BÜLTEN 66 tamamı - Bilim ve Sanat Vakfı

Transkript

BÜLTEN 66 tamamı - Bilim ve Sanat Vakfı
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
BÜLTEN’DEN
BÜLTEN
Ocak-Nisan 2008
Y›l 19 Say› 66
Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz,
Mustafa Demiray, Salih Pulcu,
F. Samime ‹nceo¤lu, Nermin Tenekeci
Foto¤raflar Cemil Akgül
Bask› Elma Bas›m
Keresteciler Sitesi 14. Blok No: 1 ‹kitelli-‹stanbul
Bask› Tarihi May›s 2008
Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbul
Tel: 0212. 528 22 22 pbx
Faks 0212. 513 32 20
e-posta [email protected]
www.bisav.org.tr
Ücretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r.
Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir.
Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir.
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
BSV HAVAD‹S 2
K A M Küresel Araflt›rmalar Merkezi 6
MOLA ‹flaret Çocuklar› / Cahit Zarifo¤lu 13
M A M Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 14
MOLA ‹flaret Çocuklar› / Cahit Zarifo¤lu 26
S A M Sanat Araflt›rmalar› Merkezi 27
MOLA ‹flaret Çocuklar› / Cahit Zarifo¤lu 38
TA M Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 39
SEYRÜSEFER Çin ‹zlenimleri / Kadir Temiz 53
MESNEV‹ Kaybetti¤iniz fleylere hay›flanmay›n 60
Bilim ve Sanat Vakf› yaklafl›k çeyrek as›rd›r bilim, kültür ve sanat alanlar›ndaki faaliyetleriyle Türkiye’nin
kültür birikimine katk›da bulunmaya çal›fl›yor.
Binlerce seminer ve yuvarlak masa toplant›s›, onlarca
sempozyum, panel ve sergi, hat›r› say›l›r say›daki yay›nlar› ile bunu ortaya koymaya çal›flt›. Bilim ve Sanat Vakf› müteaddit defa, ilgisi ve aray›fl›n›n insano¤lunun temel ilgi ve aray›fl›n›n d›fl›nda olmad›¤›n›, Türkiye’de veya dünyan›n baflka bir co¤rafyas›nda bu ilgiye ve aray›fla, sorular› ve çal›flmalar› ile de¤er katan kalburüstü
ilim adamlar›n› a¤›rlamaktan ve onlar› genç tecessüslerle buluflturmaktan onur duydu¤unu ifade etti; dahas› bu
çaba ve ilginin öylesine bir heves olmad›¤›n› da. fiimdilerde Bilim ve Sanat Vakf› bütün bu çaba ve ilgisini bir
üniversite kurarak taçland›r›yor.
‹stanbul fiehir Üniversitesi, e¤itim-araflt›rma gibi iki temel k›stas› esas al›yor. Bir üniversitenin ancak bu iki
alan aras›nda kuraca¤› dinamik ve güçlü denge ile varolabilece¤i inanc›ndan yola ç›k›yor. ‹stanbul fiehir Üniversitesi farkl› düflünce, disiplin ve geleneklerin kendine
yer buldu¤u, tart›flt›¤›, tekdüze bütün anlay›fl ve yaklafl›mlardan uzak duran, yap›c› nitelikteki her tür metodik
ve teorik aç›l›ma öncülük etmeyi hedefliyor.
Hay›r dileyin, hay›rda kal›n!
1
MECMUA
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi: Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a 62
BSV
HAVAD‹S
‹stanbul fiehir Üniversitesi kuruluyor
Bilim ve Sanat Vakf›’nda görev de¤iflimi
Bilim ve Sanat Vakf›, ‘’‹stanbul fiehir Üniversitesi’’ ad›yla bir üniversite kuruyor. Bilim ve
Sanat Vakf›’n›n 12 Haziran 2007 tarihli YÖK’e
yapt›¤› ‹stanbul fiehir Üniversitesi baflvurusu,
16 Nisan 2008’de toplanan YÖK Genel Kurulu’nda görüflüldükten sonra 7 May›s 2008’de
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul
edildi, 22 May›s 2008 tarihinde ise 5765 say›l›
kanun dahilinde TBMM Genel Kurulu’ndan
geçti. 30 May›s 2008 tarihinde Cumhurbaflkan›
Say›n Abdullah Gül taraf›ndan onaylanan bu
yasa, son olarak 31 May›s 2008 tarihli Resmi
Gazetede yay›mland›. Söz konusu yasa 9’u
devlet 2’si vak›f olmak üzere 11 yeni üniversite
kurulmas›n› öngörüyordu. ‹stanbul fiehir Üniversitesi, 2010-2011 döneminde e¤itim faaliyetine geçmeyi planl›yor.
Üniversite rektörlü¤e ba¤l› olarak, Fen-Edebiyat, ‹ktisadî ve ‹darî Bilimler, Mühendislik ve
‹letiflim fakülteleri, Yabanc› Diller Yüksekokulu, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitülerinden oluflacak.
‹lim ve fikir hayat›nda yaklafl›k çeyrek asr› bulan varl›¤›yla Bilim ve Sanat Vakf› gelenekselleflmifl düzenli seminer programlar› ve yetiflmesine katk›da bulundu¤u akademisyenleri,
sempozyum, panel, tart›flmal› yuvarlak masa
toplant›lar›, kütüphanesi, iki akademik dergisi
ve di¤er yay›nlar›yla, zaman içinde belki de
üniversite kurma liyakatine en fazla sahip ilim
ve kültür kurumlar›ndan biri haline geldi.
Ayr›ca, ‹stanbul fiehir Üniversitesi’nin Tophane’de açt›¤› irtibat bürosu hizmete bafllad›.
Bilim ve Sanat Vakf› Genel Sekreterli¤ine, Vakf›n Genel Sekreter Yard›mc›l›¤› görevini yürüten Faruk Deniz getirildi. Bir önceki dönem Genel Sekreterlik görevini yürüten Akif Demirci ise ‹stanbul fiehir Üniversitesi Genel Sekreterli¤ine atand›.
Dîvân’›n 23. say›s›nda da “Medeniyet ve
Düzen” var!
2
Dîvân: Disiplinleraras›
Çal›flmalar Dergisi geçen
say›da oldu¤u gibi 23. say›s›nda da “Medeniyet”
ve “Düzen” kavramlar›n›, felsefî, tarihî, ekonomik ve sosyal boyutlar›yla ele almaya devam ediyor. Falk’un “Jeopolitik
Kargafla ve Medeniyet
Ço¤ulculu¤u”, Gilpin’in
“Küreselleflme Medeniyetler ve Dünya Düzeni”,
Zielonka’n›n “Avrupa’da
Yeni-Ortaça¤ Düzeninin
Yükselifli”, Wang’›n “Kadim Çin Dünya Düzeninin
Ça¤dafl Amerikan Dünya Düzeniyle Mukayesesi” bafll›kl› dosya yaz›lar› yan›nda, Türker’in “Kelam ‹lminin
Metafizikleflme Süreci”, Tanr›verdi’nin “Arap Kültüründe Çeviri Çal›flmalar› ve Huneyn b. ‹shâk Ekolü” bu
say›da yer alan makaleler. Dîvân’›n bu say›s›nda ayr›ca kitap tan›t›mlar› ve 9 Aral›k 2007’de aram›zdan ayr›lan Prof. Dr. Sabahattin Zaim’e dair bir vefeyât yaz›s› bulunuyor.
BSV
HAVAD‹S
Prof. Dr. Ifl›n Demirkent Tarih Ödülü,
Abdülhamit K›rm›z›’ya verildi.
2008 Bahar
dönemi
seminerleri
sona erdi
Vakf›m›z›n Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi’nden Abdülhamit K›rm›z›’n›n Klasik taraf›ndan yay›nlanan
Abdülhamid’in Valileri: Osmanl› Vilayet ‹daresi, 18951908 isimli kitab›, Dünya
Gazetesi taraf›ndan düzenlenen yar›flmada Prof. Dr.
Ifl›n Demirkent Tarih Ödülü’ne lay›k görüldü.
14 Mart-3 May›s tarihleri
aras›nda, toplam sekiz
hafta süren Bahar seminerleri, Genel Girifl, Girifl, Temel ve Özel olmak
üzere 4 grupta ve 47 bafll›k alt›nda topland›.
Sardunya ödül
ald›
SAM Hayal Perdesi
Sinema
Toplulu¤u’nun
Mustafa
Emin
Büyükcoflkun’un yönetmenli¤inde çekti¤i Sardunya filmi 5. Y›ld›z
K›sa Film Festivali’nde En ‹yi 3. Kurmaca Film ödülünü ald›. Ayr›ca 27. Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali Hisar K›sa Film Seçkisi’ne seçilen film, ‹talya’da düzenlenen 16. Cittadella del Corto K›sa Film Festivali’nde de yar›flmal› bölüme seçildi.
Geri Dönüflüm belgeseli
Katar’da yar›flt›
3
SAM Hayal Perdesi Sinema Toplulu¤u’nun çekti¤i Geri Dönüflüm belgeseli Katar’da düzenlenen 4. Uluslararas› El Cezire Belgesel Film Festivali’nde profesyonel kategoride yar›flt›. Yaklafl›k
yetmifl filmin kat›ld›¤› festivalde otuzdan fazla
ülke yer ald›.
BSV
HAVAD‹S
Notlar 8 ç›kt›
Notlar 9 ç›kt›
Ad› millî sinema ile özdeflleflen
yönetmen Yücel Çakmakl›’y›, Sanat Araflt›rmalar› Merkezi sinema
grubunun davetlisi olarak 28
Ocak 2004’te Vakf›m›zda a¤›rlam›fl ve kendisi ile sinema serüveni, Yeflilçam sinemas› ve millî sinema konular›nda uzun bir söyleflide bulunmufltuk. Söylefli, ‹hsan Kabil’in dönemin bask›n entelektüel sinema
ak›mlar›n› ve Yücel Çakmakl›’n›n bu ak›mlar içindeki
yerini özetleyen sunufl yaz›s› ile daha da zenginleflerek “Yücel Çakmakl› ve Millî Sinema Üzerine” bafll›¤›yla Notlar serisinden ç›kt›.
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi’nin 2 Aral›k 2006’da düzenledi¤i “Babas›n›n K›z›: 70.
Ölüm Y›ldönümünde Fatma
Aliye Han›m” paneli Notlar-9
olarak kitaplaflt›. Fatma Aliye’yi yaln›z edebî kiflili¤iyle
de¤il edebiyattan felsefeye,
tarihe kadar genifl bir çerçevede ele alan panele Fatma Karab›y›k Barbaroso¤lu
oturum baflkan› olarak kat›lm›fl, Ahmet Süruri, Nazife
fiiflman ve ‹hsan Fazl›o¤lu, s›ras› ile “‹yi Efl, ‹yi Anne,
‹yi Müslüman: Bir Kad›n Filozof Olunca”, “Tarih’in ve
Tahrir’in Öznesi Olarak Fatma Aliye” ve “Ben’in Tarihi ile Tarihteki Ben Çat›flmas›nda Ahmet Cevdet Pafla
Okulu Baflar›s›z m› Oldu?” bafll›klar›nda birer sunum
yapm›fllard›.
XVIII. Yüzy›l Osmanl› Düflüncesinde
Bunal›m ve Aray›fl Toplant›lar›
Osmanl›ca seminerleri devam ediyor
Türkiye tarihinin en önemli birincil kaynaklar› aras›nda yer alan yazma ve matbu Osmanl›ca kaynaklar›n
genç araflt›rmac›lar taraf›ndan okunup anlafl›labilmesi amac›yla, TAM Osmanl›ca okuma grubu taraf›ndan
verilen 4. dönem Osmanl›ca seminerleri fiubat-Nisan
aylar› aras›nda 12 hafta sürdü.
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi, XVIII. yüzy›l Osmanl›
düflüncesinin bunal›m ve aray›fllar›n›n konu edilece¤i
uzun soluklu yeni bir toplant› serisi bafllat›yor. Söz konusu toplant› serisinde literatürde görece ihmal edilen
XVIII. yüzy›l Osmanl›s› tart›flmaya aç›lacak. ‹ktisattan
siyasete, felsefeden tarih yaz›m›na, tasavvuftan sanata
birçok sahada ve konuda tebarüz etmeye bafllayan tart›flmalar uzman konuklarla gündeme tafl›nacak. Mehmet Genç’in May›s ay›nda yapaca¤› ‹ktisat ve Siyaset
bafll›kl› konuflma bu serinin ilk konuflmas› olacak.
Birinci seviye (matbu), ikinci seviye (el yazmas›) ve
üçüncü seviye (arfliv Osmanl›cas›) olmak üzere üç seviyede düzenlenen seminerlerin 5. dönemi ise 3 May›s 2008’de bafllayacak.
4
Seminerler ücretsiz olup devam flart› aran›yor.
BSV
HAVAD‹S
Semih Kaplano¤lu
Zeki Demirkubuz
S›rr› Süreyya Önder
Feyzi Tuna
Halit Refi¤
Bilim ve Sanat Vakf›nda yönetmenler geçidi
kalam›fl Beynelmilel’in yönetmeni S›rr› Süreyya Önder’le sinemada politik durufl konusunda bir söylefli
yap›ld›. Nisan ay›nda Yeflilçam sinemas›n›n emektar yönetmenlerinden Feyzi Tuna konuk edildi ve
Yeflilçam tecrübesi dinlendi. May›s ay›nda ise Türk
Sinemas›n›n önemli yönetmenlerinden Halit Refi¤
ile millî sinema meselesi üzerine konufluldu. Sinema sohbetleri 12 Haziran’da Osman S›nav ile bu sezonu bitirmifl olacak.
Sanat Araflt›rmalar› Merkezi Aral›k 2007’de bafllatt›¤› sinema sohbetleriyle yönetmenleri a¤›rlamaya
devam ediyor. Ocak ay›nda, Yumurta adl› filmiyle
ulusal ve uluslararas› alanda birçok ödül alan Semih
Kaplano¤lu davet edildi; filmi ve sinemada zaman
kavram› üzerine konufluldu. fiubat ay›nda Masumiyet adl› filmiyle ad›n› duyuran Zeki Demirkubuz
a¤›rland›. Yönetmenle sinemada “kötü” fikri üzerine konufluldu. Mart ay›na sinemada gifle baflar›s› ya-
TAM Okuma Grubu:
Hat›ralarla Yak›n Tarih
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi, Bizans Kronikleri okumalar›n›n ard›ndan yeni bir Tarih Okumalar› program›na bafllad›. Yak›n tarihe tan›kl›k etmifl tarihî flahsiyetlerin hat›ralar› üzerinden modern tarih okumalar›
yap›lmas›n›n amaçland›¤› çal›flma boyunca, Emir fiekib Arslan’dan Cemal Pafla’ya, Hüseyin Kaz›m Kadri’den Çerkes Ethem’e, Zeki Velidi Togan’dan Ahmet
5
A¤ao¤lu’na, Ahmet Emin Yalman’dan Ali Fuat Cebesoy’a, Kaz›m Karabekir’den Hüsrev Gerede’ye kadar
dönemin öne ç›kan flahsiyetlerinin hat›ralar› okunup
tart›fl›lacak. Grubun 25 Nisan 2008’de düzenledi¤i ilk
toplant›da Emir fiekib Arslan (1869-1946)’›n ‹ttihatç›
Bir Arap Ayd›n›n Hat›ralar› bafll›kl› otobiyografik eseri ele al›nd›.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
KAM Panel
KAM Yuvarlak
Masa Toplant›lar›
Ekonomide Kriz Tart›flmalar›
ve 2008’den Beklentiler
KAM PANEL
Oturum Baflkan›: Mustafa Özel
Adnan Büyükdeniz-‹brahim Turhan
Lokman Gündüz-‹brahim Öztürk
16 fiubat 2008
De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k
Ekonomide Kriz Tart›flmalar› ve 2008’den Beklentiler
16 fiubat 2008
TEZAT
Türkiye ve ‹ran’›n Irak’a Yönelik
Politikalar›n›n Mukayesesi
Murat Yefliltafl
29 fiubat 2008
TERCÜMAN-I AHVAL
‹ran’›n ‹ç ve D›fl Politika Gündeminde
Son Geliflmeler
Yo¤un bir kar ya¤›fl›n›n oldu¤u ve Vefa salonunun neredeyse tamam›n›n doldu¤u bir k›fl akflam› “Ekonomide Kriz Tart›flmalar› ve 2008’den Beklentiler” bafll›kl›
panel yap›ld›. Anlatt›¤› an› ve f›kralar ile dinleyenleri
tebessüm ettiren Dr. Mustafa Özel’in oturum baflkan›
oldu¤u panelde konuflmac›lar, Dr. Adnan Büyükdeniz, Dr. M. ‹brahim Turhan, Doç. Dr. Lokman Gündüz
ve Doç. Dr. ‹brahim Öztürk idi.
2007 A¤ustos ay›nda ABD’nin ipotekli ev kredisi
(mortgage) sektöründe ortaya ç›kan kriz ve bu krizin
2008 y›l›na yans›malar›n›n ele al›nd›¤› panelde ilk konuflmac› Adnan Büyükdeniz idi.
Küresel piyasalardaki son dalgalanman›n ekonomi
gündeminde bafllatt›¤› çeflitlilik ile iktisat tarihine geçece¤ine dikkat çeken Büyükdeniz, krizin malî piyasalarla ilgili temel varsay›mlar›m›z› geçersiz k›ld›¤›n› belirtti. Dünya ekonomisi son yirmi y›ll›k dönemde buna
benzer dört kriz yaflad›: 1980’li y›llarda Japon hisse senedi piyasas›ndaki fliflkinlik, 1990’l› y›llar›n ortalar›nda
Do¤u ve Güney Asya’da hisse senedi ve gayrimenkul
krizi, 1990’l› y›llar›n sonunda Amerika ve Avrupa’da
hisse senedi piyasalar›nda yaflanan kriz ve son olarak
Hakk› Uygur
28 Mart 2008
6
2000’li y›llarda geliflmifl ülkelerde yaflanan kriz. Büyükdeniz’e göre, bu krizler aras›nda baz› ortak özellikler
var: Finansal ekonominin reel ekonomiden ayr›flmas›
ve kendi bafl›na ba¤›ms›z olarak hareket etme özelli¤i.
Di¤er bir ifadeyle, hisse senedi ve menkullefltirilmifl
gayrimenkul gibi piyasalarda fiyatlar›n ola¤anüstü fliflerek reel ekonomi ile ba¤lar›n› koparmas›. Sonuçta,
finansal ve reel ekonominin birbirinden ba¤›ms›z hareket eder hale gelmesi. ‹ktisat tarihine bak›ld›¤›nda,
bu tip ayr›flmalar›n uzun süreli olamayaca¤›n› ve piyasalar›n düzeltme yaparak finansal ekonomik de¤erlerini reel ekonominin de¤erlerine yaklaflt›raca¤›n› ifade
eden Büyükdeniz, bugün yaflan›lan olay›n bir kriz de¤il ciddi bir düzeltme oldu¤una dikkat çekti.
Büyükdeniz’e göre, 2000’li y›llarda özellikle Amerikan
piyasas›nda gayrimenkul fiyatlar› artarken faiz oranlar› düfltü. Faiz oranlar›n›n düflmesi sonucu artan likidite, mortgage kredilerinde afl›r› bir art›fla neden oldu. Amerikan bankalar› yeni kredi enstrümanlar›,
borçlanma ve likidite araçlar› oluflturdular (ipotekli
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
2007 A¤ustos ay›nda ABD’nin ipotekli ev kredisi
(mortgage) sektöründe ortaya ç›kan kriz ve bu
krizin 2008’e yans›malar›n›n ele al›nd›¤› panele
Dr. Mustafa Özel baflkanl›k etti.
borç araçlar›, varl›¤a dayal› araçlar vs.). Bir birim reel
varl›k karfl›l›¤› dört-befl birim finansal varl›k yarat›ld›.
ABD’de 8 trilyon dolarl›k gayrimenkul piyasas›n›n 1
trilyon dolarl›k yüksek riskli kredi piyasas›ndaki bir
problem, millî has›lan›n 40 trilyon dolara yaklaflt›¤›
dünya ekonomisinde kredi piyasas›n› sars›yor. Bunu
mümkün k›lan fley; tek bir üründen birkaç ürün ç›karan ve buna finansal inovasyon denilen yeni kredi
araçlar›n›n oluflturulmas›. Finansal inovasyon (finansal yenilikçilik) ve türev ürünlerle kredinin ödenmeme riski, bankalar taraf›ndan milyonlarca kifliye da¤›t›ld›. “Düflük risk yüksek getiri” cazibesine kap›lan insanlar, giderek bu havuzu doldurmaya bafllad›. Amerikal›lardan Çinlilere kadar birçok kimse bu iflin içine
girdi. Sonuçta çok küçük denilen bir piyasa, dünya finansal ekonomiyi etkiledi. Ayr›ca bu kriz, geliflmifl piyasalar›n “yeterince derin, yeterince oturmufl, yeterince yetkin” ve bu piyasalar›n san›ld›¤› kadar risksiz,
Türkiye gibi geliflmekte olan piyasalar›n da san›ld›¤›
kadar riskli olmad›¤›n› gösterdi. Büyükdeniz, yaflanan
krizin Türkiye ekonomisini; reel ekonomi, sermaye
hareketleri ve beklentiler kanal› ile etkileyebilece¤ine
dikkat çekti.
Dünyada Ocak ay›nda bir f›rt›na koptu ve ilk aflamada
sermaye sahipleri piyasalardan çekildi. Ocak ay›nda
Türkiye borsas›ndan 925 milyon dolar ile son sekiz y›l›n
en büyük ç›k›fl› gerçekleflti. ‹kinci aflamada ise sermayedarlar›n seçici davranacaklar›n› ifade eden Büyükdeniz, Haziran ay›ndan sonra Türkiye’nin bu seçicilik faktörü ile fayda sa¤layaca¤›n› tahmin ediyor. Türkiye, bu
durumda ç›k›fl veren de¤il girifl alan tarafta yer alacak.
Geçmifl rakamlardan hareketle krizin analizini yapan
Lokman Gündüz, bölgesel faktörlerin küresel faktörlere göre giderek daha fazla önem kazand›¤›na dikkat
çekti. ABD ekonomisi 1980-90 y›llar› aras›nda dünya
7
ekonomisinde çok önemli bir konumdayken 2000’lerde Çin ve Hindistan gibi ülkeler çok önemli bir konuma geldi. Dünyan›n herhangi bir bölgesinde yaflanan
ekonomik krizin, baflka bir bölgeyi eskiden oldu¤u kadar etkilemeyece¤ini, di¤er bir ifadeyle co¤rafyalar
aras›nda bir ayr›flma oldu¤unu savunan decoupling
(ayr›flma) teorisinin son zamanlarda giderek daha çok
ifade edildi¤ine de¤inen Gündüz, bu teoriyi savunan
kiflilerin dayand›klar› temel argümanlar olarak, Amerika ekonomisine herhangi bir fley olsa bile, büyüme
oranlar› ile ortalamay› yükselten Kore, Malezya, Endonezya, Çin ve Hindistan gibi ülkeler sayesinde dünya
ekonomisinde daralman›n olmayaca¤›n› ileri sürdü.
Buna ek olarak, 1960-85 y›llar› için IMF’nin yapt›¤› çal›flmaya bak›ld›¤›nda, sanayileflmifl ülkelerde bölgesel
faktörler küresel faktörlerden daha önemli hale geliyor. Buradan hareketle, tek bir ülkede ortaya ç›kan
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
ekonomik krizin di¤er ülkeleri etkileme gücünün azald›¤› ortaya ç›k›yor. Fakat dünya ekonomileri aras›ndaki ayr›flma iddialar› için vaktin henüz erken oldu¤unu
söyleyen Gündüz, 2000 sonras› dönemde de ABD’nin
dünyan›n bir numaral› ekonomisi oldu¤unu ifade etti
ve ayr›ca ABD’nin, dünya ihracat›nda Avro bölgesinden sonra ikinci, ithalatta ise birinci s›rada yer ald›¤›na dikkat çekti. Gündüz, e¤er ABD ekonomisinde yavafllama olursa di¤er ülkelerin fazla etkilenmeyece¤ini
fakat resesyon olursa dünya ekonomisinin ciddi anlamda olumsuz etkilenece¤ini vurgulad›.
Türkiye ekonomisine son y›llarda yabanc› sermayenin büyük katk› sa¤lad›¤›n› belirten Gündüz, giderek
artan yabanc› sermayenin orta ve uzun vadeli borçlar
ile do¤rudan yap›lan yat›r›mlardan olufltu¤una dikkat
çekti. Gündüz’ün yine bu dönem için dikkat çekti¤i
bir di¤er husus, finans piyasalar›nda Türkiye’nin dünya ile bütünleflmesi idi. Geçmifl verileri esas alarak
IMF’nin haz›rlad›¤› rapora göre, ABD ekonomisi %1
düflerse Türkiye ekonomisi %0,04, AB ekonomisi %1
düflerse Türkiye ekonomisi ise %0,25 küçülüyor. Gündüz, ABD ekonomisi krize girerse Meksika ve Kanada’n›n bundan ciddi anlamda etkilenece¤ini belirtti.
Dünya ekonomileri giderek ABD’den ayr›fl›yor. Kendi
bölgesindeki ticareti büyük ölçekte artt›¤› için Çin, giderek ABD’ye daha az ba¤›ml› hale geliyor. Türkiye
ise bu krizden iki flekilde etkilenecek: Reel ve sermaye kanal›. Reel anlamda, Türkiye’nin ABD ile ticareti
çok küçük miktarda oldu¤undan do¤rudan etkilenmeyecek. Fakat ABD-AB aras›ndaki ticaret ciddi boyutlara vard›¤› ve d›fl ticarette en büyük orta¤›m›z AB
oldu¤u için, Türkiye’nin bu krizden dolayl› flekilde etkilenece¤ini belirten Gündüz, bu etkinin çok büyük
olmayaca¤›n› tahmin ediyor. As›l etki ise sermaye kanal›ndan gelecek. Çünkü geçmifle oranla Türkiye’de
8
finansal entegrasyon oldukça yüksek görülüyor.
ABD’de finansal piyasalardaki göstergeler ile Türkiye’deki de¤iflkenler aras›nda ciddi bir iliflki var. Dolay›s›yla bu iliflki sebebiyle Türkiye ekonomisi bu krizden etkilenecektir.
Üçüncü panelist ‹brahim Öztürk, krizin Türkiye’nin
reel ekonomisine nas›l yans›yaca¤› hakk›nda konufltu.
Türkiye’deki en kritik konunun, beklentilerin iyi yönetilememesi oldu¤unu söyleyen Öztürk, baz› zümrelerin ülke beklentilerini düflürme gayretinde oldu¤unu belirtti.
Yerli ile yabanc› senaryolar aras›ndaki farkl›l›¤a dikkat
çeken Öztürk’e göre yerliler, Türkiye’nin son 10 y›ldaki kriz tarihine ve bas›nda kriz üzerine yazan baz› kiflilerin yaz›lar›na bakarak karar verirken yabanc›lar f›rsatlara odaklan›yor. Son y›llarda ekonomik istikrara
inanan yabanc› sermaye, ülke beklentilerini düzgün
tutabilecek bir duruma geldi. Yabanc› sermaye olmasayd› Türkiye ekonomisi için olumsuz senaryolar yaz›labilirdi. Bu dönem için yabanc› sermaye Türkiye’de
önemli bir sigorta görevi üstlendi. Öztürk, Türkiye’nin
gelecek senaryolar›n› iyi gören yabanc› sermayenin
yüksek kârlar elde edebilece¤ini gördü¤ü için ülkeye
yat›r›m yapt›¤›na dikkat çekerek, dünyada yaflanan
kriz dolay›s›yla yabanc› sermayenin Türkiye’yi terk
edip s›¤›naca¤› baflka bir liman bulunmad›¤›n› iddia
etti. Beklentilerin muhafaza edilmesi gerekti¤ini söyleyen Öztürk, AB’ye üye olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin 2013 y›l›nda millî gelirinin 800 milyar dolar›
bulaca¤›n› ifade etti. Buna ek olarak, istikrar›n› muhafaza edip yat›r›m iklimini düzeltirse 2020 y›l›nda Türkiye’nin 1-1,5 trilyon dolarl›k bir ekonomi potansiyeline eriflece¤ini düflünüyor. Kifli bafl›na düflen millî gelir 5 bin dolardan 15 bin dolara ç›k›nca Türk insan›n›n
bütçesini nereye harcayaca¤›n› öngörmek gerekti¤ini
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Küresel piyasalardaki son dalgalanman›n ekonomi gündeminde bafllatt›¤› çeflitlilikle iktisat tarihine geçece¤ine
dikkat çeken Büyükdeniz, krizin malî piyasalarla ilgili
temel varsay›mlar›m›z› geçersiz k›ld›¤›n› belirtti.
belirten Öztürk, onlarca yeni sektörün ortaya ç›kaca¤›n› ileri sürdü.
Öztürk’e göre, nüfusu 70 milyonu aflan Türkiye’deki
temel mesele, giderek büyüyen ülke ekonomisindeki
pastay› Türklerin mi yoksa yabanc›lar›n m› yiyece¤i.
Örne¤in, Türk ve yabanc›n›n iflbirli¤i yapt›¤› bir reel
ekonomide 100 birimlik ç›kt›ya Türkiye 450 milyonluk
iflgücü, ucuz arsa ve baz› vergi teflvikleri koyuyor. Yabanc›lar ise sermaye, teknoloji, teknik bilgi (knowhow), marka ve sahip oldu¤u küresel zinciri kat›yor.
Sonuçta, kâr›n %80’ini yabanc›lar al›rken yerlilere
%20’si kal›yor. Türkiye’nin bu bölüflümden daha fazla
pay almas› için, teknik e¤itim reformunu yaparak nitelikli iflçi yetifltirmesi gerekiyor. Türkiye’de kaliteli, yetenekli ve kapasitesi yüksek ifl gücü bulunmad›¤›ndan
yabanc›lar, Türkiye’ye yeni yat›r›mlar yapm›yor. Türkiye’de toplam araflt›rmac›lar›n say›s› Siemens firmas›ndan daha az. Bu araflt›rmac›lar›n yar›ya yak›n› da üniversitelerde çal›flt›¤› ve bu nedenle sanayiden kopuk
oldu¤u için, Türkiye katma de¤eri yüksek ürünler üretemiyor. Türkiye, bir an önce sosyal güvenlik reformunu yapmal› ve enflasyonla mücadelesini toplam talep
üzerinden de¤il, üretim eksenli, reel ekonomi odakl›
bir süreci tetikleyerek yürütmeli. fiu anda, sürdürülebilir bir yol olmayan, tüketimi durdurmak eksenli bir
mücadele veriliyor. Halbuki, yap›sal önlemlerle ve üretim ekonomisini devreye sokarak enflasyonla mücadele edilmeli. Son olarak Öztürk, önümüzdeki iki y›lda
Hükümetin aç›klad›¤› reformlar baflar›l› bir flekilde uygulan›rsa, Türkiye’de reel ekonomi büyürken enflasyonu düflürmenin mümkün olaca¤›n› söyledi.
Son konuflmac› ‹brahim Turhan, di¤er konuflmac›lar›n aksine yaflanan olaylar› “kriz” olarak nitelendirirken bu krizin asimetrik bilgi krizi oldu¤unu ifade etti.
Yaflanan küresel krizin 1990’l› y›llar›n sonunda baflla-
9
d›¤›n› belirten Turhan, 1997 Asya krizinin dünya ekonomileri aç›s›ndan önemli bir k›r›lma dönemi oldu¤unu ifade etti. Bu kriz sonras› 1998’de Rusya, Brezilya ve Türkiye, 1999 sonunda ise ABD’de yaflanan ekonomik s›k›nt›lar sonucu dünya ekonomisinde bir çöküfl yafland› ve talep kalmad›. Bunun sonucunda, ortak hareket etmek zorunda kalan dünya merkez bankalar›, faiz oranlar›n› tarihin gördü¤ü en alt seviyeye
düflürerek piyasaya para verdi. Faiz oran› ABD’de %1,
AB’de %2’ye düfltü. Japonya ise faiz oranlar›n› s›f›r yaparak zorla bankalara borçlanma zorunlulu¤u getirdi.
Düflük faizle likidite bollu¤u yafland›¤›n› belirten Turhan, 2,5 ila 5 trilyon dolar aras›nda ihtiyaç fazlas› likitide bulundu¤unu söyledi.
Turhan, yaflanan krizin içyüzünü ayr›nt›l› bir flekilde
anlatarak konuflmas›na devam etti. Finansal inovasyonla oluflturulan likidite bollu¤u bir yandan dünya
ekonomisinde büyümeyi art›r›rken di¤er taraftan emtia ve gayrimenkul fiyatlar›n›n da artmas›na yol açt›.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Yefliltafl’a göre, bir k›r›lma olarak
alg›lanan 11 Eylül Türkiye ve
‹ran’›n d›fl politikas›n› do¤rudan
etkiledi.
Bütün merkez bankalar› enflasyonla mücadele için faiz oranlar›n› art›rmaya bafllad›. ABD’de faiz oranlar›
%1’den %5’e geldi. Faizler %1 iken kredi borcu için ayl›k 300 dolar ödeyen bir aile, faiz oranlar› %5’e ç›k›nca
bu miktar 1.500 oldu. Ve bu riskli krediler geri ödenmemeye baflland›. Büyük konut kredisi kurulufllar›
ciddi bir nakit s›k›nt›s›na düflerken yat›r›m ve tüketim
harcamalar› giderek azald›. ‹flsizlik oran› düflük olmas›na ra¤men geçti¤imiz dönemde her ay ortalama 200
bin yeni ifl imkan› sa¤layan ABD ekonomisi, birden bire istihdam oluflturmamaya bafllad›. Bunun üzerine
‹ngiltere ve ABD Merkez Bankalar›, piyasaya likidite
vererek krizin etkisini gidermeye çal›flt›. fiu anda dünya ekonomilerinde ne olup bitti¤inin tam olarak anlafl›lmad›¤›na dikkat çeken Turhan, Amerikan Merkez
Bankas› (FED) Baflkan› Ben Bernanke’nin, bu krizin
maliyetinin 500 milyar dolar› bulaca¤›n› söyledi¤ini
fakat bu krizin 2,5 trilyon dolara kadar ulaflabilece¤ini
tahmin ediyor. Öte yandan Turhan, ABD’de kriz olmas›na ra¤men paran›n neden ABD’ye gitti¤ini iki sebeple aç›klad›. Birincisi, mecburiyet; nakite s›k›flan, yükümlülüklerini yerine getiremeyen yabanc›lar›n ellerindeki her fleyi sat›p paray› ABD’ye götürmesi. ‹kincisi ise, geliflmekte olan ülkelere yat›r›m yapanlar›n,
ABD’de resesyon olsa bile paralar›n›n dolar ile ödenece¤ini, dolar›n da tüm dünyada geçerli bir para birimi
oldu¤unu düflünerek paralar›n› ABD’ye götürmeleri.
Turhan’a göre, 2006 y›l›nda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas› ifllemeyen piyasay› ifller hale getirdi. Eylül
ay›ndan beri TCMB faiz oranlar›n› düflürürken ayn›
dönemde geliflmekte olan ülkeler ise faiz oranlar›n›
artt›rd›. Bu dönemde Türkiye’de enflasyon ana e¤ilimi
afla¤› yönlü iken, dünyada yukar› yönlü e¤ilim gösterdi. ‹lk heyecanlar at›ld›ktan sonra, Türkiye’nin getiri
oranlar› belirgin olarak daha yüksek oldu¤u için, ya-
banc›lar›n ilk ç›kt›klar› ülke Türkiye olsa bile ilk döndükleri ülke yine Türkiye olacak.
Sonuç olarak Turhan, geliflmifl dünya ekonomileri için
kötümser, Türkiye aç›s›ndan ise iyimser bir tablo ortaya koydu.
KAM Tezat
Türkiye ve ‹ran’›n Irak’a
Yönelik Politikalar›n›n Mukayesesi
Murat Yefliltafl
29 fiubat 2008
De¤erlendirme: Ali ‹hsan Kocatüfek
10
Küresel Araflt›rmalar Merkezi taraf›ndan düzenlenen
Tezat toplant›lar›n›n fiubat ay›ndaki konu¤u Marmara
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü’nde doktora yapan Murat Yefliltafl’t›. Toplant›da
Yefliltafl’›n iki komflu ülke olarak Türkiye ve ‹ran’›n
özellikle 11 Eylül sonras›, müflterek komflular› Irak’a
yönelik politikalar›n› ele ald›¤› makalesi üzerinden
tart›fl›ld›. Yefliltafl Türkiye ve ‹ran’›n Irak’a yönelik güvenlik ve istikrar politikalar›n› ilk olarak istikrar ve güvenli¤in kavramsal olarak ne ifade etti¤i, sonra 11 Eylül sonras› uluslararas› yap› ile iki ülkenin sürece nas›l
cevap verdi¤i ve son olarak Türkiye ve ‹ran’›n Irak’a
yönelik politikalar› olmak üzere üç bölümde ele ald›.
Yefliltafl söz konusu politikalar›n anlafl›lmas› için hem
11 Eylül sonras› genel dünya siyasetini hem de genel
olarak Ortado¤u siyasetini dört kavramsal düzlemde
ele almak gerekti¤ini ifade etti. Buna göre tüm bu sü-
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
reçleri etkileyen temel unsurlar: Uluslararas› sistemik
dönüflüm, kriz, tarihsel süreklilik ve iç siyasal mekanizmad›r. Yefliltafl ayr›ca argüman›nda düzen, güvenlik ve istikrar olmak üzere üç düzlem öngörüyor. Yefliltafl, Düzeni büyük güçlerin bölgeye yönelik uyumu
olarak aç›klarken, düzenin z›dd›n›n düzensizlik olmad›¤›n› belirtti. 11 Eylül’ün sistemde bir k›r›lma oldu¤unu ancak düzen getirmedi¤ini ifade eden Yefliltafl
düzenin büyük savafllardan sonra geldi¤ini; Napolyon, I. ve II. Dünya Savafllar› sonras›nda devletler aras›nda iliflkileri düzenleyen kurumsal bir yap› oluflturuldu¤unu, ancak 11 Eylül sonras› böyle bir yap›n›n
kurulamad›¤›n› belirtti. Yefliltafl güvenlik kavram›n›n
art›k tüketilen ve duruma göre de¤iflen bir kavram oldu¤unu, özellikle 11 Eylül sonras› devletlerin güvenlik
al›p satmaya bafllad›¤›n› ifade etti.
Yefliltafl düzen ve güvenlik kavramlar›ndan sonra son
olarak istikrar kavram› üzerinde durdu. Güvenli¤i
bölgesel çat›flmalar›n en aza indirilmesi ve aktörler
aras›ndaki siyasal iliflkilerin normal bir seyirde devam
etmesi olarak aç›klayan konuflmac›, olaylar›n farkl›
gruplar taraf›ndan farkl› yorumland›¤›n› ve 11 Eylül
sonras› ‹ran ve Türkiye’nin farkl› d›fl politika gündemlerine sahip olduklar›n› ifade etti.
Buna göre, bir k›r›lma olarak alg›lanan 11 Eylül, Türkiye ve ‹ran’›n d›fl politikalar›n› do¤rudan etkiledi.
ABD’nin Türkiye’ye do¤rudan, ‹ran’a ise tersten bask›
uygulamas› sonucu, iki ülke de bask›y› dengelemek
zorunda kald›.
Konuflman›n son bölümünde Yefliltafl Irak’a Komflu
Ülkeler toplant›lar› üzerinden iki ülkenin ABD’nin
Irak iflgaline bak›fllar›n› ve politikalar›n› de¤erlendirdi. 23 Ocak’ta savafl bafllamadan önce yap›lan Birinci
Irak’a Komflu Ülkeler Toplant›s›’nda öncelikle savafl›n
ç›kmas›n›n engellenmesi ve özellikle uluslararas›
meflruiyet sa¤lanmadan Irak’a yönelik bir harekât›n
gerçeklefltirilmemesi gerekti¤i üzerinde duruldu. Savafl›n bafllamas›n›n ard›ndan yap›lan ‹kinci Irak’a
Komflu Ülkeler Toplant›s›’nda ise, Irak’›n toprak bütünlü¤ünün korunmas›, tüm uluslararas› aktörlerin
sürece dahil edilmesi ve Irak’ta istikrar›n sa¤lanmas›
konular› öne ç›karken, ‹ran ve Türkiye aras›nda Amerika’n›n çekilmesi hususunda fikir ayr›l›klar› yafland›.
Beflinci toplant›dan itibaren Irak’›n da kat›l›m›yla toplant›lar daha etkin hale gelmeye bafllad›. 4 May›s
2007’de yap›lan toplant›da Birleflmifl Milletler de sürece dahil edildi. Bu toplant›lar neticesinde Irak’ta
olas› bir mezhep çat›flmas›n›n önüne geçilmeye çal›fl›ld›, ancak bu amaç nihai olarak gerçeklefltirilemedi
ve toplant›larda al›nan kararlarla Irak’›n iç ifllerine
müdahil olunmas› engellenmeye çal›fl›ld›.
Toplant›n›n son bölümü dinleyiciler taraf›ndan sorulan sorular ve yorumlarla nihayete erdi.
KAM Tercüman-› Ahval
‹ran’›n ‹ç ve D›fl Politika
Gündeminde Son Geliflmeler
Hakk› Uygur
28 Mart 2008
De¤erlendirme: Emrah Dokuzlu
11
Küresel Araflt›rmalar Merkezi’nin Tercüman-› Ahval
kapsam›nda Mart ay›nda düzenledi¤i toplant›lar
‹ran’›n iç ve d›fl politika gündemindeki son geliflmeler
üzerine idi. Bu konu üzerine Türkiye’deki önemli ‹ran
uzmanlar›ndan olan Hakk› Uygur taraf›ndan bir de¤erlendirme ve sunum gerçeklefltirildi.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Uygur’a göre ‹ran’da Devrimden bu yana kat›l›m›n
en düflük oldu¤u seçimlerden biri yafland›; bu da
asl›nda siyasal bir tepki niteli¤i tafl›yordu.
