CİLT 3 SAYI 1 2011 ISSN 1307 -8593

Transkript

CİLT 3 SAYI 1 2011 ISSN 1307 -8593
1
C İ LT 3
S AY I 1
2011
ISSN
1307 -8593
Yeditepe Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi
Sahibi
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimligi Fakültesi adına
Prof. Dr. Türker Sandallı
Editör Prof. Dr. Tülin Arun
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Gündüz Bayırlı (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Kenan Eratalay (Hacettepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Erdal Işıksal (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Ender Kazazoğlu (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Cengizhan Keskin (İstanbul Üniversitesi)
Prof. Dr. Özen Doğan Onur (İstanbul Üniversitesi)
Prof. Dr. Koray Oral (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Recep Orbak (Atatürk Üniversitesi)
Prof. Dr. Yasemin Özkan (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Hesna Sazak Öveçoğlu (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Hilmi Sabuncu (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Nüket Sandallı (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Peker Sandallı (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Kemal Şençift (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Mübin Soyman (Yeditepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Selçuk Yılmaz (Yeditepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Nurhan Güler (Yeditepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Dilhan İlgüy (Yeditepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Leyla Kuru (Marmara Üniversitesi)
Doç. Dr. Esra Can Say (Yeditepe Üniversitesi)
Yardımcı Editörler
Doç. Dr. Fulya Işık
Doç. Dr. Pınar Kursoğlu
Yrd. Doç. Dr. Senem Selvi Kuvvetli
Halkla İlişkiler
Belgin Aras
ISSN 1307-8593
Baskı
Ebat Basım
İçindekiler
Editörün mesajı................................................................................................................................................... 5
Güven S., Şeşeoğulları R., Başaran E, Agüloğlu S., Beydemir K.
Mine Hipoplazili Anterior Dişlerin Direkt Kompozit Laminate Veneerle Restorasyonu:
İki Olgu Raporu ................................................................................................................................................... 7
Öztoprak M., İşeri U., Yalnız A.
Konjenital Çift Taraflı Maksiller Lateral Diş Eksikliğinde Ortodontik
ve Protetik Tedavi Yaklaşımı ........................................................................................................................11
Fişekçioğlu E., Dölekoğlu S., İlgüy M.
Sifiliz:
Olgu Raporu ...................................................................................................................................................... 15
Fişekçioğlu E., İlgüy D.
İdiyopatik Trombositopenik Purpura:
Bir Olgu Sunumu.............................................................................................................................................. 18
Kuru B., Yıldırım S.
Periodontal Kemik İçi Defektlerin Tedavisinde Mine Matriks Proteini, Sığır Kaynaklı Kemik
Grefti ve Bağ Dokusu Grefti Kombinasyonun Kullanılması:
Bir Olgu Sunumu.............................................................................................................................................. 21
Tomruk C., Özkan F.
Ağız Kanserlerinin Tanısında Diş Hekimlerinin Rolü:
Olgu Raporu........................................................................................................................................................ 27
Öztoprak M., İşman N., Tozlu M., Durduran S., Arun T.,
Ortodontik Tedavi İhtiyacı Olan Hastaların Coğrafik Bilgilendirme Sistemi İle Bölgelere
Göre Dağılımının İncelenmesi...................................................................................................................... 31
Gönül O., Çalışkan-Ak E., Emekli-Alturfan E., Arbak S., Yarat A., Pisiriciler R., Garip H., Satılmış T., Göker K.
Oral Cerrahi İşlemlerinde Uygulanan Lokal Hemostatik Ajanların Erken Dönem Yumuşak
Doku İyileşmesi Üzerine Etkilerinin İncelenmesi................................................................................. 37
Tozlu M., Öztoprak M., Çakan D., Yücel S., Nur R.
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Kliniğine Başvuran Dudak Damak
Yarıklı Hastaların Dudak Damak Yarığı Tipine Göre Dağılımı.......................................................... 44
Nalbantgil D., Öztoprak O., Erdem S.
Ortodontide Lazer Uygulamaları ................................................................................................................ 49
Dölekoğlu S.
Gebelikte Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Dişhekimliği Açısından Önemi ........................ 55
Sevgili meslektaşlarım,
Yepyeni bir sayı ile hepinize merhaba...
Sözlerime başlarken gündemimizin hayli yoğun olduğunu
dolayısıyla sizlere hem bilimsel, hem de sosyal yönden dopdolu bir
dergi hazırladığımızı bildirmek istiyorum. Pek çok meslektaşımızın
yayınını değerlendirmek üzere dergimize yollaması
sayesinde,
yayın kurulumuz, basılacak makalelerin seçimi ve ilerideki sayılar
için, bu yayınların tasnifi konusunda oldukça şanslı bir konuma
geldi. Tabii bu duruma ulaşmamızda “7tepe klinik” dergimizin
http://www.7tepedis.com/ adresinden online olarak ulaşılabilir
olmasının önemli olduğunu ve Pleksus tarafından yapılandırılan
Türk Medline veritabanında dergimizin indekslendiğini de sizlerle
paylaşmak isterim.
Bu sayımızda yer alan makalelerin dağılımına bakacak olursak;
altı olgu raporu, 3 makale ve iki önemli derleme yer almakta olup
hemen hepimizi ilgilendiren güncel konulara yer verildi. Disiplinlerarası
tedavi planlamaları, güncel protetik yaklaşımlar, kemik içi defektlerin
ve ağız içi lezyonların değerlendirildiği olgu sunumlarının yanında,
epidemiyolojik ortodonti çalışmaları, hemostatik ajanların cerrahide
kullanımı, ortodontide lazer kullanımının yeri ve gebelikte görülen
fizyolojik değişikliklerin dişhekimliği açısından önemi bu sayıda yer
alan konuları oluşturdu.
Fakültemizde gerçekleşen etkinliklere yer verdiğimiz haberler
bölümü de yine yoğun bir gündeme sahip bu sayımızda. Yeni
eğitim döneminin başlaması ardından gerçekleşen geleneksel
önlük giydirme törenimiz yapıldı ve dereceye giren mezunlarımıza
plaketleri verildi.
Ortodonti
Anabilim
Dalı’nda
gerçekleştirilen
“Mini-vida
stabilitesini arttırıcı yeni bir yaklaşım” konulu çalışmalarıyla Yeditepe
Üniversitesi Diş Hekimliği Ortodonti Anabilim Dalı öğretim üyeleri
kongre bilimsel poster ödülüne layık görüldüler.
Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu hocamızın emekli olması vesilesiyle
ailesinin, meslektaşlarının ve eski öğrencilerinin doldurduğu geniş
katılımlı ve keyifli bir tören gerçekleştirildi. Hocamıza bu satırlardan
sağlık dolu günler dilerken, okurken eski günleri hatırlayacağınız bir
röportajı da sizlerle paylaşmak istedik.
Her zaman olduğu gibi, yeni çalışmalarınızı sabırsızlıkla
bekliyoruz. Hepinize sağlıklı ve keyifli günler diliyorum.
Prof. Dr.Tülin ARUN
[email protected]
5
Mine Hipoplazili Anterior Dişlerin Direkt Kompozit Laminate Veneerle Restorasyonu
ÖZET
Mine Hipoplazili Anterior
Dişlerin Direkt Kompozit
Laminate Veneerle
Restorasyonu:
Protetik diş hekimliğinin temel amacı, herhangi
bir nedenle kaybedilmiş olan fonksiyon, fonasyon ve
estetiğin iade edilmesidir. Estetik problemlerin başında,
ön grup dişlere ait renk, şekil ve konum bozuklukları
gelmektedir. Estetik bir problem olan mine hipoplazisi
diş dokusunun formasyon bozukluğudur. Bu bozukluk
organik mine matriksindeki değişikliklerle ilişkilidir ve
minede çukurcuklara, çıkıntılara ve sarıdan kahverengiye
İki Olgu Raporu
değişen renk bozukluğuna sebep olur. Mine dokusunda
hipoplazi sonucu meydana gelen gelişim bozukluğu
nedeniyle ortaya çıkan estetik problemlerin giderilmesi
amacıyla uygulanan birçok tedavi seçeneği mevcuttur.
Bunlar;
porselen
laminate
veneer
restorasyonlar,
metal-seramik restorasyonlar, tam seramik kuronlar,
Dt. Sedat GÜVEN
direkt kompozit laminate veneer restorasyonlar olarak
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi AD., Diyarbakır,
Araştırma Görevlisi
sayılabilir. Bu seçenekler arasında en konservatif olan
direkt kompozit laminate veneer restorasyonlardır. Direkt
Dt. Roda ŞEŞEOĞULLARI
kompozit laminate veneerler daha az doku kaybı, üstün
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi AD., Diyarbakır,
Araştırma Görevlisi
estetik seçeneği ile ön bölgedeki dişlerin estetik amaçlı
restorasyonunda alternatif tedavi olarak uygulanabilir.
Bu olgu raporunda, mine hipoplazisi olan iki hastanın
Dt. Emine Göncü BAŞARAN
ekonomik ve sosyal faktörleri göz önüne alınarak
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi AD., Diyarbakır,
Araştırma Görevlisi
gerçekleştirilen direkt kompozit laminate veneer tekniği
ile estetik rehabilitasyonu anlatılmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Süleyman AGÜLOĞLU
Anahtar
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi AD., Diyarbakır
Kelimeler:
Kompozit
veneer, direkt kompozit restorasyon
Prof. Dr. Köksal BEYDEMİR
rezin,
laminate
GİRİŞ
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi AD., Diyarbakır
Günümüzde diş hekimliği uygulamalarında fonksiyon
ve fonasyonun yanı sıra doğal diş estetiğinin hastaya
yeniden kazandırılması da ön plana çıkmaktadır.1 Bu
*Bu çalışmada yer alan vakalar “Türk Dişhekimleri Birliği 15. Uluslararası
sorunları gidermek amacı ile sıklıkla başvurulan yöntem, bu
Dişhekimliği Kongresi” nde poster olarak sunulmuştur.
dişlerin kuron ile kaplanmasıdır. Ancak, bu işlem için fazla
miktarda diş kesimi yapılması genç bireylerde sorunlar
yaratmakta ve yapılan kuronlar ne kadar iyi yapılsa da,
dişeti ve çevre dokularda harabiyetler oluşturmaktadır.2
Bu gibi estetik ve fonksiyonel problemleri gidermek
amacı ile kuron restorasyonlarına alternatif olarak
laminate veneerler geliştirilmiştir. İlk olarak 1930’larda
Yazışma adresi
Dr. Charles Pincus’un Hollywood artistlerine yaptığı
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Agüloğlu
göstermiştir.1 Dr. Frank Faunce 1970’lerde tek parça
laminate veneerler günümüze kadar pek çok gelişme
prefabrik akrilik rezin laminate veneerleri tanımlamıştır.1-3
Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş
1983’de ise Horn1-4 porselen laminate veneerlerle ilgili
Tedavisi AD., Diyarbakır
çalışmalarında platin foli yöntemi uygulamıştır. Hobo ve
Tel: (0506) 7356777
7
7tepe klinik 2011-1
Lwata1-5 ise 1985 yılında dökülebilir apatitten laminate
dönüşümleri daha kolaydır. Bu olgu raporunda, ön grup
veneer yapım yöntemini tanımlamıştır. Son yıllarda ise
dişlerinde mine hipoplazisi ve mine erozyonuna bağlı
klinik uygulamalarında, asitle pürüzlendirilmiş porselene
estetik problemleri olan iki hastanın estetik beklentileri,
uygulanan silanın porselen ile rezin arasında bağlantıyı
kompozit
güçlendirmesi ile bu klinik uygulamalar hızlanmış ve
anlatılmaktadır.
laminate
veneer
tekniği
uygulanarak
günümüze kadar gelmiştir. Laminate veneerler, dişlerin
vestibül yüzeylerine uygulanarak mevcut anomali,estetik
OLGU RAPORU
noksanlık
Olgu I
ve
renklenmelerin
giderilmesi
tasarlanmış bir restorasyon çeşididir.
amaçlı
Etkilenen dişin
Dişlerinin estetik görünümünden memnun olmadığı
ince tabaka şeklinde laboratuvarda
için Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş
hazırlanan restorasyonun (laminate), adeziv sistem ve
Tedavisi kliniğine başvuran 24 yaşındaki erkek hastanın
kompozit rezin yapıştırma simanı ile bağlanmasını içerir.1
(Resim 1-a) ağız içi muayenesi yapıldı ve bazı dişlerinde
Laminate veneer uygulamalarının endikasyonları
mine hipoplazisi gözlendi. Klinik muayenesinde üst
olarak dişlerin fasiyal yüzeyinde gelişimsel defekt veya
ön bölge dişlerinde daha belirgin olmak üzere dişlerin
renk bozukluğu, dişler arasında mevcut olan özellikle geniş
vestibül yüzeylerinde geniş lekeler olduğu gözlendi
aralıkların (diestama) kapatılması, şekil bozukluğu olan
ve hastaya mine hipoplazisi tanısı kondu. Hastanın
konjenital lateral dişler, aşırı miktarda kesici kenar kırığı
beklentileri değerlendirildikten sonra ekonomik koşullar
olan dişler sayılabilir. Laminate veneer uygulamalarının
da göz önünde bulundurularak minimal invaziv olan
kontrendikasyonlarını ise, bruksizme bağlı dişlerinde
ve estetik beklentileri karşılayabilecek direkt kompozit
aşınma olmuş hastalar, retansiyon için yetersiz mine
laminate veneer restorasyonu yapımına karar verildi.
varlığı, baş başa kapanış ve aşırı çapraşıklık görülen ve
Kesim işlemine geçmeden önce hastanın diş rengi gün
ağız hijyeni yetersiz olan olgular, kalem ısırma, tırnak
ışığında renk skalası kullanılarak seçildi. Diş mineleri
yeme gibi alışkanlıklara sahip olanlar, dişlerin aşırı labiale
diş etinin hemen üzerinden bir aeratör ve elmas frez
konumlandığı durumlar şeklinde sıralayabiliriz.
yardımıyla vestibülden 0.5–0.8 mm standart laminate
labial yüzeyine,
Laminate veneerler, direkt ve indirekt laminate
tekniği kullanılarak aşındırıldı. Tüm mine yüzeylerine
veneerler olmak üzere iki şekilde uygulanabilirler.
% 35 fosforik asit jeli (Scotchbond Multi-Purpose Etchant;
Direkt
çalışması
ESPE,ABD) 30 sn uygulandıktan sonra su spreyi ile 15
gerektirmeksizin direkt olarak klinikte diş üzerine rezin
laminate
veneerler,
laboratuvar
sn yıkandı ve hafif hava sıkılarak kurutuldu. Hazırlanan
materyalinin yerleştirilmesi esasına dayanan bir tekniktir.
tüm yüzeylere bağlayıcı ajan (Clearfil SE, Bond, Kuraray,
Hastada anestezi stresi meydana getirmemesi, diş
Japonya) uygulandı ve 10 sn ışıkla polimerize edildi.
kesiminin çok az yapılması hatta hiç yapılmaması, indirekt
Daha önce seçilen uygun renk sırasıyla tabakalar halinde
tekniğe ve diğer protetik yaklaşımlara göre ekonomik
uygulandı ve her tabaka ışıkla 40 sn polimerize edildi.
olması, işlemin geri dönüşümlü olması gibi avantajları
Son olarak bitirme ve cila işlemi disk zımparalar (Sof-Lex,
vardır. Aşınabilmeleri, kırılabilmeleri, renk değişimine
3M ESPE,ABD) ve kompozit bitirme lastikleri (Flexi-Snap
dirençsiz olmaları, en önemli dezavantajlarıdır. İndirekt
KIT, Edenta, İsviçre) seri olarak kullanılarak tamamlandı.2
laminate veneerler ise, yapısındaki üstün özellikler
Yapılan tedavi hastanın estetik, fonksiyonel ve ekonomik
nedeniyle günümüzde tercih edilen laminate veneer
tüm beklentilerini karşılamıştır. Hastaya uyması gereken
restorasyonlardır. Canlı dokularla biyouyumluluğunun
oral hijyen eğitimi verilerek 6 ay sonra kontrole gelmesi
oldukça iyi olması, aşınma ve kırılma dirençlerinin yüksek
söylenmiştir.(Resim 1-b)
olması direkt laminate veneerlere göre üstünlükleridir.
Diş hekimliğinde direkt laminate uygulamaları, kompozit
Olgu II
rezinler ve bağlayıcı ajan teknolojilerindeki gelişmeler
27 yaşında erkek hasta daha önce konulan mine
nedeniyle klinik olarak yaygın kullanım alanına sahiptir.
hipoplazisi teşhisi ile yapılan estetik restorasyonların
Ağızda cilalanmaları kolaydır, çatlak ve kırık tamirleri
yenilenmesi isteği ile kliniğimize başvurdu. Yapılan
rahatlıkla ağız içerisinde gerçekleştirilebilir. Porselen
klinik muayenesi sonucunda eski restorasyonlarının
laminate veneerlere göre daha ekonomiktirler ve geri
yenilenmesine
8
karar
verildi.(Resim
2-a)
Hastanın
Mine Hipoplazili Anterior Dişlerin Direkt Kompozit Laminate Veneerle Restorasyonu
beklentileri değerlendirildikten sonra direkt kompozit
laminate veneer restorasyonu yapımına karar verildi.
Gün ışığında renk seçimi yapıldıktan sonra, anterior
dişlerindeki koyu renkli dokular frezle temizlendi. Daha
sonra klasik laminate tekniği kullanılarak preparasyon
tamamlandı. Tüm mine yüzeylerine % 35 fosforik asit
jeli (Scotchbond Multi-Purpose Etchant; ESPE, ABD) 30
sn uygulandıktan sonra su spreyi ile 15 sn yıkandı ve
hafif hava sıkılarak kurutuldu. Hazırlanan tüm yüzeylere
bağlayıcı ajan (Clearfil SE, Bond, Kuraray, Japonya)
Resim 1-a: Olgu 1’in restorasyondan önceki görüntüsü
uygulandı ve 10 sn ışıkla polimerize edildi. Daha önce
seçilen uygun renk sırasıyla tabakalar halinde uygulandı
ve her tabaka ışıkla 40 sn polimerize edildi. Son olarak
bitirme ve cila işlemi disk zımparalar (Sof-Lex, 3M ESPE,
ABD) ve kompozit bitirme lastikleri (Flexi-Snap KIT,
Edenta, İsviçre) seri olarak kullanılarak tamamlandı.
(Resim 2-b) Hastaya 6 ayda bir rutin klinik kontrollere
gelmesi söylendi.
TARTIŞMA
Direkt kompozit laminate veneer restorasyonlar;
düşük maliyetleri, tek seansta uygulanabilirliği, çok uzun
Resim 1-b: Olgu 1’in kompozit laminate veneer uygulamasından sonraki
görüntüsü
laboratuvar işlemine gerek kalmaması gibi avantajları
ile günümüz diş hekimliğinde popülaritesi artmış olan
bir tedavi seçeneğidir. Aynı zamanda günümüzde
kullanılan restoratif materyallerdeki gelişmeler ile estetik
sonuçlar vermesi ve fiziksel özelliklerinin yüksek olması
bu uygulamaları tercih edilir kılmıştır.1 Porselen laminate
veneer restorasyonlar, renk stabilitesi, üstün abrazyon
direnci gibi avantajlara sahip olmalarına karşın, yüksek
maliyetleri ve fazla sayıda randevu gerektirmeleri gibi
dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Ayrıca
geçici restorasyon materyali ve bunun yapıştırılmasının
adezyona etkileri, endikasyon hataları, renk uyumlamada
Resim 2-a: Olgu 2’nin restorasyondan önceki görüntüsü
hekim teknisyen sorunları, diş kesim miktarının az olması
nedeniyle altta kalan renkli diş dokusunun özellikle kole
bölgesinde maskelenememesi, basit kırıkların tamirinin
uzun sürmesi, yapıştırma işlemleri sırasında basit
ihmallerin restorasyonun düşmesine neden olması gibi
sorunlar halen önemini korumaktadır.1,6-9 Hekimler bu
nedenlerden dolayı porselen veneer uygulamasından
uzaklaşabilmektedirler. Bu raporda mine hipoplazisi
olan iki hastanın estetik olarak rehabilitasyonu amacıyla
alt-üst kesiciler ve kanin dişlerin kompozit laminate ile
restorasyonu anlatılmaktadır.
Geçmişte hastaların önceliği ağrı hissetmemek
Resim 2-b: Olgu 2’nin uygulama sonrası görüntüsü
9
7tepe klinik 2011-1
KAYNAKLAR
iken, günümüzde bunun yerini estetik kaygılar almıştır.
1.
Diş hekimliğinde estetik restoratif tedavilerde doğal
diş görünümünü taklit edecek uygun restorasyonun
2.
ve materyalin seçimi önemlidir.10 Diş hekimliği klinik
uygulamalarında
mine
hipoplazisinin
tedavisinde
kompozit rezin veneerler, porselen laminate veneerler,
3.
rezin bağlantılı kuron, posterior dişlerde metal onley gibi
uygulamalar da yapılmıştır.
4.
Kompozit laminate veneerler minimal diş dokusunun
5.
uzaklaştırılması ile klinikte uygulanan bir diğer estetik
tedavi seçeneğidir. Hastanın estetik beklentisi, minimal
6.
diş preparasyonu yapıldığı için bazı durumlarda anestezi
gerektirmeden kısa sürede ve kolaylıkla karşılanmaktadır.
7.
Ayrıca ağızda cilalanması oldukça kolaydır, çatlak ve kırık
tamiri kolayca yapılabilir, ekonomiktir ve geri dönüşümü
8.
kolaydır. Bununla birlikte, direkt laminate veneerler
indirekt laminate veneerlere göre sağlam değildir ve
9.
kolayca renk değişikliğine uğrarlar.1-6
SONUÇ
10.
Mine defekti bulunan ön dişleri tedavi eden bir diş
11.
hekimi estetiğin ön planda olduğu direkt ve indirekt laminate
12.
veneer alternatiflerini düşünürken; iki seçenek arasındaki
maliyet, sosyal faktörler ve zaman faktörünü görmezden
gelmemelidir. Bu olgu raporunda bu faktörler göz önünde
13.
tutularak iki mine hipoplazili hastaya uygulanan direkt
14.
laminate veneer tekniği anlatılmaya çalışılmıştır. Tekniğin
15.
başarısı için oral hijyen motivasyonu, doğru endikasyon
ve iyi bir hasta kooperasyonu gerekmektedir.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
10
Zorba YO, Ercan E. Direkt uygulanan kompozit laminate veneerlerin
klinik değerlendirilmeleri: iki olgu sunumu. SÜ Dişhek Fak Derg,
2008;17:130-135.
Özdemir E, Agüloğlu S, Değer Y. Ön dişlerinde mine defektleri
bulunan üç hastanın kompozit ve porselen laminate veneerler
kullanılarak estetik rehabilitasyonu (olgu raporu). GÜ Dişhek Fak Der,
26(3) 171-176 2009.
Faunce FR, Myers DR. Laminate veneer restoration of permanent
incisors. J Am Dent Assoc 1976; 93: 790-2.
Horn HR. Porcelain laminate veneers bonded to etched enamel. Dent
Clin North Am 1983; 27: 674-83.
Hobo S, Iwata T. A new laminate veneer technique using a castable
apatite ceramic materials. I. Practical proce­dures, Quint Int
1985;16:509-12.
Bağış B, Bağış HY. Porselen laminate veneerlerin klinik uygulama
aşamaları: Klinik bir olgu sunumu. A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg.
2006:33;49-57.
Aykent F, Üşümez A, Öztürk AN, Yücel MT.Effect of pro­visional
restorations on the final bond strengths of porce­lain laminate veneers.
J Oral Rehabil 2005;32:46-50.
Okamura M, Chen KK, Kakigawa H, KozonoY. Application of alumina
coping to porcelain laminate veneered crown: part 1 masking ability for
discolored teeth. Dent Mater J 2004;23: 180-3.
Stappert CF, Ozden U, Gerds T, Strub JR. Longevity and failure load
of ceramic veneers with different preparation designs after exposure to
masticatory simulation. J Pros­thet Dent 2005;94:132-9.
Lee YK, Lim BS, Kim CW. Effect of surface conditions on the color of
dental resin composites. J Biomed Mater Res 63: 2002;657- 63.
Aristidis GA, Dimitra B. Five-year clinical performance of porcelain
laminate veneers. Quintessence Int 2002; 33: 185-189.
Dumfahrt H, Schäffer H. Porcelain laminate veneers. A retrospective
evaluation after 1 to 10 years of service: Part IIClinical results. Int J
Prosthodont 2000; 13: 9-18.
Gürel G. Porselen laminat vener: Bilim ve sanat. London,
Quintessence Yaynclk Ltd. Vti. 2004 :36,401.
Garber DA, Goldstein RE, Feinman RA. Porcelain Laminate Veneers.
Chicago, Quintessence Pub. Co., Inc. 1988 : 17- 23,126-132.
Brunton PA, Wilson NHF. Preparations for porcelain laminate veneers
in general practice. Br Dent J 1998; 184: 553-556.
Dönmez N, Ünlü N. Amelogenezis Iperfektalı Hastalarda Anteror
Dişlerin Kompozit Rezinle Restorasyonu: Olgu Sunumu. C.Ü.Diş Hek.
Fak. Derg. 2005;8:105-9.
Castelnuovo J, Tjan AH, Phillips K, Nicholls JI, Kois JC. Fracture load
and mode of failure of ceramic veneers with different preparations. J
Prosthet Dent 2000; 83: 171­-80.
Mink JR, Timmons JH. Laminate veneers. Dent Clin North Am 1984;
28: 187-203.Peumans M, Van Meerbeek B, Lambrechts P ve Vanherle
G: Porcelain veneers: a review of the literature, J Dent 2000; 28:16377.
Garber DA: Direct composite veneers versus etched por­celain
laminate veneers. Dent Clin North Am 1989;33: 301-5.
Walls AWG, Steele JG, Wassell RW. Crowns and other extracoronal
restorations: Porcelain laminate veneers. Br Dent J 2002; 193: 73-82.
Calamia JR: Etched porcelain veneers: The current state of art, Quint
Int. 1985; 16: 5-12.
Yüzügüllü B., Tezcan S. Renk değişimine ve erozyona uğramış
dişlerde laminate veneer restorasyon seçeneklerinin endikasyon
bakımından karşılaştırılması. Cumhuriyet Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Dergisi Cilt:8 Sayı:2, 2005.133-137.
Konjenital Çift Taraflı Maksiller Lateral Diş Eksikliğinde Ortodontik ve Protetik Tedavi Yaklaşımı
ÖZET
Konjenital Çift Taraflı
Maksiller Lateral Diş
Eksikliğinde Ortodontik
ve Protetik Tedavi
Yaklaşımı
Maksiller konjenital lateral diş eksikliği klinikte en
sık görülen diş eksikliklerindendir. Bu tip hastalarda
multidisipliner tedavi gereklidir ve ortodonti uzmanına
vakaya
özel
tedavi
planlamasını
belirlemek
ve
restorasyona hazırlamak gibi önemli roller düşer.
Tedavi planlamasını belirlemede her tedavi seçeneğinin
öngörülen sonuçları, tüm tedavi alternatiflerinin maliyet/
risk/yarar oranları değerlendirilmeli ve bireysel beklentiler
hesaba katılmalıdır.
Bu vaka raporunda, erişkin bir hastada maksiller
konjenital çift taraflı lateral diş eksikliğinde, ortodontik
tedaviyi takiben izlenen protetik tedavi yaklaşımı
anlatılmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Oğuz Öztoprak
Anahtar kelimeler: Lateral diş eksikliği, polidiastema,
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
porselen laminate veneer
Yrd. Doç. Dr. Ufuk İşeri
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi
GİRİŞ
Konjenital diş eksikliği vakalarında maksiller ve
mandibular ark uzunluğunda azalma ve okluzyonda
Dt. Ayşe Yalnız
bozulma meydana gelir. Bu vakaların tedavisinde
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Doktora
Öğrencisi
okluzyonun yeniden oluşturulması eksik dişlerin iadesi
önem taşır.1,2
Yapılan birçok araştırmada, bu dişlerin eksikliğinin,
konjenital diş eksikliklerinin görülme sıklığı sıralamasında
ikinci olduğu söylenmektedir.3-7
Lateral dişlerin eksikliği sonucunda ön bölgede
estetik problemler ve fonksiyonel düzensizlikler ortaya
çıkarak malokluzyon meydana gelebilir.8 Konjenital
lateral diş eksikliği olan hastaların tedavi planlamasında,
hastanın yaşı, malokluzyonun tipi, boşlukların miktarı
ve komşu dişlerin durumu göz önünde bulundurulması
gereken önemli faktörlerdendir.9
Eksik lateral dişlerin üç farklı tedavi seçeneği vardır;
bunlar, kaninlere lateral formu verilmesi, diş destekli
restorasyonlar ve tek diş implantlarıdır. En uygun
tedavi planının seçiminde öncelikli kriter doğal yapının
korunmasıdır. Bu nedenle, sonucu tahmin edilebilen bir
tedavi planını başarabilmek için interdisipliner bir yaklaşım
Yazışma adresi
izlemek gerekmektedir. Seçilen tedavi planlaması, kabul
edilebilir estetik ve fonksiyonu sağlayan minimal invaziv
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Oğuz Öztoprak
yöntem olmalıdır.9
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Restoratif tedavi için ideal olan diş pozisyonları ve
Bağdat Cad. No: 238 Göztepe, İstanbul
boşluklarının ayarlanmasında en önemli rol ortodonti
E-posta: [email protected]
uzmanına düşer.10 Ortodontik tedaviyi belirleyen en
Tel: (0216) 3636044 / 6446
önemli faktör hastanın malokluzyon tipidir.
Faks: (0216) 3636211
11
Ayrıca
7tepe klinik 2011-1
Resim 1
kaninlerin rengi ile konumu, üst dudağın uzunluğu ve
gelebilmesi için kaninin möllenmesi gereklidir. Kaninin
mevcut dişlerin boyutları ortodontik tedavi planlamasını
yerine alınacak olan birinci premolarlara da kanin dişin
etkileyen diğer foktörlerdir.
formu verilmeye çalışılmalı, palatinal tüberkül sebebiyle
2,11,12
Kaninin lateral yerine alındığı durumlarda hem estetik
oklüzyonda fonksiyonel çatışmalar engellenmelidir.2,12
Lateral diş eksikliğinin tedavi planlaması için
hem de fonksiyonel açıdan yeni konumuna uyumlu hale
Resim 2
12
Konjenital Çift Taraflı Maksiller Lateral Diş Eksikliğinde Ortodontik ve Protetik Tedavi Yaklaşımı
günümüzde üç tip diş destekli restorasyon vardır. Bunlar,
resin bağlı sabit protezler, kantilever sabit protezler ve
geleneksel tam kuronlardır9.
Çoğu ergen ve yetişkin hasta, kaninin eksik lateral
dişin pozisyonuna ektopik sürmesinden dolayı lateral
Resim 3
dişin restorasyonu için gerekli olan yeterli boşluğa sahip
değillerdir. Söz konusu olan tüm bu restoratif tedaviler,
doğru hastada estetik, fonksiyonel ve uzun ömürlü
OLGU
olduğu gibi, yanlış hastalara uygulandığında ortaya
Tanı: Fakültemize estetik şikayet ile başvuran 40
çıkan sonuç ideal tedavinin uzağında kalacaktır. Tedavi
yaşındaki bayan hastanın ortodonti kliniğinde yapılan
sonucunun istenen şekilde olabilmesi için ortodonti
muayenesi sonucu Sınıf I iskeletsel ilişki ve çift taraflı
uzmanının final restorasyonun tedavi planını önceden
konjenital lateral eksikliğine bağlı polidiastema teşhisi
bilmesi ve komşu dişlerin doğru pozisyonlarını final
konulmuştur. Düz yumuşak doku profiline ve normal dik
restorasyona yardımcı olacak şekilde düzenlemesi
yön gelişimine sahip olan hastada, konjenital diş eksikliğine
gerekmektedir.
bağlı oluşan polidiastemaların gülümseme estetiğini son
9
Bu vaka raporunda, konjenital lateral eksikliği olan
derece olumsuz etkilediği saptanmıştır. (Resim 1) Yapılan
yetişkin bir hastada ortodontik yaklaşımla düzenlenen
model analizinde üst çene santral dişlerin mezyo-distal
dişler arası mesafelerin tedavi sonrasında ön grup dişlere
çapları normal dişlere oranla daha dar olduğu ve alt
uygulanan laminate venner ve tam kuron sabit protetik
çenede 3 mm’lik çapraşıklık olduğu tespit edilmiştir.
Tedavi Planı: Tedavi planlamasına karar verirken
restorasyonlarla rehabilite edilmesi ile hastaya estetik ve
eksik diş sayısı, okluzal ilişki, hastanın yaşı, yer ihtiyacı,
fonksiyon kazandırılması anlatılmaktadır.
13
7tepe klinik 2011-1
diğer dişlerin boyut ve şekli, maliyet/risk/yarar oranları
yeterli bulunmadığı için metal-döküm post kavitesi
değerlendirmiştir. Hastanın bu özellikleri göz önünde
açılarak ölçü alındı. Laboratuvardan gelen metal-döküm
bulundurularak hazırlanan ortodontik tedavi planına
postun simantasyonu çinko polykarboksilat simanı ile
göre kanin ve santral dişlerin arasındaki boşlukların
yapıldıktan sonra kesimi düzenlendi. İkinci bölge 4
azaltılarak protetik restorasyona uygun hale getirilmesi
numaralı dişe basamaklı kesim yapıldı. Kanin ile santral
planlanmıştır.
dişlere minimal kesim preperasyonu yapılarak c tipi
Tedavi Alternatifleri: Bir diğer tedavi planı alternatifi
silikon (Zetaplus, orange wash) ile ölçü alındı.
ise posterior bölgede sınıf I molar ilişki elde etmek amacı
Laboratuvardan gelen laminate veneer ve kuronlar
ile ağızdaki tüm sabit protezler çıkartılarak ortodontik
prova edildi ve hastanın da onayı alınarak simantasyon
diş hareketi ile implant boşluklarının hazırlanması
işlemine geçildi. Laminaların simantasyonu Variolink II
şeklindedir. Ancak hasta implant yapılması konusunda
ile üretici firmanın tavsiye ettiği şekilde yapıldı. Zirkonya
isteksizdir. Bu nedenle limitli bir ortodontik tedavi ile
destekli
sadece ön bölgedeki dişlerin protetik restorasyona uygun
polykarboksilat simanı ile yapılarak bitirildi.
hale getirilmesi kararlaştırılmıştır.
porselen
kuronların
simantasyonu
çinko
Tedavi Sonuçları: Sabit ortodontik tedavi sonrasında,
Tedavi Süreci: Tedaviye alt çene ve üst çene
hastanın tüm ön bölge estetiği ile ilgili kaygılarının
dişlerine 0.022x0.029 inç slotlu seramik braketlerin
giderilmesi, renk ve şekil olarak daha estetik bir
yapıştırılması ile başlanmıştır. Alt çene ön bölgedeki
dental yapıya sahip olması ve gülümseme estetiğinin
3 mm’lik çapraşıklık stripping yaparak düzeltilmiştir.
düzenlenmesi amacıyla laminate porselen uygulamaları
Üst çene kanin dişlerinin lateral dişlere benzemesi için
ve sağ ve sol üst çenedeki 4 numaralı dişlere kuron
palatinal kök torku arttırılmış özel braketler kullanılmıştır.
yapılmasına karar verilmiştir. Hasta, Ortodonti ve Protez
Kanin
işbirliği ile yapılan tedavisi sonucunda memnun edici bir
dişlerin
diş
eti
seviyelerini
lateral
dişlere
benzetmek amacı ile kanin braketleri diş eti seviyesine
estetiğe kavuşmuştur. (Resim 3)
yakın konumlandırılmıştır (Resim 2). İdeal boşluklar elde
KAYNAKLAR
edildikten sonra alt çenede sabit retansiyon aygıtı, üst
1.
