İncele
Transkript
İncele
MERKEZ Merkez Mahallesi Geçit Sokak No: 2 34381 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 232 01 04 (pbx) Faks: (212) 241 76 19 e-posta: [email protected] www.mess.org.tr ANKARA BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Beştepeler Mahallesi Nergis Sokak Via Tower No: 7B/6 D:10 06330 Yenimahalle / ANKARA Tel: (312) 219 10 80 (pbx) Faks: (312) 219 18 50 e-posta: [email protected] BURSA BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Çekirge Mahallesi Çekirge Caddesi İntam İş Merkezi No:101/4 D: 401 16265 Osmangazi / BURSA Tel: (224) 236 38 62–236 38 86 Faks: (224) 236 98 94 e-posta: [email protected] İZMİR BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey Caddesi Heris Tower No: 55/6 D: 61 35210 Konak / İZMİR Tel: (232) 482 25 70 (pbx) Faks: (232) 484 45 80 e-posta: [email protected] MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014 MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014 BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG: “DEĞİŞİMİ TAKİP EDEN, UYUM SAĞLAYAN VE UYGULAYABİLEN YARININ LİDERİ OLACAK” KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI BÜYÜK ÜLKE SLOVAKYA ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENİYOR BAŞKAN’DAN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE ÖNCÜ ROLÜMÜZÜ SÜRDÜRÜYORUZ Ekonomik ve siyasi açıdan çok yoğun geçen, ekonomik istikrarı korumaya çalıştığımız bir yılı geride bırakmak üzere iken, coğrafyamızdaki jeopolitik gelişmelerin ve tehlikelerin çok ciddi boyutlara vardığı eylül-ekim aylarında maalesef yurtiçindeki elim olaylarla karşılaştık. Kaybolan canlar elbette hepimizi fazlasıyla üzmüştür. Sağduyunun, uzlaşmacı anlayışın ve hepimizin olan bu ülkeye duyulan sevginin öne çıkması, geçmişte yaşadığımız trajedinin tekrarlanmasını önleyecektir. Siyaset ve iş dünyasının bu yoğun koşturması arasında, sendikamızın 55’inci yıldönümünü kutladık. Ülkemizin ilk işveren sendikası olarak çalışma yaşamına ve endüstri ilişkilerine hizmet etmeye devam edeceğiz. Bu yıl güzel gelişmelerin yanında hepimizi üzen iş kazaları da yaşandı. MESS olarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda sürekli iyileştirmeyi, bilimsel çalışmaları ve yapıcı sosyal diyaloğu ön planda tutuyoruz. İş sağlığı ve güvenliği konusunda sıfır kaza hedefine erişebilmenin ancak anlaşılır ve uygulanabilir bir mevzuat, doğru bilgilendirme ve denetimler, güncellenen doğru eğitimler, etkili rehberlik hizmetleri ve iyi uygulamaların desteklenmesiyle mümkün olabileceğine inanıyoruz. Birçok modern yasanın çıkarılmasında önemli rol oynayan MESS, özellikle Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun revize edilmesine yönelik çalışmalarda işveren kesimi olarak yapıcı bir tutum içinde olmaya azami gayret gösteriyor. İş sağlığı ve güvenliği konusunda öncü rolümüzü sürdürmeye kararlı olduğumuz için, üstümüze düşen her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu sayımızda “Kapak” konusu olarak haberini yaptığımız, “CEEMET-MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı” da bu çerçevede gerçekleştirdiğimiz bir çalışma. İşveren dergisi olarak bu sayımızdaki “MESS’ten Haberler” bölümünde, toplu sözleşmeler, eğitim çalışmaları, Ferrosh Projesi gibi faaliyetlerimize yer verdik. Ünlü ekonomist Nouriel Roubini’nin “Dünya Gündemi” köşesinde dünya ekonomisini değerlendirdiği bu sayımızda, Dr. Rüştü Bozkurt da “Ekonomi Gündemi” başlıklı köşe yazısında sanayicilerimize, “Kayıtlarınızı tutarak, işyerinizde veri oluşturun” uyarısında bulunuyor. Bu sayımızdaki “Dünya Turu”nda, ABD, Almanya, Fransa, Hindistan, İtalya, Hollanda, İspanya ve Singapur’daki ekonomik gelişmelerle ilgili haberler ilginizi çekecektir. Bu sayıda ilk kez yer verdiğimiz “Sanayicinin Sesi” bölümünde Bosch Türkiye Temsilcisi Steven Young ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Young’un “Değişimi takip eden, uyum sağlayan ve uygulayabilen, yarının lideri olacak” sözü hem sanayi kuruluşlarımız hem sanayicilerimiz hem de geleceğin sanayicileri için önemli diye düşünüyorum. “Çalışma Mevzuatı” bölümünde, yeni Torba Yasa’nın değerlendirildiği dergimizde, “Alternatif Pazarlar” bölümünde ise kendi küçük ama fırsatları büyük olan Slovakya’yı sizlere tanıttık. “Sektör Analizi”nde ise çelik sektörünü masaya yatırdık. Unesco’nun dünya mirası ilan ettiği, tarihin en köklü medeniyetlerden Hititler’in başkenti olan Hattutaş’la ilgili “Gezgin” yazımızı, özellikle tarihe ve arkeolojiye meraklı olanların okumalarını öneriyorum. Avrupa Birliği’ndeki gelişmeleri ele aldığımız “Avrupa Penceresi”nden bölümünü de ilgiyle okuyacağınızı umuyorum. Mehmet C. Betil MESS Yönetim Kurulu Başkanı 1 İÇİNDEKİLER 4 MESS’TEN HABERLER 16 ÜYELERİMİZDEN 20 KAPAK 20 CEEMET-MESS KONFERANSI’NDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MASAYA YATIRILDI 24 DÜNYA GÜNDEMİ AVRUPA TİPİ ABENOMICS: DRAGHINOMICS 26 DÜNYA TURU ABD-ALMANYA-FRANSA-HİNDİSTANİTALYA-HOLLANDA-İSPANYASİNGAPUR 28 SANAYİCİNİN SESİ BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG: “DEĞİŞİMİ TAKİP EDEN, UYUM SAĞLAYAN VE UYGULAYABİLEN YARININ LİDERİ OLACAK” 32 ÇALIŞMA MEVZUATI ÇALIŞMA MEVZUATINI DA İLGİLENDİREN 6552 SAYILI (TORBA) YASA NELER GETİRİYOR? 26 34 MEVZUAT KAYIP KAÇAK BEDELİNDE YENİ DÖNEM 36 ALTERNATİF PAZARLAR KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI BÜYÜK ÜLKE SLOVAKYA 42 EKONOMİDE GÜNDEM HER SABAH YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR... 44 SEKTÖR ANALİZİ ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENİYOR 50 AVRUPA PENCERESİNDEN YENİLİKÇİLİKTE TÜRKİYE AB’NİN GERİSİNDE 52 GEZGİN UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI, HİTİTLER’İN BAŞKENTİ HATTUŞAŞ 56 SAĞLIK HANGİ BENLER ALARM VERİYOR? 58 İNGİLİZCE 2 36 28 KÜNYE 50 44 52 56 MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 51 • SAYI: 886 • 2014 BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG: “DEĞİŞİMİ TAKİP EDEN, UYUM SAĞLAYAN VE UYGULAYABİLEN YARININ LİDERİ OLACAK” KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI BÜYÜK ÜLKE SLOVAKYA ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENİYOR MESS Adına Sahibi Mehmet C. Betil Yönetim Kurulu Başkanı Yazı İşleri Müdürü Av. Hakan Yıldırımoğlu Genel Sekreter Yayın Kurulu Dr. Aykut Engin Av. Erten Cılga Av. Mesut Ulusoy Av. İlhan Doğan Av. Ender Kızılray Dr. Tuba Yaman Aydın Altan Çetinkal Fatih Tokatlı Çisem Kılıç Yazışma Adresi MESS Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Merkez Mahallesi Geçit Sokak No: 2 34381 Şişli-İstanbul Tel: 0212 232 01 04 (pbx) Faks: 0212 241 76 19 Yayın Türü Yerel süreli yayın. YAYINA HAZIRLIK Baskı Tarihi Kasım 2014 Genel Yönetmen Gürhan Demirbaş Genel Yönetmen Yardımcısı Eser Soygüder Yıldız Görsel Yönetmen Hakan Kahveci Editör Seher Karataş Fotoğraflar Eren Aktaş Grafik Tasarım Ozan Öz Yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. MESS İşveren dergisinin basımında geri dönüşümlü kağıt kullanılmaktadır. ISSN 1300-9699 İletişim / Yazı İşleri 0212 440 27 82 Pazarlama 0212 440 27 65 / [email protected] Baskı Gezegen Basım Ltd. Şti. www.gezegenbasim.com.tr Tel: 0212 325 71 25 e-posta [email protected] İnternet Adresi www.mess.org.tr 3 MESS’ten haberler MESS, 55’İNCİ YILINI KUTLUYOR İLKELİ 11 GİRİŞİMCİ TARAFINDAN 14 EKİM 1959 YILINDA KURULAN TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS) 55’İNCİ YILINI KUTLUYOR. OTOMOTİV, DEMİR-ÇELİK-DÖKÜM VE BEYAZ EŞYA SEKTÖRLERİNDE FAALİYET GÖSTERENLERİN ÜYE OLDUĞU MESS, 217 ÜYESİNİN ÇALIŞANLARI İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YAPIYOR. Ülkemizin ilk işveren sendikası olarak metal işkolunda faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarının temsilcisi ve sesi olan Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), bundan 55 yıl önce 14 Ekim 1959 tarihinde İstanbul’da ileri görüşlü ve sanayileşmeye kendini adamış ilkeli 11 girişimci tarafından kuruldu. Çalışma yaşamına ve endüstri ilişkilerine yön veren MESS’in temel amacı, üyelerinin ve üye işyerlerinde çalışanların ortak yararları doğrultusunda iş barışını ve huzurunu sürekli kılmak ve yaygınlaştırmak, ülkemiz ekonomi ve sanayisinin kalkınmasına katkıda bulunmak, güven ve diyaloğa dayalı hizmet üretmek. MESS, Türkiye ihracatının yüzde 20’sini, sanayi kesiminin cirosunun yüzde 50’den fazlasını, cari fiyatlarla GSYH’nin yüzde 8’ini, metal sanayisindeki istihdamın yüzde 11’ini ve Türkiye’deki toplam sanayi istihdamının yüzde 3’ünden fazlasını gerçekleştiren üye şirketlerinin rekabet gücüne katkıda bulunuyor. 217 ÜYE, 160 BİN İŞÇİ İÇİN ÇALIŞIYOR Otomotiv ana sanayi, otomotiv yan sanayi, demir-çelik-döküm ve beyaz eşya sektörlerinde faaliyet gösteren lider şirketlerin üye olduğu MESS, 217 üyesinin 160 bini aşkın çalışanı için toplu iş sözleşmesi akdediyor. MESS, 55’inci yılında da hayata geçirdiği çağdaş projeleri, gerçekleştirdiği hukuki, teknik, yönetimsel ve mali konulardaki faaliyetleri ile üyelerine ve çalışma yaşamının taraflarına sosyal diyalog içerikli hizmetler sunacak, uluslararası arenadaki verimli işbirliklerini devam ettirecek ve çalışma barışını koruma yönündeki faaliyetlerini sürdürecek. Sizlerle paylaşmaktan onur duyduğumuz etkinliklerimizi, projelerimizi, yayınlarımızı ve tüm yeniliklerimizi www.mess. org.tr internet adresimizden takip edebilirsiniz. TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI KURUCULARI 4 MESS’ten haberler MESS’İN KURUCU GENEL SEKRETERİ İLHAN LÖK’Ü KAYBETTİK SENDİKAMIZIN KURUCU GENEL SEKRETERİ VE 1960-1991 YILLARI ARASINDA GENEL SEKRETERLİK GÖREVİNİ BAŞARIYLA YÜRÜTEN İLHAN LÖK’Ü 16 KASIM 2014 TARİHİNDE KAYBETMENİN DERİN ÜZÜNTÜSÜ İÇİNDEYİZ. MERHUMA ALLAH’TAN RAHMET, AİLESİNE, YAKINLARINA VE MESS CAMİASINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ. İlhan Lök, 1929 yılında İstanbul’da doğdu. 1953 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1954 yılında yedek subaylık görevinden sonra çalışma hayatına sınai işletmelerde başlayarak Yenen Mensucat Fabrikaları’nda ve Emayetaş’ta yöneticilik görevlerinde bulundu. 1960 yılında işverenlerin teşkilatlanması faaliyetine katılan o dönemki adıyla Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası’nın kurucu genel sekreteri olarak çalışan İlhan Lök, 1961 yılında işveren sendikalarının, İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun kuruluş aşamalarında bilfiil çalıştı. 1960-1991 yılları arasında MESS Genel Sekreterliği görevini sürdürürken beraberinde Konfederasyonumuzun genel sekreter yardımcılığı ve genel sekreter vekilliği görevlerini de yürüttü. 1963 yılında üç ay süre ile Cenevre’de Çalışma Etüdleri Milletlerarası Enstitüsü’nün İşçi-İşveren İlişkileri Programı’na katılarak sertifika aldı. MESS Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi Üyesi, Uluslararası Endüstriyel İlişkiler Derneği ve Türk Endüstriyel İlişkiler Derneği Üyesi olarak çalışma hayatında çok sayıda başarılı çalışmalara imza attı. 5 MESS’ten haberler Türk Metal Sendikası Birleşik Metal-İş Sendikası Çelik-İş Sendikası GRUP TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ GÖRÜŞMELERİNDE UYUŞMAZLIK TÜRK METAL SENDİKASI İLE 25 AĞUSTOS 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE 23 EKİM 2014, BİRLEŞİK METAL-İŞ SENDİKASI İLE 8 EYLÜL 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE 6 KASIM 2014 VE ÇELİK-İŞ SENDİKASI İLE 9 EYLÜL 2014 TARİHİNDE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERDE İSE 7 KASIM 2014 TARİHİNDE UYUŞMAZLIK TUTANAKLARI TUTULDU. Yeni dönem MESS Grup Toplu İş Sözleşmeleri’yle ilgili yetki belgelerinin sunulduğu ve maddeler bazında görüşmelerin başladığı ilk toplantılarda yapılan konuşmalarda sendikaların yetkilileri, diyalog ve karşılıklı anlayış mesajları verdi. Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Aslıyüce, önümüzde uzun ve zorlu bir maraton olduğunu, geçmiş senelerde olduğu gibi, bu dönem de görüşmelerin karşılıklı güven, sağduyu ve uzlaşmayla sonuçlanacağını düşündüklerini, her iki tarafın da çıkarlarının gözetildiği ve müzakere masasından mutlu ayrılacakları bir sözleşmeye imza atacaklarına inandıklarını belirterek, sürecin metal işkolu, metal işçileri ve işverenleri için hayırlı sonuçlar getirmesini diledi. Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, 6 Birleşik Metal-İş Sendikası olarak Grup Toplu İş Sözleşmesi sürecinin barış içerisinde tamamlanmasını, sürecin gerek işletmeler gerekse çalışanlar açısından tatmin edici bir sonuçla bitmesini ve bunun neticesinde mutlu ve rahat bir çalışma ortamının oluşmasını arzu ettiklerini kaydetti. Çelik-İş Sendikası Genel Sekreteri Yunus Değirmenci, gerek işletmelerin gerekse çalışanların çıkarlarının dengelendiği bir Grup Toplu İş Sözleşmesi imzalanacağına duyduğu inancı dile getirerek; müzakere sürecinin, her iki taraf açısından da kazanımla sonuçlanacak şekilde bitmesini istediklerini belirtti. MESS Yönetim Kurulu Üyesi H. Özcan Aydilek, sosyal diyaloğun karşılaşılabilecek sorunların çözümünde her zaman kilit rol oynadığına dikkat çekerek; tarafların deneyimi ve birbirlerine olan güveni sayesinde müzakerelerin masa başında karşılıklı diyalog ile ve her iki kesimin de menfaatlerinin dengelenerek neticeleneceğine inandığını dile getirdi. MESS Yönetim Kurulu Üyesi M. Kamil Eser, her iki kesimin de temsil ettiği taraflar için hayırlı bir Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci dilediğini, her zaman olduğu gibi karşılıklı anlayış ve sağduyuyla hareket ederek sözleşmelerin sonuçlanmasını istediklerini, MESS ve muhatabı sendikaların imzalayacağı Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nin tüm Türkiye için örnek teşkil ettiğini ve bunun, diğer işkollarında imzalanacak sözleşmelerde de etkili olacağını dile getirerek; sağduyunun egemen olacağı bir süreç yaşanması gerektiğini vurguladı. MESS Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu ise, MESS Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nin, özel sektörün en büyük sözleşmesi olmasından dolayı herkes tarafından yakından takip edildiğine, bu noktada işyerlerinin varlığını sürdürmesi ve istihdamın artması gayesine hizmet edecek sözleşmelerin imzalanmasının çok önemli olduğuna dikkat çekerek; her dönem olduğu gibi bu dönem de sosyal diyalog kapısının her zaman açık olduğunu ve işyerlerinde istikrarı bozmayacak sözleşmelere imza atacaklarını düşündüklerini belirtti. MESS’ten haberler CEEMET’İN 22'NCİ GENEL KURULU YAPILDI “SOSYAL AVRUPA SANAYİDE REKABET GÜCÜ” TEMASIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN AVRUPA METAL, MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİ BAZLI SANAYİ İŞVERENLERİ KONSEYİ CEEMET’İN 22'NCİ GENEL KURULU’NA, HELSİNKİ’DE FİNLANDİYA TEKNOLOJİ ENDÜSTRİLERİ FEDERASYONU “TEKNOLOGIATELLOSUS” EV SAHİPLİĞİ YAPTI. Avrupa Metal, Mühendislik ve Teknoloji Bazlı Sanayi İşverenleri Konseyi CEEMET’in 22'nci Genel Kurulu, 2526 Eylül 2014 tarihlerinde Helsinki’de Finlandiya Teknoloji Endüstrileri Federasyonu “Teknologiatellosus” ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Genel Kurula, MESS Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu ve Dış İlişkiler, Eğitim ve Projeler Müdürü Fatih Tokatlı iştirak etti. “Sosyal Avrupa Sanayide Rekabet Gücü” temasıyla gerçekleştirilen Genel Kurul toplantısının ilk günkü kısmında Finlandiya Merkez Bankası Başkanı ve Avrupa Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Erkki Liikanen, sanayinin Avrupa’da ve küresel düzeyde rolüne ilişkin bir konuşma yaptı. Liikanen’in konuşmasının ardından CEEMET’in hazırladığı “Sanayi Rekabet Gücü için Yol Haritası Belgesi”nin lansmanı yapıldı. Lansman sunumunun ardından CEEMET Başkanı Sakari Tamminen, Avrupa Parlamentosu İstihdam Komitesi Üyesi Jutta Steinruck ve AB Komisyonu yetkililerinin de katıldığı bir panel oturumu düzenlendi. Panelde Avrupa 2020 Stratejisi'nde benimsenen imalat sanayisinin GSYH içerisindeki payının 2020 yılında yüzde 20’ye çıkarılması için başta Parlamento olmak üzere yapılması gerekenler ve Avrupa 2020 hedefleri yerine getirilirken AB’de ekonomik yönetimin uyumluluğunun nasıl sağlanacağı tartışıldı. İlk gün programının sonunda Finlandiya Teknoloji Endüstrileri Federasyonu tarafından konuklara bir akşam yemeği verildi. CEEMET’İN YENİ BAŞKANI SEÇİLDİ İkinci gün programı çerçevesinde ilk olarak “Fin Perspektifinden” Avrupa’da sanayinin yeniden doğuşu için gerekli başarı faktörleri ele alındı. Ayrıca CEEMET ve Avrupa Sektörel Sosyal Diyaloğu’ndaki mevcut durum ve bu süreçlerin Avrupalı işletmelerin lehine nasıl en iyi şekilde kullanılabileceği konusu tartışıldı. Son olarak CEEMET’e üye teşkilatların Başkan ve Genel Direktörlerinin imzasıyla “Sosyal Avrupa için Sanayi Rekabet Gücü” başlıklı deklarasyon yayınlandı. Genel Kurul’un seçim bölümünde ise Hollanda Metal ve Elektronik Sanayii Federasyonu FME-CWM’in Başkanı Inneke Dezentje Hamming-Bluemink, ittifakla 2015-2016 dönemi için CEEMET Başkanı olarak seçildi. 7 MESS’ten haberler İSG KOMİSYONU OYAK RENAULT’UN EV SAHİPLİĞİNDE TOPLANDI MESS İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KOMİSYONU'NUN 57’NCİ TOPLANTISI, 31 EKİM 2014 TARİHİNDE OYAK RENAULT’UN EV SAHİPLİĞİNDE DÜZENLENDİ. TOPLANTININ AÇILIŞINI OYAK RENAULT İNSAN KAYNAKLARI DİREKTÖRÜ ALP ERNST GEISSLER YAPTI. İş sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunlara çözüm bulmak ve MESS üyeleri arasında bilgi alışverişini sağlamak amacıyla 1999 yılından bu yana çalışmalarını sürdüren MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu’nun 57’nci toplantısı yapıldı. 31 Ekim 2014 tarihinde Oyak Renault Otomobil Fab. A.Ş.’nin ev sahipliğinde düzenlenen toplantının açılışını Oyak Renault İnsan Kaynakları Direktörü Alp Ernst Geissler yaptı. Geissler, toplantının işyerinde düzenlenmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “İşyerleri arasında yoğun rekabet yaşanıyor, ancak konu iş sağlığı ve güvenliği olduğunda bu rekabet bir sinerjiye dönüşüyor” dedi. Toplantıda, Oyak Renault İSG Departman Müdürü Faruk Dönmez, İş Güvenliği 8 Bölüm Şefi Cem Süren, Sağlık Servisi Şefi Özcan Akbulut, işyeri İSG departmanının organizasyon yapısı, iş güvenliği ve sağlık servisi uygulamaları hakkında bilgiler verdi. MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Altan Çetinkal ise güncel gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu. Tam gün süren toplantı kapsamında motor montaj departmanı, kaporta departmanı, montaj departmanı ve sağlık servisine saha ziyareti düzenlenerek uygulamalar hakkında bilgi alındı, değerlendirmelerde bulunuldu. Alanında uzman kişilerin katılımıyla düzenlenen MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu’nun toplantıları, MESS üyeleri arasındaki bilgi alışverişini ve sosyal paylaşımı artırmanın yanı sıra, karşılıklı iş ilişkilerine de olumlu katkı sağlıyor. MESS’ten haberler KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU’NUN (TİSK) BU YIL İLKİNİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİ “HERKES İÇİN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK (KSS) PROJESİ” KAPSAMINDA, 2014 YILI ÖDÜLLERİNİ KAZANAN ŞİRKETLER BELLİ OLDU. YARIŞMANIN EN BÜYÜK ÖDÜLÜ, “MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ”NE VERİLDİ. Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Projesi kapsamında, bu yıl ödül kazanan şirketler belli oldu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) AB’nin finansman desteğiyle yürüttüğü projede kazanan şirketlere ödüllerin verilmesi amacıyla düzenlenen törende konuşan TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu, günün rekabet koşullarında, Türkiye’nin bir adım daha öne çıkması için herkesin daha fazlasını yapmak durumunda olduğunu söyledi. Eyüboğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Konfederasyonumuz, KSS ödüllerinin yönetimi ve yürütmesinde başta işçi ve işveren sendikaları, kamu, sivil toplum örgütleri olmak üzere; Avrupa Komisyonu, Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Hırvatistan İşverenler Birliği (HUP-CEA), Karadağ İşverenler Federasyonu (UPCG/MEF), Makedonya İşverenler Konfederasyonu (BCM) ve Romanya Küçük ve Orta Ölçekli Özel Sektör İşletmeleri Ulusal Konseyi (CNIPMMR) işbirliği yaptı, yapıyor. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri Proje ortağı beş ülkede eşzamanlı olarak uygulanıyor. Projeye ortak olmak için çeşitli ülkelerden talep alıyoruz. Projemizin ilk dönemi 2014 sonunda tamamlanacak ve ikinci dönemi 20152016 yılları arasında uygulanacak. Projenin ikinci döneminde ortak sayımız da artacak, Bulgaristan ve Sırbistan Ulusal İşveren Örgütleri de aramıza katılacak. KSS Yarışması’nı her yıl tekrarlamayı ve ödül vermeyi amaçlıyoruz.” “MESLEK LİSESİ MEMLEKET MESELESİ” ÖDÜL ALDI Yarışmanın büyük ödülü, Koç Holding’in bir süredir devam ettirdiği, kamu özel işbirliğiyle meslek liselerinde eğitim kalitesinin artırılmasını amaçlayan “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” adlı projeye verildi. KOBİ dalındaki büyük ödülü ise engellilerin ilaç kullanımında hayatını 9 kolaylaştırmayı amaçlayan “Engelsiz İlaç” projesiyle Çevreci Eczacılar Kooperatifi aldı. Yarışmada yine Koç Holding bünyesindeki OPET’in Temiz Tuvalet Kampanyası “Etkililik Ödülü”, Boyner’in Nar Taneleri projesi “İyi Uygulama Ödülü”, Borusan’ın Annemin İşi Benim Geleceğim projesi “Kapsayıcılık Ödülü”, Anadolu Cam’ın Cam Yeniden Cam projesi “Sürdürülebilirlik Ödülü”, IBM’nin On Demand Community projesi ise “Yenilikçilik Ödülü” almaya hak kazandı. KOBİ kategorisinde “Etkililik Ödülü” de Friterm Isı firmasına Bizim Sokağın Çocukları projesine verildi. MESS’ten haberler İSTANBUL “ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ UZMANLIK EĞİTİM PROGRAMI” İLK MEZUNLARINI VERDİ MESS EĞİTİM VAKFI (MEV) VE TÜRKİYE İNSAN YÖNETİMİ DERNEĞİ'NİN (PERYÖN) YAPTIĞI “ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ UZMANLIK EĞİTİM PROGRAMI” İLK MEZUNLARINI VERDİ. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİCİLERİ VE ÇALIŞANLARININ, ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİNİN DİNAMİKLERİNE UYUM SAĞLAMASI VE DAHA DONANIMLI OLMASI AMACIYLA DÜZENLENEN PROGRAMI İSTANBUL, ANKARA, BURSA VE İZMİR’DE TAMAMLAYAN 129 KİŞİ SERTİFİKASINI ALDI. 10 MESS’ten haberler Endüstri ilişkileri konusunda Türkiye’nin uzman kuruluşlarından MESS Eğitim Vakfı (MEV) ile Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) işbirliği ile bu yıl 19 Mart tarihinde hayata geçirilen “Endüstri İlişkileri Uzmanlık Eğitim Programı” ilk mezunlarını verdi. İK profesyonellerini, iş hukuku, sosyal sigortalar, iş sağlığı ve güvenliği, çalışma yönetimi, iletişim, müzakere teknikleri gibi pek çok önemli konuda donanımlı hale getirmek amacıyla gerçekleştirilen programa katılanlar, alanlarında uzman eğitmenlerden, ileri düzeyde bilgi aldı. Program kapsamında İstanbul, Bursa, Ankara ve İzmir’de açılan altı sınıfta verilen eğitimler tamamlandı. İstanbul’da düzenlenen programı bitiren 50 kişi, MESS Genel Merkezi’nde düzenlenen törenle sertifikalarını aldı. İstanbul’da düzenlenen törene, MESS Genel Sekreteri ve MEV Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hakan Yıldırımoğlu, PERYÖN Yönetim Kurulu Üyesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdem Özdemir, MEV Genel Müdürü Dr. Necdet Kenar, PERYÖN ve MESS üyeleri ile program eğitmenleri katıldı. “6 AYDA 144 BİN YENİ SENDİKALI” Törende konuşan MESS Genel Sekreteri ve MEV Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hakan Yıldırımoğlu, endüstri ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmeleri aktardı. Endüstri ilişkilerinin eskiden çok gündemde olan bir konuyken 1980 sonrası sendikal hayatın ivmesini kaybetmesiyle biraz durağan hale geldiğini dile getiren Yıldırımoğlu, 2013’teki yasa değişikliği sonrası ve noter şartının kalkmasını takiben bir hareketlilik başladığına dikkat çekti. “Kasım 2013’te üyelikte noter şartının kalkmasından bugüne kadar geçen zamanda 144 bin yeni sendika üyesi olduğunu görüyoruz. Türkiye’de 1 milyon 60 bin civarında sendikalının olduğunu düşünürseniz yüzde 14 önemli bir artış. Bu sayının daha da artmasını bekliyoruz” diye konuşan Yıldırımoğlu, bundan yana bir korkularının, endişelerinin olmadığını belirtti. Yıldırımoğlu konuyla ilgili konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çünkü siz üyelerimizin hepsi sendikal hayatla tanışık, sendikalarla toplu sözleşme yapan bunun maliyetine, bedeline katlanan işverenlersiniz. Bu artmalı ki, sizlerle rekabet içinde olan yerlerde de sendika 11 MESS’ten haberler olsun, sendikal rekabet olsun, bunlar da kayıt içine girsin. Kendimizi buna göre hazırlıklı hale getirmemiz, mevzuat başta olmak üzere endüstriyel ilişkiler konusunda kendimizi, şirketlerimizi yöneticilerimizi hazırlıklı tutmamız gerekir. Buradan hareketle PERYÖN ile Endüstri İlişkileri Uzmanlığı Sertifika Programı’nı başlattık. Başarılı ve doğru bir program oldu, ancak asıl yapmamız gereken burada edinilen bilgi ve tecrübelerin sahaya yansıması; bunu da elbirliğiyle yapacağız.” İZMİR BURSA ANKARA 12 “SAHA TECRÜBESİ İLE TEORİ BİRLEŞTİRİLDİ” Mezuniyet töreninde konuşan PERYÖN Yönetim Kurulu Üyesi, Marmara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdem Özdemir ise, programın içeriğinin uygulamalı olarak planlandığını ve saha tecrübeleri ile teorik