Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum

Transkript

Baskı önizleme - Eğitim Bilim Toplum
VE
Ayhan
I.
2004 yazında
Bilimler ve Mülkiye"
ya da Ankara
şöyle diyordu:
bir yuvarlak masa toplantısına katılan,
en kıdemli
elemanlarından biri, Prof. Dr. Sina
teorilerini başka alanlara da getirebiliriz. Siyaset bilimine de
komplo bulaştı. Çünkü küreselleşme ve postmodernizm dalgası dolayısıyla sosyal bilim­
lerde postmodernizm çerçevesi
son derece soyut şeyler üretilmeye başlandı. Eşim
Jacques Derrida uzmanı ve ben, ne yazık ki
farklı şekilde yazarak felsefe
yazılır, bunu (a)
pek
sürüyor. "Difference" sözcüğü Fransızca'da (e)
yazarak (...) felsefe
anlaşılmaz bilime
Bir sözcüğü
bir
savunuyor. Tabii bu esoterizme yani
(...) Bir kuş dili
toplumsal sorunlardan kopmak yoluna
den, bugün ülkemizde tartışmasız en
edip kitlelerden ve gerçek
S.Akşin kendi perspektifin­
sosyal bilimler -özellikle de siyaset bilimi- eğitimi­
ni veren fakültemizin de barındırdığı, en az birkaç sorun alanını
Buna göre,
etmiş oluyordu.
olarak, siyaset bilimi, muhtemelen uluslararası, bir komploya bulaşmış ya
da onun kurbanı olmuştur;
bu çerçeve
toplumdan, kitlelerden ve onların
gerçek sorunlarından kopmuş, onların yerine soyut teorileri geçirmiştir;
siyaset
bilimi dilini kaybetmiş, anlaşılmaz olmuş, kendi diline kapanmıştır; son olarak da en önem­
lisi, siyaset biliminin bugün
söylenilen sorunlar bizatihi politiktir. Bütün
bunlar bir yana, S. Akşin'in dile getirdiği eleştirinin belirli bir çerçevede haklılık payı taşıdığı
düşünülebilirse de bir-iki önemli noktayı gözden kaçırdığı da hemen eklenmelidir. Buna
göre, günümüzde siyaset felsefesinin gittikçe esoterikleştiği doğru olmakla beraber
aslında siyasal olanı, esoterik olan ve esoterik olmayan üzerinden bu kurma
siyasal olanı kitlelere yakın,
uygulanabilir, anlaşılabilir alanlar ve konulara atfederken
aslında temel sorunu gözden kaçırıyor.
siyaset felsefesinin bizzat neyi
siyasetin konusu olduğunun
basitçe
da özellikle eleştirilen yağmuruna tutulan
Niçin herşeyin politik olduğunun ve herşeyin
edildiği bir dönemde siyasal eylem bu kadar sönük?
Zizek'e göre siyaset felsefesinin yükselişe geçtiği bu dönem aynı zamanda siyasal olanın
da eriyişine karşılık geliyor. Siyasal olanın eriyişiyle birlikte öne çıkan bir diğer şey
siyasallığı
bir
öne çıkışı.
olarak ve daha da önemlisi
Zizek'e
göre siyaset felsefesi başlangıcından bugüne "siyasallığın sarsıcı gücünü askıya alma
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, K a m u Yönetimi ve Siyaset
Bölümü, Doç. Dr.
MAKALE
ve/veya bir şekilde yola getirerek
çabadan başka bir
bir
Günümüzde bir yandan ısrarla sürdürülen siyaseti
çatışmadan arındırma
mücadelenin
etme ve/veya nizama sokma
öbür yandan, tersineymiş gibi görünen ve mevcut
militarizasyonuyla siyaseti aşırılıklar üzerinden siyasetsiz bırakma
çabası birlikte düşünüldüğünde,
eleştirilerinin bağlamsal çerçevesinin çok
daha geniş olduğu anlaşılıyor. Ancak ben bu geniş bağlamsal çerçeveyi tümüyle
kuşatıcı bir
peşinde olmayacağım. Onun yerine bu tartışma dizisinin
na daha uygun olduğunu düşündüğüm bir yol
Sosyal bilimlerin bütün dallarında
ortadan
gibi, siyaset biliminde de
sınırların
merkezlerinin yer değiştirdiği, bildik yöntemlerin ve bakış açılarının
terk edildiği bir dönemi deneyimlediğimiz
Bu deneyim sürecini
S.Akşin'in yaklaşımına hak verdirecekmiş gibi duran kimi olguların, yine bizzat SBF lisans ve
lisansüstü çalışma alanlarından derlenebileceği de
bir biçimde dile
Öyle ki
kadar açık
de, benzer görüşleri, en azından siyaset biliminin kendi diline
kapandığı yolundaki eleştiriyi, fakültemizdeki siyaset bilimcilerine de yöneltebilecek bir­
den çok akademisyen kolaylıkla bulunabilir. Bu yönlü eleştirel bir malzeme toparlaya­
bilmek
siyaset biliminin lisansüstü programına bir göz atmak yeterli olacaktır. Örneğin,
öğretim yılı lisansüstü programına bakıldığında,
Toplum Teorileri",
Sonrası Siyaset ve
Sosyoloji Okumaları", "Küreselleşme, Devlet ve Sınıflar",
"Doğu'da ve Batı'da Düşüncenin Gelişimi", "Çoğulcu Söylem ve Siyasal Partiler", "Suç
ve C e z a " ,
Derrida ve Yeni
gibi ders başlıklarına rastlanmak­
tadır. Ayrıca, adları bir yana, kimi derslerin de geleneksel adlar taşısa da
geleneksel olmadığı da bilinmektedir ki
"Sosyal ve Siyasal Kuram" dersinin
kısmı, bu yıl, düşünce tarihi
be" fiilinin serencamını
Ama, örneğin yine bu son ders
hiç de
tercih etmiştir.
bir noktayı özenle belirtmek gereklidir; bu ders
"siyasal-olan"ın en yoğun ve en "siyasal" haliyle tartışıldığı derslerin başında gelmektedir,
Daha da
olan, bu programda S.Akşin tarafından verilen "Nutuk Okumaları" der­
sinin
yakınan
tam da postmodernliğin yeniden dirilttiği
bir yöntemle, metni merkeze alarak tartışma gündemine sokmakta, bunu yaparken ders
sesli okumayı önemseyerek yine postmodernliğin dirilttiği gelenekseldinsel bir pratiğin
sürmektedir. Ancak bu ve benzeri örnekler üzerinden, alelacele
Akşin'e hak vermek yerine önce siyaset biliminin serencamına bir göz atmak ve ardından
doğrudan
siyaset bilimine yönelmek" daha anlamlı gözüküyor. Bu yazıda,
önce siyaset biliminin nesnesi üzerinden kimi noktaları
edeceğim ve bizzat bu nes­
nenin siyasetin bir bilim konusu olarak ele alınmasına yönelik olarak yarattığı düşünülen
kimi sorunlara
çalışarak
Ardından, belirli bir siyaset tanımından uzak durmaya
biliminin doğuşu
gerekli önkoşullar üzerinde duracağım. Kimi
belirişiyle birlikte sosyal bilimlerin gelişim seyri
doğuşuna kadar uzanıp bu
noktadan başlayarak bütün
siyaset biliminin
boyutlarıyla olmasa da,
SBF'deki siyaset bilimi eğitimi üzerinde yoğunlaşmayı deneyeceğim.
II.
"Sosyal bilimlerin dönüşümü" çerçevesi
ülkemizde böylesi bir
uygun
siyaset biliminden söz
en azından adlandırma açısından ne kadar
dair ciddi kaygılarım var, Çünkü bilim dalına adını
terimi, bugün dahi, ülkemizin en resmi sözlüğünde bile, bilimle
la
ama
olarak
TDK'nın elektronik
"siyaset"
olmaktan çok, sanat­
göre siyaset,
siyasa ve 2. devlet
düzenleme ve yürütme sanatıyla
olarak tanımlanmakta,
"siyaset bilimi"ni tanımlamaya geldiğinde
"siyasi kurum, kuruluş ve oluşumların çalışma
politika,
özel görüş veya anlayış"
siyaset biliminin
ve
bilim dalı"
olduğu belirtilmektedir. Siyaseti, siyasadan ya da "politics"i
bir
sözlükten elbette siyaset bilimini de olabildiğince kapsayıcı ve
bir yaklaşıma tes­
lim olmadan tanımlamasını beklemek lüks olacaktır. Belki yardımcı olur diye "politika" te­
rimine baktığımızda
yine asli olarak sanata, belki zanaata demek daha
cak, atıf yapılmaktadır:
devlet
ola­
düzenleme ve yürütme sanatı, siyaset, siyasa, 2,
Oysa bundan aşağı yukarı 150 yıl önce
büyük sözlüğünün 1870 yılı baskısı,
"Politika"yı "devletleri yönetme bilimi" olarak tanımlıyordu. Littre politikayı öncelikle bir
bilim olarak
anda, daha kendisinden yüz yıl önce adı bile bilinmeyen bir bilim
dalının
da, geri dönülmez bir biçimde duyurmuş oluyordu. Duverger'den
öğrendiğimiz kadarıyla
arasında Paul Janet "Politik Felsefenin Ahlakla
Münasebetleri Bakımından Tarihi" adlı yapıtının
yerine "politika bilimi" sözcüklerini
değiştirerek politik felsefe terimi
bundan sonra kırk akıllının çıkaramaya­
taşı kuyuya atmış oluyordu. Gerçi "siyaset bilimi" terimi tarihte
Janet tarafından kullanılmış
kez Littre ya da
sonlarında Jean Bodin ünlü Devletin Altı
Kitabı adlı yapıtında bu terimi anar ama onun kullanımının bizim kullanımımızla bir
yoktur. Ayrıca
yılların sonunda anarşist
Bentham'ın da terimi kullandığı
lanım
ve faydacı düşünür
Terim, dolaşıma girdikten sonra da farklı kul­
karşılaşılır. Örneğin "siyasal bilim", "siyasal bilimler", "siyasal çalışmalar"
bunlardan bazılarıdır. "Bilim ve çalışma" sözcüklerinin çoğullanması siyaset
kendine özgü sınırları olan özgün bir bilimsel disiplin saymak yerine, birden fazla disiplinin
genel bir biçimde
edilmesi
yolunda bir anlayışı
etmektedir. Ayrıca,
bugün kullandığımız siyaset bilimi terimi yerine daha farklı adlandırmalar da önerilmiştir.
Daver'i
hızla özetlersek, "statoloji" (devlet bilimi),
çünkü öneri sahibi Cournot'ya göre,
yaşamalarından doğan olguların toplanması"
olarak anlaşılmaktadır),
Yunanca Polis'e atıf yapan bir terim) ve
adamı" anlamında,
merkezi olarak
(bu terim önerilmiştir,
siyasal topluluk halinde
(yine Yunanca, "devlet
değil, faili öne çıkaran bir terim)
bunlardan
Şimdilik geçici olarak, bilim dallarının, yöntemlerinin yanı sıra nesnelerine göre birbirinden
ayrıldığını kabul edersek, siyaset biliminden söz etmek demek, daha başta nesnesi
A KA L
üzerinde
olan bir bilimden söz etmek demek olacaktır. Yine
bunun nedeni açık gibi görünür:
objektif bir tarifi yoktur, çünkü
objektif bir politika yoktur da ondan. (...)
politikanın bir özünden, kendine has
söz edeceksek, bu onun her yerde, her zaman var olmuş
Tanri Janus'un
yüzünde temsil
geçmişi, hem
Yani
haliyle, hem geçmişte hem gelecekte, hem
Fakat, öbür yandan aynı sorunun neredeyse bütün
sosyal bilim disiplinleri
da objektif bir
geçerli
da unutmamalıyız. Objektif bir politika yoktur
var mıdır sanki? Buradaki sorun,
yaklaşımların
ve
bu
disiplinin kendi nesnesine
yaklaşım
nesnenin
nasıl
yaklaşımların farklılaşmasından, hatta
çatışmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, farklılık, çoğulluk ve çatışma üzerinden
dalın bilimsel niteliğini tartışmaya çalışmak çok anlamlı olmayacaktır. Bunun yerine
nesnenin kavranış ve
sürecini ve
bu çoğulluk ve
dönüşüm
siyaset biliminin
serüvenini
kullanmak daha
sel görünmektedir. Yani daha baştan bir tür
anlamda sofist "bilme" türü
olarak siyaset biliminden söz edildiği sonucuna varmak yerine, her sosyal bilim dalı gibi,
sürekli
halinde olan bir bilim dalından söz
yararlı
Bu
kanısıyla söze başlamak daha
hiç tartışılmayan şeylerin başında
Duverger'nin "siyasetin her
ve
özellikle
"siyasetin evrenselliği"
meselesi gelmektedir.
Tüm siyaset bilimi metinleri, açıkça ya da örtük
evrenselliğini
siyasetin ya da siyasal olanın
etmekte ya da ona bir gönderme yapmaktadır. Ancak,
bu evrensel­
temellendirmeye geldiğinde, genellikle yapılan şey, aslında hiç de evrensel olmak
zorunda olmayan bir ya da birkaç
evrensellik katına yükseltmekten öteye
geçmemekte, bu da beraberinde siyasal olanın ve siyaset biliminin konusunun evrensel­
lik savlarını
olmaktan uzaklaştırmaktadır. Bunun arkasındaki temel neden,
evrensellik katına yükseltilen
gelişim sürecinin bir yerde, tercih edilen bir yerde
dondurulması, onun aslında mevcut haliyle bir başka şeyin dönüşmüş hali olduğunun
kabul edilmemesinde yatmaktadır. Örneğin, siyasetin
çıkar çatışmalarının
açıklanıyorsa, gerçekte çıkar çatışmalarının
larının ya da sınıfların diyelim, oluşumuyla
farklı çıkar grup­
bir tezahürden başka bir şey olmadığı ve
dolayısıyla sınıfların da ancak belirli bir sürecin ürünü olduğu gerçeği; siyaseti bu çatışma
üzerinden
sınıfsız toplumları "siyasetsiz" bırakacağımız gerçeği
edilivermektedir.
Şu ya da bu
tarihin belirli bir anında dondurma ve buradan hareketle evrensellik
katına yükseltme girişimi, aynı anda
ki bu da en genel
yalnızca belirli bir biçimde okuma biçimidir
kendi döneminin özgün damgasını taşıyan belirli bir rasyonel
okuma girişimine karşılık gelir. Evrenselleştirilen
bütün damarları kesilerek, bir kendindelik olarak
bu
açıklanabilmesi
ya da kategori, kendisini besleyen
Bir kendindelik olarak kavranan
artık elde yalnızca bir araç kalmıştır; us. Her şey usun te-
MAKALE
razisine vurulur, Fakat, bu
siyaset bilimi
kötü cinsten bir pragmatizm
kolaylıkla buna
değilken,
durumdadır. " U s " u n kendisi de bir tek,
evrensel bir unsurmuş gibi.
