmanın
göstergesidir. Nasıl sağlıklı bir kişinin durup dururken
dişini kaybetmesi beklenmezse; anne adayı da basit
kurallara uyduğu takdirde diş kaybı ya da diş eti
sorunları yaşamayacaktır. Dişler son derece kalsifiye
olmuş dokulardır. Hamilelik sırasında halk arasındaki
yanlış inanışın aksine; bebek için gerekli olan kalsiyum
alışverişi dişlerden değil kemiklerden olur. Tüm bunlara
rağmen anne adaylarının hamilelikleri süresince
diş çürüklerinden ve özellikle diş eti sorunlarından
yakındıkları bilinir. Hamilelik planlayan kişilerin
hamilelikten önce varsa diş çürüklerini ve tedavilerini
yaptırmaları gereklidir. Hamilelikte çürük dişler, erken
doğuma, bebeğin düşük kilolu doğmasına neden olur.
Ağız ve diş sağlığı bozuk olan hamilelerde erken doğum
ve düşük yapma oranı, sağlıklı bireylere göre daha fazla
bulunmuştur.
Diş bakımı
Diş çürüklerini ve diş eti hastalıklarını önlemek için
yapılması gereken en önemli iş dişleri fırçalamak, dişlerin
arasını temizlemek ve çalkalamaktır. Hamile olunması,
ekstra bir diş bakımı gerektirmez.
Hamilelikte Diş ve dişeti problemleri
Gebelik sırasında anne dişlerinden kalsiyum kaybı
ve her hamilelikte annenin bir dişini kaybedeceği
yanlış bir inanıştır. Fakat hamilelik sırasında ağız
sağlığında bazı değişikliklerin olacağı da bir gerçektir.
En önemli değişiklik östrojen ve progesteron hormon
düzeylerindeki değişmeler olup, bu durum da dişler
üzerindeki plak birikiminin artması ile bağlantılıdır. Eğer
plak uzaklaştırılmazsa dişeti iltihabına (gingivitis) neden
olur. Bu durum “hamilelik gingivitisi” adını alır.
Bu tablo daha çok gebeliğin 3. ayından sonra hamile
kadınların çoğunluğunu etkiler. Eğer gingivitis zaten
4
mevcutsa hamilelik sırasında şiddeti artabilir ve tedavi
edilmezse ilerleyebilir. Hamile kadınlarda aynı zamanda
diş eti büyümesi riski de vardır. Dişeti büyümelerinin
irritasyonu sonucu iltihabi lezyonlar oluşabilir. Genellikle
kendi haline bırakılmakla beraber, hastaya rahatsızlık
veriyorsa veya çiğneme, fırçalama ve diğer ağız bakımı
işlemlerini engelliyorsa diş hekimi tarafından alınmalıdır.
Dişler gebelik sırasında daha çabuk mu çürür?
Gebelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum
çekildiği ve bu nedenle “her bebeğin anneye bir diş
kaybettireceği” inancı kesinlikle doğru olmamakla
birlikte. Hamilelik döneminde vücuttaki dengenin
bozulması dişlerin çabuk çürümesine uygun bir
ortam yaratabilir. Bu dönemde dişlerin daha çabuk
çürümelerinin nedenleri şunlardır; hamilelikte abur
cubura aşırı istek belirmesi ve bunlar yendikten sonra
diş fırçalamanın ihmal edilmesi, ilk aylarda görülen
kusmalardan sonra ağız bakımına yeterince özen
gösterilmemesi, gebelik hormonlarının etkisi ile dişetleri
daha hassas olan ve çabuk kanayan annenin bu nedenle
dişlerini fırçalamaktan kaçınması.
Bebeğin diş sağlığı için alınması gereken önlemler
var mıdır?
Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde
anne; hem kendi sağlığı hem de bebeğinin diş gelişimi
için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir. Diş sağlığı
için protein, A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve
meyveler), C vitamini (narenciye, domates, çilek), D
vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyumdan (süt
ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) zengin gıdaların
yeterince alınması gerekir. Bunun yanı sıra, bilinçsiz
ilaç kullanımından da kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar
bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini
de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı
konusunda bilgili olmak; çocuğunuzun ömür boyu
sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır.
Hamilelik sırasında diş tedavisi yapılabilir mi?
Hamilelikte bebeğin organ gelişim evresi olan ilk
üç ayında büyük çaplı diş tedavisinden özellikle
kaçınılmalıdır. Tedaviler mümkünse ertelenmelidir.
Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var
olan iltihabın bebeğin gelişimini dental tedavinin
olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği
düşüncesi ön plana alınmalı ve zorunlu durumlarda
kadın doğum uzmanlarının önerileri doğrultusunda
tedavi yapılmalıdır. Son üç ayda tedavi için gerekli
olan pozisyonları rahat alamaması ve koltukta uzun
süre oturamaması nedeni ile diş tedavisi yaparken
anne rahatsız olabilmektedir. Bu nedenle mecbur
kalınmadıkça bu tedaviler doğum sonrasına
bırakılabilir.
tedavisi gibi acil olarak tedavi edilmesi gereken
durumlarında, çekinmeden diş hekimine gidilmelidir.
Diş hekimi, bebeğe zarar vermeyen ilaçlarla tedaviyi
sağlayacaktır.
Hamilelikte ikinci üç aylık dönem: Bu dönem,
hamilelik sonuna kadar ertelenmesi uygun olmayan diş
çekimi, dolgular, kanal tedavileri vb. pek çok tedavinin
yapılması için en uygun olan dönemdir.
Hamilelikte üçüncü üç aylık dönem: Bu dönemde
bebek anne karnında oldukça büyümüştür ve doğum
yaklaşmıştır. Aynen ilk üç aylık dönemde olduğu
gibi, acil tedaviler dışında diş hekimi müdahale
etmeyecektir.
Hamilelikte ilk üç aylık dönem: Bu dönem bebeğin
çok hassas olduğu bir dönemdir. Gereksiz müdahaleler
düşüğe sebep olabilir. Fakat ağrıya sebep olmuş ve/
veya müdahale edilmediği takdirde daha çok zarara
neden olabilecek durumdaki dişlerin çekim, kanal
Astım ve
Bronşite Karşı
Tuz Mağarası Tedavisi
Nahçivan’da 1974’ten beri faaliyette bulunan Tuz Mağarası, Sovyetler
Birliği döneminde ülkenin tuz ihtiyacını karşılamak için kullanılırken
bugün tuz dağının altında oluşturulan rehabilitasyon merkezi
bölgede şifa kaynağı. Türk işadamları sağlık turizmi kapsamında
bölgeye gelerek hem bu ülkeyi yakından tanıyor hem de yıllardır
yaşadıkları astım, alerji ve bronşit gibi hastalıklara çare arıyor. Üst
solunum yolları rahatsızlığı, astım, bronşit ve alerjisi olan hastalara
hizmet veren merkezin içinde bölümlere ayrılmış çok sayıda mağara
mevcut. Azerbaycan-Rusya-İran-Türkiye ve Avrupadan hastalar
geliyor. Türkiye’den çoğunlukla gelenler ise işadamları. Tuzdağı
Rehabilitasyon Merkezinde astım, bronşit gibi hastalıklara ilişkin
tedavi uygulandığını belirtti.
YILDA 2 BİN HASTA
Birkaç ülkede tuz dağı mağarasının bulunmakla birlikte dünyanın
tek yatay tuz mağarası olan Nahçıvan’daki bu mağaraya yılda
yaklaşık 2.000 hasta gelmektedir. Ancak mağaraya bir kere girmekle
tedavi olunamaz elbette. Ancak kısmi rahatlama olur. Verilen zaman
dilimine uyan hastalarda iyi sonuç alınabilir. Mağaraya her astımlı
alınmıyor. Böbrek taşı olanlar, tansiyon hastaları gibi hastalar bazı
tetkikleri yapıldıktan sonra doktor gözetiminde alınıyor.
5
Op. Dr. Ömer KURT / Üroloji
Çocuklarda
Gece Yatak Islatma
(Enürezis nocturna)
Yatak ıslatma, çocuklarda sık görülen bir durumdur ve
“enürezis” olarak adlandırılır. Sıklığı 7 yaşındakilerde %510 olan bu durum, çocukluk dönemindeki en yaygın
durumlardan birisidir. Yıllık olarak kendiliğinden iyileşme
oranı %15 olan bu durumun, nispeten selim bir durum
olduğu kabul edilir.
olması).
Gece vakti idrar üretimi ile gece vakti mesane kapasitesi
arasındaki dengesizlikten dolayı, mesane gece vakti
kolaylıkla dolabilir ve çocuk ya mesanesini boşaltmak için
uyanacaktır, ya da (uykudan uyanma bozukluğu varsa)
uykuda altına işeyecektir.
Bununla birlikte, 7 yaşında yatak ıslatan 100 çocuktan 7’si
bu durumu erişkinlik dönemine taşıyacaktır. Çocuklara
ağır bir psikolojik yük bindiren,
özsaygısının azalmasıyla sonuçlanan
stresli bir durum olduğu için, 6-7
yaşından itibaren tedavi edilmesi
önerilir. Kendiliğinden iyileşme
oranları küçük yaşlarda daha yüksektir
ve tedaviyi gereksiz kılar.
Enürezis, gece vakti idrarını tutamama
(idrar kaçırma) semptomunu
tanımlayan durumdur. Enürezis tanısı
konulmadan önce, doktor tarafından
eksiksiz bir hasta sorgusu alınması
zorunludur. Bu durumla ilişkili
herhangi bir idrar yolu şikayetinin
varlığı, bu durumun başka bir işeme
bozukluğunun sonucu geliştiği
anlamına gelir.
Aileden çocuğun durumuna ilişkin bilgiler alınarak tanıya
ulaşılır. Gece yatak ıslatma gerçekten tek belirti ise,
daha başka araştırma yapılmasına gerek
yoktur. Bir işeme günlüğünün tutulması,
gündüz vakti mesane işlevinin ve gece
vakti idrar üretiminin kaydedilmesi
tedaviye yol gösterecektir. Sabah vakti
bebek bezlerinin tartılması ve sabah vakti
boşaltılan idrar miktarının buna eklenmesi,
gece vakti idrar üretimine ilişkin bir tahmin
sağlar. Gündüz vakti mesane kapasitesinin
Kaliteli uyku, çocuğun kaydedilmesi, yaşa göre normal değerlere
oranla mesane kapasitesinin tahmin
gelişiminde birinci
edilmesini sağlar.
derecede etkin, doğal
bir olaydır.
Belirtilerin daima mevcut olduğu ve
hasta 6 aydan uzun bir dönemde kuru kalmadığı zaman,
bu durum, “primer” olarak tanımlanır. Belirtisiz geçen 6
aylık bir ara dönem olduğu zaman ise durum “sekonder”
olarak tanımlanır. Genetik olarak (kalıtsal - ailevi), enürezis,
karmaşık bir bozukluktur.
