Doğal Afet Sürecinde Geomatik/Harita/Jeodezi

Transkript

Doğal Afet Sürecinde Geomatik/Harita/Jeodezi
editörden
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Ýstanbul Þubesi Yayýnýdýr.
Ýki Ayda bir yayýnlanýr. Süreli Yerel Yayýndýr.Ücretsizdir.
Marmara Bölgesi / Þubat 2012
HKMO Ýstanbul Þubesi Adýna Sahibi
M. Tevfik Özlüdemir
Yazý Ýþleri Sorumlusu
M. Uður Giriþken
Yayýn Editörü
Kerem Halýcýoðlu
Adres
19 Mayýs Mahallesi Samanyolu Sok.
Onur Apt. No:106 Kat:2
34360 Þiþli - Ýstanbul
Tel:+90 212 2328989 / Faks: +90 212 2329428
e-posta:[email protected] web: www.hkmo.org.tr
Tasarým
Yayýn Kurulu
Basým
Ezgi Matbaacýlýk
Sanayi Cad. Altay Sok. No:14 Çobançeþme/Ýstanbul
Tlf: 0212 452 23 02
Bültene Yazý Gönderenlerin Dikkatine
Yayýn Kuruluna göndermek istediðiniz yazýlarýnýzý
[email protected] adresine gönderebilirsiniz. Gönderilen
yazýlarýn hukuki sorumluluðu yazarýna aittir. Gönderilen yazýlar
baský tekniðine uygun olmalý, resimler net olmalýdýr. Yayýnlanan
yazýlar kaynak gösterilmek koþuluyla baþka yayýn organlarýnda
yayýnlanabilir. Yazýlar yayýnlansýn ya da yayýnlanmasýn yazarýna
iade edilmez.
editörden
Þubemiz 22. Çalýþma Dönemine girerken, geride
býraktýðýmýz dönem içerisinde sizlere gerek e-bültenler
gerekse þube bültenlerimiz aracýlýðýyla haberler ve görüþler
aktardýk. 21. ve 22. Çalýþma döneminin bir bileþimi olan
elinizdeki son bültenimizde ise yine bir dosya konusu ile
dergimizi hazýrladýk.
Ekim ayýnda meydana gelen büyük Van depremi
ülke gündemimizde gerek bölgede yaþayan insanlarýmýzýn
karþý karþýya kaldýklarý zorlu koþullarý gerekse böylesi bir
afet ortamýnda çözülmesi gereken koordinasyon sorunlarýný
gündemimize taþýdý. Deprem ayrýca 1999 Ýzmit depreminden
günümüze kadar geçen zamanda devletin yetkili
kurumlarýnýn böylesi afet durumlarýna ne kadar hazýrlýksýz
yakalandýðýný bizlere gösterdi. Büyük Ýzmit depreminin
ardýndan geçici vergi olarak toplanan deprem vergilerinin
mevcut hükümet tarafýndan kalýcý hale getirilerek afet
çalýþmalarý dýþýnda alanlara aktarýldýðýný bizzat maliye
bakanýndan öðrendik. Gerçekleþen son depremlerle büyük
bir bölümü birinci derece deprem bölgesi olarak
nitelendirilen ülkemizde afet politikalarýnýn siyasette belirgin
bir alan kaplamadýðýný acý bir þekilde bir kez daha görmüþ
olduk. Van ve çevresinde halen hayat normale dönmüþ
deðil. Depremin ardýndan üç aydan fazla bir zaman geçmiþ
olmasýna raðmen bölge insanýnýn büyük bir bölümü zorlu
kýþ koþullarýný çadýrlarda geçirmek zorunda kalýyor. Deprem
sonrasý kent merkezleri ve köylerde bulunan pek çok yapýda
ise hasar tespit çalýþmalarý ve yardýmlar konusunda hala
bölge halkýnýn sorunlarý çözüm bekliyor. Deprem zararlarýnýn
azaltýlmasý, kentlerimizdeki yapý stoklarýnýn belirlenerek
olasý depremlere karþý yapýsal ve yapýsal olmayan önlemlerin
örgütlenmesi, deprem öncesi, aný ve sonrasý çalýþmalarý
kapsayacak bütüncül bir planýn oluþturulmasý gerekliliði
tartýþmasýz bir þekilde yeniden ortaya çýktý. Meslek
alanýmýzda afetler konusunda gerçekleþtirilen baðýmsýz
bilimsel çalýþmalarýn ortaklaþtýrýlmasýnýn yöntemlerinin de
belirlenmesi gerekiyor. Tüm bunlarýn yanýnda Ýstanbul baþta
olmak üzere pek çok kent merkezinde yoksul halkýn yaþam
alanlarý deprem tehlikesi ileri sürülerek kentsel dönüþüm
adý altýnda varlýklý insanlara transfer ediliyor. Afete yönelik
politikalar kentlerimizdeki toplumsal dinamikler de
düþünülerek ele alýnmalý ve yerinde kentsel dönüþüm
uygulamalarý gerçekleþtirilmelidir.
Ülke gündemimize paralel olarak biz de bu sayýmýzýn
dosya konusunu deprem olarak belirledik. Dosya konumuz
içerisinde afet kavramý ve terminolojisi, afetler söz konusu
olduðunda mesleðimizin sürece katkýlarý, afet ve risk
yönetimi konularýnda görüþler yayýnlýyoruz. Bültenimizde
ayrýca HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi
kapsamýnda Sayýn Prof. Dr. Ahmet Yaþayan ve Sayýn Prof.
Dr. Onur Gürkan ile üyelerimiz bir araya gelme fýrsatý buldu.
Bu söyleþilerin metinlerini bültenimiz içerisinde bulabilirsiniz.
28-29 Ocak 2012 tarihlerinde gerçekleþtirilen olaðan
Genel Kurul ve seçimlerin mesleðimiz ve ülkemiz açýsýndan
sonuçlarýnýn olumlu olmasýný diler ve tüm meslektaþlarýmýzý
bu demokratik sürecin bir parçasý olmaya çaðýrdýðýmýzý bir
kez daha ifade ederiz.
Yeni çalýþma döneminde bültenimizde dosya konusu
olarak tartýþmaya açmak istediðiniz konularý þubemize eposta aracýlýðýyla bildirebilirsiniz. Beraber üretmek ve
paylaþmak dileðiyle.
Kerem Halýcýoðlu
içindekiler
3
Baþyazý
4
Deniz Baþ
6
57
Erol Köktürk
58
Basýn Açýklamalarý
67
Þube Güncesi
68
Tarihi ve Güncel Haritalarýmýz Sergisi
YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Katkýlarý
Paneli
69
Temsilciler Toplantýsý
70
Bölge Toplantýlarý
Topraklarýn Sömürülmemesi Umudu
Doða Demirtaþ
11
TMMOB Ýstanbul ÝKK
12
HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar
Küreselleþmenin Etkisindeki istanbul ve
“Çýlgýn Proje”
Prof. Dr. Onur Gürkan ile Söyleþi (12 Nisan 2011)
Dosya: Deprem
26
Fatih Poyraz
28
Levent Uzunçýbuk
37
Kemal Özgür Hastaoðlu
39
Tarýk Türk
40
Orhan Tatar
42
Levent Uzunçýbuk
50
54
Kemal Akbulut
“Kaybetmek” Kulubü
Benimle Eðlenir mi Dersim?
Ya da hiç özür diler mi adamsýz hava taþýtlarý?
9
44
55
GPS Tekniði Ýle Tektonik Hareketlerin
Belirlenmesi
Afet ve Risk Yönetimi Ýle Ýlgili
Kavramlar ve Terimler
Heyelanlarýn Jeodezik Yöntemler Ýle Ýzlenmesi
Doðal Afet Sürecinde
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri
Mühendisliði ve CBS’nin Önemi
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planý
(UDSEP 2012-2023)
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri
Mühendislerine Hangi Görevleri Yüklüyor?
Doðal Afet Zaralarýnýn Azaltýlmasýnda
Afet ve Risk Yönetiminin Önemi
HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar
Prof. Dr. Ahmet Yaþayan ile Söyleþi
(12 Aralýk 2011)
Onur Gürkan
Araþtýrmalarda Amaç Bilinci Üzerine
Kerem Halýcýoðlu
Taþýnmaz Deðerlemesi
H.Ali Kanýtürk
Resim Sergisi
Baþyazý
Çalýþma dönemimizi tamamlamak olduðumuz evrede
bültenimizin yeni sayýsýyla sizlerle birlikteyiz. Son bültenimizin
yayýnlanmasýndan bu yana ülkemizde ve dünyadaki geliþmeler
sýcaklýðýný korudu. Ekonomik açýdan kriz belirtilerinin dünya ölçeðinde
artacaðýna iliþkin deðerlendirmelerin giderek daha yüksek sesle dile
getirilmeye baþlandýðý bir dönemde 2012 yýlýna baþladýk. Var olan
tablo Þubemizin 22. Çalýþma Döneminde yeni seçilecek yönetim
kurulumuzu daha zorlu görevlerin beklediðini gözler önüne seriyor.
Bir önceki bültenimizin dosya konusu olarak ulaþtýrma
baþlýðýný ele almýþtýk. Bu baþlýkta, kulaklarýný bilim insanlarýnýn sesine
kapayan siyasi iktidarýn ýsrarla yapmayý planladýðý Ýstanbul’a üçüncü
köprü konusunu da iþlemiþtik. Bültenimizin hazýrlýk aþamasýnda
üçüncü köprü projesinin ihalesi, hukuku ve yargý kararlarýný hiçe
sayan AKP hükümeti tarafýndan yapýldý. Siyasi iktidarýn ihaleye yoðum
bir ilgi olduðu yönündeki açýklamalara karþýn ihaleye hiçbir firma
katýlmadý. Üçüncü köprüye karþý yaþamý savunan, Ýstanbul’un
geleceðine sahip çýkan onurlu insanlar yaptýklarý açýklamalarla, ihale
günü düzenledikleri eylemle kararlýlýklarýný sergilediler ve mücadeleye
devam edeceklerini kamuoyu ile paylaþtýlar.
Önceki bültenimizin yayýnlanmasýndan sonra ülkemizde
gerçekleþen en önemli olay, kuþkusuz Van depremleri oldu. 23 Ekim
2011 tarihinde Erciþ merkezli gerçekleþen deprem sonucunda, toplum
olarak deprem konusunda ne derece eksikli olduðumuz gerçeðiyle
bir kere daha yüzleþtik. Kurtarma çalýþmalarýnda gerçekleþtirilen
eþgüdüm eksikliði, ilk müdahalenin yapýlmasýndaki gecikme ve
deprem sonrasý çalýþmalarýn örgütlenmesinde yaþanan eksiklikler
bu konuda alýnacak uzun bir yolumuz olduðunu gözler önüne seriyor.
Bu konudaki eksiklik, meslek örgütlerimiz de dahil olmak üzere
toplumun bütününün sorumlu olduðu bir eksikliktir. Kamucu bir
bakýþ açýsýyla, toplumumuzun bilinçlendirilmesi, kaynaklarýn depreme
yönelik alýnacak önlemler için akýlcý kullanýmý, depreme yönelik
çalýþmalarýn eþgüdümünün ve birbirleriyle iliþkisinin saðlanmasý acil
bir gereksinimdir. Toplum olarak yaþanan acýlardan sorumluyuz.
Ancak bu tablonun asýl sorumlusu, 1999 Doðu Marmara
depremlerinden ders çýkarmayan, deprem konusunda somut adýmlar
atmayan, deprem konusunda kamusal olarak alýnmasý gereken
önlemleri vatandaþa havale eden, deprem vergilerini siyasi çýkarlarýna
uygun olarak baþka amaçlarla kullanan, depremde dahi piyasacýlýktan
vazgeçmeyen siyasi iktidarlardýr. Deprem gerçeðinden hareketle bu
sayýmýzýn dosya konusunu “deprem” olarak belirledik. Konuyu
mesleðimiz ve toplumsal yönleriyle ele aldýðýmýz bu baþlýkta farklý
disiplinlerden dostlarýmýz da yazýlarýyla bu içeriði zenginleþtirdiler.
Deprem öncesinde Hakkari’de gerçekleþen çatýþmalarda çok
sayýda güvenlik görevlisi yaþamýný yitirmiþti. Bu olayýn ardýndan
geliþen ýrkçý ve düþmanca söylemler ne yazýk ki Van depremleri
sürecinde de devam etti. Ülkemizde farklý etnik ve kültürel
topluluklarýn barýþ içinde kardeþçe bir arada yaþamalarýný ýsrarla
savunanlarý, her türlü düþmanlýða karþý insanlýðýn evrensel deðerlerini
savunanlarý bu anlayýþla mücadele etme görevi bekliyor. Kürt
sorununun çözümünde þiddet seçeneðinin tercih edilmesinin yaþanan
trajediyi daha da boyutlandýracaðý ise muhakkak. Þiddet seçeneðinin
en acý sonuçlarýndan birini geçtiðimiz yýlýn son günlerinde Uludere’de
yaþamlarýný idame ettirebilmek uðruna sýnýr kaçakçýlýðý yapan 40’a
yakýn yoksul köylülerimizin öldürülmesiyle yaþadýk. Olayýn ardýndan
hükümetin uzun süre sessiz kalmasý ve konunun “operasyon kazasý”
olarak nitelenmesi toplumun vicdanýný rahatlatmadý. Beklentimiz
sorunun þiddet yoluyla deðil, demokratik yöntemlere dayanan barýþçýl
bir yaklaþýmla çözüme kavuþturulmasýdýr.
Bütün bu geliþmeler yaþanýrken iktisadi alanda yaþanan
geliþmeler de dikkat çekici oldu. Türk Lirasýnýn ABD Dolarý ve Avro
karþýsýnda önemli oranda deðer kaybetmesi Merkez Bankasýnýn
müdahalelerine karþýn devam etti. Türkiye’nin uluslararasý ölçekte
büyüme kaydeden ülkeler arasýnda ilk sýralarda yer almasý bir övgü
kaynaðý olarak kamuoyuna yansýtýlýrken, cari açýðýn rekor düzeyde
seyretmesi büyüme argümanýna sarýlan iktidar tarafýndan paylaþým
konusu edilmedi. Oysa cari açýðýn yükselmesi, Türk Lirasýnýn deðer
kaybetmesi sonucu ortaya çýkacak enflasyon ve uluslararasý ölçekte
yaþanan durgunluk 2012 yýlýnda Türkiye ekonomisinin de bir krize
sürüklenebileceðini gösteriyor. Ýktisadi alanda bu geliþmeler
yaþanýrken, Türkiye’ye biçilen bölgesel rol kapsamýnda da geliþmeler
yaþanýyor. NATO eliyle dayatýlan füze kalkaný projesi Ýran’la ülkemiz
arasýnda bir gerilim baþlýðý olurken, emperyalizmin Kuzey Afrika’dan
sonra Ortadoðu’da müdahale ettiði Suriye’de yaþananlara karþý
Türkiye’nin öne sürülmek istenmesi kaygý yaratýyor. Ülkemizin
emperyalist ülkelerin taþeronluðunu üstlenmesi deðil, halklar ve
ülkeler arasýnda barýþ ve kardeþliðin tesis edilmesi konusunda öncülük
üstlenmesi dileðimizdir.
Ülkemizde muhalif seslerin zorla ve baskýyla sindirilme süreci
devam ediyor. Hopa’da emekli öðretmen Metin Lokumcu’nun polisin
ölçüsüzce kullandýðý gazdan etkilenerek yaþamýný yitirmesinin
ardýndan yüzlerce kiþinin gözaltýna alýnmasý ve tutuklanmalarý yaratýlan
baþyazý
baský zincirinin son halkasýydý. Ýddianamede yer verilen suçlamalar
ve suç unsurlarý toplumda adalet ve vicdan duygularýný derinden
sarstý. Hopa davasýnda haklarýnda dava açýlanlar tahliye edilirken
benzer bir süreç, Oda TV iddianamesinde de, KCK soruþturmasý
kapsamýnda yüzlerce aktivist ve aydýnýn tutuklanmasýnda da yaþanýyor.
Baský rejimi her geçen gün kurumsallaþýrken, 12 Eylül’den önce
devreye sokulan ve darbe rejiminin ürünü olan Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin yerini ayný iþlevle çalýþan Özel Yetkili Mahkemeler
almýþ görünüyor. Ülkemizde anýlan türden “ileri demokrasi”
örneklerinin sayýsý günden güne artýyor. Bu örneklerden biri Ýzmir’de
yaþandý ve 22 Kasým 2011 tarihinde Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’ne
yönelik olarak baþlatýlan operasyon sonucunda aralarýnda TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý Ýzmir Þubesi Yönetim Kurulu
Baþkanýmýz Selçuk SAVCI ve TMMOB Üyesi mimar ve mühendislerin
de aralarýnda bulunduðu kiþiler gözaltýna alýndý. Tutuksuz yargýlanmak
üzere serbest býrakýlan arkadaþlarýmýz, Özel Yetkili Savcýlarýn yaptýðý
itirazýn sonucunda tutuklanarak Buca Cezaevine gönderildiler.
Tutuklanmalarýnýn gerekçesi ise “delilleri karartma ve kaçma ihtimali”
olarak gösterildi. Yaþamý boyunca toplum ve insanlýk için çalýþan,
mütevazý ve örnek kiþiliði ile tanýnan HKMO Ýzmir Þube Baþkanýmýz
Selçuk Savcý baþta olmak üzere TMMOB üyesi mimar ve
mühendislerin bu gerekçe ile tutuklu olarak yargýlanmasýnýn tamamen
hukuka aykýrý ve keyfi olduðunu vurguluyoruz ve kendilerine
dayanýþma duygularýmýzý iletiyoruz.
Bu geliþmeler yaþanýrken Odamýzýn ve Þubemizin etkinlikleri
de devam ediyor. TMMOB adýna Odamýz tarafýndan yürütücülüðü
yapýlan Coðrafi Bilgi Sistemleri Kongrelerinin üçüncüsü Kasým ayýnda
Antalya’da gerçekleþtirildi. Türkiye Ulusal Jeodezi Komisyonunun
yýllýk bilimsel toplantýsý “Sabit GNSS Ýstasyonlarý Aðý ve Analizi”
baþlýðýyla yine Kasým ayýnda Boðaziçi Üniversitesinin ev sahipliðinde
Ýstanbul’da gerçekleþtirildi. Bu etkinlikte düzenlenen özel bir oturumla
deðerli Hocamýz Prof. Dr. Onur Gürkan’ýn jeodeziye katkýlarý ele
alýndý. Ülkemizde sivil Harita Mühendisliði eðitiminin baþladýðý ve iki
yýl önce 60’ýncý kuruluþ yýldönümünü bir dizi etkinlikle kutlayan Yýldýz
Teknik Üniversitesi, 100’üncükuruluþ yýlý olan 2011’i bir dizi etkinlikle
kutladý. Bizler de Harita Mühendisliði Bölümümüzün etkinliklerinde
akademisyen meslektaþlarýmýzla bir aradaydýk. HKMO Tarihine Iþýk
Tutanlar baþlýklý söyleþilerimize, deðerli Hocamýz Prof. Dr. Ahmet
Yaþayan’ýn katýldýðý ve meslek yaþantýsýna, akademik çalýþmalarýna
ve Odamýzýn çalýþmalarýna sunduðu katkýlara iliþkin düzenlediðimiz
söyleþi ile devam ettik. Üyelerimizle buluþma ve paylaþma ilkemizin
gereði olarak Ataþehir Belediyesi Teknik Baþkan Yardýmcýsý, Ýmar
Müdürü ve kurumda çalýþan meslektaþlarýmýzla buluþtuðumuz bir
ziyaret gerçekleþtirdik. Benzer bir ziyarette Kaðýthane Ýmar
Müdürlüðünü ve kurumda çalýþan meslektaþlarýmýzla bir araya geldik.
Her yýl olduðu gibi Dünya CBS Günü etkinliðimizi Mekansal Biliþim
ve CBS Komisyonumuzun öncülüðünde ÝTÜ Geomatik Mühendisliði
Bölümümüz ile birlikte gerçekleþtirdik. Nitelikli sunumlarýn yapýldýðý
ve sunumlar sonrasýnda yapýlan katkýlarla zenginleþen etkinliðimizin
ardýndan meslektaþlarýmýz ve öðrenci kardeþlerimizle bir araya
geldiðimiz bir kokteyl organizasyonu gerçekleþtirdik. Genç
meslektaþlarýmýzýn sorunlarýnýn çözümüne odaklanan ve kendileriyle
buluþtuðumuz piknik etkinliði ile baþlayan etkinliklerimiz Þubemizde
düzenlenen bir forumla devam etti. Yeni yýlý, meslektaþlarýmýzýn
katýlýmýyla Þubemizde gerçekleþtirdiðimiz bir kokteyl etkinliði ile
karþýladýk. ÝTÜ ve YTܒdeki bölümlerimizde öðrenim gören öðrenci
kardeþlerimizle düzenlenen tanýþma çayý etkinliklerinde bir araya
geldik. Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulunun düzenlediði ve dahil
olduðu birçok etkinlikte yer aldýk. Televizyon kanallarýnda ve
gazetelerde çeþitli mesleki ve toplumsal baþlýklara iliþkin güncel
deðerlendirmelerimizi kamuoyu ile paylaþtýk.
Þubemiz yeni bir yönetim kurulu ile 22. Çalýþma Dönemine
girecek. Çalýþma dönemimizde birlikte çalýþtýðýmýz arkadaþlarýmýzýn
bir bölümü yeni çalýþma döneminde de birlikte üretme ve paylaþma
ilkemize göre aday olmuþlardýr. Yönetim Kurulu üyelerimizin ve
birlikte adaylýklarýný açýkladýklarý arkadaþlarýmýzýn, seçilmeleri
durumunda Çaðdaþ Demokrat Harita Mühendislerinin bugüne dek
yarattýklarý geleneðin verdiði özgüvenle görevlerini layýkýyla yerine
getireceklerine iliþkin hiçbir þüphemiz yoktur.
Yeni dönemde birlikte üreterek, birlikte paylaþarak, birlikte
yöneterek yapýlacak çalýþmalarýn mesleðimizin ilerlemesi için, eþit,
özgür ve adil bir dünya özlemimiz için önemli katkýlar saðlayacaðýna
olan yürekten inancýmýzla, çalýþma dönemimiz boyunca bizlere destek
olan tüm meslektaþlarýmýza ve dostlarýmýza içtenlikle teþekkür ediyor,
aydýnlýk yarýnlar diliyoruz.
HKMO Ýstanbul Þubesi
21.Dönem Yönetim Kurulu
3
gündem
Benimle Eðlenir mi Dersim?
Ya da hiç özür diler mi adamsýz hava taþýtlarý?
Deniz Baþ
Bana ne verirseniz onu alýrým. Ne verdinizse onu
aldým. Bu iþin Türkçesi böyle.
Ýþimiz çok zor. Televizyon programlarýnda neþe ile
hüzün, kahkaha ile gözyaþý yan yana. Bir kanalda buz tutmuþ
çadýr halatlarý, diðer kanalda evlenme hayalleri ile programa
çýkanlar… Halimiz ahvalimiz budur diyelim. Bizimle dalga
geçenler özür dilesin benden.
Benzin bugün iki kuruþ ucuzlamýþ. Önceki gün 5
kuruþ zamlanmýþtýmýþ. Ucuzlamýþ iþte sonuçta. Önceki
günden bana ne. Yok yine artýyor, yanýltýrtýldýrmýyorsam…
Özüre ne gerek.
Dolar bir fýrladý. Sonra nasýl frenlendi ama.
Frenlenmiþ iþte sonuçta. Fýrladýðýndan bana ne. Yok yine
fýrlýyor, yanýltýrlatýldýrmýyorsam… Özür dilemesi kolay, hele
bir teðetin içine geçsin...
Deprem olduydu ya geçenlerde, nerde olduydu
yahu? Benim hatýrladýklarým ölümlerin çok olduklarý.
Erzincan, Adana, Simav, Gölcük, Adapazarý, Van. Diðerlerini
bir çýrpýda hatýrlamadýðým için çok üzgünüm. Ve iþte böyle
böyle unutuyor insan, ve üstelik Van’ý bile unutacaðýz gün
gelecek… Ýnanmayan var mý buna? Özür dilerim þimdiden.
Deprem sonrasý hayat devam etti. Televizyonlardaki
programlara alýþtýk, alýþtýk ve unuttuk gittik. Ama görmek
isterseniz gidin Zübeyde Haným Öðretmenevi’ne, Vanlý
kardeþlerimizle tanýþýn. Eðer isterseniz hep beraber gidelim,
geçmiþ olsun diyelim. Üzülürsünüz. Özür dilersiniz sadece,
seyrettiðiniz için belki de. Ben diledim bile.
Depremleri unuttuk. Deprem olunca þehitleri
unutmuþtuk. Þehitler olunca ekonomik krizi unuttuyduk.
Ekonomik kriz olunca siyanürlü suyu unuttukduydu. Sanýrým
sanýrsam. Siyanürlü su olunca hesleri mi gündemin dýþýna
atmýþtýktýydý ne? Yani neleri unutmuyor ki insan. Ben öyleyim
4
en azýndan. Unuttum Sivas’ý hiç gitmediðim için.Adana’ya
gitmemiþtim deprem sonrasý, unuttum bak sahi kaç
büyüklüðündeydi Erzincan depremi?... Özür? Dilerim tabi.
Sonra çok geçmeden Dersim çýktý meydane. Özürler
diledimler, sen önce þunu dile, yok ben size gelmemler, yok
fenermiþ, yokmuþ fener, gittim aman, geldim aman, caným
anam…Kim özür dilemiþtiydi ki önceden? Kenan Paþa özür
diledi mi 12’den vurmasýna karþýn Eylül’ü? “Sülüyman hep
baþbakan” dedi diye Fikret Baba özür diledi mi milletden?
Ya Leman’a ne demeli? Çizdikleri için özür dilemiþ miydi
bizlerin seçtikleri insanlarý komik durumu düþürürken?
Devlet özür diler mi hiç be yahu? Bana devlet özür diledi
dedirtemezsiniz…Ama ben? Dilerim. Bölmeden ama.
Hem ve üstelik satýlacak bir þey kalmadý memlekette.
Telekomünükasyon’un çoðu ellerinmiþ, özür dilendi mi?
Doðalgazda dýþa baðýmlýyýz diye, özür mü dilenmiþ bizlerden?
Rüþveti yiyenler özür dilemiþ mi ki, ve affedecek miyiz
verenleri? Sevgili kýzýmdan özür diledim dün akþam.
Dersim’i unuttuk diye, 12 Eylül kýyýmlarýný yaþamadýk
mý? 12 Eylül yaþandýðý için Sivas’ta yanmadýk mý? Kim özür
diledi Sivas için, yanan yüreklerimizden? Sen diledin mi
mesela?
Dersimiz Dersim ama bu sefer. Bu konuda da ne olur
ulu orta konuþmasýn kimse. Ortada bir matem havasý var
ve kimse sen suçlusun, sen yaptýn demesin. Yok efendim
sen þunu da yaptýydýn da demesin.Hatamýzý da sevabýmýzý
da biliyoruz en gerçeðinden… Ama bir tarihçi çýkýyor var
var diyor, diðeri çýkýyor yok efendim o þöyle diyor. Kim kime
inansýn? Resmi tarih var iþte, açýldý önümüze yeni bir sayfa…
Dersimiz Dersim olsun. Yok yok diyen de var var diyen de
öðrensin bütün gerçekleri. Acýyý hissetsin. Bu büyük bir
adým olsun. Halklarýn kardeþliði için öðrenmeli memleketim
gündem
bu gerçekleri... Bir kiþi bile ölmüþse o meydanlarda ama,
bunun azýnýn çoðunun olmadýðýný bilmeliyiz en basitinden.
Ýlk aðýtý ben yakýyorum, ölen herkes için. Ýlk zýlgýtý kýzým
çekiyor, kayýp bütün kýzlarý için... En öncesinden.
Tarih neden yazmamýþ bütün bu olanlarý, biz hangi
tarihi öðrenmiþiz yýllarca, eðer gerçekse, ben nasýl bakacaðým
Hüseyin’in gözlerine? Nihat senin de gözlerine tamam.
Ýsterseniz hiç bakmam, istediðiniz buysa.
Sahi bizi siz ne zaman affetmiþtiniz iki gözlüm? Özür
mü dilemiþtik sizden...
Sonra tabi adam da yoktu uçakta, vuruldunuz ... Oy
dere Kýzýldere diye yakýyorduk türkümüzü. Oy dere Uludere
diyoruz þimdilik... Doðum lekesi gibi alnýnýzda kaçakçýlýk,
teröristlik… Kara kaþýn çatýk kaþýn ne çektiðini ben de bilirim
elbet. Ah o uçakta olsaydým, size çiçekler atardým. Ama
biliyorsunuz adam yoktu o uçakta, çiçek atacak adam yoktu.
Adam olsa zati havadan deðil, karadan girerdi belki de. Özür
dilerim.
Havadan deðil karadan deyince, Noel Baba geldi
aklýma. Adam olsaydý bacadan deðil, kapýdan girerdi demiþ
müftüm. Bizim evde zaten baca yok. Oysa misafir dediðin,
kapýdan da bacadan da… Özrüm kabahatimden çokken,
bunun için özre gerek yok tabi.
Ölüm ile yaþam. Siyah ile beyaz. Bu yazýnýn konusu
bu muydu yahu? Sadece unuttum bak yine hayatýn
gerçeklerini…Çadýrlar tutuþtu öldü güzel ve çaresiz insanlar.
Bu ölümlere çare bulamadý bütün bir yetmiþ milyon. Demek
ki yetmemiþ milyon. Özürler ne çare acýlara?
Elendi bak tuttuðum þarkýcý. Piyangolar boþa çýktý.
Ahh Behzat ah… Cumartesi cumartesi.
Üzülmesin þu çýlgýn ülkemin, yalnýz insanlarý… Daha
ben kendimi affettim mi bilmezken, sahi siz bizi ne zaman
affettinizdi iki gözüm? Özür dilemiþ miydik sahiden?
Yeni yýl gelmiþ ülkeme. Barýþ da mý gelmiþ yani?
Jeodezi ve Fotogrametri Yük. Müh.
5
görüþ
Topraklarýn Sömürülmemesi Umudu
Erol Köktürk
KARAMSAR TABLO
Öyle bir noktaya geliyoruz ki, kentlerin içinde kaçacak
yerlerin sayýsý azalýyor. Ciddi bir kuþatma altýndayýz. Ve bu
kuþatma öyle kolay kýrýlacak bir kuþatmaya benzemiyor.
Atmosfer bütün kirliliðiyle üzerimize abanýyor.
Kaldýrma gücümüz ise tersine azalýyor. Dayanmanýn
sýnýrlarýnda dolaþýlýyor artýk.
Ciðerlerimiz, gözlerimiz, ruhumuz, kirlenme yorgunu.
Soluk almadan yaþamayý özler olduk.
Kentte kaçacak yerler azalýnca, kentten kaçma
duygusu kabarýyor. Sanki çözümmüþ gibi… Çünkü kirlenme,
ne yazýktýr ki, adým adým tüm mekanlarýmýza, ormanlarýmýza,
kýyýlarýmýza yayýlýyor.
Kentte kalmada direnme durumundaysa, bu yapýsýyla
kent, bizi hýzlý biçimde yoruyor, geriyor, psikolojimizi bozuyor.
Yani iki ucu kirli deðnek...
Ve her þey gözümüzün, gözlerin önünde oluyor. Yani
göz göre göre köþeye sýkýþtýrýlmýþýz... Kirlenme tarafýndan...
Býrakýn bizleri rahatlatacak yeni alternatiflerin yaratýlmasýný,
var olan olanaklar, bir mirasyedi hovardalýðýyla tüketiliyor.
Bu tükeniþin çok daha trajik boyutlara ulaþmasý
varsayýmlarýný önemsememek akýl karý deðil... Yani bu
evrenin 30-35 yýl sonra çölleþebileceðini söyleyen, küresel
ýsýnmanýn insanlýðý tehdit eden en büyük tehlike olduðunu
dile getiren uzmanlarýn seslerine nasýl kayýtsýz kalýnabilir?
Kalýnabilir kuþkusuz... Nasýl mý? Deðiþik nedenleri olabilecek
bireysel bencilliðin azmasý sonucu gerçekler göz ardý
edilirse...
Ve ediliyor…
Sonuçta “tükenmez” dediðimiz þeyler, tükenmeye
baþlýyor...
Toprak tükenmezdi... Þimdi tükeniyor… Daha doðrusu
tüketiliyor… Geri dönüþü olmayan kararlarla… Tarým
topraklarýna saldýrýlýyor… Kent topraklarý kapýþýlýyor… Yatay
ve dikey sömürüden pay alma duygusu vahþileþiyor… Yeþil
alanlar, ormanlar, kamusal alanlar, daðlar-tepeler rant
odaðýna yatýrýlýyor...
EN AÐIR BEDEL…
Topraða mirasyedi hovardalýðýyla bakmanýn en aðýr
bedeli, onunla kurulan yanlýþ iliþkilerin insanýn yaþamýna
mal olmasý… Bu da somut olarak yaþadýðýmýz depremlerde
karþýmýza çýkýyor…
6
Anadolu topraklarý 5 milyon yýldýr sallanýyor… 5
milyon yýldýr bu toprak üzerinde var olan bir gerçeðe
gözlerimizi kapayýnca, sonuç, her depremde yitirdiðimiz
canlar… Kayýplar… Maddi zararlar… Yürek burkan
görüntüler… Ýlkellikler…
Toprakla bilgiye dayalý bir iliþki kuramayýnca,
kafamýzýn estiði yere yapý yapmakta, yapýlarý da bilim ve
fen kurallarýna göre yapamamakta ýsrar edince; karar
vericiler de, denetleyiciler de konulmuþ kurallarý uygulamaya
gözlerini kapamayý sürdürdükçe (þu ya da bu nedenle),
sonuç, yaþamýný yitiren insanlarýmýz oluyor…
DEÐÝÞEN YAÞAM TARZI
Ýnsan, diðer yaratýklardan farklý olarak, içgüdüleriyle
deðil, bilinciyle hareket eder. Bu harekette bilincin oluþma
ve kullanýlma yönü farklý sonuçlar doðurabilir. Örneðin,
insan eylemleriyle doðal dengeyi güçlendirebileceði gibi,
bozabilir de. Yani bilincin yapýsýna göre, insan “istese”
saðlýklý bir çevrede, güvenli yapýlarda yaþamayý olanaklý
kýlabilir… Bunun anlamý, depremin yýkýma dönüþmesinin,
çevre sorunlarýnýn yaþamýmýzý tehdit etmesinin kaçýnýlamaz
bir yazgý olmadýðýdýr.
Tarihte insan olmanýn üstünlüðünün, egemenlik
düþüncesine dönüþmesi örneklerine sýkça rastlanýr.
Egemenlik ideolojisi, bir ülkeye egemen olma, kiþilere
egemen olma, topluma egemen olma v.b. biçimlerinde
olabilmektedir. Bu düþünce “doðaya ve çevreye egemen
olmak”, bunun bir baþka biçimi olarak topraðýn, mekanýn
gerçeklerini, çevreyi göz ardý etmek gibi bir egoizme de
dönüþebilmektedir. Yaþadýðýmýz felaketlerin çoðu, bu eðilimin
sonucudur…
Oysa bugünün temel yaklaþýmý “uyumlu iliþki”, “barýþ
içinde yaþama” politikasýdýr. Sürekli sanýlan geçici
egemenlikler dönemi, yerini, “karþýlýklýlýk” ilkesinin geçerli
olduðu bir sürece býrakmaktadýr. Doðayla iliþki de bu genelin
içinde bir anlam taþýmaktadýr? Ondan aldýðýmýz kadar,
vermeliyiz de...
Bu nedenle doðaya egemen olma deðil, onunla
dostça geçinmedir temel olan. Ve insanlýk bu dostluðu
yeniden kurabildiði, ya da kurduðunu sandýðý dostluðu
sömürmediði, kendi bencil amaçlarýna bulaþtýrmadýðý zaman
doðal olaylar sonucu doðal olarak gelmeyen felaketlerin,
çevre sorunlarýnýn ana kaynaðý kurumaya baþlayacaktýr.
görüþ
Bunu söylemek kuþkusuz kolay... Çünkü sürekli bir
devingenlik içinde olan toplumsal süreçlerde, beðeniler ve
beklentiler de deðiþime uðramaktadýr. Deðiþen yaþam
tarzlarý, üzerinde insanýn yalnýzca belli bir zaman
yaþayabildiði dünyada, bu sýnýrlýlýktan ötürü daha yoðun
yaþama özlemlerini doðurmaktadýr. Bu da ister istemez
kiþinin kendisini daha çok düþünmesi gibi, aslýnda bencillik
görünümü veren, ama belli koþullarda anlaþýlýr bir yansýmaya
neden olmaktadýr. Asýl olan, insanýn bir birey olarak
özlemleriyle ve istemleriyle, kendi soyunun geleceðine karþý
s o r u m l u l u k l a r ý a ra s ý n d a ku r u l a ca k d e n ge d i r.
Yoksa “doðayla kaynaþmaya EVET, ama bu benim
topraðým üzerinde 20 kat daha keyifli oluyor,” biçimindeki
bencillikle, ya da “mikroskopik düzeydeki iyelikten”, “benim
ç e v re m e , ç i m e n i m e , a ða c ý m a , h e k ta r l a r ý m a ,
metreküplerime” doðru yayýlan yaþam tarzý anlayýþýyla sözü
edilen dengeleri kurmak olanaklý deðildir.
Burada vurgulanmasý gereken bir diðer nokta da
þudur; insanlar doðayla tek tek iliþki kuruyormuþ gibi
görünseler de, aslýnda iliþki örgütlü bir iliþkidir. Bunun
sonucu, doðada yaratýlan yýkým, ürkütücü olabilmiþtir.
Buradaki örgütlenmeyi yalnýzca fiziki bir örgütlenme olarak
düþünmemek gerekir. Çünkü fiziki örgütlenme bir sonuçtur.
Bunu yaratan düþünsel örgütlülük daha fazla önem
taþýmaktadýr.
Ýþte deðiþen yaþam tarzý derken, bunun bu düzeyde
yarattýðý ve bakýþ açýlarýný belirleyen tehlikeli
yabancýlaþmadýr, vurgulanmak istenen, insanýn çevresine
yabancýlaþmasý ise, insanýn kendisine, bir toplumsal yaratýk
olarak özüne yabancýlaþmasýndan ayrýlabilir mi?
ÇEVRE VE TOPRAK
Bilindiði gibi çevreyi oluþturan faktörlerin en
önemlilerinden biri, topraktýr. Yaþamýmýzýn ve
ölümlülüðümüzün taþýyýcýsý, insansal etkinliklerin büyük
bölümünün üzerinde gerçekleþtiði toprak, çevre sorunlarý
kümesinin içinde yer alýyorsa, bunun nedeni, topraðýn kötü
kullanýmýdýr. Toprak plansýz kullanýlýrsa; ya da planlanmasýna
karþýn buna aykýrý kullanýlýrsa, yani toprak sömürülürse, o
da üretkenlik ve verimlilik yerine sorun doðuracaktýr...
Baþta kolay kazanç, havadan gelir, taþ atýp kol
aðrýtmadan zengin olma arenasýna dönüþen kent
topraklarýndaki rant paylaþýmý dikkati çekmektedir. Bu pasta,
Ýstanbul megapolünde bugün hesaplanmasý çok zor
deðerlere ulaþmaktadýr. Bu nedenle en vahþi saldýrýlar
Ýstanbul’a yapýlmaktadýr. Ýstanbul’daki rantýn boyutlarýna
bakýnca, çevre sorunlarýný konuþmak abes olmuyor mu?
Haydi siz de saldýrýn... Ne kadar kapýlýrsa kardýr…
Evet, ne yazýktýr ki, rant olgusu, insanlarý yöneten
ciddi ve tehlikeli bir otorite olmuþtur. Bunun sonucu kent,
“paylaþTIRILMAKta”dýr. Boþ görülen arsalar, daðlar-tepeler,
yollar, kýyýlar v.s., v.s. Kent kapýþ-kapýþ giderken, karþý
önlemler alýnamamakta, alýnanlar etkili olamamaktadýr.
Oysa kentin, orada yaþayanlarca “paylaÞILMAsý” gerekir.
Sorunlarýnýn da, güzelliklerinin de... Fakat neredeee...
Bugün kent ekolojisini tehdit eden en büyük olgu,
bu rant olgusudur. Sorunlarýn kaynaðý buradadýr. Bu olgu
nedeniyle, kentin yaþanacak yer olarak kalitesi her gün
düþmekte, kentin estetiði ve varsa kimliliði ortadan
kalkmaktadýr. Kenti kent olmaktan çýkaran bu olgunun
temelinde yatan özel iyeliðin sýnýrsýzlýðý anlayýþýdýr. Edinmek
ve giderek bir nalýncý keserine dönüþmek, sonu olmayan
bir istektir...
Bu istek rantýn diðer türevlerinin de temelinde
bulunmaktadýr; yeþil alanlarýn ve kýyýlarýn yaðmalanmasý,
o yerin gerçeklerine uymayan planlama kararlarýnýn
verilmesi, sanayide yanlýþ yer seçimi, verimli tarým
topraklarýnýn bilinçsizce yerleþime açýlmasý, tarým
topraklarýnýn aþýrý ve bilinçsizce gübrelenmesi ile yoðun
iþlenmeleri, kamu ve devlet topraklarýnýn elmenlik (zilyetlik)
yoluyla, mülkiyeti düzenleyen yasalardaki hükümlerin de
desteðiyle kapýþýlmasý, ormanlarýn yaðmalanmasý ve yer
açmak için yakýlmasý, tarihi ve zor yetiþen aðaçlarýn kolayca
kesilmesi, erozyona karþý ciddi önlemlerin alýnmamasý,
deprem karþýsýnda yalnýzca beklenmesi...
Yani çevre sorunlarý, felakete dönüþen doða olaylarý
deyince ve bunun toprak öðesi üzerinde düþünmeye
baþlayýnca, toprak-insan iliþkilerindeki sorunsalý doðru
tanýlama gereði kendisini dayatmaktadýr. Fakat topraðýn
bugün en önemli güvence unsurlarýndan biri olduðu göz
önünde tutulduðunda, “toprak sömürülmemelidir,” demek
biraz saf kalmaktadýr. “Toplum, baþka sosyal güvenlik
düzenekleri yaratmalýdýr,” demek de öteleyici bir yaklaþým
olmaktadýr. Yani hem bugünü hem de geleceði kurtarýcý bir
yaklaþým gereklidir. “Bilinçlenme” ve “doðaya sevgiyle
yaklaþma” deyince de uzunluðu tam tanýmlanamayan bir
süreç dile getirilmiþ olunmaktadýr...
Ama insan-toprak iliþkilerinde, kullaným hakkýný elde
bulundurmayý sýnýrlayan, buna yükümlülükler getiren bir
yaklaþým zaman içinde egemen kýlýnabilirse, umutsuzluk
umuda dönüþebilecektir.
Böyle bir yaklaþýmýn ölçütü, bir anayasa maddesi
olarak varlýðýný, yýllardan beri sessiz-sedasýz sürdürmektedir.
1961’den bu yana deðiþmeyen ender anayasal hükümlerden
biri olarak kalan, ama kaðýt üzerinde kalan, uygulamada
kendisine yaþam bulamayan “toplum yararý” ilkesi, topraðý
kullanýmla ilgili bir umut hükmü durumundadýr. Demek ki,
böyle bir anayasal dayanaðýn varlýðý da yetmiyor. Bununla
ilgili yasal düzenlemelerle, daha önemlisi uygulayýcýlar, bazý
baskýlara boyun eðmeyecek uygulayýcýlar elinde açabilir bu
hükmün yediveren gülleri... Gerçi yeni baþlayan anayasa
tartýþmalarý içinde, bu hükmün varlýðýný korumasý olasýlýðý
da zayýf görünmektedir. Uygulanmasa da, diðer hukuk
metinlerine yansýmasa da, varlýðý bazý kesimleri rahatsýz
etmektedir…
Toprak kullanýmý konusunda, özellikle büyük
kentlerde bir týkanma noktasýna gelindiði bir gerçektir.
Ülkemizde kentler bugün bile politikanýn çýkarcý yanýnýn
baskýsýndan kurtulabilmiþ alanlar deðil. O nedenle de çevre
sorunlarýnýn, deprem gibi doða olaylarýnýn sonucu ortaya
çýkan yýkým tablolarýnýn düðüm noktalarýný oluþturan büyük
kentlerde, bugüne dönük yaþam ve karar süreçleri ön plana
çýkmaktadýr. Bu kuralý bozan fazla örnek göze
çarpmamaktadýr.
Oysa bu alanlarda, hiç olmazsa topraktan
kaynaklanan çevre sorunlarýný minimize edecek, topraðý
yanlýþ kullanmayý, yanlýþ yer seçimi kararlarý vermeyi
azaltacak bir yaklaþým için, önce toprak dökümünün
yapýlmasý gerekiyor. Var olan kaynaklar ortaya konduktan
sonra, yeni alternatiflerin miktarýnýn ve yerinin tanýmlanmasý
gerekiyor. Yani örneðin Ýstanbul yaþanabilir bir ortam
olacaksa, kiþi baþýna yaklaþýk 2.4 m2’lik yeþil alanýn Zürih’teki
60, Stockholm’daki 80 m2’lik yeþil alanlar karþýsýnda komik
deðil, trajik kaldýðýný görüp, davranmak gerekiyor.
Çok söyleniyor, yazýlýyor-çiziliyor... Her yýl Ýstanbul’a
bir Eskiþehir ekleniyorsa, hiç olmazsa Eskiþehir’deki kadar
da yeþil alanýn eklenmesi gerekmiyor mu? Tersine bu
saldýrýdan var olanlarý korumak bile olanaklý olamýyor ki...
Yeni alternatifler derken, þimdiye kadar
konuþulmayanlarý da konuþmak gerek... Týkanma noktasýna
doðru gidiyorsak, buna teslimiyeti kabul edemeyiz... Örneðin
Ýstanbul metropoliten alan sýnýrlarý içindeki askeri alanlar...
Belki de Ýstanbul’daki kadar çok askeri alaný “metropoliten
alan” sýnýrlarý içinde barýndýran baþka örnek biraz zor
bulunur. Artýk devletin üst düzeylerinde ordunun
modernizasyonundan, asker sayýsýnýn azaltýlmasýndan,
7
görüþ
savunma anlayýþýnýn ve araçlarýnýn deðiþmesinden daha
sýkça söz edilir oldu. O zaman yeni düzen içinde, þimdi
kaplanýlan kadar büyük alanlara gerek kalmayacaktýr
olasýlýkla. Bu demektir ki, bu alanlar þimdiki týkanmanýn
açýlým noktalarýndan biri olarak düþünülebilir yakýn bir
gelecekte... Askeri bölgelerin metropoliten alan sýnýrlarý
dýþýna taþýnmasý, kentin demokrasisi ve sivil görünümü için
de son derece yararlý olacaktýr. Bu alanlarýn sulama
havzalarýna kaydýrýlmasý önemli bir alternatif olarak
düþünülebilir. Hem su kaynaklarýnýn diðer yapýlaþmalarla
kirlenme tehdidi altýna girmesi de önlenebilir.
Yeni alternatifler ve kullaným alaný yaratma
düþünceleri bazý kaygýlarý da yanýsýra getiriyor. Bu alanlarýn
da þimdikiler gibi çar-çur kullanýlmasý ve kaçak yapýlaþmalarla
doldurulmasý gibi… Ne yazýk ki, korkunun ecele bir yararý
yok...
Ke nt s e l to p ra k ku l l a n ý m ý n a ge t i r i l e c e k
çözümlemelerde, tartýþmalarda dile getirilen “kentsel toprak
düzeltimi (reformu)” gibi kavramlarýn özünde, “sahipliði
sýnýrlama” gibi önlemler olmak zorundadýr. Kiþi ya da aile
baþýna sýnýrlandýrma gibi. Bu ise, mülkiyet düzenini de
yeniden ele almayý gerekli kýlýyor.
2981 sayýlý yasaya göre bir kiþinin ya da ailesinin
ancak 1 tane hak sahipliði olabilirken, uygulamalarda ayný
mahallelerde bile birçok sahiplikle karþýlaþýlmýþtýr…
Þimdilerde 2B, kentsel dönüþüm gibi araçlar tartýþýlýrken,
üzerinde en fazla durulmasý gereken kavramlardan birisi
hak sahipliðidir… Toprak rantlarýný semirme alaný olarak
görenleri frenleyecek, kent içi adaletin zedelenmesini
azaltacak yol, kayýtlamayý ve denetlemeyi bilgisayar destekli
olarak yürütmektir.
8
Örnekleri ve vurguyu artýrmak olasý… Söylenmek
istenenin özü þudur: Topraðýn çevre sorunlarý ve deprem
gibi doða olaylarýnda kendi baþýna ürettiði bir sorun yoktur…
Sorunu yaratan onu yanlýþ kullanan insanýn niyetleridir.
Bu nedenle, bilgiye, bilince ve eþitliðe dayalý yeni
bir toprak-insan iliþkileri modelini ýsrarla savunmak
gerekmektedir… Yeni bir yaklaþým, Aristoteles’in savunduðu
anlamda yeni bir dostluk iliþkisi…
SONUÇ VE YÝNE DE UMUT
Sonuç mu? Bunu yazmak öyle kolay ki...
Çok öneri yapýlýyor... Çok ciddi incelemeler yapýlýyor
ve çözüm yollarý geliþtiriliyor.
Önemli olan çalýþmalardaki, bilimsel araþtýrmalardaki
sonuçlarý, “kendi yazgýlarýyla baþ-baþa kalmaktan”
kurtarmaktýr.
Bavyera’nýn baþkenti Münih… 2006 yýlý rakamlarýna
göre nüfusu1 milyon 306 bin… Yani Ýstanbul’un 1/10’u…
Bu kent, Avrupa Birliði’ni ayakta tutan geliþmiþ kapitalist
ülke Almanya’nýn bir kent… Ama bu kentin belediye meclisi
23 Mart 1994’te bir karar alýyor: Münih’te sosyal adaletçi
bir toprak kullanýmý politikasý izlenmesi…
Bizim Ýstanbul’da ve ülkemizde yapamadýðýmýz bu…
O nedenle mekanlarýmýz sorunlu alanlara dönüþüyor…
Yine de bir dilekle bu yazýyý noktalayalým: Topraðýn
ardý-arkasý gelmez bir sömürü alaný olmaktan kurtulduðu
günleri görmek dileðiyle... Bir umut... Umutsuzluðun kol
gezdiði bir ortamda, umutlarý canlý tutmak ve yeþertmek
zor olsa da...
Prof. Dr.,
Harita Müh.
görüþ
Küreselleþmenin Etkisindeki Ýstanbul ve “Çýlgýn Proje”
Doða Demirtaþ
2011 yýlý seçimleri öncesi AKP iktidarýnýn 2023’ü
hedefleyen çalýþmalarýndan en garipsenenin, kamuoyunca
“Çýlgýn Proje” olarak bilinen “KanalÝstanbul“ olduðu yadsýnamaz.
Küresel sermayenin geleceðin finans kenti olarak lanse ettiði
Ýstanbul’u yaþanabilir kýlan son varlýklarýndan da etme
hedefinde olan projenin açýklanmasýyla birlikte, özellikle
neoliberal politikalarýn egemen olmaya baþladýðý 1980
döneminden sonra hýzlanan mekânsal dönüþüm büyük bir
hýzla ivme kazanmaya devam etmekte.
Kapitalizmin Yarattýðý Kent
Mekan, somut olarak üretilen, kullanýlan ve tüketilen
bir nesnedir. Tarihin ilk zamanlarýndan günümüze
deðin(…)mekanýn bir nesne olarak üretilmesi her toplumun
temel uðraþlarýndan biri olmuþtur. (Yýrtýcý, 2005) Kapitalizm,
mekaný yeniden üreterek kýrsal ile kent arasýndaki iliþkiyi
tümden deðiþtirmiþve yeniden kendi kurallarýna göre
belirlemiþtir. Burjuvazi, büyük kentler yaratarak ve nüfusun
büyük kýsmýný kentlerde toplayarak kýrsal alaný kentlere
baðlamýþtýr. (Marx ve Engels, 1848) Kent artýk eski feodal
kimliðinden sýyrýlýp metanýn üretim ve daðýtým merkezi rolünü
üstlenmiþtir. Devasa boyuttaki üretim merkezlerinin kentlere
inþa edilmesi, buralarda çalýþacak iþgücünün çok büyük bir
bölümünün kýrsal bölgelerden kentlere göçü ile kentlerin nüfus
açýsýnda giderek kalabalýk ve yoðun bir yapýya kavuþmasýna
neden olmuþtur. Sermayenin sürekli büyüyen bir ölçekte
birikimi, hýzla ivme kazanan bir kentleþme içinde gerçekleþmiþtir.
(Harvey, 1992) Sermaye sürekli büyürken beraberinde geliþtiði
merkez olan kentleri de, çoðu zaman yaþanabilirlik sýnýrlarýný
zorlayarak, büyütmüþtür.
Küresel Sermayenin Yerel Merkezi: Ýstanbul
Bu sürecin ülkemizde geç olsa da yaþandýðý söylenebilir.
Fakat tam anlamýyla sürece olan entegrasyon 1980’li yýllardan
sonra yaþanmýþtýr. 24 Ocak kararlarýnýn uygulamaya konulmasý
ve ardýndan bu ekonomik deðiþimin siyasi ayaðýnýn 12 Eylül
askeri darbesi ile devam etmesi çok manidardýr. Bu sayede
neoliberal politikalarýn ülkemizde uygulanmasý da meþrulaþmýþ
ve büyük bir hýzla dönüþüm baþlamýþtý. Bu dönüþümün merkezi
olarak da Ýstanbul seçilmiþ ve bu deðiþim gerçekleþir
gerçekleþmez meyvelerini vermiþti. Dýþ yatýrýmýn büyük bir
bölümünü cezbeden ve ihracatýn çoðunu yapan, tek baþýna
Ýstanbul’du. (Keyder, 2000).
1980 öncesi sermayedeki payý en fazla olan sanayi
sektörünün yerini hizmet sektörünün almasý kent mekanýnda
da köklü olmasa da hatýrý sayýlabilir düzeyde bir deðiþime yol
açmýþtýr. Yerel sermayenin halihazýrda yürütmüþ olduðu
birtakým iþleri, küresel þirketlerin kendi tekellerine almaya
baþlamasýyla birlikte, kentin yaþanabilirliðinin tehlikeye girmesi
söz konusu oldu. Daha önceden merkezi planlama ile kýsýtlý
olarak geniþletilen kent alaný, küresel sermayenin talepleri
doðrultusunda rantýn üretilebildiði her mekandan
gerçekleþmeye baþladý. 1980 öncesindeki sermaye birikimi ile
sonrasýndaki küresel þirketlerin birikimi arasýndaki büyük farkýn
neticesinde, büyüme oranýný koruyabilmek adýna Ýstanbul’un
yapýlaþma açýsýndan sakýncalý olan bölgelerinde yerleþim
alanlarýnýn oluþturulmasý konusunda bir tavýr sergilerken,
belirlenen neoliberal devlet politikasý bu talepleri seve seve
yerine getirmekte bir beis görmüyordu. Uluslararasý bankalarýn
ve ticaret þirketlerinin yaný baþýnda, Boðaziçi’ne bakan ayrýcalýklý
noktalarda beþ yýldýzlý oteller yükseliyordu. 1980’li yýllarda
Ýstanbul, kumarhane kapitalizminin ve yupi keyfinin kendine
özgü bir versiyonunu yaþýyordu. (Keyder, 2000).
2000’li yýllara kadar Ýstanbul’daki bu büyüme hem
nüfus bakýmýndan, hem de mekânsal açýdan devam etti.
Ýstanbul’un çevresinden dolaþmasý planlanan 2.Köprü ve TEM
otoyolu kentin göbeðinde kaldý, ormanlýk alanlar imara açýldý,
su havzalarý kalýcý zararlar gördü, fakat sonunda kent büyüdükçe
büyüdü, resmi rakamlarla 13.285.685 kiþi, gayrý resmi
rakamlarla yaklaþýk 20 milyon insanýn yaþamaya çalýþtýðý bir
metropol haline geldi. Bununla beraber öyle bir noktaya gelindi
ki, artýk yeni rant üretilebilecek bölgeler yok denecek kadar
azaldý. Kentsel dönüþüm projeleri, mekanýn koþullarýný
iyileþtirmek adý altýnda söz konusu bölgeyi soylulaþtýrmak ve
artýk kentin merkezinde kalan orta-alt gelirli halkýn, kentin en
dýþ bölgelerine yerleþtirmek amacýyla hayata geçirildi. Bununla
beraber devletin halen elinde tuttuðu ve rantsal açýdan iþtah
kabartan Galata Port, Haydarpaþa Port gibi bölgeler ile bazý
saraylar hatta kentin göbeðinde kalmýþ okullarýn küresel
sermayeye tasfiyesi gündeme geldi.
Son yýllarda ise sýra, neredeyse tüm bilim insanlarýnýn
Ýstanbul’un akciðerleri ve hayat damarlarý dediði Ýstanbul’un
3. ve son 10 km’lik, en kuzeyde yer alan kuþaðýna geldi. Buna
göre boðazýn kuzey bölgesine inþa edilecek 3.köprü ve her
yakaya üçer milyon nüfusu barýndýrmasý planlanan iki yeni
kent planlandýðý açýklandý. Bardaðý taþýran son damla ise,
Ýstanbul boðazýna paralel Yalýköy – Silivri hattýna açýlmasý
planlanan “Kanal Ýstanbul” oldu. Projenin milyarlarca dolarlýk
maliyeti kamuoyunca bu projeye “Çýlgýn Proje” olarak
anýlmasýnasebebiyet verdi.
Çýlgýn Bir Proje
Yaklaþýk 50km uzunluðunda, yüzeyde 150 metre, dipte
120metre geniþliðinde ve 25metre derinlikte yapýlmasý
planlanan devasa kanalýn maliyetinin yaklaþýk 10 milyar
Amerikan dolarý olacaðý açýklandý. Yetkililerin açýkladýklarýna
göre amaçlar arasýnda boðazý geçmek için bekleyen gemilerin
yýllýk maliyetinin (1.4 milyar usd) önüne geçilmesi ve boðazdaki
gemi trafiðini rahatlatmak amacýyla bu kanal inþa edilecek.
Projenin bitirilmesi için öngörülen tarih de cumhuriyetin 100.
Yýlý olan 2023. Projenin yapýmý esnasýnda su havzalarý ve
ekosisteme zarar verilmeyeceði hiçbir bilimsel veriye
dayanmadan iddia edilmektedir. Bölgeden çýkarýlan topraðýn
da havalimaný yapýmýnda kullanýlýp geriye kalan kýsmýnýn da
madenlerde ve diðer inþa iþlerinde kullanýlacaðý açýklandý.
