O hep Türkçe`nin doğru kullanılması için uğraştı

Transkript

O hep Türkçe`nin doğru kullanılması için uğraştı
Saat 11.00’da Ankara Garý önünde
buluþarak Sýhhýye Meydaný’na yürüyen
yaklaþýk 25 bin saðlýk emekçisi “Çok ses
tek yürek” sloganýný Ankara sokaklarýnda
haykýrdý. 16 saðlýk örgütünün çaðrýsýyýyla
yapýlan eylem, tiyatro sanatçýsý Þebnem
Gürsoy ve SES MYK üyesi Köksal
Aydýn’ýn "AKP'nin yalanlarý ve gerçek
üzerine" yaptýðý konuþmayla baþladý.
Ardýndan 16 saðlýk örgütü adýna söz alan
Türk Tabipler Birliði (TTB) Merkez
Konsey Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu, Cahit
Sýtký Tarancý’nýn “Memleket isterim” adlý
þiirini okuyarak konuþmasýna baþladý.
Saðlýk emekçileri olarak sadece kendileri
için deðil bütün memleket için þiirde
anlatýldýðý gibi bir memleket istediklerini
söyleyen Bilaloðlu bunun için mücadele
ettiklerini ifade etti.
Herkese saðlýk güvenli gelecek
Saðlýkta dönüþüm projesine de deðinen
Bilaloðlu bu projenin ruhunu bildiklerini
söyledi. Kürsüden halka seslenen Bilaloðlu
amaçlarýnýn herkese saðlýk, güvenli
gelecek olduðunu ifade etti. Saðlýk Bakaný
Recep Akdað'ýn söylediði gibi herþeyin
iyi olmadýðýný belirten Bilaloðlu AKP
iktidarýnýn saðlýk emekçilerini duymamak
için elinden geleni yaptýðýný belirtti.
Tüm saðlýk emekçilerinin taleplerini
sýralayan Bilaloðlu iþ güvencesi, gelir
güvencesi, can güvencesi ve mesleki
baðýmsýzlýk istediklerini ifade etti.
Saðlýk emekçileri toparlanýyor
Seçimlerin az bir süre kaldýðýný hatýrlatan
Bilaloðlu, seçimler öncesi yapýlanlara
kulak asmýyacaklarýný söyleyerek
istediklerinin nitelikli saðlýk hizmeti
olduðunu ifade etti. Bilaloðlu, saðlýk
emekçilerinin taleplerini daha gür sesle
haykýrmalarý gerektiðini söyledi.
Söyleþi 4’DE
2’DE
3’DE
2’DE
12 Mart 1995'te Gazi Mahallesi'nde
kontrgerillanýn gasp ettiði taksiden Ýsmet Paþa
Caddesi boyunca kahvehaneleri ve bir pastaneyi
taramasý sonucu bir kiþinin ölümü, 5 kiþinin de
aðýr yaralanmasýyla baþlayan olaylarda, polis ve
özel timin açtýðý ateþ sonucu 15 kiþi yaþamýný
yitirmiþti. Ümraniye'deki protestolarda da 3 kiþinin
öldürülmesiyle katledilenlerin sayýsý 18'e ulaþmýþtý.
Öldürülenlerden biri henüz 16 yaþýnda olan
Endüstri Meslek Lisesi öðrencisi Sezgin Engin'di.
Katliamýn ardýndan 16 yýl geçti ancak adalet
yerini bulmadý.
Bu acýlý 16 yýlýn ardýndan, Türkiye devletinden
ve hukuk sisteminden artýk bir adalet beklentisi
kalmayan Sezgin ailesiyle ve yýllardýr onlarla
birlikte duruþmalarda mücadele eden avukatlarý
Remzi Kazmaz ...
6’DA
7’DE
8’DE
O hep Türkçe’nin doðru kullanýlmasý için
uðraþtý, örnek oldu, genç kuþaklarý özendirdi,
dil konusunda yetiþtirdiði pek çok kiþiyi radyo
ve televizyonlara kazandýrdý.
3’DE
Bir dilin ve edebiyatýn kaynaklarýný
keþfetmek zorunda kalmak... Kimlerin
baþýna gelmiþse onlarý –gezegenimizde
pek az topluluðun baþýna gelmiþtir
bu–, yeni keþifler yapma çabasý içinde
bile sürekli acýyla baþ baþa kalmak
zorunda býrakýr. Hem doðal dili günlük
hayat içinde kullanamamak, hem de
kendi kültürünü geliþtirmek için
kimliðin iskeletini oluþturan dilden
yoksun kalmak. Nasýl tuhaftýr ki, bu
toplumun ezici çoðunluðu, yüz yýl
boyunca Kürtlerin bu ülkede Türkçeyle
yaþamak zorunda býrakýlmasýný hayatýn
en doðal gerçeðiymiþ gibi algýladý. Bir
taraf, bütün bir ömür boyunca birlikte
yaþadýðý en yakýn komþusunun
dilinden tek sözcük bile öðrenmeyi
aklýna getirmeden yaþamýný
sürdürebildi. Oysa yasaklanan, koca
bir halkýn anadiliydi.
Hiçbir yerde buradaki kadar
olmadý, ama Kürtçe, bölgenin öteki
ülkelerinde de çeþitli baskýlara uðradý.
5’DE
Türk Tabipleri Birliði 2010 Behçet Aysan
Þiir Ödülü, Ankara Çaðdaþ Sanatlar Merkezi’nde
düzenlenen törenle, “Aðrýlý Renk” adlý kitabýyla
ödüle deðer görülen Fuat Çiftçi’ye verildi.
6’DA
Dört bir yandan Ankara’ya gelen saðlýk emekçileri taleplerini
ve grev kararlarýný Sýhhýye Meydaný'nda haykýrdý
“Aile Ýmamlýðý”, “Aile Hekimliði” gibi
pilot olarak baþlatýldý ama yeni baþlatýlan
proje yanýnda “Aile Hekimliði” masum
kalan bir proje konumuna düþmüþtür. “Aile
Ýmamlýðý” tek mezhep ve din yaratmak
amaçlý asimilasyon aracý olarak
kullanýlacaktýr önyargýsýný söylemek için
elimizde bize göre haklý gerekçeler vardýr.
Çünkü ulus devleti tarihimiz içinde her
dönem Aleviler ve diðer inançtakiler
(Lozan anlaþmasýnda ismi geçen azýnlýklar
hariç) asimilasyon için dönemin olanaklarý
kullanýlmýþtýr.
“Aile Ýmamlýðý” sistemi içinde; kim
hangi mezhepte, kim hangi inanç içinde
veya inançsýz olduðu imamlarýn vereceði
raporlar ile toplum dini görüþ olarak
fiþlenecek ve toplumun haritasý
çýkarýlacaktýr.
Ülkemiz içinde deðiþik inançtan ve
mezheplerden cemaatler vardýr ve bir çok
cemaat kendisini gizlemek ve saklamak
zorundadýr, çünkü geçmiþten bugüne
taþýnan yasalar vardýr ve yasalar bir çok
inancý yok sayma üzerine kuruludur.
Türkiye gerçekliðinden uzak olan bu
yasalar kaðýt üzerinde varlýklarýný bugünde
koruyorlar. (Cem Evleri hala yasal statüsü
olamayan dini inanç merkezleridir, yasal
konumda oralar hala dernek olarak
görülmektedir.)
12 Eylül rejiminin yapamadýðýný AKP
hükümeti yapmak için elindeki olanaklarý
fýrsatlara dönderip, tek mezhep, tek din
için kapý kapý dolaþarak, inanlarýn ya da
inanmayanlarýn nüfus sayýmý yapýlýr gibi
kayýt altýna alýnacaktýr.
AKP düþüncesi içinde din özgürlüðü
kavramý sadece kendi yandaþlarýnýn din
özgürlüðü olarak algýlanmýþtýr, Alevilerin
istekleri yok sayýlmýþ ya da oyalama açýlým
toplantýlar ile sürece yayýp kendilerine
yandaþ elde etmek için propaganda aracý
kullanýlmýþtýr ama sonuçta somut olarak
Aleviler için bugüne kadar hiçbir yasal
düzenleme yapmamýþlardýr.
12 Eylül günlerinde Alevi köylerine
cami yapýlmýþ ve imamlar atanmýþtý. Alevi
köylerinde imamlar maaþlarýný
memleketlerinde almýþlar ve sözde o
camilerde ibadet yapýlýyormuþ gibi
davranýlmýþtý. Bugün bu “Aile Ýmamlýðý”
uygulamasý ile camilerin imamlarýna baþka
görevler verilmiþ ve suni inancýna uygun
ibadet etmeleri için Alevi evleri ziyaret
edilecek ve onlara telkinlerde
bulunulacaktýr. Köyler için önemli bir
baþarý edemeyeceklerini þimdilik kendileri
de biliyorlar ama þehirlerde kendilerini
gizlemek zorunda kalan Alevi vatandaþlarý
tespit ve onlarý camilere gitmeleri için
telkinde bulunulacak ve boþ olan camilerin
cemaat sayýsý artýrmak için bu imamlarýn
ev ziyaretleri kullanýlacaktýr.
12 Eylül rejimi ile mücadele ettiðini
referandum sürecinde bildiren AKP
hükümeti, mücadelenin ne kadar sözde
olduðunu bu uygumla ile bir kere daha
kanýtlamýþtýr ve 12 Eylül rejimi ile “Aile
Ýmamlýðý” projesiyle direkt olarak
kendilerini iliþkilendirmiþlerdir. 12 Eylül
Alevi köylerinde cami yaptýrmýþtýr, AKP
hükümeti ise imamlara yeni görevler
vererek, imamlarý birer asimilasyon yapan
memur konumuna getirmiþtir.
Baþbakan, kendi inancýndakilerin
haklarýný Almanya’da savunurken
“asimilasyon insanlýk suçudur” dedi.
Ülkemizde ise Aleviler ve diðer inançtaki
insanlarýn üzerinde uzun yýllardýr yürütülen
asimilasyon uygulamasý bir insanlýk suçu
olduðunu kabul etmiyor, hatta o inançtaki
insanlarý yok sayýyor. Ýbadet evlerini kültür
merkezleri olarak görmeye devam ediyor.
Kendisine baðlý Diyanet Ýþleri baþkaný ise
Cem Evlerinin ibadet merkezi
olamayacaðýný vurgulamaktadýr.
“Aile Ýmamlýðý” sayesinde ev içlerine
girilerek, tek bir mezhebin propagandasý
yapýlacaktýr. Hükümet için okullarda
verilen din dersini yeterli görmemiþ ki,
evlerde din dersi verilmesini imamlara
havale etmiþlerdir.
Kýsa bir süre önce hastanelerde kanser
hastalarýna bile anket yapýlmýþtý, anket ile
Alevi olanlar tespit edilmeye çalýþýlmýþtýr.
Bu anket kim tarafýndan ve ne amaçla
yapýldýðý bugün dahi bilinmemektedir.