Bu durumun oluşumunda üç faktör önemli bir rol oynar:
t(FDFƌESBSàSFUƌNƌOƌOZàLTFLPMNBT‘
t(FDFNFTBOFOƌOƌESBSLFTFTƌ
LBQBTƌUFTƌOƌOEàǵàLPMNBT‘
ya da idrar kesesi aktivitesinin artması.
t6ZBONBCP[VLMVǘVOVOPMNBT‘VZLVOVOÎPLEFSƌO
6
Çocukların çoğunda, yatak ıslatma ailevi
bir problemdir, bu durumun görüldüğü
çocukların çoğunun, aileden gelen bir
yatak ıslatma öyküsüne sahip olduğu
saptanır.
Tedavi
Gece idrar kaçırma sorunu olan çocukların tedavisinin,
aile hekimine danışılarak üroloji uzmanları ve çocuk sağlığı
uzmanları tarafından düzenlenmesi gerekir.
Destekleyici tedavi önlemleri
Yeme ve içme alışkanlıkları gözden geçirilmeli, gündüz
vakti normal sıvı alımı vurgulanmalı ve uyumadan önceki
saatlerde sıvı alımı azaltılmalıdır. Islak ve kuru geceleri
belirten bir çizelge tutulmasınında başarı sağladığı
gösterilmiştir.
İlk önce, danışmanlık, bilgilendirme, olumlu
pekiştirme ve çocuğun motivasyonunu
arttırma (ve destekleme) yollarına
başvurulmalıdır. Destekleyici tedavi hiçbir şey
yapmamaktan çok daha iyidir ama iyileşme
oranı anlamlı olarak yüksek değildir. Bununla
birlikte, ilk başa çıkma
yöntemi olarak destekleyici terapi yüksek bir
öneri derecesine sahiptir.
Eğer destekleyici önlemler başarılı olmazsa,
daha ileri tedavi yöntemleri düşünülmelidir,
bunların en önemli ikisi, ilaç ile tedavi ve
alarm tedavisidir.
Alarm tedavisi
Alarm tedavisi, en yüksek öneri derecesine
(A öneri derecesi) sahiptir. Bu, uyanma
bozukluğu için en iyi tedavi şeklidir. Özellikle
gece vakti idrar miktarı aşırı yüksek olmadığı
ve mesane kapasitesi aşırı düşük olmadığı
zaman, düşük nüksetme oranlarıyla birlikte
%80’e varan ilk başarı oranları gerçekçidir.
İlaçlar
Gece vakti kaçırılan idrar miktarının yüksek
olması durumunda, 1-40 µg’lik burun spreyi
ya da 200-400 µg’lik tablet formunda bulunan
desmopressin içeren ilaçlar ile %70’e varan
başarı oranları elde edilebilir. Bununla birlikte,
ilacın kesilmesinden sonra nüksetme oranları
daha yüksektir. Mesane kapasitesinin düşük
olması durumunda, antispazmodik ya da
antikolinerjik (yani idrar kesesini gevşeten)
ilaçlarla tedavi uygulanması mümkündür.
Enürezis tedavisinde kullanılan imipramin
içeren ilaçlar, ancak %50’lik bir tedavi oranı
sağlar ve yüksek bir nüksetme etki oranına
sahiptir.
Gece idrar kaçırmasının yanında gündüz
kaçırmasının da eşlik ettiği hastalar,
yukarıdaki tedavilere cevap vermeyen
hastalar ve gece kaçırmasına başka
durumların; örneğin idrar yaparken yanma,
sık idrara çıkma, idrar yolu enfeksiyonu,
ailede diyabet, böbrek taşı olan hastalar
üroloji uzmanları tarafından teşhis ve tedavi
edilmedir.
Para Büyüklüğünde
Çip ile
Hastalık Teşhisi
ODTÜ; tıp tarihinde devrim niteliğinde bir buluşa imza attı. Üretilen DNA
çipleri ile kanserden, babalık testine kadar yüzlerce hastalık laboratuvara
gitmeden evde kan ve idrar örneğiyle tespit edilebilecek. Çip bu yıl içinde
piyasada olacak.
ODTÜ’lü öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Avni Öktem ve ekibi, yüzlerce tıbbi
tahlilin tek bir test üzerinde yapılmasına imkan veren ‘DNA çipleri’ geliştirdi.
Bu yıl içinde ilk ürünlerinin ticari olarak piyasaya sürülmesi hedeflenen
DNA çipleri, yüzde 100 yerli bilgi birikimi ve iş gücü kulanılarak üretildi ve
genomlardaki DNA dizilimlerinin birey bazında farklılıklar gösterdiğini,
bunun da özgün tanı ve tespit sistemlerinin oluşturulduğunu dile getirdi.
DNA çiplerinin, küçük bir yüzey üzerine sayısı on binlere kadar çıkabilen
değişik gen dizilerinin belirli noktalara immobilize edildiği sistemler
olduğunu aktaran Öktem, DNA çiplerinde cam slaytların, silikon ya da
naylon membranların yüzey olarak kullanıldığını anlattı.
PATENT BAŞVURUSU YAPILDI
Çalışmaların uluslararası patent başvurusu yaptıklarını bildiren Öktem,
şunları kaydetti:
‘DNA çiplerinin diğer bir kullanım alanı da oldukça yüksek teknoloji
gerektiren çip-üstü-lab sistemleri. Bu sistemler normal koşullarda yüksek
maliyetli ve kapsamlı laboratuvar altyapısı gerektiren tanı ve tespit
çalışmalarının laboratuvar yerine bir kartvizit ve hatta 1 TL madeni
para boyutunu geçmeyen yongalar üzerinde yapılmasına olanak
sağlamaktadırlar.
Çip-üstü-lab sistemleri sayesinde çok yakın bir gelecekte laboratuvara
gitmeye gerek kalmadan idrar ve kan örneklerinin analizi, gıda
maddelerinin sağlıklı olup olmadıklarının tespiti (örneğin GDO içerip
içermediklerinin belirlenmesi gibi), içilecek suyun içerisinde sağlığa zararlı
bakterilerin olup olmadığının tespiti gibi normalde uzun süreler alan
testleri ev ortamında veya arazideoldukça kısa sürelerde yapmak mümkün
olacaktır.”
Çalışan protipleri de üretildi
Çalışmalarının tamamının çalışır prototip aşamasını geçtiğini, ticari
ürün fazında devam ettiğini bildiren Öktem, şu bilgileri verdi: ‘Şu an
DNA çiplerinin çalışan prototiplerini ürettik. Bugüne kadar TÜBİTAKTEYDEB, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), Bilim Teknoloji ve
Sanayii Bakanlığı, EUREKA gibi fonlardan 7 Ar-Ge projemiz destek aldı.
Günümüzde DNA çipleri, dünyada bir çok büyük firmanın gerek akademik
ortamda, gerekse ticari olarak üzerinde çalıştığı bir alan. Bir çok farklı
ürün çıkıyor ortaya, ABD’deki market değerinin gelecek yıllarda 5 milyar
doları geçeği gösteriliyor. Aldığımız bilgilere göre bu alanda Türkiye’de
çalışır prototip ve platforma sahip tek firmayız. Sadece Türkiye’de değil,
dünya ölçeğinde rekabet edebilir ürünler geliştirmeye çalışıyoruz. Oldukça
yüksek teknoloji ve bilgi birikimi gerektiren bu tarz entegre sistemler
NANObiz Ar-Ge labortuvarlarında yüzde 100 yerli bilgi birikimi ve iş gücü
kullanılarak hali hazırda üretilmekte ve araştırılmaktadır. Bu yıl içerisinde ilk
ürünlerimizi piyasaya çıkartmayı hedeflemekteyiz.’ dedi.
Ekibe başarılar diliyoruz.
Basından
7
Uz. Dr. Ümit KURU
Gezekalın
Yanık Tenli İnsanlar Ülkesi
ETİYOPYA
Etiyopya’nın başkenti olan Addis Ababa’dan başlayarak,
güneyinde yer alan Omo vadisi kabilelerine doğru 10 gün
sürecek olan bir gezi yaptık. Bu bölgeler ulaşması oldukça
zor olan bölgeler ancak turizm yönünden bir o kadar da
bakir olan yerler.
Anlamı “Yanık tenli insanların yurdu” olan Etiyopya,
1100000 km2 ve 85 milyona yakın nüfusa sahip bir
ülke. Afrika ülkeleri içinde, büyük devletler tarafından
neredeyse hiç istila görmemiş tek ülke özelliği taşımasına
rağmen, fakirlikte dünyanın sondan 4 veya 5. Ülkesi
konumunda. Gezimiz boyunca insanları fakir olarak
gördük ama aç insan da görmedik. Belki de gezdiğimiz
bölgelerin özelliğindendi. Afrika’nın en sulak ülkesi
olmasına rağmen, alt yapısının sıfır derecesinde olması
nedeniyle, halkının ellerde bidon derelerden su taşıması
ne acı bir gerçek!
Etiyopya’nın başkenti olan Addis Ababa’nın Amharik
dilindeki anlamı “yeni çiçek”. Etiyopya’da insanın evrimine
ait çok sayıda fosil bulunmuş. Günümüz insanı öncesine
ait en eski buluntu 4.4 milyon yıl öncesine ait. 3.2 milyon
yıl öncesine ait olan ve ilk kez iki ayak üstünde yürüyen
insan fosili de burada bulunmuş. Bu fosil çok meşhur ve bir
değil iki adı bile var; bulan araştırmacının verdiği adla Lucy
ve yerel halkın verdiği adla Dankinesh.
Kral Ezana zamanında Hıristiyanlık kabul edilince,
Etiyopyalılar resmi olarak Hıristiyanlığı kabul eden
ilk imparatorluk olarak tarihe geçiyorlar. Bu topraklar
Kureyşlilerin baskısından kaçan Müslümanların hicret
8
ettikleri yerlerden olduğu için, Etiyopya’nın Müslümanlar
içinde ayrı bir önemi var. Bu topraklarda yaşamış olan
Saba Melikesi Belkıs ve İsrail Kralı Süleyman Peygamber’in
ilişkisinden doğan oğulları ve Etiyopya’nın ilk kralı olan 1.
Menelik sayesinde bu topraklar Museviler içinde kutsal
sayılıyor. Ülke, bu ilk kraldan başlayarak, son kral olan
Haile Selassie’ye kadar 225 kral tarafından yönetilmiş.
Haile Selassie daha sonra bir darbe ile devrilimiş ve 1975
yılında da şüpheli bir şekilde ölmüş. Bugün bile Etiyopya
halkı bu kralı seviyor. Bu küçük adam kendinden büyük
aslanları ile de meşhur.
Etiyopya da bulunan ve ismini 19. yüzyılda İngiliz Kaşif
John Walter Gregory’nin verdiği Rift vadisi Suriye’den
Mozambik’e kadar uzanan 6000 km uzunluğunda olan
bir yarık. Aslında birbirleri ile bağlantılı olan yarıklardan
oluşmasına rağmen, tek parça olarak kabul ediliyor. Afrika
kıtasında bulunan tüm büyük göller bu yarık boyunca
ortaya çıkıyor. Sadece 4*4 araçların gidebildiği bazı
bölgelere ulaşmak ve burada yaşayan ilkel kabilelerin
yaşamlarına şahit olabilmek için başladığımız seyahatimiz
boyunca sırasıyla Koka Gölü , Ziway Gölü , Abiyatta Gölü
ve Langano Göllerini geçtik. Langano Gölünün kenarında
bir Ekolojik kulübe de konaklama yaptık. Bu göllerde
gördüğümüz pembe flamingolar, Marabuo denen bir
tür leylekler, timsahlar, ilk defa canlısını gördüğüm
hipopotamlar ve gazeller ayrı birer heyecan kaynağı
oldular. Colombus maymunu, en küçük antiloplardan
olan Dik-dik, Guguk kuşları, İbis kuşları, Starling ve Super
Starlingler doğada ilk defa gördüğüm hayvanlardı.