Siyaset bilimi, kendi konusunun sınırlarını
yalıtırken, öbür yandan da
belirginleştirme adına konusunu
beri sürdürülen bir
bilim olarak "olması gereken"i
sürmüş ve
de "olanı"
Hatta bu ayrım giderek bilim
vaadinde bulunmuştur,
olmayanı ayırdeden önemli bir göstergeye
dönüşmüştür, Bu ayrışma ve vaat
de örneğin Platon "olması gereken"i
bir siyasal düşünür olarak, siyaset biliminin alt dalı olan siyasal düşünce tarihi
alanına yollanmış, dolayısıyla da siyaseti kavramsal olarak tanımlama girişimlerinde
ancak bu sınırlılık
bir role layık görülmüştür, Bu rol de siyasetin evrensel karakterini
göstermesine ve bu çerçeve
daha
çok;
Yunan dünyasını anlamamız bakımından önemine
günümüze,
anlamlandırmaya yönelik
günümüz
siyasal
bir
dünyasında
siyasal
olanı
ziyade. Ancak, siyaset biliminin bir
bilimsel disiplin olarak "olanla" yetinmesi ve kendini bununla sınırlaması, özellikle 20.
yüzyılın siyasal gelişmeleri karşısında giderek savunulamaz bir çizgiye dönüşünce, Platon
geleneği ya da genel olarak "siyaset felsefesi" geleneği yeniden, bir kez daha keşfedil­
"Olanı anlamak"la sınırlı bir girişim, Platon
pragmatizm potansiyelini
görüldüğü gibi, bir yanıyla zaten bu
etmektedir. Olan
araca başvurmak anlamlı
akıl yeterlidir. Herhangi başka bir
gibi, aynı zamanda yanıltıcıdır da. Akıl dışındaki her
tür araç, sınırları net olarak belirlenmiş bir kavramlar setinin dışında kalan her adlandırma
ve anlama girişimi zaten aklın "kapsama alanı"
reddeden değil,
akıldan bağımsız olarak (aklı
onun sınırlarında gezinen ve ötesinin
anlamlandırma girişimiyle karşılaşıldığında
eden) bir
yapılacak şey, bu girişimi, aklın alanı
deki bir araçla paralelleştirmek, hatta mümkünse onunla aynılaştırmak, aynı şekilde
anlamlandırmak ve onun diliyle saf dışı etmeye çalışmaktır. Örneğin, geleneksel olarak
siyaset biliminin söylenceleri
onlara bırakalım yüz vermeyi, tümüyle yok say­
ması ve atıf yapmak zorunda
da metaforik
kerhen yer ver­
mesi bu baptandır. Aynı şekilde, günümüz siyaset bilimi
aklı
sınırlandırma ve onu salt mantıksal çıkarıma ya da epistemolojik bir kategoriye
girişimi de bu çerçevede sayılabilir. Bu noktada, nereye kadar Platon'u "ussal" olarak
okuyacağımız ya da okumak zorunda olduğumuz sorusu bir kez daha karşımıza çıkar,
"Olanı
siyaset bilimi"nin buna vereceği yanıt bellidir: Platon, söylenceyi,
dini vb. yoğun olarak kullanmasına karşın siyasetten söylenceyi ve diğerlerini
dışlamak
bir düşünürdür.
eder. Siyaset biliminin "olması
siyaseti tümüyle "akli kategoriler" üzerinden yeniden
de ele alması gerektiğini savunanların da
aslında bundan farklı bir yanıtı olmayacaktır, bir farkla;
da, Platon'un olan siyaseti
anlamak ve çözümlemek bakımından aklı nasıl biricik araç saydığını ve siyaset bilgisini
belirttikten sonra, ayrıca aynı aklın
siyasete nasıl müdahale
M AKAL E
es
I
edilmesi
yollarını da
ve bunların da en az birinciler kadar akli
söyleyeceklerdir. Biraz daha
ona her tür öznellikten
konuşursak, birinci tutum kendini sözüm
savında olan geleneksel siyaset biliminin,
bir tür yeni ütopyacı ve
tutum
siyaset biliminin tutumudur. Bu nedenle de
geleneksel siyaset bilimi Platon'un
devletini daha çok epistemolojik çerçevesiyle
sınırlı olarak önemseyecek,
aynı devleti bir toplumsal mühendislik projesi
tutum
olarak görecek ve onda çığır açan bir müfredatla karşılaştığını söyleyecektir. Ama her
halükarda ortak terimleri akıl ve ortak
reddi olmak üzere, aynı
zeminde buluşacaklardır. Bu anlamda Platon ve
hem de
devleti, hem
bilimcinin"
amentüsünü oluşturacaktır, Aynı nedenle, felsefecinin de
desteğini alan siyaset bilimci sırtını "Petrus'un kilisesine" yaslayıp rahatlarken,
ütopyacı tutumun
hedefi yine aynı "kilise" olacaktır. Bunun
anmak (bile) yeterlidir.
yalnızca
felsefe cephesinden bir
en ünlü Platon düşmanlarından birini, Kari
tür
örneği
Ernst
örnek
Ancak Duverger'nin bilim dalının nesnesine
olarak
bu saptama (evrensellik
saptaması), aynı zamanda bu nesneyle
özneler açısından da ciddi bir sorunla
karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Objektif bir politika yoksa, aynı şekilde siyaset
bilimcinin nesnesini ele alma,
araştırma ve tartışma biçimi ya da özetle
"siyaset bilimcinin aklı" ne ölçüde nesnesinden bağımsız olabilir ki? Burada, ısrarla bir kez
daha vurgulanması gereken nokta,
siyaset biliminin "olanı",
"olması
söz edelim, nihai olarak akla ya da özel olarak
siyaset bilimcinin aklına atıf yapalım, söz konusu aklın kendisi tarihsel bir
başka
nedir ki? Bu anlamda siyaset biliminde nesnellikten ve sıklıkla bununla karıştırılan
tarafsızlıktan söz etmek ne ölçüde mümkündür? Bu soru yalnızca siyaset bilimcilerin
bütün sosyal bilimcilerin en temel sorularından biridir kuşkusuz. Bunun üstesinden nasıl
hazır ve kalıplaşmış bir yanıt vermek yerine, siyaset bilimi
nellik ve sözüm ona tarafsızlık adına, güya
arınmış bir genel teori arayışının bir
zamanlar gerçekten de moda olduğunu, ancak bu modanın kendisinin de bizatihi belir­
li bir
yeğlemeyle ve bu
biliminin
söylemekle yetineceğim
biliminin gerek metodolojisi ve gerekse
bilim dalının
da olsa, disiplinin
genel olarak bilimin, özel olarak siyaset
coğrafya parçalarında
nesnesiyle
edebilmek
Siyaset
sorunları, ülkemiz ve
öncelikle çok kısaca
ve geçirdiği evrelere kısaca
Şimdilik belirli bir siyaset tanımı arayışına hiç girmeksizin, siyaset biliminin tarihi henüz son
derece yeni sayılsa da, siyasetin tarihi
tarihinin başlangıcına kadar rahatlıkla
götürülebilir, diyebiliriz, En azından geleneksel bölümlemeyi kabul edeceksek,
söz etmeye başlayabileceğimiz, vahşet
barbarlık çağına girişle birlikte siyaset­
ten de söz edebiliriz. Ancak, bu andan
söz etmeye başlayacağımız siyaset,
bugün siyaset biliminin konusu olarak kabul edilse de, siyaset biliminin
yeter­
bir zemin
Oluşturmamaktadır, çünkü siyaset biliminin temel
olarak bildiğimiz devlet,
siyaset, siyasal davranışlar vb. henüz toplum
bir konumda bulunmamakta, toplumların örgütsel, kültürel, dinsel yapılarıyla
karşımıza çıkmakta ve hatta kimileyin doğrudan din olarak tezahür etmektedir.
Toplumun belirli bir biçimde yaşama ve kendini yeniden üretme
örgütlenmesi, gelenekleri,
üstyapısal
beslenen
çok kestirmeden gidersek, kolaylıkla altyapısal ya da
olarak ayrıştırılabilir değildir. Bu anlamda da siyaset bir üstyapısal ana­
liz nesnesi olarak karşımıza çıkmamakta, tam tersine, din ve gelenek ya da örf gibi çeşitli
biçimlerde tezahür eden üstyapının ta kendisi olarak görünmektedir. Bunun açık anlamı,
siyaseti çalışmak ya da analiz etmenin aynı zamanda
analiz etmek anlamına geleceğidir. Bu çerçeve
örfü, dini
ve
de özgün bir araştırma disiplini ya
da bilme türü olarak siyaset biliminden söz edemeyeceğimizdir. Bunun
topluluğun
belirli bir parçalanmaya uğramasını beklemek gerekecektir. Bu
farkındayım,
onaylar bir bakış açısını yansıtıyor ki eleştiriye
fazlasıyla
Toplulukların
parçalanmaya, ayrışmaya uğraması da yine siyaset bilimi
alanı açmaya yetmez. Bunun
gerekli
akla gelen örneği Yunan polisleridir. Eşitsizliklerle,
parçalanmışlıkla malul bir toplumsal yapılanmadan söz etmemize karşın, siyaset hala
bütünleşik bir anlamlandırma sistemi olarak
Burada uzun uzun Yunan
dünyasını anlatmaya gerek yok; bir tek şeyi eksen olarak alabiliriz; Aristoteles'in zoon
tikon anlayışını. Aristoteles,
bir hayvan ya da
canlı türü olarak ele alırken (ki bir tek "politikon" terimini birden fazla sözcükle karşılamak
zorunda kalmamız bile, bugün uğradığımız parçalanmanın ya da
niteliksel
bakımdan
hangi
düzeyde
kavrayışına dair bir ayrıma da,
olduğunu
niceliksel ve
göstermektedir),
ayrımına da atıf yapmış
çıplak hayatını, biyolojik varoluş tarzını
eden zoe'ye karşılık,
toplumsal
varoluşunu
ediyordu bios. Bu anlamda
ancak
olarak kazanabiliyordu. Bu, aynı zamanda, onu diğer canlı türlerinden
ayıran akla ve
sahip bir varlık olarak
terimdi. Şöyle ki "zoe" olarak
luklara tabi bir
toplumsal varoluşunu ve anlamını
özgürlük alanını da
bir
diğer canlı türlerinden bir farkı yoktu, çünkü zorunlu­
Bu çerçevede örneğin
"ekonomi" bilimine analık edecek
olan oikos ya da ev alanı zorunluluklar alanıydı. Kendine özgü zorunluluk yasalarına göre
Burada
kendini
olanaksızdı.
canlı tür­
lerinden ayıran şey, zorunluluklar alanından sıyrılıp özgürlükler alanına geçebilme potan­
siyeliydi ki bu da doğrudan onun bir potansiyel olarak "politikon" vasfıyla
çerçeve
Bu
açıklayıcı bir örnek vermek gerekirse doğrudan devleti örnek göstere­
biliriz. Yunan'ın temel sorunsalı devletin ne olduğu değildi; Yunan bu konuda belirli bir
kabule sahipti, onun temel sorunu kimin, nasıl yöneteceği
veriydi ve o,
olarak var eden, bir potansiyeli
çeviren ontolojik bir kategoriydi.
Çünkü devlet zaten
hayvanı
MAKALE
burada her ne kadar Aristoteles örneği üzerinden siyaset biliminin henüz
mümkün
söylüyorsam da, tersine, siyaset
öncüsünün de yine
Aristoteles olduğu söylenebilir ama bu tüm bilimler
de geçerlidir kuşkusuz ve bu
anlamda onu siyaset biliminin özgün kurucusu olarak saymamak gerekir. Aristoteles başa
yerleştirilir, çünkü Platon'dan farklı olarak o somutluk ve
yani bir sınıflandırma
örneğin anayasaları
saymaca olarak bilimi felsefeden ve diğer
bilme ve davranma tarzlarından ayıran odur. Aristoteles, siyasetin bilgisini bir tür
sınıflandırmayla
türlerden soyutlamaya çalışsa da henüz olgunun kendisi bütünleşik
de böyle bir bilim dalını
edemezdi. Bunun
daha köklü bir
ayrışmanın gerçekleşmesi gerekecektir.
Bu ayrışmayı çarpıcı bir biçimde
edebilmek
neredeyse Yunan polislerinin
süreciyle aynı dönemde yazılmaya başlanmış olan Eski Ahit'e bakabiliriz. Eski
I.
Samuel'de krallar meseline yer verilir. Buna göre:
bütün
toplanıp
Samuel'in yanına geldiler; ve ona dediler
(...) şimdi bütün milletler gibi bize hükmetmek
başımıza bir kral koy. (...) Ve Rab
dedi: (...) Ve şimdi onların sözünü dinle, ancak onlara açıkça şehadet ede­
ceksin, ve onlar üzerinde krallık edecek olan kralın hükmünün ne olacağını onlara bildire­
ceksin. Ve
kendisinden kral
kavme, Rab'bin bütün sözlerini söyledi. Ve
dedi: Üzerinize krallık edecek olan kralın hükmü şu olacak: Oğullarınızı kendisine alıp cenk
ve atlıları arasına koyacak; ve arabaları önünde koşacaklar. (...) Ve
aşçı ve ekmekçi olmak üzere kızlarınızı alacak. Ve tarlalarınızı, ve bağlarınızı,
lerinizi, onların en
zeytinlik­
alıp kullarına verecek. (...) Ve kullarınızla cariyelerinizi, ve en
seçme gençlerinizi, ve eşeklerinizi alıp onları
siz onun kulları olacaksınız. Ve kendiniz
koşacak, sürülerinizin ondalığını alacak
seçmiş olacağınız kralınız yüzünden o gün
feryat edeceksiniz; ve Rab o gün size cevap vermeyecek. Fakat kavim Samuel'in sözünü
dinlemek
dediler: Hayır; fakat üzerimize bir kral olacak ve biz de bütün mil­
letler gibi
ve kralımız bize hükmedecek ve önümüze çıkacak ve cenklerimizi
yapacak. (...) Ve Rab Samuel'e dedi: Onların sözünü dinle, ve onlara bir kral
Yukarıdaki mesel, artık açıkça krallar ya da yönetenler
yönetilenler arasında bir
mesafe olacağını beyan etmektedir. Yani siyaset artık, topluluğun diğer bilme, eyleme
tarzlarından özel olarak ayrışmakta ve toplulukla
sunluk
özel bir hiyerarşi
bir
biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Kralın bünyesinde topladığı ve toplayacağı
her şey, yönettiklerinin yoksun bırakılması
Bu gelişmeyi açık seçik bir biçimde
asıl Roma'da
birlikte devlet ya da siyasal toplum özel bir ağırlık
toplumun dışında, medeni hukukun düzenlediği kişisel
Çünkü artık siyasal
alanı olarak hukuksal bir
toplumdan, societe juridique'ten ya da societe civilis'ten söz etmek mümkün hale
gelmiştir.
Yunan'dan farklı olarak, politik alanın dışında çıplak hayat
Bir yanda kamu hukuku, öbür yanda medeni hukuk tarafından
değildir.
Devlet
M AKAL E
nedir sorusu bu dönemde giderek öne çıkmaya başlar ama asıl Hıristiyanlıkla
soru can yakıcı hale gelecektir. Bir yandan yayılmak
bir
Hıristiyanlık,
öte
yandan
Roma
ve
bu
ama Roma'nın önünü
Bizans
müdahalelerinden
alabildiğince
özerkleşmeye çalışan bir din ve nihayet Batı Roma'nın yıkılışıyla birlikte neredeyse tek
yaygın merkezi güç olarak kalan kilisenin devletle
merkezine giderek devletin oturmasına neden olmuştur. Bu anlamda, Sofistlerin bıraktığı
miras dışta tutulmak üzere, Yunan'ın siyaset biliminin geleneksel konu deposuna miras
olarak
yönetim biçimlerinin yanına bir
eklenecek, doğrudan devletin ne
olduğu, ne anlama geldiği, nereden ve nasıl kaynaklandığı yavaş yavaş tartışılmaya
başlanacaktır, Bunun
devletin toplumdan ayrışması, daha doğrusu, toplumun devlet
olmaksızın düşünülebilmesi gereklidir ama bu henüz tam anlamıyla gerçekleşmiş değildir.
