türkiye`de tasarruf eğilimi

Transkript

türkiye`de tasarruf eğilimi
2011
TÜRKİYE’DE
TASARRUF EĞİLİMİ
İktisat Uzmanları:
Hatice Erkiletlioğlu
Erhan Gül
Kıdemli İktisat Uzman Yardımcıları:
Aslı Göksun Şat
Bora Çevik
Türkiye İş Bankası A.Ş.
İktisadi Araştırmalar Bölümü
TÜRKİYE’DE TASARRUF EĞİLİMİ
İçindekiler
1.
Giriş ............................................................................................................................................... 3
2.
Tasarruflara İlişkin Teorik Çerçeve .................................................................................. 4
3.
Tasarruf Eğilimini Etkileyen Faktörler ............................................................................ 5
4.
Türkiye’de Tasarruf Eğilimi ................................................................................................. 9
4.1.
Tasarruf -Yatırım Dengesi .................................................................................................. 10
4.2.
Tasarruf Açığına Verimlilik Çerçevesinde Bakış ....................................................... 11
4.3.
Demografik Yapı ve Tasarruf Oranları .......................................................................... 16
4.4.
Yurtiçi Yerleşiklerin Finansal Varlıkları ....................................................................... 20
4.5.
Tasarruf Eğiliminin Artırılmasında Kurumsal Yatırımcıların Önemi ............... 21
5.
Tasarruf Eğilimine İlişkin Uluslararası Kıyaslama ................................................... 26
6.
Genel Değerlendirme ve Sonuç......................................................................................... 33
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................... 37
EK: Üretim Fonksiyonuna Farklı Bir Bakış .......................................................................... 39
2
1. Giriş
ABD’de başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan global krizin temelinde dünyadaki
tasarruf-tüketim dengesizliklerinin yattığına ilişkin görüşler sıklıkla gündeme
gelmektedir. Küresel dengesizliklerin; bazı ülkelerde tasarruf eğiliminin, bazı
ülkelerde
ise
tüketim
eğiliminin
yüksek
olmasından
kaynaklandığı
ileri
sürülmektedir. Dünyada tasarruf fazlası bulunan ülke grupları, başta Çin olmak üzere
gelişmekte olan Asya ülkelerinin yanı sıra Almanya, Japonya ve petrol ihraç eden
ülkelerdir. Diğer yandan, tasarruf açığı bulunan başlıca ülkeler ABD, Orta ve Doğu
Avrupa ülkeleri ile cari açık veren bazı Avrupa ülkeleridir. Bu çerçevede, dünya
ekonomisinde sürdürülebilir bir büyümenin yakalanması ve benzer bir krizle tekrar
karşılaşılmaması için tasarruflara ilişkin dengesizliklerin azaltılması önem arz
etmektedir.
ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, 2005 yılında henüz Fed Yönetim
Kurulu üyesiyken yaptığı konuşmasında1, ABD ekonomisindeki cari açık sorununa
işaret etmiş ve bu durumun gerekçesi olarak dünyadaki “tasarruf fazlası”nı (saving
glut) göstermiştir. Bernanke, bu gelişmede gelişmiş ülkelerdeki yaşlı nüfusun çalışan
nüfusa oranının hızlı bir şekilde artmasının rol oynadığını belirtmiştir. Söz konusu
konuşmasında Bernanke, ABD’nin cari açığın azaltılmasının sorunsuz bir şekilde
gerçekleştirilmemesi için bir neden görmediğini belirterek bu yönde bir kriz
beklemediğini ifade etmiştir. Ancak, günümüzde ABD halen yüksek düzeylerde
seyreden cari açığının finansmanında büyük ölçüde Asya ülkelerinin tasarruflarına
ihtiyaç duymaktadır.
Türkiye’nin artan yatırım ihtiyacını karşılamakta yurtiçi tasarruflar yetersiz
kalmaktadır. Bu durum, ekonominin hızlı büyüdüğü dönemlerde dış kaynaklara olan
ihtiyacı artırmakta ve cari açık sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu yapısal sorun ani
sermaye çıkışlarında Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı kırılganlığını artırmakta
ve ekonomide sürdürülebilir yüksek oranlı büyümenin sağlanmasına engel
olmaktadır. Nitekim, 1994, 2001, 2008-2009 krizlerinde olduğu gibi sermaye
1
Bernanke, Ben S. (2005). "The Global Saving Glut and the U.S. Current Account Deficit," Sandridge Lecture at the
Virginia Association of Economists, Richmond, March 10.
3
girişlerinin tersine dönmesi durumunda ekonomide yaşanan daralmalar bu durumu
teyit etmektedir. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinde yüksek ve istikrarlı bir
büyümenin sağlanmasında yurtiçi tasarrufların artırılması önem arz etmektedir. Bu
çerçevede, Türkiye’de tasarruf eğiliminin seyrinin ve bu gelişmede etkili olan
faktörlerin üzerinde durulması yararlı görülmektedir.
Çalışmada, öncelikle kısaca tasarruf eğilimine ilişkin teorik çerçeve üzerinde
durulacak ardından tasarruf eğilimini etkileyen faktörlere değinilecektir. Üçüncü
bölümde, Türkiye’de tasarruf eğiliminin izlediği seyir incelenecek ve gelişmeler
verimlilik kapsamında da değerlendirilecektir. Dördüncü bölümde, tasarruf eğilimi
uluslararası karşılaştırmalar ışığında analiz edilecektir. Son bölümde ise, Türkiye’de
tasarruf
eğiliminin
artırılması
için
uygulanabilecek
politika
seçenekleri
değerlendirilecektir.
2. Tasarruflara İlişkin Teorik Çerçeve
Literatürde hanehalkı tüketim harcamalarına dolayısıyla tasarruflara yönelik
hipotezlerden, sürekli gelir hipotezi ile yaşam döngüsü hipotezi öne çıkmaktadır.
 Sürekli Gelir Hipotezi (Friedman, 1957)
Bu hipoteze göre, bireylerin tüketimi “sürekli gelir”in bir fonksiyonudur. Sürekli gelir,
bireyin her yıl elde etmeyi planladığı uzun dönemli gelirini ifade etmektedir.
Öngörülemeyen nedenlerle gelir, sürekli gelirden sapma gösterebilir. Geçici gelir,
konjonktürel hareketler sonucu ya da piyango veya beklenmedik anda tanımadığı bir
yakınından kalan miras gibi şekillerde ortaya çıkan ve önceden öngörülemeyen
gelirdir. Yalnızca sürekli gelirdeki bir değişiklik tüketimde değişikliğe yol açar.
Böylece, gelirdeki geçici değişiklikler harcama davranışını etkilemez. Diğer bir
ifadeyle, uzun vadeli gelir beklentileri bireylerin tasarruf oranlarını belirler.
 Yaşam Döngüsü Hipotezi (Modigliani, Brumberg, 1950)
Bu hipoteze göre tüketim, ömür boyunca elde edilmesi planlanan gelirin bir
fonksiyonudur. Yaşam döngüsü hipotezinde, bireylerin yaşı tasarruf eğilimi üzerinde
4
önemli role sahiptir. Nitekim bireyin ömür boyu elde etmeyi planladığı gelir, yaşam
evrelerine göre değişiklik göstermektedir. Bireyler yaşamları süresince önce artan,
belirli bir yaştan sonra ise azalan bir gelire sahiptir. Bireylerin gelirleri çalışma
hayatının başlarında düşük düzeylerde seyretmekte, ilerleyen zaman diliminde
artarak tepe noktasına ulaşırken emeklilik döneminde ise azalmaktadır. Böylece,
bireyler gençlik döneminde daha düşük bir oranda tasarruf etmekte veya tasarruf
edemeyerek borç stoklarını artırmak durumunda kalmaktadır. Orta yaşlarında ise
bireyler hem gençlik döneminde oluşan borçlarını ödemeye hem de emeklilikleri için
tasarruf etmeye çalışırlar. Orta yaşlarda bireylerin tasarruf eğilimleri en yüksek
düzeydedir. Böylece birey, hayatı boyunca istikrarlı bir tüketim düzeyini tutturur.
Bireyler cari dönemde borçlanma imkanlarını kullanarak gelirlerinden daha fazla
tüketim yapabilirler. Bu açıdan “likidite kısıtı” kavramı önem taşımaktadır. Likidite
kısıtı, gelecek dönemler için daha yüksek bir gelir beklentisine sahip olsa bile
bireylerin cari tüketimini karşılayabilmek için yeterince borçlanamaması durumunu
ifade etmektedir. Likidite kısıtının olmaması; bireylerin gelecekteki gelirlerini
teminat göstererek rahatlıkla borçlanabilmelerini ifade etmektedir. Likidite kısıtının
geçerli olması durumunda ise cari tüketim büyük ölçüde cari gelirin bir fonksiyonu
olmaktadır.
3. Tasarruf Eğilimini Etkileyen Faktörler
Ülkelerin tasarruf eğilimini belirleyen faktörler arasında gelir düzeyi, büyüme,
demografik yapı, enflasyon, krediler, reel faiz oranları ve maliye politikası vb. öne
çıkmaktadır.
5
 Ekonomik Büyüme Oranı ve Kişisel Gelir Düzeyi
Milli gelirin artış hızı tasarruflar üzerinde etkili olmaktadır. Ancak, bu konu
literatürde tartışma yaratmaktadır. Nitekim sürekli gelir hipotezine göre, daha
yüksek bir büyüme oranı bireylerin gelecekte daha fazla gelir elde edeceklerine
yönelik beklentilerini güçlendirerek bugün için daha düşük bir tasarruf oranına yol
açabilir. Diğer taraftan, yaşam döngüsü hipotezine göre büyümenin tasarruflar
üzerindeki etkisi belirsizdir. Nitekim, büyümeden hangi gelir gruplarının daha çok
yararlanacağı, hanehalklarının gelir yapısı ve borçlanma imkanları bu noktada önem
taşımaktadır. Ayrıca, ilişkinin yönü tasarruflardan büyümeye doğru da olabilir. Diğer
bir ifadeyle, sermaye birikimi büyüme performansı üzerinde etkili olabilir. Bu
nedenle yapılan çalışmalarda farklı sonuçlara ulaşılmıştır.
Bireylerin gelir düzeyindeki yükseliş paralelinde tasarruf oranlarının da artması
beklenmektedir. Yapılan çalışmalar, gelir düzeyinin tasarruf oranlarını belirlemede
önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, gelir düzeyindeki artışın
tasarruflar üzerindeki etkisinin gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere kıyasla
daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim yapılan araştırmalara göre, diğer
koşullar sabit tutulduğunda gelişmekte olan ülkelerde kişi başına milli gelirin iki
katına çıkmasının tasarruf oranlarında yaklaşık %10’luk bir artış sağladığı
hesaplanmıştır2.
 Demografik Yapı
Genç ve yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki ağırlığı tasarruf eğilimi üzerinde önemli
bir etkiye sahiptir. Nitekim, çalışan nüfus dışında kalan (bağımlı) nüfusun toplam
nüfusa oranı olarak tanımlanan “bağımlılık oranı”nın artması, tasarruf oranlarının
düşmesine neden olmaktadır. Bağımlı genç nüfusun toplam nüfus içindeki payının
azalması, ilk aşamada tasarrufların artmasına neden olmaktadır. Ancak, sonraki
aşamada nüfusun yaşlanması paralelinde yaşlı bağımlılık oranının artması nedeniyle
tasarruflar azalmaktadır.
2
Loayza, N., Schmidt-Hebbel, K., and Serven, L., “Saving in Developing Countries: An Overview”, The World Bank,
2000.
6
Diğer bir faktör de kentleşme oranındaki değişimdir. Kentleşme oranı arttıkça
tasarruf oranları düşmektedir. Kırsal kesimde yaşayanların gelirlerine ilişkin
belirsizlik kentlerde yaşayanlara kıyasla daha yüksektir. Bu nedenle, kırsal kesimde
yaşayanlar gelirlerinin daha fazla oranını tasarruf etmektedir.