Kuşların bu kadar renkli olabileceğini televizyonlardaki
belgesellerden görürdüm ama canlılarına şahit olmak
bambaşka bir deneyimdi. Hayvanlarla insanların bir arada
ve birbirlerine zarar vermeden yaşaması ne kadar ilginç ve
bu kadar gölün bulunduğu bir ülkede insanların susuzluk
çekmesi ne kadar yazık.. . Etiyopya’nın doğası müthişti.
Umarım bozulmadan korunur.
Yol boyunca yalancı biber ağaçları, Afrika Akasyaları
ve Zebu denen sığırları görüyoruz. Etiyopya’nın tüm
yollarını sanki Zebu denen sığırlar için yapmışlar. Ana
yolda gidiyorken, birden tüm yolu kaplayan Zebular
ve yüklü eşekler karşımıza çıktı, durdu. Bu kadar sığırın
olduğu bir ülkede açlık pek olağan bir şey olmamalı diye
düşünüyorum.
Bu gezinin ana konusu Etiyopya’nın kabileleriydi ve bizde
Güneye doğru yol alarak bu kabilelerin bir kısmını tanıdık.
Etiyopya’da bulunan ve bazılarına göre 84, bazılarına
göre 77 etnik grup var. Bu ülkede çoğu Asya-Afrika (Sami,
Kuşitik, Omotik diller) ve daha azı da Nilo-Sahara grubuna
dahil olan çok sayıda dil konuşuluyor. Ancak devletin resmi
dili, Amharik dili.
Omo Vadisi, özellikle de 450 metre rakımlı aşağı Omo
vadisi, kimine göre 15 kimine göre 20 özgün kabilenin
bulunduğu köyleri ile son zamanların en fazla turist
cezbeden alanlarından bir tanesi. Burada Arbore, Ari,
Bena, Bodi, Bumi, Daasanech (Geleb), Dorze, Hamer
(Hamar), Kara (veya Karo), Konso, Kwegu (veya Muguji),
Mursi, Tsemay ve Turkana gibi kabilelerle temasta
olabiliyorsunuz. Bunlardan bazılarına ulaşmak çok zor ve
hatta araçlarınızın 4*4 olmaması durumunda neredeyse
imkansız gibi bir şey. Bu vadide yaşayan insanların 200000
civarında olduğu yazılıyor.
insanlarının yaşamını son kez gören şanslılar arasında
olacağız galiba.
Etiyopya’da zaman ve takvim kendine özgü. Etiyopya’da
güneşin doğduğu saat günün ilk saati, güneşin battığı saat
ise günün son saati olarak kabul ediliyor. Gün iki parçaya
bölünmüş, her parça 12 saatten oluşuyor. Uluslararası
zamana göre sabah 6.00 Etiyopya saatine göre 12.00’ye
denk geliyor. Etiyopya’ya özgü bir diğer özellik ise Julien
Takviminin kullanılması ve bir yılda 13 ay yaşıyor olmaları.
Etiyopya’da bir yıl 30 günlük 12 ay ve 5 veya 6 günlük artık
bir aydan oluşuyor. Julien Takvimi İsa’nın doğumundan
7 sene 113 gün sonra kullanılmaya başladığından
Etiyopyalılar yeni yıla Eylül’ün 11’inde giriyorlar ve şu
anda 2005 yılını yaşıyorlar. Bu takvim gibi insanlıkta sanki
kendi zamanını yaşıyor buralarda. Gezdiğimiz her bir
köyün insanlarının kendilerine özgü yaşamları vardı. Bu
köylerde Sanki zaman durmuş gibiydi. Omo Vadisinin
derinlerine indikçe insanlık yaşamının en ilkel şekillerine
şahit oluyorduk. Buradaki insanlar için giysi, ayakkabı,
evdeki eşya , aklınıza gelebilecek her türlü gündelik
yaşamda kullanılan nesne fazlalık. Çocuklar için yanımızda
götürdüğümüz kalem, oyuncak, defter, çanta gibi başka
bir yerde makbule geçecek eşyalara çocukların “Bu da ne?
der cinsinden bakışları unutulacak gibi değildi. Bunun
yanında bir paket büskiviti, şekeri almak için kardeşleri ile
yaptıkları mücadeleyi görmek de bir o kadar şaşırtıcı ve
üzücüydü.
15-16 yaşlarında bir diken yardımı ile deldikleri ve
zamanla genişletip küçük bir tabak yerleştirebilecek hale
getirdikleri alt dudakları ile Mursi kabilesi kadınlarını,
taktıkları küpeler, kolyeler ve renkli etekleri ile bir
bayandan daha süslü halleri ile Tsamey erkeklerini,
saçlarına sürdükleri yağlı ve renkli toprak karışımı ile
güzel Hammer kadınlarını görmek benim için müthiş
birdeneyimdi doğrusu.
Bir gezgin için bazı yerleri görmek bir ayrıcalıktır. Doğrusu
Etiyopya bugüne kadar gezdiğim yerler içinde, bu
duyguyu en fazla hissettiğim yer oldu. GEZEKALIN...
Bu alana yapılması planlanan ve inşaatına da 2006 yılında
başlanan Gibe III adlı devasa baraj tamamlanınca tüm
ekosistemin bozulacağı, bu kabilelerin özgünlüğünden
eser kalmayacağından bahsediliyor. İnsanlık bir kez daha
medeniyet ve değerleri arasında seçimini yapmış ve
bedelini ödeyecekmiş gibi gözüküyor. Bizler UNESCO
nun dünya kültür miras listesi içinde olan bu bölge ve
9
Balık Bir
Kültürdür
K
ırmızı et ve tavuk sofraya gelene kadar üzerine
birçok şüphe topluyor. Balık için ise aynı şeyleri
söylemek doğru olmaz. Sağlık açısından da
değerli olan balığın, yemek kültürümüzde hak ettiği yeri
alamadığını düşünüyoruz. Bu yüzden hangi mevsimde
hangi balık türünü ve nasıl yemenin daha faydalı olacağını,
size anlatmaya çalışacağız.
Uzmanlar 2050’de dünyadaki balık stoklarının
tükeneceğini söylüyor. Yanlış avlanma yüzünden bugün
denizlerdeki büyük balık türlerinin yüzde 90’ı toplam
balık türlerinin de yüzde 6o’ı tükenmiş durumda.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de balıkçılığın en başta
gelen sorunu, yanlış zamanda ve yanlış avcılık. Her
balığın bir avlanma mevsimi ve avlanma büyüklüğü var.
Türkiye’de avlanmada mevsimler takip edilse de, balıkların
büyüklüklerine dikkat edilmiyor. Yasalar da balıkların
büyümeden avlanmasına ses çıkarmıyor. Mesela lüferin
en az bir kez üreyebilmesi için minimum 20 ila 24 cm’ye
ulaşması gerekirken, bugün yasal avlanma boyu 14 cm.’ve
düştü. Balıkların olması gerekenden küçük boylarda
avlanılması, yumurta dönemine kadar büyüyemeyen
balıkların neslinin tükenmesine neden oluyor.
Bu sorunların yanında balık her yönüyle bir kültürdür.
Avlamak meziyet ister. Pişirmek ise bilgi ve kabiliyet.
Yemek ise ayrı bir hadisedir. Ancak bunlara geçmeden
balığın sağlık açısından değerine bakalım. Balık,
protein açısından zengin olmasına rağmen içerisinde
şeker ve karbonhidrat gibi bünyeye yük olabilecek
besinler yönünden idealdir. Bu özellikleri nedeniyle son
derece sağlıklı bir yiyecektir. Balık, proteininden en çok
faydalanılan besin türüdür. İnsan vücudu bu proteinin
%93’ünden faydalanır. Bu oran kırmızı etlerde ve diğer
beyaz etlerde çok düşüktür. Balık, az karbonhidrat
içermesinin yanı sıra madensel tuzlar ve mineraller
açısından son derece zengindir, bol miktarda fosfor,
kalsiyum, iyot ve flor içerir. A, Bl, B2 ve D vitaminleri
açısından da zengindir.
Hangi balık nasıl yenir?
Balık siyah etli, beyaz etli, yerli ve göçmen olarak sınıflara
ayrılır. Bevaz etli balıkların sindirimi siyah etlilere nazaran
10
daha kolaydır. Beyaz etli balıklar jelatin içerdiklerinden
haşlamaya elverişlidir. Yağlı oldukları mevsimlerde tavası
ve ızgarası yapılabilir. Barbunya, tekir, levrek, kefal, lüfer,
kalkan, mercan, çipura, dil ve kırlangıç beyaz balıklar
arasında en çok bilinenleridir. Torik, palamut, uskumru,
kılıç, hamsi, sardalye, gümüş gibi balıklar da siyah etli
balıklar sınıfına girerler. Bu balıklar beyaz etlilere nazaran
daha yağlıdırlar. Bu nedenle haşlamaya uygun değildirler
ve hazımları da daha zordur.
Kırmızı et alırken kasabın güvenilir olmasına dikkat
ettiğimiz gibi balık alırken de dikkatli olmalıyız.
Yapacağınız yemeğin lezzetli ve sağlıklı olması için balığın
hangi mevsimde ve ne tazelikte olduğu önemlidir. Çünkü
kırmızı etlerde olduğu gibi uzun süre dinlendirilmeye
ve terbiyeye gelmez. Tazeyken veya tazeliğini muhafaza
ederken yenmesi gerekir. Ayrıca eğer balık saklanacaksa,
dondurulacak balığın da satın alınırken taze olması gerekir.
Taze balığın görünüşü son derece canlı olur.
t5B[FCBM‘ǘ‘OHÚ[MFSƌQBSMBLPMVS#BM‘LUB[FMƌǘƌOƌ
yitirmeye başlayınca gözleri buğulanmaya başlar ve
daha sonra içeri çöker.
t5B[FCBM‘ǘ‘OEFSƌTƌHFSHƌOWFQBSMBLPMVS1VMTV[CBM‘LMBS
bayatlamaya başladıkça derisinin parlaklığı azalır ve
özellikle karın tarafında buruşmalar meydana gelir.
