II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA

Transkript

II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Aile Akademisi Derneği -Bursa
Eğitimde Ödül – Ceza Dengesi
Fatma Gültekin
Dizgi-Mizanpaj: Aile Akademisi
Kapak Tasarım: Aile Akademisi
Yayın Yılı: 2013-Ekim
Aile Akademisi Derneği
Alacamescid Mh. Çancılar Cd.
Erdoğan Çakar İş hanı: 62/35
Osmangazi/Bursa
0224 225 47 41
0551 215 19 02
www.aileakademisi.org
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
1
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Eğitimde Ödül – Ceza Dengesi
Ceza Korkusundan Ödül Bağımlılığına
Fatma GÜLTEKİN
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
2
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ..................................................................................................................... 3
GİRİŞ .................................................................................................................................. 6
I.BÖLÜM KAVRAMLAR ..................................................................................................... 9
DİSİPLİN ........................................................................................................................ 9
ÖDÜL .............................................................................................................................10
CEZA..............................................................................................................................12
II. BÖLÜM BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA KULLANIMI ve DİSİPLİN ................14
A. KURAMLAR ...............................................................................................................14
Bilişsel Kurama Göre Öğretim İlkeleri ......................................................................14
Bilişsel Kuramların Öğretim İlkeleri; .......................................................................15
Davranışçı Kurama Göre Öğretim İlkeleri ................................................................15
İnsancıl & Hümanist Yaklaşımların Öğretim İlkeleri ...............................................16
B. CEZAYA KARŞI OLAN BATILI AYDINLAR ................................................................18
C. CEZAYI SAVUNAN BATILI AYDINLAR .....................................................................22
D. BATILI EĞİTİM SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ...............................................24
Antik Yunan ve Roma Medeniyetlerinde Eğitime Genel Bakış .................................24
Ortaçağ Batılı Eğitim Anlayışı ...................................................................................26
Rönesans ...................................................................................................................28
Protestan Reformu Ve Protestan Reformu Karşısında Tepkiler ..............................29
Aydınlanma Çağı .......................................................................................................30
21. Yüzyıl Batı’da Eğitim Anlayışı .............................................................................34
III. BÖLÜM KUTSAL DİNLERE GÖRE ÇOCUK TERBİYESİNDE DİSİPLİN .........................38
A. YAHUDİLİK’TE ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN ........................................................38
B. HIRİSTİYANLIK’TA ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN .................................................39
C. İSLAM MEDENİYETİNDE DİSİPLİN YÖNTEMİ .........................................................41
Kur’an-ı Kerim’de Mükâfat ve Ceza Kavramı ...........................................................41
Hz. Muhammed’in Çocuk ve Gençlerle İlişkisi ..........................................................42
Hz. Muhammed’in (sav) Çocuklarla İlişkisinde Sergilediği Tutum ve Davranışlar .47
Hz. Muhammed’in (Sav) Çocuklara Müdahalede Bulunduğu Yerler ........................47
C. EĞİTİMDE CEZAYI VE KISMEN DAYAĞI GEREKLİ GÖREN İSLAM ÂLİMLERİ .........48
İbn Sahnun (240/854) ..............................................................................................48
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
3
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kabisi (403/1012) ....................................................................................................49
İbn Miskeveyh (v.421/1030) ....................................................................................49
El- Maverdi (974/1058) ...........................................................................................51
İbn Sina (428/1036) .................................................................................................51
Gazali (505/1111) ....................................................................................................52
İbnu’l-Hacc el-Abderi (737/1336) ...........................................................................53
İbn Kayyım el-Cevziyye (751/1351) ........................................................................54
D. ÇOCUK EĞİTİMİNDE DAYAĞA KARŞI OLAN VE MANEVİ CEZALARI BENİMSEYEN
İSLAM ÂLİMLERİ ..........................................................................................................54
İbn Cemaa (733/1333) .............................................................................................54
Maverdi (364/974) ...................................................................................................55
İbn Haldun (808/1405) ............................................................................................55
Alaaddin Çelebi (856/1453) ....................................................................................56
Taşköprüzade (960/1552) .......................................................................................56
Erzurumlu İbrahim Hakkı (1194/1780) ..................................................................57
E. İSLAM ÂLİMLERİNİN ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL-CEZA KULLANIMINDA
ÖNERDİKLERİ PRENSİPLER.........................................................................................58
Ödül Kullanımı ..........................................................................................................58
Ceza Ve Dayak ...........................................................................................................60
IV. BÖLÜM ÖDÜL VE CEZANIN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ YERİ .........................................63
A. ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL VE CEZA OLMALI MIDIR? .................................................63
Çocuğa Verilen Cezalar .............................................................................................65
Çocuğa Ceza Verilmesinin Sebepleri ........................................................................66
B. ÖDÜL VE CEZA PRAMİTLERİ ........................................................................................67
C. ÖDÜL VE CEZANIN FAYDA VE ZARARLARI ....................................................................70
Ödülün Faydaları: .....................................................................................................71
Ödülün Zararları .......................................................................................................71
Cezanın Faydaları .....................................................................................................72
Cezanın Zararları ......................................................................................................72
D. ÖDÜL VE CEZA KULLANIMINDA SINIRLILIKLAR ............................................................73
Gelişim Dönemine Göre Ödül-Ceza Uygulamaları ....................................................74
Bütün Yaş Aralıklarında Çocuklarda Ödül- Ceza Kullanımında Genel İlkeler ..........91
Ödül Ve Ceza Uygulamalarında Biçim, Yoğunluk Ve Sıklık ......................................93
Çocuğun Karakter Tiplerine Göre Ödül ve Ceza .......................................................93
Ana Baba Tutumlarına Ve Ana Baba Karakter Yapılarına Göre Disiplin Şekilleri ...96
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
4
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Disiplin Türleri..........................................................................................................99
SONUÇ.............................................................................................................................103
KAYNAKÇA .....................................................................................................................107
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
5
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
GİRİŞ
Anne babalar olarak çocuklarımızı, en iyi şekilde eğitmek ve geleceğe
hazırlamak isteriz. Daha dünyaya gelmeden önce Yüce Allah’tan hayırlı evlatlar
olmalarını niyaz ederiz ve hayatları boyunca kullanacakları sermayeyi onlara
vermeye çalışırız. Çocuklara devredebileceğimiz en güzel sermaye ise “güzel
ahlaktır”. Ancak, iç disiplini oluşmuş, doğru ve ahlaki davranışları kazanmış bir
yetişkin, hem kendisi hem de çevresi için hayırlı bir insan olur.
Çocuk suçlarındaki artış, ailelerdeki parçalanma hızı, toplumumuzda ahlaki
değerlerin hızla kaybolduğunun bir göstergesidir. Kapitalist ve emperyalist
kültür toplumumuzu etkilemiş, eğitimimize yön vermiştir. Çoğu aile ve okulda
en
çok yaşanan
sıkıntı
disiplin
sorunlarıdır. Çocuklarımız
sınırlarını
görememektedir. Öğretmenine, anne - babasına saygısızca bağıran, karşı gelen,
küçük yaşta suç işlemekten korkmayan pervasız bir nesil ile karşı karşıyayız.
Bunun en büyük nedeni, maalesef, ailelerin çocuklarına hedef olarak “güzel
ahlakı değil de”, “iyi bir makam, ev, para gibi dünyalık hedefleri kazandırmayı
öncelemiş olmalarıdır”
Çocuklarımıza doğru ve ahlaki olan davranışları kazandırmaya çalıştıkça,
şahsiyet sahibi/ karakterli kişilikler yetiştirmiş oluruz. Şahsiyet sahibi kişilikler,
iç disiplini ve dış disiplinini sağlamış kişilerdir.
Günümüzde yaşadığımız en büyük sorunlardan biri çocuklarımızın iç
disiplin geliştirmedeki sıkıntılarıdır. Çalışmaktan çabuk sıkılan, karar
vermekte zorlanan, bağımlı, yaptığı işi yarım bırakan, sorumluluk almak
istemeyen, olumsuzluklar karşısında çabuk pes eden, iradesi zayıf
çocukların yol açtığı sorunlar, sadece kendilerini değil içinde bulundukları
toplumu da ciddi derecede etkilemektedir. İç disiplin oluşmayınca dış
disiplinde oluşmamaktadır. İnsanlar arasındaki hukuktan haberi olmayan bu
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
6
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
çocuklar ne kendilerinin ne de başkalarının haklarını görebilmektedir. Sonuçta
adalet duygusu kazanamamış çocuklar çok rahat suç işleyebilmektedir.
Bu kitapta toplumsal bir yaraya dönüşen çocuklardaki disiplin sorununa çözüm
bulmaya çalıştık. Disiplin sorunlarının kaynağına inerek, sorunların nedenlerini
tespit etmeye çalıştık. En büyük nedenin ise toplumumuzda hala dengesiz bir
şekilde uygulanan “ödül ve ceza” uygulamalarının olduğunu gördük.
1. Bölümde; Kavram olarak disiplin, ödül, ceza tanımlamalarına yer verdik.
Eğitim ve psikoloji açısından tanımlamaların altını çizdik. Uygulama amaçlarına
değindik.
Disiplinin amacı, insana gelecekte kullanacağı onun için gerekli olan, toplumla
ilişkisini düzenleyen alışkanlıkları, davranışları kazandırmaktır.
Disiplini sağlamak için kullanılan ödülde amaç; İnsanda olumlu davranışların
tekrarını sağlayarak ona iyi ve beğenilir özellikler kazandırmaktır.
Disiplini sağlamak için kullanılan cezada ise amaç; Yanlış davranışların,
kayıtsızlıkların ve dikkatsizliklerin tekrarına engel olmak, kötü alışkanlıkların
ortaya çıkışını engellemek, insanın hatalı davranışlara yönelmesini engellemek,
toplumda yanlış ve suç davranışın yayılmasını engellemektir.
2. Bölümde; Eğitim sistemimizde çocuk eğitim ve disiplinine ciddi boyutta yön
vermiş (Halen de eğitim politikalarımızda etkisini devam ettiren) batılı
disiplinleri ele aldık. Batılı kuramları, eğitim tarihlerini ve çocuk disiplinindeki
açmazlarını kısaca ortaya koymaya çalıştık. Çocuğa sınırsız haklar tanıyan batı,
bugün çocuk eğitiminde yaşadığı şiddetli sancılar ile kıvranmaktadır. Son
zamanlarda çocuk eğitiminde yeni arayışlar hız kazanmış, otorite ve ceza
kavramları ise tekrar çocuk disiplininde yerini almaya başlamıştır.
3. Bölümde; Kutsal dinlerde, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’da Çocuk
Eğitiminde Disiplin Anlayışları üzerine durduk. Dini inançların çocuk eğitimine
olan yansıması yadsınamaz bir gerçekliktir. Yahudi ve Hıristiyanların kutsal
metinlerinde cezanın tavsiye edildiğini, bunun sonucunda çocuklara sistematik
işkenceye varan uygulamaların Hıristiyan ve Yahudi geleneklerinde var
olduğunu gördük. Daha sonra, İslam Eğitim- Öğretim Tarihine değinerek
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
7
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kur’an’da ödül ve ceza kavramlarının kullanım yerlerine değindik. Ödül ve ceza
kavramlarının çocuk ile ilgili kullanıldığı bir ifadeye Kur’an’ı Kerim’de
rastlayamadık ancak Hz. Peygamber’e (sav) atfedilen iki hadisin (dayak üzerine)
incelemesini
yapıp;
Hz.
Peygamber’in
(sav)’in
çocuk
ve
gençlerle
münasebetinden hareket ederek çocuk disiplinine dair sonuçlar çıkarmaya
çalıştık. İslam âlimlerinin ödül ve ceza ile ilgili genel yaklaşımlarını da
inceledikten sonra İslam Eğitiminde ödül-ceza uygulamalarına dair genel
ilkeleri oluşturduk.
4. Bölümde; Ödül ve cezanın çocuk eğitimindeki yerine değinerek bu konuda
pratiğe dönük öneri ve ödül-ceza ilkeleri oluşturduk. Son bölümde ödül ve
cezanın fayda ve zararlarına, hangi yaşa, ne sıklıkta, hangi koşullarda, ne tür
kişiliklere, ne türde ödül- ceza uygulanması gerektiğine değindik. Öneri ve
ilkeleri oluştururken İslam kaynaklarını ve bu bilgiler ışığında batılı
kaynaklarını da kullandık.
Sonuç kısmında ise kitabın kısa bir özeti ve çıkarımlarımız yer almaktadır.
Bu çalışmanın hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim…
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
8
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
I.BÖLÜM
KAVRAMLAR
DİSİPLİN
Disiplin kavramı için, insan eğitiminde öne çıkan en önemli kavramlardan
birisidir diyebiliriz. Bu kavramın pek çok karşılığı vardır. “Eğitmek, yetiştirmek,
cezalandırmak, düzeltmek, geliştirmek, doğruyu göstermek” 1 gibi geniş
anlamlar ihtiva eder.
Genel olarak disiplin eğitim sözlüklerinde:
“Bireylerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına
uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin tümü”2
“Bir toplulukta uyulması gereken kanun ve kuralların tamamı”3
“Bir topluluğun yasalarına ve düzenle ilgili yazılı ya da yazısız kurallarına titizlik
ve özenle uyulması durumu”4 olarak tarif edilir.
Türk Dil Kurumuna ait Türkçe Sözlükte disiplin kavramı şu şekilde tanımlanır5:
1. Bir topluluğun, yasalarına ve düzenle ilgili yazılı veya yazısız kurallarına
titizlik ve özenle uyması durumu, sıkı düzen, zapturapt: Askeri disiplin,
Parti disiplini..
2. Kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına
uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü
3. Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü; bilim dalı.
Mücahit Gültekin, Okul Öncesinde Duygu ve Davranış Sorunları, Nesil, 2006, İst. Sf: 163
TDK sözlüğü, 1- 311,, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21
3 Alaylıoğlu, Ruşen- Oğuzkan, A. Ferhat, Ansiklobedik Eğitim Sözlüğü, İst. 1976 s. 83akt. Mehmet
Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21
4 Oğuzkan, A.Ferhan; Eğitim Terimleri Sözlüğü, TDK.Yay. Ank. 1974 s.52akt. Mehmet Emin Ay,
Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.21
5 Türkçe Sözlük, 1. Cilt, Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf: 383
1
2
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
9
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Disiplin cezası; disiplin suçlarından birini işleyen kimseye davranışlarının
ağırlık derecesine göre verilen ceza,
Disiplin kurulu; disiplin kurallarına aykırı davranan kimselerin suçlarını tespit
ederek uygun cezaları vermekle görevli kurul.
Disiplin suçu; bir kimsenin disiplin yönetmeliğine göre yapmaması gereken
davranışlardan birini yapması.
Tanımlardan çıkardığımız kadarıyla disiplinin amacı için; “Birey ile toplum
arasındaki ilişkiyi düzenlemek, günlük hayatı için ve gelecekte bireye
gerekli olacak
alışkanlık
ve
becerileri kazandırmaya çalışmaktır.”
diyebiliriz.
ÖDÜL
Ödül kavramı günlük hayatın içerisinde pek çok sahada kullanılmaktadır.
“Yarışmalarda, yapılan bir yardımın ya da iyiliğin karşılığında, eğitimde
motivasyon aracı olarak, kazandırılmak istenen davranışlarda, bir disiplin aracı
olarak…vs..
Ödül, insanların ister istemez birbirlerine verdikleri bir hediye gibidir.
Türkçe sözlükte ödül kavramı6 şu şekilde tanımlanır;
1. Bir başarı karşılığında verilen armağan, mükâfat.
2. Bir iyiliğe karşılık olarak verilen armağan, mükâfat.
Mükâfat kavramı ise daha geniştir. Arapça asıllı bir kavramdır. Eğitim
Sözlüklerinde;
“İyi bir çalışma veya üstün bir beceri gösteren öğrenci, öğretmen veya
yöneticilere verilen armağan” ifadeleriyle tanımlanmaktadır.” 7
Türkçe Sözlük, 2. Cilt. Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf. 1130
Alaylıoğlu-Oğuzkan, a.g.e,s: 236; Oğuzkan, a.g.e s.130, ist. 1976,Tuğlacı, Okyanus, V, 2048, akt.
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23,
6
7
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
10
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Psikolojik işlevi açısından; “Çocukta ya da öğrencide, iyi hareketlerin tekrarını
sağlamak amacıyla uyandırılan bir sevinç duygusudur.”8
“Her
mükâfat, ferde istenilen
davranışları
yaptırmak için
uygulanan
özendiricileri, istenilen davranışları yaptığında ise, bu davranışın yerleşmesini
sağlayan pekiştiricileri içerir.” 9
Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı kitabında güdülenme konusundan
bahsederken ödül kavramına iki açıdan yaklaşmıştır10:
İç kaynaklı ödül (İntrinsic reward): Yapılan davranışın içeriğinde saklı
bulunan zevk ve doyum duygusuna verilen addır; faaliyetin kendisi, hangi
nedenle olursa olsun, bizim için bir doyum sağlar. Sırf zevk için yapılan
faaliyetler bu gruba girer. Bulmaca çözmek gibi…
Dış Kaynaklı ödül (extrinsic reward): Davranışın kendi içinde bulunmayan
fakat davranışın yapılması için dışarıdan verilen ödül türüdür.
Örneğin: Perihan ve Şefika ilkokul öğrencisidir. Perihan ders çalışmaktan,
özellikle aritmetik problemlerini çözmekten büyük zevk alır. Perihan’ın annesi
ve babası kızlarının çalışması için herhangi bir zorlamada, hatta hatırlatmada
bulunma gereğini duymazlar. Çünkü Perihan fırsat buldukça hemen dersine
çalışmaya başlar. Öte yandan Şefika ders çalışmaktan değil annesine mutfakta
yardım etmekten zevk alır. Şefika’nın annesi ve babası onun derse çalışması için
şöyle bir düzen geliştirmişlerdir. “Ders çalıştığın her saat için annenle mutfakta
20
dakika kalabilirsin” Böylece Şefika 3 saat ders çalıştığında annesiyle
mutfakta 1 saat zaman geçireceğini bilir. Bu örnekte Perihan iç kaynaklı ödül,
Şefika ise dış kaynaklı bir ödül nedeniyle çalışmaktadır.
Tanımlardan anladığımız kadarıyla ödülün genel amacı, bireyde olumlu
davranışların tekrarını sağlayarak ona iyi ve beğenilir özellikler
kazandırmaktır.
Kanad, H. Fikret; Kısaltılmış Pedogoji, MEBY. İST.1976 s. 83, akt. Mehmet Emin Ay, Din
Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23
9 Başaran, İ.Ethem; Eğitim Psikolojisi, Ank. 1984 s. 235, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde
Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23
10 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, 1999 İst. Sf: 249
8
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
11
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
CEZA
Ceza kavramı da ödül kavramı gibi günlük hayatın içinde değişik alanlarda
kullanılan bir kavramdır. Hukukta, eğitimde, sosyal ilişkilerde değişik
muhteviyatlarda kullanılır. Bazen işlenilen bir suçun karşılığında, bazen güç
mücadelelerinde, eğitimde ise genel anlamda istendik davranışı öğretmede ya
da istenmeyen bir davranışı değiştirmede kullanılan ceza, eğitimciler tarafından
eğitimde olup olmaması hususunda halen bir tartışma konusudur.
Türkçe sözlükte ceza kavramı şu şekilde tanımlanır 11;
1. Uygun görülmeyen tepki ve davranışları önlemek için üzüntü, sıkıntı, acı
veren uygulama.
2. Suç işleyen bir kişinin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı
devletin koyduğu sınırlama.
Örneğin: Öğrencinin okula geç gelmesinden dolayı ceza alması, çocuğun
arkadaşına vurduğu için annesi tarafından azarlanması gibi….
Eğitim sözlüklerinde ceza;
“ Suç işleyen bir kimseye, eğitime, ıslah etme veya başkalarına örnek olmak gibi
amaçlarla, işlenmiş suçun derecesine göre çektirilen her türlü acı halidir.”12
Ceza, psikolojik açıdan, “ Üzüntüyle sonuçlanan herhangi bir durum”13
Pedogojik yönüyle; “ Kişiyi istenmeyen davranıştan alıkoymak için uygulanan
önleyiciler
ve
istenmeyen
davranış
yapıldıktan
sonra
bu
davranışın
tekrarlanmaması için konulan yasaklayıcılardır.”14
Türkçe Sözlük, 1. Cilt. Türk tarih kurumu basımevi, Ank. 1988 sf. 255
Alaylıoğlu-Oğuzkan, a.g.e,s: 43; Oğuzkan, a.g.e, akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat
ve Ceza, İzmir 1994, s.26,27
13 Tuğlacı, Pars; a.g.e.,1., 401, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir
1994, s.27
14 Başaran, İ.Ethem; a.g.e Ank. 1984, s. 235, , akt. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve
Ceza, İzmir 1994, s.27
11
12
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
12
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Yukarıda yaptığımız tanımların içeriğine baktığımızda cezanın, yanlış
davranışların, kayıtsızlıkların ve dikkatsizliklerin tekrarına engel olmak,
kötü alışkanlıkların ortaya çıkışını engellemek, bireyin hatalı davranışlara
yönelmesini engellemek, toplumda yanlış ve suç davranışın yayılmasını
engellemek gibi amaçlar içerdiğini görüyoruz.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
13
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
II. BÖLÜM
BATI EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖDÜL CEZA KULLANIMI ve
DİSİPLİN
A. KURAMLAR
Eğitime dair birçok kuram olmasına karşın burada Türk eğitim sistemine en çok
etki eden ve yön veren kuramlara yer verilmiştir. Bilişsel, davranışçı ve
hümanist, insancıl kuramların disipline ve eğitime bakış açılarına kısaca
değinilmiştir.
Bilişsel Kurama Göre Öğretim İlkeleri
Bilişsel yaklaşım
15
: “ Bilgiyi ne şekilde işlediğimizi, depoladığımızı,
kullandığımızı ve bu bilgilerin yaptıklarımızı, algıladıklarımızı, öğrendiklerimizi
hatırladıklarımızı, inandıklarımızı ve hissettiklerimizi ne şekilde etkilediğini
inceler.”
Bilişsel kuramcılar, Öğrenmenin anlama, düşünme, yorumlama ve duyuş gibi
bilişsel boyutlarını vurgular. Bu yaklaşım, öğretmenlerin ve uzmanların
kullandığı bir yöntemdir. Eğiticilere; öğrenmeyi örgütlemede ve öğrenme
yaşantılarını düzenlemede mantıklı bir yol takip etmelerine olanak tanımakla
birlikte, eğitmenlerin program geliştirme çalışmaların da da etkin rol oynar.
İnsan, çevresinde olup bitenlere bir anlam yükleyerek öğrenir.
Öğrenme,
öğrencinin zihinlerinde durumlara ilişkin ilkeler kazandırmaya çalışarak,
gerçekleştirilir. Kişinin karşılaştığı durumları nasıl değerlendirdiğini anlamaya
çalışmak gerektiğini savunan bu kuramın temelini Gestalt psikolojisi oluşturur.
Bilişsel kuramcıların öncülerinden biri olan Piaget (1952)’e göre 16 “ İnsan zihni
kendisine ulaşan her şeye anlam bulmaya çalışır. Bu anlam bulma öğrencinin
15
16
Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 7
Nezir Ünsal, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
14
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
deneyimine, sahip olduğu kültüre, içinde öğrenmenin gerçekleştiği etkileşimin
doğasına ve öğrencinin bu süreçteki rolüne göre değişmektedir.”
Bilişsel Kuramların Öğretim İlkeleri;
1. Yeni bilgiler öğrenciye bir şeyi açıklayabilme gücü verdiği ve daha önceki
bilgilerini genişletebilme olanağı sunabildiği oranda anlamlıdır.
2. Yüzeysel olarak verilen bilgilerin tekrarını istemek anlamsızdır.
3. Öğretim, öğrenciye öğrendiklerini kullanmak için değişik fırsatlar
vermelidir.
4. Öğretmen, otorite figürü olmamalıdır.
5. Öğrenme,
öğretmen
ve
öğrencinin
karşılıklı
etkileşimi
ile
gerçekleşir.”
Bandura’nın Sosyal Bilişsel Teorisi:
17“
Sosyal becerilerin, kişisel ilişkilerin
ve birçok başka davranışın öğreniminde gözlem, taklit ve kendi kendini
ödüllendirmenin öneminin altını çizer. Edimsel ve klasik koşullanmanın aksine,
bu teori öğrenme için gözlenebilir bir davranışın sergilenmesinin ya da dışsal bir
ödül almanın gerekli olmadığını söyler.”
Bu kurama göre öğrenme dört süreçten geçer; dikkat, hafıza, taklit, güdülenme….
Gözleyen kişi gözlediği modeli dikkatle takip edip, hafızada depolayıp,
hatırladığı bilgiyi kullanması için de bir neden ve özendirici bir şey oluştuğu
zaman, yani güdülendiği zaman öğrenme gerçekleşir.
Artı bir ödül- ceza
kullanımına gerek yoktur.
Davranışçı Kurama Göre Öğretim İlkeleri
Davranışçı yaklaşım, davranışı esas alarak eğitimin amacını belirler. Bu
yaklaşımda öğrencinin yaşayacağı deneyimler önemlidir. Kuram, davranışı
oluşturacak deneyimleri belirlemeye çalışır. Öğrenme, davranış ile uyaran
17
Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 225
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
15
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
arasında bir bağ kurulduğu zaman gelişir. Pekiştirme yoluyla da davranış
değiştirilebilir, yeni davranışlar kazandırılabilir.
Bu yaklaşımın en çok bilinen çalışmaları, Klasik koşullanma ile Pavlov, Deneme
Yanılma ile Thorndike, Operant koşullanma ile Skinner’in yaptığı çalışmalardır.
Davranışçı çalışmaların hepsinde, öğrenmede ödül ve ceza kullanılmıştır. Ödül
ve cezanın merkezde olduğu bir yaklaşım tarzıdır.
Davranışçı Yaklaşımların Öğretim İlkeleri18;
Davranışçı yaklaşımların daha çok psikomotor davranışların öğrenmesine
açıklık getirdiği kabul edilir.
1. Yaparak öğrenme esastır. Öğrenci öğrenme sürecinde aktif olmalıdır.
Çünkü öğrenci kendi yaptığı ile öğrenir.
2. Öğrenmede pekiştirme önemli bir yer tutar. Pekiştirme, davranışların
tekrar edilme sıklığını arttıran uyarıcıların (ödül ve ceza) verilmesi
işlemidir.
3. Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında
tekrar önemlidir.
4. Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır. Öğrencinin bir
davranışı öğrenebilmesi için o davranışı yapmaya istekli olması lazımdır.
İnsancıl & Hümanist Yaklaşımların Öğretim İlkeleri
Davranışçı kuramların ödül, ceza ve gözlemlenebilir davranışlara fazla yer
verdiğini ve hisler, duygular ve inanışlara çok az önem verildiğini söyleyen
Maslow, bu akımın öncü ismidir. Eğitimde “olumlu takdir” görme ihtiyacının
önemli olduğunu varsayan Carl Rogers ise diğer öncü isimdir.
Genel anlamda bu teori, insanın kendine göre bir değer olduğuna inanır.
Kurama göre, İnsan, belli bir toplumun ya da iş örgütünün aracı değildir. İnsan
18
Nezir Ünsal, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
16
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi sorumludur.
Geçmiş ve gelecek önemli değildir, içinde yaşanılan an önemlidir.
Çocukların eğitiminde öğrenme gereksinmelerinin karşılanmasında zorlayıcılığa
karşı olan bu akım, çocuk eğitiminde koşulların çocuğun psikolojik ihtiyaçları
merkezde olmak şartıyla ayarlanmasını öngörür. Çocuğun kendine saygı
duyması ve kabul görmesi yapabildiği ve yapamadığı işler dolayısıyla
olmamalıdır. Çocuğun niteliklerine değil de benliğine, kişiliğine değer verilirse,
serbest bir ortamda yeteneklerinin ortaya çıkması sağlanırsa, insanlar arasındaki
ilişkileri sevgi, saygı ve hoşgörü temeline oturtulursa, sağlıklı ve güçlü bireyler
yetiştirmiş olunacağına inanır.
İnsancıl teorilerin üç özelliği 19;
İnsancıl
teoriler,“
Kişisel
gelişim, potansiyelimizin gelişmesi
ve
kaderimizi seçme özgürlüğümüzü vurguluyor.

Fenomenolojik yaklaşım: Dünyayı algılama veya görüş şeklinizin, doğru
olsun veya olmasın, gerçekliğiniz haline gelmesi anlamına gelir.
Öğrenmede kişisel deneyimler önemlidir.

Bütüncül bakış; İnsanın kişiliğinin tek tek parçalarının tamamından daha
fazla olduğu anlamına geliyor. Tek tek parçalar tek bir birim olarak
işleyen benzersiz ve toplam bir bütünlük oluşturur. Ör: Olimpiyat
yarışmalarında altın madalya kazanan Kristi bunu tek bir özelliğe
bağlamamış, Bu başarıyı, disiplin, beceri, motivasyon, ısrarcılık, istek
birleşimi sayesinde gerçekleştirdiğini söylemiştir.