Kokich VG. Managing orthodontic restorative treatment for the
adolescent patient. In: McNamara JA, Brudon WL, eds. Orthodontics
and dentofacial orthopedics. Ann Arbor, Michigan: Needham Press
Inc, 2001. p. 1–30
2. Zachrisson BU. Improving orthodontic results in cases with maxillary
incisors missing. Am J Orthod 1978, 73:274–289
3. Brekhus P, Oliver C, Montelius G. A study of the pattern and
combination of congenitally missing teeth in man. J Dent Res 1944,
23:117–31.
4. Muller TP, Hill IN, Peterson AC, Blayney JR. A survey of congenitally
missing permanent teeth. J Am Dent Assoc 1970, 81:101–7
5. Baum BJ, Cohen MM. Studies on agenesis in the permanent dentition.
Am J Phys Anthropol 1971, 35:125–8.
6. Wojtowicz N, Kondrat-Wodzicka H. Congenital absence of teeth and
malocclusions. Czas Stomatol 1972, 25:969–77
7. Malik SA. Missing and rudimentary upper lateral incisors: a statistical
survey. J Dent 1972, 1:25–7
8. Ciğer S., Telli A.E. Kongenital lateral eksikliğinin Tedavisinde Begg
Mekaniği. Türk Ortodonti Dergisi 1990, 3:117-122
9.
Kinzer G.A., Kokich V.O., Managing Congenitally Missing Lateral
Incisors Part II: Tooth-Supported Restorations. J Esthet Rest Dent
2005, 17:76-84
10. Kokich V.O., Kinzer G.A., Managing Congenitally Missing Lateral
Incisors Part I: Canine Substitution. J Esthet Rest Dent 2005, 17:5-10
11. Mc Neill W.R., Joondeph D.R. Congenitally Absent Maxillary Lateral
Incisor: Treatment Planning Considerations. Angle Orthod. 1973,
43-24-29
12. Schwainger B., Shaye R. Management of cases with upper incisors
missing. Am J. Ortohod. 1977, 71:396-405
çenede ise protezlerin yapım aşamasına kadar hareketli
retansiyon aygıtı kullanılmıştır.
Ortodontik tedaviyi takiben hasta protetik diş
tedavisi kliniğine sevk edilmiştir. Hastanın estetik ve
fonksiyonel rehabilitasyonu için santral ve kaninlerine
minimal preperasyonla porselen laminate veneer, birinci
premolarlara ise kanin formu verebilmek için tam kuron
preperasyonu yapılarak zirkonya alt yapılı porselen
kuron endikasyonu konuldu.
Belirlenen tedavinin tahmini son halini hem hekimin
hem de hastanın hayalinde canlandırabilmesi amacıyla
tedavi öncesinde hastadan ölçü alınarak bir teşhis
modeli elde edildi. Model üzerinde wax-up yapılarak
istenilen diş boyutları ve şekli modele işlendi ve bu
model üzerinde essix plağı hazırlandı. Dişler izole edildi
ve hazırlanan essix plağının içine akışkan kompozit
eklendi, hasta ağzına uygulanarak ışıkla sertleştirildi.
Gerekli möllemeler, ilaveler ve düzenlemeler yapıldı ve
hastanın da beğenisi alınarak yapılan geçici restorasyon
teknisyene teslim edildi.
Birinci bölge 4 numaralı dişin mevcut kuron sökümü
yapıldı ve destek dişin mevcut sağlam diş dokusu miktarı
14
Sifiliz: Olgu Raporu
ÖZET
Sifiliz:
Sifilizin
ağızdaki
belirtilerinin
gösterilmesi
ve
hastalığın ayırıcı tanısının prognoz açısından önemi
bu olgu raporunda tartışılmıştır. Sifilizli hastalarda
Olgu Raporu
enfeksiyonun ilerleyişi karakteristik olarak üç safhada
kendini gösterir. Sifiliz enfeksiyonu hastalığın sadece ilk
iki evresinde fazlasıyla bulaşıcıdır. 32 yaşında erkek bir
hasta ağzındaki beyaz oluşumlar şikayetiyle kliniğimize
başvurmuştur. Yapılan klinik muayene sonucunda bu
Yrd. Doç Dr. Erdoğan Fişekçioğlu
lezyonların sekonder sifiliz kaynaklı olabileceğinden
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji
Anabilim Dalı
şüphelenilmiştir. Nonspesifik serolojik test VDRL ve
spesifik ve yüksek hassasiyetli serolojik test Treponema
Yrd. Doç Dr. Semanur Dölekoğlu
pallidum hemaglutinasyon testi (TPHA) sifiliz olduğunu
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji
Anabilim Dalı
göstermiştir. Sifiliz klinik olarak diğer oral mukoza
lezyonları ile benzerlik gösterebilir ve diğer lezyonlarla
Doç. Dr. Mehmet İlgüy
ayırıcı tanısı zor olabilir. Bu nedenle dişhekimleri her türlü
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji
Anabilim Dalı
oral mukoza lezyonlarını dikkatlice değerlendirmelidir.
Anahtar Kelimeler: Sifiliz, Opalin Plak
GİRİŞ
Sifiliz spiroket bir bakteri olan Treponema pallidum’un
neden olduğu çok çeşitli klinik görüntüleri olan kronik
sistemik veneryal bir hastalıktır. Sifiliz edinsel sifiliz ve
konjenital sifiliz olarak iki ana gruba ayrılır; konjenital sifiliz
gebeliği sırasında sifilizin ilk iki evresinde olan annelerin
çocuklarında görülür.1-4 Edinsel sifiliz erişkinlerde görülür
ve üç evresi vardır. İlk evrede bakterinin bulaşmasından
2-4 hafta sonra, etkenin organizmaya girdiği yerde şankr
adı verilen sert bir papül oluşur, üzerinde erozyon ve
ülserler mevcuttur, bölgesel lenf bezleri reaksiyonel
olarak büyür. 2. evrede splenomegali görülebilir ve
ikterik bir tablo buna eşlik edebilir. Ağız içerisinde
liken, lökoplaki ve oral mukozanın diğer sık görülen
lezyonlarını andırabilen eritemli taban üzerinde bulunan
erozyona uğramış eroziv plak ve beyaz renkli sığ
papüllerle karakterize opalin plak adı verilen lezyonlar
Yazışma adresi
sifilizin tipik görüntüsüdür.1-5 Her türlü ağız lezyonuna
benzeyebildiği için bu evreye bukalemun evresi de
Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Fişekçioğlu
denilir. Ağrısızdır ve bölgesel lenf bezleri atakedir. Bu
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
evre sonrasında lezyonlar aylarca sürebilecek bir latent
Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı
periyoda girer. 3. evrede spiroketler görülmez ancak
Bağdat Caddesi No: 238 Göztepe
antijenleri vardır ve tipik oluşumu nekrozlardır. Bu
34728 İstanbul
nekrozlara gom adı verilir.1-5 Görüldüğü organa göre çok
Tel: (0216) 363 60 44 (6424)
ciddi komplikasyonlara neden olur.6 Bu makalede sifiliz
Faks: (0216) 363 62 11
lezyonlarının ayırıcı tanısı ve dişhekimliği bakımından
E-posta:[email protected]
öneminin vurgulanması amaçlanmıştır.
[email protected]
15
7tepe klinik 2011-1
OLGU
dişhekimleri dikkatli olmalıdırlar. Sifiliz klinik olarak diğer
32 yaşında erkek hasta ağzındaki ağrısız beyaz
oral mukoza lezyonları ile benzerlik gösterebildiğinden
oluşumlar şikayeti nedeniyle Oral Diagnoz ve Radyoloji
her türlü oral mukoza lezyonlarında sifilize özgü serolojik
Kliniğine başvurmuştur. Tıbbi anamnezinde herhangi
testlerinde istenmesi önem kazanmaktadır.
bir sistemik hastalığın olmadığı belirlenmiştir Yapılan
ağıziçi muayene sonucunda dilin dorsal yüzeyinde, sağ
yanak mukozasında, alt dudak mukozasında ve dilin
ventral yüzeyinde ağrısız, yüzeyden kabarık, beyaz,
sınırları belirgin oluşumlar saptanmıştır. (Resim1-5) Sol
yanak mukozasında liken planus lezyonunu andıran bir
oluşum belirlenmiştir. (Resim 6) Lezyonların mukozadan
uzaklaştırılamadığı tespit edilmiştir. Boyun lenf bezlerinin
muayenesi sonucunda atake oldukları belirlenmiştir.
Oluşumların karakteristik olarak sifilizin 2. evresinde
görülen opalin plak evresiyle uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
Hastadan sifiliz tanısı için Venereal Disease Research
Laboratory (VDRL) testi ve sifilize özgü ve yüksek hassas
serolojik test olan Treponema pallidum hemaglutinasyon
Resim 1: Ağız mukozasının genel görüntüsü
testi (TPHA) istenmiştir. Testlerin sonucunda hastanın
sifiliz olduğu belirlenmiştir. Hasta dermatoloji kliniğine
tedavisinin yapılması için yönlendirilmiştir.
TARTIŞMA
Cinsel yolla ya da kan transfüzyonlarıyla bulaşan
ve yüzyıllardır tüm dünyada etkisini göstermekte olan
sifiliz enfeksiyonu penisilinin bulunmasından sonra
etkisini
kaybetmiştir.7
Bununla
beraber
hastalığın
görülme sıklığı artmaktadır.8,9 Özellikle homoseksüel
erkeklerde daha fazla görüldüğü saptanmıştır.9 İhbarı
zorunlu hastalıklardan biri olan sifilizin, tedavisinin çok
kolay yapılabilmesine rağmen özellikle ağrısız latent bir
periyottan sonra çok ciddi komplikasyonlar gözlenen 3.
Resim 2: Dudak mukozasında aftöz ülserasyonu andıran eroziv plak
evreye geçişi önem kazanmaktadır.1,5 Sifilizin 2. evredeki
lezyonları coğrafya dili gibi anatomik varyasyonları taklit
edebilme yeteneği nedeniyle gözden kaçabilmektedir. 4
Sifilizin 2.evresi lezyonlarının çok spiroket içermesi
nedeniyle bulaşıcı ve enfekte bir dönemdir.1,5 Bu nedenle
ağız mukozasındaki lezyonlardan biyopsi alınması yerine
serolojik testlerle tanı konulması tercih edilmelidir.5,10,11
Yine de bu testlerin negatif çıkması hastalığın olmadığını
kesin olarak göstermez.10-12 Sifilizli kişilerdeki lezyonlar
HIV geçişini kolaylaştırdığından HIV ve diğer cinsel yolla
bulaşan hastalık testleri de yapılmalıdır.7-12 Klinik her
zaman için daha fazla önem kazanmaktadır.
Cinsel temasla bulaşan bir hastalık olması dolayısıyla
toplumda gizlenmesine neden olan sifiliz hastalığında
Resim 3: Dilin dorsal yüzeyindeki coğrafya dile benzeyen opalin plak
16
Sifiliz: Olgu Raporu
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Resim 4: Dilin ventral yüzeyindeki eroziv plak
8.
9.
10.
11.
12.
13.
Resim 5: Sağ yanak mukozasındaki opalin plak
Resim 6: Liken planus lezyonunu andıran opalin plak
17
Neville BW, Damm DO, Allen CM, Bouquot JE. Oral And Maxillofacial
Pathology. 2.edition, s.513-515, p.168-172, Saunders, Philadelphia,
2002.
Çöloğlu AS. Stomatitler. S:65-67. Oral Patoloji Ağız Patolojisi. Yeditepe
Üniversiyesi Yayın No:37, İstanbul, 2007.
Özbayrak S. Spesifik enfeksiyonlarda oral mukoza. Oral Mukoza
Hastalıkları Genişletilmiş 2. Baskı. s: 47-49,Quintessence Yayıncılık,
İstanbul, 2010.
Özbayrak S. Ağız Hastalıkları Atlası Tanı Kriterleri, Ayırıcı Tanı ve
Tedavi Yaklaşımları. 1. Basım, Doğan Yayıncılık, İstanbul, 2003.
Regezi JA, Sciubba JJ, Jordan RCK. Oral Pathology Clinical
Pathologic Correlations. 4. edition, p.27-29, Saunders, St.Louis, 2003.
Singh AE, Romanowski B. Syphilis: review with emphasis on clinical,
epidemiologic, and some biologic features. Clin Microbiol Rev. 1999
Apr;12(2):187-209.
Mahoney JF, Arnold RC, Sterner BL, et al. Penicillin treatment of early
syphilis. JAMA. 1944; 126(2): 63-67.
http://www.saglik.gov.tr/TR/dosya/1-65190/h/131.htm
Ficarra G, Carlos R.Syphilis: The Renaissance of an Old Disease with
Oral Implications. Head Neck Pathol. 2009 September; 3(3): 195–206.
Viñals-Iglesias H, Chimenos-Küstner E.The reappearance of a
forgotten disease in the oral cavity: syphilis. Med Oral Patol Oral Cir
Bucal. 2009 Sep 1;14(9):e416-20.
Larson SA, Pope V, Johnson RE, Kennedy EJ jr, editors. A manual of
tests for syphilis (9th edition). Washington DC: American Public Health
Association, 1998.
Ebel A, Bachelart L, Alonso J-M. Evaluation of a new competitive
immunoassay (BioElisa Syphilis) for screening for Treponema
pallidum antibodies at various stages of syphilis. J Clin Microbiol 1998
36: 358-61.
Young H, Moyes A, Seagar L, McMillan A. Novel recombinantantigen
enzyme immunoassay for the serological diagnosis of syphilis. J Clin
Microbiol 1998; 36: 913-7.
7tepe klinik 2011-1
ÖZET
İdiyopatik
Trombositopenik Purpura:
İdiyopatik
Trombositopenik
Purpura
(İTP)
trombositlerin yıkımı sonucu oluşan otoimmün bir
hastalıktır. Ağzındaki yaygın hemarojik bül şikayeti ile
kliniğimize başvuran 24 yaşındaki hastaya idiyopatik
trombositopenik purpura tanısı konmuştur. Oral mukoza
Bir Olgu Raporu
tutulumu tek başına ender olan İTP’nin ayırıcı tanı ve
dişhekimliği yönünden önemi bu olguda sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hemarojik bül, trombositopeni, İTP
GİRİŞ
Yrd. Doç Dr. Erdoğan Fişekçioğlu
İdiyopatik
trombositopenik
purpura
(ITP),
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji
Anabilim Dalı
erişkin ve çocuklarda trombositopeni ile karakterize,
Doç. Dr. Dilhan İlgüy
dışlanması ile tanısı konulan otoimmun bir hastalıktır.
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Oral Diagnoz ve Radyoloji
Anabilim Dalı
Yıllık
trombositopeniye neden olabilecek diğer hastalıkların
insidansın
oluşturmaktadır.
yaklaşık
Etnik
yarısını
gruplar,
ırklar
çocuk
ve
olgular
çevresel
faktörler hastalığın görülme sıklığını değiştirmemektedir.
Erişkinlerde ise, kadınlarda 2.6 kat daha fazla olmak
üzere en çok 15-40 yaşlarında görülmektedir.1
Tek başına oral mukoza tutulumu ender olan ITP
ayırıcı tanı ve dişhekimliği yönünden önemi bu olguda
sunulmuştur.
OLGU
27 yaşındaki kadın hasta 2 saat önce ağzında
oluşan değişiklikler şikayeti ile Oral Diagnoz ve Radyoloji
Kliniğimize başvurmuştur. Sistemik olarak herhangi bir
hastalığı olmayan hastanın, yapılan muayenesinde sol
yanak mukozasında dudak komisurasında başlayıp
arkaya doğru yoğun olarak hemorajik büllerin olduğu
görüldü. (Resim 1) Sağ yanakta, alt ve üst dudak içinde
de hemorajik büller saptandı. (Resim 2,3,4)
Hasta ekstremitelerde ve vücudun diğer kısımlarında
herhangi bir oluşumun bulunmadığını söyledi. Boynunda
bir makülopapül oluşum saptandı. (Resim 5) Hemorajik
Yazışma adresi
büllerin henüz patlamadığı göz önüne alınarak Eritema
Multiforme gibi bir tablo olabileceği düşünüldü ve
Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Fişekçioğlu
hastaya deksametazon 2,25 mg/gün p.o. (dekort 0,5 mg
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
tablet) başlandı. İki gün sonra kontrole çağrılan hastada
Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı
sol yanak mukozasındaki hemorajik büllerin dikkat çekici
Bağdat Caddesi No: 238 Göztepe
olarak azaldığı (Resim 6), sağ yanakta ve üst dudak
34728 İstanbul
içindeki büllerin tamamen yok olduğu (Resim 7 ve 9)
Tel: (0216) 363 60 44 (448)
ve alt dudakta sadece iki hemorajik bül kaldığı görüldü.
Faks: (0216) 363 62 11
(Resim 8) Hastanın boynunda yeralan makülopapüllerde
E-posta: [email protected]
artış olduğu saptandı. (Resim 10) Sağ dizinin altında
[email protected]
18
İdiyopatik Trombositopenik Purpura
yaklaşık olarak 3 cm çapında ekimoz (Resim 11) ve her
iki bacakta da peteşiler görüldü. (Resim 12) Hastadan
tam kan sayımı istendi ve trombosit sayısının 4000/
mm3 olduğu görüldü. Bulgular göz önüne alınarak ve
dermatoloji konsültasyonu sonucunda, hastaya İdiopatik
Trombositopenik Purpura tanısı kondu ve hastanın
yatarak tedavi edilmesi gerektiği belirtildi. Hasta tedaviyi
kabul etmedi. Kendi aile doktoru tarafından 48mg/
gün metil prednizolon (Prednol, Mustafa Nevzat İlaç)
başlandığı öğrenildi. 3 gün sonraki trombosit değeri
5000/mm3’e çıktığı ve doktorun prednizolon dozunu
Resim 1: Sol yanak mukozasında hemorajik büller
yükselterek tedaviye devam ettiği öğrenildi.
TARTIŞMA
İdiyopatik
trombositopenik
purpura
(İTP)
izole
trombositopeni, normal kemik iliği ve trombositopeniye
yol açacak diğer nedenlerin olmaması ile karakterize
otoimmün bir hastalıktır. İTP’de trombosit membran
glikoproteinlerine
(GP)
ve
antikorları
antitrombosit
karşı
oluşan
otoantikorlar
nedeniyle
trombositler
başta dalak olmak üzere retikuloendotelial sistemde
tutunurlar.1,2
Resim 2: Sağ yanak mukozasında seyrek hemorajik büller
Genellikle çocukluk çağında en sık karşılaşılan
kazanılmış trombosit hastalığıdır. Çocuklarda en sık 2-5
yaş arası görülür ve her iki cinsiyette eşit görülmektedir.2-5
Erişkinlerde ise en sık görüldüğü dönem -kadınlarda
2.6 kat daha fazla olmak üzere- 15-40 yaşlarıdır ve bu
olgunun yaş ve cinsiyeti daha önce bildirilmiş çalışmalarla
uyumludur.1
Kanamaya ait bulgular trombositopeninin derecesine
ve birlikte aspirin ve antipiretik alınmasıyla trombosit
fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak değişir.
Ağız mukozasında tutulum ile ilgili olgular ender
olmakla beraber trombosit sayısı 10 x 109/L altında
Resim 3: Alt dudak mukozasında hemorajik büller
olan hastalarda özellikle diş eti ve mukoz membran
kanamaları vardır. Kolay morarma ve peteşi yanında
intrakranial kanama ve anemiye neden olabilecek mukoz
membran kanamaları nadir olduğu belirtilmiştir.1-5 Bu
hastadaki trombosit sayısı 4000/mm3 olarak bulunmuştur.
Hastada herhangi bir intrakraniyal kanama olabileceği
düşünülerek hastaneye yönlendirilmiştir. Ayrıca ITP
olgularında
oluşabilecek
diffuz
alveolar
hemoraji
sonucunda mortalitenin olduğu da bildirilmiştir.
5
Sonuç olarak nadir görülen mukoza tutulumu olan
hemorajik büllerle seyreden İTP olgusu diş hekimliğinde
ön tanının önemini vurgulamaktadır.
Resim 4: Üst dudak mukozasında hemorajik büller
19
7tepe klinik 2011-1
Resim 5: Boyun derisinde makülopapül
Resim 9: Üst dudak mukozasının iki gün sonraki görüntüsü
Resim 6: Sol yanak mukozasının iki gün sonraki görüntüsü
Resim 10: İki gün sonraki kontrolde boyun derisindeki makülopapüllerde artış
Resim 7: Sağ yanak mukozasının iki gün sonraki görüntüsü
Resim 11: İki gün sonraki kontrolde sağ diz altında ekimoz oluşumu
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
Resim 8: Alt dudak mukozasının iki gün sonraki görüntüsü
20
Deane S, Teuber SS, Gershwin ME. The geoepidemiology of immune
thrombocytopenic purpura. Autoimmun Rev. 2010 Mar;9(5):A342-9.
Epub 2009 Nov 27.
Shad AT, Gonzalez CE, Sandler SG.Treatment of immune
thrombocytopenic purpura in children : current concepts. Paediatr
Drugs. 2005;7(5):325-36.
Vaisman B, Medina AC, Ramirez G. Dental treatment for children with
chronic idiopathic thrombocytopaenic purpura: a report of two cases.
Int J Paediatr Dent. 2004 Sep;14(5):355-62.
Hegde RJ, Parimala K, Shivaprakash. Acute idiopathic
thrombocytopenic purpura in childhood: a case report.J Indian Soc
Pedod Prev Dent. 2003 Mar;21(1):42-4.
Uchiyama M, Hattori A, Tanaka T, Miyaji T, Matsuki Y, Fujii T, Ichiwata
T, Hayashi T, Ikeda T.Acute idiopathic thrombocytopenic purpura
complicated with diffuse alveolar hemorrhage in an elderly patient.
Intern Med. 009;48(16):1449-52. Epub 2009 Aug 17.
P e r i o d o n t a l K e m i k İ ç i D e f e k t l e r i n Te d a v i s i n d e M i n e M a t r i k s P r o t e i n i ,
Sığır Kaynaklı Kemik Grefti ve Bağ Dokusu Grefti Kombinasyonun Kullanılması
ÖZET
Periodontal Kemik İçi
Defektlerin Tedavisinde
Mine Matriks Proteini,
Sığır Kaynaklı Kemik
Grefti ve Bağ Dokusu
Grefti Kombinasyonun
Kullanılması:
Periodontal tedavide amaç, sağlık, fonksiyon ve
estetiğin sağlanıp korunmasıdır. Bu amaçlara ulaşmada,
hasta kooperasyonu ve multidisipliner tedavi planı önemli
yer tutar. Bu olguda, ileri kronik periodontitisli 36 yaşındaki
bayan hastanın multidisipliner tedavisi sunulmuştur.
Ağız içi muayenesinde derin periodontal cepler ve fistül
ağızları, radyografik incelemede generalize yatay ve
dikey kemik kayıpları tespit edilen hastanın, başlangıç
periodontal tedavisi, bu sırada okluzal uyumlaması,
estetik olarak problemli ve devital 11 nolu dişinin
endodontik
tedavisi
yapıldı.
Başlangıç
periodontal
tedavi ve kanal dolgusundan 5 hafta sonra mine matriks
proteini ve sığır kaynaklı kemik grefti kombinasyonu
periodontal cerrahi tedavi sırasında uygulandı. Protetik
Bir Olgu Raporu
olarak yapılacak tedavi birlikteliği doğrultusunda şiddetli
kemik kaybına sahip palatal pozisyondaki 11 nolu dişin
vestibülünde rejeneratif materyal kombinasyonunun
üstüne bağ dokusu grefti yerleştirildi. Rejeneratif
amacın yanında vestibüldeki mevcut çöküntü, sert ve
Prof. Dr. Bahar Eren Kuru
yumuşak doku ogmentasyonu ile düzeltilmeye çalışıldı.
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,
Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul.
Cerrahi tedaviden 3 ay sonra 11 nolu dişin dişeti
kenarında gingivoplasti işlemi ve bu işlemden 4 hafta
Dr. Selin Yıldırım
sonra protetik tedavisi yapıldı. Klinik ve radyografik
Marmara Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi,
Periodontoloji Anabilim Dalı, İstanbul.
değerlendirmeler operasyondan önce ve operasyondan
sonra 8. ve 26. ayda kaydedildi. Elde edilen sonuçlar,
hasta kooperasyonu ve multidisipliner yaklaşım ile ileri
kemik yıkımlarının olduğu ümitsiz bölgelerde dahi başarı
ile tedavi uygulanabileceğini, hasta ve hekimi memnun
eden sonuçların alınabileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Mine matriks proteini, sığır
kaynaklı kemik grefti, bağ dokusu, kemik içi defekt,
rejenerasyon.
GİRİŞ
Periodontal tedaviler, periodontal yumuşak doku
iltihabının, cep ve enfeksiyonun ortadan kaldırılması,
kemik kaybının durdurulması, kaybedilmiş ve yıkıma
uğramış
Yazışma adresi
destek
dokuların
yeniden
yapılandırılıp
oluşturulması, yumuşak doku fizyolojik yapı/boyut/şekil/
renginin verilmesi, multidisipliner olarak diğer dişhekimliği
Prof. Dr. Bahar Eren Kuru
dallarına ait uygulamalar için fonksiyon ve estetik amaçlı
Güzelbahçe Büyükçiftlik Sok. No.6
alt yapıların sağlanması ve elde edilen sağlığın idamesini
34365 Nişantaşı/ İstanbul
amaçlar.1-5
Tel: (0212) 231 91 20-511
Bu olgu sunumunda, kronik periodontitisli bir
Faks: (0212) 246 52 47
hastanın genel periodontal tedavisinin yanında estetik,
E-posta: [email protected]
21
7tepe klinik 2011-1
periodontal ve endodontik olarak problemli 11 nolu
dişinin tedavisinde, mine matriks proteini (MMP), sığır
kaynaklı kemik grefti (SKKG) ve bağ dokusu greftinin
kombine kullanımı ile birlikte multidisipliner tedavisi ve
uzun dönem sonuçlarının verilmesi amaçlandı.
OLGU RAPORU
Bu olgu raporunda, üst çene ön bölgedeki estetik
şikayetleri nedeniyle Marmara Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalına başvuran,
Resim 1: Vakanın başlangıç klinik ve radyografik görüntüsü.
yapılan klinik ve radyografik muayeneler sonucunda
kronik periodontitis teşhisi konan 36 yaşındaki bayan
hasta değerlendirildi (Resim 1). Ağız içi muayenesinde
derin periodontal cepler, 11 nolu dişte nekroz ve fistül
ağızı, radyografik incelemede generalize yatay ve dikey
kemik kayıpları tespit edildi. Hastanın tıbbi anamnezinde
herhangi bir sistemik hastalığının veya ilaç alerjisinin
olmadığı, günde 5 adet sigara kullandığı tespit edildi.
Hastaya öncelikle periodontal dokuların sağlığı ve
hastalıkları, ağızdaki mevcut durum, ağız hijyeninin
önemi ve mikrobiyal dental plaktan korunma yöntemleri
anlatıldı. Tedavi seçenekleri ve tedaviden beklentiler
Resim 2: Kemik grefti+mine matriks proteini uygulanması, bağ dokusu grefti
uygulamadan önce
hastayla birlikte değerlendirilerek onayı alındı. Tedavi
işlemlerini ve etkinliğini ortaya koyacak plak (PI) ve
gingival (GI) indeksler, sondalama derinliği (SD), klinik
ataşman seviyesi (KAS) ve dişeti kenarı konum değişikliği
(DKKD) ölçümleri tüm ağızda yapıldı. Klinik ölçümler
manuel periodontal sond kullanılarak gerçekleştirildi
(PCP 15 UNC, Hu-Friedy Instrument Co. Chicago, USA).
Sonuçların değerlendirilmesi hem tüm ağız, hem üst
çene ön dişler (13, 12, 11, 21 22 23 nolu), hem de ümitsiz
Resim 3: Bağ dokusu grefti alınması.
olarak değerlendirilen 11 nolu diş bölgesinde ayrı ayrı
yapıldı. Ölçümler her dişte 6 noktadan ortalama alınarak
hesaplandı. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS
(SPSS 15.0 for Windows Evaluatıon Version, SPSS
Inc., Chicago, IL) paket programı kullanılarak yapıldı.
Operasyon öncesi ve sonrası klinik ölçümler arasındaki
farkın değerlendirilmesinde Wilcoxon Signed Rank test
kullanıldı.
Periodontal Tedavi
Resim 4: Mine matriks proteininin flap kenarından ayrıca uygulanması.
Anamnez, klinik ve radyografik muayeneden sonra,
hastaya tüm ağız diş/kök yüzeyi temizliğini içeren
başlangıç periodontal tedavi, fremitus tespit edilen devital
11 nolu dişinde okluzal uyumlama ve kanal tedavisinden
sonra mine matriks proteinleri (MMP) (Emdogain®,
22
P e r i o d o n t a l K e m i k İ ç i D e f e k t l e r i n Te d a v i s i n d e M i n e M a t r i k s P r o t e i n i ,
Sığır Kaynaklı Kemik Grefti ve Bağ Dokusu Grefti Kombinasyonun Kullanılması
Strauman, Basel, Switzerland), sığır kaynaklı kemik
grefti (SKKG) (Bio-Oss®,Osteohealth Co,Shirley, NY)
kombinasyonunu içeren periodontal cerrahi tedavi ve
estetik problemli 11 nolu dişin vestibüldeki çöküntüsünü
yükseltmek için bağ dokusu grefti yerleşimi ile protetik
tedavisinin yapılması planlandı. Sistemik olarak sağlıklı
olan hasta periodontal cerrahi uygulaması yönünden
herhangi bir kontrendikasyon taşımamaktaydı. Başlangıç
periodontal tedavisi ve kanal dolgusundan 5 hafta
sonra, önce alt, sonra üst çeneye ayrı ayrı seanslarda
flep operasyonu uygulandı. Flep operasyonlarında,
lokal infiltratif anesteziyi takiben en az dişeti kaybı
prensibiyle sulkular ensizyonlar yapıldı. Vestibül ve
palatinal mukoperiostal flebin kaldırılmasını takiben tüm
granülasyon dokuları temizlendi. Flap iç yüzeylerinde
varsa
granülasyon
dokuları
periodontal
küretlerle
Resim 5: Post-op 3. ay gingivoplasti önce ve sonrası
uzaklaştırıldı. Başlangıç tedavisi sırasında ulaşılamayan
tüm kök yüzeyleri yine periodontal küretlerle temizlendi
ve düzleştirildi. Smear tabakasını uzaklaştırmak amacıyla
PrefgelTM (EDTA %24, pH 6.7) 2 dak. kök yüzeylerine
uygulandı ve sonra bölge bol serumla yıkandı. Kemik
defektleri, kök yüzeyleri ve ameliyat bölgesinin tükürük
ve kanla kontaminasyonu engellenerek iyice kurutuldu.
Sonra defekt ve kök yüzeylerine MMP uygulandı. Bu işlemi
takiben steril bir gode içerisinde karıştırılan MMP+SKKG
tüm periodontal defektlere dişleri çevreleyen kemiğin üst
seviyesi hizasında yerleştirilerek üzerine tekrar MMP
Resim 6: Protetik işlem sonrası yumuşak doku şekillenme dönemi
uygulandı (Resim 2). 11 nolu dişte kök ucuna kadar
ilerleyen ve mesial yüzden palatinale doğru dönen kemik
defektinin olduğu bölgeye MMP+SKKG uygulamasından
sonra bu rejeneratif kombinasyonun üstüne, mevcut
vestibül çöküntüyü azaltmak amacıyla damaktan alınan
bağ dokusu grefti yerleştirildi (Resim 3). Yara kenarları
primer olarak kapatıldı ve flebin kenarından flep içine
MMP uygulandı (Resim 4). Operasyon sonrası hastaya,
sistemik antibiyotik (Amoksisilin klavulonat 2×1000mg/
gün, 10 gün) ve %0,2’lik klorheksidin diglukonat içeren
ağız gargarası (2/gün, 4 hafta) verildi. Derin defektin
olduğu 11 nolu diş kompozit dolgu maddesi ile komşu
Resim 7: Tedavi sonrası 8. ay klinik görünüm
dişlere, palatinalden okluzyon izin vermediği için vestibül
yüzeyden sabitlendi. Cerrahi operasyon sonrası 2.
haftada dikişler alındı. Operasyon bölgesinde en az
4 hafta süreyle diş ipi ve arayüz fırçası kullanmaması,
diş yüzeylerini hafifçe fırçalaması istendi. Operasyon
sonrası 1. haftada hasta kontrole çağırılarak operasyon
bölgesindeki diş yüzeyleri serbest dişeti kenarından
23
7tepe klinik 2011-1
uzak durularak ultrasonik aletle temizlendi. Bu işlem 1
ay süresince haftada bir tekrarlandı. Kontrol seansları
3. ayın sonuna dek 2 haftada bir yapıldı. Operasyondan
3 ay sonra gingivoplasti işlemi ile 11 nolu dişin dişeti
seviyesi düzenlendi (Resim 5). Gingivoplastiyi takiben 4
hafta sonra hastanın protetik tedavisi yapıldı (Resim 6) ve
2 şer aylık aralarla hasta destekleyici periodontal tedavi
ile 8. aya kadar takibe alındı (Resim 7, 8). 8. ayda alınan
klinik ölçümler 6 aylık kontrollar ile gerçekleştirilen uzun
Resim 8: Tedavi sonrası 8. ay radyografik görünüm.
dönem takip süresi sonunda 26. ayda tekrar kaydedildi
(Resim 9,10).
BULGULAR
Operasyon sonrası iyileşme sorunsuz gerçekleşti ve
herhangi bir allerjik reaksiyon, abse oluşumu, enfeksiyon
gibi komplikasyonlar görülmedi. Sekizinci ve 26. ay
bütün parametrelerde gelişme sağlandı (Resim 8-10)
(Tablo 1, 2 ve 3) (p<0.05). Cerrahi sonrası 4. ayda hala
Resim 9: Tedavi sonrası 26. ay klinik görünüm.
var olan papiller şekil bozukluklarının 8. ayda ortadan
kalktığı, 26. ayda yumuşak dokuların kenar şekillenmesi
ve estetik yönünden daha başarılı olduğu tespit edildi.
