Az gelişmişliği bir yük gibi sırtımda taşıyorum

Transkript

Az gelişmişliği bir yük gibi sırtımda taşıyorum
98
IZLENIM / GEZI
Az gelişmişliği
bir yük gibi sırtımda
taşıyorum
Surinam, Güney Amerika’da oransal olarak en çok
Müslüman bulunduran yer. Hani Kudüs’e gidince
Türkiyeli olduğunuzu anlayanlar koşup boynunuza
sarılır ya, Surinam da böyle, belki biz onları bilmiyoruz ama onlar artık neredeyse bir işaret diline
dönüşen ‘Erdoğan, Erdoğan’ diye karşılıyorlar bizi…
BIR ÜLKE DÜŞÜNÜN, OKYANUSA KIYISI VAR AMA YÜZÜLMÜYOR
99
IZLENIM / GEZI
PARAMARIBO’DAN GENEL BIR GÖRÜNÜM
Surinam
MERYEM İLAYDA ATLAS
KENDI ÜLKEMIZDE BIZE SORDULAR, NE IŞIMIZ VARDI BIZIM SURINAM
DENEN YERDE? NEDEN GIDIYORDUK, NE IŞLER ÇEVIRECEKTIK
ORALARDA? BU SUALLER BILE BIR MERAK UYANDIRDI BENDE, BIR ESKI
SÖMÜRGENIN EV HALINI, AZ GELIŞMIŞLIĞIN YALIN RESMINI VE MODERN
DÜNYANIN ARTIKLARINI GÖRECEKMIŞIZ, BUYMUŞ MESELE.
“B
u satırları aja
(dedelerim) için
yazıyorum. Bu
satırlarla onlara
olan borçlarımı
ödüyorum.
Tarihlerinin ve kültürlerinin yitip
gitmemesi için…” (Surinamlı şair
Jit Narain)
tam 22 saatte ulaştık bu ülkeye.
Bir Ramazan günü, çok sıcak bir
günde, eski bir Hollanda sömürgesine vardık. Sömürgeci bize ülkeye
varmadan hissettirdi soluğunu,
daha havaalanında başlandık
Biz de bir KLM uçağına binerek
sorgulanmaya ve işte bu yüzden
gittik Narain’in uzak ülkesine, SuSurinam’a gidenler için salt bir
rinam’a… Ataları Latin Amerika’ya
havayolu şirketi değil, sömürgeta Hindistan’dan getirilmiş, orada
cinin keşif kolu olan KLM. Kendi
Şöyle diyor Narain bir şiirinde:
tarım işçisi olarak çalışmış, o ise
ülkemizde bize sordular, ne işimiz
Tüm gün çalışıp, bütün gece
Surinam’ı terk edip -o dönemvardı bizim Surinam denen yerde?
rüyaya dalan/Aja, bana benzer
de pek çok Surinamlının yaptığı
Neden gidiyorduk, ne işler çeviretıpkı/Gemilerimin adı Lalla Rookh
gibi- kendini Amsterdam’a atmış,
cektik oralarda? Bu sualler bile bir
değildir hâlbuki/Ve mösyö, ülkem
ama sonra dönüp atalarının kayıp
merak uyandırdı bende, bir eski
Hollanda oldu zamanla/Bir KLM
izlerine şiirler yazmış Narain’in
sömürgenin ev halini, az gelişuçağına binerek terk ettim Suriülkesi… Hindistan, Güney Amerika,
mişliğin yalın resmini ve modern
nam’ı/Ta ki zihnimde hatıran beli- Amsterdam, ne acayip, üç kıta…
dünyanın artıklarını görecekmişiz,
rince/Geçmişin peşine düştüm ben
buymuş mesele. Ülkeye denizaşırı
Biz
de
gittik
bu
ülkeye,
Türkiye’den
de…/Bu hikâyenin özü kutsal bir
uçuşları sadece KLM hava yolları
TİKA
ekibi
ile
bir
KLM
uçağına
su değil/Üstelik aklımı kıskacına
binip,
Amsterdam’da
duraklayıp
yapıyor, ana karanın, egemenin
almış gibi hissettiriyor/Hindistan’ı
WWW.LACIVERTDERGI.COM
neden terk ettiği idrakimde/Lakin
Hindistan’ın onu hiç terk etmeyişini ise bir yük gibi taşıyorum. (Paul
Vincent’ın İngilizce tercümesinden
Türkçe’ye tercüme ettim).