İnsancıl Teoriler; Kişinin kendi potansiyelini geliştirmesi fikrinin altını
çizer; buna kendini gerçekleştirme denir.”
Müdahaleci olmayan yaklaşıma göre, istenmeyen öğrenci davranışlarının
nedeni duygu ve düşüncelerdeki karışıklıklardır. Bu durumda öğretmen
öğrenciye hareketlerinin farkında olmasını sağlayacak sinyaller vermeli ve
öğrenci ile onun duyguları üzerine konuşmalıdır. (Wolfgang, 1999). Başka
bir ifade ile istenmeyen öğrenci davranışlarını dışarıdan kontrol etmek
19
Rod Plotnik, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. 2007, İst. Sf: 443-445
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
17
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
gerekli ancak yeterli değildir. Bu nedenle öğretmen rahatsız edici davranışa
neden olan duygu ve düşünceler üzerinde yoğunlaşmalıdır. Öğretmen
istenmeyen davranışa hemen müdahale etmek yerine önce sözsüz mesajlar
göndermeli ve davranışlarını kontrol etmesi için öğrenciye zaman
tanımalıdır. Öğrenci davranışlarını kontrol edemez ve öğretmenin
müdahalesi kaçınılmaz ise izlenecek temel yöntem öğretmen ve öğrenci
arasında özel görüşme yapmaktır. Özel görüşmelerde öğretmen empatik
dinleme ve soru cevap gibi iletişim becerilerini kullanır ve öğrencinin
gerçekçi bir çözüme ulaşmasına yardımcı olur. Ancak öğretmen çözüm
yolları konusunda dayatıcı değildir. (Levin ve Nolan, 1991).20
B. CEZAYA KARŞI OLAN BATILI AYDINLAR 21
Batılı aydınların tam anlamıyla cezanın bütün derecelerine karşı olmalarından
ziyade daha çok dayak, fiziksel şiddet, kötü söz ve hakaret gibi aşağılayıcı
cezalara karşı çıktıklarını görmekteyiz.
M. Fabius Quintilianus (MS. 35-96)
Romalı Pedogogtur. Dayak anlayışına ilk karşı çıkan eğitimci olarak biliniyor. “
Dayağın çocuğu yüzsüz ve korkak yapacağını, uyarı ve azarlama ile uslanmayan
çocuğun esirler gibi dayağa da alışabileceğini savunarak dayak cezasına
başvurmayı öğretmenlerin kayıtsızlığına bağlamaktaydı. Quintilianus, disiplin
metodu olarak çocukları bir şeylerde meşgul etmek ve bu meşguliyetleri esnasında
onları devamlı denetim altında tutmak yolunu tavsiye etmekteydi.”
C. Plutarch (MS. 46-125)
Antik Roma eğitimcilerindendir. Çocuklara yararlı bilimlerin öğretilmesini,
dayak ve kötü sözler yoluyla değil, iyi tasarımlar ve iyi öğütler aracılığıyla
gerçekleştirmenin doğru olduğuna inanmaktaydı.
Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Kış, 2001, Sınıf Yönetimi ve Disiplin Modelllerinin
Dayandığı Temel Yaklaşımlar, Dr. Naciye Aksoy, sayı:25, s.11/
http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/1133-2011071510246-aksoy.pdf
21 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, s.35
20
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
18
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Aurelius Agustinus (354-430)
Antik kültür ile Hristiyanlık arasında ilk önemli sentezi yapan Agustinus, o
devrin okullarında verilen cezaları hatırlayarak, “Tekrar çocuk olması teklif
edilse, herkesin dehşetten irkileceğini ve ölümü tercih edeceğini” ifade
etmektedir.
Maffeo Vegio (1406-1458)
İnsanın doğuştan ne mutlak iyi ve ne de mutlak kötü olduğunu ancak her iki
unsuru da içinde taşıdığını ifade eden Vegio, bu görüşüyle Hristiyanlıktaki klasik
“asli günah” ve “insanın kötü oluşu” fikirlerine karşı çıkmıştır. Öte yandan
dayağın aleyhinde bulunmuş ve eğitim öğretimde anne babaların örnek olmaları
gerektiğini savunmuştur.
Desiderus Erasmus (1467-1536)
Erasmus, öğretimin özel hocalar yoluyla değil, bir kamu kuruluşu olan okulda
herkes için ortak olarak yapılmasını istemekteydi. Diğer hümanistler gibi, o da
bedeni cezalar verilmesine karşıydı.
Wolfgang Ratke (1571-1635)
Çocukların öğrenme isteklerinin artırılması için eskiden beri uygulana gelen
geleneksel “bedeni cezaların” kaldırılması gerektiğini ifade etmekteydi.
Almanya’daki reform hareketlerine de öncülük eden Ratke; baskı ve zorlama ile
hiçbir şey yaptırılmaması kanaatindeydi. Çünkü çocukları okutmak için dövmek
ona göre doğru bir davranış değildi.
J. Amos Comenius ( 1592 1670)
Öğretimin sert ve sıkıcı olmaması gerektiğini savunmaktaydı. Dayak cezasının
okullardan kalkması gerektiğini savunur. Dayağa başvurmadan çocuğu sık sık
denetlemek gerekir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
19
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
François Fenelon (1651-1715)
Eğitim üslubu olarak otoriter bir eğitim tarzını değil, ılımlı bir eğitimi
öngörmekteydi. Ona göre çocuğa emirler vermekten kaçınmak gerekir. Bir
okulda disiplin ve intizamın sağlanabilmesi için öncelikle öğretmenin,
öğrencisinin onur duygularına başvurulmalıdır. Bunun için onlardan iyi hareket
edeceklerine dair sözler alınmalı ve okulun bütün disiplin ve intizamı bu sözler
üzerine dayandırılmalıdır.
John Locke (1632-1704)
Eğitimin etkinlik derecesine büyük bir iyimserlikle bakmaktaydı. Ona göre, on
insandan dokuzunun iyi ya da kötü faydalı ve faydasız..vs oluşu, onların aldıkları
eğitimin bir sonucudur. Çocuklara bedeni cezalar verilmesinin kesinlikle
karşısındaydı. “Dayak ve kamçı pek bayağı bir disiplin vasıtasıdır. Karakteri de
bayağı yapar.” demekteydi. Ancak her çeşit karakterdeki çocukla karşılaşmanın
mümkün olduğunu söyleyen Locke bazen cezaya başvurulabileceğini de
söylemiştir. Ceza’nın çocuğu utandıracak nitelikte olmaması gerektiğini ve
dayağın da pek nadiren uygulanmasını önermiştir. Dayak cezasını da
eğitimcilerin
değil
hizmetçilerin
uygulamasının
daha
doğru
olacağı
kanaatindeydi.
Jean Jacques Rousseau (1712-1778)
“Emile” adlı eseri pedogoji tarihinin önemli kaynaklarından biri olup, kitabında
eğitimle ilgili önemli görüşler belirtir. Rousseau’nun eğitim yöntemleri ve
disiplin anlayışında aşırı denecek derecede bir özgürlük vardı. O Emile’nin
tabiatın içinde ve tam bir hürriyet içinde yetiştirilmesini istemekteydi. Bedeni
cezaya karşıydı. Eğer mutlaka ceza verilecekse bu ancak, “tabii ceza” olmalıydı.
O ağlayan bir çocuğun teskin edilerek şımartılmasına veya tehdit edilip
dövülmesine de karşıydı. Ona göre çocuk ne emir almalı ne de emir vermelidir.
Baskı
yoluyla
değil
açıklamalar
yoluyla
yönetilmeleri
gerektiğini
savunmaktaydı.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
20
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Gustave Le Bon (1841-1931)
Öncelikle dış eğitim emniyet altına alınmalıdır. İç eğitim veya kendi kendini
eğitim ondan sonra gelir. En değerli eğitim vasıtaları ise, taklit, telkin, sempati
ve örnek olmalıdır.
Maria Montessori (1870-1952)
Hürriyetle disiplinin birbirine zıt iki kavram olduklarını, bunlardan birinin
ötekini yok ettiğini söyleyerek, hürriyetin bulunduğu yerde disipline yer
olamayacağını savunmaktaydı. Kendi kurduğu “Çocuk Evi”nde çocukların
kendiliklerinden, kendi kendini eğitmek iradesine sahip olduklarını keşfetmişti.
Onun buluşları daha sonra açılan ve kendi adını taşıyan “Montessori
Okulları”nda denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştı.
John Dewey (1858-1952)
Hayatta kullanılacak şekle uygun düşmek üzere, düşüncenin geliştirilmesidir.
Ona göre okul küçük boyutlar içinde bir cemiyet olmalı ve burada eski disiplin
tarzına yer verilmemelidir. Herkesin bir görevi olmalı, böylece iş disiplini bir
demokratik disiplin şekline dönüşmelidir.
Angelo Patri (1876-1965)
Bir süre öğretmenlik yapmış daha sonra üniversiteye geçerek teoriyle pratiği
birbirine bağlamayı başaran bir pedogogtur. Ona göre disiplin ancak çocukların
içten gelen etkinliklerinden doğmalıdır. Çocukları birbirine bağlayan sempati
bağları, karşılıklı yardımdan, birlikte çalışmaktan ve müşterek oyunlardan
oluşur. Okulda öğretmenin sorumluluğuna dayanan bir disiplin yerine çocuğun
sorumluluğuna dayanan bir disiplin kurmak gerekir. Çünkü bir okulun ana
problemi disiplindir. Disiplin ise genç ruhları perişanlıktan kurtarmakta ve
iradelere belli bir yön vermektedir. Bencil temayüllerin susturulması ve
sosyalleşme yönünde geliştirilmesi ancak disiplinle sağlanabilir. Disiplinsiz
okullarda kör kuvvet, zulüm ve baskı hakim rol oynamakta ve karakter hiçbir
zaman teşekkül etmemektedir. Onun orijinal yönü okulu aileye ve sosyal
çevreye yaklaştırmasıdır.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
21
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
C. CEZAYI SAVUNAN BATILI AYDINLAR 22
Batılı aydınlar, cezalandırmada diğer manevi cezalar ile birlikte, fiziksel cezayı ve
dayağı da savunurlar.
Martin Luther (1483-1546)
Baştan itibaren çocukların dini bir eğitim öğretimden geçirilmelerini
savunmaktaydı. Bu eğitimin amacını, Tanrı’ya yöneltip dünyalık tutkulardan
kurtulma olarak görmekteydi. Luther’in eğitim anlayışına, cezaya da yer veren
sıkı bir disiplin tarzı hâkimdi. “Eskiden gençliğin fazla sert bir şekilde
yetiştirildiğini hatta okullarda mazlumlardan söz edildiğini” kabul eden Luther,
bu kez cezaları “iyilikseverliğin eseri” olarak görmekte ve yaramaz çocukların
üstesinden gelmek için “iyi bir meşe sopası alıp onunla vücutlarını adamakıllı
okşamak lazımdır.” demekteydi. Luther’e göre, “sopada ruh hastalıklarına
karşı manevi bir merhem vardır.”
Ignatus Van Loyola (1451-1556)
Cizvitler tarikatının kurucusudur. Cizvit okullarında “dayakçı” denilen ve Cizvit
topluluğuna mensup olmayan fakat gerektiği zaman cezaları uygulamak ve
dövülmek istemeyenlere zor kullanarak, bunu gerektiği şekilde tatbik eden biri
bulunurdu.
Saint Cyran (1581-1643)
Saint Agustinus’u benimseyen Janjenistler’in başkanıdır. Cizvitlere nazaran daha
hoşgörülüdür. İnsanın fıtraten kötü ve tabiatının da bozuk olduğunu kabul
etmekte ve şöyle demekteydi; “Şeytan çocuğun ruhunu anasının karnındayken
hüküm ve nüfuzu altına alır.”
John Wesley (1703-1791)
Calvinizm ekolünün temsilcilerindendir. Şeytanın devamlı olarak musallat
olduğuna inandığı ruhları kurtarma kaygısındadır. “Çocuğun mahvolmasını
22
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, s.47-53
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
22
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
istemiyorsanız iradesini kırınız. Onu günde on defa kırbaçlamak zorunda
kalsanız dahi, emrettiğiniz şeyleri yapmaya zorlayınız. İradesini kırınız ki,
ruhu yaşasın” demektedir.
Jean Baptiste de LaSalle (1651-1719)
Eğitim öğretimdeki cezaları hafifletse de kaldıramamıştı. Beş tür cezayı kabul
etmekteydi. Bunlar; Uyarı, mahrumiyet, değnekle ellerini dövmek, değnekle
dayak ve son olarak okuldan uzaklaştırmak. En çok başvurulan, mahrumiyet
cezası idi. Dövme işinde el ve ayak kullanılmasının karşısında idi. Ona göre
ancak resmen kabul edilmiş dövme aletleri kullanılabilirdi.
Herman Francke (1663-1727)
Okulda çocukların kişiliğine dikkat edilmesini, hatta ceza verirken bile
çocukların özelliklerinin ve yeteneklerinin göz önünde bulundurulmasını ileri
sürmekteydi. Ona göre okulda en önemli eğitim vasıtalarından biri gözetimdir.
Bu, okulda gereği gibi olursa çok vakit cezayı gerektiren fenalıkların önüne
geçilecektir. Çünkü gözetim, fenalık işlemeye imkân tanımayacaktır. Franche,
çocuğun dersini bilmediğinden dolayı dövülmesine karşıdır. Ancak çalmak,
yalan söylemek gibi ahlaksızlıklar yapacak olursa dövülebilir. O okullardaki
disiplinin mümkün mertebe yumuşak olması taraftarıydı.
Immanuel Kant ( 1724-1804)
Cezanın inceden inceye bir psikolojisini yapmıştı. Ona göre, bedeni cezalar,
tedbir ve ihtiyatla uygulanmalıdır ki kötü sonuçlara yol açmasın. Manevi
cezalar en iyisi ve en etkili olanıdır. Bunlar ise çocuğu utandırmak, soğuk
karşılamak, hoşgörülmeyen temayülünü, sevimli ve iyi olmak yönünde teşvik ve
kolaylaştırmaktan ibarettir. Kant’a göre, tatbik olunan ceza ne olursa olsun bir
intikam mahiyetinde ve öğretmenin hiddetini teskin maksadıyla olmamalıdır.
J. Friedrich Herbart (1776-1841)
“Dış nizamı korumak, herhangi bir zarara meydan vermemek için çocuğun vahşi
ve başıboş arzularını ve heveslerini dizgin altında bulundurmak” şeklinde
anlamaktaydı. Ona göre disiplin, iradenin izleri görünmeden önce, yani ilk
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
23
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
çocukluk devresinde uygulanmalıdır. Çocuk dünyaya iradesiz bir şekilde geldiği
için herhangi bir ahlaki kurala uyma yeteneğine sahip değildir. Çocukta gerçek
iradeden önce, yenilmesi gereken vahşi bir hal vardır. İşte bu hali ancak
disiplinle yenmek mümkündür. Cezaların gerektiği zaman kullanılabileceğini
söyler. Ancak bu cezaların oldukça az olması gerektiğini savunarak “Çocuk bunu
vücudunda duymaktan ziyade onun düşüncesinden korkmalıdır” demekteydi.
Herbert Spencer (1820-1903)
Spencer cezaların işlenen suçlar ölçüsünde olmasını ve çocuğun hayatta sert,
katı ve şiddetli bir disiplin bulunduğuna inanmasını istemekteydi. Bu yönüyle
Spencer disiplinde cezaya taraftardır. Ancak onun disiplin teorisi gerçekte
koruyucu bir mahiyet arzetmekte, bir başka ifadeyle çocuğu fenalıklardan
sakındırma yolunu araştırmaktı.
D. BATILI EĞİTİM SİSTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dünden bugüne doğru batılı eğitim anlayışlarına baktığımızda bu anlayışların
sırasıyla, Yunan ve Roma medeniyetinden, Ortaçağın batılı dini, kültürel ve
siyasal atmosferinden, Hıristiyan dünyasının yaşadığı bunalımlardan, Rönesans
ve reformlardan, aydınlanma çağından, sanayileşmeden önemli ölçüde
etkilendiğini görmekteyiz.
Batı tarihinde M.S. 500lere kadar uzanan dönem Antik Çağdır. Mezopotamya,
Mısır, Roma ve Yunan kültürleri antik çağa damga vurmuştur. Eski Yunan
kültürü ise, Batı uygarlığının temelinin oluşumunda büyük oranda etkendir.
Antik Yunan ve Roma Medeniyetlerinde Eğitime Genel Bakış
“ Eski yunanda toplum Özgür erkekler, onların aileleri ve köleler olarak ikiye
ayrılmıştı. Köleler yasal hakları olmayan ve özgür kişilere ait olan işçilerdi. Çoğu
sahipleriyle beraber ailenin bir üyesiymiş gibi yaşıyordu, ancak çok nadiren
özgürlüklerini kazanabiliyorlardı.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
24
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Bir baba eğer çocuğun kendisinden olmadığını düşünüyorsa veya çocuk
engelliyse onu reddedebilirdi. Kız bebeklerde sıklıkla reddediliyordu ve bir
dağın zirvesi gibi korunmasız yerlere bırakılıyordu. Bazı bebeklerse ailesi
ona bakamayacağı için terk ediliyordu. Bu durumda bebek evlat ediniliyor ya da
köle olarak büyütülüyordu.
Antik yunanlılar için eğitimin amacı, devlet işlerinde rol alabilecek iyi yurttaşlar
yetiştirmekti. Bu nedenle okullar sadece erkekler içindi. Kız çocukları evde
kalıyor
ve
genelde,
yalnızca
anneleri
öğretebiliyorsa
okuma
yazma
öğreniyorlardı. Okul yedi yaşında başlıyordu ve ücretsiz değildi. Bu nedenle
erkek çocukların çoğu yalnızca temel eğitim alıyorlardı. Zengin çocukları ise 18
yaşına kadar eğitime devam edebiliyorlardı.
Okullarda erkekler, 1. Okulda okuma yazma ve aritmetik, 2. Okulda şiir ve müzik
öğretiliyordu. Aynı zamanda kaval gibi bir müzik aleti çalmaları öğretiliyordu.
Üçüncü okulda ise dans ve atletizm öğreniyorlardı. Çocuklar beden eğitimi
çalışmalarına ve yarışmalara katılıyorlardı.
Antik yunanda bugünkü gibi üniversiteler yoktu. Fakat M.Ö 5. Yüzyıldan
itibaren, sofist olarak bilinen öğretmenler şehir şehir dolaşarak genç erkeklere
halk önünde konuşma dersleri vermeye başladılar. M.Ö 4. Yüzyılda Platon ve
Aristoteles gibi filozoflar Atina’da okullar kurdular.” 23
Antik çağda yaşamış olan Sokrat, yargılandığı Atina mahkemesinde, o meşhur
“Savunmasında” kendisine yapılan eleştirilere nefsi müdafaa yapar. Burada
gençlerle kurduğu eğitsel ilişkiye dair önemli veriler bulunmakta… Yunan
mahkemesinde yargılanan ve idamına karar verilen, 70 yaşında asılan bu şerefli
filozof ve eğitmen,
batı okullarında ve eğitim sisteminde “sokratik
düşünme ve sorgulama yöntemi” ile önemli bir yer edinmiştir. Eleştirel
sorgulama yöntemiyle zengin gençlere düşünmeyi öğretmiş, onları etrafında
toplamıştır, ancak Atina devletine karşı tehlike olarak görülmüş, gençlerin
ahlakını bozduğu gerekçesiyle yargılanmış ve asılmıştır.
Antik Dünya Ansiklobedisi, Jane Bingham, Fiona Chandler, Jane Chisholm, Gill Harvey, Lisa
Miles, Struan Reid& Sam Taplin, TÜBİTAK popüler bilim kitaplığı, 2010 Ank. Sf: 170, 198,199
23
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
25
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Roma medeniyetinde ise “Öğretmenlerin çoğu Yunanistan’dan gelen iyi eğitimli
kölelerdi. Varlıklı aileler evlerinde özel öğretmen köle bulundurarak çocuğuna
özel eğitim verdirirdi. Fakir ailelerin çocukları erken yaşta çalışmaya başlamak
zorundaydı. İmkânı olan aileler çocuklarını yedi yaşında okula göndermeye
başlıyordu. Okuma, yazma ve aritmatiğin okutulduğu okulda kız erkek karışık
eğitim görüyordu. Küçük öğrencilerin alfabeyi ezberlemeleri, basit atasözlerini
de tekrar tekrar yazarak kopyalamaları gerekiyordu. Yetişkin çocuklarsa yunan
ve Romalı yazarların eserlerini okuyordu. Köleler çocukları okula götürmekle ve
sınıfta onlara göz kulak olmakla görevliydiler. Çoğu okulun yalnızca 12 öğrencisi
olurdu ve okulda sabahın ilk saatlerinden öğlene kadar kesintisiz eğitim
verilirdi. Disiplin kralları çok katıydı ve dayak sıradan bir şeydi. Erkekler 11
yaşına geldiklerinde ludustan (temel eğitim) ayrılıp ortaokula devam ediyor.
Kızlarsa evlenmek üzere hazırlıklara başlıyorlardı. Erkek çocuk ise 14 yaşından
itibaren yetişkinliğe özel bir resmi törenle geçiş yapardı. İlk kez bu törende sakal
traşı olur, yetişkin kıyafeti giyer ve roma vatandaşı olurdu. bu aşamadan sonra
genç erkeklerin çoğu ordu için yetiştiriliyordu. Politikaya atılmak isteyen
hitabet sanatını öğrenmeliydi. Bunun için rhetor denilen öğretmene gidiyordu.
Daha zenginleri ise en iyi yunan öğretmenlerden ders alıyordu. Bu eğitim ömür
boyu sürebiliyordu.” 24
Ortaçağ Batılı Eğitim Anlayışı
Orta çağ, Yunan Roma kültüründen sonra gelerek, Aydınlanma Çağına kadar
uzanır. Yaklaşık 1000 yıllık bir süreyi kapsar. Hıristiyanlık dininin doğuşu,
kiliseler bu çağa damga vurmuştur. Manastır okullarıyla hayatın her alanına
yayılan kilisenin uyguladığı katı eğitim anlayışı yaygındır. Hıristiyanlık, antik
kültüre ve bu eğitimin unsurlarına karşı belli bir cephe almıştı. Bu dönemde
Hıristiyanlık ilkelerine ters düşmeyecek şekilde kültürün değiştirilmesi için
çaba sarf edildi. Bu çağın eğitim anlayışı skolâstiktir. (kıyas yöntemiyle, kilise
etkilerine bağlı kalıp, eşya ve olayları gizli yönleriyle açıklamak)
Antik Dünya Ansiklobedisi, Jane Bingham, Fiona Chandler, Jane Chisholm, Gill Harvey, Lisa
Miles, Struan Reid& Sam Taplin, TÜBİTAK popüler bilim kitaplığı, 2010 Ank. Sf: 300-301
24
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
26
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
“Skolâstik devrin taallüm, tefekkür ve ta’lim tarzı, mütemadi kitaplara,
üstadlara, otoritelere dayanmak ve onların buldukları hakikatler dairesinde
mahsur ve mevkuf kalmaktır… Skolastiğin ilim cephesi bu kadar dar olduğu gibi,
inzibatı da pek sertti. İtaati temin etmek için, işkencelerin bütün şekillerine
müracaat
olunurdu.
Aç
tutmak,
hapsetmek,
değnekle
dövmek,
kamçılamak…. Hepsi vardı.” 25
Ortaçağda insan doğuştan günahkâr olarak kabul ediliyordu. Bu anlayış çocuk
eğitiminde şiddeti meşrulaştıran bir bakış açısıydı.
“Orta Çağ üniversitesindeyse yoğun, disiplinli ve sıkıcı bir öğretim programı
ve kampus yaşamından söz edilebilir. Bir Orta Çağ üniversitesi öğrencisi için
gün; kampus bekçisinin tüm şehirde yankılanan alarmıyla sabah saat 5'te
başlardı. 5'ten 6'ya kadar toplanırlar ve saat 10'a kadar ders görürlerdi.
Ders sonunda pek lezzetli ve hoş olmayan bir çorba ve az biftek vb.den oluşan
bir öğle yemeği yenirdi. Öğle yemeğinden saat 5'e kadar derse devam edilirdi.
Akşam yemeğinden sonra yatma saati olan 9 ya da 10'a kadar öğrenciler
ödevlerini yaparlardı. Bu program ancak ibadet günlerinde ve dini bayramlarda
yani üniversitelerin kapalı olduğu günlerde bozulurdu.
Tatil günlerinde öğrenciler seyahat edip oyun oynarlar ve bazen kampus dışında
da araştırma yaparlardı.
Bu şartlar altında çeşitli nedenlerle öğrencilerin yaklaşık olarak 3/2'si altı yıllık
zorunlu eğitimi tamamlayamayıp öğretim üyesi olamazlardı. Bu başarısızlığın
önemli nedenlerinden biri öğrencilerin şehirlerdeki eğlence merkezlerinde
vakit geçirmeleridir.
Bir diğer neden ise öğrencilerin 12 yaş gibi erken bir dönemde üniversite
eğitimi için evlerinden ayrılmaları ve yetişkin bir insan gibi davranmayı
öğrenecek sağlıklı bir çevreyi her zaman bulamamalarıdır.” 26
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil yay. İzmir 1994, s.36
Fatih Rukancı, Hakan Anameriç, Felsefe Dünyası, Ortaçağda İlk Üniversiteler, STUDIUM
GENERALE, yıl: 2004/1, sayı: 39, sf: 182
25
26
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
27
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Rönesans
Rönesans, ortaçağ sert ve skolâstik eğitim anlayışına bir tepki olarak ortaya
çıkmıştır. İnsan doğasının temiz olduğundan yola çıkan hümanist akım, antik
yunan ve roma felsefelerinden önemli ölçüde etkilenmiştir. Eğitimin
merkezinde Tanrı olmamalıydı. Merkezde “birey” vardı.
Bu döneme damga
vuran hümanist pedagoglar, Desiderius Erasmus gibi, dayakla eğitime şiddetle
karşı çıktılar. Bu çağda yeni bir liberal bir eğitim üslubu gelişmiştir.
Çocukların Eğitimine Dair27
Desiderius Erasmus
İnsanı oluşturan şey akla sahip olmasıdır. Ağaçlar ve vahşi hayvanlar
kendiliğinden büyür ama inanın bana insan şekillendirilir. Eski zamanlarda
ormanlarda yaşayan, sadece doğal ihtiyaçlarının ve arzularının harekete
geçirdiği, hiçbir kanuna bağlanmadan, toplumlarında belirli bir düzen
olmayan eski insanlar daha çok vahşi hayvanlar olarak görülmelidir. Çünkü
herşeyin sadece iştahlara göre belirlendiği bir yerde insanlığın işareti olan
aklın yeri yoktur. Felsefenin geliştirdiği akılla sağlam biçimde eğitilmemiş bir
insan, şüphesiz hayvandan daha aşağı bir varlıktır, çünkü tutkuları, arzuları,
kızgınlığı, kıskançlığı veya kanunsuz doğası tarafından bir oraya, bir buraya
sürüklenen birisinden daha tehlikeli bir kişi yoktur. Bu nedenle şimdi kendi
oğlunun en iyi eğitimi almasını sağlamayan kişiye adam, hatta bir insan evladı
bile denemez... Doğa sana bir oğul vererek deyim yerindeyse kaba,
biçimsiz bir yaratık hediye etmiştir; senin görevin onu bir insan olmak
üzere şekillendirmektir. Eğer bunu ihmal edersen hâlâ bir hayvansın
demektir.
Dürüstçe ve bilgece şekillendirilirse, neredeyse Tanrı’dan fazla uzak olmayan
bir varlık olduğunu ispatlayabilirsin demek istiyorum.
Akılsız bir hayvan
içgüdüsel olarak kendi çocuğuna karşı görevini yerine getirirken, akıllı bir
yaratık olan insanın doğaya, ebeveynlik sorumluluğuna ve Tanrı’ya olan
borcuna karşı kör olduğunu kabul etmekten daha acınacak bir durum olabilir
mi? Ama şimdi bireysel gelişimi belirleyen üç koşulu kesinlikle incelemek
istiyorum. Bunlar doğa, eğitim ve pratiktir. Doğa derken, kısmen eğitilmeye
27
Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 444
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
28
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
ilişkin doğuştan gelen kapasiteyi, kısmen de mükemmelliğe yönelik doğal
eğilimi kastediyorum. Eğitim derken, öğretme ve kılavuzluğun yetkin biçimde
uygulanmasını kastediyorum. Pratik derken, doğa tarafından içimize
yerleştirilmiş ve eğitim ile ilerletilmiş faaliyetin kendimiz tarafından serbestçe
gerçekleştirilerek pekiştirilmesini kastediyorum. Yetkin bir eğitim olmadan
doğa kusursuz değildir, eğitimin verdiği yöntem olmadan pratik yapmak ise
umutsuz bir kafa karışıklığına neden olur.