Bugün bu anketin “Aile Ýmamlýðý” için ön
hazýrlýk için mi yapýldýðý fikri kafamda
canlanmýþtýr.
Saat 11.00’da Ankara Garý önünde
buluþarak Sýhhýye Meydaný’na yürüyen
yaklaþýk 25 bin saðlýk emekçisi “Çok ses tek
yürek” sloganýný Ankara sokaklarýnda
haykýrdý. 16 saðlýk örgütünün çaðrýsýyýyla
yapýlan eylem, tiyatro sanatçýsý Þebnem
Gürsoy ve SES MYK üyesi Köksal Aydýn’ýn
"AKP'nin yalanlarý ve gerçek üzerine" yaptýðý
konuþmayla baþladý. Ardýndan 16 saðlýk
örgütü adýna söz alan Türk Tabipler Birliði
(TTB) Merkez Konsey Baþkaný Dr. Eriþ
Bilaloðlu, Cahit Sýtký Tarancý’nýn “Memleket
isterim” adlý þiirini okuyarak konuþmasýna
baþladý. Saðlýk emekçileri olarak sadece
kendileri için deðil bütün memleket için
þiirde anlatýldýðý gibi bir memleket
istediklerini söyleyen Bilaloðlu bunun için
mücadele ettiklerini ifade etti.
Herkese saðlýk güvenli gelecek
Saðlýkta dönüþüm projesine de deðinen
Bilaloðlu bu projenin ruhunu bildiklerini
söyledi. Kürsüden halka seslenen Bilaloðlu
amaçlarýnýn herkese saðlýk, güvenli gelecek
olduðunu ifade etti. Saðlýk Bakaný Recep
Akdað'ýn söylediði gibi herþeyin iyi
olmadýðýný belirten Bilaloðlu AKP iktidarýnýn
saðlýk emekçilerini duymamak için elinden
geleni yaptýðýný belirtti.
Tüm saðlýk emekçilerinin taleplerini
sýralayan Bilaloðlu iþ güvencesi, gelir
güvencesi, can güvencesi ve mesleki
baðýmsýzlýk istediklerini ifade etti.
Saðlýk emekçileri toparlanýyor
Seçimlerin az bir süre kaldýðýný hatýrlatan
Bilaloðlu, seçimler öncesi yapýlanlara kulak
asmýyacaklarýný söyleyerek istediklerinin
nitelikli saðlýk hizmeti olduðunu ifade etti.
Bilaloðlu, saðlýk emekçilerinin taleplerini
daha gür sesle haykýrmalarý gerektiðini
söyledi.
Ýktidarýn tedavisinde reçete belli: Grev
Bilaloðlu, sözlerini bitirirken mitinge
katýlanlara iktidarýn reçetesini sordu. Binlerce
kiþi ayný anda reçetenin “Grev” olduðunu
haykýrdý. Bunun üzerine bu mitinge gelirken
çok ses tek yürek olduklarýný söylen Bilaloðlu
artýk tek ses olduklarýný ve bu sesin de grev
olduðunu söyledi.
'Özelleþtirmeye izin vermeyeceðiz'
TTB Merkez Konsey Baþkaný Dr. Eriþ
Bilaloðlu’nun ardýndan söz alan Saðlýk ve
Sosyal Hizmet Emekçileri (SES) Genel
Baþkaný Bedriye Yorgun, kürsünün arkasýnda
bulunan Saðlýk Bakanlýðý binasýný göstererek
"Saðlýðýn özelleþtirilmesinin ve taþeron
çalýþma sistemini getirenler hemen arkamýzda
duruyor. Bugün saðlýk emekçilerinin grev
ateþi saðlýk hakkýnýn özgürleþmesinin adýmý
olacak" dedi. Saðlýk emekçilerinin
özelleþtirmeleri durdurmada kararlý olduðuna
dikkat çeken Yorgun, saðlýk emekçilerinin
haklarýna sahip olacaklarýný belirtti.
'Hayal deðil gerçek, üretenler yöneten
olacak'
Konuþma yapan bir diðer isim de
Devrimci Saðlýk Ýþçileri Sendikasý (Dev
Saðlýk Ýþ) Genel Baþkaný Arzu
Çerkezoðlu"ydu. Saðlýk hizmetinin bir ekip
iþi olduðuna dikkat çeken Çerkezoðlu, saðlýk
hizmeti üretimi gibi saðlýk hakký
mücadelesinin de bir ekip iþi olduðunu
söyledi. Taþeron sistemine baþkaldýrdýklarýný
ifade eden Çerkezoðlu, “Hayal deðil gerçek,
taþeronu durduracaðýz; hayal deðil gerçek,
taþeronu süpüreceðiz; hayal deðil gerçek,
üretenler yöneten olacak” dedi.
Çerkezoðlu'nun konuþmasýnýn ardýndan
Hacettepe Üniversitesi’ndeki asistan hekimler
tarafýndan kurulan “Hacettepe Bend” grubu
kýsa bir konser verdi. Özellikle “Doktor ne
demek? Performansla çalýþan tüccar mý
demek” adlý parça oldukça ilgi çekti.
Greve hazýrlanýyoruz
Hacettepe Bend’in ardýndan tekrar söz
alan Dr. Eriþ Bilaloðlu tekrar mitinge
katýlanlara AKP iktidarýn tedavisni sordu.
Tekrar “Grev” cevabýný alan Bilaloðlu "O
zaman herkes gittiði yerde çalýþmalara
baþlasýn" diyerek konuþmasýný sonlandýrdý.
Ezginin Günlüðü konseriyle sona eren
miting grev hazýrlýklarýnýn baþlangýcý oldu.
Sendika.Org/ Ankara
Sulucakarahöyük/ NEVÞEHÝR
Hasan KANKAL
28 Þubat, 4 Mart tarihleri arasýnda Antalya da idim
yoðun bir dört gün yaþadým bir iþ gezisi olmasýna raðmen
dört gün boyunca iþlerimin dýþýnda Antalya da yaþayan
dost ve arkadaþlarýmla görüþtüm. Hasret giderdim, sohbet
ettim, dost sofrasýnda buluþtum, dolu dolu dört gün
yaþadým, ve Hacýbektaþ a selam getirdim, bir vasiyete
þahit oldum ve söz verdim.
Antalya büyük þehir belediyesine kent müzesi kurmak
için çalýþmalarýný sürdüren eski ABF genel baþkaný dostum
Dr. Atilla Erden le Antalya belediyesini ve Alevileri
konuþtum, 1983-1985 yýllarý arasýnda Hacýbektaþ ta görev
yapan arkadaþým Op.Dr. Ulvi Sarýbaþ la CHP yi ve siyaseti
konuþtum, 2000- 2004 yýllarý arasýnda Hacýbektaþ ta
kaymakamlýk yapan Antalya vali yardýmcýsý sevgili Recep
Yüksel ile geçmiþi andýk Hacýbektaþ ý konuþtuk, üniversite
arkadaþlarým Mimar Ramazan Sargýn ve Ýnþ. Mühendisi
Faruk Korkmaz ile üniversite yýllarýný andýk, aile dostum
Elmalýnýn Akceniþ köyünden Mali Müþavir Ali Yalçýn ile
Abdal Musa türbesini ve taþ ocaklarýný durumunu konuþtuk.
Ve kadim dostum ressam gazeteci yazar Fikret Otyam
ý ziyaret ettim sevgili Otyam geçtiðimiz günlerde sanat
hayatýnýn 60. yýlýný kutlamýþtý davetli olduðum halde
katýlamamýþtým bu ziyaretle hem sevgili Otyam ýn 60.
yýlýný kutlama fýrsatým oldu hem de düþüncelerini ve
vasiyetini paylaþtým
Akdeniz in maviliðine bakan evinde Otyam ýn eþi
onun en büyük dayanaðý sevgili Filiz Otyam ýn yaptýðý
kahvenin eþliðinde uzun uzun sohbet ettik geçmiþi andýk
Feyzullah çýnar dan, Mahzuni ye kadar, Harran dan
Hacýbektaþ a kadar her þeyi konuþtuk en son 2010 yýlý
aralýk ayýnda Ankara da TESK sanat galerisindeki
sergisinde görüþmüþtüm, o görüþmemde Özcivan ben
hakka yürürsem beni Hacýbektaþ a defnedin demiþti bende
ölümü ustaya yakýþtýrmadýðým için biraz ayaðýný dire
ölümü düþünme demiþtim ve ýsrarla beni Hacýbektaþ a
nereye defnedeceksin diye sorunca bende konuyu
geçiþtirmek için “hocam gelince görürsün” dedim.
Tabi sevgili Otyam 60. sanat yýlý etkinliðinde Antalya
da bu konuþmayý espirili bir þekilde anlatmýþ Özcivan’a
“beni Hacýbektaþ a nereye defnedeceksiniz” dedim o da
“gelince görürsün” dedi yahu ben tabut içinde gelirsem
nereyi göreceðim demiþ. Orada bulunan bazý dostlarý da
bu sözden yola çýkarak Otyam a bir belgesel hazýrlamak
için teklifte bulunmuþlar adý da ölmeden görmek, yada
gelince görmek
Sevgili Otyam haftada üç gün diyalize girmeye
baþlamýþ bu halde bile canlý diri ve memleketi ve sorunlarý
konuþan biri, elinde bastonla çalýþma odasýndaki tablolarýný
anlattý tablolarýn hikayelerini anlattý ve en güzel tablolardan
birini göstererek madýmak müze olursa bu semah dönenler
tablosunu oraya vereceðim dedi, ve benden ölümü halinde
Hacýbektaþ a defnedilmem için söz vermemi istedi ve
bende Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði olarak bu görevi
üstleneceðimizi söyleyerek söz verdim ve sevgili Fikret
Otyam dan ayrýldým.
Bana 60. sanat yýlý için hazýladýðý kitabý hediye ettmiþti
bende sehbanýn üzerinde unutmuþum ertesi gün akþam
Antalya havaalanýnda uçaða binmek üzereyken sevgili
Otyam beni aradý “Özcivan kitabý burada unutmuþsun ne
zaman gelirsen burada seni bekliyor”dedi, bende “hocam
gelirken getirirsin” dedim. Sevgili Otyam a saðlýklý bir
yaþam dileklerimle.
Nevþehir Belediyesi Kapadokya Eðitim
Merkezi tarafýndan 18. eðitim döneminde açýlan
dekoratif ev aksesuarlarý hazýrlama eðitimine
katýlan zihinsel engelliler, el becerilerini geliþtirme
imkaný buluyorlar.
Her hafta 5 saat süre ile dekoratif ev
aksesuarlarý hazýrlama eðitimini,kurs eðiticisi
Dilek Bozbek yardýmý ile alan ve yaþlarý 11-30
arasýnda deðiþen zihinsel engelliler, dekoratif ev
aksesuarlarýnýn yapýmýnýn yaný sýra,desen iþleme
ve boyama konusunda da bilgilendiriliyorlar.