bilgilerin özenle bütünleştirildiğini belirtti. Özdemir, “PERYÖN Türkiye’de insan yönetimi alanındaki ilk sivil toplum kuruluşu. İK profesyonellerinin mesleki gelişimi PERYÖN’ün misyonları arasında yer alıyor. Alanında lider, profesyonel iki uzman kuruluş bir araya geldi ve günün sonunda bu çalışma ortaya çıktı. Endüstri İlişkileri Uzmanlık Eğitim Programı, direktör, müdür, uzman ve uzman yardımcılarını bir araya getirdi ve alanında tecrübeli yöneticileri genç uzmanlarla buluşturdu. Böylece, interaktif geçen eğitimler bilgi, birikim ve tecrübelerin paylaşıldığı son derece dinamik bir platform haline dönüştü” dedi. İstanbul’daki programı başarıyla bitiren katılımcılara sertifikalarının takdim edilmesinin ardından tören kokteyl ile devam etti. Ankara’da verilen eğitimi tamamlayan 19 kişinin sertifikası, MESS Ankara Bölge Temsilciliği’nde düzenlenen törende verildi. Bursa’da iki grup halinde düzenlenen eğitimleri tamamlayan 46 kişinin sertifikası, Sheraton Bursa’da düzenlenen törenle takdim edildi. İzmir’de eğitimi tamamlayan 14 kişiye sertifikası, MESS İzmir Bölge Temsilciliği’nde düzenlenen törenle verildi. Toplam 52 saat süren eğitim programına MESS ve TİSK üyesi işletmelerde çalışanlar ve PERYÖN üyeleri indirimli olarak katılabiliyor. Programdan yetişen endüstri ilişkileri uzmanlarının, sektörün nitelikli eleman ihtiyacına yanıt verirken, istihdamın, çalışan-işveren ilişkilerinin ve çalışma koşullarının iyileşmesine de katkıda bulunması bekleniyor. EĞİTMENLERİ TÜRKİYE’NİN ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ALANINDA ÖNDE GELEN İSİMLERDEN OLUŞAN PROGRAM, ÇALIŞMA HAYATININ DEĞİŞEN KOŞULLARINA UYGUN HAZIRLANDI. İÇERİKLERDE HUKUK VE MEVZUATA YÖNELİK BİLGİLERİN YANI SIRA UYGULAMAYA YÖNELİK BİLGİLER DE YER ALIYOR. PROGRAM ÖRNEK OLAY İNCELEMESİ, PRATİK ÇALIŞMA VE PANELLERİ DE KAPSIYOR. MESS’ten haberler KATILIMCILAR NE DEDİ? Şehnaz Dağdelen (40) Makina Takım Endüstrisi İnsan Kaynakları Uzmanı “Altı hafta süren bu eğitimde birçok konu başlığı vardı. Birçok konuyu tek bir eğitimde öğrenme şansı yakaladık. Her şeyden önce çok değerli insanlarla tanıştım. Çok değerli hocalar bize ders verdi, onlardan fikir alma şansı elde ettim. Bir de tabi ki yaptığım işe, mesleğime de katkısı oldu. Bildiğim, bilmediğim, yanlış bildiğim konuların üzerinden geçildi. İK çalışanları, yöneticiler ve konuya ilgi duyan herkese bu eğitimleri tavsiye ediyorum.” Harun Yaraman (48) Silvan Sanayi İnsan Kaynakları ve İdari İşler Müdürü “Bilgilerimi tazelemek, bilmediklerimi öğrenmek için eğitime katıldım. Çalışırken çok zaman ayıramadığımız bu konuları MESS sayesinde öğrenme fırsatı bulduk. İnsan kaynakları olarak olayları bire bir yaşıyoruz ama son bilimsel yaklaşımları öğrenmek, diğer firmaların çalışanlarını görmek ve kendimizi geliştirmek adına yararlı oldu. Özellikle iletişim konusunda çok faydalı oldu. İK’ya ilgi duyan gençlere tavsiye ederim.” Tuncer Oflu (31) Arçelik-LG Klima Fabrikası İnsan Kaynakları Çalışanı “Eskiden endüstri ilişkileri alanında genellikle teknik ve hukuksal boyutla ilgili eğitimler verilirdi. O nedenle bu eğitime katılırken ilk başta biraz tereddüt ettim ama sonra beklentimin üstüne çıkan bir eğitim aldım. Bu tip eğitim programları ülkemizde kesinlikle ihtiyaç, çünkü endüstri ilişkileri yıllardır arka planda, insan kaynaklarının biraz gölgesinde kalmışken, son yıllarda biraz daha ön plana çıkmaya başladı. Bu eğitimler bunun ilk aşaması, devamı da gelecektir. İhtiyaç olduğunu kesinlikle düşündüğüm bu eğitimin çok etkili olduğunu söyleyebilirim.” Yurdanur Demir (32) Otokoç Otomotiv Bodro ve Özlük İşleri Bölümü İnsan Kaynakları Danışmanı “İK kendini sürekli yenileyen bir alan. Dolayısıyla yasal mevzuatlardaki değişiklikleri takip etmek, güncel durumdan haberder olmayı gerektiriyor. Eğitimin içeriği oldukça kapsamlı olduğu için katılmaya karar verdim. Şimdiye kadar katıldığım programlarla kıyaslarsam, birbirinden değerli eğitmenlerden aldığım en interaktif eğitim programı buydu diyebilirim. Bu programa, hem uzmanlaşmak hem de İK alanında çalışıp kendine yeni bir ufuk açmak isteyenlerin katılması gerektiğini düşünüyorum.” Ali Burgu (32) Arçelik İnsan Kaynakları Uzmanı “Bu tip eğitimlere çok büyük ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü kanunla, mevzuatla ilgili günlük uygulamalarımızda karşılaştığımız bazı sorunlar oluyor. Bu konularda her işletme kendi bildiğini uyguluyor. Bu eğitim, işin doğrusunu öğrendiğimiz için çok faydalı oldu. Değerli hocalardan, güncel uygulamalar hakkında örnekler üzerinden giderek bilgi aldık. Endüstri ilişkileri yükselen bir trent olduğu için bu eğitimi tavsiye ediyorum.” BUSİAD’ın panelinde, iş sağlığı ve güvenliği konuşuldu Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) Çevre ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanlık Grubu tarafından düzenlenen ‘6331 Sayılı Kanunun Uygulama Zorlukları ve Yaşanan Sıkıntılar’ konulu panelde; iş sağlığı ve güvenliği kapsamında alınan tüm önlemlerin, işyerlerinde verimliliği önemli oranda artırdığına dikkat çekildi. BUSİAD Evi’nde gerçekleştirilen panelin açılış konuşmalarını; BUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Çevre-İş Sağlığı Güvenliği Uzmanlık Grubu Koordinatörü Şükrü Erdem ve İş Teftiş Kurulu Bursa Grup Başkanı Yaşar Ata yaptı. Açılış konuşmalarının ardından, oturum başkanlığını MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Altan Çetinkal’ın yaptığı panele konuşmacı olarak, A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Hakan Yılmaz, İşyeri Hekimi Dr. Metin Tekcan, Avukat Cenk Doster ve İş Müfettişi Şerif Çetin katıldı. Panelde; Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi hizmetlerinde yaşanan zorluklar, sağlık gözetimi uygulamalarında yaşanan sıkıntılar, ölümlü iş kazası sonrasında yaşanabilecek hukuki süreç ve 6331 sayılı Kanundaki belirsizlikler karşısında İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın yaklaşımı konuları ele alındı. 13 MESS’ten haberler STEM ZİRVESİ’NDE İŞ DÜNYASI VE ÜNİVERSİTELER BİR ARAYA GELDİ MESS’İN DESTEĞİYLE DÜZENLENEN STEM ZİRVESİ, FEN, TEKNOLOJİ, MÜHENDİSLİK VE MATEMATİK EĞİTİMİNİN ÖNEMİNİ, İŞGÜCÜNE DUYULAN İHTİYACI VURGULAMAK AMACIYLA YAPILDI. Sanayii İşverenleri Sendikası’nın (TÜTSİS) destekleriyle gerçekleştirilen STEM Zirvesi’ne yerli ve yabancı konuşmacılar katılarak, iş dünyasının ve üniversitelerin konuya bakış açısını ele aldı. Bahçeşehir Üniversitesi Fazıl Say Konferans Salonu’nda düzenlenen zirvenin açılış konuşmalarını, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, Bilim, Sanayi ile Teknoloji Bakanı Fikri Işık yaptı. Ardından, “İş Dünyası “Science, Technology, Engineering, Mathematics (STEM) / Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik” eğitiminin önemini ve bu alanda işgücüne duyulan ihtiyacı vurgulamak amacıyla bir zirve yapıldı. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Samsung’un ana sponsorluğunda, Kibar Holding, Koç Holding ve Siemens sponsorluklarında ve Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile Türkiye Tekstil Neden STEM? Ekonominin bilgiye giderek daha çok dayanması, ekonomiyi büyütecek işlerin bilgi temelli işler olması, “bilgi”yi üretecek ve kullanacak bireylerin de gerekli donanıma sahip olmasını gerektiriyor. Bu nedenle yeni kuşaklara katma değeri yüksek beceriler kazandırılması kritik önem taşıyor. Bu becerilerin başında ise, bugünün ve geleceğin bilimsel ve teknolojik gelişmelerinin temelini oluşturan “STEM (Science, Technology, Engineering, Mathematics)”, yani bilim, teknoloji, matematik, mühendislik geliyor. Bilgi ekonomisine dönüşüm yolunda, “STEM” konusunda eğitim almış insan gücünün önemi her geçen gün artıyor. İnovasyon ve teknolojide yetkinleşerek, yüksek teknolojiye dayanan rekabetçi ürün ve hizmetler geliştiren ülkeler, küresel ekonomide belirgin olarak daha güçlü konuma ulaşıyor. Bu nedenle, okul öncesi eğitimden başlayarak, eğitim sisteminin her kademesinde STEM alanlarının, araştırmacılığın ve yenilikçiliğin ön plana çıkarılması, inovasyon politikalarının amacına ulaşması için vazgeçilmez görülüyor. MESS ÜYELERİNDEKİ İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ YAYIMLANDI ,$22Ý«8$+$1Ù-#$ 1 Ú3(1, İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri 14 Gözünden STEM İnsangücüne Duyulan İhtiyaç ve Beklentiler” anketi sonuçlarıyla ilgili bir sunum yapılan zirvede, moderatörlüğünü televizyon programcısı ve sunucusu Cüneyt Özdemir’in yaptığı “Geleceğin Dünyasına Hazır Nesiller” adlı bir oturum ile “Üniversitelerin STEM Eğitimindeki Rolü, İhtiyaçlar ve Beklentiler” adlı bir tartışma oturumu gerçekleştirildi. MESS üyesi işyerlerinde meydana gelen iş kazası ve meslek hastalıklarının nedenlerini ortaya çıkarmak ve gerekli önlemlerin alınmasına yön göstermek amacıyla, 2013 yılına ilişkin sonuçların analizini içeren araştırmamız tamamlanarak; “MESS Üyelerinde İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri-2013” yayımlandı. Yayınımızda, üyelerimizin mavi ve beyaz yakalı çalışanlarının yaşadığı iş kazaları ve meslek hastalıklarına yönelik istatistiki veriler, neden sonuç ilişkileriyle değerlendiriliyor. Araştırma sonuçları, yıllara ilişkin karşılaştırmalı verileri de içeriyor. Araştırmada, toplam 128 bin 787 çalışanın istihdam edildiği 152 MESS üyesi işyerine ilişkin istatistiki veriler yer alıyor. MESS’ten haberler TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, MEMUR-SEN VE KAMU-SEN BAŞKANLARI TİSK’İ ZİYARET ETTİ Sivil toplum kuruluşlarının başkanları, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Yağız Eyüboğlu’nu TİSK Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Ziyarete, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TESK Başkanı Bendevi Palandöken, TÜRKİŞ Başkanı Ergün Atalay, HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan, MEMUR-SEN Başkanı Ahmet Gündoğdu ve KAMUSEN Başkanı İsmail Koncuk katılarak Eyüboğlu’nu tebrik edip, başarılar dilediler. Eyüboğlu da ziyaretlerinden ötürü Başkanlara teşekkür etti. TİSK’in TOBB, TESK, TÜRKİŞ, HAK-İŞ, MEMUR-SEN ve KAMU-SEN ile olan işbirliğinin bundan sonra da artarak devam edeceğini belirten göre faaliyette bulunan ve Türk işverenlerini endüstri ilişkileri alanında yurtiçinde ve yurtdışında temsil eden tek üst kuruluş olma özelliğini taşıyan TİSK, ekonominin değişik sektörlerinde etkinlik gösteren üye 22 işveren sendikası ile şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da sosyal diyaloğun gelişmesine çalışacak. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Eyüboğlu, “Türkiye’de sivil toplumun kazandığı güçle kurumlarımızın topluma karşı sorumluluğu artmıştır. Çalışma hayatında gösterdiğimiz işbirliği dünyaya örnek teşkil etmektedir” dedi. Ziyarette, ülke gündeminde yer alan ekonomik ve sosyal konular da değerlendirildi. Gönüllü teşkilatlanma esasına ÇALIŞANLARIN İSG EĞİTİMLERİYLE İLGİLİ UZAKTAN EĞİTİM MODÜLÜ Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik; 15 Mayıs 2013 tarih ve 28648 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Söz konusu yönetmeliğin “Eğitimin Temel Prensipleri” başlıklı 12. maddesinin 7. fıkrasında; çalışanlara işe başlamadan önce verilecek iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri hariç olmak üzere, yönetmeliğin Ek-1’inin birinci bölümünde belirtilen genel konuların işverence gerekli ve yeterli sistemin kurulması halinde uzaktan eğitim şeklinde verilebileceği düzenlenmişti. Üyelerimizin konuyla ilgili çalışmalarına destek olmak amacıyla, MESS öncülüğünde kurulan MESS Eğitim Vakfı (MEV) tarafından, Yönetmeliğin Ek-1’inin birinci bölümünde belirtilen genel konuları kapsayan uzaktan eğitim modülü hazırlandı. MESS üyeleri bu modüle, MESS Üye Portalı üzerinden erişim sağlayabilir. Mevzuat hükümleri çerçevesinde; söz konusu uzaktan eğitim 4 saat olarak planlandı. Eğitimin etkin olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, işletme tarafından belirlenen farklı bir yöntem uygulanabileceği gibi her bir katılımcı için Portalda yer alan ön test/son test de yapılabilecek. Ayrıca, verilen eğitimin belgelendirilmesi için Portalda yer alan “İş Sağlığı ve Güvenliği Uzaktan Eğitim Katılım Tutanağı”nın düzenlenmesi ve bu tutanağın işletmede muhafaza edilmesi gerekiyor. 15 Üyelerimizden AYGAZ, MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNDE YİNE LİDER OLDU Türkiye Kalite Derneği’nin (KalDer) Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi (TMME) Araştırması 2014 yılının ilk çeyrek sonuçları açıklandı. Aygaz, Mogaz ve Lipetgaz markalarıyla birlikte tüketiciler tarafından en beğenilen marka olarak seçildi. KalDer ve KA Araştırma’nın 81 ilde 6 bin 38 tüketiciyle yaptığı araştırma sonucunda Aygaz 84 puan ile sektöründe müşterilerini en memnun eden marka olurken, Aygaz’ı Mogaz ve Lipetgaz 83 puan ile izleyerek ikinciliği paylaştı. 