Roma ve ardından Hıristiyanlıkla birlikte devlet toplumdan ayrı olarak tartışma günde­
mine girmiştir ama toplumu anlayabilmek
hala en önemli referans merkezi devlet
durumundadır, Öyle ki evrensel hiyerarşik sisteminin başına Tanrı'yı yerleştiren Hıris­
kurucu babaları bile,
vi
Augustinus,
Devleti", "dünye­
krallık" gibi devlet merkezli terimleri kullanarak kendi teolojik
larını
Hıristiyan Ortaçağ, devleti ancak teolojik bir çerçeve
bir
düşünürü siyaset biliminin yolunu açan en önemli adımlardan birini atacaktır.
Haldun,
en başta nakli bilimlerle akli bilimlerin yolunu ayırdıktan sonra, devleti, toplumla
koparmadan, aksine toplumların tabi olduğu değişim kuralları çerçevesinde ve bu kural­
ları belirli bir anlamda maddeci bir biçimde
meyi
bir entite olarak çözümle­
Yüzyıllar sonra, ekonomi, siyaset bilimi ve özellikle sosyoloji ile tarih bi­
limlerinin kurucu babası sayılacak olan
Haldun, bir yandan toplumsal değişim
yönsemelerine bir giriş yaparken, aynı anda devleti doğan, büyüyen, gelişen, yaşlanan
ve ölen bir organizma olarak toplumsal tarihin bir parçası olarak ayrıca
Böylece, Batı'da siyaset biliminin
gerçek kurucu
girişir,
sayılan Machiavelli'den çok önce
siyaseti dinsel referanslarından, soyut akli kategorilerden bağımsız olarak
başaracaktır.
Haldun'un başardığı bir başka şey daha vardır: Kendisinden yine
yüzyıllar sonra, özellikle
tarafından temeliendirilecek bir çalışma alanını,
sosyolojik yapılarla siyasal yapılar arasındaki
araştırılması gerektiğini öne çıkaran,
karşılaştırmalı bir tür "yasacı siyaset bilimini"nin temellerini de o
Fakat
Montesquieu'nun sahneye çıkışından önce, en ayırt edici özelliği kendinde
ege­
menlik olan devletin ya da Leviathan'ın tezahürünü beklemek gerekecektir -yani, bu
araştırmaların başlangıç noktası olarak
kavramını oturtan çalışmalarını ve bunu
merkeze
dönemde,
ve devlet
bütün ahlaki bağlar­
dan soyutlayarak tüm alanlarda mutlak ve neredeyse keyfi
dönüştürdüğü
eleştirisiyle Bodin'in egemenlik çözümlemelerini ve nihayet doğal hukuk kuramcıları
olarak özellikle Hobbes ve Locke'u beklemek gerekecektir.
Egemen bir varlık olarak devleti, doğa durumu çözümlemesi çerçevesinde, sözleşmeyle
çalışan Hobbes, bir yandan genel felsefi tutumu
mekanist
MAKALE
bir portre çizip ampirik bilginin
üstüne özel bir vurgu yaparken, öte
yandan kendinden önceki düşünürlerden farklı olarak devleti neredeyse bir
ahlak" anlayışıyla
duyuma,
ve kötünün temel ölçülerini türetmek üzere
ve nefrete kadar uzanan Hobbes,
olmadığından hareketle, bu
giderek
toplumsallığının
sürekli
bir hayvan oluşunda,
bir varlık" oluşunda bulur;
bu varlık, erkte eşitlik
nedeniyle kaçınılmaz bir savaşa sürüklenecek ve bundan kaçınabilmek ya da hayatta
kalabilmek
"rasyonel bir panikle"
devleti ortaya çıkaracaktır, Ancak bu
rasyonel panik anı, aynı zamanda devletle birlikte, toplumun da ortaya çıktığı andır.
Toplumla devletin aynı anda varoluşu yanıltıcı
Gerçekte,
lizinden devlet çıkarıldığı anda geride kalan şey toplum ya da sivil toplum
hali ya da doğa durumudur. Bu
birbirinden
ve
savaş
Hobbes bir yandan toplum ve siyasal toplumu
hangisinin
hangisi
üstünde
belirleyici
olduğunu
gibi görünse de, bu soruyu diriltmekle birlikte, yanıtı engelleyici, kapatıcı bir
analize
Çözümleme birimleri olarak devlet ve toplum arasındaki
bağlamında, siyaset bili­
minin temellerini atan en önemli
toplumsal
"gerek
siyasal
toplumsal
doğasını etkilediğini, gerekse de toplumun
kavrayan yöneticiler tarafından kesinlikle değiştirilebileceğini
görüldüğü gibi, alttan alta
edilen bir
toplum karşıtlığı vardır ama bu karşıtlık, bugün bizim anladığımız gibi, sivil
toplum arasında varsayılan bir karşıtlıktan çok yönetim ve yasa arasındaki bir
karşıtlığa denk
Aynı sorunun
Rousseau da sürecek ve yurttaş
arasındaki ayrımı vurgulayıp
gerileme olduğunu
denedikten sonra, öncelikle
edip ardından, o çok
dünyaya" dönüşün olanaksızlığı karşısında
bir
"barbar
"yurttaş ama özgür
nasıl
edileceği üzerine çözümlemeler geliştirmeyi seçecektir. Rousseau'nun analizlerinin bir
diğer önemi, kendisinden önceki toplum
farklı olarak, devletin
sahnesine çıkmazdan önceki uzak dönemi bir altın çağ olarak
Başlangıçta bir siyasal kuramcının sesi olan Rousseau'nun sesi, neredeyse giderek bar­
barlık üzerine eğilen erken dönem bir
dan sonra sivil toplum-siyasal toplum arasındaki
sesiyle yer değiştirir. Bu bir yana, bun­
çözümlenmesi siyaset biliminin
başlıca konularından biri olacaktır ama bu sorunun gerçek anlamda
Saint-Simon ve Hegel'den geçerek
soruna müdahalesi gereke­
cektir.
Siyaset bilimi açısından dünden bugüne ele
toplum arasındaki
konular
olsun, siyaset ve
tarzını analiz ediş biçimiyle olsun, gerçek anlamda bir
kurucu
aranacaksa bu kuşkusuz Saint-Simon olmalıdır. "On dokuzuncu yüzyılın bütün düşünsel
uğraşları, onun yazılarında öngörülmüştür: Pozitivizm, tarihsicilik, enternasyonalizm,
teknokrasi, Dahası, toplumun ekonomik yapısının bir anlamda devlet biçiminin temelini
oluşturduğunu
devlet
o
Fakat bunun tam bir çözümlemesini Marx yapacak ve
sivil toplum arasındaki
çoğunlukla yapıldığının tersine çevirerek devleti
ayakta tutanın sivil toplum olduğunu açıkça belirtecektir. Ayrıca
gereken bir
unutulmaması
katkısı da burada not edilmelidir. Locke'dan beri farklılaşarak süren
toplum ve devlet
artık zan altındadır. Bu önemlidir, çünkü devlet ve sivil toplum
karşıtlığı üzerinden siyaseti devletle özdeşleştirerek piyasanın ya da
görünmez eline tabi olduğu sürece
dengenin"
liberal gelenek böylece önemli bir darbe
almış oluyordu Aynı anda, devletle özdeş tutuldukça sürekli kendisinden sakınılması ve
denetlenmesi gereken, yapay ya da potansiyel bir sapkınlık olarak
adeta
yeniden hak ettiği yeri alıyordu.
IV.
Buraya kadar olan gelişim çizgisini
linin
henüz siyaset bilimi adı altında bir disip­
birlikte, en az üç temel alt dalın yavaşça sınırlarının açıklığa
kavuştuğunu söyleyebiliriz. Bunlardan
bugüne sürüp gelen siyaset felsefesi
ki uzunca bir zaman hukuk ve teoloji eğitiminin tekelinde kalmıştır,
özellikle Bodin'le başlatacağımız ve merkezinde egemenlik tartışmaları yer alan siyasal
kuram ve nihayet kuramında çok cılız bir biçimde yer tutuyor olsa da
götürebileceğimiz
kadar
Bütün bunlara bir dördüncüsünü daha ekleyebiliriz
ki çoğunlukla siyaset bilimi
aynı olduğu
sürülür; tipik
Saint-Simon
başta olmak üzere ütopyacı sosyalistlerle başlatabileceğimiz ama aslında en başa
koyabileceğimiz siyaset sosyolojisi. Ayrıca siyaset felsefesiyle
geçen siyasal düşünce tarihini de
Dikkat edilirse, henüz siyaset biliminden
söz edilmemektedir. Edilmemektedir çünkü bir bilim olarak siyaset, daha baştan pozitivist
epistemolojiyle malul olarak
ve bir bilim olarak tezahürü
düzeyde ampirisist gelişmelerle birlikte, yeni konu alanları
ler ve hepsiyle karşılıklı
metodolojik
buna bağlı yeni gereksinim­
olmak üzere sosyal bilimler içinde yeni bir düzenleme gerek­
mektedir.
Yeri gelmişken, söylediklerimizi tamamlamak üzere, siyaset felsefesi, siyasal düşünce tari­
hi, siyasal kuram ve siyaset sosyolojisi arasındaki farklılıklar artık neredeyse anlamsız hale
gelmiş olsa da, geçici ve tümüyle bir soyutlama
ni
unutulmaksızın, kimi sınır çizgileri­
edebiliriz. Siyaset felsefesi, kendi dışındakiler
bir
rolü üstlenmiş görün­
mektedir. Yani siyaset felsefesi, gerek siyasal kuramın ve gerekse siyaset sosyolojisinin kul­
landığı kavramların
ya da eleştirilerek değiştirilmesiyle,
aynı şekilde bu dalların araçlarının benzer bir
önüne yeni kavramlar ve
masıyla
tabi tutulması ve nihayet bu dalların
biçimleri konularak yeni soru ve sorun alanlarının sunul­
Siyasal düşünce tarihi, siyaset felsefesine nazaran daha literal bir
alanını oluşturur. Yani, düşünürlerin ortaya koyduğu ürünlerin hangi koşullar
altında, hangi amaçlara yönelik olarak, hangi bağlamda, hangi araçlarla ortaya konul­
ve bunların birbirleriyle
dediğimizde
uyumunu kendisine konu edinir. Siyasal kuram
kastettiğimiz genellikle belirli fenomenleri, belirli bir düzenlilik
ve
E
yine belirli bir anlamlılık çerçevesiyle sınırlı olarak açıklamaya yönelen önermelerin bütün­
bir alt
Siyaset bilimi,
yüzyıla değin hukuk fakültelerinin tekelinde
olan genel kamu hukuku ve genel devlet teorisi
sosyal bilimlerdeki gelişmeler­
le birlikte giderek yetersiz kalması sonucu bu tekelin kırılmasıyla, adı böyle konulmasa da,
önce siyaset sosyolojisi olarak
Siyaset sosyolojisi olarak belirdiğini özellikle
vurguluyorum, çünkü bu bilim dalının yatağını oluşturan ana tartışma konusu, özellikle
yüzyılda, büyük kuramcılar
daha çok devlet ve toplum arasındaki
niteliği ve nasıl
gerekli
gerektiğidir. Konu alanının genişleyerek yenilenmesi
koşullar beklenmektedir. Bugün geriye
daha çok "siyasal olanın" karakteriyle
baktığımızda, siyaset biliminin
ve
birçok sosyal bilimsel disiplinin
araç-gereç setinden yararlanan bir araştırma disiplini olduğunu söyleyebiliriz.
Siyaset biliminin bir disiplin olarak belirmesi
sonundan
son bir koşul gereklidir ve o da
gerçekleşmeye başlayacak ve nihayet 20. yüzyılın
bir olgunluk seviyesine
yüzyılın
yarısında belirli
Bu koşul, siyasal olanın olabildiğince
açık bir biçimde tezahürüdür. Bu tezahürün en önemli göstergeleri arasında
yarısından başlayarak, büyük boyutlu bürokrasinin
yüzyılın
siyasal partilerin kitle
partilerine dönüşmeye başlamaları, giderek genel oy hakkı ve demokrasi tartışmalarının
yoğunlaşması, özellikle Fransız Devrimi'nden sonra radikal siyasal hareketlerin artışı ve bir
tür devrimler çağına girmekte olduğumuza
sinyallerin yoğunlaşması
siyaset bili­
minde gelişme yazını ya da karşılaştırmalı bölgesel çalışmalar ya da modernlik yazını
diyebileceğimiz yeni
bir
konu
alanı
açacak
olan,
eski
sömürgelerin
bağımsızlıklarına kavuşmaları ve özellikle ulusal bağımsızlık hareketlerinin
yavaşça
Ancak,
bugün pozitivist paradigma ve ampirik metodolojiyle doğduğunu söylediğimiz siyaset bi­
limi
son bir gelişmeye daha gereksinim vardır: Ölçüm tekniklerinin gelişmesi, Gerçi bu
yönlü girişimlerin tarihi de
yüzyıla kadar uzatılabilir.
Petty'nin Siyasal
adlı yapıtı buna örnek gösterilebilir. Ancak modern
sonunda gelişmeye başladığını
yöntemlerinin 19. yüzyılın
uluslararası
kongresi
topla­
nabilmiştir ki buna daha çok doğa bilimleri damgasını vurmuştur, Aynı dönemlerde,
zer biçimde, örneğin Kraliyet
Derneği Dergisi'nde
çalışmalara yok denecek kadar az
başlarından
sosyal bilimsel
Bu çalışmalar ancak 20. yüzyılın
ve özellikle ABD'de hız kazanacak ve nihayet bir bilim olarak siyaset
bilimi geri dönülmez bir biçimde varlığını
daha
Gerçi siyaset bilimi dersleri
Oxford, Paris ve
girmişti. Ancak Amerikan Siyaset Bilimi Dergisi'nin
Üniversitelerinde müfredata
yayımlanmaya
düşünülürse, en fazla bu tarihten sonra tam anlamıyla farklı bir disiplinin
söz
Bu
anında, vurgulanması ve dikkat çekilmesi gereken bir
noktanın, siyasal olanın genişlemesiyle birlikte, gerek sahneye yeni çıkan devletlerin ve
gerekse eski devletlerin
gereksinimlerin artışıyla
kulak vererek de gösterebiliriz:
siyaset biliminin
arasındaki
Bu
gelişiminin siyaset bilimi açısından önemini Foucalt'ya
olarak, devletin kuvvetini kendisine uygun olarak artırabilecek bir rasyonel
olarak anlaşılan devlet aklının, belirli tipte bir bilginin oluşmasını öngördüğü
Devletin kapasitesi ve bu kapasiteyi genişletmenin
bir
mutlaka
(...) bilgelik ve sağduyu gibi genel
Bu
hayata geçirilmesinden
daha fazla şeye gerek duyar. Bilgi zorunludur; devletin kuvvetine
somut, kesin ve
dengeli bilgilere gerek vardir. Devlet aklının karakteristik bir
ya siyasi
olan yönetme sanatı,
ya da aritmetik diye adlandırılan displinin gelişmesiyle
Denebilir ki
modern ulus devletin sayma ve nüfus
sonucu olarak siyasetin bizzat bir
geçmiş
kurduğu
olarak adlandırılışı arasında da bir
vardır.