 Enflasyon
Belirsizlik artıkça tasarruf eğiliminin artması beklenmektedir. Gelecek dönem gelirine
ilişkin belirsizliğin artması tasarrufların artmasını desteklemektedir. Belirsizlik
göstergesi olarak ampirik çalışmalarda enflasyon oranları kullanılmaktadır. Ancak
yapılan analizlerin önemli bir kısmında, enflasyonun özel tasarruflar üzerindeki
etkisine dair anlamlı bir sonuca ulaşılamamıştır3.
 Krediler
Kredi stokunun GSYH’ya oranı veya kredi stokundaki değişimin GSYH’ya oranının
tasarruf eğilimi üzerindeki etkileri incelenmektedir. Bu noktada, likidite kısıtına
yönelik gelişmeler tasarruf eğilimi üzerinde etkili olmaktadır. Nitekim, kredi
kartlarına erişimin kolaylaşması gibi faktörler tasarrufların düşmesinde rol
oynayabilmektedir.
 Reel Faizler
Reel faizlerin tasarruf eğilimi üzerindeki etkisi belirsizdir. Reel faizlerin etkisi, ikame
ve gelir etkisine göre şekillenmektedir. Reel faiz oranındaki düşüş hanehalkı
açısından kredi maliyetlerini azaltırken, gelecek dönemlerdeki gelirlerin bugünkü
değerinin
artmasını
sağlamaktadır.
Öte
yandan
reel
faizlerin
düşmesi,
hanehalklarının varlıklarının getirisinin azalmasına ve dolayısıyla borçlanma
isteklerinin azalmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, net etki hanehalklarının
yaşamlarının hangi evresinde bulunduklarına göre değişmektedir. Nitekim, gelecek
dönemler için gelir beklentisi yüksek olan genç bireyler reel faizlerdeki düşüş
nedeniyle tüketimlerini artırırken, yaşlı bireyler varlıklarının reel değerindeki azalış
nedeniyle daha fazla tasarrufa yönelebilir.
3
Loayza, N., Schmidt-Hebbel, K., and Serven, L., “Saving in Developing Countries: An Overview”, The World Bank,
2000.
7
Yukarıda değinilen faktörlerin yanı sıra uygulanan ekonomi politikaları da
tasarrufları doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Maliye politikası, sosyal
güvenlik politikası, finansal liberalizasyon ve yurtdışından borçlanma imkanları bu
politikalara örnek olarak verilebilir.
 Maliye Politikası
Ricardo’nun denklik hipotezine göre, kamu tasarruflarındaki azalmanın özel sektör
tasarruflarında
yaşanacak
ters
yönde
birebir
değişimle
telafi
edileceği
belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda da, kamu tasarruflarının özel tasarruflar
üzerindeki etkisi negatif bulunmuştur. Ancak kamu tasarruflarındaki değişim özel
tasarruflara
birebir
yansımamakta,
özel
tasarruflardaki
değişim
kamu
tasarruflarındaki değişimden daha düşük bir düzeyde gerçekleşmektedir. Bu
kapsamda toplam tasarrufların sınırlı bir yükseliş ya da düşüş kaydedeceği
öngörülmektedir. Kamu tasarruflarının kompozisyonu da bu açıdan önem
taşımaktadır. Nitekim, vergi oranlarının artırılmasına kıyasla kamu harcamalarının
azaltılması toplam tasarrufların artırılmasında daha fazla etkili olmaktadır.
 Sosyal Güvenlik Politikası
Finansman
açısından
sosyal
güvenlik
sistemleri
iki
temel
grupta
değerlendirilmektedir. İlki, her neslin kendinden önceki nesli ve toplumun muhtaç
bireylerini finanse ettiği “dağıtım sistemi” (pay-as-you-go), diğeri ise her neslin kendi
sosyal güvenlik harcamalarının aynı dönem içinde elde edilen gelirlerle karşılanması
esaslarına dayanan “fon sistemi”dir. Dağıtım sistemleri tasarruflar üzerindeki
olumsuz etkide bulunmaktadır 4 . Çünkü sisteme katılanlar, alacakları emekli
maaşlarının yatırdıkları primlerden daha yüksek olacağına yönelik beklentilerinin
etkisiyle daha az tasarruf etmektedir. Son dönemde birçok ülke dağıtım sisteminden
tasarruflar üzerinde olumlu etkide bulunması beklenen fon sistemine geçmektedir.
 Finansal Serbestleşme
Finansal serbestleşme, faiz oranlarının serbest bırakılmasını, kredi tavanlarının
kaldırılmasını, yabancı finansal kuruluşların piyasaya girmesine izin verilmesini, para
4
Samwick, Andrew. 2000. “Is Pension Reform Conducive to Higher Saving?” Review of Economics and Statistics
82(2):264–72.
8
piyasalarının
derinleştirilmesini,
denetleme
ve
düzenleme
faaliyetlerinin
güçlendirilmesini ve benzeri gelişmeleri kapsamaktadır. Finansal serbestleşmenin
tasarruflar üzerindeki etkisinin kısa vadede olumsuz, uzun vadede ise olumlu olması
beklenmektedir. Ancak yapılan çalışmalar incelendiğinde, finansal serbestleşmenin
tasarruflar üzerindeki doğrudan etkisine yönelik kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.
Farklı ülke deneyimleri farklı sonuçlara işaret etmektedir. Bununla birlikte, finansal
serbestleşmenin tasarruflar üzerindeki dolaylı etkisinin yadsınamayacağına ilişkin
literatürde
görüş
birliği
bulunmaktadır.
Özellikle
bankacılık
sektörünün
güçlenmesinin, finansal aracılık faaliyetlerinde etkinliğin artmasına ve bu durumun
yatırımlarda benzer bir gelişmeye neden olması sonucunda büyüme performansı
üzerinde olumlu bir etkide bulunması beklenmektedir. Böylece, orta ve uzun vadede
tasarruf oranlarının artabileceği öngörülmektedir.
 Yurtdışı Borçlanma İmkanları
Literatürde ilgi çeken konuların başında tasarruflar ile yurtdışı sermaye akımları
arasındaki ilişki gelmektedir. Yurtdışından borçlanma imkanlarının artmasının yurtiçi
tasarruflar üzerinde dışlama etkisi yaratıp yaratmadığı araştırılmıştır. Ancak yapılan
çalışmalarda, bu konuda net bir sonuca ulaşılamamıştır.
4. Türkiye’de Tasarruf Eğilimi
Türkiye’de tasarrufların gelişimi incelendiğinde, 2001 krizinin ardından özel
sektörün tasarruf oranı azalırken kamu sektörünün tasarruf oranının arttığı
görülmektedir.
Kamu
kesimindeki
gelişmede,
ekonomide
sağlanan
istikrar
paralelinde enflasyon oranlarının düşmesi, reel faizlerin gerilemesi ve maliye
politikasında disiplinin tesis edilmesi etkili olmuştur. 2001 krizinden önce %20’ler
düzeyinde seyreden toplam tasarruf oranı son yıllarda %15’in altına inmiştir. Özel
sektörün tasarruf oranlarındaki düşüş dikkat çekmektedir. 2001 yılında özel yurtiçi
tasarrufların milli gelire oranı %25,5 seviyesinde gerçekleşirken, kriz sonrası oluşan
iyimser ekonomik ortamda ihtiyati tasarruflardaki düşüşe ve kredi imkanlarındaki
bollaşmaya bağlı olarak 2006 yılında %12,3 seviyesine kadar gerilemiş, 2007-2008
yıllarında bir miktar artış kaydetmiş, 2009 yılından itibaren ise tekrar düşüş eğilimi
sergilemiştir. Bu gelişmede, faiz oranlarındaki düşüş ve dış kaynak girişi paralelinde
9
kredilerdeki
genişleme
ile
tüketimde
yaşanan
hızlı
artışın
etkili
olduğu
düşünülmektedir.
Yurtiçi Tasarruflar (%)
30
25
20
15
Toplam Yurtiçi Tasarruf/GSYH
Kamu Tasarrufu/GSYH
Özel Tasarruf/GSYH
10
5
0
-5
2011 (2)
2010 (1)
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
-10
(1)Tahmin, (2) Program
Kaynak: DPT
4.1.
Tasarruf -Yatırım Dengesi
Tasarruf-yatırım dengesi incelendiğinde, özel sektörün net tasarruflarının hızla
azaldığı ve 2005 yılından itibaren negatife döndüğü görülmektedir. Diğer bir ifadeyle,
özel sektör bu tarihten itibaren tasarruf açığı vermeye başlamış ve sadece 2009
yılında tasarruf fazlası vermiştir. Kamu sektöründeki tasarruf açığının ise, 2006 yılına
kadar azaldığı ve bu yılda fazla verdiği görülmektedir. İzleyen dönemde ise, kamu
sektörü yeniden tasarruf açığı vermiş, ancak, açık 2000’li yılların başında yaşanan
kriz dönemine kıyasla daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir.
20
Kamu (Tasarruf-Yatırım)
Farkı/GSYH (%)
Özel (Tasarruf-Yatırım)
Farkı/GSYH (%)
15
10
5
0
-5
-10
2011 (2)
2010 (1)
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
-15
(1)Tahmin, (2) Program
Kaynak: DPT
10
2001-2006 döneminde özel sektörün net tasarruf dengesi incelendiğinde, net tasarruf
dengesindeki bozulmada temelde yatırımlardaki yüksek oranlı artışın etkili olduğu
görülmektedir. Bununla birlikte, özel sektör tüketiminin GSYH’ye oranı da tedrici bir
şekilde artmıştır. Özel sektör yatırımlarındaki artışta büyük ölçüde makroekonomik
görünümdeki iyileşme etkili olmuştur. 2001 krizi öncesinde reel faizlerin yüksek
seviyesi, kamunun yüksek borçlanma ihtiyacı ve istikrarsız makroekonomik ortam
nedeniyle şirketlerin faaliyet dışı gelirlerinin yüksekliği bilinen bir gerçektir. 2001
krizinin ardından iyileşen makroekonomik ortamla birlikte özel sektörün yatırımları
hız kazanmıştır. Özel sektör yatırımlarının milli gelire oranı 2006 yılından itibaren
gerilemiş, 2009 yılında ise tüm dünyayı etkisi altına alan global krizin etkisiyle önemli
bir ivme kaybına uğramıştır. Nitekim, 2009 yılında Türkiye ekonomisi %4,8 oranında
küçülmüştür.
(%)
(%)
*
(1) Tahmin, (2) Program (*) Sağ eksen
Kaynak: DPT
Yapılan araştırmalarda tasarruf eğilimi üzerinde çeşitli faktörlerin etkili olduğu
görülmektedir. Türkiye ekonomisinin yapısı göz önünde bulundurulduğunda,
verimliliğe ve demografik yapıya ilişkin gelişmelerin tasarruf oranlarının seyri
açısından önemli birer unsur olduğu bilinmektedir.
4.2.
Tasarruf Açığına Verimlilik Çerçevesinde Bakış
Ekonomi literatüründe, ekonominin büyüme performansı kısa vadede “talep” bazlı
gelişmeler (konjonktürel etkiler) nedeniyle trendinden sapmaktadır. Uzun vadede ise
ülkenin
büyüme
performansı,
yapısal
gelişmeleri
yansıtan
toplam
üretim
kapasitesinden (arz) etkilenmektedir.