4 ay süre ile devam edecek 18. eðitim dönemi
eðitimine katýlan zihinsel engellilerin ürettikleri
ürünler,daha sonra düzenlenecek bir sergide
Nevþehir’lilerin beðenisine sunulacak.
O hep Türkçe’nin doðru
kullanýlmasý için uðraþtý, örnek
oldu, genç kuþaklarý özendirdi,
dil konusunda yetiþtirdiði pek
çok kiþiyi radyo ve
televizyonlara kazandýrdý.
1929 yýlýnda Adana’da doðan
Jülide Gülizar, Ankara
Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nden mezun
olmasýnýn ardýndan, 1956
yýlýnda Ankara Radyosu’na
girdi.
TRT’de çalýþtýðý yýllar
boyunca kadýn spiker olarak bir
çok ilki gerçekleþtiren,
sunuculuðu, dili kullanmadaki
özeni ve ilginç programlarýyla
baþarýdan baþarýya koþan Jülide
Gülizar, bir çok ödülün de sahibi
oldu,
1982 yýlýnda TRT’den
emekli olan Gülizar, Türkçe’nin
doðru kullanýlmasý yolundaki
mücadelesine aralýksýz devam
etti.
Çeþitli ajans ve yayýn
kuruluþlarýnda sunucu ve
eðitmen olarak hizmet vermeye
devam eden Gülizar, aralarýnda
"Bir Konu Bir Konuk", "Where
Are You Going Türkçe", "Burasý
Türkiye Radyolarý", "Haberler
Bitti, Þimdi Oyun Havalarý" ve
"Yaþam, Sana Teþekkür Ederim"
adlý eserlerin de bulunduðu bir
çok kitap yazdý.
Son olarak bir özel
televizyon kanalýnda program
hazýrlayýp sunmakta olan Jülide
Gülizar, zatürre teþhisiyle bir
süredir tedavi görmekteydi.
Gülizar, Hacettepe
Üniversitesi Týp Fakültesi
Hastanesi’nde akþam saatlerinde
yaþama gözlerini yumdu.
Nevþehir Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý Birliði Baþkaný Ýsmail ÖRDÜ
25 Þubat 2011 tarih ve 27857 sayýlý 1.mükerrer Resmi Gazetede yayýnlanarak
yürürlüðe giren; Kamuoyunda “Torba Kanun” olarak bilinen 6111 sayýlý
yasayla ilgili basýn açýklamasýnda bulundu. Açýklamasýnda ÖRDÜ;
6111 sayýlý kanunda esnafýmýzla ilgili olarak yapýlan düzenlemelerden
bazýlarý þunlardýr;
1-)5362 sayýlý Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluþlarý Kanunu
hükümlerine göre 25 Þubat 2011 tarihi itibariyle; esnaf ve sanatkarýn üyesi
olduklarý odalara olan aidat borçlarýnýn asýllarýnýn tamamýnýn; 01 Mart
2011 tarihinden 31 Aðustos 2011 Çarþamba günü mesai saati bitimine
kadar ödenmesi halinde bu alacaklara uygulanan gecikme zammýnýn
tahsilinden vazgeçilecektir.
2-)Trafik kazalarý nedeniyle ortaya çýkan saðlýk giderleri bugüne kadar
SGK tarafýndan karþýlanmayýp,zorunlu mali mesuliyet trafik sigortasýndan
karþýlanmaktaydý.Yapýlan düzenleme ile; trafik kazalarýndan kaynaklanan
saðlýk giderleri SGK tarafýndan karþýlanacaktýr.
3-)Çýrak ve stajyerler saðlýk sigortasýndan yararlanabilecektir.
4-)4/c(memur),4/a(SSK) ve 4/b(Bað-Kur)kapsamýnda birden fazla
çalýþmasý olanlar öncelikle 4/c(memur) statüsünde çalýþmasý varsa 4/c
sigortalýsý sayýlacaktýr.4/c kapsamýnda çalýþmasý olmayýp,Bað-Kur’lu ve
SSK’lý olarak ayný anda çalýþma söz konusu olduðunda ;öncelikle SSK’lý
sayýlacaktýr.Bu düzenleme prim ödeme gün sayýsýnda avantaj saðlamaktadýr.
5-)Kamuya olan kesinleþmiþ borçlarýn tamamý (sigara yasaðý nedeniyle
kesilen cezalar hariç) yeniden yapýlandýrýlmýþ ve 36 aya varan vadeler ile
taksitlendirilmiþtir.
Esnaf ve sanatkarýmýza duyurulur.
Ýsmail ÖRDÜ
Nevþehir Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý
Birliði Baþkaný
SERBAY MANSUROÐLU
>>>Türkiye’de ilk defa devrim sonrasýný
anlatan bir film yapýlýyor. Bu fikir nasýl
ortaya çýktý?
Cansu Fýrýncý: Film projesi Mustafa
Kenan Aybastý’nýn önerisiyle ortaya çýktý.
AKP kýsa bir film yarýþmasý düzenlemiþti.
Ortaya para ödülü koyarak, insanlara film
yaptýrýyorlardý ve yaptýrýlan filmlerin AKP’yi
topluma tanýtma gibi bir temasý vardý.
Sinema ile parti propagandasý yapýlacaktý.
Biz tabii AKP’nin düzenlediði yarýþmaya
katýlmayacaktýk. “Ne yapabiliriz” diye
düþünürken sosyalist Türkiye’yi anlatma
fikriyatýmýz oluþtu. Film çekilmeden de
fragmanlarý internete yüklendi ve yapmaya
çalýþtýðýmýz film ilgi odaðý oldu. Medyada
kendine yer buldu, tartýþýldý ve de en önemlisi
beðenildi. Dolayýsýyla bu bizim moralimizi
yükseltti, böyle bir film konusuyla yola
devam etmemiz için bizi teþvik etti.
>>>Bu yola bu düþünceyle çýkýp, böyle
bir teþvikle mi devam ettiniz?
Mustafa Kenan Aybastý: “Sosyalist
oldum” derseniz peþinden “Peki, bunun
için ne yapmalýyým” sorusunu da sormanýz
gerekir. Bu soruya verdiðiniz cevaba göre
hareket etmek zorundasýnýzdýr. Kimileri
gazete satar, kimileri gazete yapar, kimi
para kaynaðý yaratýr, kimi eylem örgütler,
pankart yapar. Ben de sinemacýyým.
Düþündüðümde, “sosyalizmi nasýl filme
dökerim” fikri aklýma geldi. Elim kamera
tutuyor. Bugün film yaparým. Yarýn belgesel
çekerim, baþka gün baþka þey olur. Ben de
sosyalizme katkýmý buradan sunmuþ olurum.
Dolayýsýyla bu filmin kendisi de katkýsýný
sosyalizme sunmuþ oluyor.
>>>’Devrimden Sonra’ filminde neyi
anlatýyorsunuz?
M.K.A. Gece yastýða baþýmýzý
koyduðumuzda aklýmýza ne geliyorsa,
baþýmýza bir iþ geldiðinde solcu olarak,
“yahu devrim olmuþ olsa bu olmazdý”
diyebileceðimiz hadiseleri anlatmaya
çalýþtýk. Devrim olursa nasýl bir Türkiye
olacak hayalini filme taþýyoruz. Devrim
sonrasý fatura olmayacak, kira olmayacak.
Aslýnda bu kadar basit þeyler anlatmaya
çalýþtýk. Türkiye Komünist Partisi’nin 2002
seçimleri öncesi hazýrlamýþ olduðu ‘Nasýl
bir Türkiye Ýstiyoruz’ broþürü benim
açýmdan zihin açýcý olmuþtur.
>>>Size göre bu filmi kimler ve neden
izlesin?
C.F. Yaþadýðý hayattan memnuniyetsiz
olanlar, çocuðunu okula gönderemeyenler,
maaþýnýn yüzde 60-70’ini kiraya, vergilere
vermek zorunda olanlar, insani bir yaþam
isteyenler, “daha iyi bir Türkiye nasýl
mümkün” sorusunu soranlar bu filmi
izlemelidirler diye düþünüyorum.
M.K.A. Politik ya da apolitik bireyler
olabiliriz, ama bizim de bu hayata dair her
zaman kaygýlarýmýz var. Çektiðimiz film en
temel haklarýmýzýn gasp edildiði,
yoksullaþtýrýldýðýmýz bir düzenden sonrasýný
anlatýyor. Haliyle insan gibi yaþama
koþullarýnýn saðlandýðý, kaygýlarýmýzýn
olmadýðý bir zaman diliminde, kesitler
halinde devrimden sonrasýný anlatýyoruz.
Bu filmde bu ülkenin gidiþatýndan rahatsýz
olan herkesin kendinden bir þeyler
bulabileceðini düþünüyorum.
>>>Her zaman þöyle bir iddia olmuþtur:
Komünistler zenginlerin malýný, mülkünü
ve kaç tane apartmaný varsa hepsini elinden
alacak. Dolayýsýyla yoksullar dýþýnda, orta
sýnýflarý devrimden sonra nereye
oturttunuz?
C.F. Orta sýnýf ya da terminolojimizle
burjuva dediðimiz insanlarýn da evvela bir
güvencesi yok. Onlar da sürekli yarýþ, sürekli
rekabet halindeler. Baþarýlý olanlar baþarýsýz
olanlarý, büyük balýk küçük balýðý yutar
misali birbirlerini yiyorlar, yemek zorunda
da kalýyorlar. Para, mal, mülk sýkýntýsý
yaþamýyorlar. Ama var olma, hayatta kalma
korkusunu sürekli yaþýyorlar. Bu korku
haliyle onlarý insanlýk dýþý bir yaþama
sürüklüyor. Gelip bu filmi izlerlerse,
sosyalistlere kulak kabartýrlarsa, kimsenin
kimseyle rekabet etmek zorunda kalmaktan
dolayý yok olmayacaðý bir Türkiye’nin
mümkün olacaðýný göreceklerdir.
>>>Sinema açýsýndan bakacaksak
olursak, bu filmi nereye oturtacaðýz?
M.K.A. Bir kere öncelikle þunu
söyleyeyim, uzun zamandýr sosyalizmin
arkasýnda duran bir film yapýlmadý. Hatta
Türkiye’de bu þekilde sosyalizmi açýktan
anlatan film hiç olmadý. Ancak bu film bir
boþluðu tek baþýna doldurmaya aday
deðildir. Bunun nereye oturacaðýný sinema
eleþtirmenlerine býrakalým derim.
>>>Bu ülkede sosyalistlerin yaptýðý film
ne kadar baþarýlý olur? Ya da siz baþarýlý
olacaðýnýzý düþünüyor musunuz?
M.K.A. Film bence daha vizyona
girmeden baþarýlý olmuþtur. Magazinel tarafý
ile deðil, oyuncularýnýn ne giydikleriyle
deðil, kolektif bir çalýþmanýn ürünü
olmasýyla, baþka bir Türkiye’yi
tartýþtýrmasýyla film baþarýlý olmuþtur.