Bu son vurgunun özellikle önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, genel olarak
sosyal bilimlerin, özel olarak siyaset biliminin,
disiplinin gelişmesiyle birlikte nicelik­
sel tekniklere ve matematiksel modellere
bununla
pekişmesi biraz da
Nasıl? "Doğa bilimlerini model olarak almak
biçimde
haliyle erişilmesi olanaksız üç beklenti yarattı. Bunlar, öngörüde bulunabilme
beklentisi, müdahale edebilme beklentisi ve nihayet, bu
ölçümler yapabilme
dayandırıldığı hassas
Siyaset bilimini bir disiplin olarak karşımıza çıkaran
başlıca ana akımın davranışsala yaklaşım olduğu gözetildiğinde bunun önemi daha da
artacaktır.
Davranışsala akım
kadar giderek artan bir ağırlık
sonra düşüşü de epeyce hızlı oldu denilebilir,
siyaset bilimi
Ancak bu tarihten
davranış terimi kendisini Amerikan
Birinci Dünya Savaşı'ndan
siyasal süreç kavramı
hemen aynı dönemde göstermeye başlamıştır. Ancak siyasal süreç
faaliyet sırasında birbirleri
olan öğelerin sistematik
davranıştan kasıt, bu süreç
yarayacak
olan
hemen
siyasayı oluşturan
kast edilirken, siyasal
yer alan aktörlerin siyasal eylemlerini anlamlandırmaya
psikolojinin
Siyasal
süreçte
araştırılmasına yer verilmez. Durum tespit edilir. Siyasal yaşam siyaset
olarak kabullenilir ve dikkatler sürecin durumu üzerinde
duygularının
bir süreç
Davranışa
gelince; "davranış kişinin edimine herhangi bir öznel anlam yüklemeden yaptığı bir
hareket olarak kabul edilir. Bu
oluşum, dolayısı
de gözlemlenmek suretiyle tespit edilebilen bir
açıklandığından ve nesnelliğinden kuşku
bir olgu
olarak
Gabriel
ki kendisi karşılaştırmalı siyasetin kurucu babalarından sayılır,
bağlamında, en
sırayı Chicago Okulu
masında, siyasal bilginin
dönüm noktalarını şunlar oluşturuyor: Öncelikli
Almond'a göre, siyaset biliminin ampirik bir yönelim kazan­
bir araştırma stratejisi, organize araştırma desteği
ve niceliksel yöntemler kullanılarak oluşturulmasında bu okulun
çalışmalar öncü
lerinde
H. Gosnell ve
E. Merriam,
Chicagolunun seçmen davranışlarını
yaptığı
Chicago belediye seçim­
öncülük rolü bu
çalışmadan kaynaklanıyor. Bu çalışmayla birlikte siyaset psikolojisi üstüne çalışmalar da
MAKALE
kazanıyor. Örneğin yine bu grubun bir üyesi
da
bir fikir
D.
Propaganda
çalışmaları bu konu­
the
ve
Psychopathology and
özel anlamda Davranışçı Okul'u anmak gerekiyor. Davranışçı okulla birlikte,
Dünya Savaşı'ndan sonra ampirik çalışmaların tamamen ağırlık kazandığını söyle­
mek mümkün. Bu okulun böyle güç kazanmasında da University of Michigan,
Social Research özel bir rol
lerin artan bilgi
Savaş sonrası gerek
of
gerekse siyasetçi­
siyaset biliminin disipliner ayrımlarının oluşması ve gelişmesi
arasında da yakın
var.
yöntemler
le A B D ' d e yerleşik hale geliyor.
dünyada
Bu bağlamda özel olarak karşılaştırmalı siyaset
çalışmalarından da bahsetmeliyiz. Karşılaştırmalı siyasal çalışmaların ortaya çıkışında eski
sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanarak devietleşmeleri
tan olmak üzere,
bir rol üstleniyor, Bu
Comparative Politics kitabı (1966) çok
Davranışçı akım,
yıllar boyunca, başta
gibi
olmak üzere, karar alma
süreçlerine dair başlıca araştırma konusu olarak davranışları sayacaktır ve bu da
araştırma tekniklerinin konuların seçiminde başrolü oynamasına neden olacaktır, Bunun
doğal sonucu olarak bu tekniklerin
Bunlar
vermediği konular bilimin dışında
David Truman'ın benzetmesi son derece yerindedir: Karanlık bir sokakta yitir­
diği saatini, aydınlık bir sokakta arayan adamın durumudur bu. Buna karşılık toplumbilim­
düşgücünü harekete geçirmeyi savunacak olan
olacaktır. Ancak
davranışsala okulun ağırlığı nedeniyle karşımıza çıkacak olan
ana okul da buna
adeta
Bunlardan biri, artık neredeyse Easton'un adıyla özdeşleşen sistem yaklaşımı, diğeri
yaklaşımdır, "David Easton gibi siyasi
metodolojisine uyarlanması gerektiğini
siyasetin
bilimler
ettiler. Bu yaklaşım nicel araştırma metotları
kullanıma en uygun olan alanlarda, örneğin oy verme davranışı, kanun yapıcıların
davranışı, yerel
siyasetçilerin
ve lobicilerin
davranışı
gibi
konularda
Zaten Easton'un siyasal sistem tanımına
davranışsala yaklaşımla
toplum bütünü
bu yaklaşımın
açık bir biçimde görülür, "Siyasal sistem (...) genel
otoriter yöntemle değer ve varlık dağıtan daha önce belirtilmiş
roller ve roller arası
kuramının temel
çalışmaları
oluşan bir
Easton'un
sistem
"sistem", "çevre", "yanıt" ve "besleyici-yankı"dır. Sistem, siyasal
yaşamın sistemsel bir davranış olarak görüldüğü (...) anlamında
akıma geldiğimizde
ancak
ölçüsünde anlaşılabilir.
sonra ona
eleştirerek
örneğinde olduğu gibi, önce çekiç yapılıp
uydurulmaz. Çekicin varlığı onu önceleyen bir
akımın önemli
onu
en temel düsturu şudur: "Toplumsal yapı
başında
akıma
dahil
eder." Bu
gelmektedir. Arkasından, Robert Merton
olur.
"Bozuk
açık
gizli
gibi
MAKALE
kavramsallaştırmaları
ortaya
atar.
Daha
sonra
bu
yaklaşım
yapı
kavramıyla
bütünleşecektir. Spencer'in organizmacı görüşü üzerinden bu bütünleşme
ki tipik örneği
olacaktır. Aynı şekilde
Malinovvski'nin araştırmaları esasen
Parsons da bu akımın
topluluklar üzerinedir,
bu toplumlar­
da yaptığı araştırmalarla, her toplumsal ve kültürel bütünün kendi
gösterdiğini, toplumsal yapının herhangi bir
o toplumun genel bütününden ayrı
anlamı olmayacağını
birlikte, siyaset bilimi
bir birlik
Aynı akımın
yer almakla
daha çok adları anılan Merton ve Parsons'ın kaygıları
biraz
kültürün evrenselliği örtüsü altında
yayılmacı bir zihniyete hizmet eden tarihsel yayılmacılığa karşı kültürün
savunmak
yola çıkmışken, diğerleri özellikle
araştırmalar
giderek
kuramsal bir temel arayışı
amiprik
Onlara bu temeli sistem yaklaşımı
kazandıracaktır, Ancak Malinovvski'nin yaklaşımına yönelik olarak geliştirdikleri temel
eleştiriler olan, yapı
de bir
arasında
de bir bütünlük olmayabileceği, her
sınırlı olarak
arasında çelişkiler olabileceği, bu
çelişkilerin yapıda bozukluklara neden olabileceği gibi eleştiriler benzer bir biçimde sis­
tem yaklaşımına da yöneltilebilecektir.
Kuruluşundan
disipline hakim olan bir diğer paradigma
ortasına kadar
Modernleşme Okulu ya da Siyasal Gelişme Okulu'nun
Temel düsturu
çok
açık; bizi takip ederseniz siz de Batı gibi olabilirsiniz. Üçüncü dünyanın neden geri kaldığı
yolundaki soru, yine üçüncü dünyadan kalkarak yanıtlanmaya çalışılmaktadır.
Başlangıcı
çalışmalarına kadar
gibi
okulun
da rastlamak mümkün. Bu okul kendi
Myrdal,
üç ayrı eğilimi
siyasal gelişmeyi bağımlı değişken olarak almak ve bunu açıklaya­
bilmek
diğer verilere göz atmak biçiminde
değindiğimiz yapısal-işlevsel okulun eğilimlerini
daha önce
ve farklılaşma, karmaşıklaşma, özerk
kurumlar gibi kavramlara atıfta bulunur. Üçüncü yaklaşım
siyaset biliminin en
geleneksel yaklaşımı sayabileceğimiz kurumsal yaklaşımı
düzeyde
Bu alanda, özellikle
arasındaki
Lipset, Lerner gibi
likle çoğulculuk üzerinde duruyor ve demokrasinin
birleştirir ve tikel
gelişme ve demokrasi
anmak gereklidir.
gelişimle
özel­
tedricen
yerleştiğini ve buna koşut olarak poliyarşik bir biçime büründüğünü savunuyordu. Yani,
tedrici bir biçimde
lerin
gereken
merkezlerinin ve karar alıcı veya karar sürecini etkileyici önder­
anlamında
ortaya
başında kuşkusuz
Changing Societies
Bu noktada özellikle anılması
gelmektedir.
Order
çok önemli bir köşe taşı oluşturuyor. Çünkü bu metniyle
Huntington, modernleşme yazınının dikkatini gelişmenin yanı sıra gerilemeye ve bozul­
maya da çeviriyordu. Ona göre, gelişme yazını alanında geliştirilecek bir kuram gelişmeyi
kadar bozulmayı da
Fakat modernleşme yazını adeta
kaçınılmaz olarak eleştirisini de doğuracaktır. Modernleşme okulunun
Amerikalı sosyal bilimciler tarafindan
yaklaşımın en önemli
Andre Gunder Frank,
makalesinde bizzat üçüncü dünyanın
ürünü olduğunu
eleştirisi Latin
okulu olarak adlandırılan
Gelişmesi"
birinci dünyanın gelişmesinin
bir
eder. Modernleşme okulu günümüzde de güçlü eleştirilere maruz
kalmayı sürdürmektedir.
Sosyal bilimlerin kurucu yüzyılının önemli
gibi
özellikle
Marx,
yeniden elden geçirecek olan "tarihsel
okulu"
modernleşme yazınını şiddetle eleştirecektir. Klasik kaynaklara geri dönmelerinin anlamı,
açıktır ki, bugünü dünün bir verisi olarak kabul ediyor olmalarıdır, Okula adını kazandıran
Theda Skocpol şöyle der: "Klasik soru ve yanıtları, tarihsel sosyolojide yaşamaya doğal
olaraK devam ediyorlar. Çünkü kurucuların kendi zamanları ve daha önceki zamanlar
hakkında sordukları sorulara verdikleri yanıtlar, her zaman doğru ve tam olmayabiliyor,
Ve çünkü, kurucuların düşünceleri, birçok sosyolojik teorileştirme
görmeye devam
verimli ölçü olarak
sosyoloji okulunun önemli
ve Braudel'i
bir kenara koyarsak, Perry Anderson, Barrington. Moore,
ve Norbert
Bertrand Jouvenel
ve nihayet en popüler
bir
harfli tarihin yanı sıra küçük harfli tarihi siyasal analizin merkezine
ların, gündelik yaşamın yapılarına bakılması
büyük
sıradan
öneminin altını çizecek ve
nihayet, özellikle VVallerstein temsilcisi olmak üzere, gelişme yazınının
sergileyecektir. Bu yüzden bu okul hala popülaritesini sürdürmektedir.
Okul olarak saydıklarımıza günümüzde eklenenlerin başında
ABD'de de etkili olan
"ussal seçim kuramı" ve "karar alma okulu"ndan bahsedebiliriz. Kendi
ve
kamusal ussal seçim gibi alt yaklaşım? farklılıklarını
gibi
bu okullar bildiğiniz
temel düsturlarını siyasete uygulamaktan
davranışı, yasal kurumların davranışları, çıkar grupları
(seçmen
Temel anlayışları
rasyonel ve en kısa yoldan kendi çıkarlarını azamileştirmeye çalıştıkları yolundaki kabul.
Ampirik yönelime karşı daha deneysel ve matematiksel yöntemleri öne çıkarıyorlar. En
önemli
biri James Buchanan ("kamusal seçim okulu"nun kurucusu). Son
olarak da "oyun teorisi"
siyaseti anlama çabasının da varlığını
etmeliy­
iz elbette. Bu son akımların hepsinde geçerli olan şey aslında siyasetin
ve soyut birey tasarımları üstünde
Siyaset biliminin bu uzunca
hikayesini tamamlamadan önce, günümüzde
özellikle etkili olan birkaç okulun da adını anmalıyız. Bunlar, eski kurumsala yaklaşımın
çerçevesini genişleten ve kurumların,
boyutlarından çok önem ve
dikkat çeken "yeni kurumsala yaklaşım", toplumsal cinsiyet farklılıklarına
dikkat çeken ve patriarkal
temel analiz nesnesi olarak seçen "feminist siyaset
yaklaşımı" ve elbette Marx, Freud, VVeber dahil birçok
eleştirel bir süzgeçten
geçirerek yeniden harmanlayan "Frankfurt okulu" olacaktır. Son olarak
modern
özellikle post­
gelişmesiyle birlikte "söylem kuramları" bu listeye eklenmelidir.