Radyografide sert doku dolumu göze çarparken, ayrıca
hasta
memnuniyeti
değerlendirildiğinde,
hastanın
ifadesinden uygulanan işlemlerden ve tedavi süresinden
şikayetçi olmadığı ve palatal pozisyondaki ön keser
dişinin sağlıkla ve güzel görüntüyle diğer dişlerinin
seviyesinde olması ve çekilmemesi beklentisiyle koopere
Resim 10: 11 nolu dişin tedavi öncesi ve sonrası radyografik takibi.
olarak yürüttüğü tedavi sonucunun psikolojisini düzelttiği
anlaşıldı.
TARTIŞMA
Periodontal hastalıklar, dişeti iltihabı ile birlikte,
tedavilerde hasta kooperasyonunun önemini ve özellikle
sement, periodontal ligament ve alveol kemiğinden
zor, karmaşık ve uzun dönem başarısı şüpheli vakalarda
oluşan periodontal dokuların kaybı ile karakterize
MMP ile greft kombinasyonunun uygulama kolaylığı ve
bakteriyel
enfeksiyonlardır.
6
Periodontal
başarısını vurgulamaktadır.
hastalıklar
içerisinde kronik periodontitisler, mikrobiyal dental plağa
MMP’nin periodontal iyileşme sırasında meydana
ve ağız içindeki diğer yardımcı lokal faktörlere bağlı
gelen biyolojik olaylarda etkili olması9-11 ve klinik
olarak ortaya çıkan, bu etkenlerle orantılı olarak ataşman
başarılarının ortaya konması12-14, greft materyalinin
kaybı ve kemik yıkımının görüldüğü, daha çok ilerleyen
ise erken iyileşme döneminde flap dokusunun defekt
yaşla birlikte tespit edilen ve yavaş ilerleyen hastalık
boşluğunu
tipidir.
her ikisinin kombine kullanılması tercih edildi. Bağ
7,8
doldurmasını
engellemesi15
nedeniyle
Bu olgu raporunda özellikle üst çene ön bölgede
dokusunun rejeneratif materyal üzerine yerleştirilmesi
ileri kemik yıkımlarına sahip kronik periodontitisli bir
ile de iyileşme safhasında flebin kalınlaştırılarak vestibül
hastada MMP, SKKG ve bağ dokusu greftinin kombine
alandaki yapısal çöküntünün ortadan kaldırılabileceği
kullanımının klinik periodontal, estetik ve radyografik
düşünüldü. Yapılan çalışmalar, MMP ile kemik grefti
etkinliği incelendi. Elde edilen sonuçlar periodontal
kombinasyonunun tek başına MMP uygulamasına göre
24
P e r i o d o n t a l K e m i k İ ç i D e f e k t l e r i n Te d a v i s i n d e M i n e M a t r i k s P r o t e i n i ,
Sığır Kaynaklı Kemik Grefti ve Bağ Dokusu Grefti Kombinasyonun Kullanılması
Tablo 1. Operasyon öncesi (0), (8. ay) ve (26. ay) sonrası tüm ağız klinik parametrelerin ortalama değerleri, (0-26.ay) farkları
Pİ
0
8. ay
26. ay
0-26.ay
1.57±0.17
0.61±0.20
0.32±0.18
1.25±0.28*
Gİ
1.60±0.49
0.46±0.16
0.25±0.21
1.44±0.31*
SD (mm)
4.37±0.95
2.21±0.45
2.06±0.20
2.31±0.55*
KAS (mm)
5.85±1.46
3.34±0.42
3.16±0.28
2.69±0.33*
DKKD (mm)
1.48±0.51
1.13±0.21
1.10±0.50
0.38±0.91
(*p<0.05)
Tablo 2. 13, 12, 11, 21, 22, 23 nolu dişlerin operasyon öncesi (0) ve sonrası (8 ay) ve (26 ay) klinik parametrelerinin ortalama değerleri ve (0-26. ay) farkları.
0
8. ay
26. ay
0-26.ay
4.44±0.95
2.34±0.45
2.08±0.26
2.36±0.57*
KAS (mm)
5.22±1.26
3.01±0.38
2.64±0.20
2.58±0.33*
DKKD (mm)
0.63±0.36
0.69±0.24
0.55±0.47
0.08±0.91
SD (mm)
(*p<0.05)
Tablo 3: 11 nolu dişin operasyon öncesi (0) ve sonrası (8 ay) ve (26 ay) klinik parametrelerinin ortalama değerleri ve (0-26. ay) farkları.
0
8. ay
26. ay
0-26.ay
SD (mm)
5.16±2.48
2.41±0.91
2.16±0.98
3.00±2.28*
KAS (mm)
6.83±1.26
2.91±1.42
3.16±1.16
3.67±2.65*
DKKD (mm)
1.16±1.16
0.50±0.54
0.66±0.50
0.50±0.83
(*p<0.05)
klinik ataşman kazancı ve kemik dolumu açısından
tekniğinde membranın şekillendirilmesi ve adaptasyonu
Ayrıca
zordur ve yumuşak dokunun membranı tamamıyla
daha başarılı sonuçlar verdiğini göstermiştir.
16-19
kombine yaklaşımla sinerjistik biyolojik bir etkide oluştuğu
örtebilecek
düşünülmektedir.
Kapatılma sırasında membranın yerleştirildiği bölgede
16,17
MMP, SKKG ve bağ dokusu greftinin kombine
şekilde
kapatılması
gerekmektedir.28
stabil olarak kalması çok önemlidir.29 Yerleştirilen
uygulanmasında operasyon sonrası ilk 2 haftalık sürede
membranın
dişetlerinin kıvam ve renginin dikkat çekici şekilde
enfeksiyon riskini artırır. Rezorbe olmayan membran
düzeldiği ve iyileşmenin hızlı geliştiği gözlendi. Bu
kullanılması durumunda ise membranın çıkartılması
bulgular literatürde bildirilen iyileşmeye ait bulgular ile
için ikinci cerrahi işleme gerek duyulmaktadır.30 MMP
İyileşme görüntüsünün cerrahi sonrası
ile kombine kemik grefti kullanımı tüm bu dezavantajları
enflamatuvar iyileşme fazında matriks metalloproteinaz
ortadan kaldırarak yönlendirilmiş doku rejenerasyonuna
seviyelerinin MMP uygulanan bölgelerde daha düşük
benzer klinik ve radyografik sonuçların elde edilmesini
oranda bulunmasına24 ve taşıyıcı solüsyon olarak
sağlamaktadır.
uyumludur.
20-23
döneminde
açığa
çıkması
Bu olguda uygulanan kombine teknik ileri derecede
kullanılan propilen glikol aljinatın antimikrobiyal etkisine
bağlanabilir.
iyileşme
ve yaygın yıkım gösteren kronik periodontitisli olgularda
25,26
Rejeneratif periodontal tekniklerin kolay uygulanabilir
ve çekilmesi düşünülen dişlerde bir tedavi seçeneği
olması klinik açıdan önemlidir. Bu olguda uygulanan
olarak değerlendirilebilir. Sulkular ensizyon ile mevcut
MMP ve kemik grefti kombinasyonu, zor ve zahmetli olan
dişeti seviyesi korunmuş ve kombine tedavi ile meydana
yönlendirilmiş doku rejenerasyonu tekniğine göre daha
gelen kemik desteği yumuşak dokunun şekillenmesini
kolay ve avantajlıdır. Yönlendirilmiş doku rejenerasyonu
ve
27
25
koronale
tırmanma
kapasitesini
desteklemiştir.
7tepe klinik 2011-1
Mevcut çöküntü sert ve yumuşak doku ogmentasyonu
19. Gurinsky BS, Mills MP, Melloning JT. Clinical evaluation of
demineralized freeze-dried bone allograft and enamel matrix derivative
versus enamel matrix derivative alone for the treatment of periodontal
osseous defects in humans. J Periodontol 2004, 75:1309-1318.
20. Zetterström O, Andersson C, Eriksson L. ve ark. Clinical safety of
enamel matrix derivative (EMDOGAIN) in the treatment of periodontal
defects. J Clin Periodontol 1997, 24:697-704.
21. Yılmaz S, Kuru B, Altuna-Kiraç E. Enamel matrix proteins in the
treatment of periodontal sites with horizontal type of bone loss. J Clin
Periodontol 2003, 30:197-206.
22. Yılmaz S, İpçi DŞ, Kuru B. ve ark. Generalize Agresif Periodontitis
Tedavisinde Mine Matriks Proteini ve İnorganik Sığır kaynaklı Kemik
Grefti Kombinasyonu. 7 tepe Klinik 2006, Cilt 1, Sayı 2, sf 63-70.
23. Kuru B, Yılmaz S, Argın K. ve ark. Enamel matrix derivative alone or in
combination with a bioactive glass in wide intrabony defects. Clinical
Oral Investigations 2006, 10(3), 227-234.
24. Heard RH, Mellonig JT, Brunsvold MA. ve ark. Clinical evaluation
of wound healing following multiple exposures to enamel matrix
protein derivative in the treatment of intrabony periodontal defects. J
Periodontol 2000, 71:1715-1721.
25. Arweiler NB, Auschill TM, Donos N. ve ark. Antibacterial effect of an
enamel matrix protein derivative on in vivo dental biofilm vitality. Clin
Oral Investig 2002, 6(4):205-209.
26. Spahr A, Lyngstadaas SP, Boeckh C. ve ark. Effect of the enamel
matrix derivative Emdogain on the growth of periodontal pathogens in
vitro. J Clin Periodontol 2002, 29:62-72.
27. Sculean A, Donos N, Windisch P. ve ark. Healing of human intrabony
defects following treatment with enamel matrix proteins or guided
tissue regeneration. J Periodontal Res 1999, 34:310-322.
28. Cortellini P, Tonetti MS. Focus on intrabony defects: guided tissue
regeneration. Periodontol 2000 2000, 22:104-132.
29. Sculean A, Donos N, Blaes A ve ark. Comparison of enamel matrix
proteins and bioabsorbable membranes in the treatment of intrabony
periodontal defects. A split-mouth study. J Periodontol 1999, 703:255262.
30. Nowzari H, Matian F, Slots J. Periodontal pathogens on
polytetrafluoroethylene membrane for guided tissue regeneration
inhibit healing. J Clin Periodontol 1995, 22:469-474.
31. Yılmaz S, Çakar G, İpçi ŞD. ve ark. Periodontal Kemik İçi Defektlerin
Mine Matriks Proteini ve Otojen Kemik Grefti Kombinasyonu ile
Tedavisi (Bir Olgu Sunumu). 7 tepe Klinik 2007, Sayı 3, sf 49-56.
ile düzeltilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak, hekim ve
hastanın estetik ve fonksiyonel beklentilerini karşılayan,
periodontal ve restoratif olmak üzere multidisipliner bir
tedavi yaklaşımının başarılı klinik ve estetik sonuçlar
sağladığı görülmüştür. Uygulanan periodontal tedavi
amaçları doğrultusunda, ağız içindeki yumuşak ve destek
sert dokularda sağlık, fonksiyon, estetik ve multidisipliner
gereksinimleri yerine getirmiştir.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
Cobb CM. Non-surgical pocket therapy. Ann Periodontol 1996, 1:443490.
Claffey N, Polyzois I, Ziaka P. An overview of nonsurgical and surgical
therapy. Periodontol 2000 2004, 36:35-44.
Lindhe J, Westfelt E, Nyman S ve ark. Healing following surgical/
non-surgical treatment of periodontal disease. A clinical study. J Clin
Periodontol 1982, 9(2):115-128.
Caton JG, Greenstein G. Factors related to periodontal regeneration.
Periodontol 2000 1993, 1:9-15.
McGuire MK, Newman MG, Whitley N. Evidence-based periodontal
regenerative therapy. Curr Opin Periodontol 1996, 3:109-117.
Greenstein G. Periodontal response to mecahanical non-surgical
therapy. A review. J Periodontol 1992, 63:118-130.
Jeffcoat MK, Reddy MS. Progression of probing attachment loss in
adult periodontitis.J Periodontol 1991, 62:185-189.
Flemmig TF. Periodontitis. Ann Periodontol 1999, 4:32-38.
Hammarström L. Enamel matrix, cementum development and
regeneration. J Clin Periodontol 1997, 24:658-668.
Mellonig JT. Enamel matrix derivative for periodontal reconstructive
surgery: technique and clinical and histologic case report. Int J
Periodontics Restorative Dent 1999, 19(1):8-19.
Yukna RA, Mellonig JT. Histologic evaluation of periodontal healing in
humans following regenerative therapy with enamel matrix derivative.
A 10-case series.J Periodontol 2000, 71(5):752-759.
Heijl L, Heden G, Svärdström G ve ark. Enamel matrix derivative
(EMDOGAIN) in the treatment of intrabony periodontal defects. J Clin
Periodontol 1997, 24:705-714.
Heden G, Wennström J, Lindhe J. Periodontal tissue alterations
following Emdogain treatment of periodontal sites with angular bone
defects. A series of case reports. J Clin Periodontol. 1999, 26(12):855860.
Okuda K, Momose M, Miyazaki A. ve ark. Enamel matrix derivative
in the treatment of human intrabony osseous defects. J Periodontol
2000, 71(12):1821-1828.
Camargo PM, Lekovic V, Weinlaender M. ve ark. The effectiveness
of enamel matrix proteins used in combination with bovine porous
bone mineral in the treatment of intrabony defects in humans.J Clin
Periodontol 2001, 28(11):1016-1022.
Lekovic V, Camargo PM, Weinlaender M ve ark. A comparison
between enamel matrix proteins used alone or in combination with
bovine porous bone mineral in the treatment of intrabony periodontal
defects in humans. J Periodontol 2000, 71:1110-1116.
Velasquez-Plata D, Scheyer ET, Mellonig JT. Clinical comparison of an
enamel matrix derivative used alone or in combination with a bovinederived xenograft for the treatment of periodontal osseous defects in
humans. J Periodontol 2002, 73:433-440.
Zucchelli G, Amore C, Montebugnoli L. ve ark. Enamel matrix proteins
and bovine porous bone mineral in the treatment of intrabony defects:
a comparative controlled clinical trial. J Periodontol 2003, 74:17251735.
26
A ğ ı z K a n s e r l e r i n i n Ta n ı s ı n d a D i ş H e k i m l e r i n i n R o l ü
ÖZET:
Ağız Kanserlerinin
Tanısında Diş
Hekimlerinin Rolü:
Skuamöz hücreli ağız kanserleri genellikle aşırı alkol
ve tütün kullanımının neden olduğu ağız kanserlerinin en
yaygın biçimidir. En sık dil ve ağız tabanında görülmekle
beraber ağız mukozasının herhangi bir bölgesinde
de görülebilir. Ağız kanserlerine erken dönemde tanı
konulduğunda potansiyel olarak önlenebilir olmasına
rağmen insidansı son yıllarda oldukça artmıştır. Diş
Olgu Raporu
hekimine düzenli aralıklarla gidilmesi ağız kanserlerinin
erken dönemde yakalanması açısından çok önemlidir.
Diş
hekimlerinin
rutin
muayenelerde
özellikle
de
risk grubunda bulunanlarda mutlaka ağız kanseri
bulgularınıkontrol
Yrd.Doç.Dr. Ceyda Özçakır Tomruk
etmesi
gerekmektedir.
Bu
vaka
raporunda, ağız tabanında gelişen skuamöz hücreli
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi Anabilim Dalı
karsinom olgusu sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Skuamöz hücreli karsinom, diş
Doç.Dr. Ferda Özkan
hekimi, erken tanı
Yeditepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı
GİRİŞ
Malign
neoplazmlar
arasında
yer
alan
ağız
kanserleri, önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden
biridir.1 Ağız kanserleri cilt kanserlerinden sonra baş
boyun bölgesinde gözlenen ikinci sıklıktaki kanser
çeşidini oluştururlar. Bu bölgede gelişen malignitelerin
yaklaşık %90’ı çok katlı yassı epitelden gelişen skuamöz
hücreli karsinomlardır (SHK).2 İnsidansının yaş ile birlikte
arttığı ve hastaların %95’inden fazlasının orta yaşın
üzerinde olduğu bildirilmekle beraber, genç hastalarda
da ağız kanseri sıklığı artmaktadır.3 SHK erkeklerde
kadınlara oranla iki kat fazla görülmektedir.1,3,4 SHK
ağız kavitesinde en sık dilin yan kenarlarında ve ağız
tabanında gelişmektedir.5 Etyolojik faktörlerin başında
da sigara ve alkol kullanımının gelmesine karşın, son
yıllarda virüslerin, özellikle de Human Papilloma virüsün
(HPV), ağız kanserine yol açtığı bildirilmektedir. 6,7,8,9
Son yıllardaki erken tanı ve tedavi olanaklarındaki
gelişmelere rağmen büyük bir oranda (%60-70) geç
tanınmakta olup, bu durum hem daha agresif girişimlerin
Yazışma adresi
gerekmesine, hem de fonksiyonel ve kozmetik açıdan
daha az kabul edilebilir sonuçların elde edilmesine
Yrd. Doç. Dr. Ceyda Özçakır Tomruk
neden olmaktadır. 10 SHK’ın prognozu kötü olup 5 yıllık
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş,
sağ kalım oranı oldukça düşüktür. Bunun da, vakaların
Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı
çoğunun geç evrede teşhis edilmesinden kaynaklandığı
Bağdat Cad. No: 238 Göztepe İstanbul, 34728
belirtilmiştir.11-13 Ağız
Tel: (0216) 363 60 44/6440
kanserlerinin
erken
tanısında
en önemli görev diş hekimlerine düşmektedir.14 Diş
Fax: (0216) 363 62 11
hekimleri, özellikle ağız kanseri gelişmesi açısından risk
E-Posta: [email protected]
27
7tepe klinik 2011-1
faktörleri bulunan hastalarda şikayeti ne denli basit olursa
Toplumun çoğunun ağız kanserlerinin belirtilerini ve olası
olsun şüpheci olmalı, anamnez alımı ve muayenede çok
etkenlerini bilmemesi hasta hataları iken yanlış teşhis ve
dikkatli davranmalıdır.
yönlendirmedeki gecikmeler ise hekim hatalarıdır.17, 19, 20
Bu makalede ağız tabanında gelişen SHK olgusu
21,22,23
Ağız kanserlerinin erken tanısı hastalığın prognozu
sunulmuş ve diş hekimlerinin ağız kanserlerinin erken
ve tedavisi açısından çok önemlidir. Eğer erken teşhis
teşhisindeki hayati önemi vurgulanmıştır.
Vaka1:
edilerek tedavi sağlanmazsa fonksiyon kaybına, tedavi
50 yaşında erkek hasta, dilin sağ alt kenarında, dilin
sonrası düzeltilmesi mümkün olmayan yüz ve ağız
deformitelerine ve hatta ölümlere neden olabilir.16 Ağız
ağız tabanı ile birleştiği bölgede meydana gelen ağrılı
altındaki lezyonun yaklaşık 2 ay önce oluştuğu ve ağrı
mukozasında görülen hiperkeratotik, eritemli veya
ülserli alanlar, başlangıç halindeki kanserlerin be­
lirtisi olabilir. Özellikle ağız kanserlerinin en hızlı
ilerlediği bölge olan ağız tabanı ve dil bölgesinde
dikkatli olunmalıdır.5,24 Uzun süre iyileşmeyen
şikayeti nedeniyle gittiği diş hekimi tarafından kendisine
lezyonlara şüphe ile yaklaşılarak mutlaka biyopsi
antibiyotik reçete edildiği, ancak bu ilaçlardan hiçbir fayda
yapılmalı ve biyopsi sonucu malignite açısından negatif
görmediği aksine lezyonun büyümesi nedeniyle hekimi
olsa bile, klinik şüphe devam ediyorsa yeni bir biyopsi
tarafından kliniğimize yönlendirildiği öğrenildi. Yapılan
yapılmalıdır. Bu vakada klinik muayenede güçlü ağız
intraoral muayenede, dilin sağ lateralinden başlayıp ağız
kanseri şüphesi olmamasına rağmen ağız tabanı ve dil
tabanına kadar devam eden, eritemli, palpasyonda ağrılı
lezyonlarının malign karakterde olma olasılığının yüksek
ve alt dokulara fikse yaklaşık 1 cm çapında hiperplazik
olması sebebi ile biyopsi yapılmıştır.
lezyon nedeniyle Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi
Anabilim Dalı’na başvurdu. Alınan anamnezde, hastanın
herhangi bir sistemik hastalığının olmadığı, dilinin
lezyon tespit edildi (Resim 1). Ağız tabanı kanseri
şüphesi ile Yeditepe Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi
Ağız, Diş, Çene Hastalıkları Bilim Dalı kliniğinde, lokal
anestezi altında lezyondan biyopsi alındı. Alınan örnek
histopatolojik inceleme için Yeditepe Üniversitesi, Tıp
Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı’na gönderildi. Biyopsi
sonucu, skuamöz hücreli karsinom olarak rapor edildi
(Resim 2). Hastanın cerrahi tedavisi hastanın ekonomik
durumundan dolayı bir devlet hastanesi bünyesinde
yapıldı. Hastanın operasyon sonrasında düzenli takipleri
kliniğimizde devam etti ve 1. yıl kontrolünde intraoral
muayenede herhangi bir bulguya rastlanmadı.
Resim 1. Lezyonun klinik görünümü
Tartışma
Kanserler içinde ağız kanserleri önemli mortalite ve
morbidite nedenlerinden biridir ve erken dönemde teşhis
edildiğinde potansiyel olarak önlenebilir olmasına rağmen
insidansı son yıllarda oldukça artmıştır.15 Ağız kanseri
tanısı konan hastaların sadece %50-55’i 5 yıl veya
daha fazla yaşama şansına sahiptir.16 Bu oranın düşük
olmasının sebebi teşhisin hastalığın ileri aşamalarında
konulması, sık lenf nodu metastazı ve lezyonun lokal
invazyon
özelliğidir.
Ağız
kanserlerinin
teşhisinde
ve yönlendirilmelerinde meydana gelen gecikmenin
Resim 2. Yüzeyi örten çok katlı yassı epitel altında subepitelyal alanı infiltre
eden skuamöz karsinom hücreleri
nedeni hastadan ya da hekimden kaynaklanabilir.17,18
28
A ğ ı z K a n s e r l e r i n i n Ta n ı s ı n d a D i ş H e k i m l e r i n i n R o l ü
Ağız
hem diş hekimlerinin hemde toplumun ağız kanserleri
çok kolay ulaşılabilir bölge olmasına karşın
lezyonların üçte ikisinden fazlası geç dönemde teşhis
konusundaki
edilmekte, bu da yüksek mortalite oranına ve daha agresif
hekimleri ile karşılaştırıldığında halkın ağız kanserleri
cerrahi tedavilere neden olmaktadır.23,25,26 Gecikmiş
konusunda daha fazla bilgi eksiği bulunmasına karşın
kanserlerde, 5 yıllık yaşam süresi %10’lara kadar
hem toplum hem de hekimler için sürekli eğitim
düşer.
11,12
Diş hekimine düzenli aralıklarla gidilmesi ağız
farkındalıklarını
araştırmışlardır.
Diş
çalışmalarının yararlı olabileceğini belirtmişlerdir.29
kanserlerinin erken dönemde yakalanması açısından
Kujan ve ark.’nın 2006 yılında yaptığı bir çalışmada,
çok önemlidir. Ayrıca diş hekimlerinin hastaları kanser
genel pratisyen diş hekimleri, oral cerrahlar, ve ağız
risk faktörleri konusunda bilgilendirmesinin, sigara ve
hastalıkları uzmanlarının ağız kanseri taramaları ile ilgili
alkol kullanımının azaltılması/bıraktırılması konusunda
düşünceleri ve tutumları değerlendirilmiş, pratisyen diş
motive etmelerini ve diğer daha az bilinen risk faktörleri
hekimlerinin uzman diş hekimlerine göre ağız kanserleri
konusunda bilgilendirmelerinin, hastalığın insidansının
hakkında bilgi eksiklikleri olduğu tespit edilmiştir.
azaltılmasında faydalı olacağını düşünmekteyiz.
Pratisyen diş hekimlerinin %41’i mezuniyet sırasındaki
SHK
ağız kanseri bilgilerinin yetersiz olduğunu ancak bu
saptanan 17 hastanın lezyonları erken dönemde
eksikliğin mezuniyet sonrası kurslar ile giderilebileceğini
farkedemedikleri,
belirtmişlerdir.30
2006
yılında
yapılan
lezyonların
bir
hafif
çalışmada
seyretmesinden
dolayı basit ağız yaraları olarak değerlendirdikleri ve
Santos ve ark. yaptıkları çalışmada ağız kanserlerinin
hekime başvurmadan önce kendi kendilerine çaşitli
erken teşhisinde hem toplumun hem de diş hekimlerinin
ilaçlar ile tedavi etmeye çalıştıkları belirtilmiştir.
sürekli eğitimler ile farkındalıklarının arttırılması gerektiği
17
Vaka raporumuzda sunulan hastamızda ağız kanseri için
vurgulanmaktadır.31
Ağız
en önemli risk faktörü olarak görülen, sigara kullanımı
kanserli hastalarda bir diğer önemli konu
mevcuttu. Hastamız, ağzında meydana gelen lezyonun
hastaların takipleridir. Bu hem nükslerin hem de ikincil
bir süre iyileşmesini beklemiş ancak herhangi bir iyileşme
primer lezyonlarin erken yakalanabilmesi için son derece
olmaması üzerine bir hekime başvurmuştu. Genel
önemlidir. Cerrahi sınırların sağlam oldugu çıkartılan lenf
olarak ağız kanseri hastaları, ağızlarındaki lezyonu
nodlarında metastaz bulunmadıgı rapor edilen hastalar
ilk farkettiklerinde hekime başvurmak yerine bir süre
bile muntazam aralıklarla takip edilmelidir.
lezyonun kendi kendine iyileşmesini beklemektedirler,
Sonuç olarak ağız kanserlerini teşhis etmede en
ancak bu durum teşhiste ve tedavide gecikmeye neden
büyük görev diş hekimlerine düşmektedir. Özellikle
olarak sağ kalım oranını olumsuz yönde etkilemektedir.
yüksek risk grubunda bulunan, sigara kullanan, çalışma
Başvurduğu hekimin, lezyonu yanlış teşhis etmesine
ortamında kanserojenlere daha fazla maruz kalan ve orta
karşın kısa sürede doğru yere yönlendirmesi hastamıza
yaş üzeri hastalarda rutin dental kontroller esnasında
erken teşhis konulup erken tedavi edilmesine olanak
ağız kanseri taraması da yapılmalı ve hastalar bu konuda
sağlamıştır.
bilgilendirilmelidir. Üç haftadan daha uzun sürede
iyileşmeyen lezyonlara şüphe ile yaklaşılarak mutlaka
Ağız kanserli hasta sayısı her geçen gün artmaktadır.
toplanan
biyopsi yapılmalı ve biyopsi sonucu malignite açısından
istatistiklere göre ağız kanseri erkeklerde kadınlara
negatif olsa bile, klinik şüphe devam ediyorsa yeni bir
oranla iki kat daha yaygındır. 40 yaşını aşmış insanlarda
biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi sonucuna göre hastalar en
görülme olasılığı da daha fazladır. Ancak son zamanlardaki
kısa süre içinde tedaviyi gerçekleştirebilecek hekimlere
araştırmalar bu hastalığın genç hastalarda ve kadınlarda
yönlendirilmelidir.
Kanser
araştırma
kurumları
tarafından
15
gittikçe daha yaygın hale geldiğini ortaya koymaktadır.27,28
Bu
Diş
nedenle tüm yaş gruplarında dikkatli olunmalıdır.
ve
hekimlerine
lisans
eğitimleri
sırasında
mezuniyet sonrası eğitim programlarında ağız
Ağız kanserleri toplumda çok iyi bilinmemektedir, bu
kanserlerinde erken tanının önemi ve diş hekimlerinin
nedenle farkındalığın artırılması, diş hekimlerinin rutin
hayati rolü vurgulanmalıdır. Çeşitli sağlık kampanyaları
muayenelerde özelliklede risk grubunda bulunanlarda
ile toplum, ağız kanserlerinin beliritileri ve risk faktörleri
mutlaka ağız kanseri bulgularına bakması gerekmektedir.
konusunda bilinçlendirilmelidir.
Hertrampf ve ark. 2011 yılında yaptığı çalışmada
29
7tepe klinik 2011-1
23.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
Warnakulasuriya S. Global epidemiology of oral and oropharyngeal
cancer. Oral Oncol. 2009, 45(4-5): 309–16.
Nevile BW, Damm DD, Allen CM, Bouqout JE. Oral & Maxillofacial
Pathology, 2nd ed. Phila-delphia: WB Saunders; 2002: 356-66.
Shiboski CH, Schmidt BL, Jordan RC. Tongue and tonsil carcinoma:
increasing trends in the US population ages 20-44 years. Cancer
2005, 103: 1843–1849.
Kingsley K, O’Malley S, Ditmyer M, Chino M. Analysis of oral cancer
epidemiology in the US reveals state-specific trends: implications for
oral cancer prevention. BMC Public Health. 2008, 10;8:87.
Bagan J, Sarrion G, Jimenez Y. Oral cancer: clinical features. Oral
Oncol 2010, 46: 414-7.
World cancer report (2003) Lyon, France: International Agency for
Research on Cancer 2003.
Ha PK, Califano JA. The role of human papillomavirus in oral
carcinogenesis. Crit Rev Oral Biol Med 2004, 115: 188-96.
Furrer VE, Benitez MB, Furnes M, Lanfranchi HE, Modesti NM. Biopsy
vs superficial scraping: detection of human papillomavirus 6, 11, 16,
and 18 in potentially malignant and malignant oral lesions. J Oral
Pathol Med 2006, 35: 338-44.
Montaldo C, Mastinu A, Zorco S, Santini N, Pisano E, Piras V,
Denotti G, Peluffo C, Erriu M, Garau V, Orrù G. Distribution of human
papillomavirus genotypes in sardinian patients with oral squamous cell
carcinoma. Open Virol J 2010, 13(4): 163-8.
Kowalski LP, Franco EL, Torloni H, Fava AS, de Andrade Sobrinho
J, Ramos G, Oliveira BV, et al. Lateness of diagnosis of oral
and oropharyngeal carcinoma: factors related to the tumour, the
patient and health professionals. Eur J Cancer B Oral Oncol 1994,
30B(3):167-73.
Razak AA, Saddki N, Naing NN, Abdullah N. Oral cancer survival
among Malay patients in Hospital Universiti Sains Malaysia, Kelantan.
Asian Pac J Cancer Prev 2010,11(1):187-91.
Carvalho A, Nishimoto I, Califano J, Kowalski L. Trends in incidence
and prognosis for head and neck cancer in the United States: a
site-specific analysis of the SEER database. Int J Cancer 2005, 114:
806-16.
Steele TO, Meyers A.Early detection of premalignant lesions and oral
cancer. Otolaryngol Clin North Am 2011, 44(1):221-9.
Tanyeri H, Ofluoğlu D, Karataşlı G, Yılmazer R. Oral Kanserlerin
Erken Teşhisinde Diş Hekimlerinin Rolü: İki Olgu Nedeniyle. İstanbul
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi 2008, 42(3-4): 11-16.
IARC/WHO: Globocan 2000 database: cancer incidence, mortality and
prevalence worldwide, estimates for the year 2000.
Messadi DV, Wilder-Smith P, Wolinsky L. Improving oral cancer
survival: the role of dental providers. J Calif Dent Assoc 2009,
37(11):789-98.
Scott SE, Grunfeld EA and McGurk M, Patient’s delay in oral cancer:
a systematic review, Community Dent Oral Epidemiol 2006, 34 (5):
337–343.
Rogers SN, Vedpathak SV, Lowe D.Reasons for delayed presentation
in oral and oropharyngeal cancer: the patients perspective. Br J Oral
Maxillofac Surg. 2010 Jul 29. Epub ahead of print.
Horowitz AM, Nourjah PA. Factors associated with having oral cancer
examinations among US adults 40 years of age or older. J Public
Health Dent 1996, 56: 331e335.
Cruz GD, Le Geros RZ, Ostroff JS, Hay JL, Kenigsberg H, Franklin
DM: Oral cancer knowledge, risk factors and characteristics of
subjects in a large oral cancer screening program. J Am Dent Assoc
2002, 133: 1064e1071, quiz 1094
Mignogna MD, Fedele S, Lo Russo L, Ruoppo E, Lo Muzio L: Oral and
pharyngeal cancer: lack of prevention and early detection by health
care providers. Eur J Cancer Prev 2001, 10: 381e383,
Horowitz AM, Canto MT, Child WL: Maryland adults’ perspectives on
oral cancer prevention and early detection. J Am Dent Assoc 2002,
133: 1058e1063.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
30
Patton LL, Agans R, Elter JR, Southerland JH, Strauss RP, Kalsbeek
WD: Oral cancer knowledge and examination experiences among
North Carolina adults. J Public Health Dent 2004, 64: 173e180.
Horner M.J., Ries L.A.G., Krapcho M. et al. (2006) SEER Cancer
Statistics Review, 1975–2006, National Cancer Institute.
Klug C, Berzaczy D, Voracek M, Millesi W: Preoperative
chemoradiotherapy in the management of oral cancer: a review. J
Craniomaxillofac Surg 2008, 36: 75e88.
Klug C, Berzaczy D, Voracek M, Nell C, Ploder O, Millesi W, Ewers
R: Preoperative radiochemotherapy in the treatment of advanced oral
cancer: outcome of 276 patients. J Craniomaxillofac Surg 2009, 37:
344e347.
Chitapanarux I, Lorvidhaya V, Sittitrai P, Pattarasakulchai T,
Tharavichitkul E, Sriuthaisiriwong P, Kamnerdsupaphon P, Sukthomya
V. Oral cavity cancers at a young age: analysis of patient, tumor and
treatment characteristics in Chiang Mai University Hospital. Oral Oncol
2006, 42: 83–88
Ho HC, Lee MS, Hsiao SH, Hwang JH, Hung SK, Chou P, Lee CC.
Squamous cell carcinoma of the oral cavity in young patients: a
matched-pair analysis. Eur Arch Otorhinolaryngol 2008, 265: S57–S61
Hertrampf K, Wenz HJ, Koller M, Wiltfang J.Comparing dentists’ and
the public’s awareness about oral cancer in a community-based study
in Northern Germany. J Craniomaxillofac Surg 2011, Jan 7.
Kujan O, Duxbury AJ, Glenny AM, Thakker NS, Sloan P. Opinions
and attitudes of the UK’s GDPs and specialists in oral surgery, oral
medicine and surgical dentistry on oral cancer screening. Oral Dis
2006, 12: 194-9.
Santos LC, Batista Ode M, Cangussu MC. Characterization
of oral cancer diagnostic delay in the state of Alagoas. Braz J
Otorhinolaryngol. 2010, 76(4): 416-22.