Mülkiyetin tartýþýlmasý bence harika. Filmin
kurgudan ziyade söyleyecek çok þeyi vardý.
Onlarý anlatýyor. Film bu açýdan da baþarýlý
olmuþ sayýlmalýdýr.
>>>Filmin maddi boyutunu nasýl
hallettiniz?
C.F. Filmi olabildiðince düþük bütçede
çekmek için mücadele ediyoruz. Oyuncular
ücretsiz oynuyor, fikir ücretsiz, kameramýz
5 bin liralýk bir kamera. Biz dayanýþma ve
kolektif ile güzel þeylerin de ortaya
çýkabileceðini göstermiþ olacaðýz. Bunu
gerçekleþtirebilirsek bu da bu tarz filmler
yapmak isteyecek olan arkadaþlarýmýza
cesaret verecektir. Nazým Hikmet Kültür
Merkezi sponsor olmadan bu filmi
çekmektedir. NHKM kendi öz varlýðýyla
oluþturduðu bütçeyi bu filme ayýrdý. Kolektif
üretim ile birlikte 100’lerce insan 10–20 TL
dahi olsa bile cebinden çýkarýp gönderdi.
Cebinde 10 TL olan öðrenci, arayýp “5
TL’sini size göndersem olur mu?” diye
sorduðunda, biz bu insanlara ne kadar çok
güvenmemiz gerektiðini anladýk. Biz bu filmi
yapýmcý ile çekmeye kalkýþsaydýk
muhtemelen yarý yolda kalýrdýk. Sponsora,
piyasaya yaslanmak durumunda kalsaydýk
sosyalizmi anlatamazdýk. Baþka bir þey
anlatmaya baþlardýk. Bu kolektif üretim
kültürü olmasaydý Türkiye’nin en iyi
oyuncularýný bu sete o kadar kolay
getiremezdik. Hiçbir yapýmcý, oyuncusunun
eline senaryoyu tutuþturarak 4 gün sonra
sete gel diyemez. Hepsi sað olsun, koþa koþa
geldiler. Bunu görev bildiler, kolektif
üretimde onlarýn emeði yadsýnamaz.
Dayanýþmada bulunmak isteyenleri hâlâ
bekliyoruz. Ýnternet adresimizden ya da
Nazým Hikmet Kültür Merkezi’nden bize
ulaþýlabilir.
>>>Bu filmde kimler oynadý?
M.K.A. Bir kere kimler oynayamadý
onlarý sayýyým: Gerici, yobaz, piyasacý,
faþist, liberal bu filmde oynayamaz dedik.
Oyuncular ‘ben emekten yanayým, ben
halktan yanayým, sosyalizmde gelecek
görüyorum’ diyen insanlardan oluþuyor. Bu
filmi ve senaryosunu götürdüðümüz hiçbir
oyuncu ‘bana ne kadar para vereceksiniz’
diye sormadý. Bunu konuþmadýk bile.
Profesyonel oyuncular dýþýnda ilk defa
kamera karþýsýna çýkan genç amatör ama
koca yürekli insanlarý da unutmamak lazým.
>>>Filmin devrime katkýsý olur mu?
M.K.A. Devrim yapamadýk diye filmini
çekiyor deðiliz. Fantezi peþinde hiç deðiliz.
Filmi yaptýysak devrimi de yapacaðýz
demektir. Filmi yaptýðýmýz anlayýþla da
devrimi yapacaðýz.
>>> Eleþtiriler geliyor mu?
M.K.A. Çeþitli eleþtiriler aldýðýmýz
doðrudur. Ama biz daha çok devrimin
gündelik yaþama nasýl yansýyacaðýný
anlatmaya çalýþýyoruz. Sosyalist bir ülkede,
insanlarýn yaþamý nasýl olur? Devrim, oto
tamircisi Ahmet’in yaþamýna nasýl yansýr,
emekli Ayþe teyzenin hayatýna nasýl yansýr,
askeriye ne olur? Biz filmde onlara bakmaya
çalýþtýk.
BirGün
16 Mart 2011 Çarþamba
SEMÝH GÜMÜÞ
Bir dilin ve edebiyatýn kaynaklarýný
keþfetmek zorunda kalmak... Kimlerin
baþýna gelmiþse onlarý –gezegenimizde pek
az topluluðun baþýna gelmiþtir bu–, yeni
keþifler yapma çabasý içinde bile sürekli
acýyla baþ baþa kalmak zorunda býrakýr.
Hem doðal dili günlük hayat içinde
kullanamamak, hem de kendi kültürünü
geliþtirmek için kimliðin iskeletini
oluþturan dilden yoksun kalmak. Nasýl
tuhaftýr ki, bu toplumun ezici çoðunluðu,
yüz yýl boyunca Kürtlerin bu ülkede
Türkçeyle yaþamak zorunda býrakýlmasýný
hayatýn en doðal gerçeðiymiþ gibi algýladý.
Bir taraf, bütün bir ömür boyunca birlikte
yaþadýðý en yakýn komþusunun dilinden
tek sözcük bile öðrenmeyi aklýna
getirmeden yaþamýný sürdürebildi. Oysa
yasaklanan, koca bir halkýn anadiliydi.
Hiçbir yerde buradaki kadar olmadý,
ama Kürtçe, bölgenin öteki ülkelerinde de
çeþitli baskýlara uðradý. Kürt aydýnlarýn
sürgün ülkesi olarak seçtiði ülkelerden
Suriye’de de 1945’te Kürtçe edebiyata
yasak geldi. Kürt yazarlarýn özgürce
çalýþma ve yazma olanaðý bulduðu
Sovyetler Birliði’nde 1930’lardan sonra
Kiril alfabesini seçmek zorunda kalmak,
kýsa süren olumlu sonuçlarýn da neden
sonra anlamsýzlaþmasýna yol açmýþ olmalý.
Öte yandan Irak’ta boy veren Kürt edebiyatý
Kürtçenin zenginleþmesinin yollarýný açtý
açmasýna, ama Irak ve Ýran Kürtlerinin
egemen lehçesi olan Sorani’nin etkinliðinin
artýp Kurmancinin gitgide zayýflamasý, bu
kez de Anadolu Kürtlerinin kültürüne
olumsuz etkiler yaptý. Ayrýca Sovyeter
Birliði’ndekine benzer biçimde, Arap
alfabesine uyarlanmasý, Kürtçeyi büsbütün
kargaþaya soktu. Farklý bölgeler arasýnda
kalan Kürt kültürünün birbirine
yabancýlaþan parçalara ayrýlmasý Kürt
edebiyatýnýn bölünmesine ve eþitsiz
geliþmesine neden oldu.
Önemli bir adým tartýþýlmadý
Doðrusu bizim için asýl olan, bizim
coðrafyamýzdaki Kürt kültürü ve edebiyatý.
Bölgenin öteki ülkelerindeki Kürtlerin
kendi bulunduklarý coðrafya içindeki
sorunlarýný asýl sorunlarý olarak gördüklerini
yadsýyamayacaðýmýza göre, burada da Kürt
dili ve edebiyatýnýn sorunlarýný kendi
coðrafyamýz içinde tartýþmak, buradan
tümevarmak, bana en doðru yol görünüyor.
Öte yandan, bütün bir toplumun yüzde
yirmisine varan bölümünün kendi anadilini
yalnýzca günlük konuþmanýn sýnýrlarý içinde
yaþamasý kabul edilemez; Kürtçenin ayný
zamanda yazý dili içinde geliþtirilmesinin
asl amaç olduðu unutulmamalý.
Tarih Vakfý’nýn hazýrlanmasýna önayak
olup geçenlerde yayýmladýðý ‘Ortaöðretim
Kürt Dili ve Edebiyatý Ders Kitabý’, bu
amaca dönük, en önemli yayýnlardan
biriydi. Yeterince ilgi görmedi. Kürtlerin
kendi kültür kurumlarýnca
hazýrlanmadýðýndan mý, yetersiz
olduðundan mý, uygulamada bir yeri
olmadýðýndan mý, neden? Oysa bu
baþlangýcýn, üstelik Kürt aydýn ve
yazarlarýnýn katýlýmýyla da yapýlýnca, daha
çok ilgi görüp tartýþýlmasý gerekirdi. Siyasal
aktörlerin her zaman siyasetin sýnýrlarý
içinde kalmasýný, pekâlâ bir olumsuzluk
olarak saptayabiliriz. Gelgelelim, kültür
adamlarýnýn kendi sorunlarýna yabancý
olduklarý da, gerçekliðimizin tuhaf yaný.
Olmayana yakýcý özlem, bulunca ânýnda
sönümleniyor.
Tarih Vakfý’nýn çalýþmasýnýn gölgede
kalmasýnda, belki okullarda Kürt Dili ve
Edebiyatý öðretiminin olmamasý da önemli
bir etken oldu. Toplumsal alýþkanlýðýmýzdýr:
günlük hayat içinde karþý karþýya
gelmediðimiz sorunlarý önümüze almaya
gönül indirmeyiz. Tarih Vakfý da ‘Kürt Dili
ve Edebiyatý’ ders kitabýnýn hazýrlanmasý
sürecinde bir ekip çalýþmasý yürütüldüðünü,
Kürt dili ve edebiyatý konusunda çalýþmalar
yapan kiþilerin ekibe çaðrýldýðýný, Kürt dili
ve edebiyatý konusunda yapýlmýþ pek çok
çalýþmalardan yararlanýldýðýný belirtiyor.
Öte yandan, var olan bu çalýþmalarýn hemen
hiçbirinin ders kitabý biçimine uygun
olmamasý da çalýþmayý güçleþtiren
etkenlerden olmuþ. Amacý da þöyle
tanýmlanýyor: “Kürt dilini öðretmeye,
yaþatmaya ve geliþtirmeye yönelik bu
çalýþmalarýn hedef kitlesi aðýrlýklý olarak
Kürtlerdir ve elbette ki son derece
deðerlidir. Proje kapsamýnda hazýrlanan
‘Kürt Dili ve Edebiyatý’ kitabý hem ders
kitabý hem de hedef kitlsi bakýmýndan tüm
bu çalýþmalardan ayrý düþünülmelidir.
Öncelikli hedef kitlesi, Kürt kültürü, dili
ve edebiyatý konusunda yanlýþ, eksik veya
hiçbir bilgiye sahip olmayan Kürt olan ve
olmayan tüm orta öðretim öðrencileridir.”