Projenin neden gerekli olduðu argümanlarý aþaðý yukarý
yukarýda bahsettiðimiz kadar. Proje eðer hayata geçerse
Ýstanbul’a korkunç derecede çeþitli yönlerden zararý dokunacaðý
hemen ilk bakýþta fark edilmekte.
Çýlgýn Proje Neden Hayata Geçmemeli?
Kanal Ýstanbul Projesi, Ýstanbul’u ve çevresini kentsel
açýdan büyük bir tehdit altýnda býrakýyor. Öncelikle kuzey
bölgesine kurulacak iki yeni kent ve 3.köprü projesi ile
Ýstanbul’un dokunulmamasý gereken kuzey bölgesindeki
ormanlýk alanlar ve havzalar büyük oranda tahrip edilecek.
Daha önce inþa edilen 1. ve 2. Köprü’de inþa öncesi ve sonrasý
hava fotoðraflarýna bakýlýrsa eðer, kentleþmenin köprü baðlantý
yollarýnýn çevresinde nasýl hýzla arttýðý kolaylýkla gözlemlenebilir.
Fakat kuzey bölgesinin de imara açýlmasýyla tahrip edilmemesi
gereken hayati koridor da yitip gidecek ve yalnýzca Ýstanbul’u
deðil, tüm Marmara Bölgesi’ni yaþanýlmaz bir yer haline
getirecektir. Çünkü Ýstanbul, organlarý itibariyle Adapazarý’ndan
Bursa’ya kadar bütün bölgeleri ve de Marmara Denizi’ni kapsar.
Ýstanbul’un kalbi ve beyni þehrin içerisinde ama ciðerleri,
sinirleri, kollarý ve bacaklarý bütün Marmara Denizi’nin
çevresindedir. (Kaptan, 2011)
Kanalýn etkileyeceði bir diðer ve belki de bölgenin
ekolojisi açýsýndan en önemli faktöre gelelim. Kanalýn 25 metre
derinlikte inþa edilmesi halinde kanalýn yaratacaðý ek üretim
9
görüþ
Marmara’nýn alt suyundaki oksijeni kýsa zamanda tüketecek,
Boðaz’a yaklaþan ve Karadeniz’e geçmeye çalýþacak olan suyu
birkaç ay içerisinde oksijensiz hale getirecektir. Bu da pek tabii
Marmara Denizi ve Ýstanbul’un etrafýndaki sularda canlý
hayatýnýn sona ermesine yol açacaktýr ve hatta özellikle Ýzmit
Körfezi ve Haliç gibi kapalý olan bölgelerde biriken kimyasal
maddeler, bir süre sonra bu bölgelerin çürük yumurta gibi
kokmasýna da neden olacaktýr. (Saydam, 2011).
Marmara Denizi’ne açýlacak olan bu ekstra kanal ile
Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doðru su akýþý hatýrý sayýlýr
derecede artacak ve bu da Çanakkale Boðazý’ndaki su
seviyesinin hissedilir derecede birkaç santimetre artmasýna
neden olacaktýr. Prof. Dr. A. Cemal Saydam’a göre (2011)Ýstanbul
ve Marmara Bölgesi’nin tamamýna yakýn bir kýsmýnýn uzun
vadede susuzluktan ve kokudan tamamen yaþanabilir bir bölge
olmaktan çýkmasý sürpriz deðil!
Kanal Ýstanbul, þehircilik ilkelerine göre de tamamen
aykýrý bir projedir. Proje, halihazýrda açýklanmýþ olan “Ýstanbul
1:100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planý”nda gösterilmemiþtir.
Fakat bu proje, planlarda belirtilmemesine raðmen, 3.Köprü,
kuzeyde yerleþime açýlacak iki ayrý kentsel alan ile beraber
hayata geçirilmeye çalýþýyor. Projenin ilkelere uymamasý bir
yana, projenin geçtiði hattýn yaklaþýk ¾’ü orman alanlarýndan
geçmektedir. Kanalýn çevresinin de yapýlaþmaya açýlacaðý
düþünüldüðünde yaratýlacak orman tahribatýnýn ve kanalýn
hemen yakýnýnda bulunan ve Ýstanbul için hayati önem arz
eden Terkos Gölü’nü besleyen yeraltý sularý ve su toplama
havzalarýný da olumsuz yönde etkileyecektir. (Bayrakçý, 2011)
Tarihi ve kültürel miras da tehdit altýndadýr. Sadece
Silivri’de 1500 hektar alanda 10 adet kentsel ve arkeolojik sit
alaný bulunmakta. Bu bölgelerde Koruma Amaçlý Nazým Ýmar
Planý’da mevcut olmadýðýndan bu tarihi mirasýn da sessizce
yok edilmesi iþten bile deðil. (Bayrakçý, 2011)
Kanal Ýstanbul Projesi’nin çevresine ve 3.köprü ile iki
yeni üçer milyon kapasiteli kentlerin inþa edilmesiyle resmi
nüfus 20 milyon, gayri resmi nüfus da 30 milyonun üzerine
çýkmasý öngörülmektedir. Bu denli büyük çapta bir nüfus artýþýný
Ýstanbul’un mevcut kapasitesiyle kaldýramayacaðý açýkça
görülmelidir. Artmasý öngörülen nüfusa karþýn orman ve su
alanlarýnýn azalmasý neticesinde kentin, yakýn zamanda bu
yoðunluðu kaldýramayacak duruma gelmesi sürpriz olmaz.
Çýlgýn Proje’nin Ardýndaki Gerçekler
Þu ana kadar açýklanan tüm etkilerin, orta ve uzun
vadede Ýstanbul ve Marmara Bölgesi’ni yaþanmaz bir bölgeye
çevirecek olan bir projede bu kadar ýsrar edilmesinin anlamý
nedir? 10 milyar dolar ve bazý uzmanlara göre 30 milyar dolara
kadar çýkabilecek bir maliyeti olan projede, hem de yaný baþýnda
zaten bir boðaz bulunmasýna raðmen, neden bu kadar ýsrar
ediliyor? Mevcut bina stokunun en az 70%’inin depreme karþý
güçlendirilmesinin aciliyeti, halihazýrda mevcut ulaþým sorunlarý
vd. tüm kentsel sorunlarýn çözülebilmesi için kaynak gerekirken
bu denli kente ve ekolojiye kalýcý zarar verileceði sayýsýz bilim
insanýnca söylenen pahalý bir projenin amacý açýklandýðý gibi
sadece boðaz trafiðini rahatlatmak olabilir mi?
10
Yazýmýzýn baþýna geri dönecek olursak, cevabýmýzýn o
bölümde gizli olduðu ortaya çýkacaktýr. 1980’lerden itibaren
benimsenen neoliberal politikalar sonucu Türkiye’de faaliyet
göstermek amacýyla birçok küresel þirket faaliyete baþladý.
Neoliberalizmin getirdikleri deðiþimlerden biri, belki de en
önemlisi, yerelde yayýlmak için kullanacaðý merkez bir kent
seçmesi idi. Türkiye için bu kent Ýstanbul olarak belirlendi. Bu
aþamadan sonra Ýstanbul artýk bir “Finans Kenti” idi ve “FIRE”
(Finance, Insurance, Real Estate)’ýn ekonomik alanda etkin
olduðu bir kent meydana getirilmeli idi. Küresel þirketlerin
sermaye birikimleri devasa olduðundan bu devasa boyuttaki
sermayeyi beslemek için de bulunduðu bölgedeki ranttan
maksimum derecede doðrudan ya da dolaylý olarak
faydalanmasý gerekliydi.
Ýstanbul’da yayýlacak bölgeler son derece sýnýrlý
kaldýðýndan kapitalizm yine en sýk baþvurduðu yola t ekrar
baþvuruyor, mekaný yeniden üreterek buradan kendi payýna
rantsaðlamanýn yoluna gitmek için fýrsat kolluyor. Yalnýzca
3.Köprünün yapýlmasý neticesinde ortaya çýkan deðer kaba bir
hesapla 350 milyar dolar civarýndadýr. Böyle bir deðerin Kanal
Ýstanbul düþünüldüðünde kat be kat fazlasýnýn çýkacaðý açýk.
Bu yaratýlan rant öylesine büyük rakamlar vadediyor ki hiç
kimse bir koyup on almaktan çekinmeyecektir. (Kahraman,
2011)
Sonuç
Küresel sermayenin ne denli bir tehdit olduðu, yalnýzca
bu projeden bile rahatlýkla anlaþýlabilir. Proje gerçekleþtiði
takdirde bilim insanlarýnýn açýkladýðý üzere, yakýn gelecekte
kentin kendisini ve yakýn çevresini tümüyle imha
edebileceðinden rahatlýkla bahsedilirken, sermayenin yalnýzca
içinde bulunduðu aný, sadece cebine girecek olan paraya
bakarak tayin etmesi korkunçtur. Doðduðu günden itibaren
bir türlü ayaklarý üzerine basamayan, yüzyýllardýr krizlerle
boðuþan ve bu krizlerin faturalarýný hep emekçi sýnýflara ödeten
Kapitalizm, doðasý gereði mevcut durumunu deðiþtirmeyecek
ve etkin bir toplumsal baský olmadýkça yalnýzca cebini
düþünmeye devam edecektir.
Küresel sermayenin çýkarlarý doðrultusunda yönetilen
bir kent deðil, bilimsel verilerin ýþýðýnda, doðaya zarar
vermeyecek yaþanabilir bir kent ve kent planlamasýnýn yapýlmasý
toplum yararýna olacaktýr. Yalnýzca belirli zümrelerin çýkarý
düþünülüp toplumun geri kalaný yadsýnýr ise içinde yaþadýðýmýz
dünya, hakça yaþanýlan bir yer olmaktan çýkacaktýr. Sermaye
birikimi adýna göz yumulan toplum içi adaletsizliðin yanýnda
doðaya verilen zarar da yakýn gelecekte geri döndürülemez
boyutta eriþecektir. Toplumcu ve çevreci politikalar
güdülmedikçe elimizdeki yaþam alaný kaybolmaya mahkumdur.
Geomatik Müh.
Bölümü Öðrencisi, ÝTÜ
KAYNAKÇA
1) Bayrakçý, Bora, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim
ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)
2 ) H a r v e y, D a v i d , “ C l a s s S t r u c t u r e a n d T h e T h e o r y o f
ResidentalDifferantiation”, The Urban Experience, (Blackwell, 1992)
3) Kahraman, Tayfun, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”,
(Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)
4) Kaptan, Hüseyin, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim
ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)
5) Keyder, Çaðlar Ýstanbul Küresel ile Yerel Arasýnda,(Metis Yayýnlarý,
Ýstanbul, 2000)
6) Marx, Karl – Engels, Friedrich, KomünistManifesto ve Hakkýnda Yazýlar,
(Yordam Kitap, Ýstanbul, 2008)
7) Saydam, A. Cemal, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”,
(Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)
8) Yýrtýcý, Hakký, “Sermayenin Yeni Yaþam Alanlarýný Yapýlandýrma Mantýðý”,
Çaðdaþ Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi, (Ýstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayýnlarý, Ýstanbul, 2009)
9 ) K a n a l Ý s t a n b u l P r o j e s i “ N e Z a m a n B a þ l a y a c a k ? ”,
( U R L : h t t p : / / w w w. k a n a l i s t a n b u l p r o j e s i . g e n . t r / n e - z a m a n baslayacak.html#more-28)
10) TÜÝK Adrese Dayalý Nüfus Kayýt Sistemi – 2010 Dönemi,
(URL:http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11)
ÝKK
Türk Mühendis ve Mimar Odalarý Birliði
Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulu
· 19. Dünya Ýþ Saðlýðý ve Güvenliði Kongresi - Can Güvenliði, Ýþ Güvencesi Ýstiyoruz Basýn Açýklamasý, 12 Eylül
· 4.Ölüm Yýldönümünde Gülseren Yurttaþ Cinayeti ve Yaþanmaya Devam Eden Ýþ Cinayetleri Hakkýnda Basýn Açýklamasý,
28 Eylül
· Ýnsanca Yaþam Ýçin Eþit Özgür ve Demokratik Türkiye Mitingi, 8 Ekim
· Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Meclisi “Çalýþýrken Hastalanýyoruz” Çalýþtayý, 16 Ekim
·
·
·
·
TMMOB 8. Enerji Sempozyumu, 17-19 Kasým
Temel Haklarýmýzý Gasp Etmeye Çalýþan Politikalara Karþý 21 Aralýk’ta G(ö)revdeydik, 21 Aralýk
3. Köprü Yerine Yaþam Platformu Basýn Açýklamasý, 9 Ocak
TMMOB Ücretli Çalýþan Mühendis, Mimar ve Þehir Plancýlarý ve Ýþsizlik Kurultayý, 25-26 Þubat
11
söyleþi
HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi:
Prof. Dr. Onur Gürkan Ýle Söyleþi (12 Nisan 2011)
1978-1984, 1986-1987 yýllarý arasýnda Karadeniz
Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda doçent ve
öðretim üyesi olarak çalýþtý. 1977-2008 yýllarý arasýnda Milli
Savunma Bakanlýðý Harita Yüksek Teknik Okulunda yarý
zamanlý öðretim üyesi olarak görev yaptý. 1984-1986 yýllarý
arasýnda doçent ve öðretim üyesi olarak Boðaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsünde
görev yaptý. 1987’den emekli olduðu 2005 yýlýna dek profesör
ve Anabilim Dalý Baþkaný olarak Boðaziçi Üniversitesi Kandilli
Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsünde görev yaptý.
Odamýzýn birçok çalýþmasýnda aktif görevlerde, aktif
katkýlarda bulundu. Birlikte çalýþmaktan onur duyduðum
10. Harita Kurultayý baþkanlýðý görevi bunlardan biri.
HKM, Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi
Dergisi Hakem Kurulu üyeliði…
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - O dönem, Ahmet Yaþayan,
Kemal Özden ve ben, üçümüzün Harita Dergisinin ilk üç
sayýsýný çýkardýðýmýz zaman. Yani o, son dergi deðil.
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Deðerli hocalarým, sevgili
meslektaþlarým; Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþiler Dizisi kapsamýnda altýncý
kezdir sizlerle buluþuyoruz. Sevgili Onur hocamýz bizi kýrmadý
bugün ve “Köy Enstitüleri Deneyimi ve Günümüzde Harita
Kadastro Mühendisliði Eðitimi” baþlýklý bir söyleþiyle bu
etkinlik dizimizde yer aldý.
Ben, öncelikle Onur hocamýzýn yaþam öyküsüne
i l i þ k i n b i l g i l e n d i r m e d e b u l u n m a k i st i yo r u m .
Odamýzýn 268 numaralý üyesi olan Prof. Dr. Onur
Gürkan, 26 Haziran 1938 tarihinde Denizli’nin Çivril ilçesinde
doðdu. Ýlköðrenimini 1945-48 yýllarý arasýnda Çivril 30
Aðustos Ýlkokulunda, 1948-50 tarihleri arasýnda da Isparta
Gazi Ýlkokulunda okudu. 1950-53 yýllarý arasýnda Çivril
Ortaokulunda ortaöðrenimini, 1953-56 tarihleri arasýnda
Tapu Kadastro Meslek Lisesinde lise öðrenimini tamamladý.
1960 yýlýnda Yýldýz Teknik Üniversitesi Harita ve Kadastro
Mühendisliði Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansýný
Yýldýz Teknik Üniversitesinde 1961-62 tarihleri arasýnda,
doktorasýný ise Bonn Üniversitesinde 1970-73 yýllarý arasýnda
tamamladý.
1956 yýlýnda, Ankara’nýn Beypazarý ilçesinde Arazi
Kadastrosu Müdürlüðünde kadastro teknisyenliði, 1960-61
yýllarý arasýnda Ýstanbul’un Kartal ilçesinde Arazi Kadastrosu
Müdürlüðünde kontrol mühendisliði, 1961-62 yýllarý arasýnda
Ýstanbul Teknik Okulu Fotogrametri Laboratuarýnda asistanlýk
görevlerinde bulundu.
Askerlik hizmetini Sarýkamýþ’ta tamamladý.
1964-68 yýllarý arasýnda Ankara Tapu Kadastro Genel
Müdürlüðünde Elektronik Bilgi Ýþlem Merkezi Þube
Müdürlüðü yaptý. 1968-70 yýllarý arasýnda Karadeniz Teknik
Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda öðretim görevlisi
görevinde bulundu. 1970-1973 yýllarý arasýnda Almanya
Bonn Üniversitesinde doktora öðrencisi ve araþtýrma
görevlisi oldu. 1973-1975 yýllarýnda Karadeniz Teknik
Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda öðretim görevlisi
görevini yürüttü. 1975-1976 yýllarý arasýnda Amerika Birleþik
Devletleri Ohio State Üniversitesi Jeodezi Bölümünde
doktora sonrasý araþtýrmalarda bulundu. 1976-1978 yýllarý
arasýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim
Dalýnda öðretim görevlisi oldu.
12
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - O, özgeçmiþinize iliþkin
bilgileri toplarken bizim eksikliðimiz, siz de tamamlamýþ
oldunuz. Teþekkür ederiz.
Odamýzýn sürekli teknik bilimsel komisyonlarýndan
Jeodezi Komisyonu ve Afet Komisyonunda da baþkanlýk
görevlerini yürüttü.
Bir kýz babasýdýr.
Kendisi, Köy Enstitüleri Deneyimini bizlerle
paylaþacak bugün. Kendisinin özel ilgi alanlarýndan biri
olduðunu biliyoruz ve özellikle bu baþlýkta bir sunuþ
yapmasýný istedik.
Ben, Onur hocamýza söz vermeden önce köy
enstitülerine iliþkin kýsaca bilgi vermek istiyorum.
Köy enstitüleri bundan 71 yýl önce, 17 Nisan 1940
tarihinde kuruldu. Kuruluþ kararýnýn alýndýðý tarih 17 Nisan
1940. Çok kýsa bir süre sonra 71. yýldönümünü kutlayacaðýz.
1954 yýlýnda da kapatýldý.
Türkiye için olduðu kadar, uluslararasý ölçekte de
eðitim-öðretim alanýnda oldukça özgün ve önemli bir
deneyimdi. Açýk bulunduðu, faaliyet yürüttükleri 14 yýllýk
zaman diliminde -ki sayýlarý 21’di köy enstitülerinin- 1308’i
kadýn, 15943’ü erkek olmak üzere, toplam 17251 köy
öðretmeni yetiþti köy enstitülerinden.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Burada bir düzeltme
yapayým; hepsi öðretmen deðil onlarýn, 1700 küsuru saðlýk
memuru.
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Öyle mi? Tamam.
Hepimizin yakýndan tanýdýðý, öðretmenlikle
yetinmeyip, ayný zamanda ýþýk saçan, bu ülkenin deðerleri
konumundaki köy enstitülülerden birkaç isim: Fakir Baykurt,
Ümit Kaftancýoðlu, Mehmet Baþaran, Mahmut Makal,
Dursun Akçam. Sanýyorum Ruhi Su da köy enstitülerinin
yetiþtirdiði deðerlerimiz arasýnda yer alýyor.
Dönemin Milli Eðitim Bakaný Hasan Âli Yücel ile
dönemin Ýlköðretim Genel Müdürü olan eðitim bilimci Ýsmail
Hakký Tonguç, köy enstitülerinin ilk kurucularý olarak yine
belleklerimizde yer eden deðerlerimiz.
Önemli bir deneyimdi; ama bu ülkenin aydýnlanmacý
giriþimlerinden birisi olan köy enstitüleri, ne yazýk ki, 1954
yýlýnda kapatýldýlar. 1950’li yýllar, ayný zamanda Türkiye'nin
söyleþi
NATO’ya üye olduðu, Türkiye'nin dýþ borç sarmalýna girdiði
bir dönemdi. Türkiye'nin modernleþmesinin de
kendiliðindenliðe terk edildiði dönemin belki de baþlangýç
noktasýydý. Ne yazýk ki bu süreç devam etmedi. Devam
etseydi, bu özgün deneyim, aydýnlanmacý bir geleneðin
yaratýlmasý açýsýndan hem Türkiye için, hem dünya için
önemli bir kaynak olacaktý.
Onur hocamýz bunu paylaþacak bizimle. Tabii, bir
de günümüz harita mühendisliði eðitimine de deðinecek.
O da üzerinde uzun uzun tartýþmamýz gereken baþlýklardan
bir diðeri. Henüz öðrenci almayan, pasif olanlarla birlikte
sayýsý 20’yi aþan bölümümüz var Türkiye'de. 1250’yi aþkýn
öðrenci geçtiðimiz öðrenim döneminde harita mühendisliði,
geomatik mühendisliði ve jeodezi-fotogrametri mühendisliði
programlarýnda öðrenime baþladýlar. Yine planlamadan
yoksun bir süreci birlikte yaþýyoruz. Eðitimin içeriði ve
eðitime yönelik ne tür bir model ortaya atýlmasý gerektiði
konusunu da aslýnda mesleki tartýþma baþlýklarýmýz arasýnda
sayabiliriz. Onur hocamýz bu çerçevede de deðinmelerde
bulunacak.
Ýsteðimizi kýrmayýp, bugün bizlerle deneyimlerini,
birikimlerini paylaþacaðý için kendisine tekrar çok teþekkür
ediyorum.
Þimdi sözü Onur hocama býrakýyorum.
Buyurun hocam.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN- Deðerli meslektaþlar,
deðerli konuklar; herkese hoþ geldiniz diyorum.
Bu sohbet toplantýlarý dizisinde bana da bir yer
verdikleri için Ýstanbul Þube Yönetim Kuruluna çok çok
teþekkür ederim. Hüseyin arkadaþýmýz bana bir mesaj
göndermiþti, konuyu benim seçtiðimi sanmýþ; halbuki
konuyu ben seçmedim. Yönetim Kurulunda kim önerdi
bilmiyorum; ama sanýyorum Köy Enstitüleri konusunda zýrt
pýrt çýkýp bir þeyler söylemem sonucunda, “Gel hoca,
eteðindekilerin hepsini dök” demek istediler herhalde. O
yüzden tekrar tekrar teþekkür ederim.
Gerçi Tevfik hoca, harita mühendisliði eðitimi
konusunda da bir þeyler söyleyeceðimi ifade etti; ama ben
o konuda pek bir þey söyleyeceðimi sanmýyorum. Hep
birlikte Köy Enstitülerini biraz konuþtuktan sonra birlikte
düþünürüz diye düþündüm. Tabii, söyleyecek bazý þeylerim
yok deðil. Her þeyden önce, iki üniversitenin de jeodezi
eðitiminin baþlangýcýnda görev yapmýþ birisi olarak, günahýyla
sevabýyla bu taþýn altýnda elimin olduðunu söyleyebilirim.
Ýyi yönleri de var, kötü yönleri de olabilir.
Benim iki kiþiye daha teþekkür borcum var, onlarý
da öncelikle belirtmek istiyorum. Diðer arkadaþlarýn hepsi
meslektaþým, ama burada iki kiþi var ki meslektaþýmýz deðil,
benim can dostlarým.
Önce bayandan baþlayayým; BERÝA TOPTAÞ
öðretmen, hani denir ya, kara gün dostu diye, kendisi benim
kara gün dostumdur. Hep kara günümde yanýmda olurdu.
Bugün de herhalde, “Biraz da neþeli halini göreyim hocanýn”
deyip geldi. Sað olsun.
Öteki konuðumuz, Emre Çapoðlu. Emre, iç mimar
ve Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneðinin Ýstanbul Þubesi
Saymaný. Ama Köy Enstitüleriyle hiçbir ilgisi yokken, Köy
Enstitülerine çok meraklý bir arkadaþýmýz. Burada konuþma
yapacaðýmý kendisine haber vermiþtim, “Gelip dinlemek
isterim hocam” dedi. Söyleyeceklerimin büyük bir
çoðunluðunu Rotary Kulüp’teki bir konuþmamda
söylemiþtim, sanýyorum kendisi de oradaydý, o yüzden bazý
þeyler onun için tekrar olmuþ olacak.
Burada zamaný benimle paylaþacaklarý için her ikisine
de çok çok teþekkür ediyorum.
Tevfik biraz sözünü etti Köy Enstitülerinin. Yakýn
tarihe baktýðýmýzda bir þeyi açýklýkla görebiliyoruz, Türk
toplumu adýna istiklal Savaþýndan sonra bir devrim
baþlatýlmýþ, bu devrimin sürekliliðinde, devrimi götürmekte
olanlarýn karþýlarýna çýkan en büyük engellerden bir tanesi
cehalet. Cehaletin yaný sýra üretim alýþkanlýðý olmayan bir
toplumdan geliyoruz biz, göçebe toplumdan yani doðada
var olaný tüketme alýþkanlýklarýmýz genlerimize iþlemiþ. O
nedenle, salt bir eðitim kurumu olarak algýlanýrsa, Köy
Enstitülerine haksýzlýk edilmiþ olunur diye düþünüyorum.
Aslýnda Köy Enstitülerinin baþlangýcýna bakýlýrsa… Bu eðitim
sistemine benzer eðitim sistemleri ta Tanzimat’tan beri
önerilmiþ; ama gerçekleþtirilmesi dediðim kiþilere nasip
olmuþ ve herhangi bir yerden kopya alma deðil, tümüyle
kendi deneyimlerinin sonucu ortaya çýkmýþ. Kusura
bakmasýn, biraz önce Tevfik hocayý düzelttim; köy
enstitülerinden 17 bin civarýnda kiþi mezun oluyor, bunlarýn
belli bir kýsmý, 1700 civarýnda olaný saðlýk memuru. Aslýnda
program devam etseydi, baþka meslekler de olacaktý; ama
kýrsal kesime dönük. Köy enstitülerinden 1700 civarýnda
saðlýk memuru yetiþtirildi dedik ya; çok ilginçtir, 1940 yýlýnda
Köy Enstitülerinde bu eðitim baþlayana kadar, Cumhuriyet
döneminde yetiþmiþ olan saðlýk personeli 300 civarýnda.
Doktor deðil, saðlýk personeli. Düþünün, Köy Enstitülerinde
bu eðitim baþlayýncaya kadar, Cumhuriyet dönemi boyunca
yetiþtirilen saðlýk personeli sayýsý 300 civarýnda, ama 14
yýllýk Köy Enstitüleri yaþamý boyunca yetiþtirilen saðlýk
personeli sayýsý 1700 civarýnda.
Köy enstitüleri olayýný bugünün diliyle ifade etmek
istersem, þöyle ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyetinin
sürdürülebilir kýrsal kalkýnma projesinin baþlangýç noktasýdýr.
Sürdürülebilir deyiminden de þunu anlýyorum: Kalkýnma
projelerinin sürdürülebilir olmasý demek, kendi kaynaðýný
kendisi üretecek demek. Baþka taraflardan pompa edilen
kaynakla sürdürülebilir bir kalkýnma olmaz.
Hasan Âli Yücel, köy enstitülerinin mimarý olan Milli
Eðitim Bakaný olarak bilinir; ama Köy Enstitüsü kavramýnýn
tohumunu atan kiþi Saffet Arýkan ismindeki Milli Eðitim
Bakanýdýr. Bu kiþi Ordudan emekli olmuþ, generallikten
emekli olmuþ, tek parti döneminin Milli Eðitim Bakanlýðýný
yaparken görüyor ki eðitime ihtiyaç var. Çünkü o dönem
Türkiye'nin yüzde 80’i köyde, kýrsal kesimde yaþýyor. Bunlar
saðlýksýz insanlar; belki abartýyorum ama yüzde 70-80’i
veremli, yüzde 70-80’i sýtmalý, yüzde 20-30’u frengili.
Dolayýsýyla, bu toplumu hareketlendirmek lazým geldiðini
düþünüyor. O dönemki okuryazarlýk oranýný tam olarak
bilmiyorum, ama yüzde 40-50’nin üzerinde olduðunu
sanmýyorum. Kafadan atýyorum bu rakamý, belki de çok
daha düþüktür o yýllarda. 1930’lu yýllarýn ortalarýndan
bahsediyorum.
Saffet Arýkan þöyle bir öneride bulunuyor Hakký
Tonguç’a; tabii, Hakký Tonguç’un beyninde baþka çok þeyler
var, ama Bakanýn bu önerisi ona müthiþ güzel geliyor. Saffet
Arýkan ona diyor ki, “Öðretmen okullarý falan devam etsin;
ama bu arada eðitmen yetiþtirelim. Eðitmenleri ilkokulun
birinci, ikinci, üçüncü sýnýfýnda görev yapmak üzere
yetiþtirelim. Bunlarý köyden alalým, kýsa sayýlacak bir eðitim
verelim, tarým nasýl yapýlýr, okuryazarlýk nasýl öðretilir, onlarý
öðretelim. Bu þekilde bir eðitmen kursu düzenleyelim.”
Böylelikle eðitmen kurslarýnýn düzenlenmesine baþlanýyor.
Eðitmen kurslarýnýn ana karakteristiði þu, biraz önce
gerekçesini söyledim: Köyden, askerliðini yapýp köye dönmüþ
kiþilerin içerisinden çavuþ olanlardan seçim yapýlýyor ve
bunlar 8’er, 10’ar kiþilik gruplar halinde eðitmen kurslarýna
alýnýyor.
Pratik ve uygulama aðýrlýklý bir eðitim veriliyor.
Okuma-yazma, hesap, yurt bilgisi konularýndaki teorik
dersler dýþýndaki derslerin tümü tarlada ve bahçenin
içerisinde. Kursun sonlarýna doðru bunlara deneme dersi
yaptýrýyorlar. Her kursta yeterince eðitici olarak öðretmen
13
söyleþi
okulu çýkýþlý öðretmen, tarým okulu çýkýþlý tarým memuru
oluyor. Bir de bunlarýn arasýna gezici baþöðretmen dahil
ediyorlar ve kurslarýn yöneticisi müfettiþlerden oluyor, Milli
Eðitim Bakanlýðýnýn müfettiþleri.
Bu noktada þunu söyleyeyim: Benim Köy
Enstitülerine olan ilgim iþte buradan baþlýyor. Çünkü rahmetli
babam orta dereceli bir tarým okulu mezunu ve sonra bir
öðretmen kursuna gitmiþ, öðretmen olmuþ. Sanýyorum
baþarýlý bir öðretmenken, ilk eðitmen kursuna onu tarým
memuru ve öðretmen olarak atýyorlar. Oradaki çalýþmasýnda
baþarýlý olduðu için de, ardýndan gezici baþöðretmen olarak
görevlendiriliyor.
Ýlk kurs Eskiþehir-Mahmudiye-Çifteler’de; Temmuz
1936, öðrencileri Ankara ve Tunceli köylerinden askerden
çavuþ olarak terhis olan kiþilerden seçiyorlar. Bu kurstan
mezun olanlara, Ankara’nýn 79 köyünü 11 bölgeye ayýrarak,
oralarda staj yaptýrýyorlar. Her bölgede 5-6 tane eðitmen
var ve bunlarýn her birinin baþýna da bir gezici baþöðretmen
koyuyorlar. Tüm bölgeyi denetleyen de bir ilköðretim
müfettiþi var.
Mahmudiye kursunun ilki Temmuz 1936- Kasým
1936’da yapýlmýþ. Staj dönemleri Nisan 1937’ye kadar
sürmüþ. Baþarýlý sonuçlar alýnýnca, bu eðitmen kurslarý
yaygýnlaþtýrýlmýþ. Benim toplayabildiðim bilgilere göre de,
Eskiþehir-Mahmudiye, Kocaeli-Arifiye, Kayseri, Erzincan,
Erzurum, Kars, Bursa-Karacabey, Kastamonu-Gölköy,
Malatya-Akçadað, Manisa-Horozköy, Edirne-Kepirtepe,
Kýrkaðaç; buralarda eðitmen kurslarý açýlmýþ. 11.06.1937
tarihinde de Köy Eðitmenleri Kanunu çýkarýlmýþ.
Bu o kadar baþarýlý bir deney olmuþ ki, “Bunu
geliþtirelim” demiþler; “Daha önceden böyle bir proje yok;
ancak, biz bunu bu haliyle býrakmayalým, öðretmen okulu
biçimine getirelim” demiþler. Ki ilk Eskiþehir-Çifteler’dekini
öðretmen okulu yapmýþlar, sonra Ýzmir-Kýzýlçullu’da bir
öðretmen okulu açmýþlar. Ýsimlerini de Köy Öðretmen Okulu
olarak koymuþlar ve 1937-38 ders yýlýnda bunlar eðitime
açýlmýþ. Trakya-Kepirtepe ve Gölköy’de de 1938 yýlýnda
açýlmýþ. 4 tane bunlar. Ardýndan da 14.07.1939 tarih ve
bilmem kaç sayýlý Köy Eðitmen Kurslarý ve Köy Öðretmen
Okullarýnýn Yönetimine Daire Kanun 5 madde halinde
çýkartýlmýþ.
Köy enstitüleri ise þöyle kurulmuþ: 2 yýllýk eðitim
veren bu 4 öðretmen okulunun artýk öðretmen okulu olmak
yerine enstitü biçiminde olmasý öngörülmüþ ve Tevfik
hocamýn sözünü ettiði üzere, 17 Nisan 1940 tarih ve bilmem
kaç sayýlý Kanunla kurulmuþ.
Bu Kanunun 1. Maddesi, köy öðretmeni ve köye
yarayan diðer meslek erbabýný yetiþtirmek üzere, tarým
iþlerine elveriþli arazisi bulunan yerlerde Milli Eðitim
Bakanlýðýnca köy enstitülerinin açýlmasýný öngörüyor.
5 yýllýk eðitim; öðrenci kaynaðý köy çocuklarý, köy
okulundan mezun olanlar; bitirenlere 20 yýllýk bir mecburi
hizmet yükleniyor. Gittikleri yerlerde ana görevleri yalnýz
öðretmenlik deðil; okulda geçirdikleri 5 yýllýk süre içerisinde
-biraz sonra göreceðiz- öðrendikleri üzerinden, tarla, baðbahçe iþleri, iþlik gibi tesislerde köylüye rehberlik etmek.
Devlet, köylülere örnek olsunlar diye, bu
öðretmenlere parasýz araç-gereç veriyor, tohumluk veriyor,
çift hayvaný veriyor, fidan veriyor vesaire. Ayrýca köy sýnýrlarý
içerisindeki elveriþli arazilerde hem kendi geçimini, hem
de ders uygulamalarýný karþýlamaya çalýþýyor. Gerçekten çok
ilginç bir yöntemle bu baþlýyor.
Çok ilginç, köy enstitülerine öðretim elemaný
yetiþtirmede de sýnýr tanýmamýþlar. Kaynaklar þunlar:
Yüksekokullar var, üniversiteler var, Gazi Eðitim Enstitüsü,
öðretmen okullarý, ticaret liseleri, orta tarým okullarý, köy
enstitüleri, yapý usta okullarý ve benzerlerinden öðretmen
saðlýyorlar.
14
Çifteler, Kýzýlçullu, Trakya-Kepirtepe ve Dörtköy
öðretmen okullarý köy enstitülerine dönüþtürülüyor böylece.
Bundan sonra, ayný yýl, birkaç ay içerisinde Malatya-Akçadað,
Antalya-Aksu’da, Samsun-Ladik-Akpýnar’da, KocaeliArifiye’de, Trabzon-Beþikdüzü’nde, Kars-Cýlavuz’da, AdanaDüziçi’nde, Isparta-Gönen, Balýkesir-Savaþtepe’de, KayseriPazarören’de 10 tane daha köy enstitüsü açýlýyor ve daha
sonra bunlarýn sayýsý 21’e çýkartýlýyor. 1943 yýlýnda da hem
köylünün sorunlarýyla ilgilenip araþtýrma yapmak, hem de
köy enstitülerine öðretmen yetiþtirmek üzere Yüksek Köy
Enstitüsü kuruluyor Hasanoðlan’da.
1947 yýlýnda eðitim programlarýnda deðiþiklik
yapýlýyor; müdahale edip, Köy Enstitüleri deneyimini iniþe
almaya baþlýyorlar. Bunun gerekçesini biraz sonra
söyleyeceðim. 1947 yýlý, köy enstitüleri deneyiminin artýk
iniþe geçtiði dönem. Önce eðitimin ana felsefesi deðiþtiriliyor
ve daha çok ezberci eðitime aðýrlýk veriliyor. Giderek öðretici
öðretmenlerin niteliði farklýlaþtýrýlýp, isimleri öðretmen
okullarýna çevrilip, 1954 yýlýnda da tabelalarý indiriliyor.
Þimdi biraz da benim serüvenimden bahsedeyim.
Babam, Eskiþehir-Çifteler’de hem eðitmen kursunda,
hem köy öðretmen okulunda görev yaparken, 26 Haziran
1938’de ben doðmuþum ve daha 18 günlükken Çivril’de
trene bindirilip Eskiþehir’e götürülmüþüm. 2 yaþýma kadar
da Eskiþehir-Arifiye’de ve Çivril’de yaþamýþým.
Daha sonra babamý Çivril’de gezici baþöðretmenlik
yaparken Isparta’nýn Gönen Köy Enstitüsünün kuruluþ
aþamasýnda oraya Ziraat Baþý olarak atanýyor ve ben 2
yaþýmdayken ailecek Gönen Köy Enstitüsüne taþýnmýþýz, 10
yaþýma gelene kadar da orada yaþadým.
Konuþmamda biraz zaman býrakabilmek için küçük
bir-iki yorum söyleyeyim. Bir tanesini zaten söyledim; yani
Köy Enstitülerini sadece birer eðitim kurumu olarak
algýlamak yanlýþ olur diye.
Ýkincisi, bu kýrsal kalkýnma projesinin ana kaynaðý
olarak insan gücü görülüyor ve enteresan olan þu ki, bu
insan gücünü öylesine bir toplumun içerisindeki taze
filizlerden seçiyorlar ki, içinden seçtikleri toplum, biraz önce
de söylediðim gibi, pek de saðlýklý bir toplum deðil. Ýnsanlarýn
yarýdan fazlasý, neredeyse üçte ikisi veremli, ya da sýtmalý
falan,ayrýca firengi çok yaygýn.
Benim kafamdan þöyle bir þey geçiyor: Eðer Köy
Enstitüleri 1947 yýlýndaki týrpana uðramadan kurulduðu
andaki ilkelere sadýk kalýnarak devam etmiþ olsaydý, 1956
yýlýnda öðretmensiz köy kalmayacaktý, 1960-61 yýllarýnda
da her köyde Köy Enstitülerinden yetiþmiþ 5 tane öðretmen
olacaktý. Böyle bir toplum düþünün. Yalnýz, böyle bir toplum,
þu andaki Türk toplumu olmayacaktý; çok farklý olacaktý,
doðayý tüketerek yaþayan deðil, üreterek mutlu yaþamayý
ilke edinmiþ bireylerin oluþturduðu bir toplum olacaktý. Köy
Enstitülerinde, biraz sonra sunumlarda göreceðiz, bu filizlere,
bu genç beyinlere bir þey veriliyordu o okullarda -dolaylý
veya bilinçli, tam olarak bilemiyorum- o da þu: “Üretirsen
mutlusun.” Üretmeyi, üretme bilincini öðretiyorlardý,
üretmeyi bir bir alýþkanlýk, bir refleks, bu tutku haline
getiriyorlardý; yalnýzca öbür dünyayý öðretmiyorlardý.
Bu arada, eðitim programlarýyla ilgili bir küçük not
okumak istiyorum size.
1947 yýlýna kadar sýnýfta ders yapýlan saat, haftalýk
ders saati 22 saat arkadaþlar. Bu 22 saatin 4 saati …, birinci
sýnýftan beþinci sýnýfa kadar 3 veya 4 saat Türkçe. Tarih 1
veya 2 saat. Coðrafya, birinci, ikinci sýnýflarda 2 saat, daha
sonra yok. Yurttaþlýk bilgisi birer saat. Matematik 4 ve 3
saat. Bunlar teorik dersler. Kimya 2 saat, fizik 1 saat. En çok
saati dördüncü ve beþinci sýnýfta öðretmenlik bilgisi alýyor.
Bu öðretmenlik bilgisi dersinde de þu içerikler var:
Toplumbilim, iþ eðitimi, çocuk ve iþ bilimi, iþ eðitimi tarihi,
öðretim metodu ve tatbikatlar.
söyleþi
Þimdi, isterseniz þu sunuma geçelim.
MEHMET TURCAN - Onur hocam; yalnýz, ben bir
ekleme yapmak isterim.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tabii, buyurun.
MEHMET TURCAN - Yýl 1947 dediniz; halbuki
deðiþimin olduðu tarih 1946.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - 1947 yýlýnda programda
deðiþiklik yapýlarak, Köy Enstitülerine fiilen müdahale
edilmeye baþlandý.
MEHMET TURCAN - Ama önemli olan 1946. 46
seçimlerinden sonraki pozisyon çok önemli. Çünkü o gün
Milli Eðitim Bakaný deðiþtiriliyor ve Baþbakanýn da deðiþmesi
sonucu, yeni gelen Milli Eðitim Bakaný vasýtasýyla, tamamen
saða dönük bir yaklaþým sonucu Köy Enstitülerini gözden
çýkarýyorlar.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Mehmet; istersen þu
sunumu bir izleyelim. Bu sunum, Kemalist bir arkadaþýn,
sonuna kadar Kemalist bir arkadaþýn hazýrladýðý bazý
þeylerden alýnmýþ bazý sözcüklerden oluþuyor. Atatürk’le
baþlamýþ.
Atatürk’ün bu sözlerini duymuþsunuzdur, pek çok
yerde buna benzer sözler duymuþuzdur; köylüye dönük,
köylülerin yaþamlarýna, karakterlerine dönük ifadeler.
Burada dikkat ederseniz, bu ifadede öne çýkan þey
baðýmsýzlýk. Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk’ün,
Kemalizm’in ana unsurlarýndan bir tanesi, baðýmsýzlýðý en
ön plana çýkartmak. Baðýmsýz olabilmeniz için de kendi
varlýðýnýzla yol almanýz, çabalamanýz gerekiyor.
Bunlar, Nadir Eyinnen ismindeki arkadaþýn verdiði
bir konferanstan alýnmýþ sözler. Bunlar önemli bence. Biraz
önce Mehmet’in sözünü ettiði þeye de denk düþüyor.
Baþarýyla tamamlanan Kurtuluþ Savaþýmýzýn ardýndan
Cumhuriyet ilan edilmiþ, Kemalist önderlik ülkenin inþasý
için kollarý sývamýþtýr. Hedef, “çaðdaþ medeniyetler seviyesine
çýkmýþ” yeni bir toplum yaratmaktýr. Köylünün
özgürleþtirilmesi, aða-þeyh-tarikat üçgeninden kurtarýlmasý,
sanayi toplumu yaratmanýn olmazsa olmaz koþuludur.
(Nadir Evinnen, Konferans Notlarýndan)
Bu da Hasanoðlan Köy Enstitüsünün kuruluþ
aþamasýndaki bir görüntü.
Kurtuluþ Savaþýnýn aðýr yükünü çeken, henüz
demokrasiyi yaþatacak güce ve Cumhuriyet yurttaþý niteliðine
kavuþamamýþ olan köylüler, uygar toplumun tüm
nimetlerinden yoksundurlar. Cumhuriyetle birlikte giriþilen
köye hizmet çabalarý ya köylünün beklentilerine uymadýðý
ya da becerilemediði için yarým kalmýþtýr. Baþarý için,
köylünün dilinden anlayan yeni bir aydýn tipine gereksinim
vardýr. Bu da köylünün kendi içinden çýkarýlabilecektir. Ýþin
püf noktasýný ilk yakalayan, kendisi de bir köylü çocuðu olan
büyük eðitimcimiz Ýsmail Hakký Tonguç’tur. Büyük güçlüklerle
öðrenim olanaðý bulan Tonguç, köy enstitüsü sisteminin
hem kuramcýsý, hem de kurucusudur. (Nadir Evinnen,
Konferans Notlarýndan)
Ýþte sizin sözünü ettiðiniz deðiþim; mesela, Tonguç’u
alýyorlar görevden.
Ben bu sunumu Internet’ten indirdim.Bakarsanýz
Köy Enstitüleriyle ilgili pek çok bilgi bulabilirsiniz
Ýnternette.....
Bu çok ilginç: “Bizim köyün ne olduðunu evvela
büyük alimler, artistler deðil, kahramanlar anlayacaklar”
diyor. “Her köyde bir kahraman mezarý olmadýkça, aydýn
mezarý olmadýkça bu memlekette bir geliþme olmaz” diyor.
Türk köyü, daha belki yirmi beþ yýl alim deðil,
kahraman isteyecektir. Bataklýðý kurutmak, sýtmalýya kinin
rejimi yaptýrmak, trahomlunun gözüne ilaç damlatmak,
okul binasýný yapmak, yaralýnýn yarasýný sarmak, gebeye
çocuðunu doðurtmak, pulluðun nasýl kullanýlacaðýný veya
tamir edileceðini öðretmek, bozuk köprüyü yapmak, ýslah
edilmiþ tohumu tarlaya saçmak, fidan dikerek onu büyütmek
ve step köylüsünün ‘dal’ diye adlandýrdýðý aðacý hakikaten
aðaç haline getirmek; ulemanýn (alimin) iþi deðil, kahraman
teknisyenler ordusunun iþidir. O (köylü), bu kahramanlarý
kendi içinden yetiþtirmeðe mahkum. Bütün felaketlere
katlanarak, ýstýrabý zehir gibi yutarak çalýþan ve baþlarýnýn
üstünde þereflerle örülü birer taç taþýyan bu kahramanlar
köyü dile getirecekler. O zaman yeni sesler duyacaðýz. Bu
seslerden ürkmeden onlarý dinlemek lazýmdýr. Köyden yeni
renk ve seda getirenleri saygý ile karþýlamak gerekir. (Nadir
Evinnen, Konferans Notlarýndan)
Bunlar, köy enstitülerinin ilk baþlangýcýndan
görüntüler.
Statükocu eðitimcilerin direniþlerine raðmen, köy
enstitüsü düþü, ilk olarak askerliðini yapmýþ okur-yazar
gençlerden oluþan ve okutman denilen bir grupla hayat
bulmaya baþlar. Bu grup 1936 yýlýnda Eskiþehir’in Çifteler
Çiftliðinde dört aylýk ‘Eðitmen’ kursundan geçirilip ‘geçici
öðretmen’ olarak Ankara köylerinde görevlendirilir bu 84
‘okutman’ baþarýlý olur. Eðitmen adaylarý, açýlacak köy
enstitülerinin ilk binalarýný da yaparlar. Kendi köylerine
giden eðitmenler, topladýklarý çocuklarý üç yýl okutup mezun
ederek yenilerini alýyorlardý. Köy enstitüleri, köylerden
toplanan baþýkabak – yalýnayak çocuklarla oluþturuluyordu.
Bu çocuklar, enstitünün yorucu iþlerini yaparken, çaðdaþ
yöntemler kullanarak kendi yetiþtirdikleri ürünlerle daha
iyi beslenebiliyor, sanat ve meslek öðreniyorlardý. Her biri
için en az bir enstrüman çalmayý öðrenme zorunluluðu
vardý. (Nadir Evinnen, Konferans Notlarýndan)
Bu konferansý veren arkadaþýmýz, eðitmen kurslarýný
bitirenlerin ismini deðiþtirmiþ, “geçici öðretmen” demiþ.
Halbuki bunlara eðitmen deniyordu.
MEHMET TURCAN - Burada bir eksik daha var, o da
þu: Kesinlikle askerde onbaþý ya da çavuþ olanlardan
seçiliyordu bu kurslara alýnanlar. Yani sadece askerliðini
yapmýþ, okuryazar adamlar deðil.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Evet, deðil. Çavuþ ya da
onbaþý olarak askerliðini yapmýþ olanlardan seçiyorlardý.
Özellikle çavuþ olanlardan seçiyorlardý.
MEHMET TURCAN - Onbaþý ve çavuþ olarak
askerlerini yapmýþ olanlardan akýllý, kendilerine uygun
olanlarý topluyorlardý.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Yalnýz, bunlarý nasýl
seçtiklerini bilmiyorum.
MEHMET TURCAN - Tonguç’un kitabýndan
okuduðum kadarýyla, bir komisyon þeklinde, mülakata veya
deneye tabi tutarak seçiyorlarmýþ.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Saffet Arýkan kýsa bir
zaman sonra Milli Eðitim Bakanlýðýndan ayrýlýyor, yerini
Hasan Âli Yücel alýyor. Hasan Âli Yücel de yine en büyük
destekçisi Köy Enstitülerinin.
Siz bunlarý okurken bir-iki þey söyleyeyim. Tevfik,
1950 tarihini Türkiye'nin NATO’ya girmesiyle anlamlandýrdý;
ama 1950’den önce bazý baþka paktlar vardý, Baðdat Paktý
vb. gibi. Bugünkü Büyük Ortadoðu Projesinin aðababasý
projelerdir onlar.
15
söyleþi
Osmanlý feodal toplumunun yerine çaðdaþ ve sanayi
toplumu yaratmayý hedefleyen Cumhuriyet ideolojisi, kiþiyi
kul olmaktan çýkarýp, özgür yurttaþlar konumuna çýkarmayý
hedefler. Cumhuriyet ideolojisine göre toplum ise, ümmet
deðil özgür yurttaþlar birliðidir. Eðitimde ise hedef, “Fikri
hür, irfaný (anlayýþ) hür, vicdaný hür” nesiller yetiþtirmektir.
Bir devrimin sürdürülebilmesi özellikle iki alanda
kazandýðý baþarýlarýna baðlýdýr. Bunlarýn biri hukuk diðeri
ise eðitim alanýdýr.
Bu nedenle Cumhuriyet Devrimini sürdürebilmek ve
Türk toplumunu “çaðdaþ medeniyetler seviyesinin üstüne” çýkarabilmek için, eskiyen Osmanlý feodal kurumlaþmasýnýn
parçalanýp daðýtýlmasý ve yerine yeni kurumlaþmanýn
yaratýlmasý zorunluydu. Feodalizmin tasfiyesi ancak yeni
kurumlaþma ile mümkündü. Feodalizmin tasfiyesi demek
ise köylünün özgürleþtirilmesi anlamýna geliyordu. (Nadir
Evinnen, Konferans Notlarýndan)
Burada fark ettiniz herhalde; toprak reformu deðil,
toprak devrimi diyor.
Senin de dikkatini çekti mi Hüseyin?
Þu resim gerçekten çok güzel bir resim.
Bu kadar çok yazý yok, biraz sonra bitecek, sadece
görüntüler olacak.
Köylüyü özgürleþtirmekten ne anlýyoruz? Hem
ekonomik, hem de düþünsel (ideolojik) düzlemde
özgürleþtirmeyi anlýyoruz. Burada belirleyici olan, yani
diðerini de etkileyecek olan olgu ekonomik özgürleþmedir.
Ekonomik olarak baðýmsýzlýðý olan bir kesimi düþünsel planda
özgürleþtirebilirsiniz. Köylüyü tarikat ideolojisinden
kurtarabilmek için köylünün, aðanýn marabasý olmaktan
çýkarýlmasý ve topraðýn sahibi olmasý gerekir. Bunun için
gerekli olan tek þey Toprak Devrimidir. Bazýlarýnýn ifade
ettiði gibi toprak reformu deðil!
Ancak Toprak Devrimini baþlatmak ve sürdürebilmek
için köylü önderlerine ihtiyaç vardýr. Çünkü her devrim kendi
öncü kadrolarý vasýtasýyla yürütülür. Oysa o gün açýsýndan
bakýldýðýnda Toprak Devrimi bu öncü kadrolarýndan
yoksundur. Köylüyü örgütlemek için köye gönderilen kentli
kadrolar ya köylüyü anlayamadýklarý için köylüyle diyalog
kuramamakta ya da köydeki sýkýntýlara göðüs geremedikleri
için köyü býrakýp geri dönmektedirler. Bu sorunun tek bir
çözümü kalýr. Ýsmail Hakký Tonguç’un dediði gibi; ‘O (köylü),
bu kahramanlarý kendi içinden yetiþtirmeðe mahkumdur.
(Nadir Evinnen, Konferans Notlarýndan)
Ne yazýk ki o da yarým kaldý.
MEHMET TURCAN - Yarým kalan ne?
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Toprak reformu.
MEHMET TURCAN - Toprak reformu denilen þey
devrim olmadan gerçekleþemezdi.
NAÝL GÜLER - Toprak reformu sorunu siyasal
ayrýþmanýn temel konularýndan biridir tek parti döneminde.
Bayar ve Menderes’lerin bu nedenle, büyük çiftlik aðalarýný
temsilen yavaþ yavaþ hareketlendikleri söylenir.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Evet, doðru.
Ýþte köy enstitüleri böyle bir sürecin ve böyle bir
ihtiyacýn ürünü olarak ortaya çýkar. Hedefi Toprak Devrimine
önderlik edecek –yani köylüyü özgürleþtirecek- kadrolar
yetiþtirmektir ve de öyle yapar. Zaten patlama noktasýnda
olan toplumda öylesine çabuk filizlenir ki, toprak aðalarýnýn
yaný sýra, devrimden sonra palazlanmaya baþlayan
Cumhuriyet burjuvazisinin de yüreklerine korku ateþleri
düþer. Daha CHP iktidarý döneminde 1946-47’de köy
enstitüleri hedefinden saptýrýlarak öðretmen okullarýna
16
çevrilir. Böylece 1950’de iktidarý ele geçiren karþýdevrimcilerin
köy enstitülerini tamamen tasfiye etmeleri için zemin
hazýrlamýþ olurlar.
Ýþte bu yüzden, dünden bugüne süren köy enstitüleri
tartýþmasý, aslýnda Cumhuriyet Devrimine karþý alýnan
tutumla aynýdýr. Kim ki Atatürk Devrimine karþý çýkmýþ ve
sulandýrmýþtýr, o, köy enstitülerine de karþý çýkmýþ ve
sulandýrmýþtýr. Köy enstitüleri bir nostalji deðildir. Köy
enstitüleri Cumhuriyet Devriminin dününün, bugünün ve
yarýnýnýn gerçeðidir. Her kim ki köy enstitülerini dünün bir
nostaljisi olarak yad etmek istiyorsa bilin ki köy enstitülerine
ve Atatürk Devrimlerine ihanet içindedir. (Nadir Evinnen,
Konferans Notlarýndan)
Bu fotoðraf çok ilginç. Kýzlarýmýzý görüyorsunuz. Daha
sonra öðretmen olup gidiyorlar.
Bunlar da yine köy enstitüsü öðrencilerinin çektirdiði
resimler.
Burada da yaptýklarý iþlerden görüntüler var.
Görüyorsunuz, tuðlayý kendileri döküyorlar.
Göreceðiz, çok ilginç resimler var. Bakýn, burada da bu taþ
yapýyý kendileri yapmýþlar. Þu slaytlarý geçelim de, köy
e n st i t ü l e r i n d e k i e ð i t i m l e i l g i l i ko n u þ a ca ð ý m .
Bakýn, taþ ocaðýndan çocuklar taþ götürüyorlar
burada.
AHMET AKSOY - Kamyon yok muymuþ yahu?
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Yok caným, kamyon ne
gezer?! Kamyonu býrak, at arabasý bile bulmak büyük bir
þansmýþ.
Bakýn, burada da yine benzer bir çalýþma var;
yatakhane binalarýný kendileri yapýyorlar.
AHMET AKSOY - Dozer de yok. Kazma-kürekle
yapýyorlar.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Kusura bakmayýn Ahmet
hocam; maalesef, o devirde yok daha.
Burada da harç karýyorlar.
Bakýn, burada da bir kýz öðrenci kereste taþýyor bir
eþeðin sýrtýnda.
Bu resimde de öðrenciler kum eliyorlar.
Bu resimde direðe týrmanmýþlar, elektrik baðlýyor
öðrenciler. Burada da bir kutlama var, ondan bir görüntü.
Bu gördüðünüz de bir resim dersi; öðrenciler tarlada
oturmuþ, önlerinde defterler, resim yapýyorlar.
Bu da kayak dersi. Kars-Cýlavuz’dan bir görüntü. Her
yöreye göre kendi þeyleri var.
Burada da öðrenciler kendi ekmeklerini yapýyorlar.
Burada da yatacaklarý ranzayý kendileri yapýyorlar.
Biz bedava okumuþuz Ahmet hocam.
MEHMET TURCAN - Ama orada þöyle bir fark var:
Yeni bir okula baþladýklarýnda, eski okullarýn öðrencileri de
gelip orada çalýþýyorlar. Yani sýrf kendileri yapmýyor.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Evet, onlar da yardýmcý
oluyorlar. Zaten oradan mezun olanlar, bu okullarda
öðrendikleriyle gittikleri köylerde okul yapýyorlar.
Bu da bir hasat resmi.
Bu da bir süt saðma dersi; öðrenciler inekten süt
saðmayý öðreniyorlar.
Burada gördüðünüz üzere, tek tip kýyafet var
öðrencilerin üzerinde.
Hah, burada duralým.
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Siz de mi varsýnýz bu resimde
hocam?
söyleþi
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Hayýr, ben yokum burada.
Ama þu benim ablam Olcay, þimdi 77 yaþýnda. Kucaðýndaki,
aðzýnda emzik olan kýz kardeþim Belma; o da þimdi 66
yaþýnda.
AHMET YAÞAYAN - Ýzmir’de yaþýyorlar.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Evet, Ýzmir’de yaþýyorlar.
Þu bayan ablamla yaþýt, benim Ýngilizce
öðretmenimin de eþi oldu daha sonra. Babasý doktordu
Çivril’de. Çok haylazmýþ, babasý demiþ ki, “Osman hocam;
bunu al götür, ne yaparsan yap.” O yüzden, okul bitene
kadar bizde yattý bu bayan, bizim altýncý kardeþimiz gibiydi.
Adý AYGÜL.
Bu resmi ablam göndermiþ bir yere, oradan bu
sunumun içine girmiþ.
Bu resimde de mandolin çalan, flüt çalan öðrencileri
görüyorsunuz. Orada, mezun olmadan önce bir müzik aleti
çalmayaný mezun etmiyorlarmýþ. Bu, çok ilginç bir þeydir.
Ben, Almanya’ya doktoraya gittiðimde, “Bu, sokak
tiyatrosu, yeni çýktý” dediler; dönem de 1970’li yýllarýn baþý.
Ama ben biliyorum,ta o dönemde, benim çocukluðumda
yapýyorlardý bu sokak tiyatrosunu bizim o okullarýmýzda,
Köy Enstitülerinde.
Bu da okullardaki eðlencelerden bir görüntü.
Cumartesi akþamlarý öðretmen, öðrenci toplanýr, daha sonra
müsamere ve eðlence olurdu. Her hafta cumartesi. Fakat
ondan önce forum þeklinde bir þey olurdu; öðrenciler
þikayetlerini söylerlerdi. Gerçekten ilginç bir þey bu; þimdi
yok öyle bir þey, þimdi üniversitelerde bile öyle bir þey yok.
Arkadaþlar; ben, 1953 yýlýnda ortaokulu bitirdiðimde
parasýz yatýlý okul arýyorum. Nerelere baþvurmadým ki;
parasýz yatýlý, askeri lise, orasý, burasý… Parasýz yatýlý
okullardan bir tane daha vardý, ben ona baþvurmamýþtým.