Kural olarak, insanın doğası dendiğinde, akılla yönlendirilmek gibi insanlarda
ortak olan nitelikleri kastederiz. Ama bundan daha dar bir şeyi de
kastedebiliriz: Her kişinin kendine özgü niteliklerine “kişilik” deriz. Bu nedenle,
bir çocuk matematiğe, diğeri ilahiyata, bir başkası retoriğe veya şiire, diğeri ise
savaşa doğuştan eğilimli olabilir. Bazı zihinler belirli alanlar tarafından
öylesine sahiplenilmiştir ki, onları diğer alanlara çekmek mümkün değildir, bu
yöndeki bir deneme kesin bir tiksinmeye sebep olabilir.
Bu sebeple öğretmenin böylesi doğal eğilimleri, böylesi kişilikleri çocukluğun
erken dönemlerinde gözlemesi gereklidir, çünkü en kolay öğrendiğimiz şeyler
alıştığımız şeylerdir. İnanıyorum ki bir oğlan çocuğunun yüzünden ve
davranışlarından nasıl bir yaratılışa sahip olduğunu anlamayı denemek ve
çıkarsama yapmak değersiz bir çaba değildir. Doğa bu açıdan bize kılavuzluk
edecek işaretler bırakmayı unutmamıştır.
Protestan Reformu Ve Protestan Reformu Karşısında Tepkiler
Protestan reformu, kilisenin uyguladığı eğitime metot olarak karşı çıkan bir
akımdır. Eğitim anlayışında, yeni bir metot ile din yine merkezdedir. Ancak,
rahipler ve sistem kıyasıya eleştirilir. Protestan filozoflar, genel olarak baskı
ve zorlamayla yapılan eğitime karşı çıkmıştır.
“Hıristiyanlığın kurulduğu temelleri inceleyen ve şu anki uygulamalardan
oldukça farklı olduğunu gören herhangi biri tahrip ve cezalandırmanın yakın
olduğunu anlayacaktır.” 1513’te Machiavelli böyle der... Dört yıl sonra Martin
Luther doksan beş tezini Wittenberg’deki Kale Kilisesi’nin kapısına astığında,
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
29
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Roma Katolikliği bir kuşak içinde Avrupa’nın yarısını “Protestanlara” karşı
kaybetmiştir.”28
Protestanlara karşı Katoliklerin karşı hareketleri de olmuştur. Cizvit tarikatı gibi
tarikat okullarında ise dayak ve ceza yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
“Reform hareketi hakkında düşünürken Luther’in kiliseye yönelik eleştirilerinde
halk tarafından desteklenen fikirleri yansıttığını ve hareketin içindekilerin, onu
reddedenlerin ve diğer reformcuların bir reformun gerekli olduğuna inanmaya
devam ettiklerini unutmamak gerekir. On Beşinci yüzyılın sonlarında Cizvitlerin
ve diğer Katolik Reformu tarikatlarının habercisi olan yeni tarikatlar kurulmaya
başlamıştı.”29
Aydınlanma Çağı
17. ve 18. Yy genel olarak hâkim olan eğitimsel anlayış, bilginin akıl yoluyla,
duyuş
ve
deneylerle
kazanılacağına
inanan,
akılcı,
deneysel,
hazcı
yaklaşımlardır. En büyük temsilcisi John Locke’dur. Çocuk eğitiminde bedeni
cezalara karşıdır. Bu çağın pedagogları genel anlamda katı disipline karşıdır.
Bu dönemde yaşayan La Chalotais (1701-85)30 ömrü boyunca Fransız kilisesine
ve devletine karşı yılmaz bir muhalif olarak yaşamış bir aydındır. Milli eğitim
hakkındaki
makalesi
eğitim
incelemelerden sadece biridir.
konusunda
18.
Yy
da
yazılan
bilimsel
O makalede çocukları eğitirken prensipler
ortaya koyar.
“Çocukları eğitirken gözetilmesi gereken prensipler, doğanın çocukları eğitirken
kullandıklarıyla aynı olmalıdır. Doğa, öğretmenlerin en iyisidir. Demek ki,
çocukların aklına ilk bilginin nasıl girdiğinin gözlemlenmesi ve yetişkin
insanların bunu nasıl öğrendiklerinin gözlenmesi yeterli olacaktır.
29
Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 540
Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ıı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 647
30
Alev Alatlı, Batıya Yöne Veren Metinler, ııı. Cilt, İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010 sf: 992
28
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
30
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Her yöntemin esaslı prensibi, algılanabilir olan nedir diye başlamalıdır ve aklın
ne olduğuna dair kademe kademe ilerlemelidir. Basit olanın ne olduğu
vasıtasıyla karmaşık olana ulaşmalıdır ve maddi olaylar hakkında emin olmadan
nedenlerini araştırmamalıdır.”
Bu dönemde yaşamış, çocuk eğitimi üzerine eser yazmış, Fransız filozof ve
yazar J.J.Rousseau, Emile isimli kitabında genel anlamda disiplin prensiplerini
şöyle belirtiyor;
J. J. Rousseau ve Disiplin Prensipleri
• Yeni doğan bebek masumdur ve savunmasızdır.
• Eğitimciler, anne babalar, çocukları doğalarının korunması için, yeteneklerini
ortaya çıkarmalı ve olmak istedikleri şeyleri olmaları için onları özgür
bırakmalıdırlar.
Bu özgürlük ‘sınırları iyi belirlenmiş bir özgürlüktür.
• Bunun için, az hükmetmeli, baskıcı ve aşırı korumacı olmak’ tan
vazgeçmelidir.
• Kendi kendilerine iş başarmalarına imkân vermelidir.
• Başkalarına boyun eğen bir kişiliğe sahip olmamalıdır.
• Çocuğun büyüklerine karşı şımarık ve küstah tavırlar göstererek
tahakküm
kurmalarına,
emredici
bir
tavır
takınmalarına
izin
vermemelidir.
• Çocuğun oyunları, eğlenceleri, sevimli hareketleri hoşgörü ile karşılanmalıdır.
Neşe ve oyun çağını, cezalar, tehditler ve esaret içinde geçirmesine neden
olacak kadar abartılı ilgi gösterip, üstüne fazla düşmemelidir.
• Çocuk terbiyesinde eskiden beri kullanılagelen rekabet, kıskançlık, arzu,
heves, gurur, açgözlülük, korku, ‘kısacası çocuğun ruhunu bozguna uğratacak’
yöntemler kullanılmamalıdır.
• Çocuklara yaşlarına göre muamele edilmeli, onlardan yapabileceklerinden
fazlası beklenmemelidir.
• Çocukların eğitiminde o dönemde uygulanan ceza şekline karşıdır.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
31
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
“Çocuklara ceza, ceza olarak değil, kötü davranışlarının bir sonucu olarak
verilmelidir.” der ve çocuğun doğal ortamda zaten kötü davranışlar
sergilemeyeceğini de belirtir.
Doğal ve özgür bir eğitim ortamında çocuğunuz, neden yalan söylesin ki?
Elinden herhangi bir şeyini almıyorsunuz, onu herhangi bir nedenle
cezalandırmıyorsunuz ve bir şey yapmasını istemiyorsunuz. Her şeyi, sanki
kendi arkadaşıyla konuşuyormuş gibi neden size söylemesin ki? Bu konuşma
şeklinde bilir ki, kendisine arkadaşından ne kadar zarar gelirse öbür taraftan da
o kadar zarar gelir.”31
Rousseau, kitabında disiplin sorunları sergileyen zengin Kaprisli Çocuğun
eğitiminde cezayı kullanmıştır, ancak bu çocuğun doğal davranışlarının sonucu
olarak çocuğa hissettirilmiştir.
Her istediğini yapmaya ve yaptırmaya alışmış olan küçük çocuk ile arkadaş olan
yazar, ilk günden itibaren çocuğun onun sabrını taşırmaya dönük şımarık
hareketlerine maruz kalır. Gece yarısı uyurken odasına dalıp onu uyandırmak ve
ancak hiçbir şey istememek gibi ya da istediği şeyleri sürekli değiştirerek,
bağırarak, yüksek sesle şarkı söyleyip, gürültü yaparak, sandalyeleri devirip,
kısacası ona boyun eğdirmeye çalışmak gibi davranışları olan bu şımarık çocuğa
yazar sırayla şu önlemleri alıyor;
Şımarık kaprisli çocuğa karşı eğitimcinin tutumu;
• Sakin ve soğukkanlı bir tutum sergiler.
• Az müdahale, az iletişim kurmaktadır.
• Bir gece sabaha kadar karanlık, kapalı odaya hapsetmektedir.
“Hiçbir şey demeden kalktım, gidip çakmağı aradım ve bulamadım. Ona
yerini sorunca, beni ikna etmenin mutluluğuyla, bulup bana verdi.
Çakmağı çaktım ve kandili yaktım. Afacanı elinden tutup panjurları
kapalı, içinde kırılacak hiçbir şeyin olmadığı yandaki odaya götürdüm.
Oraya ışıksız yere bıraktım. Daha sonra üstünden kapıyı kilitleyerek,
hiçbir şey demeden gidip odamda yattım. Bağırıp çağırmaları sormayın,
31
J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 , sf: 66,67
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
32
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
bunu bekliyordum. Hiç aldırış etmedim. Sonunda sesi kesildi. Ertesi gün
gündüz odaya girdim.”32
• Ceza anında nedenler, açıklamalar gösterilmemektedir. İlişkiyi çocuğun
kendisinin bulması sağlanır.
• Ceza, suçuna uygundur… (Afacan çocuk, ondan emrivaki tavır ile keyfiyetten
kandili yakmasını istiyor. Amacı eğitmenine hükmetmek)
• Çocuğun davranışlarını ona yansıtarak gerçeği buldurmaya çalışır.
“Ona haksız olduğunu göstermek gerekiyordu. Hiç de güç olmadı.
Çocukların anlık düşündüklerini bildiğim için bunu öncelikli olarak
kullandım. Evin bir köşesine onun çok hoşuna gidebilecek bir şeyler
yerleştirdim. İyice oyuna daldığını görünce, ona gezmeyi önerdim. Kabul
etmedi. Israr ettim beni dinlemedi. Gitmek zorunda kaldım, gitmemi de
ısrarla işaret etti. Ertesi gün aynı şeyi ona ben yaptım. Canı sıkıldı, aldırış
etmedim. Çok yoğunmuşum gibi yaptım, inatlaştı, hayır dedim…”33
• Çocuğun tehditlerine aldırış etmemektedir. Alınganlık, kızgınlık gibi duygusal
refleksler sergilemez.
• Çocuğun etrafındaki yetişkinlerle çocuğun faydasına olan tutum için işbirliği
ve uyum sağlamak, senaryolar oluşturmak (Yazar burada, Baba ve
hizmetliyle işbirliği içinde senaryo oluşturuyor, bir tek annesiyle uyum
sağlamada zorlanıyor. Anne, çocuğunun acı çekmeden, boyun eğdirilmeye
çalışılmadan terbiyesinden yana)
• Çocuğun yapacağı şımarık davranışları hususunda kendisine yardımcı olacak
yetişkin arkadaşlarını ikaz etmek ve onlarla işbirliği içinde olmak…
• Çocuğun yaşantının içinde yaşadıklarından ders çıkarmasını sağlamak…
Ancak bu müdahale dolaylıdır.
32
33
J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 Sf. 82
J. J. Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, babil yay. Erzurum, 2000 Sf. 83
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
33
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
21. Yüzyıl Batı’da Eğitim Anlayışı
Buraya kadar Batıdaki eğitim anlayışında, ödül ve ceza anlayışlarının, iki kutup
arasında gelip gittiğini, bazen de sınırlı oranda cezaya izin veren yaklaşımların
var olduğunu gördük.
Aydınlanma çağına kadar süreçte, Hıristiyanlıktaki “ İnsanların doğuştan
günahkar olduğu” sadece bu nedenle bile cezalandırılması gerektiği düşüncesi
ile buna tepki geliştiren filozof pedagogların tartışmaları arasında eğitim
anlayışları, günümüze kadar kimi zaman tez, kimi zaman antitez kimi zamanda
sentez olarak gelmiştir.
Bugün “çocuk merkezli, öğrenci merkezli” yaklaşımlar devam etmektedir.
Aydınlanma çağından beri süregelen “Otoritenin kötülüğü anlayışı ile
çocuğun baskılanmadan, kendisinin efendisi haline getirilmesi” sonucu
ortadadır.
“ABD’den başlayarak bütün dünyaya yayılan, tarihte eşi benzeri
görülmemiş, kitlesel bir yozlaşma hareketi ile karşı karşıyayız. Geleceğin
teminatı olan genç nesil, şaşırtıcı bir hızla dengesini kaybediyor, ciddi
manada ruh sağlığını yitiriyor. Amerikan medeniyetinin etkisine maruz
kaldığı oranda atalarından ve ailelerinden gelen ahlaki değerlere karşı
çıkıp isyan ediyor. Bu değerlerin yitirilmesinin bedeli ise çok ağır;
bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm, enaniyet, hayali bir
iyimserlik, gittikçe artan oranlarda genel kaygı ve depresyon.
Özgüvenin başarıdan çok daha önemli olduğu prensibine göre
yetiştirilen
bu
konumlandırmaya
gençler,
kendilerini
şartlandırılmış.
her
şeyin
Her
üzerinde
hayalin
gerçekleşebileceğine yürekten inanıyorlar. Fakat aynı zamanda
hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmeye hiç de hazırlıklı değiller. Son
40–50 yılda 14–16 yaş ergenlerde ve lise öğrencilerinde “ben
değerliyim” düşüncesindeki
artış, %86. Kaygı
oranı %85.
İntiharlar ise ikiye katlanmış durumda.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
34
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Anlaşılan şu ki eğer acil tedbir almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı
bencil/narsist, zevkperest/hedonist, kaygılı,öfke ve nefret dolu bir
insanlığa doğru dolu dizgin gidiyoruz…
Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, “bilimsel” materyalizmi
anlamadan bu gidişatı, yani küresel intiharı anlayamayız. Ancak
paradigmanın dışına çıkıp, tıpkı bir balığın akvaryumun dışından
akvaryumu izlediği gibi aklına tapan delilerin dolaştığı bu tımarhaneye
bakarsak belki bilip de unuttuklarımızı tekrar hatırlarız…”
Psikiyatr Dr. Mustafa MERTER34
Dr. James Dobson ABD yıllardır psikologluk yapıyor ve “Aileye Odaklanma
Derneğinin” de başkanlığını yürütüyor. “Ağaç Yaşken Eğilir” adlı kitabında ıslah
sopasından bahsediyor ve anne babalara, eğitmenlere hafif bir dayağı
(kontrollü) tavsiye ediyor:
“Sert ve baskıcı disiplinin tehlikeleri karşısında pek çok şey yazıldı. Bu
uyarılar geçerlidir ve dikkate alınmalıdır. Ancak bu uyarılara rağmen,
baskıcı disiplinin bazı sonuçları, bu tür bir disiplinin haklılığının
kanıtları olarak ileri sürüldü. Bu saçmalıktan ibarettir. Küçük bir
çocuğun yumruklarını sıkarak anne ve babasını, onun meydan
okumalarını kabul etmeye zorladığı anlar vardır. Ancak varsayılanın
aksine, çocuğun bu hareketi öfkeden ya da içsel bir düşmanlıktan
kaynaklanmamaktadır. Sadece sınırların nereye kadar uzandığını ve
kimin kendisine herhangi bir şeyi yaptırmaya -anne ve babasının mı,
yoksa kendisinin mi- muktedir olduğunu görmek istemesindendir.
İyi niyetli uzmanlar yıllarca hoşgörünün, göz yummanın bayrağını
salladılar, ancak karşı gelmeye, söz dinlememeye herhangi bir
çözüm üretemediler…”
… Bu tavsiye birçok insanı rahatsız etti ve sopanın çocuğu
değerlendirmek için kullanılan “ölçme” sopası değil de dayak sopası
olduğunu iddia etmelerine yol açtı. Çocuğunuzu ıslah etmekten uzak
durmayın. Onu ıslah edin ki, ruhunu cehennemden koruyasınız.
Çocuğunu ıslah etmeyen çocuğundan nefret etmiş olur. Çocuğunu seven
34
Jean M. Twenge, Ben Nesli, kaknüs yay. 2009, İst, arka kapak.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
35
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
çocuğunu erken yaşta uslandırır. Sopa ve azarlama çocuğa bilgelik
verir. Ancak kendi haline bırakılan bir çocuk annesine utanç
getirir.” 35
Son yıllarda yeni yazılan eserlerde, Otorite, ceza kavramları tekrar disiplinin
içine girmeye başlarken ödül ile ilgili yapılmış bir araştırma sonuçları da
düşündürücüdür.
Dr. Carol Dweck ve asistan arkadaşları Newyork’taki çeşitli okullarında
araştırma yaparlar.
Newyork şehrinde, beşinci sınıflara bir çeşit manevi ödül olan Övgü ile ilgili
olarak yapılan araştırmanın sonucu da ilginçtir.
“Araştırmacılar sınıftan bir çocuk seçip ona, bütün çocukların son derece
kolay biçimde çözebileceği türden bir dizi bulmacadan oluşan sözsüz bir
IQ testi uygularlar, testi bitirdiklerinde araştırmacılar öğrencilerin her
birine aldığı puanı belirtip ona tek bir övgü cümlesi söylerler. Gelişigüzel
olarak gruplara ayrılan öğrencilerin bazıları zekâlarından ötürü övülür.
Çocuklara “bu konuda çok iyisin” denir. Diğer öğrenciler ise
çabalarından ötürü övgü alırlar. “Belli ki çok çalışmışsın” Ardından
öğrencilere iki testten istediklerini seçme hakkı verilir. Testlerden biri
diğerine göre daha zordur ama araştırmacılar çocuklara bu bulmacaları
çözmelerinin onlara çok şey öğreteceğini söylerler. Diğer test ise en
başta uygulanan test kadar kolaydır. Çabalarından ötürü övgü alan
öğrencilerin %90’ı daha zor olan bulmacaları seçerken, zekâlarından
dolayı övülenlerin büyük çoğunluğu ise kolay testi seçmiştir. Yani akıllı
çocuklar işin kolayını seçmişlerdir. … “akıllı görünüp utanılacak
duruma düşme riskine girmemeyi” seçmişlerdi.
Bir sonraki aşamada, beşinci sınıf öğrencilerine hiçbir seçim şansı
verilmedi. Zor bir testti ve hepsi başarısız oldu. Çabalarından dolayı
övülen çocuklar başarısızlık karşısında etkilenmezken, pek çoğu “benim
en beğendiğim test” dediler. Zekâlarına övgü alan çocuklar ise,
35
Dr. James Dobson, Ağaç Yaşken Eğilir, Beyaz Balina, 2004, İst. Sf: 18, 318
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
36
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
başarısızlıklarını aslında o kadar da akıllı olmadıklarının kanıtı
olarak görmüşlerdi.” 36
Çocuğun güçlü kişilik sahibi olması için kişiliğini öven, öne çıkaran ve çocuğa
sınırsız haklar, özgürlükler tanıyan batı, bugün sancılar içinde kıvranmaktadır.
Çocuk terbiyesinde ve disiplininde tekrar yeni arayışlar başlamıştır. Var olan
duruma duyulan tepki ve eskiye dönme arzusu gittikçe yükselen bir değer
olmaktadır.
36
PO Bronson &Ashley Merryman, Eyvah Çocuğum Büyüyor, İst. 2010, sf: 21, 22
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
37
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
III. BÖLÜM
KUTSAL DİNLERE GÖRE ÇOCUK TERBİYESİNDE DİSİPLİN
A. YAHUDİLİK’TE ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN
İsrailoğulları’nın evliliğinde koca karısı üzerinde, karşısına hiçbir şeyin
duramayacağı bir buyurma yetkisi kazanıyordu ve kadın çoğu kez fiilen
satılıyordu. (Mohar..) ve daha kolay boş olabiliyordu.
Evlilik övünç duyulacak bir mülk olarak görülüyordu. Çocuklar Yehova’dan bir
mirastı. Çocukların anne babalarıyla ilişkisi esas itibariyle köle ile efendi
arasındakine benzer bir itaat ilişkisiydi. Çocukların itaati, Evamir-i aşerede
kendi başına zikredilecek kadar ulvi görülmüştü. Fakat bu çocuklara
merhametle yaklaşmayı dışlamıyor, hatta onu dolaylı olarak dile getiriyordu.
Nitekim eski Ahit’deki birçok anlatı da bunun örneği verilmiştir. Diğer taraftan
bir çocuğun ana babasına itaatsizliği şiddetle cezalandırılabiliyordu. Ana
babasına el kaldıran ya da lanet okuyan (çıkış XXI,17) bir çocuğun cezası
ölümdü,
Ana babasına vuran mutlaka öldürülecektir. ( Çıkış, 15)
Ana babasına lanet eden mutlaka öldürülecektir. (Çıkış 17)
Her ne kadar Tesniye’de, ancak şehrin ihtiyarları önünde isyankar ve asi
çocuğun davası görüldükten sonra bu cezanın uygulanabileceği bildiriliyorsa da
(Tesniye XXI, 18, 22). Keza bir çocuk satılabilir ya da borç karşılığı rehin olarak
verilebilirdi ve birçok durumda ailenin reisinin günahı yüzünden bütün bir
ailenin yok edildiği oluyordu. Bununla beraber, Tesniye’de çocukların babaların
günahı yüzünden öldürülemeyeceklerini (Tesniye XXIV, 16) okuruz ve bu
Tesniye’yi daha sonraki döneme ait bir derleme olarak görenlerce, eski hukukun
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
38
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
katılığının zaman içinde tedricen yumuşatılmasının bir kanıtı olarak
yorumlanır.37
Gördüğümüz kadarıyla Yahudi kutsal kitabında çocuk terbiyesinde ana babaya
isyan affedilmez bir suç ve cezası da ölüm. Yahudi geleneklerinde, çocukların
rahat satılabildiği ve borç karşılığı rehin olarak verilebildiği gibi acımasız
uygulamaların olduğu dönemler var olagelmiştir.
Günümüz Yahudiliğinde halen var olagelen bir gelenek çocukluktan yetişkinliğe
geçişi simgeleyen Bar Mitva törenleridir. Erkek çocuklarda 13 kız çocuklarda ise
12 olarak belirlenen buluğa erme çağından sonra çocuktan dini emirleri yerine
getirmesi beklenir. O zaman kadar ise çocuklar babalarının yanlarında dini
törenlere katılır ve sinagoglarda ilk temel dini bilgileri edinirler.
Yahudilerin ev içi düzenlemeleriyle ilgili bir kaç hususun daha zikredilmesi
gerekir. Bir Yahudi çocuğuna sabahları kalktıktan hemen sonra tekrar edilmesi
gereken ilk dini eğitim aşağıdaki gibidir: “Senin diri ve ölümsüz olan Kralın
önünde kabul ederim ki, büyük merhametinle ve güvenirliğinle ruhumu sen
döndürdün bedenime” saçaklı, dört köşeli omuz atkısı erkenden giydirilir,
kökeni ve önemi öğretilir. Çocuklar 13 yaşları tamamlanıncaya kadar
tamamen ebeveynlerinin nezareti altındadır. Bir erkek çocuk 13 yaşında
“Bar Mitva, cezanın oğlu” olur. Yetişkin gibi sorumludur. Şahsına terettüp
eden dini vazifeleri külliyen yerine getirmesi beklenir. 38
B. HIRİSTİYANLIK’TA ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN
Hıristiyan dinine göre bir çocuk günahkâr olarak doğar. Hz. Âdem’in günahının
nesilden nesle aktarıldığına ve insanın kötü doğduğuna dair olan anlayış,
özellikle orta çağ Hıristiyan dünyasında okullarda uygulanan şiddetin ana
sebeplerinden biriydi.
37
38
G.T. Bettany, Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. 2005 İST. Sf. 632-633
SG.T. Bettany, Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. 2005 İST. sf. 706, 707
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
39
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İncil’e baktığımızda ise ayetlerin çoğunda çocuğun terbiyesinde fiziksel cezanın
kullanılmasının tavsiye edildiğini görüyoruz. Bu disiplin şeklinde çocuğun iyiliği
gözetilir ve sınırlı ölçüdedir.
“Çocuklarınızı disiplin etmemezlik etmeyin. Popolarına şaplak atarsanız
ölmezler. Fiziksel disiplin onları ölümden bile kurtarabilir.” (Süleyman’ın
Özdeyişleri 23, 13-14, 13-24, 22-15, 20-30 )
Kutsal kitap, disiplinin öneminin altını kuvvetle çizer. Disiplin, verimli insanlar
olmak için hepimizin ihtiyacı olan şeydir ve onu çocukken öğrenmek çok daha
kolaydır. Disiplin edilmeyen çocuklar, sık sık asi olurlar, otoriteye saygı
duymazlar ve bunun sonucu olarak da Tanrı’ya itaat edip O’nu izlemekte
zorlanırlar. Tanrı’nın kendisi bizi düzeltmek ve bize doğru yolda yol göstermek
ve yanlış davranışlarımız için tövbeyi teşvik etmek için disiplin kullanılır.
(Mezmur 94;12, Süleyman’ın Özdeyişleri 1;7, 6;23, 12;1, 13;1, 15;5, Yeşaya
38;16, İbraniler, 12;9)
Doğru ve kutsal kitabın ilkelerine göre disiplin etmek için, anne babaların Kutsal
kitabın
disiplin
konusundaki
öğüdünü
bilmeleri
gerekir.
Süleyman’ın
Özdeyişleri kitabı çocuk yetiştirme konusunda epey bilgelik içerir. Örneğin,
“Değnekle terbiye bilgelik kazandırır. Kendi haline bırakılan çocuk ise
annesini utandırır.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 29;15)
Bu ayet, bir çocuğu terbiye etmemenin sonuçlarını bildirir. Sonunda anne baba
utandırılır. Tabi ki disiplinin hedefi çocuğun iyiliği olmalıdır. Ve hiçbir zaman
çocuklara kötü davranılmasını haklı çıkartmak için kullanılmamalıdır. Disiplin
hiçbir zaman anne babanın öfkelerini almak ya da sinirlerini alamadığından
ötürü yaptığı bir uygulama olmamalıdır.” 39
39
http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=330630
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
40
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
C. İSLAM MEDENİYETİNDE DİSİPLİN YÖNTEMİ
Kur’an-ı Kerim’de Mükâfat ve Ceza Kavramı
Mükâfat anlamına gelen ecr ve ceza kelimeleri Kur’an’da toplam olarak 160
ayette geçmektedir. Bu ayetler tahlil edildiğinde, en güzel karşılık ile
mükâfatlandırılacak insanların bir takım özelliklere sahip oldukları göze
çarpmaktadır.
Bu insanlar, Allah’a iman edip salih amellerde bulunan, bollukta ve darlıkta
Allah için sarfeden, sadakalar veren, öfkelerini yenen ve insanların kusurunu
affeden, doğruluk üzere olan büyük günahlardan kaçınarak Allah’ı çok zikreden
ve O’ndan bağışlanma dileyen, çeşitli sıkıntılara sabreden, verilen nimetlere
şükreden ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak için fakirleri doyuran takva
sahibi kimselerdir. 40
Ceza kelimesi ise kur’an’ı Kerim de 22 yerde geçmektedir. Gerek ceza, gerekse
ikab kelimesi göz önüne alınacak olursa, ceza ve cezalandırmak anlamına gelen
bu iki kelimenin toplam olarak 72 ayette yer aldığı görülecektir. Burada yeri
gelmişken bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Cezanın Kuranda 72 ayette yer
almasına karşılık, mükâfatın 160 yerde geçtiği dikkate alınacak olursa, Kur’an’ı
Kerim’in cezalandırmaktan ziyade mükâfatlandırmayı öngören bir mesaja sahip
olduğu söylenebilir. Nitekim “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” Ayeti de yukarıda
ifade edilenlerin özüdür.
Pedogojik açıdan ceza kavramının yer aldığı ayetler incelendiğinde şu hususlar
dikkat çeker41;
•
Allah (cc) ilk yarattığı andan itibaren ruhlardan, kendisinin Rab, ruhların da
kul olduğuna dair söz almıştır. (Araf 7/172)
•
Bilgisizlikten doğan suçlarla bilindiği halde işlenen suçlara aynı ceza
uygulanmaz. (Tevbe 9/115)
•
40
41
Cezalandırmadan önce Hz. Âdem bilgilendirilmiştir. ( Bakara 2/ 31, )
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994, Sf:60,61
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
41
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
•
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Suçun farkına varıldığı ve pişmanlık duyulduğu zaman af dilenmesi
durumunda Allah’ın tevbe kapısı daima açıktır. (Bakara 2/36)
•
Peygamberlerin görevi bilgilendirerek (tebliğ) yol göstermektir. (Rad 13/7)
•
Cenab-ı Allah’ın Peygamberlere karşı cephe alanları cezalandırmasından
bahseden pek çok ayet vardır. (Araf, 7/65,96,97- Hud, 11/51,57..)
