atlıhanda bir ozan

Transkript

atlıhanda bir ozan
ATLIHAN’DA BİR OZAN
Yaklaşık 30 yıl önce Kelebek Gazetesinde Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Seçtiği Sizin
Şiirleriniz” köşesinde yazdığımız şiirlerden kaynaklanan bir gönül yarasına ilaç için
Kırşehir’e gitmiştim. Serde o zamanlar şairlik! olunca Kırşehir’de de şimdi ismini
hatırlayamadığım bir iki mahalle gazetenin kültür sanat sayfasında şiirlerim yayınlıyordu.
Kırşehirli Aşık Boyacı (Hüseyin Canıtez)i de bu gazetelerdeki şiirleri ile tanıyordum. Her
şehrin kendi çapında ozanları vardır; kimisi tanınmış, kimisi de kendi kabuğuna çekilerek
yaşamış ve konup göçmüştür yalan dünyadan.
Kırşehirli bir ozan geldi geçti Hem de ne ozandı. Mızrap tutan parmaklarıyla aynı
zamanda fırça tutan bir hattattı Aşık Boyacı. Aşık Veysel’den bahsetti. “Yanında bir çocuk
omzunda sazla Kırşehir’e gelir kahve kahve dolaşarak türkü söyler, yanındaki çocuk da para
toplardı. Ben de ona heveslenirdim ama bu şekilde geçim etmeyi kendime yediremediğimden
camilerde hat yaparak ekmeğimi çıkarıyorum” demişti.
Eskiden Anadolu’da pazarlarda ya da kalabalık yerlerde boyunlarında bir teyple gezen
destan satıcıları vardı. Bir olay üzerine yazılan destan; ya yazan ya da sesi güzel birisi
tarafından kasete okunduğu gibi iki yada dört sayfa şeklinde matbu hale getirilerek satılırdı.
Satıcı kalabalık bir yere durup teybin düğmesine basar, daha destan bitmeden sesi kısıp
“Çocuklarını bir kazada kaybeden acılı babanın destanı 50 kuruş” diye bağırırdı. İsterseniz bu
destanın bir iki kıtasını da bir burada irticalen söyleyelim.
Zalım gamyon Jipi yardan uçurdu
Bir solukta canı tenden göçürdü
Ecel şerbetini erken içirdi
Bu acıya dayanacak gücüm yok
Çocuklarım daha emlik kuzuydu
Onlar benim ekmeğimin tuzuydu
Allah’ım bu nasıl kara yazıydı
Bu acıya dayanacak gücüm yok
Atlıhan, Odunpazarı’nda bir zamanların Eskişehir’e çalışmaya gelen ya da çerçilerin
konakladıkları önemli bir mekânmış. Yıllarca kaderine terk edilen bu metruk han 2007 yılında
orijinaline uygun restore edilerek gümüş işlemecilerin, lületaşı ustalarının mekânı olan bir
çarşı haline getirildi. Geniş bir avlusu olan bu mekânı çeşitli kültür sanat etkinlikleri ile canlı
tutan şehremini şair Sakallı’ya da teşekkür etmemek olmaz. Eskişehir’e yolu düşen bu çarşıya
uğramadan geçiyorsa aşk olsun.
On yıldır görmediğim bir dostum ansızın çıkıp geldi. “Ben Said” dedi. Kucaklaştık.
Benim kafamda Said Türkoğlu olunca ve karşımdaki Sait’in saçlarının kendisini terk ettiğini
de görünce bir an şaşırdım. Memleket memleket geze geze saçlarından uzaklaşmışsın dedim.
Arkadaş da şaşırdı ben de şaşırdım. “Ben Adana’da Mustafa Evren ile birlikte çalışan Said”
deyince kafam iyice allak bullak oldu. Bu Said de o Said kadar güzel insandı vesselam.
Yanında bir arkadaşı daha vardı, bir çay içimlik zamanları olduğunu söylediler. En
güzel çay da Atlıhan’da içilir. Çaylarımızı içtik vedalaşacağımız sırada yukarıda resmini
gördüğünüz ozan çıka geldi. Sırtında sazı elinde bir kara kutu şeklinde bir bavul. Bavulda bir
ses yayın cihazı çıktı. Sazı köyneğinden çıkardı, aparatları cihaza, saza takıp yaka
mikrofonunu da takarken misafirler bir çay daha içelim dediler.
“Değerli misafirler hanın sorumlusundan izin aldım. Bu garip ozan Kırşehir’den
kalkıp buralara geldi, size birkaç türkü okuyacağım hoşunuza giderse bu gardaşınıza
gönlünüzden ne koparsa yardımda bulunursanız memnun olurum” dedi. Dokundu sazın
tellerine. Bir türkü, bir türkü derken arkasında isteklerde bulunmaya başladık. Ozan
dükkânların kapılarında kendisini dinleyenlere şapkasını uzattı en son bizim yanımıza geldi.
Hüzünlendik, efkârlandık Ozan ile hatıra fotoğrafları çektirdik. Misafirlerimle vedalaştım.
Ozan’a kartımı verdim, bir daha Eskişehir’e yolu düştüğünde beklediğimi söyledim. Adı
neydi unuttum. Yolu bir daha buralara düşer mi bilmiyorum.
Atlıhan’da ozan geçti peh peh…

Benzer belgeler