De¤erlendirmelerine ‹ran’daki son seçimlerle bafllayan Uygur’a göre, asl›nda bu seçimler birçok geliflmeye iflaret ediyor. Bilindi¤i üzere ‹ran’da son seçimler
muhafazakârlar›n üstünlü¤ü ile sonuçland›. Bu sonuç birçoklar› için sürpriz de¤ildi. Ancak, Tahran gibi
yo¤un nüfuslu bir flehirde dahi, kat›l›m›n %30 civar›nda seyretmesi hayli flafl›rt›c›yd›. ‹ran ‹slâm Devrimi’nden bu yana kat›l›m›n en düflük oldu¤u seçimlerden biri yafland›, ki bu da asl›nda siyasal bir tepki
niteli¤i tafl›yordu.
Kat›l›m›n düflük olmas› ise flu nedenlere ba¤lanabilir:
1- Toplumsal Güvenlik Projesi Kanununun ç›kart›lmas›. Bu kanun ile gerek erkekler gerekse kad›nlar
üzerinde k›l›k k›yafet düzenlenmesine gidildi.
2- Benzin tüketimine getirilen kota. Ahmedinejad
benzin tüketimine getirdi¤i kota ile tarihî bir karara imza att›. Böylece benzin tüketiminde %30–40
civar›nda tasarruf sa¤land›.
3- Ekonomik geliflmelerin halk› memnun etmemesi.
Özellikle enflasyonun yüksek olmas› halk›n memnuniyetsizli¤ine yol açt›.
Uygur’a göre, ‹ran’›n siyasî arenas›nda iki kutup var:
Reformistler ve Muhafazakârlar. Reformistler radikal
bir niteli¤e sahip olmamakla beraber devlet yap›lar›nda
daha demokratik ve liberal bir de¤iflimi öngörüyor. Bat› ile iliflkilerin daha fazla iyilefltirilmesini ve Devrimden
bu yana gerilen iliflkilerin süreç içerisinde düzeltilmesini planl›yorlar. Bu amaca en uygun siyasetçi portresi
belki Hatemi idi, lakin o da flu anda resmî görevde de¤il. Buna karfl›n Muhafazakârlar ise, son otuz y›l içerisinde daha devletçi hale geldi. Reformistlerin bütün taleplerine karfl› menfi bir tutum sergilememekle beraber, özellikle So¤uk Savafl sonras› fler güçler taraf›ndan
çevrelenen ‹ran’›n böyle kritik bir dönemde de¤iflimi
kald›ramayaca¤›n› vurgulayarak, bu zemin üzerinden
kendi siyasî meflruiyetlerini devam ettiriyorlar.
12
Özellikle 11 Eylül sonras›, ‹ran gerek iç gerekse d›fl politikalar›n› güvenlik endeksli oluflturmaya bafllad›.
Kendince hakl› nedenleri olan ‹ran, uranyum zenginlefltirme faaliyetlerine bu tarihten sonra h›z verdi. Bu
noktada ‹ran, Körfez ülkeleri için asl›nda ciddi bir tehdit oluflturdu; Körfez ülkelerinin tamam›n›n nüfusunun ancak Tahran’›n nüfusu kadar etti¤i hat›rland›¤›nda tedirgin olmakta hakl›lar.
Mahmud Ahmedinejad’›n siyasî portresine de de¤inen Uygur, onu ‹ran siyasetinin bafl aktörlerinden biri yapan iki noktaya dikkat çekti: Tahran Belediye Baflkanl›¤› dönemindeki mütevaz› yaflam› ve Hatemi döneminde düflük olan petrol fiyat›n›n yükselmesi. Petrol konusunda da, ‹ran’da petrolün öneminin anlafl›lmadan ‹ran siyasetinin de anlafl›lamayaca¤›n› belirtti.
Zira ‹ran tarihindeki devrimlerden birço¤unun alt›nda yatan en önemli nedenlerden birini petrol politikalar› oluflturuyor.
‹ran’›n iç güvenli¤i konusunda ise iki unsurun alt›n›
çizdi: Polis ve Devrim Muhaf›zlar›.
Uygur son olarak ABD-‹ran gerginli¤ine de¤indi. Buna göre, savafl muhtemel seçenekler aras›nda bulunmuyor; fakat olas› bir savafl ‹ran topraklar› üzerinde
de¤il, Lübnan ve Irak üzerinde yaflanacak. Ki son birkaç y›ld›r yaflanan hadiseler, bu sürecin k›smen de olsa bafllad›¤›n› gösteriyor. Özellikle ‹ran’›n Irak üzerindeki siyasî etkisi art›k ABD taraf›ndan bile göz ard›
edilemiyor.
Günümüz siyasî geliflmeleri için tek tarafl› çok merkezlilikten bahsedilse de, ‹ran’›n Rusya ile stratejik ortakl›¤›n›n yan› s›ra, fiangay ‹flbirli¤i Örgütüne gözlemci niteli¤inden sonra üyelik için de baflvurmas›, dünya
siyasetinde yeniden bir denge aray›fl›n› ve çift kutuplu
çok merkezlilik kavram›n› akla getiriyor.
13
Çarfl›lar ellerinde ekmek i¤neleri
Cami avlular›na aç›lan
Havuz sular›na kap›lan çocuklar
Görmeden güneflin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkândaki babalar›na
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koydu¤u avuç taslar›na
Anam yeflil h›rkalar görürdü düflünde
Daha ilk güzelli¤inde
Aln›n› iki da¤›n aras›na germifl
Bir devin gö¤süne benzer
Gö¤sünden dualar geçermifl
Yasin okunan tütsü tüten çarfl›lardan
Geçerdi babam
Bafl›nda ya¤mur halkalar›
Cahit Zarifo¤lu
‹flaret Çocuklar›
☞26
MOLA
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
nâ, kendisinden önceki birikimi bir üst noktaya tafl›-
MAM Dîvan Toplant›lar›
yarak felsefî bir sistem içinde tutarl› bir flekilde iflle-
‹ran’da ‹slâm Felsefesi
(Dünü, Bugünü)
meyi baflarm›flt›r.”
Abuzer Diflkaya
manlar›n›n hakikatinin elde edilebilece¤i düflüncesi
Meflflâî felsefenin temel özelli¤inin, istidlalî ak›lla yani
mant›k kurallar›na riayet eden ak›lla bütün varl›k katoldu¤unu söyleyen Diflkaya, bu felsefe gelene¤inin
söz konusu özelli¤inden dolay› mutasavv›flar ve mü-
1 Mart 2008
De¤erlendirme: E r d a l Y › l m a z
tekellimler taraf›ndan elefltirildi¤ini belirtti. Kelamc›lar›n elefltirilerinin gerekçelerini ise flu sebeplere da-
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi taraf›ndan tertip
edilen Dîvan toplant›lar›n›n Mart ay› konu¤u olan
‹ran’da ‹slâm Felsefesi ve Kelam› alan›nda lüksek lisans yapan Abuzer Diflkaya, “‹ran’da ‹slâm Felsefesi
(Dünü, Bugünü)” bafll›kl› sunumunu dinleyicilerle
paylaflt›.
Diflkaya, ‹slâm Felsefesi ibaresinin kullan›m› konusunda bir mutabakat oluflmamas› hasebiyle ihtiyatl›
davranmak gerekti¤ini söyleyerek sözlerine bafllad›.
‹ran’da ‹slâm felsefesinin nas›l bir seyir takip etti¤ini
anlatmadan önce genel olarak ‹slâm felsefesinin geçmifline dair k›sa bir de¤inide bulunman›n iyi olaca¤›n› ifade ederek flunlar› söyledi: “‹skenderiye’de Antik
Yunan’dan kalan miras üzerine yap›lan çeflitli çal›flmalar, hicrî ikinci yüzy›lla birlikte ‹slâm dünyas›na
aktar›lm›flt›r. Bu çevirilerin öncesinde, Mu‘tezile ad›yla an›lan Müslüman düflünürlerin, akl› temel alarak
nass› aç›klama çabalar›n›n sonucunda oluflturduklar›
birikim, felsefeyle meflgul olanlara önemli imkânlar
sa¤lam›flt›r. Müslüman filozoflar›n ilki olarak kabul
edilen Kindî, genellikle felsefe terimlerine Arapça karfl›l›klar bulmaya çal›flm›fl, Fârâbî ise Kindî’nin haz›rlad›¤› zeminde daha da ilerleyerek kendisinden sonra
gelecek olan ‹bn Sînâ için uygun ortam› oluflturmufltur. Meflflâî felsefe gelene¤inin zirve ismi olan ‹bn Sî-
MAM Yuvarlak
Masa Toplant›lar›
DÎVAN TOPLANTILARI
‹ran’da ‹slâm Felsefesi
(Dünü, Bugünü)
Abuzer Diflkaya
1 Mart 2008
TEZGÂHTAK‹LER
Nurettin Topçu’nun Yaflam› ve Fikir Mücadelesi:
Sosyolojik ve Felsefî Bir Analiz
F›rat Mollaer
22 Ocak 2008
Bilim-Din ‹liflkisi Nas›l Ele Al›nabilir?
‹shak Arslan
16 fiubat 2008
Tesettürün Teoriklefltirilmesi
Süheyb Ö¤üt
15 Mart 2008
14
TARTIfiMALI TOPLANTI D‹Z‹S‹
Modern Döneme Geçiflte ‹slâmî ‹limler
Tasavvuru 2: Yenilikçilerin Klasik Kelam Alg›s›
M. Sait Özervarl›
‹lyas Çelebi (Müzakereci)
5 Ocak 2008
Modern Döneme Geçiflte ‹slâmî ‹limler
Tasavvuru 3: Modern Dönemde Kur’ân Tefsiri
M. Suat Merto¤lu
Ömer Türker (Müzakereci)
23 fiubat 2008
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Diflkaya, Molla Sadra’dan sonra ‹ran’da ‹slâm felsefesinin
iki yüz y›l boyunca duraklama devrine girdi¤ini, ancak
Sadra flarihi Sebzevarî’nin çal›flmalar›yla tekrar bir canlanman›n yafland›¤›n› söyledi.
yand›rd›: “Birincisi, Meflflâî felsefe gelene¤inin burhanî yöntemle, Allah’›n ilmi, âlemin kadim olup olmad›¤› ve cismanî haflr meselelerinde elde etti¤i sonuçlar›n
kelamc›lar›n anlad›¤› dinle örtüflmemesi; bir di¤eri ise
akl›n baz› metafizik hakikatleri elde etme yetisine sahip olmamas›d›r.” Gazzâlî’nin, istidlalî ak›l ile tüm
varl›k mertebelerinin hakikatinin keflfedilemeyece¤i
elefltirisinin Gazzâlî sonras› ‹slâm dünyas›nda gittikçe
kabul görmeye bafllad›¤›n› belirten Diflkaya, bu elefltirinin dikkat çekti¤i eksikli¤i vahiy yoluyla tamamlamaya çal›flan Felsefî Kelam Okulu ile yine bu eksikli¤i
keflf, flühûd ve müflahede yoluyla gidermeye çabalayan ‹rfanî Okul’un ortaya ç›kt›¤›n› dile getirdi. Bu iki
okulun felsefeye d›flar›dan yapt›¤› elefltirilere içerden
bir üçüncüsü, yani Sühreverdî’nin elefltirisinin de kat›ld›¤›n› belirtti. Diflkaya, Sühreverdî’nin temel görüflünü ise flöyle özetledi: “Sühreverdî, istidlalî ak›lla
ulafl›lamayacak hakikatlere, nefsin, riyazet yoluyla günahlardan ar›nmas› sonucu ulaflabilece¤ini iddia etmifl, istidlalî ve k›yasî bir yöntem üzerine flühûdî bir
felsefe kurmufltur.” Meflflâî felsefeye içeriden ve d›flar›dan yap›lan elefltirilere, bu gelene¤e mensup ‹bn
Rüfld ve Nasîruddîn Tûsî gibi isimlerin cevaplar verdi¤ini ifade eden Diflkaya, ancak Tûsî’nin Konevî’ye istidlalî akl›n irfanî hakikatleri keflfetmede yeterli olamad›¤› fleklindeki itiraf›n›n da gösterdi¤i gibi, Gazzâlî
taraf›ndan bu gelene¤e yap›lan elefltirinin iyice yerleflmifl oldu¤unun görüldü¤ünü belirtti.
‹slâm felsefesinin ‹ran’daki serüveninin özellikle on
beflinci yüzy›lda fiiraz Okulu’nun ortaya ç›kmas›yla
belirginlik kazand›¤›n› söyleyen Diflkaya, bu okuldan
hassaten Saadeddin Defltekî, G›yaseddin Defltekî ve
Celaleddin Devvânî’nin isimlerini zikretti ve bunlar›n
ayn› zamanda din adam› olmalar›n›n önemini vurgulad›. ‹ran’da ‹slâm felsefesinin seyrinin, Safevî Röne-
15
sans› döneminde Sünnî ilim merkezleri olan Ba¤dat
ve Niflabur’un karfl›s›na bir fiiî ilim merkezi haline getirilen ‹sfahan Okulu’nun ç›kar›lmas›yla de¤iflti¤ini
söyledi. Çünkü ‹sfahan, birçok fiiî âlimin gelerek ders
vermeye bafllad›¤› ve Molla Sadra’ya ortam haz›rlayan, özellikle Mir Damad, Mir Findiriskî ve fieyh Bahauddin gibi önemli isimlerin ikamet etti¤i bir yer olmufltur. Diflkaya, bu isimlerden Mir Damad’›n “mahiyet’in as›l vücûd’un itibarî oldu¤u” ilkesi ile hudûs-›
dehrî (sonsuz yaratma) ö¤retisinin Molla Sadra aç›s›ndan önemli oldu¤unun alt›n› çizdi.
Diflkaya’ya göre söz konusu okulun en önemli simas›,
Gazzâlî ile bafllayan süreci kendi sistemi içinde nihai
noktas›na ulaflt›rm›fl olan Molla Sadra’d›r. Çünkü
Molla Sadra kendisinden önce yap›lamayan› yapm›fl;
yani kelam, ak›l ve irfan› bir araya getirmifltir. Bunu
nas›l baflard›¤›na gelince, iki bilim dal›n›n birbirinden
ayr›m›n›n ya konusu ya yöntemi ya da amac› itibariyle olmas› gerekti¤i genel kural›n› aktaran Diflkaya,
Molla Sadra’n›n kelam›, irfan› ve felsefeyi amaçta birlefltirdi¤ini ifade etti. Vahiyle bildirilen, istidlalî ak›lla
kavranan ve flühûdla keflfedilen hakikatin ayn› hakikat
oldu¤una inanan Molla Sadra, bu hakikati felsefesinin
en temel ilkesi olan asalet-i vücûd ilkesi ile aç›klamaya çal›flt›. Diflkaya, bu ilkenin ne anlama geldi¤ini
özetle flu flekilde aç›klad›: “Molla Sadra, buradaki mahiyet’i tamamen zihnî bir kavram olarak ele al›yor, vücûd’u da mutlak yoklu¤un karfl›t› olarak kullan›yor ve
d›fl âlemde var olan fleyin de vücûd oldu¤unu, mahiyet olmad›¤›n› söylüyor. Hakikatin tek oldu¤unu
onun da varl›k oldu¤unu, ama mutasavv›flar›n anlad›¤› anlamda bir de¤il, mertebelerden oluflan bir birlik
oldu¤unu, bunun da k›saca çoklukta birlik ve birlikte
çokluk ibaresiyle özetlenebilece¤ini zikrediyor.” Daha
sonra Diflkaya, Molla Sadra’n›n cevherî hareket yani
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Mollaer’e göre Topçu, Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda
geliflen ve ‹slâmc›l›k ile Turanc›l›¤a karfl› Anadolucu milliyetçili¤i savunan elefltirel fikir ak›mlar›n›n
etkisinde kald›.
“Var olan her fley zat› itibariyle hareket ediyor” ilkesi
ile “ittihad-› ak›l ve makûl (ak›l ve makûl birli¤i)” ilkesine de k›saca de¤indi.
Molla Sadra’dan sonra ‹ran’da ‹slâm felsefesinin iki
yüzy›l boyunca bir duraklama devri yaflad›¤›n› ifade
eden Diflkaya, bu felsefede, Sadra flarihi ve bütün felsefe konular›n› ele alan Manzume adl› kitab›n müellifi Sebzevarî’nin çal›flmalar›yla birlikte tekrar bir canlanman›n yafland›¤›n› söyledi. Bu gelene¤in, sonraki
dönemlerde Muhammed Hüseyin Tabatabaî eliyle
Kum e¤itim müfredat›na sokuldu¤unu belirtti. Diflkaya, Tabatabaî’nin S. Hüseyin Nasr ve Murtaza Mutahharî gibi ö¤renciler yetifltirdi¤ini ve bunlar›n en
önemli özelliklerinin Bat› felsefesiyle ‹slâm felsefesini
mukayeseli olarak ele almalar› oldu¤unu ifade etti.
Tabatabaî’nin bir di¤er ö¤rencisinin, günümüzde ‹ran
Devrimi’nin resmî ideolojisinin yani velayet-i fakih
ö¤retisinin ideolo¤u haline gelen Misbah Yezdî oldu¤unu dile getiren Diflkaya, yine geleneksel tarzda felsefe yapan bir baflka ismin Cemal Amulî oldu¤unu
söyledi.
Geleneksel tarzda felsefe yapanlar›n karfl›s›nda, üniversitelerde Abdulkerim Sürufl, Mustafa Melikyan ve
Müçtehid fiebusterî gibi felsefecilerin bulundu¤unu,
bunlar›n modernist olmalar›n›n yan› s›ra gelene¤i de
bir flekilde önemseyen, ona modern hayatta bir yer
verme kayg›s› tafl›yan isimler oldu¤unu söyleyen Diflkaya, bu anlamda üniversitede bulunup da ‹slâm felsefesini savunan ‹brahim Dinanî ve Tebrizli bir Azeri
olan Yahya Yesribî’ye dikkat çekti. Bugünün ‹ran’›nda
‹slâm felsefesiyle ilgili kitaplar›n afla¤› yukar› ayn› içeri¤i yans›tt›¤›n› ve felsefenin kelama bir mukaddime
olarak okutuldu¤unu belirten Diflkaya’n›n, ‹slâm felsefesinin özelde ‹ran havzas›ndaki serüvenini konu
edinen keyifli sunumu, kat›l›mc›lar›n sorular› ve katk›lar›yla nihayete erdi.
MAM Tezgâhtakiler
Nurettin Topçu’nun Yaflam›
ve Fikir Mücadelesi:
Sosyolojik ve Felsefî Bir Analiz
F›rat Mollaer
22 Ocak 2008
De¤erlendirme: M u h a m m e d T a l h a Ç i ç e k
16
Son dönem Türk düflüncesinin önde gelen isimlerinden Nurettin Topçu’nun de¤erlendirildi¤i sunumda,
ilk olarak Topçu’nun içine do¤du¤u ortam ve bu ortam›n düflüncelerine olan etkisi ele al›nm›flt›r. Mollaer’e
göre Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda geliflen ve ‹slâmc›l›k
ile Turanc›l›¤a karfl› Anadolucu milliyetçili¤i savunan
elefltirel fikir ak›mlar›n›n etkisinde kalan Topçu, buna
sosyalizmi de katarak Anadolucu sosyalist bir bak›fl
aç›s› kazanm›flt›r. Topçu, co¤rafyaya dayanan vatan
temelindeki iddialar›n› paylaflsa bile, Anadoluculu¤u
felsefî aç›dan geniflletmifl; tasavvufî-mistik bir yaklafl›mla yeniden yorumlam›fl ve sosyalizmle buluflturarak daha toplumsal bir içerikle zenginlefltirmifltir.
Sunumda Mollaer ikinci olarak Nurettin Topçu’nun
Bat› karfl›s›ndaki tutumu üzerinde durarak bu tutumla hareket felsefesi aras›ndaki iliflkiyi vurgulad›. Modern bilimsel düflünceyi vatana getirmeye u¤raflan
Promete idealizmine sahip Türk ö¤rencilerinden farkl› olarak o, vatanda eksik oldu¤unu düflündü¤ü metafizik hareket (felsefesi) üzerine odaklanm›flt›r.
Mollaer’in sunumunda öne ç›kan ve Topçu’nun düflünce dünyas›nda etkili olan bir di¤er düflünür de
Mehmet Akif’tir. Topçu’nun, ahlâk felsefecisi olma-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
dan önce ahlâk›n metafizik kökenlerini ve ahlâkî yaflay›fl›n örne¤ini Mehmet Akif’in ahlâkî yaflam tarz›nda,
ahlâkç› ve lirik fliirlerinde buldu¤u söylenebilir. Ayr›ca, Topçu’nun politik tutumunda Âkif’in pay›n› özellikle vurgulamak gerekmektedir.
Mollaer’in vurgulad›¤› bir di¤er nokta da Nurettin
Topçu’daki Bat› etkisinin kayna¤›d›r. Fransa’da felsefe, ahlâk, sanat tarihi, sosyoloji ve psikoloji ö¤renimini tamamlay›p felsefe doktoras›n› Blondel’in yan›nda
yapmas› Topçu’nun düflünceleri üzerinde belirleyici
bir etki b›rakm›flt›r. Özellikle hareket felsefesinin oluflumunda Blondel’in do¤rudan bir etkisinin oldu¤u
görülmektedir.
Mollaer’in vurgulad›¤› bir di¤er nokta da Topçu’nun
tasavvuf anlay›fl› üzerindeki Massignon etkisidir.
Özellikle Hallac-› Mansur’u keflfetmesinde Massignon’un etkisi büyük olmufltur. Bununla birlikte Topçu, Massignon’un aksine tasavvufun ilk dönemleriyle
ilgilenmekten ziyade Yunus Emre ve Mevlâna gibi
Anadolu sufîli¤inin önde gelenleriyle daha fazla meflgul olmufltur.
Topçu, Mehmet Âkif ve Hüseyin Avni’de buldu¤u yaflayan isyan ahlâkç›s› ve hareket adam› modelini
Blondel, Bergson ve Massignon’un felsefî görüfllerinden yard›m ald›ktan sonra felsefî bir senteze kavuflturmufltur.
Son olarak Topçu’nun Türk düflünce dünyas›ndaki
yerine de¤inen Mollaer, onun Türkiye’de hareket ve
metafizik konular›nda çal›flan ilk düflünür oldu¤unu
ifade etti ve Türk düflünce dünyas›nda derin izler b›rakt›¤›n› vurgulad›. Topçu’nun ç›kard›¤› dergi çeflitli
kesintilere u¤ramas›na ra¤men özellikle 1950 sonras›
Türkiye’nin düflünce hayat›nda bir ekol olmufl, ço¤u
zaman (gelifligüzel bir biçimde) sa¤ olarak an›lan bir
ak›m›n entelektüellerini bir araya getirmifl ve Anadoluculuk, Anadolu Sosyalizmi, ‹slâm Sosyalizmi, yeni
tasavvufçuluk gibi isimlerle an›lan bir ak›m›n temsilcili¤ini yapm›flt›r.
Kat›l›mc›lar›n yorum ve elefltirileriyle renklenen sunum, canl› ve zevkli bir tart›flmayla nihayet bulmufltur.
Bilim-Din ‹liflkisi
Nas›l Ele Al›nabilir?
‹shak Arslan
16 fiubat 2008
De¤erlendirme: E y ü p S ü z g ü n
17
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi taraf›ndan düzenlenen Tezgâhtakiler dizisinin fiubat ay› konu¤u Dr. ‹shak Arslan’d›. “Yirminci Yüzy›l Do¤a Tasavvurunda
Bilim-Felsefe-Din ‹liflkisi” ad›yla Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bilim Dal›’nda doktoras›n› tamamlam›fl olan Arslan, “Bilim-Din ‹liflkisi Nas›l
Ele Al›nabilir?” ad›yla gerçeklefltirdi¤i sunumunda,
günümüzde çok tart›fl›lan bir konuyu ayr›nt›l› bir flekilde masaya yat›rd›.
Konuflmas›na, 20. yüzy›l do¤a tasavvurunda ortaya ç›kan iki büyük geliflmenin (makro ve mikro alanlarda
var olan anlay›fllar› tamamen de¤ifltiren, s›ras›yla, Görelilik Teorisi ile Kuantum Fizi¤i) insan, tabiat ve Tanr› telakkisinden oluflan üst iliflkiler a¤›n› ciddi biçimde
etkiledi¤ini belirterek bafllayan Arslan, yaflanan bu
köklü dönüflümün bilim-din, siyaset-toplum, ekonomi-ahlâk, teknoloji-çevre iliflkisi vb. alt iliflkiler a¤›n›
da kaç›n›lmaz biçimde dönüfltürdü¤ünü ifade etti.
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Arslan, “Neden bilim ve din aras›nda
zorunlu bir çat›flmadan veya iliflkiden
söz edelim?” sorusuna cevap arad›.
Arslan, bu dönüflümlerin etkisiyle özellikle 1950 sonras›nda farkl› birçok yaklafl›m›n gelifltirildi¤ini, ancak
sunumunda bunlar içinde sadece bilim-din eksenli
olan tart›flmalara de¤inerek bilim-din iliflkisinin nas›l
ele al›nabilece¤i hususunda yeni bir aç›klama tarz›n›n
imkân› üzerinde duraca¤›n› vurgulad›.
Belki de akla ilk gelecek soru, “Neden bilim ve din aras›nda zorunlu bir çat›flmadan veya iliflkiden söz edelim?” olacakt›r. Arslan’›n bu konudaki cevab› oldukça
netti: Bilimin araflt›rma nesnesi ve araflt›rma sahas›
zorunlu olarak tabiat iken, dinin özü ve kayna¤› olan
vahiy muhataplar›yla yine tabiat zemininde ve tabiatla tutarl›l›k içinde buluflmak zorundad›r. ‹kisi de evrene ve do¤aya iliflkin bir fley söyledi¤i veya ayn› olguya
her iki alandan farkl› cevaplar geldi¤i için aralar›nda
(tabiat zemininde) zorunlu bir iliflki ortaya ç›kmaktad›r. 20. yüzy›lda, din ile bilim aras›ndaki bu zorunlu
iliflkiyi aç›klayacak birtak›m modeller ortaya konulmufltur. Arslan bu modellerin flu ortak özelliklere sahip oldu¤unu belirtti:
(1) Söz konusu modeller fizik baflta olmak üzere do¤a
bilimlerinin sonuçlar›ndan yola ç›kmaktad›r.
(2) Bilim ve din aras›nda zorunlu bir iliflki vard›r, din
ad›na bilim alan› veya bilim ad›na din alan› devre
d›fl› b›rak›lamaz.
(3) Alana dair yorumlar/aç›klamalar eskiden sadece
din adamlar› ve felsefeciler taraf›ndan yap›l›rken,
20. yüzy›lda art›k bilim adamlar› da bu halkaya kat›lm›flt›r.
(4) Modellerin tümünde bilim ve dinden, s›ras›yla,
modern bilim ve H›ristiyanl›k anlafl›lmaktad›r.
Ard›ndan Arslan önemli olan modellerin birkaç›ndan
k›saca söz ederek, bunlar› temsilen halen yayg›n olarak kullan›lan ve s›kça at›fta bulunulan Ian G. Barbour’un dörtlü tipolojisini içeren modelini örnek ola-
18
rak tart›flt›. Arslan’›n ifadeleriyle, bilim ve din iliflkisini
“Çat›flma, Ba¤›ms›zl›k, Diyalog ve Entegrasyon” olarak dörtlü bir tipoloji çerçevesinde inceleyen Barbour,
ça¤dafl do¤a tasavvurunun temel bulgular›n› tek tek
uygulad›¤› bu tasnifte diyalog ve entegrasyona tekabül eden elefltirel realizmi kabul etmektedir. Süreç felsefesinin titiz bir kullan›m› ile do¤a teolojisine sempati duydu¤unu ifade eden Barbour, yönteminin öznel
ve yanl› olabilece¤ini, s›n›fland›rma girifliminin sonuçta Bat›l› bir temayülü yans›tabilece¤ini ve Do¤u
gelene¤ine mensup yazarlar›n farkl› bak›fl aç›lar› gelifltirebilece¤ini de belirterek alternatif yöntemlerin
imkân›n› daha bafltan teslim etmektedir.
Barbour’un modelinin dört ö¤esi olan çat›flma, ba¤›ms›zl›k, diyalog ve entegrasyonun hem tek bafllar›na birçok sorunlar tafl›d›¤›n› hem de ortak çeliflkiler bar›nd›rd›¤›n› belirten Arslan, konuflmas›n›n devam›nda bunlar›n genifl bir elefltirisini yapt›. Sunumun sonlar›ndaki
flu sözleri adeta konuflma boyunca pefline düfltü¤ü soruya (Bilim-din iliflkisi nas›l ele al›nabilir?) verdi¤i cevab›n bir özeti gibiydi: “Alt iliflkiler grubuna dahil olan
bütün ikincil alanlar gibi, bilim-din iliflkisi de ba¤l› bulundu¤u üst iliflkiler a¤›ndan (Tanr›, Evren, ‹nsan) yal›t›larak müstakil olarak incelenemez. Üst iliflkiler a¤›
aras›ndaki iliflki biçimi ne kadar sa¤l›kl›ysa bilim-din
iliflkisi de o kadar sa¤l›kl› veya tersi olur. ‹liflkisel çözümleme en üst mertebede tamamlan›p aflama aflama
yatay ve dikey düzlemde bütün alt birimlere uygulanabilmelidir. Bilim-din iliflkisi analizinde ölçüt olarak,
Barbour’da oldu¤u gibi çat›flma-uyum eksenli modeller yerine, ‘bir aç›klama teflebbüsünün üç ana kavram›
(özgürlük, eylem/fiil ve adalet) eflzamanl› ve tutarl› olarak aç›klayabilme yetene¤i’ esas kabul edilmelidir. Buradaki bilimi ‘nisbi bilim’, dini ‘mutlak din’ ve insan› da
‘adil insan (insan-› kâmil)’ olarak ele alabiliriz.”
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Ö¤üt, sunumu boyunca, egemenli¤in,
biri pornografik di¤eri tesettürlü olan
iki uç noktada kendini nas›l ortaya
koydu¤unu anlatt›.
Arslan’›n bir saati aflan bu zengin konuflmas›n›n ard›ndan, yaklafl›k bir saat süren tart›flma bölümüne geçildi. Bilim-din iliflkisine dair de¤iflik alanlardan gelen
sorularla daha da zenginleflen toplant›, kalabal›k bir
dinleyici toplulu¤u taraf›ndan takip edildi.
mülakattan aktard›¤› üzere, Agamben “Ben hayat-biçimleri ve hayat tarzlar› kavramlar› üzerine çal›flmak
istiyorum. Bir hayat-biçimi olarak isimlendirdi¤im,
kendi biçiminden hiçbir zaman ayr›lmayan bir hayatt›r; içinde ç›plak hayat gibi bir fleyi ay›rman›n asla
mümkün olmad›¤› bir hayatt›r. Ve burada mahremiyet kavram› devreye girmekte” oldu¤unu söylemektedir. Agamben için mahremiyetin bu kadar önemli olmas›n›n nedeni (ki bu Ö¤üt’ün bütün sunum boyunca gelifltirerek ilerleyece¤i öz motife tekabül etmektedir), ilk siyasal etkinli¤in tam da mahrem olan üzerinden kendini ortaya koymas›d›r. Agamben’e göre Antik
Yunan’da yaflam do¤al hayat (zoe) ve hayat›n cüzî bir
flekli (bios) olarak ikiye ayr›l›yordu. Aristo basit do¤al
hayat›, polisten yani flehrin -daha do¤ru bir ifadeyle
politikan›n- kurulmas›ndan kat› anlamda d›fllamakta
ve oikosun (evin) alan› içine hapsetmektedir. Böyle
yaparak ise Aristo polisi, hayat (zen) ile iyi hayat (eu
zen) aras›ndaki karfl›tl›k olarak tan›mlamaktad›r.
Ö¤üt’e göre Agamben’in Aristo’dan yola ç›karak dile
getirdi¤i bu fark önemlidir, zira egemenli¤e dair temel
tart›flma bu farktan dolay› ortaya ç›kmaktad›r. Baflka
bir ifadeyle söyleyecek olursak, iyi hayatla hayat aras›ndaki ayr›m›n oluflturdu¤u fark yahut yar›k/yar›lma,
egemenin kendini konumland›rd›¤› o belirsiz m›nt›kad›r. Bu anlamda egemenin (devletin) iktidar›n›n
do¤al hayat (zoe) üstündeki birtak›m güç kullanma
durumlar›n› ihtiva eden biyosiyasal mekanizman›n
kurulum an› bu hareketle birlikte ortaya ç›kmaktad›r.
Daha do¤ru bir deyiflle, modern devlet ayg›t›, Aristo’nun bu ayr›m› üzerinden kendini tan›mlayarak
modern devlet olman›n biyosiyasal ufkunu yerine getirmifl olacakt›r.
Ö¤üt’e göre, bu anlamda egemen iktidar›n ilk hareketi iflte bu biyosiyasal bir beden yaratma eylemidir as-
Tesettürün Teorikleflmesi
Süheyb Ö¤üt
15 Mart 2008
De¤erlendirme: Ü m i t A k s o y
19
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi’nin düzenledi¤i
Tezgâhtakiler bafll›kl› toplant› serisinin Mart ay›ndaki
konu¤u “Tesettürün Teoriklefltirilmesi” adl› sunumuyla Süheyb Ö¤üt’tü. Ögüt’ün haz›rlad›¤› sunum
metninin alt bafll›¤› “Pornografi ve Tesettür: Egemenli¤in ‹ki Diferansiyeli” idi. Bu bafll›k önemliydi; zira
Ö¤üt sunumu boyunca, egemenli¤in, biri pornografik
di¤eri tesettürlü olan iki uç noktada kendini nas›l ortaya koydu¤unu anlatmaya çal›flt›.
Bu anlamda Ö¤üt öncelikle pornografik olan›n ne oldu¤unu anlatarak bafllad› sunumuna. Buna göre pornografik olan tam olarak, bedenin mahrem olana ait
nüanslar›n›n ihlal ya da teflhir edilmesi anlam›na gelmektedir. Baflka bir ifadeyle pornografi, bir kifli tekinin sadece kendisine ait bedensel uzuvlar›n›n korunmad›¤›, korunamad›¤›, mahrem olan›n ötelendi¤i yegâne etkinlik modudur. Buna mukabil tesettür ise,
tam da bu mahrem olan›n korunmas›, onun bu kiflisel
olana ait alan›n tekrar kendisine iade edilmesi anlam›na gelmektedir.
Ö¤üt’ün, sunumuna temel teflkil eden Gorgio Agamben’nin, “Kutsal ‹nsan” adl› metni üzerine yap›lan bir
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
set ç›plak kalmaktad›r. Bu anlamda Ö¤üt’ün sunumu
her fleyden önce bu farka iflaret etmesi anlam›nda
hayli önemli bir yerde durmaktad›r.
l›nda. Modern demokrasi, bu anlamda, ta en bafl›ndan beri kendini zoe’nin do¤rulanmas› ve kurtuluflu
olarak sunmakta, sürekli olarak kendi ç›plak hayat›n›
bir hayat tarz›na dönüfltürmeye ve deyim yerindeyse,
zoe’nin bios’unu bulmaya çal›flmaktad›r. Modern demokrasinin zoe’nin bios’unu bulmaya olan alâkas›
ise, pornografiyi modern siyasetin temel özü ya da
efli¤i haline getirmektedir. Buna göre modern egemenlik söz konusu oldu¤unda, egemen, neyin mahrem neyin pornografik oldu¤una verilen kararla birlikte ortaya ç›kmaktad›r. Bu meyanda pornografik
olan›n ve ayn› flekilde mahrem olan›n pratik hayattaki anlam›n› da içine alacak bir flekilde fakat daha genifl bir anlama tekabül etti¤ini belirtmek gerekmektedir. Modern demokrasinin, bedenler üzerinden iflleyen bir siyaset etme tarz›, biricik amac›n›nsa cinselli¤in kurtuluflu ve özgürleflmesi olarak ortaya ç›kmas›n›n nedeni, mahrem olana yap›lan bu temel vurgudur. Buna göre, mahrem ile pornografik olan aras›ndaki ayr›ma karar verendir egemen. Ve modern hayat›n yahut siyasetin ufku tam da bu yüzden biyosiyasal
bir ufukta kendini konumland›rmaktad›r.
Ö¤üt bütün bunlardan sonra tesettürle ilgili s›k›nt›lar›n yahut meydana gelen durumlar›n, liberal bir eylem olarak kodlanan birtak›m özgürleflim hareketlerinin z›t noktas›nda durdu¤unu söylemekte; fakat bunun gerçek anlamda bir özgürleflim olmas› bir yana,
egemenin, kendisini her defas›nda var k›ld›¤› bir mod
olmaktan baflka bir anlama gelmedi¤ini vurgulamaktad›r. Baflka bir ifadeyle siyasetin yegâne kendini belirlenim noktas› olan mahremiyet ve bunun do¤al bir
sonucu olan tesettürlü olma hali, tam da egemen yaflam modunun kendini iffla etti¤i yeri ortaya koymaktad›r. Tesettür var oldu¤u oranda modern devlet, siya-
MAM Tart›flmal› Toplant›lar Dizisi
Modern Döneme Geçiflte
‹slâmî ‹limler Tasavvuru-2:
Yenilikçilerin Klasik Kelam Alg›s›
M. Sait Özervarl›
‹lyas Çelebi (Müzakereci)
5 Ocak 2008
De¤erlendirme: A b d u l l a h Y o r m a z
20
Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi’nin düzenledi¤i
Modern Döneme Geçiflte ‹slâmî ‹limler Tasavvuru
bafll›kl› toplant›lar serisinin ikinci oturumunda kelam
ilmi ele al›nd›. Her ay bir ‹slâmî ilmin de¤erlendirilece¤i toplant›lar serisi önümüzdeki aylarda s›ras›yla
tefsir, hadis, f›k›h, tasavvuf ve siyaset-ahlâk bafll›klar›yla gerçeklefltirilecektir. “Yenilikçilerin Klasik Kelam
Alg›s›” bafll›kl› kelam oturumuna Türkiye Diyanet
Vakf› ‹slâm Araflt›rmalar› Merkezi’nden Doç. Dr. M.
Sait Özervarl› konuflmac›, Marmara Üniversitesi ‹lahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. ‹lyas Çelebi ise müzakereci olarak kat›ld›.
Özervarl› konuflmas›n›n bafl›nda yenilikçiler olarak
adland›r›lan grubun, -daha öncesinde temsilcileri olmakla beraber- 19. yüzy›ldaki Osmanl›, Arap ve Hind
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Özervarl›, yenilikçilerin kendi ilim tarihlerine
afl›r› elefltiriyle yaklaflmalar›n›, bir yönüyle
kendi bindikleri dal› kestiklerinin fark›na varmamalar› olarak elefltirdi.
dünyas›ndaki ulema oldu¤unu belirtti. Baflta ‹zmirli
‹smail Hakk›, Abdullatif Harputî, Filibeli Ahmed Hilmi, Muhammed Abduh, Ferid Vecdî, fiiblî Numanî,
Ahmed Kelam Azad, Muhammed ‹kbal, Cemaleddin
Kas›mî, Hüseyin el-Cisr olmak üzere yenilikçi âlimlerin kelam ile ilgili yeni bir tasavvurlar› vard›r. Bu tasavvurlar›n› desteklemek amac›yla kelam tarihine çok
fazla baflvuruda bulunmay› bir yöntem olarak seçmifllerdir. Modern dönemlerde ilimlerin kendi tarihlerine
yönelmesi genel bir yaklafl›md›r. Modern ilmin içinden ç›kt›¤› tarihin trajedisini vurgulayarak kendi önemini göstermesi, bu yöntemin sebebi olarak aç›klanabilir. Bu noktada Özervarl›, yenilikçilerin kendi ilim
tarihlerine afl›r› elefltiriyle yaklaflmalar›n› bir yönüyle
kendi bindikleri dal› kestiklerinin fark›na varmamalar› olarak elefltirmektedir.
Yenilikçilerin klasik kelam ile ilgili görüflleri metinlerden örnekler verilerek ele al›nm›flt›r. Yenilikçilerin
klasik kelam›n zeminini kaybetmifl oldu¤u görüflü ilk
s›rada yer almaktad›r. Zeminini kaybetmifl bir ilimle
meflgul olman›n da bir anlam› olmad›¤› vurgulanmaktad›r. Zemin kayb› kelam›n do¤ufl ve geliflme dönemlerinde kendilerine karfl› reddiye yaz›lan f›rkalar›n günümüzde art›k olmamas› fleklinde aç›klanmaktad›r. ‹bn Haldun’un ‹slâmî ilimler de¤erlendirmesinde yer alan kelama ihtiyaç olmad›¤› görüflünün
özellikle Osmanl› ayd›nlar› üzerinde etkisi görülmektedir. Özervarl›, bu görüflün kelam ilmini tam anlam›yla tan›mamaktan ve bu ilmi sadece savunmac›
bir yap› içinde görmekten kaynakland›¤›na iflaret etmektedir. Kelam ilminde savunmac› ve reddiyeci bir
yön bulunmakla birlikte, özellikle mant›¤›n kelama
dahil edilmesiyle teorik taraf›n›n daha belirleyici oldu¤u görülmelidir.
21
Yenilikçilerin klasik kelam ile ilgili di¤er bir görüflü
ise kelam›n ilk dönemde çok basit, anlafl›l›r bir yap›
içindeyken zaman içinde teorik, felsefî ve girift bir yap›ya bürünmesidir. Mevâk›f, Makâs›d, Tevâli‘ gibi kelam kitaplar›n› çok az kimsenin anlamas› kelam ile
halk›n aras›n›n aç›lmas›na yol açm›fl, kelam sadece
Metn-i Akâid ve fierh-i Akâid metinlerine hasredilmifltir. Klasik kelama karfl› getirilen bu elefltiri temel
itibariyle birinci görüflle çeliflmektedir. Özervarl›,
teorik ve felsefî bir karaktere bürünen bir ilmin sadece savunmac› olarak de¤erlendirip elefltirilmesinin
do¤ru bir yaklafl›m olamayaca¤›n› belirtmektedir.