•
İyi davranışlarda süreklilik olduğunda Allah’ın nimetlendirmesi de devam
eder. (Enfal 8/53)
Hz. Muhammed’in Çocuk ve Gençlerle İlişkisi
Peygamber efendimizin (sav) çocukluğuna ve gençliğine baktığımızda kişilik
özelliği olarak; doğru ve dürüst, nazik, merhametli, affedici, iffetli, cömert,
misafirperver, sade, tevazu sahibi, adil, sözüne ve antlaşmalarına sadık,
olduğunu görüyoruz.
“Çocukluğunu fakirlik içinde geçirmiştir. Nazik ve iyi huyluydu. Diğer
çocukların aksine, yaramazlık veya edepsizlik yapmazdı. Sakin ve
kendine hakim bir çocuktu. Gençliğinde ise mükemmel ve kusursuz bir
ahlakı vardı. Güvenilir
bir
dosttu. Yardımsever, yol gösterici.
Merhametliydi, nazik, müşfik ve cana yakın; daima saygılı, doğru ve
samimi; tüm anlaşma ve sözlere tamamen sadıktı.”42
Henüz 10 yaşındayken çobanlık gibi yetişkinlerin dünyasına ait ağır bir
sorumluluğu yerine getirmiştir.
Gençliğinde daha 14,15 yaşlarındayken Ficar Savaşlarına 43 katılmıştır. Bu
savaşlarda ok atmak suretiyle bizzat savaştığı ve Kalkanı ile atılan okları
karşılayıp amcasına teslim ettiği yönünde rivayetler mevcuttur.
Afzalur Rahman, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996 sf: 85
Ficar (günah) savaşları: İslam öncesi dönemde Arap toplumunda kabileler arasında çeşitli
sebeplerle savaşlar meydana gelmiştir. Bunlardan zilkade, zilhicce, muharrem ve recep gibi
haram aylarda gerçekleşen savaşlara ise azgınlık, haktan ayrılmak manasına gelen Ficar (günah)
savaşları adı verilmiştir. Âdem Apak, Hz. Peygamber’in (sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler,
BİHMED, İst. 2009
42
43
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
42
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Yine bu yaşlarda, Hılfü’l- Fudul (Erdemliler Birliği) adlı organizasyonda yer
almıştır. Bu antlaşmaya göre Mekke’de haksızlığa uğrayan herkese yardım
edeceklerdi.
Peygamber efendimizin lider, öncü ve rehber yapan özelliklerinin neler olduğuna
baktığımızda; hiçbir kötülüğe karışmaması, iffeti, sakinliği, yardımseverliği,
güvenilir ve cesur kişiliği öne çıkmaktadır.
“Hz. Muhammed (sav), peygamberliğine kadar geçen dönemde kendine
has inanç ve uygulamaları olmakla birlikte, topluma yönelik dini ve
siyasi tasarı ve teklifleri bulunmayan, üstelik dönemin şartları gereği bir
liderde olması lüzumlu hususiyetleri şahsında barındırmayan, ailesine
yetecek ticari faaliyetleri ile geçimini sağlamaya çalışan, nihayet Kureyş
içinde pek öne çıkmayan ortalama mütevazı bir Kureyşlidir… Onun en
bariz özelliği “emin” olarak tanınmasıdır.”44
Peygamber efendimizin çocuklarla olan münasebetlerine genel anlamda
baktığımızda onlarla sevgi, şefkat ve güvene dayalı bir ilişki kurduğunu
görüyoruz. Çocukların gençlik dönemine girinceye kadar olan süreçte çocuklarla
hukuksal bir ilişki pek göze çarpmıyor. “Şu haram, şu helal..” uyarıları ve
ikazlarından ziyade sevgi ve güvene dayalı bir ilişki kurup onlara model olmayı
tercih ettiğini görmekteyiz.
Yine Resulullah’ın (sav) Çocuklarla ilgilenirken gençlik dönemine kadar,
çocukların seviyesine inilmesini tavsiye etmiştir.
Onlara yetişkin gibi
davranılmamasını istemiştir.
Çevresindekilere çocuklara karşı merhamet ve sevgi ile yaklaşmalarını
söylemiştir.
Ashabına da “Kimin çocuğu varsa çocuklaşsın” tavsiyesinde bulunmuştur.
Kendisi de bu telkinin en güzel örneklerini sunmuş; çocuklarla özel olarak
ilgilenmiş, onları muhatap almış, onlarla her karşılaştığında onlara selam
vermiş, hal hatırlarını sormuştur. (Buhari, Edep 81; Müslim, Selam 15). Onlarla
şakalaşmış (Buhari, ilim 18; Tirmizi, Birr 57; Ebu Davud, Edep 92 ) Yolculuk
esnasında torunlarını bineğe almıştır. (İbn Mace, Edeb 48) Hasta olan çocuklara
44
Adem Apak, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , Bihmed, İst. 2009, sf. 33
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
43
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
da özel olarak geçmiş olsun ziyaretlerinde bulunmuştur. (Buhari, Merda 9)
Resul-i Ekrem (sav) mevsimin ilk çıkan meyvelerini onlara ikram etmiştir.
Onların dünyalarına girerek hoşlanacakları adlar takmak suretiyle çocuklarla
şakalaşmış, hatta onları eğlendirmiştir. Bütün bu sıcak yakınlıktan dolayı
çocuklarda onu çok sevmişlerdir. Öyle ki, yolculuktan döneceği zaman hep
birlikte toplanıp kendisini karşılamaya çıkmışlardır.
Nitekim hicret esnasında Ebu Eyyub El Ensari’nin (ra) evine misafir olacağı
sırada Neccaroğulları’nın küçük kızları memnuniyetlerini ifade sadedinde def
çalıp şarkı söylemişlerdir. Hz. Peygamber(sav) onlara beni seviyor musunuz?
Diye sorduğunda onlar da “Evet ya Resulallah” cevabını vermişler, bunun
üzerine de “Ben de sizleri seviyorum” sözüyle mukabelede bulunmuş ve bu
ifadeyi üç defa tekrarlamıştır. (Diyarbekri, Hamis, Mısır 1302, I, 385)
Hz. Peygamber (sav) döneminde çocuklar sosyal hayatın bir parçasıydı.
Resulullah’ın (sav) çağrısıyla Bayram namazının kılınacağı yere (musalla)
kadınlarla birlikte onlar da çıkarlardı.
Hz. Peygamber (sav) çocukları istismar etme, onları söz gelimi savaş meydanı
gibi yaşlarına uygun olmayan alanlara sürme ve emeklerini sömürme yoluna
asla tevessül etmemiştir. Bedir seferine çıkarken Medine dışında ordusunu
durdurmuş, burada yaptığı kontroller neticesinde yaşlarını küçük gördüğü bazı
sahabeleri geri çevirmiştir. Onun orduya almadıkları arasında 13 yaşlarında
bulunan Abdullah bin Ömer (ra), Bera b. Azib (ra) ve Zeyd b. Sabit (ra)
bulunuyordu.”45
Peygamber
Efendimiz
(sav),
Kız
çocuklarına karşı
uygulanan
haksız
uygulamalara karşı çıkmış, kız çocuklarının toplumda hak ettikleri değeri
görmeleri için çaba göstermiştir.
“Cahiliye devrinde kız çocuklarından nefret edilirdi. Kız çocuğunun
doğum haberi bir kişinin hayatında alabileceği en kötü haber kabul
edilirdi. Hz. Peygamber bu tavrı tamamen reddetmiş ve kötülemiştir.
Kur’an ana babanın bu tavrını bütünüyle değiştirmiştir.
Adem Apak, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , Bihmed, İst. 2009, sf.
37,38,39,40
45
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
44
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Ana babaların uzun süredir yerleşmiş bulunan bu tavırlarını değiştirmek
için peygamber bilhassa kız çocuklarına ilgi göstermiştir. İbn Abbas
şöyle rivayet etmektedir: “Eğer bir kimse kız çocuğu olur da onu diri diri
gömmezse, hor görmezse ve erkek çocuklarını ona tercih etmezse Allah
onu cennete kor.” (Ebu Davud) Hz. Aişe ise şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah buyurdu ki: “Eğer bir kimse kızlara değer verdiğinden dolayı
eziyet görürse ve onlara iyi davranırsa onlar cehennem’e karşı perde
olurlar.” (Buhari ve Müslim) Peygamberin kız çocuklarını güzelce ve
özenle yetiştirenlere Allah’ın büyük bir mükâfat vereceğini belirten pek
çok hadisi vardır.” 46
Peygamber
Efendimiz’in
disiplin
anlayışında
çocuklara
sık
müdahale
edilmediğini görüyoruz. Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza adlı
kitabında; “Adem-i müdahale” ilkesinden bahseder. Yazar, Hz. Peygamber’in
çocuklarla kurduğu ilişkide onlara sık müdahalede bulunmadığını, bu şekilde
serbest, güvenilir bir ortamda çocukların kişilik ve yeteneklerinin daha rahat
geliştiğini söylemektedir.
Hz. Peygamber’in çocuklara müdahalesi dine ve örfe aykırı durumlarda
olmuştur. Kimi zaman yemek yerken örfe ya da dini kaidelere aykırı
davrananları uyarmış, hemen arkasından doğru olan davranışı sergilemeye
yönlendirmiş. (Tirmizi, Et’ime 47; Buhari, Et’ime 2; İbn Mace, Et’ime 8) Cemaat
adabında sağ tarafında durması gereken İbn Abbas’ı sol tarafından sağ tarafına
almış. (Nesei, İmamet 22) İpek elbise giyen erkek çocukları bundan men ettiği,
Hurma ağaçlarını taşlayan Raf’i b. Amr’a hurma ağaçlarını taşlamak yerine altına
düşenlerden yiyebileceğini söylediği (İbn Mace, Ticaret 67) rivayetlerde
görülmektedir.
Peygamberimiz’in çocukların dövülmesini istemediğine dair değişik rivayetler
ve dayağı tavsiye ettiğine dair bir hadis günümüze kadar ulaşmıştır. Kimisinin
senedi sahih, kimisi zayıftır. Biz burada en çok bilinen iki hadisine yer vereceğiz.
“Henüz tıfl olan çocuklarınızı dövmeyiniz.” (Deylemi, II, 286/b)
46
Afzalur Rahman, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996 sf: 225,226
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
45
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
“Tıfl Kelimesinin henüz 7-8 yaşlarına ulaşmamış çocuğu ifade ettiği (İbn
Mansur, Lisanu’l-Arab, IX, 402) göz önüne alınırsa, çocukların 7-8 yaşlarına
kadar ki dönemlerinde kesinlikle dövülmemeleri gerektiği sonucuna ulaşılabilir.
Uzun yıllar Peygamber’e hizmet etmiş olan Hz. Enes şöyle demiştir: “On yıl
Resulullah’a hizmet ettim, bir tek defa olsun bana sövmedi. Kötü söz söylemedi.
Bana bir kez bile öf demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı “niçin yaptın?”
yapmadığım bir şey için de “niçin yapmadın?” diye sorgulamadı. Beni hiçbir
zaman kınamadı. Ailesinden herhangi biri beni kınayacak olsa “bırakın onu, o
ancak takdir edileni yapmıştır” derdi.” (San’ani, IX, 443)
Bununla beraber oldukça meşhur olan şu hadisi dayağı savunan pedagoglarca
kullanılagelmiştir,
“Çocuklarınıza yedi yaşına ulaştıklarında namazı öğretiniz. On yaşına
geldikleri halde, kılmamakta ısrar ederlerse dövünüz ve bu yaştan
itibaren yataklarını ayırınız.” (Ebu Davud, Salat 25; Tirmizi, Mevakit 182;
Münavi, IV, 327; Şevkani, Neylü’l-Evtar, I, 348,349.)
Başka bir rivayette de Peygamberimiz (sav), Asr-ı Saadette öğretmenlik yapan
Muallim Mirdas’a : “Sakın üçten fazla vurma; aksi takdirde Allah da sana
kısas uygular.” (bkz. Üsruşeni, I, 10) dediği rivayet olunur.
“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. Bunlar, uyanıncaya kadar uykuda olan,
ergenlik çağına ulaşıncaya kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar deli
kimselerdir. (Ebu Davud, Hudud 16; Tirmizi, Hudud 1; Nesai, Talak 15; Darimi,
Hudud 1; Ahmed b. Hanbel, I, 116)
Hadisiyle yukarıdaki hadisin (namaza alıştırma sürecinde dayağın tavsiye
edildiği hadis) hükmünün kaldırılmış olduğunu savunan hadis bilginleri vardır.
Beyhaki başta olmak üzere birçok hadis bilgini namazın çocuk üzerine vacip
olmadığını namazı terk halinde önceden konulan -dövünüz- ifadesinin
hükmünün, sonraki hadis ile yürürlükten kaldırıldığını, dolayısıyla ergenlik
çağına kadar çocuğun hiçbir surette -namazı terk ettiğinden dolayıdövülmemesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşte olanların dışındaki
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
46
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İslam bilginlerinin çoğunluğu ise, disipline etmek ve namazı kılmasını sağlamak
amacıyla çocuğun dövülebileceğine izin vermişlerdir.”47
Resulullah’dan gelen hadisleri yorumlayan İslam âlimlerinin görüşleri,
disiplinde cezayı savunanlar ve cezayı savunmayanlar olarak iki farklı düşünce
oluşturmuştur.
Hz. Muhammed’in (sav) Çocuklarla İlişkisinde Sergilediği Tutum ve
Davranışlar
• Çocukların seviyesine inilmesini istemiştir. “Kimin çocuğu varsa onunla
çocuklaşsın”48
• Çocuklarla özel olarak ilgilenmiştir.
• Onlara selam vermiştir.
• Hal hatırlarını sormuştur.
• Çocuklarla şakalaşmıştır.
• Torunlarını bineğine almıştır.
• Hasta olan çocuklarla ilgilenmiştir.
• Onlara hoşlarına giden sevimli adlar takmıştır.
• Onlara mevsimin çıkan ilk meyvelerinden ikram etmiştir.
• Çocuklara onları sevdiğini söylemiştir.
• Çocuklar sosyal hayatın içindedir.
Hz. Muhammed’in (Sav) Çocuklara Müdahalede Bulunduğu Yerler
• Hz. Peygamber’in çocuklara müdahalesi dine ve örfe aykırı durumlarda
olmuştur.
47
48
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 69,70, 74
İbn Mıhled, Ahbâru’s-Sığar, s.: 135.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
47
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Uyarının hemen arkasından doğruyu göstermiştir: Kimi zaman yemek yerken
örfe ya da dini kaidelere aykırı davrananları uyarmış, hemen arkasından
doğru olan davranışı sergilemeye yönlendirmiştir. (Tirmizi, Et’ime 47;
Buhari, Et’ime 2; İbn Mace, Et’ime 8)
• Adab-ı Muaşeret: Cemaat adabında sağ tarafında durması gereken ibn
Abbas’ı sol tarafından sağ tarafına almış. (Nesei, İmamet 22)
• Erkeklerin fıtratını koruyucu müdahale: İpek elbise giyen çocukları bundan
men etmiştir.
• Başka insanların haklarına zarar verdiklerinde müdahalede bulunmuştur:
Hurma ağaçlarını taşlayan Raf’i b. Amr’a hurma ağaçlarını taşlamak yerine
altına düşenlerden yiyebileceğini söylediği (İbn Mace, Ticaret 67)
rivayetlerde görülmektedir.
C. EĞİTİMDE CEZAYI VE KISMEN DAYAĞI GEREKLİ GÖREN İSLAM
ÂLİMLERİ
İbn Sahnun (240/854)49
İslam Eğitim Tarihinde ilk olarak eser veren İbn Sahnun eğitimde disiplini
sağlamak amacıyla uygulanacak cezalarda, suçun çeşidinin dikkate alınmasını
öngörmüştür. Sözgelimi o, dersten eğlenceye kaçmak, derse karşı tembellik
göstermek gibi suçlarda bulunan öğrencilere on vuruşa kadar izin verirken,
Kur’an kıratı ile ilgili cezalarda üçten fazla vurulmaması gerektiğini
kaydetmiştir. Öte yandan İbn Sahnun, Hz. Peygambere izafe ettiği bir ifadeyi
zikrederek öğretmenin eğitim ve öğretimde mutlaka eşit ve adil davranışlarda
bulunması gerektiğini vurgulamıştır. Bedeni cezalara sık sık başvuran zalim
öğretmen tipini şiddetle kötüleyen İbn Sahnun, verilecek cezanın hiçbir zaman,
çocuğu yiyecek ve içecekten mahrum etme şekline dönüştürülmemesine dikkat
çekmiştir. Bununla birlikte öğrencilerin ferdi farklılıklarına dikkat edilerek
eğitilmeleri hususunda uyarıda bulunan İbn Sahnun, vasiyetinde “Onu (oğlunu)
49
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükâfat ve Ceza, Nil yay. İzmir 1994, sf. 86
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
48
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
ancak teşvik ve sena (övmek) ile te’dib et. O dövmekle ve zorlamakla terbiye
edilecek çocuklardan değildir.” diyerek bu tavsiyesiyle öğrencilerin hepsinin
aynı metotla terbiye edilemeyeceklerini ifade etmek istemişti.
Kabisi (403/1012)
Hadis, kelam, tefsir ve fıkıh âlimidir.
Disiplin konusunda eğitimcilere şöyle yol gösterir;
“Çocuk, yazı, okuma ve hıfzetmede hata yapar veya ihmal ederse, ya
da oyuna kaçarak ders dışı şeylere dalarsa veya okuldan kaçarsa,
öğretmen önce onu nasihatlerle uyarır, ayıplar. Bir dahaki seferde
ayırma (yalnız bırakma) ve tehditte bulunur. Tehdit ve nasihatler
fayda vermezse, üçüncü seferde döver.
Kabisi, çocuğun dövülmesi esnasında başa ve yüze vurulmamasını, böyle bir
davranışın, çocuğun organlarına zarar verebileceğini göz önünde tutarak en
emniyetli yerin tabanları olduğunu ifade eder.”50
Dayağı ancak yumuşak söz ve nasihat fayda vermezse o da ölçüleri belli olarak
tavsiye eden Kabisi dayağın hangi yaş aralığında uygulanabileceğini de belirtir;
“On yaşını geçen ve henüz gençlik çağına da ulaşmayan çocuklara dayak
cezalarının tatbiki mubahtır. On yaşını doldurmamış çocuklarla, yaşları
ilerlemiş talebeleri ise dövmek caiz değildir.”51
İbn Miskeveyh (v.421/1030)
Ahlak
filozofudur.
İbn
Miskeveyh,
çocukların
ahlaki
yatkınlıklarının
yetişkinlerden daha iyi takip edilebildiğine inanır.
“Çünkü yetişkin adam kendi kötülüğünün farkında olduğu için değişik
hilelere, riyakâr davranışlara başvurarak kötülüğünü gizlemek ihtiyacını
50
51
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 87
Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
49
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
duyduğu halde çocuklar, şuurlu ve kasıtlı olarak kötülüklerini gizlemezler.
Bu yüzden bir çocuğun iyi ve kötü eğilimleri kolaylıkla anlaşılabildiği gibi
ahlaki eğitime cevap verme durumu da tespit edilebilir. Her şeye rağmen
ahlaki eğitim için en elverişli devre çocukluk çağıdır. Kuşkusuz eğitim ve
öğretim hayatın her döneminde yararlı olmakla birlikte özellikle
“çocuklara rezaletlerden arınmak ağır gelmez.” Bu suretle zamanında
ahlaki eğitimi sağlanan çocuklar için “hikmetin belirlediği” “şeriat ve
sünnet”in gösterdiği bütün meziyetlere yönelmek ve bunları kazanmak
kolaylaşır; hepsinden önemlisi, bayağı hazlar karşısında isteklerini
dizginleme istidadı kazanırlar.”52
İbn
Miskeveyh
çocukların
yetişkinlere
nazaran
daha
rahat
terbiye
edilebileceğini, onların ahlaki erdemleri çocukluk çağında kazanmaları
gerektiğini söyler.
Eğitimin önemine dair tespitlerinde, eğitimin ve öğretimin aksatıldığı, ihmal
edildiği durumlarda çocukların akıl, basiret ve irade gibi yüksek melekelere
dayalı erdemleri kazanamayacağını bu erdemlerden ziyade eğitimi ihmal edilen
çocuklarda duygusal, hayvani, bencil eğilimlerin ağır basacağını, kötü huyların
yerleşeceğini belirtir.
Genel olarak eserlerinde “İyi huy ve davranışlardan dolayı övgünün
kullanılmasını, çocuklara sevgi, nasihat ve hoşgörü ile yaklaşılmasını ancak bu
yaklaşımın fayda getirmediği durumlarda hafif dövmeyi tavsiye eder.”53
İbn Miskeveyh54, Çocukların terbiyesi ve suç işledikleri zaman onlara ceza
tatbiki konusunda prensipler koymuştur. Şöyle ki;
• Çocuğun işlediği ilk suçu affedilir.
• İkincisinde, şu şu işleri yapmak çok kötüdür gibi sözler söylemek suretiyle
dövmeden azarlanır.
• Üçüncüsünde, kulağı çekilir.
• Aynı suçu tekrar işlerse hafif yollu dövülür.
Mustafa Çağrıcı, İslam Düşüncesinde Ahlak, İfav, ist. 1989 sf. 121
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 89
54 Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim Tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276
52
53
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
50
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Öğretmen, bu metotların hepsini denedikten sonra, çocuk hala vazgeçmezse,
onu bir müddet kendi haline bırakması gerekir. Sonra aynı metotlara yeni
baştan döner. İbn Miskeveyh, el- Maverdi’nin bu konu ile alakalı sözünü de
nakleder.
El- Maverdi (974/1058)
Fıkıh ve tefsir âlimidir. Çocuğun idaresi güçleşir ve - aldığı bütün tedbirlere
rağmen- hocaya karşı çocuğun kalbinin nefreti ve onun idaresindeki zahmet
devam ederse, o, çocuğu bir müddet kendi haline bırakır ve dinlendikten sonra
tekrar yeni baştan terbiye metotlarını uygular.
İbn Sina (428/1036)
Daha çok tıp alanında kaynak eserleriyle tanınan İbn-i Sina çocuk eğitimiyle
ilgili olarak cezayı ve ödülü değişik durumlarda yeri ve zamanı gelince farklı
şekillerde tavsiye eder;
“ İbn Sina cezalandırmayı çeşitli aşamalarda ele almış ve öncelikle;
• Korkutmayı,
• Tesvik etmeyi,
• Yakınlık gösterme ve yalnız bırakmayı,
• Bir defa övmeyi,
• Baska bir defa azarlamayı,
• Şiddetli azardan sonra gerekirse dövmeyi tavsiye etmiştir.55
Yalnız iş dövme safhasına geldiğinde diğer İslam âlimlerinin tersine bir görüş
bildirir;
“İlk dayak cezasının acı verecek şekilde olması, çocukta bundan
sonrakilerin daha şiddetli olacağı hissini uyandıracaktır. Bunun aksine ilk
Milli Eğitim Dergisi, OSMANLI DÖNEMİ İLKOKULLARINDA (SIBYANMEKTEPLERİNDE)
DİSİPLİN ANLAYIŞI VE UYGULAMALAR, Hüseyin Şimşek, sayı: 162, bahar 2004
55
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
51
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
vuruş hafif olursa, çocuk bundan sonrakilerin hafif olacağı zannına
kapılarak artık dövülmekten korkmayacaktır.” 56
Gazali (505/1111)
Çocuğun güzel ahlak ile ilgili güzel bir hareketi görüldüğü zaman ve (hatalı
davranışta bulunduğu zaman) ;
• Takdir edilmeli, çocuğu sevindirecek şekilde mükâfatlandırılmalıdır.
• Aynı zamanda insanlar arasında övmelidir.
• Şayet
bazen
kendisinden
bir
defalık kötü
hal
sadır
olursa onu
görmemezlikten gelmeli, gizli kusurlarını araştırmamalıdır. Aynı zamanda
bu hatalı hareketi başkalarının yapabileceği çocuğa hissettirilmemeli;
bilhassa çocuk yaptığı kusuru gizlemek ister ve bu hususta azami gayret sarf
ederse bunu tamamen görmemezlikten gelmelidir. … Aksi durumda çocuk bu
hususta cesaretlenir ve bu kusurları tekrar yapmaya kalkışır. Duyulmasına
aldırış etmez hale gelir.
• Şayet bu hatalı halini tekrar ederse gizlice tekdir etmeli, bunun zararları
kendisine anlatılmalıdır.
Gazali, burada gözetimin eğitimde önemini ve metodunu belirtir. Ayrıca yaptığı
her hatalı hareketi cezalandırmanın yanlışlığını ortaya koyar.
Sık sık tazirden kaçınılmalıdır. Çünkü bu hal çocuğu bu sözleri dinlememeye
ve kötülükleri yapmaya iter. Kınamaları dinlemez ve onları hafife alır. Baba
çocuğa karşı ağır davranmalı ve çocuğu çok seyrek zamanlarda kınamalıdır.
Annesi ise çocuğu babası ile korkutmalı bu suretle kötülüklerden alıkoymaya
çalışmalıdır. Yemek, yatak ve giyecekte lükse kaçmamalıdır. Gizli olarak yapmak
istediği her hareketten menetmelidir. Çünkü çocuk, gizli olarak yaptığı şeylerin
bir kusur olduğunu bilir. Gizli yapa yapa onunla ünsiyet peyda eder ve onu
aşikâre de yapmaya başlar.
“Daha önceki yaşlarda çocuk güzel terbiye edilmez, kötü söz ve işlere
alışır, gününü oyun ve eğlence ile geçirir, istediğini yer, içer, istediğini
56
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 90
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
52
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
giyerse… Duvarın kuru toprağı kabul etmemesi gibi bu çocuk da
hakikatleri kabul etmez.” 57
Gazali, genel olarak, çocuğun disiplininde sık uyarı ve ikazdan yana değildir.
Çocuğun gözetim altında tutulması, ona iyi örnek olunması, oyun oynamasına
fırsat verilmesi, hataları daha çok ima ve şefkat yoluyla yasaklar koyarak,
düzeltmeye çalışmak gerektiğini söyler;
“Muallimin talebesinin kötü ahlakını apaçık bir şekilde değil mümkün
olduğu kadar tariz ve ima yolu ile bildirmesi ve bu ahlaktan menetmesi
gerekir. Azarlama şeklinde değil. Merhamet ve şefkat hisleriyle onu kötü
huylarından vazgeçirmeye çalışacaktır. Çünkü bir hocanın talebesini açık
bir şekilde azarlaması, talebenin hocaya karşı duyduğu hürmet hissini
iptal eder.
Gazali, karakter terbiyesinde dolaylı yolu tercih ederek bilhassa gençler
üzerinde daha etkili olan bu metodu seçer ve böylece öğrencilerin tariz
yoluyla söylenen sözler içindeki manayı çözme ile zihni güçlerini
geliştireceğini ifade eder.” 58
Gazali, gençlik çağına ulaşmamış çocuklarda ise, eğer anlayış sevgi, hoşgörü,
açıklama gibi yollar fayda vermezse en son çare olarak dayağı önerir:
“Öğretmen, dayak cezalarına ancak son çare olarak başvurabilir. Bunu da
sık sık kullanmamalıdır. Kullandığı takdirde de katı kalplilikle öç alan
kimse pozisyonunda değil, merhametli ve terbiye edici nitelikte olmalıdır.”
(Gazali, Risaletü’l-Edeb fi’d-Din s.43) 59
İbnu’l-Hacc el-Abderi (737/1336)60
Disiplin ile ilgili genel olarak Gazali ve İbn Miskevyh’ten etkilenmiştir. Şunları
söyler;
• Çocuğun iyi davranışları herkesin önünde mükâfatlandırılmalıdır.
Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İfav, İst. 1994, sf. 237,238,239
58 Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İfav, İst. 1994, sf. 242,243
59 Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 276
60 Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 92
57
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
53
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Yaramazlıklarına göz yumulmalı, hemen azarlama yoluna gitmemelidir.
• Suçu tekrar işlerse, gizlice cezalandırılmalı, fakat hatası yüzüne sık sık
vurulmamalıdır.
• Baba arada sırada azarlamalıdır. Çocuğun gözünde heybetini korumalıdır.
• Ceza, çocuğa göre değişir; birine sadece kaş çatma, diğerine azar, bir
üçüncüsüne ise dayak gerekir. Ancak on yaşın altındaki bir çocuk
dövülmemelidir.
İbn Kayyım el-Cevziyye61 (751/1351)
İslam Hukukçusu’dur. Görüş olarak dayağı kabul etmiş ancak sınır getirmiştir.
Eğitim amacıyla uygulanacak cezalarda en fazla on vuruş olabileceğini tercih
etmiştir.