2005 yılından bu yana, beşinci kez tüketiciler tarafından birinciliğe layık görülen Aygaz böylece, son üç yılda peş peşe birinci olarak sürdürülebilir bir başarı sağladı. Öte yandan Aygaz’ın 16 desteğiyle, İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü ve İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı ile Çocuk ve Adolesan Diyabetikler Derneği tarafından düzenlenen Diyabetik Çocuklar Kampı, Türkiye’nin şeker çocuklarını bu yıl 22'nci kez bir araya getirdi. Yaklaşık 2 bin çocuğun konuk olduğu kamp, bu yıl 100’den fazla “şeker çocuğu” ağırladı. Kampın sürpriz etkinliği ise çocukların sergilediği dans gösterisi oldu. “METALURJİ ÇALIŞANLARI GÜNÜ”NÜN ÜÇÜNCÜSÜ KUTLANDI Rusya’da 1964 yılından beri, MMK Metalurji’de ise 2012 yılından beri kutlanan “Metalurji Çalışanları Günü” bu yıl Ramazan ayına denk gelmesi nedeniyle; MMK Metalurji çalışanları ile İskenderun ilçe protokolü, MMK Metalurji müşterileri ve şehrin önde gelen iş adamları için iki ayrı günde düzenlenen iftar yemeğiyle kutlandı. Şirketiçi iftar yemeği kapsamında beşinci yılını dolduran şirket çalışanlarına plaket ve ödülleri, MMK Metalurji Genel Müdürü Vitaly Galkin tarafından verildi. Etkinlik, şirket çalışanlarından oluşan müzik grubunun müzik dinletisinin ardından Türk halk oyunları dans gösterisi ile son buldu. İskenderun Anemon Otel’de gerçekleşen iftar yemeğine ise; Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Rektörü Prof. Dr. Hüsnü Salih Güder, Erzin ve Dörtyol Kaymakamı, Dörtyol Belediye Başkanı Yaşar Toksoy, İskenderun OSB Başkanı Fatih Tosyalı, ITSO Başkanı Levent Hakkı Yılmaz, Çelik İş Sendikası Genel Başkanı A. Cengiz Gül, Hatay İş Adamları ve Bürokratları Derneği Başkanı İbrahim Güder ile sektördeki firma temsilcileri, müşteriler ve tedarikçiler katıldı. AYGAZ, MMK METALURJİ, TÜRKTRAKTÖR, BSH EV ALETLERİ, ANADOLU ISUZU Üyelerimizden traktör üreticilerinden TürkTraktör Genel Müdürü Marco Votta, “Pazardaki üstünlüğümüzü ve liderliğimizi açık ara sürdürmeye devam ediyoruz. Toplam ciromuz kuruluşumuzdan bu yana geçen 60 yılın rekor seviyesine ulaşarak 1,3 milyar TL’ye yükseldi. Sergilemiş olduğumuz performans yabancı yatırımcıdan da takdir görüyor. Halka açık paylardaki yabancı payımız yüzde 86’ya ulaştı” diye konuştu. TÜRKTRAKTÖR’DEN 60'INCI YILINDA REKOR CİRO Türkiye tarım sektörünün lider ismi TürkTraktör, 2014 yılı ilk yarı finansal sonuçlarını düzenlenen basın toplantısı ile açıkladı. TÜİK verilerine göre 2014 yılının ilk 5 ayında Türkiye traktör pazarı yüzde 7 büyürken, TürkTraktör, yüzde 10 oranında büyüme kaydetti. İlk 6 aylık dönemde toplam cirosu geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 21 artan, yurtiçi cirosu yüzde 10 oranında artışla 863 milyon TL’ye ulaşan TürkTraktör’ün ihracat cirosu yüzde 46 artış ile 467 milyon TL olarak gerçekleşti. 1954 yılında başladığı yolculukta Haziran 2014’te 60'ıncı yılını kutlayan TürkTraktör’ün, 2014 yılının ilk 6 ayında brüt karı 254 milyon TL ve net karı 142 milyon TL olarak gerçekleşti. TürkTraktör’ün şirket hissesi 31.07.2014 tarihinde 75,50 TL’ye ulaşırken, şirketin piyasa değeri ise 4 milyar TL oldu. Türkiye’nin önde gelen BSH YETKİLENDİRİLMİŞ YÜKÜMLÜLÜK SERTİFİKASI’NI ALAN İLK ŞİRKET OLDU Türkiye’de Bosch, Siemens, Profilo ve Gaggenau markalarıyla tüketiciyle buluşan BSH Ev Aletleri A.Ş., Avrupa Birliği (AB) ile uyum sürecinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından ülkemizde de başlatılan Yetkilendirilmiş Yükümlü Uygulaması’nda ilk sertifika alan şirket oldu. BSH Türkiye’nin sertifikası, düzenlenen bir törenle Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı tarafından BSH Ev Aletleri A.Ş. İcra Kurulu Üyesi Haluk Kaya’ya verildi. BSH Ev Aletleri A.Ş. İcra Kurulu Üyesi Haluk Kaya, “46 farklı ülkede yürürlükte olan uluslararası bir sertifika özelliğine sahip Yetkilendirilmiş Yükümlülük Sertifikası'nın, BSH’nin gümrük işlemlerini en hızlı şekilde gerçekleştirmesini sağlayarak taşıma süresi açısından da önemli avantajlar yaratacağına inanıyoruz” dedi. BSH Türkiye, almaya hak kazandığı söz konusu sertifikayla Türkiye'deki ilk YYS sahibi firma unvanına sahip oldu. Yetkilendirilmiş Yükümlü Statüsü, BSH Türkiye için önemli bir konuma sahip olan ihracat ağırlıklı işlerde hem hız hem de avantaj sağlayacak. YYS kapsamında ihracat ve ithalatta yerinde gümrükleme hakkı tanınıyor. Böylece hak kapsamında gümrükleme masraflarında ve gümrüklü depolama alanında tasarruf elde ediliyor. Kolaylaştırılmış geçiş BSH Türkiye için iyileştirilmiş taşıma süresi avantajı yaratıyor. ANADOLU ISUZU SOMALI ÇOCUKLARA MORAL VERDİ Galatasaray ve Atletico Madrid, maden kazasında yaşamlarını yitiren Somalı işçi ailelerine yardım amacıyla düzenlenen özel maçta karşı karşıya geldi. Somalı kazazede maden işçileri ve ailelerini unutmayan Anadolu Isuzu, 6 Ağustos tarihinde İzmir Atatürk Standı’nda “Dostluk ve Soma'ya Yardım” için oynanan GalatasarayAtletico Madrid maçına, Somalı maden işçileri ve çocuklarından oluşan 90 kişilik bir grubu davetli olarak götürdü. Etkinlik öncesi Soma’daki acılı aileleri ziyaret eden Anadolu Isuzu yetkilileri, faciada babalarını kaybeden çocuklarla bir araya geldi. Yetkililer, özel otobüslerle İzmir’e getirilen çocuklarla birlikte öğle yemeği yiyip, İzmir'i gezdi. Çocuklar daha sonra Atatürk Stadı'nda soyunma odalarına inerek Galatasaraylı futbolcularla buluştu. Maç öncesinde sahaya inen çocuklar, Galatasaraylı futbolcuların yanı sıra Atletico Madrid oyuncuları ile de hatıra fotoğrafı çektirdi. Galatasaraylı taraftarların sıcak ilgisiyle karşılaşan çocuklar, oldukça heyecanlıydı. 17 Üyelerimizden ARÇELİK BAŞARILI MÜHENDİSLERİNİ ÖDÜLLENDİRDİ Arçelik A.Ş., Çayırova Kampüsü Spor Salonu’nda gerçekleştirdiği 16. Buluş Günü’nde 386 başarılı mühendisini ödüllendirdi. Türkiye’den yurtdışına yapılan uluslararası patent başvurularının üçte birinden fazlasını gerçekleştiren, Dünya Fikri Haklar Örgütü’nün en çok uluslararası patent başvurusu yapan şirketler listesinde beş yıldır ilk 200 şirket arasında yer alan Arçelik A.Ş., teknoloji üretme ve yenilikçi ürünler geliştirme konusunda çalışanlarını ödüllendirerek yepyeni başarılara imza atmalarına olanak sağlıyor. Çayırova Kampüsü Spor Salonu’nda gerçekleşen törene Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı ve Arçelik A.Ş. Genel Müdürü Levent Çakıroğlu katıldı. Ödül töreninde yaptığı konuşmada Arçelik’in sektöründe gücünü 18 gün geçtikçe artırdığını, hedeflerini birer birer gerçekleştirdiğini hatta çoğu zaman hedeflerinin önüne geçtiğini vurgulayan Çakıroğlu, “Bu başarımızda en önemli itici güç, inovasyon ve yenilikçilik yeteneğimiz. Bugün geldiğimiz konumda, global pazarlarda farklı markalarımızla yükselen performansımızı sürdürüyoruz. Geliştirdiğimiz yenilikçi teknolojiler, akıllı ürünler ve katma değer yaratan çözümlerimizle sektörde dünyanın önde gelen şirketlerinden biri olmayı başardık" dedi. COŞKUNÖZ ALABUGA FABRİKASI ÜRETİME BAŞLADI Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin ilk büyük presli parça üretim tesisine sahip Coşkunöz Alabuga Fabrikası faaliyete geçti. Coşkunöz Holding’in yurtdışındaki ilk yatırımı olan Coşkunöz Alabuga Fabrikası, Tataristan Cumhurbaşkanı Rustam Minnihanov, çok sayıda üst düzey devlet yetkilisi ve çeşitli ülkelerden konukların katıldığı resmi açılış töreni ile 29 Ağustos 2014 tarihinde fiilen üretime geçti. Tataristan Cumhurbaşkanı Minnihanov açılış konuşmasında geçtiğimiz yıl Türkiye’deki Coşkunöz Metal Form fabrikasına yaptığı ziyarete değinerek, Coşkunöz Holding’den beklediği gibi yüksek teknolojili bir fabrika ile karşılaşmaktan duyduğu memnuniyetini dile getirdi. Coşkunöz Holding Genel Koordinatörü ve MESS Başkan Verili Cenk Yöney ise gerçekleştirdikleri yatırımla Rusya Federasyonu otomotiv yan sanayi sektörünün gelişimine sürekli katkıda bulunmayı ve bu konuda öncülük etmeyi amaçladıklarını vurguladı. Törende yapılan konuşmaların ardından Rustam Minnihanov, Ford Sollers ve Coşkunöz Holding üst yönetimi tarafından hat çalıştırıldı ve ilk presli parça üretimi ARÇELİK, COŞKUNÖZ, DİSA OTOMOTİV, ANADOLU MOTOR Üyelerimizden gerçekleştirildi. Coşkunöz Alabuga Fabrikası; 60 yıllık köklü üretim geçmişi ile 6 farklı sektörde 12 firması, 2 bin 500 çalışanı ile faaliyet gösteren ve Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olan Coşkunöz Holding çatısı altında yer alıyor. Yıllık 50 bin ton sac işleme kapasitesine sahip olan fabrika, binek araçlarda kullanılacak parçalar için full robotik otomasyonlu pres hatlarında üretim yapacak. Coşkunöz Holding’in dışa açılma politikasının ilk adımı olan Coşkunöz Alabuga Fabrikası, sınırların ötesine taşıdığı AR-GE ve know-how’ı Tataristan Cumhuriyeti’ndeki eğitimli işgücü, alanında uzman markalar ve enerji olanakları ile buluşturuyor. TS-16949-2002, ISO 14001, OHSAS 18001 standartlarına göre üretim yapacak olan fabrika; “Yalın Üretim” ve otomotive özgü pek çok sistem transferi ile alanındaki en son teknolojileri bölgeye kazandırarak, önemli bir model olma amacını taşıyor. Coşkunöz Alabuga Fabrikası’nın ilk etabı 15 bin metrekaresi kapalı olmak üzere, 78 bin metrekaresi açık alan üzerinde kuruldu. Coşkunöz Alabuga; şirket kuruluşu, yasal prosedürlerin yerine getirilmesi, fabrika inşaatı, makinelerin montajı ve devreye alınması süreçlerinin 1,5 yıl gibi rekor bir sürede tamamlanmasıyla örnek gösterilen bir proje oldu. Bu başarı, Rus Otomotiv Forumu tarafından “2013 Yılının En İyi Yatırım Projesi Ödülü”ne layık görüldü. DİSA OTOMOTİV ISO/TS 16949:2009 BELGESİ ALDI Disa Otomotiv, otomotiv yan sanayileri kalite yönetimi sistemlerinin tüm dünyada kabul gören ortak kriterlerine göre denetlenmesi ve değerlendirilmesi konusunda ISO/TS 16949:2009 belgesini 25 Haziran’da almaya hak kazandı. Belgeyi almak için kurum içi eğitimler, üretim hattı iyileştirmeleri ve ürün standardizasyonu gibi çalışmalar yapan Disa Otomotiv, ardından sektöründe öne çıkan ve IATF (International Automotive Task Force) TUVNORD firması ile kalite standartlarını belgelendirme işlemlerini hayata geçirdi. Disa Otomotiv Teknik Müdürü Serkan Ataç konuyla ilgili, “Kalite yönetim sistemi, kuruluşun kimliğini oluşturan önemli bir unsur. ISO / TS 16949 Kalite Yönetim Sistemi müşterinin bakış açısında, sizin hangi seviyede olduğunuza dair önemli bir etki bırakır” dedi. Planlama, eğitim, makine hattında yapılan teknik iyileştirmeler, raporlamalar, prosesler ve sisteme ait dokümantasyonun hazırlanması gibi aşamaları içeren uzun hazırlık döneminin sonunda tüm denetimleri başarıyla geçen Disa Otomotiv, ISO/TS 16949:2009 belgeli yeni döneminde, geliştirilen ve uygulamaya alınan tüm çalışmaların sürdürülebilirliğini sağlayarak, proseslerin daha da iyileştirilmesi için teknik AR-GE çalışmalarına devam etmeyi hedefliyor. tek yerli üretici olduğunu belirterek, yeni tesiste üretim kapasitelerinin yüzde 40 oranında artacağını belirtti. Özilhan, yeni üretim tesisinin hem Anadolu Grubu hem de Anadolu Motor ailesi için çok önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bugün eğer Türk çiftçisi kara sabanı bırakıp modern makinelere kavuşmuşsa, bunda Anadolu Motor’un rolünün büyük olduğuna inanıyorum. Başarımızın sırlarından biri de her zaman kullanıcıların sesine kulak vererek, onları dinleyerek, ihtiyaçlarını karşılayan ürünler geliştirmemizdir. Anadolu Motor, bugün Türkiye sınırlarının dışına taşıp, üretiminin yarısını geniş bir coğrafyada, 40’tan fazla ülkeye ihraç eder konuma yükseldi. Tarım makineleri üretiminde ve ihracatında dünyada ilk sırada yer alan İtalya’da bile ürünlerimizi görmek mümkün. Bu başarımızla gurur duyuyoruz.” 