‘Ortaöðretim Kürt Dili ve Edebiyatý
Ders Kitabý’, tam bir ders kitabý anlayýþý
içinde, bilinen öðretim yöntemlerine
uygunluðu gözetilerek hazýrlanmýþ. Kürt
Dili ve Kürt Edebiyatý baþlýklý iki ana
bölüme ayrýlmýþ kitabýn Edebiyat bölümü
de Sözlü Edebiyat ve Yazýlý Edebiyat
baþlýklý iki ana bölümüne ayrýlmýþ. Kürt
dilinin kaynaklarý uzak bir geçmiþtedir
elbette. Her kültürde olduðu gibi, öncelikle
sözlü kültür içinde var olmuþ, daha
doðrusu, sözlü kültürün yaratýlmasýný
saðlamýþtýr dil. Kürtçe üstünde yaklaþýk
yüz yýl boyunca süren yasak, Kürt
edebiyatýnýn geliþmesini elbette olumsuz
etkilemiþtir. Yasak edilmiþ, yani
kullanýlmasý sýnýrlanmýþ dil insanlar
arasýndaki sýnýrlý iletiþim içinde varlýðýný
sürdürebilir belki, ama yazýlý dil içinde
geliþip zenginleþmedikçe, edebiyat dili
olarak da güçlenme olanaklarýný bulamaz.
Bu yüzden Kürtçenin en büyük
talihsizliðini bir halkýn dilini
kullanamamasý düzeyinde, öncelikle siyasal
bir sorun olarak almamak gerekir. Nedenler
siyasaldýr elbette, ama sonuçlarý, yani bir
halkýn kendi kültürünü ve edebiyatýný
yaratamamasý, toplumsal ve tarihsel olarak
çok daha önemlidir: Bir halkýn halk, insanýn
insan olamamasýna neden olur ki, bu her
þeyden önce gelir. Kürt edebiyatýnýn da
asýl kaynaklarý sözlü edebiyat kalýtýdýr. Bir
bakýma, yok edilmek istenen Kürtçenin
yaratýcý söz içinde yaþamasýný saðlayan
gizilgüçtür sözlü edebiyat. Sözlü edebiyatýn
taþýyýcýsý olan dengbêjler, destanlarýn
ilahilerin, mesnevilerin, halk hikâyelerinin
yaratýlmasýný ve yüzlerce yýl boyunca
yaþamasýný saðlayarak, Kürt dilinin ve
kültürünün varlýðýnýn korunmasýnda büyük
bir rol üstlenmiþtir. Kürtçe üstündeki
yasaklarýn kalktýðý geçen yýllarda Kürt
edebiyatýnýn birikimini –elbette bu arada
yeterince olgunlaþma fýrsatý bulamadýðýný–
tartýþýrken, söz dönüp dolaþýp dengbêjlere
getiriliyordu. Elbette sözlü edebiyatýn Kürt
kültüründeki bu ayrýksý kurumunun yeniden
oluþuma katkýsý vardýr, ama eskil
birikimlerin modern edebiyata etkisinin
oldukça sýnýrlý olduðunu da kabul etmek
gerekir. Çaresiz, yeni birikimler yazýlý
edebiyatýn içinden geçerek edinilecektir.
Kitabýn iç düzeni de Türk Dili ve
Edebiyatý dersleri için hazýrlanan kitaplarýn
iç düzenine uydurulmuþ. Bunun doðru olup
olmadýðý tartýþýlabilir belki. Ama bu seçim,
Kürt edebiyatýnýn Ýslamiyet öncesi ve
sonrasý ile klasik dönemleri üstünde uzunca
durulurken, modern zamanlarýnýn burada
da kitabýn sonuna sýkýþmasýna neden olmuþ.
Oysa edebiyat öðretiminde MEB’in kýrk
yýllýk seçiminin doðruluðu zaten tartýþmalý
durumdayken, Kürt edebiyatýnýn bölge
ülkelerine daðýlmýþ çaðdaþ birikimi ve
zenginliði daha iyi deðerlendirilebilir,
sonunda bizim coðrafyamýzdaki örnekleri
daha ayrýntýlý alýnabilirdi.
Roman ve öykünün, bütün olarak Kürt
edebiyatýndaki yeri, belki dün deðil, ama
bugün çok önemli. Çünkü kendini yeniden
yaratan bir edebiyatýn, yaratým biçimlerini
zenginleþtirmek ve dili yazýnsal dil olarak
yeniden oluþturmak için izleyeceði en
doðru yol, düzyazý içinde sýnanmaktýr.
Mehmed Uzun’un Kürtçeyi bir roman dili
olarak deðerlendirme ve buna uygun
biçimde zenginleþtirme çabasý, þimdi
yaþadýðýmýz bu son dönem içinde Kürtçeye
bu ülkede yapýlmýþ en önemli katkýlar
arasýndadýr. Mehmed Uzun, Kürtçenin
roman dili olarak olanaklarýný keþfetmek
ve ortaya çýkarmak için öylesine yoðun bir
çaba gösterdi ki, Kürtçe üstündeki yasaklar
kalktýktan sonra Kürt edebiyatýnýn kendini
yeniden keþfettiði, gizli kalanýn açýða
çýktýðýbir sýçrama dönemi yaþandý. Bu
dönem, modern Kürt edeiyatýna bizim
coðrafyamýzdan nitelikli katkýlar
yapýlmasýnýn yolunu açacaktýr ki, bunun,
bir gün uygulama olanaðý bulursa eðer,
Kürt Dili ve Edebiyatý müfredatý içinde
þimdi düþünülenden çok daha geniþ
biçimde yer alacaðý da söylenebilir.
Bu kitabýn yeterince tartýþýlmamasý bir
eksiklik. Oysa bu anlamlý baþlangýcý daha
ileri götürmenin tartýþmaktan baþka bir
yolu yok.
Radikal Kitap
Elbette yazdýrmasalar da yazacaðýz.
Muktedirleri artýk iyi tanýyoruz. Belki
çok daha iyi tanýmak ve tanýmlamak için
soruyoruz: Yaptýklarý faþizm mi, deðil mi?
Siyaset biliminde faþizmin yeri nedir?
Kendi iktidarlarýna karþý olanlarý
topyekûn yasadýþý alana itme peþindeler.
Gayet piþkin þekilde bir yandan faþizmi
kurumsallaþtýrýyor, yasal hale getiriyorlar;
buna itiraz edenleri, direnenleri de bir
çýrpýda yasa dýþý hale düþürüyorlar.
Ha bire suçluyorlar. Peki suç nedir?
“Suçun gizlidir, söyleyemeyiz!” diyorlar.
Deliller gizliymiþ, suç da gizliymiþ,
söylenmezmiþ! Ýþte böyle, absürt bir korku
rejimi kuruyorlar.
Ve þimdi korkutmaya çalýþýrken
kendileri daha fazla korkuyorlar,
korktuklarý için daha fazla korkutuyorlar.
Peki korkunun siyasi literatürde bir adý var
mý? Avrupa basýný bunun adýný çoktan
koydu: Erdoðan Rejimi.
Yani? Ha faþizm ha Recebizm... Adýnýn
ne önemi var mühim olan gaddarlýk.
Ve fakat toplumun önemli bir kesimini
9 senedir hâlâ teslim alamadýlar. Þimdi ise
hiç alamayacaklar. Çünkü þimdi “korku
eþiði” de aþýldý.
Bakýn iþte, bizler, yani bir avuç insan
bile onlarý teþhir etmeye, sinir etmeye
yetiyoruz. Bakýn iþte, Nedim Þener ve
Ahmet Þýk yazmaktan vazgeçmediler,
yazarak direndiler; iktidarýn bütün
argümanlarýný yer ile yeksan ettiler.
Merak etmeyin. Böyle böyle
yýkýlacaklar. Baþka kimler yýkacak? Metin
Göktepe’nin annesi... Hrant Dink’in kardeþi
yýkacak... Sadece onlar bile muktedirlerin
asaplarýný bozmaya yetmedi mi? Þakþakçý
liberallerin dahi, pek sevdikleri kliþeleriyle,
kendi “ezberleri” de bozulmadý mý?
Peki nasýl yýkýlacaklar? Zor deðil!
Çünkü sehven demokrasiler bir ýslýkla bile
yýkýlabilir. Belki de bir ýslýkla baþlar her
þey. Bir ýslýkla... Bir tribün dolusu ýslýkla...
Ya da gazeteciler dün Ýstiklal’de yürürken,
BirGün emekçilerinin baþlattýðý bir cadde
dolusu ýslýkla...
Þimdi önce ýslýk çalanlardan korksunlar.
Yeter ki ýslýklardan bile korksunlar.
Bizim kuþak 12 Eylüllerden þerbetlidir.
O karanlýk günlerde cehennem içinde
Nevþehir Sosyal Güvenlik Ýl Müdürü, Merkez
Müdürleri , Ýlimizde yayýmlan yazýlý ve görsel
cenneti de yaþayabilmiþtir. Ve bütün
zamanlarýn muhalifleri olan bizler,
devrimciler, zaten bütün ülkelerin zencileri
deðil miyiz? Baþtan “kaybedilecek”
savaþlara bile takiyeye filan tenezzül
etmeden peþin peþin girebiliriz.
Þimdi de yeter ki umudumuzu,
soluðumuzu ve ille de inadýmýzý uzun
tutalým. Çünkü Ernesto Che Guevara’nýn
dediði gibi “Savaþanlar kaybedebilir, ama
savaþmayanlar çoktan kaybetmiþtir.”
Ve sen, kaybetmemeye kaderinmiþ gibi
inanan! Yani sen, ýlýmlý faþist!
Seni de tanýyoruz. Sürekli çalgýlý çengili
TV programlarý seyredip AKP’ye
þükrediþinden, karýný dövüp akþam
namazýna gidiþinden, yedi sülaleni
týksýrýncaya kadar zengin etmek için zikir
çekiþinden, taammüden iþlediðin
günahlarýnýn kefaretini ödemek uðruna
kýldýðýn nafile namazýndan tanýyoruz...
Seni, telefonla konuþurken geri planda
duyduðumuz hýrýltýndan, Tekel iþçisine
bölücü deyip þükür duasý yapmandan,
sendikalara kilit vurup cemaatleri kamuya
açmandan tanýyoruz. Seni patronun önünde
secde ediþinden, küresel sermayeye
biatinden tanýyoruz. Ve illa ki merdiven
altýnda çalýþtýrdýðýn türbanlý emekçilerin
sana okuduklarý beddualardan...
Seni, kükrerken dahi gizleyemediðin
gözlerindeki korkundan tanýyoruz.
Ýþte bundandýr ki tanýmýný yapmamýz,
sana bir “anlam” vermemiz aslýnda hiç zor
deðil. Ýki nokta üst üste koyarýz, rejiminin
anlamýný ve encamýný yazarýz. Ancak
“faþizm sözün bittiði yerdir” dedikten sonra
koyduðumuz üç noktayý art arda deðil de
üst üste yazýnca... Bu, ne anlama gelir bilir
misin?
Söyleyeyim: Senin gözündeki deðeri
“nokta” olanlar, yani Noktalar ayaða
kalkmýþtýr artýk.
Çünkü faþizm sözün bittiði yer ise eðer,
sözün yerini pekâlâ sayýlar alabilir...