Benim ortaokulda çok yakýn olduðum bir arkadaþým
vardý,sonra birlikte Tapu Kadastro Okuluna geldik,Mustafa
Uygun Tekin,o ýsrarla oraya da baþvurmamýzý istemiþti.Ýmam
Hatip Okulu. O yýllardaki Ýmam Hatip Okullarýnýn sayýsý 7
taneydi.tüm Türkiye’de toplam 7 tane,1953 yýlýnda. Biz
baþvurmamýþtýk. Daha sonra bu Ýmam Hatip Okullarýnýn
tarihini biraz incelediðimde öðrendim ki, 1925 yýlýnda
Türkiye'de farklý yerlere daðýlmýþ 24 tane Ýmam Hatip Okulu
açýlmýþ, ortaokul sonrasý için.Bizim baþvurabileceðimiz
tarihlerde Ýmam Hatip Okullarýnýn þöyle bir özelliði olduðu
söylenmiþti: Mezunlarý Ankara Üniversitesi Ýlahiyat
Fakültesine girebiliyorlardý -normal meslek okullarýnýn
hiçbirisinden üniversiteye girilemiyordu- ve baþarýlýysalar
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý burs veriyordu ve orada da
baþarýlýysalar yurtdýþýna yolluyorlardý. Yurtdýþýna felsefe ve
psikoloji dalýnda yüksek lisans, doktora yapmak için
gönderiliyorlardý.
Bunlardan bir tanesi bizim Çivril’den Mehmet
Karahasan isminde bir beydi. Fransa’ya gitmiþti. Sanýyorum
felsefe tahsil etti. Hasan Âli Yücel’in bastýrdýðý kitaplarda
çevirileri vardýr, belki hatýrlarsýnýz.
1960 yýlýna gelindiðinde, 53-54 yýllarý, dikkat edin,
Köy Enstitüleri kapatýlýyor ya da felsefesi ve þekli tamamen
deðiþtiriliyor, böyle bir eðitim kurumu yok ediliyor, 1960
yýlýna kadar Ýmam Hatip Okullarýnýn sayýsý 72’ye çýkýyor.
Türkiye'nin nasýl bir elle, kiminle, nereden nereye
yönlendirilmiþ olduðunu bu örnek çok güzel ortaya koyuyor.
Bir þey daha söyleyecektim aslýnda, ama
hatýrlayamadým. Hah, Köy Enstitülerindeki öðretimle ilgili
konuþacaktým.
Genelde, 1947 yýlýna kadar, Köy Enstitülerinde iþ
içinde eðitim, iþ içinde öðretim, üretim içinde eðitim, üretim
içinde öðretim yapýlýyordu. Bunun uygulamalý eðitimden
farkýný þöyle anlatýrlar: Derler ki, “Bir yapý ustasý
yetiþtirecekseniz, bir laboratuarýnýz olur, tuðla duvar
ördürürsünüz; daha sonra, daha harç tazeyken onu
yýkarsýnýz, yenisi gelir, bir daha yaptýrýrsýnýz; düzgün yapýyor
mu, yapmýyor mu, bakarsýnýz. Bu, uygulamalý bir duvarcý
eðitimi-öðretimi. Ama üretim içinde eðitimde, duvarý
ördürürsünüz, çatýsýný kaplatýrsýnýz, adamý içine
oturtursunuz, sen burada oturacaksýn dersiniz.” Bu ikisinin
arasýnda bir fark var. Birisi öðrenmek amacýyla yapýyor,
öbürü içine girip oturmak için yapýyor.
Tabii, ben o kadar ayrýntýya giremedim; ama çok
ilginçtir, bu gördüðümüz 21 tane köy enstitüsü Türkiye'nin
idari yapýsýyla pek baðdaþmýyor, ama doða ile çok iyi
baðdaþýyor. Havzalara kurulmuþlar hep. Açýn haritalarý, köy
enstitülerinin olduðu yerlere bakýn, hepsi birer tarým
havzasýdýr, birer tarým havzasýnýn göbeðindedir. Yerleri öyle
seçilmiþ ve sayýlarýný daha sonra artýrmak gibi bir hedefleri,
niyetleri de yok.
MEHMET TURCAN - Orada bir yanýlman var.
Ýnönü’nün hatýralarýnda da yazar, Tonguç’un hatýralarýnda
da yazar; 1943 yýlýnda, Ýnönü, yanýnda eþi Mevhibe haným
da olmak üzere, Milli Eðitim Bakaný Hasan Âli Yücel’le
beraber, Hasanoðlan Köy Enstitüsünün çalýþmalarýný görmek
üzere oraya gidiyor, çok beðeniyor ve Hasan Âli Yücel’e,
Tonguç’a diyor ki: “1 yýl içinde sayýyý 40’a, 2 yýl içinde sayýyý
60’a çýkarabilir misiniz?” Hasan Âli Yücel’in cevabý þu: “Üç
þey lazým. Bir, para. Ýki, mekan. Üç, öðretim elemaný.” Ýnönü
diyor ki: “Birinciyi ben hallederim, diðer ikisini sizin
halletmeniz lazým. Kendi aranýzda konuþun, görüþün, iki
veya üç gün içinde cevabýnýzý bana verin.” Konuþuyorlar;
“Hayýr, o kadar süre içinde yetiþtiremeyiz; bize belli bir süre
ver” diyorlar. “Belli bir süre vermem mümkün deðil; ben o
zaman, o tarih geldiðinde sizi destekleyemem. Eðer bugün
yapabileceðinizi düþünüyorsanýz, ben arkanýzdayým” diyor
Ýnönü.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ýsmet Ýnönü düþünmüþ
olabilir; ama benim bildiðim kadarýyla, bu iþin baþýndaki
Hakký Tonguç ve onun arkadaþlarý böyle bir þey
düþünmüyorlardý. Bakýn, köy enstitülerinde döner sermaye
vardý. Devletin Köy Enstitülerine yaptýðý tek þey, genelde
arazi vermek, bir de öðretmenlerin aylýklarýný karþýlamaktý.
Önemli olan, üstyapý kurumlarýndan gelecek destekle olacak
okullar deðil bunlar, onlarýn planladýklarý öyle bir þey deðildi.
Ama senin sözünü ettiðin olay da yaþanmýþtýr herhalde.
Ben okumadým böyle bir þeyi; ama herhalde böyle bir öneri
gelince, “Sayýyý artýrabilir miyiz?” diye düþünmüþlerdir
mutlaka.
17
söyleþi
Dikkat ederseniz, Köy Enstitüleri 20 taneydi baþlangýçta,
21.inciyi çok daha sonra açtýlar. Onlarýn planlamalarýna
göre, bu 21 köy enstitüsünde yapýlacak eðitim-öðretimle,
baþka hiçbir þeye ihtiyaç olmadan, 1960 yýllarýnda her köye
5 öðretmen olacaktý. Bunu planlýyorlar, böyle bir eðitim
öngörüyorlar. Köy Enstitülerindeki ana unsur, biraz önce
sözünü ettiðim gibi, kaynaðýný kendisi yaratmak. Ben
hatýrlýyorum, 10 yaþýma kadar oralarda geçti hayatým; yani
o eðitim felsefesi deðiþtiðinde, zaten babam bir-iki yýl sonra
oradan ayrýldý. Öðrenciler sýnýfta teorik ders olarak haftada
20 saat ders görüyorlardý. Üniversitede bile haftada 20 saat
deðil, daha fazla. Haftada 20 saat teorik dersler, onun
dýþýnda her þey doða içerisinde, tarla baþýnda, uygulamalý
olarak öðrenilirdi.
Mesela, Fakir Baykurt’un, “Bir Köy Enstitülü
Delikanlýsýnýn Anýlarý” diye bir kitabý vardýr. Orada anlattýðý
þöyle bir olay vardýr babamla ilgili; birçok öðretmeniyle ilgili
çok þeyler söyler de, babamla ilgili de bazý yargýlarýný,
deðerlendirmelerini yazmýþ. Topraða krizman yapýlacak…
Krizman þu: 5 sene, 8 sene topraðýn ilk 30 santimini, 20
santimini kullanýrsýnýz, daha sonra o topraðý altüst etmeniz
lazým, yani 60 santimden itibaren yukarýya çýkartmanýz
lazým. Babam tarýmcý, bunu öðretecek öðrencilere. Diyor
ki, “Gidin, þu tarlanýn krizmanýný yapýn.” Bunlar da akýllýlar
ya, diyorlar ki, “Ne öyle 70 santim kazalým falan; þöyle
yukarýdan, 20-30 santim üstten, kaba kýsmýndan altüst eder
geçeriz.” Rahmetli babam geliyor, “Yaptýnýz mý?” diye
soruyor; “Yaptýk” diyorlar.Babam alýyor eline beli, beli
saplýyor topraða; bakýyor ki, bel ancak 20-30 santim kadar
derine iniyor, daha fazla deðil. Rahmetli babam da güçlü
kuvvetli bir adamdý; 1.90 boyunda, 105 kilo, göbeksiz falan,
güçlü bir adamdý. Demiþ ki, “Çocuklar, haydi diyelim beni
kandýrdýnýz; ama sonra verimi olmaz bu arazinin.” Fakir
Baykurt’un ifadesi bu, o anlatýyor. Bunun anlamý þu: Yaparak
öðreniyorlar, üreterek öðreniyorlar.
Ýsterseniz öbür sunuma da bir bakalým.
NAÝL GÜLER - 20 dakikalýk bir sunum daha var ya
hocam, ona bakalým.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ama ona geçmeden önce
üç tane resim vardý, ona bir bakalým isterseniz.
Sað olsun, Nail bir yerlerden bulmuþ bunlarý; bende
olmayan resimler bunlar.
NAÝL GÜLER - Hocam; biraz önce bahsettiðiniz kitabýn
son bölümünde vardý bu resimler. Hani Fakir Baykurt’un
anýlarýný da yazdýðý, Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Yayýnlarýndan
çýkan kitapta.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tamam.
Þimdi þu resimdeki leri söyleyeyim size.
Bu benim annem. Bu, küçük kýz kardeþimiz Belma.
Þu, Yusuf bey amcanýn oðlu Erol. Bu, Atilla. Bu, Cengiz. Bu,
benim kardeþim Gürbüz. Muhtemelen þu yandaki de benim;
ama resim biraz silik çýktýðý için tam seçemiyorum. Bu, Atilla
ile Cengiz’in annesi -biz abla derdik- Bahar abla. Öteki
bayanlarýn isimlerini hatýrlayamadým. Bu, 6-7 ailenin
oturduðu bir lojmanýn merdivenlerinde çekilmiþ bir resim.
Bu resme bakalým þimdi de.
Bu, babam. Bu, benden 8 yaþ büyük olan aðabeyim
Tuðran. Bu, annem. Ben yokum herhalde bu resimde. Bu
resim çekildiðinde henüz yoktum herhalde; olsam da zaten
çok küçüktüm. Þu da benim halamýn kýzý Cemile.
Þu resme bakalým bir de.
Bu, babam. Çivril’de, Köy Enstitüsünden sonra
çekilmiþ bir resim bu. Bu, aðabeyim Tuðran. Aðabeyim epey
büyümüþ bu resimde. Bu, babamýn Çivril’deki
18
arkadaþlarýndan tarýmcý Mehmet bey. Bir pelikan kuþu,
nereden gelmiþ bilmiyorum, onunla fotoðraf çektiriyorlar.
Þu fotoðraf Eskiþehir’de çekilmiþ bir fotoðraf. Ben
yokum bu fotoðrafta. Bu, babam. Bu, annem. Bu, teyzemin
kýzý Aliye ablam. Bu, aðabeyim Tuðran . Þu, þimdi 77 yaþýnda
olan ablam Olcay. Bu resmin altýnda yazanlar yanlýþ; burasý
Çivril Santral Parký deðil. Bu, muhtemelen, büyük bir bina
vardý, onun merdivenlerinde çekilmiþ olmasý lazým.
Peki, bunu da geçelim ve þu 20 dakikalýk sunuma
bakalým. Onlarý da izledikten sonra biraz eðitimle ilgili
konuþmaya baþlayalým.
(“Mandolinli Kýz” Baþlýklý, Köy Enstitüleriyle Ýlgili
Kýsa Film Gösterimi)
Bu film için de Nail’e çok teþekkür ediyorum, o bulup
getirdi.
Eðitimle ilgili konuþmak için vaktimiz pek kalmadý
galiba, ama ben küçük bir þey söylemek istiyorum. Bu Köy
Enstitülerindeki eðitim metodolojisiyle ilgili uygulamayý
bizim harita mühendisliðine ne kadar uygulayabiliriz,
bilmiyorum; ancak, benim hâlâ sürmekte olan bir
deneyimim var, onu size söyleyeyim. Köy Enstitülerindeki
bu eðitim felsefesinden esinlenilmiþ bir deneyim.
Boðaziçi Üniversitesi Ýnþaat Mühendisliði Bölümünün
topografya dersleri için idareye þöyle bir talepte bulunduk:
“Bütün sýnavlar bitsin, 4 hafta öðrencileri bize teslim edin,
onlarla sabah akþam birlikte olalým” dedik. Ben, proje
biçiminde 7 tane konu belirledim; bu 7 konuda Ýnþaat
Mühendisliði Bölümü öðrencilerine topografya öðreteceðiz.
Ana amacým þuydu: Küçük bir alanýn, diyelim ki 300-500
metrekarelik ya da 1-2 dönümlük bir alanýn topografik
haritasýný yapabilsin, bir yerden bir yere kot getirip
götürebilsin, ulaþamadýðý yerlerin yüksekliðini ölçebilsin
falan. Þöyle bir iþ yapýyorduk: Kursun baþýnda öðrencileri
6’þar, 7’þerli gruplara ayýrýyoruz.
Her grup bu 7 projeyi tamamlamak zorunda. Yeni
bir projenin baþlýyacaðý günün sabahýnda o proje için lazým
olan araç-gereci grup liderine teslim edip grubun o projede
ne yapmasý gerektiðni söylüyoruz ama nasýl yapacaklarýný
söylemiyoruz.Gidiyorlar ellerine verilen araç gereci de
kullanarak mevcut bilgileriyle kendilerince uðraþýp,sonuçta
bir þekilde birþeyler yapýyorlar. Eh, geometri biliyorlar,
ellerinde alet var, gereç var. Ertesi gün sabahleyin, tüm
gruplarý sýnýfa alýp derste, ne gibi güçlüklerle karþýlaþtýklarýný
soruyoruz ve sonra bu iþin haritacý olarak nasýl bir yötemle
yapýlmasý gerektiðini söylüyoruz. Ýkinci günde de bu
öðrendikleri yöntemi uygulayarak göre yapýyorlar. Tabii ki
ikinci günde her gruptan sorumlu arkadaþlar arazide hem
öðrencileri denetliyorlar hem de yötemi doðru
uygulamalarýna yardýmcý oluyorlar...
Bu, harita mühendisliðine ne kadar uygulanabilir;
ölçme bilgisi derslerinde uygulanabilir mi, uygulanamaz
mý, bilmiyorum; ama bana uygulanabilir gibi geliyor. Onun
dýþýndaki derslerde nasýl olur, onu bilemiyorum.
Fotogrametrici arkadaþlar var burada; üreterek nasýl öðretiriz
fotogrametriyi, üzerinde düþünüp kafa yormak gerekir diye
düþünüyorum.
Ben, bu konuda eðitimle ilgili fazla bir þey
hazýrlamadým, birlikte düþünelim diye; ama pek de vaktimiz
kalmadý sanýyorum. Arkadaþlar neler düþünürler,
bilmiyorum. Ancak, size bir þey söylemek istiyorum: Þöyle
bir kitap var. Mehmet; sen bunu gördün mü, bilmiyorum;
bu kitap, Ýsmail Hakký Tonguç’un oðlu Engin Tonguç’un
yazdýðý bir kitap. Engin Tonguç, daha önce de, 70’li yýllarýn
baþýnda da bir kitap yazmýþtý, “Devrim Açýsýndan Köy
Enstitüleri ve Tonguç”-Ant Yayýnlarý-o da var bende. Ama
bu yeni. Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneðinin Ýzmir
Þubesince yayýnlanmýþ ve bunun bütün iþlerini Nail’in
aðabeyi Rýfat yapýyor. Ben de üç-dört tane vardý, birilerine
söyleþi
verdim; Nail, sað olsun, bana bir tane yenisini saðladý. Eðer
Köy Enstitülerini merak ediyorsanýz, bu kitabý mutlaka edinin
derim; bu kitapta Köy Enstitüleriyle ilgili her þey var. Çünkü
Engin beyin elinde hem babasýnýn evraklarý var, hem de
kendisi uzun yýllar bu konuda çalýþma yapmýþ biri. Kendisi
doktor, sanýyorum benden 10 yaþ falan büyük. Hasanoðlan
Köy Enstitüsünde de hem öðretmenlik yapmýþ, hem de
Hasanoðlan Köy Enstitüsünün doktorluðunu yapmýþ,
devrimci, Kemalist biri.
Bir baþka þey de þu: Konuþmaya baþlarken Emre’den
söz ettim. Eðer köy enstitüleriyle ilgilenirseniz, “Belki ben
de katkýda bulunurum” derseniz, Emre’nin telefon
numarasýný verelim isterseniz.
EMRE ÇAPOÐLU - Hocam; 17 Nisandaki yýldönümü
kutlamasý Beþiktaþ’ta, Bahçeþehir Üniversitesinin salonunda
olacak. Arzu edilirse, orada da buluþabiliriz.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Yani “Davetiyeye falan
gerek yok, herkes gelebilir” diyorsunuz.
EMRE ÇAPOÐLU - Evet, aynen o þekilde hocam.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Eðitimle ilgili bir þeyler
söylemek isteyen, sohbet biçiminde bir þeyler söylemek
isteyen birileri varsa, biraz onlarý dinleyelim.
Buyurun.
ADÝL KÖKLÜ - Hocam; ben de bir þeyler eklemek
istiyorum.
22-23 yýllýk bir üniversite kariyerimiz var,
teknisyenliðimiz var, Kadastro Lisesi mezunuyuz. 2 yýldýr da
Beykent Üniversitesinin Ýnþaat Mühendisliði Bölümünde
arazi çalýþmalarý için bizi uygun gördüler. Onlarý da her
dönem için 6 defa, 3’er saatlik dilimler halinde yapacaðýz.
5 ders uygulama þeklinde olacak, son dersi de sözlü
yapacaðým. Öyle gerçekleþtirmeye çalýþýyoruz.
Tabii, gençlerle birlikte olmak güzel bir duygu, bir
þeyler aktarabilmek güzel bir þey; ama bunlarý almak
istemeyenler de var, dersi kaynatmak isteyenler de var.
Oluyor, karþýmýza çýkýyor bunlar da.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tabii, bu genel bir þey.
Þimdi bana, “Bugünün Türkiye’sinde, 2011 Türkiye’sinde
Köy Enstitülerini yeniden canlandýrýr mýsýnýz?” denilirse; bu
mümkün deðil, olacak bir þey deðil,derim. Ama Köy
Enstitülerinden esinlenerek þöyle bir þey yapýlabilir: Gençlik
kesimi olarak, Türkiye'nin yumuþak karný denilen büyük
kentlerin varoþlarýnýn çocuklarý var; buralar biraz geri kalmýþ,
eðitimden pek nasibini almayan yerler. Büyük kentlerin
anakent belediyeleri, bu eðitim sistemine dönük, üretime
dönük bir þeyler yapabilir mi; böyle sistematik bir eðitim
olur mu, olmaz mý, bilmiyorum; ama düþünülürse, olabilir
gibi geliyor insana. Sanýyorum, Þiþli Belediyesi buna benzer
bir þeyler yaptý, kamplar vesaire bir þeyler düzenledi.
Ama bana göre, harita mühendisliði eðitiminde, ki
Ömer aðabey ile Ahmet aðabey daha iyi bilirler, biraz da
Almanya’dan esinlenilebilir. Almanya’da jeodezi eðitimine
baþlarken mutlak surette bir staj yapmýþ olmanýz lazým;
yani eðitime baþlamadan önce isteniyor bu. Yani denize
girmeden önce ayaðýný bir ýslatacaksýn. Haritacýlýkta da öyle;
önce bir ýslanacaksýnýz, ondan sonra eðitime baþlayacaksýnýz.
O da aslýnda önemli bir þey bence. Eðitim kurumlarýnda
böyle bir koþul konabilir, ilk yýl böyle bir þey yapýlabilir.
Hemen hemen hepimiz Tapu ve Kadastro Okulu
mezunu olduðumuz için, biz mühendislik eðitimine
baþladýðýmýzda zaten birçok þeyi denemiþtik, yapmýþtýk,
sorumluluklar üstlenmiþtik; o yüzden bizim kendi
eðitimimizde iþler bize pek zor gelmedi, severek yaptýk her
þeyi. Ama þimdi nasýl olur, bilmiyorum.
Buyurun.
ALÝÞAN ÇALCALI - Hocam; mühendisli k
hizmetlerinde, mühendislik dalýnda veya diðer dallarda,
örneðin inþaatta nitelikli ara eleman bulamýyoruz. Bununla
ilgili büyük bir eksiklik var. Örneðin, bir inþaat kalfasýný ele
alalým; adam gitmiþ, bir yerde çalýþmýþ, “Ben kalfayým” diye
ortaya çýkmýþ. Bunlarla ilgili, ara eleman yetiþtirebilmek
anlamýnda, Köy Enstitüleri örneðinde olduðu gibi, bu tür
atölyeler, eðitim kurumlarý açýlarak, daha yaygýnlaþtýrýlabilir
ve bunlar nitelikli hale getirilebilir diye düþünüyorum.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Köy Enstitüleri örneðini
þöyle düþünüyorum: Köy Enstitülerinde bir eðitim sistemi
var, ondan yararlanabiliriz. Köy enstitülerindeki eðitim
sisteminin özü de þu: Üretim içinde eðitim. Bu, mühendislik
eðitiminde ne kadar kullanýlabilir, onu bilemiyorum; ama
ara elemanlarýn yetiþtirilmesinde bu gayet rahatlýkla olabilir,
yani olmayacak bir þey deðil.
Buyurun.
MEHMET TURCAN - Ýþin özüne inecek olursak; önce
yönetenlerin böyle bir þeye razý olup olmadýðýna veya ne
istediklerine baðlý bu. Türkiye'de üretim diye bir þey mi
býraktýlar ki, biz diyoruz þöyle üretelim, böyle üretelim?!
Niteliksiz, diplomalý insan üretmek istiyorlar ve niteliksiz,
diplomalý insan üretiliyor. O yüzden, bunun üzerine kafa
yormamýzýn bence çok anlamý yok; çünkü yöneten biz
deðiliz.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN- Evet.
AHMET YAÞAYAN - Bir de 1990’larda bir eðilim vardý,
onu sen iyi hatýrlarsýn; proje içinde yetiþtirme. Galiba
Danimarka’da çok yaygýn; bir-iki üniversite bunu uyguladý,
rapor etti, çok yararlý olduðunu falan söyledi. Yani
üniversiteler bu projeleri alýyorlar, hiçbir þey bilmeyen 78 öðrenciyi de orada çalýþtýrarak, sonra da teorik bilgileri
üzerine ekleyerek yetiþtiriyorlardý. Olabilir, bu da bir
yaklaþým.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ahmet; sen ITC’de
bulundun. Biliyorsun, Hollanda’da DIKE’larýn yapýmýnda
mühendislik öðrencileri çalýþmýþ. O da iþte üretim içinde
olan bir eðitim.
Mehmet’in dediði gibi, yönetim nasýl bir eleman
istiyor; üreten bir eleman mý, yoksa kaytaran bir eleman
mý? Bu, önemli tabii. Üreten eleman istiyorsa kafa patlatýrýz,
ona yönelik bir þeyler buluruz, ortaya koyarýz.
AHMET YAÞAYAN - Þimdi o kadar öncelikli sorunlar
var ki, bunlarý konuþmak ancak bizi dinlendiriyor. O filmi
izlerken hüzünlendim ben, çok güzeldi. Ne güzel
kurumlarýmýz varmýþ, bunlarýn deðerini bilememiþiz.
MEHMET TURCAN - Bilememiþiz deðil, bilmiþiz; ama
özellikle bunlarý yok etmek için gayret sarf etmiþiz.
AHMET YAÞAYAN - Hayýr, bilememiþiz.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bakýn, Emre’yle çok
konuþtuk bu konuyu. Ben, sosyoloji bölümlerindeki
hocalarla, en az dört-beþ tanesiyle konuþtum. Dedim ki,
“Yahu, araþtýrmalar yapýyorsunuz; gidiyorsunuz, A’yý
araþtýrýyorsunuz, B’yi araþtýrýyorsunuz. Bugün, 80 milyon
insanýn içerisine Köy Enstitüleri kavramýyla, oradaki o
felsefeyle yoðrulmuþ hiç deðilse 1 milyon, 2 milyon insan
19
söyleþi
vardýr Türkiye'de. Niye bunlara iliþkin bir araþtýrma
yapmýyorsunuz?” Bunu bir alt grup olarak çýkaramaz mý
sosyologlar; anketlerle, bilmem nelerle falan çýkartýrlar.
Bunlarla ilgili kýrk kalem düþünün; kriminal olaylara ne
kadar bulaþmýþlar, eðitim düzeyleri nedir, aylýk gelirleri,
yýllýk gelirleri nedir, buna benzer sorularla durumlarýný
ortaya çýkartabilirler. Bu, þunu gösterecek bize: Bir
Türkiye'nin geneli var, ona iliþkin rakamlar var; bir de böyle
bir alt grubun rakamlarý var. Bir politikacý, ona bakarak
rahatlýkla diyebilir ki, “Köy Enstitülerini kapatmasaydýnýz
Türkiye buydu iþte.”
AHMET YAÞAYAN - Uzun boylu araþtýrmaya gerek
var mý caným; aklýmýzý bile kullansak onu kesinlikle rahatça
söyleyebiliriz. Bence Köy Enstitüleri biraz da o dönemki
olaðanüstü durumla ilgili. Bunu göz ardý edemeyiz. Kurtuluþ
Savaþýndan çýkmýþýz, bir kiþilik kazanmýþýz, bir heyecan
kazanmýþýz; iþte o heyecaný iyi kullanmýþýz. Sonra da dejenere
etmiþ politikacýlar.
MEHMET TURCAN - Kim etmiþ? Bunu bilmek lazým.
Köy Enstitüleriyle beraber Sanat Enstitüleri de ayný
deðerdeydi. Genç arkadaþlar belki bilmez, ama biz biliriz;
her Köy Enstitüsünde okuyan öðrenci komünist damgasý
yiyordu.
AHMET YAÞAYAN - Evet, doðru.
MEHMET TURCAN - Bu, en azýndan 15-20 sene
sürdü. Ki o dönem, komünist demek, vatan haini demekti.
Dolayýsýyla, hiç kimse Köy Enstitülerini 1970’lerin sonuna
kadar savunamadý. Ondan sonra savunmaya baþlandýðý
sýrada, baþka kitaplar çýkýp da Köy Enstitüleri savunulmaya
baþlandýðý sýrada da zaten Türkiye'nin çehresi deðiþmiþti.
Türkiye'de bilinçsiz, eðitilecek insan gerekiyordu: “Ver
diplomayý, gitsin, nereye giderse gitsin.” Yaklaþým bu.
20
Bugün, Tevfik arkadaþýmýz açýkladý, þu kadar sayýda
okul var, senede þu kadar sayýda öðrenci alýyor. Bu
öðrencilerin iþ imkaný var mý, Türkiye'nin bu öðrencilere
ihtiyacý var mý; hepsi bu mesleði yapsa, buna yetecek kadar
iþ var mý; bunlarý düþünen yok. Öðrencilerin hepsini kaliteli
yetiþtirdiðimizi düþünelim; bu kadar harita mühendisini ne
yapacaðýz, gerçekten bu kadar harita mühendisine ihtiyaç
var mý? Düþünün, 20 okul her sene 30’ar tane mezun verse,
yýlda 600 mezun eder. Türkiye'nin hangi kapasitesi bu yýllýk
600 mezun harita mühendisini iþgücüne dönüþtürebilir?!
Yok öyle bir ortam. Zaten üretime dönük eleman
istemiyorlar, hiçbir konuda. Köylüyü üretimden aldýlar,
ötekini aldýlar, berikini aldýlar, sanatkarý aldýlar, sanayiciyi
aldýlar.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Mehmetçiðim; tamam,
dediklerinde haklýsýn, ama aðlama duvarý olmayalým.
Buyurun.
ÖMER DEMÝRAÐ - Öncelikle, Köy Enstitüleriyle ilgili
çok deðerli bilgiler verdiniz, bizi bilgilendirdiniz teþekkür
ederim. Bir soru sormak istiyorum: Bugün imkan olsa, Milli
Eðitim Bakaný olsanýz, Köy Enstitülerini yeniden açar mýsýnýz?
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Hayýr.
ÖMER DEMÝRAÐ - Eðer açarsanýz öðrenci bulabilir
misiniz?
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Hayýr, Köy Enstitülerini
açmam. Çünkü o zaman, yani Köy Enstitülerinin açýldýðý
yýllarda Türkiye'nin nüfusu 17-18 milyon, bunun yüzde 7080’i de kýrsal kesimde yaþýyordu, yani 12-13 milyon insan
kýrda yaþýyordu. Onlarý üretime dönük elemanlar olarak
yetiþtirmek için gerekliydi Köy Enstitüleri. Þimdi öyle deðil.
Þimdi köydeki nüfus yüzde 20. Þu anda Türkiye'nin ihtiyacý
söyleþi
Köy Enstitüleri modelini birebir tekrarlamak deðil. Bana
göre, Köy Enstitülerindeki eðitim sistemini alýp, 20 yýldýr,
50 yýldýr göçlerle anakentlerin çevresine toplanmýþ, iþsiz
güçsüz, mendil satan, bilmem ne yapan bu çocuklarý üretken
hale dönüþtürecek bir yöntem geliþtirmek gerekiyor. Bu,
Köy Enstitülerindeki eðitim yöntemi olabilir. Milli Eðitim
Bakaný olsam, bunu böyle ederim.
Bir de yerel yönetimleri zorlayýp, biraz taþýn altýna
elini sokturmak lazým; yerel yönetimlerden, özellikle
belediyelerden böyle bir þeyi isterim. Belediyeler yapabilir
bu iþi. Özellikle bu anakentler. Þimdi kaç tane bunlar?
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - 15-16 tane olmasý lazým.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - 15-16 tane.
MEHMET TURCAN - Ne yapsýn adamlar?! Bu sefer
kendi kendinize yanlýþa düþüyorsunuz. Adam, bilinçli adam
yetiþtirdiðinde, ona oy vermeyecek adam üretiyor demektir.
Bunu yapar mý yahu?! Niye kendi kendinizi kandýrýyorsunuz;
politikanýn doðrultusuna bakýn. Ya çiçek ekecek adam lazým
ona, ya oy verecek adam lazým.
AHMET YAÞAYAN - Hayal kuruyoruz biz.
MEHMET TURCAN - Yok öyle yanlýþ hayal kurmak.
AHMET YAÞAYAN - Onur’un söylediði bence þöyle:
Bundan alýnacak en büyük ders…
MEHMET TURCAN - Ben olsam, erkek sanat
enstitülerini kurarým.
AHMET YAÞAYAN - Mehmet; moralimizi bozuyorsun
yahu, geleceði kapkaranlýk gösteriyorsun.
MEHMET TURCAN - Ben olsam, erkek sanat
enstitülerini yeniden kurarým, sanayiye ara eleman
yetiþtiririm.
AHMET YAÞAYAN - O zaman, yapacaðýmýz hiçbir þey
yok demek ki. Býrak Allah aþkýna!
MEHMET TURCAN - Hayýr, tabii ki var. Ara eleman
yetiþtirmek için erkek sanat enstitülerini yeniden kurmak
lazým.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Mehmetçiðim; bir þey
söyleyeyim sana. Sanat okullarý, erkek sanat enstitüsü, kýz
sanat enstitüsü diyorsun. Bak, söyleyeyim sana; onlarýn
tarihi Cumhuriyetten önce. Ta Mithat Paþa zamanýnda
açýlmýþ onlar. Ziraat Bankasý, tarým kredi kooperatifleri,
sanat enstitüleri; bunlarýn hepsi ta Mithat Paþa’nýn
zamanýnda, yani Cumhuriyetten epey önce, Tanzimat
yýllarýnda kurulmuþ. Sanat enstitüleri kentsel insaný eðitmek
içindir. Köy Enstitüleri ise farklý.
MEHMET TURCAN - Hayýr, bugün için düþünüyoruz.
Bugün Türkiye'nin kalkýnmaya ihtiyacý var, kalkýnmanýn yolu
da üretimden geçiyor. Üretim de o enstitülerde 5 yýl veya
6 yýl fiilen o eðitimi, pratik eðitimi alarak yetiþecek insanlara
baðlý.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Haklýsýn. Evet, vaktimiz
bir hayli ilerledi. Ýsterseniz görüþ almaya devam edelim.
Buyurun Ahmet hocam.
AHMET AKSOY - Öncelikle, yaptýðýn bu sunumlar,
açýklamalar için, verdiðin bilgiler için çok teþekkür ediyorum.
Gerçekten, Köy Enstitüleri hakkýnda hepimizin belli bilgileri
var; fakat doðrusu, ben hiç böylesine ayrýntýlý inceleme
yapmadým.
Köy Enstitülerinin amacýnýn üreterek öðrenmek
olduðunu söyledin; doðru ve bu bizim için bir yol olabilir.
Ama öyle sanýyorum ki, Köy Enstitülerinin hazin sonunu
hazýrlayan þey bu deðildi. Halkýn ve çoðunluðun uyanmasý
meselesi, asýl mesele budur ve Köy Enstitülerinin akýbeti,
karþýdevrim dediðimiz, bugün çok daha belirgin bir biçimde
baþýmýzýn derdi olan, Türkiye'nin geleceðini karartan bir
giriþimin ilk baþlangýçlarýdýr. “Buna karþý hareketler, buna
karþý düþünce yapýlarýnýn yaygýnlaþmasý ve etkin hale gelmesi
1946’da, 47’de baþladý” diyorsunuz. Bugün çok daha kötü
bir durumdayýz. Ýlk baþtaki sunumda, “Bugün Köy Enstitüleri
nostalji deðildir” diye geçti, ama nostaljidir bana göre. Fakat
felsefesi çok önemlidir. Yaþatýlmasý gereken de Köy
Enstitülerinde yapýlan þu veya bu iþ deðildir; ne yapýlmak
istenmiþ, nasýl bir sistem uygulanmaya çalýþýlmýþ, bunun
bilincine varmaktýr diye düþünüyorum.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ahmet aðabey; bizim
toplumumuzda, ta Türklerin Anadolu’ya geldiði yýllarda,
yani ta 1000’li yýllarýn baþýnda ahilik sistemi var. Ahilik
sisteminde de eðitim, üretimin içinde eðitim þeklinde
veriliyor. Ama orada bir fark var, Köy Enstitülerindekinden
bir fark var orada; o ahilik sisteminde din var. Yani
üretiyorsun, kim için üretiyorsun; Allah için üretiyorsun.
Olay o. Ama Köy Enstitülerini saygýn yapan, bu þekle
dönüþtüren beyinler, baþta Tonguç olmak üzere, bunlar bu
olaylarý çok iyi çözmüþler. O gün toplumun uyanmasýndan
rahatsýz olan kesimlerin kimler olduðu belli. Belli yerler
bunlar; bunlar Türkiye'nin içindekiler. Bana sorarsanýz,
sadece Türkiye'nin içindekilerle sýnýrlý deðil bu olay,
Türkiye'nin dýþýndan da bu yönde bir çaba var. Düþünün,
1945 yýlýný düþünün, 1938-45 arasýnda dünya çalkalandý,
allak bullak oldu ve 45’ten sonra bir yeni düzen oluþtu. Ýþte
o düzende Türk toplumu olarak yerimizi iyi belirleyemedik.
Ýyi belirleseydik olmazdý böyle bir þey. Ben hep diyorum,
Atatürk’ü suçluyorum; ölünür mü 57 yaþýnda?! Ben 73
yaþýndayým, nefes nefese yaþýyorum. Yani eðer 1940-50
arasýnda Atatürk yaþasaydý bu olmazdý.
O yüzden, Mehmet’in söylediklerinin hemen hemen
hepsine katýlýyoruz; ama bildiðimiz bazý þeyleri
söyleyemiyoruz.
Ben aslýnda bir baþka þeye vurgu yaptým: Köy
Enstitüleri kapatýlýyor, Ýmam Hatip Okullarý açýlýyor. Bakýn,
þu Muhteþem Yüzyýl dizisini izliyor musunuz? O yüzyýllarda,
Osmanlý’nýn doruk noktaya ulaþtýðý yýllarda medrese
eðitimleri hep pozitif bilimlere dönük eðitimler. Ýþte orada,
o yýllarda ezberci eðitime döndüler; sonunda ne hale
geldiðini gördük Osmanlý’nýn. Tarih iþte bu. Tarihte akýllý
adamlar, akil insanlar biliyorlar nerede ne yapacaklarýný,
neye nasýl müdahale edeceklerini.
AHMET AKSOY - Bir þey daha ilave edebilir miyim?
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tabii, buyurun.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bak, bazý þeyler var,
söyleyeceðim, sonra Ergenekoncu diye götürecekler beni.
AHMET AKSOY - Tabii, burada konuþtuklarýmýz biraz
da bir bakýma hayali oluyor.
MEHMET TURCAN - Götürürlerse götürsünler caným;
yani ne yapalým, bu saatten sonra deðiþecek halimiz yok.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tabii, bir bakýma düþ
kuruyoruz.
21
söyleþi
AHMET AKSOY - Þayet Köy Enstitüleri devam etseydi
kesinlikle bu yöntemle etmezdi.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tabii, etmezdi.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ýþte o kadar; 3.5 milyon.
Köln’ün ne kadar?
AHMET AKSOY - Köln’ü bilmiyorum.
AHMET AKSOY - Çünkü istesen de istemesen de
teknoloji deðiþiyor, olanaklar geliþiyor vesaire. O yüzden,
zamanla baþka bir biçime dönüþecekti belki. Ama halkýn
uyanmasý saðlanmýþ olacaktý. Bu, çok önemli.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ben söyleyeyim; 4 milyon.
Belki 4 milyon bile deðil.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bir kere, eðer Köy
Enstitüleri devam etseydi, benim yüzde bin, belki de çok
daha büyük bir oranda kanaatim þudur ki, büyük kentlere
göç olmayacaktý.
AHMET AKSOY - Ama oralarda kýrsal alan artýk
kendisini tatmin edecek bir duruma gelmiþ. Her bakýmdan;
üretim bakýmýndan, eðitim-öðretim bakýmýndan, teknoloji
bakýmýndan.
AHMET AKSOY - Tabii, tabii, doðru söylüyorsun.
ALÝÞAN ÇALCALI - Tarým reformu da gerçekleþirdi.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tarým reformu olmasa
da, oradaki kiþi karnýný doyuruyorsa, köyüne sinemayý da
götürebiliyorsa, her þeyi de götürebiliyorsa niye gelsin ki?!
Þimdi biz Ýstanbul’dan kaçmaya çalýþýyoruz. Niye kaçýyoruz;
çünkü…
AHMET AKSOY - Almanya’yý örnek olarak
vermiyorum, tüm Avrupa ülkelerinde büyük þehirler 3 veya
4 tanedir, nüfuslarý da 2 veya 3 milyonu geçmez, bilemediniz
5 milyon.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN- Çok doðru. Berlin’in nüfusu
ne kadar?
22
AHMET AKSOY - 3.5 milyon.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Tevfik’in bana
önerdiklerinde ben epey kafa patlattým; “Bunu bizim harita
mühendisliðine uygun nasýl deðerlendirebiliriz?” diye, ama
tam cevap bulamadým. Yani ancak belli derslerde bu olabilir.
Mesela, ölçme bilgisinde bunu uygulamak mümkün olabilir.
NAÝL GÜLER - Bu arada ben bir soru sorayým.
Buradaki hocalarýmýzýn büyük bir bölümü, belli bir
kuþak eðitimlerini Almanya’da almýþ. Sanýyorum, Yýldýz
Teknik Üniversitesindeki ilk bölümün kuruluþunda da
genelde Alman ekolü hakim herhalde.
AHMET AKSOY - Evet, kesin olarak öyle.
NAÝL GÜLER - Þöyle bir þey var: Aslýnda hemen
hemen bütün mühendislik dallarýnda, öðrenciler, üretimin
içerisinde yaþayarak, belgeselde de söylendiði gibi, sizin de
söyleþi
söylediðiniz gibi, yaþayarak birçok mesleðin genel
yaklaþýmlarýný öðrenebilmeli. Bugün mühendislik eðitimi
tamamen ezberciliðe dayalý. Bilim ve teknoloji geliþmiþ
olmasýna raðmen. Nasýl ki Köy Enstitülerinin bu eðitim
sistemindeki deðiþiminin önüne geçilmiþse, ben de þöyle
görüyorum: Naçizane, Almanya’daki modeli de bilen biri
olarak, Mehmet aðabeyin söylediði þeyden hareketle
söylüyorum; bitirdikten sonra da hemen mühendis
diplomasýný alamýyorsunuz Almanya’da. Belli bir kurumsal
þeyi tamamlýyorsunuz, uzmanlýðýnýzý belli bir prosedürle
kanýtlýyorsunuz, ondan sonra harita mühendisi diplomasýný
alýyorsunuz. Bunlarýn hiçbiri bizim ülkemizde uygulanmamýþ.
Almanya’dan sadece ders modeli alýnmýþ, gelinmiþ, burada
uygulanmýþ. Eðer burada da eðitim sistemindeki bu anlayýþlar
mesleðimiz açýsýndan tam uygulansaydý, üretimin içerisinde
yetiþecek harita mühendisleri ta baþlangýçtan beri bugüne
kadar gelebilirdi ve önemli sorunlardan olan kadastronun
çözümlenmesine yönelik de üretimin içerisinde bu
mühendislik öðrencileri çok rahat kullanýlabilirdi.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bundan esinlenerek, bu
konuyla ilgili bir þey eklemek istiyorum.
Bu þeye uygun olarak Odaya düþen görevlerden bir
tanesi þu: LÝHKAB diyorsunuz, lisanslý harita mühendisliði
bürolarý. Harita mühendisliði eðitiminde, ben ilk
duyduðumda þaþýrmýþtým, “naylon staj” diye bir kavram
varmýþ.
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Bu noktada ben bir anekdot
aktarayým. 2003 yýlýnda Trabzon’da yapýlan Genç Haritacýlar
Günlerinde bu “naylon staj” kelimesi telaffuz edildiðinde,
bütün öðrencilerin algýladýðý bu ifadeyi Aksoy hocamýz
bilmediðini söylemiþti.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ben de bilmiyordum, ben
de oradaydým. Ben, Karadeniz Teknik Üniversitesinde Staj
Komisyonu baþkanlýðý yaptým. Bu stajlarý Oda denetleyebilir,
bu konuda üniversitelerle iþbirliði yapabilir ve gerçekten
üretimin içinde bir eðitimle harita mühendisliði öðrencisi
orada suyun içine girer, ýslanýr. Mesela, eðitime böylesine
bir katkýsý olabilir Odanýn. Bugünkü konuþmamýzýn böyle
bir sonucu olabilir diye düþünüyorum.
MEHMET TURCAN - Hocam söylesin, ben ona cevap
vereceðim, olmaz diye.
Buyurun hocam, siz söyleyin.
AHMET AKSOY - Ben Nail’e karþý bir þey
söyleyeceðim. Biz, Yýldýz mezunuyuz; eðitimimizde hiçbir
noksanlýk yoktu. Uygulama da dahil olmak üzere. Ne
zamanki bilgisayar çýktý, eðitim bozuldu.
Þimdi hazýr programlar var. Siz bu adama
logaritmayla poligon hesabý yapmayý öðretemezsiniz, bu
mümkün deðil; çünkü bu gerçek dýþý bir þey. Anlatabildim
mi? Yani uygulama baþka bir þey, öðrenmek baþka bir þey.
Uygulama için bizzat o iþin içerisinde olma zorunluluðu var.
Bunun için de sistemlerde staj diye bir mesele var. Staj
fevkalade ciddiye alýnýyor aslýnda, daha doðrusu alýnýyordu.
Ben bu iþin içerisindeyim. Ama þimdi staja gönderiyorsunuz,
yazý da yazýyorsunuz, telefon da ediyorsunuz, gidip bizzat
da rica ediyorsunuz, “Yahu, þu iþi ciddi ele al, bizim
gençlerimiz yetiþsinler, uygulamayý görsünler” diyorsunuz.
Ama olmuyor.
MEHMET TURCAN - Niye olmuyor hocam,
söyleyeyim…
AHMET YAÞAYAN - Arkadaþlar; 4 sene
okutuyorsunuz, orada yaptýrdýðý 60 günlük stajla mý bütün
her þeyi öðreniyor. O da yanlýþ. Yani onun üzerinde o kadar
durmaya deðmez.
MEHMET TURCAN - Niye olmuyor biliyor musunuz;
çünkü gönderiyorsun öðrenciyi bir kadastro müdürlüðüne,
kadastro müdürlüðünde bir tane mühendis var. Geliyor
öðrenci, ona soruyor; “Kardeþim, zayýf dersin var mý?” “Üç
dersten takýntýlýyým” diyor. “Aman gözünü seveyim, otur,
ders çalýþ. Önce o gelir; ders çalýþ. Ama gidip öðrenmek
istediðin zaman da araziye seni göndereyim” diyor. Kimle
gönderiyor; fen memuruyla. Sen mühendis adayýsýn, fen
memuruna nasýl sorarsýn; hiçbir þey sormazsýn, sadece
bakarsýn, alete þöyle yan gözle bakarsýn, biter. Tatbikat
yaptýrýyorsunuz, kendi öðrencilik dönemimi düþünüyorum,
tatbikatýn baþýna kadastrodan gelmiþ, pratiði olan birisi
geçiyor, 8 kiþilik bir grupsunuz, diðerleri yazýyor. Yazýp hep
beraber veriyorsunuz. O 8 kiþiden biri olan o arkadaþýmýz
biliyorsa geçiyor, bilmiyorsa geçemiyor. Ben bunu rahmetli
Ekrem Ulusoy’a söyledim; ilk Cemiyet Baþkaný olduðunda
dedim ki, “Hocam, bu böyle gitmez; iyi bir mühendis olarak
yetiþebilmemiz için pratik yapmamýz lazým.” Dedi ki, “Sen
ne ukala adamsýn.”
bunlar.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Mehmet; bildiðimiz þeyler
MEHMET TURCAN - Yani olmaz bunlar. Onun için,
haydi onlarý da geçtik, bugüne bakalým. Bugün bizi
yönetenler, bir þey üreten mühendis istemiyor, bir þey
üreten hukukçu istemiyor, bir þey yapacak insan istemiyor.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Yahu Mehmet; sen menfi
gelmiþsin buraya.
MEHMET TURCAN- Niye menfi geleyim; doðruyu
söylemek menfilik mi?!
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bir dakika. Aramýzda
meslektaþ olmayan Emre var; müsaade edersen, Emre bir
þey söyleyecek.
MEHMET TURCAN - Peki, buyursun, söylesin.
EMRE ÇAPOÐLU - Sað olun.
Konuþulanlar bana þunu düþündürttü ve düþünürken
de sesli düþüneyim istedim: Sanýrým, Köy Enstitüleri
deneyimi sizin disiplininizle nasýl baðdaþabilir, hangi ölçüde
bir paralellik kurulabilir; onun üzerinde durmak gerekiyor.
Aslýnda çok enteresan bazý tesadüfler var. Mesela benim
düþünce ana baþlýðým enstitülerdeki özeleþtiri geleneði;
öðrencilerin ve öðretmenlerin birlikte yaptýklarý özeleþtiri
geleneði ve bunun için de her cumartesi akþamý bir araya
gelmeleri.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Belki de sadece
Gönen’deki cumartesiydi, baþka yerler öyle olmayabilir.
EMRE ÇAPOÐLU - Ama sonuçta sistemli olarak bir
özeleþtiri mekanizmasý eðitimin içine dahildi.
“Naylon staj” denildi. Benim staj geçmiþim de
naylondur.
Þimdi düþünüyorum, neden naylon; çünkü kendimi
eðitimin içerisinde hissetmediðim için naylon. Yani o, benim
için, yapýlmasý gereken, geçilmesi gereken bir aþamaydý;
çünkü öðrenciliðin farklý zorluklarý var, geçim sýkýntýsý,
derslerin zorluðu, þudur budur.
Ben, bu özeleþtiri sisteminin çok büyük bir potansiyeli
23
söyleþi
devreye sokacaðýný düþünüyorum. Yani mesleðe yeni girmiþ,
meslek hakkýnda aslýnda nötr bilgisi olan bir insanýn
düþüncelerini o mesleðe dahil etmeyi saðlar. Çünkü bir süre
sonra, birinci seneden sonra öðrencinin düþünce yapýsý bir
formel yapýya girmeye baþlýyor. Artýk sürpriz öðrenciler,
sürpriz fikirler, sürpriz projeler çýkmamaya baþlýyor; çünkü
kalýplar dahi linde düþünmeye baþlýyorsunuz.
Bir de bunu destekleyici þöyle bir anýdan faydalanmak
istiyorum: Garanti Bankasýnýn genç emekli olan, Akýn Öngör
diye bir eski Genel Müdürü vardýr, onun bir röportajý beni
çok etkilemiþti. Röportaj uzundu; fakat þöyle özetledi: “Bana
baþarýlý insan diyorsanýz, benim baþarýmýn özeti þu: En dipte
çalýþan, veznede yeni iþe baþlamýþ olan bir insandan
yönetime doðru olan bilgi akýþýný çok iyi yaptýk biz. Haliyle,
o insanlarýn, deneyimsiz insanlarýn ya da müþteriyle temas
halinde olan insanlarýn deneyimlerini direkt olarak, en kýsa
zamanda öðrenebiliyorduk ve bununla ilgili bir strateji
belirleyebiliyorduk.”
Bu anlamda, sizin disiplininizle ilgili özeleþtiri
sisteminin eðitim sisteminde yer almasýyla, belki öðrenci
de kendini iþin içinde hissetmeye baþlar. Çünkü bir laf vardýr:
Proje yapýlmaz, oluþturulur, yani birlikte yapýlýr. Çünkü o
zaman kendinizi ona ait hissedersiniz. Bu bakýmdan, belki
öðrencinin aidiyet duygusunu besleyecek özeleþtiri sistemini
sisteme dahil etmek bu anlamda yararlý olabilir.
AHMET AKSOY - Ben, konuyu burada kesmek
istiyorum. Yalnýz, þunu söyleyeyim ki, mühendislik, Köy
Enstitüleri biçiminde öðretilemez. Onun teorisi vardýr,
teorisinin iyi kavranmasý lazým. Ama deneyim deyince,
deneyim baþka bir þey. Mutlaka deneyimin içerisinde olmasý
lazým. O da ancak ne zaman olur; mezun olduktan sonra
olur. Mühendislik eðitiminde veya genel olarak
yükseköðretimde size anahtar verilecektir; bu anahtarla,
bilgiyi nereden alacaðýnýz öðretilmelidir.
Burada bir örnek vereceðim, ondan sonra keseceðim.
Bir seyahatimde, Almanya’da bir elektrik
mühendisiyle karþýlaþtým. Konuþuyoruz, ahbaplýk ediyoruz;
öðrendim ki, kendisi iletiþim iþlerinde görevli bir elektrik
mühendisi. Gerçekten çok deneyim isteyen bir iþ aslýnda.
Þunu sordum: Dedim ki, “Öðreniminiz nasýl geçti?” Dedi ki,
“Her yerde nasýl oluyorsa, öyle oldu, öyle geçti.” “Peki,
mezun olur olmaz size yetki mi verildi? Mühendis olarak
gittiniz bir yere, mezun olur olmaz size yetki mi verildi bir
iþ yapmanýz için?” dedim; “Ne münasebet; ben 3 yýl sadece
bu konuyla ilgili hizmetiçi eðitim yaptým, hizmetiçi staj
yaptým” dedi. Anlatabildim mi? Ama bu baþka türlü de
olmaz ki. Sen bir harita mühendisi olacaksýn; kadastroya
gidiyorsan, yeniden yoðrulacaksýn. Baþka türlü olmaz,
mümkün deðil baþka türlüsü. Ama nasýl yoðrulacaksýn; testi
yapmaya fevkalade uygun bir toprak olarak yoðrulacaksýn.
Öyle yoðrulduðun zaman mükemmel þekil alabiliyorsun.
Anlatabildim mi? Bu olmadan olmaz. Bizdeki noksanlýk
budur. Zannediyoruz ki, yükseköðretim sonunda herhangi
bir göreve baþladýðýmýzda her þeyi biliyoruz, her türlü
uygulamanýn içerisindeyiz. Olmaz böyle bir þey; bu var
olmayan bir þey, bir tür hayal yani. O yüzden, bunun
tartýþmasýný yapmayalým bence.
ÖMER DEMÝRAÐ - Onur hocam; müsaade ederseniz,
bu konuþmadan sonra iki konuya çok kýsa olarak deðinmek
istiyorum.
Birisi Turcan’ýn söylediði staj meselesi. Harita
mühendislerinin stajlarýnýn da pek iyi olmadýðýný söyledi.
Ama ben size bir þey söyleyeyim: 1970 yýlýnda Caðaloðlu
Özel Mühendislik Okulu vardý, orada topografya dersi
veriyordum, ayný zamanda da orada staj komisyonu
baþkanýydým. Ýnþaat Bölümünden 450 öðrenciyi staja
24
gönderdim. Cevaplarý geldi, defterler; o kadar þahane
yapýlmýþ ki. Baca resimleri, projeler, þunlar bunlar, hepsi
süper. Hepsine 10 üzerinden 10 vermek gerekiyor. Merak
ettim, “Þunlarýn firmalarýna bir telefon edeyim, bakalým
bunu nasýl yapýyorlar” dedim ve 450 tanesinden 400’üne
telefon ettim. Hiçbirisinden olumlu bir cevap alamadým;
“Böyle bir öðrenci gelmediði gibi, bunlarý tanýmýyoruz”
dediler.
Yani hiçbirisi gitmemiþ, ondan sonra “staj yaptýk”
diye gelmiþler. Bunun adýna ne diyeceðiz bilmiyorum, naylon
bile deðil.
Ýkincisi, sizin söylediðiniz o Almanya’daki durum.
Yani üniversiteyi bitirince mühendis oluyorsun. Ancak, 33
ay süren -þimdi 30 aya indi zannediyorum- bir asasör zamaný
var. O zamaný eðer iyi yapamazsanýz, gidersiniz, bir firmada
mühendis olarak çalýþabilirsiniz; çünkü diplomanýzý veriyorlar
size. Ama kadastro müdürü olmak isterseniz, olamýyorsunuz.
AHMET AKSOY - Lisanslý mühendis olmanýz lazým
onun için.
ÖMER DEMÝRAÐ - Evet. Yani harita mühendisi
oluyorsun, ama mesela kadastro müdürü olamýyorsun yahut
da özel mühendislik bürosu açmak istediðin zaman
açamýyorsun. Ben oradan mezun olduðum zaman bir özel
mühendislik bürosunda çalýþmaya baþladým. Dediler ki,
“Sen imza edemezsin ölçü krokilerini.” Sordum:”Neden?
Ben kendim ölçü yapýyorum.” Dediler ki, “Sen asasör
olmadýn.” “Peki, ne olacak?” diye sordum. Döndüm, gittim
Köln’e, beni yeniden bir imtihana tabi tuttular, ancak ondan
sonra imza hakký verdiler bana. Ýmza hakký verilince de
maaþ iki misli oluyor. Ama çok güzel bir þey; onu yaptýðýn
zaman yalnýz kadastroda, þurada burada çalýþmýyorsun, 30
ay çeþitli devlet dairelerinde çalýþýyor, sonra da üniversite
sýnavý gibi bir sýnava tabi tutuluyorsun.
AHMET AKSOY - Yani sonuç itibarýyla…
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Bence bu konu çok uzadý,
vakit de doldu, artýk kapatalým istiyorum.
AHMET AKSOY - Bir dakika, bir dakika yahu. Biz
konuþmaktan çok zevk alan bir toplumuz, konuþtukça
konuþuruz. Konuþmaya kalkarsak bu sabaha kadar sürer.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ama hocam, siz biraz
önce, “Bir daha konuþmayacaðým” dediniz.
AHMET AKSOY - Öyle mi?
ÖMER DEMÝRAÐ - Evet, ben de duydum.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Evet arkadaþlar; buraya
kadar geldiðiniz, beni ve Ahmet aðabeyimi dinlediðiniz için
hepinize teþekkür ederim. O da teþekkür ediyor.
M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Onur hocam; kapatmadan
önce ben de bir eklemede bulunayým.
Bugüne kadar hep 1946 yýlýnýn Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde bir dönüm noktasý olduðu vurgusu yapýldý. 1946,
çok partili sisteme geçildiði dönemdir. 1946 yýlýnda, çok
partili sisteme geçildiði yýlda sol partilerin kuruluþ süreci
de yaþanmýþtýr. Ayný yýl, çok büyük bir örgütlenme pratiði
sergiledikleri için kapatýlmýþlardýr bu partiler. Ayný yýl, 1946
yýlý,
Niyazi Berkes’in, Pertev Naili Boratav’ýn ve Behice
Boran’ýn da aralarýnda bulunduðu akademisyenlerin
üniversitelerden tasfiye edildikleri yýldýr ayný zamanda. Peþi
söyleþi
sýra da zaten eðitim metodolojisinin deðiþmesine, Köy
Enstitülerinin kapatýlmasýna giden evrelerin baþladýðý ve
Ýmam Hatiplerin sayýlarýnýn arttýðý bir döneme girilmiþtir.
O dönem hakkýnda bu vurguyu da özellikle yapmak istedim.
Köy Enstitüleri ile harita mühendisliði eðitimi
arasýndaki iliþkiye gelince; bence burada temel þey, eðitim
ile üretim arasýndaki iliþkiyi kurmak. Bunun hem
üniversitenin toplumsal misyonu çerçevesinde bizim
gözetmemiz gereken bir þey olduðunu düþünüyorum, hem
de Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasýnýn bu iliþkiyi
kurmasý açýsýndan bir sorumluluðu olduðunu düþünüyorum.
Köy Enstitülerinden belki alýnacak þey o. Bir hedef var;
hedef, o kýrsal ortamda her köye 5 öðretmen hedefi. Bunu
saðlamak hedefi çerçevesinde de izlenen bir eðitim
metodolojisi var. Doðrudan o köy ortamýnda, köylünün
yaþamýnda karþýlaþtýðý her türlü þeyin eðitimini alýyorlar
aslýnda, üretiyorlar. Üretim ile eðitim iliþkisinin somut olarak
kurulduðu bir eðitim pratiði. 14 yýllýk zaman diliminde
karþýmýza çýkan buydu, örneklerini gördük.