Ayr›ca, felsefî katk›larla zenginlefltirilmifl bir ilmî birikimi de¤erlendirecek insanlar›n olmay›fl› sebebiyle
ortaya ç›kan kopukluk elefltirilece¤ine burada ilmin
kendisi elefltirilmektedir.
Klasik kelam› elefltiren görüfllerden bir di¤eri de kelam›n ihtilaf ve görüfl ayr›l›klar›yla dolu bir ilim olmas›d›r. Ehl-i Sünnet ile Mutezile aras›nda ve her bir ekolün kendi içinde birçok konuda farkl› görüfllerinin olmas› kötü bir durum olarak gösterilmektedir. Birço¤u
kelam›n kendisinden kaynaklanmayan, dönemin siyasî yaklafl›mlar›, mezhep taassuplar›ndan meydana
gelen ihtilaf konular› ilmin kendisine mal edilmektedir. Görüfllerin fazlal›l›¤› ve çeflitlili¤i de ilmî zenginlik
olarak de¤erlendirilmelidir.
Aristo felsefesinin Bat›’da geçerlili¤ini yitirdi¤i, bu sebeple Aristo mant›¤›na dayanan kelam ilminin de geçerlili¤ini kaybetti¤i görüflü yenilikçiliklerin en yayg›n
görüflleri aras›nda yer almaktad›r. Yunan düflüncesinin, yerini modern Bat› düflüncesine b›rakt›¤› gibi kelam ilmi de yerini Yeni ‹lm-i Kelam’a terk etmelidir.
Aristo mant›¤›n›n b›rak›l›p yerine ikame edilecek modern Bat› düflüncesinin kelam›n problemlerine çözüm getirece¤i fikri, Bat› düflünce dünyas›n›n tam ola-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Toplant›ya müzakereci olarak kat›lan Çelebi’ye
göre, günümüzde kelam ile u¤raflanlar›n misyonu,
kelam yapmak de¤il, kelam yap›lacak ortam›
haz›rlamak olmal›.
rak tan›nmamas›ndan kaynaklanmaktad›r. Modern
dönemde ‹slâmî ilimler aras›nda öncelikli olarak kelam ilminin yenileflmesi ve di¤er ‹slâmî ilimlerin Yeni
‹lm-i Kelam temeli üzerine infla edilmesi fikri vard›r.
‹zmirli ‹smail Hakk›’›n Yeni ‹lm-i Kelam’›, Abduh’un
Risâletü’t-Tevhîd’i ve Hüseyin el-Cisr’in eseri Yeni
‹lm-i Kelam’›n ilk örnek eserlerini oluflturmaktad›r.
Özervarl› son olarak ‹bn Haldun’un medeniyet ve tarih alan›ndaki görüfllerinin Osmanl› ayd›nlar› aras›nda revaç bulmas›n›n ‹slâmî ilimler ile ilgili eksik ve yetersiz görüfllerinin de elefltiriye tabi tutulmadan kabul
edilmesine yol açt›¤›n› sözlerine ekledi.
Toplant›ya müzakereci olarak kat›lan Prof. Dr. ‹lyas
Çelebi ise modern dönemde kelamla ilgilenen insanlar›n üç gruba ayr›ld›¤›n› belirtmifltir. Aralar›nda Hüseyin Kaz›m, Musa Carullah gibi temsilcileri olan birinci gruptakilerin kelam› elefltirmek amac›yla kelamla ilgilendiklerini ifade eden Çelebi’ye göre bu grup
halen Arap dünyas›nda yayg›nl›¤›n› devam ettirmektedir. ‹kinci grup, kelam üzerine konuflanlar›n oluflturdu¤u bir gruptur. Yeni dönemdeki kelamc›lar›n
büyük ço¤unlu¤u bu gruba dahildir. Üçüncü grup ise
bizzat kelam yapan mütekellimîn grubudur ve son
dönemde bu gruba ihtiyaç duyulmaktad›r.
Kelam yapman›n sorunlar› ve zorluklar›na gelince, kelam›n sistematik ve küllî bir ilim olmas› ayn› zamanda
sorun ve zorlu¤un sebebini teflkil etmektedir. Kelam
bafllang›çta zat, s›fatlar, Allah ile kul aras›ndaki iliflkiyi
kurmak üzere tesis edilen bir ilim iken daha sonra
mebde’ ve me‘âd bak›m›ndan mevcûd ilmin konusuna eklenmifltir. Çelebi’ye göre kelam ilminin konusuna getirilen bu ilavenin do¤ru olup olmad›¤› sorgulanmal›d›r. Kelam›n konular›n›n genifllemesi kelam›n
sistematik vasf›n› de¤ifltirmifltir. Küllî olma vasf› ise
di¤er ilimlerle iliflkisinde s›n›r›n çizilmesini zorlaflt›r-
maktad›r. Çelebi günümüzde kelam ile u¤raflanlar›n
misyonunun kelam yapmak de¤il, kelam yap›lacak
zemini haz›rlamak oldu¤unu belirterek sözlerine son
verdi ve toplant› soru-cevap bölümüyle devam etti.
Modern Döneme Geçiflte
‹slâmî ‹limler Tasavvuru-3:
Modern Dönemde Kur’ân Tefsiri
M. Suat Merto¤lu-Ömer Türker
23 fiubat 2008
De¤erlendirme: H a l i t Ö z k a n
22
MAM taraf›ndan gerçeklefltirilen “Modern Döneme
Geçiflte ‹slâmî ‹limler Tasavvuru” üst bafll›kl› toplant›
dizisinin “Modern Dönemde Kur’an Tefsiri” konulu
üçüncü oturumuna TDV ‹slâm Araflt›rmalar› Merkezi’nden Dr. M. Suat Merto¤lu ile Dr. Ömer Türker konuflmac› olarak kat›ld›.
Dr. Suat Merto¤lu modern tefsir anlay›fl›n›n, hangi
flartlar alt›nda do¤du¤u, ne gibi süreçlerden geçti¤i
vb. konulara dair genel bir tasvir sunmay› hedefledi¤ini söyleyerek sözlerine bafllad›. Modern tefsir anlay›fl›n›n bafllang›c› olarak 18. yüzy›l sonras›na iflaret
eden Merto¤lu, bu dönemin siyasî tarih aç›s›ndan
Osmanl›lar için bir yenilgiler dönemi oldu¤unu ifade
etti. Siyasî alandaki bu ma¤lubiyetlerin tecdid, tanzim ve ›slah gibi birtak›m yeni fikirlerin ortaya ç›kmas›na yol açt›¤›na iflaret eden Merto¤lu, ilk olarak askerî alanda giriflilen ›slahat hareketlerinin tek bafl›na yeterli olmad›¤›n›n zamanla anlafl›ld›¤›na, bu ›slahat
hareketlerinin özellikle e¤itim kurumlar› vas›tas›yla
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
“Modern Döneme Geçiflte ‹slâmî ‹limler
Tasavvuru” üst bafll›kl› toplant› dizisinin üçüncü
oturumuna TDV ‹slâm Araflt›rmalar› Merkezi’nden
Dr. M. Suat Merto¤lu ile Dr. Ömer Türker
konuflmac› olarak kat›ld›.
desteklenmesi gerekti¤i anlay›fl›n›n ortaya ç›kt›¤›na
de¤indi. Ancak e¤itim alan›ndaki ›slahat, modern/›slah edilmifl e¤itim kurumlar›ndan mezun olan genç
nesilleri, klasik e¤itimden habersiz biçimde, modern
düflünme tarz›na ve fikrî yap›ya sahip olarak yetiflmeleri ve bunun neticesinde kendi de¤erlerine ve kültürlerine yabanc›laflmalar› gibi ciddi bir sorunla karfl›
karfl›ya b›rakt›. Mevzubahis yabanc›laflma neticesinde ise modern e¤itimden geçmifl nesiller kendi kültürleri hakk›nda daha önce al›fl›k olunmayan baz› sorular sormaya bafllad›lar. ‹flte bu durum, klasik formasyona sahip ilim adamlar›n›n, modern e¤itimden
geçmifl gençlere hitap edecek ve özellikle onlar›n dini
anlamas›na yard›mc› olacak yeni bir dil aray›fl›na girmelerine yol açt›. Merto¤lu’na göre modern tefsir anlay›fl›, asl›nda bu aray›fl›n bir sonucu olarak ortaya
ç›km›flt›r. Merto¤lu modern tefsiri bu ba¤lamda “Kuran’›n modern de¤erlerle, modern ça¤›n talepleriyle
uygun biçimde tefsir edilme çabas›” fleklinde tan›mlad›. Ona göre, esas itibariyle uleman›n birbirini muhatap kabul ederek telif etti¤i eserlerden meydana
gelen klasik tefsir gelene¤inden modern tefsiri ay›ran
en önemli özellik, modern tefsirin daha çok “popüler” olan› hedeflemesidir. Baflka bir deyiflle tefsirde
klasikle modern aras›ndaki ay›r›m› belirleyen fley
“muhatap” sorunudur. Bu ba¤lamda “‹slâm modernizmi” ile “modern tefsir” aras›nda da çok ciddi bir
ba¤ vard›r; çünkü ikincisi birincisinin kendisini ifade
arac› olmufltur.
Merto¤lu’nun tespitlerine göre, ‹slâm modernistleri
ve dolay›s›yla modern tefsir anlay›fl›n›n kurucular›,
askerî yenilgiler, ekonomik ve siyasî geri kalm›fll›k gibi
sorunlar›n ve genel anlamda “bozulma”n›n as›l müsebbibinin, Müslümanlar›n kendi dinlerinden uzak
kalmalar› oldu¤unu düflünmektedir. Bu sebeple mo
23
dernistler aç›s›ndan “kaynaklara”, “Kur’an’a” ve
“sadr-› ‹slâm’a” dönüfl flartt›r.
Merto¤lu, ‹slâm modernistleri taraf›ndan aç›kça ifade
edilmeyen fakat z›mnen benimsenen bir anlay›fla da
iflaret etti. Buna göre ‹slâm modernistleri, Bat› medeniyetinde görülen Rönesans hareketi s›ras›nda Luther
ve di¤erlerinin etkisiyle ortaya ç›kan Protestanl›k anlay›fl› sayesinde Bat›’n›n yanl›fl H›ristiyanl›ktan kurtulup gerçek ve saf H›ristiyanl›¤a dönmesini ve ancak bu
sayede bilimsel ilerlemenin ve geliflmenin yolunun
aç›lmas›n› kendilerine örnek alm›fllard›r. ‹slâm modernistleri, benzer bir dönüflümün ‹slâm dünyas›nda
da gerçeklefltirilmesini arzulamaktad›r. Onlara göre
nas›l ki (Luther’in ifadesiyle) “Kutsal kitab› her H›ristiyan anlayabilir” ise, Kur’an’› da her Müslüman anlayabilmelidir. Tefsirlerin “beyne’l-ulemâ ve li’l-ulemâ”
telif edilmifl mahza ilmî metinler olmaktan ç›kar›l›p
“Her Müslüman›n Kur’an’› anlama hakk› vard›r” anlay›fl›na uygun biçimde yeniden yaz›lmas› gerekmektedir. Üstelik Kur’an’›n halka aktar›m› ilmihaller, mevizeler vb. vas›talar sayesinde dolayl› olarak de¤il, do¤rudan gerçeklefltirilmelidir.
Merto¤lu konuflmas›n›n devam›nda modern tefsir anlay›fl›n›n baz› belirgin özelliklerine iflaret etti. Buna
göre, modern tefsir anlay›fl›n›n en önemli özelliklerinden birisi, klasik tefsir anlay›fl›n›n/gelene¤inin elefltirisidir. Çünkü modern anlay›fla göre klasik tefsir anlay›fl›n›n kendisi, Kur’an’›n anlafl›lmas›n›n önündeki
engellerden biridir. Halk›n güncel ihtiyaçlar›na do¤rudan cevap vermeyen, nazarî meselelerle uzun uzad›ya meflgul olman›n gereksizli¤ine vurgu yap›lmas›
da bu esaslardan biridir. Merto¤lu’nun bu ba¤lamda
zikretti¤i örnek hayli dikkat çekiciydi: Muhammed
Abduh, Câmiu’l-Ezher’de verdi¤i tefsir derslerine klasik eserlere bakmaks›z›n haz›rlanmaktad›r. Çünkü
Medeniyet
Küresel
Araflt›rmalar›
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
MAM
Modern tefsir anlay›fl›n›n bafllang›c› olarak 18.
yüzy›l sonras›na iflaret eden Merto¤lu, bu dönemin siyasî tarih aç›s›ndan Osmanl›lar için bir
yenilgiler dönemi oldu¤unu ifade etti.
kendi yaklafl›m›n›n klasik yaklafl›m taraf›ndan “etkilenmesini” veya “zedelenmesini” istememektedir. Binaenaleyh, modern bir müfessir için, tefsirinin gelenekle yahut kaynaklarla uyum içinde olmas›n›n önemi yoktur. Ayetin metnine, kendisine, filolojik tahliline ve sebeb-i nüzûlüne önem veren klasik müfessirin
aksine, modern müfessir ayetin kendisi ve “modern
Müslüman” için ne ifade etti¤ine önem verir.
Modern tefsirin bir baflka özelli¤i, ayetlerin ictimâî
yorumuna önem vermesidir. Modern müfessir,
Kur’an’dan hareketle mevcut modern durumu tahlil
etmeye çal›fl›r ve çözüm yolu olarak Kur’an’›n önerileri nelerdir sorusunun cevab›n› arar. Ayetlerden yola
ç›k›p, sosyal hayata do¤rudan göndermeler yapmayan klasik tefsirin aksine “Kur’an merkezli ›slah projesi”nin peflinde olan modern müfessir, ayetleri do¤rudan hayatla veya modern durumla irtibatl› olarak de¤erlendirmeye meyillidir. Merto¤lu’na göre Afganî ve
Abduh’un yorumlar›nda buna dair birçok örnek bulmak mümkündür ve bu durum ayn› zamanda modern müfessirler taraf›ndan, görüfllerinin kabul görmesini sa¤lamak üzere bir tür meflruiyet kazand›rma
vas›tas› olarak kullan›lm›flt›r.
Merto¤lu’na göre aktüel olanla, yahut modern insan›n
ihtiyaçlar›yla ilgili ayetlerin “seçilerek” de¤erlendirilmesi ve yorumlanmas› modern tefsir anlay›fl›n›n bir
baflka karakteristi¤idir. Örnek olarak S›rat-› Müstakîm
ve Sebilürreflâd dergilerinin alt› y›ll›k bir periyodu
(1908-1914) hakk›nda yapt›¤› doktora tezine at›fta bulunan Merto¤lu, tespitlerine göre bu dönemde söz konusu dergilerde 5000 civar›nda ayetin konu edildi¤ini,
ancak bunlar›n Kur’an’da sadece yüzde 10-15’lik bir
orana tekabül etti¤ini belirtti. Baflka bir deyiflle burada,
sürekli ayn› ayetler üzerinden gerçeklefltirilen bir tefsir
ve yorumlama faaliyeti söz konusudur. Merto¤lu, ilgili
ayetlerden baz› örneklerle sözlerini tamamlad›.
24
“Modern tefsirle klasik tefsirin iliflkisi”ni klasik tefsirin
bak›fl aç›s›n› esas alarak konu edinen Dr. Ömer Türker
ise, modern müfessirlerdeki en temel sorunun teorik
çerçevenin yitirilmesi oldu¤unu tespit ederek sözlerine bafllad›. Bu ba¤lamda, öncelikle di¤er ‹slâmî ilimlerle birlikte klasik tefsirin hangi flartlar alt›nda ve ne
flekilde ortaya ç›kt›¤›na de¤inen Dr. Türker, özelde
tefsirin genelde bütün ‹slâmî ilimlerin, Hz. Peygamber’in vefat›ndan sonra kendisini belirgin biçimde
hissettiren vahiyle hayat aras›ndaki kopuklu¤a bir çözüm çabas› olarak ortaya ç›kt›¤›na temas etti. Yine bu
ba¤lamda tefsir ilminin di¤er ‹slâmî ilimler içinde kelam ilminden farkl› olmak kayd›yla küllî bir konuma
sahip oldu¤una iflaret etti.
Türker, klasik müfessirlerin, birikimlerini sistematik
bir bütünlük içinde ifade etmelerinin ve baflar›yla aktarabilmelerinin, tefsirlerinin kabul görüp sonraki nesillere kalmas›nda belirleyici unsur oldu¤unu ifade etti. Mukâtil b. Süleyman örne¤ini gündeme getiren
Türker, bu tefsirin bugün elimizde bulunan ilk metinlerden biri olmas›ndan çok, tutarl› ve kapsaml› bir
epistemik çerçeve içinde haz›rlanm›fl olmas› sebebiyle önem kazand›¤›n› söyledi. Türker’e göre, bir müfessirin çabas›n›n vaaz kapsam›ndan ç›k›p “tefsir” kapsam›na girebilmesi için, bütünlüklü bir teoriye sahip
olmas› gerekmektedir.
Türker, modern dönemde yukar›da iflaret edilen klasik teorik zeminin kayboldu¤undan, genelde bütün
âlimlerin, özellikle de müfessirlerin metafizik tutarl›l›klar›n› ve aç›klama kabiliyetlerini kaybettiklerinden
bahisle sözlerine devam etti. Ona göre bu durum, modern tefsirlerin tefsirden çok vaaza dönüflmesine yol
açm›flt›r. Metafizik tutars›zl›¤›n bunun kadar önemli
bir di¤er sonucu ise “Kur’an merkezli tefsir okumalar›n›n” ortaya ç›kmas›d›r. Türker’in tespitine göre, tef-
Medeniyet
Küresel
Araflt›rmalar›
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
MAM
Türker, klasik müfessirlerin, birikimlerini sistematik bir bütünlük içinde ifade etmelerinin ve
baflar›yla aktarabilmelerinin, tefsirlerinin kabul
görüp sonraki nesillere kalmas›nda belirleyici
unsur oldu¤unu ifade etti.
sir ilmi klasik dönemdeki hiyerarflide en üst s›rada bulunan, yani di¤er ilimlerde belirli bir birikim elde ettikten sonra okunan bir ilim dal› iken, modern dönemde hiyerarflinin kaybolmas› sonucu bu özelli¤ini
yitirmifltir.
Türker, klasik dönemde tefsir usûlünü hadis usûlüne
benzer biçimde bir tür “Terimler ‹lmi” olarak anlama/düzenleme genel e¤ilimine ve bu genel gidiflata
ayk›r› bir örnek olarak Ebû Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Süleyman el-Kâfiyeci’nin (ö. 879/1474)
çabalar›na da iflaret etti. Ona göre Kâfiyeci müstakil
bir ilim oldu¤unu iddia etti¤i tefsirin iki küllî kaidesi
oldu¤unu ve bütün bir tefsir ilminin bu kaideler üzerine bina edilebilece¤ini iddia etmektedir. Mevzubahis küllî kaideler muhkem ve müteflâbihten ibarettir.
Türker’e göre Kâfiyeci et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr’de bunu
ortaya koymaya çal›flm›flt›r. Ancak bu iddia tefsir tarihinde kabul görmemifl, bunun yerine Kâfiyeci’nin talebesi Süyûtî’nin tefsir usûlünü hadis usûlüne benzer
biçimde ele alan el-‹tkân fî ulûmi’l-Kur’ân’› tutulmufltur. Türker, Süyûtî’nin tervîc etti¤i tarzda devam eden
tefsirin bu yar›-bilimsel vasf›n›, modern dönemdeki
“teori kayb›”n› besleyen bir unsur olarak de¤erlendirdi. Teori kayb›ndan muzdarip Kur’an merkezli okumalar›n, incelenen meseleleri haz›r teorilerin içine
yedirmesini de elefltiren Türker, bu olguyu “Kur’an’›n
istintak›” olarak vasfetti.
Klasik tefsirlerin çeflitli teorileri esas alarak taksim etmeye imkân oldu¤unu söyleyen Türker, ayn› fleyin
modern tefsirler için geçerli olmad›¤›n›, onlar hakk›nda ancak konu esasl› taksimatlar yap›labilece¤ini söyledi. Örne¤in modern tefsir anlay›fl›nda önemli bir yere sahip olan ictimaî tefsir, belirli bir teoriye iflaret etmekten ziyade, müfessirin zihnindeki baz› konular›
gösteren bir tan›mlamad›r. Türker bu durumu, “teori
25
kayb›”n›n modern tefsir yaz›m›ndaki en bariz göstergesi olarak telakki etti¤ini kaydetti.
Tefsirlerin modern dönemde savunmac› yaklafl›mla
yaz›lm›fl olmas›n›, sadece tefsirin de¤il, bütün ‹slâmî
ilimlerin sorunu olarak gören Türker, modern tefsirde
son bir problem noktas› olarak akademisyenlik gerçe¤ine iflaret etti. Akademik ortam›n, müfessir yetifltirmekten çok daha farkl› amaçlara sahip oldu¤unu söyleyen Türker, bir akademisyenin belirli pozisyonlara
gelene kadar tefsirle ilgili çok fley ö¤rendi¤i halde, o
güne kadar yaz›p çizdikleri sebebiyle klasik anlamda
müfessir olma vasf›n› kaybetti¤ini söyleyerek sözlerine son verdi.
Tart›flman›n soru-cevap bölümünde ise, Luther’in kiliseyle kavgas›na benzer bir kavgan›n modernistlerle
‹slâm dünyas›ndaki herhangi bir kurum aras›nda gerçekleflip gerçekleflmedi¤i, modernist tefsir anlay›fl›n›n
en önemli örneklerinin yaflad›klar› dönemde klasik
tefsir anlay›fl› cephesinden ne gibi tepkiler ald›klar› gibi konular üzerinde duruldu.
26
Anam kanlar› kuruyan
Kavga ay›ran bir karg› elinde
Kara oca¤›n tafllar›na
‹flaret koydu çocuklar›n›
Belinde gezdiren babam›n
Beyaz yaz›larla kazand›¤› adlar›
Zaman dert getirdi sulara
‹çinde eski bal›klar›n yatt›¤› kayalar
Savaflan insanlar›n elinde
‹nce yontulup tafl›nd› balta m›zrak flekline
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ›slatan afsunlu suda
Önce niyet sonra y›kan›rd›
Bafl› ve yüre¤i flahbaz
Kaleleri a¤›rlayan kad›nlar›n
Süslerini kemerlerini
Bafllar›n› a¤›rlaflt›ran
A¤›r siyah flelale saçlar›n›
Tutunca gençleflirdi erkekler
Cahit Zarifo¤lu
‹flaret Çocuklar›
☞38
MOLA
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
“Sinema ve Din” bafll›kl› tezini sunan Lüleci, Türk
sinemas›nda din ö¤esinin ne flekilde kullan›ld›¤›n›
ve dindar kesimin sinemaya yaklafl›m›ndaki
de¤iflimi ele ald›.
SAM K›rkambar
Sinema ve Din:
Türk Sinemas› Örne¤i
Yalç›n Lüleci
14 fiubat 2008
De¤erlendirme: M e m d u h M a n s u r
fiubat ay›nda Sanat Araflt›rmalar› Merkezi’nin düzenledi¤i K›rkambar tez sunumu toplant›s›n›n konu¤u
Yalç›n Lüleci’ydi. Din Psikolojisi Bilim Dal›’nda gerçeklefltirdi¤i “Sinema ve Din” bafll›kl› tezini sunan Lüleci, Türk sinemas›nda din ö¤esinin ne flekilde kullan›ld›¤›n› ve dindar kesimin sinemaya yaklafl›m›ndaki
de¤iflimi ele ald›. Sanat ve din iliflkisini irdeleyerek sunumuna bafllayan Lüleci geçmiflten günümüze sanat›n dini konu edindi¤ini, dinin ise sanat› propaganda
biçimi olarak kulland›¤›n› belirtti.
maya karfl› hoflgörüyü art›rd›¤›n› belirten Lüleci, sinemaya karfl› olan tepkinin zamanla sinemayla iletilen
fikirlere yöneldi¤inin alt›n› çizdi.
Tiyatrocular dönemi
1923-39 y›llar›n› kapsayan dönemin “tiyatrocular dönemi” olarak adland›r›ld›¤›n› hat›rlatan Lüleci, bu
dönemdeki yaklafl›m hakk›nda flunlar› belirtti: “Bu
dönemde din, geçmifli simgeleyen bir ö¤e olarak kullan›l›yor. Örne¤in Aynaros Kad›s› ve Bir Kavuk Devrildi filmlerinde Osmanl› adalet kurumundan yola
ç›karak din adamlar› yeriliyor. Bu dönemde dikkat
çeken bir di¤er nokta, Muhsin Ertu¤rul filmlerinde
Kuvayi Milliye karfl›t› din adamlar›n›n boy göstermesi. Tiyatrocular döneminin bir di¤er özelli¤i ise çekilen filmlerin baz›lar›nda 1930’lu y›llar›n ahlâk anlay›fl›na z›t müstehcenlikler bar›nd›rmas›. Kar›m Beni
Aldat›rsa, Söz Bir Allah Bir filmleri o dönem için kad›n erkek iliflkileri bak›m›ndan son derece z›t bir çizgide bulunuyor.”
27
Sinematograf›n Gelifli
Sineman›n icad›ndan bir sene sonra ülkemizde padiflah huzurunda ilk gösterim Y›ld›z Saray›’nda gerçeklefltirilmiflti. Ayn› zamanda halife de olan padiflah›n
huzurunda ilk film gösteriminin gerçeklefltirilmesinin
dinî bir meflruiyet sa¤lad›¤›n› belirten Lüleci, ilk gösterimin gerçeklefltirilmesinde din âlimlerinin sinematograf hakk›nda olumlu görüfl belirtmesinin etkisi oldu¤unu söyledi. Bu dönemde ilk defa 1903 y›l›nda Sinema Nizamnamesi’nin ç›kart›ld›¤›n› ve bu nizamnamede ahlâk ve edebe uygunluk ilkelerinin arand›¤›n›
sözlerine ekledi. Karagöz ve meddah gösterilerinin yan›nda sinema gösterimlerinin de bafllamas›n›n sine-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
SAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
S‹NEMA SOHBETLER‹–1
Sinemada Zaman Fikri ve Yumurta
Semih Kaplano¤lu
17 Ocak 2008
Sinemada Kötü Fikri
Zeki Demirkubuz
KIRKAMBAR
Ülkü Tamer fiiiri
Ömer Erdem
28 fiubat 2008
1 fiubat 2008
Sinema ve Din: Türk Sinemas› Örne¤i
Sinemada Politik Durufl
Yalç›n Lüleci
27 Mart 2008
14 fiubat 2008
‹ran ve Amerika’da Sinema Tecrübesi
S›rr› Süreyya Önder
Yeflilçam’a Bir Bak›fl
Faysal Soysal
Feyzi Tuna
17 Nisan 2008
10 Nisan 2008
HAYAL PE R D E S‹
B‹R B‹R‹K‹ME YEN‹DEN BAKMAK:
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar–2
Ocak
K›sa Filmler (Fransa, 1895-) Yön: Lumiere Kardefller
Huzur’dan Mahur Beste’ye: Tanp›nar’›n
Romanlar›ndaki Arzu Ekonomisine
Psikanalitik Bir Bak›fl
Süha O¤uzertem
31 Ocak 2008
Dr. Caligari’nin Muayenehanesi (1920, Almanya, 80’) Yön: Ingmar Bergman
Potemkin Z›rhl›s› (1925, S.S.C.B., 75’) Yön: Sergei M. Eisenstein
Metropolis (1927, Almanya, 120’) Yön: Fritz Lang
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar-3
Cumhuriyet Dilinin Ötesinde Ne Var:
Bir Muhalefet Biçimi Olarak
O¤uz Atay Roman›
fiubat
Jale Parla
28 fiubat 2008
Pather Panchali (1955, Hindistan, 115’) Yön. Satyajit Ray
Mart
Ya¤murdan Sonraki Soluk Ay›n Öyküsü (1953, Japonya, 95?), Yön: Kenji
Mizaguçi
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar-4
Bir ‹mkan Olarak Politika:
Türk Roman› ve Politik S›n›rlar›
Sibel Irz›k
19 Mart 2008
Sonsuz Sokaklar (1954, ‹talya, 108’) Yön: Federico Fellini
Yaban Çilekleri (1957, ‹sveç, 91’) Yön: Ingmar Bergman
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar-5
12 Öfkeli Adam (1957, Amerika, 96’) Yön: Sidney Lumet
Ak›n Tek
16 Nisan 2008
Nisan
Dr. Garipaflk (1964, Amerika, 93’) Yön: Stanley Kubrick
Ah Güzel ‹stanbul (1966, Türkiye, 97’) Yön: At›f Y›lmaz
Kuyucakl› Yusuf (1985, Türkiye, 95’) Yön: Feyzi Tuna
28
Mutsuz Çocu¤un Masal›:
Ahmet Mithat’tan ‹hsan Oktay Anar’a
Üst-Kurmaca Denemeleri
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
maz Güney filmde ekonomik s›k›nt›lar yaflayan bir
iflçinin kurtuluflu metafizik yollarda aramas›n›n beyhudeli¤ini ortaya koymak isterken tamamen olumsuz bir din adam› portresi çiziyor. Buradaki din adam›, define bulma vaadiyle insanlar› kand›ran, bat›l
inançlar› olan cahil bir adam. Bu haliyle devrimci sinemac›lar dine bak›fllar›n› ortaya koyuyor. Ulusal sinema ak›m›n›n temsilcileri ise toplumsal gerçekçi
ak›m›n temsilcilerine göre daha iyimser bir noktada
bulunuyor. Bu dönemde Halit Refi¤’in yönetti¤i Vurun Kahpeye filminin üçüncü versiyonu çok önemli.
Önceki iki filme göre yönetmen, roman›n haricinde
cahil din adam›n›n karfl›s›na iyi bir din adam› yerlefltiriyor ve Aliye ö¤retmen tiplemesi çok daha dindar
birisi olarak karfl›m›za ç›k›yor.”
Tiyatrocular döneminden sonraki y›llar› geçifl dönemi
olarak niteleyen Lüleci, sinema ve din iliflkisinde en
çok an›lan film olan Vurun Kahpeye filminin ilk versiyonunun bu dönemde çekildi¤ini hat›rlatt›. Geçifl döneminden sonra “sinemac›lar dönemi”nin geldi¤ini
ve bu dönemde öne ç›kan filmin Kubilay oldu¤unu
belirten Lüleci, ‹stanbul Kan A¤larken filminin ise
Türk sinemas›nda cinsellik aç›s›ndan bir kilometre tafl› oldu¤unu ifade etti.
Hazretli Filmler
Hazreti Ömer rolündeki oyuncu önünde durdu¤u
evin kap›s›n› çalar. Ev sahibi hâliyle “Kim o?” diye sorar. Ömer cevap verir: “Ben Hazreti Ömer radiyallahu anh.”
1950’lerin ortas›ndan bafllay›p 70’lere kadar uzanan
dönemde çekilen “hazretli filmlere” de¤inen Lüleci,
bu dönemde Hz. Yusuf, Hz. Süleyman, Hz. Ayfle gibi filmlerin çekildi¤ini, bu filmlerin teknik aç›dan
kötü, ayn› zamanda da ticarî amaçl› filmler oldu¤unu söyledi.
Millî Sinemac›lar
Millî sinemac›lar›n dinî duyarl›l›klar› oldu¤unu hat›rlatan Lüleci, millî sinemac›lar›n dindar kimlikleriyle
bu piyasada bulunmak istediklerini belirtti. Millî kültüre vurgu yapan millî sinemac›lar, sineman›n insanlar üzerindeki etkisini kullanmak istiyorlar. Lüleci,
1970 y›l›nda Birleflen Yollar filmiyle ilk meyvesini veren millî sinemac›lar›n söylemi ile dönemin siyasî
söylemi aras›nda ba¤ kuran araflt›rmac›lar›n varl›¤›ndan bahsetti. Lüleci, bu ak›m›n fikir babas› Yücel Çakmakl› hariç, kendilerini millî sinemac›, beyaz sinemac› diye niteleyen yönetmenlerin bu ifadelerden vazgeçtiklerini hat›rlatt›.
1995-2005 y›llar› aras›nda 28 fiubat ve ekonomik krizlerin de etkisiyle eser veremeyen millî sinemac›lar 2005
y›l›nda Anne ya da Leyla, sonras›nda The ‹mam ve Anka
Kuflu ile sinemaya geri dönüfl gerçeklefltirdiler. Lüleci,
bu dönüfl döneminde millî sinemac›lar›n politik söyleminin metafizik bir söyleme dönüfltü¤ünün alt›n› çizdi.
29
Toplumsal Gerçekçi Ak›m
1960 darbesinden sonra toplumsal gerçekçi ak›ma dair Lüleci: “Bu dönemde Marksizm etkin. Bu dönem
çekilen filmlerde din adam› haks›z ve güçlü olan›n yan›nda gösterilmifl, iflbirlikçi ve iktidar yanl›s› bir portre
çizilmifl” dedi.
Toplumsal gerçekçi ak›m›n kendi içinde de bir bölünme yaflad›¤›n› hat›rlatan Lüleci, bu ak›m›n parçalanmas›yla ortaya ç›kan “ulusal sinema” ve “devrimci sinema”n›n dine yaklafl›m hususunda farkl› noktalarda oldu¤unu ifade etti ve flunlar› ekledi: “Devrimci sinemac›lar toplumsal gerçekçi ak›ma göre daha
uç bir noktada duruyorlar. Bu anlamda üzerinde durulmas› gereken, Y›lmaz Güney’in Umut filmi. Y›l-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Millî sinemac›lar›n sinemaya girdikleri dönemde karfl›laflt›klar› en büyük problemin din adamlar›n›n bu
konuda görüfl bildirmemesi oldu¤unu ifade eden Lüleci, millî sinemac›lar›n sineman›n toplumsal etkilerine vurgu yaparak meflruiyet aray›fl›na girdiklerini belirtti. Lüleci, millî sinemac›lar›n ilk ürünlerini verdikten sonra karfl›laflt›klar› sorunlar› ise flöyle s›ralad›:
Kad›n imaj› ve cinselli¤in yans›t›lmas›, kötü eylemlerin özendirilmeden gösterilmesi, oyuncu ve senaryo
seçimi, finans.
Millî sinemac›lar›n filmleriyle dindar kesimin sinemay› içsellefltirdi¤ini belirten Lüleci, millî sinemac›lar›n
yo¤unlaflt›¤› temalar› da flöyle s›ralad›: Baflörtüsü ve
‹mam Hatip Liseleri, din de¤ifltirme ve dindarlaflma,
popüler kültür ve bat›l›laflma elefltirisi, politik sistem
elefltirisi, tarihî olay ve kifliler, inanç meselesi, mistik
ve ahlâkî konular.
2000 y›l›ndan sonra Türk sinemas›nda farkl› görüfllerden insanlar›n dinî konularda filmler çekti¤ini belirten Lüleci, sinemada geçmifle göre dinin daha yo¤un
ve olumlu olarak yer ald›¤›n› ifade etti. Âdem’in Trenleri, Kurtlar Vadisi Irak, Dondurmam Gaymak ve Takva filmlerini örnek veren Lüleci, bu dönemde yaflam›n
esas› olan din anlay›fl› yerine, yaflam›n parças› olan bir
din anlay›fl›n›n yerleflti¤ini ve dinî konular›n sanatsal
kayg›lardan ötürü ifllendi¤ini düflünüyor.
Geçmiflten günümüze gelen ve özellikle son dönemde
çekilen Takva gibi iddial› filmler hakk›nda ayr›nt›l› incelemelere yer verilmemesi ve derin bir çözümleme
yap›lmamas›, tamamlanabilecek bir eksiklik olarak
görülebilir. Lüleci’nin çal›flmas›, Türk sinemas› özelinde sinema ve din iliflkisine genel bir bak›fl aç›s› sunmas› aç›s›ndan referans niteli¤ini tafl›yor.
SAM Bir Birikime Yeniden Bakmak
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar-3:
Cumhuriyet Dilinin
Ötesinde Ne Var: Bir Muhalefet
Biçimi Olarak O¤uz Atay Roman›
Jale Parla
28 fiubat 2008
De¤erlendirme: S e l i m K a r l › t e k i n
30
Jale Parla’y› konuk etti¤imiz bu oturumda, Atay’›n Tutunamayanlar’› üzerine oyun ve noksanl›klar ba¤lam›nda konufltuk.
Atay’›n anlat›lar›n›n oyun anlat›lar› olarak da okunabilece¤ini belirten Parla, metinlerdeki oyunun teflekkülünü inceledi. Düpedüz komikten kara mizaha
seyreden anlat›, komi¤in ifrat noktas›nda as›l zeminini bulur: ‹ronide. Atay’›n ironisi hicivle kar›flt›r›lmamal›d›r.1 Atay ironisi, Parla’ya göre, mahiyeti itibariyle post-moderndir. Hakikat iddias›nda bulunmaz; özne sürekli konum de¤ifltirerek oyun alan›ndaki tüm konumlar› kullan›r, tüm bu ‘oyun’ hamleleri, anlam ve hakikat zeminini kayd›r›r. Tekrarlar, verili kurgunun hakikatini yaralad›¤› gibi, bu jestin failini de yaralar. Bu yaralanma ‘hayat acemisi’ olmaktan kaynaklan›r.
Parla sunumunda, Atay’›n bu acemili¤i, kulland›¤› iki
(edebî) takti¤iyle -eksik yap›tlar ve eksik yazarlarlaaç›ml›yor. Oyunun alt›nda yatan bu çapraz-dikifli (double-bind) metnin ikilemlerine bir geçit olarak okuyor.
Turgut, Selim’in intihar›n› müteakiben Selim’i arar,
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Parla’n›n analizi, politik olan› dilin içinden okuyor ve
siyaseti dil deneyiminden devfliriyor. Atay’›n jestini,
ça¤a (epoch), ötekiye veya modernitenin s›n›r›
olmakl›kla de¤il de, edebiyat çerçevesi üzerinden epistemolojik bir probleme cevap olarak kuruyor.
evrak› metrukesine ulafl›r. Eksik metinler, formunu
al(a)mam›fl ucube varl›klar -Selim’in yaflam› gibi- tamamlanmam›fll›¤›n ifadesidir. Tüm bu yar›m kalm›fll›k, küçük burjuva hayat›n›n rutin mükemmelli¤inin
alt›n› oyar. Gündeli¤i yaralad›¤›, imkâns›z k›ld›¤› yerde, art›k Turgut için yar›m kalm›fll›klar›n noksanl›¤›
varl›k zeminidir. Bu, Cumhuriyet modernleflmesinin
zeminidir. Atay’›n eksik metinleri Türk modernleflmesinin eksik kalm›fl sayfalar›d›r. Noksanl›k Atay’› bu kapanmaz yaran›n ironisine götürür. ‹roni, metonimik2
olufluyla bu kültür dünyas›n›n foyas›n› ortaya ç›kar›r.
Resmî tarihin, vazedilmifl/emredilmifl bir dünya resminin zeminsizli¤inin niflaneleridir.
Yazar›n noksanl›¤› yaras›n›n telaffuzunda, yani yazmak zorunlulu¤unun aç›l›m›nda zuhur eder. Tanzimat’tan itibaren dil asra cevap vermek peflindedir;
lâkin uygun kelimeleri bulamaz. Araba Sevdas›’n›n
Bihruz Bey’i “kelime fleyi resmetmeye mecbur ise”
ibaresini anlayamaz. Bihruz’un okuma yazmas› bile
yoktur; tam da bu noktada, eflyaya isim vermekle
aç›lan dünyan›n imkâns›zl›¤›, dilin dünyay› okuyamamas› sorunudur. Cumhuriyet’in kuruluflunda siyasî bir çözüm getirildi¤i düflünülen ve dolay›s›yla
susturulan sorun, Atay’da dilden istikrah› getirir. ‹fadenin disipline edildi¤i bu kapal› sistem, hem Do¤u’dan hem Bat›’dan sarf› nazar etmifl bu menzil, art›k
bar›nman›n imkân›n› yitirmifltir. Dilde bar›n›lamayan yerde “tek felsefe bireyin yok olufludur”. Dilin
utanc› davaya sebeptir. “Babama Mektup”la belirginleflen fley, Kafka’daki (dinde ve hayatta) otorite
olan bir baban›n aksine, kendisi de çocuk b›rak›lm›fl
bir baban›n, kendi evinde bile memur b›rak›lm›fll›¤›n, yar›m kalm›fll›¤›n, her türlü temsilinin susturulmas›yla neticelenen bir epistemolojik engel. Bu engelle mücadele çerçevesinde; gelene¤i olmayan (ge-
lene¤i reddetmifl) bir modernlik projesinde, dilin
köklerinden kopar›larak ideolojinin emrine girmesiyle dilin zeminine -eflyan›n zat›n› ifade etmenin imkâns›zl›¤›nda temsilini kurarak- indirilmifl darbeyle
(devlet eliyle dilin inflas›) sakat b›rak›lm›fl bir toplumun ac›lar› dile gelir.
“Anlatamamaktan anlafl›lamamaya bir yolculuk”ta
Atay’› okuyan Parla, Atay’›n bugün edebiyat›m›z›n köfle tafllar›ndan birisi olmas›n› onun sanat dilinin
özerkli¤i yolunda mücadele ile edebiyat›m›z› yeni bir
devre sokmas›na, edebiyat›m›za yeni ifade imkânlar›
kazand›rmas›na ba¤l›yor.
Parla’n›n analizi politik olan› dilin içinden okuyor ve
siyaseti dil deneyiminden devfliriyor. Atay’›n jestini,
ça¤a (epoch), ötekiye veya modernitenin s›n›r› olmakl›kla de¤il de, edebiyat çerçevesi üzerinden epistemolojik bir probleme cevap olarak kuruyor. Kurgusunda
da eksik metin ve eksik yazar kavramlar›n› siyasî olan›n teflekkülüyle hesaplaflan de¤il, siyasî olana siyasetle cevap veren iki taktik olarak iflliyor.