Ancak tezgâhtaki balıklara devamlı su serpildiği
için parlak görünebilirler. Taze balığa parmakla
dokunduğunuzda, çukurluk anında düzelir. Bayatlamış
balıklarda ise bu iz kalır.
t5B[FCBM‘ǘ‘CBǵ‘OEBOUVUVQLBME‘S‘ODBLVZSVǘVBZOFO
tepsideki gibi dimdik kalkar. Hâlbuki bayat balığı bu
şekilde kaldırınca kuyruk kısmı aşağı doğru sarkar.
t5B[FCBM‘ǘ‘OTPMVOHBÎMBS‘DBOM‘WFL‘SN‘[‘PMVS#BM‘L
bayatladıkça bu renk değişir.
t5B[FCBM‘LIFNFOIFNFOLPLVTV[EVS#BZBUMBNBZB
başlayınca asit kokusu yaymaya başlarlar.
t1VMMVCBM‘LMBS‘OQVMMBS‘UB[FZLFOWàDVEBT‘L‘DBZBQ‘ǵ‘LU‘S
Elimizi kafadan kuyruğa doğru sürtünce pulların
gelmemesi gerekir.
İZMARİT
Eti beyaz ve son derece lezzetlidir.
Tavası güzel olur. Üzerine limon ve
zeytinyağı ile kıyılmış maydanoz
eklenerek hazırlanır. Pulları
kazındıktan sonra derisi tulum çıkarılarak yapılan tavası da
çok güzel olur.
KALKAN
Her mevsim avlanan kalkan,
bütün sene boyunca
yenebilir. En lezzetli zamanı
ocak sonundan mart
ortalarına kadardır. Tavası
çok güzel olur. Buğulaması
ve kağıt kebabı da yapılır.
KEFAL
Kefal alırken çok dikkat
edilmelidir. Çünkü kefal kirli ve bulanık suları sever ve
buralarda diğer balıklar yaşamazken o yaşar. Bu gibi
sularda yakalanmış kefal tercih edilmemelidir.
MEZGİT
Tavuk baligi olarakta
bilinen mezgit butun
denizlerimizde bulunmakla
beraber en cok karadenizde bulunur. Yaz haric devamli
yumurtali durumda dir.Yumurtali tavasi, dometesli sotesi
guzel olur.
ÇİPURA
Egenin meşhur yerli balığı
olan ve küçük sürüler
halinde gezen çipura
son yıllarda çiftliklerde
de üretilmeye başlanmıştır. Çipura elips biçiminde
yassı vücudu, beyaz karnı, koyu gri sırtı ve pembemsi
yanakları ile tanınır. Atlas okyanusu, kuzeybatı karadeniz,
ege ve akdenizde bulunur. Genelde 20 ile 35 cm
arasındadır. Ancak 6-7 kg ‘ ya varanlarına da rastlanmıştır.
Her mevsimde zevkle yenebilen bu balığın ızgarası,
buğulaması, çorbası, fırnını çok güzel olur. Izgara için ideal
büyüklük 250 ila 350 gramdır. Daha büyüklerinin fırında
pişirilmesi tercih edilmelidir. Buğulama ve çorba için her
boyu kullanılabilir.
PALAMUT
En lezzetli zamanı eylül
başından şubat ortalarına
kadar olan zamandır. Bu mevsimde çok yağlı olduğundan
tavası biraz ağır olabilir. Bu nedenle ızgarası ve fırını
tavsiye edilir.
KIRLANGIÇ
Bütün denizlerimizde bulunan
kırlangıç ortalama 25 - 30 cm olup
nadiren 75 cm’ye kadar olanlarına da rastlanmaktadır.
Izgara ve tavaya uygun değildir. Buğulaması, özellikle
çorbası çok lezzetli olur.
İSTAVRİT
LÜFER
Eylül ortasından ocak sonuna
kadar olan zamanı en yağlı ve lezzetli zamanıdır. Bu devre
içinde ızgarası tavsiye edilir.
İstavritler sonbaharda
Marmara’ya iner, mayıs’tan itibaren de Karadeniz’e geri
dönmeye başlarlar. Her mevsimde yakalanan istavritin en
lezzetli olduğu zaman kasım ila şubat ayları arasıdır. Tavası
ve fırını çok güzel olur.
11
Op. Dr. Metin ORTALI / .%%8]PDQÕ
Nasıl İşitiriz?
İŞİTME BOZUKLUKLARI ve TEDAVİSİ
A) Nasıl işitiriz?
Kulak, işitme ve denge organıdır. Cisimlerin titreşmesi
sonucu havada ses dalgaları oluşur. Kulak, ses
dalgalarını algılayan duyu organımızdır.
Kulağın temelde 2 görevi vardır.
1. Evrende var olan sesleri beyne iletmek,
2. Baş hareketleri ile ilgili bilgiyi beyne iletmektir.
Kulağın sesleri eksiksiz iletebilmesi ve beynin
algılayabilmesi için özellikle 3 bölümden oluşan
kulağın fonksiyonlarını tam yerine getirmesi
gerekmektedir. Kulak; dış, orta ve iç kulak olmak
üzere üç bölümde incelenir.
B) İşitme Kaybı Ne Zaman ve Nasıl Oluşur?
İşitme kaybı oluşmasını 3 ayrı döneme ayırabiliriz.
1- Doğum öncesi
2- Doğum esnasında
3- Doğumdan sonrası
C) İşitme Kaybı Çeşitleri?
İşitme kaybı çeşitleri genel itibariyle 5 gruba ayırabiliriz.
1. İletim tipi işitme kaybı
2. Sinirsel (Sensörinöral) (S/N) işitme kaybı
3. Karışık (Mikst) tip işitme kaybı
4. Fonksiyonel işitme kaybı
5. Merkezi (Santral) işitme kaybı
D) İşitme Kaybı Nasıl Tespit Edilir?
İşitme bozukluklarının tespitinde
. ODYOMETRİ
. TİMPOMETRİ
. ELEKTROFİZYOLOJİK ODİYOMETRE (ERA,BERA)
. DENGE TESTLERİ (KALORİK TEST)
. ALAN ODİYOMETRİSİ (Çocuklarda)
. WEBER Testi
. RINNE Testi gibi testler yapılır.
ODYOMETRİK MUAYENE NEDİR:
İşitmenin ölçülmesi ve işitme fonksiyonlarının
12
değerlendirilmesine odyometrik muayene denir. Bu
ölçümlerde kullanılan cihazlara odyometre denir.
İşitme iki şekilde gerçekleşir; 1. Hava yolu 2. Kemik yolu
Normal işiten bir kulakta doğal iletişim yolu olan hava
yolu ile işitme kemik yolu ile işitmeden daha iyidir.
E) İşitme Cihazı Nedir? Nasıl Yardımcı Olur?
İşitme cihazı temel olarak dış ortamdaki sesleri
yükselterek hastanın duymasını sağlayan bir cihazdır.
Cihazın mikrofonu, içindeki diyaframa herhangi bir
basınç sonucu çarpan havanın etkisi ile diyaframın
titreşmesi sonucu çıkışlarında küçük gerilimler elde
edilen, özel bir parçadır. Mikrofon, aynı zamanda
akustik enerji olan ses dalgalarını toplayarak elektrik
sinyaline çevirir. Mikrofondan alınan bu elektrik
sinyallerinin boyutu yükseltilerek hoparlöre iletilir.
Hoparlör, kendisine ulaşan elektrik sinyallerini, tekrar
ses dalgalarına çevirir. Hoparlörde tekrar akustik
enerjiye çevrilen sinyaller hastanın kulağına iletilir ve
böylece hastanın duyması sağlanır. İşitme cihazı, işitme
kaybınızın ilerlemesini veya gerilemesini sağlamaz.
Sadece sizin işitmenizi sağlar ve günlük yaşantınızı
kolaylaştırır.
Dijital işitme cihazlarında temel prensip, akustik enerji
olan ses sinyallerini elektrik sinyaline çevirip, doğala en
yakın sesi oluşturarak, hastaların daha rahat işitmelerini
sağlamaktır.
İşitme Cihazları : Hastada mevcut işitme kaybının ilaç
ya da ameliyatla düzelme ihtimalinin olmadığı veya
düzelme ihtimali olsa bile özellikle ameliyatların riskli
bulunması durumunda kullanılır.
İşitme cihazının başlıca 3 parçası bulunmaktadır.
1-Mikrofon: Ses enerjisini elektriksel sinyale çeviren
kısımdır.
2-Amplifikatör: Mikrofonon oluşturduğu elektriksel
sinyalin şiddetini arttıran kısımdır.
3-Hoparlör: Şiddeti yükseltile elektriksel sinyali ses
enerjisine dönüştürür.
İşitme cihazları genel olarak analog ve digital olmak
üzere 2’ye ayrılırlar. Digital cihazlar teknolojik olarak
daha avantajlıdırlar. İşitme cihazları takılan bölgeye
göre de kulak arkası, kulak içi, kanal içi, gözlük tipi, cep
tipi gibi kategorilere ayrılırlar.
İşitme cihazına karar verirken belirli kriterler göz
önünde tutulur. İşitme kaybının derecesi, işitme
kaybının hangi frekanslarda olduğu, konuşmayı
anlama derecesi, kulaktaki hastalığın ne olduğu
ve hastanın tercihi önemlidir.
Sadece bir kulağın hasta olduğu durumlarda
zaten o kulağa işitme cihazı takılması gerekir.
Ancak 2 kulak birden hasta ise cihazın hangi
kulağa takılacağına duyulan sesi anlama
yüzdesine bakarak karar verilir. Ancak tek
yönlü iştmenin arttırılması sesin yönünün
ayırtedilmesi açısından zararı olabilir. O nedenle
her iki kulağ cihaz takılması daha faydalıdır.
İşitme cihazlarının kulağı tembelleştirmesi ya
da mevcut hastalığın ilerlemesine sebep olması
gibi bir durum yoktur.
F) İşitme Cihazı Kullanımı
Her tip işitme kaybına ve işitme kaybı olan her
yaştaki bireye uygun bir işitme cihazı mutlaka
vardır. Günümüzde gelişen teknoloji ve erken
tanılama sayesinde bebekler bile işitme
cihazlarından yararlanabilmektedir. Cihaz
kullanımında önemli olan, işitme kaybı olan
bireye en uygun işitme cihazının seçilerek cihaz
kullanımında sürekliliğin sağlanabilmesidir.
İlk kullanılmaya başlandığında, özellikle
çocuklar cihaz takmayı reddedebilirler. Sesleri
ayırdetmeyi henüz öğrenmedikleri için
duydukları sesler onlara anlamsız ve rahatsız
edici gelebilir. Özellikle gürültülü ortamlarda
çok fazla rahatsızlık duyarlar. Öğretmen ve
ailenin uygulayacağı çeşitli ödüllendirme
yöntemleri, çocuğun cihaza alışmasına
yardımcı olacaktır. Zaman içinde çocuk işitme
cihazına alıştıkça seslerin ayrımına varacak
ve işitme cihazından yarar sağlama oranı da
artacaktır. Böylelikle çocuk cihazı kendisinin bir
parçası olarak görmeye başlayabilecektir. Bu
konuda öğretmenler ve aileler sabırlı olmalı,
öğrencinin cihaza alışmasının zaman alacağını
hatırlamalıdır.