Disipliner anlamda son dönemde öne çıkan alt disiplinler olarak
kimlik çalışmaları,
vatandaşlık, azınlık ve göçmenlik çalışmaları, biyosiyaset ve yeni egemenlik çalışmaları
hemen sayılabilir. Bu bağlamda etkili olan figürler
teorisi
haklar kuramı
J,
M. Foucault, demokrasi teorisi
vatandaşlık ve siyaset kuramı
J.Habermas ve
J.Habermas,
egemenlik
kuramında G.Agamben, bir de N.Luhmann. Aynı çerçevede bir diğer gelişmeyi de not
etmek gerekirse, siyaset biliminde artık
ölçeğe odaklanan çalışmalar yüksel­
meye başladı, Örneğin egemenlik kavramının yeni tartışılma biçimi bu açıdan dikkat
çekici. Artık ulus-ötesi egemenlik üzerine çok sayıda yayın var ve belki de karşılaştırmalı
çalışmaların yerini bunlar alacak. Zaten,
yim,
kadar,
üzerine siyaset bilimi adı altında
bir not olarak
dikkat çekici bir çalışmaya
rastlanmıyor. Siyaset biliminin öznesi, davranışçılık, niceliksel yöntemler,
bağlamında daha çok devlet ve vatandaş
kapanışının ardından
üstüne yoğunlaşıyor. Büyük kuramcılar
değin, bizatihi devletin doğrudan bir çalışma nes­
nesi olarak ele alındığına tanık olmak pek mümkün
gelmişken devlet kuramı
açısından kimi önemli kırılma noktalarını da belirtebiliriz:
te kapitalist devleti
birlik­
ve tartışmalarının ortaya
Hayek ve yeni sağcı devlet kuramının
Bunun ardından
ve Poulantzas
Skocpol ve ekibinin çalışmaları
edilmeye başlanması önemli.
köklenmesinde
ve genel olarak devlet çalışmalarında bölgesel, yerel alanlara kayılmasında, ek olarak
VVeber ve Marksist yaklaşımların harmanlanmasında çok etkili oldu. Fakat arada ciddi
fark da var.
yaklaşımı, yerel farkları önemsemekle birlikte,
kavramını evrenselleştirme eğilimine/sorununa bir örnek diye düşünülebilir
özellikle,
değil ama "kapitalist
bir çalışma nesnesi olarak
düşünülebileceğini özellikle belirtiyor. Bu alanda belki de son olarak belirtilmesi gereken
şey, bir boşluğun
kadar süren boşluk daha çok kapitalist devlet
açısından ekonomi-politik karakterli bir perspektif
bir diğer boşluk olarak
egemenlik kavramı merkezli çalışmaların yokluğudur. Bu boşluk şimdilerde yeniden
tanımlanmaya ve doldurulmaya çalışılıyor,
Bütün bu gelişmeleri
bugün açısından önemli görünen bir noktayı da
etmeliyim: Bir disiplin olarak siyaset biliminin gitgide makale temelli bir bilim olma yolun­
da
yerde
belirtmeliyim. Artık büyük kitapların devri kapanmış görünüyor, Hemen her
daha çok makale temelli olarak veriliyor. Büyük kitap ve kuramlar çağının
kapanışıyla birlikte,
de hukuksal, felsefi, tarihsel bir bilim dalı olmaktan uzak­
laşıyor ve ampirik, niceliksel, matematiksel bir disipline dönüşüyor gibi. Bu beraberinde
siyaset bilimi
dallanma ya da alt
giderek hız kazanmasını, bilim
dalı adına genel bir teori arayışının giderek terk edilmesini de getiriyor. Dolayısıyla siyaset
bilimi söz konusu olduğunda artık o ünlü Unesco sınıflandırmasının hiçbir anlamı
Siyaset biliminin buraya kadar olan serüvenini hızla gözden geçirirken, Marx'a ve sonra­
ki marksist
satır aralarında adlarını anmak dışında pek değinmediğim dikkati
KALE
çekecektir. Bunun nedeninin anlaşılmış
ummakla birlikte, yine de açıklamak
gerekirse eğer şunu söyleyebilirim: Serencamını
siyaset bilimi ya da kendini bir
bilim olarak sunan siyaset, varoluşunu siyasetin, siyasal süreç ve davranışların, devlet ve
vb. özgül entiteler olarak ele alınabileceği, yani sosyal bilimsel disiplinlerin
diğerlerinin nesnelerinin dışında, bir de ayrıca siyaset bilimine özgü nesneler,
nesneleştirme tarzları ve buna uygun
araştırma ve
yöntemleri olduğu kabulü üzerinde var etmiştir. Oysa
dahil,
yaklaşımlar,
genel olarak siyasetin ve siyasal olanın özgüllüğünü kabul etmekle birlikte, bu özgüllüğün,
geçici
bir
soyutlama
yapabilirsek
eğer,
olanın
özgüllüğünden ayrı bir biçimde ele alınamayacağını, bunların belirli bir anlamda
karşılıklı/birlikte ele alınması zorunluluğuna özel bir dikkat
Bu yanıyla marksist bir
siyaset biliminden ya da okulundan söz etmek çok anlamlı değildir. Ama marksist bir
siyaset teorisinden ya da marksist bir siyaset felsefesinden söz etmeyi önleyecek bir şey
de yoktur. Bu çerçevede örneğin erken dönem çalışmalarında devleti toplumsal for­
masyonun çimentosu, daha sonra
olarak gören ve
sınıflar arasındaki toplumsal
aldığı bir biçim
temel metinlerinden hareketle bir siyaset ve devlet teorisi üret­
meye
marksist siyasal teorinin
rahatlıkla yerleştirebiliriz ya da
marksist siyaset felsefesinin; ama bunları marksist siyaset bilimciler olarak
nitelemek yanlış olacaktır.
marksist bir siyaset biliminden söz ediyorsak, aynı anda
marksist bir ekonomi-politikten, marksist bir sosyolojiden, marksist bir tarihten söz ediyoruz
V.
Bu uzunca sayılabilecek yolculuğumuzu, şimdi yeniden başa dönerek SBF'deki siyaset bi­
limiyle
SBF'deki siyaset bilimini birkaç düzeyde değerlendirmek
mümkündür. Örneğin, lisans eğitimi ve lisansüstü eğitim bu düzeylerin akla
örneklerinden olabilir. Aynı şekilde, bu eğitimi veren kadroların
konusu edilebilir. Bu
gelen
ve perspektifleri söz
siyaset bilimi alanında verilen ürünler de tartışma gün­
demine sokulabilir. Takdir edilmesi beklenir ki burada birden fazla düzeyde bir tartışma
yürütmek yerine, az çok fikir verici
çalışmalarına hakim olan anlayışla
SBF'nin
düşündüğüm, siyaset bilimi eğitimi ve
birkaç noktaya değinmekle ve bu çerçeve
bir-iki küçük not düşmekle yetineceğim.
Anlaşılmasını umduğum gibi, siyaset bilimi,
bulunduğu
koşullara ve
gereksinimlere karşı son derece duyarlı bir bilim dalı olarak belirmektedir. Bu duyarlılık,
gerek bu bilim dalına dayalı eğitimi gerekse de bu alanda yapılan çalışmaların alanlarını,
konularını ve elbette niteliğini de kuşatıcı bir rol oynamaktadır. En başta andığım Sina
Akşin'in yakınışı bu çerçeve
bir kez daha
Bugün, dünyada ve özel­
likle Türkiye'de siyaset biliminin nasıl bir çeşitlilik
hakkında kabaca da olsa,
bir fikir sahibi olabilmek
adlandırılma biçimlerinin
kısaca göz atmak yararlı olabilir,
başlayarak birkaç
siyaset
de dünyadaki örneklerine benzer bir biçimde,
tanık oluyoruz. Adlandırma sorunu, kolayca
gibi gözükse de, bir yanıyla da seçilen ad
edilebilir bir mesele
fakültenin siyaset bilimine nasıl
ve hangi perspektiften siyaset bilimi
az çok
etmektedir.
Dünyada bu eğitimi veren fakülte ya da bölümler yaygın olarak
of Political
Science", "Department of Politics" gibi adlandırmaları seçerler. Fakat bunların dışında,
tercihe
olarak, "Department of Government"
ve
"Department of
Public Administration" gibi nitelemeler de kullanılmaktadır. Buna göre,
"Department of Politics" nitelemesi, bilim vurgusunu öne çıkarmamakta, daha çok kendi
olan bir çalışma alanını
yetinmektedir. Aynı şekilde,
"Department of Government" seçilmişse, bu seçim buradaki eğitimin daha çok yönetim,
örgütlenme, örgütsel ve yönetsel süreçler, kurumlar ve kurumsal süreçlerle
zanaatkarane
belirtmektedir.
doğrudan kullananlar
State, Stanford,
ampirik,
"Political Science"
yaygın ve doğal olarak ABD üniversiteleridir
Ohio
Michigan, Berkeley, Columbia üniversiteleri gibi). Aynı
fon dünyanın bir parçası olan
da kendini göstermektedir. Fransa'da
durum biraz daha farklı ve karma bir yapı göstermektedir. Kimi üniversitelerde siyaset bi­
limi
geleneksel yapı korunarak hala hukuk fakülteleri çatısı altında verilmektedir,
Lyon-2 bunlardan biridir. Burada eğitim
tarafından verilmektedir.
de
doğrudan
et Science Politique"
Science
bulunmaktadır.
Bir fikir vermesi bakımından bu son
Lyon-2'nin
program
fakültenin lisans programlarına bir göz atabiliriz.
yukarı şunları
ardından siyasal çözümlemeye giriş, uluslararası
tarihi, tarihsel bir perspektif
Fransa'nın yönetim yapısı,
Sosyal bilimlere giriş ve
giriş ve
bugüne Fransız
sosyal bilimler, siyaset bilimi, karşılaştırmalı siyaset,
partiler, kamu yönetimi, AB ve küreselleşmenin siyasal
sorunları, siyaset biliminin yöntemleri, seçimler ve seçim davranışları, devletin tarihsel sos­
yolojisi, siyaset ve medya, bürokrasi
Paris-8'deki programa gelince: Siyasal sos­
yolojiye giriş, karşılaştırmalı anayasa hukuku, Fransa'nın toplumsal ve siyasal tarihi, siyasal
teoriye giriş, uluslararası
giriş, devlet ve kamusal siyasetin sosyolojisi, siyasetin
temel kavramları, disipliner metodoloji ki siyasal kuram ve sosyolojisi metodolojisini
mektedir, siyasal sosyoloji, uluslararası örgütler ve kurumlar, siyasal düşünce tarihi,
siyaset bilimi
çeşitli alt dalları
teorik ve karşılaştırmalı
alan çalışmaları, yurttaşlık, göç ve ayrımcılık, demokrasi teorileri, medya ve kamusal
Türkiye'ye dönerken, öncelikle küçük bir uyanda bulunmalıyım. Türkiye'de uluslararası
disiplini genellikle siyaset bilimi eğitiminden ayrı, bağımsız bir bölüm tarafından
üstlenilmiştir (SBF dahil). Dolayısıyla
örneklerinde bu alana
yukarıda Fransa'dan aktardığım program
dersler göze çarparken, bizde bunlara yer verilmemektedir,
Bu eksiklik nedeniyle Türkiye'deki programın örneğin Fransa'dan daha yoksul olduğu gibi
KALE
bir sonuç çıkarılmamalıdır,
Türkiye'den örnek olarak ODTÜ'ye
Burada siyaset bilimi, Siyaset Bilimi ve
Kamu Yönetimi Bölümü adı altında, lisansüstü eğitimi de aynı başlıkla veriliyor. Lisansta
verilen dersler
sınıfa kadar-
yukarı şunlar: Politikaya giriş, kamusal
ve örgüt, siyasal düşünceler tarihi, anayasa hukuku, Türk
sistemi, karşılaştırmalı
yönetim, Türkiye'nin siyasal yapısı, bürokrasi ve Türk bürokrasisi, örgüt kuramı ya da yerel
yönetimler, karşılaştırmalı politika ya da politik tarih
politik katılım ve seçim
Dördüncü sınıfta siyaset bilimi ve kamu yönetimi olarak
ana alt dala ayrılan program­
da, siyaset bilimi alt bölümünde siyasal partiler, Batı Avrupa siyaseti, demokrasi teorisi,
siyasal kuram, cinsiyet ve siyaset gibi dersler
gramına
Yüksek
Avrupa'da devlet ve toplum, medya ve toplum, otorite,
ve toplumsal yapı, siyaset biliminde
dersler verildiğini
Türk siyaseti, kültürel siyaset gibi
Doktora programında
maları, ahlak ve siyaset okumaları, siyasal sosyoloji,
ve kültür,
oku­
siyasal düşüncesi, postmodern­
izm ve radikal demokrasi, bürokrasi, siyaset ve kamu siyasaları,
ve siyasal
davranış, kültür ve örgütler gibi dersler
lisansüstü
ODTÜ'nün lisans
çalışmaları arasında belirgin bir fark
daha çok bir devamlılık göze çarp­
maktadır. Ancak ODTÜ'nün genel olarak
SBF'nin
programı
bir modeli
biliyoruz.
daha çok Fransız modeline yakın durmaktadır, SBF'yle
uyarıyla başlamalıyız. SBF'de siyaset bilimi
yılının
bir
yarısına
kadar Kamu Yönetimi Bölümü adı altında verilmiştir. AncaK bu dönemden
bölümün adı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklik,
gerçekte programda bir değişikliğin olduğunu
uzun yıllar sonra programın
etmemekte, aksine adın nihayet,
uygun hale getirilmesini
olmaktadır. Ancak
bölümün adından önce, doğrudan fakültenin adına dikkat çekilmelidir. Fakültenin adı
"siyasal bilgiler"dir. Yani
"etüt" alanını
bir bilim
etmektedir. Gerçekten de YÖK kurulana
çok bir
fakültenin
bakıldığında, fakülteye temel rengini verenin üç etüt alanı olduğu görülür:
Siyaset bilimi ve yönetim bilimi eğitimini veren Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü ya
da eski adıyla Dahiliye Şubesi, uluslararası
veren
bilim
eğitimini veren Hariciye Şubesi ve
Şubesi, Bu alanlardan hiçbiri
olarak bir
taşımamakta, metodolojik farklılıklardan daha çok çalışma alanlarının
bölüşümünü yansıtmaktadır, Geleneksel olarak siyaset biliminin alt dallarından biri sayılan
uluslararası
SBF'de neredeyse baştan beri, siyaset biliminden
olarak örgütlenmesi, aşırı uzmanlaşmanın gerekliliğine duyulan bir
cumhuriyetin politik
bir bölüm
çok, genç
olarak düşünülmelidir. Bu yanıyla SBF üzerine bir
değerlendirme yaparken, ben de uluslararası
disiplinleri saf dışı
S B F , adına uygun bir biçimde siyaset biliminin bütün ana başlıkları ve konularıyla
bir
eğitim vermektedir ki bunları özetle, hukuk bilimleri, yerel yönetim ve örgütlenmeler,
yönetim bilimleri ve siyasal düşünce ve teoriler olarak özetleyebiliriz. Siyasal Bilgiler'de
ODTÜ'nün neredeyse hiç vermediği, ağırlıklı olarak verilen hukuk
aynı şekilde
ODTÜ'nün son derece sınırlı düzeyde verdiği yönetim bilimleri eğitimi ve aynı şekilde
birkaç örneği barındırmakla birlikte, ODTÜ'nün pek
timler, kentsel siyasetle
anlaşılan yerel yöne­
dersleri ve devamla, metodolojik dersler dışarıda bırakılırsa;
birinci sınıfta bir dönemlik siyaset bilimine giriş, anayasa hukukuna giriş, toplumbilim
kuramları, siyasal tarih,
sınıfta
dönemlik siyasal düşünce tarihi, üçüncü sınıfta
devlet düzenleri, Türkiye'nin anayasa düzeni, Türk siyasal hayatı, çağdaş siyasal
akımlar, dördüncü sınıfta siyaset sosyolojisi, kamusal
Türk
tarihi,
düşünce tarihi, siyaset psikolojisi, temel haklar ve özgürlükler, milliyetçilik, küreselleşme ve
azınlıklar gibi dersler verilmektedir, Lisans düzeyinde, diğer ders ağırlıkları gözetildiğinde,
siyaset bilimiyle
ders sayısı, bunları kuşatan ya da siyaset biliminin temel oluşturduğu
dersler yok sayılırsa, niceliksel olarak az
Ancak, yukarıda
karşılaştırmalı bir biçimde
Bu bağlamda örneğin Türk
uyarı hatırda
kamu yönetimine giriş, karşılaştırmalı yönetim vb. dersler de bu programa
Ayrıca uluslararası
bölümünün derslerinin de siyaset bilimiyle yakından
Örneğin siyasal tarih, uluslararası
temel kavramları, uluslararası
politika, uluslararası hukuk, Osmanlı diplomasi tarihi, hükümet dışı kuruluşlar, Türk dış poli­
tikası, uluslararası örgütler, uluslararası
uluslararası
teoriler ve yaklaşımlar,
çalışmalar,
ekonomi politiği
Ancak SBF'nin asıl farkı ve ağırlığı yüksek lisans ve doktora programında kendini göster­
mektedir. Gerek niceliksel gerekse niteliksel olarak SBF siyaset bilimi eğitiminde
lerine akla gelebilecek her alanda ve bütün disipliner
seçenekler
ayrışmaları yıkacak bir biçimde
Ama tam da burada bir sorun olduğu
Öyle ki
lisansüstü siyaset bilimi eğitiminde verilen ders sayısına bakıldığında, bunların
aştığı
görülmektedir. Dolayısıyla bir tür aşırı uzmanlaşma görüntüsü var gibidir. Aynı çerçeve­
den olmak üzere, örneğin
ki toplamı
yıl önce aynı programda verilen ders sayıları gözetildiğinde
aşar ya da aşmaz, bugün gelinen noktanın son derece
olduğu
açıktır.