11
Büyüme Performansı
Arz
Talep
Zaman
Ekonomide büyümenin kaynakları (arz ve talep) ile söz konusu ülkenin iç (fiyat
istikrarı ve istihdam) ve dış dengeleri (dış ticaret ve cari açık gibi) arasında yakın bir
ilişki vardır. Bazı sektörlerde arz kapasitesinin yeterli düzeyde olmaması ihracat
performansını olumsuz yönde etkilemekte, arz kapasitesindeki zayıflığın kalıcı
duruma gelmesi ise sektörün üretimini ithalata bağımlı hale getirmektedir. Arz
kapasitesinin düşük olduğu sektörler yurtiçi talep içerisinde önemli bir ağırlığa sahip
ise, dış ticaret dengesi ve buna bağlı olarak verimlilik olumsuz bir görünüm
sergilemektedir5. Nitekim, Türkiye ekonomisinde uzun yıllardır ara malı ithalatındaki
artışın sınai üretim artışından çok daha hızlı olduğu, dolayısıyla ara malı ithalatının
toplam üretim içerisindeki payının arttığı bilinmektedir. Bu durum, kısa vadede
verimliliği düşürürken orta ve uzun vadede büyümenin sürdürülebilirliğine ilişkin
belirsizlikleri artırmaktadır.
Ara Malı İthalatı Endeksinin Sanayi Üretimi Endeksine Oranı (%)
(%)(1994=100)
Kaynak: TCMB Çalışma Tebliği No: 10/02
5
TÜSİAD-TCMB Küresel Ekonomiye Entegrasyon Sürecinde Büyüme Dizisi No:3, "Türkiye Ekonomisinin Büyüme
Dinamikleri: 1987-2007 Döneminde Büyümenin Kaynakları Temel Sorunlar ve Potansiyel Büyüme Oranı", Haziran
2008.
12
Çalışmanın izleyen kısmında, 1990-2010 döneminde Türkiye ekonomisinde
büyümenin
dinamikleri
analiz
edilerek
ekonomideki
verimlilik
düzeyi
hesaplanacaktır. Ayrıca, verimlilik göstergelerindeki gelişmelerin tasarruf oranlarını
ne yönde etkilediği incelenecektir.
Türkiye Ekonomisine İlişkin Verimlilik Analizi
Bir ülkenin büyüme performansını ve verimliliğini etkileyen faktörler genel olarak
kısa ve uzun vadeli gelişmeler olarak iki ana başlık altında incelenmektedir. Kısa
vadeli faktörler genel olarak konjonktürel gelişmeleri yansıtmaktadır. Kısa vadeli
faktörler talep koşulları ile yakından ilişkili olduğu için bu faktörlerin büyüme ve
verimlilik üzerindeki etkisinin dalgalı bir seyir izlediği bilinmektedir. Uzun vadeli
faktörler ise, bir ülkedeki üretim kaynaklarının seviyesi ile ilişkili olduğu için
büyümenin sürdürülebilirliğinin göstergesi olan arz koşullarını yansıtmaktadır. Uzun
vadeli faktörler üzerinde etkili olacak yapısal dönüşümlerin verimliliği, rekabet
gücünü ve refah düzeyini olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir. Bu çerçevede,
uzun vadeli faktörlerin verimlilik üzerindeki etkilerinin daha istikrarlı bir seyir
izlediği tahmin edilmektedir.
Talep bazlı konjonktürel etkilerin verimlilik üzerindeki etkisinin analiz edilmesi
amacıyla oluşturulan sermaye birikimi ve işgücü verileri kapasite kullanım oranı ve
çalışılan saat endeksleri ile ilişkilendirilmiştir. Nitekim, iki seride de yöntem
farklılıkları nedeniyle kesintiler olması nedeniyle seriler işgücü verilerindeki
düzeltmeye benzer bir şekilde yeniden hesaplanmıştır6,7. Oluşturulan serilerin 19902010 dönemindeki seyri incelendiğinde, kapasite kullanım oranı serisinin çalışılan
saat endeksi serisine kıyasla daha yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Diğer
taraftan, krizin ardından kapasite kullanım oranındaki iyileşmenin çalışılan saat
endeksindeki toparlanmaya kıyasla daha hızlı bir şekilde gerçekleştiği görülmektedir.
6
Kapasite kullanım oranına ilişkin verilerde 1990-2004 döneminde Devlet Planlama Teşkilatı’nın, 2005-2006
döneminde Türkiye İstatistik Kurumu’nun ve 2007-2010 döneminde ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın
verileri kullanılmıştır. İmalat sanayiindeki yoğun sermaye birikimi nedeniyle imalat sanayiindeki kapasite
kullanım oranı verisinin toplam sermayenin kapasite kullanım oranına yakınsayacağı varsayılmıştır.
7 Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan çalışılan saat endeksi verilerinde 1990-2004 döneminde 1995
bazlı seri, 2005-2010 döneminde ise 2005 bazlı seri kullanılmıştır.
13
Çalışılan Saat Endeksi
80
130
75
120
70
110
65
100
60
90
1990Ç1
1991Ç3
1993Ç1
1994Ç3
1996Ç1
1997Ç3
1999Ç1
2000Ç3
2002Ç1
2003Ç3
2005Ç1
2006Ç3
2008Ç1
2009Ç3
85
140
1990Ç1
1991Ç3
1993Ç1
1994Ç3
1996Ç1
1997Ç3
1999Ç1
2000Ç3
2002Ç1
2003Ç3
2005Ç1
2006Ç3
2008Ç1
2009Ç3
Kapasite Kullanım Oranı (%)
Türkiye ekonomisinde verimliliğin kaynaklarının daha iyi analiz edilmesi amacıyla
oluşturulan kapasite kullanım oranı serisi sermaye birikimi ile, çalışılan saat endeksi
ise işgücü verileri ile ilişkilendirilmiştir. Bu çerçevede, Cobb-Douglas üretim
fonksiyonu aşağıdaki gibi yeniden düzenlenmiştir. (bkz: Ek)
ln(Y)t=
α*ln(KKO*K)t
+
β*ln(ÇSE*L)t
+
ln(T)t
Y: Toplam Üretim Miktarı (GSYH)
K: Sermaye Birikimi
KKO: Kapasite Kullanım Oranı
L: İşgücü Verileri
ÇSE: Çalışılan Saat Endeksi
T: Toplam Faktör Verimliliği
Türkiye’de 1990-1999 döneminde verimliliğin genel olarak yatay bir seyir izlediği
görülmektedir. Yüksek enflasyon ve makroekonomik istikrarsızlığın ekonomiyi
olumsuz yönde etkilediği bu dönemde yapısal verimliliğin değişmediği, talebe yönelik
gelişmeleri de yansıtan konjonktürel verimliliğin ise sınırlı bir artış kaydettiği
hesaplanmaktadır. 2002-2007 döneminde konjonktürel ve yapısal verimlilik 1990’lı
yıllara göre belirgin bir ivmelenme ile artmıştır. 2008 yılından itibaren ise küresel
krizinin etkisiyle yapısal verimlilikteki artış hızı yavaşlamış; yapısal verimlilik ile
konjontürel verimlilik arasındaki fark açılmaya başlamıştır.
14
Türkiye'de Verimlilik (1990=100)
140
125
Konjonktürel
Verimlilik*
Yapısal
Verimlilik*
Fark
1990-2001
105,5
98,7
6,8
2002-2007
117,9
107,7
10,2
2008-2010
133,2
113,8
19,4
Konjonktürel
Verimlilik*
Yapısal Verimlilik*
110
1990Ç1
1991Ç3
1993Ç1
1994Ç3
1996Ç1
1997Ç3
1999Ç1
2000Ç3
2002Ç1
2003Ç3
2005Ç1
2006Ç3
2008Ç1
2009Ç3
95
*Ortalama değer.
*Trend
1990-2010 döneminde Türkiye için hesaplanan verimlilik serileri arasındaki fark ile
dış ticaret verilerindeki gelişmeler incelendiğinde, her iki serinin de benzer bir seyir
izlediği görülmektedir. Nitekim, bu dönemde iki seri arasındaki korelasyonun 0,86 ile
yüksek bir seviyede gerçekleştiği hesaplanmaktadır. Bu çerçevede, özellikle 2007
sonrasındaki dönemde konjonktürel verimlilikteki artışla birlikte dış ticaret
açığındaki gelişmeler dikkat çekmektedir.
Türkiye'de Verimlilik ve Dış Ticaret Açığı
22
10
19
9
16
8
13
7
10
6
7
4
Dış Ticaret Açığı/GSYH**
5
4
3
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
1
Verimlilikler Arasındaki Fark*
(*) Konjonktürel ve yapısal verimliliğin trendleri arasındaki fark
(**) Sol eksen, dış ticaret açığının GSYH’ye oranının trendi, %
Yapılan analizler ışığında, Türkiye ekonomisinin, 2000’li yılların ikinci yarısından
itibaren daha çok konjonktürel etkiler nedeniyle büyüdüğü görülmektedir. Bu
çerçevede, ekonomik aktivitedeki artış nedeniyle dış ticaret açığı üzerindeki yukarı
yönlü baskılar da artmıştır. Geçtiğimiz dönemde, TCMB’nin finansal istikrara yönelik
almış olduğu önlemler paralelinde kısa vadede etkilenmesi daha kolay olan talep
15
koşullarındaki gelişmelerin dış ticaret açığını azaltıcı yönde etki sağlayabileceği
düşünülmektedir. Orta ve uzun vadede ise, yapısal verimliliğin artırılması dış ticaret
açığının
azaltılması
ve
finansal
istikrarın
güçlendirilmesi
açısından
önem
taşımaktadır.
Türkiye ekonomisinde konjonktürel ve yapısal verimlilik göstergeleri arasındaki
farkın kapanmasıyla birlikte dış ticaret açığının daralacağı, böylece yaratılan katma
değerin artacağı düşünülmektedir. Türkiye’de katma değer yaratma sürecindeki
artışla birlikte hanehalkının refahının olumlu yönde etkileneceği ve tasarruf
oranlarının da bu gelişmeye paralel olarak artacağı düşünülmektedir.
4.3.
Demografik Yapı ve Tasarruf Oranları
Yaşam döngüsü (life cycle) hipotezine göre nüfusun demografik yapısı ile tasarruflar
ilişkilidir. Yaşam döngüsü hipotezine göre, bireylerin gençlik dönemlerinde düşük
gelire sahip olmaları nedeniyle tasarruf etme eğilimlerinin düşük olduğu
varsayılmaktadır. İlerleyen dönemlerde ise, bireylerin gelirlerinde kaydedilen artışlar
nedeniyle tasarruf oranlarının yükselmesi beklenmektedir. Emeklilik ve yaşlılık
döneminde ise, bireylerin gelirlerindeki düşüşe paralel olarak tasarruf oranlarının da
düşeceği öngörülmektedir.
Türkiye’de tasarruf oranlarına yönelik yapılan çalışma8 sonuçlarına göre, 0-24 yaş
aralığındaki bireylerin gelirlerinin olmaması veya düşük seviyelerde olması nedeniyle
genel olarak tasarruf yapamadıkları ve ailelerine bağımlı oldukları görülmektedir. Öte
yandan, 25-40 yaş aralığında bireylerin gelirlerindeki yükselişe paralel olarak
tasarruflarının artış eğilimi sergileyerek 40-45 yaşlarında en yüksek düzeyine ulaştığı
hesaplanmaktadır. 65 yaş sonrasında ise, tasarruflardaki gerileme belirginlik
kazanmaktadır.
8
Van Rijckeghem, Caroline and Murat Ucer, “The Evolution and Determinants of Private. Saving in Turkey: What
Lessons for Policy?,” ERF Research Report Series No. 09-01.
16
Kişi Başına Yıllık Tasarruf Miktarı* (TL)
yaş
*2005 yılı verileri kullanılmıştır.