Bizim de, eðitim ile üretimi nasýl iliþkilendirebiliriz,
bu iliþkiyi nasýl daha somut bir biçime dönüþtürebiliriz
üzerine kafa yormamýz gerekiyor diye düþünüyorum. Staj
da o açýdan önemlidir. Üretilen çalýþmalarýn, tezlerin o
alandaki gereksinimlerle, temel ihtiyaçlarla örtüþmesini
saðlamamýz önemli. Bunu düþünmeye devam edeceðiz.
Ben, Onur hocamýza, bu alandaki birikimlerini bizimle
paylaþtýðý için tekrar çok teþekkür ediyorum. Sevgili Nail
Güler’e de teþekkür ederim; Onur hocayla söyleþi yapýlmasý
konusundaki öneriyi kendisi getirmiþti. Köy Enstitülerinin
kuruluþunun 71. yýldönümüne yaklaþýlmýþken de bu güzel
söyleþiyi gerçekleþtirdik.
Ben, ýþýk saçmaya devam ediyor olduðu için hocamýza
tekrar çok teþekkür ediyor ve bu plaketi kabul buyurmasýný
istiyorum. Sað olun hocam.
Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Ben teþekkür ediyorum.
Sað olun, var olun.
25
dosya
GPS Tekniði Ýle Tektonik Hareketlerin Belirlenmesi
Fatih Poyraz
Türkiye, topraklarýnýn %90’ýnda diri faylar bulunan
ve bu faylarýn üreteceði depremlerin tehdidi altýnda olan
bir ülkedir. Depremlerin izlenmesi birçok farklý disiplin
tarafýndan modellenmekte ve zararlarý ortaya konmaktadýr.
Tektonik deformasyon süresince kýtasal kabuðun
deformasyonu, deðiþik zaman dilimleri içerisinde farklý
yöntemlerle saptanabilir. Bu yöntemler:
Deprem
· ~10 yýl: GPS
· ~10 - 100 yýl: Deprem verileri, gerilme verileri,
jeolojik incelemeler
· ~1000 - 100.000 yýl: jeomorfolojik analizler, nehir
ötelenmeleri, erozyon yüzeylerinin hareketi vb.
·~100.000 – 10.000.000 yýl: kabuksal yer
deðiþtirmelerin paleomanyetik incelemelerle saptanmasýdýr
(Tatar, vd. 2006).
26
Kabuk deformasyonu araþtýrýlmasýnda sadece bir
yöntemin koyduðu sonuçlar yeterli olmamaktadýr. Yani
güncel verilerinin yaný sýra geçmiþ yýllarda da meydana
gelen hareketlerin birlikte incelenmesi ve bunlarýn birlikte
analiz edilmesine gereksinim vardýr.
Jeodezideki klasik ölçme teknikleri yerine 1980’li
yýllardan itibaren teknolojik geliþime paralel olarak yýllýk
milimetrik düzeyde duyarlýlýkla ölçüm yapýlabilir duruma
ulaþan GPS tekniði, küresel ölçekte yerbilimlerinde çok
geniþ bir uygulama alaný bulmuþtur. Farklý disiplinlerin
geliþtirdiði birçok teknolojik geliþim, depremlerin önceden
belirlenmesine yönelik yapýlan çalýþmalarda bir arada
kullanýlmýþtýr. Çok duyarlý jeodezik ölçme teknikleri bu
çalýþmalarda her zaman önemli bir yer tutmaktadýr. Jeodezi
biliminin kullandýðý GPS tekniði yöntemi, bu yöntemlerden
en önemlisidir. GPS teknolojisinin kullanýlmasýyla tektonik
hareketlerin belirlenmesinde; yüksek doðruluk, hýzlý çözüm
ve birçok geleneksel uygulamaya göre daha ucuz olarak
yapýlmaktadýr. Tüm bu özelliklerinden dolayý GPS ölçme
tekniði, sadece haritacýlýk ve mühendislik uygulamalarýna
deðil, ayný zamanda kabuksal hareketlerin jeodinamiðini
ve kinematiðini anlamaya yönelik çalýþmalara da önemli
katkýlar saðlamýþtýr.
Türkiye’de GPS ile kabuk hareketlerin belirlenmesine
yönelik çalýþmalar, 90’lý yýllarýn baþlarýnda yapýlmaya
baþlanmýþtýr. GPS ile yapýlan çalýþmalarýn büyük kýsmý
KAFZ’da yapýlmýþtýr. KAFZ boyunca bugüne kadar jeodezik,
jeolojik ve sismolojik farklý yöntem ve veriler kullanýlarak
5 mm-110 mm arasýnda deðiþen hareket büyüklükleri elde
edilmiþtir (Demir, 1999). KAFZ’nin batý kesimindeki
hareketler için Barka ve Kadinsky-Cade (1988) jeolojik
verilerden 5-10 mm/yýl; sismolojik veriler yardýmýyla
Kasapoðlu ve Toksöz (1983) 10 mm/yýl; Taymaz vd. (1991)
38 mm/yýl; Kiratzi ve Papazachos (1995) 16 mm/yýl; Pýnar
vd (1996) 5-6 mm/yýl deðerlerini belirlemiþlerdir. Straub
(1996), KAFZ’ýn batý kesimindeki hareketler için 16-18
mm/yýl deðerini vermektedir. McClusky vd. (2000)’nin KAFZ
boyunca oluþturduðu doðrusal hýz ortalama 22-24 ± 1
mm/yýl dýr. Reilinger vd. (2006) Türkiye ve çevresinin
kabuksal hareketini incelemiþ ve KAFZ boyunca yaklaþýk 25
mm/yýl olarak belirlemiþtir. Yavaþoðlu vd. (2011) KAFZ orta
kesiminde 5 yýllýk GPS gözlemleri sonucunda bu bölge için
18,7±1,6 – 21,5±2,1 mm/yýl olarak elde etmiþlerdir. DAFZ
(Doðu Anadolu Fay Zonu) boyunca Özener vd. (2010) yýlýnda
yapmýþ olduklarý çalýþmada fay hattý boyunca tesis edilen
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
GPS noktalarý için hýzlarý 16-24 mm/yýl hesaplamýþlardýr.
Tatar vd. (2011), KAFZ doðu kesiminde yani Kelkit vadisi
boyunca tesis edilen GPS noktalarýndan 20,1±2,4 mm/yýl
ortalama hýz elde etmiþlerdir. Ege Graben sisteminde yapýlan
tektonik amaçlý çalýþmalarda Reilenger vd. (2006) ve
McClusky vd. (2000), GPS noktalarýnýn Ege Denizi’ne doðru
yýlda ortalama 35 mm hýzlahareket ettiðinibelirlemiþlerdir.
Ayrýca ülkemizde tektonik hareketlerin belirlenmesi
amacýyla birçok proje kapsamýnda GPS aðlarý tesis edilmiþtir.
Bunlardan bazýlarý sürekli istasyonlar olarak kurulmuþ bazýlarý
ise kampanya zamanýnda kullanýlmak üzere tesis
edilmiþlerdir. Yakýn dönemdeki bazý projeler, Marmara
Bölgesi’nin jeodinamiðini incelemek için MAGNET GPS aðý,
HGK (Harita Genel Komutanlýðý) tarafýndan Türkiye genelinde
kurulan TUTGA (Türkiye Ulusal Temel GPS Aðý), Kuzey
Anadolu Fay Sisteminin Batý kesimleri (KAFS), Doðu Anadolu
Fay Sistemi (DAFS) ve Ege Açýlma Sistemi (EAS) kapsayacak
þekilde tasarlanan TURDEP projesi ve Türkiye genelinde
tesis edilen CORS-TR (Sürekli Gözlem Yapan GPS Ýstasyonu)
veya TUSAGA-AKTÝF GPS aðýný sayabiliriz.
Dünya üzerinde tektonik hareketleri GPS ile
belirleyebilmek içinküresel ölçekte birçokað kurulmuþtur.
1993 yýlýnda Japonya’da tesis edilen, 1200 istasyondan
oluþan GPS Earth Observation Network (GEONET), Fransa
Alplerindeki hareketleri takip etmek üzere kurulan REGAL,
Ýtalya’daki kabuk hareketlerini takip etmek üzere kurulan
dosya
Kaynaklar
Yrd.Doç.Dr.,
Cumhuriyet Üniversitesi
Geomatik Mühendisliði Bölümü
Deprem
GEODAF, Güney Kaliforniya GPS Aðý (SCIGN) ve kuzey
Kaliforniya GPS aðý (BARD) bu anlamda tesis edilen aðlardan
birkaçýdýr. Bu aðlardan en büyüðü ise IGS (International
GPS Services forGeodynamics) aðýdýr. IGS Uluslararasý
Jeodezi Birliðince (IAG) 1993 yýlýnda tesis edilmiþ ve 1994
yýlýnda aktif olarak çalýþmaya baþlamýþtýr. IGS GPS
istasyonlarýndan aldýðý sürekli verileri deðerlendirerek eþ
zamanlý olarak internet üzerinde yayýnlanmasýný saðlayan
bir sisteme sahiptir. IGS dünya üzerinde 200’den fazla
istasyona sahip olmasýylaglobal bir aðolma özelliðini taþýr.
Üç tane global veri toplama merkezinden (Crustal Dynamics
Data Information System, InstituteGeographiqueNational,
ScripppsInstitution of Oceanography) düzenli olarak IGS
verileri toplanýr. Bu veriler, yedi analiz merkezi tarafýndan
iþlenerek IGS kullanýcýlarýna sunulmaktadýr.
Uzay jeodezisi, levhalarýn incelenmesi üzerinde
önemli bir rol oynamakta, dünyada ve ülkemizde yapýlan
birçok çalýþmadan yukarýda kýsaca söz edilmiþtir. Buna göre,
levha ve fay hareketleri yüzünden litosfer parçalarýnda
deformasyonmeydana gelmektedir. Bu deformasyon
sonucunda levha ve faylarýn iki taraflarýndaki noktalar
birbirine göre hareket etmekte, hatta bu hareketin miktarý
yýllýk 100 mm’ye kadar çýkabilmektedir (Herring, 1999). GPS
tekniði yöntemi ile depremlere neden olan aktif kýrýk
sistemleri boyunca, deprem öncesinde, deprem sýrasýnda
ve deprem sonrasýnda meydana gelen deformasyonlar uzun
gözlemler sonucu belirlenebilir. GPS’in bu tür kullanýmý için
fay kýrýklarýnýn ayýrdýðý bloklarýn hepsini temsil edecek
þekilde bir að tasarýmý yapýlýr. Tesis edilen bu að, fayýn yakýn
ve uzak çevresine yeteri kadar GPS noktasý tesis edilir. Bu
noktalarda belli aralýklarla veya sürekli olarakgözlemler
yapýlýr. Bu aðýn ölçülerinin deðerlendirme aþamasýnda
yeryüzüne yayýlmýþ ve koordinatý çok uzun süreler boyunca
ölçülen global noktalardan faydalanýlýr. Tesis edilen bu
noktalarda yapýlan GPS deðerlendirmeleri ile epoklar
arasýndaki farklara bakarak o zaman içindeki yer
deðiþtirmeler belirlenir. Hesaplanan yer deðiþtirme vektörleri
ile o bölgede oluþan gerilme ve sýkýþma miktarlarý tahmin
edilebilir. Ayrýca elde edilen GPS hýzlarýndan çalýþýlan
bölgenin fay sistemleri çözülerek, olasý bir depremin ne
zaman olacaðý tahmin edilebilir, depremin üreteceði þiddet
ve zararlar ortaya konabilir.
- Barka, A., Kadinsky-Cade K., (1988), “ Strike-Slip Fault
Geometry in Turkey and Influence on Earthquake Activitivity”
Tectonics, 7, 663-684
- Demir, C., (1999), “Kuzey Anadolu Fay Zonu Batý Kesiminde
Yatay Yer Kabuðu Hareketleri ve Gerinim Birikiminin
Araþtýrýlmasý”, YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi,
Ýstanbul.
- Herring, T. A., 1999, “Geodetic Applications Of GPS”, IEEE,
87, 1
- Kasapoðlu, K.E., Toksöz M.N. (1983), “Tectonic Consequences
of the Collision of the Arabian and Eurasian Plates: Finite
E l e m e nt M o d e l s ” Te c to n o p hys i c s , 1 0 0 , 7 1 - 9 5 .
- Kiratzi, A. A., Papazachos, C. B., (1995)” Active crustal
deformation of North and East Anatolian fault zones”,
Tectonophysics, 243, (1-24).
- McClusky, S., S. Balassanian, A. Barka, et al. (2000), “Global
Positioning System constraints on plate kinematics and
dynamics in the eastern Mediterranean and Caucusus”, J.
Geophys. Res. 105, 5695–5720.
- Haluk Ozener, Esen Arpat, Semih Ergintav, Asli Dogru, Rahsan
Cakmak, Bulent Turgut, Ugur Dogan, “Kinematics of the Eastern
Part of the North Anatolian Fault Zone”, Journal of
Geodynamics, 2010, 49 (3-4), 141-150
- Pýnar, A., Honkura, Y. andKikucki, M. 1996. A rupture model
for the 1967 Mudurnu valley, Turkey earthquake and its
implications for seismotectonics in the western part of the
NAFZ, Geophs. Res. Let. Vol. 23, no.1, pp.29-32.
- Reilinger, R. E., et al. (2006), “GPS constraints on continental
deformation in the Africa Arabia- Eurasia continental collision
zone and implications for the dynamics of plate interactions”,
Journal Of Geophysýcal Research, Vol. 111, B05411,
doi:10.1029/2005JB004051
- Straub, C., (1996), Recent Crustal Deformation and Strain
Accumulation in the Marmara SeaRegion, N.W. Anatolia,
Inferred from GPS Measurements, PhDThesis, ETH Zürich,
Switzerland.
- Tatar O., Gürsoy H., Altunel E., Akyüz S., Topal T., Þahin M.,
Kavak K.Þ., Sezen T.F., Koçbulut F., Mesçi L., Dikmen Ü., Poyraz
F., Hastaoðlu K., Türk T., Ayazlý E., Gürsoy Ö., Polat A., Akpýnar
Z., Akýn M., Demir G., Çakýr Z., Zabcý C., Karabacak V., Yavaþoðlu
H., (2006), Kuzey Anadolu Fay Zonu Üzerinde Kelkit Vadisi
Boyunca Yer Alan Yerleþim Alanlarýnýn Doðal Afet Risk Analizi
ve Afet Bilgi Sisteminin Oluþturulmasý : Ýlk Sonuçlar,, Aktif
Tektonik Araþtýrma Grubu 10. Toplantýsý 2006, Gümüldür.
- Tatar, O., Poyraz, F., Gürsoy , H., Cakir, Z., Ergintav, S., Akpýnar,
Z., Koçbulut, F., Sezen, F., Türk, T., Hastaoðlu, Ö.K., Polat, A.,
Mesci, B.L., Gürsoy, Ö., Ayazlý, I.,E. Çakmak, R., Belgen, A.,
Yavaþoðlu, H., (in press), Crustal deformation and kinematics
of the Eastern Part of the North Anatolian Fault Zone (Turkey)
f r o m G P S m e a s u r e m e n t s , Te c t o n o p h y s i c s ,
doi:10.1016/j.tecto.2011.11.010
- Taymaz, T., Jackson, J. Ve McKenzie, D. (1991),” Active Tectonic
of North and central Agean Sea”, Geophys., J. Int., 106:433490
- Yavasoglu, H., Tarý, E., Tuysuz, O., Cakir, Z., and Ergintav, S.,
2011, . Journal of Geodynamics. 51, 339-343,
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
27
dosya
Afet ve Risk Yönetimi Ýle Ýlgili Kavram ve Tanýmlar
Levent Uzunçýbuk
Deprem
Ülkemizde bugün farklý þekillerde kullanýlan “Afet
ve Risk Yönetimi” ile ilgili birçok terim bulunmaktadýr. Bu
terimler, büyük ölçüde yabancý kaynaklardan yapýlan
tercümeler neticesinde ortaya çýkmakta ve günlük yaþamda
deðiþik þekillerde kullanýlmaktadýr. Bu nedenle konu ile ilgili
kavramlarýn daha iyi anlaþýlmasý ve anlam birliðinin
saðlanabilmesi amacýyla öncelikle afet ve risk kavramlarýnýn
da açýklanmasý ve bazý tanýmlarýn yapýlmasý yararlý olacaktýr
[2].
28
1.Temel Kavram ve Tanýmlar
Köken itibariyle Arapça bir kelime olan “afet” dar
bir tanýmla, “doðanýn sebep olduðu yýkým, kýran [3], diðer
bir söylemle toplumsal yýkýmlara yol açan olaðandýþý büyük
olay ya da çok kötü olay yada durum, felaket [4]” olarak
ifade edilmektedir. Genel bir tanýmla afet, insan topluluklarý
ve yerleþim alanlarý üzerinde fiziksel, psikolojik, ekonomik
ve sosyal kayýplar meydana getiren, normal yaþamý ve insan
faaliyetlerini bozarak veya kesintiye uðratarak sosyal altyapýyý
tahrip eden ve topluluklarý etkileyen, doðal, teknolojik veya
insan yapýsý kökenli olaylardýr [5]. Özetle doðal afet(kýran),
yerel topluluklarýn genel yaþamýný etkileyen, aksatan, bozan
yersarsýntýsý, yangýn, su baskýný, yer kaymasý, çýð ve kaya
düþmesi gibi doða olaylarýdýr [6]. Bu çerçevede afetleri,
meydana geliþ hýzlarýna ve kökenlerine göre sýnýflandýrmak
olasýdýr. Meydana geliþ hýzlarýna göre afetleri, ani geliþen
ve yavaþ geliþen afetler olarak iki ana gruba ayýrabiliriz.
Ayný zamanda afet olaylarý kökenlerine göre ise de; jeolojik
ve jeoteknik kökenli, meteorolojik kökenli, teknolojik ve
insan yapýsý kökenli olarak sýnýflandýrýlmaktadýr.
Afet kavramýnýn doðmasýna bir çok etken neden
olabilir. Ancak temel olarak afetler, fiziksel alt yapýnýn, üst
yapýda önemli deðiþmelere yol açarak, afet yaratma riski
ya da tehlikesi olarak ifade edilmektedir [7]. Doðal,
teknolojik veya insan yapýsý kökenli bir olayýn afet sonucunu
doðurabilmesi için, insan topluluklarý ve yerleþim yerleri
üzerinde kayýplar meydana getirmesi ve insan faaliyetlerini
bozarak veya kesintiye uðratarak bir yerleþme birimini
etkilemesi gerekmektedir. Diðer bir söylemle “afet”, bir
olayýn kendisi deðil, ortaya çýkardýðý sonucudur [8]. Olayýn
kendisi ise “tehli ke” olarak isimlendiri lebi lir.
Bununla birlikte, günlük yaþamda afet olgusu ile
eþanlamlý olarak “acil durum (ing. emergency)”,
“beklenmedik olay (ing. contingency)” kavramlarý da
kullanýlmaktadýr. “Acil durum”, sözlükte “Ani olarak ortaya
çýkan güç durum, yardým veya kurtarmayý gerektiren acil
durum, beklenmeyen, öngörülemeyen olaylar
kombinasyonu” þeklinde tanýmlanmaktadýr. Yönetim
literatüründe ise “beklenmeyen ve öngörülmeyen olaylar”
biçiminde ifade edilmektedir. Büyük salgýn hastalýklarý,
kitlesel yemek zehirlenmeleri, acil kan ihtiyaçlarýný týbbi
acil durumlara; küçük, çabuk kontrol altýna alýnabilir
yangýnlarý, bomba ihbarlarýný, endüstriyel kazalarý, ciddi
yaralanmalarýn meydana geldiði trafik kazalarý ve kimyasal
kazalarý da acil durumlara örnek olarak verebiliriz. Acil
durum, rutin durumlardan daha önemli, ancak
“beklenmedik olay” ve “afet” ten daha az önemli durumlarý
ifade etmektedir. “Beklenmedik olay”, sözlükte “ihtimal,
beklenmedik olay, olasý bir olay ya da durum” olarak
açýklanmaktadýr. Yönetim literatüründe ise, “meydana
gelebileceði herkesçe bilinen fakat beklenmeyen olaylar”
þeklinde ifade edilmektedir. Beklenmedik olay, “acil
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
durum”dan daha önemli olaylarý ifade etmektedir. Kýþ
fýrtýnalarý, geniþ kentsel alanlarý etkileyen uzun süreli enerji
kesintileri, küçük kontrol altýna alýnamayan yangýnlar, orman
yangýnlarý ve toplumsal bir karmaþaya dönüþme potansiyeli
olan grevler, beklenmedik olaylara örnek olarak gösterilebilir
[9].
Tehlike, büyük zarar veya yok olmaya yol açabilecek
durum ya da gerçekleþme ihtimali bulunan fakat istenmeyen
durumdur [10], diðer bir ifadeyle bir tehdit oluþturan bir
þeyin bir kimsenin varlýðýný ya da durumunu tehdit eden
ya da kaygý uyandýran þey, çekincedir [11]. Tehlikeyi daha
belirgin bir þekilde þöyle açýklayabiliriz. Ýnsanýn yaþam
sürecinde mutlak emniyet içinde bulunmasý veya tehlikeden
uzakta yaþamasý diye bir kavramdan söz edilmesi olasý
deðildir. Günlük yaþamlarýnda insanlar kendi faaliyetlerinden
kaynaklanan trafik, ev kazalarý, yangýnlar, hastalýklar, spor
faaliyetleri vb. gibi bir çok tehlike ile birlikte yaþamaktadýrlar.
Avcýlýk, daðcýlýk, kayak, çeþitli spor faaliyetleri ise insanlarýn
bilerek ve isteyerek yani gönüllü olarak karþýlaþtýklarý
tehlikeler arasýnda yer almaktadýr.
Depremler, su baskýnlarý, heyelanlar, çýð vb. gibi
doðadan kaynaklanan doðal tehlikeler veya nükleer kazalar,
sanayii kazalarý, çevre kirlenmeleri gibi teknolojik olan
tehlikeler ya da hapishanelerdeki isyanlar ve üniversite
yerleþkelerindeki gösteriler gibi sivil düzensizlikler ile yasadýþý
gruplarýn, sivil düzeni bozmak amacýyla neden olduklarý
can, mal-mülk kaybý ile sonuçlanan terör olaylarý da insan
topluluklarýnýn her gün karþý karþýya kaldýklarý durumlardýr.
Bu durumlar, insanlarýn oluþ sýklýklarý bakýmýndan belki de
en nadir olarak karþýlaþtýklarý tehlikeler arasýndadýr.
Dar bir tanýmla “tehlike”, acil durum veya afete
dönüþebilecek potansiyel tehlikeli olay veya durumdur [12].
Bu kýsa açýklamadan sonra genel bir tanýmla “tehlike”, doðal
veya insan eliyle oluþturulmuþ çevrede, insanlarýn
hayatlarýný, sosyal ve ekonomik faaliyetlerini, mal ve
hizmetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek en olumsuz ve
nadir olaylara denilmektedir.
Doðal veya teknolojik olaylarýn hangi bölgelerde,
hangi zaman aralýklarýnda ve hangi büyüklüklerde meydana
gelebileceðini ortaya koymaya yönelik çalýþmalara da,
“tehlikenin belirlenmesi çalýþmalarý” denilmektedir.
Bir olayýn, afet sonucunu doðurabilmesi için, yalnýzca
meydana gelmesi yeterli deðildir. Ayný zamanda bu olayýn
insanlar üzerinde büyük ölçüde fiziksel, sosyal ve ekonomik
kayýplar veya zararlar doðurmasý da gerekmektedir. Bu
kayýplar insanlarýn yaþadýðý yerlere, içerisinde yaþadýklarý
yapýlarýn emniyetine, insanlarýn olaylara karþý geliþtirdikleri
bilgi, deneyim ve hazýrlýk düzeylerine baðlý olarak büyük
ölçüde deðiþebilmektedir [13].
Diðer taraftan, her stratejinin uygulama aþamasýnda
karþýlaþabileceði olumsuzluklar bulunmakta ve strateji
oluþturulurken olasý olumsuzluklarda hesaba katýlmalýdýr.
Herhangi bir olumsuzluðun gerçekleþme olasýlýðý %50’nin
altýnda ise bahse konu olumsuzluk bir “risk” olarak
sýnýflandýrýlmaktadýr. Olasýlýk %50 - %75 arasýnda ise
olumsuzluk bir “tehlike” halini almýþtýr. Olasýlýk %75’in
üzerine çýktýðýnda, olumsuzluk artýk bir “tehdit” olmaktadýr.
Doðal olarak, bir stratejinin uygulanmasý aþamasýnda
geliþmelere bakýlarak söz konusu olasýlýklar deðiþecektir.
Örneðin, iþin baþýnda bir risk olarak görülen geliþmeler bir
süre sonra tehlike, hatta tehdit haline gelebilirler [14].
Bununla birlikte mühendislikte “tehlike”, belirli bir
bölgede, belirli bir zaman süresi içerisinde meydana gelme
olasýlýðý, diðer bir söylemle, zaman ve mekan büyüdükçe
artan bir olasýlýk fonksiyonu olarak ifade edilmektedir.
Örneðin bir yerleþim yerinde, yüz yýl içerisinde hasar
yapabilecek büyüklükteki bir deprem, bir su baskýný veya
bir heyelan olma olasýlýðý, on yýl veya bir yýl içerisinde ayný
olaylarýn olma olasýlýðýndan daha fazladýr. Diðer bir ifade
ile ayný büyüklükteki bir olayýn eþit zaman süresi içerisinde
bir bölgede olma olasýlýðý, köy veya kent gibi belirli bir
yerleþim yerinde olma olasýlýðýndan daha büyüktür [15].
Bir yerleþim yerinde, örneðin depreme dayanýklý
olarak inþa edilmiþ konutlarda oturan insanlarla, geliþigüzel
oluþturulmuþ konutlarda oturan insanlarýn bir deprem
olayýndaki etkilenme oranlarýnda farklýlýklar görülecektir.
Bu baðlamda insanlarýn ve insan aktivitelerinin bir tehlike
karþýsýndaki, hasar veya zarar görme eðilimine “etkilenme
veya etkilenme oraný” adý verilmektedir. Bu tanýmda, belirli
bir bölgede, çeþitli büyüklüklerde ortaya çýkan doðal
olaylarda, ne kadar insanýn yaþamýný yitireceði ve
yaralanabileceði, ne kadar yapýnýn hangi oranlarda
yýkýlabileceði veya hasar görebileceði, iletiþim, ulaþým, enerji,
hizmet ve üretim tesisleri gibi farklý özelliklerdeki yapý ve
tesislerin nasýl ve hangi boyutlarda zarar görebileceði, ne
kadar insanýn konutsuz kalabileceði vb. fiziksel, ekonomik
ve sosyal parametrelerin ayrý ayrý tanýmlanmasý gerekliliði
ortaya çýkmaktadýr. Birbirinden çok farklý bu elemanlarýn
etkilenme veya etkilenme oranlarýný bir tek parametre ile
tanýmlamak olasý deðildir. Bu nedenle de tehlike altýnda
olan her bir eleman için ayrý ayrý etkilenme oranlarý
belirlenmelidir. Örneðin bir yerleþim yerinde yapýlar
cinslerine göre taþ, yýðma, kerpiç, ahþap-karkas, betonarme
olarak sýnýflandýrýlmakta ve her bir yapý türünün bir deprem,
bir su baskýný, bir çýð veya fýrtýna karþýsýnda yüzde kaçýnýn
yýkýlabileceði veya hasar görebileceði, buna baðlý olarak
yýkýlan veya aðýr hasar gören yapýlarda ne kadar can kaybý
ve yaralanma olabileceði ne kadar kiþinin konutsuz
kalabileceði detaylý olarak verilebilmektedir. Etkilenme veya
etkilenme oranlarýnýn belirlenmesinde, geçmiþ olaylardan
elde edilen istatistik verileri kullanýlabileceði gibi bazý
matematiksel modellerde kullanýlabilmektedir. Etkilenme
veya etkilenme oranlarý, özellikle deprem senaryolarýnda
ve afet planlamasý yapan organ ve kiþilere uygulama
öncelikleri verdikleri için önemli olmaktadýr [16].
Bir bölgedeki deprem olasýlýðýnýn zaman ve büyüklük
açýsýndan belirlenmesine deprem tehlikesi denilmektedir.
Deprem tehlikesi, deterministik veya olasýlýk hesaplarýna
göre belirlenmektedir. Zaman boyutundan baðýmsýz olarak,
bir bölgede meydana gelebilecek en büyük depremin
yaratacaðý yer hareketinin düzeyine deterministik deprem
tehlikesi adý verilmektedir. Zaman boyutunda deterministik
yaklaþým genelde olasýlýk hesaplarý göz önüne alýnarak
yapýlýr. Bu tür yaklaþýmda, beklenen depremin büyüklüðü,
yeri ve önümüzdeki 10-20-30 veya 50 yýlda olma olasýlýðýný
ortaya konulmaktadýr.
Deprem riski kavramý ile de deprem tehlikesinin
neden olabileceði kayýplar ifade edilmektedir. Örneðin, ýssýz
bir çölün ortasýnda var olan deprem tehlikesi herhangi bir
kayba neden olamayacaðý için bir deprem riski
içermemektedir. Ancak, Marmara Denizi içindeki deprem
tehlikesi 12 milyon nüfuslu, tarihsel, ekonomik ve kültürel
deðerlere sahip dünya kenti Ýstanbul’da getirebileceði
kayýplar nedeniyle çok önemli deprem riski oluþturmaktadýr.
Deprem riskinin boyutu “deprem hasar senaryolarý”
ile ortaya konulmaktadýr. Farklý deprem tehlikesi olasýlýklarýna
göre yapýlan hesaplarla, beklenen depremin neden olacaðý
can ve mal kaybý belirlenebilmektedir. Örneðin, bir deprem
tehlikesinin kentin hangi bölümlerindeki hangi zeminlerde
daha etkin olacaðý, hangi binalar ve alt yapýnýn daha çok
zarar görebileceði, deprem sonrasý yangýnlarýn nerelerde
çýkabileceði, alternatif ulaþým ve iletiþim sisteminin nasýl
oluþturulacaðý, konaklama ve saðlýk tesisleri ile kimyasal
kirlenme olasýlýklarýnýn nerelerde olabileceði önceden
tahmin edilmeye çalýþýlmaktadýr. Bu bilgilerin kullanýlmasý
ile deprem riskinin azaltýlmasý olasýdýr. Bu durumda deprem
senaryolarý son derece önem kazanmaktadýr.
Deprem riski kavramý, deprem tehlikesine maruz
kalacak elemanlarýn envanteri ve bu envanterin depremden
etkilenme durumunun bir fonksiyonudur. Diðer bir ifade
ile deprem riski, bir deprem olduðunda meydana gelecek
mal ve can kayýplarýnýn bir dökümüdür. Bu dökümler, bina
hasarý, can kaybý, mali kayýp olarak verilebilir. Deprem riskini
etkileyen en önemli unsur, can, mal, sosyal yapý, altyapý ve
ekonomik yapýnýn depremden hasar görebilme oranýdýr.
Örneðin Ýstanbul’da hiçbir bina olmasaydý, hiç kimse
yaþamasaydý, Ýstanbul’da deprem tehlikesi yine olacaktý
ama deprem riski olmayacaktý. Ýstanbul’da binalar ve altyapý
çok saðlam olsaydý, Ýstanbul’da deprem tehlikesi varlýðýný
sürdürecekti ama risk çok çok az olacaktý. Ama, Ýstanbul’da
siz deprem tehlikesinin yanýnda alt yapý ve bina stokunun
deprem dayanýmýnýn düþük olduðunu görürseniz, o zaman
deprem riski çok fazla demektir. Depremden hasar
görebilme oranýný azalttýðýnýz zaman riski azaltýrsýnýz,
deprem tehlikesini deðiþtiremezsiniz ama deprem riskini
deðiþtirebilirsiniz [17] .
Yoðun nüfus barýndýran yerleþim yerlerinde afetler
önemli bir risk oluþturmaktadýr. Risk, zararýn veya hasarýn
ortaya çýkmasýnýn olasý olduðu bir durumdur. Kiþiler,
kurumlar ve örgütler için riskler söz konusu olabilmektedir.
Riskin tehlikelerinin insanlar tarafýndan gözlenmesi ve
bilinmesi zorunlu deðildir. Eðer bir yerde risk varsa bunun
bilinmemesi meydana gelecek olasý zarar ve hasarlarý, ne
sýnýrlar ne de ortadan kaldýrýr [18]. Risk her programýn
doðasýnda olan bir durum olarak kabul görmekte ve
gelecekte ortaya çýkabilecek olaylarý analiz ederek potansiyel
riskleri belirlemek ve yönetmek için ölçülebilir kavramlar
haline getirilmeye çalýþýlmaktadýr. Hedeflenen bir sonuca
ulaþamama olasýlýðý veya istenmeyen bir olayýn oluþma
olasýlýðý ve oluþmasý durumunda yaratacaðý sonucun þiddeti
olarak ifade edilen risk, karmaþýk bir kavramdýr. Risk
evrenseldir, dolayýsýyla her kurum ve örgüt ve de her kiþi
risk ile karþý karþýya bulunmaktadýr [19]. Diðer bir ifadeyle,
bir kýsým örgüt, kurum ve kiþiler günlük yaþamlarýnda ve
iþyerlerinde risk alýrken, bir kýsmý da riskten kaçýnýrlar. Bu
sebeple, riskle ilgili evrensel kurallar geliþtirmek güçtür
[20].
Risk, bir olayýn doðurduðu olumsuz sonuçlarýn
toplamýdýr ya da belirli bir büyüklükte meydana gelmesi
halinde doðurabileceði kayýp olasýlýðýdýr. Bir afetin meydana
gelmesinin tanýmýný da veren risk, esas itibariyle aþaðýda
belirtilen faktörlerden meydana gelmektedir. Bu faktörler;
(a) Afet tehlikesinin meydana gelme olasýlýðý,
(b) Afete maruz kalan insan yapýsý unsurlarýnýn
daðýlýmý,
(c) Bu unsurlarýn afetten ne derece etkilendiklerini
belirleyen zarar görebilirlik düzeyidir. Sonuçta risk, bunlarýn
birleþmesi ile oluþmaktadýr.
Yerleþim yerleri, hem nüfus yoðunluðu, hem de
ekonomik ve sosyal etkinlikleri ile hizmetleri yönünden göz
önünde bulundurulduðunda, doðal afetler büyük bir risk
oluþturmaktadýr. Özellikle depremler, sonuçta bir doða olayý
olsa da, nüfus yoðunluðu fazla, sosyal ve ekonomik
faaliyetlerin yoðun bir biçimde sürdüðü yerleþim yerlerinde
meydana geldiðinde gerçek bir afete, felakete
dönüþmektedir. Bu noktada, deprem öncesinde yapýlan
tüm hazýrlýklarýn, deprem sonrasýnda yaþanabilecek can ve
mal kayýplarý ile doðrudan iliþkisi bulunmaktadýr. Diðer bir
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Deprem
dosya
29
Deprem
dosya
30
söylemle, deprem öncesi hazýrlýklar ile deprem sonrasý
ortaya çýkan tüm olumsuzluklar birbiriyle ters orantýlýdýr.
Bu baðlamda gerek nüfus yoðunluðu, gerekse sosyal ve
ekonomik faaliyetlerin yoðunluðu açýsýndan afetler,
belediyelerde önemli bir risk oluþturmakta ve afetlerin
meydana gelmesinde ortaya çýkan kriz durumlarýnýn
yönetimi noktasýnda belediyeler, kýrsal yerleþim yerlerine
göre çok daha önemli bir konuma gelmektedir [21].
Tayfun, deprem, sel felaketi, nükleer tehlikeler,
kimyasal maddelerin insan saðlýðýný yaygýn olarak tehdit
etmesi, uçak düþmesi, demiryolu kazalarý, gemilerin batmasý,
terör amaçlý saldýrýlar, savaþ tehlikesi, yanardað patlamalarý
ve diðer doðal afetler gibi beklenmedik, olaðanüstü bazý
olaylarýn meydana gelmesinin yaný sýra, borsa ve finans
piyasalarýnda meydana gelen olaðan dýþý geliþmeler de kriz
nedenleri arasýnda sayýlmaktadýr. Belirtilen bu nedenlere
baðlý olarak meydana gelen olgular kriz olarak
nitelendirilmektedir. Bu baðlamda, farklý kriz tanýmlarý
yapýlmaktadýr [22]. “Kriz”, beklenmedik ve aniden ortaya
çýkan, mevcut yapýlanmalarý olumsuz etkileyerek
sürdürülebilirliði tehlikeye düþüren durumlardýr. Kritik bir
noktaya gelindiðini ve bir dönüm noktasýný ifade etmektedir
[23].
Kriz, bir toplumun, bir kuruluþun veya bir kimsenin
yaþamýnda görülen zor bir aný, bir buhran, bunalým dönemini
ifade etmektedir. Kriz, belirsizliði ve zarar görme olasýlýðýný,
riski içeren bir kavramdýr. Bir kriz durumu, afetlerin meydana
geliþ hýzlarýna benzer þekilde, yavaþ yavaþ ya da aniden
oluþabilir, dar ve geniþ bir alaný kapsayabilir. Kriz, genelde
üç aþamayý kapsayan bir süreçtir. Bu aþamalardan birincisi;
kriz sinyallerinin alýndýðý ilk devre, ikincisi; krizin oluþtuðu
devre (kriz dönemi – akut dönem) ve üçüncüsü; krizin sona
erdiði, çözüme kavuþtuðu son devreyi kapsamaktadýr.
Özellikle kurumlar, kuruluþlar, teþekküller ve örgütler kriz
döneminde halkla iliþkileri üzerinde durmalýdýrlar. Kriz
dönemlerinde örgüt içi ve dýþý iletiþimi yönetmek (kriz
iletiþim sistemini kurmak) ve krizle baþa çýkmayý saðlayacak
önlemleri almak üzere özel bir ekip oluþturulmalýdýr.
Kamuoyunun, kriz konusunda zamanýnda ve doðru bilgi
edinme hakkýna sahip olduðu da unutulmamalýdýr.
Örgütsel anlamda kriz ise, “örgütün amaçlarýný ve
varlýðýný tehdit eden, örgütün risk önleyici önlemlerini
yetersiz kýlabilecek nitelikte, örgütün ani tepkisini gerektiren
beklenmedik ve hýzlý deðiþikliklerin söz konusu olduðu,
planlama ve karar mekanizmalarýný olumsuz biçimde
etkileyen, gerilimli bir durum” olarak ifade edilmektedir.
Kriz, tamamen olumsuz unsurlar içeren bir kavram deðildir.
Bir krizde hem aþýlmasý gereken zorluklar, hem de bu
gerginlikler ve güçlükler aþýldýðýnda elde edilebilecek yeni
kazançlar bulunmaktadýr. Diðer bir söylemle kriz durumlarý,
her zaman örgütsel hedefleri ve amaçlarý tehdit etmez
bazen örgütün yeni bilgiler ve deneyler kazanmasýna,
yeniden yapýlanmasýna [24], bunu bir fýrsat haline
dönüþtürmesine de olanak saðlayabilecek bir dönüm noktasý
da olabilmektedir. Çin literatüründe kriz kelimesi, “tehlike”
ve “fýrsat” anlamýna gelen iki sembolle ifade edilmektedir.
Krize neden olan etmenler, örgüt içi ve dýþý kaynaklardan
doðabilmektedir. Örgüt dýþý kriz etmenleri; toplumsal ve
kültürel yapýdan, ekonomik ve teknolojik geliþmelerden,
siyasal ve yasal düzenlemelerden ve doðal olaylardan, örgüt
içi kriz etmenleri ise de hatalý uygulamalardan, yetersiz
yöneticilerden, örgütün yapýsý ve iþleyiþinden, sunduðu
hizmet ya da ürettiði maldan, kullanýlan teknolojiden
kaynaklanabilmektedir [25].
Afet olgusu ile ilgili yukarýda açýklanan kavramlardan
sonra “afet yönetimi” kavramýný daha kolay açýklayabiliriz.
“Afet yönetimi”; afet olgusu karþýsýnda planlama, araþtýrma
ve gözlem ile etkilerin azaltýlmasýna yönelik alýnan tedbirlerin
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
geliþimi için önleme, hazýrlýk, zarar azaltma, acil müdahale
ve iyileþtirme problemlerine çözüm arayan geniþ kapsamlý
ve disiplinler arasý bir yönetim modeli [26] olarak ifade
edilmektedir.
Diðer bir “afet yönetimi” tanýmý ise “afetlerin
önlenmesi ve zararlarýnýn azaltýlabilmesi amacýyla, afet
öncesi, afet sýrasý ve afet sonrasýnda yapýlmasý gereken
çalýþmalarýn yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve
uygulanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluþlarýyla
kaynaklarýnýn bu amaç doðrultusunda yönetilmesidir [27].
Bununla birlikte, “afet yönetimi” ile eþ anlamlý olarak
kullanýlan “acil durum yönetimi”, her türlü tehlikeye karþý
hazýr olma, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileþtirme
amacýyla mevcut kaynaklarý organize eden, analiz, planlama,
karar alma ve deðerlendirme süreçlerini kapsamaktadýr.
Afet yönetiminin amacýna benzer þekilde acil durum
yönetiminin de amacý, afetlerde hayat kurtarmak,
yaralanmalarý önlemek, mal-mülk ve çevreyi korumaktýr
[28]. Afet yönetimi, afetlerin riskleriyle birlikte tüm
yönlerinin yaný sýra aþaðýda belirtilen hususlarý da
kapsamaktadýr;
(a) Olasý potansiyel zarar verici olaylarýn olumsuz
etkilerini azaltýp, ekonomik yönünü dikkate alarak,
felaketlerin oluþumunu azaltýcý önlemlerin planlanmasýný
ve bunlarýn yürütülmesini,
(b) Hemen meydana gelebilecek afet tehdidine karþý
uyarý-hazýrlýk düzenlemelerinin yapýlmasýný ve hem alarm
veya uyarý dönemlerinde, hem de afet etkisinin kötü
sonuçlarýnda, etkin acil durum tepkilerinin düzenlenmesini,
(c) Göçüklerde, sel baskýnlarýnda, kýtlýkta, yavaþ
seyirli afetlerde, bölge ve bölge halkýnýn durumunun tespit
edilerek takip edilmesini, çözüm ve tedbirlerin zamanýnda
uygulanmasýný,
(d) Afetin oluþmasýndan hemen sonra ivedilikle hayat
kurtarma için acil yardým çalýþmalarýnýn uygulanmasýný,
(e) Ýyileþmeyi hýzlandýracak rehabilitasyon
önlemlerine hýz kazandýrýlmasýný ve afet sonrasý devam
eden sürekli geliþmenin teþvik edilmesini içermektedir.
Doðal ya da insan kökenli afet tehlikelerinin etkisi,
toplumlarýn sosyal ve ekonomik faaliyetlerini tahrip ederek,
geliþmelerine darbe indirerek ve sermaye kaynaklarýnýn
azalmasýna ya da tükenmesine yol açarak kendisini gösterir.
Tüm bunlarýn sonucunda da büyük insan kitlelerinin acý
çektiði görülmektedir. Bu nedenle afet tehlikeleri, doðal ve
insan kaynaklarýyla birlikte tüm çevrenin geliþim
planlamalarýnýn sadece bir parçasý olarak ele alýnmalýdýr
[29].
Yukarýda açýklanan ve birbirine yakýn her iki tanýmdan
da anlaþýlacaðý gibi “afet yönetimi”, süreklilik arz eden
dinamik bir yönetimdir. Saðlýk alanýndan kurtarmaya,
eðitimden imara birçok alaný ilgilendiren ve birçok örgüt
ile kurumun kendini içinde bulduðu bir yapýya sahiptir. Bu
baðlamda, afet olgusunun boyutu ve çeþidi ile orantýlý olarak
“afet yönetimi” kavramýnýn da oluþan duruma göre þekil
aldýðý söylenebilir. Küçük çaplý bir afet olayý karþýsýnda
oluþturulacak yönetim modeli ile bölgesel ya da ülkesel
bazda etki doðuran bir afet olayýnda oluþturulacak yönetim
modelinin farklýlýklar içermesi [30] normaldir.
1960’lý yýllardan sonra afet zararlarýnýn azaltýlmasý
konusunda, dünyada “zarar azaltma” stratejisinin kabul
görmesinden sonra “afet yönetimi” kavramý “risk yönetimi”
kavramý ile eþ anlamlý görülmüþ ve yeni bir yönetim biçimi
oluþarak yapýlan tüm çalýþmalar bu anlayýþ içinde ele
alýnmýþtýr [31]. Ancak bu yazýda “afet yönetimi” kavramý,
afet aný ve sonrasýnda yapýlan çalýþmalar kapsamýnda
kullanýlacaktýr.
Günlük ve dar alanlarla sýnýrlý krizlerden, yýllarca
devam edebilen ve bütün dünyayý etkileyen krizlere kadar
dosya
Kriz yönetimi, çalýþýlan alana ve geleceðe yönelik
olasý sorun ve tehlike (risk) etmenlerinin belirlenmesini,
uygun tepki ve savaþým türlerinin saptanmasýný, örgütün
krizle baþa çýkacak önlemleri uygulamasýný ve tepkileri
deðerlendirmesini kapsayan bir süreçtir. Kriz yönetimi, bir
örgütün saygýnlýðýný korumak için kullanýlan beceri ve
tekniklerin tümüyle deðerlendirilmesi olarak algýlanan itibar
riski yönetiminin bir öðesidir. Son zamanlarda kriz yönetimi,
baþlý baþýna bir yönetim dalý olarak görülmeye baþlanmýþtýr.
Kriz yönetimini, risk ve sorun yönetiminden ayýrmak
yararlý olacaktýr. Risk yönetimi, bireyleri ve örgütleri
aydýnlatmak suretiyle çok çeþitli kaynaklardan gelebilecek
risklere karþý uyarmaya (iþ kazalarý, saðlýk ve çevre, trafik
kurallarý gibi) ve bu alanlardaki denetimi artýrmaya yönelik
önlemler dizisi olarak anlaþýlmalýdýr. Sorun yönetimi ise
potansiyel birtakým problemlerin örgütsel anlamda kriz
boyutuna ulaþmadan denetim altýna alýnmasý çabalarýný
kapsayan bir uygulamadýr [36].
Bununla birlikte, çalýþmada “kriz yönetimi” kavramý,
afet emarelerinin belirmesi ve baþlamasý ile birlikte
Baþbakanlýk Kriz Yönetim Merkezinin faaliyete geçmesi [37]
ve bu merkezin söz konusu afet ile ilgili çalýþmalarýna son
verdiði ana kadar ki süreçteki yönetim faaliyetlerini kapsar.
Buna göre kriz yönetimini gerektiren haller þunlardýr;
(a) Yurt dýþýnda; Türkiye’nin toprak bütünlüðüne,
egemenlik haklarýna, milli hedef ve menfaatlerine yönelik
tehdit emarelerinin belirmesi ve geliþme göstermesi,
(b) Yurt içinde; Anayasa ile kurulan hür demokrasi
düzenini, temel hak ve hürriyetlerini ortadan kaldýrmaya
yönelik yaygýn þiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin
ortaya çýkmasý veya þiddet olaylarý nedeniyle kamu düzeninin
bozulmasý;
(ý) Terör olaylarý,
(ýý) Kanunsuz grev, lokavt ve iþi býrakma
eylemleri,
(ýýý) Etnik yapý, din ve mezhep
farklýlýklarýndan kaynaklanan olaylar,
(c) Doðal afetler;
(ý) Deprem,
(ýý) Sel baskýný,
(ýýý) Çýð düþmesi,
(ýv) Toprak kaymasý,
(d) Ýltica ve büyük nüfus,
Þekil 1. Kriz Hallerinde Yönetim (Kaynak; T.C. Baþbakanlýk Kriz Yönetim Merkezi, Depremler 1999, Ankara, Baþbakanlýk Basýmevi, 2000, s.22’den derlenmiþtir.)
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Deprem
pek çok kriz örneði bulunmaktadýr. Kriz yönetimi nedenleri
yalnýzca afetler olmayýp baþka kriz nedenleri de (terör
olaylarý, kanunsuz grev, lokavt ve iþi býrakma eylemleri,
etnik yapý, din, mezhep farklýlýklarýndan kaynaklanan olaylar,
iltica ve salgýn hastalýklar, aðýr ekonomik bunalýmlar vb.)
mevcuttur. Kriz nedenleri olarak sayýlan doðal afet türleri
ise deprem, sel baskýný, çýð düþmesi, toprak kaymasý ve
yangýnlardýr [32]. Bu krizler arasýnda afetlerden kaynaklanan
krizleri, diðer krizlerden ayýran en önemli özellik; bu tür
felaketlerin belirtilerinin olmamasý ve dolayýsýyla örgütlerin
ve toplumlarýn erken uyarý sistemlerinin ve önleme
mekanizmalarýnýn çok fazla iþe yaramamasýdýr. Bu baðlamda
“kriz yönetimi (bunalým yönetimi)” kavramý ve bu kavramýn
“afet yönetimi” ile iliþkisinin açýklanmasýnda yarar
görülmektedir.
Doðada, yerleþim yerlerinin dýþýnda meydana gelen,
can ve mal kaybýna yol açmayan deprem, sel, çýð ve benzeri
doðal olaylar kriz örneði olarak deðerlendirilmez. Diðer bir
söylemle, her afet kriz deðildir. Bir deprem þiddetli olabilir,
fakat yerleþime açýlmamýþ yerlerde veya 1989 San Francisco
depreminde olduðu gibi zararýn minimal düzeyde
gerçekleþmesi için gerekli önlemlerin alýndýðý yerleþim
yerlerinde meydana geldiðinde bir krize dönüþmeyebilir.
Afetlerin tahrip gücü, meydana geldikleri bölgenin, yerleþim
yeri olmasýna, nüfus yoðunluðuna ve binalarýn dayanýklýlýðýna
gö re d e ð i þ m e k te d i r. A fe t i n k r i z ka p s a m ý n d a
deðerlendirilebilmesi için “insanlarýn yaþadýðý yerleþim
yerlerinde meydana gelmesi, can ve/veya mal kayýplarýna
yol açmasý” gerekmektedir. Diðer bir söylemle, yerleþim
yerlerinde meydana gelen ve can ve/veya mal kayýplarýna
yol açan her afet olayý ayný zamanda bir kriz örneðidir [33].
Dolayýsýyla “kriz yönetimi” afet yönetimini de içine alan
daha geniþ bir yönetim biçimidir. Afet yönetimini gerektiren
bir afet karþýsýnda, ihtiyaç duyulursa kriz yönetimine
geçilebilmektedir. Genellikle afetin boyutuna ve etkisine
göre kriz yönetimi kararý alýnabilmektedir. Her kriz nedeni
afet olmadýðý gibi, her afet sonrasýnda da kriz yönetimine
geçilmeyebilir [34]. Kriz yönetimi, bir kriz durumunun
teþhisinden baþlayarak, gerekli yönlendirici kararlarýn
alýnmasýna, uygulanmasýna, takip ve kontrolüne kadar
uzanan bir seri faaliyeti kapsamaktadýr. Þekil 1’de kriz
hallerinde yönetim ve birimlerin aralarýndaki iliþkileri
gösteren yapý verilmiþtir [35].
31
dosya
(e) Tehlikeli ve salgýn hastalýklar,
(f) Büyük yangýnlar;
(ý) Bina ve tesis yangýnlarý,
(ýý) Orman yangýnlarý,
(ýýý) Gemi yangýnlarý,
(g) Radyasyon ve hava kirliliði gibi önemli nitelikteki
kimyasal ve teknolojik olaylar,
(h) Aðýr ekonomik bunalýmlar,
(i) Diðer hallerdir [38].
Risk yönetimi, risk deðerlendirme iþleminin sonucuna
baðlý olarak ortaya çýkmakta ve kýsaca problemler hakkýnda
neler yapýlacaðýna karar verme iþlemi olarak ifade
edilmektedir. Bu nedenle; kabul ve ihmal edilebilir risk
düzeylerine karar vermek ve buna göre risklerin azaltýlmasý
ya da kabul edilmesi için gerekli seçeneklerin oluþturulmasý
ve yürütülmesi gerekmektedir. Risk yönetiminde karar
gerek kendi özellikleri ve hedefleri gerekse koþullar ve
risklerin nitelikleri kapsamýnda riski yönetmeye
yönelebilirler. Risk yönetiminde çeþitli yönetim yaklaþýmlarý
vardýr. Bunlar;
- Riskten kaçýnma,
- Riske katlanma,
- Riskin aktarýlmasý,
Zararýn kontrolü (Önleme, Azaltma),
- Kendi kendine sigorta,
- Yukarýda ki yöntemlerin karýþýmýdýr.
Genel olarak ifade edilebilecek risk yönetimi
aþamalarý ise; riskin tanýmlanmasý (riskin teþhisi), risk analizi
(riskin deðerlendirilmesi) ve risk stratejilerinin geliþtirilmesi
(riske karþý çözüm üretme), diðer bir ifadeyle ekonomik
kontrol faaliyetlerinden oluþmaktadýr [40]. Risk yönetimi
aþamalarý Þekil 2’de gösterilmiþtir.
Deprem
Þekil 2. Risk Yönetimi Aþamalarý (Kaynak; Ýrem Dikmen, “Toplam Kalite Yönetimi ve Risk Analiz Teknikleri”, SATEM Seminer Notlarý,
Ankara, ODTÜ Ýnþaat Mühendisliði Bölümü, [ty],[sny]’dan alýnmýþtýr.)
32
verme sürecini sosyal, ekonomik, hukuki ve politik faktörlerin
yaný sýra maliyet, teknik yeterlilik, risk altýndaki
popülasyonun büyüklüðü, bilinen riskler ile karþýlaþtýrmalar
da etkileyebilmekte ve böylece risklerin azaltýlmasý için
alýnacak önlemler, ulusal ve yerel önceli kler
deðiþebilmektedir. Ticari engeller ve global rekabetlerde
yine bu karar verme sürecini önemli biçimde
etkileyebilmektedir [39].
Zararýn ortaya çýkma olasýlýðý yoksa risk de yoktur.
Zararýn ortaya çýkmasýna neden olan etmenlerin
tanýmlanmasý risk analizi bakýmýndan önemlidir. Zarara
neden olabilecek etmenleri þöyle sýralayabiliriz;
Riske tabi olma (Kiþisel zarar, mal zararý, sorumluluk
zararý riski)
Tehlikeler (Zararýn yakýn nedenleri)
Rizikolar (Tehlikeden zarar ortaya çýkmasýnýn
arkasýnda yatan koþullar)
Risk bir durum olarak tanýmlandýðýndan, zarar ortaya
çýkabilecek tüm durumlar hakkýnda bilgi sahibi olunmasýna
dair yaklaþýmlar risk yönetiminde önemli yer tutar. Belirsizliði
azaltmak bakýmýndan zararlar ve zarar nedenleri hakkýnda
bilgi sahibi olmak ve önlemler almak gerekmektedir.
Riskle karþý karþýya olan kurumlar, örgütler ve kiþiler,
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Tamamý ile ileriye dönük bir stratejik karar aracý olan
risk yönetimi, karar verme aþamasýnda risklerin sistematik
olarak deðerlendirilmesini ve kararlara yansýtýlmasýný
amaçlayan bir proje yönetim tekniðidir. Risk yönetiminin
temel amacý risklerin tanýmlanmasýný, büyüklüklerinin sayýsal
olarak ifade edilmesini ve risklerin gerçekleþmesi
durumunda takip edilecek stratejilerin önceden
belirlenmesini saðlamaktýr ve genel kanýnýn aksine yalnýzca
risklerin ortadan kaldýrýlmasýna yönelik deðildir.
Uygulandýðýnda tüm riskleri yok eden sihirli bir yöntem
olarak algýlanmamalý ve sigorta ile eþ anlamlý olarak
düþünülmemelidir. Temelinde bir riskin artýk risk olmaktan
çýkarak bir yönetim problemine dönüþtüðü yaklaþýmý
bulunmaktadýr. Risk Yönetiminin temel amaçlarý þunlardýr;
(a) Risklerin tanýmlanmasý ve proje üzerindeki
etkilerinin sistematik olarak saptanmasý,
(b) Karar verme konumundaki kiþilerin projedeki
riskler konusunda bilinçlenmesi,
(c) Doðru risk stratejilerinin geliþtirilerek, kontrol
edilebilecek risklerin en kolay ve en az maliyetle
üstlenebilecek taraflara aktarýlmasý,
(d) Kontrol edilemeyen risklerin etkilerinin
hesaplanarak gerçekleþmeleri durumunda izlenecek
dosya
stratejilerin belirlenmesi,
(e) Gerekli finansal/fiziksel önlemlerin zamanýnda
alýnarak risklerin mümkün olduðunca azaltýlmasý ya da
bunun mümkün olmadýðý durumlarda uygun risk
toleranslarýnýn belirlenmesi,
(f) Bir projede yer alan taraflar (iþveren, yüklenici
vb.) arasýnda en uygun risk/getiri dengesinin saðlanmasý,
(g) Projede görevli/taraf olan herkesin üstlendiði
riskler konusunda bilinçlenmesi ile sonradan çýkabilecek
anlaþmazlýklarýn en aza indirgenmesidir.
Özetle, risklerin tanýmlanmasýný, proje üzerindeki
etkilerinin saptanmasýný ve risklerin gerçekleþmesi
durumunda takip edilecek stratejilerin belirlenmesini
kapsayan risk yönetiminin en önemli özelliði sistematik
oluþudur. Diðer yöntemlerden farký, risklerin objektif olarak
deðerlendirilmesi ve alternatif senaryolar için hareket
planlarýnýn hazýrlanmasýna dayalý olmasýdýr. Risk yönetimi
bir proje olarak ele alýndýðýnda projenin baþarýlý olmasý
önemli ölçüde, ilk aþamada takip edilecek bir risk yönetimi
aktivite programý hazýrlanmasýna ve bu programýn
þirketin/kuruluþun çalýþma düzenine, organizasyonuna
uygun hale gelecek þekilde revize edilmesine baðlýdýr [41].
Tüm risk yönetimi aktivitelerinin çýktýsý çoðunlukla bir veri
bankasý üzerinde oluþturulan “Risk Kayýt Dokümaný (RKD)
[42]” veya “Risk Dosyasý” olarak adlandýrýlan bir raporlama
sisteminde toplanmaktadýr. Risk Kayýt Dokümaný, bir
projedeki risklerle ilgili tüm bilgilerin toplandýðý bir doküman
ve etkin proje yönetiminin tesis edileceði saðlam bir temel
olarak ifade edilmektedir. Risk Kayýt Dokümaný, risk yönetim
planýna girdi teþkil etmekte ve süre-maliyet tahminlerinde
risklerin etkilerinin de göz önünde bulundurulmasýna olanak
vermektedir. Þekil 3’te Risk Kayýt Dokümanýnýn iþleyiþi
gösterilmiþtir.