On yıl önce SBF'nin siyaset bilimi lisansüstü eğitimi de ODTÜ'nünki gibi adeta lisansın
devamı
parçalanmışlık görüntüsü
günkü
manzarayla
ara
bu
görüntünün
ya da "postmodern" rüzgarların etkisiyle akla hayale
sığmadık konularda "soyut mu soyut" araştırma alanları belirlendiği ve araştırmacıların
enerjilerinin "boşa ve yanlış yönlere"
kolaylıkla
Hele bir de siyaset
biliminde esen rüzgarların, en azından S B F ' d e yönetim bilimlerini de etkisi altına aldığı
eklenirse, bu sav daha yüksek sesle öne sürülebilecektir. Şöyle ki, S B F ' d e yönetim bilimi
de son yıllarda giderek
siyaset bilimiyle
derslere yoğun olarak yer vermeye
başlamış görünmektedir. Örneğin, devlet bilimi metodolojisi, devlet medya
kamu
politikası süreci gibi dersler yönetim bilimi alt dalının lisansüstü programında gözükmek-
Fakat burada zihin bulandırıcı etki yaratan şey, sunduğu seçeneklerin zengin­
leşmesi ve
fazlasıyla abartılı bir sav gibi gözükse de, şu anda yalnızca
ODTÜ'nün değil, Türkiye'deki hemen tüm üniversitelerin verdiği lisansüstü
bir eğitim veren, özellikle siyaset bilimi programının son yıllarda giderek
bir taleple
Elbette bu da şiddetle
olan postmodern rüzgarların bütün toplumu önüne katıp sürüklediği biçiminde açıklan­
abilir ama bu açıklama bizim
açıklama değil, en fazlasından
bir saldırıdır;
hepsi o. Öyleyse bununla yetinmek yerine, biraz daha geçmişe dönüp
olduğuna
ne
bakmayı denemeliyiz.
SBF'de siyaset bilimi eğitimi uzun yıllar boyunca belirli bir anlayış
Bu anlayışın merkezinde de,
verilmiştir.
kavramı oturmaktadır. Bunun
çok kısaca da
olsa, uzun yıllar okutulan ama belirli bir süredir kullanım dışı sayılan, kimi temel metinlerin
siyaset kavramına nasıl
bir göz atalım.
ele alacağım metin, bu öğretimde uzunca zamandır kullanılan ve Türkçe siyaset bilimi
metinlerinden
Bülent Daver'in metni olacak,
Daver, öncelikle dilimizdeki siyaset teriminin etimolojisine eğilmekte ve bu terimin Arap
kaynaklı muhtemelen de eski Mısır kökenli olduğuna dikkat çekmektedir. Mısır
uygarlığında siyasetin devlet yönetimi
sonra
bir kavram olarak kullanıldığını saptadıktan
terimin
uzun süre ceza anlamında
kullanıldığını aktarmaktadır. Gündelik yaşamdaki
kurnazlık
anlamını da aktardıktan sonra, nihayet kendi tanımını yapar:
kısaca
devlet,
bölümünde Türk dilinde
terimini,
şeklinde tanımlamakla
Sunuş
Siyaset Bilimine Giriş kitabı olduğu belirtilen metinde, "siyasal
bir yapıyı sadece resmi kurumlara, kanunlara bakarak
mümkün olmadığı sap­
tanmakta, resmi kurumların gerisindeki gayri resmi kuvvetleri, kurumları, kuruluşları,
dinamikleri ve bunların
birbirleriyle olan
hayatın gerçek oluşumu hakkında
tetkik etmeden siyasal
geçerli ve bütünleyici yargılara ulaşmanın
güç ve belki de
olduğu" saptaması yapılmaktadır. Daver'in bu uyarısı da göz
önünde tutularak
geçici tanıma bakıldığında, siyaseti tanımlamak
kullanılan
orta terimin "yönetim" terimi olduğu gözlenmektedir; ülkenin, devletin ya da
yönetimi ama her halükarda yönetim, siyaset anlamına gelmektedir. Ayrıca politika ter­
imine de yer veren Daver, bu terim
siyaset arasında anlamı bakımından hiçbir fark
vurgulamakta ve özel bir ayrışmaya gitmemektedir. Daha
tanımlarken de "devletin ve
mesiyle meşgul olur" (s.
siyasal bilimi
sürecin olan ve olması gereken bakımından
diyen Daver, merkeze aslında yine yönetim kavramını oturt­
Öyle ki metnin
kısımlarında da yönetim
biçimde kullanıldığına tanık olunur.
siyasetin adeta eş
bir
hemen başta "siyaset sanatı" başlığını
taşıyan bölümde siyaset terimi çıkarılsa ve yerine yönetim terimi geçirilse, metin hiçbir
anlam kaybına uğramamaktadır
ve devamı). Her ne kadar 57. sayfada siyaset ve
alt başlığıyla yönetim terimi siyaset teriminden
çalışılmışsa
bu
ayrım kuramsal bir farklılığa karşılık gelmekten çok pratik bir kaygıyı yansıtmaktadır.
Uygulayımsal siyasal teknikler ve yöntemler
kavramı altına alınmak
gibidir.
Fakat burada kimi sorunlar karşımıza çıkmaktadır: Her siyaset zorunlu olarak bir
karşılık gelebilir ama bunun anlamı, siyasetin yönetime
tersinden
edilirse, her yönetselliğin aynı zamanda
ya da
karşılık
midir?
Anlaşılacağı gibi Daver'in siyasete yaklaşımının odak noktasını yönetim dolayımıyla
devlet kavramı oluşturmaktadır. Her ne kadar yazar, "siyasetin odak noktası olarak
devleti seçme"nin statik unsurlar üzerinde durmak olacağından bahisle, bunun sakıncalı
çünkü
toplulukları siyaset dışında
söylese de. Devamla
Daver, böylesi bir yaklaşımın "resmiyeti, şekli, hukuki kalıpları ön plana
söyler ve bunun en önemli sakıncası olarak da "siyasetin özünü
teşkil ettiğinden"
hareketle, bunun gölgede kalacağını belirtir (s, 43). Fakat burada kastettiği
çünkü yazara göre her tür
odağına
"siyasal nitelikte"
tür
Ayrıca eğer siyasetin
kavramı yerleştirilirse bu da meşruiyet kavramının
edilme riskini
taşımaktadır. Nihayet Daver, daha düzenli bir tanım yapar ki o da şudur: " Ş u
halde siyasal bilimin konusunu teşkil eden siyaseti, devlet
etkide bulunan kuvvetlerle
faaliyetler olarak
önemli ölçüde
(s. 43, vurgu aslında).
Görüldüğü gibi merkezde devlet kavramı durmakta ve siyaseti o belirlemektedir. Ancak
bu durumda, yukarda belirtilen,
toplulukların siyaset dışında, burada siyasal bilimin
konusu dışında bırakılması riski ya da tehlikesi nasıl bertaraf edilmiştir? Bu sorunun yanıtı
yoktur.
SBF'de uzunca zaman okutulan bir metin de
en başta politikanın birbirine tümüyle karşıt
göre,
Kapani, hemen
yönünü yansıtan tanımla başlar. Buna
yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik fikirlere ve
çıkarlara sahiptirler" ve "farklılıklardan doğan çatışma politikanın temelini oluşturur. Bir
bakıma, çatışmanın asıl konusu toplumdaki değerlerin paylaşılmasıdır denebilir." (s.
devamı, vurgu aslında). Çatışmanın hedefi
uzanan Kapani,
ve
ele geçirilmesidir. Buradan
neyi, ne zaman, nasıl elde ettiğini belirleyen bir faaliyet
olarak politika" tanımını verir ama bunu yeterli görmez. Bu tanımın tam karşı ucunda
politikayı bir çatışma
tersine "herkesin yararına olan bir toplum düzeni kurma
çabası" olarak gören anlayış yer almaktadır,
Bu karşıtlıktan hareketle tanım yapmanın güçlüklerine
Kapani politikayla
belli başlı karakteristikleri saptamaya girişmektedir. Buna göre, politika evrensellik ve
süreklilik niteliklerine sahiptir ve dolayısıyla en
dışında kalan bir
süreklilik niteliğinin nasıl
en gelişmişine kadar politika
topluluğu söz konusu edilemez, Ancak burada evrensellik ve
sorusu dikenli arazi
En
topluluklarda
bile siyasetin var olduğu saptaması bir farklılığı ve değişik türden bir siyaset kavrayışını
gibi görünürken, Kapani birden yön değiştirmekte ve bu süreklilik
düşünce ve çıkar aykırılıklarının evrenselliği ve sürekliliğine
Bunlar sürekli
ve evrensel olduğu
sürekli ve evrensel, dolayısıyla siyaset sürekli ve
evrenseldir. Kapani, marksizmin ve teknokrasi tezinin bugün
dolayısıyla
düzeninin, ekonomik
ve
yapısının değişmesiyle poli­
tikanın günün birinde ortadan kalkacağı yönündeki saptamaların spekülatif olduğunu"
savunmaktadır, Böylece belirli bir siyaset karakteristiği
kaçırılmaktadır, Burada
ve tarihten
sorun her bir
bir çatışma
görülmesi, farklılıkların çatışmak zorunda
yöntembilimsel bir sorundur;
olarak,
her ne kadar önerme
da sayılmış olsa da gerçekte kastedilenin uygar topluluklar
örülmüş, sınıflı,
düz anlamıyla
toplumdan söz etmektedir Kapani.
çıkmakta, bu
olarak
dışlanmasında yatmaktadır ki bu
topluluklar
bellidir, Yani çıkar
düzeyde de olsa
zaman yeniden metodolojik bir sorun karşımıza
evrenselliği ve sürekliliği zan altında
olarak, politikanın özü değerlerin
dönük bir çatışma ve
lesidir. "Ancak" diye uyarır Kapani, bunun "asgari anlaşma temeli barış ve düzendir. Belli
davranış kurallarından meydana gelen kamu düzeni siyasal mücadelenin çerçevesini ve
sınırlarını
20). Burada da, bir uyarıyla karşı karşıya kalırız ve çok beklemeden
nihayet Kapani, "sosyal ve ekonomik düzenin değiştirilmesi çabalarının da gene barışçı
yöntemlerle yürütülmesi
belirttikten sonra, aksi takdirde "şiddetin ve silahlı
çatışmanın baş gösterdiği yerde politikanın biteceğini ve savaşın başlayacağını" belirtir.
Anlaşıldığı
üzere, savaş, şiddet, fiziksel güç kullanımı
Kapani
politikanın
göstergelerinden, araçlarından, genel olarak yordamlarından ya da tezahür ediş biçim­
lerinden biri olarak kabul görmemektedir.
Üçüncü karakteristik olarak politikanın çatışma olduğu kadar, aynı zamanda uzlaşma
oluşunu belirten Kapani, buradan hareketle politikanın "yönetme ve
bir
etme şeklinde
olma yanında, siyasal kararların alınmasına katılma" niteliğinin de bulun­
duğunu vurgulamaktadır ve nihayet buradan
salt bir olgudan
ler tarafından beslenen
karşımıza meşruluk kavramı
Onun meşruluğu hakkında yönetilen­
(ya da
noksanlığı)
neticede
şeklini,
niteliğini, tipini belirleyen önemli bir unsur olarak ortaya çıkar"
Her ne kadar Kapani, bu karakteristikleri toparlayarak bir tanım üretmemişse de böyle bir
girişim şöyle bir tanımla
toplum
Siyaset, çıkar farklılaşmasına uğramış her
sürekliliği geçerli olmak üzere, sınırlarını kamu düzeninin
toplumsal
çıkar dağılımında etkin bir rol oynamak üzere yürütülen ve toplumca meşru kabul edilen
ele geçirmeye ve bu
çatışan çıkarları uzlaştırmaya dayalı her
tür faaliyetin adıdır,
Tarih sırasına göre
Siyaset Bilimi adlı kitabı
son olarak ele alacağım metin, Ahmet Taner Kışlalı
Kışlalımın kitabı, alanında neredeyse bir
Çünkü yazar diğerlerinden tümüyle farklı olarak, nedense siyasetin ne olduğu ya da nice
olduğu üzerinde durma gereği duymaz; doğrudan siyaset biliminin konusunun ne
başlar ve başladığı gibi, aynı şekilde de
bölümü kapatır,
MAKALE
Siyaset biliminin konusunun siyaset olduğu açıktır. Kışlalı önce bunun Arapça'daki
eğitimi anlamına geldiğini, sonra Yunanca'da politikanın da devlete ait
geldiğini belirttikten sonra
17 ve devamı)
anlamına
sözcüğünün günümüzdeki anlamı
konusunda Prof. Bülent Daver'e katılmak ve siyaseti
devlet,
biçi­
minde tanımlamak olanaklıdır" demekle yetinir. Ancak, bir sözcüğün anlamı
sal olarak üstlendiği
bir ve aynı şey olmadığını göz ardı etmektedir
bunun farkındadır da ve şöyle der:
Fakat
biliminin konusu üzerinde, bilim adamları
arasında tam bir görüş birliğinin varlığından söz etmek zor. Bazılarına göre konu yalnızca
sınırlıdır. Ama
daha geniş bir kavram olan
hareket
etmektedir. Biz bu tartışmanın üzerinde uzun uzun durmayı gereksiz
ne kadar gereksiz de bulsa Kışlalı yine de kimi sınırları
(s.