D. ÇOCUK EĞİTİMİNDE DAYAĞA KARŞI OLAN VE MANEVİ
CEZALARI BENİMSEYEN İSLAM ÂLİMLERİ
İbn Cemaa (733/1333) 62
Muhaddis, fakih, müfessir, eğitim alanında eseri vardır. İbn Cemaa’ya göre
öğretmen öğrencileri tavır, hareket ve ahlaki davranış yönüyle, kontrol
etmelidir. Bu arada öğretmen, kötülüklere dalan, öğrenimle alakayı kesen,
olumsuz davranışlar sergileyen öğrencileri aşamalı olarak bundan vazgeçirmeye
çalışmalıdır. Bunun için:
a. Olumsuz davranışta bulunan öğrenci sınıfta olduğu bir anda öğretmen
umumi olarak konuşur ve bu kabil davranışı ima ile kınar, böyle
davrananların bu hareketten uzaklaşmasını ister. Başka bir ifadeyle yanlışı
söyler, doğru olanı gösterir. Yapılanın farkında olduğunu ima eder.
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 93
Mehmet Faruk Bayraktar, İbn Cemaa’nın Eğitim Anlayışı, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi
Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 146
61
62
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
54
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
b. Öğrenci, olumsuz davranıştan vazgeçmezse, bu defa yanına çağırıp gizlice,
yapılan davranışın yanlış olduğunu bizzat kendisine söyler.
c. Bu yolla da vazgeçmezse, öğrenciyi açıkça ve arkadaşlarının yanında
sertçe ikaz eder.
d. Öğretmen, özellikle davranışı
bozuk öğrencinin
bazı
arkadaşlarını
etkilemesinden ve onlara kötü örnek olmasından endişe ettiği zaman
öğrenciyi dersten uzaklaştırabileceği gibi onunla ilgisini de kesebilir.
Görüldüğü gibi İbn Cemaa, öğrenci davranışlarının ıslahında ve gerektiğinde
öğrencinin cezalandırılmasında aşamalı bir metot teklif ediyor. Öğrenciden yüz
çevirmek, onun teklif ettiği eğitimde verilebilecek en ağır cezadır.
İbn Cemaa’nın eğitimde dayak gibi bedeni cezadan ziyade manevi cezalara
yöneldiğini görmekteyiz.
Maverdi (364/974)63
Öğrencilere sert davranmamalı, gençleri hakir görmemeli, onlara değer
vermelidir. Öğrenciliğe yeni başlayanları da küçük görmeyip kızmamalı,
ümitsizliğe düşürmemelidir . Onlara ilmi sevdirmeli, şefkat göstermeli, ilim
öğrenmeye teşvik etmelidir.
İbn Haldun (808/1405) 64
Eğitim ve öğretimde öğrencilere ve özellikle küçük çocuklara sert davranmak ve
onları cezalandırmak son derece zararlıdır. Çünkü baskı altında yapılan eğitim,
öğrencinin heves ve neşesini yok ettiği gibi onu tembelliğe de sevk eder.
Kendisini baskı altında hissettiği için içindekileri açıklamaktan çekinerek riyaya
ve ikiyüzlülüğe sürüklenir. Zamanla bu haller, onun için adet ve karakter
Mehmet Emin Ay, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi
Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 241
64 Mehmet Emin Ay, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi
Sempozyumu, ısav vakfı, ilmi neşriyat, sf. 241
63
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
55
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
hüviyetine bürünür. Böylece ondaki insani meziyetler bozulur ve sonuçta, güzel
huy, üstün meziyet kazanma melekesi kaybolur. Zira zulüm ve şiddet korkusu
ile dürüstlük kazanmaya alıştırılan kişi, günün birinde baskıdan kurtulunca
fazilet atmosferinden uzaklaşarak, çoğu kez rezalet yolunu tutar.
İbn Haldun, dayağa ve baskı ile eğitime şiddetle karşı çıkmıştır. Dayağın,
karakteri bozduğunu, öğrenmeyi zorlaştırdığını dile getirir.
Alaaddin Çelebi (856/1453) 65
Öğrencilerin öncelikle fıtratlarının tanınması gerektiğini belirtmiştir. Öğrenci
eğer uyanık, zeki ve anlayışlı ise dersini yavaş yavaş artırmalıdır. Verilen bir
konu veya ders iyice öğrenilmeden diğer konuya geçilmemelidir. Bir harfi veya
kelimeyi bilmediği için öğrenci dövülmemeli, kolaylık sağlanarak öğrenmesine
imkân tanınmalıdır.
Taşköprüzade (960/1552)66
Eğitim-öğretimde öğretmenin sözünün, işine ve hareketlerine uygun olması
gerektiğini ilk şart olarak zikrettikten sonra, öğrencinin aleyhine olan
hususlarda yasaklar konulması gerektiğinde, bunların sertçe ve açıktan
yapılmayıp ima ile ve söylemekle yetinilmesinin daha doğru olacağını ifade
etmektedir. Ona göre ima etmenin tesiri daha büyük olacaktır. Çünkü sertçe
konulan yasaklar insanı daha çok teşvik eder. Taşköprüzade bu düşüncesini
aşağıdaki ifadesiyle daha da pekiştirmektedir: “Kişi yasaklanan şeye karşı
hırslıdır.”
65
66
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 95
Mehmet Emin Ay, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994,sf. 95
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
56
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Erzurumlu İbrahim Hakkı (1194/1780) 67
Anne ve baba, çocuklarını sevgi ve şefkatle öpüp kucaklamalı, onlara
merhametle muamele etmelidir. Gerektiğinde onlarla oynayıp şakalaşmalı,
onlara
daima
yumuşak
söz
söylemeli,
olur
olmaz
şeye
kızıp
bağırmamalıdır. Çocuklar için asla beddua etmemeli, daima hayır dua
etmelidir. İbrahim Hakkı, anne ve babanın çocuklarına yaptığı bedduanın çoğu
zaman kabul olduğunu, bu yüzden onların fesadına ve fakirliğine sebep
olduğunu söyler. Ayrıca anne ve baba, yanındaki çocuklarına kendi
yediklerinden yedirmeli giydiklerinden giydirmelidir. Giydirip süslemede iyilik
yapmada ve hediye vermede, çocuklarına mutlaka eşit davranmalı, onlar
arasında asla ayırım yapmamalıdır. Oğlan olsun kız olsun çocuk altı yaşına
vardığı zaman, Kur’an okumasını dinin emir ve yasaklarını, İslam adabını
öğretmelidir. Çocuğun yerine getiremeyeceği bir vazifeyi ona yüklememelidir.
Çünkü bu, çocuğun hayırsız ve asi olmasına sebep olur. Anne ve baba, çocuğuna
güzel isim vermeli, ona yazı yazmayı, atıcılığı ve yüzmeyi öğretmeli, ayrıca iyi
bir sanat sahibi yapmalıdır. …
Erzurumlu İbrahim Hakkı, anne ve babanın çocuklarına karşı tutum ve
davranışlarında son derece hassasiyet göstermeleri, şahsiyetli birer insan olarak
topluma kazandırılması için onlara sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmaları
gerektiği inancındadır. O, çocuğun ruhi gelişimi açısından, tümüyle sevgi ve
şefkatin hâkim olduğu bir aile içinde yetişmesinin önemini özellikle
vurgulamaktadır.
Onun çocuk terbiyesi konusunda açık bir ifadesine
rastlamadıysak da azarlama, cezalandırma ve bilhassa dayağa yer vermediğini
söyleyebiliriz.
Osman Türer, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Çocuk Terbiyesine Dair Düşünceleri, İSLAMDA
AİLE VE ÇOCUK TERBİYESİ, 2, Isav, Ensar, İst. 1996, sf.312
67
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
57
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
E. İSLAM ÂLİMLERİNİN ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL-CEZA
KULLANIMINDA ÖNERDİKLERİ PRENSİPLER
Ödül Kullanımı
1. Ödül aracı olan övgü, iyi huy ve davranışlardan dolayı olmalıdır. (İbn
Miskeveyh)
2. Genel yaklaşım; çocuklara sevgi, nasihat ve hoşgörü ile yaklaşım
olmalıdır. (İbn Miskeveyh)
3. Çocuğun güzel ahlak ile ilgili güzel bir hareketi görüldüğü zaman takdir
edilmeli, çocuğu sevindirecek şekilde mükâfatlandırılmalıdır. Aynı
zamanda insanlar arasında övmelidir. (Gazali)
4. Öğrencilere sert davranmamalı, gençleri hakir görmemeli, onlara değer
vermelidir. Öğrenciliğe yeni başlayanları da küçük görmeyip kızmamalı,
ümitsizliğe düşürmemelidir. Onlara ilmi sevdirmeli, şefkat göstermeli, ilim
öğrenmeye teşvik etmelidir. (Maverdi)
5. Çocuğun iyi davranışları herkesin önünde mükâfatlandırılmalıdır. (İbnul
Hacc el-Abderi)
6. Hoşgörüye ve sevgiye dayalı eğitim yapılmalı. “Eğitim ve öğretimde
öğrencilere ve özellikle küçük çocuklara sert davranmak ve onları
cezalandırmak son derece zararlıdır. Çünkü baskı altında yapılan eğitim,
öğrencinin heves ve neşesini yok ettiği gibi onu tembelliğe de sevk eder.
Kendisini baskı altında hissettiği için içindekileri açıklamaktan çekinerek
riyaya ve ikiyüzlülüğe sürüklenir.” (İbn Haldun)
7. Yaramazlıklarına göz yumulmalı, hemen azarlama yoluna gitmemelidir.
(İbnul Hacc el-Abderi)
8. Anne ve baba, çocuklarını sevgi ve şefkatle öpüp kucaklamalı, onlara
merhametle muamele etmelidir. Gerektiğinde onlarla oynayıp şakalaşmalı,
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
58
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
onlara daima yumuşak söz söylemeli, olur olmaz şeye kızıp
bağırmamalıdır. Çocuklar için asla beddua etmemeli, daima hayır dua
etmelidir. (Erzurumlu İbrahim Hakkı)
9. Öğrencilerin öncelikle fıtratlarının tanınması gerekir. Öğrenci eğer
uyanık, zeki ve anlayışlı ise dersini yavaş yavaş artırmalıdır. Öğrencinin
derste bilemediği bir harf için dayak yememelidir. (Alaaddin Çelebi)
10. Affedicilik öncelikli olmalıdır. “Şayet bazen kendisinden bir defalık kötü
hal sadır olursa onu görmemezlikten gelmeli, gizli kusurlarını
araştırmamalıdır.
Aynı
zamanda
bu
hatalı
hareketi
başkalarının
yapabileceği çocuğa hissettirilmemeli; bilhassa çocuk yaptığı kusuru
gizlemek ister ve bu hususta azami gayret sarf ederse bunu tamamen
görmemezlikten gelmelidir.” (Gazali)
11. Medreselerde üstün başarı gösteren öğrencinin manevi ödül şekli
şöyle olurdu: “Çocuk bir ata veya deveye bindirilir, etrafını kardeşleri ve
arkadaşları kuşatır ve bu kafile şehrin en büyük caddelerinde dolaştırılırdı.
Halk bu zeki çocuğu selamlamak ve tebrik etmek maksadıyla başlarını
pencerelerden ve şerefelerden dışarı sarkıtırlar ve çoğu zaman da çocuğun
ve kafilenin üzerine fındık, ceviz ve benzeri şeyler atarlardı. Ebu’l Ferec elIsfahani’nin nakline göre68; Ali b. Cebele (ö: 213/828) büyüyünce mektebe
kaydedildi. Bir kısım talebeler gibi o da üstün başarı gösterdi. Bir ata
bindirilerek, üzerine badem saçıldı. 69
12. Medrese ve mekteplerde maddi mükâfat ve bahşişler oldukça
yaygındı.
“Nitekim el-Melik’ül-Eşref’in Dımeşk’te (Şam) kurmuş olduğu medresenin
vakıfnamesinde şu kayıtlar yer almaktadır;
Medresede okuyan her talebeye sekiz dirhem verilir. Bu miktar çok çalışan
arttırılır, az çalışandan da eksiltilir. Dinleyicilerin her birisine üç veya dört
El-Agani, XVIII/101, Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf.
278
69 Londra Ünv. Prof. Dr. Sargaint Hadramutta bu adetin halen devam ettiğini söylemiştir. Dr.
Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 278
68
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
59
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
dirhem verilir. Üstünlük gösterenlere ise daha da arttırılır. Aralarında
fevkalade başarı sağlayanların hakkını sekiz dirheme kadar yükseltmek
caizdir. İçlerinden birisi bir hadis kitabını ezberlerse, hocanın ona ayrıca bir
bahşiş vermesi gerekir.” 70
Ceza Ve Dayak
1. İşlenen suçun çeşidi önemlidir. Suça göre ceza verilmelidir. (İbn Sahnun)
2. Ceza hiçbir zaman yiyecek ve içecekten mahrumiyet cezası şeklinde
olmamalıdır. (İbn Sahnun)
3. Dayağa ve bedeni cezalara, en son olmak ve sık sık olmaması kaydıyla
müracaat edilmelidir. (İbn Sahnun, Gazali, İbn Miskeveyh)
4. Suç hâsıl olursa suçun çeşidi göz önüne alınarak verilen cezalarda dereceli
gitmek gerekir. Cezalandırmada, önce yumuşak söz, uyarı, yalnız
bırakmak, tekrarlarsa tehdit, en son dövme tercih edilmelidir. (Kabisi, İbn
Miskeveyh, İbn Sina)
5. Döverken başa ve yüze vurmamak gerekir. En zararsız yer ayak tabanıdır.
(Kabisi)
6. İlk dayak çok şiddetli atılmalıdır ki çocuk bir daha suça meyletmesin. (İbn
Sina)
7. On yaşını geçen ve henüz gençlik çağına da ulaşmayan çocuklara dayak
cezalarının tatbiki mubahtır. On yaşını doldurmamış çocuklarla, yaşları
ilerlemiş talebeleri ise dövmek caiz değildir. 10 yaşın altındaki çocuklar
dövülmemelidir. (Kabisi, el-Ehavani, el-Abderi)
8. Çocukların terbiyesi ve suç işledikleri zaman onlara ceza tatbiki konusunda
prensipler;
•
70
Çocuğun işlediği ilk suçu affedilir.
Dr. Ahmed Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim tarihi, damla yay. İst. 1983, sf. 278
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
60
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
•
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İkincisinde, şu şu işleri yapmak çok kötüdür gibi sözler söylemek
suretiyle dövmeden azarlanır.
•
Üçüncüsünde, kulağı çekilir.
•
Aynı suçu tekrar işlerse hafif yollu dövülür. (İbn Miskeveyh)
9. Sık sık tazirden kaçınılmalıdır. Çünkü bu hal çocuğu bu sözleri
dinlememeye ve kötülükleri yapmaya iter. Kınamaları dinlemez ve onları
hafife alır. (Gazali)
10. Annesi ise çocuğu babası ile korkutmalı bu suretle kötülüklerden
alıkoymaya çalışmalıdır. (Gazali)
11. Suçu tekrar işlerse, gizlice cezalandırılmalı, fakat hatası yüzüne sık sık
vurulmamalıdır. (İbnul Hacc el-Abderi)
12. Baba arada sırada azarlamalıdır. Çocuğun gözünde heybetini korumalıdır.
(İbnul Hacc el-Abderi)
13. Ceza, çocuğa göre değişir; birine sadece kaş çatma, diğerine azar, bir
üçüncüsüne ise dayak gerekir. (İbnul Hacc el-Abderi)
14. Eğitim amaçlı atılan dayakta on vuruştan fazlasına gidilmemelidir. (İbn
Kayyım el-Cevziyye)
15. Olumsuz davranışta bulunan öğrenci sınıfta olduğu bir anda öğretmen
umumi olarak konuşur ve bu kabil davranışı ima ile kınar, böyle
davrananların bu hareketten uzaklaşmasını ister. Başka bir ifadeyle yanlışı
söyler, doğru olanı gösterir. Yapılanın farkında olduğunu ima eder.
Öğrenci, olumsuz davranıştan vazgeçmezse, bu defa yanına çağırıp gizlice,
yapılan davranışın yanlış olduğunu bizzat kendisine söyler.
Bu yolla da vazgeçmezse, öğrenciyi açıkça ve arkadaşlarının yanında
sertçe ikaz eder.
Öğretmen, özellikle davranışı bozuk öğrencinin bazı arkadaşlarını
etkilemesinden ve onlara kötü örnek olmasından endişe ettiği zaman
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
61
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
öğrenciyi dersten uzaklaştırabileceği gibi onunla ilgisini de kesebilir. Bu
ona en ağır cezadır. (İbn Cemaa)
16. Cezada, ima etmenin tesiri daha büyük olacaktır. Çünkü sertçe konulan
yasaklar insanı daha çok teşvik eder. Kişi yasaklanan şeye karşı daha çok
hırslıdır. (Taşköprüzade)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
62
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
IV. BÖLÜM
ÖDÜL VE CEZANIN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ YERİ
Buraya kadar ki bölümlerde görüldüğü kadarıyla ödül ve ceza, batılı ve doğulu
toplumların
eğitim
sistemlerinde
farklı
yoğunluklarda
ve
şekillerde
uygulanmıştır. Çocuğun disiplininde önemli bir araç olarak rolünü oynamıştır ve
hala birçok anne baba, eğitmen bu aracı bilinçsizce kullanmaktadır. Teorik
olarak karşı çıkan yaklaşımlar ise (insancıl) iş uygulamaya gelince yine bu
araçlara müracaat etmektedir.
A. ÇOCUK DİSİPLİNİNDE ÖDÜL VE CEZA OLMALI MIDIR?
İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar ait olduğu toplumun bir üyesi olarak
hem kendisine hem de çevresine karşı sorumludur. Bu sorumluluklar insana
belli sınırlar çizer. Hem toplumsal alanda hem de bireysel alanda hayatın
düzenli ve sağlıklı yürüyebilmesi için, aynı zamanda sorumlulukların yerine
getirilebilmesi için insanın belli normlara uyması şarttır.
Çocuklar ise dünyaya geldikten sonra yaşadıkları çevrenin kurallarını anlamak
isterler. Çevrelerindeki insanların verdiği tepkilere göre durduğu yeri, nereye
kadar gidebileceğini, anlamaya çalışırlar. Yazılı ve yazısız bir çok kural okulda,
evde, iş hayatında, kurumlarda, düğünlerde, törenlerde, mahallede
vs….
karşısına çıkar. Çocuklar yapacaklarını yaptıktan sonra gözlemlemeye başlarlar.
Araştırma, keşif ve özgür hareketlerin sonunda kendi güç ve kontrollerinin
farkına varırlar. Bu esnada kurallar, çocukların sınırlarını görebilmesi, kendi
beceri ve yeteneklerini keşfedebilmesi açısından önemlidir. Sınırlarını
göremeyen çocuklar toplum tarafından kabul görmezler. Kabul görmeyen,
onaylanmayan çocuklar ise problemli bir kişilik geliştirirler.
Disiplinde ana hedef,
çocuğu
çevresiyle
ve kendisiyle uyumlu
hale
getirebilmektir. Disiplinden kasıt çocuğu salt kurallara boğmak, yasalarla
şekillendirmek değildir. Bu uyumda kimi zaman kurallar değiştirilebilir,
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
63
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
esnetilebilir, eksiltilebilir ya da artırılabilir. Uyumun gerçekleşmesi için değişik
disiplin yöntemleri uygulanabilir.
Gerek Türk Eğitim Tarihine, gerek İslam Tarihine gerekse doğulu ve batılı
disiplinlere baktığımızda çocuk eğitiminde ödül ve cezanın, farklı şekillerde,
yoğunlukta, aralıklarda ve kişiliklere göre kullanılageldiğini görmekteyiz.
Çağımız eğitim ve öğretiminde ise okullarda“öğrenci merkezli” yaklaşımlar
sergilenmektedir. İnsancıl (hümanist) öğrenci merkezli yaklaşımlar, disiplin
yönteminde “ödül ve ceza” yerine “Etkin dinleme, ben mesajı, kazanan yok
metodu ve münazara” yöntemlerini kullanırlar.
Ödül ve ceza kullanımına şiddetle karşı çıkan bu yaklaşım; öğrencinin sorunlu
davranışlarında öğretmenin sakin bir şekilde öğrenciyi dinlemesini önerir.
Sakin dinlemeden sonra öğretmen, soru cevapla doğru olan yaklaşımı
bulmasına çalışarak çocukta empatik düşünceyi geliştirmeye çalışır.
Ancak bu yaklaşım; cezayı ve müdahaleyi kullanmamasına karşın, sürekli
çocuğun bireysel anlamda ilgi ihtiyacının doyurulması ile onu özel bir
muameleye tabi tutmaktadır. Aynı zamanda bu yaklaşım; şımarık, başkalarına
zarar verici bir durumda bile çocuğun anlayışla dinlenmesi sonucunda,
çocuğun egosuna dönük bir nevi ödül niteliği taşıyan bir tutum olarak
karşımıza çıkar.
Sürekli pozitif duygular yaşayan çocuk, ilerleyen yaşlarda negatif duygulara,
olaylara karşı tahammül gösterememektedir.
Çocuğa sağlanan sınırsız özgürlük, deneyimsel öğrenmesine çalışmak, kendi
kendisine doğruyu bulması için müdahalede bulunmamak prensiplerine
dayanan bu yaklaşımın sonucu ortadadır. Bencil, kendi dünyasına odaklı
kişiliklerin yol açtığı sorunlar çığ gibi büyümektedir.
Çocuk eğitiminde kulağa çok hoş gelen “çocuğun serbest bir şekilde müdahalede
bulunmadan kendini bulması” eğitimde gerçekliğe de pek tekabül etmez. Çocuk
sosyalleştikçe
özneleşir.
Çocuğun
kendini
tanımasında
çevrenin
geri
bildirimlerinin önemi büyüktür.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
64
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İnsancıl yaklaşımlarda çocuğun ortamda bir eğitmen tarafından sürekli
gözlem altında tutulması ise örtük müdahaledir. Cezayı savunmamasına
rağmen insancıl yaklaşımlar da çocuk sürekli gözlem altında tutularak adeta
cezalandırılır.
Geri bildirimsiz, müdahalesiz yetişen ve kendi sınırlarını çizemeyen bu çocuklar
yetişkin olduklarında çevreleriyle uyumu yakalayamamaktadır. Uyumsuzluğun
getirdiği buhran ise en büyük cezadır.
Kendisiyle çelişen uygulamaları oldukça fazla olan bu disiplin pratikte gerçekçi
değildir.
Bu yaklaşımın bir eseri olarak, bugün gerek batıda, gerekse ülkemizde okullarda
ciddi derecede disiplin sorunları yaşanmaktadır ve batılı eğitimde daha otoriter
yöntemlere dönüş söz konusudur.
Her ne kadar okullarda insancıl yaklaşımlar (hümanist) sergilenmeye çalışılsa
da Türk toplumu, geleneğinden bugüne disiplinde ödül ve cezayı fazlasıyla
kullanmıştır. Hala da toplumumuzda yaygındır.
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı - Aile ve Toplum Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Aile ve Toplum Hizmetlerinin Türk Aile yapısıyla ilgili 2011
istatistikleri 71 bu konuda önemli veriler sunar:
Çocuğa Verilen Cezalar
Araştırmada annelere son bir yıl içinde çocuğunuza hangi cezaları verdiniz
sorusu yöneltilmiştir. Annelerin yüzde 7,4’ü çocuklarını sık sık azarladığını
ifade etmektedir. Bu oranı yüzde 4,2 ile interneti yasakladım, yüzde 3,4 ile TV
izlemesine izin vermedim cevabı takip etmektedir. Annelerin hiç vermediği
cezaların başında ise yüzde 90,4 ile odaya kapatma gelmektedir. Bu oranı yüzde
83,1 ile harçlığını kesme, yüzde 81,1 ile arkadaşları ile görüştürmeme takip
etmektedir. Annelerin bazen verdiği cezaların başında ise yüzde 50,7 ile
71
http://www.ailetoplum.gov.tr/upload/athgm.gov.tr/mce/2013/taya_kitap_butun.pdf
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
65
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
azarlamak gelmektedir. Bu oranı yüzde 33,2 ile TV izlemesine izin vermeme,
yüzde 28,7 ile tokat atma izlemektedir.
Annelere yöneltilen son bir yıl içerisinde çocuğunuza hangi cezaları verdiniz
sorusu babalara sorulduğunda, annelerde olduğu gibi babalarda da en az
başvurulan cezalandırma yönteminin odaya kapatma olduğu görülmektedir.
Çocuğunu odaya kapatarak cezalandırma yöntemini hiç tercih etmeyen
babaların oranı yüzde 93,7’dir. Bu oranı yüzde 86,8 ile dövme, yüzde 86,6 ile
arkadaşları ile görüştürmeme takip etmektedir. Babaların bazen başvurduğu
cezaların başında yüzde 44,7 ile azarlama gelmektedir. Bu oranı yüzde 28,8 ile
TV izlemesine izin vermeme, yüzde 25 ile oyun oynamasına izin vermeme
takip etmektedir.
Araştırmaya göre babaların sıklıkla başvurduğu cezaların başında, annelerde
olduğu gibi azarlama gelmektedir. Bu oran yüzde 5,4 düzeyindedir. Bu oranı
yüzde 3,5 ile interneti yasaklama gelmektedir.
Çocuğa Ceza Verilmesinin Sebepleri
Araştırmada 6-17 yaş arasında çocuğu olan bireylere çocuklarına en çok hangi
nedenle ceza verdikleri sorulmuş ve katılımcılar en fazla üç seçenek
işaretleyebilmişlerdir. Bu soruda katılımcıların yüzde 39,6’sı hiç ceza
vermediğini belirtmiştir. Katılımcıların yüzde 38,6’sı ise çocuklarına eğitimi
ihmal etmesi sebebi ile ceza verdiğini belirtmiştir. Bu oranı yüzde 14,8 ile
yalan söyleme, yüzde 12,2 ile büyüklerine saygısızlık yapma, yüzde 10,8 ile
kendi bakımını yapma, odasını toplama vb. görevlerini yerine getirmeme
sebepleri ile ceza verme izlemiştir.
Yemek yememe, TV fazla izleme, küfür etme, evde hayvan besleme, şımarıklık,
eve geç gelme vb. sebeplerden dolayı çocuğuna ceza verenlerin oranı yüzde
0 düzeyindedir.
Araştırma sonucuna göre Türk toplumu cezayı kullanmaktadır ancak bu oldukça
bilinçsiz bir kullanımdır. Nerede, ne zaman, hangi dozajda, ne biçimde verileceği
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
66
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
konularında bir kafa karışıklığı mevcuttur. Bu kafa karışıklığının en büyük
nedeni ise batılı eğitim sistemlerinin bozucu ve bölücü etkileridir.
Kısacası, çocuk eğitiminde ödül ve ceza uygulamaları disiplinin bir parçasıdır.
Uygulama aşamasında hiçbir disiplin tamamıyla ödül ve cezadan arınamaz.
Önemli olan bu araçların bilinçli kullanımıdır.
B. ÖDÜL VE CEZA PRAMİTLERİ
hepsi
birlikte
oyun/aktivite
teşvik/öne
çıkarmak
övgü
alkış
öpmek
sarılmak
tebessüm
Manevi Ödül
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
67
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
hepsi
para
tatil
ev eşyası (bisiklet,
cep, bilg.)
giyim eşyası
kitap ve kırtasiye ürünleri
oyuncak
çikolata/şeker
Maddi Ödül
İç
Kaynaklı
Ödül
Dış
Kaynaklı
Ödül
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
• sanatsal aktiviteler
• hobiler
• oyunlar
• mutluluk ve zevk oluşturan
işler
• maddi ve manevi
ödüllerin hepsi
68
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
hepsi
sosyal
dışlama
küsmek
şantaj
tehdit
rencide etmek
bağırmak
azarlamak
kınama
uyarı
ima etmek
kaş çatma
Psikolojik Cezalar / Manevi Cezalar
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
69
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
hepsi
dayak
odaya kitlemek
aç ve susuz bırakmak
Sıkmak/saç çekmek
Kulak Çekmek
Maddi / Fiziksel Cezalar
C. ÖDÜL VE CEZANIN FAYDA VE ZARARLARI
Ödül, kimi zaman bir hediye olarak, kimi zaman kişide uyandırılan sevinç duygusu
olarak kimi zaman da davranış tekrarını sağlayan pekiştireçler, özendiriciler
olarak insanın karşısına çıkar. Ödül kullanımında amaç; insanda hoşa giden iyi
davranışların tekrarını sağlama ve başarıların devamlılığını sağlamadır. Ödülü
maddi ve manevi olarak iki alanda sınıflandıran da vardır, iç kaynaklı ve dış
kaynaklı olarak iki alanda değerlendiren de vardır. Maddi ödüller, yiyecek, para,
hediye vs…iken manevi ödüller, tebessüm ile başlar, öpme, sarılma, övgü, takdir,
öne çıkarma, alkış vs.dir. İç kaynaklı ödül, kişiye haz ve zevk veren uğraş, iş
olurken dış kaynaklı ödül ise dışarıdan verilen ödüldür. Bu bir imtiyaz, özel ilgi,
hediye, övgü, para vs… olabilir.