“afet yönetimi” ve “kriz planlamasý” çalýþmalarý
yürütülmektedir. Afet zararlarýný en aza indirme, diðer bir
ifade ile “yara almama” amaçlý önlemlere öncelik ve geçerlik
kazandýrma kapsamýnda ise “risk yönetimi” ve “sakýným
planlamasý (ing. contingency planning)” çalýþmalarýna gerekli
önemin verilmesi ortaya çýkmýþtýr. Risk yönetiminin ön
bilgilenme aþamasýnda, deprem tehlikesini ve mekansal
planlama hatalarýný belirleyecek araþtýrmalarýn yapýlmasý
zorunlu olmaktadýr. Afet ve risk yönetim sisteminin bütüncül
bir kapsama kavuþturulabilmesi için, afet öncesi, esnasý ve
sonrasýnda, kýsa ve uzun dönemlerde yerine getirilmesi
gerekenlerin hepsinin ayrýntýlý biçimde tanýmlanmasý
çalýþmalarýnýn yapýlmasý gerekmektedir [43]. Bu çerçevede
“afet ve risk yönetimi sistemi”, sürekli olarak her türlü
tehlikeye karþý hazýrlýklý olma, zarar azaltma, müdahale
etme, iyileþtirme ve yeniden inþa amacýyla bir afet olayýnýn
öncesi, esnasý ve sonrasýnda elde mevcut kaynaklarý organize
eden, analiz, planlama, karar alma ve deðerlendirme
süreçlerini kapsayan [44] bir sistem olarak ifade edilebilir.
Afetlerin nerede, ne zaman, hangi büyüklükte, nasýl ve ne
türde oluþacaðý bilinemediðinden yerleþim yerlerinde can
ve mal güvenliði için büyük tehlike oluþturmaktadýr.
Meydana geldikleri pek çok ülkede afetler, onarýlmasý çok
güç fiziksel, sosyal ve ekonomik kayýplara ve özellikle
geliþmekte olan ülkelerde ise bu kayýplarýn yaný sýra etkisi
uzun yýllar sürebilecek ekonomik krizlere neden olmaktadýr
[45]. Bu baðlamda, Þekil 4’te aþamalarý verilen Afet ve Risk
Yönetimin amacý, yerleþim yerlerinde afetlerin önlenmesi,
afetlere karþý hazýrlýklý olunmasý, zararlarýnýn azaltýlmasý için
afet öncesi alýnacak önlemlerle, afet aný ve sonrasýnda hýzlý
ve etkili bir kurtarma, ilk yardým, geçici barýnma ve yeniden
inþa faaliyetlerinin yürütülmesini saðlamak üzere halkýn ve
silahlý kuvvetlerin katýlýmýyla gerek merkezi, gerekse yerel
Diðer taraftan bu makaledeki “risk yönetimi”
kavramý, bir afetten sonra baþlayan ve bir sonraki afet anýna
kadar geçen süre içindeki yapýlan tüm faaliyetleri
kapsamaktadýr.
yönetimlerin ve tüm kamu kurum ve kuruluþlarýn sivil
toplum örgütleriyle birlikte yapýlmasý gereken teknik,
yönetsel ve yasal çalýþmalarýn bir sistem dahilinde
yapýlmasýný saðlamak olmalýdýr.
2. Afet ve Risk Yönetimi Sistemi Nedir?
Günümüzde afet olayýna, afet öncesi, afet aný ve
sonrasý düþüncesiyle yaklaþýlmasýný öngören “afet ve risk
yönetimi” sistemi geliþtirilmiþtir. Ülkemizde yaþanan 1999
Marmara Depreminden sonra, afet sonrasý müdahale kadar,
afet zararýný azaltmada afet öncesi hazýrlýklarýnda önemi
ortaya çýkmýþtýr. Genelde “Afet Zararlarýný Azaltma Sistemi
(Risk Yönetimi)” ve “Afet Müdahale Sistemi (Afet Yönetimi)”
olarak tanýmlanabilen ve birbirini tamamlayan bu iki sistem,
özellikle hedefler, kapsam ve kurumlaþma biçimleri açýsýndan
farklýlýklar taþýmaktadýr. Afet müdahale sistemi kapsamýnda,
3. Deðerlendirme
a. Yerleþim yerlerinde afet ve risk yönetimi
çalýþmalarýnýn etkin bir þekilde uygulanabilmesi her þeyden
önce bu konuda ulusal bir politikanýn oluþturulmasýna
baðlýdýr. Afet yönetimini bir disiplin olarak görecek bir
kültürün yerleþmediði ülkemizde ne yazýk ki doðal afetlerin
önlenmesi ve zararlarýnýn azaltýlmasý konusunda merkezi
yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkýn görev yetki
ve sorumluluklarý arasýnda dengeler oluþturulmadýðýndan
yukarýda bahsedilen süreçleri kapsayan sürekli ve etkili bir
afet ve risk yönetimi yapýsýndan söz etmek olasý deðildir.
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Deprem
Þekil 3. Risk Kayýt Dokümanýnýn Ýþleyiþi (Kaynak; Ýrem Dikmen, a.g.e.’den alýnmýþtýr.)
33
Deprem
dosya
34
Bu baðlamda, insan ve çevre güvenliðini ve saðlýðýný koruma
programlarý içerisinde afet risk deðerlendirme, risk yönetimi
ve hatta risk iletiþimi ve risk algýlanmasý temalarýnýn
yerleþmesini, kavram ve anlam birliðini saðlamada, ülkemiz
merkezi ve yerel yönetimleri ile araþtýrma kurumlarýna ve
de sivil toplum örgütlerine önemli sorumluluklar
düþmektedir [46].
b. Deprem riskini azaltýlmasýnýn önemi ve yapýlarýn
güçlendirilmesi hususu kamuoyuna her yönüyle çok iyi
anlatýlmalýdýr. Risk yönetimine yönelik olarak binalarýn
güçlendirilmesi için öncelikle içinde yaþayanlarýn baþka
mekanlara taþýnmasý zorunludur. Deprem öncesi, binalarýn
güçlendirilmesi çalýþmalarýnda bir planlama dahilinde bir
mahalleyi geçici olarak barýndýracak mekanlar bulunabilir
[47], ancak meydana gelen bir depremin hemen sonrasýnda
bir kaos yaþanacaðýndan söz konusu mekanlarý bulmak olasý
deðildir. Bu baðlamda merkezi ve yerel yönetimler ile
yerleþim yerlerindeki güvensiz yapýlarda oturanlara önemli
görevler düþmektedir. Afet öncesi “risk yönetimi”nin önemi
burada da ortaya çýkmaktadýr.
c. Depremin yapýlarda yarattýðý hasarýn, yapýlarýn
üzerinde bulunduklarý zeminin özellikleri ile de yakýndan
iliþkisi vardýr. “Risk yönetimi” aþamasýnda öncelikle pilot
bölge olarak ele alýnacak büyük kentlerin yerleþim alanýndaki
zemin türlerini gösteren “mikro-bölgelendirme haritalarý”
hazýrlanmalýdýr. Bu amaçla, çalýþmalarda birinci aþamayý
oluþturacak mühendislik jeolojisi haritalarý tamamlanmalý,
bu haritanýn verilerinin doðrultusunda belirlenecek yerlerde
zeminin taþýma gücü, sismik hýzlar, egemen titreþim
periyodlarý, genlik büyütme özellikleri, sývýlaþmaya yatkýnlýk,
yer altý suyu düzeyinin mevsimsel konumu, heyelana
yatkýnlýk derecesi saptanmalý ve bu parametreler kullanýlarak
yerleþim yerinin zemin bakýmýndan alt bölgelere ayrýldýðý
mikro-bölgelendirme haritalarý hazýrlanmalýdýr. Ýmar
planlamalarý, imar uygulamalarý ve tapu kayýtlarýnda bu
bilgilere de yer verilmelidir [48].
d. Afet bölgesi niteliðindeki alanlarda yapýlacak
yapýlar bakýmýndan birtakým teknik özellikler aranmasýna
raðmen, bu özellikler bulunmadan yapýlan binalarda
meydana gelen zarardan sorumluluk müteahhitler ve onlara
ruhsat veren belediyeler ve bu gibi binalar üzerinde denetim
yetkisi bulunan Bayýndýrlýk ve Ýskan Bakanlýðý arasýnda
paylaþtýrýlmak zorundadýr. 1985 yýlýnda Meksika’da yaþanan
ve kentte önemli derecede hasara yol açan depremin
ardýndan yeniden yapýlanma sonucunda, aradan geçen 14
yýldan sonra 7.6 þiddetindeki depremde hiç denecek ölçüde
hasarýn meydana gelmesi, deprem bölgesinde öngörülü
bir idareden beklenen yükümlülüklerin ve denetimin eksiksiz
icra edildiðinin somut göstergesi olmaktadýr. Bu durum
örnek alýnmak suretiyle Türkiye deprem bölgeleri haritasýnda
yer alan yerleþim yerlerinde bir an önce “risk yönetimi”
ilkelerine göre gerekli önlemlerin alýnmasý zorunlu
kýlýnmaktadýr [49].
e. Ülkemizin ne afetten önce, ne de sonraki evrelerde
doðal afetlere karþý hazýrlýklý olmadýðýný son 1999 yýlý
Marmara depremleri baþta olmak üzere 23 Ekim 2011 Van
ve 09 Kasým 2011 Edremit(Van) depremleri toplumun
uðradýðý aðýr kayýplar göstermiþtir. Bu konuya bir yapý kalitesi,
yapý saðlamlýðý ve yapý denetimsizliði olarak bakýlmasý
olgunun sadece bir yönüyle ilgilenildiðini göstermektedir.
1999 yýlý Marmara depremleri ile ilgili yapýlan gözlem ve
araþtýrmalarda özellikle yoðun yerleþim bölgelerinde görülen
büyük hasarýn, inþaat hatalarýnýn yaný sýra, önemli ölçüde,
bölgedeki zeminlerin jeoteknik koþullarýnýn yeterince ve
gereðince deðerlendirilmemiþ olmasýndan kaynaklandýðý
gerçeðini de ortaya çýkarmýþtýr [50]. Bu baðlamda, yapýlarda
kullanýlan yapý gereçleri, yapýlarýn saðlamlýk ve dayanýklý
olmalarýna etki yapan teknik hesaplarýn doðruluðu,
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
konuþlandýrýldýklarý zeminin jeolojik özellikleri, farklý
bölgelerde yapýlacak yapýlar için farklý hesaplamalarýn
öngörülmesi önemlidir. Ancak yapý kalitesinin denetiminin
yanýnda can ve mal güvenliði yönünden önem taþýyan diðer
etmenleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu yönüyle
incelendiðinde, kentleþmenin niteliði, biçimi, yapý ve nüfus
yoðunluðu, sanayi ve ekonomik etkinliklerin daðýlýmý, kent
planlarýnýn yapýlmasýnda ve uygulanmasýnda afete iliþkin
etmenlerin dikkate alýnýp alýnmadýðý, kaçak yapýlaþma ve
gecekondulaþma ile insan öðesi gibi etmenlerinde dikkate
alýnmasýnýn gerekliliði ortaya çýkmaktadýr. Bu baðlamda
doðal afetlerin çok sýk yaþandýðý ülkemizde, yerleþim yeri
planlarý hazýrlanýrken, bu yörelerin özellikleri hesaba katýlarak
özel planlar geliþtirilmelidir. Ayný zamanda nüfusun ve sanayi
kuruluþlarýnýn daðýlýþýnda, doðal afet olasýlýklarý göz önünde
bulundurularak akýlcý bir yerleþtirme politikasý izlenmelidir.
Bu nedenle, olasý deprem olaylarýna hazýrlanýrken yapýlmasý
gündeme gelen yasa deðiþiklik ve yeniliklerinin sadece
yapýlarla sýnýrlý tutulmamasý, kent ve bölge planlamasý
konularýný da mutlak olarak kapsamasý gerekmektedir.
Mekan planlamasýnda, ülke, bölge ve yerleþim yerleri
düzeyindeki planlamalar arasýnda uyumluluk, tutarlýlýk
saðlanmalýdýr.
f. Diðer taraftan doðal afet olaylarýnýn öncesinde,
özellikle olaylar sýrasýnda ve olaylarýn ardýndan alýnacak
önlemlerin belirlenip uygulanmasý sürecinde görevli örgüt
ve kuruluþlarýn sayýsý oldukça fazladýr. Bunlar arasýnda
eþgüdüm ve iþbirliði saðlamanýn kolay olmadýðý, ciddi bir
eðitim gerektirdiði, deneyimsiz kadrolarýn gereksiz can ve
mal kaybýna neden olacaðý unutulmamalýdýr. Bununla
birlikte, 1999 Marmara depremlerinde çok sayýda sivil
toplum kuruluþlarýnýn, devletin ve belediyelerin yaný sýra
kurtarma ve ivedi yardým konularýnda önemli katkýlarda
bulunduklarý görülmüþtür. Ancak yönetsel anlamda bu sivil
örgütlerin eþgüdümünde kimi sorunlarýn olabileceði göz
önüne alýnarak, illerdeki ivedi yardým ve kurtarma planlarýnýn
hazýrlanmasýnda yarar bulunmaktadýr.
Bu baðlamda doðal afetlerle ilgili yetkilerin
daðýlýmýnda ve kullanýlmasýnda birtakým karýþýklýklarýn
olabileceði deðerlendirilmektedir. Birçok bakanlýk bu
konularda görevler yüklenmiþtir. Bu durum, uygulamada
görev çatýþmalarýna, mükerrer iþler yapýlmasýna yol
açabilecektir. Bu karýþýklýðý gidermede, eþgüdüm ve iþbirliðini
saðlamada en büyük mülki amirlere önemli görev
düþmektedir. Ayný zamanda yerel yönetimlerin ve bu arada
belediyelerin, doðal afet olaylarýna daha etkili duruma
getirilmek üzere yetki, kaynak ve çalýþan kadrolarý yönünden
güçlendirilmelerinde yarar görülmektedir. Risk yönetimi
aþamasýnda belediyelerin güçlendirilmesi, bir yandan afet
öncesinde imar, yerleþme ve planlama konularýndaki
yönlendirme ve denetim iþlevlerini daha iyi yerine
getirmelerini saðlamakla kalmaz, ayný zamanda afet sýrasýnda
ve sonrasýndaki görevlerin yerine getirilmesinde daha etkin
olmalarýný saðlar. Temel altyapý gereksinmelerini
tamamlayamamýþ olan belediyelerde, afet zararlarýnýn çok
daha büyük boyutlarda olacaðýný unutmamak gerekir.
g. Afet ve Risk yönetimi süreklilik gösterdiðinden,
deprem risk bölgelerinde bulunan yerleþim yerlerinde,
kurtarma ve ivedi yardým plânlarýnýn kurallara uygun olarak
hazýrlanmasý, devamlý güncel tutulmasý ve bu plânlarda
kendilerine görev verilecek personelin sürekli eðitimi
gerekmektedir [51].
h. Risk yönetimi aþamasýnda, bir yerleþim yerinde
gelecekteki deprem zararlarýnýn azaltýlmasý açýsýndan
özellikle, hastane, itfaiye, PTT merkezi, halkýn çok yýðýldýðý
konser ve sinema salonlarý, okullar, camiler vb. kritik
yapýlarýn, gerek yer seçimlerinde ve gerekse projelendirilme
ve inþaat çalýþmalarýnda büyük titizlik gösterilmelidir.
dosya
ý. Afet ve risk yönetiminde, depremden kurtuluþ
mümkün olmadýðýna göre, depremle beraber yaþamanýn,
ancak depreme dayanýklý inþaat yapýmý ile olasý olduðu
temel ilke olarak kabul edilmelidir.
Ülkemizde özellikle kýrsal alanlarda, deprem
nedeniyle uðranýlan can ve mal kayýplarý büyük ölçüde
bilgisizlik ve eðitimsizliðe dayanmaktadýr. Ekonomik
güçsüzlük ve malzeme bulunmayýþý, bilgisizlikten sonraki
sýralarda yer almaktadýr. Bu nedenle depremler ve depreme
dayanýklý yapý yapma konusundaki halk eðitimi ve katýlýmý
çalýþmalarýna önem ve öncelik verilmesi ve bu çalýþmalarýn
her kademede ve sürekli olarak yürütülmesi gereklidir [52].
i. 1999 yýlý Marmara depremleri, genel olarak geliþme
sürecinde olan ülkelerin yoðun sanayileþmiþ bölgelerinde
meydana gelen büyük ölçekli depremlerin, üretimin
durmasý, iþsizlik, yurtiçi ve yurtdýþý göçleri, yeni fiyat artýþlarý,
vergi artýþlarý, yeni kaynaklar bulma nedeniyle giriþilen
büyük faizli ve kýsa süreli dýþ borçlanmalar vb. gibi olumsuz
ve dolaylý etkilerle yalnýzca depremden etkilenen bölgede
deðil, tüm ülkede büyük ekonomik ve sosyal bunalýmlara
yol açabileceðini göstermiþtir.
j. Ülkemizde, “risk yönetimine” yönelik deprem
zararlarýnýn azaltýlmasý konusunda ülkenin yerleþme, konut
ve sanayileþme politikalarý ile uyumlu bir afet politikasýnýn
olduðu söylenemez. Günümüze kadar olan afet olaylarý
incelendiðinde, hep afetler olduktan sonra ortaya çýkan
büyük boyutlu ve öncelikli barýnma gereksinimini karþýlamak
amacýyla olay sonrasý önlemlere çok acele günlük çözümlerle
yaklaþýldýðý görülecektir. Ne yazýk ki afet olaylarý, özellikle
deprem olaylarýnda çok yanlýþ bir þekilde hep bu boyutta
görülmüþtür. Bu yanlýþ görüþün doðal sonucu olarak
uygulamada deprem zararlarýnýn azaltýlmasýný saðlayacak
önlemler yerine, olaydan etkilenen topluluklarýn barýnma
gereksinmelerinin eldeki tüm olanaklarla en ivedi biçimde
saðlanarak, yaralarýn kýsmen sarýlmasý yolu seçilmiþtir. Bu
yaklaþýmýn en büyük yanlýþý, zarar azaltma kavramý ile yara
sarma kavramýnýn eþ düzeyde görülmüþ olmasýndadýr.
Halbuki, zarar azaltma, önceden alýnmýþ önlemlerle
kayýplarýn küçük ve kolay baþ edilebilir boyutlarda kalmasýný
saðlamayý, yara sarma ise kayýplarýn büyük boyutlarda
olabileceðini kabul ederek, olaydan sonra eski duruma
gelebilmeyi amaçlamaktadýr.
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Deprem
Þekil 4. Afet ve Risk Yönetiminin Aþamalarý
(Kaynak; Oktay ERGÜNAY, “Acil Yardým Planlamasý ve Afet Yönetimi”, s.10’daki afetin safhalarý esas alýnarak oluþturulmuþtur.)
35
dosya
Bu nedenle, bugüne kadar izlenen "afetler olduktan
sonra olayýn yarasýný sarmaya çalýþma" politikasýnýn yerine,
afetlerin neden olabileceði zararlarýn fiziksel boyutlarýný en
düþük düzeyde tutacak tüm bilimsel, teknik, yönetsel ve
yasal önlemleri afetler olmadan önce almayý amaçlayan bir
süreç içerisinde afet yönetiminin devamlýlýðýnýn esas
alýnmasýnýn ve buna göre ülke, bölgesel ve yerel düzeyde
ve halk katýlýmýnýn saðlandýðý bir “afet ve risk yönetiminin”
saðlanmasýnýn yararlý olacaðý deðerlendirilmektedir.
k. Geliþen teknolojiye uygun olarak modernizasyon
ve entegrasyon kapsamýnda mevcut afet yönetim sistem
ve teþkilatý gözden geçirilerek; afet öncesi, aný ve sonrasýnda
ihtiyaç duyulan yerleþim yerinde oluþturulmasý ve
idame/iþletmesinde; her türlü deðiþime ayak uydurabilecek,
sürekli hizmet verebilecek, basit, etkin, ekonomik, emniyetli
ve sürekli olarak kendini yenileyebilecek bir “afet ve risk
yönetimi sistemi”nin oluþturulmasý 21nci yüzyýlda
Baþbakanlýðýn önemli hedeflerinden biri olmalýdýr.
Kaynakça
Deprem
*Öðr. Gör. Dr.; Harita ve Kadastro Mühendisi, Ýstanbul AREL
Üniversitesi MYO
2- Levent UZUNÇIBUK, “Yerleþim Yerlerinde Afet ve Risk
Yönetimi”(Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu
Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalý, Kent ve Çevre Bilimleri,
Doktora Tezi), Ankara, 2005, s.13-35
3- Türkçe Sözlük 1 A-J, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Türk Dil Kurumu, Yeni Baský, Ýstanbul, Milliyet, 1992, s.18
4- Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi 1.Cilt, Ýstanbul, Milliyet
Gazetecilik A.Þ., [ty], s.118
5- Nilgün Sarp, “ Saðlýk Hizmetlerinde Afet Yönetimi”, Deprem
Araþtýrma Bülteni (Yýl 26, S:81), Afet Ýþleri Genel Müdürlüðü,
Deprem Araþtýrma Dairesi Baþkanlýðý, Ankara, 1999, s.10 ve Bkz.
Abdullah Yýlmaz, Türk Kamu Yönetiminin Sorun Alanlarýndan Biri
Olarak Afet Yönetimi, 1.Baský, Ankara, Pegem A Yayýncýlýk, 2003,
s.iii
6- Ruþen Keleþ, Kentbilim Terimleri Sözlüðü, 2.Baský, Ankara, Ýmge
Kitabevi,1998, s.42
7- Aytül Kasapoðlu, Mehmet Ecevit, Depremin Sosyolojik
Araþtýrmasý, Sosyoloji Derneði Yayýnlarý (No.8), Birinci Baský, Ankara,
2001, s.1
8- Oktay Ergünay, “Afet Yönetimi Nedir? Nasýl Olmalýdýr?”, Türk
Psikoloji Bülteni,
http://www.psikolog.org.tr/bulten/14/14_afet.htm (27.09.2000),
s.1-2
9- Abdullah Yýlmaz, a.g.e., s 5-6
10- Türkçe Sözlük 2 K-Z, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Türk Dil Kurumu, Yeni Baský, Ýstanbul, Milliyet, 1992, s.1439
11- Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi 22.Cilt, Ýstanbul,
Milliyet Gazetecilik A.Þ., [ty], s.11349
12- Azime Tezer, Acil Durum Yönetimi Ýlkeleri, Ýstanbul Teknik
Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi, Ýstanbul, ÝTÜ Press, 2001,
s.Bölüm 1-9
13- Oktay Ergünay, “Afet Yönetimi”, Afet Ýþleri Genel Müdürlüðü
Raporu, [ty], s. 1-2
14- Ercan Kumcu, “Risk, Tehlike, Tehdit” , Hürriyet Gazetesi, 10
Ekim 2000 Salý
15- Oktay Ergünay, a.g.e., s.2
16- Oktay Ergünay, a.g.e., s.2-3
17- Aykut Barka, Ali Er, Depremini Bekleyen Þehir Ýstanbul, 1.Baský,
Ýstanbul, OM Yayýnevi, 2002, s.55-57
18- Ömer L. Gebizlioðlu, “Risk Yönetimi”, SATEM Seminer Notlarý,
Ankara Üniversitesi, [ty], s.2
19- Korkmaz Ýlkorur, “Risk denilen” , Radikal Gazetesi, 2 Eylül 2004
Perþembe
20- Meryem Fýkýrkoca, “Hükümet Kalite Güvence Temsilcileri Risk
Yönetimi Eðitimi”, SATEM Seminer Notlarý, Ankara, Aselsan A.Þ.
MST Mühendislik Direktörlüðü, 2001, s.6
36
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
21- Hikmet Yavaþ, “Doðal Afet Yönetimi ve Yerel Gündem 21
Çalýþmalarý kapsamýnda Ýzmir’de Deprem Riski”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (Cilt 3, Sayý:3), Ýzmir,
2001, s.119-120
22- Burhan Aykaç, “Kamu Yönetiminde Kriz ve Kriz Yönetimi”, G.Ü.
Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi Dergisi (3.Cilt, 2.Sayý), Ankara,
2001, s. 125
23- Hikmet Yavaþ, a.g.e., s.123
24- Hasan Tutar, Kriz ve Stres Ortamýnda Yönetim, Ýstanbul, Hayat
Yayýnlarý(Yönetim Dizisi:14),2000, s.19
25- Ömer Bozkurt, Turgay Ergun, Seriye Sezen(Editör), Kamu
Yönetimi Sözlüðü, Ankara, Türkiye ve Orta Doðu Amme Ýdaresi
Enstitüsü Yay.(Yayýn No: 283), 1998, s.154-155
26- T.C.Baþbakanlýk, Doðal Afetler Genel Raporu, Ankara, Mayýs1997, s.16
27- Nilgün Sarp, a.g.e., s.14
28- Azime Tezel, a.g.e., s.Bölüm 1-9
29- Nilgün Sarp, a.g.e., s.14-15
30- S.Emre Akdað, Afet Yönetimi (Marmara ve Düzce Depremleri
ýþýðýnda), (Basýlmamýþ Y.Lisans Tezi), Türkiye ve Orta Doðu Amme
Ýdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisansüstü Uzmanlýk Programý,
2001, s.6-7
31- DPT, Doðal Afetler Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara,
DPT, 2000, s.5
32- S.Emre Akdað, a.g.e.,s.8
33- Abdullah Yýlmaz, a.g.e., s.7-8
34- S.Emre Akdað, a.g.e., s.8
35- T.C. Baþbakanlýk, Baþbakanlýk Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliði,
Ankara, Baþbakanlýk Basýmevi, 1998, s.6
36- Ömer Bozkurt, Turgay Ergun, Seriye Sezen, a.g.e., s.154-155
37- T.C. Baþbakanlýk, a.g.e., s.6
38- Bkz. 9 Ocak 1997 tarih ve 22872 sayýlý Resmi Gazetede
yayýmlanan “Baþbakanlýk Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliði”nin
Madde 5.
39- Sema Burgaz, “Kimyasal Bileþikler ve Risk Deðerlendirmesi”,
Bilim ve Teknik (C:35, S:412), Ankara, TÜBÝTAK, 2002, s.47
40- Ömer L. Gebizlioðlu, a.g.e., s.2-9
41- Ýrem Dikmen, “Toplam Kalite Yönetimi ve Risk Analiz Teknikleri”,
SATEM Seminer Notlarý, Ankara, ODTÜ Ýnþaat Mühendisliði
Bölümü, [ty], [sny]
42- Ýngiltere Savunma Bakanlýðý, 1950’li yýllardan beri büyük
savunma projelerinde “Proje Geliþtirme-Tanýmlama (PGT)”
çalýþmalarý yapmaktadýr. PGT kapsamýnda gerçekleþtirilen tüm
risk yönetim aktiviteleri “Risk Kayýt Doküman”larýnda
toplanmaktadýr.Detaylý bilgi için; Bkz. Ýrem Dikmen,a.g.e. s.11-14
43- Deprem Zararlarýný Azaltma Ulusal Stratejisi,Ankara,Ulusal Deprem
Konseyi,2002,s.3,http://www.belgenet.com/deprem/udkrapor02-6.html
(24.06.2002)
44- Azime Tezer, a.g.e., s.Bölüm 1-9
45- Frank Press, Robert M. Hamilton, “Mitigating Natural Disasters”,
Science, Vol.284, Issue:5422, 1999, s.1927
46- Sema Burgaz, “Kimyasal Bileþikler ve Risk Deðerlendirilmesi”,
Bilim ve Teknik, (Cilt:35, Sayý:412), Ankara, TÜBÝTAK, 2002, s.47
47- Aykut Barka, Ali Er, Depremini Bekleyen Þehir Ýstanbul, s.7
48- Türkiye Ulusal Jeodezi ve Jeofizik Birliði (TUJJB) Ulusal Deprem
Programý, Ankara, Harita Genel Komutanlýðý, 1999, s.22
49- Meltem Kutlu, “Deprem ve Ýdarenin Sorumluluðu”, Amme
Dergisi (Cilt 32, Sayý 4), Ankara, 1999, s.26
50- K.Erçin Kasapoðlu, Ankara Kenti Zeminlerinin Jeoteknik
Özellikleri ve Depremselliði, Ankara, TMMOB Jeoloji Mühendisleri
Odasý Yayýnlarý:54, 2000, s.iii
Öðr. Gör. Dr.;
Harita ve Kadastro Mühendisi,
Ýstanbul AREL Üniversitesi MYO
dosya
Heyelanlarýn Jeodezik Yöntemler Ýle Ýzlenmesi
Kemal Özgür Hastaoðlu
sayesinde deðiþik derinliklerdeki hareketlerle birlikte yapýda
ve çevresinde deformasyonlara neden olan yükler, su
basýncý, taban suyu seviyesi, gerinim, sýcaklýk gibi deðiþik
faktörlerin büyüklükleri ve deðiþimleri de ölçülmektedir.
Bu amaçla kullanýlan temel jeoteknik sensörler ve diðer
cihazlar, inklinometre, Piezometre, Manyetik Oturma Kolonu
(Settlement Gauges), Extensometre, Çatlak ölçer
(Crackmeters and Jointmeters), Basýnç Ölçer (Pressure Cell),
Strengeç (Strain Gauges), Termometreler’dir (Kýranoðlu,
2006).
Özellikle son yýllarda heyelanlarý noktasal izleme
yöntemi olarak, robot ölçüm sistemleri ve GPS kullanýlýrken,
yüzeysel izleme yöntemleri olarak fotogrametri ve INSAR
yöntemleri yaygýn olarak kullanýlmaktadýr.
Çizelge 1’de heyelan hareketlerinin ölçülmesinde
kullanýlan temel jeodezik yöntemler ve doðruluklarý yer
almaktadýr. Çizelge 1 incelendiðinde yer deðiþmelerin üç
boyutlu olarak en hassas izleme yönteminin GPS olduðu
görülmektedir. Son yýllarda, GPS her türlü deformasyon
ölçmesi (güncel yerkabuðu hareketleri, depremler,
heyelanlar, mühendislik yapýlarýnýn denetimi v.b.) alanlarýnda
diðer yöntemlere göre daha yaygýn bir þekilde kullanýlmaya
baþlamýþtýr. GPS donanýmý saðlam, hafif, ucuz, güvenilir ve
kullanmasý kolaydýr. GPS’in ölçme yöntemleri ve yazýlýmlarý,
arazi verilerinin daha kolay deðerlendirilmesine olanak
vermektedirler (Gili v.d., 2000; Chang, 2000).
Heyelanlarýn GPS ile izlenmesi ili ilgili birçok araþtýrma
gerçekleþtirilmiþtir (Coe v.d. 2003; Malet v.d.. 2002;
Dercourt. 2000; Gili v.d.. 2000; Brunner. 1997;1994; Bayrak.
2003). Özellikle GPS kullanarak heyelan mekanizmalarýnýn
çözümlenmesi ve kayma miktarlarýnýn belirlenebilmesi için
GPS sonuçlarýnýn analizinde doðru analiz metodu ve doðru
deformasyon modeli kullanýlarak sonuçlarýn üretilmesi
gerekmektedir. Heyelanlar noktasal olarak GPS ile izlenirken,
son yýllarda GPS’in yaný sýra INSAR ve fotogrametrik teknikler
kullanýlarak alansal deformasyonlarda izlenmektedir (Mora
v.d. . 2003; Coe v.d.. 2003).
Çizelge 1 Heyelan hareketlerinin ölçülmesinde kullanýlan bazý yöntemler ve doðruluklarý (Gili v.d., 2000)
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
Deprem
Doðal afetlerin izlenmesi ve sistematiðinin
çözümlenmesi olasý bir afet sonucunda meydana gelecek
can ve mal kaybýnýn en aza indirmede büyük önem
taþýmaktadýr. Son yýllarda heyelanlarýn izlenmesi ve heyelan
mekanizmalarýnýn çözümlenmesi için çok farklý ölçüm ve
analiz yöntemleri kullanýlmaktadýr.
Toprak, taþ veya bunlarýn karýþýmýndan oluþan bir
zeminin ya da çeþitli kayaçlarýn, bir yüzey üzerinde, aþaðýya
ve dýþarýya doðru hissedilebilir þekilde hareketi heyelan
olarak tanýmlanmýþtýr (Erguvanlý, 1994). Heyelan tiplerini
meydana geliþ biçimlerine göre Göçmeler, Kaymalar,
Akmalar, Karmaþýk heyelanlar olarak sýnýflandýrabiliriz (Erinç,
1996).
Doðal olarak heyelanlar, klimatolojik, jeomorfolojik
ve jeolojik koþullarýn uygunluðu, yamacý oluþturan
malzemenin farklýlýðý nedeniyle birden fazla türde de
görülebilir. Baþka bir anlatýmla, düþme, kayma ve akma
þeklinde olan heyelan bir süre sonra ayný anda, iki veya üç
hareket þeklinde görülebilmektedir. Bu özelliklerinden ötürü
heyelanlarýn çoðu genellikle karmaþýk türde oluþurlar (Erinç,
1982).
Heyelanlarýn sýk görüldüðü veya görülme þansýnýn
yüksek olduðu yörelerin, topografik, jeolojik ve klimatik
özellikleri ile kütle hareketleri arasýndaki iliþkilerin, kapsamlý
bir biçimde ortaya konmasý gerekir. Bunun için teorik ve
uygulamalý çalýþmalar birlikte yürütülmelidir. Ancak bu
çalýþmalar sonucunda, herhangi bir alanýn heyelan ve diðer
kütle hareketlerine karþý olan duyarlýlýðý ortaya çýkarýlabilir
(Oztürk K., 2002).
Heyelanlarýn izlenmesi son derece yoðun ve zahmetli
çalýþmalar gerektirmektedir. Heyelanlarýn izlenmesi için
gerek jeodezik gerekse jeofiziksel birçok yöntem
geliþtirilmiþtir. Genel olarak jeodezik ve jeofiziksel yöntemler
birlikte deðerlendirildiði heyelan sahalarýnda daha anlamlý
sonuçlar üretilmektedir.
Jeodezik olmayan yöntemler jeoteknik donanýmlar
ve diðer özel izleme cihazlarýný içerir. Bu donanýmlar
37
dosya
Kaynaklar
Deprem
Türkiye’nin iklimi, jeomorfolojik ve jeolojik özellikleri
her türlü kütle hareketlerinin oluþmasý için uygun koþullara
sahiptir. Ayrýca yamaçlar üzerindeki bitki örtüsünün yok
edilmesi veya tahribi; çeþitli amaçlar için arazinin yanlýþ
kullanýlmasý bu türlü hareketlere hýz kazandýrmaktadýr.
Türkiye yüzölçümünün %80’nini kütle hareketlerini
kolaylaþtýran eðimli ve sarp araziden oluþan alanlar
kaplamaktadýr. Ayrýca eðimli arazilerin tarým alaný olarak
kullanýlmasý, jeolojik özellikler ve aþýrý derecede ormanlarýn
tahribi, buna paralel olarak meralarýn aþýrý otlatýlmasý kütle
hareketlerini önemli ölçüde tetiklemektedir (Oztürk K.,
2002).
Bu yüzden ülkemizde de heyelanlarýn jeolojik,
jeofiziksel ve jeodezik yöntemlerin birlikte kullanýlarak
izlenmesi ve ileriye yönelik kestirimlerin gerçekleþtirilmesi
gerekmektedir. Heyelan çalýþmalarýnda bizlere düþen ana
görev; heyelanlardaki deformasyonlarý belirleyip, bu
deformasyonlara neden olan kuvvetleri ya da bu kuvvetler
ile orantýlý büyüklüklerin fonksiyonlarýný içeren bir dinamik
deformasyon modeli kullanarak heyelan ile sebepleri
arasýndaki iliþkiyi ortaya çýkarmaktýr.
38
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
· Bayrak T., (2003), “Heyelanlar Ýçin Bir Dinamik Deformasyon
ve Bir Dinamik Hareket Yüzeyi Modelinin Oluþturulmasý”,
Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ocak 2003, Trabzon.
· Brunner, F.K. ve Welsch, W.M., (1993), “Effects of the
Troposphere on GPS Measurements”, GPS World, 4:42-51.
· Brunner, F. K., (1997), “Continuous Monitoring of
Deformation Using The Global Positioning System”, AvH
Magazine, 69, 29-38.
· Chang, C.C., (2000), “Estimation of Local Subsidence Using
GPS and Leveling Data”, Surveying and Land Information
Systems, 60, 85-94.
· Coe J.A., Ellis W.L., Godt J.W. , Savage W.Z., Savage J.E.,
Michael J.A.,Kibler J.D., Powers P.S., Lidke D.J., Debray S.
, (2003), “Seasonal movement of the Slumgullion landslide
determined from Global Positioning System surveys and
field instrumentation,July 1998–March 2002”, Engineering
Geology 68 (2003) 67–101.
· Dercourt, J., (2000), “Apport du GPS au Suivi en Continu
des Mouvements de Terrrain:Application au GlissementCoulee de Super-Sauze (Alpes-de-Haute-Provence,France)”,
Earth and Planetary Sciences, 331, 175-182.
· Erguvanlý, K.,1994, Mühendislik Jeolojisi, ÝTU Basýmevi,
Ýstanbul.
· Erinç, S., 1996, Jeomorfoloji 1, (geniþletilmiþ 4. Baský),
Ýstanbul.
· Gili, J. A., Corominas, J., Rius, J., (2000), “Using Global
Positioning System Techniques in Landslide Monitoring”,
Engineering Geology, 55, 167-192.
· Kýranoðlu Y., (2006) “GPS Yöntemi ile Deformasyonlarýn
Tespitinde Gerinimlerin Belirlenmesi”, Doktora Tezi, Gebze
Tüksek Teknolojisi Enstitüsü Mühendislik ve Fen Bilimleri
Enstitüsü, Gebze.
· Öztürk, K., (2002). “Heyelanlar ve Türkiye’ye Etkileri”,
Gazi Üniversitesi Eðitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayý 2
(2002), Sayfa, (35-50).
· Malet, J. P., Maquaire, O., Calais, E., (2002), “The Use of
Global Positioning System Techniques for The Continuous
Monitoring of Landslides: Application to Yhe Super-Sauze
Earthflow (Alpes-de-Haute-Provence, France)”,
Geomorphology, 43, 33-54.
Yrd.Doç.Dr.,
Cumhuriyet Üniversitesi
Geomatik Mühendisliði Bölümü
dosya
Doðal Afet Sürecinde
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliði ve CBS’nin Önemi
Tarýk Türk
yapýlan planlamalarýn baþarýsýný doðrudan etkilemektedir.
Lazer tarayýcý verileri, hava fotoðraflarý ve uydu görüntüleri
bu tür durumlar için vazgeçilmez coðrafi veri kaynaðý olarak
ortaya çýkmaktadýr. Doðal afet sürecinde, adý anýlan verilerin
CBS tabanlý bir Afet Bilgi Sistemi (ABS) ortamýnda
bütünleþtirilmesi sonucunda, gereken önlemler en kýsa
sürede ve etkin bir þekilde alýnabilir.
Doðal afetlere karþý gerekli önlemlerin etkin bir
þekilde alýnabilmesi; Geomatik, Jeoloji, Jeofizik, Ýnþaat,
Çevre Mühendisliði, Þehir ve Bölge Planlama gibi farklý
disiplinlerin birlikte çalýþmalarýný gerektirir. Uydu ile konum
belirleme verileri, hava fotoðraflarý, lazer tarayýcý verileri
ve uydu görüntüleri doðru ve güncel coðrafi veriye hýzlý
eriþimi saðlayan coðrafi veri kaynaklarýdýr. Doðal afet öncesi
zararlarýn azaltýlmasý için; bu kaynaklardan elde edilen
coðrafi veriler ile jeofiziksel, jeoteknik ve jeolojik verilerin
bir mekansal bilgi sistemi çatýsý altýnda bütünleþtirilmesi
gerekir. Bunun sonucunda oluþturulan CBS tabanlý Afet Bilgi
Sistemleri (ABS), ülkemizdeki doðal afetlerle mücadelede
varolan eksikliklerin giderilmesinde önemli çözüm
yöntemlerinden biri olabilir.
Ülkemizde yerleþim alanlarýndaki doðal afetlerden
kaynaklanan zararlarýn azaltýlmasý veya ortadan
kaldýrýlmasýndan ilgili kamu kurumlarý sorumludur.
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliði
disiplininin doðal afet sürecine katký saðladýðý durumlar
dikkate alýndýðýnda, sadece doðal afet bakýmýndan güvenli
yerleþim alanlarýnýn belirlenmesine yardýmcý olmamakta
ayný zamanda arazi kullanýmý yönetimi çalýþmalarýna da
katký saðlayarak çarpýk kentleþmeyi önlemekte ve kentsel
geliþimin planlý bir þekilde denetlenmesini saðlamaktadýr.
Böylece, ülkemiz açýsýndan böylesine önemli bir konuda
oldukça etkin bir rol üstlenerek doðal afetlere karþý alýnacak
önlemler konusunda yapýlacak çalýþmalara büyük katkýlar
saðlamaktadýr.
Yrd.Doç.Dr.,
Cumhuriyet Üniversitesi
Geomatik Mühendisliði Bölümü
Deprem
Ülkemiz; tektonik oluþumu, jeolojik yapýsý, topografik
yapýsý ve meteorolojik özellikleri gibi nedenlerle her zaman
doðal afet tehlikesi ve riskine sahip olan bir ülkedir. Son
yýllarda meydana gelen doðal afetlerin daðýlýmý
incelendiðinde, topraklarýmýzýn büyük bir kýsmý baþta
deprem olmak üzere, heyelan ve su baskýný gibi birçok doðal
afet riskini barýndýrmaktadýr. Meydana gelen bu doðal
afetlerden kaçmak mümkün deðildir. Bu nedenle, doðal
afetlere karþý hazýrlýklý olunmasý ve bu sürecin doðru, etkin
ve verimli bir þekilde yönetilmesi ülkemiz açýsýndan son
dereceönemlidir.
Afet yönetimi çok karmaþýk bir yapýya sahip
olduðundan, bu sürecin en iyi þekilde yönetilmesi klasik
yöntemlerle zordur. Bu süreçte bilgi teknolojilerinin kullanýmý
önem taþýmaktadýr. Özellikle, afet öncesi planlama ve analiz,
afet anýnda bilgi akýþý ve karar verme, afet sonrasý olaya
müdahale ve iyileþtirmede karar destek sistemi olarak
CBS’nin kullanýlmasý pekçok fayda saðlamaktadýr. CBS tabanlý
bir Afet Bilgi Sistemi (ABS) oluþturmaaþamalarýndaen önemli
bileþen doðru ve güncel veridir. Geomatik/Harita/Jeodezi
ve Fotogrametri Mühendisliði disiplini, özellikle verilerin
toplanmasý, üretilmesi ve bütünleþtirilmesi sürecinde
oldukça yoðun, stratejikve önemli görevler üstlenmektedir.
Doðru veriye ulaþmada en önemli yöntemlerden
biri de uydu ile konum belirleme yöntemleridir (GPS,
Glonass, Galileo).Uydu ile konum belirleme, dünyada olduðu
gibi ülkemizde de yer kabuðu deformasyonlarýnýn
belirlenebilmesi amacýyla yaygýn bir þekilde kullanýlmaktadýr.
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliði
disiplininin en önemli görevlerinden birisi de yeryüzüne ait
verilerin doðruluðunu araþtýrmaktýr. CBS tabanlý ABS’de,
istenilen doðruluðun ne olmasý gerektiði mutlaka önceden
belirlenmelidir. Çünkü, çalýþmada kullanýlacak coðrafi veri
kaynaðý bu doðrultuda tespit edilebilir. Bununla birlikte
coðrafi verinin doðruluðu, ölçeðe baðlý olarak da
deðiþebilmektedir. Bu çalýþmalardan üretilen sonuçlarýn
jeofiziksel ve jeolojik verilerle bütünleþtirilmesi sonucunda
tektonik çalýþmalara katký saðlanmaktadýr. Diðer taraftan,
doðal afetlerin kaynaðý mekansal yapýdýr. Doðal afetlerden
kaynaklanan zararlarý azaltmak veya ortadan kaldýrmak için
doðal afet öncesi ve sonrasýnda coðrafi veriye gereksinim
duyulur. Bu verilerin doðru ve hýzlý bir þekilde elde edilmesi
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
39
dosya
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planý (UDSEP 2012-2023)
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri Mühendislerine
Hangi Görevleri Yüklüyor?
Orhan Tatar
Deprem
Baþbakanlýk Afet ve Acil Durum Yönetimi Baþkanlýðý
(AFAD) bünyesinde yer alan Deprem Danýþma Kurulu (DDK)
tarafýndan depremden korunmak, deprem zararlarýný
azaltmak ve deprem sonrasýnda yapýlacak faaliyetler
hakkýnda öneriler sunmak ve depremler ilgili araþtýrmalar
için politikalarý ve öncelikleri belirlemek amacýyla 2010 yýlý
içerisinde “Deprem Stratejisi Geliþtirme Çalýþmalarý”
baþlatýlmýþtýr. Bu sürece DDK üyelerinin yanýsýra, konunun
uzmanlarý da davet edilmiþ ve birbirinden farklý 8 alt
komisyon tarafýndan ayrýntýlý olarak hazýrlanan raporlar
AFAD’a sunulmuþ ve bu raporlar 2010 yýlý dördüncü DDK
toplantýsýnda uygun bulunmuþtur.
Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu’nun 09.08.2011
tarihli ve2011/1 sayýlý kararý ile kabul edilen ve 18.08.2011
tarihli ve 28029 sayýlý Resmî Gazete’deyayýmlanan Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Plâný’nýn (UDSEP-2023)ana
amacý, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel,
ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayýplarý
önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli,
güvenli, hazýrlýklý ve sürdürülebilir yeni yaþam çevreleri
oluþturmaktýr” þeklinde tanýmlanmýþtýr. UDSEP 2012-2023,
A)Depremleri öðrenmek, B) Deprem güvenli yerleþme ve
yapýlaþma ve C) Depremlerin etkileriyle baþedebilmek
þeklinde 3 ana eksen üzerine oturtulmuþtur. Her eksen
kendi içinde hedefler ve eylemler þeklinde ayýrtlanmýþ ve
eylemlerden doðrudan sorumlu ve ilgili kuruluþlar ile
eylemlerin gerçekleþme dönemleri belirtilmiþtir. UDSEP
2012-2023’de eylemlerin gerçekleþme dönemleri olarak
Kýsa Vadeli (2012-2013), Orta Vadeli (2012-2017) ve Uzun
Vadeli (2012-2023) kavramlarý esas alýnmýþtýr. Plan; 7 hedef,
29 strateji ve 87 eylemden oluþmaktadýr. 13 kuruluþun
sorumluluðunda yürütülecek bu eylem planlarýnýn ilgili
kuruluþlarla iþbirliði halinde yapýlmasý öngörülmektedir.
Plan bir bütün olarak incelendiðinde,
Geomatik/Harita/Jeodezi ve FotogrametriMühendislerine
40
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
en önemli görevlerin Eksen A olarak adlandýrýlan Depremleri
Öðrenmek baþlýðý altýnda düþtüðü görülmektedir. Deprem
bilgi altyapýsýnýn geliþtirilmesi adlý hedef içerisinde yer alan
ve “Deprem öncesi, aný ve sonrasýnda fay zonlarýndaki
yerkabuðu deformasyonlarý ulusal ve yerel jeodezik aðlarla
sürekli olarak izlenecek ve modellenecektir”þeklinde ifade
edilen A.1.1.4. nolu eylem ile depremi oluþturan
deformasyonlarýn ulusal, bölgesel, yerel ve geçici jeodezik
gözlem aðlarý kurularak izlenmesi ve elde edilen bilgilerin
modellenerek deðerlendirilmesiyle deprem tehlikesinin
belirlenmesi ve risklerin azaltýlmasý amaçlanmaktadýr.
Bilindiði üzere bu alanda son yýllarda özellikle Kuzey Anadolu
ve Doðu Anadolu Fay Zonlarý üzerinde yapýlan çalýþmalar
bulunmaktadýr. Bu çalýþmalarý önümüzdeki dönemlerde
ülkemizdeki diðer aktif fay zonlarý üzerinde de
yoðunlaþtýrýlmasý ve yerkabuðu deformasyonlarýnýn
modellenmesi büyük önem taþýmaktadýr. Harita Genel
Komutanlýðý sorumluluðunda, TÜBÝTAK-MAM ve
Üniversitelere verilen bu eylem ile Geomatik/Harita/Jeodezi
ve Fotogrametri Mühendisliði Bölümlerimize görev
düþmektedir.
Eylem Planý içerisindeki önemli iþlerden birisi de
“Deprem Bilgi Bankasý”nýn oluþturulmasýdýr. Bu bilgi
bankasýnýn iþlevi sürekli kýlýnarak, deprem verilerinin
uluslararasý standartlara uygun yöntemlerle iþlenerek, belirli
bir formatta depolanmasý ve çok paydaþlý kullanýcýlara tek
merkezden daðýtýlmasý amaçlanmaktadýr. Bu çalýþmada da
özellikle coðrafi bilgi sistemi altyapýsýnýn kurulmasý
aþamasýnda Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri
Mühendislerine önemli görevler düþecektir. A.1.4.2. nolu
bir baþka eylemde ise Ulusal deprem ön hasar tahmini ve
erken uyarý sistemi geliþtirme çalýþmalarýnda kullanýlacak
yeni verilerin yanýsýra, uydu görüntüleri ve coðrafi bilgi
sistemlerinden elde edilen verilerin de sistemle
bütünleþtirilmesi planlanmaktadýr.
dosya
Prof. Dr.
Cumhuriyet Üniversitesi,
Jeoloji Mühendisliði Bölümü,
AFAD Danýþma Kurulu Üyesi
Deprem
Deprem tehlike analizleri ve tehlike haritalarýnýn
geliþtirilmesi baþlýklý A.2. nolu hedef altýnda yer alan
“Bölgeler için büyük ölçekli (1:250.000) diri fay haritalarý
ve sismotektonik haritalar hazýrlanacak, ayrýca faylarla ilgili
bilgiler ve güncel veriler uygun istatistiksel yöntemlerle
coðrafi bilgi sistemi bazýnda hücresel olarak hesaplanacaktýr”
þeklinde ifade edilen A.2.1.1. nolu eylem ile “bazý diri fay
parametrelerini elde edebilmek amacýyla faylardaki kayma
hýzlarý jeodezik yöntemlerle elde edilecektir” þeklinde ifade
edilen A.2.1.2. eylemlerdeGeomatik/Harita/Jeodezi ve
Fotogrametri Mühendislerine önemli görevler düþmektedir.
Deprem Güvenli Yaþam ve Yerleþme baþlýklý 2. Eksen
içerisinde ise özellikle B.1.2. nolu stratejide “Baþta okul ve
hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri
çýkarýlacak ve mevcut yapýlar hasar görebilirlikleri ve riskleri
esas alýnarak gruplandýrýlacaktýr” denmektedir. 23 Ekim
2011 Van Depreminden sonra artýk daha sýk dillendirilmeye
baþlanan Kentsel Dönüþüm Projelerinin önümüzdeki
dönemlerde daha yoðun olarak uygulamaya konmasý
durumunda Coðrafi Bilgi Sistemi tabanlý bina envanter
çalýþmalarýnda çok etkin bir þekilde bu alanda uzmanlaþmýþ
Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri Mühendislerine
ihtiyaç duyulacaktýr.
Depremlerin Etkileriyle Baþedebilmek baþlýklý üçüncü
eksen daha çok hizmet içi eðitim ve halkýn bilinçlendirilmesi
çalýþmalarýna yoðunlaþmaktadýr. Bu eksen içerisinde yer
alan C.3.1.2. nolu eylem acil durumlarda kullanýlacak saðlýk
tesisleri ve sosyal tesislerin belirlenmesi ile çalýþmalarý
öngörmektedir. Kuþkusuz bu eylem planý içerisinde de CBS
tabanlý afet bilgi sistemi tasarýmýnýn saðlýklý bir þekilde
yapýlmasý, afetler sýrasýndaki planlama ve koordinasyonun
baþarýlý olma þansýný artýracaktýr. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Baþkanlýðý bünyesinde de Haberleþme ve Bilgi Sistemleri
Daire Baþkanlýðýnýn kurulmasý olmasý bu alanda yapýlacak
çalýþmalarýn koordinasyonu açýsýndan önemlidir.
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planý (UDSEP
2012-2023) içerisinde en dikkat çekici noktalardan birisi
hemen hemen tüm eylem planlarýnýn çok disiplinli bir
çalýþmayý gerektirdiði konusudur. Deprem gibi ekonomik
ve sosyal hasar boyutu çok yüksek olan bir doða olayýnýn
afete dönüþmemesi bu alandaki birçok farklý disiplinin bir
arada verimli bir þekilde çalýþmasý, nitelikli ve güvenilir
bilimsel veriler üretmesine baðlýdýr. Bu tür çok disiplinli
çalýþmalara son yýllarda TÜBÝTAK, Kalkýnma Bakanlýðý gibi
kurumlarýn verdiði destek ve teþviklerle zaman zaman
rastlanmaktadýr. Buna verilebilecek en iyi örneklerden birisi
de TÜBÝTAK MAM öncülüðünde 14 ayrý Üniversitenin katký
sunduðu TÜRDEP projesi verilebilir. Bu tür çok disiplinli
projelerin çoðalmasý, proje sonuçlarýnýn uygulamaya
aktarýlmasý ve kurulan teknik altyapýlarýn sürekliliðinin
saðlanmasý da önemlidir. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem
Planýnýn 2023’e gelindiðinde tüm bileþenleri ile baþarýya
ulaþmasýnýn önkoþulu ise çok disiplinli çalýþmalarýn
yaygýnlaþtýrýlmasý ve ortak çalýþma kültürünün geliþtirilmesi
gibi gözükmektedir.
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
41
dosya
Doðal Afet Zararlarýnýn Azaltýlmasýnda Afet ve Risk Yönetiminin Önemi
Levent Uzunçýbuk
Deprem
Ýnsanlýk tarihinin baþlangýcýndan günümüze kadar
ülkemiz topraklarý, deprem, sel, toprak kaymasý ve çýð
düþmesi gibi doðal afetlerle sýkça karþý karþýya kalmýþ ve
kalmaya devam edecektir [1]. Özellikle büyük depremlerin,
bazý medeniyetlerin tarih sahnesinden silinmesine neden
olduðu bilinmektedir. Bu baðlamda son günlerde 23 Ekim
2011 Van ve 09 Kasým 2011 Edremit’te (Van) yaþadýðýmýz
depremlerin insan ve yerleþim yerleri üzerindeki yýkýcý
etkileri, kamuoyunun dikkatini doðal afetlere çekmiþ ve
“Afet ve Risk Yönetimi”nin ne kadar önemli olduðunu bir
kez daha ortaya koymuþtur.
Doðal afet(kýran), yerel topluluklarýn genel yaþamýný
etkileyen, aksatan ve bozan deprem, yangýn, su baskýný,
yer kaymasý, çýð ve kaya düþmesi gibi meydana gelen doða
olaylarý [2] olarak tanýmlanmaktadýr. Tanýmdan da
anlaþýlacaðý gibi meydana gelen doða olaylarýnýn, doðal afet
olabilmesi için yerel topluluklarýn genel yaþamýný etkilemesi,
aksatmasý veya bozmasý gerekmektedir. Söz konusu olumsuz
etkiler yüzde yüz önlenemese de, kýsmen azaltýlabilmektedir.
42
Afet ve Risk Yönetimi Nedir?
Doða olaylarýnýn olumsuz etkilerinin en aza
indirilmesi, diðer bir ifade ile afet zararlarýnýn azaltýlmasý,
afet öncesi bir takým önlemlerin alýnmasý ile olasýdýr.
Ülkemizde afet yönetimi çalýþmalarý sadece afet sonrasý
kurtarma ve “yara sarma” iþlerine odaklanmýþsa [3] da,
toplumsal alýþkanlýklar afet öncesi hazýrlýklar üzerine deðil,
afetten sonra düþünmeye, karar almaya ve eyleme geçmeye
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
daha yatkýn görülmektedir. Diðer bir söylemle, ülkemizde
doðal afetlere karþý geçmiþte olduðu gibi günümüzde de
teslimiyetçi bir tavýr izlenmekte ve kaderci bir yaklaþým [4,5]
sergilenmektedir. Örneðin Japonya’da doðal afetlere karþý
dirençli ve dirayetli bir yaklaþým izlenmekte, toplum buna
göre eðitilmektedir. Dirençli ve dirayetli yaklaþýmda, afetin
kestirilmesi ve zarar azaltýcý önlemlerin afet öncesinde
alýnmasýna iliþkin iþleyiþler ve kurumsal yapýlanmalar
yoðunluk kazanmaktadýr. Dirayetli yaklaþýmý benimseyen
ülkeler, afet öncesinde kurtarma hazýrlýklarý ile imar ve
yapýlaþma denetimini ertesi gün deprem olacakmýþ gibi bir
bilgelik ve titizlikle yerine getirirken, katlanýlan bu maliyet
ve külfetin, afet sonrasýnda fazlasýyla karþýlýðýnýn bulunacaðý
bilincindedir. Bu çerçevede günümüzde afet olayýna, afet
öncesi, afet aný ve afet sonrasý düþüncesiyle yaklaþýlmasýný
öngören “Afet ve Risk Yönetimi” sistemi geliþtirilmiþtir.
Ülkemizde yaþanan 1999 yýlý Marmara
Depremlerinden sonra, afet sonrasý müdahale kadar, afet
zararlarýný azaltmada afet öncesi hazýrlýklarýnda önemi
ortaya çýkmýþtýr. Genelde “Afet Zararlarýný Azaltma Sistemi
(Risk Yönetimi)” ve “Afet Müdahale Sistemi (Afet
Yönetimi)” olarak tanýmlanabilen ve birbirini tamamlayan
bu iki sistem, özellikle hedefler, kapsam ve kurumlaþma
biçimleri açýsýndan farklýlýklar taþýmaktadýr. Afet müdahale
sistemi kapsamýnda, “Afet Yönetimi”, “Kriz Planlamasý”
veya “Acil Durum Yönetimi” çalýþmalarý yürütülmektedir.
Diðer taraftan, afet zararlarýnýn en aza indirilmesi, diðer bir
ifade ile “yara almama” amaçlý önlemlere öncelik ve geçerlik
dosya
kazandýrýlmasý kapsamýnda ise “Risk Yönetimi” ve “Sakýným
Planlamasý (Contingency Planning)” çalýþmalarý
sürdürülmektedir. Risk yönetiminin ön bilgilenme
aþamasýnda, deprem tehlikesini ve mekansal planlama
hatalarýný belirleyecek araþtýrmalarýn yapýlmasý zorunlu
olmaktadýr. Afet ve Risk Yönetim Sisteminin bütüncül bir
kapsama kavuþturulabilmesi için, afet öncesi, aný ve
sonrasýnda, kýsa ve uzun dönemlerde yerine getirilmesi
gerekenlerin hepsinin ayrýntýlý biçimde tanýmlanmasý
çalýþmalarýnýn yapýlmasý gerekmektedir. Bu çerçevede “Afet
ve Risk Yönetimi Sistemi”, sürekli olarak her türlü tehlikeye
karþý hazýrlýklý olma, zarar azaltma, müdahale etme,
iyileþtirme ve yeniden inþa amacýyla bir afet olayýnýn öncesi,
aný ve sonrasýnda elde mevcut kaynaklarý organize eden,
analiz, planlama, karar alma ve deðerlendirme süreçlerini
kapsayan bir sistem olarak tanýmlanmaktadýr.