Çocuk büyüdükçe, kulağı da büyüyeceğinden
belirli zaman aralıklarında gerekli kontrollerin
yapılıp, kulak kalıbının mutlaka değiştirilmesi,
eğitim almaya başladıktan sonra da dinleme
seviyesi değişeceğinden cihazın ses ayarlarının
düzenli olarak ayarlanması gerekir. Eğer
çocuğun iki kulağında da işitme engeli varsa,
her kulak için ayrı cihaz kullanılmalıdır. Çift
cihaz kullanımı çocuğun iletişim becerilerinin
gelişiminde etkili olacak, sesin yönünün tayinini
kolaylaştırarak eğitim-öğretim ortamlarından
daha etkin bir şekilde yararlanılmasını
sağlayacaktır.
Küçük Bir
Tebessüm
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.
Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta
teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı
bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğle yemek yediği lokantada
garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken,
kazandığı paranın bir parçasını her zaman köse başında oturan fakir
adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... İki gündür boğazından aşağı
lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman
bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki,
bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak
odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı
dumanlar sardı.
Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya
başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı...
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını
kucaklayıp, ölümden kurtardılar...
Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir
tebessümün sonucuydu.
Hiç kimse geri dönüp parlak geçmişini geri getiremez. Ancak şuandan
itibaren herkes yeni bir başlangıç yapabilir ve bir tebessüm ile onlarca
umutsuza umut olabilir.
SADECE BİR TEBESSÜM... İnanın bu tebessüme hiçbir ücret ödemeyeceksiniz.
Bayrampaşa Sağlık Hizmetleri Derneği olarak çeşitli sorunlarda
hastanemizin yanında olmaktan onur duyar, tüm Hastane
çalışanlarının Kurban Bayramını tebrik ederiz...
Zeki SARGIN / Dernek Başkanı...
13
Uz. Dr. Turgay IŞIK / Dahiliye
İnsan Sağlığı ve
Etkileyen Faktörler
Sağlık insanın bedenen ruhen ve sosyal yönden tam
bir iyilik hali şeklinde tanımlanır. Yani kişilerin bedence
hasta ya da sakat olmaması yeterli değildir. Ruhsal
açıdan dengeli çevresiyle uyumlu dirençli sosyal ve
kültürel yönden iyi olması durumudur. Sağlığı etkileyen
fiziksel ve biyolojik faktörler yanında sosyal olaylar
da göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlardan en
önemlileri beslenme alışkanlıklarıdır. Hastalık insanın
organ ya da sisteminde görülebilir bazı belirtilerle
ortaya çıkan ve yakınmalara sebep olan fonksiyon
bozukluklarıdır. İnsan sağlığını etkileyen etkenler
şunlardır
b. Kimyasal Faktörler
1. Bünyesel Etkenler: Genetik hastalıklar hormonal
bozukluklar ve metabolik hastalıklardır.
c. Biyolojik Faktörler
Bunlar; genetik bozukluklar kromozomlara bağlı
olan ve kalıtım yoluyla nesiller boyu aktarılan
hastalıklardır. Hemofili renk körlüğü diabet Akdeniz
anemisi gibi. Hormonlar vücut metabolizmasını
düzenleyen maddelerdir. Eksikliklerinde önemli
hastalıklar ortaya çıkar. Büyüme hormonuna bağlı
olarak aşırı ve az büyüme akromegali hipotroidizm
oluşabilir. Metabolizma hastalıklığı olarak ise ürik asit
yüksekliğinde gut hastalığının gelişmesi.
2. Çevresel Etkenler: Bunlarda 6 grupta gösterilebilir.
a. Fiziksel Faktörler
Denetimsiz su kaynakları, lağım ve pis sular, çöpler,
gübreler, plan ve projeye uygun olmayan konutlar,
iklim, hava, gürültü özellikle kamuya açık yerlerde,
başlıca fiziksel faktörlerdir. Bu faktörlerin sağlığa
uygun olması insanların elindedir. Çevresel faktörlerin
arasında en kolay değişebilecek faktörlerdir. Kriterlerle
uyum sağlandığı taktirde daha yaşanabilir bir ortam
oluşacaktır. Yaşama ortamlarının temiz havalandırılmış
ve gürültüsüz olması önemlidir.
14
Tarım ilaçları haşere ilaçları, radyasyon, hava ve su
kirlilikleri ile sigara vs. bu gruba girer. İnsanlarda
kansere, kalıtsal hastalıklara ölü ve sakat doğumlara
neden olur. Radyasyon bir kaynaktan elektromanyetik
dalga ya da hızlı parçacık demetinin yayılmasıdır.
İnsanlarda kansere kalıtsal hastalıklara ölü ve sakat
doğumlara neden olur. Bitki ve hayvanlar üzerinde
besin zinciri ile hayvanlar ve insanlara taşınır. Hava
ve suda bulunan kimyasallar ise S02 (kükürt dioksit)
N02 (azot dioksit) CO (karbon monoksit) solunum
yolu hastalıklarına civa kurşun kadmiyum metalleri ile
astbest önemli metabolizma bozukluklarına sebep olur.
Buna karşılık birçok hastalığın sebebi zararlı küçük
canlılardır (mikroorganizmalar). Verem tifo zatürre
grip kızıl kızamık suçiçeği çocuk felci cüzzam kolera
kabakulak menenjit gibi birçok hastalığın etkenidirler.
Mikroorganizmaların zararlarından korunmak için
dezenfeksiyon sterilizasyon ve pastörizasyon işlemleri
yapılmalıdır.
Bitkiler: Bitkilerin oksijen üretme besin kaynağı olma
ve ilaç yapımında kullanılması gibi önemli faydaları
yanında insana zararlı etkileri olanları da mevcuttur.
Bazı bitkilerin zehirli bazılarının ise oldukça etkisi vardır.
Hayvanlar: Et süt yumurta ve gücünden
yararlandığımız hayvanlar bazen de bizlere hastalık
bulaştırabilirler. Hem insanda hem hayvanda ortak
görülen hastalıklara zoonozlar denir. Kuduz hastalığı
buna örnektir. Ayrıca çevremizdeki akrep yılan ve
örümcek gibi zararlı hayvanlar da insana zarar verebilir.
Sinekler, mikropları taşıyarak hastalık oluşturmasında
etkisi olurlar.
Besinler: İnsanlar için bir kısmı enerji kaynağı bir
kısmı yapı ve onarım maddesidir. Besinlerle aldığımız
vitaminler ise vücudun direncini arttırarak hastalıklara
karşı savunma oluşturulmasını sağlar. Besinlerin
hazırlanması ve saklanması insan sağlığı ve beslenmesi
açısından çok önemlidir. Besin hijyeni uygun olmayan
besinler hastalıklara neden olabilir. Tifo, dizanteri
zehirlenmeler besinlerin olumsuz etkileridir. Ayrıca
beslenmede besin değeri yüksek olan besinler tercih
edilmelidir,
d. Temel ve Vazgeçilmez Madde Eksiklikleri
Vitaminler yağ asitleri esansiyel (elzem) aminoasitler
ve mineraller gibi vücutta üretilemeyen mutlaka
dışardan alınması gereken maddelerin eksikliklerinde
birçok metabolizma hastalıkları oluşur. Örneğin; demir
eksikliğinde kansızlık iyot eksikliğinde guatr kalsiyum
eksikliğinde raşitzm ve kemik erimesi gibi hastalıklardır.
e. Psikolojik Faktörler (Stres sıkıntı, Depresyon)
Uzun süre devam eden sıkıntılı durumlar, çaresizlik
duygusu, olumsuz duyguların vücut üzerinde şiddetli
bir etki yaparak bağışıklık sistemini zayıflatır. Stres
vücudumuzu hızlı yaşlandıran faktörlerden biridir.
Özellikle sürekli huzursuzluk kalbe ve damarlara zarar
verir vücut direncini düşürerek diğer hastalıklara zemin
hazırlar. İnsan hayatında stresle baş edebilmek için
egzersiz yapmak arkadaşlık kurmak ve özel fobiler
geliştirmek önemlidir.
sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik etkileşimler olduğu
bilinmektedir. Sosyal olarak gelişme geriliği olan
ülkelerde bu etkileşim olumsuz etkilenir.
Bilindiği üzere toplumun sosyal yapısını aile nüfus ırk
din dil akrabalık gibi faktörler oluşturur.
Kültürdeki değişmeler sosyal yapıyı etkiler. Olumlu
kültür değişmeleri halkın eğitim düzeyini ve ekonomik
gücünü arttırmakla gerçekleşir. Eğitim ve kültür
düzeyinin iyileşmesi ile sağlık düzeyi de yükselir.
Temel Sağlık Hizmetleri ve Yararlanma Yolları
Toplumun sağlık alanındaki ihtiyaçlarına göre sağlık
personelinin yaptığı çalışmalara sağlık hizmetleri denir.
Koruyucu ve tedavi edici olarak her türlü uygulamayı
yapmak için örgütlenmiş bir sistemdir. Ancak her türlü
çabaya karşın herkesi hastalıktan korumak mümkün
değildir. İşte bu durumda tedavi hizmetleri devreye
girer.Tedavi hizmetlerinin yetersiz kaldığı sakatlık
durumlarında ise kişileri başkalarına bağımlı olmadan
kendi kendine yeter biçimde yaşamasını sağlamak yani
rehabilite etmek gerekir.
f. Sosyal Kültürel ve Ekonomik Faktörler
Toplumun sosyal çevresini meydana getiren faktörlerin
Yanık ve
Yaralara
Süper Bitki
Zahter
Hatay yöresinde özellikle Amanos Dağları’nda yetişen ve kekiğe benzerliği ile bilinen
‘zahter’ bitkisinin vücuttaki yaralar üzerindeki iyileştirici özelliği kullanılarak, yara
örtüsü üretildi.
Mustafa Kemal Üniversitesi ile Romanya Ulusal Deri ve Tekstil Araştırma Geliştirme
Enstitüsü tarafından yürütülen ortak çalışmayla, vücutta oluşan yara ve yanıklara
karşı zahter bitkisinden, bazı maddelerin birleşimiyle yeni nesil bir yara örtücü
biyomalzeme elde edildiği açıklandı. Yrd. Doç. Dr. Alpaslan Kaya, bölgede yoğun
olarak bulunan ve antioksidan özelliğe sahip zahteri kullanarak ‘Cilt Enfeksiyonlarına
Karşı Uçucu Yağ ve Seolit ile Desteklenmiş Kollajen Biometaryallerin Elde Edilmesi
Projesi’ni hazırladıklarını söyledi.
Romanya ile iş birliği içerisinde hazırladıkları projenin TÜBİTAK tarafından da
onaylandığını ifade eden Kaya, proje kapsamında zahterin de yer aldığı karışımla
yara örtüsü ürününü geliştirdiklerini kaydetti. Yard. Doç. Dr. Alpaslan Kaya, geliştirilen
yara örtücü biyomalzemeyle cilt üzerinde oluşan yara ve yanıkların enfeksiyon
kapmadan daha kısa sürede iyileşmesine imkan sağladığını vurguladı.