31
1 Parla’n›n da belirtti¤i üzere ironi noktas›nda kendisi Nurdan Gürbilek’in “Kemalizmin Delisi O¤uz Atay” (Yer De¤ifltiren Gölge içinde, Metis Yay.) bafll›kl› metnine baflvuruyor.
2 “Metonimi terimini tamamlanmam›fl, bitmemifl, ça¤r›fl›mlar› kapat›lmam›fl metafor anlam›nda kullan›yorum.” Jale
Parla, Don Kiflot’tan Bugüne Roman, ‹letiflim Yay›nlar›,
2007 (2000), s.108.
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Son zamanlarda darbe romanlar› üzerine çal›flan Irz›k,
sözlerine, amac›n›n bu konuyu sadece sol muhalefet
aç›s›ndan aktarmak de¤il, daha genifl bir perspektife
araç k›lmak oldu¤unu söyleyerek bafllad›.
fl›yor. Necip’in cesedini görünce kendini tutamay›p öpmesini polise, klifle bir ifadeyle gerekçelendiriyor Ka:
“Çünkü onun çok saf bir kalbi vard›”. Suç ortakl›¤› ve
karfl› olman›n do¤urdu¤u bölünmüfl ruh hâli, bilinciyle
duygular›n›n örtüflmemesi önemli ipuçlar› da bar›nd›r›yor. Irz›k’›n tespitine göre, romanda Ka’n›n yazd›¤› fliirlerden hiçbirini okuyam›yoruz; demek ki karfl›m›zda flairlik bak›m›ndan sessizlefltirilmifl bir karakter var.
Sadece ‹stanbullu, elit bir kifli olarak de¤il, edebiyatç›
kimli¤iyle Ka’ya bakarsak, bu tutum, 12 Mart/12 Eylül
sonras› edebiyat›n darbe karfl›s›ndaki durumuna benziyor. Irz›k, Ka’n›n olan bitene yönelik tavr›n›, fliddetle
bast›r›lm›fl devrimci sol ile edebiyat›n tam olarak buluflamamas›n›n alegorisi olarak yorumluyor. Kar’da 12
Mart romanlar›na benzeyen taraf, masumiyete yap›lan
vurgu; 12 Eylül romanlar›na benzeyen taraf ise 80 sonras› politikadan uzaklaflma, sessiz kalma, yüz çevirme
fleklindeki tav›r.
Sibel Irz›k, Murat Belge’nin 1970’lerde yazd›¤› bir makaleye at›fla, 12 Mart romanlar›n›n temelde, iflkenceyle
suçluluk aras›nda kurulan dengeye ba¤l› oldu¤unu hat›rlat›yor. Belge’ye göre romanc›lar›n bunu yaparken
benimsedikleri savunma, iflkence görenlerin masum
oldu¤u, yasalar› uygulayanlar›n haks›zl›k yapt›klar› tezine dayan›yordu. Propagandaya dayanan bu edebiyatta ma¤durlar›n hem iyi hem kötü yanlar›n›n, hatalar›n›n da, iç çeliflkilerinin de bulundu¤u gerçe¤i arada
kayn›yordu. Belge, bu hikâyenin “güzel” aktar›lamamas›n›, bu metinleri yazanlar›n asl›nda yaz›lan iflkenceleri
yaflamad›klar›na, o yüzden meseleyi “içerideymifl” gibi
anlayamad›klar›na ba¤l›yordu. Yaz›s›n› “Gerçekten 12
Mart’›n roman› yaz›lamad›” diye bitiriyordu.
Irz›k, bugünden bak›nca bu gerekçenin k›smen do¤ru
ama yetersiz kald›¤›n› düflünüyor, e¤er iddia edildi¤i gibiyse, “Niye içeriden biri bu manzaran›n roman›n› ya-
Türk Roman›na Kritik Yaklafl›mlar-4:
Bir ‹mkân Olarak Politika:
Türk Roman› ve Politik
S›n›rlar›
Sibel Irz›k
19 Mart 2008
De¤erlendirme: N e s l i h a n D e m i r c i
32
Sabanc› Üniversitesi ö¤retim üyelerinden Prof. Sibel Irz›k, edebiyat-politika iliflkisini kendi seçti¤i dört roman
ba¤lam›nda ele ald›. Son zamanlarda darbe romanlar›
üzerine çal›flan Irz›k, amac›n›n bu konuyu sadece sol
muhalefet aç›s›ndan aktarmak de¤il, daha genifl bir
perspektife araç k›lmak oldu¤unu söyleyerek sözlerine
bafllad›. As›l pefline düflülecek sorular flunlard›: Siyaset
edebiyattan ne isteyebilir, edebiyat siyasete ne verebilir, siyaset edebiyatta nas›l temsil edilebilir?
Sunum boyunca en ayr›nt›l› baflvurulan metin, Orhan
Pamuk’un Kar adl› roman›, özellikle “Ama Hiçbirini Tan›m›yorum” bafll›kl› bölümüydü. Metnin alt bafll›¤›ysa:
“Ka So¤uk Korkunç Odalarda”. Her iki bafll›¤› da dikkat
çekici bölüm, ana karakter Ka’n›n darbe sonras›nda teflhis için ‘kulis’e götürülmesiyle bafll›yor.1 Ka duygusal
yak›nl›k duydu¤u ‹slâmc› Necip’in cesedini gördü¤ünde
tan›mad›¤›n› söyleyecektir. Polisin koluna girmesi de
kendini aciz, zay›f hissetmesine sebep oluyor. Gözlerin
acizli¤ine yap›lan vurgu kadar, Ka’n›n bir flair olarak so¤uk ve karanl›k odalarda bulunmas› da önemli bir ayr›nt›; çünkü gerçeklik düzleminde al›fl›lan, yazar ve sanatç›lar›n d›flar›da de¤il, içeride bulunmas›d›r. Ka suçluluk
ve dehflet duygular›n›n oluflturdu¤u arada kalm›fll›¤› ya-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
zamad›?” diye soruyor. Meseleyi belirleyen çeflitli sosyal, kültürel, siyasî sorunlar mevcut; hem cumhuriyet
gelene¤i hem toplumun yap›s›, bambaflka bir düzen alternatifinin temsilini imkâns›z k›l›yor. Halbuki Belge’nin 12 Mart roman› için söyledi¤i, 12 Eylül sonras›
edebiyat için daha çok geçerlidir; nicelik aç›s›ndan bak›nca yay›nlanan romanlar mevcut ama bu ürünleri nitelik bak›m›ndan “iyi” edebiyata dahil etmek mümkün
de¤il. 12 Mart’› yazan, yerleflik okur kitlesine sahip, kanonlaflm›fl, büyük yazarlar 12 Eylül sonras›nda sessiz
kald›lar. Bu handikap›n sebeplerini inceleyen Irz›k,
80’lerin dünyas›yla önceki dönemin aras›ndaki derin
uçurumun alt›n› çiziyor: Yaflanan travma sonras›nda
yazarlar›n dertlerini anlatacak adresleri kalmam›flt›.
Sanc› çekenlerle empati kuran Irz›k, hayat tarz›n›n, dilin, de¤erlerin de¤iflimi karfl›s›nda hapisten ç›kan bir
yazar›n derdini “kim, kime, nas›l, neden anlats›n?” flaflk›nl›¤›n› yaflad›¤›n› söylüyor.2 12 Eylül ma¤durlar›n›n
yaflad›¤› “yar›lma”n›n Kafka’n›n böce¤e dönüflen kahraman› Gregor Samsa’n›n -piyano sahnesinde- k›z kardefline yak›nlaflamay›nca içlenip a¤lad›¤› sars›c› ana
benzetildi¤i örne¤ini veriyor.3
Irz›k, 80 sonras› dönemin analizini yaparken siyasetin
dilini kaybetti¤i, hem yaflanamaz hem savunulamaz
hâle geldi¤i bir ortamda edebiyat›n da kan kaybetti¤ini,
kendisine meydan okuyan hayata cevap veremedi¤ini
belirtiyor: “Bu dönemin yükselen de¤erleri aras›nda sanat, edebiyat ve felsefe yoktu. Piyasan›n bir ö¤esi hâline
gelen edebiyat, siyasetle yollar›n› ay›r›rken kaderini de
paylafl›yordu.” Belki de bu geçifl dönemi umulan›n aksine rüzgâr› edebiyat›n lehine çeviriyordu. “Edebiyat
kendi içine döndü; temsiliyet sorununu gündemine ald›, siyasetle iliflkisini suçluluk üzerine kurdu. Metnin
performans› yoluyla baflka bir ar›nmaya da aç›l›m arad›; kendi alt›n› oyarak ve imkânlar›n›n s›n›rlar›n› göste-
rerek cevap veremedi¤i talebe kendini açmaya çal›flt›.”
Söyleflide di¤er üç esere k›saca de¤inildi. Irz›k, Latife Tekin’in Gece Dersleri’nde aç›kça kendini belli eden suçluluk söylemi yan›nda daha arkaik bir beden dili gelifltirme çabas›ndan bahsetti. Bilge Karasu’nun Gece roman›n›n konuya yapt›¤› katk›, gecenin bask›c› güçlerine karfl› gündüzün savunusu biçiminde standart alegori gibi
bafllayan anlat›da temel savunma noktas›n›n “elimizde
kalan tek fleyin dil ve yazmak oldu¤u” vurgusuydu. Son
olarak Irz›k, Murat Uyurkulak’›n Tol adl› roman›n›n siyasetle iliflkisini arzu kipinde kurdu¤undan dem vurdu.
Roman›n temel derdi, sözün, yazman›n baflkas› üzerinde çarp›c› etki b›rakmas›na duyulan özlemdi; asl›nda bu
en soyut düzlemde “siyaset”in de özlemiydi.
Irz›k, “28 fiubat dönemini, niçin ma¤durlar› de¤il de
Orhan Pamuk yazd›?” sorusuna cevaben durumun 12
Eylül’le paralellik kurulabilece¤ini söyledi. ‹slâmi harekete mensup olanlar›n durduklar› yerin edebiyat diline
aktar›m›n›n k›s›tl› olabilece¤i ihtimalini dillendirdi.
Belki edebiyat›n içinde gelene¤i bulunmayan, alternatif
muhalif bir dil kurman›n zorlu¤u, bu kesimin önünde
de bir engel teflkil ediyordu.
Sibel Irz›k’›n edebiyat›n sorunlar›na genifl aç›dan bakma çabas›n› bizlerle paylaflt›¤› verimli ortam›n benzerlerinin yaflanmas› umuduyla akflama bir noktal› virgül
kondu.
33
1 Tan›d›¤› hâlde tan›m›yor görünme, edebiyatta s›kça
baflvurulan bir motif. (S. Irz›k)
2 Sibel Irz›k, Mesele Dergisi, 9. say›da fiükrü Arg›n’la yap›lan “Edebiyat 12 Eylül’ü Kalben Destekledi” bafll›kl›
söylefliye gönderme yap›yor. Kafka’dan al›nan metafor
da ayn› yazara ait.
3 Baflörtüsü sebebiyle hak etti¤i konumdan al›konulan
kesimin de ayn› metaforu kullanmas› bu bak›fl aç›s›yla
ilginç flekilde örtüflüyor. (N.D.)
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Yumurta adl› filmi ulusal ve uluslararas› yar›flmalarda
birçok baflar› kazanan yönetmen Semih Kaplano¤lu ile
sinemada zaman kavram› ve bunun Yumurta filmindeki
izdüflümleri üzerine bir söylefli gerçeklefltirdik.
de ve flimdiki zamanda, belki bulundu¤umuz ortamda
çok mutlu oldu¤umuz, orada çok iyi oldu¤umuz da
söylenmez. Belki o yüzden de taflra bir yan›yla nostaljik
bir fleydir; yani geçmifl hayata, geçmifl de¤erlere, geçmifl kavramlara, geride b›rakt›¤›m›z fleylere asl›nda bir
yönelifl, onlara tekrar bir göz atma meselesidir. Böyle
bir durum oldu¤unu düflünüyorum bu konuda; yani bir
tür aray›fl asl›nda.
SAM Sinema Sohbetleri
Semih Kaplano¤lu:
“Sinema zaman›n sanat›d›r!”
17 Ocak 2008
De¤erlendirme: E s r a T i c e
Soru: Niye dönülür taflraya, flehir niye yetmez insana?
Sinema sohbetlerinin Ocak ay›ndaki konu¤u, Yumurta
adl› filmi ile ulusal ve uluslararas› yar›flmalarda birçok
baflar› kazanan yönetmen Semih Kaplano¤lu idi. Kendisiyle sinemada zaman kavram› ve bunun Yumurta filmindeki izdüflümleri üzerinden bir söylefli gerçeklefltirdik. Afla¤›da söylefliden bir bölüm sunuyoruz:
Semih Kaplano¤lu: Çünkü flehirdeki hayat›n de¤erleri
ya da durumu o insan› beslemiyordur, o insana yeterli
de¤ildir, orada duram›yordur ya da durdu¤unu zannediyordur. Ama yaflad›¤› herhangi bir travma sebebiyle
yaflad›¤› yerle içinde bulundu¤u durumun aras›ndaki
mesafeleri görür. Fark›na var›r. Bu meselâ, önemli bir
fley bence. Asl›nda her birimizin e¤er baflka bir yerde
do¤up büyüdüysek ve sonra baflka bir yerde, baflka bir
ülkede, baflka bir flehirde yaflamaya devam ediyorsak,
bafllad›¤›m›z yerle bulundu¤umuz yer aras›nda bir mesafe var. Baz› insanlar için bu önemli olmayabilir; yani o
kendince meseleyi aflm›fl olabilir ya da öyle bir s›k›nt›
yaflam›yor olabilir. Ama genel olarak bizim Tanp›nar’›n
yap›tlar›ndan tutun O¤uz Atay’a kadar asl›nda bütün
anlam›yla taflra, daha do¤rusu merkez ve taflra (do¤ubat›, Anadolu-‹stanbul vs.) bizim kültürel oluflumumuzda, roman›m›zda, edebiyat›m›zda, sinemam›zda, genel
olarak hikâyelerimizde hep var olan bir meseledir. Özellikle ayd›n karakterlerine, portrelerine dikkat edin bu
mesele hep tart›fl›lagelmektedir. Asl›nda buradaki film
ya da buradaki karakter de üç afla¤› befl yukar› oradan
devam edegelen, oradan süzülmüfl, o birikimden süzülmüfl karakterdir; yani anlatabiliyor muyum? Demek ki
biz son yüz senede ya da iki yüz senede bir merkez ve
merkezin d›fl›nda -taflra diyelim- bir çat›flmay› ve bir çeliflkiyi yafl›yoruz ya da bir çat›flma yaflan›yor. O çat›flma-
Soru: Türk sinemas›n›n son dönemde en çok beslendi¤i tezat, büyük flehir-taflra iliflkisi. Siz bu yönelimi neye
ba¤l›yorsunuz? Sizin için taflra ne ifade ediyor? Yani biz
ne kaybettik ve taflrada ne ar›yoruz?
34
Semih Kaplano¤lu: Bunu, san›yorum, taflradan büyük
kente gelen insanlar›n film yapmaya bafllamalar› olarak
düflünebiliriz. Asl›nda hepimizin, büyük kentlerde yaflayan nüfusun bir k›sm›n›n o büyük kente baflka bir
yerden, taflradan gelmifl insanlar oldu¤umuzu düflünürseniz, her hâlde Türkiye’deki yo¤un göç, aradaki
mesafeler -do¤du¤unuz yer, yaflad›¤›n›z yer, evimizle
daha sonraki baflka yerler, bu ta aileden uzaklaflmaya
kadar- onlardan uzakl›k, kendi ikliminden uzakl›k gibi
bir temele oturuyor zannediyorum. Ama bir yandan da
özü aray›flla ilgili bir fley oldu¤unu düflünüyorum bunun; yani yönetmenlerin bir flekilde burada metaforik
bir anlat›m aramalar›n› kendi benliklerini, kendi varl›klar›n›, kendi hâllerini aray›fllar› oldu¤unu düflünüyorum. Belki bir yandan flu da var: Hani yaflad›¤›m›z yer-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
boyutuyla oraya dahil olmas› için çaba gösteriyorum.
Tabii bu her zaman bafl›bofl b›rakabilece¤imiz bir fley
de¤il ama belli bir plan çerçevesinde ilerleyecek fleyler.
n›n d›flavurumu iflte Türk roman›n›n neredeyse bütün
karakterlerine ve Türk sinemas›n›n belli karakterlerine
kadar devam ediyor. Bu filmde, sizin taflrada diye adland›rd›¤›n›z filmlerin alt›nda bu tür meseleler yat›yor. Tabii ki bunu politik bir fleyin içerisine ne kadar yerlefltirebiliriz; onu bilemiyorum. Siz bir anda bu ülkede buna
politik tabanl› derseniz, o da çok ilginç. Tanzimat Ferman› ç›km›fl, sonra Cumhuriyet gelmifl ve bir anda diliniz de¤ifliyor, bir anda bir merkezden baflka bir merkeze
savruluyorsunuz. fiimdi bütün bu kopmalar, bütün bu
uzaklaflmalar asl›nda benlik anlam›ndaki uzaklaflmalar… Bunlar›n metaforik karfl›l›klar› asl›na bakarsan›z
modern edebiyat›n yap›s›nda var olan fleyler.
Soru: Yusuf bafl karakterin ismiyle alâkal› çok güçlü bir
metafor; Hz. Yusuf’la ba¤lant› kuruyor musunuz?
Semih Kaplano¤lu: Kuruyorum; aç›kças› didaktik olmamaya özen göstermeden. Seyircinin ya da o olguya,
meselâ Yusuf peygamber hikâyesine o mesele ne kadar
gidiyorsa filmin içine alaca¤›, birtak›m fleyleri sorgulayaca¤› flekilde anlafl›laca¤›n›, farkl›laflaca¤›n›, de¤iflece¤ini düflünüyorum. Ama bunun da “‹flte bak›n, size
flimdi Yusuf peygamberi, bir meseleyi anlat›yorum, buna dikkat edin” anlam›nda alt›n› çizmek bana çok do¤ru gelmiyor. Çünkü hayat›m›zda da bütün insanl›¤›n
yaflad›¤› deneyimi ve birikimi asl›nda her birimiz hayat›n içinde her gün yafl›yoruz. Kendi yaflad›¤›m›z durumlar›n nerelere de¤di¤ini, nerelere tekabül etti¤ini alg›lamam›z› sa¤layacak fleylerden birinin de sinema, roman, fliir ya da müzik oldu¤unu düflünüyorum. Bunu
didaktik bir flekilde filmin içine yerlefltirmek yerine,
gerçek anlamda o k›ssan›n okunmas›n› tercih ederim.
Filmin o kadar düz bir okumaya tâbi olmas› gerekti¤ini
düflünmüyorum.
Soru: Dergâh dergisindeki röportaj›n›z› okudu¤umda, bir kader anlay›fl›n›z var gibi gelmiflti bana. Mesela, ya¤mur ya¤d›¤›nda bunun sebepsiz bir ya¤mur
de¤il, filme müdahale eden bir fley oldu¤unu, filmin
organik bir flekilde flekillenmesi gerekti¤ini söylüyordunuz. Filmde kullan›lan zamanla gerçek zaman›
eflitleme de var bir yandan. Kurgusal olanla gerçek
olan›n aras›ndaki duvar›n kald›r›lmas› veya olabildi¤ince geçirgen olmas› gerekti¤ini düflünüyorsunuz gibi gelmiflti bana.
Semih Kaplano¤lu: Buna kap›lar›m› açt›¤›m› san›yorum. Filmin her taraf›n› açmaya, kendimi de zihinsel
olarak açmaya ve hayat oraya ne kadar s›zarsa -onun
çok de¤erli oldu¤unu düflünerek asl›nda- mümkün oldu¤u kadar e¤ip bükmeye çal›fl›yorum. Film yap›m› süresince ortaya ç›kan, hikâyeye ve duruma müdahale
edecek her fleyi o film içine katabilme aç›kl›¤›n› hedefliyorum. Çünkü belki de yap›, senaryo, filmi çekme biçimi, öyle söyleyeyim, bütün bunlarla ancak filmi oluflturabildi¤imi düflünüyorum. Yani mümkün oldu¤u kadar filmdeki yan karakterlerin, mekânlar›n ve durumlar›n filme -gerçeklik anlam›nda- hizmet etmesi ve gerçek
35
Soru: Mademki oturumun konusu “zaman”, özellikle
“zaman metafizi¤i”, iflin biraz da felsefî boyutuna bakmakta fayda var. Bunu üçe ay›rabiliriz: Birincisi d›flsal
zaman, do¤adaki zaman; ikincisi insan›n içindeki zaman, psikolojik zaman; üçüncüsü de insanlar›n eylemleriyle d›flsallaflt›rd›¤› zaman ki buna da tarih diyoruz.
Üçüncüsünden bak›ld›¤›nda farkl› zaman alg›lar› var:
döngüsel zaman, çizgisel zaman. Hegel’le birlikte en
zirveye do¤ru daha farkl› bir zaman alg›s›na geçiliyor.
Walter Benjamin süreksiz zaman anlay›fl›n› ve tarihsel
olaylar› sürekli olarak birbirleriyle nedensel olarak iler-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
yorlar. Bir yandan zaman› parçalad›kça, zaman mefhumunu ortadan kald›rd›kça ölüm duygusunu uzaklaflt›rd›klar›n› ve hiç ölmeyecekmifl gibi hep bir an›n içersinde duran bir tasavvur olufltu¤unu düflünüyorum. Sanat›n, sineman›n bu alg›y› k›rmas› gerekti¤ini ve önemli
bir silah oldu¤unu düflünüyorum.
leyen bir süreç olarak okumuyor da sadece parlayan
imajlar gibi birbirlerinden kopuk imajlar olarak görüyor. Biraz ‹slâm co¤rafyas›na girersek, mutasavv›flar›n,
özellikle ‹bn Arabi’nin “an-day›m” dedikleri bir fley var;
ne tümüyle döngüsel ne de tümüyle çizgisel. Bütün bu
spektrum içerisinde izleyici aç›s›ndan sizin zaman anlay›fl›n›z nedir?
Semih Kaplano¤lu: ‹bn Arabî’nin zaman anlay›fl›na yak›n bir fley söyleyece¤im: Sinema zaman›n sanat› asl›nda; çünkü ölçülen birimlerle yap›l›yor. Mesela bir metre film, faraza, yirmi saniyedir; yüz yirmi metre otuz befl
mm’lik filmin süresi üç buçuk dakikad›r. Elinizde birtak›m zaman boyutlar› var. Bunlar› birlefltirirsiniz, bir
film ortaya ç›kar. Demek ki bir zaman kuruyorsunuz asl›nda; bu zaman kurgulanm›fl zaman parças›. Bunun
içinde, filmin iç zamanlar› olarak bir geçmifl ve gelecek
de kuruyorsunuz. Hikâye kurdu¤unuz takdirde seyircinin oturdu¤u o andaki zaman kavram› da iflin içine dahil oluyor. Ve böylece asl›nda çok zamanl› bir durumla
karfl› karfl›ya kal›yoruz. Ve tabii izleyici anlam›nda psikolojik zaman da devreye giriyor. Ama sinematografik
anlamdaki zaman kavram›n›n, ‹bn Arabî’nin geçmifl,
flimdi, gelecek (hepsi bir flimdi), flimdiki zamanda tasavvurunun do¤ru bir noktada oldu¤unu düflünüyorum. Ve üretkenlik anlam›nda her filmin -içerisindeki
karakterler demeyeyim ama- zaman vurgusu içerisinde
hissedilmesi gereken fleyin bu oldu¤unu düflünüyorum. Ama sinemada gerçek zaman› kullanabildi¤imiz
oranda, yani zaman›, hareketi parçalamad›¤›m›z ve birebir insan zaman›na uygun bir boyutu yerlefltirdi¤imiz
takdirde seyircide zaman alg›s› oluflturabilece¤imizi
düflünüyorum. Çünkü sineman›n, televizyonun vs.
yapt›¤› fley asl›nda zaman› parçalamak, zaman mefhumunu ve zaman duygusunu üzerimizden almak. Bizi
asl›nda sürekli bir h›za ve ilerlemeye do¤ru güdümlü-
Sinemada Politik Durufl
S›rr› Süreyya Önder
27 Mart 2008
De¤erlendirme: M e h m e t A l i Ö z k a n
36
SAM sinema sohbetlerinin dördüncüsünde S›rr› Süreyya Önder’i konuk ettik. Sinema ve politik durufl aras›ndaki iliflkiyi temel alan sohbet, senarist-yönetmenin
kendi hayat hikâyesini anlatmas›yla bafllad›. Oldukça
keyifli ve esprili bir üsluba sahip olan Önder’i dinleyenler, yönetmen kendi bafl›ndan geçen ac› olaylar› anlat›rken bile gülümsemekten kendilerini alamad›lar.
1962’de Ad›yaman’da do¤an S›rr› Süreyya Önder 12 Eylül ma¤durlar›ndan. 1978’de Ad›yaman Lisesi’nde ö¤renciyken Marafl Katliam›’n› protesto etti¤i için ilk hapis
cezas›n› al›r. Bu s›rada bafllad›¤› Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki ö¤renimini 12 Eylül sonras›nda yüksekö¤renim hakk›n› kaybetti¤i için sürdüremez. Memleketi Ad›yaman onun için yaflanacak bir yer
olmaktan ç›km›flt›r. ‹stanbul’a gelir, kamyon floförlü¤üne bafllar. Sonra kendi iflini kurar. Annesini Ad›yaman’dan getirip de onun elinden ç›kan yeme¤i yedi¤i
günü hiç unutamaz; öyle ki y›llar sonra Beynelmilel’i onca zorluktan sonra çekmeyi baflard›¤›nda bile bu kadar
sevinmeyecektir.
‹flleri bir süre iyi gider. Evlenir, bir k›z› olur. Ancak, dört
y›l sonra iflleri tekrar bozulur. Bunun üzerine yurtd›fl›na
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Beynelmilel ’deki gevendeler gibi ötekiler üzerinden
yazmay› seviyor Önder; çünkü kendisinin de öteki
oldu¤unu düflünüyor. Bundan sonra yazacaklar›nda da
ötekili¤in önemli yer tutaca¤›n› ekliyor.
çok daha önemli. Ne yap›l›rsa aflk ile yap›l›r; burada kastedilen de fiziksel aflk de¤il.”
Beynelmilel’deki gevendeler gibi ötekiler üzerinden yazmay› seviyor Önder; çünkü kendisinin de öteki oldu¤unu düflünüyor. Bundan sonra yazacaklar›nda da ötekili¤in önemli yer tutaca¤›n› ekliyor.
Türkiye’de 12 Eylül ile toplumun tüm katmanlar›n› içine
alan bir hesaplaflman›n henüz yaflanmad›¤›n›, bundan
hâlâ geri duruldu¤unu, ancak baz›lar›n›n bu kadar a¤›r
bir sorumlulu¤u sinemaya yüklemeye çal›flt›¤›n› düflünüyor. Sineman›n en nihayetinde bir sanat eseri oldu¤una, ondan böylesi a¤›r görevler beklenemeyece¤ine
inan›yor.
Yine de sinemac›n›n gösterdikleri kadar göstermediklerinden de sorumlu oldu¤unu belirtmeden edemiyor.
Bu ba¤lamda üzerinde yaflad›¤›m›z co¤rafyada, muktedirlerin, tehlikeli bulduklar› fleyleri onlar›n içini boflaltmak suretiyle bertaraf ettiklerini, bu pis ifli de ço¤unlukla kendileri yapmak yerine içerideki ehliyetsizlere
yapt›rd›klar›n› hat›rlat›yor. Araçla amac›n kolayl›kla yer
de¤ifltirebildi¤i, dolay›s›yla, uyan›k olmak gerekti¤i, aksi takdirde bu de¤irmene herkesin su tafl›yaca¤› ikaz›n›
yap›yor.
Türkiye’deki senaryo yaz›m› konusuna da de¤inen Önder, bizde karaktere yeterince mesai harcanmad›¤›na
dikkat çekiyor. Kendisinin bir karakterin filmde görünmeyecek pek çok yönüne bile kafa yordu¤unu, karakteri tan›man›n o karakterin kendi dilini gerçekten konuflabilmesi için elzem oldu¤unu söylüyor.
Tasavvufla ilgili bir çal›flma düflünüp düflünmedi¤i sorusuna da, kendisinin dinî e¤itim ald›¤›n›, öyle bir film
yapacak olursa “terki terk etmek” üzerine bir film yapmay› düflünece¤i cevab›n› veriyor.
Sonuç olarak, S›rr› Süreyya Önder, hayat›n› samimiyet
eksenine oturtuyor ve en çok da vicdan›n› yast›k yaparak huzurlu bir uykuya dalabilmeyi önemsedi¤ini her
f›rsatta vurguluyor.
37
gider, Rusya’da, Ukrayna’da çal›fl›r, sonra tekrar Türkiye’ye döner.
Bütün bu süre boyunca okumay› hiç b›rakmam›fl, yazmay› da sürdürmüfltür. Okuduklar›ndan ve yaflad›klar›ndan ö¤rendiklerini harmanlayarak büyük bir roman
yazmaya koyulmufltur. Ayr›ca, senaryo ve sinemayla ilgili okumalar› da ciddî bir boyuta eriflmifltir. Hayat›n›n
bu noktas›nda, bir ilân vas›tas›yla gitti¤i senaryo stüdyosunda Bar›fl Pirhasan’a ö¤renci olur. Çeflitli atölye çal›flmalar›n›n ard›ndan senaryo yazarl›¤›nda karar k›lar.
Dizi senaryolar› yazmaktad›r; ama en çok istedi¤i, roman›n› senaryolaflt›rarak film yapmakt›r. Nihayet Beynelmilel’in senaryosunu yazar. At›f Y›lmaz senaryoyu
okur, çok be¤enir ve onu kendisi dahil hiç kimseye vermemesini tembihler. Önder, yine de filmi çekebilecek
birilerini arar. Bu amaçla baz› kiflilerle görüflür.
BKM tam burada devreye girer, sonras› çok h›zl› geliflir.
Teknik konularda çok iyi olan Muharrem Gülmez ile yönetmenli¤i paylaflmas›na karar verilerek proje bafllat›l›r.
Beynelmilel, iki ay ön haz›rl›¤›n ard›ndan befl buçuk haftada tamamlan›r. Ancak çekim sonras›nda, hukukî
mahzurlar nedeniyle filmin 26 dakikas› ç›kar›l›r ve yeni
bir final çekilir.
Film hem giflede iyi ifl yapar hem de pek çok festivalde
ödüller al›r. Ancak S›rr› Süreyya Önder’in as›l ödülü, bu
filmin “samimiyetine” yap›lan vurgudur.
Önder, öç al›c›, köfleli fleyleri sevmedi¤ini, ancak yine de
filme çok usturuplu flekilde yedirilmifl birkaç fiskeden
kendini alamad›¤›n›, dikkatli aran›rsa filmde bunlar›n
bulunabilece¤ini belirtiyor. Ancak sanat aç›s›ndan asl›nda bunu bile yapman›n do¤ru olmad›¤›na inan›yor.
Filmdeki foto¤raf çektirme sahnesine dair bir soru üzerine, bu sahneye insanlar›n güldü¤ünü, oysa bu sahneyi
yazarken kendisinin içinin yand›¤›n› belirtiyor. Bu sahnenin ayn› zamanda, içinden geldi¤i sol cenaha yönelik
bir hiciv de tafl›d›¤›n› söylüyor. Zira ona göre “‹ki kiflilik
bir aflktan ortaya ç›kacak bir rayiha, bütün devrimlerden
38
Hep kaçarm›fl flehirlerin
Demir da¤lar›na
Uyuyunca toprak befli¤imde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan ayd›nl›k günlerim
Yün ören at güden kad›nlar
Ormanlara tepeden e¤ilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanl›k dar odalarda
Uzaktan uzay›p gelen kurt seslerinin
Uza¤a çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocu¤unu
Yüre¤i korkuyla kuvvetlendi babam›n
Unutup genç gelen günleri
Zaman›n sürerken çekti¤i günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü at›n› flehirlere
Cahit Zarifo¤lu
‹flaret Çocuklar›
MOLA
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Millî Saraylar Daire Baflkanl›¤›’n›n arfliv sorumlusu
olarak görev yapan Göncü’yü, Beylerbeyi Saray›’n›
araflt›rmaya iten saik, sarayda rehber iken bu
görkemli yap›lara duydu¤u alakad›r.
TAM Tez / Makale Sunumlar›
Beylerbeyi Saray› Kullan›m›
ve Teflkilat›
Tuncay Cengiz Göncü
7 Ocak 2008
De¤erlendirme: Z ü l f i k a r K ü r ü m
1861-1865 tarihleri aras›nda Sultan Abdülaziz taraf›ndan yapt›r›lan, 18 Ocak 1925 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararnamesi ile Millî Saraylar Müdürlü¤ü yönetimine
b›rak›lan Beylerbeyi Saray›’n› Ocak ay› Tez/Makale
sunumlar›nda Tuncay Cengiz Göncü’nün, Beylerbeyi
Saray› teflkilat› üzerine yapt›¤› yüksek lisans tezi çerçevesinde ele ald›k. Millî Saraylar Daire Baflkanl›¤›’n›n
arfliv sorumlusu olarak görev yapan Göncü’yü, Beylerbeyi Saray›’n› araflt›rmaya iten saik, sarayda rehber
iken bu görkemli yap›lara duydu¤u alakad›r.
Göncü tezinde sadece Beylerbeyi Saray›’n› de¤il, XIX.
yüzy›l Osmanl› saray teflkilat›n› da incelemektedir.
Tez süresince karfl›laflt›¤› kaynak s›k›nt›s›n› 2003 y›l›nda Hazine-i Hassa arflivinin aç›lmas› üzerine aflan
Göncü’nün temel hedefi, var olan arflivin titiz bir flekilde okunup do¤ru de¤erlendirilmesi ve nihayetinde
önemli bir kaynak niteli¤i kazanmas›d›r. Göncü, elde
etti¤i verileri esas alarak tezinin ilk bölümünde Beylerbeyi Saray› ile ilgili temel bilgi eksikliklerini gidermeye çal›flmakta; ikinci bölümünde ise Beylerbeyi Saray› özelinde XIX. yüzy›l saray tefriflat› ve mekân kullan›m›n› ele almaktad›r.
yanl›fl oldu¤una iflaret eden Göncü, Hazine-i Hassa
ebniye defterleri ile inflaat, teknik kadro ve zanaat gibi
o günün konular›n› içeren on bin kadar evrak› tek tek
inceleyip bu yanl›fll›klar› tespit etmifltir. Örne¤in Beylerbeyi Saray›’n›n, ilgili kroniklerde belirtildi¤i üzere,
bitirilme tarihi 21 Nisan 1865’tir. Ancak bafllama tarihi 1861 de¤il, 1863’tür. Cengiz Göncü bu iddias›na temel teflkil edecek evraka tezinde yer vermektedir.
Göncü’nün ulaflt›¤› bir di¤er sonuç, saray masraflar›n›n tefriflat hariç 38 milyon kurufl, tefriflatla beraber
yaklafl›k 45 milyon kurufl oldu¤udur. Göncü’ye göre
bu masraflar san›ld›¤›n›n aksine çok fazla de¤ildir. Saray, dönemin Avrupa saraylar›na nazaran gayet mütevaz› bir bütçe ile infla edilmekle birlikte flu da göz ard›
edilmemelidir ki o dönemde padiflah han›mlar›n›n
y›ll›k mücevherat gideri, 8 milyonu faiz olmak üzere
83 milyon kurufltur. Bu gider saray yap›m›na nispetle
Beylerbeyi Saray›’na dair günümüze dek rivayet edilegelen bilgilerin kaynaks›z, kulaktan dolma ve -haliyle-
39
çok büyük bir mebla¤d›r. Günümüzde iddia edildi¤i-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
TAM SOHBET
TAM Yuvarlak
Masa Toplant›lar›
‹nk›lâb Yay›nlar›
Hasan Günefl
24 Mart 2008
P›nar Yay›nlar›
Cevat Özkaya
14 Nisan 2008
TEZ / MAKALE SUNUMLARI
Beylerbeyi Saray› Kullan›m› ve Teflkilat›
Tuncay Cengiz Göncü
TAM SOHBET-SEYRÜSEFER
7 Ocak 2008
Osmanl›’da Denizcilik
fiam ‹zlenimleri
Yusuf Alperen Ayd›n
Önder Kaya
31 Mart 2008
4 fiubat 2008
Girit’e Veda!
P›nar fien›fl›k
‹Z BIRAKANLAR (Bir Eser-Bir fiah›s-Bir Olay)
Osmanl› Giriti’nin Son Y›llar›
3 Mart 2008
‹hsan Fazl›o¤lu
II. Abdülhamit Döneminde
Davut Hut
Musul Vilayeti
7 Nisan 2008
19 Ocak 2008
16 fiubat 2008
22 Mart 2008
19 Nisan 2008
B‹R K‹TAP / B‹R YAZAR
II. Meflrutiyet Dönemi Klasik Paradigmalar›
nin aksine saraylar›n yap›m›nda lükse ve debdebeye
kaç›lmam›flt›r (Göncü bu tespitleri Ahmed Cevdet Pafla’n›n Tezakir’inden iktibas etmektedir).
Mustafa Gündüz
1 fiubat 2008
Uluslararas› Sermaye ve Osmanl› Maliyesi
Hüseyin Al
Di¤er taraftan Osmanl›’n›n ihtiflam›n› sergileyen Topkap› Saray›’n›n protokol kayg›lar›ndan mütevellit bir
mimarisi yoktu. Gerekti¤inde bir elçi alt› ay bekletilebilir, padiflaha her istenildi¤inde ulafl›lamazd›. 1815
25 fiubat 2008
Jön Türkler ve Makedonya Sorunu
Mehmet Hac›saliho¤lu
28 Nisan 2008
Viyana Konferans›’ndan sonra Osmanl› Devleti’nin de
kabul etti¤i Uluslararas› Protokol Düzeni’ne müsait
bir saray ihtiyac› ortaya ç›k›nca Beylerbeyi Saray›’n›n
infla edilmesine karar verildi. Asl›nda Beylerbeyi Saray›, t›pk› Dolmabahçe Saray› gibi, padiflah›n müdahil
olmaktan ziyade temsil edildi¤i, Tanzimat dönemi
TAR‹H OKUMALARI
Bizans Kronikleri (4): Anagnostis’in Tarihi
Abdulhamit K›rm›z›
21 Ocak 2008
Esra Güzel Erdo¤an
‹stanbul’un Fethi/Kritovulos
17 Mart 2008
Hat›ralarla Yak›n Tarih (1):
M. Talha Çiçek
‹ttihatç› Bir Arap Ayd›n›n Hat›ralar›
25 Nisan 2008
bürokrasisini yans›tan bir protokol saray› iken Topkap› Saray› devletin tüm birimleriyle ifllevsel olarak kendini gösterdi¤i bir yükselifl dönemi saray›d›r.
40
Bizans Kronikleri (5):
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
1701 tarihli Bahriye Kanunnamesi’nin, Osmanl›
denizcili¤i için yeni bir dönemin bafllang›c›
oldu¤unu söyleyen Ayd›n, bu dönemde Osmanl›’n›n
denizcilik alan›nda yapt›¤› düzenlemelerin bir
devlet politikas› olarak sürdürüldü¤ünü ifade etti.
Saray II. Abdülhamid döneminde, bir ara kamu yarar›na da kullan›lm›flt›r. Saray›n pafla ve yaveran dairesine,
ihtiyaca binaen II. Abdülhamid’in talimat›yla yang›nzedeler, depremzedeler ve savaflzedeler yerlefltirilmifltir.
Osmanl›’da Denizcilik
Tezin ikinci bölümünde öncelikle sarayla ilgili Mabeyn-i Hümayun, bina emini, mutemet, ebniye müdürü gibi baz› terimler tarif edilmektedir. Bu bölümde,
daha sonra, saray›n mekân kullan›mlar›n› ve tefriflat›n› ele alan Göncü burada malzeme defterleri, tefrifl icmal defterleri ve inflaat onar›m icmal defterlerinden
faydalan›yor. Ayr›ca malzeme defterlerinde geçen kalemlerin birim fiyatlar›n› tek tek yazarak iktisat tarihçilerinin istifadesine sunuyor.
4 fiubat 2008
De¤erlendirme: C u m h u r E r s i n A d › g ü z e l
Yusuf Alperen Ayd›n
Bilim ve Sanat Vakf› Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi taraf›ndan düzenlenen Tez-Makale Sunumlar› program›na fiubat ay›nda, ‹stanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde “Osmanl›’da Deniz” bafll›¤›yla tamamlad›¤›
doktora tezi ile Yusuf Alperen Ayd›n konuk oldu.
Tez bafll›¤› oldukça genifl bir flekilde düflünülmeye
müsait ise de, esas itibariyle Ayd›n’›n tezi, kalyon özelinde 18. as›rda Osmanl› denizcili¤inin geçirdi¤i dönüflümü incelemekte ve kalyonun infla sürecini de ele
alarak, kereste kesiminden kalyonun denize indirilip
içerisine asker yerlefltirilene de¤in geçen sürecin hikâyesini vermektedir.
‹ncelemeleri sonucunda harem dairesi plan›n›n Topkap› Saray›’ndakine benzer oldu¤unu tespit eden
Göncü, burada da padiflah›n odas›n›n hemen yan›nda
valide odas›n›n bulundu¤unu, padiflah han›mlar›n›n
odalar›n›n ise valide odas›ndan sonra s›raland›¤›n›
kaydederek ilk defa kendilerinin keflfetti¤i bir durumun da alt›n› çizmektedir. Buna göre, Beylerbeyi Saray›’n›n haremi, saray ana binas› içinde de¤ildir.