Ceza; üzüntü, sıkıntı, acı veren uygulama ya da suçu önlemek için verilen maddi
manevi tedbir, ya da suça karşılık verilen yaptırım, üzüntüyle sonuçlanan hal,
uyarı gibi birçok anlamı bünyesinde ihtiva eder. Ceza Arapça bir kelimedir ve
mükâfat anlamını da içerir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
70
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Ceza da amaç, hatalı davranışları ortadan kaldırmak ya da bu yanlışlara
yönelimi durdurmak, caydırmak suretiyle kötü alışkanlıkların oluşmasını
engellemektir. Maddi ve manevi olmak üzere iki türde ceza vardır. Manevi ceza;
sevgi ve ilgiyi azaltmak, tenkit, uyarı, kınama, azarlama, hakaret.. Maddi ceza ise,
dayak, temel ihtiyaçları kısmak, istekleri göz ardı etmek gibi kısımları içerir.
Gerek ödülün gerekse cezanın içerisinde insana hem fayda hem de zarar veren
bir takım unsurlar vardır.
Ödülün Faydaları:
• Ödül aracılığıyla çocuk, doğru davranışa güdülenir. Çocukta istekliliği artırıcı
bir etkisi vardır.
• Çocukta onaylanmanın getirdiği bir mutluluk, pozitif duygu oluşturur.
• Kendi becerileri, kendi kişiliği hakkında olumlu düşünce geliştirir. Kendisine
ve çevresine daha güvenli yaklaşır.
• Çocuğun sosyalleşmesine yardım eder.
• Çocuk ödül aracılığıyla kendisine ödülü veren kişiye karşı olumlu duygular
besler ve ona bağlanmasına neden olur.
Ödülün Zararları
• Ödül amaç haline dönüşürse, çocuğun doğru davranışları ödül için
sergilemesine neden olur.
• Ödül amaç haline getirilirse, çocukta kaygı bozuklukları oluşturabilir. Ya ödül
alamazsam düşüncesi! Onda sürekli endişe hali oluşturur.
• Sürekli ve benzer şekillerde verilen ödül, çocuğun motivasyonunu düşürür.
• Sürekli ve aşırı dozda verilen ödül, çocuğu haz merkezli ve pragmatist yapar.
• Çocuk aşırı ödüllendirilmede, kendisini fazlasıyla değerli görmeye, narsist
eğilimler sergilemeye başlar.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
71
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Sürekli ve aşırı dozda verilen ödül, çocukta doyumsuzluğa ve tatminsizliğe yol
açar. Çocukta memnuniyetsizlik hali baş gösterir.
• Aşırı ödül çocuğun sosyal uyumunu olumsuz etkiler. Çevresinden de aynı
derecede ödül beklentisi içine girer. İlişkilerinde sık sık hayal kırıklığı yaşar.
• Sürekli ve aşırı verilen ödülde, çocuk hayata karşı olumsuz bir algı oluşturur.
Yüksek düzeyde pozitif duygu yaşadığı için ödülsüz bir hayat onda negatif
duygu yaşamasına neden olur. Bu duygulara alışkın değildir. Bu durum,
çocuğu zorluk ve sıkıntılara karşı dayanıksız yapar.
Cezanın Faydaları
• Doğru, yerinde, dozajında verilen bir ceza ile çocuk yanlış davranışı
sergilemekten vazgeçebilir.
• Yerinde ve etkili bir ceza, zarar verici davranışların sonunda oluşan kaybı
telafi eder.
• İstenmeyen davranışların kontrol altına alınmasını sağlar.
• Akılcı ve tutarlı bir cezalandırma, çocukta adalet duygularının gelişmesini
sağlar. Hak ve hukuk kavramları somutlaşır.
• Doğru, yerinde, dozajında
verilen
bir
ceza,
olumsuz
davranışların
yerleşmesini engeller.
• Akılcı ve tutarlı bir cezalandırma ile çocuk çevresine daha bir güvenle
yaklaşır. Hem kendi hem de başkalarının haklarının korunacağına dair bir
güven geliştirmesine neden olur.
• Ara ara verilen uygun ceza, çocuğun kendi sınırlarını görmesine ve sosyal
kuralları kavramasına yardımcı olur.
Cezanın Zararları
• Cezalandırmada cezayı verenin duygusal tatmini söz konusuysa, ceza amaç
haline gelmişse, çocukta olumsuz davranışın kalıcı hale gelmesine neden olur.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
72
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Ya da olumsuz davranışı otoritenin olmadığı yerde sergiler. Çocuk ikiyüzlü
bir tutum gelişir.
• Çocuğa verilen ceza suça uygun değilse, orantısızlık varsa, tutarsızlık söz
konusuysa çocukta cezayı verene ve çevresine karşı öfke ve güvensizlik
oluşturur. Çocukta adalet duygusu gelişmez.
• Aşırı ceza, çocukta sürekli korku ve endişe hali oluşturur. Bu hal yoğun ve
uzun süre yaşanırsa duygu durum bozukluğuna neden olur.
• Sürekli ceza, çocukta öğrenme zorluğu oluşturur.
• Sürekli ve yüksek oranda ceza, çocukta yılgınlık ve bıkkınlık hali oluşturur.
• Sürekli, orantısız ceza çocuğun negatif duygularını geliştirir. Öfke, kaygı,
huzursuzluk, mutsuzluk…
• Sürekli ve yüksek oranda ceza çocuğun hayata karşı bakışını olumsuz etkiler.
Baktığı her şeyde negatiflik arar.
• Ceza almamak için, cezayı verene karşı yağcı bir ilişki geliştirmesine neden
olabilir. Bu da kişilik gelişimini olumsuz etkiler.
• Sürekli ve aşırı ceza, çocuğun olumsuz bir benlik algısı geliştirmesine neden
olur.
• Sürekli ve aşırı ceza çocuğu, yüzsüz yapar, arsız, patavatsız bir yapı
geliştirir.
D. ÖDÜL VE CEZA KULLANIMINDA SINIRLILIKLAR
Ödül ve ceza cepteki para gibidir. Bir insan parasını nerede, nasıl ve ne miktarda
kullanacağını inceden inceye nasıl hesaplıyorsa, bir eğitimci de çocuk eğitiminde
ödülü ve cezayı hangi yaşta, hangi duruma, hangi suça, nasıl ve ne biçimde
vereceğini iyi belirlemelidir. Gerek eğitimcilerin gerekse anne ve babaların
ellerindeki sermayeyi hoyratça kullanmalarının çocuk üzerindeki olumsuz
etkileri aşikârdır. Etkin bir şekilde verilmeyen ödül ve ceza, çocuk gelişimi
üzerinde geri dönülmesi zor tahrifata yol açar.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
73
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Gelişim Dönemine Göre Ödül-Ceza Uygulamaları
1. Okul Öncesi Dönemde Ödül - Ceza Uygulamaları
0-6 yaş arasında genel anlamda çocuk için dünya ilginç, keşfedilmesi gereken bir
yerdir. Çocuk bu dönemde hayatı için gerekli bilgileri büyük oranda taklit
ederek, deneyerek yanılarak, oyun oynayarak, çevresiyle kurduğu iletişim ağı
içinde edinir. Davranışlarında istikrar ve bilinç yoktur. İlgileri sık sık yön
değiştirir. İlgi, merak ve duruma göre sergilediği davranışlar, çevreden gelen
geri dönütlerle yavaş yavaş sabitleşir. Bu dönem, ebeveynlerin çocuğa
kazandırmak istedikleri beceri ve davranışlar için oldukça dikkatli olması
gereken bir dönemdir. Çocuk, gördüğü her şeyi uygulamak ister. Çocuk tam
anlamıyla sosyalleşmediği için düzenli ve sürekli iletişim kurduğu anne ve
babasının etkisi, çocuğun davranışları üzerinde daha çoktur.
Hz. Muhammed (sav) çocukların fiziki anlamda cezaya maruz bırakılmaması
gerektiğini (özellikle sekiz yaş civarına kadar) hadisinde belirtmiştir.
“Henüz tıfl olan çocuklarınızı dövmeyiniz.” (Deylemi, II, 286/b)
Buradan yola çıkarak ilk olarak şunu önemle belirtmeliyiz ki;
Okulöncesi dönemde çocuk kesinlikle fiziksel şiddet görmemelidir.
0-2 Yaş Arası Çocuklarda Ödül Ceza
Bebeklik dönemidir.
Ödüller:
• Bebek temel ihtiyaçlar için ağladığında anne bekletmeden ihtiyaçlarını
karşılamalıdır.
• Özellikle çocuk gülerken ve keyfi yerindeyken annenin ilgilenmesi onu o
sırada öpmesi bebekte pozitif duyguların daha çok yerleşmesini sağlar.
• Temel ihtiyaçlar için ağladığında (yemek, uyku..) anne sarılma, kucaklama,
okşama fiilini kullanmalıdır. Öpme eylemini kullanmamaya dikkat etmelidir. (
Pozitif duyguları öne çıkarmak ve koşullamak için..)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
74
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Agulamaya başladığında hemen karşılık verilmelidir, değişik ses oyunları
oynanmalıdır.( Bebeğin hemen çabasının arkasından ya da çabasıyla birlikte
teşvik gelmelidir.)
• Bebeğin
emeklediği
anlarda
yürümesi
için
teşvik,
övgü
cümleleri
kullanılmalıdır.
• (Bebeğin hemen çabasının arkasından ya da çabasıyla birlikte teşvik
gelmelidir.)
• İki yaşına kadar uyku düzeni önemlidir. Uyuturken düzenli hikâye/ninni/dua
okunmalıdır.
• İki yaşına kadar emzirilen bebekler duygusal anlamda daha çok tatmin
yaşarlar.
Ceza
Hiçbir psikolojik ve fiziksel ceza kullanılmamalıdır. Uyumadığı için ya da yemek
yemediği için kolları sıktırılan, burnu sıktırılan, tokatlanan bebekler, sadece
ağladığı zaman annesini yanında gören bebekler, negatif duyguyu yoğun
yaşarlar. Sürekli, gergin, huzursuz bir ruh hali yaşarlar.
2-4 Yaş Arası Ödül Ceza
Hayali oyun dönemidir. Taklit ile öğrenme daha fazladır.
Ödüller
Verilen ödüllerin güzel bir davranıştan sonra olmasına dikkat edilmelidir. Ya da
davranışla birlikte verilmesine dikkat edilmelidir. Ödül verilirken davranış
mutlaka söylenmeli ve altı çizilmelidir. Çocuk, bu şekilde onay gören
davranışının farkına varacak ve daha sık tekrarlayacaktır.
Bu dönemde manevi ödüller kullanılmalıdır ancak manevi ödüller, abartılı
verilmemelidir. Bol miktarda ve doğal olarak sergilediği, zaten gelişimsel olarak
yaptığı davranışlarına da kullanılırsa (Aaa! Çocuğum pencereden dışarı bakıyor!
Alkış! gibi ) kullandığınız ödüllerin hem etkisi kalmaz hem de çocuğun egosu
beslenmiş olur.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
75
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Sofra adabında belirlenen adabı yerine getirdiği zaman yaptığı davranış öne
çıkarılmalıdır. Yetişkinin ilgi göstermesi ve onaylaması çocuk için ödüldür.
(Sofradan kalkmadan yemek yemesi, kaşığı sağ eline alması, besmele ile
başlaması gibi…)
• Paylaşım yaptığı zamanlarda tebessüm ve öpücük kullanılabilir. (Dikkat! Ödül
verilirken davranış mutlaka tekrarlanmalıdır. Bak babası kardeşine nasıl da
oyuncak getiriyor! Dedikten sonra sonra öpmek… gibi… )
• Yardımlaşma davranışları dikkatle takip edilmelidir. Mesela babasına
mutfaktan bir bardak su getiren çocuğun davranışı öne çıkarılarak takdir
edilmelidir. Bu davranış ara ara çocuğun yanında bir başkasına anlatılarak
pekiştirilmelidir.
• DİKKAT!; Bu dönemde bencilce davranışları (başkasına vurma, başkasının
eşyasını alma gibi) ya da haz merkezli isteklerini yerine getirmek için
sızlanmaları
(markette
çikolata
için
bağırması
gibi)
asla
ödüllendirilmemelidir. (Bu davranışlarına ilgi göstermek, teskin etmeye
çalışmak, hayır dedikten sonra evet demek, sarılıp öpmek gibi…)
• Kullanılacak Ödüller: Tebessüm, sarılma, öpme, teşvik, takdir, ilgilenmek
olmalıdır. Maddi ödüller kullanılmamalıdır. Çikolata şeker türü şeyler
davranışlarına ödül olarak değil, sürpriz olarak ara ara karşısına çıkmalıdır.
Ceza
Bu dönemde çocuk oldukça aktiftir. Merak duygusu fazladır ve çevresini sürekli
keşfetmek ister. Bu arada güvenlik konusunda başına gelebilecekleri
hesaplayamaz.
• Anne ve baba bu dönemde çocuğun aşırı girişimciliğinden dolayı tedirginlik
yaşayıp güvenlik tedbirlerini artırabilirler ya da abartabilirler. İşte bu tutum,
çocuğa bu dönemde verilebilecek en büyük cezadır. Çocuğun, sürekli
engellenmenin sonunda yaşadığı acı, iç dünyasına huzursuzluk olarak yansır.
•
Ör: Kum havuzunda kumla istediği şekilde oynamasına izin vermek ancak
tuvalette klozetin içindekilerle oynamasına izin vermemek gerekir. Abartılı
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
76
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
güvenlikte, anne her daim çocuğun yanındadır. Misal, Kum havuzunda
oynarken çocuğun başındadır. Sürekli uyarı hali ve engelleme vardır.
- Kumu başına dökme!
- Kumu yeme!
- Kumla suyu karıştırma! gibi…
• Bu dönemde bencilce davranışlarına ve çevreye zarar verici tutumlarına
manevi cezalar verilebilir. Ancak bu asla yoğun, sık ve uzun süreli
olmamalıdır. Psikolojik şiddet, çocuğun duygu dünyasını negatif yönde
köreltir. Ayrıca cezayı etkisiz hale getirir.
• Verilebilecek manevi cezalar: Kaş çatma, uyarı, en üst limitte uzaklaştırma
(1-2 dakika) olabilir.
• Bu dönemde fiziksel şiddet uygulamamak gerekir.
4-6 Yaş Arasında Ödül ve Ceza
Çocuk, yavaş yavaş sosyalleşmeye başlamıştır. Akranlarıyla ve çevresindeki abi,
abla, yetişkinlerle ilişkisi bu dönemde şekillenmeye başlar. Grup oyunları ile
akranlarıyla, abi, ablayla iletişim kurdukça nerede nasıl davranması gerektiğini
kavramaya çalışır. Çocuğun soruları oldukça fazladır. Bu yüzden bu dönem sözel
geri bildirimlerin oldukça önemli olduğu bir dönemdir. Niçin soruları ile neden
sonuç ilişkileri kurarak olayları anlamlandırmaya çalışır.
Güç gösterilerinin en çok yaşandığı dönem 4 yaş civarıdır. Çocuk otorite ile
alabildiğine bir mücadelenin içine girer. Gidebileceği sınırları, özgürlük
alanlarını keşfetmeye çalışır. Bu dönemde çocuğun özgürlük alanının iyi
belirlenmesi gerekir. Kurduğu ilişkilerde sınırlarını görmesi aynı zamanda
kendini tanımasını da sağlayacaktır.
İnat dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde çocuğun bu inadını kararlılık
olarak dönüştürebilmek önemlidir. Bu dönüşümün yapılabilmesinin en iyi yolu,
yaşına uygun etkinlikler ve oyunlardır. Oyunlarda hedef belirlemek ve bu
inadını hedefe ulaşması yolunda şekillendirmek, etkinlikleri bitirmeden
kalkmamasını sağlayarak kararlılık göstermesini sağlamaya çalışmak gerekir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
77
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kısaca, Çocuğa kullanılan dil ve genel duygu durumu pozitif olmalıdır. 4-6 yaş,
eğitimcilerin ve ebeveynlerin en sabırlı davranması gereken yıllardır denilebilir.
Alışkanlıkların ve kişiliğin önemli bir kısmının oluştuğu dönem olduğu
düşünülürse, ödül ve ceza dengesinin bu dönemde çok iyi ayarlanması gerekir.
• Çocuğa bu dönemde, içselleştirebilmesi açısından kuralların hayatında var
olma nedenleri iyi açıklanmalıdır. ( Karlı havada kısa kollu giymeyiz yoksa
çok üşürüz ya da Eve gelen misafire güleryüzle hoş geldin dersen bundan
hoşlanırlar gibi..)
• Uzak ve genel sonuçlardan bahsedilmemeli. “ Kışın kısa kol giyersen hasta
olursun”… hasta olması uzun zaman alabilir ama üşüme sonucu hemen ve
somuttur…”
• Kurallar izah edilirken çoğu anne baba ister istemez olumsuz bir dil kullanır.
Bu çocuğu negatife doğru iter. Bu da daha çok cezayı gerektiren fiiller
işlemesine neden olabilir. Bundan uzak durmaya çalışmak lazım.
• Ör: Misafirin yanında koltuk tepelerinde zıplayan ve bağıran 4 yaşındaki bir
çocuğa olumsuz yargı gitmemelidir. Bu onu tepkiselleştirip suç işlemeye daha
çok teşvik edebilir.
- Zıplama, bağırma! İnsanları rahatsız ediyorsun! (Olumsuz yargı)
- Yan odadaki koltukta daha rahat zıplayabilirsin! Böylelikle biz de
aramızda konuştuğumuz şeyleri daha iyi anlarız. (Olumlu yargı)
• Sınırlar izah edilirken kesin, kısa ve kararlı bir dil kullanılmalıdır. ( O senin
eşyan değil. İzin almalısın… gibi)
• Hayati
olmayan
anlarda
ufak
tercihler
yapmasına
izin
vererek
ödüllendirilebilir. (Boyamamı yapalım, Legolarla mı oynayalım)
• Paylaşma, yardımlaşma, doğru söz, saygı davranışları gibi ahlaki ve insani
kuralları sergilediği zaman mutlaka takdir ve öne çıkarma yapılmalıdır.
Sergilediği davranış söylendikten sonra takdir edilmelidir. (Benim kızım,
misafirlerin elini öpermiş, onlara şeker tutarmış, misafirperver kızım benim!
gibi… )
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
78
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Teşvik içeren okşayıcı, cesaretlendirici sözler ahlaki davranışlar için
olmalıdır. Bu kredi çocuğun kişisel becerilerinde harcanmamalıdır.
- Benim kızım pek de güzel oynar. Değil mi kızım! Hadi alkış… gibi…
• Manevi ödüller kullanılmalıdır: Tebessüm, öpme, sarılma, teşvik, takdir
gibi…
• Maddi ödül de kullanılabilir. Maddi ödüllerden eğitici oyuncaklar ve hikaye
kitapları, kırtasiye ürünleri (defter, kalem vs..), park gibi gezi yerleri tercih
edilmelidir.
Ceza
Fiziksel ceza kullanılmamalıdır. Manevi cezalardan kaş çatma, uyarı, azar,
ilgisizlik ve yalnızlık uygulanabilir. Ancak ima ve kinaye yoluyla anlatım
sergilenmemelidir. Çocuk bu dönemde çoğunlukla düz mantık yürütür, mecazı
pek anlamaz.
Çocukla ilişkide manevi ödül ağırlıklı gidilir, olumlu davranışlar öne çıkarılır ve
olumlu iletişim kurulursa çoğunlukla olumsuz davranışlar gelip geçicidir, kalıcı
değildir. Ancak çocukta, alışkanlık ve davranış sorunları istikrarlı hale gelirse
(Yukarıda önerilere dikkat edilmek şartıyla) şu cezalar uygulanabilir.
• Alışkanlık bozukluklarına (tırnak yeme, burun karıştırma gibi…) ilgisizlik,
görmezden gelme
• Davranış bozuklularında (vurma, tükürme gibi..) manevi cezalarda dereceli
artış olmalıdır.
- Kaş çatma (etkisi yoksa)
- Köşeye çekip, uyarı ve istenen davranış söylenmeli (davranış devam
ederse)
- Sosyal ortam içinde, mağdurun yanında azarlama (devam ederse)
- Sevdiği bir oyun ya da oyuncaktan mahrum bırakma (eğer devam
ederse)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
79
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
- Ortamdan uzaklaştırma ve yalnızlaştırma (beş dakikalık odaya
kapatma, sandalye ile köşeye duvara dönük oturma gibi ..)
- Devam ederse, bir müddet ilgisiz kalındıktan sonra başka bir ortam ve
zamanda davranış tekrarlanırsa baştan tekrar başlanmalı…
• Cezayı daha çok baba vermelidir. Ceza verici olarak, çevredeki akraba ve
arkadaşlardan da yardım istenebilir. Ortamda bulunan arkadaş, misafir,
akraba köşeye çekilip çocuğa kızması ve tepki göstermesi ondan istenebilir.
Yalnız, çocuğun bu danışıklı tavrı görmemesi gerekir. Aynı zamanda o an
içinde anne ve babadan duygusal destek almamalıdır. Anne ve babaların
çoğu, çocuğunun yaramaz davranışlarına başka yetişkinler kızdığı zaman
alınganlık şeklinde duygusal tepki verir. Çocuk ise iyi duygu okur yazarıdır.
Böylesi durumlarda toplumsal geri bildirim etkisiz hale gelir. Ve daha çok
olumsuz davranışın artmasına neden olur.
• Uygulanan cezalar sadece bu tip davranışlara verilirse etkili olur. Olumlu
davranışları öne çıkartılmış, pozitif iletişim kurulmuş, sevgi ve güven bağı
sağlıklı gerçekleşmiş bir çocuk çoğu zaman bir kaş çatmadan etkilenir ve
olumsuz davranışını bırakır.
2. İlkokul Döneminde Ödül-Ceza Uygulamaları (6-10)
İlkokul çağına gelen çocuk sosyalleşmiştir ve anne, babanın etkisi sıralamada
kısmen ikinci dereceye inmiştir. Öğretmen ve arkadaş grupları davranışlarında
daha etken bir konuma gelmiştir. Onların koyduğu kurallara uymaya eğilimlidir.
Grup oyunlarında kazanmak ve kaybetmek, bir işi başarabilmek bu yaşlarda öne
çıkan özelliklerdir.
Tam oturmasa da bir iç sorgulama başlamıştır. Ancak yine de çocuklar bu
yaşlarda
kendi
duygu
ve
düşüncelerinden
ziyade,
arkadaşlarının,
öğretmenlerinin duygu ve düşüncelerini daha çok takip eder. Otoriteye karşı
gelmeler olsa da bu aileden tamamıyla bir kopuşu beraberinde getirmez. Yanlış
davranışlar noktasında, dürtülerine uysa da kötü olduğunun bilincindedir. Anne,
babasının düşüncelerini önemser ve arkadaş gruplarında savunur.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
80
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İlk altı yıl ana baba ocağında sürekli doğru ve yanlış davranışların eğitimini alan,
iyi ve kötünün artık neler olduğunu bilen çocuğun, sosyal çevreye ana babasız
açıldığı dönemdir. Çeldiriciler, cazibesi olan ortamlar çocuğun gelgitler
yaşamasına neden olur. Çocuk sosyal ortamın tehlikeleriyle ilk kez
yüzleşmektedir. Ve iradesi tam anlamıyla gelişmemiştir. Dürtüsel davrandığı
anlar, pişmanlık yaşadığı anlar mevcuttur.
Bu dönemde çocuğun özdenetiminin gelişebilmesi için yapılması gereken ilk iş
çocuğun iradesini güçlendirmektir. Özdenetimi gelişmiş bir çocuğa ödül ve ceza
aracını kullanmak onun gelişimine zarar verici bir durumdur.
İlkokul çağı boyunca çocuğun iradesinin kuvvetlenmesi için aktiviteler,
sorumluluklar ile meşguliyet sahibi olmasına çalışılmalıdır.
Bu dönemin disiplin anlayışında anahtar kelime ise “Denetimli özgürlüktür”
Ödüllendirmede Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
• Öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır. Eğer çocuk iletişimi kuvvetli ve
söz dinleyen bir yapıya sahipse sadece konuşma içeriği ve gündem iyi
belirlenerek disiplin sağlanabilir. Böyle bir çocuk için birlikte sohbet, vakit
geçirmek, işbirliği manevi ödül görevini görür.
• Çocuğunuza düzenli olarak her gün kaliteli bir sohbet için zaman ayırın.
Sohbet konuları olarak toplumsal kurallar, sosyal tehlikeler, beğeniler, zevkler,
hobiler seçilebilir.
• Size aktardığı sorunları dikkatle dinleyip doğru bir şekilde rehberlik
yapmaya çalışın. Kendisini anne ve babasına yakın hisseden çocuklar anne
ve babalarını hem memnun etmeye çalışırlar hem de sorunlarını paylaşırlar.
• Ona zevk alacağı hobiler kazandırın. (500-250 parçalık puzzle tablolar, zeka
oyunları, deneysel uğraşlar vs..) bu hobiler çocuğun yapması gereken
sorumluluklarının arkasına konulabilir. Misal, ödevlerini bitirdikten
sonra…
• Kurallar noktasında net bir tavır sergileyin. (Okuldan çıkar çıkmaz eve
gelmelisin! Küfür kullanmamalısın!)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
81
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Çocuk bu dönemde kendisi hakkında ne düşünüldüğünü fazlasıyla önemser.
Başkalarının kendisiyle ilgili düşüncelerinden etkilenir. Özellikle ahlaki
kurallara uyduğu zamanlarda onu bir başkasına anlatarak överek
onurlandırın. (Mustafa ne kadar kızarsa kızsın asla küfür kullanmaz.
Yaşlıların elinde bir yük gördüğü zaman koşar alır ve taşır gibi… ) Bu
onurlandırmanın davranışlara dönük olmasına dikkat edin.
• Manevi ödüllerden en çok övgü, onurlandırma, takdir kullanılmalıdır. (Bu
ödüller, davranış yerleşene kadar sık ve düzenli, davranış yerleştikten sonra ise
azaltılarak bitirilmelidir.)
• Asla verilmemesi gereken ödül çeşidi ise öpme ve kucaklamadır. Bu
çocuğun kendisini hala bir bebek gibi hissetmesine neden olur. Çocuk,
sorumluluk almakta sıkıntı yaşar. Aynı zamanda duygusal kırılganlığa neden
olur.
• Çocuğun ciddi derecede dürtüselliği varsa eğer, olay takibini iyi yapmak
ve anında ödül, cezayı kullanmak gerekir. Böyle durumlarda Aile Panosu
oluşturulabilir. 6-7 yaş civarında gülen ağlayan yüzler kullanılabilir. Biraz
daha büyük çocuklara artı ve eksi panosu oluşturulabilir. Böyle durumlarda
özellikle olumlu davranışlara koşullamak için uğraşmak gerekir.
• Maddi ödül: Nadiren kullanmaya dikkat etmek gerekir. Kitap, kırtasiye
ürünleri, çıkartmalar, gezi, tatil, önemli büyük başarılarında bisiklet olabilir.
Bu dönemde para, çocuğa ihtiyaçlarını karşılamak için verilmelidir. (Bu temel
ihtiyaç ya da ara ara çikolata, dondurma gibi ihtiyaçlar)
Cezalandırmada Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar
• Cezalandırmada suçu neyse ona denk bir ceza vermek gerekir. Ders
çalışmayan çocuğunu tokatlayan baba, çocuğun yalan davranışını sözel bir
uyarı ile geçiştiriyorsa eğer suça adil bir ceza vermemiş olur.
• Kurallara karşı gelme durumlarında, itiraz ettiği durumlarda, bunu
cezalandırarak bastırmak yerine direnç göstermesinin nedenini bulmak
gerekir. Bu neden konuşarak ortadan kaldırılıyorsa cezaya müracaat
etmemek yerinde olur. Gerekirse kurallar esnetilip, çocuğa uygun hale
getirilebilir. ( eve gelme saati, ders çalışma şekli vs..)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
82
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Ahlaki suçlarda çalma eylemi gibi… Eğer bir pişmanlık hali varsa affetmek ve
şans tanımak, bunu fırsata dönüştürmek en iyi yoldur.
- Önce suçun nedenlerini bulmak gerekir. Nedenlere göre bütün çözüm
yolları denenir ancak durum çözülemezse cezalandırmaya gitmek
gerekir. En son çare olarak cezalandırma aşamasında;
- Telafi cezaları ile başlanabilir; mağdura gidip özür dileme ve çaldığı
eşyayı geri ödeme yaptırılmalıdır. Etkili olmazsa;
- Manevi cezalardan küsme, yalnız bırakma kullanılabilir. Etkili olmazsa;
- Evden dışarı çıkarmama (Evde hapis cezası uygulanabilir.) Yine etkisi
olmazsa;
- Üstü örtük dayak tehdidi yapılabilir ancak dayağa 10 yaşına kadar
müracaat etmemelidir.
- Bu arada zihinsel yönlendirme mutlaka yapılmalıdır.
- Bütün bunlara rağmen sorun çözülemezse en son çare, kulak çekme
olabilir.