100
etkisi böylece hep hissediliyor
ve bu yüzden KLM’nin şiirlerde
zikredilmesinin sebebi… Böylelikle
Hollanda çoktan kaderine terk
ettiği bu ülkeye hâlâ götürme ve
getirme tekelini elinde tutuyor.
Şehrin göbeğinde vaktiyle Avrupalı sömürgecilerin inşa ettiği bugün
UNESCO tarafından korunan
merkezler olsun, bunun yanında
bir de kumar oynamaya gelenler
için mükemmel hizmetler olsun,
uyuşturucu ticaretinin bir türlü önü
alınmasın, artık Batı başkentlerinde yasak olan her şey buralarda
yapılsın, az gelişmişlik, çok gelişmişliğin arka bahçesi, çöplüğü,
ihtiyatsızlığı, pervasızlığı olsun.
Ne de olsa bu insanların haklarının anayasalarla güvence altına
alınmaya, bu insanların tam olarak
alın terinin karşılığını almaya, bu
insanların çevrelerinin, şehirlerinin
korunup kollanmaya ihtiyacı yok.
Narain’in ataları Surinam’da yıllarca şeker, kakao ve muz yetiştirdiler. Birçoğu hâlâ bu tarımı yapıyor.
Birçoğu da bırakıp gitmiş yıllar
önce, Amsterdam’da bir Surinam
mahallesinde yaşıyor. Amsterdam’la Surinam arasında Airbus
tipi devasa bir uçak kalkıyor, her
gün. Gelin görün ki bu devasa
uçakla gelip gidenlerin pek azı
ülkeye dokunuyor.
Bir ülke düşünün, okyanusa kıyısı
var ama yüzülmüyor. Yüzmek
istersen 12 mil açıkta köpek balıkları ile yüzeceksin, kıyılar çok kirli,
altyapı yok.
Bir ülke düşünün, kaliteli ve üstelik
de çeşit çeşit kereste üretiyor,
boksit yatakları var, altın ve petrol
de bulunuyor. Ama altını işlenmiş
olarak satamıyor, ekonomisi dışa
bağımlı, halkı fakir, imkânları yok.
Bir ülke düşünün, Amazon ormanlarından bir parça barındırıyor,
öyle ki, UNESCO’nun dünya mirasına girmiş, Amazon nehrinin en
büyük kollarından biri ile çevrelenmiş, içinde binlerce börtü böcek,
bitki, kuş ve vahşi hayvan. Hatta
kabileler, pirana ile dolu nehirler,
bataklık ve timsahlar, alabildiğine
yeşillik, acımasız bir yağmur, nehir
yunusları, temiz, nemli ve çok
sıcak hava… Bütün bunların canlı
tuttuğu bir ekoturizm, bu turistler
için lüks oteller, orman içinde malikâne tipi evler, gazinolar ve buna
karşılık orman kenarında tek katlı,
tahta evler, çıplak çocuklar ve tek
şeritli yollar…
Bir ülke düşünün, güney Amerikalı, siyahi, Çinli, Endonezyalı, Hintli
insanlardan müteşekkil olsun ama
çok kültürlülük deyince hiç ama hiç
akla gelmesin.
Bir sürü dil konuşsun, bir sürü dini
olsun, hatta ırk, mezhep, millet…
Ama bunların bir arada yaşıyor
olmasına kimse hayret etmesin.
BU AZ GELIŞMIŞ DÜNYANIN BÜTÜN
EMARELERINI
TAŞIYAN
ÜLKE, İSLAM
DÜNYASININ
DA BÖLÜNÜP
PARÇALANMIŞLIĞININ,
HIZIPÇILIĞININ BIR
TEMSILI
GIBI... MÜSLÜMANLAR,
500 BINLIK
SURINAM’IN
YÜZDE 20’SI,
SAYILARI
120 BIN BILE
DEĞIL. AMA
BIN PARÇAYA
BÖLÜNMÜŞLER. CEMAATLER ARASI
GEÇIMSIZLIK,
MEZHEPSEL
FARKLILIK,
ETNIK KÖKEN AYRIMI,
HÂSILI, BÖLÜK PÖRÇÜKLER…
Bütün Müslüman gruplar davet
ediliyor. Kadınlar ve erkekler için
ayrı ikram masaları kuruluyor.