1900’lü y›llar›n bafl›na kadar harem ayr› bir yap›d›r.
XX. yüzy›l›n bafllar›nda muhtemelen çürüyerek y›k›lan harem, masrafl› olabilece¤i endiflesiyle tekrar infla
edilmemifltir. Göncü iddias›n› Sedat Hakk› Eldem
kaynakl› foto¤raflarla desteklemektedir.
Ayd›n’›n tezine göre 1701 tarihli Bahriye Kanunnamesi, Osmanl› denizcili¤i için yeni bir dönemin bafllang›c› olmufltur. Bu dönemde Osmanl›’n›n denizcilik alan›nda yapt›¤› düzenlemelerin bir devlet politikas› olarak sürdürüldü¤ünü ifade eden Ayd›n, birbirini takip
eden padiflahlar›n uygulamalar›n›n bu durumu destekler mahiyette oldu¤unu belirtti. II. Mustafa ve III.
Ahmed dönemlerinde de birtak›m düzenlemeler yap›lmas›ndan hareketle, bahriyenin Osmanl› taraf›ndan önemli görülen bir alan oldu¤una ve kad›rgadan
kalyona geçen Osmanl›’n›n donanmas› üzerinde
önemle durmufl oldu¤una dikkat çekti.
Göncü bu tez çal›flmas›yla mimarl›k tarihi ve XIX. yüzy›l saray tarihi aç›s›ndan önemli sonuçlara ulaflm›fl
görünüyor. Bir saray rehberi iken büyük bir merak ve
ifltiyakla araflt›rmaya koyulan Göncü, di¤er arfliv araflt›rmac›lar›na örnek olabilecek bir titizlikle çal›flmalar›na ‹stanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora
yaparak devam etmektedir.
41
Baflta arfliv belgeleri olmak üzere çal›flmas› boyunca
kulland›¤› kaynaklarda rastlad›¤› kalyonlar› ismen teker teker ortaya ç›karmaya çal›flt›¤›n› ifade eden Ay-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
malzemelerin Frans›z ve ‹ngilizlerden sat›n al›narak
ihtiyac›n karfl›land›¤›n› belirtti. Bir süre sonra kurulan
bir bezhane ile yelken bezi ihtiyac›n›n, Dökümcü Ali
Usta ad›nda bir dökümcü ustas› taraf›ndan yaklafl›k
seksen kantarl›k bir lenger dökülmesi ile de lenger ihtiyac›n›n Osmanl›’n›n kendisi taraf›ndan karfl›lanmaya baflland›¤›n› ifade etti.
d›n, her bir kalyonun yaklafl›k on befl-yirmi sene boyunca kullan›mda kald›¤›n› belirtti. Kalyonlar›n, önceleri kaptanlar›n›n isimleriyle, bir süre sonra tafl›d›klar› figürlerle, daha sonralar› ise müstakil olarak isimlendirildiklerini ifade etti.
1701 tarihli Bahriye Kanunnamesiyle birlikte yap›lan
düzenlemeler ile Osmanl› donanmas›nda görülen yeniliklere temas eden Ayd›n, kalyon türleri ve nitelikleri hakk›nda bilgiler verdi. Kalyonun, Osmanl› donanmas›nda bir tür üst bafll›¤› ifade etti¤ini ve neredeyse
bütün yelkenli gemiler için kullan›ld›¤›n› belirtti ve üç
direkli bir gemi türü olan “karavele”nin belgelerde
“karavele kalyon” olarak isimlendirildi¤ini bu duruma
örnek olarak gösterdi.
Çal›flmas›n› dayand›rd›¤› kaynaklar hakk›nda bilgiler
veren Ayd›n, baflta arfliv belgeleri ve kronikler olmak
üzere çal›flmas›nda kulland›¤› malzeme hakk›nda bilgiler verirken, söz konusu alanda araflt›rma yapan/yapacak araflt›rmac›lar için de çal›flmas› boyunca edindi¤i birikimi aktard›.
Ayd›n, çal›flmas›nda kad›rga ile kalyon aras›ndaki farkl›l›klar› inceleme konusu etmemekle birlikte, sunum
sonras›nda kendisine yöneltilen sorularla Osmanl› denizcili¤inin kalyona geçifl öncesindeki durumu hakk›nda birtak›m bilgiler de verdi. Program, kat›l›mc›lar›n soru ve katk›lar›yla sona erdi.
Kalyonlar›n infla edildikleri mekânlar›n bafl›nda ‹stanbul’daki Tersane-i Âmire gelmekteyken, Midilli ve Sinop gibi liman flehirlerinde de kalyon infla edilmekteydi. Kalyon yap›m maliyet ve süreleri, kalyonun ölçülerine göre de¤iflmekteydi. Kalyon say›lar›yla ilgili baz›
bilgiler de veren Ayd›n, bu say›lar›n deniz gücünün belirlenmesi için kesin bir fikir veremeyece¤i kanaatinde
oldu¤unu ifade etti. Kalyonda en önemli vurucu kuvvet
olan top say›s› ve kalyon mürettebat›, kalyonun büyüklü¤üne göre de¤ifliklik göstermekteydi. Kalyonlara, kalyondaki top say›s›yla orant›l› olarak barut verilmekteydi; bu ise kalyon isimlerine göre gerçeklefltirilmekteydi.
Kalyon, sadece savafl için de¤il, ayn› zamanda mühimmat tafl›mak amac›yla da kullan›lmaktayd›. Bu dönemde, devletin bizzat kendisi taraf›ndan infla edilen kalyonlar›n yan› s›ra kalyon tüccarlar› taraf›ndan yap›lan
kalyonlar da devlet taraf›ndan sat›n al›nmaktayd›. Ayr›ca Ruslardan da dört kalyon al›nm›flt›r.
Girit’e Veda!
Osmanl› Giriti’nin Son Y›llar›
P›nar fien›fl›k
3 Mart 2008
De¤erlendirme: F a t m a S e l T u r h a n
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi’nin ayl›k faaliyeti
Tez/Makale sunumlar›n›n 60. toplant›s›nda, P›nar fien›fl›k’tan Bo¤aziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde
2007 y›l›nda tamamlad›¤› “The Transformation of Ot-
42
Kalyona geçiflle birlikte yelken bezi ve lengere duyulan ihtiyac›n artt›¤›na iflaret eden Ayd›n, önceleri bu
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Tezinde, Osmanl› Giriti’nin otonom Girit’e dönüflüm
sürecini ele alan fien›fl›k’a göre, 1896-1897 isyanlar›,
bu dönüflümde kilit rol oynad›.
olan sosyoekonomik ve siyasî yap›y› de¤ifltirmek ve
Osmanl› askerlerinin adadan çekilmesini sa¤layarak
iktidar› ele geçirmek oldu¤unu belirtmektedir. Girit
örne¤inin, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun baflka vilayetlerinde ve di¤er çok etnikli imparatorluklarda meydana gelen de¤iflim ve ihtilaflarla karfl›laflt›r›labilece¤i
üzerinde duran fien›fl›k, Giritli Müslümanlar ile H›ristiyanlar aras›ndaki iflbirli¤i veya çat›flman›n benzersiz
olmad›¤› görüflündedir. Girit deneyimi, daha genifl bir
bütünün parças›d›r.
toman Crete: Cretans, Revolts and Diplomatic Politics
in the Late Ottoman Empire, 1895-1898” adl› doktora
tezini dinledik.
Osmanl› Giriti’nin otonom Girit’e dönüflüm sürecini
ele alan fien›fl›k’a göre hem d›flsal hem de içsel boyutlar› olan bu sürecin d›flsal boyutu Avrupa devletlerinin Girit’te yaflananlara müdahaleleri ve Osmanl›
Devleti’nin Avrupa devletleri nezdinde giriflti¤i diplomatik mücadele iken, içsel boyutu bu dönüflümde
meydana gelen olaylar ve yerel aktörlerin bu dönüflüme katk›lar›d›r. Tezin en önemli vurgusu 1896-1897
isyanlar›n›n, Osmanl› Giriti’nin otonom Girit’e dönüflümünde bir kilit rol oynad›¤›d›r. Bu isyanlar Osmanl› Giriti’ndeki içsel yap›y› de¤ifltirmekle kalmam›fl, Osmanl› sonras› dönemi de flekillendirmifltir. Bu isyanlar
ayr›ca Girit H›ristiyanlar›n› birbiriyle daha çok bütünlefltirmifl ve Giritli Müslümanlar ile H›ristiyanlar aras›ndaki farkl›l›klar› öne ç›kar›p iki toplum aras›ndaki
s›n›rlar› yeniden belirlemifltir. Bafllang›çta elitler taraf›ndan tahayyül edilen farkl›l›klar, genifl kitlelerin hareketi ile gerçekli¤e dönüflmüfltür.
Bu çal›flma büyük ölçüde Osmanl› resmî görevlileri taraf›ndan üretilmifl arfliv materyaline dayanmaktad›r.
Bu ba¤lamda a¤›rl›kl› olarak, Baflbakanl›k Osmanl› Arflivleri’nde bulunan Y›ld›z Tasnifi ve Girit ‹radeleri
Tasnifi kullan›lm›flt›r. Özellikle Y›ld›z Perakende Tasnifi’nde ve Osmanl› Bankas› Arflivi’nde mevcut Girit
ile ilgili belgeler, Osmanl› Giriti’ni ele alan bir tez çal›flmas›nda ilk defa kullan›lm›flt›r. Bu belgelerin yan›
s›ra Amerikan ve ‹ngiliz elçilik raporlar› ile Osmanl›ca,
Yunanca ve yabanc› bas›ndan baz› gazeteler de tezin
ana malzemelerindendir.
Tezinde, fetihten sonra adadaki Müslüman nüfusun
sürgün politikalar›ndan ziyade yerli halk›n Müslümanlaflt›r›lmas›yla olufltu¤unun alt›n› çizen fien›fl›k,
1821 y›l›ndan sonra adadaki Müslüman nüfusta azalma görüldü¤ünü ve özellikle 1897’deki isyandan sonra bu durumun h›zl› bir düflüfle dönüfltü¤ünü belirtmektedir. May›s 1896’da adan›n bat› bölgesinde iç huzursuzluklar artm›fl, Müslüman ve H›ristiyan halk birbirlerini öldürmeye bafllam›flt›r. H›ristiyan isyanc›lar
taraf›ndan Müslümanlar›n mallar› ya¤malanarak evleri ve zeytin a¤açlar› atefle verilmifltir. Öte yandan Girit’teki isyan› desteklemek üzere Yunanistan’dan adaya gönüllüler ve askerî mühimmat gönderilmifltir. fiu-
43
Tezdeki temel soru, ideoloji, isyan ve diplomasinin
Giritlilerin hayat›n› ne ölçüde etkiledi¤idir. fien›fl›k’a
göre XIX. yüzy›lda Girit H›ristiyanlar›n›n siyasallaflma
ve milliyetçileflmeleri, Yunan milliyetçili¤ine referansta bulunulmadan aç›klanamaz. Bu ba¤lamda Yunan
ulusal kimli¤inin nas›l imal edildi¤i ve Girit’e ne flekilde nüfuz etti¤i üzerinde duran fien›fl›k, süreçte Yunan
devletinin yay›lmac› politikalar› ile ideolojik ve kültürel nüfuzunun çok önemli bir rol oynad›¤›na iflaret etmektedir. Girit’in Yunanistan’la birleflmesi, yani
“enosis”in Giritli H›ristiyanlar›n mutlak ve yegâne arzusu oldu¤u fleklindeki standart görüflü elefltiren fien›fl›k, Giritli H›ristiyanlar›n as›l amaçlar›n›n adada var
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
rit’te huzur ve asayiflin yeniden sa¤lanabilmesi için
Giritli H›ristiyanlara birçok ayr›cal›k verilmifl ve reformlar yap›lm›flt›r. Dolay›s›yla, fien›fl›k’a göre, Osmanl› Devleti’nin adadaki reformlar› engelledi¤i hususunda Avrupa devletlerinin ›srar› do¤rulu¤u yans›tmamaktad›r. Arfliv belgelerinden, Osmanl› devlet
adamlar›n›n amac›n›n sadece savafl› bast›rmak olmad›¤›, adada huzur ve bar›fl› yeniden tesis etmek için
büyük çaba harcand›¤› anlafl›lmaktad›r.
bat 1897’de Yunan askerleri aday› iflgal eder. Bu isyan›n en fliddetli aflamalar›ndan biri adan›n do¤u bölgesinde bulunan Estiye’de gerçekleflir. 18 Mart 1897’de
Girit, Avrupa devletlerinin donanmalar› taraf›ndan
abluka alt›na al›n›r; ayr›ca Avrupa devletlerinin amiralleri adada otonomi idaresinin kuruldu¤unu halka
ilan eder. Adan›n iç kesimlerinde yaflayan ve isyanc›lar›n sald›r›lar›na maruz kalan Müslüman halk Kandiye, Hanya ve Resmo gibi büyük flehirlere göç eder. Girit’te isyan devam ederken Yunan çeteleri Teselya’daki Osmanl›-Yunan s›n›r›nda provokasyonlara bafllar.
Abdülhamid’in tüm savafl karfl›t› tutumu ve giriflimlerine ra¤men 12 Nisan 1897’de Osmanl›-Yunan s›n›r›nda savafl patlak verir ve otuz gün süren bu savaflta Yunan ordular› Osmanl› ordular› taraf›ndan a¤›r bir yenilgiye u¤rat›lmas›na ra¤men Osmanl› Devleti ile Avrupa devletleri aras›nda ‹stanbul’da yap›lan bar›fl görüflmelerinden kazançl› ç›kan taraf Yunanistan olur.
Savafl›n Girit aç›s›ndan önemi, bu tarihten sonra Avrupa devletlerinin Osmanl›’n›n adadan çekilmesine
yönelik bask›lar›n› aflamal› bir flekilde artt›rmalar›d›r.
II. Abdülhamit Döneminde
Musul Vilayeti
Davut Hut
7 Nisan 2008
De¤erlendirme: E b u b e k i r C e y l a n
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤›
“Musul Vilayetinin ‹darî, ‹ktisadî ve Sosyal Yap›s›
(1864-1909)” bafll›kl› doktora tezi ba¤lam›nda Nisan
ay› Tez/Makale sunumlar›nda misafirimiz Davut Hut
idi. Daha önce ayn› bölümde XIX. yüzy›lda Basra gümrü¤ü üzerine yapt›¤› yüksek lisans tezi ile Irak co¤rafyas›na ilgisinin geliflti¤ini ifade eden Hut, inceledi¤i döneme Vilayet Nizamnamesi’nin ilan edilifl tarihi olan
1864 ile bafllamaktad›r. Midhat Pafla 1869’da Ba¤dat
valili¤ine getirilinceye kadar ciddi bir ›slahat program›n›n uygulanamad›¤› Musul’da bu tarihten sonra Tanzimat reformlar› tedricen uygulanmaya çal›fl›lm›flt›r.
Bu ba¤lamda Girit’te Osmanl› idaresinden otonomi
idaresine geçiflin basit bir geçifl olarak adland›r›lamayaca¤›n› belirten fien›fl›k’a göre bu, hem siyasî ve demografik hem de sosyoekonomik bir dönüflümdür.
Bu de¤iflimle birlikte adadaki Müslümanlar ellerindeki mallar› H›ristiyanlara satarak h›zla göç etmeye bafllam›flt›r. Göçle birlikte Girit daha homojen bir yap› arzetmeye bafllam›fl ve Girit Müslümanlar› az›nl›k durumuna düflmüfltür.
Sonuçta, Osmanl› kaynaklar› üzerinde yapt›¤› detayl›
incelemede fien›fl›k, dönemin Osmanl› devlet adamlar›n›n Girit’teki geliflmelere kay›ts›z kalmad›¤›n›n ve
gereken çabay› gösterdiklerinin alt›n› çizmektedir. Gi-
44
Tezin as›l yo¤unlaflt›¤› II. Abdülhamit döneminde,
Musul vilayeti geliflmesini sürdürmüfl ve 1879 y›l›nda
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
müstakil bir vilayet flekline dönüfltürülmüfltür. 187983 y›llar› aras›nda Kerkük flehri merkez yap›lm›flsa da
daha sonraki y›llarda Musul flehri vilayet merkezi olma özelli¤ini korumufltur. Hut’un tezinde vurgulad›¤›
önemli hususlardan bir tanesi hiç flüphesiz vilayetin
sosyal dokusundaki bask›n afliret yap›s›n›n reformlar›n uygulanmas›n› yads›namaz bir flekilde engelledi¤idir. Bu nedenle II. Abdülhamit, devletin düvel-i muazzama ile yo¤un bir flekilde mücadele etti¤i bu dönemde baflka Arap vilayetlerinde oldu¤u gibi, Musul’un ileri gelenlerini, afliret reislerini ve dinî önderlerini maafl, unvan, maddî yard›m ve ifllenen suçlar›n
aff› gibi çeflitli yöntemlerle kendi flahs›nda devlete
ba¤lamaya çal›flm›flt›r. Asl›nda II. Abdülhamit’in eflraf-‹slâm siyaseti bu anlamda bölgede uygulanmak istenen Tanzimat reformlar›yla zaman zaman çeliflmekteydi. Örne¤in, yerel eflraf›n kayr›lmas› vilayet valisinin gücünün pekifltirilmesiyle ya da afliretlerin iskan›yla uyuflmamaktayd›. Sultan Abdülhamit, dönemin flartlar› çerçevesinde kiflilerin sadakati üzerinden
genifl kitlelerin merkeze ba¤lanmas›n› hedeflemifl ve
bunda da büyük ölçüde baflar›l› olmufltur.
düzenin sa¤lanmas›nda baflar›l› olurken, Ömer Vehbi
Pafla gibi sertlik yanl›s› valiler durumun daha da kötüleflmesine zemin haz›rlam›flt›r. Tezde incelenen dönem boyunca Musul valilerinin hizmet ortalamalar›n›n takriben 1.1 y›l gibi k›sa süreli olmas› vilayetteki
istikrars›zl›¤›n önemli bir göstergesidir.
‹ktisadî aç›dan Musul’da yerleflik nüfusun temel geçim kayna¤› tar›m; göçebeli¤e en uygun maiflet tarz›
da hayvanc›l›kt›. Musul’un iklim ve arazisinin uygunlu¤u bölgeyi bir tah›l merkezi yapm›fl, ihtiyaç fazlas›
“art›k ürün” ise civar vilayetlerin ihtiyac›n› karfl›lam›flt›r. fiehrin iktisadî ve ticarî hayat›na iliflkin Hut önemli bir sonuca varmaktad›r: XIX. yüzy›l›n ortalar›ndan
itibaren “Avrupa’dan gelen bol ve ucuz mallar›n el
tezgahlar›na dayal› Osmanl› yerel sanayisini zay›flatt›¤›” fleklindeki genel yarg›n›n Musul için pek de geçerlili¤i yoktu. Çünkü, bir “emtia üretim ve da¤›t›m merkezi” konumundaki Musul’un ticaretinin yar›dan fazlas› vilayetteki sancak ve kazalarla yap›lmaktayd›.
Davut Hut, Abdülhamit döneminin önemli unsurlar›ndan biri olan Hamidiye alaylar›n›n Musul vilayetinde de uyguland›¤›n›, Miran, Millî ve fiemmer afliretlerinden üç Hamidiye alay› teflkil edildi¤ini, fakat bu
alaylar›n imtiyazl› statüsü nedeniyle zaman zaman
asayiflsizliklere ve adalete olan güveni sars›c› geliflmelere yol açt›¤›n› kaydetmektedir. Yine Abdülhamit döneminin bir özelli¤i alayl›-mektepli rekabeti, bu dönem Musul’unda da kendini göstermekteydi.
Tanzimat döneminde s›kl›kla uygulanan bir siyaseti
bu dönem Musul’unda da görmek mümkün. Afliret
fleyhlerinin kaymakam ve yöre ileri gelenlerinin vilayet idare meclislerine üye yap›lmas› eflraf› siyaset mekanizmas›na eklemlemenin önemli bir unsuruydu.
Fakat Musul’daki sosyal yap›n›n kendine has niteli¤i
ile yetiflmifl insan eksikli¤i (kaht-› ricâl), geleneksel
idareci ve memurlar›n de¤iflmemesi, yani insan unsurunun ayn› kalmas›, eski al›flkanl›klar›n devam etmesine ve çeflitli konulardaki suistimallerin önünün al›namamas›na f›rsat vermifltir. Bu sebeple ›slahat tart›flmalar› devaml› Musul’un gündeminde kalm›flt›r. ‹smail Hakk› Pafla ve Tahsin Pafla gibi valiler asayifl ve
45
Tezde vurgulanan konulardan bir di¤eri II. Abdülhamit’in bölgede izledi¤i toprak politikas›d›r. Midhat
Pafla’n›n Ba¤dat valili¤i döneminde baflar›yla uygulad›¤› bofl arazilerin (afliret fleyhlerinden ziyade) bireylere/ahaliye tapu karfl›l›¤›nda da¤›t›lmas› Abdülhamit
döneminde durdurulmufltur. Petrol kayna¤› bak›m›ndan bu bölgelerin o tarihlerde öneminin anlafl›lmaya
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Özcan, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde
Fatih Külliyesi adl› eserin “Hazîre” bafll›kl›
ikinci cildinin yay›na haz›rlan›fl sürecini ve
muhtevas›n› dinleyicilerle paylaflt›.
mii Haziresi, hazirede medfun zevat aç›s›ndan önemli bir yere sahiptir.
baflland›¤›n› göz önünde bulundurursak, Sultan Abdülhamit’in bu arazileri neden arazi-i seniyye statüsüne çevirmek suretiyle kendi tasarrufuna ald›¤› ve yabanc› nüfuzundan uzaklaflt›rd›¤› anlafl›lacakt›r.
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi, Aral›k ay›nda düzenledi¤i Bir Kitap/Bir Yazar program›nda Mimar Sinan
Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatlar› Bölümü Hat
Anasanat Dal› ö¤retim görevlisi Ali R›za Özcan’› konuk etti. Özcan, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihinde
Fatih Külliyesi adl› eserin “Hazîre” bafll›kl› ikinci cildinin yay›na haz›rlan›fl sürecini ve muhtevas›n› dinleyicilerle paylaflt›. fiimdi, konu¤umuzun sunumunu
özetlemeye çal›flal›m:
II. Meflrutiyetin ilan›na iliflkin tepkilere de de¤inen
Hut, ulema ve eflraf›n statülerinin devam›ndan endiflelendikleri, eski yönetim taraftarlar›n›n da güçlerini
kaybetmekten korktuklar› için genelde meflrutiyetin istenmeyen bir durum oldu¤unu ve flüpheyle karfl›land›¤›n› ifade etti. Hut’a göre neticede vilayetin sosyo kültürel yap›s›n›n do¤urdu¤u kaç›n›lmaz durum ile merkezin uygulad›¤› ve bazen reel-politikle pek de örtüflmeyen “zorunlu” politikalar, reform sürecinden beklenen olumlu sonuçlar›n elde edilmesini engellemifltir.
Mezar, Arapça kökenli bir kelime olup, “ziyaret yeri,
ziyaret edilen ve ölünün gömüldü¤ü yer” anlam›na
gelir. Tarih içerisinde mezara, kabir, sin, makber,
makbere, medfen, inziva-gâh, hâb-gâh gibi isimler verilirken, Mevlevîler de “susanlar, susmufllar” anlam›nda “hâmûflân” ifadesini kullanm›fllard›r. Toplu halde
bulunan mezarlar ise mezarl›k, mezaristan, kabristan
ve hazire olarak an›l›r. Hazireler; külliye, cami, tekke
veya mescitlerin etraf›nda umumiyetle k›ble taraf›nda
yer alan hususî mezarl›klard›r.
TAM Bir Kitap Bir Yazar
Kültür ve Medeniyet Tarihinde
Fatih Haziresi
Hazireler, içinde bulunan mezar tafllar›yla tarihe ›fl›k
tutan bir aç›k hava müzesi fonksiyonunu icra ederler.
Burada yatan zevat›n hayatlar› hakk›ndaki k›sa bilgiler
kadar seyredenleri etkileyen ve her biri sanat eseri
olan mezar tafllar›, dönemin flairlerini, hattatlar›n›,
hakkâklar›n› ve estetik anlay›fl›n› günümüze tafl›yan
önemli belgelerdir. XVIII. ve XX. yüzy›ldaki süsleme
sanat›n›n en güzel örneklerini Fatih Camii Haziresi’ndeki mezar tafllar›nda bulabiliyoruz. Ayr›ca Hazire, içinde bulundurdu¤u tafllar›n estetik özelli¤i itibariyle, Türk-‹slâm medeniyeti ve tafl iflçili¤i aç›s›ndan
ulafl›lan seviyeyi en güzel flekilde göstermektedir.
Ali R›za Özcan
24 Aral›k 2007
De¤erlendirme: R e y h a n S a r › k a y a
‹stanbul’un en eski yerleflim merkezlerinden biri olan
Fatih semti Osmanl›lara ve Bizans’a ait izleri bünyesinde tafl›r. Bu semte ad›n› veren Fatih Camii, II. Mehmed taraf›ndan fetihten sonra Havariyyun Kilisesi kal›nt›lar› üzerine infla edilen ilk selâtin camii olma özelli¤ine sahiptir. Bugün, Fatih, Bayezid ve Süleymaniye
camileri büyük ve son derece de¤erli birer hazireye
sahip selâtin camilerindendir. Bunlar içinde Fatih Ca-
46
XIX. yüzy›la gelinceye kadar camilerin hazirelerine sivil defin yap›lmazken, XIX. yüzy›l birçok aç›dan de¤i-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Gündüz, Osmanl› modernleflmesinin irtifa noktas›
olarak gördü¤ü II. Meflrutiyet döneminde sadece
siyasî alanda de¤il, toplumsal alanda da etkili
de¤iflimlerin meydana geldi¤ini belirtti.
mak üzere dört ana grupta de¤erlendirilip bu grubun
d›fl›nda kalan sanatkârlar da ayr› bir bafll›k alt›nda ele
al›nm›flt›r. Mezar tafllar› dil, flekil, mezar tipleri ve hat
sanat› aç›s›ndan incelendi¤i gibi, kullan›lan semboller
aç›s›ndan da bir tasnife tabi tutulmufltur. Ayr›ca kitapta, mezar tafllar›ndaki hattat imzalar› örnek resimlerle
birlikte yer al›rken, Fatih Camii Haziresi’nin bugünkü
vaziyetini gösteren bir plan da mevcuttur.
flimlerin yafland›¤› dönem olur. Mezarl›k kültürü de
bu de¤iflimden kendine düflen pay› al›r. Daha önceleri flehrin muhtelif yerlerinde türbe ve küçük hazirelere rastlan›rken XIX. yüzy›l ortalar›ndan itibaren bu
anlay›fl de¤iflerek, cami hazirelerine daha çok defin
yap›lmaya bafllan›r
Fatih Camii’nin k›ble taraf›nda, Çorba kap›s› ve Türbe
kap›s› aras›nda kalan Nakflidil Sultan Türbesi’ni ve
küçük külliyesini de içine alan hazirenin teflekkülü, bu
sahaya 1194/1780’den sonra yap›lan definlerle bafllar.
Bu saha sonradan duvarlarla çevrilerek kapal› bir alana dönüfltürülür. Hazire, Münire Sultan Türbesi’nin
hemen yan›ndan bafllayan ve Nakflidil Sultan Türbesi’nin giriflinin sol taraf›nda kalan binalar›n arkas›ndaki duvarla ikiye bölünür. Nakfl›dil Sultan Türbesi’nin ön k›sm›na saraya mensup erkek, kad›n ve çocuklar›n defnedilmesi, en eski definlerin burada bafllad›¤›n› göstermektedir. Sahan›n hazireye dönüflmesi,
definlerin az say›da olmas› sebebiyle zaman içinde
gerçekleflir. Oluflumu h›zland›ran en önemli sebep saray mensuplar› d›fl›ndakilerin de hazîreye gömülmeleridir. Hazireye defin için saraydan, yani padiflahtan
izin almak gerekir.
Günümüzde, hazirede medfun Gazi Osman Pafla,
fieyhülislâm Mehmed Refik Efendi, Ahmed Midhat
Efendi, Ahmed Cevdet Pafla, fiehbenderzade Filibeli
Ahmed Hilmi, Hattat Sami Efendi, Gazi Ahmed Muhtar Pafla, Ali Emirî Efendi, Mehmed Esad Yesarî, Yesarîzâde Mustafa ‹zzet, Salih Zeki Bey, Bolâhenk Nuri
Bey, Âbidin Pafla, Ahmed Amîfl Efendi ve daha nice tarihî flahsiyetler ziyaretçilerini bekliyor.
II. Meflrutiyet Dönemi Klasik
Paradigmalar›
Mustafa Gündüz
Fatih Camii Haziresi’nde 409 adet mezar tafl› bulunmakla beraber, bofl mezarlara ait oldu¤u varsay›lan flahidelerin de numaraland›r›lmas›yla rakam 425’e ulaflm›flt›r. 47 adet mezar›n sahipleri ise tespit edilememifltir. Bunlardan 113’ü kad›na, 177’si ise erke¤e ait mezar
tafllar›d›r. Çal›flmada 425 adet mezar tafl›na numara verilirken, bunlar aras›ndan tarih, sanat ve kültürümüz
aç›s›ndan çok önemli kabul edilen 99 adedi II. ciltte, di¤erleri ise III. ciltte resimleri ve Osmanl›ca metinleri,
metinlerin Türkçe ve ‹ngilizce çevirileri ile okuyucuya
sunulmufltur. Hazirede medfun zevat, mesleklerine göre ilmiye, seyfiye, kalemiye ve tarikat mensuplar› ol-
1 fiubat 2008
De¤erlendirme: S ü l e y m a n K a y a
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi’nin Bir Kitap/Bir Yazar
program›n›n fiubat ay›ndaki konu¤u Mustafa Gündüz’dü. Gündüz, Ankara Üniversitesi E¤itim Bilimleri
Enstitüsünde 2005 y›l›nda doktora tezi olarak tamamlay›p II. Meflrutiyet’in Klasik Paradigmalar›: ‹çtihad,
47
Sebilü’r-Reflad ve Türk Yurdu’nda Toplumsal Tezler
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Uluslararas› Sermaye ve
Osmanl› Maliyesi
ad›yla kitaplaflt›rd›¤› çal›flmas›n› dinleyicilere sundu.
Gündüz, Osmanl› modernleflmesinin irtifa noktas›
olarak gördü¤ü II. Meflrutiyet döneminde sadece si-
Hüseyin Al
yasî alanda de¤il, toplumsal alanda da etkili de¤iflimlerin meydana geldi¤ini belirtti. Gündüz’e göre Tan-
25 fiubat 2008
De¤erlendirme: K a z › m B a y c a r
zimat y›llar›ndan itibaren oluflmaya bafllayan Bat›c›,
Türkçü ve ‹slâmc› paradigmalar en yüksek düzeylerine bu dönemde ulaflm›fllard›r. O y›llarda bu üç para-
Son dönem Osmanl› malî ve iktisadî tarihi üzerine çal›flmalar yapan Hüseyin Al, Bir Kitap Bir/Yazar program›na fiubat ay›nda konuk oldu. Programda, Al’›n, Osmanl› Bankas› yay›nlar›ndan ç›kan Uluslararas› Sermaye ve Osmanl› Maliyesi adl› kitab› çerçevesinde Osmanl› maliyesinin uluslararas› sermaye ile olan iliflkisini tart›flt›k.
digman›n sözcülü¤ünü ise s›ras›yla ‹çtihad, Türk Yurdu ve Sebilü’r-Reflad dergileri yapm›flt›r. Dergilerin fikir babal›¤›n› yapan yazarlar›n, modernleflme ve toplumsal de¤iflmeye katk›lar›n› ele alan Gündüz, bu
çerçevede dönemin ayd›nlar›n›n; toplum, toplumsal
de¤iflme, e¤itim, dil, dilde sadeleflme, kad›n ve aile
konular›n› esas alarak ileri sürdükleri fikirleri analiz
Al, Osmanl›’n›n K›r›m Savafl› s›ras›nda ald›¤› borçlar›
inceledi¤i bu çal›flmas›n›, yabanc› komiserlerin yabanc›lardan al›nan krediler üzerindeki kontrol mekanizmas› Osmanl›’n›n daha sonraki y›llara ait borçlanma süreçlerinde de benzer bir nitelik tafl›yor muydu,
XIX. yüzy›lda uluslararas› finans piyasalar›ndan borçlanan di¤er ülkelerde buna benzer a¤›r flartlarla borçlanmalar söz konusu muydu, Osmanl› borçlanmas›
di¤er ülkelerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda nerede durmaktayd›, Osmanl›’n›n borçlanma koflullar› görece daha a¤›r
ya da daha hafif miydi, gibi dikkati çeken sorular ba¤lam›nda ele almaktad›r.
etmektedir.
Üç ayr› dergide, bu konular üzerine yazan ayd›nlar›n
fikirleri aras›nda detaylarda baz› farkl›l›klar görülmesine ra¤men asl›nda birbirlerine paralel düflündüklerini,
benzer fleyler söylediklerini vurgulayan Gündüz, benzerliklere ›fl›k tutmak üzere yapt›¤› tablolardan örnekler gösterdi. Konu¤un bu hayli ilginç iddias›, flüphesiz,
ayn› düflünürlerin siyasî fikirlerine dair daha önce yap›lan çal›flmalarla çeliflmektedir. Gündüz, söz konusu
çal›flmalar›n sorununu, fikrî farkl›l›klar›n daha fazla
öne ç›kart›lmas› ve önemli ölçüde fikir ayr›l›klar›n›n
bulundu¤unun ileri sürülmesi olarak görmektedir.
Araflt›rmas›nda gerek Türkiye’deki gerek yurtd›fl›ndaki -özellikle Osmanl› borçlar›na dair bilgi içeren ‹ngiliz Parlamentosunun yay›mlad›¤›- arfliv kaynaklar›ndan yararlanan; di¤er ülkelerin borçlanma koflullar›na
ait bilgilerin toplanmas›nda ise yabanc› dillerde yay›mlanm›fl pek çok dergi ve gazete tarayan Al, birincil
Gündüz son olarak, II. Meflrutiyet döneminde daha önceleri söylenemeyen, yaz›lamayan fikirlerin yaz›lmaya,
tart›fl›lmaya bafllanmas›na ra¤men dönemin meselelerini çözecek çok orijinal, çok etrafl› çözüm önerilerinin
48
ortaya konulamad›¤›na da iflaret etmektedir.
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Araflt›rmas›nda gerek Türkiye’deki gerek yurtd›fl›ndaki arfliv
kaynaklar›ndan yararlanan Al, di¤er ülkelerin borçlanma
koflullar›na ait bilgilerin toplanmas›nda ise yabanc› dillerde
yay›mlanm›fl pek çok dergi ve gazete tarad›
ülkenin müttefiki Fransa’dan borç talep etmifltir. Rus-
ikincil kaynaklar› da yo¤un olarak kullanmaktad›r.
ya Fransa’ya, ancak Ermenilere bir k›s›m haklar tan›-
Öncelikle, XIX. yüzy›lda yat›r›mc›lar›n hangi kriterlere
mas› karfl›l›¤›nda Osmanl›’ya borç verebilece¤ini bil-
göre ülke tahvillerine para yat›rd›klar› sorusunu mer-
dirmifltir.
cek alt›na yat›ran Al’a göre, Osmanl› özelinde düflü-
Öte taraftan, borçlanma flartlar› karfl›laflt›r›ld›¤›nda
nüldü¤ünde borçlanmalar, spekülatif bir ülke konu-
ülkeler aras›ndaki en büyük benzerlik her ülkenin en
munda bulunan Osmanl› için oldukça zor flartlarda
muteber kaynaklar›n› teminat göstermesidir. Borçla-
yürüyen bir süreçtir. Bu noktada XIX. yüzy›lda yat›r›m-
nan ülkeler bu yolla daha fazla yat›r›mc›y› çekmeyi
c›lar›n, yat›r›m kararlar›n› nas›l ald›klar› sorusu, devlet
hedeflemektedirler. Osmanl› Devleti’nin ilk dört borç-
borçlar›n›n tarihini incelemeyi gerektirmektedir.
lanma sürecine bak›ld›¤›nda, en az s›k›nt›n›n 1854 y›-
Burada, yat›r›mc›lar›n bilgi edinme kanallar› ile yat›-
l›ndaki borçlanmada yafland›¤› görülmektedir. Bura-
r›m karar› verilirken bilgi edinme süreçlerinde ortaya
da, M›s›r’dan al›nan verginin teminat olarak gösteril-
ç›kabilecek asimetrik bilgi problemi ayr›ca önemlidir.
mesi borcun al›nmas›nda kolayl›k sa¤lam›flt›r. 1855
Nitekim, ülkeler ço¤unlukla borçlanmaya ç›kt›klar›n-
y›l›nda küçük çapl› say›labilecek bir sorun söz konu-
da malî durumlar›n› oldu¤undan iyi göstermektedir-
sudur. Osmanl›’n›n faiz ödemesini geciktirmesi ‹ngi-
ler. Böyle bir spekülatif durumda yat›r›mc›lar›n imda-
liz Parlamentosunda soruflturma konusu edilecek bo-
d›na çeflitli arac› kifli, kurum, finans içerikli süreli ya-
yuta gelmifl, ancak pazarl›klar sonucunda bu mesele
y›nlar ya da el kitapç›klar› yetiflmektedir. Yine bu dö-
de afl›lm›flt›r. Osmanl›, borçlar›n› a¤›r aksak da olsa
nemde ülke riskinin belirlenmesi yat›r›mc›lar›n karfl›-
geri ödeyebilmifl ve 1875’e kadar -Latin Amerika ülke-
laflt›klar› mühim zorluklardan biridir. Bu hususta, ya-
leri veya Yunanistan’a nispetle- borç ödemelerinde
t›r›mc›lar›n esas alabilecekleri tek referans noktas›
ciddi bir darbo¤aza girmemifltir.
arac› kifli ya da kurulufllar›n itibar› ve kredibilitesidir.
Ancak yine de, hem yat›r›mc›lar hem de borçlanan
Ülkelerin risk derecelendirmesine yönelik XIX. yüzy›l
Osmanl› Devleti aç›s›ndan bu süreç zorlu ve her iki ta-
sonlar›nda yap›lan çal›flmaya göre Osmanl› Devle-
raf›n da zaman zaman zarar etti¤i bir süreç olmufltur.
ti’nin, afl›r› ve yüksek faizle borçlanan devletler ara-
Osmanl› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ülke kredibilitesinin
s›nda yer ald›¤›n› belirten Al, Osmanl› tahvillerinin
düflüklü¤ü, yat›r›mc›lar›n Osmanl› Devleti hakk›ndaki
marjlar›, trendleri, tahvil fiyatlar›n›n yükselifl ve düflüfl
bilgilerinin yetersizli¤i, kamu maliyesine yönelik gös-
nedenleri ve devlet borçlanmalar› ile uluslararas› po-
tergelerin uzun aral›klarla yay›nlanmas› ve Osmanl›
litika üzerinde de durmaktad›r.
hakk›ndaki mevcut önyarg›lar devletin kredi çekmesi-
Al’a göre, devlet müdahaleleri piyasa mekanizmas›n›
ni güç hale getiren faktörlerdi. Krediler belli çekince-
aksatan bir süreçtir. Çünkü bu, baz› ülkelerin daha ra-
lerle verildi¤i için, Osmanl› nispeten yüksek faiz oran-
hat veya daha düflük faiz oran›yla borçlanmalar›n› en-
lar›yla ve ekstra teminatlar göstermek suretiyle borç-
gellemifltir. Örne¤in Osmanl› Rusya ile savafl›rken, bu
lanmay› gerçeklefltirebiliyordu.
49
kaynaklar›n d›fl›nda, konuyla ilgili teorik k›s›mlarda,
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Borçlanma sürecinde Osmanl› tahvillerine yat›r›m yapanlar›n da ma¤duriyeti görülmektedir. Özellikle, devletlerin borçlar›n› ödeyemedikleri durumlarda, yapt›r›m gücü ve uluslararas› geçerlili¤i olan yasal kodlar›n
ve mahkemelerin bulunmamas›, yat›r›mc›lar›n karfl›laflt›klar› en büyük zorluk olarak zikredilebilir. Böyle
bir durumda yat›r›mc›lar, haklar›n› gözetebilmek ad›na kendi ülkelerinin hükümetlerinin kap›s›n› çalmakla
beraber hükümetlerin o dönemde mevcut d›fl politik
konjonktür üzerinden gelifltirdikleri politikalar, yat›r›mc›lar›n menfaatleriyle kimi zaman örtüflmedi¤i için
zararlar›n› karfl›lamalar› mümkün olmuyordu.
zenlenen TAM Sohbet program›n›n ikinci konu¤u
olan ‹nk›lâb Yay›nlar›’n›n kurucular›ndan ve ayn› zamanda genel yay›n yönetmeni Hasan Günefl ile yay›nevinin tarihçesi, yay›n politikas›, sorunlar› ve gelece¤i üzerine konufltuk.
Yay›nc›l›¤a 1983’te ilk kitab› olan ve flimdiye kadar 20
bask› yapan Hüsnü Aktafl’›n Kelimeler ve Kavramlar’›n› basarak ad›m atan ‹nk›lâb Yay›nlar›’n›n kurulufl hikayesini anlatan Günefl, öykülerinin çok profesyonelce, bir yay›nevi kural›m fleklinde bafllamad›¤›n›,
bu serüvene lise y›llar›nda Millî Türk Talebe Birli¤i’nde ç›kard›klar› mecmua ile at›ld›klar›n›, üniversite
y›llar›nda ‹stanbul Türk Oca¤›’n›n ç›kard›¤› ayl›k mecmua ile devam ettiklerini söyledi. Derginin darbe sonras› yay›nlanmad›¤› 80’li y›llarda, bir daha ayr›lmayacaklar› semt olan Fatih’te kurduklar› kitabevine, o
günkü atmosferin etkisiyle verdikleri ‹nk›lâb ismi flimdiki yay›nevine isim babal›¤› yapm›flt›r. 80’li y›llar›n
entelektüelleri için yay›nevleri buluflma yeridir ve bu
y›llardan sonra meramlar›n› art›k mecmua ile de¤il kitap yoluyla anlatmaya çal›flm›fllard›r.