Temel ilke: Başkasının eşyasını çalmak, haksız kazanç elde etmek, adaletsizliğe
girer. Başkasına yapılan haksızlığın aynısı sana yapılsa sana adaletsiz davranılsa
bu durumu kaldırmazsın. Bunun cezası hapistir ve kuldan saklasan da Allah’tan
saklayamazsın Allah zalimleri sevmez.
• Çocuklar ilkokul birinci sınıftayken aşk kavramını öğrenir ya da daha önce
dizi vs. yererden öğrenmiştir okulda ise uygulama sahası bulur. Ancak bu
bilinçli bir kullanım değildir. Yan yana gezme ve seni seviyorumlar dan
ibarettir.
Bu safhada çocuk gelip bir kızla ye de erkekle çıktığını söylüyorsa ya da
arkadaşından bahsediyorsa,
•
Kınama, yadsıma,
•
Sözel uyarı
•
Öğretmenle konuşma
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
83
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
yapılmalıdır. Daha sonra, Aşk kavramıyla ilgili
zihinsel
yönlendirme
yapılmalıdır.
Temel ilke aşılanmalıdır: Aşk: Kusursuz olan için olur. İnsan Kusurludur,
eksiktir, aşka layık değildir. Aşk Allah(cc) ve Peygamber için yaşanır.
Ancak buna rağmen bildiği halde iradesini kullanamayan, 10-14 arası yaşına
gelmiş
çocuğunuzun
flört
davası
olduğunu
öğrenirseniz
kademeli
cezalandırmaya gitmek gerekir.
• İki tarafa da sözel uyarı (devam ederse)
• Harçlık kesme (devam ederse)
• Sıkı denetim ve psikolojik baskı (Buluşma mekânlarının takip ve baskını gibi)
• Bütün bunlara rağmen sorun çözülemezse fiziksel ceza en son ancak şiddetli
bir biçimde olabilir. (İbn Sina metodu)
• Bu esnada bu konunun gündemi yapılmamalıdır. Gündeme taşınması
meşrulaşmasını kolaylaştırır. Anne ve baba bu durumu çocuğun yanında
muhabbet konusu haline getirmemelidir. Başkalarına anlatmamalıdır.
Yayılması, evde muhabbet konusu haline gelmesi çocukta,“Battı balık yan
gider” psikolojisi oluşturabilir. Bu durumu daha da arsızlığa dökebilir…
• Çocuğa 10 yaşına kadar dayak atılmamalıdır. Bu dönemde fiziksel cezada
en son sınır “kulak çekmedir” bu üst sınırı geçmemek gerekir. ,
• Çocuğa ceza verirken anne, babanın ve eğitimcinin kendi öfke durumunu
iyi ayarlaması gerekir.
• İntikam amaçlı olmamalıdır.
• Çocuk, cezayı niçin aldığını iyi kavramalıdır.
• Hak ettiğine inanarak cezasını çekmelidir.
• Çocuğa suçluluk, pişmanlık ve af dileme durumlarında şans tanınmalıdır.
(Ancak bu cezadan kurtulma amaçlıysa buna izin vermemek gerekir.)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
84
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
3. Ön Ergenlik Döneminde Ödül Ve Ceza Uygulamaları (10-14 Yaş)
On yaşına kadar çocuklar kendilerini ve çevrelerini tanımlarken daha yüzeysel
davranır. Tanımlamalarda dış niteliksel özellikler baskındır. Arkadaşını
tanımlarken aynı ayakkabıları giyme, aynı boyda olma gibi özellikleri öne
çıkarma ve kendini tanımlarken de fiziksel özellikleri sahip olduğu eşyaları
tanımlama daha fazladır.
Ergenlik belirtilerinin başladığı dönemlerde ise çocuk, artık kendi duygu ve
düşüncelerine odaklıdır. Gerek kendi gerekse çevresiyle ilgili tanımlamalarda
insanların inançları, kişilik özellikleri, düşünceleri de yer alır.
Bu yaşlarda çevrenin kendileri ile ilgili yaptığı tanımlamalardan da fazlasıyla
etkilenen genç, kendi davranışlarını da bu tanımlama ve açıklamalara göre
düzenler.
Bir gruba ait olma, onaylanma ihtiyaçları ise fazladır. Başarısızlık ve hata
yapmaya karşı daha duyarlı hale gelir. Buna bağlı olarak arkadaş eleştirisi,
çocuğu eskisine kıyasla daha çok etkilemeye ve üzmeye başlar.
Aile
desteğine
ihtiyaç
duydukları
bir
dönemdir.
Gencin
ailesinden,
arkadaşlarından ve çevresinden gelen ödül beklentisi hala yüksektir. Toplum
içinde var olabilme, kendini gösterebilme önem kazanmıştır. Gençte kendi
kişisel becerilerini, başarılarını kanıtlama çabası vardır.
Çocukluk çağından çıkmaya başlayan gencin yetişkinlere ait rolleri anlamaya
çalıştığı dönemdir. Gence, mesleki eğilim, dini görüş, siyasi bakış ve cinsel
açıdan karmaşa yaşadığı bu dönemde kimliğinin oturması için yardım
etmek gerekir.
Ödüllendirmede Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Bu dönemde çocuk artık yetişkin gibi ödüllendirilmelidir. Anne ve babanın
eski alışkanlıklarını bırakması gerekir. Aferiiin… alkış… gibi teşvik içeren
sözler bu dönemdeki genci daha çok kızdıracaktır. “Ben bebek miyim?” diye
tepki göstermesi büyük bir ihtimaldir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
85
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
• Gencin
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
kişisel
yeteneklerinin,
becerilerinin
keşfedilmesi
ve
öne
çıkarılarak onore edilmesi kendini tanıması açısından önemlidir.
• Sorumluluk duygusunu iyi işlemek gerekir. Görev bilincini aşılamak, yaptığı
işle onu onaylamak gerekir.
• Bir grup içinde ortak çalışmalara yönlendirilmelidir. Buradaki çaba ve
başarıları takdir görmelidir.
• DİKKAT! Bu dönemlerde özellikle bu hususa dikkat edilmelidir: Bu dönemde
çocuğa
sık
sık
Cenab’ı
Allah’ın
güzel
davrananlara
vereceği
mükâfatlardan bahsedilmelidir. Misal; selam verene Allah iki sevap, sevabı
alana da bir sevap yazar gibi…
• DİKKAT! Bu husus çok önemlidir: Çocuğun karşısına beklenmedik
anlarda çıkan durumlar, mucizevî olaylar Allah’ın(cc) yardımıyla
ilişkilendirilmelidir.
Misal; Dokuz yaşındaki Ali annesinden izin almadan uzaktaki bir markete
gitmeye kalkışınca yolları karıştırmış ve kaybolmuştur. Yaklaşık yarım saat
kayıp olarak kalmıştır ve o esnada ailesi onu aramaktadır. Ali çok korkmuş,
korktuğunu belli etmeden bulunduğu bölgede bir o yana bir bu yana giderken
aileden biri onu bulmuştur. O an büyük mutluluk yaşayan çocuğa babası “
Onu Allah’ın yardımıyla bulduklarını söyleyerek bu yardımı çocuğunun yeni
namaza başlamasıyla ve sürekli ettikleri duayla ilişkilendirmiştir.” Bu tip
fırsatlar iyi değerlendirilmeli ve çocuğun bu yaşlarda ilahi yardımları
günlük hayatın içinde görmesine yardım edilmelidir.
• Maddi ödülleri kullanmamaya dikkat etmek gerekir. Maddiyat sadece
kişisel ihtiyaçlar dâhilinde gündeme gelmelidir. (Çoğu anne baba bu dönemde
çocuğunun artan maddi isteklerine boyun eğer. Henüz on yaşında olmasına
rağmen elinde cep telefonu olan, marka bağımlısı gençler üstünlük
mücadelesini niteliksel özelliklerini geliştirme yerine, görüntü ve gösterişe
yatırım yaparak sağlamaktadır. Aldığı cep telefonunu, marka ayakkabılarını,
kıyafetlerini göstermek çocuğa geçici bir duygusal tatmin sağlamakta
arkadaşında gördüğü daha iyi bir marka ve eşya karşısında komplekse
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
86
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
kapılmaktadır. Günümüz kapitalist sisteminde en çok dikkat etmemiz gereken
şey çocuğu maddi ödüllere bağımlı hale getirmemektir.)
•
Ödülü önceden vaat etmemek gerekir. Davranıştan önce verilen ödül çocuğu
rüşvete alıştırır. ( Bak hediyen burada, odanı toplarsan alacaksın gibi…)
Cezalandırmada Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Bu dönemde işlenen hem kendine hem de topluma ciddi zarar veren suçlar
affedilmemeli, hoş görülmemelidir. Hırsızlık, flört, içki, sigara, esrar
kullanımı gibi suçlar, öncelikle en üst dereceden cezalandırılmalıdır. Ceza
ile yetinilmeyip çocuğu bu suça iten koşullar düzeltilmelidir. Çevre
değişikliği yapılıp aile içi ilişkiler, okul ve arkadaş ilişkileri sıkı takibe alınmalı
ve ıslah çalışmaları yapılmalıdır.
• Kur’an’ı Kerim’de Allah’a isyan eden günahkâr toplumların helak olmuş
sonlarını bu dönemde gündemde tutmak gerekir. Cenab-ı Allah’ın hangi
suçları cezalandırdığını bilinç düzeyine taşımak çocuğun irade eğitiminde
oldukça önemlidir. Ergenlik döneminde bu bilinç onu büyük suçlara
karışmaktan alıkoyacaktır.
• Bu
dönemde
ceza
verilmemesi
gereken
hususların
başında
el
becerilerinde ve günlük işlerde sergilediği sakarlıklar yer alır. Çocuk, ani
büyümenin getirdiği fiziksel dengesizlikleri yaşar. Anlayışla karşılamak
gerekir.
• Okul ödevlerini yerine getirmediği durumlarda doğal cezayı beklemek
gerekir. Misal; Çocuk ödevlerini yapmadığı zaman ceza vermesini
öğretmeninden istemek doğal cezadır. Sorumsuzluğunun karşılığını sınıf
içinde yaşadığı mahcubiyet duygusuyla öder. Ancak çoğu anne ve baba
çocuğunu bu doğal cezadan mahrum bırakmaktadır. Çocuk mahcubiyet
yaşamasın diye çocuğun yerine sorumlulukları yerine getiren anne ve baba
sayısı az değildir.
• Bu dönemde çocuğun ibadet eğitimine ağırlık vermek ona sorumluluklar
vermek gerekir. Bu kapsamda; Çocuğu namaza tedrici alıştırmak daha iyidir.
Kılması gereken vakit ve rekâtı ihmal ettiği durumlarda sözel uyarı ve
denetim, seccadeyi önüne sererek hafif zorlama yapılabilir. (Sevdirici ve
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
87
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
ödüllendirici
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
yaklaşımlar
sergilendikten
sonra
mecburiyet
durumlarında..) Ancak bunun için dayak atmak çocuğun psikolojisini bozucu
ve ibadetten soğutucu bir etki yapabilir.
• Karşı gelme, saygısızlık gibi durumlarda ima ile anlatım (kaş göz
yeterliyse beden dili ile uyarı..) eğer ima yetersiz kalırsa direkt uyarı eğer
o da yetersiz kalırsa caydırıcı bir ceza dışarı çıkma yasağı yada harçlıktan
kesme gibi bir ceza uygulanabilir. Ancak bu hallerine fiziki ceza ile karşılık
vermek sakıncalı olabilir. Fiziki ceza ağır suçlarda olmalıdır o da intikam
aracı olarak kullanılmamalıdır.
Bu dönemde çocuk sosyal ortama anne ve babasız çıktığı için sosyal tehlikelerle
ilk kez bu kadar yakından tanışır. Niyet okumada ve sosyal davranışlar
oluşturmada acemiliği vardır. İradesi zayıftır. Bu yüzden sağlıklı bir rehberliğe
ihtiyacı vardır.
Anne, babanın ve eğitimcilerin bu yaş arasında çocukla muhabbeti canlı bir
şekilde tutması ve ona bol bol nasihat vermesi önemlidir. Nasihat; çocukluk
anıları, başkası üzerinden hikâyeler, Kuran’dan kıssalar anlatılarak yapılabilir.
Önemli olan rehberliğin doğru bir üslup seçilerek yapılması ve ilişkinin sevgi ve
güven üzerine daha da sağlamlaştırılmasıdır.
Bu dönemin disiplin anlayışında anahtar kavramlar;
“Denetimli Özgürlük” ve “Rehberlik” dir.
4. Ergenlik Döneminde Disiplin Anlayışı
Ön ergenlik döneminden sonra takribi 13-14 yaştan sonra artık ergenlik dönemi
başlamıştır. Batı kaynakları ergenlik denilen dönemi, yaklaşık 21 yaşına kadar
uzatır. Bu dönem arasını yetişkinlik olarak kabul etmezler. Ergenle hassas ilişki
kurulmasını anne ve babalara tavsiye ederler.
Gerek İslam fıkhında gerek peygamberin uygulamalarında şimdiki anlamda bir
ergen yaklaşımının olmadığını görmekteyiz. İslam fıkhına baktığımızda çocuğun
akil- baliğ olduktan sonra işlediği günahlardan sorumlu tutularak yetişkin
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
88
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
muamelesine tabi tutulduğunu görüyoruz. Peygamberimizin uygulamalarında
ise 15 yaşından sonra devletin önemli kadrolarında görevlendirilerek (katiplik,
komutanlık gibi…) ciddi toplumsal görevler yüklendiğini görüyoruz. Peygamber
(sav) gençlerin cesaretini ve yürekliliğini onlara önemli görevler vererek
değerlendirmiştir. Onlara çocuk muamelesi yapmamıştır. Onlarla saygı, sevgi ve
güven ilişkisi kurmuştur. Onlarla ciddi ve olgun bir iletişim kurmuştur.
Sorun şurada ki, zamanımız toplumu kapitalist ve emperyalist bir toplumdur.
Eğitim anlayışımız ise Tanzimat’tan bu yana Batılıdır. Bu düzen de yetişen
çocuklar yaşlarının üzerinde bilgi ve tecrübe kazanarak yetişkinlerin dünyasına
geçiş yapmaktadır. (Misal: Dokuz yaşında üç kız ile flört eden erkek çocuğu,
bunu daha küçük yaşlardayken filmlerden öğrenmiştir. Ya da sekiz yaşında ruj
süren, tırnak uzatan, sivri topuk ayakkabı giyen kız çocuğu, biraz daha
büyüdüğünde birçok hazzı erken yaşamanın getirdiği sıkıntıyı, ileriki yaşlarda
çocuk yetişkin olarak ödemektedir.) Ergenlik döneminde ise önemli kararlarda
ve projelerde görev alamayan, hassas ilişki adına çocuk muamelesi gören koca
gövdeli bu çocuk, yetişkinlik çağında büyümemiş çocuk olarak hayatına devam
etmektedir. Kısaca; Batı eğitim anlayışı çocukları asla büyütmemektedir.
Ergenlik döneminde anne ve babaların dikkat etmesi gereken hususlar;
• Bu dönemde gence toplumsal sorunlar, siyasi görüş, sanat ve özellikle
dini yaklaşımlarda bilinç kazandırılmalıdır. Bol görüş alışverişi, nasihat,
yönlendirme yapılmalıdır. Bu bilinç kazandırma işleminde gencin değer
verdiği abisi, ablası, bir yakını olursa daha olumlu sonuçlar alınacaktır.
• Gerek evle ilgili gerek kendisiyle ilgili hususlarda birlikte istişare edilip ve
kararlar alınmalıdır.
• Onlara önemli toplumsal görevler (Yardım kuruluşlarında görevler, sivil
toplum kuruluşlarında gençlik çalışmaları; dergi, gazete çıkartma gibi…)
vererek teşvik edilmelidir.
• Eğer erkek çocuğu ise evin ekonomik ihtiyaçlarında söz sahibi olmalıdır.
Gelir gider tablosunu babayla birlikte oluşturabilir.
• Gence sorumluluklar yüklenmelidir. Misal; Evin faturalarını ödeyebilir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
89
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Arkadaşlarını eve davet etmesine ve evde serbest takılmalarına izin
vermek gerekir.
• Cep telefonu, bilgisayar, facebook kullanımlarında eğer irade sorunu
varsa denetimli özgürlük sağlamak ve kullanım anlarında psikolojik bir
baskı uygulamak yerinde olabilir. Rahat takılmasına izin vermemek,
baltalayıcı girişimlerde bulunmak; Bulunduğu ortamda gürültü yapmak,
(elektrikli süpürge çalıştırmak, bir arkadaşla telefon konuşması yapmak gibi).
Ergen bu girişimlerde kızdığında her seferinde geri adım atıp, nazik bir dille
özür dilemek ve daha sonra başka engelleyici yollar bulmak gerekebilir.
Gençlik döneminde irade sorunlarında politik yolların denenerek gencin
engellenmesi gerekir. (Bu arada teknolojinin zararları üzerine haberler,
hikâyeler, nasihatler, makaleler, yayınlar aracılığıyla bilinç kazandırılması
gerekir.)
• Günlük bir program çıkartması ve ona uyması sağlanmalıdır. Programın
içeriğini ve saatlerini kendisi ayarlarsa programını sahiplenme olasılığı
yükselir.
• Bu dönemde para kazanabileceği partime işler yapmasına izin
verilmelidir. (Ancak iş ahlakının iyi öğretilmesi kaydıyla!)
• Bu dönemde işlenen hırsızlık, esrar gibi ciddi adli suçlar da hukuki cezai
müeyyide uygulanmalıdır.
• Cinsel içerikli suçlar da ise para, cep bilgisayar imkânlarının elinden
alınarak yalnızlaştırılması gibi sert cezalara gidilmelidir.
• Gencin ani öfke patlamalarına ve gelgitli duygu dünyasına karşı anlayışlı
davranmak ve hoş görmek gerekir. Bu dönemde her durumda kayıtsız
şartsız itaat beklemek hatadır.
• Verilebilecek manevi ödüller: Ona fikrini sormak, saygı duymak, duygusal
gelgitlerini anlayışla karşılamak, birlikte geziye çıkmak, spor yapmak, zekâ
oyunları oynamak, arkadaşlarıyla kutlama yapmasına izin vermek, tanıdık ve
güvenilir bir arkadaşında kalmasına izin vermek…
Maddi ödüller; Giyim eşyaları, para, cep tel, tatil, bisiklet olabilir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
90
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Verilebilecek maddi cezalar; Para, cep telefonun elinden alınması,
bilgisayar yasağı olabilir.
DİKKAT! Ceza olarak dayağa asla başvurulmamalıdır.
Manevi cezalar; İma, kinaye, kara mizah, sözel uyarı, küsme olabilir.
• DİKKAT! Bu dönemde “Ahiret Bilinci”, “Ölüm ve Hesap” gibi gaybi
konularda
Kur’an
ve
Sünnet
temel
alınarak
gence
bir
bilinç
kazandırılmalıdır. Allah’a (cc) vereceği hesabın bilincini kazanan genç günah
işlemekten de çekinecektir.
Ödüller genç daha çok ahlaki ve erdemli bir davranış sergilediği zaman
kullanılmalıdır. Misal: Babasını saygıyla dinleyen gence babasının, fikrini
sorması ve onun fikrini onaylaması gibi ya da sorumluluklarını yerine getirdiği
için gencin tatile gitmesi gibi… Burada dikkat edilmesi gereken husus, çocukça
ödüllendirmeye gidilmemesidir. (Aile toplantılarında öne çıkarıp yetenek
gösterisi yapmasını istemek gibi)
Yarışmalara katılıp derece almasına çalışmak, başarısının üçüncü şahıslar
tarafından ödüllendirilmesi genç için daha tatmin edicidir. Bu arada yarışmalar
vasıtasıyla kaybetmenin getirdiği duygu durumlarıyla da mücadele etmeyi
öğrenir.
Maddi ödüle alışmamış bir çocuk, ufak bir maddi karşılığı olan hediye ile
fazlasıyla mutlu olur. Ergenlik dönemine maddi ödül kullanmamaya özen
göstermek gerekir.
Bütün Yaş Aralıklarında Çocuklarda Ödül- Ceza Kullanımında Genel
İlkeler
• Ödül ve ceza, sık verilmemelidir.
• Ödül ve ceza, verildiğinde uzun süreli ve yoğun olmamalıdır.
• Ödül ve ceza, çocuğun eyleminin dengi olmalıdır. ( Arkadaşlarıyla tehlikeli
mekanlarda takılan 12 yaş çocuğuna iki gün dışarı çıkma yasağı gibi ya da
ödevinden iyi not alan çocuğa sadece iyi denilerek gülümsenmesi gibi..)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
91
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Ödül davranıştan önce verilmemelidir. (Çocuğa çikolatayı göstererek;
Akşam yemeğini bitir bu çikolatayı ye!” gibi) Bu çocuğu rüşvete alıştırır.
• Maddi ödül ve cezalara mümkün mertebe müracaat etmemek gerekir.
• Eğitimci, anne ve baba, cezayı çocuk üzerinde öfkelerini kusmak için
kullanmamalıdır.
• Çocuk hangi davranışına niçin ödül ya da ceza aldığını iyi kavramış
olmalıdır.
• Ödül ve ceza amaç haline gelmemelidir. İyi bir davranışına verilecek ödülün
uzun uzun gündem yapılması iyi davranışı gölgeler, çocuk ödül için ya da
cezadan korktuğu için davranışı sergilemeye başlar.
• 10 yaşına kadar dayağa müracaat edilmemelidir.
• Dayak sadece ön ergenlik döneminde takribi (10-13) ciddi ahlaki (cinsel),
adli suçlar için kullanılmalıdır.
• Ergenlik ve sonrasında dayağa müracaat edilmemelidir.
• Dayak cezasında başa ve yüze vurulmamalıdır.
• Dayak cezası en son çaredir. Cezalandırmada ve ödüllendirmede en düşük
dereceden başlamak esastır.
• Hep aynı ödül ve cezayı kullanmamak gerekir.
• Çocuğun kişilik yapısı baz alınarak ödül ve ceza kullanılmalıdır. ( İçe
dönük, dışa dönük çocuğa verilen ödül ve ceza aynı olmamalıdır.)
• Ödül ve ceza kullanımında o toplumda meşru olan ödül ve ceza tipleri
dikkate alınmalıdır. (Hiç fiziksel ceza kullanmayan bir batılı bir toplum ile
Çin’de okulöncesinden başlayan fiziksel şiddet içeren disiplin anlayışında,
iki topluma da verilecek ceza önerileri aynı olamaz…)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
92
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Ödül Ve Ceza Uygulamalarında Biçim, Yoğunluk Ve Sıklık
Ödül ya da verilen ceza çocuğun önemseyeceği ve dikkate alacağı bir
miktarda olmalıdır. (Çocuğun ödül ve ceza olarak algıladığı şey nedir? Sorusunu
iyi sormak ve ona göre bir miktar belirlemek gerekiyor. Eğer algılamasında
fazlasıyla üst ve yoğun miktarlar varsa öncelikle bu konudaki algısının
değiştirilmesi gerekir.)
• Ödül ve ceza, davranışın hemen arkasından verildiğinde çocuk
davranışıyla ödül arasında bir ilişki kurabilir. Hangi davranışının niçin
ödüllendirildiğini daha iyi anlar. Davranışın hemen arkasından verilmeyen,
bekletilen, ertelenen ödül ve cezada çocuk ödüle ve cezaya yoğunlaşır.
• İstenen doğru davranışı yerleştirmede ödül, ilk etapta sık aralıklı ve düzenli
olmalıdır. Davranışın yerleştiği kanaatine varıldığında ödül, ara ara ve
düzensiz aralıklarla verilerek sonlandırılmalıdır.
• Çocuğun doğal olarak sergilediği ve yerleşmiş doğru davranışlar ara ara
hatırlatılıp takdir ile yetinilmelidir. Yerleşik doğru davranışlarda düzenli
ödülün etkisi davranışı bozucu olarak işlev görebilir.
• Çocuk, istenen davranışı sergilediğinde ortamda hoşuna gitmeyen bir
durumun kaldırılması da ödül gibi işlev görür. (Bir öğretmen, çok çalışkan
bir öğrencisinin yanında oturan tembel ve sürekli onun yaptığı çalışmayı
bozan bir öğrenciyi kaldırıp başka bir yere oturttuğunda bu durum çalışkan
öğrenci için ödül işlevi görür. Olumsuz durumdan kurtulduğu için daha çok
çalışır.)
• Çocuğun yapması gereken bir sorumluluk (ödev) ile çocuğun bir isteği (Misal;
Arkadaşlarıyla sinemaya gitme isteği) çatıştığında istek sorumluluktan
sonra gelirse ödül görevi görür. Ödevinden sonra lunaparka gitmesi gibi…
Çocuğun Karakter Tiplerine Göre Ödül ve Ceza
Kişilik tipleri ile ilgili kuramlar fazladır. Burada ise yaygın olarak bilinen ve
tanımlanan iki kişilik tipi üzerinde durulacaktır. İnsanları, içe dönük ve
dışadönük olarak sınıflayan isim Jung’tur. Jung kişilik kuramında insanları sekiz
sınıfa ayırır; İçe dönük düşünen, içe dönük-duyuşsal, içe dönük-duygusal, içe
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
93
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
dönük-sezgisel, Dışa dönük-düşünen, dışa dönük-duyuşsal, dışa dönükduygusal, dışa dönük-sezgisel.
1. İçe Dönük Çocuklar
İçe dönük tipler, kendi içine kapanık ve dış dünyanın etkisinde kalmayan bir tip
olarak tanımlanır.
İçe dönüklüğü doğuştan getirilen bir kişilik özelliği olarak kabul eden kurama
göre bu çocuklar genel olarak şu özelliklere sahiptir:
• Bebekliklerinde sakin ve çok fazla ağlamayan, uzun süreli uyuyan,
• Bireysel oyunları tercih eden,
• İnsanlarla uzun süreli göz kontağı kurmayan,
• Mücadeleci yapıları pek olmayan,
• Okula başladıklarında ise oyun oynamaya pek istekli olmayan, bir köşede tek
başına oturan,
• Çok az sayıda arkadaşları olan,
• Evde kendi başına oyalanmayı seven,
• Aynı etkinliği defalarca yapabilen,
• Kendini ifade etmede diğer çocuklar kadar başarılı olamayan,
• Sosyal ortamda arkadaş ilişkilerinde umarsız bir tutum sergileyebilen,
(genelde, dinleme sorunu ve duygusal küntlükden kaynaklıdır.)
• Kalabalık ortamlarda ve fazla hareketli ortamlarda enerjileri çabuk tükenen,
• Konuşmadan önce uzun uzun düşünen,
• Bir etkinliğe katılmadan önce gözlemleyen çocuklardır.
İçe Dönük Çocukların Disiplininde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
94
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
• Bu çocuklarda manevi ödülleri fazla kullanarak; teşvik edici, onere edici
dili kullanarak onları harekete geçirmeye çalışmak esas olmalıdır.
• Öğretmen ya da anne baba bu çocukların kendini ifade etmesi için
beklemelidir. Konuşmadan önce zihinlerinde toparlama yaparlar.
• Bu çocukların hatalarını grup içinde düzeltmek eğitim hatasıdır. İç
sorgulamayı fazla yapan bu çocuklar grup içinde söylenen hatayı fazlaca
önemserler. Özgüven sorunlarına yol açmaması için kenara çekilip
söylenmesi ya da ortama genel olarak söylenmesi daha sağlıklıdır.
• Bu çocukların duygularına dönük tahkirden (yargılayıcı, suçlayıcı dil,
tehdit..) kaçınmak gerekir.
• Fiziksel cezalara müracaat edilmemelidir. Bu çocuklar genellikle uyarı ve
nasihati dinlerler. Sadece bu nasihati içselleştirmeleri için zaman tanımak
gerekir.
• Sürekli iletişim halinde olmak bu çocukların kafalarını daha çok karıştırabilir.
2. Dışa Dönük Çocuklar
Dışa dönük tipler, dış dünyaya açık, uyaranları dışarıdan alan, etkiye açık tipler
olarak tanımlanır. Genel olarak, düşünceli, duyusal ve duygusal olarak
sınıflandırılırlar.
Dışadönük çocukların genel özellikleri kabaca şöyle sıralanabilir:
•
Bu çocuklar, çok konuşan ve konuşurken düşünen çocuklardır. Bu yüzden
fazla hata yaparlar.
•
Enerjilerini gürültülü ve kalabalık ortamlardan alırlar.
•
Evde yalnız kalmaktan sıkılırlar.
•
Sürekli bir hareket arayışları vardır. Durağanlıktan hoşlanmazlar.
•
Çevrelerinden gelen geri bildirimleri fazlasıyla önemserler.
•
Grup çalışmalarından zevk alırlar.
•
Düşüncelerini ve deneyimlerini hemen paylaşmak isterler.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
95
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
•
Duygularını anında ifade ederler.
•
Sosyal ortamlarda pozitif duyguları fazla yaşarlar.
