Zernebad Suyu Başında

Transkript

Zernebad Suyu Başında
Mehmedkirkinci.com
Zernebad Suyu Başında
Yürüye yürüye, bugün, Van şehrini baştan aşağıya sulayan meşhur Zernebad
suyunun başına vardık. Su yerden coşarak fışkırıyor, elmas parçalan gibi saf ve
berrak dalgalar hâlinde etrafa yayılıyor, biraz ilerden aşağılara doğru tatlı nağmeler
çıkararak selsebil gibi akıp gidiyordu.
Hayli yorulmuştuk. Çimenlerin üstüne oturduk. Suyun bu ahenkli ve tatlı akışı
hayalimi, Bediüzzaman Hazretlerinin buralarda yaşadığı günlere götürdü.
Üstad’ımızın bu ıssız dağlarda, bu hâlî yaylalarda geçen günleri, geceleri,
gündüzleri, ibadet ve zikirleri, ilmî te-tebbuat ve tefekkürleri, namazları, niyazları,
oturup kalkmaları, ziyaretine gelenler ve onlarla sohbetleri, bu inişlerden ve
yokuşlardan şehre gidip gelmeleri birer birer hayalimden geçmeye başladı.
Mihmandarım Ali Çavuş tok sesiyle, suyun, kıyısında bir yeri gösterek:
— Üstad’ımız, şurada oturur, suya hayran hayran bakardı. Onun coşkun
kaynayışından ve nağmelerle akışından büyük bir zevk duyardı. Abdestlerini bu
sudan alırdı. Çayını da bu sudan demlerdik.
Sonra, eliyle yukarı tarafa işaret ederek:
— İşte Üstad’ımızı iki yıl misafir eden mağara. Buyurun oraya gidelim, dedi.
Hep beraber kalktık ve mağaraya doğru yürüdük. Yanına vardığımızda yıkık
duvarlarla karşılaştık. Sanki, Üstad’ın hasretinden, hicran duyguları içerisinde
erimiş, harabezâra dönmüştü. Bu keder ve hasret izlerini, mağranın kalıntılarında
görür gibi oldum. Konak sahibimiz:
— Üstad, yazları burada kalırdı, diye söze başladı. O zamanlar, şurada da büyük bir
ağaç vardı. Geceleri, ekseriya o ağacın dalları arasındaki hususi menziline çıkar,
sabaha kadar evrad ve ezkâr ile meşgul olurdu. Namazlarını çoğu kere şuradaki
düzlükte kılardı. O’nun namaz kılışını, o tekbir alışlarını, o kıyamda, huzurda
duruşlarını secdeye kapanışlarını bir görseydiniz!.. Tekbir aldığında sanki yerler
sarsılır, dağlar ona eşlik ederdi. Sesinin aks-i sadâsı karşı kayalardan gelirdi. Davudi
bir sesi vardı. Zikir ve tekbirler ağzında yanık ve ahenkli bir tonla dökülürdü. Seher
vakitleri, O’nun zikir sesleriyle uyanırdık.
Hep beraber dağın zirvesine doğru çıkmaya başladık. Nihayet o şahikaya vardık.
Çok yorulmuştuk. Ali Çavuş:
— İşte, dedi. Bizim şimdi zorlukla çıktığımız bu zirveye Üstad’ımız bir delikanlı
zindeliğiyle sık sık çıkardı. Burada saatlerce otururdu. Etrafı temaşa ve tefekkürden
page 1 / 2
çok zevk alırdı. O zevk ile âdeta kendinden geçer, yemeyi içmeyi bir tarafa bırakır,
her şeyi unuturdu. Bakışları son derece canlı ve keskindi. Nazarı içimize kadar nüfuz
eder, hissiyatımızı derinden derine sarsardı.
— Bu gibi maneviyat sultanlarının nazarlarına tahammül cidden pek zordur. Siz
Üstad’ın huzurunda uzun müddet kalmaya nasıl tahammül ediyordunuz, diye
sordum. Ali Çavuş:
— Öyle olmasına öyle, dedi. Söylediğiniz bir hakikat, fakat, O’nun bakışlarında,
heybet ve celadet yanında tarif edilmez bir cezbe, bir halâvet de vardı. Doğrusu,
O’nun yanında durmak bize firdevsî bir zevk verirdi.
Dağlara, tepelere, bayırlara, ince ince akan sulara nazar gezdire gezdire, Üstad’ın
kendisine mescid edindiği eski bir kiliseye girdik. Güneş, epey yükselmiş, vakit öğle
olmuştu. Bitmez bir aşkla kaynayan ve sönmez bir şevk ile akıp giden gümüş renkli
sulardan abdestlerimizi aldık, namazlarımızı kıldık, niyazlarımızı dergâh-ı Ulûhiyet’e
takdim ettik.
Daha sonra, “On Üçüncü Rica”yı okuduk. Ders;
“Bu ricada sergüzeşt-i hayatımın mühim bir levhasından
bahsedeceğim, her halde bir derece uzun olacak. Usanmamanızı ve
gücenmemenizi arzu ediyorum.”
diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu:
“Harb-i Umumî’de Rus’un esaretinden kurtulduktan sonra İstanbul’da
iki-üç sene Darü’l-Hikmet’te hizmet-i dinice beni orada durdurdu. Sonra
Kur’ân-ı Hakîm’in irşadiyle ve Gavs-ı Âzam’nın himmetiyle ve ihtiyarlığın
intibahıyla İstanbul’daki hayat-ı medeniyyeden usanç ve şaşaalı hayat-ı
içtimaiyyeden bir nefret geldi. Daü’s-Sıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi
beni vatanıma sevketti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a
gittim. Herşeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine
gittim. Baktım ki; sair Van haneleri gibi onu da Rus istilasında Ermeniler
yakmışlardı. Van’ın meşhur kal’ası ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir.
Benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim
yedi-sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş,enis
talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın
bir kısmı hakiki şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden
manevî şehid olarak vefat etmişlerdi...”
Rica’nın tamamını gözlerimiz yaşararak, hazinâne dinledik.
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)

Benzer belgeler

Ne yapacağız şimdi?

Ne yapacağız şimdi? tanesi. Rajan, Chicago Üniversitesi İşletme Enstitüsü'nde ders veriyor. 2003'te Ekonomi Danışmanı ve Araştırma Koordinatörü olarak, IMF tarihinin en genç baş ekonomisti unvanını aldı. 2007’de Hindi...

Detaylı

Arap Harfli Türkçe İktisat-Ticaret Süreli Yayınları

Arap Harfli Türkçe İktisat-Ticaret Süreli Yayınları Journal of the İstanbul Chamber of Commerce. [Yay.] İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası. Müdür-i mes’ul: Ahmed Hamdi. İstanbul, İkdam Mat. 19x27 (Aylık). 5 kanun II 1302 [1885] – 1928, I-XLIV, 1-12 (h...

Detaylı

Pdf Çıktı

Pdf Çıktı sıfatından çıkamaz. Eğer Allah’a ibadet etmezse kendinden daha zelil olan bir başka mahluka ibadet etmek ve ona boyun eğmek mecburiyetinde kalacaktır. İnsanın, nihayetsiz acz ve ihtiyacını göz önün...

Detaylı

f. Cimrilik

f. Cimrilik cennete giremez.”6

Detaylı