Basından
15
Op. Dr. Aksel ERENBERK / Göz Sağlığı ve Hastalıkları
Gözlükleri Kırdım,
Ohh Bee Dünya Varmış
S
abah kalkıyorsunuz. Daha lavabonun yolunu
bulmak için bile plastik saplı o kalın cam aleti
bulmak zorundasınız. Esiri oldunuz onun. Bir
an düşünürsünüz bu güne kadar dünyayı daha
net görmek için esiri olduğunuz gözlük veya kontak
lenslerinizden artık kurtulmak zamanı gelmedi mi?
Excimer Laser LASIK; Miyop, hipermetrop, astigmat
gibi görme kusurlarının tedavisinde uygulanan, tıbbi
teknolojideki son yeniliklere dayanan güvenilir bir
yöntemdir. Bu yöntemle gözün saydam tabakasından
(kornea) “mikroke-ratom” cihazı ile bir
tabaka kaldınlıp; altındaki dokuya, lazer
ışınlarıyla yeni bir şekil verilir
Avantajları...
tTedaviye hazırlık süresi 2-3 dakika;
lazer süresi ise 15-20 saniyedir.
tHer iki göz de aynı seansta tedavi
edilmektedir.
tTedavi sonrasında göz bandajı
kullanılmaz.
tGözün normal anatomisinde herhangi
bir bozulma meydana gelmez.
tPek çok lazer yönteminde meydana
gelebilen tedavi sonrası ağrı, yanma
gibi şikayetler olmaz.
Nasıl bir yol izlenir?
Eximer Laser-LASIK yöntemiyle iğne ve narkoz gibi
uyuştunıcular yerine, yalnızca gözü uyuşturacak bir damla
damlatılır; akabinde, birkaç dakika içerisinde operasyon
bitirilir.
Operasyondan sonra...
Excimer Laser-LASIK operasyonunun ardından hasta
derhal evine dönebilir ve ertesi gün
hayatına kaldığı yerden devam edebilir.
Hayata camların
Operasyonun akabinde birkaç saat
kadar bulanık görmek normaldir. Hasta,
veya bir plastiğin
araç kullanmak gibi hayati önemi olan
işlerden bir süre uzak durmalıdır. Yine
arkasından
operasyonun akabinde birkaç saat kadar
bakma
gözlerde batma ve sulanma meydana
gelebilir. Bu yüzden, hasta bu süreyi
mecburiyetinden
dinlenerek geçirmelidir.
kurtulup
gözlüksüz, lenssiz
yaşayabilirsiniz.
tBu yöntem, yüksek dereceli gözlük ya da lens kullanan
hastalara da başarıyla uygulanabilmektedir.
tKatarakt ameliyatı ve kornea nakli sonrası oluşmuş
kırma kusurlarında da bu yöntemle önemli başarılar
elde edilebilmektedir.
Nasıl bir hazırlık yapılır?
Öncelikle, görme kusuru olan hastaya, LASIK yönteminin
uygun olup olmadığına karar verebilmek için çeşitli
16
kontroller ve bilgisayar eşliğinde ayrıntılı muayene yapılır.
Yöntemin uygulanabilmesi için...
Her göz kusuru ya da görme
bozukluğunda bu yöntem uygulanmaz.
Bu yöntem için hastanın bazı özellikleri
taşıması gerekir.
t18 yaşını doldurmuş,
t1-14 dereceleri arasında miyop,
t1-6 dereceleri arasında hipermetrop,
t1- 6 dereceleri arasında astigmat olanlar
Excimer Laser-LASIK için başvurabilirler
Zehra BALTACI / Müdür Yardımcısı
Bayramlar
Güzellikler İçin Bir Fırsattır
Günümüz insanı, daha iyi yaşamak ve mutlu olmak
için, modern hayatın sunduğu her şeye sahip olma
yolunda hızla ilerliyor. Bu uğurda aklını-fikrini, sağlığını,
enerjisini ve vaktini harcıyor. Maddî anlamda daha
iyi şartlarda yaşıyor, hayat standartları her geçen gün
yükseliyor. Çok çalışıyor, çok tüketiyor ama ruhen
yorgun ve mukavemeti zayıf. Hayatı bir bütün olarak
değerlendirmeye, muhasebe etmeye ne cesaret
edebiliyor ne de zaman bulabiliyor.
Bayramlar, hayatın rutinini kırıp, biraz soluklanmak,
her şeyi yeniden düşünmek, farklı şeyler yapmak ve
yenilenmek için nice fırsatlara gebedir. Fakat insan bu
fırsatlardan, fark edebildiği ölçüde istifade edebilir.
Bayramı en iyi şekilde değerlendirmek, güzelliklerinden
istifade etmek için “bayrama özel” bir hayat programı
çıkarmak ve zorlanarak da olsa uygulamak gerekir.
Çünkü alışkanlıklardan kurtulmak kolay olmayacaktır.
Aile bağımızı güçlendirme fırsatı verir: Yoğun iş ve okul
hayatı sebebiyle anne, baba ve çocuklar akşama kadar
birbirini göremiyor. Aile fertlerini akşam da, birbiri
ardına başlayıp biten diziler, başına oturulduğunda
kalkılamayan internet ve oyunları bekliyor. İyi planlanan
bayram, bu kısır döngüyü kırar, aile fertlerini ortak
paydada buluşturur. Coşkulu, heyecanlı ve unutulmaz
anlar yaşanır.
Sevilen insan olma fırsatını kaçırmayın: Sevgi, insanın
değerli bir varlık olduğunu hissettiren bir iksirdir.
İnsan daha bebekken çevresi tarafından sevilmeye
başlar. Eğer kendisini seven insanlara karşı vefalı olur,
ziyaretlerine gider, gönüllerini alırsa bu sevgi devam
eder. İnsan ancak, ailenin, akrabaların ve dostların
karşılıksız sevgisiyle tatmin olur. Bu yüzden, bayramı
bayram yapan dinamiklerden biri de sıla-i rahimdir.
Yalnızlıktan kurtulma imkânı bulursunuz: Bayram
vesilesiyle eski dostlarımızla tekrar irtibat kurmak, bizi
daha huzurlu, daha güçlü ve ümitli kılacaktır. Gönülden
sohbet edeceği, dertleşeceği, fikir alışverişinde
bulunacağı dostlara sahip olan insan, daha huzurlu,
ümitli ve problemler karşısında daha güçlüdür.
Bayramlarla bencillik ve hırstan kurtulabilirsiniz: Kurban
kesmeyenlere et vermek, imkânı olmayanlara giyim-
gıda yardımı yapmak, en güzel yemeklerle donattığı
sofrasını paylaşmak, bencillik ve hırsın ilacıdır. Böylece
insan da gerçek huzuru bulur. Paylaşmanın ve bereketin
manası daha iyi anlaşılır, insan da sorumluluk şuuru
kazanır.
İnsanlar, bir hatasından dolayı dostuna, akrabasına,
hatta ana-babasına küsüp irtibatı koparabilir.
Herhangi bir sebeple kızıp da küstüğünüz veya seyrek
görüştüğünüz dost ve akrabalar varsa, bu bayram sizin
için bir fırsattır. Böylece hem suizan azabından kurtulur
rahatlarsınız hem de o insanların gönüllerini alır,
dostluklarından mahrum kalmazsınız.
Hayata bakışımızı güncelleyebiliriz
Günümüz insanları hastalık, yaşlılık, ölüm, maddîmanevî iflas gibi durumlara düşenlerden uzak durmaya
çalıştığı gibi, hayatın manasını idrak etmiş bilge
insanlardan da uzak duruyor. Bu durum, modern
hayatın tek seçenekli mutluluk ve haz endeksli yaşama
öğretisinden kaynaklanıyor. Aslında hayatın farklı
merhalelerindeki insanlarla beraber olmak, gerçek
hayatı idrak etmeye vesiledir.
Hasta ve yaşlı ziyaretleri: Onlarla hemhal olmaya,
konuşmaya çalışırsak, sorular sorar onları dinlersek,
hem onlara huzur verir hem de hayata bakışımız
değişir.
Mezarlık ziyaretleri: Ölümün manasını ve öleceğini idrak
etmeye vesiledir. Böylece insan bencil davranamaz,
hırstan uzak durur.
Mağdurları ziyaret: Maddî-manevî iflas etmiş,
çöküntü halindeki insanları ziyaret, onlara yanlarında
olduğumuzu gösterir.
Gönül insanlarını ziyaret: Varlığa sevgi, şefkat ve
merhametle yaklaşan, sohbetiyle gönüllere ferahlık
veren hayata dair bilgece düşünceleri olan büyükleri
ziyaret etmek, onlarla sohbet etmek, hayatı yeniden
gözden geçirmemize vesile olacaktır.
Tüm çalışanlarımızın ‘Kurban Bayramı’ kutlu olsun...
17
İki Baba İki Oğul
Kaç Kişi Eder?
(19 HAZİRAN BABALAR GÜNÜ MÜNASEBETİYLE)
Kucağıma ilk çocuğumu aldığım ilk günlerdi yıl 1980... Epey de gençtim. 26 yaşında falan...
Evde ailecek cümbür cemaat otururken:
“Bana bak evlat “ dedi babam;
İki baba iki oğul kaç kişi eder? Bil bakalım.
Ben bakınırken o, oğlumun alnından öptü ve bana bu günleri yaşattığınız için sağ olun dedi. Sonra oğluma döndü
ve neslimiz sürecek dedi ve gülüştük! İki baba ve iki oğul üç kişi edermiş...
Babam, ben ve oğlum. Babam, oğlum Ahmet ve ben (hem baba hem oğul) üç kişiydik! Yani iki baba iki oğul. Ben de
o an gerçekten baba olduğumu hissetmiştim.
Daha. oğlum bana baba demeden, babam baba olduğumu haykırmıştı yüzüme...
Nur içinde yatsın. Neslimizin devamı da (Bence hiç fark etmese de) geleneklerimizce erkek evlatla,” ailede soyadının
ve neslin devamı” anlamına geliyordu.
Ben şimdilik baba-oğulda kaldım. Babam duygulu, mert. çalışkan ve yaman bir adamdı.
Çalışkanlığıyla sadece bizim değil, tüm çevrenin, herkesin gözdesiydi. Sadece ailenin değil tüm çevreye önder,
ve yol göstericiydi. Şimdi yine anamla birlikte ikisi de yine yan yana yatıyor köyümüzde. Bizden uzak ama hep
gönlümüzde ve hep bizimle beraber....
İnsan bazen eskiye özlemle bakıyor hayatın geri gelmesini istiyor.
Elinizde olmadan zaman tüneline giriyorsunuz gözleriniz dolaraktan...
İnanın o kadar çok hatıralarım var ki babamla. Beni hep o gezdirdi, o tanıttı her şeyi, her yeri çevremizi,
akrabalarımızı...
Hiç unutamam babamı...
Bugün gibi hatıramda her yönüyle. Onu andığımda her daim boğazıma bir şeyler düğümlenir.
Sohbetlerini özlerim. Zaman tüneline dalarım...
Size bir itiraf daha; Her köyüme gidişimde onu annemle birlikte köy evimizde görecekmişim gibi oluyorum hala.
Her defasında “ İki oğul. iki baba “ oluyoruz adeta. İstanbul’a da ilk onunla gelmiştim.
Ne yazık ki 17 yıldır onsuz kutluyoruz haziranın üçüncü haftasını...