Al’›n bu çal›flmas› yaklafl›k 25 y›ll›k, günlük bazda
Londra’da ifllem gören tahvillerin fiyatlar›n› veren bir
databasei içermesi bak›m›ndan da sahas›na önemli
bir katk› sa¤lamaktad›r. Zira tahvil fiyatlar› özellikle
günlük olaylar› takip etmede ve fiyatlar› düflüren veya
yükselten iç ve d›fl etkenleri sorgulamada önemli bir
göstergedir.
TAM Sohbet
Yay›nc›l›¤a bafllad›klar› dönemde Sebil, Dirilifl, Hilal,
Ca¤alo¤lu, P›nar gibi az say›da yay›nevi bulunmaktad›r. Bu nedenle kitap tirajlar› oldukça fazlad›r (her
bask› befl bin-on bin civar›nda). Türkiye’de yay›nc›l›k,
özellikle kültür yay›nc›l›¤›, büyük kurulufllar›n vak›f
ad› alt›nda destekleri ile ilerlemektedir. Cemaat yay›nc›l›¤› ve kiflisel yard›mlar meselenin bir baflka veçhesidir. Burada Günefl, kendi yay›nevlerinde bunlar›n
hiçbirinin söz konusu olmad›¤›n› vurgulayarak kendilerinin flirket kurup ortaya koyduklar› sermaye ile dört
befl kitap ç›kard›klar›n›, yeni kitap yay›nlamak için
bunlar›n kâr›n›n toplanmas›n› beklediklerini ve bunun getirdi¤i s›k›nt›lar› aktard›.
‹nk›lâb Yay›nlar›
Hasan Günefl
24 Mart 2008
De¤erlendirme: H a t i c e Ç o l a k Y e n t ü r k
50
Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi, Türkiye araflt›rmalar›
bünyesinde de¤erlendirilebilecek, Türkiye üzerine yay›n yapan dergi ve yay›nevleriyle Türkiye’ye dair yay›nc›l›k yapman›n problemlerini, bugününü ve gelece¤ini tart›flmaya devam ediyor. Bu minval üzere dü-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
‹nk›lâb Yay›nlar›’n›n kurucular›ndan ve ayn› zamanda genel yay›n yönetmeni Hasan Günefl ile
yay›nevinin tarihçesi, yay›n politikas›, sorunlar› ve
gelece¤i üzerine konufltuk.
Yay›nevi için hâlâ belli s›k›nt›lar devam etmektedir.
d›¤›, onlar›n afl›ld›¤› görüflüne kat›lmad›¤›n› belirten
Günefl, istikameti düzgün olan bu tür düflünürlerin kitaplar›n›n günümüzde satmamas›n›n tek nedeninin
nesil de¤iflikli¤i ile izah edilemeyece¤ini belirtip, önceden ö¤retmenlerin, çeflitli imamlar›n, kanaat önderlerinin bu kitaplar› tavsiye etti¤ini, bir noktaya kadar anlataca¤›n› anlatt›ktan sonra kiflileri bu kitaplara
yönlendirdi¤ini, flimdi ise bu tür bir tavsiye ve bir fikir
mücadelesi kalmad›¤›n› iddia ediyor. Bugün hoflgörümüsamaha ad› alt›nda kendi fikrimizi anlatma ve arkas›nda durabilme direncimizi yitirerek genel olarak
as›l misyonumuzu da kaybettik diyen Günefl’e göre,
misyon kaybedilince okunan kitaplar da, her fley de
de¤iflmifltir. Art›k gemisini kurtaran kaptan, kiflisel geliflim tarz› yay›nlar revaçtad›r.
Daha çok fikir kitab› yay›nlad›klar› için kampanya yapamayan yay›nevi, k›rtasiye sat›fllar›nda kitap hediye
ederek kitaplar›n› yaymaya çal›flmaktad›r. Yay›nc›l›¤›
gelir getiren bir sektör olarak görmedikleri için ticaret
yaparak, k›rtasiye, fotokopi, dijital bask› gibi çok farkl› alanlarda oluflturduklar› hizmet sektöründen edindikleri art› geliri kitap haline dönüfltürmekte ve ancak
sat›lmayacak da olsa “bu kitap mutlaka ç›kmal›” dedikleri kitaplar› yay›nlamaktad›rlar.
Ço¤unlukla ilk dönem ‹slâm Tarihi, Hadis ve Kuran bilimlerine yönelik kitaplar› basan yay›nevinin halihaz›rda 93 kitab› mevcuttur. Bu ba¤lamda kaynak kitap
say›labilecek ‹slâm Kültür Atlas› ile Mevdûdi’nin Tercüman-› Kuran kitaplar›n› çeviren yay›nevi günümüzün ihtiyac›na binaen Verimli Ders Çal›flma Notlar›, ‹fl
Hayat›nda Baflar› gibi bu çizginin d›fl›nda kalan kitaplar› kendi anlay›fllar› çerçevesinde yay›nlamaya bafllam›flt›r. Ayr›ca, 1996 sonras› ara verilen ve yeni teklifle-
TAM ‹z B›rakanlar
re ra¤men baz› imkâns›zl›klar nedeniyle devam edilemeyen, 9 say› yay›mlanm›fl ‹slâmî Sosyal Bilimler Der-
Her ay düzenlenen bu programda, Osmanl› co¤rafyas›nda medfun bilim ve düflünce hayat›m›za katk›da
bulunan flah›slar, ölüm y›ldönümlerine göre an›lmakta; bu vesile ile tarihe iz b›rakanlar›n hat›rlanmas› hedeflenmektedir. 2006 A¤ustos ay›ndan itibaren
tarihte iz b›rakan olaylar da programa dahil edilerek
program›n çerçevesi geniflletilmifltir. Programda
2007 Ekim ay›ndan itibaren iz b›rakan eserlere de yer
vermeye bafllad›k. Ocak ve Nisan aylar› aras›nda düzenlenen programlar s›ras›nda zikredilen flah›slar›n,
ölüm tarihleri ile medfun olduklar› yerler, tarihte iz
b›rakan ay›n olaylar› ve eserleri afla¤›da verilmektedir. Nefle Vona, Reyhan Sar›kaya ve Berra Kepekçi’nin
gisi de yay›nevinin önemli çal›flmalar›ndan biridir.
Di¤er taraftan çeviri çal›flmalar›na da önem veren yay›nevi için, Vahhabi ak›m›n hurafeci ak›mla çarp›flmas›ndan orta bir yol oluflmas› gibi, Türkiye d›fl›ndan kitaplar›n çevrilmesi ile kendilerine yeni aç›l›mlar sa¤lamalar› söz konusudur. Burada, yay›nevinin temel
hedefi “Dünyan›n neresinde olursa olsun Müslüman
düflüncesinin miras›ndan ne alabiliriz?” ve “Türkiye’deki entelektüele bunlar bir ›fl›k olabilir mi?” sorular›n›n izini sürmektir.
Son olarak zaman de¤iflti¤i için Mevdûdi gibi baz› bü-
51
yük ‹slâm düflünürlerini art›k okumaya gerek kalma-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Ocak
fiubat
Mart
Nisan
katk›lar›yla haz›rlanan program›n yan›s›ra söz konusu ay içerisinde vefat etmifl baz› bilim ve düflünce
adamlar›m›z ile ay›n önemli olaylar› ve eserlerinin foto¤raflar›ndan oluflan resim sergisi de Meryem Üke,
Berra Kepekçi ve Reyhan Sar›kaya’n›n katk›lar›yla devam etmektedir.
Bir Eser
er-Risaletu’l-Muhammediye (Ocak-fiubat 1472)
MART 2008
Bir Kifli
Ahmet Avni Konuk (19 Mart 1938)
Bir Olay
OCAK 2008
I. G›yaseddin Keyhüsrev’in Antalya’y› fethi
(5 Mart 1207)
Bir Kifli
Mehmed Süreyya (12 Ocak 1908)
Bir Eser
Bir Olay
Rumeli Hisar›’n›n ‹nflas› (1452)
I. ‹nönü Zaferi (10 Ocak 1921)
Bir Eser
N‹SAN 2008
Kapal› Çarfl›\Büyük Bedesten (1460)
Bir Kifli
Koca Rag›b Pafla (8 Nisan 1763)
fiUBAT 2008
Bir Olay
Bir Kifli
31 Mart Vakas› (13 Nisan 1909)
Mehmet Emin Yaz›c› (3 fiubat 1945)
Bir Eser
Bir Olay
Tophane [I. Mahmud Han] Çeflmesi (1732).
52
Fatih Sultan Mehmed’in II. Cülûsu (18 fiubat 1451)
53
fiehir kelimesinin anlam›n› Mustafa Özel’in Medine Pazar›’n› anlatt›¤› günlerde düflünmeye bafllam›flt›m. ‹slâmî bir gelenekle yo¤rulmufl Anadolu flehirlerinde yaflarken, modern dönem flehirlerinin özellikle Avrupa’da ortaya ç›kard›¤› insan tipini ve bu insan›n
fiehir deyince…
fie
Çin gibi bir ülkede sadece befl alt› ayl›k bir tecrübenin ›fl›¤›nda hem mevcudu hem
mümkünü hem muhayyeli anlamak çok kolay olmasa da böyle bir de¤erlendirme yaz›s›n› yazman›n vakti gelip geçiyordu. Bu sebeple en az›ndan yazmak istediklerimi toparlad›¤›ma inand›¤›m bir anda gitmeden önce muhayyilemde canland›rd›¤›m Çin ile gördükten sonraki izlenimlerimi bir araya getirmeye çal›flaca¤›m. Nitekim gurbet en saf anlam› ile uza¤›n tad›ndan bir tat almaksa ben de bu tad› sevdiklerimle paylaflmak isterim, ac›s›yla tatl›s›yla.
Kadir Temiz
Çin ‹zlenimleri
SEYRÜSEFER
54
yaflam tarz›n› anlamaya çal›flmak çok kolay de¤ildi. Ancak hayat›mda bunun istisnai örne¤ini Habermas’›n Kamusall›¤›nYap›sal Dönüflümü adl› kitab›n› okurken yaflad›m. Habermas 19. yüzy›l Paris’ini anlat›rken, insanlar›n ufak cafélerde siyaset, ekonomi, felsefe, sanat hakk›nda konuflmaya bafllamalar›n› bir anlamda kamusall›¤›n bir dönüflümü
olarak okur ve sonras›nda ise modern bir dönemin ad›mlar›n›n bu insan tipi üzerinden
entellektüeli, tüccar› ve bürokrasisi ile at›lmaya bafllad›¤›n› söyler. Çok sonralar› benzer
bir iletiflim a¤›n›n, bizim topraklar›m›zda belki yüzy›llardan beri fliir, hikâye, türküler veya mimarî arac›l›¤› ile geliflti¤ini farkettim. Bu fark›ndal›k, haliyle di¤er flehirlerin hangi
iletiflim yöntemleri ile kendi iç dinamiklerini oluflturdu¤u sorusunu akl›ma getirdi. Pekin’e ayak basan hemen hemen bütün tan›d›¤›m Türklerin en büyük sorunu da bu iletiflim araçlar›n›n s›k› s›k›ya devlete ba¤l› olmas›ndan kaynaklan›yordu. Örne¤in Cuma namaz› ç›k›fl›nda cami önündeki birliktelikler bir çay oca¤›nda ya da cami kahvehanesinde
devam edemiyordu. Bu sadece Müslümanlar için de¤il di¤er Çinliler için de geçerli. fiehir
merkezlerinde sadece turistlerin oturup muhabbet edebilece¤i kafeler var ama flehrin di¤er bölgelerinde, üniversite kampüslerinde bile bu imkân çok s›n›rl›. Sadece bu örnekten
SEYRÜSEFER
55
Pekin’i görmeden önce, nas›l bir flehirle karfl›laflaca¤›m› bilmiyordum; dört bin y›ll›k bir
medeniyeti mi, yoksa altm›fl y›ll›k komünist rejimi mi yans›t›yordu? Çünkü neresinden
bakarsak bakal›m ötekine kap›s›n› daha yeni açan bir devletin s›n›rlar› içine giriyorduk.
Böylece bir medeniyetin kadim topraklar›na ayak bast›¤›m bilincini asla yitirmemeye
çal›flt›¤›m Pekin’in, “Bir imparatorluk flehri nas›l olur acaba?” sorular› alt›nda beni karfl›layaca¤›n› umut ederken bir yabanc› olman›n verdi¤i duygusal hislerle ve ufak tefek
aksiliklerle bafllad› ilk tecrübelerimiz. Israrla burada karfl›laflaca¤›m her yeni -iyi veya
kötü- fleyle asl›nda farkl› tecrübeler edindi¤imi tekrarlad›m durdum zihnimde. Ve k›sa
bir süre sonra flehir bize de¤iflmiflli¤ini, de¤iflkenli¤ini, sabitelerini göstermeye bafllad›.
‹lk geldi¤imiz günlerde özellikle havaalan›ndan flehir merkezine do¤ru yol al›rken gördü¤ümüz büyük ve ihtiflaml› binalar, olimpiyat çal›flmalar› ile birleflince ortaya gerçekten modern ve bir o kadar da görkemli bir flehir ç›km›fl. Ben hâlâ binlerce y›ll›k bir medeniyetin flehir kültürünü merak ediyordum, o da bana ›srarla modern yüzünü gösteriyordu. fiimdilik anlad›¤›m kadar› ile modernli¤i gelenekle nas›l birlefltirir ve özüme yak›n olabilirim telâfl› ile yo¤rulan bir flehir var karfl›m›zda. fiu ana kadar gezdi¤imiz ve
gördü¤ümüz yerlerde bu ikisinin mezcedildi¤ine flahit olduk. Nitekim Tianenmen Meydan›’n›n ‹mparatorluk Saray› ile birleflen ihtiflaml› görüntüsü hemen yan›bafl›ndaki özgün Çin mimarisi ile birleflince Çinlilerin tabiri ile bir Ça¤dafl Dönem (Mao sonras›) tablosu ortaya ç›km›fl. fiehrin 30 kilometrelik bir alana yay›lm›fl popüler yerleflim yerleri
var. Bu alan› Mecidiyeköy ve Levent ile K›z›lay ve Çankaya birleflimine benzetiyorum.
Baflkent olmas› ile Ankara, kültürel miras› ile ‹stanbulla karfl› karfl›yay›z. Her ne kadar
fianghay’›n methini çok duysak da henüz görmedi¤imiz için bu de¤erlendirmelerle yetinece¤iz. fiehrin varofllar› bir bak›ma mevcudu anlat›yor bizlere. Bu ihtiflam›n alt›nda
yatan fakirlik, aradaki uçurumu göstermesi aç›s›ndan manidar. Ayr›ca burada eski Pekin’i ve komün yaflam tarz›n› görmek isteyenler için “Hutong” ad› verilen yerleflim bölgeleri bilinçli olarak korunuyor. Tabii flehrin merkezinden bunlar› kald›rmak için u¤raflanlar var ama “Ee can›m, o her yerde var!” deyip geçiyoruz.
yola ç›k›p Mao sonras› oluflturulmaya çal›fl›lan insan tipi üzerinde yorum yap›labilir; ancak her zaman ak›lda tutulmas› gereken fley, mevcut otoritenin ulaflamad›¤› ve her türlü sosyal etkiye karfl› direnen gelenek ve kültürdür. K›saca büyük flehirlerde Hutong denilen bölgeler ve küçük flehirlerin hemen hepsinde çok genifl yer bulan Çin geleneksel
sosyal hayat› birfleylerin ulaflamad›¤› sosyal bir dinamizm olarak okunabilir.
SEYRÜSEFER
56
Burada tarihî sebeplerle aç›klanabilecek iki tip insandan söz etmek mümkün. Birincisi,
imparatorluk gelene¤iyle yo¤rulmufl, onunla anlam bulmufl insan. Ki her türlü müdahaleye ra¤men kendi varl›¤›n› yaflatmaya devam ediyor. En önemli özelli¤i ise kendini
di¤eri üzerinden de¤il yine kendi üzerinden tan›mlamas›. Yabanc›larla aras› en iyi kesim. Onlar›, iflgale gelen bir düflman de¤il de, sanki koskocaman bir medeniyet tafl›n›n
içinde kaynamaya gelmifl insanlar gibi görüyor ve bir o kadar rahat tav›rlarla hareket
ediyorlar. Komünist dönem boyunca ne yapt›klar›n› düflününce ayn› olgunluk ve sab›rla bunu da gö¤üsleyebildiklerini san›yorum. Nitekim, Mao’nun ölümünden hemen son-
Psikolojik ve maddî flartlar› uygun olduktan sonra bir yabanc›n›n flehre k›sa sürede al›flmamas› için hiç bir sebep yok. Bu iki noktay› vurgulamam›n sebebi ise Çin’de bir Müslüman olarak yaflaman›n getirdi¤i zorluklar ve faydalar. Fayda, zorluklar afl›ld›kça zorluklar›n belki katbekat misli geri dönüyor. Örne¤in baharat kokusuna al›flt›ktan sonra,
yemek sorununu çözüp huzurla çal›flmalar›n›za dönebiliyorsunuz. Ancak meseleler bununla bitmiyor. Benim tabirimle flehirde kapitalizmi köyde komünizmi veya evde komünizmi d›flarda kapitalizmi, yak›n çevresinde komünizmi di¤erlerine karfl› kapitalizmi
yaflayan insanlar ahlâkî anlamda her türlü erozyona u¤ram›fl. Hâl böyle olunca, her ne
kadar bizler kadar kafas› kar›fl›k olmasa da arada kalm›fl bir nesil ortaya ç›k›yor. Çal›flkanl›klar› ve tahammülleri ile direnmeye çal›flsalar da modern hayata eklemlenmifl hayat biçimleri ahlâkî bak›mdan çok y›prat›c› bir insan tipi ortaya ç›karm›fl. Bu söylediklerimi belki bizim yaflad›¤›m›z kültürel flokun alametleri olarak okuyabilir, hayat›n a’dan
z’ye bütün alanlar›nda bunu fark edebilirsiniz.
Sosyal Hayat m›, Sosyalist Hayat m›?
Türkiye için ‹stanbul neyse Çin için de Pekin hemen hemen ayn› öneme sahip. Arada
önemli bir fark var tabii: Baflkent Pekin siyasetin, ‹stanbul ise ekonominin merkezi. Pekin kozmopolit bir flehir ve bu özelli¤i ona ayn› zamanda birçok önemli unsur kat›yor.
Bunlardan en önemlisi yüzleflmelerin gün geçtikçe h›zlanarak devam etmesidir. Bat› ile
yüzleflme meselesi Türk akademyas›nda ilginç tart›flmalar› gündeme getirirken burada
bu yüzleflme için kafa yoracak zaman bile yok. Örne¤in Senegalli Babaka’n›n ten renginin boya olup olmad›¤›n› merak eden Çinli ile, son model BMW’ye binip, sanat merkezlerinde tiyatro izleyen, opera dinleyen bir Çinli ayn› mekânda yafl›yor.
SEYRÜSEFER
57
de¤iflen ve zenginleflen Çin, bütün bu at›l›m› ikinci kategoridekilerle yap›yor.
yerde bu iki tip insan ve iki farkl› dönem gözünüze çarp›yor. Sonuç olarak bugün h›zla
lar, floförler, yurt görevlileri, kasiyerler, tezgâhtarlar, taksiciler, polisler vs. Hemen her
Bu iki örne¤i flehrin bütün sosyal mekânlar›nda, kesimlerinde görmek mümkün: Yolcu-
garip tutumlar tak›nabiliyorlar.
uydurmaya çal›fl›yorlar ve buna gerçekten iman ediyorlar. Bu sebeple yabanc›lara karfl›
tif ve daha kararl›lar. ‹deolojinin sosyal hayat› flekillendirebildi¤i ölçüde düzenlerini ona
‹kinci tip insan, komünist dönemde, bu bilinçle yetiflenler. Birincilere nazaran daha ak-
kap›lm›yorlar ve bir çözüm üreteceklerinden eminler.
ra bafllat›lan ekonomik aç›l›mlar bunu göstermifltir. Yani hiç bir flekilde pani¤e, telâfla
SEYRÜSEFER
58
E¤itimimize devam etti¤imiz “Peking Üniversity”, (üniversitenin ismini bu flekilde yazmam›n sebebi burada çok kar›flt›r›lmas›) Çin’in en iyi iki üniversitesinden biri ve hemen
herkes bu ismi kullan›yor. Çincesi “Bei Jing Da Xue” burada kimse taraf›ndan kullan›lm›yor ama ad›n›n bafl›nda “Bei Jing” bulunan birçok üniversite var. Bu sebeple üniversitenin ‹ngilizcesinde böyle bir de¤iflikli¤e gitmifller. Üniversite befl yüz y›ll›k bir imparatorluk bahçesinin içine kurulmufl. Merkeze 22 kilometre uzakl›kta ve imparatorun
Yazl›k Saray›’n›n hemen yan›bafl›nda. ‹mparatorun dinlenme mekânlar›ndan biri olan
kampüsün içindeki göl ve di¤er düzenlemeler hakikaten bu zamana kadar kampüs hasreti içinde yan›p tutuflan benim için çok rahatlat›c› oldu. Genelde akflam üzeri ç›kt›¤›m
gölün çevresinde gezerken Türkiye’deki flartlar›m›z› düflünmeden edemiyorum. Belki
En az›ndan Türkiye’de kötülenen ezber yönteminin burada tek ve alternatifsiz oluflunu
gördükçe kendi kendime gülüyorum. Her gün bir haf›z gibi metin, karakterler ve tonlamalarla Çince ö¤renmeye çal›flan birçok Avrupal›y› görmek manidar do¤rusu. Gazete
okuman›n dahi ayr› bir e¤itim seviyesi gerektirdi¤i bir kültürde bisikletçinin, manav›n
elindeki kal›n kitaplar› görünce insan flafl›rmadan edemiyor. Örne¤in günlük konuflma
dili için en az 3000 karakter, gazete okuyabilmek için 7000 karakter ve akademik bir çal›flmay› hakk› ile yapabilmek için 10000 karakter bilmenin gerekti¤i söyleniyor.
Her ne kadar dil zorlu¤un bir k›sm›n› gösterse de içimdeki anlama ve bir fleyler bulma
merak› hâlâ devam ediyor. fiu ana kadar ö¤rendi¤im kadar› ile 80.000 karakteri olan bir
dilin sadece günlük yaflant›s›n› çözmek bir senenizi alabilir. fiimdilik haftada 100 kelime ezberliyoruz. Geri dönüflü zor bir dil; kanaatimce böyle olmas›n›n sebebi ö¤renirken
toplam üç meseleye odaklanmas›d›r. Birincisi kelime anlamlar›, ikincisi kelimelerin karakterleri ve üçüncüsü de tonlamalar. Hong Kong ve güney kesimlerin baz› yerlerinde
on ton ile konufltuklar›n› ö¤renince dört tonlu Mandar›n diline flükrettim. fiunu da belirtmekte fayda var: Çinceyi nerede ö¤renece¤iniz de önemli. Modern e¤itimin zerresinden bahsedemeyece¤imiz bir sisteme al›flmak kolay de¤il tabii.
Elçilikteki bayram resepsiyonunda konufltu¤umuz kâtipler burada Çince ö¤renip akademik çal›flma yapmak istedi¤imi duyunca hemen gülümsediler. Çünkü bu zamana kadar
böyle bir çal›flma yapan Türk ne yaz›k ki yok. Son dönemde birçok kifli denemeye kalk›flsa da yol kazalar› buna pek imkân vermiyor. Çünkü Çin e¤itim sistemi içinde modern
e¤itimin yeri büyük bir tart›flma konusu. Sadece verilenle yetinmeniz ve araflt›rmalar›n›zda politik kayg›lardan dolay› olabildi¤ince hassas davranman›z gerekir.
Modern ile gelenek aras›nda E¤itim ve Çince
SEYRÜSEFER
59
Son olarak yüzleflmeden bahsetmek istiyorum. Sadece Sar› Irma¤›n insanlar› ile de¤il di¤er ülke vatandafllar› ile de yüzlefliyoruz. Kendisini alternatif bir sistemik güç olarak görmek isteyen Çin Devleti, kendi dilini yaymak için baflkentte BM havas›nda bir ortam haz›rlam›fl. Bunun sonucunda ise ismini haritadan zorlukla an›msayabilece¤iniz ülkelerin
insanlar› buraya gelmifl. Yüzleflme yüz de¤ifltirmeyi de¤il yüzünü korumay› esas al›r, kanaatindeyim. Yüzleflme meselesinin özellikle bizim için bir anlam ifade etmesi gerekiyor.
Çünkü Türkiye’nin sömürülmemesinin belki de sömürülememesinin sonuçlar›n› rahatl›kla görebiliyorsunuz burada. Örne¤in herkesin rahatl›kla anlaflabilece¤i uluslararas› bir dile sahip oldu¤unu görmek çok ilginç bir durum. Sudanl›lar ‹ngiliz aksan› ile ‹ngilizce konufluyor; çünkü ‹ngiliz sömürgesinden kurtulmufllar. Kübal›lar ve Latin Amerikal›lar›n ço¤u birçok insanla ‹spanyolca anlaflabiliyor. Orta Asyal›lar›n hemen hepsi birbirleriyle Rusça ile anlafl›yor. Çin’i ve Çincenin etki alan›n› hiç düflünmeden Arapça bilen Kuzey Afrikal›lar, Farsçada birleflen Tacikler, Pakistanl›lar, ‹ranl›lar vs. Bütün bunlar olup biterken kendimize dönüp bak›yoruz. Ve hatta birbirimize soruyoruz: ‹ngilizcemiz Amerikan ‹ngilizcesi mi yoksa ‹ngiliz mi? Nijeryal› Abdüsselam “‹ngiliz, ‹ngiliz” dese de biz kendimizi “Türkiye ‹ngilizcesi” ekolüne uygun gördük. Ancak as›l soru hâlâ cevaplanmad›. Bunca insan
anadili gibi bir yabanc› dil konuflurken bizim böyle bir aidiyet hissedemeyiflimizin sebebi
ne? Bunun cevab›n› flimdilik sömürgelefltirilememizde buluyorum; dilimizi, en az›ndan
zihnimizi ar›nd›rabilece¤imiz bir süzgeç olarak görüyorum. Soru flu: Ama nas›l bir dil?
Son notlar
bunu e¤itim kalitesi yüksek baflka bir ülkede de söyleyebilirdim ama Çin’deki üniversitelerde bu rahatl›¤› görmek biraz daha farkl›.
SEYRÜSEFER
60
Sen “Kaybetti¤iniz fleylere hay›flanmay›n” diyen padiflahs›n. Diledi¤in fley,
nas›l olmaz?
Feryada eriflme zaman› da kadirsin, o zaman geçince de. Allah›m senden bir
fley eksilmez ki!
Sen de beyhude olsa, tats›z tuzsuz bulunsa bile yine feryad et, s›zlan; ey yüce
ve üstün Tanr› de… Lûtfet, bu hor kiflilere bir bak.
Beyhudedir ama yine de gaflete düflmek, feryad etmekten daha kötüdür ya.
Kötü ve rüsva, fleytan, ömrünü zâyettikten sonra, “Euzü” çekmek, “Fâtiha”
okumak beyhudedir.
O zaman soluk bile alam›yordum. Fakat flimdi diledi¤iniz kadar feryad edeyim!
Ben de korkumdan a¤z›m› kapad›m. Fakat flimdi istedi¤iniz kadar ba¤›r›p
ça¤›ray›m.
Dedi ki: Ba¤›rmak istedim ama tam o s›rada bana b›çak, k›l›ç gösterip, sus
yoksa ac›madan seni keseriz demek istediler.
Halk, pekâlâ dedi, savaflmayacakt›n bari uyan›n, kalk›n diye ba¤›rsayd›n.
Dedi ki: Ben bir kifliydim. Onlar yi¤it, gürbüz, silâhl› bir alay adamd›.
Halk, a kum tepesine benzeyen herif, a arda kalas›ca, sen ne yapt›n? Dedi.
Dedi ki: Gece h›rs›zlar geldi. Gözümün önünde ne var ne yoksa hepsini al›p
götürdüler.
Bir kervan muhaf›z› uyumufltu. H›rs›z gelip kervan› soydu, ald›¤› mallar›
topra¤a gömdü. Sabahleyin kervan halk› uyand›. Mallar›n, gümüfllerin,
develerin yerinde yeller esiyordu. Mallar›m›z ne oldu yahu? Söyle bakal›m
dediler.
Kaybetti¤iniz fleylere hay›flanmay›n
MESNEVÎ’DEN
A
U
M
C
E
M
61
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail/
Abdullah Erbo¤a 62
Kamuoyu ve D›fl Politika
‹liflkisi: Lübnan Krizi
Sürecinde ‹srail*
politikada oldukça etkili oldu¤unu söylemek mümkündür. ‹srail örne¤ine bak›ld›¤›nda da yine kamuoyunun d›fl politika alan›nda tesiri bulundu¤u aç›kça görülmektedir. Bu makalede, kamuoyunun geçmiflten günümüze ihtiva etti¤i anlam ve de¤erler
ele al›n›p, kamuoyunun d›fl politikayla olan iliflkisi
teorik çerçeve içerisinde incelenecektir. Bunun yan›nda, kamuoyunun yap›s›n› etkileyen faktörler ve
bunlar›n d›fl politika oluflumundaki rolleri üzerinde
durulacakt›r. Ayr›ca ‹srail Devleti’nde kamuoyu yap›s› ve kapsam› irdelenmeye ve ‹srail’de kamuoyu
ve d›fl politika iliflkisinin nas›l iflledi¤inin çerçevesi
ortaya koyulmaya çal›fl›lacakt›r. Son olarak ‹srail
kamuoyunun 12 Temmuz 2006’da bafllayan ve otuz
dört gün süren Lübnan Krizi sürecinde ve sonras›ndaki tutum ve davran›fllar›n›n nas›l bir flekle büründü¤üne ve bu konu hakk›ndaki kamuoyu yoklamalar›na yer verilmeye çal›fl›lacakt›r.
Abdullah Erbo¤a
1- Girifl
Kamuoyu, bugüne kadar üzerinde oldukça genifl
bir biçimde tart›fl›lan bir kavramd›r. Kamuoyu ve
d›fl politika iliflkisi üzerine yap›lan araflt›rmalar
özellikle 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren ortaya ç›kmaya bafllam›flt›r. Demokratik sistemlerin
muhtevas› ve ifllevi bak›m›ndan temel yap› tafllar›ndan biri olan kamuoyu, So¤uk Savafl döneminin
sona ermesiyle birlikte güvenlik eksenli korku psikolojisinin bertaraf edilmesi ve küreselleflmenin
getirdi¤i muazzam iletiflim a¤› olanaklar› sayesinde
siyaset ve d›fl politika üzerinde oldukça etkin bir rol
sergilemesi bak›m›ndan önem arz etmektedir.
Dünyan›n en önemli çat›flma sorunlar›ndan birine
taraf olan ve kuruldu¤u günden itibaren dünya siyaset gündeminden hemen hemen hiç düflmeyen
‹srail Devleti, bünyesinde bar›nd›rd›¤› kendine has
unsurlar ve takip etti¤i politik çizgisi sebebiyle
özelde Ortado¤u genelde ise küresel siyasetinin dinamik bir parças› olarak görülmektedir. Yerleflti¤i
co¤rafya itibariyle birçok sorunlu alan›n aç›lmas›na neden olan ‹srail Devleti’nin bünyesindeki insan unsuru ve bunun ‹srail siyasetine olan etkileri,
irdelenmesi gereken mühim bir husustur.
2. Kamuoyu ve D›fl Politika
2.1 Kamuoyu Kavram›n›n Mahiyeti ve Geliflimi
Kamuoyu kavram› tarihin de¤iflik evrelerinde benzer sözcük ve manalarla karfl›m›za ç›kmas›na ra¤men, günümüzde kullan›lan kamuoyu kavram›n›n
siyasî, sosyal ve kültürel alanlar için ihtiva etti¤i de¤erden oldukça farkl›l›k arz etmektedir. Günümüzde kullan›lan kamuoyu kavram› 18. yüzy›ldan bafllayarak Avrupa’da yaflanan siyasî ve sosyal yap›n›n
dönüflümlerinin tezahürüdür. Matbaan›n ortaya
ç›kmas›, Rönesans ve Reform hareketleri, Amerikan
ba¤›ms›zl›k mücadelesi, Frans›z ‹htilâli, gazetenin
gündelik hayatta yerini almas›, felsefî canlanmalar
ve bireyi merkeze alan bir siyasal sistem olarak demokrasinin yönetim biçimi olarak kabullenilmesi
gibi faktörler modern anlamda kamuoyunun ortaya
ç›k›fl›n›n temel dinamikleri aras›nda gösterilebilir.1
Demokrasiyi tam idrak edebilmifl siyasal sistemlerde kendi özgün koflullar›nda ve rahatça kendisine
ifade alan› bulabilen kamuoyu ile, demokrasinin
Kamuoyu ve d›fl politika iliflkisi üzerine günümüze
kadar yap›lan çal›flmalar ›fl›¤›nda kamuoyunun d›fl
62
* Bu çal›flma, 8-9 fiubat 2008 tarihinde düzenlenen Bilim ve
Sanat Vakf› 19. Ö¤renci Sempozyumu’nda tebli¤ olarak
sunulmufltur.
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
Mackinnon, orta s›n›f›n siyasal geliflimdeki rolünü
irdelemekte ve kamuoyunu soysal, kültürel ve kurumsal ba¤lamda ele almaktayd›.7 20. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren kamuoyu hakk›nda ciddi akademik çal›flmalar neflredilmeye bafllanm›flt›. Walter
Lippmann 1922 y›l›nda neflretti¤i Kamuoyu adl› kitab›nda kamuoyu kavram›n› daha genifl bir de¤erlendirmeye tabi tutuyordu. “Lippmann’a göre kamuoyunun geliflimini etkileyen çevre, gerçekle her
türlü iliflkisini kesmifl yapay bir çevredir. Lippmann
buna sahte çevre (pseudo-environment) ad›n› vermektedir. Lippmann bu sahte çevrenin belirleyicisi
olarak haberlerin ç›k›fl yerinde uygulanan sansürü,
fiziksel ve toplumsal engelleri, anlat›m yetersizli¤ini, dalg›nl›k, yeknesakl›k, fliddet gibi psikolojik etkenleri görmektedir. Kendisi kamusal kan›n›n var
olmad›¤›n›, olsa olsa ‘hayalet kamu’dan (phantom
public) söz etmenin olas› oldu¤unu kabul etmektedir.”8 1937 y›l›nda kamuoyunu daha kapsaml› bir
flekle büründüren Floyd. H. Allport, kamuoyu kavram›n›n içeri¤ini genifl bir tan›mlamayla izah etmekteydi:
sadece araç olarak kullan›ld›¤› veya kendi demokratik perspektifini yaratan otoriter ve totaliter sistemlerde oluflturulan kamuoyu aras›ndaki fark›n dikkatlerden kaç›r›lmamas› gerekmektedir.2 Kamuoyu
kavram›n› oluflturan “kamu” kelimesi, “Belirli bir
durum veyahut soruna özgü olarak belirli bir zamanda oluflan gurup”; “oy” kelimesi ise “siyasal ya
da toplumsal bir süreç içinde kiflinin tercihini belirten bir eylem, düflünce veya kanaat” manalar›n› tafl›maktad›r.3 Günümüz dünyas›nda her platformda
rahatça karfl›laflabilece¤imiz bir kavram olan kamuoyunu k›saca, “belli bir zamanda, belli bir tart›flmal› sorun karfl›s›nda, bu sorunla ilgilenen önemli say›daki insan›n birleflmifl kanaatlerinin siyasî iktidar›
belli bir oranda etkileyecek flekilde ifade edilmesi”4
olarak tan›mlamak mümkündür.
Ortaya koyduklar› tan›mlamalarla kamuoyu kavram›n›n teflekkülünde önemli bir katk› sa¤layan düflünürler genel olarak kamuoyunu siyasal iktidarlar
karfl›s›nda bir direnç merkezi olarak konumland›r›yorlard›. Örne¤in Rousseau, kamuoyunu tüm kanunlar›n dayanak noktas› oldu¤unu ve serbest ifadeyle birlikte despotizme karfl› koyabilecek bir güç
olarak betimlemekteydi.5 XIV. Louis’in Finans Bakan› Jacques Necker ise kamuoyunu bir mahkemeye benzeterek iktidar sahibi olmak isteyenlerin kamuoyunun r›zas›n› kazanmas› gerekti¤ini vurguluyordu. Necker kamuoyunu flöyle tarif ediyordu: “‹çtimai hayatta hâkim olan zihniyet, itibar ve methüsenaya karfl› gösterilen ra¤bet, Fransa’da kalburüstü bütün flah›slar›n huzuruna ç›kmakla mükellef olduklar› bir mahkemeyi ihdas etmifltir. Bu mahkemenin ad› halk efkâr›d›r (kamuoyudur)! Yüksek bir
tahta kurulmufl gibi duran mahkeme, kimisine taçlar, kimisine mükâfatlar da¤›t›yor. fiöhretler yaratmak veya onlar› unutturmak onun elindedir!”6
a. Kamuoyu kifli davran›fl›d›r.
b. Kamuoyu ifadeye dayan›r.
c. Davran›fl birçok kifliler taraf›ndan ortaya konur.
d. Kamuoyu pek çoklar›nca bilinen bir durum
veya konu taraf›ndan tahrik edilir.
e. ‹lgili oldu¤u durum veya konu birçok kifli için
önemlidir.
f. Kamuoyu bir amac› onaylama ya da onaylamama ortak yönünde geliflir ve bir eylem ya
da eyleme haz›r olma durumunu temsil
eder.
g. Çoklukla, di¤er kiflilerin de ayn› duruma benzer tepkiyi gösterdikleri düflüncesiyle yap›l›r.
Kamuoyu hakk›nda ilk ciddi çal›flmalardan biri,
William Mackinnon’nun On The Rise, Progress and
Present State of Public Opinion in Great Britannia
and Other Parts of the Wall (1828) adl› eseridir.
63
h. ‹çerdikleri tav›rlar ya da kanaatler ifade edilir
veya hiç olmazsa kifliler bunlar› ifadeye haz›rd›rlar.
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
i. Bu davran›fllar› gösteren veya göstermeye haz›r olan kifliler birbirleriyle yan yana fizik temas içinde bulunmayabilirler.
baflkanlar. Toplumlar›n kendilerine özgü yap›lar›
dikkate al›nd›¤›nda yukar›da sayd›¤›m›z unsurlar›n
her birinin farkl› aflamalarda farkl› etkilerinin oldu¤u
aflikârd›r. Kamuoyunun gündemini belirleyen dinamiklere etkisi bak›m›ndan dikkat çekici unsurlar
olan bireylerin tutumlar›, partiler ve liderler, sivil
toplum kurulufllar› ve ç›kar gruplar›, kanaat önderleri ve medya, daha önemli roller oynamas› aç›s›ndan
önem arz etmektedir.
j. Hem sürekli hem geçici nitelikte sözlü kapsam
içerirler.
k. Uzun zamanlar›n yerlefltirdi¤i uyumluluk davran›fl› de¤il (yasa ve gelene¤in tersine) yeni bir
fley elde etme, baflarma veya mevcuda karfl›
ç›kma davran›fl›d›r.
Kamuoyu, “Demokratik Bar›fl” teorisi içerisinde
önemli bir yer tutmaktad›r. “Demokratik Bar›fl” teorisine göre kamuoyu, demokrasilerde liderlerin ve
yöneticilerin savafla veya çat›flmaya giriflmesinin önlenmesi aç›s›ndan güçlü bir direnç merkezidir.10 Bu
minvalde “Demokratik Bar›fl” teorisinin üç temel
tespiti mevcuttur. ‹lk olarak demokrasilerde vatandafllar savafla karfl› konumdad›rlar. ‹kinci olarak demokrasilerde siyasetçiler siyasal konumlar›n› devam
ettirebilmek için seçilmifl olmak gerekti¤inin fark›ndad›rlar. Ve son olarak ise bu fark›ndal›k, siyasetçilerin kamuoyunun hilaf-› r›zas›na savafla girme riskini
alamayacaklar›n› ve bu aç›dan kamuoyunun k›s›tlay›c› rolünü vurgulamaktad›r.11
l. Ortak amaçlara yönelen çabalar olduklar›na
göre, çoklukla, karfl›t taraflarda kümeleflmifl
kifliler aras›nda çat›flma niteli¤ini tafl›r.
m. Ortak davran›fllar, amac›n elde edilmesinde
etkili olabilecek derecede kuvvetlidir ve çok
say›da kiflilerce gösterilir.9
II. Dünya Savafl›n›n sona erip So¤uk Savafl›n bafllamas› ile birlikte, kamuoyu kavram› oluflan yeni flartlar çerçevesinde demokratik rejimlerin temel dinamiklerinden birisi olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
ABD’nin dünya siyasetindeki konumuna paralel olarak kamuoyunun hükümetler üzerindeki etkileri
önem kazanmaktayd›. Bu ba¤lamda kamuoyu kavram› daha çok Amerikan akademik dünyas›nda tart›fl›lagelen bir saha oldu ve geliflen teknoloji ve haber a¤›
sayesinde k›sa bir sürede kapsaml› bir flekle büründü. So¤uk Savafl›n nihayetlenmesi sonucu ideolojik
hâkimiyetin kaybolmas› ve kitle iletiflim araçlar›nda
yaflanan muazzam yenilikler art›k kamuoyunun, varl›¤›na ve etkinli¤ine hiç flüphe b›rakmayacak flekilde
idrak edilmesini sa¤layan süreçler olmufltu.