29 bin 500 metrekarelik alanda kurulan tesiste dökümhane, ısıl işlem, talaşlı imalat, boyahane, montaj ve motor test atölyeleri bulunuyor. Modern “Motor Test Ar-Ge Laboratuvarı”da bulunan tesiste, 200 kişi istihdam ediliyor. ANADOLU MOTOR’UN KOCAELİ’DEKİ YENİ ÜRETİM TESİSİ AÇILDI Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde Anadolu Motor tarafından 44 milyon TL’lik yatırımla kurulan yeni üretim tesisi açıldı. Tesis açılışına Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanvekili Zekeriya Özak, Çayırova Belediye Başkanı Şevki Demirci, Anadolu Motor Genel Müdürü Erdoğan Özoğul, Anadolu Grubu Otomotiv Gurubu Başkanı Kamil Eser, Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Vekili İbrahim Yazıcı ile Anadolu Grubu üst düzey yöneticileri katıldı. Açılışta konuşan Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Anadolu Motor’un Türkiye’de kendi alanındaki 19 Kapak CEEMET-MESS KONFERANSI’NDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MASAYA YATIRILDI 20 Kapak CEEMET İLE MESS İŞBİRLİĞİNDE DÜZENLENEN “CEEMET-MEES İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONFERANSI’NDA AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DEN YETKİLİLER BİR ARAYA GELEREK, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİYLE İLGİLİ KONULARI AYRINTILI ŞEKİLDE ELE ALDI. KONFERANSTA, İYİ UYGULAMA ÖRNEĞİ OLARAK FERROSH PROJESİNE DE DEĞİNİLDİ. “Daha Basitleştirilmiş ve Daha Etkili Bir AB İSG Çerçevesine Doğru” başlığı ile Hilton İstanbul Otel’de gerçekleştirilen “CEEMETMESS İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı”na Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’den çok sayıda iş sağlığı ve güvenliği uzmanı katıldı. 13 Mayıs tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen, 301 madencinin hayatını kaybetmesi ile tüm Türkiye’yi yasa boğan maden faciasından birkaç gün sonra gerçekleştirilen konferansa, Soma faciasıyla ilgili üzüntüler dile getirilerek ve baş sağlığı dilenerek başlandı. Konferansı açan MESS Genel Sekreteri Av. Hakan Yıldırımoğlu, Soma’da hayatını kaybeden madenciler için katılımcıları bir dakikalık saygı duruşuna davet etti. Saygı duruşunun ardından, Yıldırımoğlu, “Ruhları şad olsun, yakınlarına ve Türk milletine baş sağlığı diliyoruz, yaralılara acil şifalar temenni ediyoruz. Dileriz ki, bu kayıplar, iş kazaları son olur. MESS ve CEEMET olarak aslında ne kadar isabetli bir konuda toplantı düzenlediğimizi acı bir şekilde bir kere daha görmüş olduk” diye konuştu. Konferansın açılış konuşmacıları arasında yer alan CEEMET Genel Sekreteri Uwe Combuechen, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda işveren ve işçilerin muhatap olduğu ilkelerden söz ederek, “MESS bu konuda hassastır, onların çabalarını kutluyoruz. CEEMET ve MESS projelerde de bir araya geliyor, Avrupa Birliği (AB) ve Balkan ülkeleri ile Türkiye birlikte çalışıyor. FERROSH Projesi buna örnektir” dedi. Konuşmasında Soma’daki felakete de değinen Combuechen, şunları söyledi: “Bu kaza acı bir şekilde bizlere iş sağlığı ve güvenliğinin önemini anlatıyor. Hepimize, sağlık ve güvenlik bilincini artırmak için görevler düşüyor. Bu konu sadece Türkiye’de değil tüm uluslararası camiada önemli bir konu. MESS üyelerinin iş sağlığı konusunda çok önemli bir tarihi geçmişi olduğunu görüyorum. Belki bu kaza ile daha sıkı çalışmak gerektiği sonucuna varıyoruz.” MESS Yönetim Kurulu Eski Başkanı ve CEEMET Başkan Vekili Tuğrul Kudatgobilik de konferansın açılışında bir konuşma yaparak, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği konusunda çıkan son yasayı değerlendirdi. Ardından konferansın panel oturumuna geçildi. “AVRUPA KOMİSYONU’NUN AMACI, ÖNLEMLERİ ARTIRMAK” CEEMET İSG Komitesi Başkanı Terry Woolmer’in moderatörlüğünde başlayan panel oturumda ilk konuşmayı Avrupa Komisyonu İstihdam ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm Direktörü Maria Teresa Moitinho yaptı. Konuşmasına, “Türk halkına başsağlığı diliyorum. Soma kazası gibi iş kazalarının mutlaka önlenmesi gerekiyor” diye başlayan Moitinho, önceliğin iş sağlığı ve güvenliği olduğunu belirtti. Avrupa Komisyonu’nun ana amacının, iş sağlığı ve çalışma koşullarını iyileştirecek ve işçinin sağlığını artıracak, problemleri ortadan kaldıracak önlemleri artırmak olduğunu vurgulayan Moitinho, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İş sağlığı ve güvenliği konusunda 2007 ve 2012 21 Kapak Panelde, (soldan sağa) İsmail Gerim, Terry Woolmer, Brenda O’Brien ve Maria Teresa Moitinho konuştu. yılları arasındaki dönem raporlarında gelecekle ilgili politikalar tartışıldı. Geçen yıl yayınlanan sonuçlara göre iş kazalarında yüzde 25 azalma sağlandı. Bu dönem ulusal çapta ve Avrupa’da düzenlenen kampanyalarda bilinç artırma çalışmaları yapıldı. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda büyük adımlar atıldı. Ama özellikle KOBİ’lerde uygulanması konusunda hala sorunlar var.” Birinci çalışma stratejisinde öncelikle iş kazalarını hedeflediklerini söyleyen Moitinho, “Şimdi tehlikeli ortamlara yönelmeliyiz. 2007 yılında başlatılan bu yeni uygulamaların geliştirilmesi çok önemli. Sosyal partnerlerle birlikte geniş tabanlı bir inceleme yapılacak. Böylece bu alanlarda yeni insiyatiflerin ele alınması da mümkün olacak. Mevzuatla yeni insiyatifler geliştirilebilecek. Ortaya çıkan sonuçlar komisyon tarafından bir rapor haline getirilerek Parlamentoya ve AB konseyine sunulacak. Bu sonuçlar gelecekteki stratejik çerçeve çalışmalarında destekleyici olacak” dedi. Avrupa’da hala işyerindeki kaza düzeyinin kabul edilemez 22 boyutta olduğuna dikkat çeken Moitinho, “Her yıl 4 bin işçi ölüyor ve 3 milyon kişi de kaza ve hastalık nedeniyle mağdur oluyor. İş-çalışma nedeniyle gelişen hastalıklar da yine istenilen düzeye indirilemedi. Bunun için Avrupa düzeyinde bir eyleme ihtiyaç var. Önceki stratejilerin değerlendirilmesi işyeri bazındaki kazaları azaltacak önlemleri bize gösterecektir. İşyerindeki kazalar konusundaki istatistik raporları bize 15 AB ülkesinde 10 milyon kişinin iş kazaları nedeniyle öldüğünü gösteriyor ama 2011 yılında ölen işçi sayısı 3 milyona düşmüştür. Gelecekteki AB stratejisi çerçevesi için ana hedeflerimiz ve eylem planımız var. Hiç şüphe yok ki uygulamayı daha iyi geliştirmemiz gerekiyor. Gelecekteki stratejik çerçeve çalışması bir kere daha ele alınmalı ve eylemlerle desteklenmeli” diye konuştu. Moitinho, işle ilgili sağlığın da korunması gerektiğini, özellikle kas iskelet hastalıkları ve ruh sağlığı ile ilgili hastalıkların çalışmaya katılan taraflarca en önemli iş sağlığı konuları olarak ifade edildiğine dikkat çekerek konuşmasını bitirdi. “AB’DE SON 10 YILDA İYİLEŞMELER OLDU” Panelin ikinci konuşmasını, AB İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EU-OSHA) Brüksel Temsilcisi Brenda O’Brien yaptı. O’Brien de konuşmasına Soma faciasıyla ilgili baş sağlığı dileyerek başladı. Ardından EU-OSHA hakkında bilgi veren O’Brien, “1994 yılında kurulan ajansımızın amacı, sizlerle, özellikle iş sağlığı ve güvenliği konusuyla ilgili kişilerle ilişkiye geçmek ve Avrupa’yı daha güvenli, sağlıklı ve verimli bir alan kılmaktı” diye konuştu. Ajansın, sosyal konular üzerinde durduğunu söyleyen O’Brien, bu konuda şunları belirtti: “İlgilendiğimiz alanlar, işçi sağlığı demografik değişim, küçük işletmeler, yeni ve oluşmakta olan risklerdir. Güvenlik ve sağlığın, hem iş dünyası hem çalışanlar hem de toplum için önemli bir konu olduğunu biliyoruz. AB’de son 10 yılda önemli iyileşmeler oldu fakat burada gördüğümüz sayılar biraz yüksek. ILO’ya göre global olarak işçi ölümlerinin yüzde 80’i işçi sağlığı sebebiyle oluyor, iş kazaları işçi ölümlerinin ancak yüzde 20’sini oluşturuyor. O yüzden daha çok sağlık sorunları üzerine odaklanmamız gerektiği açık. Mesela kardiyovasküler hastalıklarda artış olduğunu biliyoruz. Bunun çok farklı çalışma koşullarından kaynaklanabileceğini de biliyoruz. Avrupa’da şu an hepimizi endişelendiren bir stres sorunu var.” “Bizi şu anda en fazla düşündüren şeylerden biri, çalışma kabiliyetini uzatma dediğimiz konudur” diye konuşan O’Brien, Avrupa’da yaşı ilerlemiş işçilerin işe devamı ya da yeni işe başlayabilme oranının her sektörde aynı olmadığını ifade etti. O’Brien, konuyla ilgili şunları söyledi: “Tabi ki ağır işlerde bu daha büyük bir sorun olabiliyor. Fakat yaşı ilerlemiş işçilerin çalışmaya devam etmesini sağlamak hiç kolay değil. Avrupa’da demografi bir bomba, bir saatli bomba ile karşı karşıyayız. İnsanlar daha ileri yaşa kadar çalışıyor bu güzel bir şey ama sosyal güvenlik sistemlerinde emekli olanları destekleyecek kadar genç çalışan yok, bu da bir sorun.” Avrupa’da KOBİ’lerle yapılan bir ankette, iş sağlığı ve güvenliği sistemlerinin küçük işletmelerde fazla uygulanmadığını gördüklerini ifade eden O’Brien, “Görülüyor Kapak ki, iş sağlığı ve güvenliği sistemleri küçük işletmelerde fazla uygulanmıyor. Hatta 100’den az işçisi olan işyerlerinde bu sistemler hiç kullanılmıyor. ‘Avrupa’da koruyucu tedbirler getirilmesinin önündeki engeller nedir’ diye bakmak için 38 bin işletme üzerinde çalıştık ve bu işletmelerin çoğunun iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir sorunları olduğunu düşünmediklerini gördük. İşletme ne kadar küçükse bu konudaki sorunların farkında olma oranı o kadar azalıyordu. Hatta bazı işletmelerde hiçbir iş güvenliği ve sağlık sorunu olmadığı izlenimi dahi vardı” diye konuştu. “YENİ DİREKTİFLER BÜTÜNCÜL DEĞİL” Paneldeki konuşmasına, CEEMET’in konuyla ilgili çalışmaları hakkında bilgi vererek başlayan CEEMET İSG Komitesi Başkanı Terry Woolmer, “AB iş sağlığı ve güvenliği politikası 2015-2020 yıllarını kapsayacak ve daha etkili bir AB iş sağlığı ve güvenliği çerçevesini tartışacağız” dedi. CEEMET’in 23 ülkede örgütlenmiş, 13 milyon işyerini kapsayan bir işveren örgütü olarak, beş tane komitesi olduğunun bilgisini veren Woolmer, “Bunlardan biri İş Sağlığı ve Güvenliği Komitesi’dir. Komite olarak işyerine bağlı, kas iskelet hastalıkları üzerinde çalışıyoruz. İşyerinde ruh sağlığı ile ilgili yeni bir rapor hazırlandı. Şu an önemli olan başka bir konu da giderek yaşı ilerleyen ama hala çalışmaya devam eden insanlardır. Komisyonun geliştirdiği önceki direktifler hepimizin hoşuna gidiyor. Bu direktiflerde riskleri de kapsamına alan bir yaklaşım var. Ancak çok hızlı bir şekilde daha çok tehlike odaklı bir direktifin hekimi, 122 bin civarında sağlık hızla hazırlandığını görüyoruz. uzmanı, işyeri hekimi ve sağlık personeli ile bunları yetiştiren, Ama bu direktifler bütüncül personeli çalıştırmak veya hizmet eğitim veren 219 adet de kurum olmalı. Bence yeni hazırlanan almak durumunda olduğunu olduğunu belirten Gerim, direktif bütüncül değil. Ayrıca belirtti. Gerim konuyla ilgili işyerlerine hizmet sunan “Ortak sadece tehlikeyi değil riskleri şöyle konuştu: “Kanun yürürlüğe Sağlık ve Güvenlik Birimi” adını de dikkate almamız gerekir. girdikten sonra verileri inceledik, verdikleri OSGB sayısının ise bin Uyarıcı direktiflere gerek yok çok fazla bir görevlendirme 474 civarında olduğunu açıkladı. diye düşünüyoruz, pek çok işyeri olmadığını, yaklaşık 10-15 bin Gerim, TSM adını verdikleri bu tür direktifleri desteklemiyor. civarında işyerinin görevlendirme “Toplum Sağlığı Merkezi”ni de Özellikle çevreyle ilgili olanları. yaptığını, bu uzmanları tüm ülkeye yaymak için Sağlık Yeni bir direktif yapmak yerine çalıştırdığını gördük. Daha Bakanlığı’nın çalıştığını belirtti. yeni gelişmeleri mevcut direktife sonra kanun kapsamına giren Panel oturumunun ardından, yansıtmak, mevcut direktifi 180 bin işyerine tek tek mektup “İSG Konusunda Uluslararası geliştirmek gerekiyor. Teknoloji gönderdik, bunlara kanunun İşbirliğine Dayalı İyi Uygulama hızla gelişiyor, teknolojinin yükümlülüklerini hatırlattık, Örnekleri: FERROSH Projesi” getirdiği yeni değişiklikler tüm işveren kuruluşlarına, başlıklı bir oturum daha karşımızda, bunları dikkate almak işçi sendikalarına da yazılar gerçekleştirildi. Bu oturumda da gerekiyor. Hamile işçiler, genç göndererek, kanunu kendi TNO’dan Jan Michiel Meeuwsen işçiler ve yaşlı işçilerle ilgili…” üyelerine de duyurmalarını talep ile MESS’ten Fatih Tokatlı birer diye konuşmasını sürdürdü. ettik. Ondan sonra ciddi bir artış konuşma yaptı. Panelin son konuşmacısı olan oldu. Şu an sözleşme imzalayan ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel işyeri sayısı 200 bine yaklaşıyor.” Müdür Yardımcısı İsmail Gerim Türkiye’de şu anda yaklaşık “Bakanlık olarak bu tür ölümlerin 84 bin iş güvenliği azaltılması için tüm taraflarla, uzmanı, 22 ilgili makamlarla çözüm arayışına bin belgeli devam ediyoruz” dedi. Ülkemizde işyeri iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yasa çalışmalarından söz eden Gerim, 2003 yılında ülkemizin AB’ye uyum süreciyle birlikte, 2004 yılında bir yönetmelik İş sağlığı ve güvenliği konusunda sürekli iyileştirmeyi, bilimsel çıkartıldığını, 2005 yılında çalışmaları ve yapıcı sosyal diyaloğu ön planda tutan MESS, bu Ulusal İş Sağlığı Güvenliği konuda sıfır kaza hedefine erişebilmenin anlaşılır ve uygulanabilir Konseyi’nin kurulduğunu bir mevzuat, doğru bilgilendirme, etkili rehberlik hizmetleri ve iyi dile getirdi. uygulamaların desteklenmesiyle mümkün olabileceğine inanıyor. Bu doğrultuda Hükümet ve sosyal taraflar arasında yürütülen yapıcı sosyal diyalog, son dönemde hazırlanan ve yürürlüğe konulan birçok “UZMAN modern yasanın çıkarılmasında önemli rol oynayan MESS, özellikle ÇALIŞTIRAN Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği İŞYERİ SAYISINI Kanunu çalışmalarında işveren kesimi olarak yapıcı bir tutum içinde ARTIRDIK” olmaya azami gayret gösteriyor. 