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Dışa Dönük Çocukların Disiplininde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Dışa dönük çocuklar düşünmeden eyleme geçtikleri için hata yapma
ihtimalleri daha çoktur. Genelde konuşurken düşünürler. Anında durdurup
uyarmak gerekir. Grup arkadaşlıkları içinde uyardığınızda, ufak çaplı uyarı
ve azarlamaları kaldırabilirler.
• Ancak grup dışlamalarından ve yalnız bırakılmaktan çok etkilenirler.
• İlgisizlik, konuşmasına fırsat vermemek, onu hareketsiz bırakmak bu tip
çocukların negatif etkilendiği cezalardır. Fazla ve sık verildiğinde
tepkiselleşebilirler.
• Ancak anında davranışının sonuçları gösterildiğinde yani geri bildirim
verildiğinde kendilerine bir çekidüzen verirler.
• Bu çocuklara disiplin verebilmek için sürekli konuşmak, iletişim kurmak ve
yönlendirmek gerekir.
• Bu çocukların hareketliliği, sürekli konuşmaları kendisine ve çevresine
ciddi anlamda zarar verici boyuttaysa son çare olarak fiziksel cezaya
müracaat edilebilir. Ancak daha önceden belirtilen sınırlara riayet
edilmesi şartıyla…(10 yaşından önce olmaması, yüze ve başa vurulmaması,
intikam amaçlı olmaması gibi şartlara riayet edilmesi gerekir.)
Ana Baba Tutumlarına Ve Ana Baba Karakter Yapılarına Göre
Disiplin Şekilleri
Anne ve babalar çocuklarını disiplinize ederken kendi kişilik yapılarını,
kültürel bakış açılarını, eğitim durumlarını ve içinde bulundukları
koşulların etkisini çocuklarının eğitimine ister istemez yansıtırlar. Kültürel
bakış açılarının, eğitim durumlarının ve koşulların etkisini, anne babalara ve
eğitimcilere dönük eğitsel faaliyetlerle kısmen aşmak mümkünken kişilik ve
mizaç özelliklerini aşabilmek zor olarak kabul edilir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
96
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kişilik ile ilgili tanımlamalara ve birçok kurama burada değinmek zordur. Öte
yandan müslüman bir toplum olarak kendi kültürel değerlerini merkeze alarak
bu konuda bir kanıya varmak doğru yaklaşımı bulmak açısından daha
sağlıklıdır.
“Davranışlar kişiliğin aynasıdır.”
“Kişilik/şahsiyet, her insanın kendine özgü davranış eğilimlerinin dinamik bir
bütünüdür. Ancak insan, öylesine karmaşıktır ve içindeki gerçek gizli eğilimleri
günlük etkinliklerde öylesine zayıf ve seyrek görülür ki, onun bilimsel olarak
anlaşılması
ve
davranışlarının
belirleyicilerinin
sadece
davranışların
gözleminden çıkarılması adeta imkânsızdır. Toplumlaşma sayesinde fert, bir
kişilik oluşturur ve belirli bir toplumda yaşamaya elverişli davranışlar
kazanır. Her kişide başka insanlarla münasebet sayesinde doğan bir benlik
kavramı, yani insanın kendi kişiliği hakkında bir kanaati vardır. Genel anlamıyla
ahlaki davranış bu benlik ile dış dünya arasındaki münasebetin görüntülerinden
ibarettir.
Şahsiyetin
gelişmesi,
insanın
kendi
özünü
tanımasıyla
mümkündür. İçindeki vicdanının sesini şuurlu olarak tanıyan, anlayan ve
kabullenip kontrol edebilen insan, şahsiyet sahibi olabilir. Zihni faaliyetler ve
düşünce, üstünlük kazandıkça kişiler olgunlaşır.
Kişilik ve davranış arasında, sıkı bir bağ vardır. Bir davranış ekilirse, bir
alışkanlık biçilir, bir alışkanlık ekilirse bir karakter biçilir, bir karakter ekilirse,
bir kader biçilir. Bundan da anlaşılacağı üzerine kişi bütün davranışlarına dikkat
etmek zorundadır. Basit gibi görünen bir davranış; olumlu veya olumsuz yönde
insanın kaderini etkileyebilir. Kişilik gelişimini tamamlamış bir insan, kuvveti
elinde bulundurduğunda büyüklenmez, kaybettiğinde de zillete düşmez. O,
kimliğinden aldığı enerjiyle daima güçlüdür.” 72
Kişiliğin oluşumunda soyaçekimin ne kadar ve nasıl olduğu araştırmaya değer
bir konudur. Kişilik ile ilgili oluşumlarda gözlenebilen unsurların etkileri daha
somut ve kanıtlanabilirdir. Sosyal etkiler, anne ve baba tutumları, coğrafi
etkiler ve kültürel etkilerin kişiliğin oluşumunda katkısı %70 lere varan bir
etkidir. Kişinin içinde büyüdüğü sosyal ortamı tahlil etmek, kültürel etkileri
72
Dr. H.Emin SERT, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışları, Bilge yay., İst. 2004 sf: 52-53
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
97
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
tanımlamak, kişinin olaylar karşısında sergilediği tutum ve davranışları
eğilim olarak tanımlamak o kişinin şahsiyeti hakkında önemli ipuçları verir.
Bugün batı eğitim anlayışı, Müslüman çocukların ruh olarak olgunlaşmaması ve
kişiliksizleşip kimliksiz kalabilmesi için birçok politika üretmektedir. Ailevi
sorunları çözemeyen, oldukça basit meselelerde bile bir psikolağa başvuran
yetişkinlerin önemli bir kısmı, kişilik ve karakter noktasında sorun
yaşamaktadırlar.
Karakter olarak olgunlaşmamış yetişkinlerin ne kendi
sorunlarına ne de çocuklarının sorunlarına çözüm üretemeyeceği bir gerçektir.
Uzmanlar kişilik özelliği olarak en çok içe dönüklük ve tezcanlılık özelliklerini
gösterirken karakter özellikleri olarak da namus, sorumluluk, alçak gönüllük
gibi özellikleri göstermişlerdir.
İslam âlimlerinden Gazali, ise kişiliğin bazı unsurları olduğunu ve bunları
bilmenin insanı tanımada önemli olduğunu söyler.
1. Nefs ( Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mutmainne )
2. Ruh ( Kalbin fonksiyonlarından biri )
3. Kalp ( Bilginin doğduğu, ilmin yerleştiği yer.. )
İslam âlimlerin çoğu, insan kişiliğini bu üç merhaleye göre değerlendirir.
Nefsine düşkün biri hayvanlar mertebesinde görülürken karakter yönünden
(ahlaki özellikler) üst noktaya gelmiş bir müslüman İnsan-ı Kâmil mertebesinde
görülür.
Batılı
disiplinlere
baktığımızda
kişiliğin
tezcanlı,
şüpheci,
ağırkanlı,
çekingenlik gibi özelliklerle tanımlandığını ve özellikle ergenlik döneminden
sonra bu yapının zor değişeceği yönünde bir kanaat vardır. Bu yapı kimi
disiplinlerce olduğu gibi kabul görürken kimi disiplinlerde bu yapıyı
değiştirmek için zorlar.
İslam âlimleri ise kişiliği üç ana özelliğin bileşkesi olarak görür. Nefs, ruh,
kalp… İnsan nefsini terbiye ettiği müddetçe ruh olarak gelişir. Bilgiyi kalbine
yerleştirdiği ve hakikati aradığı müddetçe insanlaşır. Yani İslam’a göre kişilik
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
98
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
her daim değişebilir. Gelişip melekût âlemine de çıkılabilir, aşağılaşıp
hayvanlar âlemine de inilebilir.
Buradan yola çıkarak anne babalara ve eğitimcilere disiplin noktasında
söylenebilecek en önemli şey;
Çocuk disiplininde nefsanî isteklerini bir kenara bırakmaları gerektiğidir.
Eğitimci ya da anne baba çocuk için zararlı olan ne tür alışkanlıkları varsa
bunları terk edebilir. Kendi davranışlarını çocuğun faydasına olacak şekilde
değiştirebilir.
Bugün, çocuk disiplin şekillerinde farklı söylemler oldukça fazladır. “Duygusal
Disiplin, Sözsüz Disiplin, Ödülsüz ve Cezasız Disiplin, Pozitif Disiplin…”
Bu farklı disiplin önerilerini İslam kültürüne göre özümseyip, anne babaların
karakter yapılarına göre ve çocukların yapılarına göre analiz edip,
doğru
öneriler oluşturmak gerekir.
Misal; Duygularını ifade edemeyen ya da duygusal açıdan kör olan bir anneye,
babaya “Duygusal Disiplin” önerilerinde ısrarcı davranmamak gerekir.
Günümüzde yaygın disiplin türlerine kısaca değinirsek;
Disiplin Türleri
Duygulara dönük disiplinde “Çocuğun dünyasına inebilmek ve onu
anlayabilmek önemlidir. Bebeklik döneminden itibaren disipline başlamak
esastır. Sağlıklı bağlanma duygusal disiplinin temelidir. Bebekle anne mümkün
mertebe birlikte vakit geçirmelidirler. Ninniler, oyun, beslenme saatleri, keyifli
ve ahenkli, geçmelidir. Okula başladığında da birlikte aktivite ve oyun ile keyifli
dakikalar geçirmek çocuğun duygusal açıdan rahatlamasına ve anne babasının
yanında onların sözünü daha çok dinlemesine neden olur. Ergenlik döneminde
ise bu ilişki karşılıklı muhabbet ve birlikte karar verme olarak devam eder.”
Pozitif Disiplin
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
99
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
“Pozitif yaklaşımda davranış kazandırmada cezasız ancak ödül ağırlıklı bir
yaklaşım esastır. Çocuklara sınırlar öğretilir. Sözel uyarılarda eğitimcinin duygu
durumunda kızgınlık olmamalıdır. Öfke ile değil tatlı dille bir iletişim
kurulmalıdır. Çocuğun özgüven gelişimi önemlidir. Bağımsız hareket edebilme
becerisini kazanması gerekir. Pozitif disiplin özde bu beceriyi çocuğa
kazandırmak için uğraşır. Boyun eğdirmeden, sürekli olarak neden-sonuç
ilişkileri kurarak çocuğa sınır çizmeye ve disiplin kazandırmaya çalışır. Model
olmak, istenmeyen davranışları görmezden gelmek, olumlu davranışları
ödüllendirmek, net ve açık beklentiler koymak, istenen bir davranışı daha az
istenen bir davranışın arkasına yerleştirmek gibi ilkelerle çocuğa disiplin
kazandırmaya çalışır.”
Sözsüz Disiplin
“Çocuğa sınır konulurken beden dili aktif bir şekilde kullanılır. Mimikler ve
jestler, ses tonu ayarı, bakışlar anlatılmak istenen duruma göre ayarlanır ve
çocuğun sınırları anlamasında önemli bir araç olarak işlev görür. Çocuklar
özellikle okulöncesinde anne ve babanın beden dili ve duygu dilini iyi takip eder
ve taklit eder. Özellikle okulöncesinde etkilidir.
Ödülsüz ve Cezasız Disiplin
“Olumlu olma, seçenek sunma, düşünmeye özendirme, etkili sorular sorma,
öğrenme amacıyla dinleme, nutuk çekmeyi azaltma, varsayımları gözden
geçirme, önemli olanın üzerinde durma, yardım isteme, üstü kapalı iletileri
tanıma, sorumluluk geliştirme, kişisel sorumluluk alma, ceza verici olmadan
otorite kullanma, gençlerin önderlik etmesine izin verme, içgüdülerle baş etme
yöntemlerini öğretme, kardeş kavgalarında araya girme, cinsiyet farklılıklarının
farkında olma, övme yerine kabul etme, nitelikli çalışma, çocuğun huyunu
değiştirmeden o halini kabul edip geliştirme (!), anababalığın zevkini çıkarma
konularını kapsıyor.”73
Bu disiplinlerin tartışmaya açık yönleri bulunmakla beraber, ana babanın genel
yapısına uygun yöntem arayışlarında önerilerden yararlanılabilir.
73
Dr. Marvin Marshall, Ödül Yok – Ceza Yok! Bu Nasıl Disiplin, Sistem yay., 2009/İst. Sf: 13
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
100
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Hareketlerinde, sözlerinde ağır hareket eden, geri bildirimleri az veren bir anne
babaya ya da eğitimciye çocuk disiplininde en uygun tarz “beden dili” ile
disiplin önerileridir diyebiliriz. Bu disiplinde anne ve baba, ses tonunu iyi
ayarlayarak, parmak sallayarak, sus işareti yaparak, göz kırparak, tebessüm
ederek, uzaktan hafif bir öpücük yollayarak, konuşmadan ve fazla enerji sarf
etmeden çocuğa mesajını iletebilir. Önemli olan çocuğuyla ahenkli bir şekilde
hareket ederek hangi davranışa, nerede, hangi olayda hangi beden dilini ne
ayarda kullanacağını iyi belirlemesi gerekir. Ceza gerektiren irili ufaklı her
duruma parmak sallayan bir eğitimcinin bu hareketinin etkisi kısa zamanda yok
olacaktır.
Duygu dilini iyi kullanan sezgileri kuvvetli bir eğitimci duygulara dönük
mesajları kullanarak çocuğu disiplinize edebilir. Çocuk istenmeyen bir hareket
yaptığında “Aşk olsun!” sitemkâr dil, pişmanlık duygusu oluşturacak şekilde
“Ne kadar ayıp!” sözü gibi duygulara dönük ifadeler, özellikle okulöncesi ve
ilkokul döneminde etkilidir. Ancak bu duygu dilinin hangi davranışa, nerede,
ne zaman ne yoğunlukta verileceği önemlidir. Çocuğa yoğun suçluluk duyguları
yaşatmak ya da sevgiye boğmak gibi aşırılıklar duygusal gelişim açısından
tehlikelidir.
Çocuğuyla kuvvetli bir iletişim içerisinde olan anne baba ya da öğrencileriyle
sürekli muhabbet içinde olan eğitimci için en güzel metodlardan biri de ödülsüz
(dış kaynaklı ödülsüz) ve cezasız eğitimdir. Bu disiplinde çocuğa sürekli
olarak bilişsel yönlendirmeler yapılır. Konuşarak anlaşma yoludur.
Dinleme, soru sorma, önemli olanın üzerinde durma, övme yerine onaylama
gibi davranışlar aracılığıyla çocuğa disiplin sağlanmaya çalışılır.
Anne baba ya da eğitimciler kendi yapılarına ters disiplin şekillerini uygulamaya
çalıştıklarında mesela, mükemmeliyetçilik tutumu olan anne babadan çocuk
disiplininde sıfır ceza uygulaması istenildiğinde bunu başarmak için kendisiyle
sürekli bir mücadelenin içine girmesi gerekir. Çocuğa davranışları istendik
şekilde gerçekleşirken duyguları ise çocuğa farklı mesaj verir. Duyguları “sana
çok kızgınım der” davranışlar “ tamam sorun yok der”
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
101
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Çocuk disiplininde en önemli ilke; Çocuğa karmaşık mesajların gitmemesidir.
Çocuğa bir konuda “evet ya da hayır ” deniliyorsa eğer, davranış, duygu,
düşünce ve beden dili olarak bir bütünlük olması gerekir. Her biri ayrı
telden çalarsa net bir mesaj gitmediği için çocuk kafa karışıklığı yaşar.
Bu yüzden daha çocuk sahibi olmadan anne ve babaların kendi olumsuz
tutumlarını düzeltmeleri gerekir. Çoğunlukla anne ve babalar, çocuk sahibi
olduktan sonra kendi olumsuz tutumlarının çocuk üzerindeki etkisini görürler
ve sıkıntıları yaşadıkça kendi davranışlarını düzeltme yoluna gider. Tabi bu
durum da daha çok okuyan ve kendisini görebilen yetişkinler için söz
konusudur. Çocuk terbiyesi hafife alınacak bir iş değildir. Düzgün ve doğru
ahlaka sahip bir çocuk yetiştirmek kutsal bir görevdir. Çocuk daha doğmadan
anne ve babanın tıpkı eğitim öğretim yılı başlamadan yıllık, aylık ve günlük
planlarını yapan öğretmen gibi davranıp çocuk için planlama yapmaları, o
plan doğrultusunda ortak tutum sergilemeleri, gerektiği anlarda ise
koşullar ve çocuğun psikolojisine göre, plan değişiklikleri yapabilmelidir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
102
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
SONUÇ
İnsanı iyi, güzel ve doğru olana yakınlaştıran ve içinde bulunduğu toplumla
uyum içinde hareket etmesini sağlayan şey disiplindir.
Eğitimcilerin en büyük amacı, iç disiplini oluşturarak çocukları kendilerine ve
çevrelerine faydalı bir insan olarak yetiştirmektir. İç disiplini olan bir insan;
Uğraştığı konuya iyi odaklanır, motive olması için dışsal nedenlere ihtiyacı
yoktur, amaçlı hareket eder, sorumluluk bilinci gelişmiştir, bağımsız hareket
edebilir, yaptığı işi sever, özgüvenli ve kararlı hareket eder.
İnsan içinde yaşadığı topluluğun sözlü ve sözsüz kurallarına uymadığı zaman,
karışıklık ve anarşi çıkar. İnsanın toplumsal kuralları da dikkate alması ve
insanlar arası hukuka uyması gerekir. Bir eğitimci çocuğu yetiştirirken, iç
disiplini kadar insanlar arasında hukuka uymasını sağlayacak dış disiplini de
çocuğa kazandırmaya çalışır. Dış disiplini oturmuş bir insan, sosyal adaleti
temin etmede başarılır.
Gerek iç gerekse dış disiplini oluşturmada yüzyıllardır kullanılagelmiş ve halen
de kullanılan en önemli iki araç ödül ve cezadır.
Ödülün ve cezanın kullanım amaçları farklıdır. Eğitimci davranış kazandırma
açısından, hukukçu, hakların temini açısından, psikoloji ise çocukta sevinç ve
mutluluk duygularının uyandırılması açısından ödül ve cezayı ele alır.
Birçok millet, ödül ve cezayı, gerek örf ve adetlerinde gerekse eğitim
politikalarında kullana gelmiştir.
Batı eğitim tarihine bakıldığında özellikle iki uç felsefenin dönem dönem hâkim
olduğunu görürüz. Skolâstik eğitim ve insancıl, rasyonalist akımlar. Kilisenin
insana bakış açısı çocuk eğitimine de yansımış, günahkâr doğduğu kabul edilen
insan, ölümüne kadar kirli kabul edilmiş, bunun sonucunda da kilise okullarında
işkenceye varan dayak uygulamaları var olagelmiştir. Vaftiz törenleri ve bol bol
dayak ile insanın içindeki şeytan çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu duruma tepki
gösteren batılı aydınların bir kısmı ise tam tersi tezler oluşturmuşlardır.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
103
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
İnsancıl, hümanist kuramlar insanın duygularını merkeze almış, rasyonalist
kuramlar insanın aklını merkeze almıştır. Eğitimin merkezinde dinin olmasını
istemeyen batılı aydınlar merkeze insanı oturtmuşlardır. İnsanı aklıyla,
duygularıyla, davranışlarıyla güçlü bir birey yapmaya çalışan bu akımlar, bu
güçlü bireyleri narsist, bencil ve pragmatist bir yapıya doğru sürüklemiştir.
Sonuçta, aile yapısının ve toplumsal bütünlüğün bozulması en büyük problem
olmuştur. Batı sistemler halen eğitim anlayışlarındaki bu çıkmazdan
kurtulamamıştır.
İslam dünyasında ise, İslam âlimlerinin oluşturduğu eğitim halkalarının yerini
zamanla medreseler almış, medreselerden sonra da okullaşma gerçekleşmiştir.
Batılılaşmanın getirdiği tesirle İslam kültürüne ters bir eğitim anlayışını
okullaşma süreciyle birlikte devralan Müslüman dünyası, halen kendisine ait
olmayan eğitimsel problemlerle uğraşmaktadır.
İslam’da eğitim öğretim tarihine baktığımızda merkezde “Allah (cc)” olduğunu
görmekteyiz. İlim ve hakikat arayışı Allah içindir ve Ahirete dönük kutsal bir
vazifedir. Bu anlayışla hareket eden İslam âlimleri, dönemin firavunlarına,
krallarına gerçeği haykırmaktan geri durmamıştır. Dalkavukluk, Osmanlı batıya
yönünü çevirdikten sonra ve “ İlim insan ve toplum için” olduktan sonra ortaya
çıkmıştır.
Merkezde dinin olduğu yıllarda, Hz. Peygamber’in zamanında, çocuğa ceza
uygulamasının kerih görüldüğü ve daha çok manevi ödüllendirmenin yapıldığını
görüyoruz. Daha sonraki dönemlerde de ödüllendirmenin, cezadan daha çok yer
aldığını görmekteyiz. Mesela, medreselerde öğrencilere para verilmesi gibi…
Para gayrete göre ve başarıya göre artırılmaktaydı. Onere etme, takdir, başarılı
öğrencileri at sırtında gezdirme ve topluma ilan etme gibi disiplinde
ödüllendirmeler oldukça fazlaydı. Ceza, çoğunlukla manevi cezalar olarak
dereceli bir şekilde, çocuğuna göre, şartlara göre, olaya göre dikkatli bir şekilde
uygulanmıştır. Dayak ise İslam âlimlerinin en son ve çok dikkatli olarak belirli
şartlar altında tavsiye ettikleri bir araç olmuştur. Çocuk, 10 yaşına kadar
dövülmemeli, yüze ve başa vurulmamalı, eğitimci öfkesine hâkim olmalı, suçuna
denk olmalı, ergenlik dönemine girdiğinde asla dövülmemelidir. Dayağın tavsiye
edildiği yaş aralığı ise 10 yaştan sonra ve çocuk ergenliğe geçiş yapana kadardır.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
104
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kısaca, İslam eğitim ve öğretiminde çocuk disiplininde ödülün ve cezanın hassas
bir şekilde kullanılageldiğini görüyoruz. Bu hassasiyet, batılılaşma süreciyle
kaybolmuştur.
Batılılaşma sürecinden sonra “İlim insanlar için” yapılmaya başlamış, hakikat
arayışından ziyade hem eğitimcide hem de öğrenci velilerinde pragmatist
yaklaşımlar
hâkim
olmuştur.
Pragmatist
yaklaşım,
okullara
nitelikli
öğretmenden ziyade sırf üst kademede akrabaları var diye niteliksiz
öğretmenlerin alınmaya başlanmasına, onlara “Hoca” sıfatının verilmesine,
“Hoca” sıfatına layık olmayan şahısların eğitimde ciddi hatalara yol açmasına,
dayağı pervasızca kullanmaları gibi pratiğe yansıyan pek çok olumsuzluklara
neden olmuştur. Şimdilerde ise “İlim, güçlü bireyler yetiştirmek için var” Bu
perspektiften bakılınca insancıl, rasyonalist akımlar eğitim anlayışımıza hâkim
olmuştur. Öğrenci merkezli yaklaşımlar, çocuk eğitiminde ciddi bir otorite
boşluğu oluşturmuştur. Kendini kral ve kraliçe gibi gören narsist, bencil ve
saldırgan, duygusal kırılgan bir nesil hem aile hem de toplumsal bütünlüğümüzü
ciddi derecede tehdit eder olmuştur. Kısacası, çocuk eğitiminde İslam kültürüne
ve kendi örf ve adetlerimize dönerek disiplin sağlayıcı yeni metotların
bulunması ve uygulanması gerekir.
Ödül ve ceza uygulamalarında gerek eğitimcilerin gerekse anne ve babaların
oldukça dikkatli olması gerekir. Bu konuda bilinçli yaklaşımlar ancak çocuğu
terbiye edebilir. Ödül ve cezada; yaşa göre, olaya göre, şartlar göz önünde
bulundurularak yoğunluğun, sürenin, hangi türün uygulanacağına karar vermek
gerekir. Çocuğun kişiliğinin hesaba katılması ve ilkeler çerçevesinde hareket
edilmesi ise esastır.
Çocuk disiplinini, kapitalistleşmiş ve batılılaşma yolunda sürekli politikalar
üreten bir sistemin baskısı altında gerçekleştirmeye çalışmak, taşlı yolda araba
sürmeye benzer. Arabayı araç olarak düşünürsek, yolun sonunu da “Ahiret
olarak belirlersek” genel yaklaşımımız şu olmalıdır;
Çocuk
eğitiminde
amaç,
ahireti
kazanmaktır.
Araç,
ödül
ceza
uygulamalarıdır. Eğitimci amaca ulaşmak için taşlı yolda sık sık aracını
değiştirmeli, kontrol etmeli, gerekirse aracı tamamıyla terk etmelidir.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
105
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Eğitimci, çocuk iç disiplini ve dış disiplinini kazanmış bir yetişkin olana kadar
ona eşlik etmelidir.
Tedbir bizden takdir Allah’tan…
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
106
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
KAYNAKÇA
Alatlı, Alev, Batı’ya Yön Veren Metinler,(4 Cilt), İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı, 2010
Alaylıoğlu, Ruşen- Oğuzkan, A. Ferhat, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, İst. 1976.
Apak, Adem, Hz. Peygamber’in(Sav) Etrafındaki Çocuklar ve Gençler , BİHMED, İst.
2009
Ay, Mehmet Emin, Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, Nil.yay. İzmir 1994.
Ay, Mehmet Emin, İslam Eğitimcilerine Göre Disiplin, İslam’da Aile ve Çocuk
Terbiyesi Sempozyumu, ISAV vakfı, İlmi Neşriyat
Başaran, İ.Ethem; Eğitim Psikolojisi, Ank. 1984.
Bayraktar, Mehmet Faruk, İbn Cemaa’nın Eğitim Anlayışı, İslam’da Aile ve Çocuk
Terbiyesi Sempozyumu, ISAV Vakfı, İlmi Neşriyat
Bettany, G.T., Dünya Dinleri Ansiklopedisi, Say yay. İstanbul 2005.
Bingham, Jane ve bir heyet, Antik Dünya Ansiklobedisi, TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitaplığı, Ankara 2010.
Bronson, Po - Merryman, Ashley, Eyvah Çocuğum Büyüyor, Beyaz Balina yay., İst.
2010.
Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1999.
Çağrıcı, Mustafa, İslam Düşüncesinde Ahlak, İFAV, ist. 1989.
Çamdibi, Mahmut, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, İFAV, İst. 1994
Çelebi, Ahmed, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, Damla yay. İst. 1983.
Dobson, James, Ağaç Yaşken Eğilir, Beyaz Balina, İstanbul 2004.
Gültekin, Mücahit, Okul Öncesinde Duygu ve Davranış Sorunları, Nesil yay. İstanbul
2006.
Jean M. Twenge, Ben Nesli, kaknüs yay. İstanbul 2009. arka kapak.
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
107
CEZA KORKUSUNDAN ÖDÜL
BAĞIMLILIĞINA
[EĞİTİMDE ÖDÜL – CEZA DENGESİ]
Kanad, H. Fikret; Kısaltılmış Pedogoji, MEBY. İST.1976 s. 83, akt. Mehmet Emin Ay,
Din Eğitiminde Mükafat ve Ceza, İzmir 1994, s.23
Marshall, Marvin, Ödül Yok – Ceza Yok! Bu Nasıl Disiplin, Sistem yay. İstanbul 2009.
Oğuzkan, A.Ferhan; Eğitim Terimleri Sözlüğü, TDK.Yay. Ankara 1974 akt. Mehmet
Emin Ay, Din Eğitiminde Mükâfat ve Ceza, İzmir 1994.
Plotnik, Rod, Psikolojiye Giriş, Kaknüs yay. İstanbul 2007,
Rahman, Afzalur, Hz. Muhammed (SAV), Siret Ansiklopedisi, İnkılab yay., İst., 1996
Rousseau, J. J., Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, Babil yay. Erzurum, 2000.
Rukancı, Fatih- Anameriç, Hakan, Felsefe Dünyası, Ortaçağda İlk Üniversiteler, yıl:
2004/1, sayı: 39
Sert, H.Emin, Kur’an’da İnsan Tipleri ve Davranışları, Bilge yay., İst. 2004.
Şimşek, Hüseyin, Milli Eğitim Dergisi,
Osmanlı Dönemi İlkokullarında (Sıbyan
Mekteplerinde) Disiplin Anlayışı Ve Uygulamalar, sayı: 162, Bahar 2004
Türer, Osman, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Çocuk Terbiyesine Dair Düşünceleri,
İslam’da Aile Ve Çocuk Terbiyesi, 2, İSAV, Ensar, İst. 1996
Türkçe Sözlük, (2 Cilt), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988.
Ünsal, Nezir, Eğitim Bülteni, sayı: 30, basım tarihi: 2006, sf: 23,27
WEB
http://www.ailetoplum.gov.tr/upload/athgm.gov.tr/mce/2013/taya_kitap_butun.pdf
http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=330630
Aksoy, Naciye, Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, Kış, 2001, Sınıf Yönetimi ve
Disiplin
Modelllerinin
Dayandığı
Temel
Yaklaşımlar,
sayı:25
(http://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/1133-2011071510246aksoy.pdf)
Aile Akademisi Derneği | Ekim 2013
108