Neyse yine... Gözlerim doldu.
Tüm babalarımızın ömürleri uzun. Ölenlerin ise mekanları cennet olsun.
Op. Dr. Fahrettin ÖZKAN
Baştabip
18
Baştabip
Op. Dr. Fahrettin ÖZKAN
Baştabip Yardımcıları
Uz. Dr. M. Fatih VELİBEYOĞLU (Dahiliye)
Op. Dr. Ali ÖZER (Genel Cerrahi)
Dr. Celal ŞAHİN (Semt Polikliniği)
Dr. Ferzane KARABEYOĞLU
K.B.B.
Op. Dr. Metin ORTALI
Op. Dr. Mustafa KORKMAZ
Op. Dr. Orhan GÜL
Op. Dr. Hasan Sabri ALAYALI
Op. Dr. Volkan Yaşar IŞIKSAÇAN
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Op. Dr. Hasan KOLAK
Op. Dr. Mustafa KOCA
Op. Dr. Mustafa Erkut VURUŞKAN
Op. Dr. Şengül BAHAR
Beyin Cerrahisi
Op. Dr. Ömer ATASOY
Cildiye
Uz. Dr. Ramazan KUTLUK
Uz. Dr. Celalettin GİRAY
Uz. Dr. Sibel DOĞAN
Plastik Cerrahisi
Nezih Yıldız ALAYBEYOĞLU
Göz Sağlığı ve Hastalıkları
Op. Dr. Nebi KÖSE
Op. Dr. Erkan ÜNSAL
Op. Dr. Aksel ERENBERK
Psikiyatri
Uz. Dr. Sevda UYAR
Uz. Dr. Songül ÖZERTÜRK
Patoloji
Uz. Dr. Aylin ADAŞ
Biyokimya
Uz. Dr. Hüseyin MUTLU
Dahiliye
Uz. Dr. Ali GÜLDÜREN
Uz. Dr. Ali Kemal HEKİMSOY
Uz. Dr. Turgay IŞIK
Uz. Dr. İlknur BARLAS
Uz. Dr. Cengiz IŞIK
Genel Cerrahi
Op. Dr. Şaban Sami ÇETİN
Op. Dr. Gökhan ŞERMET
Op. Dr. Faruk TATOĞLU
Op. Dr. Osman OSMANOĞLU
Op. Dr. Muharrem BATTAL
Üroloji
Op. Dr. Gökay GİDEMEZ
Op. Dr. Mustafa Sadık KÖROĞLU
Op. Dr. Ömer KURT
Op. Dr. Erdal ÇAKIROĞLU
Kardiyoloji
Uz. Dr. Turgan HAMİT
Uz. Dr. Salahattin AYDIN
Nöroloji
Uz. Dr. Merhan ÖMEROĞLU
Uz. Dr. Canan BALKAN
Uz. Dr. Nilgün VARDAR
Uz. Dr. Sibel NAKŞILAR
Anestezi
Uz. Dr. Nuray ÇETİNKOL
Uz. Dr. Selen DENİZ
Uz. Dr. İlter EMİN
Uz. Dr. Mehmet Levent UYGUR
Aile Hekimliği Uzmanı
Uz. Dr. Ahmet KOLSUZ
Uz. Dr. Levent YAZICIOĞLU
Enfeksiyon Hastalıkları
Uz. Dr. Şermin ULUTOK
Mikrobiyoloji
Uz. Dr. Nükhet ÇAKIROĞLU
Uz. Dr. Haluk KILIÇ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Uz. Dr. Ümit KURU
Uz. Dr. Kenan ÖZKAN
Uz. Dr. Emine İpek TİRİT
Uz. Dr. Sibel ÜNSAT
Uz. Dr. Zeynep Ebru ÇAKIN
Diş
Dt. Ahmet Faruk AYKUT
Dt. Zekiye AKALINOĞLU
Dt. Mehmet Nedim GÜRSEL
Dt. Resul BOLATKALE
Ortopedi
Op. Dr. Varujan HAVİTERS
Op. Dr. Serhat DEMİRALP
Op. Dr. Nizamettin Tekin TULUAY
Op. Dr. Fevzi NAKŞILAR
Pratisyen Hekimler
Dr. Orkun ÇANKAYA
Dr. Evren KADIOĞLU
Göğüs Hastalıkları
Uz. Dr. Mustafa YILMAZ
Uz. Dr. Gülcihan AKEL
Uz. Dr. Sevil ÖZEL
Fizik Tedavi
Uz. Dr. Selim ERDEM
Radyoloji
Uz. Dr. Müne SÜVE
Uz. Dr. Abdulkerim ZEYDAN
19
Uzm. Dr. Fatih VELİBEYOĞLU
Nevzine
(Kayseri Yöresi)
Tatlı yiyelim tatlı konuşalım :)
Malzemeler:
250 gr katıyağ
6 çorba kaşığı tahin
3 çorba kaşığı yoğurt
2 su bardağı ince kıyılmış ceviz
4 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
Şurubu:
Bunları
1950’li yıllarda günde ortalama 18 dakika gülünürken, bu
sürenin günümüzde 6 dakikaya kadar düştüğünü, yetişkinlerin
günde ortalama 60, çocukların ise 500 kez güldüğünü, her
gülmenin yaklaşık 6 saniye sürdüğünü,
İnsanda 4 kan gurubu bulunmasına karşılık domuzlarda
16, ineklerde 12, köpeklerde 7, kedilerde 2 farklı kan grubu
olduğunu,
Saçların beyazlaması sırasında asıl rengine döndüğünü, saç
telinin ortası boş, içinde melanin denilen boya pigmentlerinden
bir tüp gibi olduğunu, saça rengini veren melanini birarada
tutan sıvının yaşlandıkça kaybolduğunu ve boya hücrelerinin
tutunamaz hale geldiğini,
Hiçbir boğanın kırmızı renge kızmadığını, çonkü boğaların
renk körü olduğunu, renkleri ayırdedemeyip yalnızca siyah
ve beyaz rengi gördüğünü.
?
biliyor musunuz
2 su bardağı su
2,5 su bardağı şeker
1/4 limon dilimi
Yapılışı:
Tahin, yoğurt karıştırılır. eritilip, ılıtılmış
yağ ilave edilir. Kaşıkla karıştırılır. Ceviz,
kabartma tozu, un ilave edilip sert bir
hamur elde edilir. Yağlanmış tepsiye
malzeme elle bastıra bastıra yayılıp
üzeri çatalla çizilir. 190 derece önceden
ısıtılmış fırında üzeri hafif pembeleşinceye
kadar pişirilir. Şurubu için tüm malzeme
karıştırılıp 1-2 taşım kaynatılır. Soğumaya
bırakılır. Fırından çıkan tatlı hemen
dilimlenir. Ilık şerbet sıcak tatlı üzerine
dökülür. Şurubunu çekince servis yapılır.
“Bazıları gittiği ye
ir,
ri,
ek gibid
m
k
ba
e
zılarıda ayrıldıklar
ır
d
r
a
v
ı
ır.
İnsan
an aran
yeri mutlu eder.”
m
a
z
r
e
H
ibidir,
ır ilaç g
d
r
a
v
aranır.
n
insa
ğunda
u
ld
o
Lazım
idir,
rop gib
ik
m
i bulur.
ır
d
ar
elir sen
g
o
İnsan v
n
a
mad
ol.
Sen ara
ek gibi
m
k
e
e
b
erte
Birinin izinden
mkün m
Sen mü
yürünürse onu
geçmek mümkün
değildir.
nizden
Zayıf yönleri
yakınmayın
lerinizi
kuvvetli yön
güçlendirin.
Seni
ne
gelişt yin
ire
ve on ceğini dü
şü
un pe
şinde n
n koş
.
20
Bir hata yapıp bunu
düzeltmeyen bir
kişi ikinci hatayı
yapmaktadır.
Şahsenem ÜNAL / Başhemşire V.
KUMLARDAN NASIL KURTULACAĞIM
Bir ürolog doktorun muayenehanesine gelen adama sekreter
şikayetinin ne olduğunu sordu.
“Kumlarla başım dertte” dedi adam. “Bir türlü kurtulamıyorum
şu kumlardan...”
ASANSÖR
Doktorun sekreteri, adamın önüne bir çizelge uzattı:
“Doktorla görüşmeden önce şu kağıttaki soruları yanıtlamanız
gerekiyor” dedi. “Adınızı, soyadınızı, adresinizi, sağlık sigortası
numaranızı yazdıktan sonra, yan odaya geçiniz ve sıranızı
bekleyiniz lütfen. Ben sizi çağıracağım.”
Adam çizelgedeki soruların karşılarına yanıtlarınızı yazdıktan
sonra kağıdı sekretere verdi ve yan odaya geçip, beklemeye
başladı.
Bir süre sonra doktorun asistanı geldi ve adamı aldı, başka
bir odaya götürdü: “Biraz zamanınızı alacağım ama, buna
zorunluyum” dedi. “Doktorla görüşmeden önce bunları
kesinlikle yerine getirmemiz gerekiyor.”
Asistan, özel odada adamın önce boyunu, sonra kilosunu,
daha sonra tansiyonunu ölçtü, idrar örneği aldı, damarından
kan aldı ve bunlardan sonra da, gömleğini çıkarmasını, yatağa
uzanmasını söyleyip, elektrosunu çekti.
Adam, doktoru görebilmek için bir saat kadar daha
bekletildikten sonra doktorun odasına alındı.
Köylü oğlan ve babası büyük şehre ilk defa gelmişler. Alışveriş
merkezinde zemin kattaki iki gümüş renkli parlak kapının
ağır ağır açılıp kapanması ilgilerini çekmiş. “Bu ne baba?” diye
sormuş oğlan. Hayatında hiç asansör görmemiş baba
“Bilemiyorum oğul..” demiş.
Onlar bu ilginç şeyi nefeslerini tutup izlerken tekerlekli
sandalyeli yaşlı bir kadın sağa sola kayan gümüş renkli kapıya
doğru gitmiş ve bir düğmeye basmış. Kapılar açılmış, yaşlı
kadın yoğun ışıklı küçük bir odaya girmiş, kapılar kapanmış.
Oğlan ve babası kapının üzerindeki küçükten büyüğe doğru
yanıp sönen ışıklı rakamları izlemişler. Son rakamdan sonra
aynı sırayla bu sefer geriye doğru ışıklar teker teker yanmış.
Sonunda kapılar iki yana kayarak tekrar açılmış ve dışarı 24
yaşlarında incecik fıstık gibi bir kız çıkmış.
Adam kızdan gözlerini ayıramayarak,
Koş... Koş oğlum koş hemen ananı buraya getir!..
Doktor, önündeki raporlara bir kez daha baktıktan sonra
adama, kararını bildirdi:
KIRIK BACAK
“Ben buralarda kum filan görmüyorum” dedi.
Doktorla görüşebilmek için o ana değin herşeyi sabırla
kabullenen adam, sonunda patladı:
“Önünüzdeki kağıtlara bakıp da tabii göremezsiniz” dedi.
“Pencereden bakarsanız göreceksiniz koca kamyonu... Sipariş
ettiğiniz bir kamyon dolusu kumu getirdim ama trafik polisi bir
türlü izin vermiyor boşaltmama...”.