Afet ve Risk Yönetiminin Önemi
Kaynaklar
1-UZUNÇIBUK, Levent, “Yerleþim Yerlerinde Afet ve Risk
Yönetimi”, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalý, Kent ve
Çevre Bi limleri, Doktora Tezi), Ankara, 2005
2-KELEÞ, Ruþen, “Kentbilim Terimleri Sözlüðü”, 2.Baský,
Ankara, Ýmge Kitabevi, 1998
3-Devlet Planlama Teþkilatý, “Doðal Afetler Özel Ýhtisas
Komisyonu Raporu”, Ankara, 2000 (Yayýnlanmamýþ Rapor)
4-Bayýndýrlýk ve Ýskan Bakanlýðý, “Kentleþme Þurasý 2009,
Afetlere Hazýrlýk ve Kentsel Risk Yönetimi Komisyonu
Raporu”, Ankara, Nisan- 2009
5- www.milliyet.com.tr, Deprem felaketi Türkiye’nin kaderi,
19.12.2011
Öðr. Gör. Dr.;
Harita ve Kadastro Mühendisi,
Ýstanbul AREL Üniversitesi MYO
Doða olaylarýnýn nerede, ne zaman, hangi
büyüklükte, nasýl ve ne türde oluþacaðý bilinemediðinden,
yerleþim yerlerinde can ve mal güvenliði için afetler büyük
tehlike oluþturmaktadýr. Meydana geldikleri pek çok ülkede
afetler, onarýlmasý çok güç fiziksel, sosyal ve ekonomik
kayýplara yol açmaktadýr. Özellikle geliþmekte olan ülkelerde
ise söz konusu kayýplarýn yaný sýra, etkisi uzun yýllar
sürebilecek ekonomik krizlere neden olmaktadýr.
Bu baðlamda, afet ve risk yönetiminin amacý,
yerleþim yerlerinde afetlerin önlenmesi, afetlere karþý
hazýrlýklý olunmasý, zararlarýnýn azaltýlmasý için afet öncesi
alýnacak önlemlerle, afet aný ve sonrasýnda hýzlý ve etkili bir
kurtarma, ilk yardým, geçici barýnma ve yeniden inþa
faaliyetlerinin yürütülmesini saðlamak üzere halkýn
katýlýmýyla gerek merkezi, gerekse yerel yönetimlerin ve
silahlý kuvvetleri de kapsayan tüm kamu kurum ve
kuruluþlarýn sivil toplum örgütleriyle birlikte yapýlmasý
gereken teknik, yönetsel ve yasal çalýþmalarýn bir sistem
dahilinde yapýlmasýný saðlamak olmalýdýr.
Deprem
Son söz
Günümüz Türkiye’sinde doðal afetlerle ilgili yapýlan
çalýþmalardaki oluþum, afet sonrasýna odaklýdýr. Ülkenin
jeolojik yapýsý gereði, özellikle depremler nedeniyle doðal
afet riski yüksek olmasýna karþýn, olasý olumsuzluklarý azaltýcý
afet öncesi önlemlerin hala yeterince alýnmadýðý
gözlemlenmektedir. Özetle ülkemizde doðal afetlerle ilgili
risk yönetimi uygulanmamaktadýr. Unutulmamalý ki risk
yönetimi olmadan, afet yönetiminin baþarýsýndan söz
edilemez.
hkmo istanbul bülteni / Þubat 2012
43
söyleþi
HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi:
Prof. Dr. Ahmet Yaþayan Ýle Söyleþi (13 Aralýk 2011)
M. TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Sevgili meslektaþlarýmýz,
öðrenci kardeþlerimiz; Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odasý Ýstanbul Þubesi olarak bugün yedincisini
düzenlediðimiz Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Tarihine Iþýk Tutanlar söyleþi dizimize hoþ geldiniz diyorum.
Söyleþi dizimizin düzenleniþ amacýný önceki
toplantýlarda da paylaþmýþtýk. Geçmiþ büyüklerimizin
birikimleri var, deðerli birikimleri var. Mesleðimiz ve
ülkemizdeki geliþim sürecini doðrudan yaþamýþ kuþaklar,
mesleðimizin birçok alanýndaki çalýþmalarýn da öncüsü
olmuþ olan kuþaklar. Bu deneyim ve birikimleri günümüz
kuþaklarýyla paylaþmak, tarih bilincini önemseyen bizler
açýsýndan son derece önemli. Biz, bu bilinçle bu buluþmalarý
gerçekleþtiriyoruz, gerçekleþtirdiðimiz buluþmalarýn bant
kayýtlarýnýn çözümlerini de bültenlerimizde, yayýnlarýmýzda
diðer meslektaþlarýmýzla paylaþmayý ilk edindik. Ayrýca,
bant çözümlerini kitaplaþtýrmak gibi bir kurgumuz olduðunu
da sizlerle paylaþayým buradan.
Yedinci söyleþimizi düzenlediðimizi vurgulamýþtým.
Bugünkü konuðumuz, ülkemizde Fotogrametri alanýnda
öncülük eden, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasýna
da çalýþmalarýyla bugüne kadar çok deðerli katkýlar sunan
hocamýz, Prof. Dr. Ahmet Yaþayan.
Prof. Dr. Ahmet Yaþayan, Fotogrametri alanýnda ciddi
bir birikim ve deneyime sahip ve bunu akademik
yaþantýsýnda paylaþmýþ, Odanýn her türlü çalýþmalarýnda
ciddi bir katký sunmuþ bir meslektaþýmýz, büyüðümüz.
Özellikle de yayýncýlýk faaliyetleri, Odamýzýn teknik ve bilimsel
yayýnlarýnýn baþlatýlmasý süreci de hocamýzýn deðerli katkýlar
sunduðu baþlýklardan bir tanesi.
Söyleþiye geçmeden önce, hocamýzýn özgeçmiþini
sizlerle paylaþmak istiyorum. Hocamýz, 1937 yýlýnda
Akþehir’de doðdu. Ýlk ve ortaöðreniminden sonra, 1955’te
Ankara Harita Kadastro Meslek Lisesini, 1959’da da o
dönemki adýyla Ýstanbul Teknik Okulu Harita Kadastro
Bölümünü bitirdi. 1960 yýlýnda ayný okulda uzmanlýk eðitimi
aldý. Askerlik görevini 1961-62 yýllarýnda Ankara'da, Yedek
Subay Okulundan sonra Harita Genel Müdürlüðü
Fotogrametri ve Astronomi þubelerinde yaptý. 1965 yýlýnda
Uluslararasý Fotogrametri Enstitüsünden mezun oldu.
Yaklaþýk 5 yýl Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüðü
Fotogrametri Dairesinde çalýþtýktan sonra, 1968 yýlýnda
Karadeniz Teknik Üniversitesinde asistan oldu. 1973 yýlýnda
Ýstanbul Teknik Üniversitesi Ýnþaat Fakültesinde doktora
yaptý. 1978’de doçent olarak atandý. 1993 yýlýna kadar
Karadeniz Teknik Üniversitesinde görev yaptý. 1993-95
yýllarýnda, STFA Haritada Fotogrametri projelerinde çalýþtý
ve sonrasýnda yeniden üniversite yaþantýsýna dönerek, 19962004 yýllarýnda Yýldýz Teknik Üniversitesi Fotogrametri
Anabilim Dalýnda öðretim üyeliði yaptý. 2004 yýlýnda emekli
olduktan sonra da 2008 yýlýna kadar yüksek lisans ve doktora
derslerini sürdürdü, daha sonra da ders vermeye devam
etti.
Bunu 50. yýl etkinliði çerçevesinde yapýlmýþ olan
yayýndan alýyorum. Üyesi olmaktan onur duyduðunu her
fýrsatta dile getiren Yaþayan, Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odasýnýn 10. Dönem Yönetim Kurulunda Sayman Üye, 2004
yýlýna kadar 7. Sürekli Teknik Komisyon Baþkaný, Kurultay
Yürütme Kurulu Üyesi ve Baþkaný, 11. Kurultay Baþkaný
olarak görev yaptý.
Hocamýz, ayný zamanda Odamýzýn yayýncýlýk
çalýþmalarýnda, bilimsel/teknik yayýnlarýnýn baþlangýcýnda
44
emek veren bir hocamýz. Bu emek, yaþamýnýn ilerleyen
evrelerinde devam etti, bu yýlbaþlarýna dek de Odamýzýn
bilimsel/teknik yayýný olan HKMO Jeodezi, Jeoinformasyon
ve Arazi yönetimi dergisinin eþ editörlüðü görevini yürüttü.
Evli olan hocamýzýn, biri meslektaþýmýz olan 2
mühendis oðlu ve 4 torunu var.
Söyleþilerimizin içeriðine yönelik de, serbest kürsü
biçiminde, katýlýmcýlarýn belirlediði çerçevede bir sunuþ söz
konusu oluyor ve bizlerin katkýlarýyla biçimleniyor.
Hocamýzý kürsüye davet ediyorum.
Prof. Dr. AHMET YAÞAYAN - Hepinizi sevgiyle,
saygýyla selamlýyorum. Yönetim Kuruluna teþekkür ederim.
B e n , m e s l e k ya þ a m ý m d a ya þ a d ý k l a r ý m ý ,
önemsediklerimi, hatýrlayabildiklerimi sizlere kýsaca
özetlemek istiyorum. Tabii, bunlarýn içerisinde bir kýsmý
katký sayýlabilir. Zaten katký olabileceðini düþündüklerimi
seçtim.
Yaklaþýk 50 yýllýk meslek yaþamýmýn özeti slaytta
görülüyor. Askerlik görevim, Harita Genel Müdürlüðü, 19611962, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüðü’ndeki 1963-1964,
1966-1967 yýllarýndaki hizmetlerim, meslek yaþamýmýn
yaklaþýk yarýsýný, tüm yaþamýmýn üçte birini oluþturan, 19681992 yýlarýndaki Karadeniz Teknik Üniversitesi günlerim,
1993-1995 özel sektör yýllarým ve tekrar üniversiteye
dönüþüm, 2004 yýlýndan itibaren de emeklilik yaþamým.
Meslek yaþamýmý özetlerken bunlarý bir hatýra
þeklinde deðil de, tanýk olduðum, katýldýðým, bazý
çalýþmalardan söz ederek anlatacaðým. Bunlarý tamamlamak
için önemli bulduðum iki etkinlik alaný daha var: Biri Türkiye
Ulusal Fotogrametri ve Uzaktan Algýlama Birliði, diðeri de
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý ilgili etkinlikler.
Katýldýðým, tanýk olduðum çalýþmalardan söz edeceðim.
Gerçi, ondan önce de çeþitli yerlerde çalýþtým, ama
ilk mesleki çalýþma olarak Harita Genel Müdürlüðü’ndeki
18 aylýk askerlik görevini alýyorum. Burada 6 ay Fotogrametri
Þubesi’nde, 12 ay da Astronomi Þubesi’nde görev yaptým.
Fotogrametri Þubesi’nde, 1/25000 ölçekli haritalarýn
üretiminde operatör yardýmcýsý olarak çalýþtým. Aslýnda,
askerlikten önce, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüðü
Fotogrametri Dairesi’nde, 6 ay operatörlük yapmýþtým.
Operatör yardýmcýsý olarak çalýþmak istemediðim için rapor
alarak ayrýldým. Astronomi Þubesi’ne verdiler. 12 ay da
Astronomi Þubesi’nde çok ilginç bir çalýþma yaptým. Önemli
olduðunu düþündüðüm için burada anlatmak istiyorum.
Uluslar arasý Jeodezi-Jeofizik Birliði, dünya geoidini daha
söyleþi
iyi tanýmlayabilmek için, çeþitli ülkelerden ilave noktalar,
bu arada Türkiye’den de, orta enlem boyunca 15 astronomik
nokta tesis ve ölçülerinin yapýlmasýný istiyor. Bir iki yýl önce
bu 15 noktanýn gözlemleri yapýlmýþ. Astronomi Þubesi’ne
gittiðimde masamýn üzerine bir veri yýðýný koydular. “ 12 ay
askerliðin var, bunlarla biraz oyalanýrsýn, senden önce de
burada görev yapan bir yedek subay bunlarla uðraþtý, bir
þey yapamadý, sen de biraz uðraþýrsýn” dediler. Bu yaklaþým
doðal olarak beni rahatsýz etmiþti. Hele de harita subaylarýnýn
mühendislik iddia ve isteklerinin en ateþli günlerindeki bu
tavýr onur kýrýcý idi. Kimseye bir þey soramaz, yardým
isteyemezdim. Ama yine de þanslý olduðumu düþünüyorum.
Macit Erbudak hocanýn derslerini ilgiyle izlemiþ, ders
notlarýný da teksir etmiþtim. En azýndan temel kavramlarý
iyi öðrenmiþtim. Diðer yandan Harita Genel Müdürlüðü çok
iyi kurulmuþ bir kurum olduðunu da eklemem gerekir. Pek
çok görevin ilkeleri, kurallarý oluþturulmuþ, enlem, boylam
hesaplarý için de, daha önce yurt dýþýnda eðitim gören ilk
kuþak mühendislerin, hocalarýmýzýn hazýrladýðý hesaplama
formlarý mevcuttu. Kýsaca, kimseye sormadan, bilmediðim,
görmediðim Boss Katalogu’nu, FK3 Katalog’unu kullanarak
15 noktanýn enlem ve boylam hesaplarýný 10 ayda
tamamladým. Hesaplarýn týkýr týkýr yapýldýðýný görünce bunlarý
size okulda öðretiyorlar mý diye sormadan edemediler.
Kalan sürede de bu noktalardaki çekül sapmalarýný
hesapladým.
Askerlik görevim, özetle, geliþmeme katký saðladý.
Bir yandan Harita Genel Müdürlüðü’ndeki 1/25000 ölçekli
harita üretim sürecini tanýdým, diðer yandan da enlem,
boylam tayini konusunda saðlam bilgiler edindim. Sayýn
Ahmet Aksoy hoca ile ayný dönemde, ayný yerde askerlik
yaptýk. Onunla da bu konuda sýk sýk sohbet ediyorduk.
Kiþisel kazancýmýn ötesinde, meslek düzeyimizin, rakip bir
kurum tarafýndan anlaþýlmasýnda küçük bir katký saðladýðýmý
düþündüðüm için, askerlik görevimin anlattýðým bölümünü
önemsiyorum. Askerlik görevimin son günlerinde birlikte
çalýþtýðým subaylardan teskere býrakmam ve çalýþmalarýmý
orada sürdürmem önerisini de aldýðýmý söylemeliyim.
Askerlik görevimin ardýndan, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüðü A.K. ve Fotogrametri Dairesi Havai Nirengi
Þubesi’ne atamam yapýldý. Planlý dönemde, ilk Beþ Yýllýk
Program’da, havai nirengi yönteminin uygulanmasý
öngörülüyordu. Yönteme uygun ilk arazi çalýþmasý, 1962
yaz aylarýnda, Konya’nýn Ilgýn ilçesinde yapýlmýþ, göreve
baþladýðým günlerde laboratuarda kolon ölçüleri henüz
baþlamýþtý. Þube Müdürü master sýnýfýnda birlikte olduðumuz
merhum Erdoðan Örüklü, Daire Baþkan Yardýmcýsý da
Mahmut Þatýr idi. Her ikisi de Hollanda’daki ITC (Uluslar
arasý Fotogrametri Eðitim Enstitüsü)’nde lisansüstü eðitim
görmüþlerdi. Gerekli hesaplamalarý yapma ve kolon
dengelemesi görevi bana verilmiþti. O günkü olanaklarla
grafik bir kolon dengelemesi yöntemi geliþtirildi. Benden
altý ay sonra da, ön sýrada oturan meslektaþýmýz Kemal
Özden de bu çalýþmalara katýldý. O günlere iliþkin
unutamadýðým bir olay, elastik bir cetvel bulamamýþ, çelik
bir hýzar býçaðýnýn diþlisini taþlatarak iki metre uzunluðunda
bir elastik cetvel yapmýþ, kolon deformasyon eðrilerini
bununla çizmeðe baþlamamýþtýk. Havai nirengi dengelemesi
bu biçimi ile 1966 yýlý ortalarýna kadar devam etmiþtir.
Türkiye’de ilk kez uygulanan bu yöntemin baþarýsýz
kalmasý için, kurum içinde ve kurum dýþýnda, ilginç çabalar
gösterilmiþ, teftiþ kurullarý devreye sokulmuþ, ancak, yöntem
her yýl artan bir oranda, eski havuz ve dizi yöntemlerinin
yerini almýþtýr. Eski yönteme göre arazide tesis edilecek
kontrol noktasý sayýsý % 60 oranýnda azalýrken arazi
ekiplerinin çalýþmalarýný da kolaylaþtýrmýþtýr.
1965 yýlýnda kuruma bilgisayar alýnmasýyla, kolon
dengelemesi yazýlýmlarý hazýrlanmýþ, uzun yýllar bu
programlarla çalýþýlmýþtýr. Ayný yýl satýn alýnan bir
stereokomparator aleti için de analitik fotogrametri
yazýlýmlarý geliþtirilmiþ, ancak Ýtalyan Nistri firmasýndan
satýn alýnan bu aletin sýk sýk arýza yapmasý nedeni ile analog
havai nirengi uygulamasýna devam edilmiþtir. Gerek kolon
dengelemesi ve gerekse analitik fotogrametri programlarýnýn
yazýlmasýnda Genel Müdürlüðün Elektronik Bilgi Ýþlem
Merkezi’nin görevlilerinden Onur Gürkan’ýn katkýlarý
önemlidir.
TKGM’de yapýlan bu çalýþmalar, Bakanlýklar arasý
Harita Ýþlerini Planlama ve Koordinasyon Kurulu’nun yýlda
iki kez yapýlan Bilimsel Toplantýlarý’nda bildirilerle sunulmuþ,
ilgi ve takdirle karþýlanmýþtýr.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne, 1968 yýlýnda asistan
olarak atandým. Ayný yýlýn sonunda KTܒdeki bölüm öðretime
baþladý. Birlikte göreve baþladýðýmýz Onur Gürkan, bir ay
sonra atamasý yapýlan merhum Muzaffer Þerbetçi, Bölüm
Baþkaný merhum Erdoðan Özbenli, o sýralar ÝTܒde doktora
çalýþmalarýný sürdüren Türkay Tüdeþ bölümün ilk kadrosunu
oluþturuyordu. Üniversitede yeni bir bölüm açmak, o
zamanlar, hiç de kolay deðildi. Hele açýlacak bölüm ülkedeki
üniversitelerde mevcut deðilse yeni bölüm açmak daha da
zordu. Yoðun bir çalýþma ve çeþitli çevrelerden, Odamýzdan
alýnan desteklerle bölüm açýlabilmiþtir. KTܒnün bilimsel
yönden yönetimini ve denetimini saðlayan Ýstanbul Teknik
Üniversitesi, özellikle Ýnþaat Fakültesi’nin yardým ve
destekleri unutulamaz. Merhum Prof. M.Gündoðdu Özgen’i
ve Prof. Mustafa Aytaç’ý, bu vesile ile saygýyla anýyorum.
Meslek yaþamýmýn yaklaþýk yarýsýný geçirdiðim
KTܒdeki yýllarý, bir baþka vesile ile uzun uzun konuþmak
ve irdelemek yararlý olabilir. Burada yalnýz ilk yýllardaki
çalýþmalarýmýzdan ve önemsediðim bir projeden söz etmek
istiyorum.
Görkemli bir törenle, ardýndan samimi bir kokteyle
bölüm açýlmýþtý. Açýlýþa, Ankara’dan meslektaþlar da katýldý.
Gelen meslektaþlarla bir kolokyum yapýlarak yeni öðretim
planý ve ders içerikleri saptanmaða çalýþýldý. Yeni dersler
konuldu. Kadastro Tekniði yerine konuya daha genel bir
bakýþ getirebilecek Kadastro Bilgisi, imar uygulamalarýný ve
diðer kurumlardaki resmi ölçme iþlerini içerecek bir Kamu
Ölçmeleri, Jeodezik Hesap ve Harita Ekonomisi yeni
derslerdi. ITC- Fotogrametri programýnda hoþuma giden
bir ders vardý : “Fotogrametrik Projelerin Planlanmasý ve
Gerçekleþtirilmesi”. Diðer derslerde meslek ile ilgili temel
bilgiler veriliyor, ancak genel bir bakýþ eksik kalýyordu. Buna
benzer içerikte bir ders, “ Harita Ekonomisi” adýyla öðretim
planýna alýndý. Daha sonra bu ders Proje Yönetimi’ne
dönüþtürüldü.
Ýlk yýllarda, uluslararasý bilimsel yayýn çemberine
girilmesi hedeflenmiþti. Bu amaçla adý Türk Jeodezi Derneði
olan bir dernek kurulmuþtu. Adýndaki Türk sözcüðü için
Bakanlar Kurulu kararý gerekiyordu. Bunun alýnmasý da
baþarýlmýþtý. Þu elimde tuttuðum Jeodezi Bülteni, bu
derneðin yýlda iki kez yayýmlanan bilimsel bir dergisi idi. Dýþ
ülkelerdeki üniversitelere, araþtýrma merkezlerine, içeride
kurumlara ve üniversitelere, büyük kentlerin belediyelerine
gönderiliyordu. Gönderdiðimiz yerlerden, özellikle yurt
dýþýndan parasýz yayýnlar, periyodikler gelmeye baþlamýþtý.
Ne yazýk ki bu dergi uzun süre yaþatýlamadý; yalnýz yedi sayý
çýkarýlabildi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde verdiðim lisans
dersleri: Fotogrametri, Harita Ekonomisi, Proje Yönetimi,
Küresel Trigonometri, gerekli durumlarda Küresel Astronomi,
Jeodezik Astronomi, Kartoðrafya ve Pratik Hesap. Diðer
bölümlere verdiðim dersler: Fotogrametri (Orman
Mühendisliði), Nümerik Analiz (Jeofizik). Yüksek Lisans
derslerim: Dönüþümler, Analitik Fotogrametri, Uzaktan
Algýlama, vb.
45
söyleþi
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yetenekli,
deneyimli güzel insanlarla birlikte çalýþtým. Birlikte birçok
ortak çalýþma yaptýk. Bunlardan en fazla önem verdiðim bir
projeden söz etmek istiyorum. 1980’li yýllarýn ortalarýnda,
adýný Sayýsal Harita Projesi koyduðumuz bu projenin birinci
aþamasý, Zeiss firmasýnýn, laboratuardaki Planimat aletinin
sayýsal çýkýþlý duruma getirilmesi, ikinci aþamasý da Planimat
aletinin çizim masasýnýn otomatik çizici biçimine
dönüþtürülmesi idi. Bu proje, Aselsan’dan ayrýlarak bilgisayar
üretimine baþlamýþ, bilgili ve heyecanlý, Fransa’da
eðitimlerini almýþ, doktoralý üç elektronik mühendisi ile
birlikte tasarlandý ve gerçekleþtirildi. Planimat aletinin vidalý,
X,Y kýzaklarýnýn uçlarýna, Almanya’dan satýn alýnan dönel
kodlayýcýlar takýlarak stereomodel uzayýnda 10 mikrometre
duyarlýðýnda koordinatlar ölçülebiliyor ve bu koordinatlar,
Boncuk adlý denetim bilgisayarýnýn dosyasýna aktarýlýyordu.
Projenin ikinci aþamasýnda ise aletin koordinatografýnýn
hareketli eksenlerine stepping motorlar takýlarak, denetim
bilgisayarýndan gelecek komutlarla, adýmlama hareketleri
i le hedef noktaya ulaþýyor, otomati k çizimi
gerçekleþtiriyordu. Doðal olarak çok yavaþ, karýnca hýzýyla
çizim gerçekleþtiriliyordu. Çalýþmalar büyük bir keyifle, geç
saatlere kadar devam ediyor, çýkan sorunlar gideriliyor,
ileriki adýmlara geçiliyordu. Bu projede çalýþanlar: Erdal
Koçak, Davut Koyuncu, Haldun Özen, Atilla Güler ve Tahir
Özdil. Elektronikçi arkadaþlarýmýz da Naim Bey, Önder ve
Ender kardeþler.
Bu çalýþma üniversitenin desteði ile gerçekleþtirildi.
Üretim kurumlarýndaki Fotogrametri aletlerini bu þekilde
sayýsal çýkýþlý duruma getirerek, bir süre daha
kullanýlabileceðini, çalýþan personeli sayýsal sistemlere
alýþtýrabileceðimizi düþünmüþtük. Böyle bir gereksinimi
karþýlayabileceðimizi yetkililere anlatamadýk, sadece ayný
amaçlý, ancak satýn alýnmak amacýyla kurumda sergilenen,
maliyeti bizimkinin dört katý olan bir sistemin satýn alýnmasýný
engelleyebildik. Dört yýl sonra da bu kurumun genel müdür
yardýmcýsýndan, aletlerin sayýsal çýkýþlý duruma getirilmesi
gereðini dinledik. Ülkemizde sýkça karþýlaþýlan bir durum.
Bu proje ile ilgili anýmsadýðým baþka üzücü durumlar da
var. Zeiss firmasýndan, bundan böyle teknik destek
46
alamayacaðýmýz mesajýný almýþtýk. TÜBÝTAK’tan, küçük bir
Sayýsal Harita Birimi oluþturulmasý isteðimiz de önceleri
olumlu karþýlanmýþken son anda olumsuz davranýlmasý,
gerçekten üzülecek bir durum.
KTܒdeki etkinliklerimizin aðýrlýðýný öðretim
oluþturuyordu. Çoðumuzun kaygýsý öðretimimizin niteliðini
nasýl daha iyileþtirebiliriz idi. Fotogrametri açýsýndan bu
sorunun yanýtý daha da zordu. Davut Koyuncu’nun
katýlýmýndan sonra, 1983-1986 yýllarýnda biraz daha nitelikli
bir eðitimi gerçekleþtirebildik. Analog fotogrametri,
gerçekten de, mühendisler için çok ilginç olmayan,
öðretilmesi ve öðrenilmesi oldukça zor olan bir ders
konusudur. Oysa 1990’larda, sayýsal fotogrametrinin
uygulanmaða baþlamasý ile Fotogrametri daha çekici ve
kolay anlaþýlabilir bir duruma gelmiþtir.
KTܒden ayrýlmaya karar verince, Ýstanbul’dan, STFA
Harita A.Þ.’den, Genel Müdür Selahattin Öner’den bir teklif
aldým. Ýstanbul’un ikinci Fotogrametrik Harita Yapým
Projesi’nin havai nirengi ölçüleri yapýlmýþ, blok dengelemesi
aþamasýnda fotogrametri uzmaný meslektaþýmýz ayrýlmýþtý.
Oysa 1993 yýlý sonunda emekli olup Ankara’ya yerleþmeyi
düþünüyordum.
Bir yýl kaydýyla öneriyi kabul ettim. 250-450
modelden oluþan 19 blokun Baðýmsýz Model Yöntemi’ne
göre dengelemeleri yapýlacaktý. Düzgün bir blokun
dengelemesi, o günkü bilgisayarlarda, iki buçuk üç saat,
geometrik yapýsý düzgün olmayan bloklarda beþ-altý saat
sürüyordu. Çoðu zaman geceleri de programý çalýþtýrýyorduk.
Ayný blok için programýn 10-15 kez çalýþtýrýlmasý gerekiyordu.
Projenin süresinin bitimine de az kalmýþtý. Büyükþehir
Belediyesi kontrol mühendislerinde projenin zamanýnda
bitirilemeyeceði kanýsý egemendi. Programýn geliþtiricisi
ve üreticisi firmanýn da ortaðý ve ITC’den hocam olan Prof.
Ackermann’dan, parasý proje sonrasý ödenmek üzere ikinci
bir lisans alarak projeyi zamanýnda yetiþtirdik. Bu proje
sýrasýnda, kontrol mühendislerine, yapýlan çalýþmalarý,
ilerlemeleri anlatarak, periyodik raporlar vererek onlarýn
firmaya ve özellikle fotogrametriye olan güvenlerini
pekiþtirdiðimi düþünüyorum.
Ýstanbul Projesi’nden sonra da birkaç fotogrametrik
harita projesi yaptýk. Bursa, Ankara büyükþehirlerinin
fotogrametrik harita projelerine hazýrlandýk. Ýstenmemesine
raðmen alýþýlmadýk projeler için teknik yaklaþým raporlarý
hazýrladýk.
Özel sektör benim için çok önemli bir deneyim
olmuþtur. Ýlk geldiðim günlerde, üniversitede vakit
kaybetmiþim, keþke daha önce özel sektörde çalýþsaydým
diye düþündüðüm çok olmuþtur. Ýnsan, insiyatif sahibi
olabiliyor, yaratýcýlýk kullanýlabiliyor, düþünceler
gerçekleþtirilebiliyor. Kendinizi doðru tanýtabilmiþseniz,
insanlar size güveniyorlarsa üretmek, iþe yarar ürünler
ortaya koymak kolay oluyor, güzel oluyor. Ne var ki, bir
süre sonra, özel sektörün gerçek bir rekabet ortamý
olmadýðýný gördükten sonra ve bugün, üniversite ortamýnýn
çok daha iyi bir ortam olduðunu düþünüyorum.
Özel sektörde çalýþýrken YTÜ Rektörü Prof. Dr. Turgut
Uzel’in isteði ve ýsrarý ile 1996 yýlý baþýnda YTÜ Fotogrametri
Anabilim Dalý’na profesör olarak atandým. Haziran 1996’da
Prof. Dr. Ayhan Alkýþ’ýn Rektörlüðe atanmasýndan sonra da
Fotogrametri Anabilim Dalý Baþkanlýðýna atandým.
YTܒde lisans düzeyinde verdiðim dersler:
Fotogrametri I,II, III, Uzaktan Algýlama, Sayýsal Görüntü
Ýþleme. Üniversite Ýngilizce destekli eðitime geçtikten sonra,
seçimlik Ýngilizce olarak yine Uzaktan Algýlama ve Sayýsal
Görüntü Ýþleme derslerini verdim. 1997’de Fotogrametri
Ders Notlarý’ný yazdým. Fotokopi yöntemi ile çoðaltýlan bu
notlardan uzun süre ve geniþ bir kitlenin yararlandýðýný
düþünüyorum.
söyleþi
Lisansüstü düzeyinde verdiðim dersler: Sayýsal
Fotogrametri, Harita ve CBS Projelerinin Yönetimi, CBS’nin
Geometrik Temelleri, Uzaktan Algýlamada Özel Konular,
Yüksek Lisans ve Doktora Seminerleri. Birçok yüksek lisans
tezi yönettim. Yedi, sekiz doktora çalýþmasýný baþlattým.
Bunlardan yalnýz ikisini sonuçlandýrabildik. Elektronik ve
Çevre Bölümlerinden de iki doktorantýn tez yönetiminde
ortak yöneticilik görevi yaptým. Ayrýca, Zonguldak Karaelmas
Üniversitesi’nde iki yarýyýl Fotogrametri dersleri, Yeditepe
Üniversitesi Peyzaj Mimarlýðý Bölümü’ne de, dört yýl Ölçme
Bilgisi dersleri vermek üzere görevlendirildim.
YTܒde danýþmanlýk ve yöneticilik yaptýðým döner
sermaye projelerinden önemli olanlar þunlar: GAP Ýdaresi
Diyarbakýr Fotogrametrik Harita Yapýmý Projesi, Ýzmir
Büyükþehir Belediyesi’nin Ýzmir Fotogrametrik Harita Yapýmý
Projesi, Fati h Camii Fotogrametri k Rölövesi.
Meslek yaþamýmýn en güzel yýllarýný Yýldýz Teknik
Üniversitesi’nde geçirdim. Bu durumu, öncelikle beni bu
göreve ýsrarla çaðýran Turgut Uzel’e ve her zaman desteðini
gördüðüm, Bölüm Baþkanlýðý önererek güvencini gösteren
Ayhan Alkýþ’a borçluyum. Bu iki deðerli meslektaþýma
minnettarým. YTܒye katýlmam sýrasýndaki sýcak ilgi kadar,
belki daha da fazla, büyük bir törenle uðurlandým. 2004
yýlýnýn ilk aylarýnda, soðuk bir kýþ gecesinde beni uðurlamaða
gelen çok sayýda meslektaþa, bölüm arkadaþlarýma, diðer
üniversitelerden gelen dostlara yaþam boyu minnet
duyuyorum.
Emeklilik sonrasý YTܒdeki akademik görevlerimi,
lisansüstü derslerimi ve seminerleri, yüksek lisans ve
doktora üyeliklerimi 2009 yýlýna kadar sürdürdüm.
Odamýzýn Kadastro Komisyonu’nda Baþkan Hüseyin
Erkan, üye Sýtký Gökþin Seylam ile birlikte, Kadastro Kavramý,
Türkiye Kadastrosu ve Yapýsal Sorunlarý üzerinde bir süre
çalýþtýk. Bu konudaki düþünce ve görüþlerimizi Oda Yönetim
Kurulu’na bir raporla bildirdik. Ayný kapsamda mesleki
toplantýlarda bildiriler sunduk. Kadastro ile ilgili kavramlarý
tartýþýrken, terimler sözlüðüne gereksinim duyduk. Yaklaþýk
800 terimden oluþan bir “Arazi Yönetimi Terimleri” hazýrladýk.
Bu sözlük 2010 yýlýnda Odamýz tarafýndan yayýmlandý. Ýlk
baskýsý 1000 adet yapýlmýþ olan bu sözlüðün gözden
geçirilmiþ ikinci baskýsý için çalýþmalarýmýz devam etmektedir.
Mesleðimizin diðer alanlarýnda da benzer sözlüklerin
hazýrlanabileceðini, bunlarýn bir araya getirilmesi ile de
“ H a r i ta M ü h e n d i s l i ð i Te r i m l e r i ” s öz l ü ð ü n ü n
oluþturulabileceðini düþünüyorum.
Diðer bir sözlük çalýþmasý da Prof. Dr. Ayhan Alkýþ’ýn
aracýlýðý ve TÜBA’nýn isteði üzerine gerekli oldu. TÜBA’nýn
yayýmlamayý düþündüðü, tüm mühendislik konularýný içeren
bir Mühendislik Terimleri Sözlüðü için Harita Mühendisliði
Terimleri’ni hazýrladým. TÜBA’ya teslim edilen bu çalýþmada
800 dolayýndaki haritacýlýk terimlerinin tanýmlarý yapýlýyor,
eþanlamlýlarý, eski karþýlýklarý, Almanca, Fransýzca ve Ýngilizce
karþýlýklarý veriliyor.
Oda çalýþmalarý kapsamýnda, önemli gördüðüm iki
çalýþmadan da söz etmek istiyorum. Birincisi, Harita ve
Kadastro Müzesi ile ilgili çalýþmadýr. Önemli sayýlabilecek
bir yol alýndý diye düþünüyorum. Ama, zor bir görev, alýnacak
daha çok uzun bir yolumuz var diye düþünüyoruz. Ýkinci
çalýþma ise bir mesleki katalogu hazýrlama projesidir. Mesleki
görevleri içerecek bu katalog ile haritacýlýk mesleðinin iþlevi
daha iyi tanýtýlacak diye düþünüyoruz. Her iki çalýþmada
da Arif Delikanlý ile birlikte, ikincisinde de Hüseyin Erkan
ve Sýtký Gökþin Seylam ile birlikte çalýþýyoruz.
Emeklilik dönemimde zamanýmýn nasýl geçtiðini
anlatmak için, son üç ay içinde katýldýðým toplantýlarý
listeledim: Ekim ayýnda Yýldýz Teknik Üniversitesi’nin 100.Yýl
çerçevesinde yapýlan toplantýlarda, “YTÜ Harita Mühendisliði
Bölümünün Türk Haritacýlýðýna ve Ülkeye Katkýlarý” konulu
bir sunum yaptým. TMMOB’nin HKMO ile birlikte düzenlediði
Antalya’da gerçekleþtirilen bir CBS Panelini yönettim. Kasým
ayýnda Sivas-Cumhuriyet Üniversitesi’nde Geomatik Bölümü
Açýlýþý’nda, “Harita Mühendisliðinin Dünü, Bugünü ve Yarýný”
konulu bir konferans verdim. Yine geçtiðimiz günlerde,
Sevgili arkadaþým Onur Gürkan için düzenlenen toplantýda,
onunla ilgili anýlarýmý anlattým.
Bu þekilde meslek yaþamýmý, anýmsadýklarýmý,
önemsediklerimi özetlemiþ oldum. Ayrýca ele almak
istediðim iki alan daha var: Biri, TUFUAB (Türkiye
Fotogrametri ve Uzaktan Algýlama Birliði), diðeri de HKMO,
Odamýz.
TUFUAB, 1974 yýlýnda TUJJB birlikte oluþturuldu.
Galiba 1948 yýlýnda, bir Bakanlar Kurulu kararý ile, Jeodezi,
Fotogrametri, Kartoðrafya ve benzeri haritacýlýk alanlarýnda,
uluslararasý kurum, kuruluþlar nezdinde ve uluslararasý
bilimsel toplantýlarda Türkiye’yi temsil yetkisi Harita Genel
Müdürlüðü’ne verilmiþ. Bu durum, öteden beri bir rahatsýzlýk
konusu olmakta ve eleþtirilmekte idi. Bizim KTܒde
kurduðumuz Türk Jeodezi Derneði, biraz da bu duruma
tepkiden kaynaklanmýþtý. Biraz da bu tepkiyi azaltmak için
bu iki organizasyon oluþturulmuþtu. Ýlk yýllarda bu birliklerde
komisyon baþkanlarý, demokratik bir biçimde seçim yoluyla
görevlendiriliyordu. TUFUAB’ýn ilk toplantýsýnda III. Komisyon
Baþkanlýðý’na seçildim. Bu Komisyon, daha sonra
Matematiksel Temeller adý verilen, o zamanlar ise Havai
Nirengi Komisyonu idi. KTܒden ve üniversiteden ayrýlýncaya
kadar bu görevim devam etmiþtir. Birlikte ortak deneyler
ve çalýþmalar yapýyor, bazý terimleri yerleþtirmeye
çalýþýyorduk. Her yýl bilimsel toplantýlar yapýlýyor, bildiriler
sunuluyordu. Bu toplantýlardan birine, Fotogrametri
Alanýndaki Türkçe Yayýnlar diye bir sunum yapmýþtým. Bu
bildiri, meslektaþýmýz, rahmetli Tevfik Ateþ tarafýndan
Ýngilizceye tercüme edilerek, VI. Komisyon’un Varþova
toplantýsýna sunulmuþtu. Bu konu ile ilgili söyleyeceklerim,
2004 yýlýnda Ýstanbul’da gerçekleþen ISPRS ( Uluslararasý
Fotogrametri ve Uzaktan Algýlama Birliði)’nin kongresi ile
ilgili. Yüzyýllýk bu birliðin, bilindiði gibi, dört yýlda bir kongreleri
yapýlýr. Bundan yirmi, otuz yýl önce 2004 kongresinin
Ýstanbul’da olacaðý söylense kimse inanmazdý. Ama bu
inanýlmaz iþ baþarýldý. Bu baþarýnýn baþýnda, kuþkusuz, Prof.
Dr. Orhan Altan vardýr. Meslektaþýmýz halen bu birliðin
baþkanlýðýný baþarý ile sürdürmektedir. Kendisi ile gurur
duymalýyýz. Doðal olarak bunu bir süreç olarak düþünmek
gerekir. Baþarýda, TUFUAB ve Temsilci Kurumun,
fotogrametri çevresi ile uzun süre iliþkilerini sürdüren Harita
Genel Komutanlýðý Albaylarýndan Dr. Mustafa Önder’in,
Prof. Dr. Ayhan Alkýþ’ýn ve diðer meslektaþlarýmýzýn katkýlarý
unutulamaz.
Oda ile ilgili söyleyeceklerim, çok önemsediðim,
1960’lý yýllarda yapýlan çalýþmalardýr. Odamýzýn bugünlere
geliþinde o zaman yapýlan çalýþmalar, Oda tarihinde
kilometre taþlarý sayýlabilir. Benimle bir söyleþi yapýlacaðýný
duyar duymaz, saðlýk durumunun çok da elvermemesine
raðmen bu söyleþiye katýlacaðýný, o güne iliþkin, söyleyeceði
sözlerinin bulunduðunu bildiren, ön sýrada oturan,
meslektaþýmýz Kemal Özden de þu anda bizlerle. 1964
yýlýnda, paldýr küldür, Kemal Özden ile birlikte Oda Yönetim
Kurulu’na seçildik. Baþkanýmýz Mahmut Þatýr, Ýkinci Baþkan
M.Nuri Ergin, Genel Sekreter Kemal Özden idi; ben de
Muhasip üye oldum. Bu yönetim üç iþi gerçekleþtirmeyi
baþardý: Kýzýlay’da, Soysal Han’ýn çatý katýndaki 15-20 metre
karelik çalýþma mekanýný geniþletmeliydik. 20 bin lirayý
bulan aidat alacaklarýmýzý toplayarak, ayrýca 20 bin lira da
çeþitli kaynaklardan baðýþ saðlayarak, bir miktar borçlanmak
suretiyle, Sümer Sokak’taki binanýn alt katý satýn alýndý.
Diðer bir önemli iþ de, þu elimdeki dergimizin yayýn hayatýna
sokulmasýdýr. Bu derginin çýkarýlmasý hazýrlýklarýna
47
söyleþi
katýlmýþtým, ilk iki sayýyý, Kemal bey bana göndermiþti. Elime
aldýðýmda duyduðum heyecaný anýmsýyorum.
KEMAL ÖZDEN - Dergi’nin 30.yýlý münasebetiyle,
Ahmet beyle uzun bir söyleþi yapmýþtýk. O söyleþiyi özetlemiþ
ve Dergi’nin, þu elimde tuttuðum, 78. Sayýsýnda yayýnlamýþtý.
Oradan okuyorum : “Çýkarýlan dergi Oda’nýn dergisidir.
Bunun çýkarýlmasýnda bizden önceki yönetim kurullarýnýn
katkýsý olduðu gibi bizden sonrakilerin de büyük gayretleri
ve emekleri olmuþtur. Ben bu çalýþanlardan ancak birisiyim”
diyorum. Bizden önceki yönetim kurullarýndan bize kalan
dosyadaki dört yazýyý derginin ilk sayýsýna koyduk. Sayýn
Ahmet Aksoy hocamýzýn, dergi ile ilgili daha önce çalýþmalarý
olduðunu biliyorum.
Prof. Dr. AHMET YAÞAYAN - Birçok sosyal olayda
olduðu gibi, dergi konusu da bir geliþim süreci gibi ele
alýnmalýdýr. Daha önceki çalýþmalar derginin hayata
geçmesini hýzlandýrmýþtýr. Þu elimdeki hakemli dergi, daha
önceki derginin bir devamýdýr. O olmasaydý bugün, olasýlýkla
hakemli dergimiz olmayacaktý.
Bu hakemli derginin de yayýnlanmasýnda Sayýn
hocamýz Prof. Dr. Ahmet Aksoy’un hizmetlerini her zaman
takdirle karþýlýyoruz. Ben de kendisine bu görev sýrasýnda
Editör Yardýmcýlýðý yaptým.
AHMET AKSOY - Yardýmcýlýk deðil Eþ-baþkanlýk
diyelim.
Prof. Dr. AHMET YAÞAYAN - Teþekkür ederim.
Yönetim kurulunda bulunduðum 1964 yýlýnda, kimi ilke ve
48
yönetmeliklerin de hazýrlanmaya baþlandýðýný anýmsýyorum.
Önemsediðim bir aným da, Macit Erbudak hocamýzýn, Ýkinci
Baþkan M.Nuri Ergin’e yazdýðý, Karadeniz Teknik
Üniversitesi’nin açýlýþýný haber veren, Kurucu Rektör Prof.
Dr. Nazým Terzioðlu’nun kendisinden Ýnþaat Mühendisliði
öðrencilerine Topoðrafya dersi verecek bir meslektaþ
istediðini bildiren mektuptur. Bu olayý baþka bir yerde
anlattýðým için burada tekrarlamýyorum.
Son söz olarak, görevlerimi, yeteneklerim
elverdiðince yapmaða çalýþtým, çalýþýyorum. Katýldýðýnýz ve
beni sabýrla dinlediðiniz için teþekkür ediyorum.
HÜSEYÝN ERKAN - Konuþmanýz için teþekkür ederim.
Ýki sorum olacak. Birincisi, Harita Genel Müdürlüðü’nün,
fotogrametrinin geliþmesini engellediði konusunda ne
düþünüyorsunuz? Ýkincisi de, Sivas Cumhuriyet
Üniversitesi’nde Bölümün açýlmasý ile ilgili yaptýðýnýz
konuþmayý da göz önünde tutarak mesleðin geleceði
konusundaki düþüncelerinizi bizimle paylaþýr mýsýnýz?
Prof. Dr. AHMET YAÞAYAN - Fotogrametrinin
Türkiye’de geri kalmasýnýn, özellikle de özel sektörde
geliþememesinin temel nedeni, 1960’lý yýllarýn baþýnda
çýkarýlan ve hepimizin destekleyerek pay sahibi olduðumuz
203 sayýlý yasadýr. Bu yasa o günkü koþullarda, savurganlýk
olmasýn, her kurum pahalý fotogrametri aletleri, kameralar,
uçaklar almasýn diye düþünülmüþtü. Uzun bir süre bu görüþte
ýsrar edildi. O günkü adýyla Harita Genel Müdürlüðü de bu
anlayýþtan yararlandý. 1993’te özel sektörde göreve
baþladýðým ilk günlerde masamda bir rapor buldum. Bursa
Büyükþehir Belediyesi fotogrametrik harita yaptýrmak istiyor,
söyleþi
ama Harita Genel Komutanlýðý, “…Özel sektör bu iþi yapamaz,
ancak biz yapabiliriz…” anlamýna gelen bir rapor. Ýþin
doðrusunu anlatan bir rapor yazarak tez elden Belediye
Meclisinin toplantýsýna yetiþtirdik. Birkaç hafta sonra da
ihalesi yapýlabildi. Hüseyin beyle o günlerde birlikte STFA
Harita A.Þ.’de çalýþýyorduk. Kendisi de benimle ayný görüþte,
bunlarý biliyor, ama bana söyletip tescil etmek istiyor. Ýkinci
soru da birincisi gibi Hüseyin hocanýn bana söyletmek
istediði bir þey var. Herhalde son slayttaki, “Elektrik, Makine,
Ýnþaat Mühendislikleri gibi Harita Mühendisliði de temel
bir mühendislik alanýdýr ve öyle kalacaktýr” cümlesini
beðenmiþ olmalý ki onu burada tekrarlatmak için bu soruyu
sorduðunu düþünüyorum.
KEMAL ÖZDEN - Teþekkür ediyorum. Nereden
nereye geldik. 15-20 metre karelik bir çatý odasýndan
bugünlere geldik. Daracýk Odamýzda, Kâtip Faik efendi her
þeyimizdi. Bir tek de o vardý. O günleri, heyecanýmdan dolayý
konuþamýyorum. Yoksa anlatacak çok þeyim var. Efendim
hepinize saygýlar sevgiler sunuyorum.
Prof. Dr. AHMET YAÞAYAN - Birlikte çalýþtýðýmýz,
erken yaþlarda kaybettiðimiz deðerli insanlar, sevgili
meslektaþlarýmýz. Attila Güler birlikte çalýþtýðým, teorik yaný
çok güçlü olan, çok çalýþkan bir arkadaþýmýz, dostumuzdu.
Uzmanlýk alaný Kartoðrafya olmakla birlikte, ilgi alaný oldukça
geniþti. Tahir Özdil, çok zeki, uðraþ alaný daha çok, donaným
ve elektronik aletlerdi. Bir keresinde lineer enkoderleri
bozulan bir aleti onarmýþtý. Bir keresinde de siyah bir
televizyon ekranýnda kendi fotoðrafýný oluþturmuþtu. Bu
söylediklerimin ne anlama geldiðini genç insanlarýmýz
anlayamayacaklardýr. Grafik ekranlar, ancak 1990’lý yýllarýn
baþýnda kullanýlýr duruma geldi ve yaygýnlaþtý. 1980’li yýllarýn
baþýnda bilgisayar ekranlarýnda sadece alfa nümerik
semboller görüntülenebiliyordu. Haldun arkadaþýmýzýn
mesleðimize katkýlarýný herkes biliyor. Bunlardan söz etmek
benim için son derece güç. Duygusal oluyorum,
konuþamýyorum. Bu arkadaþlarýmýzý, bu vesile ile saygý ile
anýyorum.
NAÝL GÜLER - Üniversiteye ve mesleðe deðerli
katkýlarýnýz için teþekkür ederiz. Rahmetli
meslektaþlarýmýzdan söz ettiniz. Haldun Özen, Tahir Özdil
ve Attila Güler. Bunlardan bahseder misiniz?
49
görüþ
Araþtýrmalarda Amaç Bilinci Üzerine
Onur Gürkan
Giriþ
Bugün için benden bir saat ders anlatmam
istendiðinde siz dostlarýmý sýkmak istemediðimden, aklýmda
bir oranda sizlerin de ilginizi çekeceðini düþündüðüm iki
konu vardý. Ancak toplantýnýn, hem bilginin üretiminin
yapýldýðý hem de lisansüstü eðitimin verilmekte olduðu
Boðaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araþtýrma Enstitüsünde gerçekleþtiriliyor olmasý bu konuyu
seçmemi kaçýnýlmaz kýldý.
Ayrýca ayný konuda 30 yýl kadar önce Karadeniz
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünce düzenlenmiþ
olan seri konferanslardan birisinde ayný baþlýkla yapýlmýþ
olan konuþmaya ait elde yazýlý bir metinin var olmasý da iþi
kolaylaþtýrdý....
Bugün bilimsel araþtýrmalarda amaç bilincinin önemi
üzerinde durulurken, buna ulaþabilmek için duru, yalýn ve
açýk bir dünya görüþüne olan gereksinim sergilenmeye
çalýþýlacaktýr. Bu amaçla önce bir örnek olmak üzere doðainsan-uygarlýk üçlüsüyle açýklanabilen bir düþünce
bütünlüðünden söz etmek gerekmektedir. Ancak ondan
da önce konuþmacýnýn lisansüstü eðitimden ne anlamakta
olduðunu kýsaca özetlemekte yarar vardýr.
Niçin Lisansüstü Eðitim?
Bireyin yararý açýsýndan ele alýndýðýnda, bilinen çaðdaþ
anlayýþta eðitim, yaþam boyu içinde bulunulan bir süreç
olarak algýlanýlýr. Ýstisnalarý sayýlmazsa bu sürecin bir kanadý
meslek eðitimi olmaktadýr. Meslek eðitimi de özellikle ikinci
dünya savaþýndan sonra artýk hizmet öncesi ve hizmet içi
olmak üzere iki ayrý kesim halinde kurumsallaþma
durumundadýr. Hizmet öncesi genellikle okullarda, odak
öðretmen olmak üzere verilirken, hizmet içi, iþ yerlerinde
ve çoðunlukla üretim içinde eðitim i lkesiyle
gerçekleþtirilmektedir. Lisans düzeyinin bir hizmet öncesi
eðitim olduðu hemen herkes tarafýndan onanýrken,
lisansüstü konusunda bu oranda bir anlayýþ birliði olduðu
söylenemez. Kimileri onun da hizmet öncesi eðitim
olduðunu savunurken, kimileri de hizmet içi olarak
yorumlamaktadýr. Konuþmacýnýn yorumu da daha çok
ikincilere yaklaþmaktadýr. Yani lisansüstü eðitimle, eðitimi
alan bireylerin bir yandan belirli bir mesleðin belirli uzmanlýk
alanlarýndaki bilgileri derinleþtirilirken. Bir yandan da
bunlarýn bilgi üretimine (konularý gerçek yaþamdan alýnmýþ
bilimsel araþtýrmalar) katýlarak deneyim kazanmalarýný
saðlamak hedeflenir.
Toplum yararý ile üretim ve tüketim planlanmasý
açýsýndan ele alýndýðýnda ise, lisans üstü eðitimin birinci
sýradaki amacý, faaliyetlerde yönetme, danýþma, planlama,
denetleme, organize ve koordine etme, eðitme ve öðretme,
vb. iþlerde çalýþacak nitelikte bilgi ve beceriye sahip insan
gücü yetiþtirmekdir. Bir baþka deyiþle, lisansüstü eðitimden
geçmiþ kiþilerin planlý ve organize faaliyetlerde genellikle
þeflik, amirlik, yöneticilik, danýþmanlýk, denetmenlik,
öðreticilik, eðiticilik vb. gibi sýfatlarla çalýþtýklarý varsayýlýr.
Bu görevlerinse en belirgin özelliði “karar” üretimi ile iç içe
olmalarýdýr. Oysa günün koþullarý, iþyeri olanaklarý vb.’ ne
göre gerçekçi ve rasyonel kararlar verilebilmesinde o güne
kadar var olan bilgi ve deneyim birikiminin yerinde ve
zamanýnda kullanýlmasý kadar, yeni bilgi ve deneyimlere de
gereksinme duyulabilir. Ýþte gerek mevcut bilgi ve
deneyimleri arayýp bulma ve gerekse ihtiyaç halinde
yenilerini üretme ve daha sonra bunlarýn analiz ve
50
sentezleriyle bir karara ulaþma ya da karar alternatifleri
oluþturmanýn günümüzde bilinen tek etken yolu araþtýrma
yapmak ya da yaptýrmaktýr. Kýsacasý, modern bir toplumda
lisansüstü eðitimden geçmiþ kiþilerin bilimsel araþtýrmalar
konusunda hem çaðdaþ bir bilince ulaþtýklarý hem de bu
konuda belirli bir düzeyde bilgi ve beceri kazanmýþ olduklarý
varsayýlýr. Konuþmacý bu nedenle de lisansüstü eðitimi bir
anlamda hizmet içi eðitim olarak yorumlamaktadýr.
Eðer lisans üstü eðitimden geçmiþ olan birisinde
anýlan bilinç oluþmamýþsa (en azýndan önemi
kavranmamýþsa) ve, bilgi ve beceri daðarcýðý yeterince
dolmamýþsa kusuru eðitimi veren ve/veya biçimsel olarak
bu eðitimden geçmesine karþýn verilmeye çalýþýlaný
özümseyememiþ olanda aramak gerekir. Bu da
sorumluluðun ve gayretin iki yönlü olduðu anlamýndadýr.
En genel bir deðerlendirmeyle lisansüstü bir
eðitimden geçmiþ olanlarýn aþaðýdaki sorulara
duraksamadan verebilecekleri yanýtlarýnýn var olduðu
beklenir.
·
·
·
·
·
·
·
Niçin araþtýrma yapýlýr?
Ne zaman araþtýrma yapýlýr?
Araþtýrma konularý nelerdir?
Neler araþtýrýlýr?
Nasýl araþtýrma yapýlýr?
Nerede araþtýrma yapýlýr?
Neyle araþtýrma yapýlýr?
görüþ
Son üç sorudan oluþan grup bilimsel araþtýrma
yöntemleriyle ilintili olup bu konuþmada bunlara
deðinilmeyecektir. Dikkatle gözden geçirilirse ilk dört
sorunun, bilimsel araþtýrma yönteminden çok, bilim
felsefesini ilgilendirdikleri ve bilimsel araþtýrmalarýn genel
amacýnýn belirginleþmesinde rolleri olduðu görülür. Bu
gruptaki sorulara açýk ve seçik yanýtlar aranýrken
araþtýrmalarda amaç bilinci kendiliðinden oluþur. Her þeyden
önce bilimin amaç belirleyici olmadýðýný burada
vurgulamakta yarar vardýr. Dolayýsýyla, sorulara yanýt
aranýrken amaç arayýþý gibi bir yanýlgýya düþülmemesi gerekir.
Ancak, amacý belirli dünya görüþleri belirler. Bir baþka deyiþle
araþtýrmalardaki amaç bilinci, benimsenmiþ olan dünya
görüþünün bir ürünüdür denebilir. Aþaðýda bir örnek
olmaktan öteye hiçbir bir iddiasý olmayan bir düþünüþ
bütünlüðünden ve bu bütünlüðün içinde yukarýdaki sorulara
verilebilecek yanýtlardan söz edilecektir. Yinelemek
gerekirse, burada belirli bir dünya görüþünün empoze
edilmesi gibi bir niyet yoktur. Niyet, araþtýrmalarda amaç
bilincinden ne kastedildiðini ve buna ulaþmak için kendi
içinde tutarlý bir bütünlüðü olan düþünce sistemine olan
gereksinimi sergilemektir.
Dünya Görüþüne Bir Örnek (Doða, Ýnsan, Uygarlýk)
Sorunun bilim felsefesini ilgilendirdiði daha önce
vurgulanmýþtý. Çünkü, bilimin ve bilimsel araþtýrmalarýn
amacýna iliþkin arayýþ da burada olacaktýr. Felsefe
sözcüðünün özünde belirli bir düþünce ve deðer yargýlarý
sistemi içinde doðanýn yorumlanmasý yattýðýna göre
baþlangýç noktasý olarak burada da bir doða tanýmýyla iþe
giriþilecektir. Bununla ilgili açýklamalar yapýlýrken de sözü
edilen dünya görüþü kendiliðinden ortaya çýkacaktýr.
“Doða, kendisini oluþturan tüm nesne ve olaylarýn
uyum ve çeliþkileriyle iþleyen ve olumlu olgunluða eriþmede
sürekliliði olan devingen, somut bir sistemdir.”
Bu tanýmdaki doða, her þeyden önce insanoðlunun
kendi aklýnýn zaman ve mekan ortamýnda uzanabildiði bir
çerçeve ile sýnýrlýdýr. Çerçevenin dýþý da zaten tüm dillerde
metafizik, fizikötesi, doðaüstü, vb. deyimlerle adlandýrýlýr.
Çeliþki sözcüðüne itirazlar gelebilir. Ancak
unutmamak gerekir ki doðada gözlenen dinamizmin ana
kaynaðý uyuþumlar kadar çeliþkilerdir de. Bir baþka deyiþle,
doðanýn dinamik düzeni her ikisini de içermektedir.
Ýþleme sözcüðü ile tüm canlý ve cansýzlarýn biçim ve
öz yönünden oluþmalarýný, aralarýndaki duraðan ve devingen
iliþkileri belirleyen yasalar kastedilmektedir. Ýþleyiþteki
düzenlemeler bir anlamda sistemin yazýlýmlarýdýr.
Olumlu olgunluk yerine belki birçoklarýnýn yaptýðý
gibi kararlýlýk kullanýlabilir. Bunlardan ikincisi yalýn düþünce,
akýl ve mantýðýn ürünü iken birincisinde duygu, coþku ve
sezgilerin de payý vardýr. Aþaðýda bütüne insanoðlu ve onun
doða sevgisi açýsýndan yaklaþýlacaðý için birincisi yeðlenmiþdir.