O r t o d o n t i k Te d a v i İ h t i y a c ı O l a n H a s t a l a r ı n C o ğ r a f i k B i l g i l e n d i r m e S i s t e m i İ l e B ö l g e l e r e G ö r e D a ğ ı l ı m ı n ı n İ n c e l e n m e s i
ÖZET
Ortodontik Tedavi İhtiyacı
Olan Hastaların Coğrafik
Bilgilendirme Sistemi
İle Bölgelere Göre
Dağılımının İncelenmesi
Yeditepe
Üniversitesi
Diş
Hekimliği
Fakültesi
Ortodonti A.D. (YÜOAD) ’na ortodontik tedavi görmek
amacıyla başvuran hastaların kayıtları, buraya başvuran
hastaların
geldikleri
bölgenin
tespit
edilebilmesi
amacıyla Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) “Arcview 9.3 GIS”
yazılımına entegre edilmiştir. Hastaların cinsiyet, yaş ve
iskeletsel anomali sınıflamalarına göre tematik haritalar
yapılmıştır. Bu şekilde, ortodonti hastalarının ortodontik
tedavi gereksinimlerinin
bölgelere göre dağılımı ve
kendi bölgelerinde gerekli hizmeti alıp alamadıkları
belirlenmiştir.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Oğuz Öztoprak
GİRİŞ
Son yıllarda bilgi teknolojisinin sağlık uygulamalarına
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
katkısı hızla artmaktadır. Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS),
Yrd. Doç. Dr. Nurettin Eren İşman
sağlık alanında acil durum teknolojilerinden biri olarak
Gaziantep Ün. Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
benimsenmektedir. CBS; konuma dayalı gözlemlerle
elde edilen grafik (spatial) ve grafik-olmayan (nonspatial)
Dr. Dt. Murat Tozlu
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi
bilgilerin toplanması, saklanması, işlenmesi ve kullanıcıya
Yrd. Doç. Dr. Savaş Durduran
bir bilgi sistemidir.1
sunulması işlevlerini bütünlük içerisinde gerçekleştiren
Coğrafi Bilgi Sisteminin; sağlık-coğrafya ilişkisi, sağlık
Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü
Kamu Ölçümleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
birimlerinin dağılımı, personel yönetimi, hastane gibi
birimlerin kapasiteleri, bölgesel hastalık analizleri, risk
Prof. Dr. Tülin Arun
analizleri, sağlık tarama faaliyetleri, ambulans hizmetleri
Yeditepe Ün. Dişhekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
yanısıra hastaların coğrafik dağılım haritalarının yapımı
sayesinde kullanıcı durumundaki kişilere fayda sağlaması
söz konusudur.2
Marriott ve ark.3 yaptıkları bir araştırmada Yeni
Zelanda’da
bulunan
ortodontistlerin
dağılımını
incelemişler ve bölgelere göre ortodontist başına düşen
hasta sayısını tespit etmişlerdir. Çalışmada, ortodonti
hizmetinin hangi bölgelerde yeterli, hangi bölgelerde ise
eksik yapıldığı bir tablo halinde çıkartılmış ve sonuçlar
değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, ortodontik tedavi
hizmeti alan bireylerin ortodontistlere olan uzaklığı da
değerlendirilmiş ve hastaların ortodontistlere gelmek
için kat etmeleri gereken mesafeler ortalama olarak
Yazışma adresi
belirlenmiştir. Bu sayede bölgelere göre ortodonti
hastalarının ortodonti hizmeti gereksinimleri saptanmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Oğuz Öztoprak
Ohio’da yapılan başka bir çalışmada Susi ve ark.4
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
CBS programı yardımıyla eyalette bulunan 6.132 diş
Bağdat Cad. No: 238 Göztepe, İstanbul
hekiminin illere göre dağılımını sosyo-ekonomik açıdan
E-posta: [email protected]
incelemişlerdir.
Tel: (0216) 3636044 / 6446
Coğrafi
Faks: (0216) 3636211
31
Bilgi
Sistemi
(CBS)
bugüne
kadar
7tepe klinik 2011-1
literatürde diş hekimliği hizmetleri ile ilgili birçok bilimsel
araştırmada4-14
ve
ortodonti
hizmetleri
çeşitli çalışmalarda kullanılmıştır.
3,15-16
konusunda
Bugüne kadar
yapılmış çalışmaların hiçbirinde İstanbul için ortodonti
hizmeti ihtiyacını araştıran ve verileri CBS yardımı ile
görselleştiren kapsamlı bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Bu çalışmanın amacı, İstanbul Yeditepe Üniversitesi
Resim 1. Türkiye genelinde 10-19 yaş aralığına sahip
hastaların illere göre coğrafik dağılımı.
Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti A.D.’na (YÜOAD) farklı
bölge ve illerden gelen hastaların coğrafik dağılımının
ve cinsiyet, yaş, iskeletsel anomali sınıflarına göre hasta
yoğunluğunun CBS programı yardımıyla belirlenmesidir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada YÜOAD’na 2003 – 2009 tarihleri
arasında başvuran hastaların kayıtları, CBS “Arcview
9.3 GIS” yazılımına entegre edilmiştir. Konumsal
Resim 2. Türkiye genelinde 20-29 yaş aralığına sahip
hastaların illere göre coğrafik dağılımı.
sorgulamalar yardımıyla hastaların cinsiyet, yaş ve
iskeletsel anomali sınıflarına göre tematik haritalar
yapılmıştır.
BULGULAR
YÜOAD’na tedavi görmek amacıyla İstanbul’un 39
ilçesi ile Türkiye’nin diğer 36 ilinden gelen toplam 2534
hastanın kaydı incelenmiştir. Fakülteye gelen hastaların
illere ve ilçelere göre dağılımına bakıldığında en çok
hastanın sırasıyla İstanbul’un Kadıköy (%19), Kartal
(%12), Üsküdar (%12) ve Maltepe (%11) ilçelerinden
gelmekte olduğu belirlenmiştir (Şekil 1).
Resim 3. İstanbul’dan gelen 10-19 yaş aralığına sahip
hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Ortodontik tedavi amacıyla fakültemize gelen tüm
hastaların yaş gruplarına bakıldığında %76 ile en çok 1019 yaş grubunun ortodontik tedavi ihtiyacı olduğu, daha
sonra sırasıyla %14 ile 20-29 yaş grubu ve %10 ile 0-9
yaş grubunun geldiği görülmektedir (Şekil 2).
Cinsiyet dağılımlarına bakıldığında %57 ile kız
hastaların erkeklere oranla daha fazla olduğu görülmüştür
(Şekil 3).
Ortodontik tedavi amacıyla Fakültemize gelen tüm
hastaların Angle sınıflamalarına bakıldığında, sınıf II
hastaların (%52) en kalabalık grubu oluşturduğu daha
sonra sırasıyla sınıf I (%30) ve sınıf III (%18) hastaların
geldiği görülmüştür (Şekil 4).
Coğrafi bilgi sistemi yardımıyla hastaların cinsiyet,
yaş ve Angle sınıflamalarına göre haritalar yapılmıştır.
Resim 4. İstanbul’dan gelen 20-29 yaş aralığına sahip
hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
İstanbul merkez ve ilçelerinden ve Türkiye’deki farklı
illerden gelen hastalara ilişkin tematik haritalar üretilmiştir.
Türkiye geneli incelendiğinde,
32
O r t o d o n t i k Te d a v i İ h t i y a c ı O l a n H a s t a l a r ı n C o ğ r a f i k B i l g i l e n d i r m e S i s t e m i İ l e B ö l g e l e r e G ö r e D a ğ ı l ı m ı n ı n İ n c e l e n m e s i
Resim 5. İstanbul’dan gelen 30-39 yaş aralığına sahip
hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 6. İstanbul’dan gelen 40-49 yaş aralığına sahip
hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 7. İstanbul’dan gelen erkek hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 8. İstanbul’dan gelen kız hastaların ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 10. İstanbul’dan gelen Angle sınıf 2 hastaların
ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 9. İstanbul’dan gelen Angle sınıf 1 hastaların
ilçelere göre coğrafik dağılımı.
Resim 12. Türkiye genelinde Angle sınıf 1 hastaların
illere göre coğrafik dağılımı.
Resim 11. İstanbul’dan gelen Angle sınıf 3 hastaların
ilçelere göre coğrafik dağılımı
33
7tepe klinik 2011-1
Resim 13. Türkiye genelinde Angle sınıf 2 hastaların
illere göre coğrafik dağılımı.
Resim 14. Türkiye genelinde Angle sınıf 3 hastaların
illere göre coğrafik dağılımı.
Resim 15. Türkiye genelinde erkek hastaların illere göre coğrafik dağılımı.
Resim 16. Türkiye genelinde kız hastaların illere göre coğrafik dağılımı.
10-19 yaş grubu hastaların daha ağırlıklı olarak
ilçelerinden başvurdukları (Resim 4),
Kocaeli, Sakarya, Edirne ve Düzce illerinden geldikleri
30-39 yaş grubu hastaların daha fazla Kadıköy,
(Resim 1),
Maltepe, Üsküdar, Kartal, Ümraniye, Pendik, Beşiktaş ve
20-29 yaş grubu hastaların daha ağırlıklı olarak
Bahçelievler ilçelerinden geldiği (Resim 5),
Kocaeli ve Düzce illerinden olduğu (Resim 2),
40-49 yaş grubu hastaların ise çoğunlukla Kartal,
Sınıf I hastaların daha çok Edirne, Kocaeli ve Düzce
Sultanbeyli, Kadıköy ve Tuzla ilçelerinden başvurdukları
illerinden geldikleri (Resim 12),
(Resim 6),
Sınıf II hastaların Yalova, Kocaeli, Düzce, Sakarya
Sınıf I hastaların çoğunlukla Kadıköy, Maltepe,
illerinden daha yoğunlukla geldikleri (Resim 13),
Üsküdar, Kartal ve Ümraniye ilçelerinden; sınıf II olanların
Sınıf III hastaların ise daha çok Edirne, Kocaeli,
Düzce ve Sakarya
Kadıköy, Maltepe, Üsküdar, Kartal, Ümraniye, Beykoz ve
illerinden geldikleri görülmektedir
Şişli ilçelerinden; sınıf III olanların ise Kadıköy, Üsküdar,
(Resim 14).
Ümraniye, Beykoz ve Tuzla
Türkiye geneli, cinsiyet, yaş ve Angle sınıflamalarına
göre
değerlendirildiğinde,
hasta
ilçelerinden geldikleri
görülmektedir (Resim 9-11).
başvurularının
Genel olarak, istanbul’un farklı yerlerinden gelen
çoğunlukla Marmara bölgesinden, özellikle Sakarya,
hastalar içinde, cinsiyet, yaş ve Angle sınıflamalarına
Düzce, Kocaeli ve Edirne illerinden olduğu görülmektedir.
göre yakın ilçelerden, özellikle Kadıköy, Maltepe,
İstanbul özelinde inceleme yapıldığında,
Üsküdar, Kartal ve Ümraniye’den daha fazla hastanın
Erkek ve kız sayılarının benzerlik gösterdiği, her
tedaviye başvurduğu görülmektedir (Şekil 1).
iki cins için de, Kadıköy, Maltepe, Üsküdar, Kartal ve
Ümraniye ilçesinden gelen hastaların daha fazla olduğu
TARTIŞMA
(Resim 7,8),
Türkiye genelindeki farklı şehirlerde birçok diş
10-19 yaş grubu hastaların çoğunlukla Kadıköy,
Maltepe, Üsküdar, Kartal ve Ümraniye
hekimliği fakültesi ortodonti hizmeti vermektedir. Yapılan
ilçelerinden
bu çalışma sonucunda Türkiye’nin bir metropol kenti
geldiği (Resim 3),
olan İstanbul iline ve Marmara bölgesine hizmet veren
20-29 yaş grubu hastaların çoğunlukla Kadıköy,
YÜOAD’nın sadece çevre iller ve bölgelere değil,
Maltepe, Üsküdar, Kartal, Ümraniye, Pendik ve Beşiktaş
çok daha uzaktan gelen hastalara da hizmet verdiği
34
O r t o d o n t i k Te d a v i İ h t i y a c ı O l a n H a s t a l a r ı n C o ğ r a f i k B i l g i l e n d i r m e S i s t e m i İ l e B ö l g e l e r e G ö r e D a ğ ı l ı m ı n ı n İ n c e l e n m e s i
Şekil 1. Fakülteye gelen hastaların ilçelere göre oransal dağılımı.
Şekil 2. Fakülteye gelen hastaların yaş aralığına göre oransal dağılımı.
Şekil 3. Fakülteye gelen hastaların cinsiyetlerine göre oransal dağılımı.
anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili çalışmalara baktığımızda
ülkemizde
100.000
kişi
başına
bir
ortodontist
düşmektedir.21 Bu sonuçlar ülkemizdeki ortodontist
sayısının oldukça yetersiz olduğunu göstermektedir.
Bu duruma ek olarak, ülke çapında ortodontik tedavi
talebinin çok fazla olduğu ancak bu talebin homojen bir
şekilde ülke geneline yayılmış kurum ve ortodontistlerce
yeterince karşılanamadığı anlaşılmaktadır.
İstanbul’un, Türkiye’nin en çok göç alan ve en
kalabalık şehri olması nedeniyle Türk toplumunun genelini
yansıttığı ve bu sonuçla Angle sınıf II malokluzyonun Türk
Şekil 4. Fakülteye gelen hastaların Angle sınıf malokluzyon tipine göre
oransal dağılımı.
toplumununda en çok görülen malokluzyon tipi olduğu
düşünülmektedir. Kız hastaların %57 ile erkek hastalara
oranla daha fazla olması Türk toplumunda kız çocukların
erkeklere oranla estetik ve görünüşlerine daha fazla
önem verdiğini düşündürmektedir.
35
7tepe klinik 2011-1
Yaş ortalamalarına bakıldığında %76 ile en çok
6.
10-19 yaş grubunun ortodontik tedavi ihtiyacı olduğu
anlaşılmaktadır. 9 yaşın altındaki hastaların %10
oranında kalması ve 20-29 yaş grubunun %14 ile daha
7.
fazla olması ortodonti kliniğimizde 20-29 yaş grubu
bireylerin 9 yaşın altındaki çocuk hastalara oranla daha
fazla bakıldığını göstermiştir.
8.
İstanbul’un Avrupa yakasından gelen hastaların
% 5 oranında olması Avrupa yakasında hizmet veren
Diş Hekimliği Fakültelerinin Avrupa yakasının ortodonti
9.
hizmeti ihtiyacını önemli ölçüde karşıladığını ortaya
koymaktadır.
10.
SONUÇ
Ortodontik
tedavi
amacıyla
Fakültemize
gelen
hastaların yaş gruplarına bakıldığında hastalarımızın
büyük
bölümünü
10-19
yaş
grubundaki
11.
bireyler
oluşturmaktadır.
12.
Malokluzyon tipi açısından İstanbul’un Türkiye
nüfusunun tamamını yansıttığı düşünüldüğünde, Angle
13.
sınıf II malokluzyonun Türk toplumununda en çok görülen
malokluzyon tipi olduğu bulgusu ortaya çıkmaktadır.
Ortodontik
hastaların
tedavi
cinsiyet
amacıyla
dağılımlarına
fakültemize
14.
gelen
bakıldığında
kız
hastaların erkeklere oranla daha fazla olduğu görülmüştür.
Ortodontik
tedavi
amacıyla
fakültemize
15.
gelen
hastaların ilçelere göre oransal dağılımına bakıldığında
16.
sırasıyla en çok hizmet verilen ilçeler; Kadıköy, Kartal,
Üsküdar, Maltepe, ve Ümraniye’den oluşmaktadır.
17.
İstanbul’un avrupa yakasına verilen toplam hizmet %5 ile
sınırlı kalmıştır.
YÜOAD’nın
başta
Marmara
Bölgesi
18.
olmak
19.
üzere Türkiye’nin büyük bir kesimine hizmet verdiği
anlaşılmaktadır.
20.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
1. Yomralioglu T. Cografi Bilgi Sistemleri Temel Kavramlar ve
Uygulamalar. İstanbul, Seçil offset, 2000.
2. Durduran SS, Erdi A, Kara F, Durduran Y. In Konya, Turkey,
Hereditary Blood Disease Is Tracked With GIS. Economic and Social
Research Institute ArcNews 2005,6:38–39.
3. Marriott A, Macgillivray K, Benwell G, Devlin N, Harding W. The
Delivery of Orthodontic Care in New Zealand: The use of Spatial
Information Systems in a National Study. Presented at SIRC 2000The 12th Annual Colloquium of the Spatial Information Research
Centre University of Otago, Dunedin, New Zealand Dec 10-13th,
2000.
4. Susi L, Mascarenhas AK. Using a geographical information system
to map the distribution of dentists in Ohio. JADA 2002,133:636-42.
5. White DA, Anderson RJ, Braddock G, Gray MM, Jenkins P. The
use of a geographical information system in investigating dental
21.
36
services. Community Dent Health 2000;17:79-84.
6. Antunes JLF, Frazao P, Narvai PC, Bispo CM, Pegoretti T. Spatial
analysis to identify differentials in dental needs by area-based
measures. Community Dentistry and Oral Epidemiology 2002;30:133–
42.
7. Bartling WC, Schleyer TK. An application of Geospatial Information
System (GIS) technology to anatomic dental charting. American
Medical Informatics Association Annual Symposium proceedings
(electronic resource):786, 2003.
8. Boulos MNK, Roudsari AV, Carson ER. Health Geomatics:
An Enabling Suite of Technologies in Health and Healthcare
(Methodological Review). Journal of Biomedical Information
2001,34:195-219.
9. Fu H, Umezaki M, Nakamura K, Chen P, Chen J, Shi HJ, Takano
T Pilot Study of using GIS to visualize status distribution: case
study of Songjiang District. Journal of Medical and Dental Sciences
2004,51:179-85.
10. Higgs G, Richards W. The Use of Geographical Information
Systems in Examining Variations in Sociodemographic Profiles of
Dental Practice Catchments: A Case Study of a Swansea Practice.
Primary Dental Care 2002,9:63-69.
11. Krause D, Frate DA, May WL. Demographics and distribution
of dentists in Mississippi. Journal of American Dental Association
2005,136:668-77.
12. Tickle M, Moulding G, Milsom K, Blinkhorn A. Socioeconomic
and geographical influences on primary dental care preferences in a
population of young children. Primary Dental Care 2000,10:188.
13. Sisman Y, Ertas E T, Gokce C, Akgunlu F. Prevalence of torus
palatinus in Cappadocia region population of Turkey. Eur J Dent
2008,2:269-75.
14. Boulos MNK, Phillipps G. Is NHS dentistry in crisis? ‘Traffic light’
maps of dentists distribution in England and Wales. International
Journal of Health Geographics 2004,3:10.
15. Waldman BH, Perlman SP, Schindel R. Update on the imbalanced
distribution of orthodontists, 1995-2006. Am J Orthod Dentofacial
Orthop 2009,135:704-8.
16. Martin AC, McNeil DW, Crout RJ, Ngan PW, Weyant RJ, Heady
HR, Marazita ML. Oral Health Disparities in Appalachia: Orthodontic
Treatment Need and Demand J Am Dent Assoc 2008,139;598-604.
17. Ciftci F, Bozkanat E, Deniz O, Ilvan A, Tas D, Okutan O, Acıkel
CH. Tuberkulozlu Asker Hastaların Cografi Dagılımı. Toraks Dergisi
2006,7:40-44.
18. Malczewski J. GIS and multicriteria decision analysis. New York,
Wiley; 1999.
19. Lerner EB, Billittier AJ, Sikora J, Moscati RM Use of geographic
information system to determine appropriate means of trauma patient
transport. Academic Emergency Medicine 1999,6:1127-33.
20. Boulos MNK. Towards evidence-based, GIS-driven national
spatial health information infrastructure and surveillance services
in the United Kingdom. International Journal of Health Geographics
2004,3:1.
21. Üşümez S. Türkiye’de ortodontik tedavi hizmetlerinin bugünü ve
geleceği. 11. Uluslararası Türk Ortodonti Derneği Kongresi sözlü bildiri
Çeşme, İzmir 2008, A.11
Oral Cerrahi İşlemlerinde Uygulanan Lokal Hemostatik Ajanların Erken Dönem Yumuşak Doku İyileşmesi Üzerine Etkilerinin İncelenmesi
ÖZET
Oral Cerrahi İşlemlerinde
Uygulanan Lokal
Hemostatik Ajanların
Erken Dönem Yumuşak
Doku İyileşmesi Üzerine
Etkilerinin İncelenmesi
Oral
cerrahi
girişimleri
sonrası
kanama
komplikasyonlarını kontrol altına almak için ticari olarak
mevcut pek çok hemostatik ajan kullanılmaktadır. Bu
çalışmada, üç farklı lokal hemostatik ajanın erken dönem
doku iyileşmesi üzerindeki etkileri histolojik ve sitolojik
olarak değerlendirildi. Çalışmaya yarı gömük üçüncü
molar diş çekimi yapılan ve çalışma kriterlerine uygun
bulunan 41 gönüllü hasta dahil edildi. İşlem sonrası
kullanılan hemostatik ajana göre hastalar; oral cerrahi
operasyonu sonrası herhangi bir ajan kullanılmayan
grup,grup I (kontrol, n=10); ile sırasıyla jelatin, kollajen
ve kitosan esaslı lokal hemostatik ajan kullanılan gruplar,
grup II (n=11), grup III (n=10), grup IV (n=10) olarak dört
gruba ayrıldı. Cerrahi işlem sırasında ve 8. günde doku
Dr. Dt. Onur Gönül
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi AD.
örnekleri alındı. Histolojik inceleme için her gruptaki
Dt. Esin Çalışkan-Ak
kesitlere Masson’s trichrom boyaması yapılarak ışık
hastalara ait dokulardan alınan 5 µm kalınlığındaki
mikroskopisi altında incelendi. Kesitler doku harabiyeti
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri AD.
vazokonjesyon, lökosit infiltrasyonu ve kollajen lif yapısı
Doç. Dr. Ebru Emekli-Alturfan
kriterleri kullanılanarak değerlendirildi. Sitolojik inceleme
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri AD.
için dokulardan alınan sürüntü örnekleri May-Grünward
Prof. Dr. Serap Arbak
ile boyandı. Çalışmamızda kullanılan lokal hemostatik
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD.
ajanların klinik etkinlikleri yeterli bulundu, kitozan esaslı
Prof. Dr. Ayşen Yarat
lokal hemostatik ajanın diğerlerine göre doku iyileşmesini
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri AD.
sitolojik ve histolojik olarak daha olumlu yönde etkilediği
Yrd. Doç. Dr. Rabia Pişiriciler
saptandı. Klinik yararları göz önüne alındığında birçok
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri AD.
cerrahi alanda kullanımı yaygın olan bu ajanların doku
Yrd. Doç. Dr. Hasan Garip
iyileşme potansiyeline etkilerinin artırılması için konuyu
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi AD.
farklı yönlerden inceleyen çalışmaların gerekli olduğu
kanısına varıldı.
Yrd. Doç. Dr. Tülin Satılmış
Anahtar kelimeler: Hemostatik ajanlar, jelatin
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi AD.
sünger, kollajen, kitozan
Prof. Dr. Kamil Göker
GİRİŞ
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, Ağız Diş Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi AD.
Oral
cerrahi
işlemlerinde
doku
bütünlüğünün
bozulmasına bağlı olarak damar içinde dolaşan kanın
damar dışına çıkmasıyla kanama meydana gelir.
Yazışma adresi
Kanamanın kontrol altına alınması vücudun hemostaz
mekanizması sayesinde gerçekleşir. Oluşan kanamanın
Onur Gönül
durdurulmasında vasküler sistem, ilgili damarın konstrükte
Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
olmasını ve kan akımının yavaşlamasını sağlayarak,
Ağız Diş Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı,
trombositer sistem, trombositlerin zarar gören damar
80200, İstanbul
endoteline yapışmalarını ve kümeleşerek sabit olmayan
Tel: (0212) 231 91 20
bir tıkaç meydana getirmelerini sağlayarak , koagülasyon
Gsm: (0542) 434 86 90
sistemi ise oluşan pıhtının fibrin yapıya dönüşmesini
E-posta: [email protected]
37
7tepe klinik 2011-1
sağlayarak etki ederler. Oral cerrahi işlemlerinde,
anahatlarıyla değindiğimiz bu mekanizmaya yardımcı
olmak ve gereksiz kan kaybını önlemek amacıyla çeşitli
yöntem ve ilaçlar uzun yıllardan beri kullanılmaktadır.
İlgili bölgeye pozitif basınç uygulamak, suturasyon ve
çeşitli lokal hemostatik ilaçların uygulanması oral cerrahi
pratiğindeki rutin uygulamalardır. Oral cerrahi girişimleri
sonrası
kanama
komplikasyonlarını
kontrol
altına
almak, kemik içi kaviteleri doldurarak oluşacak pıhtının
organize olmasına matriks teşkil etmek ve sekonder
kanama riskini ortadan kaldırmak amacıyla, ticari olarak
Resim 1: Diş eti bağ dokusunda yoğun vazokonjesyon (*), lökosit infiltrasyonu
(**), düzensiz kollajen lif izlenmektedir. Masson’un trikrom boyası, X 200.
mevcut pek çok hemostatik ajan, uzun yıllardan beri,
sıklıkla, kullanılmaktadır. Bu çalışmada jelatin, kollajen
ve kitozan esaslı üç farklı lokal hemostatik ajanın erken
dönem doku iyileşmesi üzerindeki etkilerinin histolojik
ve sitolojik olarak değerlendirilmesi ve karşılaştırılması
amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmamıza, yerel etik komitesi onayı alındıktan
sonra başlanmış ve yarı gömük üçüncü molar dişlerin
sebep olduğu ağrı, enfeksiyon, ağız açmada kısıtlılık,
Resim 2: Bağ dokusunda doku iyileşmesinin yanı sıra lökosit infiltrasyonu (*)
görülmektedir. Masson’un trikrom boyası, X 200.
halitozis gibi şikayetleri bulunan gönüllüler arasından,
mandibulada yarı gömük 3. büyük azı dişinin bulunması,
herhangi bir sistemik hastalığının bulunmaması, sistemik
olarak ilaç kullanmaması, 18-35 yaş arasında olması,
kullanılacak ilaçlara bilinen allerjisinin bulunmaması,
araştırmaya
katılmayı
kabul
etmesi
gibi
çalışma
kriterlerine uyan 41 hasta dahil edildi. İşlem sonrası
kullanılan hemostatik ajana göre hastalar; oral cerrahi
sonrası herhangi bir ajan kullanılmayan grup, Grup I
(kontrol, n=10); ile sırasıyla jelatin sünger (Gelatamp®,
Roeko Almanya), kollajen fibrin (Lyostypt®, B. Braun
Almanya) ve kitozan (Celox®, Medtrade İngiltere)
Resim 3: Bağ dokusunda belirgin vazokonjesyon (*), lökosit infiltrasyonu ve
düzensiz kollajen lif yapısı. Masson’un trikrom boyası, X 200.
esaslı lokal hemostatik ajan kullanılan gruplar, Grup II
(n=11), Grup III (n=10), Grup IV (n=10) olarak dört gruba
ayrıldı. Çalışmaya alınma kriterlerine uygun bulunan
gönüllülerden oluşturulan hasta gruplarında antisepsi ve
asepsi şartları sağlandıktan sonra lokal anestezi altında,
yarı gömülü, ağız ortamıyla ilişkili yirmi yaş dişleri cerrahi
operasyonla çekilip taze yara kenarı oluşturabilmek
için alveol soketine bakan yüzden yumuşak doku
uzaklaştırıldıktan sonra lokal hemostatik ajan olarak
gruplara göre jelatin sünger, kollajen fibrin ve granül
halde kitozan esaslı lokal hemostatik ajan uygulanıp
yara bölgesi sütüre edildi. Post operatif 8. günde sütür
Resim 4: Diş eti bağ dokusunda hafif vazokonjesyon (*) ve yer yer kollajen lif
yapısında düzensizlik ( ) izlenmektedir Masson’un trikrom boyası, X 200.
38
Oral Cerrahi İşlemlerinde Uygulanan Lokal Hemostatik Ajanların Erken Dönem Yumuşak Doku İyileşmesi Üzerine Etkilerinin İncelenmesi
alımı ve yara debridmanı sırasında rutin olarak yapılan
küretaj işlemi sırasında yara bölgesinden uzaklaştırılan
ve normalde atılan doku parçaları da histolojik ve
sitolojik olarak değerlendirilmek üzere uygun şartlarda
saklandı. Rutin takip sonrası diş eti dokularından alınan
5 µm kalınlığındaki kesitler, Masson’un üçlü boyası
uygulanması
sonrasında
ışık
mikroskobu
altında
mikroskopik düzeyde incelendi. Örnekler doku harabiyeti
vazokonjesyon, lökosit infiltrasyonu ve kollajen lif yapısı
kriterleri açısından değerlendirildi. Sitolojik inceleme
için dokulardan alınan imprint örnekleri May-Grünwald-
Resim 5: Diş eti bağ dokusunda hafif vazokonjesyon (*), lökosit infiltrasyonu
( ) ve kollajen lif yapısında kısmi düzensizlik izlenmektedir. Masson’un
trikrom boyası, X 200.
Giemsa ile boyandı.
BULGULAR
Tüm hasta gruplarının çekimden hemen sonra alınan
dokularında yoğun vazokonjesyon, lökosit infiltrasyonu
ve düzensiz kollajen lif yapısı izlenmiştir (Resim 1,3,5,7).
Birinci gruptaki hastalardan 8. günde
aynı bölgeden
alınan, bağ dokusunda az miktarda lökosit infiltrasyonu
yanı sıra belirgin doku iyileşmesi görülmüştür (Resim
2). II. gruptaki hastalardan 8. günde alınan doku
örneklerinde hafif vazokonjesyon ve kontrol grubuna
Resim 6: Diş eti bağ dokusunda lökosit infiltrasyonunda (*) artış, hafif
vazokonjesyon ( ) ve düzensiz kollajen yapısı . Masson’un trikrom boyası, X 200.
kıyasla yer yer kollajen lif yapısında düzensizlikle birlikte
doku hasarında azalma izlenmiştir (Resim 4). III. gruptan
8. günde alınan örneklerde ise lökosit infiltrasyonunda
artışın yanı sıra II. grubun aynı dönemine benzer olarak
hafif vazokonjesyon
ve düzensiz kollajen lif yapısı
görülmüştür (Resim 6). IV. gruptan
8. günde alınan
örneklerde ise diğer tüm gruplara kıyasla artmış kollajen
lif yapısının yanı sıra doku harabiyetinde belirgin iyileşme
olduğu izlenmektedir (Resim 8).
Tüm grupların 0. günde alınan diş eti dokusu
imprintlerinde az ve düzensiz kollajen lif yapısı, lökosit
ve makrofaj hücrelerine rastlanmıştır (Resim 9,11,13,15).
Resim 7: Diş eti bağ dokusunda lökosit infiltrasyonu (*) ‘nun yanı sıra dağınık
ve düzensiz kollajen lif yapısı görülmektedir. Masson’un trikrom boyası, X 200.
I. ve IV. gruplardan 8. günde alınan doku imprintlerinde
kollajen lif yapısında bir artış izlenmiştir (Resim 10, 16).
Bu gruplarda artan kollajen lif miktarının birbirine yakın
olduğu gözlenmiştir. II ve III. gruplarda ise aynı dönemden
alınan doku imprintlerinde, kollajen lif yapısında belirgin
bir artış tespit edilmemiştir (Resim 12, 14).
TARTIŞMA
Oral cerrahi girişimlerinde lokal hemostatik ajanlar,
kanamayı kontrol altına almak, kemik içi kaviteleri
doldurarak
oluşacak
pıhtının
organize
olmasına
Resim 8: Bağ dokusunda artmış kollajen lif yapısının yanı sıra doku
harabiyetinde belirgin iyileşme olduğu izlenmektedir Masson’un trikrom
boyası, X 200.
yardımcı olan bir matriks yapı teşkil etmek ve sekonder
39
7tepe klinik 2011-1
Resim 9 ve 10: Diş eti dokusu imprintinde, O. günde (Resim 9) az ve düzensiz kollajen lif yapısı (*), lökositler (
kollajen lif yapısı (*). May-Grünwald Giemza, X 400.
), makrofaj (
); 8. günde (Resim 10) artan
Resim 11 ve 12: Diş eti dokusu imprintinde, O. günde (Resim 11) az ve düzensiz kollajen lif yapısı (*),lökositler ( ); 8. günde (Resim 12) düzensiz kollajen lif
yapısı ve makrofaj ( ) izlenmektedir. May-Grünwald Giemza boyası, X 400.
Resim 13 ve 14: Diş eti dokusu imprintinde 0. günde (Resim 13) az ve düzensiz kollajen lif yapısı (*), lökositler (
yapısı ve makrofaj (
). May-Grünwald Giemza boyası, X 400.
); 8 günde ( Resim 14) düzensiz kollajen lif
Resim 13 ve 14: Diş eti dokusu imprintinde 0. günde (Resim 13) az ve düzensiz kollajen lif yapısı (*), lökositler (
yapısı ve makrofaj (
). May-Grünwald Giemza boyası, X 400.
); 8 günde ( Resim 14) düzensiz kollajen lif
40
Oral Cerrahi İşlemlerinde Uygulanan Lokal Hemostatik Ajanların Erken Dönem Yumuşak Doku İyileşmesi Üzerine Etkilerinin İncelenmesi
kanama riskini ortadan kaldırmak amacıyla rutin olarak
trombin barındıran çeşitli lokal hemostatik ajanlardan ve
En sık kullanılan lokal hemostatik
özelliklerinden bahsetmişler ve minimal invazif cerrahi
ajanlar jelatin süngerler, kollajen esaslı hemostatik ajanlar,
girişimlerinin geliştirilebilmesi için klasik mekanik baskı
sellülozik yapıda olanlar, traneksamik asit içerenler
ya da elektriksel çözümlerin uygulanamadığı durumlarda
uygulanmaktadır.
1,2
ve fibrin yapıştırıcılar gibi ajanlardır
.3,4,6
Literatürde bu
rahatlıkla
kullanılabilen
bu
ajanların
vazgeçilmez
değerlendiren ve
olduğunu savunmuşlardır. Frachon ve ark. 2005 yılında
kıyaslayan çalışmalar mevcuttur. Örneğin, Blinder ve
yayınladıkları makalelerinde, hemofili hastalarında diş
ark. 1999 yılında çeşitli nedenlerle oral antikoagülan
çekimi sonrasında kanamayı kontrol altına alabilmek,
ilaç kullanan 150 kişilik bir hasta grubunda yaptıkları
hasta konforunu sağlayabilmek ve hastaların hastanede
çalışmada, oral antikoagülan kullanımına ara verilmeden
geçirmeleri gereken süreyi kısaltabilmek adına sistemik
diş çekimlerini gerçekleştirmişler ve kanama kontrolünü
müdahale
üç farklı protokolle sağlayıp değerlendirmişlerdir. Buna
kullanıldığı bir protokol oluşturulduğunu belirtmişlerdir. Bu
göre ilk gruptaki hastalara jelatin sünger ve suturasyon,
protokole göre 16 hemofili A veya hemofili B hastasından
ikinci gruptaki hastalara jelatin sünger, suturasyon
toplam 55 diş çekimi yapılmış olup hastalara sistemik
ve
üçüncü
olarak dihidro-d-arginin vasopressin ile beraber lokal
gruptaki hastalaraysa fibrin yapıştırıcı, jelatin sünger
olarak jelatin sünger uygulanmış ve hemostatik kompres
ve suturasyon uygulanmış, 150 hastanın sadece %
splintleri işlemden sonra üç gün boyunca kullanılmıştır.