Bazen aileler bir masaya, bazen
de kadınlar ve erkekler ayrı ayrı
masalara oturuyor. Her şey çok
mutmain bir sakinlikle ilerliyor.
İtiş kakış yok. Bir kere bir cemiyete sonradan giren, bir masaya
en son oturan kişi, diğer hepsi ile
selamlaşıyor. Bugün Endonezya ve
Malezya’da var olduğunu bildiğimiz bu namaz sonrası selamlaşma,
konuşmaya başlamadan selamlaşma, yemek yemeden selamlaşma
karşısında eziliyorum. Beraber
yatsı namazı kıldığım Endonezyalı
kadınların hepsini kucaklamak,
gerçekten kucaklamak istiyorum.
Yine bu ülkeyi düşünmeye devam
Duygularımız kesinlikle karşılıklı.
edin, finansal sistemi Hollanda’ya
Lakin acı gerçek ortaya çıkmakbağlı olsun, çeşitli borç çarklarına ta gecikmiyor. Bu naif tutumlar
çoktan girmiş olsun, bu borçları
cemaatler arası, mezhepsel veya
ödemek için imkânı da bulunsun
etnik ayrımlara gelince pek de öyle
ama bırakın bu imkânı kullanmayı, naif kalmıyor. Surinam için çok
hastalandığında bir iğne yapacak
kültürlü, çok dinli dedik ya, diğer
hemşireyi bile düzgün yetiştireme- din, ırk ve milletlerle pek sorun
miş olsun… Ne kaynaklarını kullayaşamayan Müslümanlar maalesef
nabilsin, ne insanlarını yetiştirebil- kendi aralarında bölük pörçük.
sin, denizleri çöplük içinde, kendisi
Bu parçalanmışlığın izini sürmek
de romantik bir az gelişmişlik
sahnesinde tükensin. Kendi kendi- için Türkiye’nin Surinam fahri
konsolosu ve sık sık buralara gelip
ni tüketmeyi bile bilemesin…
giden İlkem Şahin’le bir keşif
Bu ülkede Çinliler, Surinamlılar,
turuna çıkıyoruz. Art arda çeşitli
siyahiler, Javalar ile Hintililer yaşı- camilere gidiyoruz, Müslüman
yor. Sanki bir dünya karması gibi.
okullarına, sahurlara, dernek binaDün, ormanın ortasında kurulmuş
larına davet ediliyoruz. Zira bizler,
sömürge tarım arazilerinin işçisi,
bu insanların din bağı ile yakınlık
bugün, bir gazinonun Uzakdoğulu
kurdukları ve ‘ağabeylik’ etmesini
çalışanı…
umdukları Türkiye’den geliyoruz.
İlkem Şahin’le bu ziyaretleri yaparken arada sık sık şu soru düşüyor
Parçalanmışlık her yerde
aklıma; peki, biz Türkiyeli MüslüSurinam, Güney Amerika’da
manlar ile dünyanın geride kalan
oransal olarak en çok Müslüman
Müslümanlarının bağı nedir? Bu
bulunduran yer. Yani bu ülkenin
bağ ne üzerinden inşa edilir?
yüzde 18’i Müslüman. Biz bu
Müslümanlar, 500 binlik SuriMüslümanlarla ancak çok yakın
nam’ın yüzde 20’si, sayıları 120
zamanda iletişim kurmuşuz. Hani
bin bile değil. Ama bin parçaya
Kudüs’e gidince Türkiyeli olduğunuzu anlayanlar koşup boynunuza bölünmüşler. Cemaatler arası
geçimsizlik, mezhepsel farklılık,
sarılır ya, Surinam da böyle, belki
etnik köken ayrımı, hâsılı, böbiz onları bilmiyoruz ama onlar
lük pörçükler… En büyük cami,
artık neredeyse bir işaret diline
merkezde Ahmedilerin. Sonra irili
dönüşen ‘Erdoğan, Erdoğan’ diye
ufaklı camiler geliyor. Camilerkarşılıyorlar bizi…
de halı yok, çoğu derme çatma.
Bir Ramazan günü, TİKA, Surinam- Surinam’da devlet okullarında din
lıları iftar masasında buluşturuyor. eğitimi vermiyorlar. Din eğitimi
101
IZLENIM / GEZI
BIR CAMIDE
SOHBET ETTIĞIMIZ ENDONEZYALI BIR KADIN,
IKI ÇOCUĞUNU
MÜSLÜMAN
YETIŞTIRMIŞ
OLMANIN GURURUNU YAŞIYOR. ŞAŞIRIYORUM, ÇÜNKÜ
KOLAYCA DIN
DEĞIŞTIRME,
SURINAM’DA
ÇOK SIRADAN
BIR DURUM.