Elbette ki karar alma mekanizmas›n›n bafl›nda bulunan siyasal iktidarlar›n, kamuoyunun genel görüflü ile ters düflmeyecek ve onlar›n rahatça benimseyip kabul edebilecekleri veyahut onlar› ikna edebilecek politikalar üretmek sorumlulu¤u vard›r. Ancak kamuoyunun müspet görüflleri yan›nda çeflitli
politikalarda menfi tepkileri görülebilir ve iktidar›n
politikalar› kamuoyu nezdinde itibar görmeyebilir.
Buna ra¤men, iktidarlar bu tip politikalarda tepkileri göz ard› ederek, seçtikleri politikalar›n› uygulamaya devam edebilmektedir.12 Ancak ülkelerin siyasal yap›s› da d›fl politikan›n flekillenmesine yön veren unsurlara sahiptir. Nispî temsil ile idare edilen
ülkelerde çokpartili sistem genellikle koalisyonlar
do¤urmaktad›r. Hükümet içinde birden çok partinin bulunuflu hükümetlerin, halk›n istek ve taleple-
2.2 Kamuoyunun Oluflumu ve Konumu
64
Oluflumu itibariyle de¤iflik etkenleri bünyesinde bar›nd›ran kamuoyunu kimin yönlendirdi¤ine dair yöneltilen sorulara farkl› bak›fl aç›lar› ile yaklaflmak
mümkündür. Yorumcular, araflt›rmac›lar, gazeteciler, akademisyenler, medya, kanaat önderleri, sivil
toplum kurulufllar›, ideoloji, inançlar, sosyal çevre,
bask› gruplar› veyahut da bizzat hükümet liderleri ve
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
tike bir tutum gelifltirmek ve sürdürmek için yeterli
bilgiye eriflememesi”15 gibi sorunlardan kaynaklanmaktad›r. Kamuoyunun d›fl politikada ihtiva etti¤i
anlam So¤uk Savafl’›n sonuna kadar Gabriel Almond ve Walter Lippman’›n betimledi¤i flekilde alg›lanagelmifltir.
rine ve halk›n haletiruhiyelerine hitap edecek tercihleri kullanmas›na sebep olmaktad›r. Ço¤ulcu
modelde ise genellikle tek parti hükümetleri güçlü
bir parlamento ço¤unlu¤u ve sa¤lam bir siyasal durufla sahip olabilmektedirler. Ve bu durum kamuoyu tercihleri ve bask›s› karfl›s›nda nispi temsile nazaran daha güçlü durabilmektedir. Dolay›s›yla halk›n her istedi¤ini yerine getirmemektedirler.13 Günümüzde devletler kendi iç kamuoylar› ile ilgilendikleri gibi ç›kar avantaj›n› maksimum düzeye ç›karmak istedi¤i herhangi bir yabanc› ülkenin kamuoyuyla da ilgilenmektedir. Ayr›ca bir yabanc›
kamuoyunu bir baflka ülke üzerinde olumlu veya
olumsuz spekülasyon ve politikalarla kendi yan›na
çekmek için çaba sarf etti¤i gözlemlenmektedir.14
Almond-Lippman Konsensüsü olarak bilinen bu
kavramsal biçim flu üç maddede izah edilmektedir:
2.3 D›fl Politikada Kamuoyunun Konumu
g
Kamuoyu çok çabuk de¤iflebilir. (Duygusald›r.) Dolay›s›yla verimli ve etkili bir d›fl politika zemini için kifayetsizdir.
g
D›fl politikada kamuoyunun tutumu sa¤lam
bir bünyeden yoksun ve tutars›zd›r.
g
D›fl politika idaresi üzerinde kamuoyu çok s›n›rl› bir etkiye sahiptir. 16
Realist görüfle göre “d›fl politikada halk›n önemli bir
nüfuza sahip olmas›, etkili bir diplomasi için elzem
olan gizlilik, esneklik ve di¤er hususiyetleri ciddi flekilde tehlikeye sokar”.17 Realist ak›m›n savunucular› d›fl politika gibi her zaman için rasyonaliteden
dem vurulan bir alanda kamuoyunun duygusal yap›s›n›n karar aflamas›nda zafiyetlere yol açaca¤› görüflündedir.18 Realist teori, uluslararas› iliflkilerin
anarflik yap›s› gere¤i her ülkenin kendi güvenli¤ini
ön planda tutaca¤› için devletleraras› iflbirli¤inin
çok k›s›tl› olaca¤› vurgusunu ön plana ç›kar›rken, liberaller ise devletleraras› iflbirli¤inin birbirleri ile
olan münasebetleri ile daha uygun hale getirece¤ini
öngörmektedir.19 Liberaller, d›fl politika yap›m›nda
demokratik prensipler dahilinde hareket edilmesini, demokratik ülkeleri totaliter olanlardan farkl›laflt›ran bir unsur olarak kabul etmektedirler. Dolay›s›yla kamuoyunun d›fl politika yap›m sürecinde
katk›s›n› önemsemektedirler.20
D›fl politikan›n yap›s› gere¤i s›radan bireyler için
kavranmas› zor bir uzmanl›k sahas› oldu¤u hususunda öteden beri hâkim bir kanaat mevcuttur. ‹flte
bu kanaat, devlet sistemati¤inin süreklili¤i aç›s›ndan kamuoyunun d›fl politikada gerekli olan bilgi ve
tecrübeden yoksun olmas› sebebiyle herhangi bir
etki ve yönlendirmenin do¤ru olmayaca¤› görüflündedir. Dolay›s›yla kendi özgün yap›s› içerisinde tamamen elit bir karar alma mekanizmas› sistemati¤i
benimsenmeye çal›fl›lmaktad›r.
“D›fl politika yap›m› alan›nda halk›n büyük ço¤unlu¤u, fiili veya önemli bir etki uygulamaktan uzak
tutulmaktad›r. Bunun bafll›ca sebebi de herhangi
bir etkide bulunabilmek için onlar›n ne olup bitti¤i,
ne zaman olup bitti¤i hakk›nda yeterli bilgiye sahip
olmamalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Bunlar, d›fl
politika veya devlet yönetme sanat›n›n, devlet sisteminin bafllang›c›ndan beri geleneksel olarak yöneticilere ait bir imtiyaz olarak görülmesi, uzmanl›k bilgisine sahip olunmas› gerekti¤i, baz› durumlarda
çok k›sa süre içinde karar al›nmas› zorunlulu¤u ve
seçmenlerin d›fl politika meseleleri hakk›nda sofis-
65
Karar al›c›lar›n kamuoyuna nas›l bakt›klar› önemli
bir soru olarak ortaya ç›kmaktad›r. Kamuoyu, karar
al›c›lar taraf›ndan iyi bir d›fl politika için pek mühim
olarak görülmüyorsa, d›fl politika yap›m sürecinde
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
me zihniyetine sahip olmaktan uzak oldu¤u önermesini getiren öncülerinin tam tersi görüfller ortaya
koyup, asl›nda kamuoyu ile d›fl politika aras›nda
kuvvetli bir ba¤›n bulundu¤unu ayr›ca kamuoyunun pekâlâ d›fl politikada etkileyici bir potansiyelinin bulundu¤unu ifade etmektedirler.25 Ancak genel olarak liderler ulusal güvenlik ve d›fl politika gibi konularda karar al›rken halk›n herhangi bir yönlendirmesinden kaç›n›rlar.26
ihmal edilebilir. Veyahut da karar al›c›lar kamuoyunun herhangi bir d›fl politika seçene¤ine muhalif olmalar› hasebiyle önemli s›k›nt›lar›n yaflanabilece¤ini düflünüyorlarsa, kamuoyu faktörünü göz önünde
bulundurmalar› gerekecektir.21 Douglas Foyle, karar al›c›lar›n kamuoyu hakk›ndaki inançlar›n› iki
düzlemde incelemektedir.
g
g
Normatif ‹nançlar: Kamuoyunun d›fl politika
tercihlerini etkilemesinin arzu edilebilirli¤i
hakk›nda bireysel yarg›.
Kamuoyunun d›fl politikada etkin olabilmesi için
zaruri olan hususlardan birisi de siyasal sistemin
yap›s› ve buna ba¤l› olarak kurumlar›n merkezileflme yo¤unlu¤udur. Güçlü bir bürokratik yap› sayesinde merkeziyetçi sistemlerde kamuoyunun etkileri s›n›rl› olurken, daha ademimerkeziyetçi ve bürokrasi d›fl› yap›lanmalar›n etkilerine aç›k bir sistemde kamuoyu daha aktif ve etkili olabilmektedir.27 Kamuoyunun d›fl politika alan›nda tutarl› olabilmesinin koflullar› da yine kendi ülkesinin küresel
siyasetteki rolü ve konumuna, siyasal sistemin yap›s›na ve medyan›n sahip oldu¤u potansiyele göre de¤ifliklik göstermektedir.28 Kamuoyunun d›fl politika
aç›s›ndan di¤er önemli bir etkisi de uluslararas›
müzakerelerde göstermifl oldu¤u k›s›tlay›c› ve engelleyici rolüdür. Müzakere edilen konuda halk›n
tercihleri ile karar al›c›lar›n›n tercihleri aras›nda bir
uyum yoksa kamuoyu, müzakereleri veya uluslararas› anlaflmalar›n onay› gibi konular› engelleyebilecek bir tav›r tak›nabilir.29
Pratik ‹nançlar: D›fl politikada baflar›ya ulaflmak için halk deste¤i gereksiniminin karar
al›c›lar taraf›ndan de¤erlendirilmesi.
Böylece elitler içerisinde de kamuoyu hakk›nda
farkl› inançlara sahip kifliler bulundu¤una, yekpare
bir yap›dan söz etmenin zorlu¤una iflaret etmektedir.22 Örne¤in ABD baflkanlar›ndan Eisenhower, d›fl
politikada kamuoyu müdahalesinin s›n›rl› olmas›n›
ve kendi inisiyatifi ile oluflturdu¤u politikalar› desteklemeleri için halk›n yönlendirilmesini savunurken, Eisenhower’›n D›fliflleri Bakan› John Foster
Dulles, genifl ölçekte gelifltirilecek tüm d›fl politika
seçeneklerinde mutlaka Amerikan kamuoyunun r›zas›n›n gözetilmesi gereklili¤ini vurguluyordu.23
2.4 Kamuoyunun D›fl Politika Üzerindeki Etkisi
Ole R. Holsti, kamuoyunun II. Dünya Savafl›ndan
beri alg›lanageldi¤i gibi de¤iflken, tutars›z ve etkisiz
oldu¤u iddias›na ciddi bir biçimde elefltirerek, kamuoyunun do¤as›n›, yap›s›n› ve etkisini yeniden bir
de¤erlendirmeye tabi tutar. Ona göre kamuoyu,
duygusal hareket etmek bir yana d›fl politikada oldukça istikrarl› ve tutarl› bir görüfle sahiptir. ‹kinci
olarak kamuoyu san›lan›n aksine d›fl politika hakk›ndaki tutumlar› aç›s›ndan dengeli ve rasyonel görüntüler çizmektedir. Ve nihayet, Vietnam örne¤ini
de vererek asl›nda kamuoyunun d›fl politikada çok
etkili bir rolü oldu¤unu savunmaktad›r.24
Kamuoyunu d›fl politikada yönlendiren di¤er bir
faktör ise güvendir. Kendi devletlerinin di¤er devletlere duydu¤u güven derecesi kamuoyunun d›fl
politikada benimsedi¤i kal›plardan birisidir. Uluslararas› güven olarak adland›r›lan bu hissiyat, insanlar›n di¤er devletlere duydu¤u güven nispetinde
kendi devletlerinin izlemesi gerekti¤i tutumu da
do¤rudan etkilemektedir. Ayr›ca güven unsurunun
oluflumunda etkili olan medyan›n d›fl politikadaki
etki alanlar›ndan birisi de yabanc› ülke ve toplumlar hakk›nda olumlu veya olumsuz oluflturdu¤u
imajlard›r. 30
66
Kamuoyu ve d›fl politika üzerine çal›flan akademisyenler özellikle So¤uk Savafl sonras› dönemde kamuoyunun rasyonel ve uzun vadeli stratejik düflün-
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
2.5 Güç Kullan›m› ve Kamuoyu
olarak ortaya ç›kacakt›r. Genelde al›nan savafl kararlar›n›n, yöneticilerin iktidar süresinin ilk dönemlerinde gerçekleflmeleri bu bak›m›ndan manidard›r. 34
Karar al›c›lar›n, d›fl politika gelifltirme sürecinde
tüm dengeleri gözetmek zorunda olduklar› aflikârd›r. ‹ster savafl veya kriz dönemlerinde olsun ister
sulh zamanlar›nda olsun bir d›fl politikan›n uluslararas› alandaki hassasiyetleri göz önünde bulunduraca¤› gibi, iç politikada da bunun kabul edilebilirli¤ini sa¤layacak ad›mlar›n at›lmas› gerekecektir. Zira genelde kendi iç kamuoyunun, özelde
baz› liderlerin yapt›¤› gibi dünya kamuoyunun ikna edilmeye çal›fl›lmas›, gelifltirilen d›fl politikan›n
en etkili bir biçimde eyleme geçirilmesine olanak
sa¤lar. Yetersiz bir iç politik destekle verimli d›fl
politikalar›n eyleme geçirilmesi ise pek olanakl›
de¤ildir.31 Son dönemlerde kamuoyu özellikle güç
kullan›m›na karfl› ciddi bir engelleyici unsur olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Nihaî karar al›c›lar›n
olas› bir müdahalenin muhtemel sonuçlar›n›n pozitif yans›malar›ndan herhangi bir flüphe veya özgüven eksikli¤ine düflebilmesi ihtimalinden dolay›, duyarl› halk›n böyle bir d›fl politikadan karar
al›c›y› engelleyebilece¤i yönünde görüfller mevcuttur.32 Tabii burada askerî müdahalenin kapsam› ve yo¤unlu¤uyla halk›n konuya olan e¤ilimi
aras›ndaki iliflki karar al›c›n›n politika gelifltirirken
daha ihtiyatl› davranmas›na yol açmaktad›r. E¤er
kamuoyu nezdinde çokça zikredilmeyen veyahut
kamuoyunun dikkatini celbetmeyecek müdahaleler söz konusu ise halk›n buna karfl› pek duyarl› olmad›¤› görülmektedir. Tabii kamuoyu, konunun
medyadaki veya siyasî arenadaki tansiyonuna göre de kendisini yeniden konuflland›rmaktad›r.
Tehlike düzeyi düflük olan müdahalelerde ise karar al›c›lar›n›n müdahale sonuçlar› hakk›nda güvensizlikleri mevcut olmas›na ra¤men halk duyars›zca davran›yorsa karar al›c›lar genelde güç kullan›m›n› uygun bulurlar.33 Demokratik ülkelerdeki
siyasetçilerin kamuoyuna karfl› duyarl›l›klar›nda
yaflanabilecek herhangi bir geliflme, büyük bir ihtimalle bir sonraki seçim hesaplar›n›n tezahürü
3. ‹srail Kamuoyunun Yap›s›
‹srail nüfusunun son aç›klanan verilere göre
7.150.000 civar›nda bir rakama ulaflt›¤› görülmektedir. Nüfusun %76’s›n› Yahudiler, %20’sini Araplar ve
%4’ünü de di¤erleri (‹srail ‹çiflleri Bakanl›¤› taraf›ndan Yahudili¤i henüz tan›nmayan Rus göçmenler)
oluflturmaktad›r.*35 Bu oran dünya Yahudi nüfusunun yaklafl›k %40,6’s›na denk düflmektedir.36 ‹srail
nüfusu farkl› etnik gruplardan gelen Yahudiler ve
dinî aç›dan farkl›laflan Arap az›nl›klardan müteflekkildir. Yahudiler içerisinde Aflkenaz ve Sefarad olmak üzere iki ana etnik kol karfl›m›za ç›karken,
Araplar içerisinde Müslümanlar, H›ristiyanlar ve
Dürzîler mevcuttur. 19. yüzy›l›n son çeyre¤inden itibaren Yahudi nüfusun Filistin topraklar›na yönelik
göçlerinin artarak devam etmesiyle birlikte, gereken
tüm koflullar›n sa¤lanmas› ve Yahudi mevcudiyetinin korunmas›na yönelik sosyal, siyasal, ekonomik
ve militarist kurumsallaflmalar›n altyap›s› 20. yüzy›l›n bafllar›nda oluflturulmaya bafllanm›flt›. ‹srail
Devleti, 1948’de ba¤›ms›zl›¤›n› ilan ettikten sonra
devlet içinde birli¤in sa¤lanmas› ve farkl› güç merkezlerinin oluflmamas› için zarurî bir hale gelen
merkezileflmenin sa¤lanmas›na yönelik büyük çabalar sarfetti. 1950’li ve 1960’l› y›llar elitler taraf›ndan gerçeklefltirilen bu merkezileflme politikalar›n›n sürdürülmesiyle geçti. Ancak Yom Kippur Sava-
67
* Yahudi nüfusun %8’i Haredim (afl›r› dinci), %9’u dinci,
%39’u gelenekçi ve %44’ü seküler kesimden müteflekkildir.
%39’lik Arap nüfusun yap›s›na bak›ld›¤›nda ise, %12’si
Müslümanlar, %3,5’i H›ristiyanlar, %1,5’i Dürzîler ve %0,5’i
de di¤erlerinden meydana gelmektedir. Detayl› bilgi için
bkz. http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/anti-semitism/relisrael06.html (05.09.2007)
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
fl› (1973)’n›n halk nezdinde yaratt›¤› tedirginlik, farkl› teflekküllerin ortaya ç›kmas›na yol açan ilk geliflme
olarak alg›lanmaktad›r. Zira bu süreçten sonra sivil
inisiyatifin çeflitli kurulufllar vas›tas›yla sosyal ve siyasal alanda daha fazla rol ald›¤›na rastlamaktay›z.37
dukça net tutumlar içerir. Örne¤in dindar Aflkenaz
Yahudiler, Sefaradlar›n haz›rlad›klar› yemeklerden
veya kestikleri hayvanlar›n etinden yemezler. Sefaradlar ise Aflkenazilerle evlenmeyi ve onlarla bir
arada bulunmay› reddetmektedirler.41 Ayr›ca her
birinin kendilerine ait ayr› sinagoglar› vard›r.
3.1 Etnik Farkl›l›klar
Ülke nüfusunun %20’lik kesimini oluflturan Arap
az›nl›k ise s›n›rl› imkânlar›yla yaflamlar›n› sürdürmeye çal›flmaktad›r. Arap az›nl›k toplumdaki konumlar› itibariyle demokratik bir ülkede olmamas›
gereken uygulamalarla karfl›laflmaktad›r. Bu durum
‹srail demokrasisinin de tart›flmal› bir konuma sürüklenmesine neden olmaktad›r. Bu minvalde
Smooha, ‹srail demokrasisi için farkl› bir tasvirde
bulunmaktad›r. Smooha, hiçbir ayr›ma tahammül
göstermeksizin tüm vatandafllar›na eflitlik prensibiyle yaklaflan ve sosyal ve siyasal kurumlar›n› buna
göre düzenleyen liberal demokrasiden ziyade, ortak
kanba¤›, dil ve kültürü paylaflan bir etnik grubun
oluflturdu¤u ba¤›ms›z devletin, tüm kurum ve kurulufllar›n› bu etnisitenin ç›kar ve faydas›na göre
düzenleyip mevcut farkl› unsurlar› d›fllay›c› ve kendi varl›¤›na bir tehdit olarak gören ve bu unsurlar ile
aras›nda kesin bir ayr›m›n oluflmas›n› betimleyen
Etnik Demokrasi’nin, ‹srail demokrasisini izaha kavuflturmakta daha faydal› olaca¤›n› düflünmektedir.42 Oren Yiftachel ise ‹srail siyasî yap›s›n› etnokrasi kavram›yla aç›klaman›n daha uygun düflece¤i
kan›s›ndad›r. Siyasal, kültürel, ekonomik ve co¤rafi
imkânlar› kahir ekseriyetle hâkim bir etnisitenin
hizmetine sunan, az›nl›klar›n ve di¤er farkl› unsurlar›n haklar›n›n korunmad›¤›, demokratik bir de¤er
olan eflit vatandafll›k ilkesinin göz ard› edildi¤i ve
etnik milliyetçili¤in merkeze al›nd›¤› bir yap› olarak
aç›klamaktad›r etnokrasiyi.43 Bu ba¤lamda, ‹srail’in
Arap vatandafllar›n› d›fllay›c› tavr›n› bir örnekle
aç›klamak kâfi olacakt›r. Lübnan Krizi sürecinde
hayat›n› kaybeden asker ve sivillerin ailelerine Yahudi lobileri taraf›ndan yap›lan 300 milyon dolarl›k
yard›m›n ölen 23 Yahudi sivilin ve 116 askerin aile-
68
Pozitivizmin etkisinde kalan Aflkenaz Yahudileri, ‹srail Devleti’nin kuruluflunda etkin olan ve uzunca
bir müddet tek bafllar›na devleti yönetme imkân›n›
elinde bulunduran seküler kesimin ço¤unlu¤unu
oluflturmaktad›r.38 Ekonomik ve kültürel bak›mdan
di¤er Yahudilere nazaran daha iyi konumda olan
Aflkenaziler, Merkezî ve Bat› Avrupa’dan gelen
-özellikle Almanya ve Avusturya kökenli- Yahudi
akademisyen, doktor, hukukçu, müzisyen ve sanatç›lar›n da önemli bir bölümünü oluflturmaktad›r ki,
bu kesim ‹srail’in devletleflme ve kurumsallaflma
sürecinde çok önemli katk›lar yapm›flt›r.39 Dinî sadakat aç›s›ndan daha muhafazakâr olan ve gelenekle ba¤lar›n› koparmayan Sefaradlar ise, ‹srail’in
kurulufl y›llar›nda ekonomik aç›dan Aflkenazilere
göre daha düflük seviyedeydiler. Ço¤u Sefarad Yahudisi geçimini iflçi olarak veya zanaatkârl›kla u¤raflarak sürdürmekteydi.40 Günümüzde ise Sefarad
Yahudilerinin birçok bak›mdan kendilerini toplum
içerisinde gelifltirdikleri görülmektedir. Yeni nesillerle birlikte ekonomik olarak eskiye oranla daha iyi
bir konuma gelen Sefaradlar, sosyal ve siyasal kurumsallaflma zemininde de kayda de¤er geliflmeler
göstermektedirler. Asl›nda Aflkenaziler ve Sefaradlar birbirlerinden pek hazzetmemektedirler ve bu
durum sosyal ve siyasal hayat›n tüm dilimlerinde
kendisini göstermektedir. ‹srail Devleti’nin kurulufl
y›llar›na müteakip imtiyaz sahibi Aflkenazlar›n, e¤itim ve gelir aç›s›ndan daha zay›f durumda olan Sefaradlara yönelik ayr›mc›l›klar› iki kesim aras›ndaki
temel tart›flmalar›n bafl›nda gelmekteydi. Asl›nda
birbirleri haklar›ndaki bu alg›lamalar uzun bir süreç içerisinde oluflmufl flartlar›n tezahürüdür ve ol-
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
sine verilip, hayat›n› kaybeden 18 ‹srailli Arap›n ise
görmezden gelinerek ailelerine hiçbir yard›mda bulunulmamas› bu ayr›mc›l›¤›n göstergelerinden sadece bir tanesidir.44
hudiler içerisinde en afl›r› ucu temsil etmektedirler.
Yahudi dinî kurallar› olan Halaka’ya harfiyen uymaya gayret gösteren Afl›r› Dinciler, küçük bir yüzdeye
sahip olmalar›na ra¤men toplum içerisinde istedikleri her fleyi bir flekilde empoze edebilmektedirler.
Bunun sebebi ise ‹flçi ve Likud partilerinin politik
ç›kmazlardan kurtulmak amac›yla bu kesimin ekonomik, sosyal ve hukukî alandaki isteklerini büyük
ölçüde yerine getirmelerinden kaynaklanmaktad›r.47 Afl›r› Dinciler aras›nda da yekpare bir yap›ya
rastlamak mümkün de¤ildir. Kendi içlerinde çeflitli
gruplar bar›nd›rmaktad›rlar.48
3.2 Dinsel Tutumlar›na Göre Yahudiler ve Siyasal
Bölünme
Aflkenaz kökenlilerin ço¤unlu¤unu oluflturdu¤u sekülerlerin e¤itim düzeyleri oldukça yüksektir; ekonomik aç›dan daha sa¤lam bir altyap›ya ve kültürel
ba¤lamda hâkim bir konuma sahiptirler. ‹srail siyaset dünyas›nda, Arap az›nl›¤›n durumunun iyilefltirilmesini ve bar›fl içinde bir arada yaflanmas› gerekti¤ini, ‹srail’in Filistinlilerle ve di¤er Arap komflular›yla bar›fl giriflimlerinde bulunmas›n› ve d›fl politikada daha yumuflak tav›rlar sergilenmesini her zaman için vurgulayan, seküler kesimin taban›n› oluflturdu¤u sol partilerdir. Seküler kesim ‹srail’in sosyal
ve siyasal alan›nda dinin konumu üzerine birkaç
konuda afl›r› dincilerle problemler yaflamaktad›r.45
Gelenekçiler, tarihsel dinî geleneklere sayg› duyulmas›na, gelene¤in ö¤retilmesine ve korunmas›na
büyük önem vermektedir. Yahudi kültürünün bu tarihsel dinî gelenekler çerçevesinde olufltu¤u, seküler kesimin tutum ve davran›fllar›n›n bu hassasiyetlere zarar verdi¤i, dolay›s›yla Yahudileri ve ‹srail
Devleti’ni tehdit etti¤i görüflünde birleflirler. Yahudi
kimli¤inin korunmas› için Yahudi ö¤retilerinin ve
de¤erlerinin yaflat›lmas›na ve yeni nesillere aktar›lmas›na özen göstermektedirler.46 Dinci Yahudiler
ise Siyonizmin siyasî boyutlar›yla ilgilendikleri kadar dinî bir boyutla da yaklaflmay› tercih etmektedirler. ‹srail Devleti’nin vaat edilmifl topraklar (Eretz
Israel) inanc› ›fl›¤›nda hareket edilmesi ve Yahudiler
bu topraklar›n yegâne hâkimi olduklar›ndan herhangi bir bar›fl için asla bu topraklardan taviz verilmemesi kanaatini tafl›maktad›rlar. Bununla birlikte
d›fl politikada flahin bir tav›r içerisinde olunmas›n›
‹srail Devleti’nin bekas› için kaç›n›lmaz görmektedirler. Afl›r› Dinciler ise dinî sadakat aç›s›ndan Ya-
‹srail kamuoyunun de¤er öncelikleri hiç flüphesiz
toplumun, devletin ve siyasî hayat›n flekillenmesine
yönelik görüfllerini biçimlendirmektedir. Örne¤in
1990 y›l›nda, üke kamuoyunun en öncelikli de¤eri
%39 ile ‹srail Devleti’nde Yahudi Ço¤unlu¤u’nun korunmas› olarak gösterilirken, ikinci s›ray› %35 ile Bar›fl, üçüncü s›ray› %14 ile Büyük ‹srail ve son olarak
%12 ile Demokrasi almaktad›r.49 Yahudi Ço¤unluk,
‹srail siyasî yelpazesinin hem sa¤ hem de sol cenah›n›n ortak hassasiyeti olarak karfl›m›za ç›karken, Büyük ‹srail genelde sa¤ ve din eksenli partiler taraf›ndan desteklenmekte, buna mukabil Bar›fl ve Demokrasiye deste¤in en fazla geldi¤i taraf ise sol kesim olmaktad›r.50
4. ‹srail Kamuoyu ve D›fl Politikas›
“Yaflad›klar›m bana flunu ö¤retti: Müzakere ederken,
asl›nda iki tarafla müzakere ediyorsunuz. Biri düflman, di¤eri kendi halk›n›z. Bazen kendi halk›n›z› ikna etmek daha zor oluyor. Çünkü toprak veriyorsunuz, taviz veriyorsunuz ve insanlar bundan hofllanm›yor.”51 (fiimon Peres)
69
D›fl politika karar alma süreci, her ülkenin kendi özgün koflullar› çerçevesinde oluflturulmaktad›r. Kuruldu¤u co¤rafya ve yüzleflti¤i dinamikler aç›s›ndan
‹srail Devleti, tüm d›fl politika seçeneklerinin güvenlik ve savunma eksenine oturmas›n› elzem görmek-
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
tedir. Siyasal sistemde ise bunun yans›malar›n› ‹srail Savunma Gücü’nün sosyal ve siyasal hayat üzerindeki mühim etkileriyle görmekteyiz. ‹srail Savunma Gücü sa¤lam kurumsal yap›s› ve sahip oldu¤u stratejik planlama düzeyindeki alternatifsizli¤i
ile özellikle d›fl politika karar alma sürecinin en bafl›ndan itibaren tüm süreçte ‹srail siyasî hayat›n›
yönlendirmekte ve neredeyse siyasilere hareket alan› b›rakmamaktad›r.52 Karar alma mekanizmas› aç›s›ndan d›fl politikan›n bu kadar askerî eksenler çerçevesinde olmas›n›n temel sebeplerinden bir tanesi
de ‹srail siyasî yap›s›n›n getirdi¤i çözümsüzlüklerdir. Bugüne kadarki iktidarlar›n tümünün koalisyon
hükümetlerinden oluflmas›, koalisyon hükümetlerinin kapsaml› ve stratejik bir d›fl politika izlemekten
yoksun olmalar› ve sivil bürokraside d›fl politikan›n
gereksimi olan stratejik planlamay› yapabilecek salahiyete sahip personelin bulunmay›fl› gibi faktörler
‹srail Savunma Gücü’nün pozisyonunun güçlenmesinde mühim bir rol oynam›flt›r.53
hissetmesi, ‹srail vatandafl› olan Araplara duyulan
afl›r› güvensizlik ve son olarak anti-semitizm ve kültürel tehlikelere karfl› Diasporadaki Yahudilerin varl›klar›n›n korunmas› gibi konular önem arz etmektedir.54 Bu sebeplerden dolay› ‹srail kamuoyu ve bas›n› d›fl ülke kamuoylar›nda ‹srail hakk›nda oluflan
kanaatler karfl›s›nda do¤al olarak hassast›r. Bu durumun do¤al bir yans›mas› olarak, d›fl ülkelerdeki
herhangi bir ‹srail muhalefetini anti-semitist olarak
nitelendirme yolu seçilmekle birlikte, ilginçtir ki pek
de¤er atfedilmemeye çal›fl›lmaktad›r.55
‹srail kamuoyu ve d›fl politika iliflkisi üzerine yap›lan analizler irdelendi¤inde, kamuoyunun genelde
rasyonel ve tutarl› oldu¤u gözlemlenmektedir. ‹srail kamuoyunun d›fl politika üzerindeki etkisi ise oldukça yüksektir. Bu etkinin izlerine ise ‹srail siyasî
yaflam›n›n hemen hemen her döneminde rastlanabilinir. 1993’te imzalanan anlaflmay› kabullenemeyen bir afl›r› dinci ‹sraillinin el-Halil Camiinde 29 kifliyi öldürmesi örne¤i bunlardan bir tanesidir. Ancak etkisi daha çarp›c› olmas› bak›m›ndan önem arz
eden olay, 1995’te Rabin ve Arafat taraf›ndan imzalanan anlaflmay› kutsal Yahudi topraklar›na ihanet
olarak de¤erlendiren ve Rabin’i Filistinlilere yeni tavizler vermesini engellemek için öldürdü¤ünü söyleyen, dinî bir üniversite olan Bar Ilan ö¤rencisi 27
yafl›ndaki Yigal Amir örne¤idir. ‹srail kamuoyu,
maddî ve manevî maliyeti yüksek baflar›s›zl›klara ve
kay›plara asla tahammül göstermemektedir. Yaflanabilecek en ufak menfi sonuç medya ve kamuoyu
taraf›ndan oldukça sert bir flekilde elefltirilmektedir.
‹srail kamuoyunun siyasî olaylara ve özellikle hayatî derecede önem atfettikleri d›fl politikaya gösterdi¤i ilgi ve alaka, içinde bulundu¤u özel flartlar›n bir
gere¤i olarak hayli yüksek seviyelerdedir. 1973 y›l›nda yap›lan Yom Kippur Savafl›nda sergilenen baflar›s›zl›ktan ötürü Golda Meir hükümetine yönelik
protesto gösterileri düzenlenmesi ve bu protestolar›n dozunun yükselmesi sonucunda Baflbakan Golda Meir’in istifa etmek zorunda kalmas› bu dikkatin
Herhangi bir ülkede kamuoyunun d›fl politikaya atfetti¤i önem derecesi o ülke karar al›c›lar›n›n politika yap›m›nda kamuoyunu ne denli hesaba kat›p
katmayacaklar›n›n iflaretlerini vermektedir. ‹srail
kamuoyu ise nevi flahs›na münhas›r yap›s› gere¤i
sosyal, kültürel, ekonomik, d›fl politika ve di¤er birçok konuda karar al›c›lar› ve siyasî karar mekanizmas›n› do¤rudan veya dolayl› yoldan etkileyebilmektedir. ‹srail’in içinde bulundu¤u co¤rafyan›n
do¤al bir yans›mas› olan güvenlik sorunu ve d›fl etkiler gibi konular günlük yaflam› do¤rudan etkileyebilmekte ve oldukça duyarl› olan kamuoyunun
karar al›c›lar için sürekli göz önünde bulundurulmas› ve dikkate al›nmas› gereken bir husus olarak
ortaya ç›kmas›na sebep olmaktad›r.
70
Yahudi zihnî yap›s›n› oluflturan güvensizlik idraki,
‹srail d›fl politikas›nda da kendisini afl›r› flüphecili¤e
ve dolay›s›yla sürekli tehdit alg›lamas›na itmektedir.
‹srailli Yahudilerin tehdit alg›lamas›nda Müslüman
devletlerle çevrili bölgede kendisini sürekli güvensiz
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
göstergelerinden bir tanesidir. Ayr›ca Sabra ve fiatilla katliamlar› sonras› 400.000 ‹sraillinin savafla karfl›
“fiimdi Bar›fl” gösterilerinde bulunmas›56 ve bunun
Hükümetin Lübnan politikalar›n› direkt etkilemesi
bir baflka dikkat çekici unsurdur.
Sharon hükümetinin planlad›¤›, Gazze ve Bat› fieria’dan çekilme plan›n›n uygulanmaya konmas› safhas›nda yaflananlar da ‹srail kamuoyunun tetkikinde ›fl›k tutucudur. Yahudi yerleflimciler vaat edilmifl
topraklardan feragat olarak de¤erlendirdikleri bu
giriflimin engellenmesi için uzun u¤rafllar verdi. Bu
tek tarafl› geri çekilme plan› ‹srail siyasetinde ve
hükümet içinde de derin ayr›l›klara neden oldu.61
Tahliye ifllemleri s›ras›nda özellikle radikal yerleflimcilerin okullara ve sinagoglara s›¤›narak polis ve
askerlere karfl› direnifl göstermeleri, kendilerini
yakma teflebbüsünde bulunmalar› ve zorla tahliye
edilenlerin gözyafllar› içerisindeki görüntüleri dünya medyas› gündemini meflgul etmiflti.
Kamuoyu anketlerinin de gösterdi¤i gibi ‹srail kamuoyunun kanaatleri ile ‹srail’in d›fl politika tercileri aras›nda mühim paralellikler bulunmaktad›r.
Örne¤in 1979 y›l›nda ‹srail’in M›s›r’la yapt›¤› antlaflmay› kamuoyunun %85’i desteklerken, 2000 y›l›nda ‹srail’in Lübnan’dan tek tarafl› çekilmesini
kamuoyunun %74’ü onaylamaktayd›.57 Ayr›ca I. ‹ntifada’n›n bafllamas›n›n hemen ard›ndan yap›lan
bir araflt›rma, kamuoyunun %72,7’sinin ‹srail’in
Arap ülkeleriyle savaflmay› önlemek için bar›fl görüflmelerini bafllatmas› gerekti¤ini ve %63,2’sinin
büyük güçlerle birlikte uluslararas› bar›fl konferans›n›n oluflturulmas›n› destekledi¤ini ortaya koymaktayd›.58 Oslo Süreci olarak adland›r›lan y›llar
aras›nda (1992–2001) sürdürülen müzakerelerin ‹srail toplumunun ana gündem maddesi oldu¤u bir
dönemde ‹srail d›fl politikas›n›n sergileyece¤i tutumlar›n flekillenmesinde kritik rol oynayacak olan
seçimlere halk›n çok yüksek bir oranda kat›l›m›
toplumun d›fl politikaya olan bak›fl aç›s›n› ve dikkatini yans›tmaktad›r.59
5. Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail Kamuoyu
5.1 Kriz Sürecine K›sa Bir Bak›fl
Krizin bafllamas›na zemin haz›rlayan olay, 12 Temmuz 2006’da Hizbullah militanlar›n›n ‹srail’in kuzey
s›n›r›ndan s›zarak iki ‹srail askerini kaç›rmas› ve ç›kan çat›flmada da sekizini öldürmesi üzerine bafllad›. ‹srail Baflbakan› Ehud Olmert, bu olay› savafl eylemi olarak nitelendirdi ve Lübnan hükümetini de
bundan sorumlu tuttu.62 Hizbullah, ‹srail hapishanelerinde tutuklu bulunan mahkûmlar›n serbest b›rak›lmas› halinde kaç›rd›¤› iki ‹srail askerini serbest
b›rakaca¤›n› aç›klad›. Ancak ‹srail bu iste¤i reddetti
ve askerlerin derhal sal›verilmesini istedi. Hizbullah’›n bu talebi yerine getirmemesinin ard›ndan ‹srail, operasyonlar›n devam› yönünde karar ald›. Krizin beflinci gününde Knesset’te bir konuflma yapan
Olmert, operasyonlar›n durdurulmas› için Ehud
Goldwasser ve Eldad Regev adl› kaç›r›lan iki askerin
serbest b›rak›lmas›n›, tam bir ateflkes olmas›n›,
Lübnan ordusunun tüm Güney Lübnan’a konuflland›r›lmas›n›, bölgeden Hizbullah’›n kovulmas›n› ve
BM’nin 1558 say›l› karar›n›n yerine getirilmesini ön
flart olarak ortaya koyuyordu.63 Otuz dört gün süren
kriz, 11 A¤ustos 2006’da BM Güvenlik Konseyinde
71
‹srail’deki Arap az›nl›k da kendi imkânlar›nca ve çizilen s›n›rlar dahilinde hükümetler üzerinde etkili
olmaya çal›flmaktad›r. Örne¤in on iki ‹srailli Arap
vatandafl›n, Filistin ayaklanmas›na destek verilmesi
için düzenlenen gösterilerin bast›r›lmas› esnas›nda
polisler taraf›ndan öldürülmelerinin ard›ndan, ‹srail vatandafl› Araplar 2001 y›l›ndaki seçim sistemine
göre baflbakan›n belirlenmesi için yap›lacak seçimin boykot edilmesi yönünde karar alarak bir flekilde etkin olmaya çal›flmaktad›rlar.60 Bunun bir sonucu olarak, Yahudilerin %74’ü II. ‹ntifada esnas›nda çeflitli protestolarla Filistinlilere destek vermeyi
amaçlayan ‹srailli Araplar›n, vatana ihanet ettiklerini düflünmekteydiler.
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
çat›flmalar›n sona erdirilmesi ve bölgeye bar›fl gücü
gönderilmesine iliflkin 1701 say›l› karar›n oybirli¤iyle al›nmas›, 12 A¤ustosta Lübnan ve Hizbullah’›n, 13
A¤ustosta da ‹srail’in ateflkesi kabul etmesi ve 14
A¤ustosta da (karar›n) uygulanmaya bafllanmas›yla
nihayete erdi. Karar›n Cuma akflam› al›n›p Pazartesi uygulanmaya konmas›ndaki sebep ise ‹sraillilerin
fiabat tatilini gerekçe göstermesi idi.64
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.67 Ateflkesin kabul
edilmesinden itibaren ise ciddi bir hüsran yafland›¤›na dair ‹srail’de oluflan hava ve bunun akabinde
meydana gelen tart›flma ve elefltiriler özellikle Baflbakan Ehud Olmert, Savunma Bakan› Amir Peretz
ve Genelkurmay Baflkan› Dan Halutz üzerinde yo¤unlaflmaktayd›. Kriz sürecinde yaflanan zafiyetleri
soruflturmak için komisyonlar kurulmas› yönünde
karar al›nd›. Ehud Olmert ve Dan Halutz’u Lübnan
Savafl›yla ilgili olarak elefltirip istifalar›n› isteyen
tümgeneral Yiftah Ron Tal, 5 Ekim 2006 tarihinde
görevinden azledildi.68 Kriz sürecinde baflar›s›z performans› ve hisse senetleriyle yapt›¤› oynamalar sonucu kamuoyu nezdinde yo¤un bir elefltiriye maruz
kalan Dan Halutz, Winograd Komisyonunun ön raporunu aç›klanmas›na bir ay kala Ocak 2007’de istifa etti.69 ‹srail kamuoyunda oldukça a¤›r elefltirilere
tabi tutulan ‹flçi Partisi lideri ve Savunma Bakan›
Amir Peretz ise hem parti liderli¤ini hem de bakanl›k koltu¤unu eski baflbakanlardan Ehud Barak’a
kapt›rd›. 30 Ocak 2008’de aç›klanan Winograd Komisyonu Nihai Raporu, al›nan karar›n do¤rulu¤una
dikkat çekerken sürecin baflar›s›zl›klarla dolu bir
yönetimle idare edildi¤ini belirtmekteydi.70 Baflbakan Olmert ise yap›lan tüm istifa ça¤r›lar›na ra¤men hâlihaz›rda görevini sürdürmekte ›srarl› gözükmektedir.