Ülkeler bazında demografik yapı ile tasarruf oranları arasındaki ilişki incelendiğinde,
medyan yaş ile tasarruf oranlarının ilişkili olduğu görülmektedir. Nitekim, ülkelerde
nüfusun belli bir seviyeye kadar yaşlanması ile tasarruf oranlarının artması yaşam
döngüsü hipoteziyle de örtüşmektedir. 2005 yılında, 26,5’lik medyan yaş ile diğer
ülkelere kıyasla daha genç nüfus yapısına sahip olan Türkiye’nin tasarruf oranı %15,9
ile düşük bir seviyede kalmıştır. Genç nüfus yapısının Türkiye’nin tasarruf oranının
düşük seviyede gerçekleşmesinde etkili olduğu görülmekle birlikte, tasarruf
oranlarının benzer bir demografik yapıya sahip olan Meksika ve Endonezya ile
Tasarruf Oranları (Logaritmik)
kıyaslandığında daha düşük seviyede olması dikkat çekmektedir.
Medyan Yaş ve Tasarruf Oranları* Arasındaki İlişki
(2005)
Türkiye
Medyan Yaş
(Logaritmik)
(*) 2005 yılı medyan yaş ve tasarruf oranları verisinde logaritmik dönüşüm
yapılmıştır.
Kaynak: Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası
Demografik yapıdaki değişiklikler beraberinde demografik fırsat penceresi (window
of opportunity) tanımını da getirmektedir. Demografik fırsat penceresi, bir ülkenin
17
çalışma çağındaki nüfusunun demografik yapı nedeniyle tarihindeki en yüksek
seviyeye ulaştığı durum olarak tanımlanmaktadır. Demografik fırsat penceresi
kavramı Birleşmiş Milletler tarafından;

0-14 yaşları arasındaki nüfusun toplam nüfusa oranının %30’dan,

65
yaş
üstündeki
nüfusun
toplam
nüfusa
oranının
%15’ten
az olması şeklinde tanımlanmıştır.
Ülkelerin kendine özgü nüfus yapısına göre şekillenen demografik fırsat penceresi
yaklaşık 35-40 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından
hazırlanan nüfus istatistiklerine göre, Doğu Asya ülkeleri9 için 1985-2025 dönemi
demografik açıdan avantajlı bir dönemi göstermektedir. Latin Amerika ülkeleri10 için
ise, demografik fırsat penceresi 2000-2035 dönemini kapsamaktadır.
80
(*) 0-14 yaş aralığı ve 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranı
(**) 15-65 yaş aralığındaki nüfusun toplam nüfusa oranı
Taralı alan demografik fırsat penceresi dönemini temsil etmektedir.
Türkiye’nin demografik yapısı incelendiğinde, nüfusun Latin Amerika ve Doğu Asya
ülkelerine kıyasla daha dinamik bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Türkiye’deki
bağımlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının gerilemesiyle birlikte demografik
fırsat penceresi döneminin 2005 yılında başladığı görülmektedir. 2025 yılında 15-64
yaşları arasında çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranının %68,6 ile en yüksek
9
Çin, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Hong Kong ve Moğolistan
Arjantin, Brezilya, Bolivya, Şili, Kolombiya, Ekvator, Paraguay, Peru, Panama, Venezuela
10
18
2050
2040
2030
2020
2010
2000
1990
1980
Çalışabilir Nüfus**
1960
20
Bağımlı Nüfus*
1950
20
2050
30
2040
30
2030
40
2020
40
2010
50
2000
50
1990
60
1980
60
1970
70
1960
70
1950
Latin Amerika Ülkelerinin
Demografik Yapısı
%
1970
Doğu Asya Ülkelerinin Demografik
Yapısı
%
80
seviyeye ulaşacağı tahmin edilmekle birlikte, bu dönemden itibaren nüfustaki
yaşlanmanın hız kazanacağı öngörülmektedir. 2040-2045 döneminde 65 yaş
üzerindeki nüfusun toplam nüfus içindeki payının %15’in üzerine çıkmasıyla birlikte
demografik fırsat penceresinin sona ereceği hesaplanmaktadır.
Türkiye'nin Demografik Yapısı
%
70
60
50
40
Bağımlı Nüfus*
2050
2045
2040
2035
2030
2025
2020
2015
2010
2005
2000
1995
1990
1985
1980
1975
1970
1965
1960
1955
30
1950
Çalışabilir Nüfus**
* 0-14 yaş aralığı ve 65 yaş üstü arasındaki nüfusun toplam nüfusa oranı
** 15-65 yaş aralığındaki nüfusun toplam nüfusa oranı
Taralı alan demografik fırsat penceresi dönemini temsil etmektedir.
Yaşam döngüsü hipotezine göre, bireylerin tasarruf oranları yaşamlarının farklı
dönemlerinde değişiklik göstermektedir. Ülke genelinde bireylerin tasarruf
eğilimindeki artış tasarruf oranının yükselmesinde etkili olacaktır. Türkiye’de
tasarruf oranlarının düşük olmasının nedenleri incelendiğinde, genç demografik
yapının bu gelişmede etkili olduğu görülmektedir. Dünya Bankası’nın çalışmasına
göre, bağımlı nüfusun toplam nüfusa oranındaki %1’lik düşüş tasarrufları 0,7 puan
artırmaktadır11. 2020-2025 yıllarına yaklaşıldıkça Türkiye’de çalışabilir nüfusun
toplam nüfus içerisindeki payının artmasıyla birlikte tasarruf oranlarının da artacağı
öngörülmektedir. Nitekim 2025 yılında, diğer değişkenler sabit tutulduğunda sadece
demografik değişimlerin tasarruf oranlarını %2 ila %5 kadar artıracağı tahmin
edilmektedir12.
11
Loayza, N., Schmidt-Hebbel, K., and Serven, L., “Saving in Developing Countries: An Overview”, The World Bank,
2000.
12 Van Rijckeghem, Caroline and Murat Ucer, “The Evolution and Determinants of Private. Saving in Turkey: What
Lessons for Policy?,” ERF Research Report Series No. 09-01.
19
4.4.
Yurtiçi Yerleşiklerin Finansal Varlıkları
Türkiye’de hanehalkının finansal varlıkları ile yükümlülükleri incelendiğinde, genel
olarak yükümlülüklerin varlıklardan daha hızlı bir artış eğilimi sergilediği
görülmektedir. Bununla birlikte, hanehalkı yükümlülükleri 2008 ve 2009 yıllarında
global kriz nedeniyle sınırlı bir artış kaydetmiştir. Bu çerçevede, kriz döneminde bir
miktar azalan hanehalkının yükümlülüklerinin finansal varlıklarına oranı, 2010
yılında, global likidite koşullarındaki iyileşmenin yanı sıra Türkiye ekonomisinde iç
talep koşullarının güçlü bir seyir izlemesi nedeniyle yükümlülüklerin varlıklardan
daha hızlı artmasına bağlı olarak %39,7’ye, 2011 yılı Mart ayı itibarıyla ise %40,7’ye
yükselmiştir. Son yıllarda hanehalkı yükümlülüklerinin varlıklardan daha hızlı artış
sergilemesi Türkiye’de yurtiçi tasarrufların milli gelire oranındaki gerilemeyi
açıklayan faktörlerden biri olarak görülmektedir. Hanehalkının toplam varlıkları
2009 yılında TL420 milyar iken, 2010 yılında TL482 milyara, 2011 yılı Mart ayı
itibarıyla ise TL503 milyara yükselmiştir.
Hanehalkının Varlıkları ve Yükümlülükleri (milyar TL)
(%)
Kaynak: TCMB, Finansal İstikrar Raporu
Yurtiçi yerleşiklerin tasarruflarını değerlendirdikleri finansal araçlar incelendiğinde,
yatırımcı tercihlerinde mevduatın ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Nitekim, TL
mevduat, DTH ve katılım bankalarında toplanılan fonların toplam finansal varlıklar
içindeki payının 2010 yılsonu itibarıyla %77’ye ulaştığı görülmektedir. Mevduatın
20
ardından ikinci önemli tasarruf aracı olarak Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS)
gelmektedir.
Yurtiçi
yerleşiklerin
tasarruflarını
önemli
ölçüde
mevduata
yönlendirmelerinde, gelenekselleşmiş davranış kalıplarının, sermaye piyasası
ürünlerinde çeşitliliğin ve derinliğin az olmasının yanı sıra güven unsurunun da
önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
Yurtiçi Yerleşiklerin Finansal Varlıklarının Dağılımı
31.12.2010 İtibarıyla
(milyon TL)
Emeklilik
Yatırım Fonları;
12.018
Repo; 1.501
Yatırım
Fonları;
30.980
Hisse Senedi;
56.048
Eurobond; 5.302
%52
DİBS; 61.199
Katılım
Bankalarında
Toplanan Fonlar;
33.695
%20
TL Mevduat;
380.517
DTH; 144.790
Kaynak: TSPAKB
4.5.
Tasarruf Eğiliminin Artırılmasında Kurumsal Yatırımcıların
Önemi
Sermaye Piyasası Kanunu’na göre kurumsal yatırımcı kavramı, yatırım fonu, emeklilik
yatırım fonu ve yatırım ortaklıklarını veya Sermaye Piyasası Kurulu tarafından uygun
görülen diğer yatırımcıları kapsamaktadır. Bu kapsamda en genel tanımıyla kurumsal
yatırımcı, ilgili sermaye piyasası mevzuatına uygun olarak halktan alınan ve
katılımcılar adına ayrı hesaplarda izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı
mülkiyet esaslarına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan malvarlığını ifade
etmektedir.
Benzer getiri ve risk profiline sahip olan bireysel yatırımcıların
tasarruflarının bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan ve belirli bir yönetim
stratejisiyle profesyonel olarak yönetilen kurumsal portföyler katılımcılarına kolektif
yatırımın sağladığı ölçek ekonomisinden yararlanma imkanı sunmaktadır. Böylece,
küçük tasarruf sahipleri katılım payı satın almak suretiyle yaptıkları yatırımlarla
21
dahil oldukları büyük bir portföy havuzunun getiri imkanlarından yararlanma
fırsatına sahip olurlar. Bu açıdan kurumsal yatırımcılar, küçük tasarrufların etkin ve
verimli bir şekilde ekonominin ihtiyaç duyduğu birikimlere dönüştürülmesinde
önemli bir işleve sahiptir.
2010 yılsonu itibarıyla Türkiye’de kurumsal yatırımcıların portföy büyüklüğü $35,4
milyar seviyesinde olup milli gelire oran itibariyle %4,8 gibi oldukça düşük düzeyde
kalmaktadır. Kurumsal yatırımcı portföyü içinde en yüksek paya %54 ile B tipi
yatırım fonları sahipken, bunu %22 ve %20’lik payları ile sırasıyla emeklilik yatırım
fonları ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları izlemektedir. Türkiye’de yurtiçi
tasarrufların artması açısından başta emeklilik fonları olmak üzere, kolektif yatırımı
temsil eden kurumsal yatırımcıların portföy büyüklüğünün artması önem arz
etmektedir.
%20
%22
%54
%52
%52
Uluslararası bazda incelendiğinde, dünya genelinde toplam menkul kıymet yatırım
fonu büyüklüğünün Eylül 2010 itibarıyla $24 trilyona ulaştığı tahmin edilmektedir.
Türkiye’de ise yatırım fonlarının büyüklüğü $20 milyar düzeyinde olup söz konusu
büyüklüğün GSYH’ye oranı %3 civarında seyretmektedir. 2010 yılında Türkiye’nin
G20 ülkeleri içerisinde en büyük 16. ekonomi olmasına karşılık yatırım fonlarının
büyüklüğü bakımından dünyada 30. sırada yer alması, sermaye piyasalarının
ülkemizde yeterli düzeyde derinleşmediğine işaret etmektedir.