Böylesine bir bütünün içindeki insan için
yapýlabilecek en basit yorum, onun doðanýn bir parçasý, bir
alt sistemi olduðunu söylemektir. Ancak biraz açýlýp bu
yoruma þunlar eklenmelidir.
*** Ýnsanoðlunun doðanýn canlýlar kesiminden
olmasý, kendi kendisini üretme yeteneðiyle donatýlmýþ
olduðu anlamýndadýr.
*** Ayrýca, düþünce, akýl, duygu, coþku, sezgi,
konuþma, gülme, vb. gibi öteki canlýlardan ayýran,
üstünlükler saðlayan, insan sýfatýný kazandýran daha pek
çok ayrýcalýklý nitelik ve yetenekleri bulunmaktadýr.
Bu ikinci özellikleri genellikle onun deðerini,
yüceliðini, büyüklüðünü, vb.’ni vurgulamak amacýyla dile
getirilir. Ancak, tüm bunlar insanýn da doðanýn bir parçasý
olduðu gerçeðini ortadan kaldýrmaz. Tersine, bu ayrýcalýklý
özellikleri insana, kendisinin doðanýn bir parçasý olduðu
gerçeðini özümsemesi, onu sevmesi ve onunla
bütünleþmesinin zorunluluðunu kavramasý, olumlu olgunluk
yolunda kendisine bu sistem içinde önderlik görevi
düþtüðünü algýlamasýna yardýmcý olmuþtur. Ayrýca bu
özellikleri insanoðluna, önderliði ancak doða sevgisi edinmek
ve ancak doðaya egemen olmakla saðlayýp sürdürebileceðini,
sevmenin ve egemen olmanýn biricik yolunun da bilgi ve
deneyim biriktirmek olduðunu öðretmiþtir. Gerçeðin
özümsenmesi, zorunluluðun kavranmasý, ödevin ne
olduðunun algýlanmasý, baþarý yolunun öðrenilmesi,
insanoðlunun uygarlýðý yaratýp geliþtirilmesini saðlamýþtýr.
Kýsacasý doða insanýn, insan da uygarlýðýn yaratýcýsýdýr.
Bir baþka deyiþle doða var olduðu için insan, insan var
olduðu için de uygarlýk vardýr.
Uygarlýk kavramý üzerinde farklý anlayýþlarla farklý
spekülatif tanýmlar verilir. Ancak bunlarýn hepsi de insana
göredir. Burada yine insana göre olan ama daha çok bilim
ve bilimsel araþtýrmalar açýsýndan yaklaþýlan bir uygarlýk
tanýmýna gidilebilir. Bununla beraber bu yapýlmayacak
yalnýzca bilim, sanat, vb. uygarlýðýn tüm bileþenlerinin özde
insanýn hizmetindeki araçlar olduðu vurgulanmakla
yetinilecektir. Bileþenlerden hangisi ele alýnýrsa alýnsýn,
uygarlýk tarihi boyunca saðlanmýþ olan bilgi ve deneyim
birikiminin bir tortusu olarak aþaðýdaki üç ilkede tartýþmasýz
birleþildiði görülür. Nitekim çaðýmýzda insanlar arasýnda
görülen yaþam biçimlerinin bu ilkelerce belirlendiði
söylenebilir.
*** Ýnsanlar toplu halde birlik ve uyum içinde
yaþamalýdýr.
*** Ýnsanlar doðayý olabildiðince ayrýntýlý tanýmalýdýr.
*** Ýnsanlar doðada güçleri yettiðince kendileri için
düzenlemeler yapmalýdýr.
Burada bu ilkelerin ayrýntýlarýna inilmeye
kalkýþýlmayacak, gerekçelerle savunmalarýna girilmeyecek,
doða ve insan sevgisinin bunlardaki önemi açýklanmaya
çalýþýlmayacaktýr. Çünkü, yukarýda da söylendiði gibi bu
dünya görüþünün benimsetilmesi gibi bir amaç burada söz
konusu deðildir. Buradaki amaç, nesnellik iddiasý olmayan,
öznel olduðu açýkça söylenen, ama kendi içinde tutarlýlýðý
olan bir düþünce sistemine göre araþtýrmalarda amaç
bilincine ne kadar kolay oluþabileceðini sergilemektir.
Araþtýrmalarda Amaç Bilincine Bir Örnek;
Bu düþünce kalýbý içinde yukarýdaki sorulardan ilk
dördü özele inmeden genelde cevaplandýrmaya kalkýþýlýnca
oldukça yalýn, açýk ve seçik yanýtlar ortaya çýkmaktadýr.
Örneðin aþaðýda bir deneme gö rülmektedir.
Soru 1
: Niçin araþtýrma yapýlýr?
Yanýt
: Ýnsanlarýn huzur, refah ve mutluluðuna katkýda
bulunmak için araþtýrma yapýlýr.
Soru 2
: Ne zaman araþtýrma yapýlýr?
Yanýt
: - Ya insanlarýn insanca gereksinimleri, umutlarý,
özlemleri ve beklentileri söz konusu olunca,
- ya da doðal denge, insan yaþamý ve toplum
yaþantýsýyla ilgili somut bir
sorun ortaya çýkýnca araþtýrma yapýlýr.
51
görüþ
52
Aþaðýdaki þema bu sözel tanýmlamayý tamamlamak için
çizilmiþtir.
Kuram ile Kural
Yukarýda “neler araþtýrýlýr?” sorusuna verilen yanýtýn
tamamlayýcýsý olarak görülen þema, herhangi bir
sýnýflandýrmaya yer vermeyecek oranda tüm araþtýrmalarý
kavramsal (conceptual) ve iþlemsel (operational) olarak
tanýmlamaktadýr. Bu þemada görülen fiziksel ve model
çevreler araþtýrmalarýn tümünde var olan vazgeçilmez
öðelerdir. Oklar ise araþtýrmanýn ya da bir araþtýrmanýn bir
adýmýnýn doðrultusunu göstermektedir. Tüm araþtýrmalar
özde fiziksel çevreye uyan bir model çevre tasarýmý olduðuna
göre, üzerindeki kuram yazýlý ok doðrultusunda amaç fiziksel
çevreyi temsil edecek bir model tasarlamak iken, üzerinde
kural yazýlý olan ok doðrultusundaki amaç ise fizik çevreye
uyarlanacak bir model çevre tasarýmýdýr. Aslýnda fiziksel
çevre doðanýn kendisidir. Ancak gerek özel araþtýrma
konusunun sýnýrladýðý zaman ve mekan ortamý, gerekse
araþtýrmacýnýn algýlama gücünün sýnýrlarý, vb. nedenlerle
burada doða deyimi yerine fiziksel çevre deyimini
kullanmaya yöneltmiþtir. Her araþtýrmacý kendi disiplini ve
özel araþtýrma konusunu düþünürse bu nedeni daha
kolaylýkla anlayabilir. Model çevre herþeyden önce insanýn
KURAM KURAL
Görüleceði gibi doða insan uygarlýk üçlüsünü temel
kavramlar olarak alan bir düþünce sistemi yanýtlara tümüyle
yansýmaktadýr. Yanýtlar özneldir ama bir iç tutarlýlýk vardýr.
Baþka bir dünya görüþünden bambaþka yanýtlar gelebilir
ve doðal olarak onlarda öznel olacaktýr. Kendi içinde tutarlý
olmak koþuluyla hepsini saygý ile karþýlamak gerekir.
düþüncelerinde oluþur. Ondan sonra matematik model,
benzeþim modeli, vb. gibi kimliklerle somutlaþýr ve
araþtýrmalarda bu biçimleriyle görünürler. Tasarýmý
tamamlanýp testleri yapýlarak olgunlaþtýrýlmýþ bir model
çevre bir alamda araþtýrmacýnýn ya da araþtýrmacýlar
grubunun hem dünya görüþlerinin hem de öteki
özelliklerinin bir aynasýdýr da. Çünkü, araþtýrma
Soru 3
: Araþtýrma konularý nelerdir?
Yanýt
: - Ya insanlarýn toplu halde birlik ve uyum içinde
yaþamalarýný sürdürmeleri ilkesine dönük
konularda,
-ya da doðayý oluþturan tüm canlý ve cansýzlarýn
biçim ve öz yönünden oluþmalarý ile aralarýndaki
duraðan ve devingen iliþkileri betimlemeye,
açýklamaya dönük konularda,
-ya da doðayý(insanýn kendisi de dahil)
düzenlemeye dönük konularda araþtýrma yapýlýr.
Soru 4
: Neler araþtýrýlýr?
Yanýt
: Fiziksel çevreye (bir anlamda doðanýn kendisi)
uygun bir model çevre (insan düþüncesinde
oluþan model) ile bunlar arasýndaki geçiþler
araþtýrýlýr.
görüþ
yöntemlerinin oturmuþ yollarýnýn ötesinde model çevrenin
tasarýmýndaki biçem (üslup), araþtýrmacýnýn bilgi ve deneyim
birikimlerinin yaný sýra yalnýzca ona özgü duygu, coþku ve
özellikle sezgilerinden kaynaklanan alýþkanlýklarla oluþur.
Kýsacasý model çevrenin sýnýrlayýcýlarýnýn fiziksel
çevreninkilerden daha çok olduðu söylenebilir.
Fiziksel çevreyi temsil edecek bir model çevrenin
tasarýmýnda kuram aðýr basar. Çünkü, en basit açýklamayla
kuram, doða iradesinin insanlar tarafýndan algýlanýlarak
dile getirilebilen biçimidir. Bir baþka deyiþle kuramý doða
iradesi dikte ettirir.Mutlak anlamda ulaþýlabilecek en son
noktada kuramýn kalýcý (deðiþmez) olacaðýný kabul etmek
gerekir.Doðal olarak insanoðlu þu anda bu noktada deðildir
ve dolayýsýyla bugüne deðin algýlanabilenlerle var olan
kuramlarýn hiçbirisi için kalýcý (deðiþmez) sýfatý
kullanýlamamaktadýr.Bunun anlamý ise kuramýn
araþtýrmalarda hem bir araç (bugüne deðin geliþtirilenler)
hem de bir amaç (tasarýmý yapýlacak olanlar)olduðudur.
Fiziksel çevreye uyarlanacak bir model çevrenin
tasarýmýnda ise kural aðýr basar. Çünkü, kural insan
iradesinin dýþa vurmuþ biçimidir. Daha somut bir
açýklamayla denebilir ki kuralý insan iradesi dikte ettirir ve
içinde insanlarýn gereksinimleri, umutlarý, özlemleri,
beklentileri yatar. Kuram için açýklanan son erimde kalýcýlýk
(deðiþmezlik) konusundaki yargý kural için o denli geçerli
deðildir. Çünkü doðanýn iradesine baðlý bir biçimde bizzat
insanýn kendisi deðiþmektedir. Yukarýdaki þemaya göre
kuralda araþtýrmalarda hem araç hem de amaç olarak
görünürse de aralarýnda özde bir fark vardýr. Bu fark,
insanoðlunun kuramýn kaynaðýna müdahale edememesine
karþýlýk kuralýn kendi iradesi olmasýdýr.
Kuram ile kural arasýndaki bu fark yeterince
algýlandýktan sonra bu ikisi için þu söylenebilir. Konacak
kurallar insanýn kendisine ve dolaysýyla da doðaya ters
düþmemeli, insanýn doðayla bütünleþme zorunluluðu hiçbir
zaman gözden ýrak bulundurulmamalýdýr. Kuram tasarýmý
ise uygarlýðýn geliþimindeki dinamizmin ana kaynaðýdýr.
Bilimin bugün ulaþtýðý aþamada kuram tasarýmlarý
ya tümden gelen ya da tüme varan düþünüþ yollarýndan
yalnýzca biri ya da bunlarýn bir kombinasyonuyla
yapýlmaktadýr. Bu düþünüþ yollarýnda doðrultu hangi yöne
olursa olsun düþünüþün eylemsel yöntemi de iki türlüdür.
Birisinde neden-sonuç iliþkilerinden hareket eden gerekirci
(deterministik) düþünüþ biçimi, ötekinde ise nedenlerine
aldýrmaksýzýn veri yýðýnlarýndan sonuç çýkarmayý hedef seçen
olasýcý (probabilistik) düþünüþ biçimidir. Bunlardan ilkinin
uygulamalarý çok eskilere dayanmaktadýr. Ýkincisinin yaygýn
uygulamalarý ise yirminci yüzyýlda, özellikle bilgisayar
olanaklarýndan sonra görülmektedir. Ancak, kuram
tasarýmlarýnda bunlardan yalnýzca birisinin katý savunucusu
olmak çaðdaþ bilimin ve bilimsel araþtýrmanýn amaç bilinciyle
baðdaþmaz. Çünkü bu düþünüþ biçimleri birbirini inkar
etmedikleri gibi, tam tersine birbirlerini tamamlayan
sonuçlara götürür.
Sonuç
Ýster bilimsel araþtýrmalarýn sonuçlarýný kullanacak
olsun, isterse bilimsel araþtýrmalarýn bizzat içinde bulunsun,
bu olguyla yakýn iliþkisi olan herkesin belirli bir düzeyde
amaç bilincine ulaþmasý gerekmektedir. Bu ise benimsenen
dünya görüþünün açýklamalarý ve deðer yargýlarýnýn bir
ürünüdür. Aradaki baðlantýyý BÝLÝM FELSEFESÝ kuracaktýr.
Dolayýsýyla, lisansüstü eðitime yeni baþlayan, bir baþka
deyiþle, bilim ve bilimsel araþtýrma ortamýna fiilen yeni
girenlere bilim felsefesinden uzak kalmamalarý önerilir.
BÝLÝM FELSEFESÝ ise özde bize þunu söyler:
Araþtýrmalarýnýzda TUTARLI BÝR AMAÇ BÝLÝNCݒne
sahip olmak isterseniz öncelikle TUTARLI BÝR DÜNYA
GÖRÜÞܒne sahip olmalýsýnýz...
Emekli, Prof. Dr.,
Boðaziçi Üniversitesi,
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsü,
Jeodezi Anabilim Dalý
53
kültür/sanat
Taþýnmaz Deðerlemesi
Kerem Halýcýoðlu
Eser Adý : Taþýnmaz Deðerlemesi
Yazar : Prof.Dr. Müh. Erol Köktürk
: Dr. Müh. Erdal Köktürk
Ýlke Basýn Yayým
Bas. Tarihi : Aralýk 2011
Bas. Bilgisi : 1. Basým
Sayfa Sayýsý : 1260
Kitap Boyut : 16 x 24cm
Taþýnmaz deðerleme (gayrimenkullere kýymet takdiri) alanýnda en kapsamlý tek kaynak kitap. Türkiye’de, taþýnmaz
hukuku ve imar hukuku ile deðerleme hukukunu ve uygulama tekniklerini birleþtiren ve bilinmesi gereken her þeyi
bulabileceðiniz bir baþucu kitabý.
1260 sayfada, “taþýnmaz deðerleme” ve “taþýnmaz geliþtirme” konularýnda çalýþan tüm kiþilerin, kurumlarýn ve
kuruluþlarýn ilk baþvuracaklarý bir bilgi hazinesi. Mülkiyet, imar ve deðerleme alanýnda, bugüne kadar ülkemiz koþullarýnda
ele alýnmayan birçok konuyu ele alan ve bu amaçla da yerli ve yabancý çok sayýda kaynaktan yararlanýlan bu kitap, taþýnmaz
deðerlemesi ile uðraþan veya ilgilenen herkesin bilgi gereksinmelerini karþýlayacak þekilde planlandý ve oluþturuldu.
Türkiye’de ve Dünya’da deðerleme sistemleri ve tekniklerini ayrýntýlý olarak açýklayan bu kitap, ayrýca yüzlerce yargý
kararýyla ve örnek soru çözümleriyle ilgilenenlerin beklentilerini fazlasýyla karþýlayabilecek ve içerdiði bilgileri yýllarca
güncelliðini koruyabilecek bir baþucu kitabý.
Ar. Gör., Yük.Müh.
Kandilli Rasathanesi Deprem Araþtýrma Enstitüsü
54
kültür/sanat
“Kaybetmek” Kulübü
Kemal Akbulut
Bu bir demdir gelir geçer.
Pir Sultan Abdal
90’lar…”Yanlýþ araf”… Bir düzenin
yýkýldýðý ama yenisininde kurulamadýðý tuhaf
zamanlar. Bu tuhaf zamana uygun düþen
tuhaf bir hava. 70’lerin kapitalist krizinden
kurtulmak için ortaya atýlan bir sürü
ideolojinin-felsefenin (siz manipülasyon
okuyun) insanlarýn kafasýna boca edildiði,
ezcümle postmodernizmin geç þafaðý…
alacakaranlýk zamana denk düþen baþka bir
olgu daha vardýr ülkenin tuhaf havasýnda.
O zamana kadar köylülükten yakasýný –tam
olarak- kurtaramamýþ olan Türkiye,
seksenlerin sonuna doðru kendisini kentli
olarak bulmuþtur. Bu duruma uygun þehir
kültürünü, þehir sanatýný ve þehirli
edebiyatýný üretecektir. Geçmiþin geleneksel
–muhafazakâr yaþamýndan etkilenmemiþ,
þehirli, yeni bir üst kimlik ortaya çýkmýþtýr.
Kaybedenler Kulübü’nün arka fonunda hep
bu þehirli olma (özelde Ýstanbullu olma)
haline bir gönderme vardýr. Baþlangýcýndan
sonuna kadar sürekli bu þehirden
görüntüler akar. Radyo diyaloglarý hep þehre
öykünmelerle yüklüdür.
Yeni olan bir baþka þeyde o zamana
kadar sadece devlet sesi olagelmiþ radyo
kutusundan yükselen sivil ve yeni seslerdir.
Özel radyolar pýtrak gibi çoðalmaktadýr.
Hatta bir ara yasasý olmadýðý için
mikrofonlarýna kilit vurulur. Sonra tekrar
açýlýrlar. Zamanýnýn sosyal medyasý olur özel
radyolar. Yarattýklarý etkiyi anlatabilmek
için en iyi yol bir arkadaþýmýn anlattýðý
anekdotu aktarmaktýr belki de. Süper FM’de
Kadir Çöpdemir akþam iþ dönüþ saatinde
“þu anda beni dinleyen bütün taksiciler
kornaya bassýn” demiþtir ve bu sýrada sýkýþýk
trafikte korna sesleri kulaklarý saðýr edici
boyuttadýr.
Kulüp üyelerinin ve takipçilerinin
bütün davranýþlarýnda bu tuhaf hava ve postmodernist ruh hali tezahür eder. Durumun tam karþýlýðý olmasa da en iyi
karþýlýðý olarak bir “ne yaptýðýný bilmek istememe” hali iki baþrol oyuncusundan bütün kulupseverlere ( ki izleyenlerde
buna dâhildir) akar. Bu “bilmek istememe hali” akýþ içerisinde “bilememe haliyle” de karýþýr, dönüþür. Doðasý gereði
apolitiktir. Ama bu tercih ve bilinç düzeyindedir. Apolitik olmak politik bir tercih deðildir hikâyede. Sadece yaþamak için
yaþanýlan, akþamlarý içilen, bolca seks yapýlan bir yaþam tarzý. Telefon açan dinleyiciye “sizinle yatmýþ mýydýk?” diyebilecek
kadar rahat ayný zamanda.
Ancak bu “bilmek istememe halinin” edilgen olduðu düþüncesine kapýlmak yanlýþtýr kanýmca. Foucault’nun yol
gösterdiði gibi: “Günümüzün sorunu artýk ne olduðumuzu keþfetmek deðil, olduðumuz þeyi reddetmektir.” Film boyunca
zaten kendisini keþfetmiþ ve bu keþfetme halinde durmak istemeyen, insanlarýn onlara yüklediði herþeyi reddeden iki
karakteri izleriz. Kaan’ýn Zeynep’e söylediði “ben buyum” cevabýnýn haleti ruhiyesi budur.
Bu hal sadece buradan yola çýkýlarak anlatýlamaz elbette. Varoluþçu felsefenin en önemli ismi olan Kierkegaard’ýn
tanýmladýðý varoluþ-bunaltý hallerine de tanýk oluruz. Filozofa göre yaþamýn üç evresi vardýr. Bunlar estetik, etik ve dini
aþamalardýr. Bu aþamalar arasýndaki geçiþ sürecinde bir sýkýntý-bunaltý duyulur ve bir karar verilmesi gereklidir. Ve iþte
tam burada filmin karakterleri de Kierkegaard’ýn tanýmladýðý gibi bir karar verecek ve bu kararlarý dolaysýyla yine filozofun
önerdiði estetik aþamadan etik aþamaya geçiþ yaþayacaklardýr.
Bu estetik aþama birçok entelektüel, sosyal ve kültürel birikimle donanmýþ olsa bile sürecin asýl özünü yaþamýn
her anýndan zevk almak oluþturur. Güzel olan ve keyif veren her þeye kendini býrakýr insan. Mete’nin “biz birbiriyle sohbet
etmekten zevk alan iki insanýz sadece” deyiþi buraya bir gönderme olarak okunabilir aslýnda. Sadece zevk alýnan ve mutlu
olunan iþleri yapmak ve ayný zamanda yapýlan o iþleri de zenginleþtirmek. Yayýnevi sahibi olan Kaan’ýn ve plak koleksiyoncusu
olan Mete’nin bu zenginleþtirme sürecinde kullanabilecekleri entelektüel birikimleri de vardýr. Ve bunu filmin (ve
hayatlarýnýn) her aþamasýnda kullanýrlar.
55
kültür/sanat
Onlara zevk veren içki, kadýnlar, sohbetler her daim
içinde bulunmak istedikleri güzel þeylerdir. Ama yine
Kierkegaard’a göre insan hayatýnýn bu sürecinde onu tatsýz
kýlacak her þeyden de uzaklaþýr. Filmde Kaan sýkýldýðý anlarda
“hadi Olympos’a gidelim” diyecektir. Kaan’ýn yayýnevi ile
ilgili sorunlarda ve onun bu “zevk alma halini” bozduðu
zamanlarda Zeynep’e karþý takýndýðý tavýrlarda bu durumun
izleri rahatça görülür.
Yine Kierkegaard yaþamý açýkladýðý bu aþamalardan
bir diðerine geçiþte varoluþsal bir durumun, bir sýkýntýbunaltý halinin ortaya çýktýðýný anlatýr. Ve ona göre bu iyi
bir þeydir. Sona ermiþ bir aþk iliþkisi, yayýnevinin iflasa
yaklaþmasý, sonu gelmeyen amaçsýzlýk vs. Kaan ve Mete’yi
hayata daha farklý bakmaya yönlendirecektir. Filmin sonuna
doðru Kaan’ýn dediði “bence deðiþiklik zamaný” tamda bu
karar anýný yeni bir varoluþ aþamasýna geçiþi ifade eder.
Film hikâyesini burada keser.
Hikâyenin varoluþçu felsefe ile ilintilendiði noktayý
sadece sýkýntý ve bunaltý kavramlarý üzerinden tanýmlamakta
eksik olacaktýr. Film içinde sürekli yalnýzlýða dair
göndermeler, yalnýzlýðýn çeþitli ruh halleri de varoluþçu
felsefenin önemli noktalarýndan biridir. Ancak burada
kastedilen yalnýzlýk kavramýnýn bir baþýna düþmek ile ilgisi
yoktur. Buradaki yalnýzlýk tanýmý Charles Bukowski ve Albert
Camus’nun anlatmak istediði gibi sürekli bir olgudur. Zaten
özellikle radyo sekanslarý içinde sürekli Bukowski’ye ve
Borges’e göndermeler dikkat çeker.
56
Herkesin bu tanýmlanan aþamalar ile iliþkisi kendi
yaþam ve entelelktüel düzeyine göre þekillenecektir elbette.
Ama bu estetik diye adlandýrýlan süreç her zaman akýlda
ve gönülde tatlý tatlý hatýrlanacak bir zaman dilimidir
kanýmca. Her þeyin en iyisinin istendiði, üretildiði, paylaþýldýðý
ve bu paylaþma halince de insanýn yeniden zenginleþtiði
bir doruk noktasý. Yaþamýn saydam, billur ve pýrýl pýrýl oluþu.
Sýnýrsýz ve katýksýz bir açýklýk. Ve bir sonraki aþama bu doruk
noktasýndan aþaðý inmekle baþlar. Bu yüzden þair þiirinde
“Adam kaybedilenin ulaþýlmaz derinlik olduðunu söyledi.
Kadýn sustu” diyecektir. ( Ýbrahim Halil Baran) Her güzel þey
gibi bununda bir sonu vardýr. Ve belki de kaybedilen bu
derinliktir.
Göndermeleriyle, kurgusuyla, müzikleriyle ve
yaþadýðý zamaný yansýtýþýyla ve en önemlisi karakterlerinin
hayatlarýndaki önemli bir kesiti aktarmadaki baþarýsýyla
Kaybedenler Kulübü 2011’in en iyi yerli filmi olmaya adaydýr
nazarýmda. Ve bu baþarýda filmin iki ana karakterini
canlandýran iki baþrol oyuncusu kadar, o ruhu bu kadar
baþarýlý yansýtabilen senarist ve yönetmenin de payý
önemlidir.
Jeodezi ve Fotogremetri Müh.
kültür/sanat
Resim Sergisi
H.Ali Kanýtürk
Bakýrköy bölgesinde uzun yýllardýr Harita Mühendislik
hizmetlerini sürdüren 1834 sicil no’lu üyemiz Naci Kartal’ýn
uzun zaman harcayarak meydana getirdiði ve ismini
“Görünmeyeni Görünür Kýlmak” isimli tuval üzerine akrilik
resim sergisi ve þimdiye kadar açýlmýþ resim sergilerinden
dördüncüsü 01.04.2011 günü Bakýrköy, Ataköy 7-8.kýsým
mahalle “Bakýrköy Belediyesi Ýspirtohane Kültür ve Sanat
Merkezi Sergi Salonu”nda gerçekleþtirildi.
Yaklaþýk iki yüz meslektaþýmýz ve resim meraklýsýnýn
ziyaret ettiði resim sergisi oldukça yoðun ilgi gördü ve
gelenler “mesleki el becerimizin resim yapma sanatýyla”
yakýn ilgisinin olabileceðini, sadece zaman konusunda biraz
özveride bulunulmasý gerektiði konusunda görüþlerini
bildirdiler.
Resim sergisi sonunda, resimlerin yarýsýndan fazlasý
uygun fiyatlarda satýlarak elde edilen gelir göz rahatsýzlýðý
bulunan küçük Beren’in göz ameliyatý için toplandý. Küçük
Beren’in, 05.04.2011 tarihinde sað gözünden geçirdiði
ameliyat sonrasý iyileþmesi bekleniyor.
Sergi sonunda düþüncelerini sorduðumuz
meslektaþýmýz Sn. Naci Kartal: “Bu serginin 4. resim sergisi
olduðunu, daha öncekilerin karakalem çalýþmasý olduðunu,
resim yapmanýn kendisini çok mutlu ettiðini, ürettiði
resimlerini satarak elde ettiði geliri kesinlikle yardým
kurumlarýna ve ihtiyaç sahiplerine baðýþladýðýný” ifade
etmiþtir.
Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde 30 Mart
2012 saat 18:00’de yedincisi gerçekleþtirilmesi planlanan
sergide, meslektaþýmýzýn baþarýlarýnýn devamýný dilerken,
yaptýðý çalýþmalarýndan ötürü Odamýz adýna teþekkür ederiz.
Harita Kadastro Mühendisi
Bakýrköy-Zeytinburnu Ýlçe Temsilcisi
57
basýn açýklamasý
19.10.2011
KONU: Kardeþ Kaný Döken Saldýrýlarý Kýnýyoruz
BASINA ve KAMUOYUNA
Ülkemizde barýþýn ve kardeþliðin tesis edilmesine her zamankinden daha fazla gereksinim duyduðumuz bir dönemde
ardarda yaþanan saldýrýlar ve dökülen kan ülkemizi Kürt sorununda çözümsüzlüðe sürüklemekte, yaþanan acýlarý
boyutlandýrmaktadýr. Her ne amaçla yapýlýrsa yapýlsýn, insan hayatýný hedef alan ve birlikte kardeþçe bir arada yaþama
koþullarýný zedeleyen, kardeþ kaný döken bu saldýrýlarý þiddetle kýnýyoruz. Ne acýdýr ki, kaybedilen her can giderek büyüyen
bir yara olmakta, halklarýmýzýn kardeþçe bir arada yaþamasýna engel oluþturmakta, toplumumuzda kin ve nefretin doruða
çýkmasýna ve ülkemizin geleceði açýsýndan derin bir kaygý duymamýza neden olmaktadýr. Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odasý Ýstanbul Þubesi olarak, yaþanan acýlarý paylaþýyor, halkýmýza ve toplumumuza zarar verenleri bir kez daha kýnýyoruz
Saygýlarýmýzla.
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Ýstanbul Þubesi Yönetim Kurulu
31.12.2011
KONU: Basýn Açýklamasý
BASINA ve KAMUOYUNA
SIRA KÝM(LER)DE
30 yýlý aþkýndýr devam eden ve siyasal iktidarlarýn demokratik yöntemlerle çözüm iradesini ortaya koyamadýklarý
Kürt sorunu etrafýnda þekillenen þiddet ortamý, son olarak Þýrnak-Uludere’de büyük çoðunluðu çocuk yaþta 35 yurttaþýmýzýn
hayatýný kaybetmesine sebep olmuþtur.
‘Kaçakçý’ olarak tanýtýlan ve bu çerçevede ölenleri ‘kabahatli’, olayý da ‘operasyon kazasý’ þeklinde gösteren
açýklamalarýn kabul edilebilmesi mümkün deðildir. Yaþanan bir insanlýk dramýdýr. Bilinmelidir ki ‘kaçakçýlýk’ denilen olgu
da þiddet ortamýndan kaynaklý olup, Van depreminde de yakýndan tanýk olduðumuz ve boyutlarý her geçen gün artan
iþsizlik, yoksulluk ve ekonomik çöküntünün sonucudur.
Siyasal iktidarý, siyasi partileri, demokratik kuruluþlarý, sanatçýlarý, meslek odalarýný, gazetecileri ve bilim insanlarýný
hedef alan açýklamalar yerine, Türkiye’nin temel ve acil sorunlarýnýn çözümüne odaklanmaya, Uludere’de yaþanan insanlýk
dramýný yaratanlarý ve sorumlularýný açýða çýkarmaya çaðýrýyoruz.
Yaþanan cinayetleri kýnýyor, yaþamýný yitiren insanlarýmýzýn acýlarýný paylaþýyor, barýþ ve kardeþliðin hüküm sürdüðü
bir ülke yaratýlmasý için mücadele etmeye devam edeceðimizi kamuoyuna saygýlarýmýzla duyuruyoruz.
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Ýstanbul Þubesi Yönetim Kurulu
09.01.2012
KONU: Basýn açýklamasý
BASINA ve KAMUOYUNA
3. RANT KÖPRÜSÜNE KARÞI ÝSTANBUL’U VE YAÞAMI SAVUNMAK ÝÇÝN
10 OCAK’TA ANKARA’DAYIZ!
Deðerli basýn emekçileri,
3. Köprü Yerine Yaþam Platformu olarak, Ulaþtýrma Bakanlýðý tarafýndan 10 Ocak’ta Ankara’daki Karayollarý Genel
Müdürlüðü’nde yapýlacak olan 3. Köprü projesi ihalesine karþý “Yaþam ihaleye çýkartýlamaz” baþlýðýyla bir basýn açýklamasý
düzenliyoruz. Bizler bu bilim dýþý, hukuk dýþý ve anti-demokratik dayatmaya karþý yaþamý savunmak için 10 Ocak’ta hep
beraber Ankara’da olacaðýz.
3. Köprü Projesi Bilim Dýþýdýr:
Bizler, 3. Köprü Yerine Yaþam Platformu’nu oluþturan Ýstanbul’un orman mühendisleri, þehir plancýlarý, mimarlar,
peyzaj mimarlarý, inþaat mühendisleri, elektrik mühendisleri, ziraat ve çevre mühendisleri, bilim insanlarý, mahalle
dernekleri, çevre örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, saðlýk örgütleri, sanatçýlar ve aydýnlar olarak, Ýstanbul’un
saðlýklý ve insanca yaþanacak bir kent olabilmesi için, doðal varlýklarýný, ormanlarýný, su havzalarýný, tarým alanlarýný ve
yaþam alanlarýný adým adým yok eden 3. Köprü Projesi’in yapýlmasýna bilimsel verilerle yýllardýr karþý çýkýyoruz. Bu projenin
Ýstanbul’un trafik sorununa çözüm olacaðý tezinin hiçbir bilimsel dayanaðý olmadýðýný bilimsel raporlarla, ulaþým uzmanlarýmýzýn
deneyimleriyle ve dahasý Ýstanbul kentinde yaþayanlarýn ortak tecrübesiyle kanýtlanmýþtýr.
Ýstanbul boðazýna yapýlan köprüler bugüne kadar kentin trafik sorununu çözmek bir yana daha da aðýrlaþtýrmýþ,
karayolu odaklý ulaþým politikalarýnýn ve özel otomobil sahipliðinin teþvik edilmesiyle birlikte Ýstanbul’u iki yakasýnda
oturan yurttaþlar için tam bir trafik cehennemine dönüþtürmüþtür. Yapýlan her köprü zaman içinde kendi trafiðini
oluþturmaktadýr. Yapýlmasý planlanan 3. Boðaz Köprüsü de zaman içinde ayný sonuçlarý yaratacaktýr. Ýstanbul’un ve
Marmara’nýn kuzeyinde kalan son orman alanlarý, su havzalarý, tarým alanlarý inþaat ve otomotiv þirketlerine kar saðlamaktan
baþka bir anlamý olmayan bu projeye kurban edilecektir. Boðaz geçiþi Garipçe-Poyrazköy hattý olarak ilan edilen Kuzey
Marmara Otoyolu Projesi’nin yüzde 80’lik bölümü doðrudan doðruya orman alanlarýndan geçmekte olup, su havzalarýmýzýn
58
basýn açýklamasý
geleceðini de tehdit etmektedir. Öte yandan 3. Köprü projesi, deprem gerçeðini Ýstanbul halkýna karþý yeni bir saldýrý aracý
haline dönüþtüren Çevre ve Þehircilik Bakanlýðý ile ÝBB tarafýndan, “Yeni Ýstanbul”, “Kanal Ýstanbul” gibi kentleþmeyi daha
da kuzeye kaydýrarak inþaat þirketlerinin ve arazi rantçýlarýnýn açgözlü iþtahlarýný gidermeyi amaçlayan çýlgýn yaðma
projelerinin anahtarý haline getirilecek; yoksul mahallelere dönük yýkým saldýrýlarýný hýzlandýracaktýr. Nitekim Ýstanbul için
yapýlan 1/100 000’lik çevre planýnda bu projeye yer verilmediði gibi, 3. Köprü projesinin hayata geçirilmesi halinde
Ýstanbul’un saðlýklý kentsel geliþimi açýsýndan telafisi mümkün olmayan zararlarýn ortaya çýkacaðý da açýk bir dille ifade
edilmiþtir. Ancak buna raðmen proje, ÝBB Meclisi’nin aldýðý siyasi kararla çevre düzeni planýnda tadilat yapýlarak
gerçekleþtirilmeye çalýþýlmaktadýr.
3. Köprü Projesi Hukuk Dýþýdýr:
Hukukun hakim olduðu bir ülkede 3. Köprü projesi ihalesinin yapýlmasý olanaksýzdýr, AKP hükümeti 10 Ocak Salý
günü açmayý planladýðý Kuzey Marmara Otoyolu projesi ihalesiyle Danýþtay kararlarýný ve hukuksal süreçleri çiðnemektedir.
Projenin bir bölümü 1995 tarihli Bakanlar Kurulu kararýyla Yaban Hayatý Koruma Sahasý olarak ilan edilen bölgeyi
karayolu geçiþiyle ortadan ikiye bölmektedir. Meslek odalarý tarafýndan projeye karþý açýlan davalar henüz devam etmektedir.
Bu davalarýn bir bölümünde bilirkiþilerin projeyle ilgili olumsuz raporlarý mahkemelere sunulmuþ; bir bölümündeyse
mahkemelerce bilirkiþi atanmasý kararý alýnmýþ olup hukuksal süreç devam etmektedir.
Daha da önemlisi, AKP hükümeti, “yatýrým planlarýna 1993 yýlýndan önce girdiði” gerekçesiyle, 3. Boðaz Köprüsü
projesini Çevresel Etki Deðerlendirmesi Yönetmeliði’nin “Kapsam dýþý projeler” maddesine dayanarak Çevresel Etki
Deðerlendirme süreci dýþýnda tutmuþ, ancak yönetmeliðin bu maddesinin yürütmesi, Çevre Mühendisleri Odasý’nýn açtýðý
dava sonucunda Danýþtay tarafýndan durdurulmuþtur. Danýþtay kararý AKP hükümeti tarafýndan 10 Ocak’ta ÇED raporu
olmadan ihaleye açýlmasý planlanan 3. Köprü projesi için de çevresel etki deðerlendirmesi sürecinin iþletilmesini zorunluluk
haline getirmektedir. Bütün bunlara karþýn, 10 Ocak’ta uluslararasý þirketleri ihaleye çaðýran, ihale dosyalarýnýn kapýþýldýðý
yönünde propaganda amaçlý demeçler veren Ulaþtýrma Bakanlýðý ve Karayollarý Genel Müdürlüðü yetkilileri suç iþlemektedirler.
3. Köprü Projesinin gerçekleþmesi halinde Ýstanbul kentine verilecek telafisi mümkün olmayan zararlardan da hukuksal
olarak þahsen sorumlu olacaklardýr.
3. Köprü Projesi AKP Hükümetinin Anti-Demokratik Siyasi Dayatmalarýndan Biridir:
Bugüne kadar hükümet tarafýndan bu projenin neden uygulanmasý gerektiði konusunda hiçbir bilimsel rapor,
dayanak oluþturulamamýþ; hükümet projeyi destekleyen tek bir bilim insaný bile bulamamýþtýr. Bugüne kadar konuyla ilgili
olarak yapýlan tek keþif, Baþbakan’ýn bizzat düzenlediði helikopterli kuþ uçuþu gezisi olmuþtur. Ýstanbul Üniversitesi Orman
Fakültesi’nin konuyla ilgili raporu; Þehir Plancýlarý Odamýzýn kapsamlý bilimsel çalýþmasý ortadayken, hükümet bu
çalýþmalardan yararlanmak konusunda tek bir adým bile atmamýþtýr. Hükümet ileri demokrasi derken hukuksuzluk ve antidemokratik dayatmalardan baþka birþey anlamadýðýný 3. Köprü projesi sürecinde de göstermektedir. Tek kýblesi rant ve
yaðmacýlýk olan AKP hükümeti, uluslararasý kriz nedeniyle þirketlerin bile doðru dürüst raðbet etmediði 3. Köprü Projesini
halka, bilime ve yüksek mahkeme kararlarýna raðmen gerçekleþtirebilmek için proje kapsamýndaki kamulaþtýrma bedellerini
yarýya düþürerek Ýstanbul’un yaðmalanmasý için teþvik üstüne teþvik daðýtmaktadýr.
Ancak, çýraklýk dönemini ÝBB’deki talanlarla baþlatýp, ustalýk döneminde Ýstanbul’u katletmeye hazýrlanan; halkýn
ve bilimin sesini yok sayan AKP, Ýstanbul’un gerçek sahiplerinin sermaye gruplarý ve yandaþlarý deðil, bu kentin her bir
metrekaresinde emeði ve alýnteri olan Ýstanbul halký olduðunu unutmaktadýr. Bizler, ormanlarýmýzý, mahallelerimizi, su
havzalarýmýzý ve yaban hayatýný, kýsacasý yaþamý savunmak ve AKP’nin “Ýstanbul cinayetine tam teþebbüs” suçunu
iþlenmesine hayýr demek için, 10 Ocak 2012 Salý günü suç mahallinde olacaðýz. HES’lere; nükleere; termik santrallere;
siyanürlü altýna; kentlerin kamusal, tarihsel ve sanatsal varlýklarýnýn yaðmalanmasýna; halký kendi kentinde sürgün eden
“kentsel-rantsal” dönüþümlere karþý ormanlarý, suyu, tabiat varlýklarýný, insaný ve yaþamý savunanlar olarak bu cinayete
“dur” diyeceðiz.
Bizim teklifimiz çok açýk: Ýnsanca bir yaþam, yaþanabilir bir Ýstanbul için Köprü deðil Orman, Köprü deðil Su,
Köprü deðil Toplu Ulaþým ÝSTÝYORUZ. Tüm yaþam savunucularýný, 10 Ocak 2012 Salý günü saat 12.30’da Ankara’da
Karayollarý Genel Müdürlüðü önünde olmaya çaðýrýyoruz.
3. KÖPRÜ YERÝNE YAÞAM PLATFORMU
59
basýn açýklamasý
TMMOB HARÝTA VE KADASTRO MÜHENDÝSLERÝ ODASI
ÝSTANBUL ÞUBESÝ
22. OLAÐAN GENEL KURULU
SONUÇ BÝLDÝRGESÝ
(28-29 OCAK 2012 ÝSTANBUL)
HKMO Ýstanbul Þubesi 22.Olaðan Genel Kurulu, dünyada; kapitalizmin ‘olaðanlaþan’ krizlerinden biri olan sonuncusu
2009 yýlýnda baþlayan, özellikle yoksul ve geliþmekte olan ülkeleri etkileyen ekonomik krizin yaný sýra, siyasi krizler, iþsizlik,
hak gasplarý, savaþlar, Türkiye’de ise, anti-demokratik uygulamalar, insan haklarý ihlalleri, ‘doðal afetler’ sonucu ölümler
ve siyasal iktidarýn kendisine muhalif kesimleri ‘terörist’ ilan edip keyfi tutuklamalarla sindirmeye çalýþtýðý süreçte
gerçekleþtirilmiþtir.
Bu baðlamda HKMO Ýstanbul Þubesi 22. Olaðan Genel Kurulu;
· Kapitalizme karþý emekten yana olan, insanca yaþam için mücadele eden bütün kesimleri selamlar, mücadelelerini
destekler.
· Düþüncelerinden dolayý tutuklanmýþ aralarýnda meslektaþlarýmýzýn da olduðu, aydýnlarý, gazetecileri, sendikacýlarý,
öðrencileri ve siyasal parti üyelerini selamlar, onlarla dayanýþma içerisinde olduðunu ilan eder.
· Deprem nedeniyle büyük acýlar yaþayan ve üzerinden siyasi bir hesaplaþmaya gidilen Van halkýnýn acýlarýný
paylaþýr.
· Ekmek uðruna bombalar altýnda yaþamýný yitiren, katliama uðrayan Uludere’deki Kürt yurttaþlarýmýzýn acýlarýný
yüreðinde hisseder.
Türkiye, uluslararasý ekonomik krizin etkilerini 2009 yýlýnýn baþýndan itibaren yoðun olarak yaþamaya baþlamýþtýr.
2009 yýlýnda, önce emperyalist-kapitalist sistemin merkezinde finans krizi olarak patlayan küresel kapitalizmin krizi, kýsa
sürede bütün ülkelere yansýyarak ekonomik durgunluða, banka iflaslarýna, çeþitli sektörlerde daralmaya, bütün öteki
krizlerde olduðu gibi küçük iþletmelerin iflasýna, yüz binlerce çalýþanýn iþsiz kalmasýna ve insanlarýn yoksulluða itilmesine
neden olmuþtur.
2009’da baþlayan ‘son’ ekonomik kriz, kürselleþme olarak ifade edilen serbest piyasa ekonomisinin ölçüsüz, kuralsýz,
insaný ve emeði yok sayan aþýrý kar hýrsýnýn ne tür sonuçlar doðurabileceðini bir kez daha gözler önünde sermiþtir.
Küreselleþme; sosyal devlet anlayýþýnýn rafa kaldýrýlmasý, kamu tesis ve yatýrýmlarýnýn yok pahasýna elden çýkarýlmasý,
özelleþtirme ve uluslararasý sermaye için bütün sýnýrlarýn ortadan kaldýrýlmasý, üretim sürecinin sermayenin beklentileri
doðrultusunda yeniden yapýlandýrýlmasýdýr.
Her krizde olduðu gibi baþýný ABD’nin çektiði emperyalist sistem, krizi fýrsata dönüþtürerek, siyasal, ekonomik ve
sosyal hegemonyasýný güçlendirme yönünde adýmlar atmaktan geri kalmamýþtýr. Demokrasi götürme bahanesiyle iþgal
edilen Afganistan ve Irak’ýn ardýndan bu defa kendileri tarafýndan her türlü desteðin verildiði iktidarlarca yönetilen Kuzey
Afrika ülkelerine yine demokrasi götürme bahanesi, diktatörlerin devrilmesi gibi bahanelerle ‘Arap Baharý’ gibi kulaða
hoþ gelen deyimlerle bu coðrafyanýn yeniden ekonomik çýkarlara göre düzenlenmesi yoluna gidilmiþtir. Taktik bir deðiþiklikle,
Irak ve Afganistan iþgallerinden doðan tepkiler nedeniyle, doðrudan iþgal yerine rejim muhaliflerinin örgütlenmesi ve her
türlü desteðin verilmesi yoluna gidilmiþtir. Türkiye bu süreçte ‘komþularla sýfýr sorun’ anlayýþýný bir tarafa býrakmýþ,
emperyalist sistemin politikalarýný uygulamak için adeta seferber olmuþtur. Kürecik’te kurulmasý planlanan füze savunma
sistemi, emperyalizmin ileride çýkacak savaþlara karþý þimdiden hazýrlýk yaptýðý anlamýna gelmektedir. Türkiye bu adýmla
daha önce sýkça yapýlan ve eleþtirilen çeþitli askeri havaalanlarýnýn komþu ülkelere karþý kullanýlmasý politikasýný bir adým
daha ileri götürmüþ, olasý savaþlarda emperyalizmin safýnda yer alacaðýný açýkça ilan etmiþtir.
ABD ve Ýsrail’in Ortadoðu’da kendilerine sorun olarak gördükleri Suriye ve Ýran’a yönelik müdahale giriþimleri
etrafýnda þekillenen politikalarýna Türkiye’nin destek vermesi ABD ve Ýsrail politikalarýna hizmet etmekten baþka anlam
taþýmamaktadýr. Özellikle Suriye üzerinde yoðunlaþan baský nedeniyle Ortadoðu’da yaþanacak olasý savaþlar ve çatýþma
ortamý sadece komþu halklar arasýnda gerginliðe neden olmakla kalmayacak ayný zamanda bölgede emelleri olan emperyalist
sistemin ve Filistin halkýna yýllarýdýr zulüm eden Ýsrail’in yararýna olacaktýr.
Emperyalist Kapitalist sistemin ekonomik çýkarlarýný çeþitli söylemlerle manipüle ederek yaptýðý iþgal ve müdahalelerle,
yaþadýðýmýz dünya, çevre ve ekosistemi bozulmakta, insanlýðýn binlerce yýllýk emeði ile ortaya çýkan kültürel miras yok
edilmekte, milyonlarca insan öldürülmekte ve halklar arasýnda onarýlmasý mümkün olmayan ve geri dönülmez sonuçlara
sebep olmaktadýr. Irak ve Afganistan’ýn iþgali sonrasý yaþananlar ortada iken, Türkiye’nin komþularýna yönelik savaþ
tehditlerine ortak olmasý kabul edilemez.
Genel kurulumuz; her türlü savaþ tehdidine karþý, ülkeler ve halklar arasýnda kardeþliðin ve barýþýn tesis edilmesini
savunur, bunun yolunu da Türkiye’nin de içinde bulunduðu coðrafyada emperyalist ülkelerin hegemonyasýna karþý
mücadelede etmekten geçtiðini bir kez daha hatýrlatýr.
Mevcut iktidar 12 Haziran seçimlerinde, yerli ve uluslararasý sermayenin tam desteðini alarak oy oranýný arttýrmýþ
ve iktidarýný pekiþtirmiþtir. Desteðin diyeti olarak, her þeyi piyasanýn belirleyiciliðine terk etmiþ, özelleþtirmelerle topluma
ait olan kamu kaynaklarýnýn yerli ve yabancý sermayeye transfer edilmesi görevini üstlenmiþtir. Baþta ücretli çalýþanlarýn
sosyal ve ekonomik haklarýna yönelik olmak üzere bir dizi yasal düzenlemeyi ard arda yapmýþtýr. Bütün bu yasal düzenlemeler
emeðini satmaktan baþka bir olanaðý olmayan emekçi sýnýf ve tabakalara; iþsizlik, ücretlerin düþmesi, esnek çalýþma, artan
çalýþma saatleri, sosyal güvenceden yoksun býrakma ve iþ kazalarýný getirmiþtir. Gelir daðýlýmýndaki uçurum artmýþ, refah
seviyesi düþmüþtür.
Üretimden uzaklaþtýrýlan ekonominin kurtarýcýsý olarak, kamu arazilerinin, madenlerin, doðal kaynaklarýn orman
alanlarýnýn, tarihi ve kültürel mirasýn, sit alanlarýnýn yerli ve yabancý sermayeye satýþý görülmüþtür. Buradan elde edilen
gelirlerle borçlarýn ödenmesi planlanmýþtýr.
60
basýn açýklamasý
Kentsel dönüþüm adý altýnda kapitalizmin sanayi kentinden, hizmet sektörü yoðunluklu kent yapýsýna dönüþümü
gizlenip, deprem korkusu üzerinden kentlerin yeniden yapýlandýrýlmasý ve mevcut yapý stokunun yenilenmesi propagandasý
yapýlmaktadýr. Merkezinde soylulaþtýrmanýn ve yerinden etmenin olduðu bu çalýþma kentsel dönüþüm deðil rantsal
bölüþümdür.
Genel kurulumuz; Ýstanbul’da kentlilerin barýnma ihtiyacýný karþýlayan mevcut konutlarýn; denetimden yoksun,
saðlýksýz, kýrýlgan ve yetersizliði bilinen bir olgu olduðunu kabul eder, deprem, su baskýný, yangýn gibi doðal afetler de
dikkate alýndýðýnda, sýnýrlarýna dayanýlan bu kentte konut sorununa çözümün öznesinin, kentsel dönüþüm deðil
saðlýklýlaþtýrma/kentsel yenileme olduðunu savunur. Bu baðlamdaki kentsel yenilemenin; özellikle olasý afet bölgelerinde,
kamu yararý çerçevesinde, parçacý veya parsel bazýnda deðil yerel kalkýnma programý bütünlüðü içinde ele alýnmasý
gerektiðine iþaret eder. Çünkü, Ýstanbul’da ve birkaç büyük þehirde kamu arazilerinin kullanýmýna yönelik uygulamalardan
da bildiðimiz gibi ‘kentsel dönüþüm’; yeni rant alanlarý oluþturmanýn, lüks konut için arsa üretiminin, kamu arazilerinin
yerli ve uluslararasý sermayenin hizmetine sunulmasýnýn, kent yoksullarýnýn, yaþam alanlarýndan, çevrelerinden, yaþam
alýþkanlýklarýndan koparýlmasýnýn, kent merkezinin dýþýna atýlmasýnýn, rant odaklý korunaklý, ayrýcalýklý steril sitelerin adý
haline gelmiþtir.
Ýstanbul’a yapýlmasý planlan 3. Boðaz Köprüsü ile Ýstanbul'un ve Kuzey Marmara'nýn kalan son doðal varlýklarý,
ormanlýk alanlarý, tarým alanlarý, su havzalarý ve dahasý Ýstanbullunun akciðerleri sermayenin talanýna açýlarak hukuk
dýþýlýða imza atýlmýþ olunacaktýr. Ýstanbullularýn ve yakýn çevrede yaþayanlarýn köprüye deðil; ormana, temiz çevreye,
içilebilir suya, toplu taþýmaya kýsacasý insanca yaþanabilir bir kente ihtiyacý vardýr. Satýþýna yönelik düzenleme yapýlmaya
çalýþýlan 2B alanlarý Ýstanbul’un kuzeyinde yoðunlaþmaktadýr. Tüm bunlar göz önünde tutulduðunda köprü projesinin bir
ulaþým projesi olmadýðý, yeni oluþturulacak yerleþim alanlarýna eriþimi saðlayacak, dolayýsýyla kentsel rantlara odaklanan
bir proje olduðu açýkça anlaþýlmaktadýr. Tüm bu nitelikleriyle üçüncü köprü projesi halka ihanettir, bilimin ve tekniðin
açýkça yok sayýlmasýdýr.
Genel kurulumuz; Baþbakan’ý, Belediye Baþkanlýðý döneminde söylediði ‘Üçüncü Boðaz Köprüsü Ýstanbul'a karþý
cinayettir’ sözünün arkasýnda durmaya davet eder.
Merkezi ve yerel yönetimler, son yýllarda, TOKÝ; imar aflarý, mevzii imar planlarý, parsel bazlý projeler, kentsel
dönüþüm vb. proje uygulamalarý ile kamu alanlarýnýn talanýna ve ranta dayalý politikalar yürütmektedir. Bu baðlamda
binlerce yýllýk doðal, kültürel ve tarihi deðerleri ile dünya mirasý Ýstanbul; hýzlý nüfus artýþý, göçler, hatalý ve yanlýþ yatýrýmlar,
plansýzlýk, iþsizlik ve yoksulluðun neden olduðu sorunlar ile boðuþan, her türlü doðal ve yaþamsal eþiðinin zorlandýðý
kimliksiz ve kiþiliksiz bir megakent haline dönüþmüþtür. Uygulanan yanlýþ politikalar sonucunda: doðal afetler, trafik, deniz
ve hava kirliliði, zehirli atýklar, kirlenen su havzalarý, deprem riski, yeþil alan ve orman talaný, tarihi dokunun bozulmasý,
plansýz kentleþme, yerinden edilme, barýnma ve güvenlik sorunlarý nedeniyle yaþanamaz hale getirilmiþtir. Oysa kentlerimizi
saðlýklý ve güvenli yaþam alanlarýna dönüþtürecek kentsel politikalar izlenmelidir.
Genel Kurulumuz, kentlerimizi saðlýklý ve güvenli yaþam alanlarýna dönüþtürecek kentsel politikalarýn üretilmesi
için meslektaþlarýmýzý bir kent mücadelesinin içerisinde mahalle dernekleriyle ve platformlarla buluþturarak yaþamda var
olan bir mücadelenin örgütlenmesi amacýyla TMMOB’nin tüm birimlerini ortak mücadeleye çaðýrýr.
Dünyada enerji alanýnda uluslararasý sermayenin çýkarýna olan fosil yakýt ve nükleer enerji tercih edilmektedir.
Türkiye’de nükleer santralin yüksek maliyeti, tehlikesi ve atýk sorunu göz ardý edilerek yasal düzenlemelere gidilmektedir.
HES projeleri doða tahrip edilmekte, ekosistem bozulmakta, canlý türlerinin varlýðý tehdit edilmekte ve insanlar binlerce
yýllardan beridir yaþadýklarý coðrafyalardan göç etmek zorunda býrakýlmaktadýr.
Genel kurulumuz; çevre ve gelecek açýsýndan yenilenebilir enerji kaynaklarý olan güneþ, rüzgar ve termal kaynaklar
tercih edilmesinin baþta insanlar olmak üzere bütün canlýlarýn kýsacasý dünyanýn geleceði için önemine vurgu yapar.
Kapitalist serbest piyasa ekonomisi, dünya ölçeðinde yeni bir devlet yönetimi modelini tarif etmektedir. Türkiye’de
küresel sermayenin direktiflerini bir bir uygulamaya sokan siyasi iktidarlar eliyle yürütülen bu süreçte; emek
deðersizleþtirilmekte, esnek ve kuralsýz çalýþmanýn yasal altlýðý uygulamaya sokulmakta, iþ güvencesi ve iþçi güvenliði yok
edilmekte, kýdem tazminatý gasp edilmekte, aðýr ve uzun çalýþma koþullarý dayatýlmakta, en temel insan haklarýndan biri
olan ve kamu tarafýndan parasýz sunulmasý gereken saðlýk hizmetleri, parasý olanýn yararlanacaðý bir ayrýcalýk haline
getirilmektedir. Bu sürecin bir parçasý olarak siyasal iktidar Genel Saðlýk Sigortasý alanýndaki düzenlemelerin bazý maddelerini,
seçimlerde oy kaybettirir kaygýsýyla erteleyerek 1 Ocak 2012'de yürürlüðe sokmuþtur. Bu uygulama ile saðlýk, ticari bir
faaliyet konusu haline getirilirken, hastaneler þirket, vatandaþ müþteri durumuna düþürülmüþtür.
Genel Kurulumuz; SSK hastanelerinin Saðlýk Bakanlýðý’na devrinden itibaren baþlayan ve saðlýkta yýkým, ticarileþtirilme
ve özelleþtirilmesi olarak adlandýrýlan bu uygulamalara karþý, parasýz, eþit ve nitelikli bir saðlýk hizmeti için bütün kesimleri
mücadeleye çaðýrýr.
Genel Kurulumuz; emek sömürüsüne, iþsizliðe ve iþ güvencesinden yoksun býrakýlmak baþta olmak üzere hak
gasplarýna karþý meslek odalarýndan baþlayarak, sendikalar ve diðer emek örgütleri ile birlikte ortak mücadele etmenin
zorunlu olduðunu savunur.
Türkiye’de uzun süreden beridir sivil ve demokratik bir anayasa yapýmý ile ilgili tartýþmalar sürmektedir. Anti
demokratik ve baskýcý 12 Eylül darbesinin ürünü olan mevcut anayasanýn demokratik bir Türkiye’nin önündeki temel
sorun olduðu, TMMOB baþta olmak üzere sendikalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partilerin de içerisinde yer aldýðý geniþ
bir kesim tarafýndan dile getirilmektedir. Hazýrlanacak yeni anayasa gerçekten sivil, demokratik niteliklere ve güçlü bir
meþruiyete sahip olmalýdýr.
61
basýn açýklamasý
Genel Kurulumuz; yeni yapýlacak anayasanýn toplumun en geniþ kesiminin ortaya koyduðu bir uzlaþý metni olmasý
gerektiðini, eþitlikten, özgürlükten yana, demokratik hukuk devletini güçlendiren, örgütlenme önündeki engelleri kaldýran,
emekten yana hükümler içeren, barýþ içinde yaþamayý saðlayacak olan medeni, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel haklarý
hayata geçiren ve koruyan yapýda olmasý gerektiðini savunur.
Türkiye’nin en önemli sorunlarýndan biri olan Kürt sorunu bütün yakýcýlýðýyla gündemdeki yerini korumaktadýr.
Sorunun bugüne kadar askeri yöntemlerle çözülmeye çalýþýlmýþ olmasý ciddi ve derin tahribatlar yaratmýþ, yüz milyarlarca
dolar, saðlýk, eðitim, barýnma gibi alanlarda kullanýlacaðý yerde þiddet ortamýna aktarýlmýþ; binlerce can kaybedilmiþ, köy
boþaltmalarý, zorunlu göçler nedeniyle milyonlarca insan üretimden koparýlarak þehirlerin varoþlarýnda açlýk ve sefaletle
yaþamak zorunda býrakýlmýþtýr.