8.6’sında postoperatif kanama olmuştur. Bu sonuçlara
6 hastada kompres süresinden sonra postoperatif
göre araştırmacılar, antikoagulan tedavi altında bulunan
kanama izlenmiş ve kanama protokolün tekrarlanmasıyla
hastalarda diş çekimi sonrasında oluşan kanamanın
kontrol altına alınmıştır. Frachon ve ark., sonuçlar
kontrol
tedavinin
değerlendirildiğinde oluşturmuş oldukları bu protokolun
kesilmesine gerek olmadığını çekim boşluğunun içine
başarılı olduğunu vurgulamışlardır.10 Pronk’un, 2004
jelatin köpük
uygulanması ve suturasyonun yeterli
yılında yaptığı bir çalışmada, warfarin kullanan hastalarda
Piot ve ark. 2002 yılında
uygulanan iki farklı lokal hemostatik ajanın çekim sonrası
yaptıkları çalışmalarında hemofili, von Willebrand ya da
gecikmiş kanama üzerine etkilerini araştırmıştır. Çekim
trombosit fonksiyon bozukluğu gibi kanama bozuklukları
sonrasında mikrofibriler yapıda kollajen ve jelatin
olan 93 hastadan 103 adet diş çekimi yapmışlar,
sünger uygulanan iki farklı grupta toplanan hastalar
faktör replasman terapisi, sistemik antifibrinolitik terapi
INR değerleri, çekilen diş sayısı ve çekim metodundan
gibi sistemik önlemlerle beraber çekim boşluklarına
bağımsız olarak izlenmiş ve lokal hemostatik olarak
kollajen esaslı lokal hemostatik uygulamışlar ve sadece
uygulanan iki farklı ajanın da etkili olduğu ancak
iki hastada cerrahi müdahale gerektiren sekonder
etkinlik açısından birbirleriyle aralarında istatistiksel
kanama rapor etmişlerdir. Carter ve ark. 2003 yılında
olarak anlamlı fark oluşmadığı belirtilmiştir.11 Bizim
yaptıkları çalışmalarında, oral antikoagülan kullanan
çalışmamızda da kullanılan lokal hemostatik ajanların
hastalarda, tedavilerine ara verilmeden yapılan diş
klinik etkinlikleri ve lokal hemostatik özellikleri yeterli
çekimleri sonrası, traneksamik asit gargarası ve fibrin
seviyede bulunmuş olup, intraoperatif ve postoperatif
yapıştırıcının lokal hemostatik etkisini incelemişler,
kanama kontrolü başarılı şekilde sağlanmıştır.
maddelerin hemostatik etkinliklerini
traneksamik
altına
asitli
ağız
alınmasında
olduğunu bildirmişlerdir.
5
gargarası
ve
antikoagülan
9
7
ile
beraber
lokal
hemostatik
ajanların
araştırmanın sonucunda, araştırmaya katılan hastaların
Öte yandan lokal hemostatik ajanların organizma
sadece %4’ünde kayda değer postoperatif kanamayla
tarafından kabul edilebilirliği ve bu ajanlara karşı
karşılaşmış ve her iki materyalin de yeterli hemostazı
organizmanın verdiği doku yanıtının irdelendiği çalışmalar
sağladığını bildirmişlerdir. Roger ve ark. 2007 yılında
da mevcuttur. Örneğin, Bjorenson ve ark., çalışmalarında
yaptıkları çalışmalarında, endoskopik ve laparoskopik
oksidize sellüloz, jelatin sünger ve kemik mumu olarak
yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen noninvazif cerrahi
üç farklı lokal hemostatik ajanın yara iyileşmesi üzerine
girişimlerinde uygulanan genel ve
lokal hemostatik
etkilerini, çeşitli vücut sıvılarının pH değerleri üzerindeki
ajanların güvenirliliğini ve etkinliğini incelemişlerdir.
etkileriyle ilişkilendirerek incelemişlerdir. Çalışmanın
Jelatin ve kollajen esaslı lokal hemostatiklerin yanı sıra
sonucunda sadece oksidize sellülozun heparinize kan,
kitozan esaslı ya da içeriğinde faktör XIII, fibrinojen ve
plazma ve serum pH seviyesini aşağıya çektiğini tespit
8
41
7tepe klinik 2011-1
etmişlerdir.12 Haasch ve ark., çalışmalarında, sıçan
üzerine olumsuz ya da olumlu bir etkisi izlenmediğini
tibialarında oluşturulan deneysel kemik kavitelerine
belirtmişlerdir.18 Krishnan ve ark. 2003 yılında yaptıkları
mikrofibriler yapıda kollajen ve sellülozik asetat yapıda
çalışmalarında polimerize edilmiş fibrinin dondurulmuş
iki farklı lokal hemostatik ajan uygulamışlar ve sonuçları
kurutulmuş formu ve mekanik özellikleri artırabilmek
7., 14., 28., 90. ve 120. günlerde histolojik olarak
adına bu formun jelatinle desteklenmiş halini heparinize
değerlendirmişlerdir. Sonuç olarak her iki hemostatik
edilmiş
ajanın da hemostaz sağlanmasında etkili olduklarını
kanamasının
ancak sellülozik yapıda olan ajanın doku uyumluluğunu
ve hemostatik ajanların iki çeşidinin de kanamanın
kabul edilebilir sınırların dışında bulmuşlar ve sadece
durdurulmasında etkili olduğunu tespit etmişlerdir.19
uygulama sonrası yaradan uzaklaştırılabilecek açık
Takhashi ve ark. 2004 yılında yaptıkları çalışmalarında
yaralarda
kullanımını
önermişlerdir.13
Matsson
ve
tavşanlarda
oluşturulan
durdurulması
orta
amacıyla
kulak
arter
uygulamışlar
kemik içi kavitelerde jelatin süngerleri kemik büyüme
ark. 1990 yılında yaptıkları çalışmalarında, deneysel
faktörü-2
kemik kavitelerinde üç farklı lokal hemostatik ajanın
oluşumunu değerlendirmişler ve jelatin süngerlerin
(jelatin sünger, oksidize sellüloz ve kemik mumu)
bu amaçla kullanılabileceğini, ancak başarılı sonuçlar
doku uyumluluğunu histolojik olarak incelemişlerdir.
elde edebilmek için uygulamadaki kavitenin hacimsel
Torsten ve arkadaşları’na göre üç ajanın da doku
büyüklüğünün önemli olduğunu bildirmişlerdir.20 Bu
uyumluluğu ideal olmamakla beraber klinik avantajları
açıdan değerlendirildiğinde çalışmamızda elde ettiğimiz
göz önünde bulundurulduğunda kullanımları uygun
sonuçlar daha önceki çalışmalarla benzerlik ifade
görülmüştür.14 Alpaslan ve ark. 1997 yılında yaptıkları
etmektedir.
taşıyıcısı
olarak
kullanarak
yeni
kemik
başka bir çalışmada jelatin köpük, oksidize sellüloz ve
SONUÇ
kollajen esaslı hemostatik ajanları deney hayvanlarının
subkütan dokularına implante etmişler ve materyalleri
Sonuç
olarak,
çalışmamızda
kullanılan
lokal
doku iyileşmesi açısından değerlendirip sonuçları kabul
hemostatik ajanların klinik etkinlikleri yeterli bulunmuş
edilebilir bulmuşlardır.15 Douglas ve ark. 1997 yılında
olup kitozan esaslı lokal hemostatik ajanın diğerlerine
yaptıkları çalışmalarında sıçan orta kulağına üç farklı
kıyasla doku iyileşmesini sitolojik ve histolojik açıdan
lokal hemostatik ajan uygulamışlar ve sonuçları uygulama
daha olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. Klinik yararları
sonrası 6. 8. ve 10. haftalarda değerlendirmişlerdir. Buna
göz önüne alındığında birçok cerrahi alanda kullanımı
göre jelatin film ve kollajen film şeklinde uygulanan
yaygın olan bu ajanların doku iyileşme potansiyeline
hemostatik ajanların jelatin sünger şeklinde uygulanan
etkilerinin artırılması için konuyu farklı yönlerden
ajana göre doku tarafından fibrozis oluşturma açısından
inceleyen çalışmaların gerekli olduğu kanısına varılmıştır.
daha iyi tolere edildiklerini açıklamışlardır.16 Dinçer,
KAYNAKLAR
2002 yılında yaptığı çalışmasında kitozan ve kitozan-
1.
klindamisin jellerin deneysel olarak oluşturulan kemik
defektlerine uygulandığında, kemik iyileşmesine etkilerini
histopatolojik olarak incelemiştir. Sonuç olarak, kontrol
2.
grubuna göre ise her ikisi içinde iyileşme potansiyeline
3.
pozitif etki açısından ileri derecede istatistiksel olarak
4.
anlamlı bir fark bulunduğunu açıklamıştır.17 Kasaboğlu
ve ark. 2003 yılında yaptıkları çalışmalarında köpek
5.
modelinde oluşturulan diş çekim soketlerine intraosseöz
olarak implante edilen üç hemostatik ajanın, kemik
iyileşmesi üzerine etkilerini 7, 14, 21 ve 90 gün sonunda
histopatolojik
olarak
değerlendirmişler.
6.
Sonuçlar
tüm materyallerin kemik dokusu tarafından iyi tolere
edildiğini göstermiştir. Bu materyallerin, kontrol grubu
7.
ile ve kendi aralarında kıyaslandığında yara iyileşmesi
42
Guralnick W. C., Berg L. (July 1948). Gelfoam in oral surgery A
report of two hundred fifty cases. Oral Surgery, Oral Medicine, Oral
Pathology, 1(7): 632- 639.
Türker M., Yücetas S.(1999). AĞız, DiŞ, Çene Hastalıkları ve
Cerrahisi. Atlas Kitapçılık Ankara s. 198
Sabel M, Stummer W. (2004 Oct). The use of local agents: Surgical
and Surgifoam. Eur Spine J.;Suppl 1 : 97-101.
Schnonauer C,Tessitore E, Barbagallo G, Albanese V, Moraci A. (2004
Oct). The use of local agents: bone wax,gelatin,collagen,oxidized
cellulose. Eur Spine J;Suppl 1 : 89- 96.
Blinder D., Manor Y., Martinowitz U., Taicher S. (1999). Dental
extractions in patients maintained on continued oral anticoagulant
Comparison of local hemostatic modalities. Oral Surg Oral Med Oral
Pathol Oral Radiol Endod;88:137- 40.
Wayne H., Julıan S., Fraser D., Madlam A. (2001).Comparison of 2
hemostatic agents for the prevention of postextarction hemorrhage in
patients on anticoagulants. Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod;
92:257- 9.
Piot B., Sigaud-Fiks M., Huet P., Fressinaud E., Trossaert M., Mercier
J. (2002). Management of dental extractions in patients with bleeding
Oral Cerrahi İşlemlerinde Uygulanan Lokal Hemostatik Ajanların Erken Dönem Yumuşak Doku İyileşmesi Üzerine Etkilerinin İncelenmesi
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
disorders. Oral Med, Oral Pathol, Oral Radiol Endod; 93: 247 -50.
Carter G, Goss A, Lloyd J, Tocchetti R. (2003 Dec). Tranexamic acid
mouthwash versus autologous fibrin glue in patients taking warfarin
undergoing dental extractions: a randomized prospective clinical
study. J Oral Maxillofacial Surg; 61(12):1432- 5.
Roger A. de la Torre, MD, Sharon L. Bachman, MD, Andrew A.
Wheeler, MD, Kevin N. Bartow, MD, and J. Stephen Scott, MD. (2007).
Columbia, Mo Hemostasis and hemostatic agents in minimal invasive
surgery Surgery,142:39- 45.
Frachon X., Pommereuil M., Berthier A. M., Management options for
dental extraction in hemophiliacs: A study of 55 extractions (20002002) Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod 99:270-5.
Pronk Jay. (2004). Comparison of delayed bleeding aferextractions
in patients on Warfarin using two local hemostatic agents. American
Association of Oral and Maxillofacial Surgeons scientific Annual
Meeting Poster Session/17:70
Bjorenson J. E., Grove H. F., List M.G., Haasch G.C., Austin P. B.
(1986). Effects of hemostatic agents on the pH of body fluids. Journal
of Endodontics. 12(7): 289- 292.
Haasch G. C., Gerstein H., Austin P. B. (July 1989). Effects of two
hemostatic agents on osseous healing Journal of Endodontics 15(7):
310- 314.
Mattsson T., Anderssen K., Koendell p. A., Lindskog S.. (February
1990). A longitudinal comparative histometric study of the
biocompatibility of three local hemosatatic agents. International
Journal of Oral and Maxillofacial Surgery. 19(1): 47- 50.
Alpaslan C, Alpaslan GH, Oygur T. (1997). Tissue reaction to three
subcutaneously implanted local hemostatic agents. British Journal of
oral and maxillofacial surgery 35: 129 -132.
Douglas A.. Liening M, Lung L., Finstuem K. (1997). A comparison of
the biocompatibility of three absorbable hemostatic agents in the rat
middle ear. Otolaryngol Head Neck Surg;116:454- 7.
Dinçer J. (2002). Deneysel kemik defektlerinin iyileşmesinde kitosan,
kitosan-klindamisin jellerin etkilerinin histopatolojik olarak incelenmesi.
M.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul (Danışman: K.
Göker)
Kasapoğlu O., Tümer C., Coşkun B.: (2003). Üç farklı hemostatik
ajanın kemik iyilesmesi üzerine etkileri. Hacettepe Diş Hekimliği
Fakültesi Dergisi , 27(4):8-15.
Krishnan L.K:, Mohanty M., Umashankar P.R., Vijayan A. (2003).
Comparative evaluation of absorbable hemostats: advantages of
fibrin-based sheets. Biomaterials 25(2004):5557-5563
Takahashi Y., Yamamoto M., and Tabata Y. (august 2005). Enhanced
osteoinduction by controlled release of bone morphogenetic protein-2
from biodegredable sponge composed of gelatin and β- tricalcium
phosphate . Biomaterials 26(23): 4856- 4865.
43
7tepe klinik 2011-1
ÖZET
Yeditepe Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Ortodonti Kliniğine
Başvuran Dudak Damak
Yarıklı Hastaların Dudak
Damak Yarığı Tipine Göre
Dağılımı
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti
Anabilim Dalı’na başvuran farklı tiplerdeki dudak-damak
yarığına (DDY) sahip hastaların yarık tiplerinin dağılımını
belirleyebilmek için DDY’na sahip 185 bebek, 16 adolesan
ve 36 yetişkin birey muayene edilmiş ve değerlendirilmiştir.
Gruplar cinsiyet ve yarık tipine göre sınıflandırılmıştır. Yarık
tipinin belirlenmesinde Veau sınıflaması dikkate alınmış,
kliniğimize gelen tüm hastaları kapsayabilmesi amacıyla
bu sınıflama genişletilmiştir.
İkiyüzotuzyedi hasta arasından 79’u (%33,3) izole
damak yarığına sahip olup bunların 39’u kız (%49,4) ve
40’ı (%50,6) erkektir. Tek taraflı komple DDY görülen
95 hastanın 57’si (%60) erkek, 38’i (%40) ise kızdır.
Hastaların %6,7’sinde tek taraflı, komple olmayan
DDY izlenmiştir. Toplam hastaların 4 tanesi (%1,6) yüz
yarığına sahip olmakla birlikte 2 hasta erkek (%50)
Dr. Murat Tozlu
populasyonuna diğer iki hasta ise kız populasyonuna
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Öğretim
Görevlisi
aittir. Çift taraflı DDY’nın görülme oranı %17,2 olarak
bulunmuştur. Toplam DDY hastalarının %15’i yetişkindir.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Oğuz Öztoprak
Sonuç olarak, tek taraflı komple DDY en yaygın
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Öğretim
Üyesi
görülen yarık tipi olup; izole damak yarığı bunu takip
Yrd. Doç. Dr. Derya Germeç Çakan
Cinsiyet dağılımı incelendiğinde ise, DDY daha çok erkek
etmektedir. Çift taraflı DDY’ye daha az rastlanmaktadır.
bireylerde görülmektedir.
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Öğretim
Üyesi
GİRİŞ
Dt. Sabiha Ece Yücel
Dudak damak yarığı (DDY), baş-boyun bölgesinin
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Doktora
Öğrencisi
sık görülen konjenital malformasyonlarındandır1 ve
tüm doğumsal bozuklukların %65’ini oluşturmaktadır.2
Dr. Rahime Burcu Nur
DDY ile doğan bebek sayısı dünyada ortalama 1/800
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Doktora
Öğrencisi
– 1/1000 iken, DDY’nin ülkemizde görülme sıklığı
800 doğumda birdir.3 Görülme oranı cinsiyet, ırk ve
yöreye göre değişmektedir.4-6 Erkeklerde 2 kat daha
fazla görülmektedir.7 DDY’nin etyolojisi kesin olarak
bilinmemektedir. Ancak, bu anomalinin oluşumunda
kalıtım, bazı sendromlar, kromozomal bozukluklar,
kemoterapi, radyasyon, alkol alımı ve akraba evliliğinin
rol oynadığı bilinmektedir.8-14
Yazışma adresi
DDY intra-uterin hayatın 12’nci haftasından önce
embriyonun gelişimini etkileyen çeşitli faktörlerin etkisi ile
Dr. Murat Tozlu
oluşur. Üst çeneyi oluşturan iki yan ve bir orta burjonda
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
gelişimin herhangi bir aşamasında meydana gelen
Bağdat Cad. No: 238 Göztepe, İstanbul
duraklamalar sonucu üst çene gelişiminde 3 boyutta da
E-posta: [email protected]
yetersizlik meydana gelmesine neden olacak yarıklar
Tel: (0216) 3636044 / 6437
oluşmaktadır.5
Faks: (0216) 3636211
44
Ye d i t e p e Ü n i v e r s i t e s i D i ş H e k i m l i ğ i F a k ü l t e s i O r t o d o n t i K l i n i ğ i n e B a ş v u r a n D u d a k D a m a k Ya r ı k l ı H a s t a l a r ı n
D u d a k D a m a k Ya r ı ğ ı T i p i n e G ö r e D a ğ ı l ı m ı
DDY deformitenin derecesine göre sınıflandırılır
ve birçok sınıflama arasında genellikle kabul edilen
Veau’nun sınıflamasıdır. Veau, konjenital yarıkları dört
grupta toplamıştır.5 Veau’ya göre bu yarıkların görülme
oranı şu şekildedir:
1-) Basit yumuşak damak yarığı, %20
2-) Yumuşak ve sert damak yarığı, %30
3-) Tek taraflı DDY, %40
4-) Çift taraflı DDY, %10
Resim 1: İzole DDY’nın görüntüsü.
Çalışmamızda yarık tipinin belirlenmesinde Veau
sınıflaması dikkate alınmış, bu sınıflama kliniğimize gelen
tüm hastaları kapsayabilmesi amacıyla genişletilmiş ve
yeni bir sınıflama oluşturularak veriler toplanmıştır. Veau
sınıflamasına ek olarak, tek ve çift taraflı yarıklar komple
olan ve olmayan olmak üzere ayrılmıştır. Ayrıca yalnızca
dudak ve alveol yarığı olan hastaların yanı sıra yüz yarıklı
hastalar da sınıflandırılmıştır.
Bu çalışmanın amacı kliniğimize başvuran dudak
damak yarıklı hastaların DDY tipine göre dağılımının
incelenmesidir.
Çalışmada
DDY’ye
sahip
hastalar
cinsiyetlerine ve yarık tiplerine göre kategorize edilmiş
ve oranları saptanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışmada Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi Ortodonti bölümüne başvuran 185 bebek,
16
adolesan
ve
36
erişkin
hasta
olmak
üzere
toplam ikiyüzotuzyedi hasta muayene edilmiş ve
Resim 2: Tek taraflı komple DDY’na sahip bebek hasta.
değerlendirilmiştir. Hastaların yarık tipine göre kategorize
edilmesinde Veau sınıflaması dikkate alınmış, bu
sınıflama kliniğimize gelen tüm hastaları kapsayabilmesi
amacıyla genişletilmiş ve yeni bir sınıflama oluşturularak
veriler toplanmıştır (Tablo 1). Ayrıca hastalar cinsiyetlerine
göre de sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma sonucunda
hastaların cinsiyetine ve yarık tipine göre olan dağılımı
belirlenmiştir.
Bulgular
Hastaların yarık tiplerine göre yüzdelik dağılımı
Şekil 1’de gösterilmektedir. İkiyüzotuzyedi hastadan
79’unun (%33,3) izole damak yarığına (Resim 1) sahip
olduğu ve bunların 39’unun bayan (%49,4) ve 40’ının
(%50,6) ise erkek populasyona ait olduğu görülmüştür.
Doksanbeş hastada ise tek taraflı komple DDY (Resim 2)
Resim 3: Yüz yarığına sahip kız hasta.
görülmüştür ve bu hastaların 57’si (%60) erkek, 38 tanesi
45
7tepe klinik 2011-1
ise kızdır. 16 hasta (%6,7) ise tek taraflı komple olmayan
DDY’ye sahiptir. Bu hastaların yarısı erkek, diğer yarısı
(%50) ise kızdır. Toplam hastaların 4 tanesi (%1.6) yüz
yarığına (Resim 3) sahip olmakla birlikte bu hastaların
iki tanesi erkek (%50) populasyonuna, diğer ikisi kız
populasyonuna aittir. 41 hasta (%17,2) çift taraflı komple
DDY’ye (Resim 4) sahip olup bunların 24’ü erkek (%58,5)
17’si kızdır. Tek bir hasta çift taraflı komple olmayan
DDY’ye; diğer bir hasta ise çift taraflı dudak ve alveolar
yarığına sahip olup ikisi de erkek populasyonuna aittir.
Toplam DDY hastalarının 36’sı (%15) yetişkin (Resim
5), 185’i bebek (%78), 16’sı adolesan (%7) bireylerden
oluşmaktadır.
Tartışma
Baş boyun bölgesinin sık görülen malformasyonları
arasında yer alan yarık dudak ve damak anomalisinin
görülme sıklığı coğrafya, ırk ve cinsiyet faktörüne bağlı
olarak değişkenlik göstermektedir. Dahil olan bireylerin
tümünün Türkiye’de yaşayan Türk toplumundan olduğu
çalışmamızda olguların dağılımı yarık tipi ve cinsiyet
Resim 4: Çift taraflı komple DDY’na sahip bebek hasta.
açısından değerlendirilmiş ve literatürdeki bilgiler ile
paralellik gösteren sonuçlar elde edilmiştir.
DDY ile ilgili yapılan diğer çalışmalarda elde edilen
sonuçlarla doğru orantılı olarak bu çalışmada da en sık
görülen yarık tipi komple tek taraflıdır. Oranı ise %40
olarak kaydedilmiştir. Bu oranı %33,3 ile izole damak
yarığı takip etmektedir. Literatürdeki veriler ile uyumlu
olarak15 çalışmamızda tek taraflı olgular (115 adet) çift
taraflı olanlara (43 adet) göre daha fazladır. Çalışmamız
DDY’dan erkeklerin daha fazla etkilendiğini ancak izole
damak yarığına kız ve erkeklerin eşit oranda maruz
kaldığını ortaya koymaktadır. Kim ve ark.16 Korelilerde
yaptığı çalışmada benzer sonuç bulmuşlardır. Gorlin17 ise
beyaz Amerikalılarda ve Elahi ve ark.18 Pakistanlılarda
izole damak yarığı vakalarının görülme oranının kızlarda
daha fazla olduğu tespitinde bulunmuşlardır. Bunun
yanında, Cornel ve ark.4 Kuzey Hollanda’da yaptıkları
çalışmada damak dahil veya dahil olmadan oluşan dudak
yarıklarının yüksek prevalansa sahip olduğundan ve ayrıca
izole damak yarığının da ülkede sıklıkla görüldüğünden
bahsetmişlerdir. Sonuç olarak, benzer olmakla beraber
yarık tiplerinin prevalansı toplumdan topluma farklılıklar
Şekil1.Yarıktiplerinegöreyüzdelikdağılım
gösterebilmektedir. Bu çalışmaya dahil edilen hastaların
tümü Türk toplumuna dahildir ve çalışma sonuçları
ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla uyumludur.19
46
Ye d i t e p e Ü n i v e r s i t e s i D i ş H e k i m l i ğ i F a k ü l t e s i O r t o d o n t i K l i n i ğ i n e B a ş v u r a n D u d a k D a m a k Ya r ı k l ı H a s t a l a r ı n
D u d a k D a m a k Ya r ı ğ ı T i p i n e G ö r e D a ğ ı l ı m ı
Yarık tipi
Kız
Erkek
Tek taraflı dudak ve alveol yarığı
0
0
0
Çift taraflı dudak ve alveol yarığı
1 (%0.42)
0
1 (%100)
İzoledamakyarığı(sertveyumuşakdamakyarığı)
79 (%33.3)
39(%49)
40 (%51)
İzole damak yarığı (sadece yumuşak damak )
0
0
0
Tek taraflı komple olmayan DDY
16 (%6.7)
8 (%50)
8 (%50)
Tek taraflı komple DDY
95 (%40.08)
38 (%40)
57 (%60)
Çift taraflı komple DDY
41 (%17.2)
17 (%41.4)
24 (%58.6)
Çift taraflı komple olmayan DDY
1 (%0.42)
4 (%1.6)
0
2 (%50)
0
2 (%50)
237 (%100 )
104 (% 43.8)
133 (% 56.2 )
Yüz yarığı
Total
Tablo 1. Kullanılan sınıflama ve cinsiyetlere göre yarık tiplerinin dağılımı
Resim 5: Tek taraflı
komple DDY’ye sahip
erişkin hasta.
Bizim yaptığımız araştırmada oran tekniği kullanılmış
Ülkemizde olduğu gibi medeni ülkelerde de dudak
ve yarık tipleri yüzdeleri ile belirtilmiştir. Bu teknik diğer
damak yarıklı olgularda son yıllarda artış gözlenmektedir.
istatistik tekniklerine göre daha kolaydır ve uygulanabilirliği
Bunların nedenleri arasında gelişen teknoloji sayesinde
açısından avantaja sahiptir. Yapılan araştırmada elde
DDY’na sahip bebeklerin yaşatılması ve yaşamlarına
edilen veriler diğer araştırmalarla
devam
uyumlu olup; hangi
yarık tipinin görülme sıklığının fazla olduğu belirtilmektedir.
eden
kişilerin
çocuklarında
bu
anomaliye
rastlanma olasılığının daha fazla olması gösterilebilir.20
47
7tepe klinik 2011-1
Bu
nedenle
bu
anomalinin
etiyolojisini
daha
Patıents. Dent Update. 1984 Oct;11(9):567-74, 576, 578
12. Normando ADC, Filho OG, Filho LC. Influence of Surgary on Maxillary
Growth in Cleft Lip and/or Palate Patients. J Cranio-Max. Fac Surg.
1982;20: 111-118.
13. Vural G, Ertürk N. Damak-Dudak Yarıklı Çocuk larda Cerrahi Öncesi
Ortopedik Tedavi. HÜ Dishek. Fak. Derg. 1976;2:20-33.
14. Slavkin HC. Regulatory issues during early craniofacial development:
a summary. Cleft Palate J 1991;27:101-109.
15. Kaufman FL. Managing the cleft lip and palate patients. Pediatr Clin
North Am 1991;38:535-545.
16. Kim S, Kim WJ, Oh C, Kim J. Cleft lip and Palate Incidence Among
the Live Births in the Republic of Korea. J Korean Med Sci 2002; 17:
49-52.
17. Gorlin RJ, Pindbrog JJ. Syndromes of the Head and Neck. McGrawHill, New York 1964.
18. Elahi MM, Jackson IT, Elahi O, Khan AH, Mubarak F, Tariq GB, Mitra
A. Epidemiology of Cleft Lip and Palate in Pakistan. Plast Reconstr
Surg Plastic & Reconstructive Surgery: May 2004 - Volume 113 Issue 6 - pp 1548-1555
19. Tunçbilek E. Türkiye’de Konjenital Malformasyon Sıklığı, Dağılımı,
Risk Faktörleri ve Yenidoğanların Antropometrik Değerlendirilmesi.
Ankara TÜBİTAK Matbaası, 1996: 94.
20. Borçbakan C. Dudak Damak Yarıkları. Hacettepe ve Tas Kitapçılık
Lim. Sti., 4.Basım, 1980
iyi
anlamamızı sağlayacak çalışmalar yanında tiplerini
ve görülme oranlarını ortaya koyacak araştırmalar
yapılması, tedavi yaklaşımlarını geliştirmemiz konusunda
tetikleyici bir unsur olabilir. Bunun yanında, özellikle her
üniversite hastanesinde DDY kliniklerinin oluşturulması,
multidisipliner bir yaklaşım gerektiren DDY vakalarının
tartışılacağı konseylerin tüm ülke çapında organize
edilmesi ve bunların bir merkeze bağlanması DDY
vakalarında daha kabul edilebilir tedavi sonuçları elde
edilebilmesi yolunda büyük bir aşama olacaktır. Bizim
yaptığımız çalışma ve benzeri çalışmalar her yıl artan
DDY olgusunu hatırlatıcı öneme sahiptir.
Sonuç
Bu çalışmanın sonucu olarak görülmektedir ki: en
sık görülen DDY tipi tek taraflı komple olup; bunu izole
damak yarığı takip etmektedir. İzole damak yarığının
görülme oranı ise %33,3’dür. En düşük oran ise çift taraflı
dudak ve alveol yarığı ve çift taraflı komple olmayan
yarığa aittir. Ayrıca, kliniğimize başvuran DDY’ye sahip
hastaların çoğunluğu erkek populasyonuna ait olup bu
oran % 56,2’dir. Hastanemizde pre-operatif ortopedik
uygulamaların yapıldığı özel bir kliniğin bulunması
nedeniyle hastalarımızın büyük çoğunluğunu (%78)
bebek (yenidoğan) hastalar oluşturmaktadır.
KAYNAKLAR
1.
Tunçbilek G, Özgür F, Balci S. Yarık dudak ve damak hastasında
görülen ek malformasyon ve sendromlar. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Dergisi 2004;47:172-176
2. Ferguson MWJ. Developmental mechanics in normal and abnormal
palate formation with particular reference to the pathogenesis and
prevention of cleft palate. British J Orthod 1982, 8:115-137.
3. Hagberg C, Larson O, Milerad J. Incidence of cleft lip and palate and
risks of additional malformations. Cleft Palate-Craniofac J 1997; 35:
40-45.
4. Cornel, C.M. Some Epidemiological Data on Oral Clefts in the
Northern Nethenands. J Cranio-Max Fac Surg. 1992;4:147-190.
5. Doğan, S. :Dudak damak Yarıklı Bebeklerde Erken Dudak
Operasyonunun Maksiller Alveoler Yarık Boyutu Üzerine Olan Etkisi.
Türk Ortodonti Dergisi 1990;2:7-13.
6. Enlow DH. Handbook of Facial Growth 2. edition. W-B. Saunders
Company 1982.
7. Gorlin RJ, Pindbrog JJ. Syndromes of the Head and Neck. McGrawHill, New York 1964.
8. Doğan, S. Dudak damak Yarıklı Bebeklerde Erken Dudak
Operasyonunun Maksiller Alveoler Yarık Boyutu Üzerine Olan Etkisi.
Türk Ortodonti Dergisi 1990;2:7-13.Hyamus JS
9. Hyamus JS, Carey ED. Corticosteroid and Growth, The Journal of
Pediatrics 1988;113:249-254. 1
10. Kalpıns RL. Orthodontic Treatment of Cleft Lip and Palate. Florida
Dental Journal 1985;3:21-23.
11. Mordecai RM. The Orthodontic Management of Cleft Lip and Palate
48
Ortodontide Lazer Uygulamaları
ÖZET
Ortodontide Lazer
Uygulamaları
Lazer sistemleri yaklaşık 30 senedir diş hekimliği
pratiğinde kullanılmakta olup, ortodonti kliniğinde de
her geçen gün artan bir öneme sahiptirler. Ortodontik
tedavi
sonundaki
sağlanmasında
ideal
olduğu
gülümseme
kadar,
tedavi
estetiğinin
sürecinde
karşılaşılan bazı problemlerin çözümünde kolaylaştırıcı
etkisi ile de lazer sistemleri ortodontide geniş bir kullanım
Yrd. Doç. Dr. Didem Nalbantgil
alanı bulmaktadır. Cerrahi uygulamalardaki invaziv
Yeditepe Üniv. Dişhek. Fak. Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
olmayan çalışma prensibi ve buna bağlı olarak hasta
konforunun kolaylıkla sağlanması, estetiğe yönelik
Yrd. Doç. Dr. M. Oğuz Öztoprak
iyileştirici işlemlerde etkin şekilde çalışması ve yüz
Yeditepe Üniv. Dişhek. Fak. Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
güldürücü sonuçlar vermesi multidisipliner çalışılan
Dt. A. Sinem Erdem
vakalarda lazer sistemlerinin tercih edilmesine sebep
Yeditepe Üniv. Dişhek. Fak. Ortodonti Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
olmaktadır. Son dönemde yapılan çalışmalarda lazerin
biostimulatif etkileri araştırılmakta ve ortodontik diş
hareketini hızlandırıcı özelliklerinden de yararlanılmaya
çalışılmaktadır. En büyük dezavantajı olarak maliyeti
gösterilebilecek olan lazer cihazlarının sağladığı klinik
kolaylıklar gözönüne alındığında, zaman içerisinde diş
hekimliği ve ortodonti pratiğinde daha çok hekimin lazer
sistemlerinden faydalanacağı düşünülmektedir.
Bu derlemede diş hekimliğinde kullanılan lazer
cihazlarının
çalışma
mekanizması,
farklı
lazer
sistemlerinin özellikleri, ortodontide lazer uygulama
alanları ve örnekleri, lazer sistemlerinin avantaj ve
dezavantajlarından bahsedilmiştir.
GİRİŞ
1917 yılında Einstein’ın ortaya attığı güçlendirilmiş
fotoelektriğin tek bir frekans yayması yani uyarılmış
emüsyon teoremini 1960 yılında Theodore H. Maiman
tarafından
Medikal
geliştirilen
arenada
ilk
lazerlerin
lazer
cihazı
kullanımı
izlemiştir.
ise
1970’li
yıllara rastlamaktadır. 1980’lerde çene cerrahlarının
karbondioksit (CO2) lazerini yumuşak dokuda kullanmaya
başlaması ve 1989’da spesifik olarak diş hekimliğinde
kullanılacak ilk lazerin üretilmesini günümüze kadar bir
çok yenilik ve gelişmeler izlemiştir.1 1997 yılında Food
Yazışma adresi
and Drug Administration (FDA) sert dokuda Erbium
lazerlerin kullanımını, bir sene sonra da yumuşak dokuda
Yrd. Doç. Dr. Didem Nalbantgil
ilk Diode lazerin kullanımını onaylamıştır.
Yeditepe Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti A.D.