22
ABD
Lüksemburg
Fransa
Avustralya
İrlanda
Brezilya
İngiltere
Japonya
Kanada
Çin
Türkiye
Yatırım
Fonları
(milyar $)
11.267
2.438
1.669
1.313
967
923
809
749
587
345
20
Yatırım
Fonu/GSYH
77
4.437
65
106
473
44
36
14
37
6
3
Yatırım Fonları
Açısından Dünya
Sıralaması
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
30
GSYH* Açısından
Dünya
Sıralaması
1
95
9
17
56
8
7
3
14
2
16
(*) Satın alma gücüne göre GSYH, 2010 yılsonu verisi
Kaynak: IMF, TSPAKB
Yatırım fonlarının portföy dağılımı incelendiğinde, hisse senedi yatırımlarının en
ağırlıkta olduğu ülkelerin Japonya ve İngiltere olduğu görülmektedir. Hisse senedine
yatırım yapan fonların toplam yatırım fonları pazarındaki payı en düşük olan ülke ise
%2 ile Türkiye’dir. Türkiye’de yatırım fonları portföyünün %78’ini repo
yatırımlarının oluşturduğu; dolayısıyla yatırımcı tercihlerinde likit fonların ağırlıklı
paya sahip olduğu görülmektedir.
Yatırım Fonları Portföy Dağılımı (%) (Eylül 2010)
Hisse Senedi
Tahvil
Para Piyasası
ABD
46
23
25
Lüksemburg
31
30
17
Fransa
26
17
34
Avustralya
38
6
20
Brezilya
11
52
4
İngiltere
60
21
1
Japonya
83
14
4
Kanada
37
14
7
Çin
59
7
4
Türkiye
2
9
78
Diğer*
6
22
23
36
33
18
0
43
30
11
(*) Para piyasası ve yabancı menkul kıymetler gibi yatırımlar sınıflandırılmıştır.
Kaynak: TSPAKB
Yatırım fonu ile hisse senedi yatırımcıları yaş grupları itibarıyla incelendiğinde
yatırım fonlarında nispeten daha genç bir yatırımcı profili olduğu görülmektedir. Söz
konusu iki enstrüman arasındaki en önemli farkın yatırımcı bazında ortalama portföy
büyüklüğünde gözlendiği; yatırım fonu yatırımcılarının daha küçük tutarlı ortalama
portföy büyüklüklerine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca, yatırımcı sayısı açısından
yatırım fonlarının daha geniş bir tabana yayıldığı dikkati çekmektedir.
23
Yatırım Fonu Yatırımcılarının Yaş Grupları
İtibarıyla Dağılımı
(31.12.2010)
6.000
5.000
4.000
3.000
2.000
1.000
1.500
100
1.000
50
0
0-19
75+
70-74
65-69
60-64
55-59
50-54
45-49
40-44
35-39
30-34
25-29
0-19
500
0
0
20-24
0
2.000
150
75+
20
200
70-74
40
2.500
65-69
60
3.000
250
60-64
80
3.500
300
55-59
100
4.000
350
50-54
120
4.500
400
45-49
140
Portföy Değeri (Milyon TL)
40-44
160
Yatırımcı Sayısı (Sol Eksen)
450
35-39
Portföy Değeri (Milyon TL)
30-34
180
bin kişi
25-29
Yatırımcı Sayısı (Sol Eksen)
20-24
bin kişi
Binler
Hisse Senedi Yatırımcılarının Yaş Grupları
İtibarıyla Dağılımı
(31.12.2010)
Kaynak: TSPAKB
Yaş grupları itibarıyla yatırımcı sayılarına bakıldığında, 0-19 yaş grubunda hisse
senedinde yatırımcı sayısı 5 bin kişinin altında iken, bu sayının yatırım fonunda 250
bin kişiye yaklaştığı görülmektedir. Yatırım fonlarındaki 19 yaş altındaki
yatırımcıların yaklaşık 200 bini Bankamızın kurucusu olduğu “Kumbara Fonu”
katılımcılarından oluşmaktadır.
Yaş Grupları İtibarıyla Yatırımcı Sayısı
31.12.2010
(bin kişi)
450
400
350
300
Hisse Senedi
250
Yatırım Fonu
200
150
100
50
75+
70-74
65-69
60-64
55-59
50-54
45-49
40-44
35-39
30-34
25-29
20-24
0-19
0
Kaynak: TSPAKB
Bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemi, bireylerin emekliliğe yönelik
tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi suretiyle emeklilik döneminde ek bir gelir
sağlanarak refah düzeyinin yükseltilmesine, ekonomiye uzun vadeli kaynak yaratarak
24
istihdamın artırılmasına ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunulmasına, sosyal
güvenliğin kapsamının genişletilmesine, kamunun sosyal güvenlikten kaynaklanan
yükünün azaltılmasına, mali sektörde uzun vadeli fonların artarak kurumsal
yatırımcıların
gelişmesine
ve
sermaye
piyasalarının
derinleşmesine
olanak
sağlayacak bir özel emeklilik sistemidir13. Bireysel emeklilik sisteminde 10 yıllık prim
ödeme süresine ilave olarak 56 yaşında emekli olma koşulu öngörülmüş olmakla
birlikte katılımcı dilediği an sistemden ayrılmakta serbesttir.
Emeklilik Fonu, emeklilik şirket tarafından emeklilik sözleşmesi çerçevesinde alınan
ve katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen katkıların, riskin
dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan
malvarlığıdır. Türkiye’de 2003 yılında faaliyete geçen bireysel emeklilik sistemi,
kuruluşuyla birlikte hızlı bir büyüme eğilimi sergilemiştir. 2010 yılsonu itibarıyla, 13
kurucu şirketin faaliyet gösterdiği emeklilik yatırım fonları piyasasında yaklaşık 2,3
milyon yatırımcı bulunmaktadır. Bireysel emeklilik fon sayısı 140’a, portföy
büyüklüğü ise TL12 milyara ulaşmıştır.
Emeklilik Yatırım Fonları
Yatırımcı Sayısı (Bin)
Portföy Değeri (Milyon TL)
2005
673
1.079
2006
1.074
2.815
2007
1.458
4.566
2008
1.742
6.323
2009
1.988
9.097
2010
2.281
12.012
Kaynak: Emeklilik Gözetim Merkezi
OECD’nin emeklilik planlarına ilişkin yayımladığı istatistiklere göre, henüz beş yıllık
bir geçmişe sahip olan Türkiye’deki emeklilik fonlarının milli gelire oranı %2 ile
oldukça düşük bir seviyede bulunmaktadır. Bu durum, bu alanda önemli bir gelişme
potansiyeline işaret etmektedir. Bu piyasanın gelişmesi uzun vadeli tasarrufların
artması açısından önem taşımaktadır. Nitekim, uzun vadeli bir yatırım perspektifine
sahip olan bu sistemdeki kurumsal yatırımcılar, birçok ülkede sermaye piyasasının
önemli kurumları haline gelmiştir. Türkiye’de de sektörün gelişme potansiyelinin
değerlendirilebilmesi için yatırımcıların bilinçlendirilmesi yanında işveren katkılı
planların ilgili mevzuat düzenlemeleri ile teşvik edilmesi önem arzetmektedir.
13
Sermaye Piyasası Kurulu, “Bireysel Emeklilik Sistemi”;
http://www.spk.gov.tr/displayfile.aspx?action=displayfile&pageid=70&fn=70.pdf
25
Özel Emeklilik Planlarında Toplam Aktif ler / GSYH (%)
2009
Kore
Lüksemburg
Türkiye
Slovenya
Belçika
İtalya
Avusturya
Almanya
Çek Cum.
Slovakya
Norveç
Meksika
İspanya
İsveç
Yeni Zelanda
Macaristan
Portekiz
Polonya
Danimarka
İrlanda
İsrail
Kanada
Şili
ABD
Finlandiya
İngiltere
Avustralya
İsviçre
İzlanda
Hollanda
2,2
2,2
2,3
2,6
4,1
4,1
4,9
5,2
6,0
6,3
7,3
7,5
8,1
8,4
11,8
13,1
13,4
13,5
43,3
44,1
46,8
62,9
65,1
67,7
76,8
80,5
82,3
111,9
118,3
126,0
0,0
20,0
40,0
60,0
80,0
100,0
120,0
140,0
Kaynak: OECD
5. Tasarruf Eğilimine İlişkin Uluslararası Kıyaslama
IMF tarafından hazırlanan Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda (Nisan 2011)
küresel dengesizliklerin sürdüğü dile getirilmiştir.
ALM+JAP
CAVDÜ
PETROL
ÇİN+UDA
DİĞER
ABD
Kaynak: IMF Dünya Ekonomik Görünümü Raporu (Nisan 2011)
ÇİN+UZAK DOĞU ASYA: Çin, Hong Kong, Endonezya, Kore, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayvan ve Tayland
ALM+JAP: Almanya ve Japonya
CARİ AÇIK VEREN DİĞER ÜLKELER: Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Yunanistan, Macaristan,
İrlanda, Letonya, Litvanya, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, Türkiye ve İngiltere
PETROL: Petrol ihracatçısı ülkeler;
26
Dünyada tasarruf fazlası bulunan ülke grupları, başta Çin olmak üzere gelişmekte
olan Asya ülkelerinin yanı sıra Almanya, Japonya ve petrol ihraç eden ülkelerdir.
Diğer yandan, tasarruf açığı bulunan başlıca ülkeler ABD, Orta ve Doğu Avrupa
ülkeleri ile cari açık veren bazı Avrupa ülkeleridir.
Son 10 yılda, gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisi içerisindeki payı artmıştır.
Küresel krizin ardından gelişmiş ülke ekonomilerinin toparlanmakta zorlanmasına
karşılık başta gelişmekte olan Asya ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin
hızla krizden çıkması söz konusu ülkeleri kriz sonrası toparlanma sürecinde küresel
büyümenin lokomotifi haline getirmiştir. Benzer bir eğilim tasarruf oranlarında da
görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranı artma eğilimindeyken
gelişmiş ülkelerde tasarruf eğilimi özellikle hanehalkı tasarruflarındaki daralmaya
bağlı olarak gerileme eğilimindedir.
Tasarruf Oranı
(% Dünya GSYH’si)
Petrol İhraç Eden
Ülkeler
Gelişmekte Olan
Ülkeler
Gelişmiş Ülkeler
Global Tasarruf
Oranı
Kaynak: McKinsey Global Institute
Aşağıdaki tabloda görüleceği üzere, bazı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile
kıyaslandığında Türkiye’nin tasarruf oranının pek çok ülkenin gerisinde kaldığı
görülmektedir. Son 30 yıllık döneme bakıldığında, Türkiye’de tasarruf oranlarının
geçici yükselişlerle dalgalı bir seyir izlemesine rağmen özellikle 2000’li yıllarda
gerileme eğilimine girerek 1980’lerdeki düşük seviyelere indiği dikkat çekmektedir.
Tasarruf oranlarının Yunanistan ve Portekiz gibi kamunun tasarruf etmekte
zorlandığı ülkelerde oldukça düşük düzeylerde seyrettiği görülmektedir.