Meydanlardaki binler, on binler, Ýstiklal’de
ýslýk çalan gazeteciler, Sýhhiye Meydanýnda
haykýran tabipler, emekçiler...
Sözel olan yerine sayýsal olan devreye
girer ve geriye sayým baþlar: On, dokuz,
sekiz, yedi...
basýn temsilcilerinin katýldýðý basýn
toplantýsýnda, 6111 Sayýlý bazý alacaklarýn
yeniden yapýlandýrmasý ile Sosyal Sigortalar
ve Genel Saðlýk Sigortasý Kanunu ve Diðer
Bazý Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde deðiþiklik öngören Kanun
ile Kurumumuzun birikmiþ alacaklarýna
ödeme kolaylýðý ile ilgili, vatandaþlar için
fýrsat olduðu yapýlandýrmadan yararlanmak
için bir an önce müracaat etmelerini, son
baþvuru tarihi olan 2 Mayýs 2011 Pazartesi
gününe kadar elden veya posta yolu ile
baþvurabilecekleri hakkýnda Ýl Müdürü Asým
GÖVEREN tarafýndan bilgi verildi.
Sulucakarahöyük/ AVANOS
Hüseyin KAÝM
Türk Tabipleri Birliði 2010 Behçet
Aysan Þiir Ödülü, Ankara Çaðdaþ Sanatlar
Merkezi’nde düzenlenen törenle, “Aðrýlý
Renk” adlý kitabýyla ödüle deðer görülen
Fuat Çiftçi’ye verildi. Törende ayrýca, 2010
yýlýnda aramýzdan ayrýlan TTB Behçet
Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurul Üyesi Þair
Arif Damar adýna bu yýl için konulan Özel
Ödülü de, “Çýnlama” adlý eserin sahibi
Gültekin Emre aldý. Devlet Tiyatrosu
sanatçýlarý Þebnem Gürsoy ve Tuncer
Yýðcý’nýn sunduðu tören, yakýnlarýný siyasi
cinayetlerde yitirenlerin ailelerinden oluþan
Toplumsal Bellek Platformu adýna Ýlhan
Erdost’un kýzý Alaz Erdost ile Metin
Altýok’un kýzý Zeynep Altýok tarafýndan
okunan basýn açýklamasýyla baþladý.
Toplumsal Bellek Platformu’nun
açýklamasýnýn ardýndan, TTB Merkez
Konseyi Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu bir
konuþma yaptý. 1993’te hepimizi yakan o
ateþten bu yana ülke ortamýnda neler
yaþandýðýna iliþkin özet deðerlendirme
yapan Bilaloðlu, tabloda pek de deðiþen
bir þey olmadýðýný söyledi. Herþeyin fiyatýný
bilen ama deðerini bilmeyen bir iktidarýn,
her þeye fiyat biçtiði dönemleri
yaþadýðýmýzý belirten Bilaloðlu, þöyle
konuþtu:
“Behçet Aysan’a, yitirdiklerimize bugün
çok da iyi þeyler söyleyebilecek durumda
deðiliz. Ama biz Behçet Aðabey ile ayný
gelenekten geliyoruz. Ýnatla, ýsrarla, inançla
mücadele eden bir gelenek… Ýnat ve ýsrarla
mücadelemizi sürdüreceðimize olan inançla
hepinizi saygýyla selamlýyorum.”
Törene katýlamayan Behçet Aysan Þiir
Ödülü Seçici Kurulu üyesi Doðan Hýzlan’ýn
iletisinin okunmasýnýn ardýndan, Eþber
Yaðmurdereli ve Cemil Kavukçu Behçet
Aysaný’ý ve þiirini anlatan konuþmalar
yaptýlar.
Behçet Aysan Seçici Kurul üyesi Ali
Cengizkan’ýn ödül gerekçesini aktardýðý
konuþmasýnýn ardýndan törene geçildi.
Ödülleri, Fuat Çiftçi’ye TTB Merkez
Konseyi Baþkaný Dr. Eriþ Bilaloðlu,
Gültekin Emre’ye de TTB Genel Sekreteri
Prof. Dr. Feride Aksu Tanýk verdiler.
Çiftçi ve Emre’nin kýsa teþekkür
konuþmalarýný izleyen, Muammer
Ketencioðlu ve Zeybek topluluðunun
dinletisi ile 2010 TTB Behçet Aysan Þiir
Ödül Töreni sona erdi.
“Gelenekten el alan, deneysel arayýþlar”
Emin Özdemir, Ahmet Telli, Ali
Cengizkan, Doðan Hýzlan ve Cevat
Çapan’dan oluþan Behçet Aysan Þiir Ödülü
Seçici Kurulu, bu yýl “gelenekten el alarak
deneysel arayýþlar yapan” þiiri için Fuat
Çiftçi'nin “Aðrýlý Renk” adlý kitabýný ödüle
deðer bulmuþtu. Seçici Kurul ayrýca, 2010
yýlýnda aramýzdan ayrýlan TTB Behçet
Aysan Þiir Ödülü Seçici Kurul Üyesi Þair
Arif Damar adýna bu yýl için konulan "Arif
Damar Özel Ödülü"nün de Gültekin
Emre'nin "Çýnlama" adlý kitabýna
verilmesini kararlaþtýrmýþtý
7
ZEYNEP KURAY
12 Mart 1995'te Gazi Mahallesi'nde
kontrgerillanýn gasp ettiði taksiden Ýsmet
Paþa Caddesi boyunca kahvehaneleri ve bir
pastaneyi taramasý sonucu bir kiþinin ölümü,
5 kiþinin de aðýr yaralanmasýyla baþlayan
olaylarda, polis ve özel timin açtýðý ateþ
sonucu 15 kiþi yaþamýný yitirmiþti.
Ümraniye'deki protestolarda da 3 kiþinin
öldürülmesiyle katledilenlerin sayýsý 18'e
ulaþmýþtý. Öldürülenlerden biri henüz 16
yaþýnda olan Endüstri Meslek Lisesi
öðrencisi Sezgin Engin'di.
Katliamýn ardýndan 16 yýl geçti ancak
adalet yerini bulmadý.
Bu acýlý 16 yýlýn ardýndan, Türkiye
devletinden ve hukuk sisteminden artýk bir
adalet beklentisi kalmayan Sezgin ailesiyle
ve yýllardýr onlarla birlikte duruþmalarda
mücadele eden avukatlarý Remzi Kazmaz
ve Behiç Aþçý’yla Gazi Katliamý’ný ve bu
katliamda devletin rolünü konuþtuk.
Baba Mahmut Engin, saldýrýnýn ardýndan
Star TV'de "Cemevi tarandý, Alevi dedesi
öldürüldü" þeklinde alt yazý geçtikten sonra
halkýn sokaða çýktýðýný anlattý. Mahmut
Engin olanlarý þöyle aktardý: "Halk tabii
karakola hücum etti. Çünkü her gün fýldýr
fýldýr en az beþ otonun sürekli gezdiði
mahallede kahveler taranmasýna raðmen
tek bir polis kýlýný kýpýrdatmamýþtý. Daha
sonra olaylar yatýþýnca gece geç saatlerde
bu kez iki panzer geldi, cemevi de o zaman
inþaat halindeydi ve bir kamyon kum vardý.
Mehmet Gündüz isimli arkadaþ da kumlarýn
üzerine çýkmýþ. Polis panzerlerinden ateþ
açýlýyor ve Mehmet de orada can veriyor."
Sabah olduðunda Gündüz'ün ölüm
haberini duyan mahallelinin tekrar sokaða
çýktýðýný kaydeden baba Engin, oðlunun
yaþamýný yitirmesine giden süreci þu sözlerle
anlattý: "Oðlum Sezgin bir bakýyor halk
karakola doðru yürüyor. O da en önlere
geçip yürümeye baþlýyor. O anda karakolun
önünde mevzilenmiþ Adem Albayrak isimli
sivil polis ve diðer polisler kalabalýðý rasgele
taramaya baþlýyor. Yüzlerce insan
yaralanýrken 5 kiþi orada düþüyor ve ölüyor.
O anda rasgele sýkýlan kurþunlar Sezgin’in
de iki bacaðýna isabet ediyor ve çocuk orada
yýðýlýp kalýyor. Mahalleli onu hastaneye
götürmek için ýsrar etse de oradaki polisler
oðlumu o þekilde yerde yaralý býrakýp, ona
yaklaþmak isteyenleri de darp ediyor. Oðlum
kan kaybýndan orada can vermiþ."
Kendisi iþte olduðu için hemen haberi
olmadýðýný, gelen telefonda ise oðlunun
yaralý olduðunun söylendiðini anlatan acýlý
Baba, "Hemen çýktým Þafak hastanesine
gittim, bana Haseki’de olduðunu
söylediler.Haseki’ye gittim orada yok,
Cerrahpaþa’ya bir gittim ki oðlumu yaralý
göreceðimi sanýrken morgda olduðunu
öðrendim" dedi.
MAHALLEDE BASKI VE ÞÝDDET
ARTIYOR
Mahmut Engin daha sonraki süreçte
mahallede yaþanan baský ortamýna dikkat
çekiyor. Polis þiddetine maruz kaldýðýný
kaydeden Engin, mahalledeki atmosferi þu
sözlerle anlatýyor: "Orada barikat kurmuþ
polislere evimin Gazi’de olduðunu, gitmem
gerektiðini, oðlumun vurulduðunu,aileme
haber etmem gerektiðini söylememe
raðmen, ‘Giremezsin bu bir emirdir’ diyerek
bir de utanmadan beni tüm basýnýn önünde
feci þekilde darp etmeye baþladýlar."
Adalet arayýþý sýrasýnda bir çok defa
gözaltýna alýnýp iþkenceden geçtiðini anlatan
baba Engin, "Beni sindirmek için çok
uðraþtýlar ama sinmedim.16 sene boyunca
adalet aradýk ancak mermiler belli olmasýna,
vuranlar belli olmasýna raðmen polisler
sadece 3 sene ile yargýlandýlar.1 sene yatýp
çýktýlar" dedi. 16 yýlldýr faillerin
korunduðunu söyleyen Engin, artýk "Bu
ülkeden adalet beklemiyorum" diyor.
‘HASTANEDE YARALILAR
DÖVÜLDÜ’
Olay günü oðlunu bulmak üzere
Gaziosmanpaþa Hastanesine gittiðini anlatan
Sezgin Engin'in annesi de oðlunu bulmak
için hastaneye gittiðinde yaþadýklarýný
anlattý. Anne Engin, "Hastanenin içinde
polis sedyelerdeki yaralýlarý tekme tokat
dövüyordu. Ben orada baðýrmaya baþladým
çocuðum nerde diye. Oradaki bir hemþire
bana oðlumun ameliyatta olduðunu söyledi.
Bir geldim ameliyathaneye içersi doktor
deðil polis dolu. Böyle bir devletten ne
beklersin" dedi.