Þiddet ortamý nedeniyle halklar arasýndaki kardeþlik duygularý zedelenmektedir. Çatýþma ortamýnýn yarattýðý gerilimle
toplum kamplaþmaya itilmekte, ölümler üzerinden siyaset yapýlmaktadýr. Bu ortamýn sona erdirilmesi için siyasal, kültürel,
toplumsal ve ekonomik haklar saðlanmalý, sanayileþme, yatýrým ve istihdam yaratýlmalýdýr. Saðduyunun ve barýþýn egemen
olmasý kardeþçe, bir arada ve birlikte yaþama taleplerinin her zamankinden daha yüksek sesle söylenmeye devam etmesi
ve bu yönlü gayretlerin sürdürülmesi gerekmektedir.
Genel Kurulumuz; Ülkemizdeki farklý etnik kimlikler ve kültürleri zenginliðimiz olarak görür, barýþý ve kardeþliði
saðlayacak hak ve taleplerin karþýlanmasýný, insanlarýmýzýn kimliði, dinsel inancý, kültürü ne olursa olsun ötekileþtirilmeden
bir arada yaþamalarý gerektiðini savunur.
6223 sayýlý yetki yasasýna dayanýlarak 644 sayýlý Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan Çevre ve Þehircilik Bakanlýðý
bünyesinde oluþturulan ‘Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüðü’nün görev tanýmlarý incelendiðinde örgütümüze, meslek
alanlarýmýza yönelik ciddi müdahalelerin olduðu açýkça görülecektir. AKP Hükümeti, demokratik kanallardan kendi siyasal
düþüncesine yakýn mühendis ve mimarlarýn oda yönetimlerine gelememesi durumunu yasa zoruyla ‘düzeltme’ yoluna
gitmiþtir.
Genel Kurulumuz; TMMOB ve baðlý odalara, Devlet Denetleme Kurulu incelemeleriyle baþlayan, Kanun Hükmünde
Kararnamelerle devam eden, siyasi iktidarýn bütün engellemelerine ve müdahalelerine karþý, geçmiþten gelen birikimi
ve üyesinin örgütlü gücüyle karþý koyar.
Mühendis, mimar ve þehir plancýsý kadýnlarýn eðitim sahibi olmalarý, toplumsal rolleri nedeniyle yüklendikleri
sorumluluklarýný azaltmamaktadýr. Ailedeki çocuk bakýmý ve eðitimi, yaþlý ve hasta bakýmý, diðer tüm kadýnlar gibi mühendis,
mimar ve þehir plancýsý kadýnlarýn da asli vazifeleri olarak görülmekte, ev içi emekleri görmezden gelinmektedir.
Kadýn meslektaþlarýmýz, iþyerlerinde ayný eðitim ve ayný sorumluluklarý taþýdýklarý erkek meslektaþlarýna göre daha
düþük ücretlerle çalýþtýrýlmakta, iþten çýkarýlacaklar listesinde ise ön sýralarda yer almaktadýrlar. Doðanýn verdiði doðurganlýk
özelliði dezavantaj olmakta, hamile olmak iþe yaramaz eleman olmak anlamýna gelmektedir. Ne zihnen ne de bilgi birikimi
olarak erkek teknik elemanlardan hiçbir eksiði olmayan kadýnlarýmýza cinsiyet ayýrýmcýlýðý daha iþ ilanlarýnda dayatýlmakta,
erkek mühendis arayan ilanlarla iþ olanaklarý azaltýlmaktadýr. Yasalarla gerçekleþtirilen özelleþtirme, taþeronlaþtýrma
uygulamalarý ve esnek çalýþmanýn yaygýnlaþmasýyla, kadýn emeðinin sömürüsü artmaya devam etmekte, kadýnlar daha
çok düþük ücretli iþlere mahkûm hale getirilmektedir. Kadýna yönelik ayrýmcýlýk, sömürü ve þiddet, eþitsizliðin, sýnýrsýz
tüketimin, sömürünün, yoksulluðun sistemleþtirildiði kapitalizmin doðal sonuçlarýndan sadece biridir. Egemen sýnýfýn
çýkarlarýna hizmet eden cinsiyet ayrýmcýlýðý çözülmeden özgür ve eþit bir toplum oluþmasý mümkün deðildir.
Genel Kurulumuz; meslek seçiminde ve mesleðe hazýrlýkta belirleyici olan cinsiyetçi iþ bölümü ve toplumsal
kabullerin deðiþimi için, eðitim süreçlerinde cinsiyet ayrýmcýlýðýnýn ortadan kaldýrýlmasýna yönelik eðitimin her aþamasýnda
kullanýlan cinsiyetçi dil ve bakýþýn deðiþtirilmesi için mücadele eder.
Son yýllarda, herhangi bir somut planlamaya dayanmaksýzýn ‘her ile bir üniversite’ argümanýyla çok sayýda kamu
üniversitesi açýlmýþtýr. Ayrýca çok sayýda vakýf üniversitesi de kurulmuþtur. Önemli bir bölümü siyasal iktidara yakýn çevreler
tarafýndan kurulan bu üniversitelere önemli imtiyazlar saðlanmýþ, kamuya ait yerler tahsis edilmiþtir. Þu an ülkemizde faal
olan kamu ve vakýf üniversitelerinin sayýsý 170'i aþmýþ durumdadýr. Bu durum Harita Mühendisliði alanýný da önemli ölçüde
etkilemektedir. YÖK kurulduðunda sayýlarý 4 olan bölüm sayýsý þu anda 13'tür. Henüz öðrenci almayan bölümler de
eklendiðinde bu sayý 20'yi aþmaktadýr. Odamýzýn üye sayýsýnýn 12000 dolayýnda olduðu ve geçtiðimiz öðretim döneminde,
Harita Mühendisliði bölümlerinde yaklaþýk 1500 öðrencinin öðrenime baþladýðý göz önüne alýndýðýnda gelecekte yaþanacak
iþsizlik problemi daha net olarak görülebilecektir. Üniversite ve öðrencilerimizin geleceði, siyasi iktidarlarýn gündelik
politikalarýna kurban edilmektedir.
Genel Kurulumuz; üniversitelerin bilimsel, akademik ve sanatsal özgürlüðünü, özerkliðini savunur. Üniversiteler
üzerindeki her türlü baskýya karþý mücadele eder, üniversitelerin eþit, parasýz, nitelikli eðitimi bir kamusal hizmet anlayýþýyla
verebilmeleri için kamu kaynaklarýyla desteklenmelerini savunur. Yeni bölüm ve üniversitelerin açýlmasýnýn popülist kaygýlar
ve günübirlik politikalarla deðil, ülkemizin ihtiyaçlarý göz önünde bulundurularak planlanmasýna vurgu yapar.
Meslektaþlarýmýzýn temel mesleki alanlarda ve çalýþma hayatýný belirleyen iþ hukuku, iþ güvenliði ve iþçi saðlýðý,
ücretli çalýþanlarýn özlük haklarý gibi konu baþlýklarýnda etkinliklerle bilgilendirilmesi, eðitilmesi ve bu alanlara iliþkin
mücadele yürütülmesi büyük önem taþýmaktadýr. Örneðin meslek gündemimizi yakýndan ilgilendiren konulardan olan
Sabit Referans Ýstasyonlarý ve Türkiye Ulusal Coðrafi Bilgi Sistemi çalýþmalarýnýn mesleki kamuoyumuz tarafýndan takip
edilmesinin saðlanmasý konusunda tüm Þubelerimizin ve Odamýzýn bilgilendirilmesiyle ilgili çalýþmalar yürütülmesi büyük
önem taþýmaktadýr. Ayrýca, sabit referans istasyonlarý ile toplanan verinin paylaþýlmasý ve bilgiye dönüþtürülmesi aþamalarýnýn
tamamýnda mesleðimizin etkin bir konuma gelmesi yönünde çalýþmalarýn sürdürülmesi de gerekmektedir.
Ayrýca;
· Harita teknik uygulamasý(HUS) konusunda çalýþmalara yürütülmesi,
· Büyük Ölçekli Harita ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliði’nin uygulamasýnda karþýlaþýlan sorunlarýn aþýlmasý için
sektörde bilgilendirme amaçlý çalýþmalarýn yapýlmasý,
62
basýn açýklamasý
· Toplumumuzu ve mesleðimizi yakýndan ilgilendiren yasal süreçlerin izlenmesi baþta üyelerimiz olmak üzere
ilgililer ve kamuoyunun bilgilendirilmesi,
· Bölgemizdeki kamu kurumlarý ve yerel yönetimlerin haritacýlýk faaliyetlerinin izlenmesi ve bu kurumlarla kurulacak
iletiþim kanallarý ile mesleki alanýmýza yönelik yönlendirici katkýlarýn yapýlmasý,
· Teknik altyapý kadastrosu, yersel fotogrametri, hidrografik ölçmeler vb. güncel baþlýklarda düzenlenecek etkinliklerle
kamuoyu yaratýlmasý, bu konuda teknik standartlarýn geliþtirilmesi ve yönetmeliklerin hazýrlanmasý iliþkin çalýþma
yürütülmesi,
· Araç Ýzleme, Konuma dayalý hizmetler, Coðrafi Bilgi Sistemi, Kent Bilgi Sistemi, Deprem Bilgi Sistemi gibi mekansal
bilgi sistemleri, yapý deformasyonlarýnýn izlenmesi, Hidrografik Ölçmeler, Endüstriyel Ölçmeler (IMS), Madencilik ölçmeleri
harita üretimi, LIDAR tekniði, Üç boyutlu kent modelleri vb. sayýlarý çoðaltýlabilecek yeni geliþen güncel teknolojiler ile
mesleki baðlarýn kurulmasý, bu konularda mesleðimizin üstlendiði rolün tanýmlanmasý, üyelerin ve kamuoyunun bu alanlara
dikkatlerinin çekilmesi ve benimsemelerinin saðlanmasý,
· Meslektaþlarýmýz arasýnda haksýz rekabet ve ihalelerde çok düþük bedellerle iþ yüklenilmesine karþý birlikte
hareket edilmesi ve dayanýþma içerisinde olunmasý,
· Mühendislik ölçmeleri alanýna giren uygulamalar ve özellikle de inþaat sektöründeki mesleki faaliyetlerimize
(örneðin yol inþaatý, yüksek yapýlarýn inþasý, altyapý iþleri vb.) iliþkin yasal düzenlemelerin ve teknik standartlarýn geliþtirilmesi
ve yönetmelik vb. çalýþmalarýn yapýlmasý,
· Kamulaþtýrma bilirkiþiliklerinde yaþanan sorunlarýn aþýlmasýna yönelik çalýþma yürütülmesi, bu baðlamda verilen
eðitim etkinliklerinin sürdürülmesi,
· Taþýnmaz deðerlemesi konusunda yürütülen çalýþmalarýn ve etkinliklerin sürdürülmesi,
· Ülkemizdeki kadastro uygulamalarýnýn takipçisi olunmasý, Ýstanbul’da yenileme kadastrosu ve Orman kadastrosu
baþlýklarýnda etkinlikler düzenlenmesi, 2B yaðmasýna karþý kamuoyunun bilgilendirilmesine devam edilmesi,
· Üyelerimizin teknolojik geliþmelerden haberdar olabilmesi ve teknolojiyi bilinçli olarak kullanabilmesi için gerekli
olanaklarýn yaratýlmasý; bu amaçla kurumlarda meslek içi eðitimin özendirilmesi,
· Ülkemizde mekansal verilerin kullanýmý, organizasyonu ve yönetimi sorumluluklarýný kamusal olarak üstlenecek
bir Sivil Harita Genel Müdürlüðü'nün kurulmasýna yönelik çalýþmalara öncülük edilmesi,
· Yerel yönetimlerde harita faaliyetlerinin yürütüldüðü birimlerin tek bir çatý altýnda birleþtirilmesi konusundaki
çalýþmalarýn sürdürülmesi,
gibi mesleðimizi ve üyelerimizi yakýndan ilgilendiren bir dizi baþlýkta çalýþma yürütülmesi zorunludur.
Genel Kurulumuz; örnekleri verilen çalýþma baþlýklarýnda yürütülecek çalýþmalara sahip çýkýlacaðýný, takipçisi
olunacaðýný ve katký sunulacaðýný mesleki kamuoyuna duyurur.
Genel Kurulumuz; baþta yurttaþlarýmýz olmak üzere tüm toplumsal dinamikleri; bilime dayalý, insaný, toplumu ve
doðayý çalýþmalarýnýn merkezine koyan, kamu yararýný gözeten politikalarda birleþerek bir yandan kentleri yaðmaya ve
talana açan diðer yandan kaderciliði ve çaresizliði pompalayan, demokrasi dýþý anlayýþlara karþý mücadele etmeye çaðýrýr.
Genel Kurulumuz; yukarýda tespit ettiðimiz konularda ülke, toplum ve insanlýk yararý ilkesiyle mücadele etmeyi
kendine görev kabul eder.
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý Ýstanbul Þubesi 22. Olaðan Genel Kurul delegelerinin vermiþ olduðu
görevlendirme ve yetki kararý gereðince Divan Kurulu olarak meslektaþlarýmýz, meslek camiamýz ve kamuoyu ile paylaþýyoruz.
Saygýlarýmýzla.
TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Ýstanbul Þubesi
22. Olaðan Genel Kurul Divan Kurulu
07.02.2012
KONU: Görev Daðýlýmý
Deðerli Üyemiz,
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý Ýstanbul Þubesi’nin 28-29 Ocak 2012 tarihlerinde gerçekleþtirilen 22. Olaðan
Genel Kurul ve Seçimler sonucunda göreve gelen yönetim kurulumuz ilk toplantýsýnda görev daðýlýmýný aþaðýdaki þekilde
yapmýþtýr.
ASIL
Baþkan
II. Baþkan
Sekreter
Sayman
Üye
Üye
Üye
: Mehmet Yýldýrým (1931)
: Tomris Gür Kara
: Aliþan Çalcalý
: Ali Hasan Bakýr
: Turðay Erkan
: Mehmet Yýldýrým (6061)
: Yük. Müh. Merve Özyaþar
YEDEK
Esen Çýtak Yýldýrým
Nilüfer Kaplaner
Eyüp Sopacý
Diren Özgün
Ulaþ Karabacak
Tekin Akçapýnar
Prof. Dr. N. Necla Uluðtekin
63
basýn açýklamasý
Bizler, kurulduðu 1976 yýlýndan bu yana katýlýmcýlýk ve birlikte üretme kültürü çerçevesinde üyeleriyle paylaþým
içerisinde, demokratik ve çaðdaþ bir meslek örgütü inancýyla çalýþmalarýný sürdüren Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odasý, Ýstanbul Þubesi olarak etkinliklerini ayný ilkeli anlayýþla geleceðe taþýyarak, mesleki faaliyetlerimizin toplum
yararý çerçevesinde yürütülmesi ve meslektaþlarýmýzýn haklarýnýn savunulmasý için mücadelemizi sürdürmeye devam
edeceðiz.
Yönetimin baþarýsýnýn, üyelerimizin paylaþýmlarý ve katkýlarý ile artacaðýna yürekten inanýyoruz. Bu yüzden yola,
yönetmek için deðil, üyelerimizle beraber çalýþmak için çýktýk. Gerçekleþtirdiðimiz Þube Genel Kurulu sürecinde, ülkemiz
ve dünyamýzdaki geliþmeleri, meslek alanýmýzýn güncel dinamiklerini, hayata ve mesleðimize dair bakýþ açýlarýmýzý ele
aldýðýmýz taslak çalýþma programýný olabildiðince temas ettiðimiz tüm üyelerimizle paylaþýp, görüþlerine açtýk. Üyelerimizin
görüþ ve önerileriyle zenginleþen çalýþma programýmýz, yine üyelerimizin kendilerini yönetimin bir parçasý olarak
görmeleri sayesinde baþarýya ulaþacaðý açýktýr.
Örgütlülüðümüz açýsýndan oldukça verimli geçen Genel Kurulumuz ve seçim sonuçlarý, üyelerimizin deðerlerimize
ve çalýþma programýmýza sahip çýktýðýnýn bir göstergesidir. Yeni çalýþma dönemi hedeflerimizi de bu doðrultuda
üyelerimizin katkýlarýyla ve kolektif çalýþma anlayýþýyla gerçekleþtireceðiz.
Genel kurul sürecinde ve sonrasýnda bize destek veren, dayanýþma mesajlarý ileten, 14+1 olabilmenin gerekliliðini
yerine getireceðine yürekten inandýðýmýz baþta deðerli üyelerimiz olmak üzere, öðrenci üyelerimize, odamýz emekçilerine,
seçim süresince bizlerle dayanýþma içerisinde olan ve desteklerini sunan TMMOB’ye baðlý odalarýmýza, üyelerimizin
de örgütlü olduðu Yol, Yapý, Altyapý, Bayýndýrlýk ve Tapu Kadastro Kamu Emekçileri Sendikasý’na, Tüm Belediye ve Yerel
Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikasý’na ve deðerlerimize sahip çýkarak bizlere her türlü desteðini sunan tüm
dostlarýmýza en içten duygularýmýzla teþekkür ederiz.
TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý
Ýstanbul Þubesi
22. Dönem Yönetim Kurulu
29.02.2012
KONU : “Afet Riski Altýndaki Alanlarýn Dönüþtürülmesi Hakkýnda Kanun Tasarýsý" hk. Basýn Açýklamasý
BASINA ve KAMUOYUNA
HUKUK ÝHLALÝNÝN HER TÜRLÜ AFETE ZEMÝN HAZIRLADIÐINI UNUTMADAN!
TBMM, HÜKÜMETÝN DAYATTIÐI HUKUKÜSTÜ YETKÝLERÝ KABUL EDECEK MÝ?
Bakanlar Kurulu, 17 Aðustos 2011 tarihinde Resmi Gazete‘de yayýmlanan 648 sayýlý KHK ile Çevre ve Þehircilik
Bakanlýðý‘na tüm ülke topraðýný (tapulu-tapusuz) istediði gibi kullanma yetkisi vermiþti. Þimdi ise, "Afet Riski Altýndaki
Alanlarýn Dönüþtürülmesi Hakkýnda Kanun Tasarýsý" ile bu yetkinin hangi araç ve yöntemlerle kullanacaðý düzenlenmektedir.
Bu tasarý yasalaþýr ise, hiçbir kayýt ve koþula baðlý kalmaksýzýn yerleþim yerleri, orman alanlarý, kýyýlar, boðaziçi,
meralar, kültür ve tabiat varlýklarý, tarým arazileri, zeytinlikler gibi özel koruma altýnda olan alanlar 3194 sayýlý Ýmar Kanunu
ve imara iliþkin hükümler ihtiva eden özel kanunlar da dahil olmak üzere özel mevzuatlardaki kýsýtlamalara baðlý olmaksýzýn,
rezerv yapý alanlarý, riskli alanlar ve riskli yapý statüsüne alýnýp, tasfiye, dönüþtürme, yeniden yerleþtirme ve yýkým iþlemlerine
tabi tutulabilir. Rezerv yapý alanýný Bakanlýk, riskli alanlarý Bakanlýðýn teklifi ile Bakanlar Kurulu, riskli yapýyý ise Bakanlýðýn
lisanslandýrdýðý kurum ve kuruluþlar belirlemeye yetkilidir.
Tasarýnýn uygulama hükümleri normal zamanlarýn hukuk normlarýndan muaftýr, yürütmeye olaðanüstü yetkiler
tanýnmýþtýr.
1-Riskli yapýlarýn tespitini malik veya kanuni temsilci, "Bakanlýkça lisanslandýrýlmýþ kurum ve kuruluþlar"a yaptýracak,
yaptýrmadýðý takdirde Bakanlýk veya Ýdare re‘sen "teknik heyete" yaptýracak ve giderler hak sahibi tarafýndan ödenecektir.
Bu tespit giderleri malik veya paydaþlarca karþýlanmadýðý takdirde tapu kaydýna ipotek konulacak ve faiz iþletilecektir.
Tasarýda "Bakanlýkça lisanslandýrýlmýþ kurum ve kuruluþlar" ile "teknik heyet"in tanýmý olmadýðý gibi statüleri de
belirsizdir. Yönetmeliðe býrakýlan bu oluþumlarýn niteliði ve yetkileri idarenin takdirine býrakýlmýþtýr.
2- Riskli alan ve riskli yapýlarýn ilanýndan sonra malik ve kullanýcýlarýn mülkiyet ve kullanýmdan doðan tüm haklarý
kýsýtlandýðý gibi o bölge ve yapýya kamu hizmetlerinin de (elektrik, su, doðalgaz) verilmeyeceði hükme baðlanmaktadýr.
Riskli yapýlarýn, tahliye ve yýktýrma masraflarý da maliklere ait olup, hak sahipleri ancak enkaz bedeli alabilecektir,
yýkým masraflarýný ödemeyenlerin tapu kaydýna ipotek konulacaðý da ayrýca düzenlenmektedir.
3- Bakanlýk uygulama iþlemlerinde yani riskli yapýlara, rezerv yapý alanlarýna ve riskli yapýlarýn bulunduðu taþýnmazlara
iliþkin her türlü plan, proje, arazi ve arsa düzenleme iþlemleri ile toplulaþtýrma yapmaya, bu alanlarda bulunan taþýnmazlarý
almaya, satmaya, ön alým hakkýný kullanmaya, trampaya, taþýnmaz mülkiyetini veya imar haklarýný baþka bir alana aktarmaya,
inþaat yapmaya, yaptýrmaya, arsa paylarýný belirlemeye, kent tasarýmlarý hazýrlamaya yetkili kýlýnmýþtýr. Bakanlýk bu
yetkilerini TOKݑye, isterse Ýdareye devredebilir. Tasarý, Bakanlýðýn bu iþlemlerine karþý teblið tarihinden itibaren 30 gün
içinde dava açýlabileceðini, ancak mahkemenin yürütmenin durdurulmasýna karar veremeyeceðini düzenlemektedir.
Bakanlýk, zorla el koyduðu alanlar üzerinde istediði tasarrufu yapmaya yetkili kýlýnmýþtýr.
4- Tasarýnýn gelirleri arasýnda en büyük pay, 2-B orman alanlarýndan elde edilecek gelir (%90) olarak belirlenmiþtir.
2-B gelirleri yanýnda, çevre vergisi olarak bilinen vergi ve idari para cezalarýnýn %50‘si, Ýller Bankasý‘nýn yýllýk safi kar
tutarýnýn %49‘u, Bakanlýðýn el koyduðu taþýnmazlarda imar uygulamasýna tabi tutulanlarýn satýþýndan elde edilecek gelirler,
dönüþüm projelerinden elde edilecek kredilerin geri ödemeleri ve gecikme zamlarý, faizler, genel bütçeden ayrýlan paylar
ve sair gelirlerden oluþmaktadýr. Büyük yetki ve bütçeyle donatýlan Bakanlýk ve TOKÝ hem ülke topraðý hem de emlak
piyasasýný yönlendiren tek aktör olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
64
basýn açýklamasý
5- Riskli yapýlarýn tahliyesi, yýkma iþi ve yýktýrma iþi, iþlem ve deðerleme iþlemlerini "engelleyici" fiilde bulunanlar
hakkýnda Türk Ceza Yasasý gereðince suç duyurusu, bu eylemleri engellemeyen kamu görevlileri hakkýnda da ceza ve
disiplin hükümlerinin uygulanacaðý biçiminde yapýlan düzenlemeyle de kimsenin mülkiyetine iliþkin bir hakký kullanamayacaðý
hem halka hem de kamu görevlilerine peþin bir gözdaðý maddesi ile hatýrlatýlmaktadýr.
6- Zorla el konulan özel mülkiyet ve hazine arazilerinin kullanýmýna yönelik yapým iþleri, mal ve hizmet alýmlarý
þeffaflýktan uzak davetiye usulü ile ihale edilmektedir. Kamu kaynaklarýnýn ihale ediliþ biçimi, iktidara yakýn kiþi, kurum
ve kuruluþlara pazar açýldýðý endiþesini hep yaþatacaktýr.
7- Kamulaþtýrma davalarýnda bilirkiþilik yapan mimar ve mühendislere bilirkiþilik yolu kapatýlmaktadýr. Sermaye
piyasasýna hizmet sunan deðerleme þirketlerinin kamulaþtýrma davalarýnda bilirkiþilik yapmalarýna öncelik tanýnmýþtýr.
Deðerleme þirketlerinde çalýþan deðerleme uzmanlarýnýn çoðunlukla iþletme, hukuk, iktisat gibi sosyal bilimlerde 4 yýllýk
eðitim almýþ kiþiler olduðu dikkate alýndýðýnda mühendis ve mimarlara bu alanýn kapatýlmasýný anlamak olanaklý deðildir.
Yargýlama aþamasýna dahi idareyi katarak adil yargýlanma ilkesini ihlal eden bir anlayýþýn hakim olduðu tasarýnýn yasalaþmasý
durumunda, kamulaþtýrma bedellerinin objektif tespit edilmeyeceði açýktýr. Bilirkiþi seçiminde hakimin takdir hakkýný
elinden alan, yargýlamanýn bir unsuru olmadýðý halde valilikleri yargýlama sürecine katan bir süreçten adil bir karar
beklenemez. Bakanlýðý bir banka, yurttaþý müþteri gören bir anlayýþýyla hazýrlanan bu tasarýda kamu yararý görmek
olanaksýzdýr.
8- Tasarýsýnýn ismi "afet riski taþýyan alanlarýn dönüþtürülmesi" iken aslýnda bir "torba yasa" özelliði taþýmaktadýr.
Tasarýnýn kendisi gerçekte yürürlükle birlikte 10 madde olup, diðer tüm maddeler Genel Bütçe dahil diðer kanunlarda
deðiþiklik yapýlmasýný düzenlemektedir.
Kanunun uygulanmasýnda 14 kanunun engelleyici hükümlerinin uygulanmayacaðý, bu 14 kanunun yanýnda gözden
kaçmýþ diðer kanunlarda engelleyici hükümler var ise bunlarýn da uygulanmayacaðý hükme baðlanmaktadýr. Uygulanmayacak
yasalarýn yanýnda, tasarý ile 11 yasanýn maddesi deðiþmekte ya da yeni hükümler eklenmekte ve iki yasa yürürlükten
kalkmaktadýr. Tasarý ile Orman (kent veya çeperindeki ormanlýk alanlarýn kullanýmýna yönelik), Gecekondu, Toplu Konut,
Ýmar, Yýpranan Tarihi ve Kültürel Taþýnmaz Varlýklarýn Yenilenerek Korunmasý, Ýskan, Ýller Bankasý Anonim Þirketi Hakkýnda
Kanunlara ve Genel Kadro ve Usulü Hakkýnda KHK‘ye yeni maddeler eklenmekte; Kamulaþtýrma Yasasý‘nýn bilirkiþilikle
ilgili maddesi ile Yýpranan Tarihi ve Kültürel Taþýnmaz Varlýklarýn Yenilenerek Korunmasý ve Yaþatýlarak Kullanýlmasý Kanunu,
Çevre Þehircilik Bakanlýðýnýn Teþkilat ve Görevleri Hakkýnda KHK deðiþmekte, Atatürk‘ün doðumunun 100‘üncü Yýlýnýn
Kutlanmasý ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulmasý Hakkýnda Kanun ile Ýmar ve Gecekondu Mevzuatýna Aykýrý Yapýlara
Uygulanacak Bazý Ýþlemler ve 6785 sayýlý Ýmar Kanununun Bir Maddesinin Deðiþtirilmesi Hakkýnda kanunlar ise yürürlükten
kaldýrýlmaktadýr. Yani bu tasarý, Anayasa yanýnda 27 yasanýn koruyucu hükümlerini doðrudan etkilemektedir.
Haklar Risk Altýnda
Bu tasarýnýn yasalaþmasý durumunda, Bakanlar Kurulu, Bakanlýk ve TOKÝ, %90‘ý deprem riski altýnda gerekçesiyle
ülke topraðýný hiçbir kayýt ve koþula baðlý olmaksýzýn istediði imar hareketine açabilecektir. Uygulamada gerek bireyin,
bölge halkýnýn hakkýný gerekse kamu yararýný koruma altýna alan yasa hükümleri devre dýþý býrakýlmakta ve idarenin
denetim yollarýndan olan yargýsal denetim yolu kapatýlmaktadýr. Kendini hukukla sýnýrlandýrmayan, kiþilere hukuk güvenliði
tanýmayan bu tasarýnýn yasalaþmasý demek, yasama organýnýnýn -kendi varlýk gerekçesine aykýrý olarak- sosyal hukuk
devleti ilkesinden kamu adýna vazgeçmesi anlamýna gelmektedir.
Sonuç olarak; tasarý, iþ, iþlem ve araçlarýyla bizatihi kendisi yakýn bir tehlike arzetmektedir. Tasarýnýn yasalaþmasý
halinde, kamu ve özel mülkiyet idari kararla alýnýp-satýlabilinir, yaptýrýlabilinir, dönüþtürülebilinir, gerek toplu gerekse
zorunlu iskan olabilir, toplulaþtýrýlýp- daðýtýlabilinir. Bu iþ ve iþlemlerden kar edecekler de ancak idare tarafýndan tespit
edilebilir. Riskli yapýlarý tespit etmekte "lisanslý kurumlar", itirazlarda "teknik heyet", kamulaþtýrma bedeline itirazlarda
"deðerleme þirketleri" yetkilidir. Ýdarelerde istihdam edilecek personele iliþkin ise hiç bir kayýt ve koþulun uygulanmayacaðý
yeni bir "sözleþmeli personel" statüsü belirlenmiþtir.
Bu deðerlerlendirmeler ýþýðýnda;
Kamuoyuna "afetleri önleme yasasý" olarak sunulan bu tasarýnýn doðuracaðý afetler daha aðýr sonuçlara yol açacaktýr.
Siyasi Ýktidara sýnýrsýz yetkiler tanýyan, yargý denetimini dahi yok eden tasarý geri dönülmez zararlar doðuracaktýr. Ülkemizin bir deprem ülkesi olduðu ve imar aflarý, denetimsizlik nedeniyle saðlýksýz hale gelen kentlerde yeni bir
yapýlanmaya gerek olduðu hepimizin malumudur. Bu sorunun çözümü; planlama, imar, kentleþme, yapý ve afet alanlarýnda
bilimsel, sosyal ve bütünlükçü yasal düzenlemelerle mümkündür. Tasarý bir an önce geri çekilerek, temel hak ve özgürlükleri gözeten, ülke kaynaklarýný yok etmeyen, sosyal devlet
ilkesini yadsýmayan, oy ve kar kaygýsý gütmeyen, bütünlükçü ve idareyi de baðlayan tutarlý bir düzenleme tüm ilgili taraflarýn
katýlýmýyla hazýrlanmalýdýr.
Mehmet Soðancý
TMMOB Yönetim Kurulu Baþkaný
65
basýn açýklamasý
KONU
: “4+4+4 Kademeli Eðitim Teklifi” Basýna Açýklamasý
06.03.2012
BASINA ve KAMUOYUNA
EÐÝTÝM VE ÖÐRETÝM BÝR HAKTIR,
BU HAKKA NE DEVLET NE DE AÝLE DOKUNAMAZ
Bir toplumun geliþmiþlik düzeyi eðitim düzeyi ile doðru orantýlýdýr. Türkiye Cumhuriyeti kurulduðunda okumayazma oraný % 13 iken aradan yaklaþýk bir asýr geçmiþ ve bu oran % 88.7 civarýna ulaþabilmiþtir. Okur-yazar oraný içinde
okullu oranýnýn daha düþük olduðu gerçeðinden hareketle, hala Avrupa‘nýn bir asýr gerisinde olduðumuz açýktýr.
Toplumdaki okullu ve yüksek öðretim düzeyinin (% 11-12) çok düþük olduðu göz önüne alýndýðýnda, çocuklarýn
eðitim hakký ne ailelerin isteðine ne de bu gerçeði bilen iktidarýn 4+4+4 önermesine teslim edilemez. Bu hak tercihe
býrakýlabi lecek bir hak olmayýp, bireyin yanýnda toplumun geleceðini belirleyen bir haktýr.
Zorunlu ilköðretim kadýn-erkek arasýndaki eþitliðin gerçekleþtiði en temel kademedir. Bu temel kademeyi parçalayarak,
uzaktan eðitim veya mesleki yönlendirme modeli benimsemek çocuðun serbest iradesi ile kullanabileceði bir tercih
deðildir. Bugüne kadar ülkemizde ilköðretim zorunlu olmasýna karþýn, geleneksel cinsiyetçi kalýplar ve sýnýfsal konum
nedeniyle kýz çocuklarýnýn yararlanma olanaklarý erkeklerle eþit olmamýþtýr. Okuma yazma bilmeyenler arasýnda kadýnlar
ezici çoðunluktadýr. Ortaöðretim kademesinde kýz öðrencilerin oraný yarý yarýya azalmakta ve dolayýsýyla üst eðitim
kademelerine de bu oran yansýmaktadýr. Eðitim ve öðrenim olanaðý elinden alýnan kadýnlarýn toplumsal yaþama katýlmalarý
da olanaksýz hale gelmektedir. Bu sonucun yaratýlmasýnda ailelerin katkýsý olmakla birlikte asýl sorumlu bir hakkýn kullanýmýný
kolaylaþtýrmayan Devleti yönetenlerdir. Devlet, cinsiyetçi kalýplarla ve ataerkil deðer yargýlarýyla ciddi bir þekilde mücadele
etmek zorundadýr.
Ýlköðretim-ortaöðretim ve yükseköðretim halkalarýndaki iliþkinin birbirine baðlý olduðu göz önüne alýndýðýnda temel
zorunlu eðitimin yanýnda okula devamýn da ne kadar önemli olduðu açýktýr. Birleþmiþ Milletler 2009 yýlý verilerine göre
Türkiye, 15 yaþ üstü okuryazarlýk oranýnda Yunanistan, Macaristan, Ürdün, Çin ve Zimbabwe‘nin gerisindedir. OECD 2011
Eðitim Raporuna göre Türkiye 5-14 yaþ arasý okullaþma (ilköðretim) oraný ile OECD ülkelerinin sonuncusu durumundadýr.
Ýstatistikler, Devletin ve ailelerin çocuklarýn en temel hakký olan eðitim hakkýný saðlayamadýðýný açýkça ortaya koymaktadýr. Çocuklarý mesleki eðitime yönlendirme gerekçesiyle okula devam etmeyi ailenin isteðine býrakmak, çocuðun
haklarýný elinden almakla eþanlamlýdýr. Toplumdaki eðitim düzeyi ve gelir daðýlýmýndaki uçurum göz önünde
bulundurulduðunda, alt gelir ve eðitim düzeyindeki sýnýflarýn çocuklarýna eðitim yolunu kapatacak, eðitimde zaten olmayan
fýrsat eþitliðini iyice ortadan kaldýracak 4+4+4 önermesinde gerek bireysel gerekse toplumsal bir yarar bulunmamaktadýr.
Hem temel kademede hem de yükseköðretime giriþ ve yerleþtirmelerde yapýlmasý düþünülen deðiþikliklerle
objektiflikten, bilimsel normlardan ve toplumun ihtiyacýndan uzak düzenlemeler öngörülmektedir. Her yýl deðiþen sýnav
yöntemleri, baþarý puanlarýnýn sýnava yansýtýlmasýndaki hesaplamanýn deðiþtirilmesi ve bunlarýn üzerine sýnav yapan
kurumlara güvenin yitirilmesi (ÖSS‘de yaþanan olay hakkýnda hala toplum yanýt alamamýþtýr) gibi etkenler, çocuklarýn ve
gençlerin daha bu yaþta umutsuzluða kapýlmalarýna yol açmakta ve haksýzlýða karþý çýkma iradelerinin oluþumuna engel
olmaktadýr.
Çocuk ve gençlerin geleceði ve dolayýsýyla toplumun geleceði üzerinde bu kadar oynamaya kimsenin ama hiç
kimsenin hakký yoktur.
Mehmet Soðancý
TMMOB Yönetim Kurulu Baþkaný
66
þube güncesi
· Genç Harita Mühendisleri Çalýþma Grubu Toplantýsý, 1
Kasým
· Þube II. Baþkanýmýz Mehmet Hýþýr “Afet Bilgi Sistemi ve
Afet Yönetimi” Hakkýnda NTV’ye Röportaj Verdi, 10 Kasým
· Dünya CBS Günü Etkinliði, 15 Kasým
· Kamulaþtýrma Bilirkiþilik Eðitimi, 20 Kasým
· TUJK 2011 Çalýþtayý, 23-25 Kasým
· Çatalca Bölgesi Üye Toplantýsý, 2 Aralýk
· Genç Harita Mühendisleri Sorunlarýný Tartýþýyor Baþlýklý
Söyleþi, 4 Aralýk
· Þube II. Baþkanýmýz Mehmet Hýþýr “Afet Riski Altýndaki
Yapý ve Alanlarý Hakkýndaki Kanun Tasarýsý” Ýle Ýlgili Ulusal
Kanal’da Þube Görüþlerimizi Paylaþtý, 8 Aralýk
· HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi - Prof. Dr. Ahmet
Yaþayan Söyleþisi, 13 Aralýk
· "Van Depremi Üzerinden Sorular&Cevaplar" Baþlýklý
Söyleþiye Þube Baþkanýmýz M. Tevfik Özlüdemir Konuþmacý
Olarak Katýldý, 18 Aralýk
· Temel Haklarýmýzý Gasp Etmeye Çalýþan Politikalara Karþý
21 Aralýk’ta G(ö)revdeydik, 21 Aralýk
· Þýrnak Uludere’de Yaþanan Olayla Ýlgili Basýn Açýklamasý,
31 Aralýk
· Yeni yýl Kokteyli, 3 Ocak
· HKMO Ýstanbul Þubesi 21. Dönem III. Temsilciler Toplantýsý,
14 Ocak
· Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla Bölgesi Üye Toplantýsý, 16
Ocak
· Sancaktepe, Ümraniye, Çekmeköy Bölgesi Üye Toplantýsý,
16 Ocak
· Kadýköy, Ataþehir, Üsküdar, Beykoz Bölgesi Üye Toplantýsý,
16 Ocak
· Bakýrköy, Esenler, Bahçelievler, Baðcýlar, Güngören,
Zeytinburnu, Fatih Bölgesi Üye Toplantýsý, 19 Ocak
· Büyükçekmece, Esenyurt, Baþakþehir, Beylikdüzü, Avcýlar,
Küçükçekmece, Çatalca Bölgesi Üye Toplantýsý, 19 Ocak
· Beþiktaþ, Þiþli, Beyoðlu, Kaðýthane, Sarýyer, Eyüp,
Gaziosmanpaþa Bölgesi Üye Toplantýsý, 19 Ocak
· Çorlu Bölgesi Üye Toplantýsý, 21 Ocak
· Tekirdað Bölgesi Üye Toplantýsý, 21 Ocak
· Edirne, Keþan, Kýrklareli Bölgesi Üye Toplantýsý, 21 Ocak
· Þube Öðrenci Komisyonu Toplantýsý, 24 Þubat
· TMMOB Ücretli Çalýþan Mühendis, Mimar ve Þehir
Plancýlarý ve Ýþsizlik Kurultayý, 25-26 Þubat
· Þube Öðrenci Komisyonu Toplantýsý, 2 Mart
Yitirdiklerimiz
Doðanlar
· 5315 sicil numaralý üyemiz F.Sedef Seçkin Büyük’ün eþi
Erdal Büyük, 10.11.2011 tarihinde geçirdiði trafik kazasý
sonucu yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine, sevenlerine ve tüm
meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 2308 sicil numaralý üyemiz Ayþegül Kara Özdemir’in babasý
16.11.2011 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 4348 sicil numaralý üyemiz Reþit Çebi’nin annesi Safinaz
Çebi 23.11.2011 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 10310 sicil numaralý üyemiz Turgay Gökatalay’ýn annesi
Remziye Gökatalay 02.12.2011 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir.
Ailesine, sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý
dileriz.
· 6189 sicil numaralý üyemiz Tamer Saracýk’ýn annesi Zehra
Saracýk 06.12.2011 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 6178 sicil numaralý üyemiz Mustafa Fatih Özkan’ýn
kayýnbiraderi 22.12.2011 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir.
Ailesine, sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý
dileriz.
· 4646 sicil numaralý üyemiz Kürþat Uzun’un babasý
02.01.2012 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 1869 sicil numaralý üyemiz Yýlmaz Eren’in annesi Akife
Eren yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine, sevenlerine ve tüm
meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 3288 sicil numaralý üyemiz Hüseyin Çavuþ’un annesi
Huriye Çavuþ yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine, sevenlerine ve
tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 4230 sicil numaralý üyemiz Turðay Erkan’ýn kayýnbiraderi
23.01.2012 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 1644 sicil numaralý üyemiz Doç. Dr. Ersoy Arslan’ýn eþi ve
meslektaþýmýz Ar. Gör. Adil Enis Arslan’ýn annesi Semin
Arslan 30.01.2012 tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine,
sevenlerine ve tüm meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 2957 sicil numaralý üyemiz Sait Topuz’un annesi 07.02.2012
tarihinde yaþamýný yitirmiþtir. Ailesine, sevenlerine ve tüm
meslektaþlarýmýza baþsaðlýðý dileriz.
· 7279 sicil numaralý üyemiz Filiz Kýlýnç ile 7591 sicil numaralý
üyemiz Ali Kýlýnç çiftinin 02.11.2011 tarihinde bir kýz çocuðu
olmuþtur. Zeynep adýný verdikleri bebeðe "aramýza
hoþgeldin" diyerek, meslektaþýmýza ve ailesine mutluluklar
dileriz.
· 4464 sicil numaralý üyemiz Türkay Gökgöz ile meslektaþýmýz
Makbule Gökgöz çiftinin 15.12.2011 tarihinde ikiz erkek
çocuklarý olmuþtur. Mete ve Barýþ adýný verdikleri bebeklere
"aramýza hoþgeldin" diyerek, meslektaþýmýza ve ailesine
mutluluklar dileriz.
Atananlar
· 8465 sicil numaralý üyemiz Muhammet Cevat Bilgin
28.10.2011 tarihi itibariyle Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi
Harita Müdürlüðü’ne Harita Mühendisi olarak atanmýþtýr.
Meslektaþýmýza baþarýlar ve mutluluklar dileriz.
· 6838 sicil numaralý üyemiz Aslý Doðru 12.01.2012 tarihi
itibariyle Boðaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araþtýrma Enstitüsü Jeodezi Anabilim Dalý Yrd. Doç.
Dr. kadrosuna atanmýþtýr. Meslektaþýmýza baþarýlar dileriz.
67
þube güncesi
Tarihi ve Güncel Haritalarýmýz Sergisi ve YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Katkýlarý Paneli
Yýldýz Teknik Üniversitesi (YTÜ) 100. Yýl Etkinlikleri
kapsamýnda YTÜ Harita Mühendisliði Bölümü tarafýndan
18 Ekim 2011 tarihinde Tarihi ve Güncel Haritalarýmýz
Sergisi açýlmýþ ve YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Katkýlarý
Paneli düzenlenmiþtir. Etkinlikler, YTÜ Harita Mühendisliði
Bölüm Baþkaný Prof.Dr. Halil ERKAYA’nýn baþkanlýk yaptýðý
düzenleme kurulunun koordinasyonunda, baþta eski bölüm
baþkaný Prof.Dr. Mehmet SELÇUK olmak üzere Yrd.Doç.Dr.
Melih BAÞARANER, Yrd.Doç.Dr. Füsun BALIK ÞANLI ve
Yrd.Doç.Dr. Fatih GÜLGEN’in aktif rol oynadýðý yürütme
kurulunun ve araþtýrma görevlileri, uzmanlar, teknikerler,
bölüm sekreterleri ve görevlileri ile öðrencilerin özverili
çabalarýyla gerçekleþtirilmiþtir. Sergi ve panele YTÜ akademik
ve idari personeli, öðrenciler, diðer kurum ve kuruluþ
temsilcileri ve ilgililer katýlmýþtýr.
Tarihi ve Güncel Haritalarýmýz Sergisi, harita ve
haritacýlýk bilincinin ve farkýndalýðýnýn oluþturulmasý ve
geliþtirilmesi amacýyla 18-21 Ekim 2011 tarihleri arasýnda
çeþitli kurum, kuruluþlar ve kiþilerin katkýlarýyla YTÜ
Davutpaþa Yerleþkesi Otað-ý Hümayun’da düzenlenmiþtir.
YTÜ Rektörü Prof.Dr. Ýsmail YÜKSEK, YTÜ Ýnþaat Fakültesi
Dekaný Prof.Dr. Hayrullah AÐAÇÇIOÐLU, YTÜ Harita
Mühendisliði Bölüm Baþkaný Prof.Dr. Halil ERKAYA, Ýstanbul
Büyükþehir Belediyesi (ÝBB) Kütüphane ve Müzeler
Müdürlüðü Nadir Eserler Sorumlusu Ýrfan DAÐDELEN, eski
Harita Genel Komutaný Hrt.Müh. Tümgeneral (E) Cevat
ÜLKEKUL ve Prof.Dr. Mehmet SELÇUK tarafýndan yapýlan
açýlýþ konuþmalarýný takiben sergi açýlýþý yapýlmýþtýr.
Tarihteki en eski harita olarak bilinen Çatalhöyük
haritasýndan deniz haritalarýna, kadastral haritalardan
sigorta haritalarýna kadar çeþitli tarihi haritalar, Ýstanbul
Büyükþehir Belediyesi (ÝBB) Kütüphane ve Müzeler
Müdürlüðü, Seyir, Hidrografi ve Oþinografi Dairesi Baþkanlýðý,
eski Harita Genel Komutaný Hrt.Müh. Tümgeneral (E) Cevat
ÜLKEKUL ve Tapu ve Kadastro Ýstanbul Bölge Müdürlüðü
tarafýndan saðlanmýþtýr.
Sergide ayrýca ülkemizde üretilen 1:1.000 ölçeðinden
1:51.800.000 ölçeðine kadar çeþitli güncel topografik ve
tematik haritalar yer almýþtýr. Sergiye, Harita Genel
Komutanlýðý, ÝBB Harita Müdürlüðü, ÝBB Coðrafi Bilgi Sistemi
Müdürlüðü, ÝBB Deprem ve Zemin Ýnceleme Müdürlüðü,
Tapu ve Kadastro Ýstanbul Bölge Müdürlüðü, Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüðü, Seyir, Hidrografi ve Oþinografi
Dairesi Baþkanlýðý, DSÝ Genel Müdürlüðü Harita Þube
Müdürlüðü, ÝSKÝ Genel Müdürlüðü, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Baþkanlýðý, Elektrik Ýþleri Etüt Ýdaresi Genel
Müdürlüðü, EMI Harita, National Geographic Türkiye, Mapist
ve Selçuk Üniversitesi Kartografya Anabilim Dalý gibi farklý
kurum ve kuruluþlar destek vermiþtir. Büyük ve orta ölçekli
68
topografik haritalar, ortofotolar, uydu görüntüleri ve küçük
ölçekli fiziki, idari ve kabartma haritalar yanýnda karayollarý
haritasý, deniz haritasý, flora haritasý, fauna haritasý, baraj
batimetri haritasý, içme suyu havzalarý haritasý, atýksu hatlarý,
barajlar ve havza alanlarý haritasý, nehir haritasý, deprem
bölgeleri haritasý, jeoloji haritasý, heyelan envanteri haritasý,
diri fay haritasý, jeomorfoloji haritasý, kadastral harita, kent
haritasý ve rehberi, turistik harita, yerleþime uygunluk
haritasý, fay haritasý, zemin sýnýflandýrma haritasý, heyelan
tehlike haritasý, sývýlaþma tehlike haritasý, yer sarsýntý haritasý,
yükseklik haritasý, eðim haritasý, yeraltý suyu derinlik haritasý,
deprem tehlike haritasý ve tsunami tehlike haritasý gibi
çeþitli konu ve ölçekte haritalar sergilenmiþtir.
Yürütücülüðü Prof.Dr. Mehmet SELÇUK tarafýndan
yapýlan ve Ýnþaat Fakültesi Konferans Salonu’nda
gerçekleþtirilen YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Katkýlarý
Paneli’nde Hrt.Müh. Tümgeneral (E) Cevat ÜLKEKUL “Türk
Haritacýlýðý ve Son 100 Yýlý”, Prof.Dr. Halil ERKAYA “YTܒnün
100. Kuruluþ Yýlýnda Harita Mühendisliði Bölümü ve Türk
Haritacýlýðýna Doðrudan Katkýlarý”, Prof.Dr. Ahmet YAÞAYAN
(YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Dolaylý Katkýlarý”, Yrd.Doç.Dr.
Melih BAÞARANER “Genç Kuþak Haritacýlarýn Yüzyýla Bakýþý”
ve Doç.Dr. Bülent BAYRAM “Harita Mühendisliði’nin Gelecek
Projeksiyonu ve YTܔ baþlýklý konuþmalarýný yapmýþlardýr.
1949 yýlýnda ülkemizde sivil harita mühendisliði
eðitim-öðretiminin baþladýðý kurum olan YTÜ Harita
Mühendisliði Bölümü, Türk Haritacýlýðý’na yaptýðý önemli
katkýlarý ayný sorumluluk bilinciyle ve çaðdaþ vizyonuyla
sürdürmeye devam etmektedir.
þube güncesi
Temsilciler Toplantýsý
Þubemiz etkinlik alanýnda bulunan meslektaþlarýmýzla
kurduðumuz örgütsel baðlarýn en sýký halkasý ve yatay
örgütlenmemizin en önemli ayaðý olarak gördüðümüz
Ýl/Ýlçe/Ýþyeri Temsilcilerimiz ve Mesleki Denetim
Görevlilerimizin deðerli katýlýmýyla; gerek Þubemiz
çalýþmalarýný ve güncel geliþmeleri deðerlendirmek, gerekse
temsilcilik bölgelerinde yaþanan sorunlara ve taleplere
iliþkin bilgi alýþveriþinde bulunarak çözüm yollarý geliþtirmek
amacýyla 14 Ocak 2012 tarihinde Yýldýz Teknik Üniversitesi
Çatý Restaurant’ta 21. Dönem 3. Temsilciler Toplantýsý
gerçekleþtirildi.
Temsilcilerimizin geniþ katýlýmýyla gerçekleþtirilen
toplantýmýzda; temsilcilerimizin bölgesel anlamda
karþýlaþtýklarý mesleki sorunlar, mesleki denetim uygulamasý
sýrasýnda yaþanan sorunlar, haksýz rekabet, TUS
uygulamalarý, LÝHKAB’lar ve kamu kurumlarýndan
kaynaklanan keyfi uygulamalar nedeniyle ortaya çýkan ve
Þubemizin, Odamýzýn sorunlarýn çözümüne iliþkin yürütmesi
gereken çalýþmalarla ilgili temsilcilerimiz önemli tespitlerde
ve önerilerde bulundular.
Toplantýmýzda bizlerle olan, görüþleriyle ve
önerileriyle örgütsel sürecimize katkýda bulunan tüm
Ýl/Ýlçe/Ýþyeri Temsilcilerimiz ve Mesleki Denetim
Görevlilerimize en içten duygularýmýzla teþekkür ederiz.
69
þube güncesi
Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla Bölge Toplantýsý Gerçekleþtirildi…
Üyelerimizin yerellerde karþýlaþtýklarý mesleki, sosyal
ve ekonomik sorunlarý tespit etmek ve söz konusu sorunlara
çözüm yollarý geliþtirmek adýna Maltepe, Kartal, Pendik,
Tuzla bölgelerinde bulunan üyelerimizle 16 Ocak 2012
tarihinde TMMOB Makina Mühendisleri Odasý Kartal Ýlçe
Temsilciliði’nde bir araya geldik.
Kötü hava koþullarý nedeniyle katýlýmýn düþük olduðu
toplantýda; serbest çalýþan büro sahibi meslektaþlar ile
LÝHKAB hizmetlerini yapan meslektaþlarýn hizmet alanlarýnda
yaþadýðý sorunlar, kentsel dönüþüm konusunda özellikle
Maltepe ilçesinde Belediye tarafýndan uygulanmaya çalýþýlan
projeler konusunda Oda politikalarýnýn oluþturulmasý, iþsizlik
ve mesleðimizin geleceði konularý tartýþýlarak,
meslektaþlarýmýzýn görüþ ve öneri leri alýndý.
Sancaktepe, Ümraniye, Çekmeköy Bölge Toplantýsý Yapýldý...
Sancaktepe, Ümraniye, Çekmeköy bölgelerindeki
üyelerimizle 16 Ocak 2012 tarihinde Ümraniye Mustafa
Kemal Kültür Merkezi’nde bir araya geldik.
Özel sektör ve kamu çalýþaný meslektaþlarýmýzýn
katýlým saðladýðý toplantýda, mesleðimizin bugünkü konumu
ve geleceði, meslektaþlarýmýzýn iþ yaþamýnda karþýlaþtýðý
sorunlar dile getirildi. Özellikle serbest büro sahibi
meslektaþlarýmýzýn uygulamalarda karþýlaþtýklarý ekonomik,
bürokratik ve mesleki sorunlarýn ele alýndýðý toplantýda
ayrýca LÝHKAB’lar ve serbest bürolarýn hizmet verdiði
alanlarda Odamýz tarafýndan çalýþmalar yapýlmasý talebi
üyelerimiz tarafýndan ifade edildi.
Büyükçekmece, Esenyurt, Baþakþehir, Beylikdüzü, Avcýlar, Küçükçekmece,
Çatalca Bölge Toplantýsý Gerçekleþtirildi...
Gün geçtikçe artan mesleki ve güncel sorunlar
karþýsýnda yerellerdeki üyelerimizin tespit, görüþ ve
düþüncelerini almak, bu sorunlarýn çözümüne yönelik çözüm
önerileri ve mekanizmalarý geliþtirebilmek adýna
düzenlediðimiz bölgesel toplantýlardan bir diðeri 19 Ocak
2012 tarihinde TMMOB Elektrik Mühendisleri Odasý
Beylikdüzü Ýlçe Temsilciliði’nde gerçekleþtirildi.
Bölgesel anlamda, kamu ve özel sektörde çalýþan
meslektaþlarýmýzýn karþýlaþtýklarý sorunlarýn tartýþýldýðý ve
geniþ katýlýmla gerçekleþen toplantýda, Teknik Uygulama
70
Sorumluluðu(TUS) uygulamalarýnýn yaygýnlaþtýrýlmasý ve
sürekli hale getirilmesi, Odamýzýn, LÝHKAB’lar ve serbest
büro sahipleri arasýnda yaþanabilecek sorunlarýn önüne
geçmek amacýyla çalýþmalar yapmasý ve etkinlikler
düzenlenmesi talep edildi.
þube güncesi
Beþiktaþ, Þiþli, Beyoðlu, Kaðýthane, Sarýyer, Eyüp, Gaziosmanpaþa
Bölge Toplantýsý Gerçekleþtirildi
Üyelerimizin yerellerde karþýlaþtýklarý mesleki, sosyal
ve ekonomik sorunlarý tespit etmek ve söz konusu sorunlara
çözüm yollarý geliþtirmek adýna Beþiktaþ, Þiþli, Beyoðlu,
Kaðýthane, Sarýyer, Eyüp, Gaziosmanpaþa bölgelerinde
bulunan üyelerimizle 19 Ocak 2012 tarihinde TMMOB
Elektrik Mühendisleri Odasý Ýstanbul Þubesi’nde bir araya
geldik.
Geniþ katýlýmla gerçekleþen toplantýda üyelerimiz
ülke gündemi, mesleki sorunlar, mesleki uygulamalarda
karþýlaþýlan çeþitli sorunlara ve bu sorunlarýn çözümüne
yönelik tespit ve önerilerde bulundular.
Önümüzdeki süreçte, meslektaþlarýmýzý ve
mesleðimizin geleceðini yakýndan ilgilendiren LÝHKAB’lar,
Teknik Uygulama Sorumluluðu (TUS), haksýz rekabet,
güvencesiz çalýþma koþullarý vb. bir dizi baþlýk hakkýnda
üyelerimiz görüþ ve düþüncelerini toplantýya katýlanlarla
paylaþtýlar.
Bakýrköy, Esenler, Bahçelievler, Baðcýlar, Güngören, Zeytinburnu, Fatih
Bölge Toplantýsý Düzenlendi…
Bakýrköy, Esenler, Bahçelievler, Baðcýlar, Güngören,
Zeytinburnu, Fatih bölgelerindeki üyelerimizle 19 Ocak
2012 tarihinde TMMOB Ýnþaat Mühendisleri Odasý Bakýrköy
Ýlçe Temsilciliði’nde üyelerimizle bir araya geldik.
Üyelerimizin geniþ katýlýmýyla gerçekleþen toplantýda;
LÝHKAB ile serbest çalýþan meslektaþlarýn uygulamaya yönelik
sorunlarýnýn olduðu dile getirilerek, özellikle LÝHKAB yasa
ve yönetmeliklerinin belirlediði hizmet alanlarýnýn dýþýnda
kalan hizmetlerin ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüðü’nün
yayýnladýðý genelgelerin uygulamada ciddi problemlere
neden olduðu belirtildi. Bu konunun Lisanslý Büro sahibi ile
Serbest Büro sahibi meslektaþlarýmýz arasýnda yetki
kargaþasýna yol açtýðý, dolayýsýyla da Odanýn bu duruma
müdahil olmasýnýn gereði dile getirildi.
71
þube güncesi
Çorlu, Tekirdað, Edirne Bölgelerindeki Üyelerimizle Bir Aradaydýk…
Gün geçtikçe artan mesleki ve güncel sorunlar
karþýsýnda yerellerdeki üyelerimizin tespit, görüþ ve
düþüncelerini almak, bu sorunlarýn çözümüne yönelik çözüm
önerileri ve mekanizmalarý geliþtirebilmek adýna
düzenlediðimiz bölgesel toplantýlardan bir diðeri 21 Ocak
2012 tarihinde Çorlu, Tekirdað ve Edirne’de gerçekleþtirildi.
Çorlu, Tekirdað, Edirne yerleþim birimlerinde bulunan
meslektaþlarýmýzla ayný gün içerisinde geniþ katýlýmlarla
gerçekleþtirilen ve Trakya bölgesi toplantýlarý diyebileceðimiz
72
üç ayrý toplantýda, Tekirdað bölgesi hariç, LÝHKAB ve serbest
büro sahibi mühendisler arasýnda uygulamalarda sorun
yaþanmadýðý, Teknik Uygulama Sorumluluðu(TUS)
hizmetlerinin geniþ þekilde yapýldýðý, meslektaþlarýmýz
tarafýndan yapýlan bazý uygulamalarýn birim fiyatlarda
karþýlýðýnýn olmadýðý dile getirilmiþ, mesleðimiz ve
meslektaþlarýmýzýn sorunlarý hakkýnda görüþ ve önerilerde
bulunulmuþtur.

Benzer belgeler