27
Türkiye ve Bazı Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Tasarruf Oranları (%)
Türkiye
Brezilya
Rusya
Hindistan
Çin
Avusturya
Fransa
Almanya
Yunanistan
Hollanda
Portekiz
İspanya
İngiltere
ABD
1980
12,9
17,9
17,5
23,1
22,2
19,7
23,3
22,9
28,7
21,2
18,0
19,1
1990
21,6
18,9
22,3
39,5
24,5
20,8
23,0
17,5
25,5
26,9
22,5
15,5
15,0
1995
21,7
15,5
28,0
26,6
42,1
21,6
19,3
20,4
17,6
26,7
23,6
22,1
15,2
16,0
2000
18,1
13,9
36,2
25,1
36,8
23,6
21,7
19,8
12,8
28,1
18,3
22,6
14,6
17,9
2006
16,2
17,6
30,8
34,8
52,3
25,9
19,6
24,3
9,7
28,9
13,0
22,3
14,2
15,9
2007
15,6
18,1
30,2
36,3
52,4
27,3
20,2
25,9
7,7
28,2
13,3
21,3
15,6
13,4
2008
16,5
18,0
31,5
33,1
53,5
27,0
19,6
25,1
5,7
24,5
11,1
19,6
15,0
11,4
2009
12,9
14,6
22,7
33,6
53,6
24,2
16,4
21,5
3,3
22,1
10,0
19,5
12,2
9,8
Kaynak: Dünya Bankası
Son 30 yılda, ABD’de tasarruf oranı %19’dan %10 seviyesine gerilemiştir. Öte yandan,
Çin ve Hindistan gibi dünya ekonomisindeki önemi artan gelişmekte olan ülkelerde
tasarruf oranlarının da arttığı görülmektedir. Nitekim 2008 yılında Çin, tutar bazında
en yüksek tasarrufa sahip olan ABD’yi geride bırakarak dünyada ilk sırada yer
almıştır. Bu durumun küresel dengesizlikleri artırdığı ve global büyümenin istikrar
kazanmasının önündeki önemli engellerden biri olduğu kabul edilmektedir.
Daha ayrıntılı bir analiz yapılabilmesi için tasarruf oranlarının ülke gruplarına göre
değerlendirilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu kapsamda, gelişmekte olan
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri ile Asya ülkeleri
incelenmektedir.
Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, geçtiğimiz 20 yıl boyunca yaşadıkları dönüşüm ve
entegrasyon sürecinin de etkisiyle yüksek büyüme oranlarına ulaşmışlardır. Bu
dönemde tasarruf oranları ülkelerin yüksek büyüme oranlarını karşılamada yetersiz
kalmış ve yüksek yatırım ihtiyacını karşılayabilmek için gereken kaynağı
yurtdışından sağlamışlardır. Yüksek seviyelerdeki doğrudan yatırımlara rağmen
yurtdışı borç stokunun da artması bu ülkelere ilişkin riskleri artırmıştır.
28
Türkiye’de olduğu gibi bu ülkelerde de tasarruflar, yatırımları karşılamada yetersiz
kalmaktadır. Tasarruf oranları incelendiğinde, 2009 yılı haricinde Türkiye’nin bu ülke
grubundan çok farklı bir görünüm sergilemediği görülmektedir.
Türkiye İle Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Tasarruf Oranları (% GSYH)
Türkiye
Arnavutluk
Bulgaristan
Hırvatistan
Çek Cumhuriyeti
Estonya
Macaristan
Letonya
Litvanya
Makedonya
Polonya
Romanya
Slovakya
Slovenya
1995
21,7
20,5
15,4
11,7
29,1
23,6
17,1
13,9
12,0
20,1
19,0
27,0
23,1
2000
18,1
23,7
12,4
17,6
24,8
22,7
19,8
18,9
13,0
23,1
18,7
15,8
22,2
24,5
2005
15,6
17,0
16,3
20,7
24,6
23,6
18,1
22,5
16,9
20,5
18,0
15,8
20,2
25,6
2006
16,2
17,5
14,5
21,0
24,6
22,1
18,2
17,7
15,8
22,5
18,3
17,3
19,0
26,7
2007
15,6
15,4
9,0
21,2
24,2
22,9
16,5
18,3
16,4
21,1
19,8
20,7
22,0
27,2
2008
16,5
13,5
14,5
21,1
22,3
20,3
14,6
20,0
14,6
16,0
18,7
22,6
22,3
26,0
2009
12,9
17,4
16,0
21,8
20,4
23,5
28,5
18,4
18,6
29,0
28,9
22,1
Kaynak: Dünya Bankası
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde tasarruf oranlarının seyrinde ekonomik yapının
değişmesi diğer bir ifadeyle serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci etkili olmuştur.
Yüksek seviyelerde bulunan tasarruf oranları liberalleşme ile birlikte düşme
eğilimine girmiş ve yüksek yatırım talebi nedeniyle yurt dışı tasarruflara olan
gereksinim ve dolayısıyla cari açık artmıştır. Tasarruf eğilimi açısından her ne kadar
Türkiye bu ülkelerle benzer bir görünüm sergilese de yatırım oranlarına göre
değerlendirildiğinde Türkiye’nin bu ülke grubunun gerisinde kalmıştır.
Türkiye İle Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Yatırım Oranları (% GSYH)
Türkiye
Arnavutluk
Bulgaristan
Hırvatistan
Çek Cumhuriyeti
Estonya
Macaristan
Letonya
Litvanya
Makedonya
Polonya
Romanya
Slovakya
Slovenya
1995
25,5
21,0
15,7
16,4
32,6
28,2
21,5
14,3
21,3
20,8
18,7
24,3
24,5
23,7
2000
20,8
24,7
18,0
18,7
29,5
28,4
26,9
23,7
18,9
22,3
24,8
19,5
26,0
27,3
2005
20,0
23,6
27,6
26,3
25,7
33,8
25,6
34,4
23,9
20,8
19,3
22,6
28,9
27,2
2006
22,1
25,0
32,1
28,1
26,8
38,7
25,1
39,7
26,3
21,9
21,1
23,7
26,8
28,9
2007
21,5
29,4
34,1
28,9
27,0
40,2
22,5
40,4
30,9
24,2
24,4
29,0
27,8
31,7
2008
21,8
32,1
37,5
30,7
25,3
29,7
22,0
32,3
27,0
27,7
23,7
31,4
28,8
32,2
2009
14,9
29,0
25,6
26,7
21,5
19,4
19,0
24,3
20,2
30,5
37,7
23,4
Kaynak: Dünya Bankası
29
Yatırımlara kıyasla tasarrufların düşük seviyede gerçekleşmesi, piyasa ekonomisine
geçiş sürecinde olan ve yurt içi talebin güçlü olduğu ülkeler için beklenen bir
gelişmedir. Yurt dışından sağlanan kaynağın kalitesi de önem taşımaktadır. Son 10
yıllık dönemde bu ülkeler milli gelirlerine oranla yüksek düzeyde doğrudan yatırım
çekmişlerdir. Doğrudan yatırımların yüksek seviyesine rağmen yurtdışı borçların da
artması global risk algılamasının bozulması durumunda bu ülkelerin büyümelerinde
sorun yaşanabileceğine işaret etmektedir. Nitekim, tasarruf açığı yüksek olan bu
ülkeler küresel krizden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Latin Amerika Ülkeleri
Latin Amerika ülkeleri arasında Brezilya dışındaki ülkelerin tasarruf oranlarının
yaklaşık %20 civarında olduğu görülmektedir. Türkiye’nin %13’lük tasarruf oranı ile
Latin Amerika ülkelerindeki ortalamanın altında kaldığı ve Brezilya’dakine yakın bir
görünüm sergilediği dikkat çekmektedir.
Türkiye ile Bazı Latin Amerika Ülkelerinde Tasarruf Oranları (% GSYH)
Türkiye
Arjantin
Brezilya
Şili
Kolombiya
Ekvator
Meksika
Peru
Venezuela
1995
21,7
15,9
15,5
25,0
18,5
16,6
19,4
16,0
21,0
2000
18,1
13,0
13,9
20,6
14,0
25,8
20,5
17,2
34,5
2005
15,6
24,0
17,3
23,4
17,5
24,8
23,2
19,4
40,6
2006
16,2
26,7
17,6
25,3
18,5
27,3
25,7
22,7
39,6
2007
15,6
26,6
18,1
25,6
18,1
27,5
25,0
23,8
34,7
2008
16,5
25,0
18,0
22,7
18,6
30,7
25,6
22,6
35,0
2009
12,9
23,2
14,6
21,6
18,4
23,6
21,7
22,5
21,6
Kaynak: Dünya Bankası
Aşağıdaki grafikten de görüleceği üzere, 1990-1995 döneminde Türkiye’nin Latin
Amerika’nın önde gelen ülkelerinden daha yüksek bir tasarruf oranına sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak, sonraki dönemde Türkiye’de tasarruf oranlarında gözlenen
düşüş eğiliminin yanı sıra 2000’li yılların başında özellikle Arjantin ile Meksika’da
tasarruf eğiliminin artmasıyla birlikte Türkiye Brezilya ile birlikte geride kalmıştır.
Latin Amerika ülkelerinin tasarruf oranlarındaki hızlı artışta emtia fiyatlarındaki hızlı
yükselişler de etkili olmuştur.
30
Başlıca Latin Amerika Ülkeleri İle Türkiye'nin Tasarruf
Oranları (%)
28,0
26,0
Arjantin
Meksika
24,0
Brezilya
Türkiye
22,0
20,0
18,0
16,0
14,0
12,0
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
10,0
Kaynak: Dünya Bankası
Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri
Gelişmekte olan Asya ülkelerinde tasarruf oranlarının özellikle 2000 yılından itibaren
oldukça hızlı bir şekilde artması dikkat çekmektedir. Tasarruflar ile yatırımlar birlikte
incelendiğinde, tasarruf oranları artış eğilimi sergilerken yatırım oranlarının ülkeler
bazında farklılaştığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle tasarrufların yatırıma dönüşme
oranı ülkeler bazında farklı bir görünüm sergilemiştir. Örneğin, 2009 yılında Çin’de
yatırımlar GSYH’nin %48’ine ulaşırken tasarrufların GSYH’ye oranı %54 seviyesinde
gerçekleşmiştir. Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, diğer Doğu Asya
ülkelerinde de 1990’lı yılların ortalarından itibaren yatırım oranları yatay bir seyir
izlemiştir. Çin, özellikle son 10 yılda tasarrufların ve yatırımların gelişimi açısından
diğer Asya ekonomilerinden ayrışmıştır.
Çin ekonomisi incelendiğinde, tasarruf oranının GSYH’ye oranının %50’lere ulaşması
ile yatırım odaklı bir büyüme modelinin seçilmesinin ülkenin sergilediği güçlü
büyüme performansında önemli role sahip olduğu görülmektedir.
Tasarruf oranının yüksek düzeylerde gerçekleşmesinde, Çin ekonomisinde yaşanan
yapısal dönüşüm sürecinin yanı sıra demografik faktörler ile kurumsal düzenlemeler
etkili olmuştur.
 Çin’de 1980’lerde Başlayan Yapısal Dönüşüm Süreci
Çin’de yaşanan ekonomik ve demografik gelişmeler paralelinde işgücünün tarım
sektöründen verimliliğin ve katma değerin daha yüksek olduğu sektörlere aktarılması
31
sonucu tasarruf oranları yükselmiştir. Nitekim, artan verimlilik paralelinde özellikle
özel sektörün tasarruflarının yüksek düzeye ulaşması dikkat çekmektedir14.
Çin’de Tasarruf Oranı (GSYH’ye Oran Olarak)
Çin’de uygulanan “tek çocuk” politikasının da tasarruf oranlarındaki artışta etkili
olduğu düşünülmektedir. Nitekim, çocuk sayısındaki azalmasının etkisiyle aileler az
harcama yapmaktadır. Ayrıca, ailelerin daha az çocuk sahibi olmaları, ebeveynlerin
gelecek kaygısıyla yaşlılık dönemleri için daha fazla tasarruf etmesine neden
olmaktadır.
 Kurumsal düzenlemeler
1990’lı yıllardan itibaren ekonomide büyük çaplı kurumsal reformlar yapılmıştır. Bu
süreçte, kamu sektöründe istihdam edilenlerin bir kısmı işten çıkarılmış (bu kişilere
ortalama düzeyde bir sosyal yardım verilmiş) ve kâr etmeyen kamu şirketleri
kapatılmıştır. Ayrıca, 1997’de yapılan emeklilik reformu sayesinde emeklilere ayrılan
ödenekler azaltılmıştır. Sistemdeki değişikliklerle birlikte giderek yaşlanan nüfus
gelecek için daha fazla tasarrufa yönelmek zorunda kalmıştır.