Bağdat Cad. No: 238 Göztepe- İstanbul Türkiye
LAZER
Tel: (0216) 363 60 44
Lazer kelimesi; radyasyonun uyarılmış emüsyonu ile
Faks: (0216) 363 62 11
ışığın güçlendirilmesi anlamına gelen ‘Light Amplification
E-posta: [email protected]
49
7tepe klinik 2011-1
by Stimulated Emission of Radiation’ kelimelerinin baş
uygulamaları ortodonti pratiğinde de geniş şekilde yer
harflerinden oluşmaktadır. Farklı lazer sistemleri farklı
almaktadır. Bu uygulama alanları gün geçtikçe artmakta
dalga boylarında çalışmaktadır. Diş hekimliği pratiğinde
ve birçok araştırmanın da konusunu oluşturmaktadır.
kullanılmakta olan lazerlerin dalga boyları 488 nm ile
10600 nm arasında değişmektedir. Lazer ışınları non-
I. Ağrının Giderilmesi
iyonize radyasyon formunda yayıldıklarından, iyonize
Ortodontik
kuvvet
uygulanmasını
takiben
2-4
radyasyonun aksine hücresel DNA üzerinde mutajenik
gün süreyle ağrı ya da rahatsızlık hissi oluştuğu
özellikleri bulunmamaktadır.¹ Fiziksel karakteristikleri
bilinen bir gerçektir. Yapılan araştırmalarda düşük doz
nedeniyle geçtikleri dokulara zarar vermeden sadece
lazer uygulamalarının analjezik ve yara iyileşmesini
hedef dokuda istenen etkiyi yaratmaktadırlar.² Her
hızlandırıcı etkileri olduğu saptanmıştır.3-6 Uygulandığı
hedef doku da sahip olduğu özelliklere göre farklı dalga
dokunun sıcaklığını normal vücut ısısından (36.5°)
boylarını değişik oran ve penetrasyon derinliklerinde
daha yukarıya çıkarmayacak kadar düşük dozda enerji
absorbe etmektedir.
veren lazer uygulamaları ‘düşük doz lazer terapisi‘
Diş
hekimliğinde
kullanılan
başlıca
lazerler;
olarak tanımlanmaktadır.4 Bu uygulamaların analjezik
Neodynium:YAG (Nd:YAG), Erbium
etkisinin altındaki mekanizma tam olarak bilinmemekle
(Erbium,chromium:YAG, Erbium:YAG) ve CO2 lazerlerdir.
birlikte santral düzeyde serotonin ve asetilkolin, periferal
Bir tedavi işlemi süresince lazer parametreleri arasında
düzeyde ise histamin ve prostoglandinin sentezi, salınımı
seçim yapmak gerektiğinde hekimin tedavi işlemini
ve metabolize edilmesi üzerinde nörofarmakolojik etkileri
gerçekleştirebileceği en az miktarda lazer enerjisi ile
olduğu düşünülmektedir. Çeşitli dalga boylarında ve
çalışması önerilmektedir. Su tarafından en iyi absorbe
çeşitli cihazlarla düşük doz lazer terapisi uygulamaları
edilen lazerler Erbium’ un iki dalga boyudur ve bunu
yapılabilmektedir. Genellikle subtermal dokuda terapötik
CO2 lazerler izler. Buna karşılık su, daha düşük dalga
etki 1- 500 mW arasında görülürken, cerrahi lazerler
boyundaki Argon, Diode, Nd:YAG lazerlerin geçişine
de defokus modunda çalıştırılarak ‘düşük doz’ lazerleri
izin verir. Kemik ve diş yapısını oluşturan apatit kristali
olarak kullanılabilmektedir. Düşük doz lazer terapisi
CO2 lazer dalga boyunu kolayca absorbe etmekte ve
ortodonti pratiğinde diğer diş hekimliği dallarında olduğu
daha az olmakla birlikte bunu Erbium grubu lazerler takip
gibi postoperatif terapi-bakım ve başlangıç gerilim
etmektedir. Apatit kristalleri daha düşük dalga boyundaki
ağrısını azaltmak amacıyla kullanılmaktadır. Yaklaşık 2
Argon, Diode ve Nd:YAG lazerleri absorbe etmezken,
J enerji kök ucunun apikaline, bukkalden ve lingualden,
hemoglobin ve diğer kan bileşenleri ile doku pigmenti
mine-sement sınırı ve çiğneme kaslarının çevresinden
melanin bu gibi daha düşük dalga boylarındaki ışınları
uygulanır ve her kontrol seansında tekrarlanır.7
Argon,
Diode,
absorbe eder.1 İnsan dental dokuları ise su, apatit kristali,
kan ve doku pigmentlerinden oluşan bir kombinasyonu
II. Diş hareketi üzerindeki etkileri
içerdiğinden, hekimler her tedavi için en uygun özelliğe
Düşük doz lazer uygulamalarının ortodontik diş
sahip lazeri seçmelidir. Yumuşak doku tedavileri için
hareketi sırasındaki kemiğin yeniden yapılanma proçesi
hekim dalga boyuna bağlı olmaksızın her tür lazeri
üzerine etkileri hakkında sınırlı bilgi sahibi olunmakla
kullanabilmektedir, çünkü her dental lazer sistemi
birlikte, bu uygulamaların diş hareketini hızlandırdığı
yumuşak dokudaki bir veya daha fazla komponent
düşünülmektedir.8 Yamaguchi ve ark.9 ile Fujita ve ark.10
tarafından absorbe edilmektedir. Sert doku işlemleri
düşük doz lazer uygulamalarının; RANK/RANKL ve c-fms/
için ise Erbium ailesinden lazerler kullanılabilmektedir.
makrofaj koloni stimüle edici faktör sistemlerini stimüle
Erbium lazerler kısa atım sürelerine sahiptir ve minimal
ederek, diş hareketini ve kemiğin basınç alan tarafında
termal değişiklik yaratarak kolaylıkla kalsifiye doku
osteoklastogenezisi hızlandırdığını bildirmişlerdir.
tabakalarını kesebilmektedir.
1
III. Söküm İşlemleri
ORTODONTİ PRATİĞİNDE LAZER
Lazer enerjisi braket yapıştırmada kullanılan adeziv
UYGULAMALARI
rezin materyalini yumuşatarak braketlerin söküm işlemi
Diş hekimliğinin her dalında olduğu gibi lazer
esnasında daha az kuvvet uygulanmasını sağlamaktadır.
50
Ortodontide Lazer Uygulamaları
Bu yöntemin özellikle yüksek yapışma değerlerine
edilmekte zorlanılan bir konu olup, bu konudaki
sahip seramik braketlerin söküm işlemleri sırasında,
eksiklikler diş çürüğü oluşma riskini arttırmaktadır.21
geleneksel yöntemlerin (özel el aletleri, ultrasonik söküm
Yapılan araştırmalarda çeşitli lazer uygulamalarının, diş
aletleri, elmas ve tungsten karbid frezlerin kullanımı)
sert dokularındaki kalsiyum/fosfat oranını değiştirmekte,
mine yüzeyinde meydana getirebileceği çatlak veya
karbonat/fosfat oranı ile su ve organik bileşen içeriğini
kırık gibi olası zararların engellenmesinde etkili olduğu
azaltmakta; daha stabil ve asitte daha az çözünen
Öztoprak ve ark.
15
bileşenler oluşturarak, mine yüzeyini aside karşı daha
yaptıkları in-vitro çalışmada seramik braket yapıştırılmış
dirençli hale getirmekte olduğu görülmüştür.22 Blankenau
dişler üzerine tarama yöntemi ile 9 saniye boyunca
ve ark.23
4.2 watt Er:YAG lazer uygulamışlar ve kontrol grubuna
cm² Argon lazer uygulanan dişlerin ortalama lezyon
kıyasla çalışma grubunun koparma dirençlerinin daha
derinliklerinin kontrol grubuna göre %29.1 daha az
düşük değerlerde olduğu sonucuna varmışlardır.
olduğunu saptamışlardır. Anderson ve ark.24 benzer bir
yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
11-16
mine yüzeyinde 10 saniye boyunca 12 J/
araştırmada 60 saniye boyunca 100 J/cm² Argon lazer
IV. Yapıştırma İşlemleri
uygulanan dişlerin ortalama lezyon derinliklerinin kontrol
A) Pürüzlendirme:
grubuna kıyasla % 94.1, ortalama lezyon alanlarının
Yapıştırma öncesi mine yüzeyinin hazırlanması
ise % 94.4 daha az olduğunu görmüşlerdir. Ayrıca
işleminde geleneksel fosforik asit ile pürüzlendirme
lazer uygulamalarının serbest iyonları hapsedecek ve
yöntemi günümüzde kullanılan en iyi seçenek olmasına
çökertecek mikro boşluklar oluşturup, remineralizasyonu
karşılık; mine yapısındaki inorganik materyali çökertmesi
kolaylaştırdığı düşünülmektedir.22 Bu etkilerin dışında
ve çürük ataklarına karşı daha savunmasız bir yüzey
lazer uygulamalarının mine yüzeyinde dekalsifikasyon
Lazer
riskini %50 oranında azalttığı da görülmüştür.21,25-28
uygulamalarının diş hekimliği pratiğine taşınmasının
Harazaki ve ark.21 yaptıkları araştırmada Nd:YAG
ardından yapılan birçok araştırmada, lazerin mine
lazer uygulamasına ek olarak asidüle fosfat florid
yüzey hazırlığındaki etkileri değerlendirilmiş ve diğer
solüsyonu
yöntemlerle karşılaştırılmıştır. Hess yaptığı araştırmada,
oluşmasını önlediğini saptamışlardır. Hicks ve ark.26
30-75 mJ enerji ile çalıştırdığı Nd:YAG lazer ile mine
da yaptıkları araştırmada Argon lazer uygulamasının
yüzeyini işlemiş, sonucunda asit ile dağlanan mine ile
lezyon derinliklerinde kontrol grubuna kıyasla azalmaya
benzer pürüzlendirme görülmüştür.
neden
oluşturması gibi dezavantajları bulunmaktadır.
17
18
(APF)
olduğunu,
uygulamasının
lazer
diş
uygulamasının
çürüklerinin
öncesinde
Mine yüzeyine etkileri dışında lazer ile asit uygulaması
veya sonrasında APF solüsyonu uygulamasının ise
sıyırma kuvvetlerine karşı dirençleri açısından da
sadece Argon lazer uygulanan gruba kıyasla lezyon
karşılaştırılmış ve iki grup arasında istatistiksel olarak
derinliklerinde
anlamlı bir fark bulunamamıştır.19
olduğunu saptamışlardır.
anlamlı
derecede
azalmaya
sebep
B) Işıkla Sertleştirme:
VI. Yumuşak Doku İşlemleri
Işıkla polimerize olan kompozitlerin sertleşmesinde
geleneksel tungsten-quartz halojen ışığına alternatif
Ortodontik
tedavi
sürecinde
yumuşak
dokuda
olarak Argon lazerin kullanımı araştırılmıştır. Argon
uygulanacak cerrahi işlemler için klasik cerrahi metodlarına
lazerin, reaksiyonu başlatıcı madde olan kamforokinonun
alternatif olarak yumuşak doku lazerleri kullanılmaktadır.
duyarlı olduğu dalga boyuna uygun seviyede çalışması
Yumuşak doku işlemlerinde kullanılacak lazerin seçimi,
bu
işlemin uygulanacağı hedef dokunun pigmentasyonu,
araştırmalarında 10 saniye Argon lazer uygulamasının,
damarlanması, su içeriği ve kalınlığına bağlı olduğu
40
ile
kadar, klinisyenin bireysel tercihi ve kullanım konforuyla
karşılaştırıldığında, belirgin derecede daha az bağlanma
da ilişkilidir. Bazı hekimler suda yüksek derecede absorbe
hatası gösterdiğini belirtmişlerdir.
olma özelliği ve termal penetrasyonunun az olmasından
avantajlı bulunmuştur.
20
saniye
Ayrıca Elaut ve Wehrbein
geleneksel
yöntem
uygulaması
20
dolayı CO2 lazeri tercih ederken, bazı klinisyenler doku
V. Çürük Oluşumunun Önlenmesi
pigmentleri tarafından yüksek derecede absorbe olma
özelliği ve daha derin dokulara penetrasyonu sebebiyle
Plak kontrolü ortodontik tedavi sürecinde baş
51
7tepe klinik 2011-1
Nd:YAG lazer kullanımını tercih etmektedirler. Diode
fazlalıklarını yumuşak doku lazer uygulamaları ile
lazerler ise küçük ve taşınılabilir olduklarından kullanım
uzaklaştırmak mümkün olmaktadır.30
kolaylığı sağlamaktadır. Çoğunlukla sert doku işlemleri
d) İkinci molar dişler üzerindeki operkulumların
için kullanılmakta olan Erbium lazerleri de kimi hekimlerce
kaldırılması: İkinci molar dişlerin bantlanması gereken
yumuşak doku işlemlerinde tercih edilmektedir. Yeterli
durumlarda, bazen bu dişlerin etrafındaki operkulumların
eğitimden geçerek her bir lazer sisteminin fiziksel ve emilim
varlığı işlemi güçleştirmektedir. Lazer uygulaması ile
özelliklerini tanımış hekimlerce, hedef dokuların daha
doku uzaklaştırıldıktan sonra bantlama işlemi kolaylıkla
önce belirtilen özellikleri de dikkate alınarak çalışıldığında,
yapılabilmektedir.30
birçok lazer sistemi ile başarı sağlanabilmektedir. Bu
e) Kötü ağız bakımı sonucu oluşan fazlalık dokuların
noktada önemli olan hedef dokunun ve vakanın dikkatle
uzaklaştırılması: Yumuşak doku lazer uygulamaları
incelenip,
koşullara
ile kötü ağız hijyenine bağlı olarak enfekte olmuş ve
getirilerek çalışılmasıdır. Üretici firmaların belirledikleri
ödemli dişetlerinin tekrar temizlenebilmesi kolay hale
parametrelerin ortalama değerler olduğu unutulmamalı,
getirilebilmektedir.
her bir vaka ve hedef doku için gerekli düzenlemeler
estetik olmayan dişetleri benzer yumuşak doku lazer
yapılarak çalışılmalıdır.
uygulamaları ile düzenlenebilmektedir.30
lazer
parametrelerinin
uygun
1
Tedavi
bitiminde
hipertrofik
ve
Lazerin kan damarlarını koagüle etmesi, lenfatikleri
f) Aftöz ülserlerin tedavisi: Ortodonti hastaları için
kapaması, yarayı sterilize etmesi ve böylelikle daha
rahatsızlık veren durumlardan biri aftöz ülserasyonlardır.
temiz ve net bir çalışma sahası sağlaması klasik
Sarver ve Yanosky30 yaptıkları çalışmada aftöz ülserasyon
cerrahi yöntemlerine karşı üstünlük sağlamaktadır.
tedavisi için Diode lazeri kullanmışlardır. Lazer çok düşük
Lazer uygulaması esnasında ağrının kontrolü için
güçte, non-kontakt modda (1-2 mm uzaklıktan) ışık
topikal anestezi çoğu zaman yeterli olmaktadır ve buna
kümesi tüm lezyonu kaplayacak şekilde 30 saniye süre
ek olarak klasik cerrahi yöntemlerine kıyasla belirgin
ile çalıştırılmış ve hastaların ağrı duyusundan hemen
şekilde daha az kanama, minimal şişme ve sutura
kurtuldukları belirtilmiştir. Uygulamadan 1 gün sonra
gereksinim duymamayı sağlar. Ayrıca post-operatif
lezyonun iyileşip kaybolduğu görülmüştür.
g) Yüksek frenulum ataşmanlarının uzaklaştırılması:
hasta memnuniyeti daha fazladır ve daha az fonksiyonel
Klasik cerrahi işlemlerine alternatif oluşturan yumuşak
yetersizlikle karşılaşılır.
29
a) Sürmesi tamamlanmamış dişlerin braketlenmek
doku lazer uygulamaları ile olguların %80-90’ında
üzere hazırlanması: Sürme gecikmesi ya da tam
anestezi
sürememe durumu olan dişlerde, braket yapıştırmaya
olarak rahat ve konforlu bir şekilde frenilektomi işlemi
yeterli bir mine yüzeyi bulunmaması ortodontik tedavi
gerçekleştirilebilmektedir.2
aynı
mükemmeli yakalamak amacı ile, ortodontik tedaviyi
seans
estetik
braketleme yapılabilmektedir.
30
b)
Gömülü
kaninlerin
üzerindeki
dikişsiz
İdeal gülümsemeyi oluşturmak ve final estetiğinde
dişin üzerindeki doku kaldırılıp, lazer ışınının kanamayı
faydalanılarak
ve
kullanımı
bir lazer cihazı ile uygun parametrelerde çalışılarak
etkisinden
kanamasız
VII. Estetik Dişhekimliği ile ortak çalışılan olgularda
süresini uzatmaktadır. Yumuşak dokuda kullanılabilen
durdurucu
uygulanmadan,
dokunun
yaklaşımlarla
birleştirmek
gerekmektedir.
Yumuşak dokulardaki ve diş sert dokusundaki minimal
düzenlenmesi: Cerrahi olarak üzeri açılan gömülü kanin
düzenlemeler,
dişleri sürerken genellikle üzerlerindeki yumuşak dokuyu
arttırmaktadır.
hasta
memnuniyetini
büyük
oranda
da taşırlar. Bu gibi durumlarda yumuşak doku lazer
a) Dişetinin şekillendirilmesi ve kuron boyu uzatma:
uygulaması ile aynı seans dişin üzeri açılıp braketleme
Özellikle ortodontik tedavinin bitiminden sonra estetiğin
yapılabilmektedir.30
daha da pekiştirilmesi adına, dişeti sınırları düzenli
c) Boşlukların kapatılmasını takiben kalan fazlalık
olmayan olgularda lazer kullanılarak gerekli düzeltmeler
dokunun uzaklaştırılması: Büyük boşlukların kapatıldığı
yapılabilmektedir. Dişin boyun kısmını saran fazlalık doku
olgularda genellikle diş eti dokusu fazlalık olarak bu
gingivektomi/gingivoplasti işlemleri ile uzaklaştırılarak
bölgede kalmaktadır. Kötü ağız hijyeni ile bu problem
görünür kuron boyu arttırılabilir. Bu işlemde dikkat edilmesi
daha da artabilmektedir. Böyle durumlarda minor doku
gereken asıl nokta periodonsiyumun biyolojik aralığının
52
Ortodontide Lazer Uygulamaları
korunmasıdır.2,31 Dişeti sınırlarının düzenlenmesinde
indirmesi gibi avantajlarından dolayı lazer uygulamaları
yumuşak doku lazerlerinden biri kullanılabilir, fakat CO2
sıklıkla tercih edilmektedir. Şüphesiz ki, ilerleyen yıllarda
ve Erbium lazer uygulamalarında diş sert dokularına
da lazer ile ilgili yapılacak çalışmalarla teorik ve pratik
zarar vermemek için dikkatli olunmalıdır.
bilgilerimiz güncellenecek, lazer uygulamaları klinik
b)
Bazı
Hiperpigmente
insanlarda
dokuların
fizyolojik
olarak
düzeltilmesi:
dişeti
pratiğimizin yaygın bir tedavi seçeneği olarak yerini
dokuları
koruyacaktır.
hiperpigmentedir. Birçok kültürde açık renk dişeti dokusu
KAYNAKLAR
daha estetik kabul edildiğinden ve hastaların da isteği
bu yönde olduğundan hiperpigmente dokuya müdahale
1.
etmek için lazer uygulamaları tercih edilmektedir.
2.
Dişetine rengini veren melanin pigmenti, özellikle Diode
3.
ve Nd:YAG lazerlerin dalga boylarını absorbe ettiğinden
bu lazer sistemlerinin kullanımı uygundur.31
4.
c) Diş beyazlatma işlemleri: Ortodontik tedavisi
bitmiş ve düzgün diş dizilerine sahip olmuş hastalara
beyazlatma
işleminin
önerilmesi
estetik
5.
kazancı
6.
pekiştirmektedir. Diş beyazlatma işlemlerinde kullanılan
ve ısı, ışık veya her ikisinin kombinasyonu ile aktive olan
ürünlerde lazer sistemleri kullanılabilir. Tercih edilebilecek
7.
lazer sistemleri arasında Argon, Diode ve CO2 lazerler
8.
bulunmaktadır. Ayrıca bir Nd:YAG lazer çeşidi olan
KTP lazerler
de
beyazlatma
yaygınlaşarak kullanılmaktadır.
32
işlemlerinde
gittikçe
Özellikle uygulanan
9.
lazer ışınının dalga boyunu absorbe edebilecek kromofor
içeren ürünlerde başarılı olunmaktadır.31
VIII. Lazer tarama yöntemi ile üç boyutlu inceleme
10.
Ortodontide tartışılmaz olarak gereksinim duyulan
alçı tanı modellerinin yerini yavaş yavaş alan 3 boyutlu
görüntüleme yöntemleri, hem arşivleme sırasındaki
11.
yer problemini azaltmış, hem de dijital ortamda tedavi
12.
planlamaları ve tahminlerinin kolaylıkla yapılmasını
sağlamıştır. Kuroda ve ark.’nın33 yaptığı bir çalışmada;
13.
lazer tarama yöntemi ile elde edilen 3 boyutlu görüntüler
üzerinde yapılan ölçümlerin hata payının 0.05 mm’den
14.
daha az olduğu belirtilmiştir.
Diş hekimliğinde yaklaşık 30 senedir kullanılmakta
15.
olan lazer sistemleri, ortodonti pratiğinde de her geçen
gün daha yaygın bir şekilde yer almaktadır. Lazer
16.
uygulamalarının en büyük dezavantajı pahalı sistemler
17.
olmalarıdır. Bu sistemlerin kullanımları öncesinde hekimin
belli bir eğitimden geçmesi gerekmektedir. Ayrıca,
18.
uygulama yapılacak dokuya göre uygun lazer sistemi
ve dalga boyu seçimi yapılması gerektiği bilinmektedir.
19.
Bununla birlikte daha az invaziv bir işlem olması,
hemostatik özellikleri, post-operatif hasta memnuniyetinin
fazla olması, analjezik kullanma ihtiyacını minimuma
20.
53
Coluzzi DJ, Convissar RA. Atlas of Laser Application in Dentistry.
Quintessence Publishing, 1998;1-15.
Vural G. Ortodontik tedavilerde lazerin yeri. Dişhekimliği Dergisi.
2009;4: 50-52.
Mester E, Spiry T,Szende ö. Effect of laser-rays on wound healing. Am
J Surg 1971; 122:532-5.
Lim H, Lew KKK. A clinical investigation of the efficacy of low level
laser therapy in reducing orthodontic postadjustment pain. Am J
Orthod Dentofacial Orthop 1995;108:614-22.
Harazaki M, Isshiki Y. Soft laser irradiation effects on pain reduction in
orthodontic treatment. Bull Tokyo Dent Coll 1998;39:95-101.
Tortamano A, Lenzi DC, Haddad ACSS, Bottino MC, Dominguez GC,
Vigorito JW. Low-level laser therapy for pain caused by placement of
the first orthodontic archwire: a randomized clinical trial. Am J Orthod
Dentofacial Orthop 2009;136:662-7.
Sun G, Tuner J. Low-level laser therapy in dentistry. Dent Clin N Am
2004;48:1061-1076.
Yoshida T, Yamaguchi M, Utsunomiya T, Kato M, Arai Y, Kaneda
T, Yamamoto H, Kasai K. Low-energy laser irradiation accelerates
the velocity of tooth movement via stimulation of the alveolar bone
remodelling. Orthod Craniofac Res 2009;12:289-298.
Yamaguchi M, Fujita S, Yoshida T, Okikawa K, Utsunomiya T,
Yamamoto H. Low-energy laser irradiation stimulates the tooth
movement velocity via expression of M-CSF and c-fms. Orthod Waves
2007;66:139–48.
Fujita S, Yamaguchi Y, Utsunomiya T, Yamamoto H, Kasai K. Lowenergy laser irradiation stimulates tooth movement velocity via
expression of RANK and RANKL. Orthod Craniofac Res 2008;11:143–
55.
Strobl K, Bahns TL, Willham L. Laser-aided debonding of orthodontic
ceramic brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop 1992;101:152–8.
Nalbantgil D, Oztoprak MO, Tozlu M, Arun T. Effects of different
application durations of Er:YAG laser on intrapulpal temperature
change during debonding. Lasers Med Sci. 2010 Jun 10.
Rickabaugh JL, Marangoni RD, McCaffrey KK. Ceramic bracket
debonding with the carbon dioxide laser. Am J Orthod Dentofacial
Orthop 1996;110:388–93.
Hayakawa K. Nd:YAG laser for debonding ceramic orthodontic
brackets. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2005;128:638-47.
Oztoprak MO, Nalbantgil D, Erdem AS, Tozlu M, Arun T. Debonding
of ceramic brackets by a new scanning laser method. Am J Orthod
Dentofacial Orthop. 2010 Aug;138(2):195-200.
Azzeh E, Feldon PJ. Laser debonding of ceramic brackets: A
comprehensive review. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2003;123:79-83.
Corpas-Pastor L, Moreno JV, Garrido LG, Muriel VP, Moore K, Ellias
A. Comparing the tensile strength of brackets adhered to laser-etched
enamel vs. acid-etched enamel. J Am Dent Assoc 1997;128:732-737.
Hess JA. Scanning electron microscopic study of laser-induced
morphologic changes of a coated enamel surface. Lasers Surg Med
1990;10:458-62.
Çapan C. Fosforik asit ve ER-Yag laser ile pürüzlendirilen mine
yüzeylerine yapıştırılan braketlerin sıyırma kuvvetlerine olan
dirençlerinin karşılaştırılması. Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği
Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, 2006.
Elaut J, Wehrbein H. The effects of argon laser curing of a
7tepe klinik 2011-1
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
resin adhesive on bracket retention and enamel decalcification:
a prospective clinical trial. European Journal of Orthodontics
2004;26:553-560.
Harazaki M, Hayakawa K, Fukui T, Isshiki Y, Powell LG. The Nd:YAG
laser is useful in prevention of dental caries during orthodontic
treatment. Bull Tokyo dent. Coll.,2001;42:79-86.
Üşümez S, Orhan M, Üşümez A. Laser etching of enamel for direct
bonding with an Er,Cr:YSGG hydrokinetic laser system. Am J Orthod
Dentofacial Orthop 2002;122:649-56.
Blankenau RJ, Kelsey WP, Powell GL, Shearer GO, Barkmeier WW,
Cavel WT. Degree of composite resin polymerization with visible and
argon laser. American Journal of Dentistry 1991;4:40-42.
Anderson AM, Kao E, Gladwin M, Benli O, Ngan P. The effects of
argon laser irradiation on enamel decalcification: an in vivo study. Am
J orthod Dentofacial Arthop 2002;122:251-259.
Flaitz CM, Hicks MJ, Westerman GH, Berg JH, Blankenau RJ,
Powell GL. Argon laser irradiation and acidulated phosphate fluoride
treatment in caries-like lesion formation in enamel: an in vitro study.
Pediatr Dent 1995;17:31-5.
Hicks MJ, Flaitz CM, Westerman GH, Blankenau RJ, Powell GL, Berg
JH. Enamel caries initiation and progression following low fluence
(energy) argon laser and fluoride treatment. J Clin Pediatr Dent
1995;20:9-13.
Powell GL, Morton TH, Whisenant BK. Argon laser oral safety
parameters for teeth. Lasers in Surgery and Medicine 1993;13:548552.
Westerman GH, Hicks MJ, Flaitz JCM, Powell GL, Blankenau RJ.
Surface morphology of sound enamel after argon laser irradiation:
an in vitro scanning electron microscopic study. J Clin Pediatr Dent
1996;21: 55-59.
Kravitz ND, Kusnoto B. Soft-tissue lasers in orthodontics: An overview.
Am J Orthod Dentofacial Orthop 2008;133:S110-4.
Sarver DM, Yanosky M. Principles of cosmetic dentistry in
orthodontics: Part 3. Laser treatment for tooth eruption and soft tissue
problems. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2005;127:262-4.
Coluzzi DJ, Convissar RA. Atlas of Laser Application in Dentistry.
Quintessence Publishing, 1998; 115,134-148.
Kinoshita J, Jafarzadeh H, Forghani M. Vital bleaching of tetracyclinestained teeth by using KTP laser: a case report. Eur J Dent
2009;3:229-232.
Kuroda T, Motohashi N, Tominaga R, Iwata K. Three-dimensional
dental cast analyzing system using laser scanning. Am J Orthod
Dentofac Orthop 1996;110:365-9.
54
Gebelikte Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Dişhekimliği Açısından Önemi
ÖZET
Gebelikte Görülen
Fizyolojik Değişiklikler ve
Dişhekimliği Açısından
Önemi
Gebelik, bazı geçici değişikliklerin ortaya çıktığı
doğal, fizyolojik bir durumdur. Gebelik boyunca vücutta;
solunum sistemi, gastrointestinal sistem, hematolojik
sistem, kardiyovasküler sistem, kas-iskelet sistemi,
endokrin sistem ve metabolik değişiklikler olmak üzere
hemen her organda ve sistemde çeşitli değişiklikler
meydana gelir. Dişhekimlerinin çoğu gebe hastalarını
tedavi etme konusunda fetüse zarar verme korkusu
nedeniyle endişelenebilir. Normal bir gebelik sürecinde
kontrendike olan dental işlem sayısı azdır. Bu periyod
boyunca
Yrd. Doç. Dr. Semanur Dölekoğlu
gebe
hastayı
enfeksiyondan
koruyarak,
yapılabilecek güvenli tedaviler uygulanmalı ve zorunlu
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Oral Diagnoz ve
Radyoloji Anabilim Dalı
olmayan tedaviler doğum sonrasına ertelenmelidir.
Anahtar kelimeler: gebelik, diş tedavisi
GİRİŞ
Gebelik, bazı geçici değişikliklerin ortaya çıktığı
doğal, fizyolojik bir durumdur. Ancak, gebelik boyunca
vücutta hemen her organda ve sistemde çeşitli
değişiklikler meydana gelir.
•
Bu değişikliklerin nedenleri;
•
korpus luteum hormonları,
•
plasenta hormonları ve
•
büyüyen uterusun oluşturduğu mekanik etkilerdir.1
Bu fizyolojik değişikliklerin çoğu, annenin gebelik,
doğum süreci ve doğum anını tolere etmesi için olan
adaptasyonlardır. Gebe kadın Beta-human koriyonik
gonadotropin
(beta-HCG)
ve
progesteron
gibi
hormonlardaki değişiklikler sonucunda hamileliğe uyum
sağlar.2,3
Yazışma adresi
Yrd. Doç. Dr. Semanur Dölekoğlu
•
Gebelik boyunca görülen fizyolojik değişiklikler:
•
Solunum sistemi
•
Gastrointestinal sistem
•
Hematolojik sistem
•
Kardiyovasküler sistem
•
Kas-İskelet sistemi
•
Endokrin sistem
•
Metabolik değişiklikler.4
SOLUNUM SİSTEMİ
Adres: Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Gebelik sırasında solunum sistemi fizyolojisinde
Bağdat Cad. No: 238 34728 Göztepe/ İstanbul
önemli değişiklikler ortaya çıkar. Fetüse yaşam desteğinin
E-posta: [email protected]
sağlanabilmesi için normal laboratuar parametreleri
Tel: (0216) 363 60 44 - 64 22
dinamik ve anlamlı bir değişime uğrar.
GSM: (0532) 461 62 22
Havayolu mukozasında hiperemi, hipersekresyon,
Fax: (0216) 363 62 11
55
7tepe klinik 2011-1
mukozal ödem ve frajilite gebeliğin başlangıcından
Ağız boşluğu
itibaren mevcut olup özellikle üçüncü trimesterde en üst
Tükürük salgısında artma görülebilir.10 Tükürük
seviyeye çıkar. Bu değişiklikler sıklıkla nazal obstrüksiyon,
daha asidik hale gelir ve diş çürüklerine neden olabilir.
epistaksis, öksürük nöbetleri ile ses tonunda değişikliğe
Gebelikteki diş çürüklerinin nedeni dişteki kalsiyum
yol açabilir ve özellikle birey sırtüstü yattığında daha
eksikliğinden dolayı değildir. Gebelik boyunca dişteki
belirgin hale geçer. Preeklampsi, üst solunum yolu
kalsiyum sabit kalır ve kemik kalsiyumu gibi değişiklik
enfeksiyonları ve allerjik rinit bu değişiklikleri daha da
göstermez.
Gebelik süresince burun, ağız boşluğunun yumuşak
arttırır. Nazal sinüs mukozasında polipler sıktır ve her
gebelikte tekrarlayabilir.
dokuları ve larenks ödematöz hale gelir.11 Gingivanın
2,3
Nazal müköz membran değişikliklerinden östrojen
damarlanmasında artış olur. Gebelik gingivitinde dişetleri
sorumludur. Östrojen, hyaluronik asiti arttırarak doku
hipertrofik, hiperemik hale gelir ve sıklıkla süngerimsi
hidrasyonu ve ödemine yol açar. Ayrıca östrojen
bir yapı kazanarak kolayca kanar. Gebelik ile oluşmaya
hiperplastik ve hipersekretuar mukus bezlerinin gelişimine
başlayan gebelik gingiviti üçüncü trimester süresince en
Üst solunum yolundaki bu değişiklikler
ağır seviyesine ulaşır. Bazen dişetinde, sıklıkla papiller
yol açar.
2,5
nedeniyle hastalar ağız solunumunu tercih ederler.
bölgede inflamatuar proliferasyon ve kapillerden yoğun
2,6
Gebelik sırasında genişleyen uterus diafragma
bir lokal bölge oluşur. Pyojenik granuloma ile aynı olan
seviyesinde 4 cm yükselmeye neden olur. Diyafragmanın
bu lezyonlar gebelik tümörü olarak adlandırılır.1
yükselmesi herhangi bir fonksiyon bozukluğuna yol açmaz.
Göğüs kafesinin anteroposterior ve transvers çaplarındaki
Genel motilite
2 cm’lik artış diafragma yüksekliğini kompanse eder.3,4,7,8
Gebeliğin birinci trimesterinin başında gastrointestinal
Büyüyen uterusun yol açtığı anatomik değişiklikler
motilite azalır.11 Progesteronun artan miktarları düz kas
akciğer hacimlerinde farklılaşmaya neden olur.3 Bu
tonusunda azalma oluşturarak motiliteyi azaltır. Mide
geçici değişiklikler nedeniyle gebelerin yaklaşık %60’ının
boşalması oldukça yavaşlar aynı şekilde besinlerin
gebelik boyunca daha kısa nefes aldığı belirtilmiştir.9,10
gastrointestinal traktusdan geçişi daha fazla zaman
Nazofarenks, orofarenks, larenks ve trakeada,
alır. Bu artan sürede daha çok su absorbe olduğu
ödem, frajilite, hiperemi, rinit benzeri semptomlar görülür.
için konstipasyon oluşur. Konstipasyon sonrasında da
Bu semptomlar östrojenin direkt ve artmış kan hacminin
gebelik boyunca hemoroid oluşumunda artış olur.10
indirekt etkileri nedeniyle gelişir. Ayrıca kulaklarda
dolgunluk hissi, konjesyon ve östaki tüpü disfonksiyonu
Mide ve özefagus
oluşabilir.
Mideden
3,5,10
hidroklorik
asit
üretimi
değişkenlik
gösterir, bilhassa birinci trimesterde belirgin artış
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM
görülmesine rağmen genellikle azalma eğilimindedir.
