PSİKOLOJİNİN TEMEL YAKLAŞIMLARI 1) Yapısalcılık: Psikoloji

Transkript

PSİKOLOJİNİN TEMEL YAKLAŞIMLARI 1) Yapısalcılık: Psikoloji
PSİKOLOJİNİN TEMEL YAKLAŞIMLARI
1) Yapısalcılık: Psikoloji bilimi daha önceden felsefeye bağlıyken 1879 da deneysel bir psikoloji
laboratuarının kurulmasıyla felsefeden ayrılmış ve yeni bir dal olmuştur. Bu laboratuarın da
kurulma amacı insan davranışlarının gözlemlenmesidir. İşte tüm bu adımları atan Wilhelm
Wundt’dur. Peki yapısalcılığı oluşturan kimdir? Bu kişi de Wundt’un yolundan
ilerleyen Titchener‘dir.
Yapısalcılığa göre birey kendi duygusal durumunu ve zihinsel süreçlerini kendisinin test
edebileceğini belirtmiştir ve içsel duygular, seziş vedüşünce gibi terimler üzerinde durmuştur.
Tüm bunlarında İç Gözlem (İçe Bakış) Yöntemiyle mümkün olacağını belirten Titchener, bu
yöntemin bireyin kendini incelemesi ve bir olay ya da etki karşısında kendi hissettiklerini , aklına
gelenleri dile getirmesi ve bunları anlatması şeklinde bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
2) İşlevselcilik (Fonksiyonalizm): Pragmatizm (Faydacılık) temelli bu felsefe sisteminin
kurucusu William James‘tir. James aslında yapısalcılığa bir bakıma tepkidir. Şöyle ki,
yapısalcıların zihnin sadece yapısı üzerinde durduğunu ancak zihnin yapısından çok işlevinin
önemli olduğunu vurgulamıştır. Zihin nasıl çalışır, ne yapar sorularına cevap arayan işlevselcilik
zihnin çevresine uyum sağlamaya çalıştığını belirtmiştir. Bu doğrultuda işlevselcilikalgılama,
düşünme ve öğrenme süreçleri gibi zihinsel süreçlere önem verir.
Görüldüğü üzere yapısalcılık içsel duygulara önem verirken işlevselcilik zihinsel süreçlere önem
verir, bu ikisi arasındaki ayırt edici ve keskin farktır.
3) Davranışçılık: Psikoloji gözlenebilir ve davranışlar içinde oluştuğu çevre koşullarıyla açıklanır.
Bu tanımı yapan ve davranışçılığın kurucusu kabul edilen John Watson, çevreye verdiği önem
nedeniyle içe bakış yöntemini yani yapısalcılığı reddetmiştir.
Zihnin doğuştan boş bir levha olduğunu ve her şeyin çevrenin etkisiyle şekillendiğini savunan (J.
Locke) Watson, davranışı uyaran ve tepki ikilisi içerisinde incelemiş ve öğrenme sürecini de
ödüllendirme koşuluna bağlamıştır.
Bana rastgele bir bebek verin, soyu, yetenekleri, eğilimleri, becelerileri ne olursa olsun, ondan
istediğim şeyi yaratırım. Bir doktor, avukat ,tüccar , bilgin, hırsız ya da bir katil… John Watson.
Buradan da anlaşılabileceği gibi Watson bir bireyi istediği gibi yoğurabileceğini çünkü her şeyin
çevreye bağlı olduğunu belirtmiştir ve bilişsel süreçlerle ilgilenmenin yanlış olacağını
savunmuştur.
4) Psiko analitik Yaklaşım: Davranışı cinsel güdülerin ve toplumsal baskıların oluşturduğu bilinç
dışı etkilerin yönlendirdiğini savunur. Bu yaklaşımı oluşturan Sigmund Freud,
insanların cinsellik ve saldırganlık gibi iki temel dürtüsü olduğunu söyler ve bu güdüler çoğu
zaman toplum tarafından kabul edilmez ve bilinç dışına itilir. Freud’a göre bu bir yok oluş değil
yeni davranışların ortaya çıkması için bir başlangıç noktasıdır.
İnsanın doğuştan bencil ve kötü olduğunu belirten psikoanalitik yaklaşım genellikle davranış
bozuklukları üzerinde durmuş ve bunları tedavi yoluna odaklanmıştır.
5) Bilişsel (Gestalt) Yaklaşım: İnsan dışarıdan yönlendirilerek ilerleyen bir varlık değil tam
aksine çevresindeki uyarıcıları seçip algılayan , bunları işleyen , böylece çevresinde olanları
anlamlandırabilen bir varlıktır. Dolayısıyla insan burada aktif roldedir ve etken olan kendisidir
başkası değil.
Gestalt yaklaşımındaki temel anlam bütünselci olmaktır. İçebakış yöntemini, yapısalcılar gibi
problemin dibine inme amacıyla parçalamak için değil, tüm parçalara bir araya getirip
bütünleştirmek için kullanırlar.
Davranışçılara tepkili olan bilişsel yaklaşım , davranışçıların aksine zihinsel süreçlere önem
vermişlerdir. Bu nedenle insanların davranışlarının uyarı ve tepki bağıyla açıklanması mümkün
değildir.
6) Olgunlaşma Yaklaşımı: Gelişimini biyolojik bir süreç olduğunu belirten bu yaklaşımın
kurucusu Gessel’dir. Gelişimin olgunlaşma tarafından yönlendirildiğini belirten Gessel, çevresel
faktörleri yadsımıştır. Bunlara ek olarak bireysel farklılıklarda dahil olmak üzere gelişim etkileyen
temel nedenin genler olduğunu savunur. Gessel’e göre gelişim evrensel ve olgunlaşmayla ortaya
çıkan bir süreçtir.
7) Hümanist (İnsancıl) Yaklaşım: İnsan kendi davranışlarını örgütleyebilen, denetleyebilen ,
potansiyelini kendi kendine ortaya çıkarabilen ve yaşama anlam verebilen özgür bir varlıktır. Bu
kuramın savunucularından olan Carl Rogers ve Maslow, Freud’un aksine insanın doğuştan iyi
bir canlı olduğuna inanır ve Freud gibilerin tüm deneysel yaklaşımlarına kesinlikle karşı
çıkmaktadır.
Her bireyin tek, eşsiz ve benzersiz olduğunu belirten insancıl yaklaşım, insanın seçme şansı olan,
kendini gerçekleştirmeyi temel alan bir varlık olduğunu belirtir. Dışarıdan bir müdahale olacaksa
da bu, bireyin kişilik gelişimine katkıda bulunan bir müdahale olmalıdır.
8) Biyolojik Yaklaşım: Bu yaklaşıma göre çevresel değişiklikler nörokimyasal olayları
etkileyerek davranışta da nörokimyasal değişiklikler ortaya çıkartabilir. Mayer ve Donald O
Hebb‘in işlevselcilikten etkilenerek ortaya çıkardığı bu yaklaşımın temelini doğal ayıklama
oluşturmaktadır. Doğal ayıklama davranışların kalıtım yoluyla insanlara geçtiğini belirtir.
Biyolojik yaklaşım, davranışların doğuştan gelen biyolojik bir kökeni olduğunu belirtir ve
davranışın, çevreye uyum süreci olduğunu vurgular. Şöyle ki, çevresel faktörler vücudumuzu
etkileyerek bazı reaksiyonlar göstermemizi sağlar. Örneğin bir piknik ortamında temiz havada
kendimizi iyi hissetmemiz gibi. Psikolojinin temel yaklaşımları konusu burada bitmektedir.