Bir diğer önemli değişim ise, bireysel ev sahipliği alanında yaşanmıştır. Devletin artık
çalışanlarına konut sağlama sürecinden çekilmesi ile kişisel konut sahipliğinde ve
buna yönelik olarak yapılan tasarruflarda artış yaşanmıştır. Bu dönüşüm oldukça
ciddi bir etki yaratmıştır. Son 30 yılda Çin’de en hızlı büyüyen sektörler arasında
inşaat ve hizmetler sektörlerinin yer alması da bu değişime işaret etmektedir.
14
Bayoumi, T., Tong, H. and Wei, S. (2010), “The Chinese Corporate Savings Puzzle: A Firm-level Cross-country
Perspective”, IMF Working Paper, WP/10/275.
32
Ayrıca, Çin’deki şirketlerin banka fonlamasını tercih etmemeleri nedeniyle
yatırımlarını kendi tasarruflarıyla finanse etme eğilimleri de tasarrufları artırıcı bir
etki
olarak
görülmektedir.
Bu
durum,
tasarruf/yatırım
alışkanlıkları
ile
açıklanabilecek bölgesel bir olgudur.
6. Genel Değerlendirme ve Sonuç
Son dönemde gerek uluslararası platformda gerekse yurtiçinde gündemdeki
konuların başında tasarruflar gelmektedir. İstikrarlı bir büyüme performansının
yakalanması açısından küresel dengesizliklerin azaltılması önem taşımaktadır.
ABD’de gözlenen aşırı tüketim eğilimine karşılık Çin’deki yüksek tasarruflar söz
konusu dengesizliğin temel kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Bu konuda bölgeler
arasında gözlenen ayrışmalar da dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Bu sorunun ancak
orta ve uzun vadede atılacak adımlar neticesinde çözülebileceği bilinmektedir.
Nitekim, bu süreç küresel ekonomideki dengelerin yeniden kurulmasını da
beraberinde getirecektir.
Tasarruf eğilimi üzerinde etkili olan faktörlere ilişkin yapılan ampirik çalışmalarda
farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bu durum tasarruf eğiliminin şekillenmesinde ülkelere
özgü koşulların etkili olduğuna işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle birçok faktörün
bu konuda etkili olması net bir sonuca ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle,
tasarrufların artırılması amacıyla oluşturulacak politikalar da ülkeden ülkeye farklılık
gösterecektir.
Türkiye’de tasarrufların milli gelire oranının son 30 yıllık dönemde genel olarak
düşüş eğilimi sergilediği görülmektedir. Nitekim, 2010 yılı itibarıyla %12,6 düzeyinde
gerçekleşen tasarruf oranı ile Türkiye, ekonomik koşullar açısından benzer özellikler
sergileyen diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla dış kaynaklara daha fazla bağımlı bir
ülke profili çizmektedir. Tasarruf oranlarının gelişmekte olan Asya ve Latin Amerika
ülkelerinin birçoğunun gerisinde kaldığı, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile benzer bir
seyir izlediği gözlenmektedir. Tasarruf oranlarının düşük seviyesi, Türkiye
33
ekonomisinde büyümenin sürdürülebilirliği açısından yabancı sermayeye bağımlılığı
artırmakta ve ekonomiyi dış şoklara karşı kırılgan bir hale getirmektedir.
Türkiye ekonomisi, 2001 krizinin ardından uygulanmaya başlanan makroekonomik
politikalarla birlikte güçlü bir büyüme performansı sergilemiştir. Ancak, bu dönemde
yakalanan yüksek büyüme rakamları ile birlikte Türkiye’nin dış ticaret açığındaki
artış dikkat çekici bir boyuta ulaşmaktadır. Nitekim, bu çalışmada yaptığımız
verimlilik analizleri de özellikle 2005 yılından sonra Türkiye’deki büyümenin daha
çok konjonktürel olarak nitelendirilen kısa dönemli talep gelişmelerine bağlı
olduğunu göstermektedir. Yurtiçindeki tüketimin, üretimin (arzın) oldukça üzerinde
gerçekleşmesi ve bu sürecin ivme kazanmasının etkisiyle tasarruf oranlarının
gerilediği görülmektedir.
Yapılan çalışmalarda, tasarruf oranlarının yükseltilmesi açısından bazı faktörlerin öne
çıktığı görülmektedir:
 Türkiye’de tasarruf eğiliminin artması, gelir artışı eşliğinde güven ortamının
oluşmasıyla birlikte ihtiyati tasarruftan ziyade yaşlılık dönemine yönelik
düzenli birikimlerin ön plana çıkmasıyla yakından ilişkilidir. Tasarruf konusu
bireyler, şirketler ve kamu tarafından sosyal sorumluluk çerçevesinde
değerlendirilmeli ve toplumda tasarruf bilincinin geliştirilmesi için eğitime
önem verilmelidir.
 Hükümet kişi başı geliri artırmak için verimlilik seviyesini ve istihdam
oranlarını yükseltecek yapısal değişiklikleri de hayata geçirmeye devam
etmelidir. Artan gelir düzeyleri, tasarruf oranlarına da olumlu etkide
bulunacaktır.
 Maliye politikasındaki disiplinin sürdürülmesi önem taşımaktadır. Bununla
birlikte, kamu tasarruflarındaki artışın toplam tasarruflara aynı ölçüde
yansımadığı bilinen bir olgudur. Ayrıca, tasarrufların seyri açısından önem arz
eden makroekonomik istikrarın sürdürülmesinde mali disiplinin rolü göz ardı
edilmemelidir.
 Önerilen politika seçeneklerinden biri de vergilerin gelir vergilerinden tüketim
vergilerine kaydırılmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasıdır. Böylece,
34
harcanabilir gelirdeki artışla birlikte tasarrufların da olumlu yönde
etkileneceği bilinmektedir. Ancak, Türkiye’de kayıt dışı ekonominin yüksekliği
nedeniyle toplam vergilerin yaklaşık 2/3’ünün dolaylı vergilerden oluşması,
bu politikanın ülkemizde uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır. Bu çerçevede,
kayıt dışı ekonomiyle mücadele de tasarrufların artırılması bakımından önem
taşımaktadır.
 Ekonomik büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de finansal
piyasaların aynı ölçüde gelişmediği bilinmektedir. Finansal piyasaların
yeterince gelişmiş olmadığı ülkelerde, bireylerin tasarruflarını finansal sistem
dışındaki yatırım araçlarına yönlendirdikleri gözlenmektedir. Nitekim, 2010
yılında Türkiye’de yapılan bir ankete göre15, bireylerin %36’sının altını,
%22’sinin ise gayrimenkulü öncelikli yatırım aracı olarak değerlendirdiği
sonucuna ulaşılmıştır. Türk yatırımcılarının geleneksel yatırım araçlarını
tercih etmeleri, finansal piyasalarda ürün çeşitliliğinin ve derinliğin istenilen
düzeyde olmadığını teyit etmektedir. Benzer ülke deneyimleri de göz önünde
bulundurulduğunda, Türkiye’de finansal piyasaların gelişmesinin tasarruflara
olumlu katkıda bulunacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu kapsamda, İstanbul’un
uluslararası finans merkezi olması da önem taşımaktadır.
 Türkiye’de hayat sigortası, yatırım fonları ve bireysel emeklilik gibi uzun
vadeli yatırım perspektifine sahip kurumsal yatırımcıların portföy büyüklüğü
ve katılımcı sayısı düşük seviyede bulunmaktadır. 2010 yılı itibarıyla bireysel
emeklilik sistemindeki fonların GSYH’ye oranı %2,3 ile %67,1 olan OECD
ortalamasının oldukça altındadır. Gelişmiş bir bireysel emeklilik sisteminden
bahsedilebilmesi için bu oranın %20’ye ulaştırılması gerekmektedir. Bu
nedenle Türkiye’de bireysel emeklilik sistemi geliştirilmeli, kurumsal katılım
özendirilmeli, katılımcılar bilinçlendirilmeli, sigorta sistemi güçlendirilmeli ve
vergi avantajları sağlanarak sigorta ürünleri aracılığıyla tasarruf teşvik
edilmelidir.
 Yastık altı tasarrufların başta altın olmak üzere finansal sisteme aktarılması
sağlanmalıdır.
 Faiz kazandıran işlemlere hassas kesimlerin fonlarının mali sisteme
çekilmesini sağlayacak finansal enstrümanlar geliştirilmelidir.
15
“Sermaye Piyasası Algı ve Yatırım Potansiyeli Belirleme Araştırması”, TSPAKB, Nisan 2011.
35
 Bankaların ve özel sektör firmalarının bono ve tahvil ihraçlarının
yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
 Vergi düzenlemelerinde yapılacak değişikliklerle nüfusun farklı segmentlerine
yönelik (kumbara fon gibi) yenilikçi ve uzun vadeli tasarrufu teşvik eden
birikim amaçlı yatırım ürünleri geliştirilmelidir.
 Uzun vadeli tasarruf ürünlerine vergi teşvikleri getirilmelidir.
 Demografik yapı tasarruf oranlarının seyri açısından önemli bir faktör olarak
değerlendirilmektedir. Türkiye’nin dinamik bir nüfus yapısına sahip olması
nedeniyle tüketim eğiliminin yüksek olduğu bilinmektedir. Ayrıca, istihdam
edilenlerin toplam nüfus içerisindeki payı %32 ile oldukça düşük bir seviyedir.
Nüfus yapısına yönelik çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre, Türkiye için
2005 yılında başladığı ifade edilen ve çalışan nüfusun toplam nüfus
içerisindeki payının artış eğilimine girdiğini gösteren demografik fırsat
penceresinin 2040-2045 yıllarına kadar süreceği tahmin edilmektedir. Bu
dönemde, tasarruf oranlarının %2-5 puan arasında artacağı hesaplanmaktadır.
Ancak, Türkiye’de tasarruf oranlarının istenilen düzeye ulaşmasında
demografik fırsat penceresinin yapacağı katkının tek başına yeterli olmayacağı
bir gerçektir.
 Yapılan çalışmalarda, ülkelerin sahip olduğu kültürel yapının da tasarruf
oranları üzerinde belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim, Çin başta
olmak üzere gelişmekte olan Asya ülkeleri bu duruma örnek teşkil etmektedir.
 Bu kapsamda, uzun dönemli makro ekonomik istikrarın vazgeçilmez bir ön
koşul olarak kabul edildiği bir ortamda, bireylere tasarruf bilincinin
kazandırılmasına yönelik faaliyetler yanında kurumsal yatırımcıların da teşvik
edilmesi suretiyle sermaye piyasasına derinlik kazandırılması orta ve uzun
vadede tasarruf eğilimini artırıcı yönde etkide bulunacaktır.
36
KAYNAKÇA
Pınar Yaşar, “Alternatif Hasıla Açığı Tahmin Yöntemleri ve Phillips Eğrisi: Türkiye
Üzerine Bir Çalışma”, Temmuz 2008, Uzmanlık Tezi.
Bayoumi, T., Tong, H. and Wei, S. (2010), “The Chinese Corporate Savings Puzzle: A
Firm-level Cross-country Perspective”, IMF Working Paper, WP/10/275.
Bernanke, Ben S. (2005). "The Global Saving Glut and the U.S. Current Account
Deficit", Sandridge Lecture at the Virginia Association of Economists, Richmond,
March 10.
Guonan Ma, Wang Yi, “China’s High Saving Rate: Myth and Reality”, BIS Working
Papers, Haziran 2010
Dünya Bankası Veritabanı
Ferrucci, Gianluigi, Miralles, Cesar, “Saving Behaviour: The Role of Emerging Market
Economies and Global Imbalances”, Aralık 2007
IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Nisan 2011
IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Eylül 2005
IMF, World Economic Outlook Database
Loayza, N., Schmidt-Hebbel, K., and Serven, L., “Saving in Developing Countries: An
Overview”, The World Bank, 2000.