2005-2012 yılları Bundan sonra da iş sağlığı ve güvenliği başta olmak üzere yapıcı arasında kanunla tutuma ve bilgiye dayalı bir çalışma disipliniyle işyerlerindeki ilgili çalışmaların ve uygulamaların AB standartlarına ulaşması için çalışmaya devam tartışmaların yapıldığını edecek olan MESS, Türkiye’nin en çok ihracat yapan, en çok katma söyleyen Gerim, 2012 değer üreten ve verimliliği en yüksek sanayi işletmelerini bünyesinde yılında da yayımlanan bulunduruyor. 216 üye işletmesi ve 160 bini aşkın çalışanı olan İş Sağlığı ve Güvenliği MESS, çalışanlarıyla birlikte iş sağlığı ve güvenliği konusunda Kanunu’yla birlikte her öncü rolünü devam ettirmeye kararlı. işyerinin bir iş güvenliği MESS ÖNCÜ ROLÜNÜ SÜRDÜRÜYOR 23 Dünya gündemi AVRUPA TİPİ ABENOMICS: DRAGHINOMICS BAZI DAHA ŞAHİN AVRUPA MERKEZ BANKASI (ECB) YETKİLİLERİ, PARASAL GENİŞLEMENİN DEVLETLERİN KEMER SIKMA VE YAPISAL REFORM VAATLERİNİ GÜÇSÜZLEŞTİREREK AHLAKİ TEHLİKEYE YOL AÇACAĞINDAN ENDİŞE EDİYOR. FAKAT ECB BU RİSKLERE BAKMAKSIZIN, DEFLASYONUN VE RESESYONUN EŞİĞİNDE, NE GEREKİYORSA YAPMALI. UMUT EDİLEN, BU YILIN SONU İTİBARIYLA, ECB’NİN PARASAL VE KREDİ YÖNÜNDEN GENİŞLEMEYE BAŞLAYARAK, ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVİ YAPMASI. NEW YORK İki yıl önce Shinzo Abe’nin Japonya’da başbakan seçilmesi “Abenomics” olgusuna, tek düze bir duraksama ve deflasyon yaşayan ülke ekonomisini kurtaracak üç kademeli plana yol açtı. Abenomics’in üç unsuru (veya ‘oku’) parasal ve nitel genişleme (QQE) şeklinde, büyük çapta parasal teşvik vaadediyor. Bunun içinde özel sektör için daha fazla kredi, kısa vadeli mali teşvikler, borçları azaltmak ve kamu borçlarını sürdürülebilir hale getirmek için birleştirmeler; arz tarafını güçlendirecek, büyüme potansiyelini 24 yükseltecek yapısal reformlar bulunuyor. Görünen o ki (Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin kısa bir süre önce Jackson Hole’da yaptığı konuşmaya istinaden) ECB’nin de Euro Bölgesi için yedekte böyle bir planı bulunuyor. “Draghinomics”in ilk unsuru, Euro Bölgesi’nin potansiyel büyümesini yükseltecek yapısal reformların hızlandırılması. Bazı ülkelerde bu gibi hayati reformların yapılma süreci daha fazla olsa da (İspanya ve İrlanda gibi), bazılarında daha az olsa da (İtalya ve Fransa bunlardan sadece ikisi), süreç yine de hayal kırıklığıydı. Fakat Draghi şimdi farkediyor ki Euro Bölgesi’nin yavaş, düzensiz ve anemik iyileşmesi sadece yapısal problemlere değil, toplam arz kısıtlarına olan talebe göre değişen, döngüsel etkenlere de bağlı. Bu sebeple talebi artırmaya yönelik önlemler alınması da zorunlu hale geldi. Bu noktada Draghinomics’in ikinci ok’u geliyor: Mali konsolidasyonun büyümeye olan yükünü azaltmak, bir yandan da daha düşük borç ve daha iyi bir borç sürdürülebilirliği sağlamak. Özellikle birçok kemer sıkma politikası kullanıldığından ve piyasaların kamu borcunun sürdürülebilirliği hakkında NOURIEL ROUBINI Dünya gündemi daha az endişeli olması sebebiyle mali hedefe ne kadar hızlı ulaşılabileceği konusunda biraz esneklik olabilir. Dahası Euro Bölgesi periferi ekonomileri daha fazla konsolidasyona ihtiyaç duyarken, birliğin göbeğindeki ülkerler (örneğin Almanya) yurtiçi talebi ve büyümeyi tetiklemek için, geçici mali bir genişleme (düşük vergiler ve daha fazla kamu yatırımı) yolunu izleyebilir. Ve Euro Bölgesi genelinde altyapı yatırımı programları arz yanlı çıkmazları azaltırken talebi hızla artırabilir. Draghinomics’in üçüncü kademesi ise (Abenomics’in QQE’sine benzer şekilde) devlet tahvili alımları şeklinde parasal ve kredisel genişleme ve özel sektör kredi büyümesini artıracak önlemler olacaktır. Kredi genişlemesi yakın bir zamanda hedefi belli uzun vadeli tekrar finanse etme operasyonlarıyla (Euro Bölgesi bankalarına özel sektör kredilerinde daha hızlı büyüme karşılığında sübvanse edilmiş likidite sağlayan) başlıyor olacak. Mevzuata ilişkin engeller bertaraf edildiğinde ECB özel varlık alımlarına da başlayacak (özellikle bankaların menkulleştirilmiş kredi araçları). Şimdi Draghi Euro Bölgesi’nin deflasyondan bir ya da iki şok uzaktayken, enflasyon görünümünün, ABD Merkez Bankası’nın (FED), Japonya Merkez Bankası’nın, İngiltere Merkez Bankası’nın yapmış olduğu gibi; doğrudan üye ülkelerin ülke tahvillerinin büyük çapta alımına başlanması şeklinde, parasal genişlemeye gerekçe olabileceğinin sinyalini verdi. Doğrusunu söylemek gerekirse 2015’’in başlarında Euro Bölgesi’nde parasal genişlemenin başlaması çok muhtemel. Parasal ve kredisel genişleme Euro Bölgesi enflasyon görünümünü ve birçok geçiş kanalı aracılığıyla büyüme görünümünü etkileyebilir. Merkez ve periferi ülkelerin, kısa ve uzun vadeli tahvil getirileri (ve periferilerde tahvil takas sözleşmelerinin yayılması) gittikçe azalabilir, özel ve kamu sektörlerinin sermaye maliyetlerini de azaltır. Euro’nun değeri düşebilir, bu da rekabet gücünü ve net ihracatını kuvvetle artırır. Euro Bölgesi hisse piyasaları yükselebilir, bunun da servet durumlarına pozitif katkısı olur. Açıkçası bu yıl parasal genişleme ihtimali hayli yükseldiği için şimdiden varlık fiyatları yukarı yönlü harekete geçti. Varlık fiyatlarındaki bu değişim (özel sektör kredi büyümesini artıracak önlemlerle birlikte) toplam talebi ve enflasyon beklentilerini kuvvetli şekilde artırabilir. Tabii tüketiciler, iş dünyası ve yatırımcı güveni üzerindeki “ekonomik moral” etkisini de atlamamak lazım. ECB’nin düşük büyüme ve düşük enflasyon sonrasında uğraşması gereken vaatlerinden biri de bu. Bazı daha şahin ECB yetkilileri parasal genişlemenin devletlerin kemer sıkma ve yapısal reform vaatlerini güçsüzleştirerek ahlaki tehlikeye yol açacağından endişe ediyor. Fakat deflasyonun ve resesyonun eşiğinde bir durumda, ECB bu risklere bakmaksızın, ne gerekiyorsa yapmalı. Dahası parasal genişleme aslında ahlaki tehlikeyi azaltır. Eğer parasal genişleme ve kısa vadeli daha gevşek mali politikalar talebi, büyümeyi ve istihdamı artırırsa, hükümetler politik olarak daha acılı yapısal reformlar ve uzun vadeli mali konsolidasyonlar yapabilir. Tabii ki gelir ve istihdam büyümesi olmadığında kemer sıkma politikalarına karşı sosyal ve politik tepki çok daha güçlü oluyor. Draghi’nin şu önermesi doğrudur: Eğer hükümetler arz yanlı yapısal reformları daha hızlı uygulamazsa ve kısa vadede mali esneklikle orta vadeli kemer sıkma arasındaki dengeyi bulamazsa, parasal genişleme bir işe yaramaz. Japonya’da parasal genişleme ve kısa vadeli mali teşvikler büyüme ve enflasyonu kısa bir sürede yükseltti. Ama yapısal reformların üçüncü okunda süreçlerin yavaşlaması, mevcut mali konsolidasyonun da etkileriyle büyümeyi olumsuz etkiliyor. Japonya’daki gibi, Draghinomics’in üç ok’unun tamamı Euro Bölgesi’ne kademeli şekilde rekabet gücü, büyüme, istihdam, özel ve kamu sektörlerinde orta vadeli borç sürdürülebilirliği sağlayacak şekilde başlatılmalıdır. Umut edilen bu yılın sonu itibarıyla, ECB’nin parasal ve kredisel genişlemeye başlayarak kendi üzerine düşen görevi yapması. http://www.projectsyndicate.org/Nouriel Roubini; Roubini Global Economics araştırma kuruluşunun başkanı ve New York Üniversitesi Stern İşletme Fakültesi Ekonomi Profesörüdür. 2 Eylül 2014 tarihli Dünya gazetesinden alınmıştır. 25 Dünya turu ABD’NİN BÜTÇE AÇIĞI BU YIL YÜZDE 24 AZALDI ABD’nin bütçe açığı 2014 mali yılında ekonomik toparlanmanın hızlanması sayesinde, gelirlerin giderlerden yedi kat hızlı artması ile geçen yıla göre yüzde 24 azaldı. ABD Maliye Bakanlığı’nın açıklamasına göre, geçen yıl ekimden bu yıl temmuza kadar olan dönemde ABD bütçesi 460,5 milyar dolar açık verdi. Bütçe geçtiğimiz yılın aynı döneminde ise 607,4 milyar dolar açık vermişti. ABD hükümeti temmuz ayında, 94,6 milyar dolar açık vermiş, bu rakam 2013’e göre 3 milyar dolar az olmuştu. ABD ekonomisi temmuz ayında, altı ay üst üste 200 binden fazla istihdam sağlayarak, sürdürülebilir büyüme hızına ulaşma konusunda ilerleme kaydetti. Kongre Bütçe Kurumu, 7 Ağustos’ta, 2014 toplamındaki bütçe açığı tahminini 500 milyar dolar olarak açıkladı. Başkan Obama’nın ilk göreve geldiği yıl olan 2009’da bu rakam 1,4 trilyon dolar olmuştu. 26 ALMANYA VE FRANSA’DA İŞSİZLİK ARTTI Almanya’da işsiz sayısı, Euro Bölgesi toparlanmasındaki cansızlık ve Rusya ile gerilen tansiyonun ekonomik görünümü kötümserleştirmesi ile ağustosta beklenmedik şekilde arttı. İşsiz sayısı ağustos ayında 2 bin artarak 2,901 milyon kişi oldu. Almanya’nın batı bölgelerinde işsiz sayısı 3 bin artarken, doğuda bin kişi azaldı. Fransa’da da işsiz sayısı temmuz ayında rekor seviyeye çıktı. Fransa Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre işsiz sayısı bir önceki aya göre 26 bin 100 kişilik artış kaydetti ve bu yıl temmuz ayında 3 milyon 424 bine yükseldi. Fransa’da işsizlik oranı 2011 ilkbaharından beri yükseliyor. 2012 yılının Mayıs ayında işbaşına gelen François Hollande başkanlığındaki hükümet, işsizlik oranının artışını 2013 yılı sonunda durdurmayı planlıyordu. Hedef, yeni bir revizyonla 2014 sonuna kaydırıldı. HİNDİSTAN HEDGE FONLARI, İYİ KAZANDIRDI Asya’nın üçüncü büyük ekonomisi olan Hindistan’a yatırım yapan Hedge Fonları, 2014 yılının en iyi performansını gösterdi. Yılın başından temmuz sonuna kadar olan dönemde Güney Asya ülkesi Hindistan’a yatırım yapan fonlar yüzde 26 getiri sağladı. Singapur merkezli Eurekahedge Pte.’nin verilerine göre Asya’nın genelinde ortalama getiri yüzde 3,5, Çin’de yüzde 1,9, Japonya’da yüzde 1,2, Kuzey Amerika’da yüzde 3,8 ve Avrupa’da yüzde 1,1 oldu. Hindistan odaklı Hedge Fonları, Başbakan Narendra Modi’nin ülkenin 1984’ten bu yana en büyük seçim zaferini kazanmasının ardından beş yıl içinde en güçlü getiriyi sağlamaya hazırlanıyor. Başbakan Modi, ara verilen projeleri canlandıracağı taahhüdünde bulunmuştu. Singapur merkezli Helios Capital Management Pte. yöneticilerinden Samir Arora, “Zaman artık değişti ve şimdi kahraman bir Modi var. Yatırımcı ilgisinde büyük bir değişiklik olduğunu görüyoruz” diye konuştu. ABD-ALMANYA-FRANSA-HİNDİSTAN-İTALYA-HOLLANDA-İSPANYA-SİNGAPUR Dünya turu İTALYA EKONOMİSİ İKİNCİ ÇEYREKTE RESESYONA GİRDİ İtalya’da Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), yılın ikinci çeyreğinde beklenmedik bir şekilde daraldı ve böylelikle ekonomi resesyona girdi. Ulusal İstatistik Enstitüsü ISTAT’ın Roma’da yaptığı açıklamaya göre, GSYİH yılın ikinci üç aylık döneminde, yüzde 0,1 gerilediği önceki çeyreğe göre, yüzde 0,2 düştü. İtalya’da gençler arasında işsizliğin yüzde 40’ın üzerine çıkması ve ülke borcunun 2 trilyon euro (2,7 trilyon dolar) civarında olması ile birlikte, Başbakan Matteo Renzi, Euro Bölgesi’nin üçüncü en büyük ekonomisini büyütme baskısı altında. Londra’daki Teneo Intelligence’ın idari direktörü Wolfango Piccoli, ağustostaki araştırma notunda Renzi’nin, “Yıllık GSYİH büyüme sayısının muhtemelen Hazine’nin tahmini olan yüzde 0,8’in altına düşeceği ve hükümetin borç azaltma planlarının hayalkırıklığı yaratacağı” görüşüne yer verdi. HOLLANDA’DA 2015 YILI BÜTÇESİ HAZIRLANDI Hollanda’da Liberal Parti (VVD) ile İşçi Partisi’nden (PvdA) oluşan koalisyon hükümetinin, 2015 bütçesine ilişkin hazırlıklarını tamamladığı bildirildi. Azınlıkta olduğu Senato’da sorun yaşamamak için muhalefet partileriyle görüşen hükümet ortaklarının, bu kapsamda muhalefetteki Demokratlar 66 (D66), Hristiyan Birlik (CU) ve Reformcu Devlet Partisi’nin (SGP) desteğini aldığı belirtildi. Başbakan Mark Rutte’nin yanı sıra üç muhalefet partisi liderinin katıldığı görüşmeden sonra açıklama yapan Maliye Bakanı Jeroen Dijsselbloem, muhalefetle bütçe konusunda anlaştıklarını bildirdi. Temkinli bir plan yaptıklarını belirten Dijsselbloem, insanların alım gücünü korumaya çalıştıklarını söyledi. Dijsselbloem, ekonomide düzelme olduğunu ama bunun henüz istedikleri düzeye ulaşmadığını da kaydetti. İSPANYA EKONOMİSİ TÜKETİCİ FİYATLARI İLE TOPARLANIYOR İspanya’nın ekonomik büyümesi son çeyrek dönemde yurtiçi talebin artması ile ivme kazanırken, tüketici fiyatlarının ağustos ayında düşüş genişletmesi Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) teşvikleri artıracağı tartışmalarını alevlendirdi. Madrid’te bulunan Ulusal İstatistik Enstitüsü verilerine göre İspanya’nın yurtiçi hasıla büyümesi, hane halkı harcamalarının ve yatırımcıların artış göstermesi ile ilk çeyrekte yüzde 0,6 oranında yükseliş kaydetti. Tüketici fiyatları ağustos ayında geçtiğimiz yıla göre yüzde 0,5 gerileyerek Ekim 2009’dan bu yana en sert düşüşü gösterdi. AB’ye iki yıl önce kurtarılmak için başvurmasından bu yana İspanya, Euro Bölgesi’nin en hızlı gelişen ekonomilerinden biri haline geldi. Bölgenin ana ticaret ortaklarıyla beraber Euro Bölgesi’ndeki yavaşlama, İspanya ekonomisinin toparlanma sürecini riske atıyor. SİNGAPUR EKONOMİSİNDE YENİ GENİŞLEME Singapur ekonomisi, son çeyrekte imalat sanayinin beklentinin altına düşmesi ve gelişmiş ekonomilerdeki toparlanma ile beklenmedik şekilde genişledi. Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, Singapur’un yurtiçi hasıla büyümesi önceki çeyreğe göre haziran ayı itibarıyla üç aylık dönemde yıllık bazda yüzde 0,1 yükseldi. Temmuz ayı beklentileri yüzde 0,8 daralma olacağı yönündeyken, 14 ekonomistin tahmini yüzde 0,3 düşüş görüleceği yönünde. Singapur Ticaret Bakanlığı, “Son veriler ekonomik aktivitelerin kademeli olarak toparlandığına işaret ediyor” açıklamasında bulundu. İhracata bağımlı Güneydoğu Asya ülkesi Singapur, küresel büyümeden yararlanmaya hazırlanırken, işletme maliyetlerini düşürmeyi planlayan Singapur hükümeti verimliliği ve yatırımları teşvik etmeye çalışıyor. 27 sanayicinin sesi BOSCH TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG: “DEĞİŞİMİ TAKİP EDEN, UYUM SAĞLAYAN VE UYGULAYABİLEN YARININ LİDERİ OLACAK” TAM 42 YILDIR ÜLKEMİZDE ÜRETİM YAPAN BOSCH’UN TÜRKİYE TEMSİLCİSİ STEVEN YOUNG, BU YÜZYILDA ŞİRKETLERİN YÖNETİCİLERİNİN GÖRÜLMEMİŞİ YAPMASI, ETKİN VE ESNEK OLMASI, DEĞİŞİMİ SIRTLAYABİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR. YOUNG, “STRATEJİK İŞ BİRLİKLERİ GELİŞTİREBİLME, ORİJİNAL FİKİRLERİ HAYATA GEÇİREBİLME KABİLİYETİ DE BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR” DİYOR. 28 Türkiye’deki faaliyetlerine 1910 yılında başlayan, ilk fabrikasını 42 yıl önce hizmete açan Bosch, bugüne kadar ülkemize 2 milyar Euro’nun üzerinde yatırım yaptı. Bugün Türkiye’nin en önemli üretim merkezlerinden biri haline gelen Bosch’un Türkiye Temsilcisi Steven Young, Avustralyalı bir baba ile Türk bir annenin çocuğu olarak Avustralya’da dünyaya geldi. Ekstra harçlık için küçük yaştan itibaren çalışan Young, bu sayede sorumluluk almayı öğrendi. “Dizginlerin elinde olması” prensibini benimsediği için okul çağından itibaren üretimden pazarlamaya kadar her türlü işi yapan Young, profesyonel iş hayatına atıldıktan sonra durağanlığın kendisine göre olmadığını anladı ve Avrupa’da geliştirdiği kariyerini, Almanya’dan sonra Türkiye’de sürdürmeye karar verdi. Bosch gibi bir şirketin başında olmak için nasıl bir kariyer yapmak, ne tür meziyetlere sahip olmak gerektiğini ve sanayicilerin başarılı olması için olmazsa olmazları konuştuğumuz Young’ın gençlere de bir tavsiyesi var: “Kendinizi zorlayan kariyer hedefleri koyun. Bu hedeflere ulaşırken şirketlerin profesyonel gelişimlerini destekleyici araçlarından proaktif bir şekilde faydalanın, rotasyona, uluslararası görevlendirmelere açık olun.” Dergimizin okurlarına biraz kendinizi tanıtabilir misiniz? Avustralyalı bir baba ile Türk bir annenin iki çocuğundan biriyim. Dolayısıyla yarı Türk, yarı Avustralyalıyım. Avustralya’nın Wollongong Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Sydney Teknoloji Üniversitesi’nde ve ardından Avustralya Deakin Üniversitesi’nde “yönetim” alanında lisansüstü eğitimi aldım. Eğitimimi tamamladıktan sonra, 1988 yılında Sydney Avustralya Mannesmann’da özel proje mühendisi olarak başladığım kariyerimi, 1994 yılına kadar aynı şirkette, Almanya dâhil, çeşitli pozisyonlarda üstlendiğim görevlerle sürdürdüm. 1994 yılında Mannesman Rexroth’un Almanya’daki merkezinde göreve başladım. 1995 yılında yine aynı şirket bünyesinde Türkiye’ye Genel Müdür olarak transfer oldum. 2001 yılında Bosch ve Rexroth birleşmesinin ardından Bosch Rexroth Sanayi Otomasyon A.Ş. Genel Müdürü olarak yeni yapılanmada görevime devam ettim. 1 Temmuz 2011 tarihi itibarıyla halen sürdürmekte olduğum Bosch Türkiye Temsilciliği ve Bosch Sanayi ve Tic. A.Ş. Genel Müdürlüğü görevine atandım. Kariyerinizde bugünkü konuma gelene kadar nasıl bir süreçten geçtiniz. Sizin için önemli dönüm noktaları neler oldu? Hayatta karşılaşılacak sınırların, insanın kendi kendine koyduğu sınırlar olduğunu düşünüyorum. İnsanın hayatta hangi noktaya geleceği hep kendisiyle ilgilidir. Bu anlamda, küçük yaştan itibaren çalıştığımı söyleyebilirim. Okul sıralarındayken ekstra harçlık için çalışıyordum. Hatta çalışarak biriktirdiğim paralarla aldığım bir otomobilim bile vardı. “Dizginlerin benim elimde olması” prensibini çok önemsediğim için okul çağından itibaren üretimden pazarlamaya kadar her türlü işi yaptım. Bütün bunlar bana geniş bir yelpazeye hitap etme becerisi kazandırdı. 29 SANAYİCİNİN SESİ yıldır otomotiv sektörüne yön veren bir şirketiz. Dünya otomotiv sektörünün en büyük yan sanayisiyiz. Ana üreticilerin teknolojilerini geliştiriyor ve yön veriyoruz. Ciromuzun yüzde 60’ını otomotivden elde ediyoruz. Bu sektör bizim amiral gemimiz. Otomotiv sektörüne karşı sorumluluğumuz bulunuyor. İş hayatımdaki çeşitlilik hâlâ bugün benim için çok önemli. Küçük yaşta çalışmak bana hayatta sorumluluk almayı öğretti. Para kazanmak değil, kazandığınızı nasıl harcadığınız ve değerlendirdiğiniz önemlidir. Hayatınızın en önemli dönüm noktası neydi? İş hayatına aktif olarak atıldıktan sonra, durağanlığın benim yapıma uymadığını anladım. Avustralya çok güzel bir ülke. Yılda yüzde 2-2,5 arası bir büyüme gerçekleşiyor. Ama bu durum benim için yeterli değildi. Daha hareketli bir ortamda çalışmak istiyordum. O esnada çalıştığım şirketimin yöneticilerine Avrupa’da kariyerimi devam ettirmek istediğimi bildirdim ve Almanya’ya gittim. Almanya’dan yapıma tam anlamıyla uyan ülke olarak düşündüğüm Türkiye’ye geldim. Sanırım benim hayatımdaki dönüm noktası, durağanlığın bana göre olmadığını anlayıp daha hareketli pazarlarda iş yapma isteğim ve bu isteği hayata geçirişim oldu. 30 Şirketinizin bugünkü büyüklüğü, sektördeki yeri gibi konular hakkında da bilgi verebilir misiniz? Bosch 1886 yılında, Almanya Stuttgart’ta Robert Bosch tarafından kurulan, bugün 150’den fazla ülkede faaliyet gösteren bir şirket. Türkiye’deki faaliyetlerimize 1910 yılında başladık. Teknolojilerimizle ülkelerin sanayileşmesinde ve kalkınmasında Bosch olarak katkılarımızı sürdürüyoruz. Bugün otomotiv teknolojileri, sanayi teknolojileri, dayanıklı tüketim malları ile enerji ve bina teknolojileri olmak üzere dört iş sahasında faaliyet gösteriyoruz. Türkiye’deki ilk fabrikamızın hizmete girmesinden bu yana tam 42 yıl geçti. 42 yılda, 2 milyar Euro’nun üzerinde yatırım yaptık. Tüm bu yatırımlarımız sonucunda Türkiye, Bosch’un en önemli üretim merkezlerinden biri haline geldi. Az önce ifade ettiğim gibi Türkiye’de dört işkolunda faaliyet gösteriyoruz. Tüm işkollarımızda öncü şirketlerden biri olmaya devam ediyoruz. Bosch olarak, 125 Hangi sektörler için üretim yapılıyor? Bosch Grubu’nun dünyadaki en değerli, en modern üretim tesislerinden olan Bursa fabrikamızda; 30’dan fazla araç markası için dizel ve benzinli enjeksiyon sistemleri üretiyoruz. Grubumuz bünyesinde sanayi teknolojileri sektöründe faaliyet gösteren Bosch Rexroth ise bugün Türk sanayine hareket veren güç konumunda. Yaklaşık bin çalışanı bulunan Rexroth’un, Türkiye’de sanayinin büyümesinde önemli bir paya sahip olacağına inanıyoruz. Bir diğer üretim merkezimiz ise Manisa’da. Duvar tipi kombi ve komponentlerini ve ısı pompalarını Manisa fabrikamızda üretiyoruz. Üretimin yüzde 70’ini ihraç ediyoruz. Bosch Termoteknik’in dünyadaki en büyük kombi fabrikası olma özelliğini taşıyan fabrikamızda 2013 yılını 600 bin kombi rekoruyla kapattık. Bosch Otomotiv Yedek Parça İş Birimimiz ise, 2013 yılını sektörün üzerinde bir sayıyla, çift haneli olarak kapattı. Özellikle Bosch Car Service alanında önemli işbirliklerimiz olacak. Bosch Güvenlik Sistemleri ve Elektrikli El Aletleri ürünlerimizi de Türkiye pazarına sunmaya devam ediyoruz. Şirket olarak ülkemizde ne tür farklar yaratıyorsunuz? Bosch olarak trendleri belirlemenin yanı sıra, faaliyette bulunduğumuz ülkelerin ekonomilerine katkı sağlıyor ve yön veriyoruz. Türkiye de Bosch dünyasının önde gelen ülkelerinden biri. Geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin geleceğine de güveniyoruz. Bu güven duygusuyla yatırımlarımıza devam ediyoruz. Türkiye ihracatının yüzde 1’inde pay sahibiyiz. Bosch olarak önem verdiğimiz bir diğer “YÖNETİCİLİK POZİSYONUNA YENİ GEÇMİŞ GENÇ ARKADAŞLARIMA; ÇALIŞANLARINA YATIRIM YAPMALARINI, ÇOK SESLİLİĞE, İNSANİ İLİŞKİLERE ÖNEM VERMELERİNİ FAKAT GEREKTİĞİ DURUMLARDA TALİMAT VERMEYİ, KURALLARI UYGULAMAYI VE DETAYLARI GÖRMEYİ BİLMELERİNİ TAVSİYE EDİYORUM.” SANAYİCİNİN SESİ kapasitesini realize etmesini ve geliştirmesini sağlamakta çok önemli. başlık yerlileştirme. Yani, Türkiye’deki tesislerimizde üretip, burada teslim ediyoruz. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin birinin başında olmak, size ve sizin gibi sanayicilere ne tür sorumluluklar yüklüyor? İçerisinde bulunduğumuz dönem, teknolojik gelişmeler ve hız anlamında şimdiye kadar yaşanılan hiçbir dönemle kıyaslanamaz durumda. Günümüzde, bir liderin olmazsa olmaz vasıfları arasında vizyonerlik, hız, esneklik, stratejik bakış açışı olmazsa olmaz faktörler arasında yer alıyor. Bu bakış açısına bağlı olarak stratejik iş birlikleri geliştirebilme, orijinal fikirleri hayata geçirebilme kabiliyeti de büyük önem taşıyor. Sizce Türkiye’deki şirketlerin yönetimsel sorunları neler? Kısa bir özet yapmak gerekirse, 21. yüzyıl yöneticisi görülmemişi yapmalı, etkin ve esnek olmalı, değişimi sırtlayabilmeli, sadece bulunduğu bölgeye değil, tüm dünyaya hizmet/ürün götürmeyi planlayabilmeli ve tüm bunları yaparken sağlam temeller üzerinde durabilmeli… Bunun yanı sıra, yöneticilik pozisyonuna yeni geçmiş genç arkadaşlarıma tavsiyem, çalışanlarına yatırım yapmaları, çok sesliliğe önem vermeleri, insani ilişkilere önem vermeleri fakat gerektiği durumlarda talimat vermeyi, kuralları uygulamayı ve detayları görmeyi bilmeleri. Değişimi iyi yönetmeyi unutmamalıyız. Değişimi takip eden, uyum sağlayan ve uygulayabilenler yarının liderleri olacaklar. Çalışma hayatına yeni atılan arkadaşlarıma, öncelikle sınırlarını zorlamaları, unvanlarla değil, pozisyonların onlara kazandıracakları ile ilgilenmelerini tavsiye ederim. Çalışmak istedikleri işyerlerinde görevlendirildikleri pozisyon yerine, verilen görevin kendilerine ne katacağı ile ilgilenmeleri onların çok daha faydasına olacaktır. Kişisel disiplin başarıyı yakalamada çok önemli bir etken, bu disiplin, kişinin Gençlere ne tür tavsiyelerde bulunursunuz? Gençlerin kendilerine zorlayıcı kariyer hedefleri koymalarını ve bu hedeflere ulaşırken de şirketlerin profesyonel gelişimlerini destekleyici araçlarından proaktif bir şekilde faydalanmalarını, rotasyona, uluslararası görevlendirmelere açık olmalarını öneririm. Gençlerimiz üniversite mezuniyetinden sonra, 40-45 yıllık bir iş hayatına başlıyorlar. Bu süreçte ne çok aceleci olmalarını ne de ağırdan almalarını tavsiye ederim. Kariyer çizerken karar verme yeteneği çok önemli. Gençler verecekleri kararları iyi tartmalı, bu kararların onları nereye götüreceğini iyi irdelemeli. Kariyer planlarını 5’er yıllık dilimlere bölerek, verecekleri kararın beş yıl sonra onları nereye götüreceğini hayal etmeliler. Diğer bir önerim de gençlerin bir iki yılda bir karar değiştirip şirketler arası geçiş yapmamaları. gayet uyan, birkaç işkolunu bünyesinde barındıran, tüm kollarıyla yenilik peşinde olan ve yaşam için teknoloji üreten bir şirkette görev yapıyorum. Bu anlamda oldukça şanslı olduğumu düşünüyorum. İşte bir gününüz nasıl geçiyor? Genel olarak işle ilgili neler yapıyorsunuz? Gelişen teknoloji ve teknolojik cihazların bizlere tanıdığı sınırsız imkân sayesinde, artık iş günümüz mesai saatleri ve ofisle sınırlı değil. Her hangi bir restoranda, arabada seyahat ederken ya da uçakta rahatlıkla çalışabiliyorum. Bu nedenle “günümü şu şekilde geçiriyorum” diyeceğim standart bir günüm olmuyor. Her sabah güne gündemi gözden geçirerek başlarım. Ardından toplantı ve randevu trafiği ile günümü geçiririm. İş dışında ilgilendiğiniz hobileriniz var mı? İş dışında seyahat etmeyi, yeni yerler görmeyi, yeni mutfakları tatmayı çok severim. Onun dışında yeni teknolojilere karşı bir ilgim var. Bir de, Avustralya’dan kalmış bir alışkanlıkla deniz ve denizciliği çok severim. Bugünkü aklınızla yirmili yaşlarınıza dönseydiniz, iş hayatınızla ilgili neleri değiştirirdiniz? Başka bir iş, başka bir sektör tercih etseydiniz bu hangisi olurdu neden? Aslında yapıma uygun olarak tam da almam gereken kararı alıp, büyüdüğüm ülke dışındaki pazarlarda görev yaparak kendimi geliştirdim. Dinamik bir yapıda olduğumdan bana Yakın çevreniz dışında kimsenin bilmediği bir yönünüz varsa bizimle paylaşabilir misiniz? Özellikle iş arkadaşlarımın bildiği bir yönüm var. Ben pek masada oturarak çalışmayı sevmem. Ofiste bile olsam genelde ayaktayımdır ve akıllı cihazımdan yazışmalarımı yaparım. Masama sadece evrak imzalamak için oturuyorum. 