KIM KIME
DAHA EVVEL
ULAŞIRSA, O
ETKIN OLUYOR
BIR NEVI…
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
XXXXX
XXXXXXXX
XXXXXXXX
XXXXXXX
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
BURADAKI MÜSLÜMANLARIN ANCAK TÜRKIYE LIDERLIĞINDE TOPLANABILECEĞI SÖYLENIYOR
ve cemaat okulu kurmak en büyük
mesele. Ama bir yandan da bir
araya gelip birbirlerinin yaptıkları
işlere destek vermiyorlar. Gittiğimiz Hint okulunun başındaki adam
bu durumdan yakınıyor ve kırsala
büyük bir okul yapmak istediklerinden bahsediyor.
Bir camide sohbet ettiğimiz Endonezyalı bir kadın, iki çocuğunu
Müslüman yetiştirmiş olmanın
gururunu yaşıyor. Şaşırıyorum,
çünkü kolayca din değiştirme,
Surinam’da çok sıradan bir durum.
Kim kime daha evvel ulaşırsa, o
etkin oluyor bir nevi… Nitekim
Müslümanlar da o veya bu sebeple
bir araya gelemiyor, bir birlik
kuramıyor, her yerde aynı olan
kitabımız, yüzünden olsun bir kere
bile beraber okunamıyor.
Ne garip, bu az gelişmiş dünyanın
bütün emarelerini taşıyan ülke,
İslam dünyasının da bölünüp
parçalanmışlığının, hizipçiliğinin
bir temsili gibi... Birleşip bir okul
kuramayan, birleşip bir büyük ibaWWW.LACIVERTDERGI.COM
dethane yapamayan Müslümanlar,
bizlere ne kadar da çok benziyor.
Dünyanın bir köşesinde, maceralı
bir nehirle çevrelenmiş bu nemli
şehir Paramaribo’da neyi paylaşamıyorsunuz demek geçiyor içimden ama kendi çok ‘âlî’ dertlerimiz
geliyor aklıma, belki Türkiye’de
diyanet diye bir kurumun olmasını
ve her şeye rağmen bütün camilere girebiliyor olduğumuz gerçeğinin seküler devlet eli ile sağlandığını hatırlıyorum, susuyorum. Pek
çok kimse buradaki Müslümanların
ancak Türkiye liderliğinde toplanabileceğini söylüyor. Hâlbuki
Türkiye’nin böyle bir ideali veya
emeli yok. Bu Türkiye’nin emeli
olmasa da gönüllerden geçen,
belki emelimiz yok ama sırtımızda
küfemiz var işte…
TİKA’nın Surinam’da bulunması
tam da bu yüzden. Türkiye’nin
Surinamlıların sağlık sistemine
-hiç ayırt etmeksizin- yaptığı hibeler için oradayız. Bir ambülans,
40 bebek yatağı ve pek çok tıbbi
donanım. TİKA’dan gelen ekip,
Surinam devlet yetkilileri ile konuşulan her şeyi not alıyor, hemşire
eğitme talebinden medikal yardım
malzemesine ve diğer birçok şey.
Bir devlet hastanesindeki çocuk
ve yeni doğan ünitesinin ihtiyacını
karşılamak… Türkiye, kolonyal
acıları ile orada duran Surinam’a
insan kaynağı, altyapı desteği ve
bilgi teknolojisi götürmek istiyor.
Surinam’da, Amazon’un içinde sömürgecilikten kalan tarım alanlarının otele dönmüş müştemilatlarına
ekoturizmci Avrupalılar geledurTürkiye ise Surinam’da ne dinî ne
sun, Türkiye, bu çok dilli ve kültürlü
de siyasi bir emel üzerinden var
Karayipler ülkesinin çocuklarına
olmak için bulunuyor, aslında tam
da yapmayı bildiği en iyi şeyi yani hastane yatağı götürmeye, insanlarını yetiştirmeye ve Müslümaninsani yardımı götürmek için orada. İyi niyetlerin ideallerle buluşup, larını bir iftar sofrası etrafında
hayata geçtiği alanlardan biri olan birleştirmeye devam edecek.

Benzer belgeler