McKinsey Global Institute, “Farewell to cheap Capital? The Implications of Long-term
Shifts in Global Investment and Saving”, Aralık 2010.
Samwick, Andrew. 2000. “Is Pension Reform Conducive to Higher Saving?” Review of
Economics and Statistics 82(2):264–72.
“Sermaye Piyasası Algı ve Yatırım Potansiyeli Belirleme Araştırması”, TSPAKB, Nisan
2011.
TCMB, Finansal İstikrar Raporu, Mayıs 2011.
37
TSPAKB, Sermaye Piyasasında Gündem, Sayı:105, Mayıs 2011.
TÜSİAD-TCMB Küresel Ekonomiye Entegrasyon Sürecinde Büyüme Dizisi No:3,
"Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri: 1987-2007 Döneminde Büyümenin
Kaynakları Temel Sorunlar ve Potansiyel Büyüme Oranı", Haziran 2008.
Van Rijckeghem, Caroline and Murat Ucer, “The Evolution and Determinants of
Private. Saving in Turkey: What Lessons for Policy?,” ERF Research Report Series No.
09-01.
38
EK: Üretim Fonksiyonuna Farklı Bir Bakış
Cobb-Douglas üretim fonksiyonuna göre, bir ülkede üretim miktarı sermaye birikimi,
işgücü miktarı ve teknolojik gelişme ile ilgilidir.
Yt=Ktα * Ltβ * Tt
Y: Toplam Üretim Miktarı (GSYH)
α: Sermaye Birikiminin Üretim Esnekliği
K: Toplam Sermaye
β: İşgücünün Üretim Esnekliği
L: İşgücü
T: Toplam Faktör Verimliliği (TFV)
t: Dönem
Cobb-Douglas üretim fonksiyonunda yer alan sermaye birikiminin ve işgücünün
üretim esnekliğini temsil eden α ve β terimleri sabit getiri varsayımı altında
incelenmiştir. Sabit getiri yaklaşımına göre, her bir girdi %1 oranında artarsa, çıktı
düzeyinin de aynı oranda artacağı kabul edilmekte ve sermaye birikimi ile işgücünün
üretim esnekliklerinin toplamının 1’e eşit olduğu varsayılmaktadır. Nitekim sabit
getiri varsayımı, özellikle ülke düzeyinde yapılan analizlerde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu varsayım tahmin edilecek katsayı adedini azaltması nedeniyle
üretim faktörleri arasındaki ilişki nedeniyle ortaya çıkabilecek istatistikî sorunların
asgari düzeye indirilmesini amaçlamaktadır.
Cobb-Douglas üretim fonksiyonunda kullanılan sermaye birikiminin ve işgücünün
üretim esnekliği katsayılarına yönelik tartışmalar devam etmektedir. Nitekim, bu
katsayılar ülkeler arasında farklılık gösterebilmekte ve örneklem dönemine göre de
farklı
sonuçlar
verebilmektedir.
Dolayısıyla,
ekonomi
literatüründe
bu
parametrelerin hangi büyüklükte olacağı yönünde görüş birliği bulunmamaktadır.
Türkiye ekonomisi için de sermaye birikiminin ve işgücünün üretim esnekliklerine
ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. Örneğin, İsmihan ve Özcan’ın (2005)
çalışmasında, Türkiye ekonomisi için sermaye birikiminin katsayısının diğer bir
ifadeyle α parametresinin 0,35 ile 0,65 arasında olabileceği belirtilmiştir. Buna
istinaden, İsmihan ve Özcan (2006) çalışmasında 1960-2004 dönemi için yapılan
büyüme muhasebesi analizlerinde α parametresinin değeri 0,35 ile 0,65’in aritmetik
39
ortalaması olan 0,50 olarak varsayılmıştır. Saygılı, Cihan ve Yavan (2006) eğitim ve
verimlilik ilişkisini inceledikleri çalışmalarında, sermayenin büyüme esnekliğini 0,51
olarak öngörmüşlerdir. Bununla birlikte, 2008 yılında yaptıkları çalışmada ise
sermayenin büyüme esnekliğini 0,57 olarak belirlemişlerdir. Bosworth ve Collins
(2003), büyüme muhasebesi analizinde Türkiye’nin de dahil olduğu tüm ülkeler için α
değerini, diğer bir ifadeyle sermaye birikiminin üretim esnekliğini, 0,35 olarak
varsaymıştır.
Bu çalışmada, sermaye birikimi esnekliğinin, α parametresinin, 0,57 olduğu
varsayılmıştır. Bu çerçevede, diğer değişkenler sabit tutulduğunda sermaye
birikimindeki %1’lik artışın toplam üretimde %0,57’lik artışa neden olacağı
hesaplanmaktadır. Benzer şekilde işgücündeki %1’lik artışın da toplam üretimde
%0,43’lük artışa neden olacağı öngörülmektedir16.
Esneklik katsayıları ile üretim fonksiyonu yeniden düzenlendikten sonra denklemin
her iki tarafında da logaritmik dönüşüm uygulandığında üretim fonksiyonu aşağıdaki
gibi ifade edilmektedir.
ln(Y)t=
α*ln(K)t
+
β*ln(L)t
+
Sermaye Birikiminin
İşgücünün
Toplam Üretime Katkısı Toplam Üretime
Katkısı
α: 0,57
β: 0,43
ln(T)t
Toplam Faktör
Verimliliği
Üretim Fonksiyonunun Bileşenlerine Yönelik Metodolojik Açıklama
Bir ülkenin refah düzeyi ile yakından ilişkili olan verimliliği analiz etmek amacıyla
Cobb-Douglas üretim fonksiyonun oluşturulması için toplam sermaye birikimi
tahmini yapılmıştır. Bir ülkenin toplam üretim kapasitesi ile ilişkili olan sermaye
birikimi tahmini yapılırken Saygılı ve Cihan tarafından oluşturulan serinin 1987-2007
dönemindeki seyri baz alınmıştır. 2008-2010 döneminde ise;
16
Alternatif Hasıla Açığı Tahmin Yöntemleri ve Phillips Eğrisi: Türkiye Üzerine Bir Çalışma. Pınar YAŞAR. Ankara:
DPT, EMSAGM Temmuz 2008, Uzmanlık Tezi
40
 sermayenin ortalama ömrünün 25 yıl olduğu ve bu çerçevede toplam
sermayenin çeyreklik bazda yaklaşık %1 oranında aşınmaya uğrayacağı
ve
 yatırımların toplam üretim sürecine 4 çeyrek gecikmeyle yansıdığı
varsayımları altında tahmin edilmiştir.
Sermaye birikiminin 1990-2010 dönemindeki seyri incelendiğinde, sermaye
birikimindeki artışın 1990-2000 döneminde yatay bir seyir izlediği görülmektedir.
Söz konusu dönemde kamu borcunun ve faiz oranlarının yüksek düzeylerde
seyretmesi sermaye birikimindeki artışı sınırlandırmıştır. 2000-2004 döneminde ise,
sermaye birikiminin artış hızındaki yavaşlamıştır. Bu gelişmede, 2001 krizinin
etkilerinin daha önceki krizlere kıyasla daha uzun bir süre boyunca hissedilmesi ve
krizin bankacılık sektörü kaynaklı olması etkili olmuştur. 2005-2007 döneminde
olumlu makroekonomik görünümün etkisiyle yıllık bazda ortalama %2,1 oranında
gerçekleşen sermaye birikimi artış hızının 2008 yılında ortaya çıkan küresel krizle
birlikte
gerilediği
görülmektedir.
Nitekim,
2005-2010
döneminde
sermaye
birikimindeki artışın %1,9 düzeyinde olduğu hesaplanmaktadır.
Sabit Sermaye Yatırımları ve Yıllık Artış Hızı*
(milyar TL)
(%)
1,95
320
1,9
280
1,9
1,9
240
200
1,85
160
1,8
120
2010Ç1
2008Ç4
2007Ç3
2006Ç2
2005Ç1
2003Ç4
2002Ç3
2001Ç2
2000Ç1
1998Ç4
1997Ç3
1996Ç2
1995Ç1
1993Ç4
1992Ç3
1991Ç2
1,75
1990Ç1
80
(*) Sağ eksen
İşgücüne ilişkin verilerde, Saygılı ve Cihan tarafından oluşturulan seriler
kullanılmıştır.
Nitekim,
TÜİK’in
2005
yılından
itibaren
nüfus
ve
işgücü
istatistiklerinde revizyon yapması nedeniyle 1990-2004 dönemine ilişkin işgücü
41
verisinde düzeltme yapılmıştır17. Nitekim, iki serinin de genel olarak benzer bir seyir
izlediği görülmektedir. 1990-2000 döneminde yıllık bazda ortalama %1,5 düzeyinde
gerçekleşen işgücü artış hızı 2000-2004 döneminde bir miktar ivme kaybetmiş 20052010
döneminde
ise
tekrar
%1,5’lik
trendine
(1990-2000
dönemindeki)
yakınsamıştır.
Türkiye'de Toplam İşgücünün Gelişimi*
(milyon kişi)
25
23
21
19
İşgücü
17
Düzeltilmiş İşgücü Verisi
2010Ç1
2008Ç4
2007Ç3
2006Ç2
2005Ç1
2003Ç4
2002Ç3
2001Ç2
2000Ç1
1998Ç4
1997Ç3
1996Ç2
1995Ç1
1993Ç4
1992Ç3
1991Ç2
1990Ç1
15
(*) Mevsimsellikten arındırılmış seri
Bir ülkenin refah düzeyi ile yakından ilişkili olan toplam faktör verimliliğinin
Türkiye’de ölçülmesi amacıyla “Solow artığı” yöntemi kullanılmıştır. Bu yönteme
göre, bir ülkenin üretim seviyesindeki artışın esas kaynağı sermaye birikimi ve
işgücündeki değişimler olmakla birlikte, bunların dışındaki diğer faktörler toplam
faktör verimliliğini, bir başka deyişle Solow artığını, doğrudan etkileyen faktörler
olarak tanımlanmaktadır. Verimliliğin teknolojik ilerlemeyi temsil ettiği kanısı
ekonomi literatüründe yaygın olmakla birlikte, birçok çalışmada (Bosworth ve
Collins, 2003) toplam faktör verimliliğinin teknolojik ilerlemenin yanı sıra politik
istikrarsızlık, savaş, makroekonomik politika ve yapısal değişimler gibi ekonominin
etkinliğini
belirleyen
diğer
faktörleri
ile
ölçüm
hatalarını
temsil
ettiği
vurgulanmaktadır18 (İsmihan ve Özcan, 2006).
17
TUİK, 2004 yılında Türkiye’nin nüfusunu 70,9 milyondan 66,4 milyona revize etmiştir. İki veri seti arasında
kesintilerin yanı sıra son açıklanan verilerin Türkiye’nin demografik yapısını daha iyi bir şekilde temsil edeceği
varsayımı altında 1990-2004 dönemine ilişkin işgücü verisi aşağı yönlü revize edilmiştir.
18
Alternatif Hasıla Açığı Tahmin Yöntemleri ve Phillips Eğrisi: Türkiye Üzerine Bir Çalışma. Pınar YAŞAR. Ankara:
DPT, EMSAGM Temmuz 2008, Uzmanlık Tezi
42
Solow artığı çerçevesinde değerlendirilen toplam faktör verimliliği, sermaye birikimi
ve
işgücü
serilerinin
toplam
üretim
miktarından
çıkarılması
sonucunda
oluşturulmuştur.
ln(Y)t – 0,57*ln(K)t – 0,43*ln(L)t = ln(T)t
43

Benzer belgeler