Olayýn Ýstanbul’da olmasýna raðmen
davanýn bilinçli bir þekilde Trabzon’a
taþýndýðýna dikkat çeken anne Engin, "Biz
o dönem aileler toplandýk ve Adalet
Bakanýna gittik. O dönem Adalet Bakaný
Þevket Kazan’dý. Ona bu kadar uzaða gitme
imkanýmýz olmadýðýný, davanýn Ýstanbul’da
görülmesi gerektiðini söyledik. Bize söz
verdi ama tutmadý. Trabzon’a giderken
defalarca taþlanýyorduk. Polisler önümüzü
kesiyor, arabalardan indiriyor dövüyorlardý.
Ama hiç yýlmadýk,býkmadýk 7 sene boyunca
gittik adalet aradýk. Ama devlet kendisi katil
olduðu için adalet bulamadýk" diye konuþtu.
12 YAÞINDAKÝ ÇOCUÐA ÝÞKENCE
Oðlunun katlediliþinin üzerinden 16 yýl
geçtiðini, ama akabinde henüz 12 yaþýndaki
oðluna da göz koyduklarýný anlatan anne
Engin, "Oðlum öldükten sonra ilk iþleri 12
yaþýndaki oðlumu Ýstanbul Emniyetine
götürüp iþkencelerden geçirmek oldu.
Kamuoyuna duyuracaðýmý söylediðimde
býraktýlar. Öyle bir geldi ki eve yavrum her
yeri mosmor, þiþ içindeydi. Bunlar öyle bir
canavar.16 yýldýr evimi basýyorlar. Resmen
evin önünü karakola dönüþtürdüler. Mezar
taþlarýmýza bile saygý duymadýlar. Geldiler
kýrdýlar. Anmamýzý yapmamýza bile izin
aydýnlatacaðým' demesine raðmen, aileler
ve müdahil olmak için avukatlar hala
çaðrýlmadý. Bu sözler üzerine defalarca baþ
vurmamýza raðmen hala bekliyoruz. Þu
anda zaten davanýn tekrar açýlmasý
gerekiyor. Türkiye’nin taraf olduðu
uluslararasý sözleþmelerin 90’ýncý maddesine
göre zaten bu davalarýn tekrar açýlmasý ve
sanýklarýn tekrar baþtan yargýlanmasý
gerekiyor. Bizim talebimiz var ama uyan
yok" dedi.
vermediler bizleri yerlerde sürükleyip darp
ettiler. Çocuklarýmýzýn fotoðraflarýný
ellerimizden alarak gözlerimizin önünde
yýrttýlar. Halen sivil polis kapýmda
bekliyor.Hâlâ tehdit ediyorlar" diye konuþtu.
AÞÇI: ALEVÝ-SÜNNÝ ÇATIÞMASI
HEDEFLENDÝ
KAZMAZ: ERGENEKON'U GAZÝ'DE
ARAYIN
Avukat Remzi Kazmaz, katliamýn
ardýndan geçen 16 yýl içersinde Gazi davasý
üzerindeki sis perdesinin kaldýrýlamadýðýný
belirtti. Karanlýkta kalan yaþamlarla ilgili
devletin bugüne kadar bir adým bile
atmadýðýný hatýrlatan Kazmaz, "Atmaz,
çünkü devletin yapmýþ olduðu bir katliamdý
bu. Biz de bu katliamýn aydýnlatýlmasý için
tam 13 yýl bu dava ile uðraþtýk" dedi.
Ergenekon davasýyla ilgili birçok iddia
ortaya atýlmasýna, özellikle de "Bu ülkede
faili meçhulleri temizleyeceðiz" denmesine
raðmen, baþka þeylerin üzerine gidildiðini
kaydeden Kazmaz, "Ergenekon davasý
iddianameleri içerisinde Gazi olayýnýn adý
var, failler var, fiiller var. Burada olay bu
kadar açýk olmasýna raðmen bugüne kadar
ne faillerle ne de bu fiillerle ilgili bir
soruþturma gündeme gelmedi. 1 yýl evvel
Savcý Zekeriya Öz'ün 'Bu olayý
Avukat Behiç Aþçý, yaþanan saldýrýlarý
anlattýktan sonra, yaþamýný yitirenlerin
vücutlarýnda en az üç kurþun bulunduðuna
dikkat çekti. Aþçý, bilinçli bir þekilde
öldürücü bölgelere ateþ edildiðini söyledi.
Katliamdan sonra Eyüp Cumhuriyet
Savcýlýðý'na suç duyurusunda bulunduklarýný
aktaran Aþçý, davanýn ancak 3 yýl sonra
açýldýðýný vurguladý. Aþçý, daha ilk
duruþmada adliyenin "polis iþgalinde"
olmasýna raðmen, güvenlik sorununun
gerekçe gösterildiðini ve davanýn Trabzon'a
gönderildiðini söyledi. Aþçý, ailelerin
Trabzon'a dava için giderlerken, yolda
sürekli saldýrýya uðradýklarýný da sözlerine
ekledi.
Aþçý davayla ilgili þunlarý söyledi:
"Sadece iki polise ceza verildi. Sivil polis
Adem Albayrak’a 3.5 yýl, Çevik Kuvvet
polisi Metin Gündoðan 1 yýl 8 ay. Ama
ikisini de 1 yýl 8 ay sonra tahliye ettiler. Bu
kararý da Yargýtay da destekledi." Aþçý,
saldýrýlarla ilgili de bazý þüpheli durumlara
iþaret etti ve "Alevi-Sünni çatýþmasý
çýkarýlmasý amacýyla yapýlan bir
provokasyondu" yorumunu yaptý.
BirGün
Bülent Aydýn
[email protected]
16 Mart 1978'in üzerinden tam 31 yýl
geçmiþ, bir ömrün yarýsý. Oysa benim nice
arkadaþým o kadar bile yaþamadý. En
yakýþýklýlarýmýz onlar mýydý, yoksa þimdi
buradan bakýnca mý bize öyle geliyor
bilemiyorum?
Ben 1978'de Ýstanbul Teknik
Üniversitesi (ÝTÜ) Maçka Maden Fakültesi
üçüncü sýnýf öðrencisiydim. Biz Ýstanbul'un
ODTÜ'sü, Siyasal'ýydýk bir bakýma. 70'li
yýllarýn devrimci geleneði kopmadan
sürmüþ, okula baþladýðýmýz 1975'ten
itibaren giderek yükselen faþist saldýrýlar
güçlü bir anti faþist direniþle karþýlanmýþtý.
Bir yandan kurduðumuz öðrenci
dernekleriyle, komitelerle, kültür kollarýyla
akademik – demokratik sorunlarýmýzla
uðraþýr, bir yandan duvar gazeteleri, dergiler
hazýrlar, forumlar, eðitim çalýþmalarý yapar
politik meseleleri tartýþýrdýk.
Kendi okulumuza yönelik saldýrýlara
örgütlü bir þekilde direnir, bizden çok daha
zor durumdaki okullara da destek ve
dayanýþma için giderdik sýk sýk. Vatan
Mühendislik, Hukuk, Edebiyat, Fikirtepe
Eðitim Enstitüsü öðrencilerinin toplanma
yerlerine, Niðde, Site, Atatürk Öðrenci
Sitesi (AÖS) öðrenci yurtlarýna gittiðimizde
"ÝTÜ'lüler geldi" diye gülümserdi
arkadaþlarýmýz, onlara katýlýr, azken çok
olur, yürürdük birlikte.
Bilen bilir, "Biz" zamanýydý o zamanlar.
Tekil þahýs kullanmazdýk pek. Birlikte
öðrenci evlerinde kalýr, bir bardak çayý, bir
dilim ekmeði paylaþýr, birlikte okur,
sýnavlara birlikte hazýrlanýr, birlikte yaþar
ve ne yazýk ki birlikte ölürdük o zamanlar.
Þimdi Çocuk Mahkemesi olan, Gülhane
Parký giriþi karþýsýndaki asýk suratlý morg
binasýnýn yan kapýsýndan vurulup düþmüþ
arkadaþlarýmýzý tabut içinde alýr,
omuzlarýmýz üzerinde bir süre götürür
uðurlardýk memleketlerine. Sanki güneþe
doðru uçarken düþmüþ kuþlar gibiydiler.
16 MART 1978 PERÞEMBE...
Bundan tam 31 yýl önce, 16 Mart 1978
Perþembe günü sabahý ben de Beyazýt
Meydaný'ndaydým. Tedirgin ve serin bir
sabahtý. Sessiz ve her zamankinden sakindi
etraf. Meydanýn bir arka sokaðýnda bulunan
Denizli Yurdu ve önünde okula gitmek için
bekleyen Edebiyat Fakültesi öðrencileriyle
buluþtuk. Ýstanbul Üniversitesi'nin
Laleli'deki Edebiyat Fakültesi ve
Beyazýt'taki Hukuk Fakültesi bir süredir
faþist iþgal altýndaydý. Devrimci öðrenciler
hem faþistlerin hem de polislerin yoðun
saldýrý ve tehdidi altýnda okula gidip
gelmeye devam ediyorlar, derslere ve
sýnavlara giriyor ve okullarýndaki faþist
iþgali kýrmak için inat ediyorlardý. Beyazýt
Meydaný faþistlerin kontrolü altýndaydý.
Okuldaki "Merasim Birliði" denen ve
milliyetçi polislerden oluþan özel birlik
solcu öðrencilere yapmadýðý eziyeti
býrakmýyordu. Ne okulun içi tekindi ne de
dýþý. Meydana bakan Küllük kahvesi ve
yanýndaki birkaç kahve saldýrý ve lojistik
merkez olarak kullanýlýrdý. Hemen her gün
yeni saldýrýlar yaþanýrdý.
Vakit tamam olunca, toplanma yerine
gelen devrimci Edebiyat Fakültesi
öðrencileri ile birlikte yola düþtük. Etrafý
kollayarak arka caddeye çýktýk, Aksaray
yönüne doðru gidip birkaç blok öteden
Kimya Fakültesinin karþýsýndan ana
caddeye çýktýk. Beyazýt yönünü kollayarak,
hýzla geçen arabalardan taranmayalým diye
trafiði kestik. Karþýya geçtik.
Arkadaþlarýmýzý okullarýnýn kapýsýna
býrakýp, yine topluca yapacaklarý çýkýþ
saatinde ayný yerde buluþmak üzere
uðurladýk. Kapýdaki polis noktasýný salimen
geçene kadar bekledik. Ayný yoldan
arkamýzý kollayarak ve dolaþarak yurda
geri döndük. Okula toplu gidiþ en önemli
savunma mekanizmalarýndan birisiydi.
Zaten tek tek gitmek mümkün de deðildi.
Güzergahý da sýk sýk deðiþtirir, pusu
kurulmasýna tedbir almaya çalýþýrdýk.
Polisler o sabah her zamankinden azdý.
Sýk sýk olduðu gibi Küllük kahvesi
tarafýndan slogan atan, silah sýkan, küfür
eden, taciz eden olmadý. Tedirgin
olduðumuzu anýmsýyorum.