Her
etmektedir. Ona göre, siyaset
biliminin konusunu devletle sınırlamak bilimi daraltıcı bir etki yaratırken, aynı şekilde
anlayışı da aşırı genişlemeye neden olabilir. Çünkü ona göre,
de
Otoritenin görüldüğü her yerde
Toplumun en küçük birimlerinde, hatta
kavramı otoriteyi
ve
bireysel
ayrımı bulunur,
bile otoriteye rastlayabiliriz"
(aynı yerde), Burada elbette "yöneten yönetilen" ayrımının da "devlet" gibi
sorgulayabiliriz; dolayısıyla bir otoriteden söz
meyeceğimiz toplulukların varlığını ya da
ama Kışlalı yaklaşımını açmadığı
Kışlalı,
bile, bu ayrımdan söz ede­
tartışma gündemine taşıyabiliriz
ne yazık ki buna uygun yeterli malzemeye de sahip
kavramının yaratması olası aşırı genişleme tehlikesine karşı, siyaset bilimini
siyasal
olduğunu belirtir. Fakat siyasal
bu kez de. Hangi
ne
tanımlanmaktadır, bilmiyoruz. Fakat bunun yerine, siyasal olmayan
bilimin konusu olmadığını söyler. Örneğin "aile
davranışlarına
konusu
(s.
söylemez
türü hangi gösterge ya da ölçütlerle siyasal nitelikli olarak
biçimlerinin bu
aileyi oluşturan bireylerin siyasal
ölçüde, oy verme eğilimlerine etki yaptığı zaman siyaset biliminin
Bu
farklı bir biçimde okursak, bu durumda "oikos" kavramının
siyaset biliminin konusu olmayacağı sonucunu kolayca
Platon'un ev yaşamına
Aynı şekilde,
düzenlemelerinin tümünü siyasal olmayan düzenlemeler
olarak okumak zorunda
Uzun yıllar okutulan bu üç kitabın ve hatta savımızı daha da güçlendirmek üzere, örneğin
siyaset psikolojisi dersinde okutulan aynı adlı kitabı da bunlara
dört kitabın,
epistemolojik olarak pozitivist, metodolojik olarak ampirisist olduğunu kolaylıkla söyleye­
biliriz. Bu anlamda, artık SBF'de bu çizgiyle sınırlı bir siyaset bilimi eğitimi verilmediğini, bu
çizgiden kesin bir kopuşun deneyimlendiğini açıkça söyleyebiliriz. Zaten gösterilen tepki
bu kopuştan
Kopuşu çok özet bir biçimde
etmek gerekirse, tek
cümleyle devlet (ve aynı anlama gelmek üzere res publica ya da yine aynı anlama
gelmek üzere kamu kavramları) merkezli siyaset biliminden, artık devletle özdeş olmayan
bir kamu merkezli eğitime kayılması ve bu
"siyasal olanın" sınırlarının alabil­
genişletilmesi ve giderek yeni merkezmiş gibi duran
kavramının
MAKALE
de bizzat
kavramının almakta oluşudur.
elbette S B F ' d e siyaset bilimi eğitimi dünden bugüne siyaset bilimi dersinin
çizgisiyle sınırlı değildir. Bunun yanı sıra, siyasal düşünce tarihi ve çağdaş siyasal akımlar
gibi derslere kısaca da olsa bakmalıyız, çünkü bu dersler "klasik çizgiden" farklı bir çizgi
tutturmuş ve bugün SBF'nin en önemli farklılıklarından birini oluşturan bir başka geleneğin
(eğer devlet merkezli siyaset bilimi eğitimini de bir gelenek sayacaksak)
yol
açmıştır,
Şu açıktır: Günümüz dünyasını ve bu dünyanın
Türkiye ve Türk siyasetini geleneksel
siyaset biliminin geleneksel-merkezi kavramlarıyla yetinerek açıklamak ve çalışmak artık
neredeyse olanaksızdır. SBF'de bu fark edilmiştir, Örneğin, artık
adını duymak
lisansüstü eğitimi beklemeleri gerektiğini düşünmek son derece arkaik­
tir. Bu nedenle, öğrenciler daha birinci sınıftan başlayarak bu adı duymaktadırlar, Çünkü
bu adı zikretmeden siyaset bilimi dersi
kavramını tartışmak son derece eksik
bir çerçeveye razı olmak demek olacaktır, Ancak, günümüz siyasetinin ve siyaset bili­
minin "postmodern rüzgarlar ya da gelişmeler" karşısında
tür "eksen" ya da "evrensel­
lik" kaybı tehdidiyle karşı karşıya olduğu da açıktır.
yukarıda sözünü
geleneksel çizgi, siyasal düşünce tarihi aracılığıyla
edilen çizgi, bir anlamda buna
karşı bir güvence oluşturmaktadır. (Ayrıca SBF'de anayasa hukuku dersinin de buna ben­
zer bir
üstlendiği söylenebilir).
Siyasal düşünce tarihinin, biraz yukarıda,
bir niteliğinin olduğunu söylemiştim.
Yinelemek gerekirse, bu tarihin konusu düşünürlerin ortaya koyduğu ürünlerin hangi
koşullar altında, hangi amaçlara yönelik olarak, hangi bağlamda, hangi araçlarla
ortaya konulduğu ve bunların birbirleriyle
tehlike
uyumuydu. Fakat burada
ve böyle kodlandığı ölçüde de veri şu ya da bu disiplinin tarihini öğrenmek
bir materyal
dönüşür, Bir anlamda, örneğin
üzerinde düşünebilmek, bilgi sahibi olabilmek
kullanılan
siyaset biliminin sorunları
geçmişe gitmek
"eksikliği ayıp sayılan" bir alana az çok nüfuz edebilmek
gelebilir.
bir-iki
konusu donmuş bir tarihin konusu olarak kodlanabilir
sınırlı,
gerekli, sıkıcı bir ders haline
önemli tehlike, çubuğu tam ters uca bükersek, dersin, çağdaş siyasal
düşünceyi ve sorunları, yani kendi şimdiki zamanını mutlaklaştıran bir yaklaşımla, bu
yaklaşımı yeniden üretebilmek ve baki kılabilmek
yağmalanacak bir
şu ya da bu özelliğiyle
dönüştürülmesidir. Bu halde, bütünlüklü bir tarih dersi
olmaktan çıkar, daha çok tematik bir özellik üstlenmeye başlar ders. Örneğin, öğrenciye
Aristoteles metafiziğinin temelleri hiç verilmeden,
yaklaşımı tartışılmadan,
"siyasetin doğallığı ve zorunluluğu"nu temellendirmek
da "zoon politikon"un çağdaş okuma biçimlerinin
kuşatan ve zorunlu kılan çerçeveyi yok sayarak, Aristoteles
sonucu olarak öğrenci, "zoon
nesli tükenmiş bir kuş,
su"nu da "mağara teorisi" olarak belleyebilir; ne gam!
kullanabilirsiniz ya
geçerek, Aristoteles'te onu
verebilirsiniz. Bunun
"mağara
SBF'de verilen siyasal düşünce tarihi, öncelikle sözcüğün dümdüz anlamıyla gerçekten
"literal" yani
Bunun açık anlamı, dersin
hallerine dair" bir
mahiyette ve buna uygun örneklerle zenginleştirilerek "siyasal
kılan" ya da onu,
olarak kuran"ın en
yani "insan"ı
dolayısıyla en "eski" ve ölümsüz "hali"
olarak siyaseti dünden bugüne, kesintiler, kırılma noktaları, dönüşüm ve sıçrama
birlikte bütünlüklü bir tarihsel süreç
konu edinmesi ve daha da önemlisi, bugünde,
şimdiki zamanımızda kendini
olarak kuran"ın dünün "siyasal-olan"ının bir
verisi olarak kabul edilmesidir, Dolayısıyla, ne şimdiki zamanımızı kurma biçimi
anlaşılmadan dünkü
"nice" olduğu anlaşılabilir, ne de bu
erilmeden" bugün siyasal-olan'a vakıf olunabilir! Bu açıdan, S B F ' d e bu ders,
siyaset bilimi eğitiminin
çerçevesini çizer ve
ama genişleyerek şimdiki zamanı
sonsuzca genişleyen
"postmodern zaman"
masına ve benzer biçimde, "kayıp bir zamanın
taş heykellere başını vura vura
sonunda kendisinin de taşlaşmasına karşı en önemli sınır çizgilerinden biridir (Mekansal
düzlemde benzer bir
yukarıda da
SBF'de benzerlerinden çok daha
yoğunluklu ve üst düzeyde verilen, anayasa hukuku dersi üstlenir).
Aynı şekilde, siyasal düşünce tarihi
çağdaş siyasal
birlikte düşünülmesi gereken bir
Eğer bir analoji yapılmak
çok siyasal kurama meylederken,
siyasal akımlar, uzun yıllar daha çok siyaset
felsefesine yatkınlık göstererek bir anlamda
karşı bir "antidot"
ders
siyasal düşünce tarihi daha
gizil olarak
büyülen-
üstlenmiştir
SBF'deki siyaset bilimi eğitimi ve eğilimi üstüne bu küçük örneklerden
bu eğitimin
karşı karşıya bulunduğu kimi sorunlara değinmek de fikir verici olabilir.
SBF'nin siyaset bilimi eğitiminin eskiden beri en özgün yanlarından birisi, disiplin
giderek makale temelli bir eğitim ve araştırma eğiliminin yaygınlaşmasına karşılık, kitap
temelli bir eğilimi temsil etmesi ve üstelik, kendi ders materyalinin yine kendisi tarafından
üretilmiş
Siyasal düşünce tarihi
Ancak siyaset bilimi dersi
bu
hala başarıyla sürdürülmekte­
ne yazık ki aynı şeyi söylemek mümkün gözük­
memektedir (Gerçi burada, kitap yazmayı adeta cezalandıran, makale, üstelik yabancı
dilde makale yazmayı biricik çalışma ölçüsü olarak kabul eden akademik politikaların
büyük rolü olduğu kesinlikle
edilmemelidir).
SBF'de siyaset bilimini olumsuz yönde etkilemeye başlamış bulunan ve bu etkinin daha
da artarak süreceği anlaşılan bir diğer unsur, üniversite eğitiminin aynı zamanda
birlikte düşünülmeye başlaması ve dolayısıyla eğitim programının giderek
piyasanın
karşı daha da duyarlı kılınmasıdır. Bu da beraberinde, örneğin
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü programını, özellikle hukuk dersleri başta olmak
üzere kimi mesleki derslerin yoğun "saldırısına" maruz bırakmaktadır ve hatta özellikle
lisans düzeyinde, siyaset bilimi eğitimi "neredeyse" marjinalleşme tehdidiyle baş başa
Burada da yine yürütülen akademik politikaların ve
yöneti-
MAKALE
ci aktörlerin büyük rolü olduğu
olarak
bir
belirtilmelidir. Bu sorun beraberinde,
getirmektedir.
Şöyle
ki,
kuramsal
maruz bırakıldıkça, yoğun kuramsal
eğitim
lisans
düzeyinde
veren lisansüstü
gramıyla aralarındaki bağ da giderek kopmaya, en azından mesafe ciddi bir biçimde
açılmaya başlamaktadır. Bu da, SBF lisansüstü programını, ODTÜ gibi, böylesi bir ara
açılmasını tecrübe etmeyen, kuramsal olarak daha donanımlı gözüken öğrencileri
çekim merkezi kılmakta ama, aynı anda S B F , lisansüstü programını kendi
mekte giderek zorlanmaktadır. Oysa siyaset bilimi
bilmek, ancak
kendi
besle­
SBF
sürdüre­
üreteceği anlamlı bir nicelik ve nitelikteki kay­
mümkün olabilecektir.
Son olarak, siyaset bilimi
bakımından, S B F ' d e sorun
düşündüğüm bir noktaya, yönetim bilimlerinde beliren bir tür "alana yeniden girme"
Elbette, bu
taşımamaktadır;
kendisi bir sorun yaratıcı potansiyel
biçimi dikkat çekicidir. Bu fakültede yönetim bilimi eğitimi, bilin­
gibi, ne yazık ki uzun yıllardan bu yana, siyaset
"teknik-mesleki" bir eğitime
düzeyde durdurulmak
kopmuş ve adeta
bulunmaktadır. Bu gidişin en azından lisansüstü
son derece sevindiricidir ki bunun en önemli göstergesi
doktora düzeyinde verilen "Devlet Bilimi Metodolojisi" dersidir. "Devlet Bilimi Metodolojisi"
dersi, kendi
kalınarak
siyasal toplum olgusuna
ayrımına
takdirde "toplumsal tarihin sunduğu öbür kamu yönetimi biçimlerini
alanına alamamak ve bugünkü biçimleri tarihsel karşılaştırma yöntemiyle
çözümlemek olanağından yoksun"iuğu beraberinde
biçiminde
bir eleştirinin üzerine oturtulmakta ve ardından
olgularının toplum­
bilimlerinde birbirinden
öbür dallarla
kendi
edilen
edilmekte, yönetim biliminin
kurulması gerekliliği
Kısaca dersin amacı, yine
"kamu yönetimi üzerine görüş alanını genişletmek amacıyla, akademik
bölümlerde dondurulmuş
yönetimi olgusuna nasıl
yaklaşıldığını
Doğrusu burada birden fazla sorun bulunmaktadır. Dersin asli amacının hukuk, siyasal
antropoloji, tarih, siyaset bilimi, ekonomi politik
devlete nasıl
anlamak olarak gösterilmesinin ardından, adının "devlet bilimi" olarak sunulması,
acaba bu disiplinler tümü birden devlet bilimini mi oluşturuyor ya da böyle bir
mı ortaya atılıyor, yoksa siyaset bilimi yerine, devlet bilimi, eski terimiyle
hortlatılarak, bu disiplinlerin arakesitinde yer alan yeni bir bilim olarak mı takdim ediliyor,
anlaşılamamaktadır. Aynı şekilde, bu dersin metodolojik düzeyde nereye
bir muammadır. Ders, devlet bilimi adı
yeni bir metodoloji mi
da
etmeye yöne­
liktir yoksa ders, devleti nesne olarak alan çeşitli disiplinlerin metodolojisini mi kendine
nesne almaktadır; belirsizdir. Bu belirsizlik ölçüsünde de bu girişim SBF'de siyaset bilimi
eğitiminin
ya tümüyle habersiz olarak siyaset bilimi eğitimine yöne­
lik geleneksel eleştirilerle kendini var etmeye çalışmaktadır ya da bu dönüşümden hab-
E
ve bu haberdarlık koşulu altında, siyaset bilimi programlarıyla
gitmek yerine,
biliminde devlet mercek altına
ve
onu da
ancak biz yaparız" gibi, anlamlandırılması pek de kolay olmayan bir tür
okuma" girişimi mahiyetindedir. Fakat, açıklaması her nasıl yapılırsa yapılsın, siyaset bilimi
programının kendi
bilimi lisansüstü programını yok
yok
dahası bir bütün olarak siyaset
kesindir. Bu,
dersin okuma listelerinden bile
VI.
Sonuç olarak, başta
S.Akşin'in özellikle siyaset bilimine
en sonda, "yönetim bilimlerinin" alana yeniden girme
geliştirdiği tutumla,
arasında, telaffuz etmekte
şimdilik zorlanabilirsek de, adlandırılmamış bir ortaklık bulunduğu
kanısındayım. Bir
anlamda çeşitli rüzgarların etkisiyle giderek "gevşediği, savrulduğu,
kapandığı, uzmanlaşarak kendi
sokmak" arzusu!
düşünülen siyaset bilimi
bir yanda bu arzu
senin hikayendir" anlayışının aşırı
öbür uçta da "anlatılan
bir biçimde uç vermeye
başladığına tanık oluyoruz. Örneğin, bu sunuş dizisi
"Selektif Cehalet" başlığı
altında son konuşmayı yapan Prof. Dr. E. Türkcan'ın yaklaşımı bu konuda uyarıcı
"Anlatılan
senin
hikayendir"deki
kendinde bir veri olarak
bağlamından
kaçıran,
ve "yalnızlaştıran", giderek kendisine yönelik
her ayrı "hikayeyi" "ne yapalım, bu da senin hikayen; seninki sana, benimki
bana" omuz silkmesiyie geçiştirerek,
ayrımını ve nihayet
olumsuz anlamıyla, en başta "eleştiri-edebiyat"
ayrımını ortadan kaldıran bir yaklaşım, en
ve "gerçek" anlamıyla bir cehalet yaratmaktan ve cehaleti ölçüsünde "gürültülü bir efe­
lenme"
başka bir şey yaratmayacaktır.
1
Bu yazı
S B F ' d e artık gelenekselleşmiş bulunan Asistan Toplantıları dizisinin Sosyal Bilimlerde Dönüşüm
temalı dizisinde yapılan siyaset bilimi bölümü söyleşisi
kaleme alınmış ve 2006 Mayıs sonunda,
toplantıda sunulmuştur. Gerek bu sunuş ve gerekse onun yazıya geçirilmesinde, yer yer esinlendirici, yer yer
katkıları
siyasal teoriler asistanı Zafer Yılmaz'a özellikle olmak üzere ve ayrıca, yazıyı yeniden
okuyarak uyarıcı notlar düşen, aynı kürsüden Duygu Türk'e teşekkür borçluyum.