Gebelik boyunca gastrointestinal (Gİ) sistemde çok
Gastrin hormonunda ve mukusda belirgin artış görülür.
sayıda değişiklikler meydana gelir. Birinci trimesterin
Özefageal peristaltizm azalır bu arada kardiak sfinkterin
başında gastrik peristaltizm ve bağırsak motilitesinde
relaksasyonuna da bağlı olarak gastrik reflü oluşur.14 Bu
azalma vardır.11
olay bilhassa büyümüş uterusun mideyi ittiği gebeliğin
Bulantı
ve
kusma
gebeliğin
ilk
trimesterinde
geç safhalarında daha belirgindir. Sonuçta mide yanması
görülebilir.10 Bulantı ve kusmanın etiyolojisinde tiroid
gelişir.15
bezi hastalıkları, anormal beta-HCG seviyeleri, karaciğer
hastalıkları, pridoksin eksikliği, otonomik disfonksiyon
İnce, kalın barsaklar ve apendiks
ve
Uterusun
psikolojik
rahatsızlıkların
Ancak
gebelik
etkili
olabileceği
bulantı
ve
ileri
büyümesiyle
birlikte
midenin
yukarı
kusması
itilmesiyle birlikte ince ve kalın barsakların büyük kısmıda
multifaktöriyel bir hastalık olduğu için tek bir faktöre
üste ve yana itilir. Apendiks yukarı doğru yer değiştirir.
bağlamak doğru değildir. Bu konuda pek çok araştırma
Daha önce de belirtildiği gibi genel motilitede azalma
yapılmasına rağmen gebelik bulantı kusmasının nedeni
görülür.11,16
sürülmüştür.
12
hala tam olarak açıklanamamıştır.13
56
Gebelikte Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Dişhekimliği Açısından Önemi
Safra kesesi
yükselebilir. Lenfosit ve monosit sayıları gebelik boyunca
Hipotoni oluşur. Boşalma zamanı yavaşlar. Safra
pek değişmez. Bu artıştan sorumlu olan polimorf nüveli
lökositlerdir.18
saturasyonu bozulur, daha kalın hale gelerek safra
taşlarına zemin oluşturur. Ancak safranın kimyasal
Trombositler
yapısında belirgin bir değişiklik görülmez.17
Değişmez veya çok az azalır. Diğer trombositopeni
Karaciğer
nedenleri; preeklampsi, sistemik lupus, folat eksikliği,
Normal bir gebelik boyunca karaciğerde belirgin
otoimmun trombositik purpuradır.18
morfolojik değişiklik görülmez ancak değişiklikler
olur.
Plasental
fonksiyonel
Gebelik boyunca ve doğumda fibrinolitik aktivitede
fosfataz
azalma görülür. Plasenta kısmen bu mekanizmadan
alkalen
isoenzimlerindeki artmaya bağlı olarak serum alkalen
sorumludur.
fosfataz iki misline kadar artma gösterebilir.16,18
seviyelerine paralel artar, böylece koagülasyon ve
Plazma
albumininde
azalma
ve
Plasminojen
seviyeleri
de
fibrinojen
plazma
pıhtı lizisinde denge oluşur. Gebelikteki koagülasyon
globulinlerinde hafif bir düşüş oluşur. Albumin/globulin
ve fibrinolitik sistemdeki bu major değişiklikler bilhassa
oranı azalır.
tromboembolik olayların artışına neden olur.18,21
18
HEMATOLOJİK SİSTEM
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM
Kan Hacmi
Gebelik fizyolojik bir durum olmasına rağmen
Gebelikte görülen en belirgin fizyolojik değişikliklerden
hemodinamik
ve
kardiyak
fonksiyonlarda
belirgin
belki de en dikkat çekeni kan hacmindeki artmadır. Bu
değişikliklere yol açarak kardiyovasküler sistemin iş
artma kadının boyutlarına ve gebelikteki fetus sayısına
yükünü arttırır.22
bağlı olarak değişir. Bu nedenle %20-100 arasında
artma görülebilir (ortalama %45-50). Bu artıştan sorumlu
İntravasküler sıvı volümü değişiklikleri
mekanizma tam olarak anlaşılamamıştır. Artan aldosteron,
Maternal intravasküler sıvı volümündeki artış ilk
trimesterde başlar, termde 1500 ml’ye ulaşır. Plazma
östrojen ve progesteron değerleri sorumlu olabilir.
Kan hacmindeki artış, uterusdaki ilave kan akımı,
volümü %45, eritrosit volümü %20 artar. Plazma
fetusun ilave metabolik ihtiyaçları, başta böbrekler olmak
volümündeki artışın sorumluları; primer aldosteron,
üzere diğer organların artan perfüzyonunu karşılamak
östrojen, progesteron ve human plasental laktojendir.
için gereklidir. Ekstra kan hacmi aynı zamanda doğum
Kan kaybı, sezeryanda 800-1000 ml, normal doğumda
esnasındaki kanamayı da kompanse eder.
300-500ml’dir.18
4,19,20
Eritrositler
Kardiyak Debi (atım sayısı x atım hacmi)
Ortalama %33 oranında artma ile ilaveten 450 ml Gebeliğin
ilk
trimesterinde
artmaya
başlayan
eritrosit dolaşıma dahil olur. Ancak plazma hacmindeki
kardiyak debi gebeliğin sonuna doğru % 40-45 oranında
artış daha fazla olduğu için 2. trimesterin sonundan
artar. Kalp hızında da normale göre 10-15 atım/dakika
itibaren hematokritte düşme gözlenir, daha sonra ise
kadar bir artış ortaya çıkar. Kan volümünde de %30-50
genellikle stabilize olur.
oranında artış olur. Bütün bu fizyolojik olaylar sol kalbin iş
18
yükünü arttırır.23,24 Kardiyak debi vücut pozisyonuna çok
Demir
duyarlıdır. Büyüyen uterus vena kava inferiora (VKİ) bası
Eritrositlerde artma doğal olarak hemoglobin sentezi
yaptığında kalbe dönen kan miktarı azalır.18
için demir gereksinimini artırır. Eğer demir takviyesi
Kan Basıncı
yapılmazsa demir eksikliği anemisi meydana gelir.4
Kan basıncı gebelik boyunca değişiklik gösterir.
Lökositler
Sistemik arteriyel basınç normal gebelik sürecinde artış
5000-12000 değerleri son trimesterde normaldir.
göstermezken, diastolik basınç gebeliğin ortasına doğru
Normal
doğum
esnasında
25000-30000’e
kadar
hafif bir düşüş gösterir.4
57
7tepe klinik 2011-1
SUPİN HİPOTANSİYON SENDROMU
ve ekstrasellüler sıvıda artma görülür.29
aylarında
Gebelikte vücut yağları ve plazma lipidleri de
hipotansif yakınmalar oluşur. Bu şikayetler genellikle
artış gösterir.29 Karbonhidrat metabolizmasında da
uterusun ağırlığıyla VKİ’a basınç yapmasına bağlıdır.
gebelikteki hormonal değişikliklerin etkisiyle insülin
Gebeliğin son aylarında sırt üstü yatınca, uterus
rezistansı ve diabetik bir eğilim (gestasyonel diabet)
ağırlığıyla VKİ’a basınç yapar; sağ kalbe gelen venöz kan
oluşur. Bu olay gebelikten sonra kaybolur.4, 29
Hastaların
çoğunda
gebeliğin
ileri
akımı birden düşer, kalbin dakika volümü azalarak şok
oluşur. Bu durumun oluşmasını önlemek için, hasta supin
ENDOKRİN DEĞİŞİKLİKLER
pozisyonda yatırılmamalı, gebenin sağ kalçası altına
Gebelikte hipofiz büyür ancak gebeliğin devamı için
şart olan bir organ değildir. Plasentanın yaptığı human
yastık veya battaniye yerleştirilerek yükseltilmelidir.
4
plasental laktojen gebelik boyunca artarken hipofizer
KAS-İSKELET SİSTEMİ DEĞİŞİKLİKLERİ
büyüme hormonu azalır. Prolaktin sekresyonu artar ve
Gebelikte görülen kas-iskelet sistemi değişikliklerinin
termde normalin 10 katına ulaşır.16
Bezlerdeki hiperplazi ve vaskülarite artışına bağlı
nedenleri:
tiroid bezinde de bir miktar büyüme olur. Tiroksin bağlayıcı
1. Ağırlık merkezi ve yerçekimi hattının değişmesi
protein ve tiroksin düzeyleri artar. Bazal metabolizmada
nedeni ile oluşan postüral değişiklikler
da % 25’lik artış olmaktadır.16,30
2. Kilo alma
Adrenal bezde de minimal değişiklikler olur. Plazma
3. Sıvı retansiyonu
4. Hormonal değişiklikler
kortizolü ve kortizol bağlayıcı globulin olan transkortin
5. Önceki kas-iskelet sistemi kaynaklı ağrılı durumlar
artmaktadır. Aldosteron düzeyi artar.16
Gebelikte Görülen Kas-İskelet Sistemi Kaynaklı
SİGARA KULLANIMININ GEBELİK VE BEBEK
Ağrılı Durumlar
1- Bel ve sakroiliak eklem ağrısı
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
2- Karpal tünel sendromu
Gebelik döneminde aktif olarak sigara kullanımı ya
3- Sırt ağrıları ve çeşitli yumuşak doku rahatsızlıkları
da pasif sigara maruziyeti göbek kordonu ve plasentada
4- Kondromalazi patella
değişiklikler, plasenta previa,
5- Mevcut olan skolyozda değişme
dış gebelik, bebekte gelişme geriliği, abortus, erken
6- Femur başı osteonekrozu ve kalçada geçici
membran rüptürü (su kesesinin erken açılması), erken
plasenta dekolmanı,
doğum, düşük doğum ağırlığı, idrar yolları anomalileri,
osteoporoz
7- Bacak krampları
bebekte doğum öncesi ve sonrası ani ölüm gibi önemli
8. DeQuervain tenosinoviti
hastalık ve durumların riskini arttırmaktadır.31-34
9. Koksidini
10. Rektus diastazı. 25
ALKOL KULLANIMININ GEBELİK VE BEBEK
Bel ve sakroiliak eklem ağrısı gebelikte en sık görülen
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
kas-iskelet sistemi semptomudur ve normal gebeliğin bir
Alkol, merkezi sinir sistemi (MSS) dahil bir çok
parçası olarak görülür. Literatürde gebelerin %50’sinde
sistemi etkilediği bilinen önemli bir teratojendir. Alkolün
bel ağrısı görüldüğüne dair yayınlar vardır.25-28
gebelik döneminde tüketildiğinde özellikle gelişmekte
olan
MSS’nin
yapısı,
nöronal
migrasyonunu
ve
METABOLİZMA DEĞİŞİKLİKLERİ
sinaptogenezine hasar verir. Gebeliğin ilk trimesteri,
Fetusun ve plasentanın büyümesi için ihtiyaçları
özellikle de çoğu annenin gebe olduğunu fark etmediği
karşılamak amacıyla annede birçok metabolik değişiklik
ilk ayı boyunca yoğun ve düzenli alkol tüketimi, MSS ve
oluşması gerekir. Annede en belirgin ortaya çıkan fiziksel
orta yüz yapılarının zedelenmesi açısından en büyük
özellik kilo alma ve vücut şeklinin değişmesidir. Ağırlıktaki
riski oluşturur.35
artış sadece uterus ve içeriklerine bağlı değil aynı
Gebelikte alınan alkol bebekte düşük doğum
zamanda kan hacmi, ekstravasküler ve ekstrasellüler sıvı
tartısından başlayan ve zeka geriliği gibi ciddi sekellere
hacmindeki artmaya bağlıdır. Yağ ve protein depolanması
kadar uzanabilen etkiler gösterebilir.
58
Gebelikte Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Dişhekimliği Açısından Önemi
Alkolün bebek üzerinde yarattığı en ileri normal dışı
Ağız Lezyonları
durum fetal alkol sendromu olarak tanımlanır. Fetal alkol
Gebelik boyunca ağız boşluğu, mineyi erozyona
sendromlu çocukların tipik bir yüz görünümleri vardır: en
uğratan mide asitine daha fazla maruz kalabilir.
sık rastlanan baş-yüz kusurları mikrosefali (başın ufak
Sabahları görülen mide bulantısı ve kusma gebeliğin
olması), filtrum (üst dudak-burun arası oluk) yokluğu, ince
erken dönemlerinde ortaya çıkar. İleri aylarda ise
üstdudak, yassı burun kemeri, mikrognati (ufak çene),
özefageal sfinkterde gevşeme ve büyüyen uterusun
mikroftalmi (ufak gözler), kısa burun, göz kapaklarının
mideyi itmesi nedeniyle reflü oluşumu ya da ilerlemesi
anormal şekilli olmasıdır.36,37
söz konusu olabilir. Böylece ağız mukozası ve dişler
asitten etkilenir.46,47 Bu hastalara yaklaşım ağızdaki
GEBE HASTALARDA DİŞHEKİMLERİNİN DİKKAT
asiti azaltmaya yönelik olmalıdır. Beslenme ve yaşam
ETMESİ GEREKENLER
tarzında değişiklikler ile antiemetik ya da antiasit ilaçlar
Dişhekimlerinin çoğu gebe hastalarını tedavi etme
önerilmelidir. Kusmanın hemen arkasından ağızdaki
konusunda fetüse zarar verme korkusu nedeniyle
ortamın asitliği en üst seviyeye ulaştığından bu sırada
endişelenebilir. Bununla beraber, normal bir gebelik
dişleri fırçalamak mine yüzeyinde aşınmalara sebep
sürecinde kontrendike olan dental işlem sayısı azdır.
olur. Kusmadan sonra ağzı bol su ile çalkalamak ve bir
Gebelik süresince hastayı enfeksiyondan koruyarak,
süre bekledikten sonra yumuşak bir diş fırçası ile dişleri
yapılabilecek güvenli tedaviler uygulanmalı ve zorunlu
fırçalamak gerekir.48,49
olmayan tedaviler doğum sonrasına ertelenmelidir.40,41
Diş Çürüğü
Gebelikte Ağız Bulguları
Gebe hastalar ağızdaki asit artışı, şekerli besinlerin
Periodontal Rahatsızlıklar
Gebelikte
ağızda
görülen
major
tüketimine eğilim ve ağız sağlığına yeterince özen
değişiklikler
göstermeme50 gibi nedenlerden dolayı çürük açısından
dişetindeki damarsal artış ve periodontal yumuşak
yüksek risk taşırlar.51 Diş çürüğü ağrı yapmasının yanı
dokuların lokal faktörlere karşı aşırı reaksiyonu ile
sıra hasta için bakteri kaynağıdır. Ağız-diş-çene-yüz
ilişkilidir .
apseleri gram pozitif ve gram negatif bakteriler gibi çeşitli
Gebelik gingiviti şişlik, kızarıklık ve kanama ile
ekzotoksinler, sitolitik enzimler açığa çıkarabilirler.4 Diş
karakterizedir. Gebelik gingiviti direkt gebelik nedeniyle
çürüğü sağlıklı bir gebede her dönemde tedavi edilebilir.41,52
değil, lokal faktörlere karşı artan bir yanıttır. Plak ve
diğer irritan faktörlerin ortadan kaldırılmasıyla kontrol
Radyografi ve Gebelik
altına alınabilir. Gebelik gingiviti bakımsız ağızlarda
Dental radyografi gebelikte acil tanısal amaçlarla
gebelik boyunca ilerler ve üçüncü trimesterde en şiddetli
uygulanabilir.53,54 Eğer mümkünse ilk trimesterde radyografi
derecesine ulaşır. Nadiren, gingivanın genelikle papiller
alınmamalı ikinci trimestere kadar beklenmelidir.52 Daha
bölgesi daha ciddi etkilenir, enflamatuar proliferasyon
sonraki
ve kapillerden yoğun lokalize bir bölge gelişir. Bu tür
dönemlerde
radyografi
mutlaka
gerekliyse
kurşun önlük, tiroid koruyucu ve hızlı film kullanılarak
lezyonlar pyojenik granüloma ile aynıdır ve gebelik
alınabilir.46,52,55-58 Gebelik boyunca 5-10 rad (cGy) dozdan
tümörü olarak bilinirler. Genellikle doğum sonrasına
daha az radyasyona maruz kalınmasının, konjenital
kadar tedavi edilmez, bununla beraber çok ağrılı olur,
anomalilerin artışına veya intrauterin gelişme geriliğine
kanar ve hastayı rahatsız ederse eksize edilir.
yol açmadığı bildirilmiştir.56,57 Dişhekimliğindeki radyolojik
Profesyonel profilaksi, ağız hijyeninin sağlanması
muayenelerde x-ışını demeti baş ve boyun bölgesi ile
ve hasta eğitimi ile gebelik gingivitinin oluşma sıklığı ve
sınırlıdır. Bu nedenden dolayı tüm ağız incelemelerinde
derecesi azaltılabilir.
1
alınan fetal radyasyon dozu yaklaşık 1 micrograydir. Bu
Periodontal hastalıkta görülen bakterilerin düşük
miktar doğal yollardan alınan radyasyon miktarından
doğum ağırlığı ve erken doğumla ilişkisi olduğunu belirten
daha azdır.58 Bununla beraber dental radyografilerden
birçok çalışma vardır.
42-45
annenin tiroid bezlerine aldığı radyasyon ile düşük
Profilaksi, detertraj, küretaj gibi dental hijyen işlemleri
doğum ağırlıklı bebek arasında olası bir ilişki konusunda
normal bir gebeliğin her trimesterinde yapılabilir.4
endişeler arttığı için Amerikan Dişhekimleri Birliği’nin
59
7tepe klinik 2011-1
önerileri doğrultusunda tiroid koruyucu ve kurşun önlük ile
sırada tercih edilmesi gereken lokal anesteziklerdir.60
radyografi alınmalıdır.58
Bupivakain, mepivakain ve artikain C kategorisinde olup
Gebe hastadan radyografi alma gerekliliği var ise
kullanılmaması önerilir.61 Epinefrin ya da levonorderfrin
hastayı takip eden kadın hastalıkları ve doğum uzmanı
gibi
vazokonstrüktörler
C
kategorisinde
olmakla
ile konsültasyon yapılmalıdır.
beraber uygun dozlarda kullanıldığında ve damar
içine uygulanmadığında kontraendike değildir. Uygun
GEBELİKTE İLAÇ KULLANIMI
dozlar epinefrin için 0.04 mg, levonorderfrin için ise 0.2
Annenin aldığı bir ilacın bebeği etkilemesi için
mg’dır.60,61
plasentadan geçmesi gerekir. Çoğu ilaç plasentadan
Gebelerde ağrı kesici seçimi
belirli ölçüde geçer. Ama her ilacın da bebeğe zarar
Gebelikte ağrı kesici olarak ilk sırada tercih edilmesi
verdiği söylenemez.
gereken ilaç, FDA tarafından yapılan sınıflamada B
Amerikan Gıda ve İlaç Komisyonu (FDA) gebelikte
kategorisinde
ilaç kullanımına ilişkin 5 kategori saptamıştır.38
A kategorisi: İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda
olan
asetaminofendir
Aspirin türü ilaçlar kullanılmamalıdır.
(parasetamol).
55,59
Gebelik süresince yapılması gereken diş tedavileri
bebeğe zarar vermediği saptanmıştır.
B kategorisi: Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda
öncesinde gebe hastanın fiziksel durumu hakkında
hastanın jinekoloğu ile konsültasyon yapılmalıdır.
bebeğe zarar vermediği saptanmış ama insanlar üzerinde
Gebe kadınların çoğu gebelik süresince gelişen diş
denenmemiştir. Ya da hayvanlarda olumsuz etki saptanırken
ve dişeti rahatsızlıklarının bebeğin sağlığını olumsuz
insanlarda yapılan çalışmalarda risk bulunmamıştır.
C kategorisi: Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda
etkileyeceğini düşünmemekte ve hatta diş hekiminin
olumsuz etki görülmüş ama insanlar üzerinde denenmemiştir.
kullanacağı ilaçların zararlı olacağı düşüncesiyle diş
D kategorisi: İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda
hekimine gitmemektedir. Bu yanlış kanı sonucunda
olumsuz etki görülmüştür ancak annenin yaşamını tehdit
ilerleyen diş ve dişeti rahatsızlıkları hem anne ve bebeğin
eden bazı durumlarda kontrollü olarak kullanılabilir.
genel sağlığı hem de doğum açısından hayati sorunlar
X kategorisi: İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalarda
ortaya çıkartmaktadır.62
Gebe hastalara koruyucu dişhekimliği ve tedaviye
bebeğe zarar verdiği saptanmıştır.38,39
Gebelikte kullanılacak ilaçlar mümkün olduğunca A
yönelik güncel bir yaklaşım sağlamak için dişhekimlerinin
ve B kategorisindeki ilaçlardan seçilmelidir.39
mezuniyet sonrası Sürekli Dişhekimliği Eğitimi ile ilgili
seminerlere katılmaları gerekmektedir.63 Dişhekimi hem
Gebelerde antibiyotik seçimi
Dişhekimliğinde
sıklıkla
kullanılan
anneyi hem de gelişmekte olan bebeği düşünmelidir.
penisilin,
KAYNAKLAR
amoksisilin ve sefaleksin grubu antibiyotiklerin genellikle
1.
Sonis ST, Fazio RC, Fang L. Principles and Practice of Oral Medicine.
2nd ed., Philadelphia, Pennsylvania; W.B.Saunders Company; 1995,
164-169.
2. Tetikkurt C. Respiratory physiology in pregnancy. Cerrahpaşa J Med
2000, 31 (2): 118-22.
3. Elkus R, Popovich J. Respiratory physiology in pregnancy. Clin Chest
Med 1992, 13: 555-65.
4. Dellinger TM, Livingston HM. Pregnancy: Physiologic changes and
considerations for dental patients. Dent Clin N Am 2006, 50: 677-97.
5. Paparella MM, Shumrick BA, Gluckman JL et al. Otolaryngology.
Philadelphia, W.B.Saunders Company; 1991, 1892-3.
6. Caman WR, Ostheimer GW. Physiological adaptaions during
pregnancy. Int Anesthesiol Clin 1990, 28: 2-10.
7. Suresh L, Radfar L. Pregnancy and lactation. Oral Surg Oral Med Oral
Pathol Oral Radiol Endod 2004, 97(6): 672-82.
8. Contreras G, Gutiérrez M, Beroíza T, Fantín A, Oddó H, Villarroel L,
Cruz E, Lisboa C. Ventilatory drive and respiratory muscle function in
pregnancy. Am Rev Resp Dis 1991, 144: 837-41.
9. Milne JA, Howie AD, Pack AI. Dyspnea during normal pregnancy. Br J
Obstet Gynaecol 1978, 85(4): 260-3.
10. Lee RV. Symptoms produced by normal physiogic changes in
gebelik süresince güvenli olduğu düşünülmektedir.
Klindamisin, metronidazol ve eritromisinin de (estolate
formu dışındakiler) minimum riske sahip olduğuna
inanılmaktadır. Eritromisinin estolate formu gebede
hepatik
toksisiteye
edilmemelidir.
38,59
neden
olabileceği
için
reçete
Tetrasiklin, minosiklin ve doksisiklin
grubu gebelikte kullanılmamalıdır. Tetrasiklinler dişlerde
renkleşme ve kemik gelişiminde inhibisyon yaptığı için
tercih edilmemelidir.38
Gebelerde lokal anestezi kullanımı
Lidokain ve prilokain FDA tarafından belirlenen
gebelik sınıflamasında B kategorisindedir ve allerji
gibi bir kontraendikasyonu olmayan gebeler için birinci
60
Gebelikte Görülen Fizyolojik Değişiklikler ve Dişhekimliği Açısından Önemi
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
pregnancy. In: Lee RV, Rosene-Montella k, Barbour LA, et al editors.
Medical care of the pregnant patient. Philadelphia, ACP-ASIM, 2000,
52-67.
Lawrenz DR, Whitley BD, Helfrick JF. Considerations in the
management of maxillofacial infections in the pregnant patient. J Oral
Maxillofac Surg 1996, 54(4): 474-85.
Guballa N, Sammaritano L, Schwartzman S, Buyon J, Lockshin
MD. Ovulation induction and in vitro fertilization in systemic lupus
erythematosus and antiphospholipid syndrome. Arthritis Rheum 2000,
43(3): 550-6.
Grandone E, Vecchione G, Colaizzo D, Cappucci F, Margaglione
M. Homocysteine and antiphospholipid antibodies in a woman
undergoing ovarian follicular stimulation: prospective clinical and
laboratory evaluation. Am J Obstet Gynecol 2004, 191(1): 370-1.
Munnur U, de Boisblanc B, Suresh MS. Airway problems in pregnancy.
Crit Care Med. 2005, 33(10 Suppl): 259-68. Review. Erratum in: Crit
Care Med. 2006, 34(1): 273.
Biçer C, Madenoğlu H. Gebelikte Fizyolojik Değişiklikler Ve Anestezi
Açısından Önemi. Turkiye Klinikleri J Surg Med Sci 2006, 2(19): 1-8.
Terci A. İç Hastalıkları. İzmir, 2001, p: 323-328.
Bennion LJ, Grundy SM. Risk factors for the development of
cholelithiasis in man (second of two parts). N Engl J Med 1978,
299(22): 1221-7.
Yeomans ER, Gilstrap LC 3rd. Physiologic changes in pregnancy and
their impact on critical care. Crit Care Med. 2005, 33(10 Suppl): 256-8.
Mendelson MA, Lang RM. Pregnancy and heart disease. In: Baron
WM, Lindheimer MD, editors. Medical disorders during pregnancy. St.
Louis (MO): Mosby 1995, 129-67.
Bormains J. Anemia. In: Lee RW, Rosene-Montella K, Barbour LA et
al.editors. Medical care of the pregnant patient. Philadelphia: ACPASIM; 2000: 478-89.
Breme KA. Haemostatic changes in pregnancy. Best Pract Res Clin
Haematol 2003, 16: 153-66.
Erdem D, Akan B, Albayrak D, Karakoç F, Baydar M, Göğüş N.
Peripartum Kardiyomyopati. Yeni Tıp Dergisi 2009, 26: 114-6.
Pearson GD, Veille JC, Rahimtoola S, Hsia J, Oakley CM, Hosenpud
JD, Ansari A, Baughman KL. Peripartum cardiomyopathy: National
Heart, Lung, and Blood Institute and Office of Rare Disease (National
Institutes of Health) workshop recommendations and review. JAMA
2000, 283: 1183-8.
Elkayam U, Akhter MW, Singh H, Khan S, Bitar F, Hameed A, Shotan
A. Pregnancy-Associated Cardiomyopathy: Clinical characteristics and
a comparison between early and late presentation. Circulation 2005,
111: 2050-5.
Beyaz EA, Özcan E. Gebelikte Görülen Kas İskelet Sistemi Kaynaklı
Ağrılar ve Tedavi Yaklaşımları. Türk Fiz Tıp Rehab Derg 2005, 51(2):
65-8.
Yalıman A, Aydın R, Oral A, Diflen G. Gebelikte bel ağrısı. Ağrı 1992,
4: 30-4.
To WW, Wong WW. Factors associated with low back pain symptoms
in pregnancy and the persistence of pain after 2 years after pregnancy.
Acta Obstet Gynecol Scand 2003, 82(12): 1089-91.
Evilly MM, Buggy D. Back pain and pregnancy. A review. Pain 1996,
64: 405-14.
King JC. Physiology of pregnancy and nutrient metabolism. Am J Clin
Nutr. 2000, 71(5 Suppl): 1218S-25S.
Glinoer D, de Nayer P, Bourdoux P, Lemone M, Robyn C, van
Steirteghem A, Kinthaert J, Lejeune B. Regulation of maternal thyroid
during pregnancy. J Clin Endocrinol Metab 1990, 71(2): 276-87.
Kutlu R. Aktif ve pasif sigara içiciliğinin gebelik ve fetus üzerine etkileri.
TAF Prev Med Bull 2008, 7 (5): 445-8.
Chatenoud L, Parazzini F, di Cintio E, Zanconato G, Benzi G, Bortolus
R, La Vecchia C. Paternal and maternal smoking habits before
conception and during the first trimester: relation to spontaneous
abortion. Ann Epidemiol 1998, 8(8): 520-6.
Kaminsky LM, Ananth CV, Prasad V, Nath C, Vintzileos AM;The
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
61
influence of maternal cigarette smoking on placental pathology in
pregnancies complicated by abruption. Am J Obstet Gynecol 2007,
197(3): 275.e1-5.
Naeye RL. Abruptio placentae and placenta previa: frequency,
perinatal mortality, and cigarette smoking. Obstet Gynecol 1980,
55(6): 701-4.
Davies JK, Bledsoe JM. Prenatal alcohol and drug exposures in
adoption. Pediatr Clin N Am 2005, 52: 1369-93.
Demir K, Atasever S, Kır M, Ünal N. Kardiyak üfürüm nedeniyle
getirilen bir çocukta fetal alkol sendromu. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Dergisi 2007, 50: 259-61.
Coles CD. Impact of prenatal alcohol exposure on the newborn and
the child. Clin Obstet Gynecol 1993, 36(2): 255-66.
Moore PA. Selecting drugs for the pregnant dental patient. J Am Dent
Assoc 1998, 129(9): 1281-6.
Süzer Ö. Süzer Farmakoloji 3.baskı Klinisyen Tıp Kitapevleri 2005,
515-25.
Hilgers KK, Douglass J, Mathieu GP. Adolescent pregnancy: a review
of dental treatment guidelines. Pediatr Dent 2003, 25(5): 459-67.
Alexander RE. Eleven myths of dentoalveolar surgery. J Am Dent
Assoc 1998, 129(9): 1271-9.
Offenbacher S, Katz V, Fertik G, Collins J, Boyd D, Maynor G, McKaig
R, Beck J. Periodontal infection as a possible risk factor for preterm
low birth weight. J Periodontol 1996, 67(10 Suppl): 1103-13.
Offenbacher S, Lieff S, Boggess KA, Murtha AP, Madianos PN,
Champagne CM, McKaig RG, Jared HL, Mauriello SM, Auten RL
Jr, Herbert WN, Beck JD. Maternal periodontitis and prematurity.
Part I: Obstetric outcome of prematurity and growth restriction. Ann
Periodontol 2001, 6(1): 164-74.
López NJ, Smith PC, Gutierrez J. Periodontal therapy may reduce the
risk of preterm low birth weight in women with periodontal disease: a
randomized controlled trial. J Periodontol 2002, 73(8): 911-24.
Jeffcoat MK, Geurs NC, Reddy MS, Cliver SP, Goldenberg RL, Hauth
JC. Periodontal infection and preterm birth: results of a prospective
study. J Am Dent Assoc 2001, 132(7): 875-80.
Silk H, Douglass AB, Douglass JM, Silk L. Oral health during
pregnancy. Am Fam Physician 2008, 77(8): 1139-44.
American Dental Association Council on Access, Prevention and
interprofessional relations. Women’s oral health issues. American
Dental Association, 2006. http://www.ada.org./prof/resources/topics/
healthcare_womens.pdf.
Kumar J, Samelson R eds. Oral health care during pregnancy
and childhood: practice guidelines. New York, NY: New York state
department of health, 2006. http://nyhealth.gov/publications/0824.pdf
Erişim tarihi: 29.11.2010.
Lewis CW, Milgrom P. Fluoride. Pediatr Rev 2003 Oct;24(10):327-36.
Erratum in: Pediatr Rev. 2003, 24(12): 429.
Murphey C, Fowles E. Dental health, acidogenic meal, and snack
patterns among low-income women during early pregnancy: a pilot
study. J Midwifery Womens Health 2010, 55(6): 587-92.
Hey-Hadavi JH. Women’s oral health issues: sex differences and
clinical implications. Women’s Health Prim Care 2002, 5 (3): 189-99.
Livingston HM, Dellinger TM, Holder R. Considerations in the
management of the pregnant patient. Spec Care Dentist 1998, 18(5):
183-8.
American Dental Association, U.S.Dept. of Health and Human
Services. The selection of patients for dental radiographic
examinations. Revised 2004. http://www.ada.org/prof/resources/topics/
topics_radiography_examinations.pdf. Erişim tarihi:29.11.2010
ACOG Comittee Opinion. Number 299, September 2004. Guidelines
for diagnostic imaging during pregnancy. Obstet Gynecol 2004,
104(3): 647-51.
Giglio JA, Lanni SM, Laskin DM, Giglio NW. Oral health care for the
pregnant patient. J Can Dent Assoc 2009, 75(1): 43-8.
National Council on Radiation Protection and Measurements.
Recomendations on limits for exposure to ionizing radiation. Bethesda,
7tepe klinik 2011-1
Md, NCRP, 1987. NCRP report no.91.
57. Katz VL. Prenatal care. In: Scott JR, Gibbs RS, Karlan BY, Haney AF,
editors. Danforth’s obstetrics and gynecology. 9th ed. Phialdelphia:
Lippincott, Williams and Wilkins; 2003, p1-20.
58. White SC, Pharoah MJ. Oral Radiology: Principles and Interpretation
6th ed. Mosby Elsevier St. Louis, Missouri 2009, chapter 15
Guidelines for prescribing dental radiographs. p.251
59. Wynn RL, Meiller TF, Crossley HL. Drug Information Handbook for
Dentistry 13th Ed. Lexi-Comp, Ohio, 2007.
60. Haas DA. An update on local anesthetics in dentistry. J Can Dent
Assoc. 2002, 68(9): 546-51.
61. Haas DA, Pynn BR, Sands TD. Drug use for the pregnant or lactating
patient. Gen Dent. 2000, 48(1): 54-60.
62. Detman LA, Cottrell BH, Denis-Luque MF. Exploring dental care
misconceptions and barriers in pregnancy. Birth 2010, 37(4): 318-24.
63. Huebner CE, Milgrom P, Conrad D, Lee RS. Providing dental care to
pregnant patients: a survey of Oregon general dentists. J Am Dent
Assoc 2009, 140(2): 211-22.
62
haberler...
Hocaların Hocası Senih Hoca’mız Emekli Oldu
63
7tepe klinik 2011-1
ardından kendisine fakültemizden ve diğer diş hekimliği
fakültelerinden anı plaketleri verildi. Prof.Dr. Senih
Protetik Diş Tedavisi AD. Doktora
Öğrencisi Dt. EceTatar Sıdal, Senih
Hocamızüniversitemizdenayrılmadan
önce, kendisinin engin bilgi ve
birikimindenyararlanabileceğimizi
düşündüğümüz keyifli bir söyleşi
gerçekleştirdi.
ÇALIKKOCAOĞLU kürsüye geldiğinde ise, onu tüm
konukların ayakta alkışlaması unutulmaz bir manzara
oluşturdu. Senih Hocamız’ın duygu yüklü konuşmasının
ardından, konuklar kokteyle davet edildi. Kokteyl
sırasında da törene katılan konuklarımız, bir yandan
Senih Hocamız’ın yazdığı son kitabını imzalatırken, diğer
yandan anı fotoğrafları çektirme fırsatı buldular.
Meslek
hayatınıza
ne
zaman
başladınız,
özgeçmişinizden bahseder misiniz?