Bu kriz süresince meydana gelen maddî ve manevî
y›k›mlar ise oldukça trajikti. Binlerce masum insan›n ölmesine sebep olmas›n›n yan›nda bir o kadar›n›n a¤›r yaralanmas›na yol açmas›, milyar dolarl›k
maddî hasarlar ve sivillerin yaflam alanlar›nda yaratt›¤› fizikî tahribat bu trajedinin görünen boyutlar›n› sergilemekteydi. Kriz süresince ‹srail taraf›nda
18’i Müslüman ve H›ristiyan Arap olmak üzere 41
sivil ve 116 asker, Lübnan taraf›nda ise 1088 sivil ve
93 asker hayat›n› kaybetti.65 Savafl›n maddî boyutlar› ise her iki taraf için y›k›m›n bir baflka göstergesiydi. Savafl›n Lübnan’a olan maliyeti yaklafl›k 2,5 milyar dolar› bulurken, ‹srail taraf›nda ise bu rakam 1,1
milyar dolar olarak ifade edilmekteydi.66 Kriz sürecinden kimin daha güçlü ç›kt›¤›n› söylemek, kesin
bir ifade ile kazanan taraftan bahsetmek pek mümkün görünmemektedir. Ancak kaç›r›lan iki ‹srail askerinin kurtar›lamamas›, çok say›da sivil ve askerî
kay›p verilmesi, kesin bir netice al›nmadan ateflkesin kabul edilmesi, çat›flman›n bu kadar uzun sürmesine ra¤men Hizbullah’a ciddi bir darbe indirilememesi, hükümetin ve kabine üyelerinin askerî
donan›mdan uzak olmas› gibi konular ‹srail’de en
çok dile getirilen hususlardan baz›lar›yd›. Buna
mukabil Hizbullah cephesi ise bu krizden tam bir
zaferle ayr›ld›¤›n› vurgulamaktayd›. Yenilmez ‹srail
ordusunun dize getirildi¤i ve ateflkese muhtaç b›rak›ld›¤› yönünde kanaatler hâkimdi. Yine de kriz sonucunda askerî kayb›n yüksek oluflu ve Lübnan’da
çok büyük bir ekonomik ve insanî kayba yol açmas›
Hizbullah’›n hanesine olumsuzluk getiren unsurlar
5.2 ‹srail Kamuoyunda Krizin Yans›malar›
72
Taraflar aras›nda ateflkesin sa¤lanmas›ndan sonra,
ortaya ç›kan yeni durum Hizbullah karfl›s›nda net
bir sonuç sa¤layamayan bir ‹srail resmetmekteydi.
Kuzey s›n›r›nda ad› konmam›fl bir belirsizli¤in yaratt›¤› güvensizlik hissiyat› hiç flüphesiz ‹srail kamuoyunun tepkisinin ana nedenlerindendir. ‹srail
kamuoyu, Hizbullah’›n iki ‹srail askerini kaç›rmas›
ve akabinde gerçekleflen ‹srail sald›r›lar› s›ras›nda,
var olan tehdidin bertaraf edilmesi gerekti¤in ve bu
yönde yap›lmas› gereken her fleyin meflru say›laca¤› kanaatini tafl›maktayd›. 31 Temmuz-1 A¤ustos
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
de ciddi hayal k›r›kl›¤›n›n ortaya ç›kt›¤› anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca yukar›daki tabloda görüldü¤ü gibi sekiz ay gibi k›sa bir süre içerisinde, sald›r›lar› hakl›
bulanlar›n oranlar›nda bu denli bir dalgalanma yaflanmas›, hiç flüphesiz ‹srail kamuoyunun duruflunda yap›sal gücün ne kadar mühim bir unsur oldu¤unu göstermektedir.
2006 tarihi itibariyle ‹srail kamuoyunun %91’i hava
kuvvetlerinin Lübnan’da altyap› y›k›mlar›na ve sivillerin ölmesine sebep olmas›na ra¤men hakl› oldu¤unu belirtirken, bu oran Meretz Partisi seçmeninde %53’lere düflmekte ve Meretz seçmeninin
%47’si bu sald›r›lar› haks›z bulmaktayd›.71
Tablo 5.1: Hizbullah’a karfl› yürütülen sald›r›lar›
hakl› buluyor musunuz? (%)
Yediot Ahronot72
18.07.06
Evet
Hay›r
Fikrim
Yok
86
14
...
Tablo 5.2: Sizce savafl› kim kazand›? (%)
‹srail
Hizbullah
Hiçbiri
Di¤er
Maariv 04.08.0679
54.8
3.5
37.7
4
80
30
30
36
4
56
81
Maariv 15.08.06
18
15
66
—-
44
INSS, Mart 200782
24
24
51
—-
83
23
26
51
—-
Genel
Kadima Seçmeni
28
35
24
14
36
43
12
8
Likud Seçmeni
27
32
35
6
‹flçi Partisi Seçmeni
39
12
39
10
Yisrael Beiteinu
Seçmeni
31
25
35
9
Genel
13
37
39
11
Kadima Seçmeni
35
14
35
16
Likud Seçmeni
8
41
34
17
19
31
44
6
3
39
40
18
Maariv 73 Peace Index 74 Peace Index Yediot Ahronot75 Dahaf76
21.07.06 31.07-01.08 31Tem-1A¤u 10.08.06
01.03.07
(Arap Az›nl›k) 2006
95
4
...
93
5
...
17
68
15
90
10
...
Dahaf 15.08.06
NSPOP Mart 2007
...
Maagar84 16.8.06
Kaynak: www.imra.org.il, www.ynetnews.com, www.tau.ac.il sitelerinden derlenmifltir (12.09.2007). Detayl› bilgi için dipnotlara bkz.
Maagar85 05.7.07
‹srailli Araplar›n %7’si ‹srail operasyonlar›n› sürmesini desteklerken, %71’i derhal ateflkesin sa¤lanmas› gerekti¤ini ve %22’si fikri olmad›¤›n› belirtiyordu. Ayr›ca ‹srailli Araplar›n %79’u hava sald›r›lar›n› haks›z bulurken, %6’s› hakl› bulmakta ve %15’i
fikri olmad›¤›n› belirtmekteydi.77 21 Temmuz
2006’da, ‹srail kamuoyunun %90’› Hizbullah’a yönelik mücadelenin devam etmesi gerekti¤ini vurgularken, %8’i müzakerelerin bafllamas› gerekti¤ini
ifade etmekteydi.78 31 Temmuz’da ise kamuoyunun
%79’u operasyonlar›n devam›ndan yana tav›r al›rken, %16,5’i uluslararas› düzeyde müzakerelerin
bafllamas› gereklili¤ini vurgulamaktayd›. Ayr›ca Yisrael Beiteinu, Torah Judaism ve Meretz partisi seçmeninin bir bölümü hükümetin aç›k bir hedefinin
olmamas›n› elefltirmekteydi. Araflt›rmalar incelendi¤inde ‹srail kamuoyunun çat›flmalar devam ederken sürecin sonunda ‹srail’in yeni bir zafer kazanaca¤›ndan emin oldu¤unu göstermektedir. Ancak
ateflkesin kabul edilmesinin ard›ndan bu görüfller-
‹flçi Partisi Seçmeni
Yisrael Beiteinu
Seçmeni
Kaynak: www.imra.org.il, www.ynetnews.com,
www.jewishvirtuallibrary.org sitelerinden derlenmifltir
(12.9.2007). Detayl› bilgi için dipnotlara bkz.
73
‹srail kamuoyunun, sürecin sonunda ‹srail’in yeni
bir zaferle ayr›laca¤› konusunda büyük bir inanca
sahip oldu¤u görülmektedir. Ateflkesin sonras›nda
ise genel olarak asl›nda bu krizin bir galibinin bulunmad›¤› yönünde kanaatler hâkimdi. Yukar›daki
tabloda da görüldü¤ü gibi, ‹srail’in pozisyonunu za-
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
rilerin yan›nda kriz bafllamadan hemen önce borsadaki hisse senetlerini satmas›, kamuoyunun tepkisine neden olan bir baflka sebep idi.
fer olarak nitelendirilmesine yönelik kamuoyunun
zay›f olan inanc›, yaklafl›k bir y›l sonra daha da zay›flam›fl olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. ‹ktidar partisi
seçmenlerinin tutumlar›nda genel olarak de¤ifliklik
olmazken, muhalefet partisi seçmeninde zafere olan
inanç çok düflük oranlarda destek bulmaktayd›.
Tablo 5.3: Ordunun performans›n› nas›l
buluyorsunuz? (%)
Yediot
Ahronot91
18.07.06
5.3 ‹srail Kamuoyunun Performans
De¤erlendirmesi
‹srail kamuoyunun ateflkes sonras› yaflad›¤› flokun
bir baflka göstergesi de sorumluluk konumundaki liderler hakk›ndaki kanaatleridir. Bunda en büyük sorumluluk sahibi konumunda olan Baflbakan Olmert’in, kamuoyu nezdinde oldukça kötü bir izlenime sahip oldu¤u ve prestij kayb›na u¤rad›¤› görülmektedir. 21 Temmuz 2006 itibariyle ‹srail kamuoyunun %78’i Olmert’in performans›ndan memnun
olduklar›n› belirtirken, %20’si z›t görüfller bildirmekteydi.86 Ateflkesin kabul edilmesinden hemen
sonra, 15 A¤ustos 2006 tarihinde, kamuoyunun
%47’si Olmert’in ve %14’ü hükümetin performans›n› iyi olarak de¤erlendirirken, %51’i Olmert’in ve
%84’ü de hükümetin performans›n› kötü olarak nitelendirmekteydi.87 Kriz sürecinde ‹srail Devleti’nin
eski baflar›lar›na nazaran nispeten zay›fl›¤› ve kamuoyunun bu zafiyete gösterdi¤i afl›r› tepki sonucu
Ocak 2007’de kamuoyunun %77’sinin Olmert’ten
duydu¤u memnuniyetsizlik anketlerde belirmekteydi.88 Krizin birinci y›ldönümünü doldurmas›na
az bir süre kala yap›lan bir baflka anket ise, kamuoyunun sadece %15’inin Olmert’in performans›ndan memnun oldu¤unu belirtirken, %74 aksi yönde
görüfl bildirmekteydi.89 Hizbullah roketlerinin ‹srail
flehirlerinde kaosa neden olmas›, halk›n s›¤›naklarda yaflamaya bafllamas› ve evlerini terk ederek güney bölgelerine gitmek zorunda kalmalar› kamuoyunda çok büyük elefltirilere sebep oldu.90 Yaflanan
süreçten baflar›s›zl›kla ç›k›ld›¤›n› düflünen ‹srail kamuoyunun hedefindeki di¤er isimler ise Savunma
Bakan› Amir Peretz ve Genelkurmay Baflkan› Dan
Halutz idi. Halutz’un performans›na yönelik eleflti-
Dahaf 92
28.07.06
Genel
Peace Index93
31.07-01.08
Maariv94
16.08.06
Yahudiler içinde
‹yi
87
80
90
87
81
Kötü
9
17
8
9
18
Kaynak : www.imra.org.il, www.ynetnews.com, www.tau.ac.il sitelerinden derlenmifltir (12.9.2007) Detayl› bilgi için dipnotlara bkz.
15 A¤ustos itibariyle kamuoyunun %47’si Halutz’un performans›n› be¤enirken, %49’u olumsuz
görüfl bildirmekteydi.95 25 A¤ustos’ta ise, Halutz’un
kriz sürecinde gösterdi¤i performans› be¤enenlerin
oran› %35, be¤enmeyenlerin oran› ise %63 olarak
belirmekteydi.96 Buna mukabil ‹srail kamuoyunun
her ne flekilde olursa olsun kurum olarak orduya
olan güveninin krizde gösterilen baflar›s›zl›klara
ra¤men de¤iflmedi¤i gözlemlenmektedir. Performans› aç›s›ndan oldukça elefltirilen ve hatta en
olumsuz görüfllerin üzerinde topland›¤› bir baflka
isim de Savunma Bakan› Amir Peretz idi. Peretz’in
askerî tecrübelerden yoksun oldu¤u kamuoyunun
genel kanaatleri aras›ndayd›. Kriz sürecinde ve sonras›nda gösterdi¤i performans ise kamuoyu nezdinde hiçbir teveccüh görmemekteydi.
Tablo 5.4: Savunma Bakan›n›n performans›n›
nas›l buluyorsunuz? (%)
Yediot 97
Ahronot
18.07.06
‹yi
72
Maariv 98 Dahaf 99 Haaretz 100 Dahaf 101 Maariv 102 Dahaf 103 Haaretz 104
21.07.06 28.07.06 10.08.06 15.08.06 16.08.06 25.08.06 03.11.06
61
64
37
36
28
20
74
Kaynak: www.imra.org.il, www.ynetnews.com,
www.jewishvirtuallibrary.org sitelerinden derlenmifltir
(12.9.2007). Detayl› bilgi için dipnotlara bkz.
14
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
‹srail kamuoyunun hiç beklenmedik bir biçimde
güvenlik problemi ile karfl› karfl›ya kalmas› ve devletin bu sorunu çözmedeki baflar›s›zl›¤› ciddi bir psikolojik bunal›m›n yaflanmas›na sebep oldu. Yaflanan tüm bu olumsuzluklarla ilgili devlet soruflturmas› yap›lmas› önerisi ise ‹srail kamuoyu taraf›ndan desteklenmekteydi.
düflünmesi yüzünden kaybetti¤ini”111 iddia etmekte
ve bundan da hükümeti sorumlu tutmaktayd›lar.
Dolay›s›yla bu koflullar›n oluflmas›na neden olan sorumlular›n istifa etmesi kamuoyunun kahir ekseriyetinin görüflü olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Tablo 5.6: Sizce Olmert, Peretz ve Halutz istifa
etmeli mi? (%)
Tablo 5.5: Devlet soruflturmas›n› destekliyor
musunuz? (%)
Evet
Hay›r
Dahaf 105
15.08.06
Maariv 106
16.08.06
Maagar107
17.08.06
Maagar108
30.08.06
60
28
67
28
67
25
64
18
Baflbakan
Ehud Olmert
Evet
Kaynak: www.imra.org.il, www.ynetnews.com sitelerinden derlenmifltir (12.9.2007). Detayl› bilgi için dipnotlara bkz.
Bu süreçten kamuoyu nezdinde itibar kazanan nadir isimlerden birisi Rus milyarder Arkady Gyadamak’t›r. Hizbullah füzelerinden ma¤dur olanlara
yapt›¤› cömert yard›mlar sayesinde kamuoyunda oldukça sayg›n bir konuma yükseldi. Bu popülaritesini siyasî platforma tafl›may› tasarlayan Gyadamak
toplumun de¤iflik kesimlerinden destek sa¤lamay›
baflarabilmifl görünmektedir. Zira Sovyetlerden göç
etmifl olan Yahudilerin %30’u, Yisrael Beiteinu seçmeninin %40’›, Kadima seçmeninin %19’u, Likud
seçmeninin %8’i ve Shas seçmeninin %13’ü Arkady
Gyadamak’›n yeni kuraca¤› partiye oy verebilece¤ini
ifade ediyorlard›. Böylelikle Gyadamak’›n Knesset’te
14 sandalyeye ulaflabilece¤i öngörülmekteydi.109 ‹srail’in, arzulad›¤› hedefleri tamamen gerçeklefltiremedi¤ine kanaat getiren kamuoyunun, hemen hemen her kesiminden tepkiler 盤 gibi büyümekteydi.
Emekli generaller sadece hava sald›r›s›na dayal› bir
sald›r›n›n yeterli olmayaca¤› ve Peretz’in yeterli dikkati göstermeden karar vermesinin yanl›fl oldu¤u
görüflündeydiler ve izlenen yolu yo¤un bir biçimde
elefltirdiler.110 Rabbi Eliyahu ve Drori gibi muhalif
isimler, “‹srail’in, savafl› Lübnanl› sivilleri çok fazla
Hay›r
Savunma Bakan›
Amir Peretz
Genelkurmay Baflkan›
Dan Halutz
Evet
Hay›r
Evet
Hay›r
Dahaf
15.08.06112
41
56
57
41
42
54
Dahaf
25.08.06113
63
29
74
20
54
38
Dahaf
22.09.06114
54
39
72
24
55
36
14.11.06115
53
33
59
26
62
21
Maariv
24.11.06116
51
42
78
17
—
—
17.01.07117
50.2
42.9
70.9
26
—
—
Dahaf
26.01.07118
74
24
84
16
—
—
Maagar
30.04.07119
69
15
74
12
—
—
Haaretz
02.05.07120
68
23
85
9
—
—
Geocartographia
Geocartographia
Kaynak: www.imra.org.il, www.ynetnews.com,
www.haaretz.com sitelerinden derlenmifltir (10.9.2007). Detayl›
bilgi için dipnotlara bkz.
75
Bu tepkilerin ard›ndan daha sonraki süreçte önce
Halutz sonra Peretz görevlerini b›rakmak zorunda
kald›. Winograd Komisyonu ön raporunun aç›klanmas›ndan sonra ise Olmert üzerinde baflta D›fliflleri
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
olan Amir Peretz’in tutumlar›ndan çok rahats›zl›k
duymaktayd›lar.125 Genel olarak kamuoyu yoklamalar›na bak›ld›¤›nda, ‹srail kamuoyunun bu kriz sürecinde baflar›s›zl›klar›yla öne ç›kan liderlerden
ötürü partilerine olan desteklerini ciddi bir biçimde
azaltt›¤› gözlemlenmektedir.
bakan› Livni olmak üzere yo¤un bir istifa talebi bulunmaktayd›. Ayr›ca krizin sonuçlar›ndan kim sorumlu tutulmal› sorusuna ‹srail kamuoyunun %37’si,
2000 bafl›ndan bu süreye kadar olan liderleri (Barak/Sharon/Mofaz/Yaalon) sorumlu tutarken, %53’ü
krizi yöneten liderleri (Olmert/Peretz/Halutz) ve
%7’si her iki kesimi birden sorumlu tutmaktayd›.121
Krizdeki baflar›s›zl›klar›n sorumlusu olarak kamuoyunun %33’ü Olmert’i, %15’i Halutz’u, %14’ü Peretz’i ve %29’u her üçünü birden iflaret etmekteydi.122
Tablo 5.7: ‹srail siyasî partileri hakk›nda kamuoyu yoklamalar›. (Sandalye say›s›)
Kadima
5.4 Krizin ‹srail Siyasî Hayat›nda Yaratt›¤› Etki
Likud lideri Netanyahu ise hükümete karfl› oldukça
öfkeliydi. Netanyahu: “Hiçbir hükümet yapt›¤›m›z
savafllara arkas›nda daha büyük bir destekle girmedi. Ben ve muhalefetteki arkadafllar›m savafl s›ras›nda ve hemen ertesinde hükümete genifl destek verdik. Uluslararas› toplumdan, daha da önemlisi al›fl›lmad›k flekilde Arap dünyas›ndan destek görüyorduk. Bir hükümet nadiren bir savafla bu kadar yüklü bir kredi ile girip bu kadar bariz bir aç›k vererek
ç›km›flt›r.”123 Krizin ve sonuçlar›n›n ‹srail kamuoyu
için ne anlama geldi¤ini Efrahim Syne çarp›c› bir biçimde özetlemektedir. Syne: “Burada y›k›ma u¤rayan morallerimiz oldu. Moralimiz aç›s›ndan çarp›c›
bir zafer elde edemememiz, bir sonraki savafl› kazan›p kazanamayaca¤›m›z konusunda flüphelerin
oluflmas›na yol açt›. Sorun da bu, biz kendimizi h›zl› ve ezici zaferlerle fl›martm›fl›z. Burada ise hal baflkayd›. Tüm hedeflerimize ulaflamad›k. Bu da hayal
k›r›kl›¤› yaratt›. Bizim için ‹srail Silahl› Kuvvetleri sizin her Pazar izledi¤iniz ve her maç›n› kazanan bir
futbol tak›m› gibi. Bu kez galibiyet olmay›nca insanlar da düfl k›r›kl›¤›na u¤rad›.”124 Lübnan Krizinin en
çok hasar yaratt›¤› kesim ise ‹srail solu ve liderleri
Amir Peretz idi. Geleneksel olarak bar›flç›l politikalar izleyen ‹flçi Partisinin, krizde kendi vizyonuyla
yak›flmayacak bir biçimde sertlik yanl›s› hareket
eden liderleri ve ayn› zamanda Savunma Bakan›
‹flçi
Partisi
Likud
Shas
Yisrael
Britenau
Ulusal
Birlik
NRP
Gil
Meretz
Yahadut
Hatorah
Arap
Partileri
Gaydamak
2006 Seçim Sonuçlar›
29
19
12
12
11
9
7
5
6
10
—
Maariv 16.08.06126
29
15
20
10
12
9
5
5
5
10
—
Dahaf 25.08.06127
19
3
23
11
19
8
3
6
6
11
—
Maagar 25.08.06128
23
12
20
13
15
12
4
5
6
10
—
Dahaf 22.09.06129
16
16
27
11
18
7
3
6
6
11
—
Dahaf 13.10.06130
16
16
24
11
22
5
4
4
5
11
—
Haaretz 03.11.06131
17
14
28
11
15
9
2
6
7
11
—
Maariv 10.11.06132
16
15
29
10
14
9
5
6
5
11
——
Yediot Ahronot
15
15
20
11
10
9
3
8
6
10
13
22.11.06133
Maariv 24.11.06134
18
12
29
10
14
9
6
7
5
10
—
Haaretz 12.01.07135
12
18
29
10
14
9
4
6
7
11
—
Maagar 12.02.07136
11
14
27
10
8
10
5
5
6
10
14
Maagar 27.03.07137
15
16
32
12
10
10
4
5
6
10
—
Maagar 04.05.07138
16
15
33
9
12
9
3
6
6
10
—
Dahaf 15.06.07139
9
25
27
11
9
8
3
6
6
10
—
Haaretz 08.07.07140
11
25
31
9
10
7
3
8
6
10
—
Shvakim Panorama141
7
25
32
10
10
7
3
5
7
10
4
26.07.07
Kaynak: www.imra.org.il,www.ynetnews.com,www.haaretz.com
sitelerinden derlenmifltir (09.07.2007 ve 10.9.2007). Detayl› bilgi
için dipnotlara bkz.
76
Bu süreçten en çok zarar› gören partiler ise Kadima
ve ‹flçi Partisi olarak belirmektedir. Ancak Peretz’in
istifas› sonras› ‹flçi partisinde toparlanma gözükürken, Kadima’n›n düflüflü devam etmektedir. Süreçten en kârl› ç›kan partiler ise sa¤ blok ve tabii ki Likud Partisi olarak gözlemlenmektedir. Lübnan Krizinin ‹srail kamuoyunda nas›l alg›land›¤›n› yukar›daki tablo çok iyi bir biçiminde resmetmektedir.
Hizbullah’a karfl› verilen mücadelede iktidar partisi
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
vaflta baflar›s›z olan liderler iktidar kayb›na u¤ramaktad›rlar ki, Golda Meir bunun en aç›k örne¤idir.
Ancak bunun tersi durumlarla da karfl›lafl›lmas›
mümkündür. Lübnan Krizi sonras›nda görüldü¤ü
gibi, ‹srail kamuoyunun bask›s›yla Savunma Bakan›
ve Genelkurmay Baflkan› istifa ederken Baflbakan
Olmert’in istifa etmemesi kamuoyu etkisinin s›n›rlar›n› göstermesi bak›m›ndan önemlidir. Yukar›da verilmeye çal›fl›lan olaylarda ve Lübnan Krizinde de
görüldü¤ü gibi ‹srail kamuoyunun d›fl politika üzerinde son derece etkili oldu¤u gözlemlenmektedir.
Burada de¤inilmesi gereken hususlar›n bafl›nda ‹srail kamuoyunu oluflturan unsurlar›n devletin kuruluflundan önce sosyal, siyasal ve askerî yap›lar› oluflturdu¤u, ancak ‹srail Devleti’nin kuruluflunun hemen akabinde devletleflme sürecine girildi¤i için
bizzat devlet taraf›ndan sindirilmifl olmalar›d›r. ‹srail kamuoyunun tekrar aktif hale gelmesinde ve sivil
inisiyatiflerin ve kurumlar›n örgütlenmesinde 1973
Yom Kippur Savafl› ve sonuçlar› önemli bir dönüm
noktas›d›r. ‹srail kamuoyu ve d›fl politikas›nda bir
di¤er önemli husus ise güç kullan›m› meselesidir.
Lübnan Krizinde de görüldü¤ü gibi ‹srail kamuoyu
Yahudi varl›¤›n›n ve ‹srail Devleti’nin gelece¤i için
giriflilecek her türlü askerî operasyonu istisnas›z
meflru görmekte ve desteklemektedir. Ancak bu sald›r›lar›n gerçekten gerekli olup olmad›¤› ancak al›nan baflar›s›z sonuçlar sonras›nda sorgulanmaktad›r, ki 1982 ve 2006 Lübnan örnekleri bunun en güzel timsalidir. Lübnan Krizi, ‹srail kamuoyunun d›fl
politikada etkinli¤inin ölçülmesi bak›m›ndan iyi bir
örnek oluflturmaktad›r. Krizin bafl›nda ve sonras›nda kamuoyunun operasyonun meflrulu¤una, hükümete ve karar al›c›lara, orduya ve performans›na yönelik tutumlar› genel olarak ‹srail kamuoyunun d›fl
politikaya yönelik takdirlerinin ipuçlar›n› vermektedir. Lübnan Krizi bir kez daha göstermifltir ki ‹srail
kamuoyu güvenlik problemiyle yaflamak istememekte ve böyle bir endifleye mahal vermeyecek flekilde ‹srail Devleti’nin var olan tehditleri önceden
Kadima’n›n ve onun lideri Olmert’in sergiledi¤i
performans› kamuoyunun be¤enmedi¤ini aç›kça
ortaya koymaktad›r.
6. Sonuç
77
Günümüzde sahip oldu¤u etki potansiyeli ve iktidarlar› s›n›rlay›c› fonksiyonu ile kamuoyu, ülkelerin
siyasî mekanizmalar› içinde mühim bir yer ifltigal etmektedir. Özellikle So¤uk Savafl sonras› dönem
merkeze al›nd›¤›nda kendine özgü ve elit bir yap›s›
olan d›fl politikada kamuoyunun etkili olup olamayaca¤› konusunda yap›lan tart›flmalar göstermifltir
ki, kamuoyu kendisini tetikleyici unsurlar ile birlikte
karar alma mekanizmalar›n› etkileyebilme gücüne
sahiptir. ‹srail kamuoyunu oluflturan unsurlara bak›ld›¤›nda birbirinden çok farkl› yap›lar ortaya ç›kmaktad›r. Hem etnik farkl›l›klar›n yaratt›¤› gerilimler hem de dinî hassasiyetlere gösterilen sayg› derecesinde yaflanan uyuflmazl›klar kamuoyunun d›fl
politikaya olan yaklafl›mlar›nda da kendisini hissettirmektedir. ‹srail’de kamuoyu ve d›fl politika iliflkisine bak›ld›¤›nda yukar›da belirtti¤imiz kavramsal
çerçeveye uygun veya z›t taraflar mevcuttur. ‹srail’de seçim baraj› %2 oldu¤u için birçok parti meclise girme imkân› bulmaktad›r. Ancak bu durum nispî temsilin sebep oldu¤u çok partili koalisyonlara
zemin oluflturmakta ve kamuoyunun hükümetler
üzerinde etki edebilme flans›n› yükseltmektedir. Yine demokratik rejimlerde kamuoyunun daha bar›fl
yanl›s› ve iktidarlar›n savafla meyilli olmalar› durumunda onlar› frenleyecek bir ifllevinin olmas› özelli¤i ‹srail örne¤inde incelendi¤inde, bunun tam tersi
bir durumla karfl›laflmaktay›z. ‹srail kamuoyu do¤rudan savafl yanl›s› bir tav›r sergilemese de giriflilen
savafllarda kazan›lan baflar›lara kutsall›k atfetmekte
ve herhangi bir baflar›s›zl›k sonras›nda ise hükümetlere yönelik a¤›r elefltiriler yöneltmektedir. Ayr›ca
demokratik sistemlerde savafla giriflen liderler genelde iktidar kayb›na u¤rarken, ‹srail örne¤inde sa-
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
ortadan kald›rmas›na büyük destek vermektedir.
Sonuç olarak yap›lan tüm analizler irdelendi¤inde
görülmektedir ki ‹srail kamuoyu d›fl politikada son
derece etkilidir. ‹srail d›fl politikas›ndaki karar al›c›lar için ‹srail kamuoyu asla göz ard› edilemeyecek
olan bir unsurdur. Bu ba¤lamda ‹srail Devleti hem
uluslararas›, hem de ikili müzakerelerde mutlaka
kamuoyunun kabullenebilece¤i ad›mlar atmay› tercih etmektedir.
ces in Britain and Denmark”, Political Studies, 53 (2005), s.
384-385.
14 Ben D. Mor, “Public Diplomacy in Grand Strategy”, Foreign
Policy Analysis, 2 (2006), s. 160-161.
15 Graham Evans, Jeffrey Newnham, Uluslararas› ‹liflkiler Sözlü¤ü, Gökkubbe Yay›nlar›, ‹stanbul 2007, s. 337.
16 Ole R. Holsti, “Public Opinion and Foreign Policy: Challenges
to the Almond-Lippmann Consensus Mershon Series: Research Programs and Debates”, International Studies Quarterly,
XXXVI/4 (Dec. 1992), s. 442-445.
17 Holsti, a.g.m., s. 440.
18 Thomas Knetch, M. Stephen Weatherford, “Public Opinion
and Foreign Policy: The Stages of Presedential Decision Making”, International Studies Quarterly, 50 (2006), s.707.
Dipnotlar
19 Thomas Mowle, “Worldviews in Foreign Policy: Realism, Liberalism, and External Conflict”, Political Psychology, XXIV/3
(2003), s. 561.
1 Ça¤›n Ergin, “Kamuoyu ve Bask› Gruplar›”, Mümtaz’er Türköne (ed.), Siyaset, 5. bsk., Lotus Yay›nevi, Ankara 2006, s. 320.
2 Arsev Bektafl, Kamuoyu, ‹letiflim ve Demokrasi, 2. bsk., Ba¤lam
Yay›nlar›, ‹stanbul 2000, s. 9.
3 Bektafl, a.g.e., s. 48-50.
4 Ergin, a.g.e., s. 317.
5 W. Philips Davison, “Public Opinion”, David L. Sills (ed.), International Encyclopedia at the Social Sciences, Vol. XIII, The Macmillian Company & The Free Press, 1968 USA, s. 192.
6 Nermin Abadan, Halk Efkar› Mefhumu ve Tesir Sahalar›, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›nlar›, No: 50-32,
Ankara 1956, s. 8.
7 Aktaran, William Anthony Hay, “What Is Democracy? Liberal
Institutions and Stability in Changing Societies”, Orbis, L/1
(Winter 2005), s. 143-144. Dönem itibariyle Türkleri de orta s›n›f
insanlar olarak tabir eden Mackinnon, ‹ngiltere’yi Osmanl› ile
mukayese etmekte ve Osmanl›’da kamuoyunun etkisini göstermeye bafllad›¤›nda despotizmin y›k›laca¤› öngörüsünde bulunmaktayd›.
8 Bektafl, a.g.e., s. 31.
9 Floyd H.Allport, “Toward a Science of Public Opinion”, Public
Opinion Quarterly, 1, (1937), s. 13, aktaran, Duygu Sezer, Kamuoyu ve D›fl Politika, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›nlar›, Ankara 1972, s. 9-10.
10 Steve Chan, William Safran, “Public Opinion as a Constraint
against War: Democracies’ Responses to Operation Iraqi
Freedom”, Foreign Policy Analysis, 2 (2006), s. 138.
11 Steve Chan, William Safran, a.g.m., s. 139.
12 Bektafl, a.g.e., s. 189.
13 Sara Binzer Hobolt, Robert Klemmemsen, “Responsive Government? Public Opinion and Government Policy Preferen-
20 Jan Stuchlik, “Public Opinion and Foreign Policy Discourse in
the United Kingdom and France during the Iraq Crises (September 2002-March 2003)”, Perspectives, 23 (2005), s. 8.
21 Douglas C. Foyle, “Public Opinion and Foreign Policy: Elite Beliefs as a Mediating Variable”, International Studies Quarterly, XLI/1 (March 1997), s. 144.
22 Foyle, a.g.m., s. 145.
23 Foyle, a.g.m., s. 150-154.
24 Holsti, a.g.m., s. 446-455.
25 Thomas Knetch, M. Stephen Weatherford, a.g.m., s. 707.
26 Philip J. Powlick, Andrew Z. Katz, “Defining the American Public Opinion/Foreign Policy Nexus”, Mershon International
Studies Review, XLII/1 (May 1998), s. 45.
27 Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure,
and Foreign Policy in Liberal Democracies”, World Politics,
XLIII/4 (July 1991), s. 484.
28 Pierangelo Isernia, Zoltan Juhasz, Hans Rattinger, “Foreign
Policy and the Rational Public in Comparative Perspective”,
The Journal of Conflict Resolution, XLVI/2 (April 2002), s. 204.
29 Peter F. Trumbore, “Public Opinion as a Domestic Constraint
in International Negotiations: Two-Level Games in the AngloIrish Peace Process”, International Studies Quarterly, 42
(1998), s.549-550.
30 Paul R.Brewer vd., “International Trust and Public Opinion
About World Affairs”, American Journal of Political Science,
XLVIII/1 (January 2004), s. 93-95.
78
31 Barbara Farnham, “Impact of the Political Context on Foreign
Policy Decision-Making”, Political Psychology, XXV/3 (2004),
s. 445.
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
53Yoram Peri, “The Political–Military Complex: The IDF’s Influence Over Policy Towards the Palestinians Since 1987”, Israel
Affairs, XI/2 (April 2005), s. 330.
54 Smooha, a.g.m., s. 486-487.
55 Alan Dowty, “Israeli Foreign Policy and The Jewish Question”,
Middle East Review of International Affairs (MERIA), III/1
(March 1999), s. 8-9.
56 Clieve Jones, Emma C. Murphy, a.g.e., s. 107.
57 Asher Arian, “Israeli Public Opinion on National Security
2001”, Jaffee Center for Strategic Studies, Memorandum no. 60
(August 2001), s. 24.
58 Asher Arian, Michal Shamir, Raphael Ventura, “Public Opinion
and Political Change: Israel and the Intifada”, Comparative
Politics, XXIV/3 (April 1992), s. 320.
59 Tamar Hermann, Ephraim Yuchtman-Yaar, “Divided Yet United: Israeli-Jewish Attitudes toward the Oslo Process”, Journal
of Peace Research, XXXIX/5 (September 2002), s. 598.
60 Smooha, a.g.m., s. 484.
61 Z. Tuba Kor, “Gazze de ‹flgal Sona Ererken”, Anlay›fl, sy. 28 (Eylül 2005), s. 63.
62http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/07/060712_h
izbullah-update.shtml. (23.08.2007)
63 http://www.knesset.gov.il/docs/eng/olmertspeech2006_eng.htm (25.08.2007)
64 BBC’nin haz›rlad›¤› “Lübnan’da S›cak Yaz” belgeselinden aktar›lm›flt›r. Bkz, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2007/08/070806_summerwar_lebanon.shtml
(23.08.2007)
65 Petras, a.g.m., s.68.
66http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/08/060814_
lebanon_israel.shtml (01.09.2007)
67 Paul Salem, “The Future of Lebanon”, Foreign Affairs, LXXXV/6
(Nov/Dec 2006), s. 18.
68 http://www.ntvmsnbc.com/news/387098.asp(04.09.2007)
69 http://www.ntvmsnbc.com/news/397195.asp(04.09.2007)
70http://www.mfa.gov.il/MFA/MFAArchive/2000_2009/2008/Winograd%20Committee%20submits%20final%20report%2030-Jan-2008
(15.03.2008)
71 http://www.spirit.tau.ac.il/xeddexcms008/download.asp?did=peaceindex2006_7_3(12.9.2007)
72 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3277594,00.html
73 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30218
74 http://www.spirit.tau.ac.il/xeddexcms008/download.asp?did=peaceindex2006_7_3
75 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3289506,00.html
76 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3347970,00.html
79
32 Matthew A. Baum, “How Public Opinion Constrains the Use of
Force: The Case of Operation Restore Hope”, Presidental Studies Quarterly, XXXIV/2 (June 2004), s. 188.
33 Baum, a.g.m., s.188-192.
34 Steve Chan, William Safran, a.g.m., s. 140.
35 http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Society_&_Culture/newpop.html (05.09.2007)
36 http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Judaism/jewpop.html (05.09.2007)
37 Guy Ben-Porat, Shlomo Mizrahi, “Political Culture,Alternative
Politics and Foreign Policy:The Case of Israel”, Policy Sciences,
38 (2005), s.182-184.
38‹brahim Mazlum, “‹srail Siyasal Yaflam›n›n Temel Dinamikleri”, Fulya Atacan (ed.), De¤iflen Toplumlar De¤iflmeyen Siyaset:
Ortado¤u, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹stanbul 2004, s. 90, 102.
39 Norman Bentwich, “Judaism in Israel”, A.J. Arberry (ed.), Religion in the Middle East, Vol. I, Cambridge University Press,
1969, s. 69.
40 Clieve Jones, Emma C. Murphy, Israel, Challenges to Identity,
Democracy and the State, Routledge, London 2002, s. 36-37.
41 Israel Shahak, Norton Mezvinsky, ‹srail’de Yahudi Fundamentalizmi, çev. Mehmet Emin Da¤, Ankara Yay›nlar›, ‹stanbul
2002, s. 92.
42 Sammy Smooha, “The Model of Ethnic Democracy: Israel as a
Jewish and Democratic State”, Nation and Nationalism, VIII/4
(2002), s. 475-503.
43 Oren Yiftachel, “Ethnocracy and its Discontent: Minorities,
Protest, and the Israeli Polity”, Critical Inquiry, XXVI/4 (Summer 2000), s. 730.
44 James Petras, “Yahudi Lobisi ve ‹srail’in Var Olma Miti”, (çev.)
Hüseyin Ali U¤ur, Anlay›fl, sy. 41 (Ekim 2006), s. 68.
45 Mazlum, a.g.e., s. 97.
46 Zvi Bekerman, Marc Silverman, “Israeli Traditionalists and Liberals: A Social-Constructivist Perspective”, Israel Studies,
IV/2 (Winter 1999), s. 93-95.
47 Israel Shahak, Norton Mezvinsky, a.g.e., s. 41.
48 Detayl› bilgi için bkz., Mehmet Y›lmaz, Mafdal-Radikal Sa¤›n
‹srail D›fl Politikas›na Etkisi, Zaman Kitap, ‹stanbul 2003.
49 Michal Shamir, Asher Arian, “Competing Values and Policy Choices: Israeli Public Opinion on Foreign and Security Affairs”, British Journal of Political Science, XXIV/2 (April 1994), s. 255.
50 Michal Shamir, Asher Arian, a.g.m., s. 258.
51 Abdülhamit Bilici’nin fiimon Peres ile yapt›¤› röportaj için bkz,
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=583161 ( 02.09.2007)
52 Avraham Sela, “Civil Society, the Military, and National Security: The Case of Israel’s Security Zone in South Lebanon”, Israel Studies, XII/1 (Spring 2007), s. 54-55.
Kamuoyu ve D›fl Politika ‹liflkisi:
Lübnan Krizi Sürecinde ‹srail
Abdullah Erbo¤a
111 Petras, a.g.m., s. 69.
112 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3291898,00.html
113 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3295576,00.html
114 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31033
115 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31585
116 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31720
117 http://www.imra.org.il/story.php3?id=32524
118 http://www.imra.org.il/story.php3?id=32667
119 http://www.imra.org.il/story.php3?id=34085
120 http://www.haaretz.com/hasen/spages/854675.html
121 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31033
122 http://www.imra.org.il/story.php3?id=32667
123 BBC’nin haz›rlad›¤› “ Lübnan’da S›cak Yaz” belgeselinden
aktar›lm›flt›r. Bkz, http://www.bbc.co.uk/turkish/in
depth/story/2007/08/070806_summerwar_lebanon.shtml
124 BBC’nin haz›rlad›¤› “ Lübnan’da S›cak Yaz” belgeselinden
aktar›lm›flt›r. Bkz, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2007/08/070806_summerwar_lebanon.shtml
125 Behar, a.g.m., s. 39.
126 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30637
127 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L3295576,00.html
128 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30738
129 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31033
130 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31230
131 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31412
132 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31524
133 www.ynetnews.com/Ext/Comp/ArticleLayout/CdaArticlePrintPreview/1,2506,L-3331207,00.html
134 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31721
135 http://www.imra.org.il/story.php3?id=32421
136 http://www.imra.org.il/story.php3?id=33153
137 http://www.imra.org.il/story.php3?id=33659
138 http://www.imra.org.il/story.php3?id=34144
139 http://www.imra.org.il/story.php3?id=34791
140 http://www.haaretz.com/hasen/spages/879404.html
141 http://www.imra.org.il/story.php3?id=35424
80
77 http://www.spirit.tau.ac.il/xeddexcms008/download.asp?did=peaceindex2006_7_3
78 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30218
79 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30466
80 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3291898,00.html
81 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30637
82 http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Politics/ispopal.html
83 http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Politics/golanpo.html
84http://www.imra.org.il/story.php3?id=35129
85 http://www.imra.org.il/story.php3?id=35129
86 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30218
87 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3291898,00.html
88 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3347970,00.html
89 http://www.haaretz.com/hasen/spages/879404.html
90 Hayim Behar, “‹srail Solunun Krizi”, Birikim, (Aral›k 2006), s. 41.
91 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3277594,00.html
92 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30351
93 http://www.spirit.tau.ac.il/xeddexcms008/download.asp?did=peaceindex2006_7_3
94 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30637
95 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3291898,00.html
96 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3295576,00.html
97 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3277594,00.html
98 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30218
99 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30351
100 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30578
101 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L3291898,00.html
102 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30637
103 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L3295576,00.html
104 http://www.imra.org.il/story.php3?id=31412
105 http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L3291898,00.html
106 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30637
107 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30651
108 http://www.imra.org.il/story.php3?id=30797
109 http://www.imra.org.il/story.php3?id=33172
110 Behar, a.g.m., s. 41.

Benzer belgeler