Adam evinin merdivenlerinden çıkarken düşüp, bacağını dört
yerinden kırmıştı. Hemen hastaneye kaldırılmış, doktor bacağı
boydan boya alçıya almış ve: - “Beyefendi bundan sonra daha dikkatli
olun, en azından alçınız çıkana kadar merdivenlerden inmek çıkmak
yok”, demişti. Üç ay sonra kırıklar kaynamış, alçı çıkarılmıştı. Adam
bu arada doktora: - “Doktor bey artık merdivenlerden inip çıkabilir
miyim?” diye sormuş, doktor da: - “Tabii, ancak yine de bir süre daha
dikkatli olmalısınız”, demişti. Adam doktorun bu cevabı üzerine
sevinçle bağırmış: - “Oh be şükürler olsun, üç aydır eve su borusundan
tırmanarak girip çıkmaktan anam ağlamıştı.”
KAÇMA PLANI
Günün birinde deliler hastanesinden üç deli bir kaçış planı yaparlar. Plana
göre içlerinden birisi yolun sonundaki demir parmaklıklara bakacak,
eğer parmaklıklar aşağıdaysa üstünden, eğer yukarıdaysa altından
geçeceklermiş. Ertesi gün demir parmaklıklara bakmaya giden koşa koşa
geri gelmiş. Delilerden biri;
- Ne oldu? demiş.
Nefes nefese cevap vermiş;
- Arkadaşlar üzgünüm ama kaçamayacağız.
- Neden?
- Çünkü demir parmaklık yok.
21
HİÇ - Ruh Aydınlanması
ARAP BAHARI / Turan KIŞLAKÇI
Gülşen MERAL / Karakutu Yayınları
Mana Yayınları / www.ilimyurdu.com
Hazırlayan: Nevide YAZICI
22
Duyurular
Bu kitap kendinize yönelik bir keşfin
rehberi olacak. “Hiç”in peşinde bütün
cevapları bulacaksınız.
“Hiç” olmak kendini değersiz hissetmek
değildir. İçindeki zenginlikleri keşfedip,
bedenli kimliğinin özünde “Hiç”liğini fark
etmektir.
“Hiç”lik hep var olmaktır. “Hiç”lik
insanoğlunun kendi içindeki okyanusu
seyretmesi, içine dalıp zenginliklerini fark
edeceği ana kadar sabırla beklemesidir.
“Hiç”likte beklenti yoktur, acelecilik
yoktur, kurgu yoktur. Dupduru bir
okyanus gibi sadece sakinlik vardır. “Hiç”lik engin bir sudur, ama
içine daldığında seni hayrete düşüren bir zenginliktir...
“Denize kadar, ayak izi vardır. Denize girdikten sonra ne iz kalır,
ne işaret.”
Suda kendi izinizi sürmeye hazır olun
2010 yılının sonu ile 2011’in başında Tunus ve Mısır’da başlayan
ve çok kısa bir süre içerisinde tüm bölgeyi etkisi altına alan
halk hareketleri kitlesel protesto gösterilerine dönüştü.
Meydanlarda toplanan halklar, “Eş-Şa’b Yurid İskate’n Nizâm
/ Halk rejimin düşmesini istiyor” ve “Eş-Şa’b Yurid İskate’r Reis
/ Halk başkanın düşmesini istiyor” gibi sloganların etrafında
birleşmeye başladı.
Bu iki slogan, Arap dünyasında yeni bir siyaset dilinin
doğduğunun açık bir kanıtı oldu. Bu yeni dil aynı zamanda
eylemci kitlelerin hareket noktasını oluşturan devrimdeki
ısrarı, yani ne tür fedakârlıklar gerektirirse gerektirsin ve ne
kadar zaman alırsa alsın gerçekleşinceye kadar geri adım
atmamayı vurgulamaktaydı. Devrimin öncülüğünü yapan
gençler kendilerini yakma pahasına taleplerini dile getirmekten
kaçınmadı. Bu eylem tarzı, Müslüman Arap toplumunda ilk kez
görülüyordu.
Arap dünyasında gürül gürül yükselen sesler özelde Arap dünyasının genelde dünyanın
büyük bir değişimin eşiğinde olduğunun göstergesiydi. Arap dünyası (Batılıların
kavramıyla Ortadoğu) dünyanın kalbi mesabesindedir; burada meydana gelebilecek
herhangi bir değişim ya da olay tüm dünyayı etkisi altına almaya müsaittir…
ARAMIZA KATILAN
Kadın Hast. ve Doğum Uzm. .........Op. Dr. Şengül BAHAR
Kadın Hast. ve Doğum Uzm. .........Op. Dr. Mustafa Erkut VURUŞKAN
Anestezi Uzmanı ...............................İlter EMİN
Anestezi Uzmanı ...............................Mehmet Levent UYGUR
Anestezi Uzmanı ...............................Selen EDİZ
Dahiliye Uzmanı ................................Semir BAYAR
Cildiye Uzmanı...................................Sibel DOĞAN
Biyokimya Uzmanı............................Haluk KILIÇ
Göğüs Hastalıları Uzmanı ..............Sevil ÖZEL
Göğüs Hastalıları Uzmanı ..............Gülcihan DUMAN AKEL
Plastik Cerrahi ....................................Nezih Yıldız ALAYBEYOĞLU
Aile Hekimi Uzmanı .........................Katip Levent YAZICIOĞLU
Nöroloji Uzmanı ................................Nilgün VARDAR
Eczacı ....................................................Emrah TAŞDEMİR
Başhemşire..........................................Hatice AKGÜN
Başhemşire Yrd. .................................Şahindar AYDOĞDU
Laborant ..............................................Aysun AKBAŞ
Laborant ..............................................Şükran AKTÜRK KAHRAMAN
Laboratuvar Tek.................................Emrullah DÜNDAR
Hemşire ...............................................Murat CEYLAN
Hemşire ...............................................Veysel YILDIRIM
Hemşire ...............................................Emine KAHRAMAN
Hemşire ...............................................Nülüfer BEYOĞLU
Hemşire ...............................................Eda DEMİRCİ
Hemşire ...............................................Ayşenur TOK
Hemşire ...............................................Elif SUNGUR
Hemşire ...............................................Muharrem Furkan ÖREN
Hemşire ...............................................Büşra ŞENGÜL
Hemşire ...............................................Emine KAÇAR
Hemşire ...............................................Sibel KANTAR
Hemşire ...............................................Sadullah USLU
Hemşire ...............................................Zeynep AYDIN
Hemşire ...............................................Tolga BAKU
Hemşire ...............................................Hatice MURAT
Hemşire ...............................................Nida GÖK
Hemşire ...............................................Başak KONMAZ
Hemşire ...............................................Cemile DİNÇSOY
Hemşire ...............................................Bahri ÇETİN
Ebe .........................................................Beser ARSLAN
Ebe .........................................................Gülten DEDEOĞLU
Ebe .........................................................Reyhan ÖZAY
Ebe .........................................................Emiş KULAKAÇ
BEBEĞİ OLANLAR
KBB Uzmanı .......................................Op.Dr.Metin ORTALI
Ebe .........................................................Şengül KAPLAN KELEŞ
Hemşire ...............................................Semra PEHLİVAN
Hemşire ...............................................Hatice YILMAZ
Hemşire ...............................................Emine AVCI DÜZGÜN
Veri Elemanı ........................................Metin KARATAŞ
EVLENENLER
Tıbbi Sekreter ....................................Cihan YURADAGÜL
Veri Elamanı .......................................Gamze Zümrüt BEK
Hemşire ...............................................Banu CAN
Hemşire ...............................................Emine SAVŞAR
Ebe .........................................................Tuğba ÖNİZ
Hemşire ...............................................Ayşegül ÇEÇEN ER
Sağlık Memuru .................................Emrah ER
Röntgen Teknikeri ............................Koray ÖZTÜRK
Mühendis ............................................Mehmet Şakir GÖNÜLTAŞ
ÖLÜMLER
Fatoş ŞAHİN ........................................Röntgen Teknisyeni
Op. Dr. Sadık KÖROĞLU ..................Annesi
Ali GÜLDÜREN ...................................Kayınvalidesi
Yılmaz YAVUZ .....................................Eşi
Jale DOĞRU ........................................Annesi
Nefise BULGURCU ............................Kayınpederi
Erol ERGÜN .........................................Babası
Mehmet YILMAZ ...............................Dayısı
AYRILANLAR
Beyin Cerrahi Uzmanı......................Hüdayi DUMAN
Kadın Hast.ve Doğum Uzm. ..........Op. Dr. Osman AŞICIOĞLU
Göz Hast.Uzmanı ..............................Erkan ÜNSAL
Tabip ....................................................Emrah ŞİMŞEK
Tabip ....................................................Tezgül ŞÜKRÜOĞLU
Anestezi Teknisyeni .........................Yeter YILMAZ
Hemşire ................................................İlknur KILIÇ
Hizmetli ...............................................Ömer KÖSE
EMEKLİLER
Diş Tabibi .............................................Mesut Yaşar GÜNAÇ
Hemşire ...............................................Melahat GÜLER
V.H.K.İ. ...................................................Semra ERSOY
Röntgen Teknisyeni ........................Hapa ÖZGÜR
İNTERNETTEN Nasıl Randevu Alırım?
Hastanemizden İnternet yolu ile randevu alabilmek için;
Hastanemiz yada semt polikliniğimizde önceden muayene olmuş olmanız gereklidir.
Muayene kaydınız yoksa lütfen nüfus cüzdanızla Hastanemize başvurunuz
1- 4677070 numaralı randevu telefonumuzu arayınız.
2- Sistem sizden TC Kimlik numaranızı tuşlamanızı isteyecektir.
Tuşlama işlemi için ayrılan süre içinde 11 haneli TC Kimlik numaranızı tuşlayınız.
3- Sistem size poliklinikler için gerekli numaraları okuduktan sonra istediğiniz poliklinik numarasını tuşlayınız.
4- Sistem size seçtiğiniz poliklinik için hizmet veren poliklinik doktorlarını bildirecektir.
Muayene olmak istediğiniz doktor için istenilen numarayı tuşlayınız.
5- Sistem size randevu tarihi, saati ve muayene sıranızı okuduktan sonra onaylamak için 1 tuşuna basınız.
HASTANEMİZDE HİZMET VEREN POLİKLİNİK RANDEVU KODLARI
Çocuk polikliniği: 1
Dâhiliye polikliniği: 2
Genel cerrahi polikliniği: 3
K. B. B. polikliniği: 4
Cildiye polikliniği: 5
Göz polikliniği: 6
Üroloji polikliniği: 7
Psikiyatri polikliniği: 8
Kadın doğum polikliniği: 9
Devam etmek isterseniz 0 tuşuna
basınız
Beyin cerrahi polikliniği: 1
Ortopedi polikliniği: 2
Nöroloji polikliniği: 3
Göğüs hastalıkları polikliniği: 4
Fizik tedavi polikliniği: 5
Diş polikliniği: 6
Enfeksiyon polikliniği: 7
23

Benzer belgeler