Nispeten güvenlikli hattýmýzdan geçerek
yine epeyce dolaþýp Denizli Yurdu'na geldik.
Gece "yurt nöbeti" tutmuþ olanlar yarým
kalmýþ uykularýný almaya odaya çýktýlar.
Biz giriþte "Birinci" sigaralarýmýzý yakýp
demli çaylarla sohbete koyulduk. O
günlerde ölüm zaten hep etrafta,
yanýbaþýmýzdaydý. "Mavra" dediðimiz
esprili muhabbetlerimizin baþ konularýndan
birisiydi "taranmak, bombalanmak, pusu,
dayak"... Bir kulaðýmýz okulda, gözümüz
Edebiyatlýlarýn çýkýþý için sözleþtiðimiz
saatte, aklýmýz arkadaþlarýmýzda.
BOMBA...
Denizli Yurdu iki kör sokaðýn kesiþtiði
köþedeydi. Çemberlitaþ tarafýndaki Balýkesir
Yurdu, yokuþun altýndaki Kadýrga Yurdu
ile oluþturduðu üçgen alan ise bizim için
nispeten güvenli bölgeydi. Bir tur attýktan
sonra, Denizli Yurdunun önünde yeniden
meydana çýkýþ için beklerken duydum o
müthiþ patlamayý.
Aradaki yüzlerce metre mesafeye
raðmen yurt binasýnýn sallandýðýný
anýmsýyorum. Bir an bize saldýrý duygusuyla
saða sola siper aldýk. "Beyazýt Meydanýnda
faþistler bir yeri bombaladý!" diye haykýrdý
biri. Yurttan dýþarý döküldü dinlenen ve
yatanlar. Bir sürü kuþun çýðlýkla Beyazýt
meydanýndan havalandýðýný, üstümüzden
Kumkapý'ya doðru uçtuðunu ve bir de
meydan tarafýndan, binalarýn üstünden bir
toz bulutunun yükseldiðini gördüðümü
hatýrlýyorum.
Ben bu sesin ve yarattýðý sarsýntýnýn
benzerlerini 1 Mayýs 1977'de Taksim'de
duymuþtum. Mahþeri kalabalýða ateþ
açýldýðýnda, tesadüfen kurþun deðmeden
ve ezilmeden, þimdiki Taksim Gezi
tarafýndaki merdivenlerin olduðu yere
kurulmuþ miting kürsüsüne doðru
geldiðimde, meydana çýkan sokaklarda arka
arkaya patlayan bombalarýn sesi de
böyleydi.
Bu sesin az önce gencecik kardeþlerimizi
alýp götürdüðünü, nicesinin bedenlerini
parçaladýðýný, onlarcasýnýn vücuduna metal
parçalarý dolduðunu, bütün bunlarýn ülkeyi
12 Eylül karanlýðýna doðru götüren kanlý
tezgahýn yeni bir sayfasý olduðunu, o
günden sonra daha çok öleceðimizi,
ölmeyenlerimizin iþkencelerden geçeceðini,
zindanlara týkýlacaðýmýzý o anda
bilmiyorduk. O gün birlikte olduklarýmýn
isimleri deðil ama bembeyaz olmuþ yüzleri
geliyor aklýma. Çoðu da yok þimdi zaten
bu dünyada.
Önce, patlamanýn ardýndan gelecek faþist
veya polis baskýnýna karþý yurdun güvenlik
tedbirini hemen alýp, yukarda ne olduðunu
anlamak için meydana çýkan yokuþa doðru
koþarken, Beyazýt Meydanýndan yokuþ
aþaðý koþarak inen önce bir grup genç sivil
ve arkalarýndan koþan resmi kýyafetli
polislerle karþýlaþtýk. "Bunlar faþistler" diye
baðýrdýðýný hatýrlýyorum aramýzdan birinin.
Polislerin, kaçanlarý kovalamayý býrakýp
(belki onlar da kaçýyordu), hemen bize
doðru yönelmeleri üzerine, tekrar yurdun
sokaðýna çekildik. Devrimcilere bir saldýrý
olduðunu anlamýþtýk. "Kahrolsun faþistler"
diye slogan atmaya baþladýk. "Beyazýt
faþistlere mezar olacak!"...
ÖFKE VE ÝÞGAL...
Bir süre sonra kanlý meydana çýktýk biz
de ama patlama yerine yaklaþtýrmadýlar.
Üniversite kapýsý önündeki alan hala kan
ve barut kokuyordu sanki. Herkes baþka
bir tarafa koþuþturuyordu. Aksaray –
Beyazýt tarafýndaki arkadaþlar arka yoldan
olay yerine gitti. Birkaçýmýz haberleþmek
için yurda döndük.
O günden beri ne zaman Beyazýt
meydanýna çýksam alýrým ben o kokuyu.
Mecbur kalmadýkça oradan geçmem. Ya
da hýzla geçerim bu meydaný.
Katliamý öðrendik. Hukuk öðrencileri
toplu okul çýkýþýnda Eczacýlýk önünde
pusuya düþürülüp hem bombalanmýþ hem
taranmýþtý. Hatice, Baki, Hamit, Ahmet
Turan, Abdullah ve Murat ölmüþtü, aðýr
yaralý Cemil ise hastanede can verdi. 50'ye
yakýn kiþi yaralanmýþtý. Hepsini tanýyorduk.
Saldýrýya uðrayan grup 100 kiþiden fazlaydý,
çoðu þok geçiriyorlardý. Ýsimlere ulaþmaya
çalýþtýk. "Kim hangi hastanede? Kan lazým
mý?"
Ýlk gelen bilgilerden olayýn aðýrlýðýný
tam olarak anlamamýþtýk. Defalarca
yaptýðýmýz üzere, gazete bürolarýna,
hastanelere görevliler yolladýk. Tüm
yurtlarda ve toplandýðýmýz kahvelerde,
derneklerde tedbiri artýrdýk. Katliama tepki
olarak Merkez Bina iþgal edilecek, gece
boyunca okulda kalýnacaktý. En yakýn
noktada hazýr grup olarak, birkaç Dev-Genç
yöneticisi ve Merkez Binayý iyi bilen
arkadaþla birlikte, gerekli malzemeyi de
yanýmýza alýp akþamüzeri arka kapýdan
Merkez binaya girdik.
Ön ve arka demir kapýlarda kontrolü
alýp kapýlarý kapattýk. Polisleri ve görevlileri
çýkardýk. Polis ve asker meydanda tertibat
aldý. Yarým saat geçmeden akýn akýn
Ýstanbul'un dört bir yanýndan liseli,
üniversiteli devrimci öðrenciler Merkez
Bina'ya gelmeye baþladý. Hava karardýðýnda
yýldýzlar altýnda tamamen doluydu bahçe.
Komiteler kuruldu. Ýstanbul'daki tüm
okullarda "boykot" kararý alýndý. Saldýrýda
öldüðü kesinleþen arkadaþlarýmýzýn isimleri
geldikçe adýyla baþlayan sloganlar
çýnlatýyordu bütün sýnýflarý ve koridorlarý:
"Devrimciler ölmez!", "Faþist katillerden
hesap soracaðýz!"
O gece forumlar, marþlar ve sloganlarla
anfilerde sabahladýk. Ertesi günü yapýlacak
cenaze töreninin hazýrlýklarý tamamlandý.
Gece yarýsýna kadar ve gün doðumundan
itibaren de gelen gruplar oldu. 17 Mart
1978 Cuma günü öðlene doðru Ýstanbul
Üniversitesinin tarihi kapýsýndan o gece
hazýrladýðýmýz ve saldýrýda ölen
arkadaþlarýmýzýn isimleri ve resimlerini
taþýyan pankartlarla çýktýk ve yaklaþýk 40
bin kiþilik bir kortejle Çemberlitaþ yönüne
doðru yürüdük. Sultanahmet'ten aþaðý
kývrýlýp, Morg binasýnýn olduðu Gülhaneye,
ve oradan da Sirkeci'ye doðru yürüdük.
Güneþli bir gündü. Bütün yollar kesilmiþ,
trafik tamamen durmuþ, þehir çok sessizdi.
Çýnlýyordu sesimiz: "Faþizm döktüðü kanda
boðulacak!"
KATLÝAM AYDINLATILAMADI...
Bu katliam da nicesi gibi karanlýk kaldý.
Yapanlar ve yaptýranlar devletin uzantýsýydý,
bulunamadýlar ve cezalandýrýlmadýlar.
Sonradan yeniden görülen 16 Mart davasý
duruþmalarýnýn bazýlarýna ben de katýldým.
Katliamda yaralanýp sað kalan
arkadaþlarýmýz, þimdi birer avukat olarak
takip ediyordu davayý. Birinde dönemin
içiþleri bakanýný dinledim. "Kurcalamayýn
fazla, bunu çözemezsiniz" diyordu
avukatlara. Her þey devletin kara kaplý
defterinde yazýlýydý. Eski bakan "o defter
kapandý" diyordu bizlere babacan bir
ifadeyle.
Nitekim hala da kapalýdýr, 16 Mart
Katliamý'nýn kapkara defteri. O günden
sonra her þey daha aðýr ve hýzlý yaþanmaya
baþladý. Yüzlerce arkadaþýmýz daha
katledildi. 16 Mart bir dönüm noktasý oldu
12 Eylül faþizmine gidilen yolda. Ama ne
Hukuk, ne Edebiyat, ne Ýstanbul, ne de biz
faþizmin karanlýðýna teslim olmadýk. Ne o
gün ne de bugün...
KEÞKE BURADA OLSALARDI...
Söylenecek daha çok þey var ama o gün
Beyazýt Meydaný'nda katledilen gözleri
ýþýklý çocuklarýn isimlerini tekrar anarak
bitirmek istiyorum. Çünkü ellerim ve
yüreðim yine buz gibi oldu bütün bunlarý
anýmsar ve yazarken...
- Cemil Sönmez
- Murat Kurt
- Hamit Akýl
- Baki Ekiz
- A. Turan Ören
- Hatice Özen
- Abdullah Þimþek
Onlar faþizmin karanlýðýna teslim olmayý
reddetmiþ üniversite öðrencileriydi. Onca
tehdit ve yýldýrmaya, bombalara ve
kurþunlara karþýn her gün faþist iþgal
altýndaki okullarýna omuz omuza ve "Biz
sizden deðiliz, sizin gibi olmayacaðýz!"
diyerek giden çocuklardý. Yüzleri aydýnlýða,
umuda, eþit, özgür bir geleceðe dönüktü.
Bu yüzden öldürüldüler.
Keþke þimdi burada olsaydýlar!
(*) Bu yazý 16 Mart 2009 tarihinde
www.bianet.org sitesinde ve Turnusol'da
yayýnlandý. ( 16 Mart Beyazýt Katliamýna
33 yýl oldu.)

Benzer belgeler