2
Yuvarlak masa toplantı
3
Zizek
4
Maurice Duverger, Politikaya Giriş, Çev. S.
5
Bilimler ve Mülkiye", Mülkiye, Yaz 2004,
no. 244,
Gıdıklanan Özne, Politik Ontolojinin Yok Merkezi, Çev. S. Can, Ankara, Epos Yayınları, 2003,
Varlık Yayınları,
Bülent Daver, Siyaset Bilimine Giriş, 2. Baskı, Ankara,
s.
kadar.
Yayınları, 1969, s. 28. Burada Daver,
yukarıda Duverger aracılığıyla andığım Janet'in metnini, Duverger'den farklı olarak
değil,
6
7
başına tarihler.
s. 32.
M. Duverger, a.g.y.
8
siyaset biliminin en geleneksel konularından biri gibi gözüken ve bugün daha çok
yaklaşımların en gözde konularından sayılan " y a s a " konusunda bile
yana
çok büyük farklılıklarla
"Hiçbir
hiçbir yasa
Mostesquieu
Voltaire'i yan
"yasalar" üzerine şu saptamayı yapar:
değildir. Nedeni de meydanda; yasalar zamanına, yerine, gereksinmelere v.b.
olanaklara göre yapılmıştır. Gereksinimler değişince, eskisi gibi kalan yasalar gülünç hale gelmişlerdir.
Örneğin domuzla şarabın zararlı
Arabistan'da domuz eti yemeyi, şarap
anlamsızdır. (...)
yasak eden yasa
yüzünü kızartacak bir şeydir a m a , biliyoruz ki her yerde doğru, açık
seçik olan, her yerde zorlanmadan yerine getirilen biricik yasalar oyun yasalarıdır. Niçin satranç oyununun
kurallarını koyan hintliye dünyanın her yerinde,
boyun eğiliyor da, örneğin papaların emirnameleri
bir dehşet ve nefret konusu oluyor?" (Voltaire, Felsefe
Voltaire'in yasaya
celilikten
bir yasa
nesnesi olmaktan
I I , Çev. L. Ay,
MEB Yayınları, 1995, s.
yaklaşımının aşırı görecelileştirmeyle malul
olanaksız hale
bu göre­
ve bu ölçüde de yasanın giderek bir bilim
düşünebiliriz a m a bu hem erken, hem yanıltıcı
yasayı tam da bu, aşırı
Çünkü öbür uçta,
nesnesi olmaktan çıkaran yaklaşımı
etmeye
9
Bunu görmek
uzunca bir süredir bu konuda simge
atmak yeterlidir.
10 Bkz.
bkz. John
haline gelmiş olan
Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, Cilt 1 Platon, Çev. M.
ci baskı)
bir kitabına bile göz
A Theory of Justice, Oxford, Oxford University Press,
Remzi Kitabevi Yayınları,
Ernst
Devlet
2. Baskı, (Bu yayınevinde birin­
Çev. N. Arat,
Remzi
Kitabevi Yayınları,
Buna
bizden bir örnek vermek gerekirse; siyaset bilimindeki temel yaklaşımları gözden geçirdiği
kitabında Kemali Saybaşılı, çeşitli yaklaşımları
sonra şöyle bir saptama yapar: "Siyaset bilimi
konusunda ele alınan yukarıdaki yaklaşımlar doğrudan ya da dolaylı olarak belli bir dünya görüşünü de
Bu durumda siyaset bilimi çalışmalarında benimsenebilecek yöntem dünya görüşü
si yapmayan bir siyaset bilimi yaklaşımı seçerek onun da eksikliklerini giderecek biçimde uygulamak
bilir." Yazar, buna örnek olarak sistem kuramını vermektedir. Sistem kuramının nasıl olup da bir dünya
görüşünden bağışık
dair açıklayıcı bir ş e m a y a yazarda rastlanmaz; sistemi salt biçimsel
yapısıyla sınırlı olarak anlamak ve bu ölçüde de her yerde geçerliliğini
etmek
Ancak yazarın
örneğinin gerçek anlamına biraz
zaten. Bkz. Kemali Saybaşılı, Siyaset Biliminde Temel
Yaklaşımlar, Ankara, Birey ve Toplum Yayınları,
s.
Bunun
ayrıca bkz. Giorgio Agamben, Kutsal
Ayrıntı Yayınları,
Mukaddes, I.
Bap 8, 4-27.
Egemen
ve Çıplak Hayat, Çev. I. Türkmen,
MAKALE
14 St.
ya da Gök Devleti
Yer Devleti"nde geçen terim özgün haliyle "Civitate"tır.
"Tanrı Devleti Üstüne" ya da özgün haliyle, "De civitate Dei") Bu terim bugün benim kolaycacık
kullandığım gibi,
terimiyle mot-a-mot
kabul edilmemelidir. Burada özellikle
tersine
bükmeye
Ibn Haldun
başyapıtı Mukaddime'ye
gibi, en
Mukaddime çözümlemesini barındıran
Ümit Hassan'a da bakılabilir, Bkz. Ibn Haldun, Mukaddime, Çev. Z. K.
cilt, özellikle birinci ve
ciltler
MEB Yayınları, 1990, 3
Ümit Hassan, Ibn Haldun'un Metodu ve Siyaset Teorisi, 2. Baskı, Ankara,
SBF Yayınları,
16 Hobbes
Bkz.
Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, Ankara,
Yayınları, 1994.
Toplumsal Bilim ve Siyaset Kuramı, Çev. Erol Mutlu, Ankara, Teori Yayınları,
18
s. 20.
s. 2 1 .
19 Bunun
ayrıca bkz.
20
Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, Çev,
Metis Yayınları,
şu metinlere bakılabilir: " E s s a y s on Mankind and Political
15,06,2006 ve "Political
21 Bkz. Runciman,
22
s.
or A D i s c o u r s e " , http://soc-
ve
Siyaset,
23 M, Foucault, Özne ve
B. Kalkan, Ankara,
Yayınları, 2006,
Seçme Yazılar 2, Çev. I. Ergüden-
17.
Ergüden,
Ayrıntı
2005,
s.47.
24 Gulbenkian Komisyonu, a.g.y, s.
25
aktaran Deniz Alca, "Siyaset Biliminde Pozitivizm Sorunu: Türkiye Örneği",
Baysal
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman:
99 s, Burada
tezin elektronik kopyası
26 E. Akın'dan aktaran,
27 Gabriel A,
2004,
sayfa numarası verilememektedir.
a.g.y.
Ventures
Political Science: Narratives and Reflections,
Lynne
Publishers, 2002.
28 David Laswell, Propaganda Techniques
29 David
I,
Press,
Psychopathology and Politics, Universtiy of Chicago Press,
30 Gabriel Almond, Comparative Politics, A
31
4th Edition, Longman Press, 2003,
a.g.y.
32 Aktaran, Esat Çam, Siyaset Bilimine Giriş,
Fakültesi
1977, s. 57.
33 Saybaşılı, a.g.y. s. 24,
34 Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi,
Ankara,
Yayınları, 2003,
35 Ç a m ,
36 Cemil Oktay, Siyaset Bilimi
Alfa Yayınları, 2003, s. 236,
37 Oktay, a.g.y, s 264.
38
Huntington, Political Order
Changing Societies,
University Press,
39 Oktay, a.g.y. s. 293.
40 A.g.y. s. 312.
41 Unesco'nun 1948 sınıflandırması kapsam ve konuları
b. Siyasal düşünceler tarihi)
ve bölge
şöyledir: Siyaset kuramı (a. Siyaset kuramı
kurumlar (a. Anayasa, b. Devlet organları,
Yerel yönetimler
Kamu yönetimi, d. Devletin ekonomik toplumsal görevleri, e. Karşılaştırmalı siyasal
kurumlar)ll. Partiler, siyasal gruplar, kamuoyu
Kamuoyu) III. Uluslararası
partiler b, Grup ve dernekler, c. Seçimler, ç.
8a, Uluslararası siyaset, b. Uluslararası örgütler ve yönetim,
Devletler
e
hukuku) Bkz. Kışlalı,
42
43
1.06.2006
44 Burada ODTÜ yerine bir başkasını,
Boğaziçi Üniversitesi'ni de alabilirdim. Bu yanıyla, özel olarak bir
SBF-ODTÜ karşılaştırması peşinde
Yalnızca SBF'deki durumu biraz daha aydınlatabilmek
dışardan bir örneğe başvuruyorum; hepsi bu.
45
1.06.2006.
46
1.06.2006.
47 http://www.padm.metu.edu.tr/progYL.html,
1.06.2006.
48 Aynı yerde.
49
50 http://yonetimbilimi.politics.ankara.edu.tr/index.htm
1.06,2006.
51
52 Bkz.
1.06.2006.
53
1,06.2006.
54 S B F lisansüstü programına gösterilen
tunu da
artışı elbette sevindiricidir, A m a pek telaffuz edilmeyen bir boyu­
SBF lisans kontenjanlarını düşürebilmek
da
lisansüstü kontenjanlarını artırmak
Her ne kadar kontenjan artışı tüm kontenjanların doldurulmasını zorunlu
öğrenci sayısında giderek ciddi bir artışın
da lisansüstü
tehdit edici boyutlara vardırma riskini de
taşımaktadır,
55 B. Daver, a.g.y, s. 3 ve devamı. Bu ve
kısımlarda
sayfa numarasıyla göstermekle
56
metinlerde de alıntı yerlerini, metin
Aksi belirtilmedikçe, atıflar
belirtilen kaynaktan
Kapani, Politika Bilimine Giriş, 5. Baskı, Ankara, Bilgi Yayınevi,
57 Kışlalı, a.g.y.
58
Siyaset Psikolojisi, Siyasal Toplumsallaşma ve Y a b a n c ı l a ş m a , A n k a r a , Turhan Kitabevi
Yayınları,
59 Yeri gelmişken, S B F ' y e kendi rengini kazandıran bu
ve bir bölümü artık S B F ' d e bulunmayan
derse
büyük payları olan
Prof. Dr. Mete
Ümit Hassan, Prof. Dr. Ömür Sezgin'i ve
Doç. Dr. Alaeddin Şenel, Prof. Dr.
büyük bir üretkenlikle hala sürdüren Prof. Dr. Mehmet Ali
anmayı bir vefa borcu sayıyorum.
60 Kuşkusuz, bu
çerçevelemek bakımından özellikle anayasa hukuku dersinin bir hukuk fakültesinde
verilen anayasa hukuku derslerinden nasıl
ya da hatta ayrılması
siyasal tarih eğitimi, yine özellikle Türk siyasal hayatı ve tarihi
takdir
gibi, bu, en azından benim
üzerinde ve ayrıca,
üzerinde de durmak gerekirdi ama
bir "had aşımı" olarak algılanabilirdi. Bu nedenle, onlara
göze alamadım
61 Bunun en açık kanıtı, yaygın olarak
bilinen,
alandaki başka akademisyenlerle
laşa olarak, yazılması uzun yıllara yayılan 6 kitaplık yapıtıdır. Bunlar sırasıyla, tek
Levent Köker'le birlikte
Devletinden Kral Devlete,
FilizÇulha
da Halkın
62
ve
yazara Cemal
Kent Devletinden
Tanrı Devletine ve yine ortak
Tanrı
Akal'ın da katılımıyla Kral Devlet ya da Ölümlü T a n r ı ,
Ergün'le birlikte Kral Devlet'ten Ulus Devlete ve nihayet, tek yazarlı Ulus Devlet ya
adlı kitaplardır.
MAKALE
KAYNAKÇA
—
Kutsal
—
M.
—
Egemen
ve Çıplak Hayat, Çev, I. Türkmen,
Kent Devletinden
Ankara,
Köker
Tanrı Devletine, Ankara,
Yayınları,
—
ve d. Tanrı Devletinden Kral Devlete, 2. Baskı, Ankara,
—
ve d. Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, Ankara,
—
ve d. Kral Devlet'ten Ulus Devlete, Ankara.
—
Ulus Devlet ya da Halkın Egemenliği, Ankara,
— Alca
Biliminde Pozitivizm Sorunu: Türkiye
Ayrıntı Yayınları,
Yayınları, 1994.
Yayınları,
Yayınları,
Yayınları, 2005.
Yayınları, 2005.
Abant
Baysal Üniversitesi, Sosyal
Enstitüsü, Siyaset Bilimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Erkan Akın, 2004, 99 s.
—
T. -
Siyaset Psikolojisi, Siyasal Toplumsallaşma ve Yabancılaşma, Ankara, Turhan Kitabevi
Yayınları, 1980,
— Almond
Comparative Politics, A Theoretical Framework, 4th Edition, Longman Press, 2003,
— Almond
Ventures
Political Science: Narratives and
Lynne
2002.
— Cassirer
— Çam
—
Devlet Efsanesi, Çev. N. Arat,
Remzi Kitabevi Yayınları, 1984.
Siyaset Bilimine Giriş,
Daver
Fakültesi Yayınları, 1977,
Siyaset Bilimine Giriş,
— Duverger
Baskı, Ankara,
Yayınları,
Politikaya Giriş, Çev, S,
—
Varlık Yayınları,
aktaran Deniz Alca REFERANS KAYNAĞI?
— Foucault,
Özne ve
Yazılar 2, Çev. I. Ergüden-
— Gulbenkian Komisyonu, Sosyal Bilimleri Açın, Çev. Ş.Tekeli,
— Hassan
Siyaset,
— Huntington
—
Ayrıntı Yayınları, 2005,
Metis
Ibn Haldun'un Metodu ve Siyaset Teorisi, 2. Baskı, Ankara, SBF Yayınları, 1982.
— Heywood
— Ibn
Ergüden,
B. Kalkan, Ankara,
Political Order
Changing Societies,
Mukaddime, 3 cilt, Çev, Z.
Kapani
Politika Bilimine Giriş,
— Kışlalı A.
—
Ugan,
University Press,
MEB Yayınları, 1990,
Baskı, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1989.
Siyaset Bilimi,
I,
Yayınları, 2006.
Ankara,
Yayınları, 2003.
David, Propaganda
Press,
Psychopathology and Politics, Universtiy of Chicago Press, 1986.
— Oktay C, Siyaset Bilimi
— Popper
Alfa Yayınları, 2003,
Açık Toplum ve Düşmanları, Cilt 1 Platon, Çev. M,
2. Baskı, (Bu yayınevinde birinci baskı)
Remzi Kitabevi Yayınları,
—
A Theory of Justice,
— Runciman
— Saybaşılı
Toplumsal Bilim ve Siyaset Kuramı, Çev. Erol Mutlu, Ankara, Teori yayınları, 1986,
Siyaset Biliminde Temel Yaklaşımlar, Ankara, Birey ve Toplum Yayınları,
— Voltaire, Felsefe
— Yuvarlak masa toplantı
— Zizek,
Oxford University Press,
I I , Çev. L, Ay,
MEB Yayınları,
"Sosyal Bilimler ve Mülkiye", Mülkiye, Yaz 2004, c.XXVIII, no. 244, ss.27-55,
Gıdıklanan Özne: Politik Ontolojinin Yok Merkezi, Çev. S, Can, Ankara, Epos Yayınları, 2003.
—
— Petty
1,06.2006.
on
Mankind
1
and
Political
MAKALE
— "Political
or A Discourse",
—
1.06.2006,
—
—
—
—
—
1.06.2006
1.06,2006.
1,06.2006.
1.06.2006.
—
1,06.2006.
—
1.06.2006.
—
—
55