Ben 1931 yılında İstanbul’da doğdum. Daruşşafaka
lisesinde okudum.1948-49 öğretim yılında İstanbul
üniversitesi Dişhekimliği Yüksek Okuluna girdim ve 1953
Hepimizin
saydığı
ve
çok
sevdiği
yılında mezun oldum. Bizim zamanımızda dişhekimliği
hocamız,
dört yıl idi.
Protetik Diş Tedavisi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Senih
ÇALIKKOCAOĞLU, fakültemizden emekli oldu. 11
Bir süre serbest çalıştıktan sonra 1960 yılında yurt
Şubat 2011 akşamı hocamızın onuruna fakültemizde
dışına gittim. Amerika Birleşik devletlerinde Alabama
düzenlenen törene, Dekanımız, fakültemizin öğretim
Üniversitesi’nde
üyeleri, birçok diş hekimliği fakültesinin Dekanları ve
Üniversitesi’nde 4 yıl protez konusunda lisansüstü sertifika
öğretim üyeleri, İDO Başkanı, eski ve yeni tüm çalışma
programlarına katıldım. 1964 sonunda yurda dönüp
arkadaşları ile öğrencileri katıldılar. Törene katılamayan
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine asistan
davetlilerin mesajları ile katkıda bulundukları bu özel
olarak girdim. Böylelikle akademik kariyerim başlamış
akşamda,
oldu, 1970 yılında doçent, 1975 yılında da profesör oldum.
Senih
Hocamız
ile
ilgili
düşüncelerini,
ve
Kanada’da
Montreal’de
McGill
duygularını ve anılarını paylaşmak isteyen birçok
Uzun yıllar başarı timsali olarak sürdüğünüz bu
konuğumuz oldu. Değerli konuklarımız konuşmaları
ile
tüm
izleyenleri
duygulandırdılar
ve
mesleği seçmenizde kimler veya ne gibi olaylar etkili
geçmişten
oldu?
günümüze diş hekimliği eğitiminin bir panoramasını
Hayatım boyunca dişhekimliği ile hiç ilgim olmadı.
çizdiler. Dekanımız Prof. Dr. Türker SANDALLI’nın
Senih
Hocamız’a
veda
konuşmasını
Ailemde de hiç diş hekimi yok. Benim babam doktor
yapmasının
64
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
idi; vasiyeti vardı, ben ve ağabeyim doktor olacaktık.
Manüplasyon yeteneğinizde bir farklılık var mıydı?
Rahmetli ağabeyim tıp fakültesine girdi, bir yıl okudu, o
Hayır, öyle üstün bir yeteneğim yoktu. Ama belirli
sırada DDY Amerikaya öğrenci göndermek için bir sınav
ölçülerde yeteneğin egzersiz ile kazanılabileceği bilinen
açtı, ağabeyim o sınavı kazanıp Amerikaya gitti. Bense
bir gerçek. Zaten diş hekimliğinde de öyle ressamlık
hayatım boyunca hep tıp
veya heykeltraşlıkta olduğu gibi üst bir yeteneğe ihtiyaç
doktoru olacağım derken,
nasıl oldu bilmiyorum, lise son sınıfta aklım çelindi ve
olmadığını düşünüyorum.
diş hekimliğine yazıldım. Ben okul hayatında çalışkan bir
Peki neden protetik diş tedavisi bölümüne
öğrenci idim ve hemen her yıl iftihara geçer ve okuldan
yöneldiniz?
çeşitli hediyeler alırdım. Akşam eve gelip diş hekimliğine
yazıldığımı söylediğimde anneannem “Ah çalışkan
Protetik diş tedavisi anabilim dalını seçmemde
evladım nalbant, berber oluyor” diye dövünmeye başladı.
Kanada’da McGill Üniversitesi’nde tanıdığım Çekoslovakyalı
Anneannem o sıralar yaşlı ve okumamış bir ev hanımı
(Çek cumhuriyeti) bir profesörün, Dr. Oscar Sykora’nın
idi ve diş hekimliğini basit bir meslek olarak görüyordu.
kısmen etkisi oldu diyebilirim. Ayrıca protez sonuçlarını
Şayet yaşasaydı şimdi 130 yaşında olacaktı.
kısa sürede görebileceğiniz bir bilim dalı. Ortodonti gibi
65
7tepe klinik 2011-1
yıllarca beklemeniz gerekmiyor. Ben biraz aceleci bir
maşrapalara tükürürlerdi. Asepsi, antisepsi ve hastane
insanımdır. Onun için protez bana daha cazip geldi.
enfeksiyonu konularına çok yabancı idik ve doğrusunu
söylemek gerekirse bunlara pek de riayet etmezdik.
Dişhekimliği mesleği ile yarım asırdan fazla bir
Hasta bekleme yerleri, hoca ve asistanların odaları yani
süre geçirmiş birisi olarak sizden bugünkü koşullarla
her şey son derece basitti.
sizin zamanınızın öğrencilik şartlarını kıyaslamanızı
istediğimizde, sizce kim daha şanslı?
Aspiratör?
Kesinlikle şimdiki öğrenciler daha şanslı. Benim
(Hocam kahkaha atıyor) … Adını bile bilmezdik.
zamanımdaki dişhekimliği ile şimdiki zaman dişhekimliği
Öğrencilerin çalıştığı o zamanın fotöylerinde böyle bir
gerek teorik gerekse uygulama bakımından mukayese
şey yoktu. Tükürük ve kanı ya pamuk bastırarak veya
dahi edilemez. Yani elma ile armudun bile benzer
hastayı tükürttürerek giderirdik. Rubberdam kelimesini hiç
tarafları vardır, bu ikisinin yoktur. Biz öğrenciyken pratik
duymamıştık. Kanal tedavisi yaparken kaviteyi pamukla
uygulamalarda bir altın kuron, bir üçlü köprü, bir inley,
kapatıp hastaya tükürmesini söylerdik.
akrilik parsiyel ve total protez yapardık; konservatif diş
denilen aletleri hocalarımız büyük bir tepsi içinde derse
tevasinde amalgam dolgu, ön dişlere beyaz beyaz
getirir gösterirdi. Bizler de o tepsiyi uzaktan seyreder ve
silikat dolgu bilirdik. Üç beş tane de diş çekerdik. Yani
o aletlerin ne işe yaradıklarını anlamaya çalışırdık. Yüz
sadece belirli, basit uygulamalar vardı. Şimdiki öğrenciler
arkı kelimesini duymuş ama pek anlamamıştık. Sonra
çok çeşitli ve çok daha incelikli işler yapıyorlar. Teorik
bileyiciler gibi ayakla döndürerek çalıştırdığımız oyma
bakımdan da eskisi ile yenisi arasında çok büyük farklar
aletlerimiz vardı. Daha sonraları rahmetli Yılmaz Manisalı
var. Hatta bir örnek vermek gerekirse şunu söyleyebilirim,
ile birer Singer motor alıp bunu tur ayağına bağladık ve
Tedavi anabilim dalında görevli bir hocamız vardı; Prof.
böylece turun dönme hızını arttırıp işimizi kolaylaştırdık.
Dr. Suat İsmail Gürkan. Kendisi tedavi derslerinden
O zaman bu bizim için büyük bir aşama idi.
Artikülatör
başka pedodonti, radyoloji, endodonti ve periodontoloji
derslerine de girerdi. Bu konularda 3-5 sayfalık notlar
Kısacası bizim zamanımızda bilgi birikimi bu düzeyde
tutar ve sınavlara hazırlanırdık. Şimdi düşünsenize bu
değildi, teknoloji bu kadar gelişmemişti. Bu nedenle
derslerin hepsi birer anabilim dalı haline geldi ve 700-
öğretim daha basitti ancak uygulama bugüne kıyasla çok
800 sayfalık kitapları var. Yani bizim zamanımızda ilim
daha zordu. Bu günün öğrencileri separe ve möletlerle
çok daha basitti, çünkü bu kadar bilgi birikimi yoktu.
bir kuron preparasyonu yapmayı veya ayak turuyla bir
kavite hazırlamanın güçlüğünü hayal dahi edemezler.
Ya fiziki koşullar?
Hocam bu kadar başarılı bir şekilde yürüttüğünüz
Fiziki koşullar itibariyle yine bizim şu okulumuzla
dişhekimliği mesleğinin sizce en güzel yanı nedir?
(Yeditepe diş hekimliği fakültesi) mukayese kabul etmez.
O zamanın dişhekimliği okulu Beyazıtta eski bir binada idi.
Bizim mesleğin en güzel yanı, özellikle protetik diş
Bir ara dam akıyordu bir elimizde şemsiye biz preklinikte
tedavisinin
öyle çalışıyorduk. Fotöylerin kreşuvarları yoktu, hastalar
düzgün ve estetik bir hale getirmek ve hastanın gözlerinde
en güzel tarafı
perişan bir ağzı sağlıklı,
o müteşekkir bakışları görmek. Artık
bütün dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de estetik kavramı diş hekimliğinde
büyük önem kazanmaya başladı. Günümüzde diş
hekimliğinin belirgin bir yanı da
güzelleştirme sanatı
olması. Hastalar yapılan protetik restorasyonlarda artık
estetik de arıyorlar. Hastalar bizleri sadece çürük dişlerini
tedavi eden, hastalıklı olanlarını çıkartan, eksik dişlerini
tamamlayan kişiler olarak değil de, onları güzelleştiren
insanlar olarak da görmeye başladılar. Bu konuda
estetik diş hekimliğinin Türkiyede öncüsü olan sevgili
Galip Gürel’in büyük katkısı olduğunu belirtmek gerekir.
66
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
Bu güzel yanı...peki kötü yanı nedir mesleğimizin?
Bazı hastaların anlayışsız ve beklentilerinin çok
fazla olması. Bu da insanı üzüyor ve zaman zaman
mesleğinden
soğutuyor.
Çünkü
ne
olursa
olsun
yaptığımız işin bir takım kısıtlamaları var. Mümkün olduğu
kadar doğala yaklaşmak ve estetik çalışmak istiyoruz
ama tam anlamıyla bu her zaman mümkün olmuyor.
İnsanların estetik anlayışlarının farklı olmasının da bizleri
güç durumda bıraktığı vakalar var. Örneğin dişli provada
dişlerini beğenen bir total hastası eve dönünce kızı biraz
daha büyük olmalıydı diyor. Akşam eşi eve gelince biraz
daha beyaz olsa daha güzel olurdu diyor. Keşke her
bir dalı olduğunu ve vücuda konan her yapay organın
dişsiz hastaya bütün aile bireylerini tatmin edecek birkaç
bazı kısıtlamaları olacağını anlatamamışız. Hastalar da
tane protez yapabilsek…
protez nekadar iyi yapılmış olursa olsun nöromüsküler
adaptasyonun tamamlanabilmesi için zamana ihtiyaç
Hastalar bizlerden doğal dişleri gibi diş istiyorlar
olduğunu ve bunun da bir süreç meselesi olduğunu kabul
ve protezlerini aynen ana dişleri gibi kullanabilmeyi
etmiyorlar. Protezler ağza konulduğu andan itibaren ana
bekliyorlar. En ufak bir arıza karşısında hekimlerini
dişleri gibi kullanabilmeyi istiyorlar. İşte bütün bu ve buna
suçlayıp protezlerinin iyi yapılmadığından yakınıyorlar.
benzer durumlar bu güzel mesleğimizin zor taraflarını
Siz hiç bir hastanin protez bacak yapan bir ortopedisti
‘koşamıyorum’,
‘uzun
atlayamıyorum’ diye
oluşturuyor.
şikayet
ettiğini duydunuz mu? Ama bizde simit susamlarının
Başka bir konuya geçelim. Devlet üniversitesinden
protezin altına kaçtığından veya yeşil salatayı iyi
vakıf üniversitesine geçiş kararınızı ne gibi faktörler
çiğneyemediklerinden yakınan bir çok hasta var. Bu
konuda bir anımı paylaşmak istiyorum.
etkiledi?
Eşimin bir
Benim
akrabası daha 25’li yaşlarında bir tren kazası geçirdi
vakıf
üniversitesine
geçişim
tamamiyle
tesadüf. 1996 yılında benim İstanbul Üniversitesi’nde
ve bacaklar ampüte edilmek durumunda kaldı. Defalarca
doktoralı bir öğrencim vardı. Benden Yeditepe Diş
ameliyat oldu, uzun zaman hastanede kaldı, daha sonra
Hekimliği Fakültesi’ne başvuru koşullarını öğrenmemi
o çocuğa protez bacaklar yapıldı . Rehabilitasyonu bitip
rica etti. O sırada emekliliğime iki yıl kalmıştı, hayatımdan
hasta eve geldiğinde, hepimiz pencerede onun arabadan
memnun mesut görevimi yapıyordum. Hiç aklımda başka
inip eve girişini izliyorduk. Genç çocuk iki koltuk değneği
bir üniversiteye geçmek falan yoktu. Daha doğrusu
ile arabadan indi yavaş yavaş topallayarak ilerledi.
böyle bir üniversitenin varlığından
Neredeyse düşecekti, merdivenleri zar zor çıktı. Bu
bile pek haberdar
değildim. Kulağıma Dalan, Yeditepe, Türker Hoca gibi
sırada camlardan bakan konu komşu herkes çocuk
sözler çalınmıştı ama hiç ilgilenmemiştim. Neyse bir
yürüyor, Allah doktorlardan razı olsun diye dua etmeye
sabah Türker Hoca’yı aradım. Sözlerimi bitirmeden bana
başladılar.
ihtiyacı olduğunu ve benim Yeditepeye gelmemi rica etti.
Biz bir total protez yaparız , hasta dilini fırıncı küreği
Sonra
gibi ileri uzatıp alt tam protezin yerinden çıktığından
1997 yılında Yeditepe Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi’ne haftada 2 gün part-time gitmeye
yakınır, yani protezim kötü yapıldı demeye getirir. Halbuki
başladım. 1998 de emekli olunca Yeditepe Üniversitesine
eski alışkanlıklarını bırakıp biraz sabretse, küçük lokmalar
tam zamanlı öğretim üyesi olarak dahil oldum. O zamanlar
alıp dudakları kapalı çiğnese hiç sorun olmayacak.
Yeditepe Dişhekimliği Fakültesi protetik diş tedavisi
anabilim dalında sadece iki hoca görev yapmaktaydı.
İşte bu tıp doktoru ile diş doktoru arasındaki fark…
Bunlardan biri Ender Kazazoğlu, diğeri Nuray Çapa.
toplumsal bellek böyle şartlanmış. Ama belki de bu konuda
Kısacası onlar bu üniversitenin ilk iki temel taşıdır.
bizim de suçumuz var. Topluma diş hekimliğinin tıbbın
67
7tepe klinik 2011-1
düzeltebileceği, fakat kötü bir teknisyenin çok başarılı bir
Neden akademisyenliğe muayenehanecilikten
klinisyenin işini berbat edebileceği, ayrıca beş on kuruş
daha ağırlık verdiniz?
Bu da eskiye
kar etmek için de asla kötü malzeme kullanılmaması
dayanan bir neden. Benim birkaç
gerektiği ve ucuz etin yahnisinin yavan olduğu hiçbir
hayalim vardı. Tıp doktoru olmak, hoca olmak ve kitap
zaman unutulmamalıdır. Ayrıca hasta - hekim ilişkilerini
yazmak. Hiç bir zaman şöyle son model spor bir arabam
sıcak tutmak çok önemlidir. Hastayla ilişkiniz iyi olduğu
olsun, önü denize arkası ormana bakan bir evim olsun
zaman hasta küçük şikayetlerini tolere edebilir, en azından
gibi hayaller kurmadım. Çocukluğumdan beri üniversite
şikayetlerini daha yumuşak bir dille ifade eder.
hocası olmak isterdim. Amerika’da bulunduğum yıllarda
sayfalarca notlar, çeviriler, makaleler biriktirdim bir kitap
Muayenehanecilikten pek anlamamama rağmen bir
yazacağım diye. Zaten total kitabımın taslağı o yıllara
ara serbest çalışmış bir hekim olarak muayenehanesi
dayanır. Tabii kitap yazmak için üniversite hocası olmak
olan meslektaşlarıma da bir tavsiyem var: Hastadan
lazım. Onun için ben hep üniversite hocası olacağım
aldığınız parayı hemen sarfetmeyiniz, bir kenara koyup
diye kendimi şartlamıştım. Zaten Amerika ‘da iken de
bir süre bekleyiniz, hastanin şikayetleri tamamen bittikten
buradaki protez hocam rahmetli Prof. Lem’i Belger ile
ve hasta ortadan kaybolduktan sonra bu paranın sadece
iletişim halinden idim. Kanadalı hocam orada kalmam
üçte biri sizindir. Teknisyene de para ödeyeceğinizi ve
için bana teklif yaptı ise de ben, bir an önce ülkeme
vergisini vereceğinizi sakın unutmayınız.
dönüp üniversiteye girmek istedim. Kısacası üniversite
öğretim üyeliği eskiden beri istediğim bir şeydi.
Son olarak şunu sormak istiyorum total protez
yapan bir hekime tavsiyeleriniz nelerdir?
Muayenehaneciliğe ısınamadınız?
Total protez yapan bir hekim protezin temel
Hayır hiç ısınamadım. Çünkü benim için hasta ile
prensiplerine uymalı
para konuşmak çok zordu. Fiyat söylerken hastanın
düzeltmeli, ertelememelidir. Çünkü hatalar domino etkisi
yüzüne bakamazdım. Hastalarla para işini konuşmak
gibidir, artarak devam eder. Sonunda o hataları düzetmek
benim için çok tatsız anlardı. Bir de ülkemizde alışıldığı
çok güç olabilir, hatta protezin yenilenmesine kadar
üzere pazarlık yapılırdı. Ve pazarlık sonucu fiyatı düşüren
gidebilir. İlaveten protezlerin nasıl kullanılması gerektiği
meslektaşlarımız vardı. Hastaya bu iş 500 lira diyorsun,
hastaya çok iyi anlatılmalı ve yazılı kağıt verilmelidir.
hasta pazarlık edince 250 liraya iniyorsun. Bu ne demek
Total protez kullanan bir hastanın küçük lokmalar alması
yani ben senden çok fazla para istiyorum ama sen pazarlık
ve dudakları kapalı çiğnemesi protezin stabil kalmasını
yapınca düşürüyorum. Bu benim için olacak bir şey değil
ve yer değiştirmemesini sağlamak bakımından çok
önemli bir öneridir. Hastaların bu öneriye harfiyen sadık
Hastaya yaklaşım prensibinizi öğrenebilir miyim?
kalmaları gerekir. Hastaların uzun yıllar hareketli protez
En önemlisi hastaya dürüst, hekim gibi davranmak.
kullanmış olmaları da total proteze adaptasyonunu
Hiçbir zaman yapılacak işi abartarak anlatmamak. İşin
kolaylaştıran en önemli etkenlerden biridir.
dezavantajları veya sınırlamaları varsa önceden açık açık
söylemek, yani hastayı bilgilendirmek, doğruları söylemek.
Evli, iki çocuk babası ve üç torun sahibi
olan Senih hocamızın kendisi gibi eşi Ayferi
Hanım ve oğlu Mehmet Bey de dişhekimidir.
Ayrıca hastalara nazik ve mesafeli davranmak. Bence tüm
hekimlerin uyması gereken temel kurallar bunlar.
Bunca
yıllık
tecrübelerinize
ve hatalı seansları hemen
dayanarak
öğrencilerinize ve meslektaşlarınıza verebileceğiniz
Saygıdeğer hocamıza bize zaman ayırdığı
ve meslek hayatımız boyunca kulağımıza
küpe olması gereken deneyimlerini bizlere
aktardığı için çok teşekkür ederiz.
en önemli tavsiye nedir?
Yukarda söylediklerime şunu ilave edebilirim: Eskiden
beri söylediğim bir söz vardır. Diş hekimi teknisyen
ve malzemeden kar etmeye çalışmamalıdır.Yani iyi
teknisyenlerle çalışmalı ve kaliteli malzeme kullanmalıdır.
İyi bir teknisyenin hekimin ufak tefek klinik hatalarını
68
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
69
7tepe klinik 2011-1
2010-2011 Eğitim Öğretim Yılı
Geleneksel Önlük Giydirme Töreni ile Başladı
Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi her yıl
SANDALLI, kız öğrencilerin her eğitim yılında yinelenen
olduğu gibi bu eğitim öğretim yılına da 18 Ekim’de 15.
başarısını vurguladı. Uluslararası hakemli dergilerde
geleneksel önlük giydirme töreni ile başladı. Tören şair ve
araştırmaları
yazar Sunay Akın’ın tüm izleyenleri büyüleyen renkli ve
beratları verildiğinde ise fakültemizin bilimsel başarı
etkileyici gösterisi ile başladı. Dekanımız Prof. Dr. Türker
grafiğindeki yükselme tüm izleyenlerin dikkatini çekti.
SANDALLI ve İDO Başkanı Diş Hekimi Kadir Gökmen
Bu yıl eğitime yeni başlayan birinci sınıf öğrencilerinin
ÖĞÜT’ün konuşmalarının ardından derece ile mezun
beyaz önlüklerini mezun olmak üzere olan beşinci sınıf
olan genç meslektaşlarımıza başarı plaketleri verildi.
öğrencilerinin giydirmesi ile tamamlanan geleneksel
Okul birincisi Diş Hekimi Ayşenur BATU’nun konuşması
önlük giydirme töreninden tüm konuklar unutulmaz
ve mezuniyet kütüğüne isim plaketinin yerleştirilmesi
anılarla ayrıldılar.
ile devam eden törende Dekanımız Prof. Dr. Türker
70
yayımlanan
öğretim
üyelerine
başarı
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
71
7tepe klinik 2011-1
Türk Ortodonti Derneği 12. Uluslararası Kongresi
Ankara’da Düzenlendi
25–27 Ekim 2010 tarihinde Prof.Dr. Tülin ARUN’un
başkanlığında Ankara’da gerçekleşen Türk Ortodonti
Derneği’nin 12. Uluslararası kongresinde katılımcılar
düzenlenen
kurslar
ve
konferanslar
ile
bilgilerini
tazeleme fırsatı buldular. Birçok konuşmacı bilgi ve
deneyimlerini
meslektaşlarıyla
paylaşırken,
onlara
ortodontide uygulanan güncel yaklaşımlar hakkındaki
bilgilerini aktardılar. Bilimsel program akışının ardından
düzenlenen kokteyl ve gala gecesinde de, katılımcılar
72
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
bilimsellikten ve yoğun tempolarından uzaklaşma fırsatı
buldular. Gala gecesinde hediye çekilişlerinin yanı sıra
bilimsel ödüller de sahiplerini buldu. Kongre bilimsel
poster ödülüne, mini-vida stabilitesini arttırıcı yeni bir
yaklaşımı konu alan çalışmalarıyla Yeditepe Üniversitesi
Diş Hekimliği Ortodonti Anabilim Dalı öğretim üyeleri
layık görüldüler.
Kongre programı ikinci gününde, Ata’ya olan
saygımızın ve daima onun yolunda ilerleyeceğimizin
göstergesi olarak yapılan Anıtkabir ziyareti ve Ata’nın
huzurundaki saygı duruşu ile taçlandırıldı. Türk Ortodonti
Derneği Başkanı Prof.Dr Tülin ARUN dernek üyelerinin
de bulunduğu özel salonda Anıtkabir özel defterine güne
ait duygu ve düşüncelerini yazdı ve Atatürk ve Kurtuluş
Savaşı Müzesi’nin gezilmesi ile Anıtkabir ziyareti
tamamlandı.
73
7tepe klinik 2011-1
Yeni Yılı ve 10. Yılımızı Hep Birlikte Kutladık
Yeni yılın gelişini ve fakültemizin Göztepe’deki yeni
binasında eğitime başlanmasının 10. yılını tüm akademik
ve idari personel, 28.12.2010 gecesi İSG Restaurant’ta
düzenlenen bir akşam yemeği ile hep birlikte kutladık.
Tüm öğretim üyelerimiz ve fakülte çalışanlarımız eşleri
ile birlikte katıldıkları yemekte, yoğun iş temposundan
uzak kaynaşma ve eğlenme fırsatı buldular. Yemeğin
ardından
Dekanımız
Prof.
Dr.
Türker
SANDALLI
tüm izleyenleri duygulandıran bir konuşma yaptı ve
fakültemizin kurulduğu ilk günden beri yanında bulunan
Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd.
Doç. Dr. Nuray ÇAPA, Öğrenci İşleri Müdürümüz Ümran
METE ve Anabilim Dalı Başkanları eşliğinde 10. yılın
şerefine kadeh kaldırdılar. Kutlamanın ardından, sponsor
firmaların katkısı ile düzenlenen hediye çekilişinde
fakültemiz çalışanlarından birkaçı değerli hediyeler
kazandılar.
74
O r t o d o n t i k Te d a v i S ı r a s ı n d a D e m i n e r a l i z a s y o n u n Ö n l e n m e s i
7 tepe klinik
T.C. Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Bilimsel Dergisi Yayın Kuralları
Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
7 tepe klinik dergisi, Yeditepe Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi’nin bilimsel yayın organıdır.
Bu dergide dişhekimliği alanındaki kliniğe yönelik
araştırmalar, olgu sunumları, derlemeler, editöre
mektuplar, yeni dental malzemelerin uygulamasını
içeren pilot çalışmalar, haber ve yorumlar Türkçe
olarak yayınlanır. 7 tepe klinik yılda iki sayı olarak
yayınlanır ve dört sayıda bir cilt tamamlanır.
Makaleler
Bu dergide yayınlanmak için gönderilen araştırma
ve olgu sunumları daha önceden yayınlanmamış
olması şartı ile kabul edilir. Araştırma ve derlemeler
15, olgu sunumları 5 sayfayı (özet, referanslar,
tablo ve şekiller hariç) geçmemelidir. Gerektiğinde
hakem
değerlendirmesi
öncesi
yazar(lar)dan
metinde kısaltma ve düzeltmeler istenebilir. Bir
orijinal ve iki kopya halinde hazırlanan makale A4
boyutunda kağıda, sayfanın bir yüzüne iki satır
aralıkla yazılmalıdır. Sayfanın tüm kenarlarında
2,5 cm boşluk bırakılmalıdır. Yazı karakteri 12
punto Arial olmalıdır. Sayfa numaraları sayfanın
sağ alt köşesinde yer almalı ve kapak sayfasına
numara yazılmamalıdır. Makale formatı aşağıdaki
bölümlerden oluşturulmalıdır. Makale ve ekleri CDye
de kaydedilmelidir.
1. BAŞLIK SAYFASI. Bu sayfada içeriğe uygun
kısa ve açık ifadeli başlık, yazar(lar)ın akademik
unvan(lar)ı ve ad(lar)ı, görev(ler)i ve kurum(lar)ı
belirtilmelidir. Yazışmaların yapılacağı yazarın adres,
telefon ve faks numarası ve e-mail adresi de bu
sayfada yer almalıdır. Başlık sayfasına beş sözcüğü
geçmeyecek şekilde kısa bir başlık da yazılmalıdır.
Gönderilecek olan iki kopyada başlık sayfasında
sadece makalenin adı olmalı ve metin içerisinde yer
alan yazar ve kurum adlan silinmelidir.
2. ÖZET. Ayrı sayfada olmak üzere hazırlanmalı,
150 sözcükten az 250 sözcükten fazla olmamalıdır.
Özetin altına üç anahtar sözcük yazılmalıdır.
3. GİRİŞ. Bu bölümde araştırma veya olgu sunumunun
neden veya niçin yapıldığı sorularına yanıt
verilmelidir.
4. BİREY (GEREÇ) VE YÖNTEM. Bu bölümde
çalışmanın birey/bireyleri veya materyali tanımlanmalı,
uygulanan tedavi yaklaşımı anlatılmalıdır.
5. BULGULAR. Bu bölümde, elde edilen bulgular
açık ve kısa bir şekilde sunulmalıdır. Bu amaçla tablo,
grafik ve fotoğraflar kullanılabilir.
6. TARTIŞMA. Bu bölümde, giriş bölümünün tekrarı
yapılmadan, bulguların önemi belirtilmelidir.
7. SONUÇ(LAR). Bu bölümde çalışmanın sonuçlan
verilmelidir.
8. TEŞEKKÜR YAZISI. Gerekli görüldüğü durumlarda
çalışmaya katkıda bulunanlara yazılır.
9. KAYNAKLAR. Kaynaklar makalede geçiş sırasına
göre numaralandırılmalı ve metin içerisinde aldığı
numaraya göre kaynak listesinde gösterilmelidir.
Kaynak listesi ayrı bir sayfada olmalıdır. Metin
içerisinde kaynak numarası üst simge olarak
verilmelidir. Metin içinde yazar ad sayısı iki veya
daha az ise tüm adlar yazılmalı, fakat iki taneden
fazla ise ilk yazar adı yazılmalı ve “ve ark.” kısaltması
kullanılmalıdır.
Kaynakların yazımında şu kurallara dikkat
edilmelidir:
Dergiler: Yazar ad(lar)ı, makale adı, dergi
adı (“lndexMedicus” ta verilen listeye göre
kısaltılmalıdır), yılı, cilt numarası, ilk ve son sayfa
numarası.
Shannon KR, Nanda RS. Changes in the curve of
Spee with treatment and at 2 years posttreatment.
Am J Orthod Dentofacial Orthop 2004, 125: 589596.
Kitaplar: Yazar ad(lar)ı, kitabın adı, kaçıncı
baskı olduğu, yayınlandığı yer, yayınevi, yıl.
Graber TM, Rakosi T, Petrovic AG. Dentofacial
orthopedics with functional appliances. 2nd ed., St.
Louis, Mosby; 1997.
Kitap bölümü: İlgili bölüm yazar ad(lar)ı, ilgili
bölüm adı, editör(ler), kitabın adı, yayınlandığı yer,
yayınevi, yıl, ilk ve son sayfa numarası.
Davidovitch Z, Gögen MH, Okamoto Y, Shanfeld
JL. Neurotransmitters and cytokines as regulators
75
7tepe klinik 2011-1
Yayın Hakkı
Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
bilimsel yayın organı 7 tepe klinik dergisinde
yayınlanan
yazıların
telif
hakkı
Yeditepe
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine aittir, başka
yerde yayınlanamaz. Dergi, editörden yazılı izin
alınmadan ve kaynak gösterilmeden kısmen veya
tamamen kopya edilemez, fotokopi, teksir, baskı
ve diğer yollarla çoğaltılamaz. Yayınlanan makale
ve reklamlardaki fikir, görüş ve sonuçlar yazar(lar)a
veya firmaya ait olup, Yayın Kurulunun düşüncelerini
yansıtmaz.
CD
Makalenin yayına kabul edilmesini takiben
makalenin son halinin CDye (Microsoft Word)
kaydedilmiş olarak, bir basılı kopya ile birlikte editöre
yollanması gereklidir. CD nin üzerinde yazarların
adları ve makale başlığı belirtilmelidir.
Yazarlar için son kontrol listesi:
Makalenizi 7 tepe klinik dergisine göndermeden
önce lütfen bu bölümdeki maddelerle karşılaştırarak
eksik olmadığından emin olunuz.
1. Editöre başvuru mektubu
2. Makalenin üç adet örneği
•Makalenin tamamı çift aralıklı yazılmalıdır.
•Her bir kenarda 2.5 cm boşluk bırakılmalıdır.
•Yazı karakteri 12 punto Arial olmalıdır.
•Başlık sayfası
•Birinci yazarın vesikalık fotoğrafı
•Makalenin başlığı (Türkçe).
•Yazarların isimleri, akademik unvanları,
çalıştıkları kurumlar (Sadece orijinal makalede).
•Yazışma adresi, telefon, faks numaraları ve
varsa e-mail adresi (Sadece orijinal makalede).
•Kısa başlık
3. Özet (Türkçe)
4. Yararlanılan kaynaklar (Ayrı sayfada).
•Kaynaklar metin içindeki geçiş sırasını
izleyerek, yazım kurallarına uygun olarak
sıralanmalıdır
5. Tablo, şekil ve resimler.
•Üç kopya olarak hazırlanmalı ve başlıkları
ayrı bir sayfa üzerine yazılmalıdır.
•Tabloların her biri ayrı sayfada yer almalıdır.
•Şekil ve resimlerin arka yüzlerine numaraları
ve makalenin başlığı yazılmalı ve üst kısım ok ile
işaretlenmelidir.
of bone remodeling. in: Carlson DS and Goldstein
SA (eds). Bone biodynamics in orthodontic and
orthopedic treat-ment. Volume 27, Craniofacial
Growth Series, Center for Human Growth and
Development, University of Michigan, Ann Arbor,
1991, 141-162.
10. TABLOLAR. Makale içindeki geçiş sıralarına
göre Romen rakamı ile numaralandınlmalıdır. Metin
içerisinde de yerleri belirtilmelidir. Her tablo ayrı bir
sayfaya yazılmalı, her biri ayrı bir baslık taşımalıdır.
Tablolar tek başlarına anlamlı olmalı ve metni
tekrarlamamalıdır. Daha önce yayınlanmış olan bilgi
veya tabloların kaynağı, ilgili tablonun altına iliştirilen
bir dip not ile belirtilmelidir. Tablolar, makale ile
birlikte CD içerisinde yer almalıdır.
11. RESİM VE ŞEKİL ALT YAZILARI. Resim ve şekiller
metinde geçiş sırasına göre numaralandınlmalıdır.
Metin içerisinde de yerleri belirtilmelidir. Resim ve
şekil alt yazıları makalenin sonunda ayrı bir sayfada
verilmelidir. Resim ve şekil altyazıları kısa olmalı,
metni tekrar etmemeli ve açıklayıcı olmalıdır. Resim
veya şekillerde kullanılan sayı, sembol ve harflerin
anlamı açık bir şekilde belirtilmelidir.
Resim ve şekiller: Her resim ve/veya şekil ayrı bir
sayfada basılmış olmalıdır. Resimler en az 7.5x10
cm., en fazla 12.5x17.5 cm. boyutlarında olmalıdır.
Şekiller beyaz kağıda siyah çizim şeklinde olmalıdır,
iyi basılmış olmak kaydı ile bilgisayar çıktıları tercih
edilir. Histolojik kesit fotoğraflarında büyütme ve
boyama tekniği belirtilmelidir. Resim veya şekil
üzerindeki yazılar uygun boyutta ve şablon, letraset
veya bilgisayar ile yazılmalıdır. Renkli basımlar
mümkündür. Resim ve şekiller ayrıca jpeg ya da tıff
formatında cd içinde resim klasöründe yer almalıdır.
Olgu sunumları
Giriş, olgu veya olguların sunumu (teşhis, etioloji,
tedavi planı, tedavi seyri ve sonuç) ve tartışma
bölümlerini içermelidir. Olgu sunumlarında olgunun
az rastlanan, alışılmışın dışında olması ya da mevcut
Dişhekimliği bilgilerine katkı sağlayacak veya yeni
bir görüş getirecek nitelikte olması şartı aranır.
Etik
Etik
kurallara
uyulmamasından
doğacak
her türlü sorumluluk yazar(lar)a aittir. Özellikle
hastanın adı, adının kısaltılması, hasta ve kayıt
numarası kullanılmamalıdır. Hasta onayı olmadıkça
fotoğraflarda gözler bantlanmalı/flulaştırılmalıdır.
76

Benzer belgeler