31 Çalışma mevzuatı ÇALIŞMA MEVZUATINI DA İLGİLENDİREN 6552 SAYILI (TORBA) YASA NELER GETİRİYOR? YENİ YASA İLE İŞKOLU BARAJI, EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY’E ÜYE KONFEDERASYONLARA BAĞLI İŞÇİ SENDİKALARI İÇİN YÜZDE 3’TEN YÜZDE 1’E İNDİRİLDİ. BÖYLECE MEVCUT MADDEDEKİ İŞKOLU BARAJININ KADEMELİ OLARAK ARTIRILMASINA İLİŞKİN HÜKÜM KALDIRILDI. Bilindiği üzere “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Tasarısı” Plan ve Bütçe Komisyonu’nda oluşturulan Alt Komisyon’da görüşülmüş ve son şekli verilerek Plan ve Bütçe Komisyonu’nun web sayfasında 17 Haziran 2014 tarihinde yayımlanmıştır. Bunu takiben TBMM Genel Kurulu’nda 15 Temmuz 2014 tarihinde görüşülmesine başlanan Tasarı, 10 Eylül 2014 tarihi itibariyle kabul edilmiş ve 11 Eylül 2014 tarih ve 29116 (Mükerrer) 32 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yasa incelendiğinde çalışma hayatını düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu dahil birçok Kanunda değişiklikler yapıldığı görülmektedir. 11 Eylül 2014 tarih ve 29116 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak (bazı maddeleri hariç) yayımı tarihinde yürürlüğe giren 6552 sayılı Yasa’nın çalışma yaşamını yakından ilgilendiren hükümleri aşağıdaki gibidir: O 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşyerini bildirme” başlıklı 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “altı işgünü” ibareleri “otuz işgünü” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece alt işverene ait belgelerin iş müfettişlerince incelenmesi ve muvazaalı işlemin tespiti halinde gerekçeli raporların işverenlere tebliğ tarihinden itibaren itiraz süresi altı işgününden otuz işgününe çıkarılmıştır. Aynı fıkranın beşinci cümlesi ise “İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre dört ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay altı Müşavir Avukat METE NOYAN YORULMAZ Çalışma mevzuatı ay içinde kesin olarak karar verir. Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur” şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikler maddenin mevcut halinde olmayan temyize başvurma yönünde bir düzenlemeye yer verilmiştir. O 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Kamu makamlarının ve asıl işverenlerin hakedişlerinden ücret kesme yükümlülüğü” başlıklı 36. maddesinin beşinci fıkrası değiştirilerek, işverenlerin, alt işverene iş vermeleri halinde, bunların işçilerinin ücretlerinin ödenip ödenmediğini işçinin başvurusu üzerine veya aylık olarak resen kontrol etmekle ve varsa ödenmeyen ücretlerini hak edişlerinden keserek işçilerin banka hesabına yatırmakla yükümlü olduklarına yönelik düzenleme getirilmiştir. O 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Yıllık ücretli izin uygulaması” başlıklı 56. maddesine, alt işveren işçilerinden, alt işvereni değiştiği halde aynı işyerinde çalışmaya devam edenlerin yıllık ücretli izin süresinin, aynı işyerinde çalıştıkları süreler dikkate alınarak hesaplanacağı; asıl işverenin, alt işveren tarafından çalıştırılan işçilerin hak kazandıkları yıllık ücretli izin sürelerinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek ve ilgili yıl içerisinde kullanılmasını sağlamakla, alt işverenin ise tutmak zorunda olduğu izin kayıt belgesinin bir örneğini asıl işverene vermekle yükümlü olduğu yönünde yeni bir fıkra eklenmiştir. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamındaki öğrenci statüsünde olan çırak ve stajyerler, çalışan sayısının toplamına dahil edilmez” şeklinde yeni fıkra eklenmiştir. O 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri” başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “işyeri hekimi ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “on ve daha fazla çalışanı olan çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde” ibaresi; bendin sonuna ise “Belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olmayan ancak 10’dan az çalışanı bulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyeri işverenleri veya işveren vekili tarafından Bakanlıkça ilan edilen eğitimleri tamamlamak şartıyla işe giriş ve periyodik muayeneler ve tetkikler hariç iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütebilirler” cümlesi eklenmektedir. Bu düzenlemeyle, bakkal, market gibi mikro işletme olarak tanımlanan işyerlerinin uygulamada iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yerine getirilmesinde karşılaştıkları zorlukların giderilmesinin temin edilmesi amaçlanmıştır. Maddenin sonuna ayrıca, “(4) Birinci fıkranın (a) bendine göre yapılacak görevlendirme süresinin belirlenmesinde 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile 4/11/1981 tarihli O 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Sağlık Gözetimi” başlıklı 15. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi “Bu Kanun kapsamında alınması gereken sağlık raporları işyeri hekiminden alınır. 10’dan az çalışanı bulunan ve az tehlikeli işyerleri için ise kamu hizmet sunucuları veya aile hekimlerinden de alınabilir” şeklinde değiştirilmektedir. Böylece uygulamada karşılaşılan tereddütleri gidermek üzere çalışanların sağlık raporlarını, çalışan sayısına bakılmaksızın hizmet alınan veya görevlendirilen işyeri hekiminden alabilmesi, ortak hizmet alınan sağlık ve güvenlik birimlerinde görev yapan işyeri hekimlerinin yetkisinin devam ettirilmesi ve 10’dan az çalışanı bulunan ve az tehlikeli işyerlerindeki çalışanların sağlık raporlarını ise kamu hizmet sunucularıyla aile hekimlerinden de alabilmelerine imkan tanınmaktadır. belirlenmek kaydıyla, işçilerin sigorta primlerinin işveren payının ödemelerinde kullanılmak ve nakit mevcudunun yüzde yirmibeşini aşmamak üzere karşılıksız yardıma dayalı dayanışma ve yardım fonu oluşturabilir” fıkrası eklenmektedir. Böylece işveren sendikalarının üyelerinin çalışanlarına yönelik sigorta primlerine ilişkin teşvik sağlayabilmesine imkan tanınmıştır. O 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile işkolu barajı, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için yüzde 3’den yüzde 1’e indirilmiş ve mevcut maddedeki işkolu barajının kademeli olarak artırılmasına ilişkin hüküm kaldırılmıştır. Yeni düzenleme ile Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye Konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için işkolu barajı yüzde 1 olmuştur. O 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun “Kuruluşların faaliyetleri” başlıklı 26. maddesine “(10) İşveren sendikaları, tüzüklerinde hüküm bulunmak ve şartları genel kurul kararıyla 33 mevzuat KAYIP KAÇAK BEDELİNDE YENİ DÖNEM FATURALARDA BİR HİZMET BEDELİ KARŞILIĞI OLMADIĞI AÇIKÇA BELLİ OLAN, KÖTÜ NİYETLİ DİĞER KULLANICILARIN KAÇAK KULLANIMI VE TEDARİKÇİ ELEKTRİK DAĞITIM FİRMASININ AĞIR İHMAL VE KUSURLARI İLE ALTYAPI EKSİKLİKLERİNDEN KAYNAKLANAN KAYIP VE KAÇAK TÜKETİMLERİN BEDELİ KARŞILIĞI OLARAK, BUNUN DÜRÜST ABONEYE YANSITILMASI KABUL EDİLEMEZ BİR DURUMDUR. İdare tarafından elektrik enerjisinin üretiminden, tüketicilere ulaştırılıncaya kadar oluşan elektrik eksikliği kayıp bedeli olarak; enerji nakil hatlarından çeşitli sebeplerle sayaçtan geçirilmeksizin, herhangi bir bedel ödemeden kullanılan elektrik bedeli de kaçak bedeli olarak diğer kullanıcı abonelere yansıtılıyor. Kayıp-kaçak bedeli elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak 34 hedefi oranları ölçüsünde karşılanabilmesi amacıyla belirlenen bir bedeldir. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4. Maddesinin 1. Fıkrasında, bu Kanun ile verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kurulduğu belirtilmiştir. Kayıp-kaçak bedeli Elektrik Piyasası Kanunu, Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği, Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ ve diğer ikincil mevzuat gereğince tüketicilerden tahakkuk ettiriliyor. 4628 Kanunu’nun 4. Maddesinin 2. Fıkrasında EPDK’nın “bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten sorunlu olduğu” belirtiliyor. Buna göre EPDK elektrik faturalarında bulunacak ve ücretlendirilecek tarife unsurlarını belirleme yetkisine sahiptir. Kayıp- kaçak bedeli, Kurumun Kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde belirlediği bir bedeldir. Bu bedeli belirlemek üzere alınan Kurul Kararı, Kurumun bir düzenleyici işlemi olarak tüm tüzel ve gerçek kişileri bağlayıcı niteliği haizdir. Tarifelerin uygulanması, lisans sahibi şirketler bakımından yasal bir zorunluluktur. Bu nedenle, dağıtım şirketlerinin söz konusu karara aykırılık teşkil edecek bir işlemde bulunmaları da mümkün değildir. Faturalarda bir hizmet bedeli karşılığı olmadığı açıkça belli olan, kötü Avukat AHMET GÜREL mevzuat niyetli diğer kullanıcıların kaçak kullanımı ve tedarikçi elektrik dağıtım firmasının ağır ihmal ve kusurları ile alt yapısının eksikliklerinden kaynaklanan kayıp ve kaçak tüketimlerinin bedeli karşılığı olarak bunun dürüst aboneye yansıtılması kabul edilemez bir durumdur. Üstelik kayıp ve kaçak oranları bölgeler arasında oransal olarak da farklılık oluşturması elektrik faturalarına yansıtılan oranlarda bile bir tutarsızlık görülebileceği gibi bir başkasının işlemiş olduğu suç diğer taraftan dürüst tüketiciye yansıtılmasıyla tüketicinin gerçekleştirmediği bir eylem nedeniyle dürüst tüketiciye atfen kusur izafe edilmektedir. Tüketiciler haksız, hukuksuz olarak ödemiş oldukları kayıp-kaçak bedelinin iadesi taleplerini, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı’na dilekçe ile ve mahkemelere dava açarak yöneltmekteydiler. Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri genel olarak tüketicinin bu taleplerini olumlu karşılamakta fakat alınan bedelin yasal bir zorunluluk olması gerekçesiyle talep ve davaları Yerel Mahkemelerce reddedilmekte ve Yargıtay tarafından da tüketici aleyhine onanmaktaydı. KAYIP KAÇAK BEDELİ İADESİ ARTIK MÜMKÜN MÜ? Kayıp kaçak bedelinin iadesi konusunda Yerel Mahkemece tüketici lehine verilen bir karar Yargıtay tarafından bozulmuş, Yerel Mahkemenin direnmesi sonucu karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na taşınmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlamak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gidilmesinin hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmadığı yönünde kararı ile kayıp-kaçak elektrik bedeli konusunda nihai kararını geçtiğimiz aylarda verdi. 4628 Kanunu’nun 4. Maddesinde açıkça anlaşılacağı üzere, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi verilmiştir. Bu maddede de anlatılmak istenilen hususun 1 kw elektrik enerjisinin tüketicilere ulaşıncaya kadarki maliyet ve kar payı olup, yoksa Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na sınırsız bir fiyatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi vermediği açıktır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bu maddeye dayanarak 11.08.2002 gün ve 24843 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Perakende Satış Hizmet Geliri ile Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ”i yayımlamış ve lisans sahibi şirketlerde bu tebliğe uygun olarak tüketiciden kayıp-kaçak bedeli adı altında bedel tahsil etmişlerdir. Ancak yukarıda açıklandığı üzere tebliğin dayanağı olan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4. Maddesinde, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu’na sınırsız bir fiyat belirleme hak ve yetkisi verilmemiştir. Bu durum, parasını her halükarda tahsil eden Kurum’un çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur, yani Kurumun kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde de bulunmasını engeller. Oysa ki, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan Kuruma aittir. Bununla birlikte, tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıpkaçak bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, yani şeffaflık hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. YHGK’nın yukarıda bahsettiğimiz gerekçeler ile oy çokluğu ile almış olduğu bu karar ile kayıp-kaçak bedeli konusu, alınan bedelin hukuka uygun olmadığı konusunda kesinliğe kavuşmuştur. YHGK tarafından verilen bu karar ile tüketicilerin kayıp-kaçak bedellerini iade almasının yolu açılmıştır. Tüm şahıs ve şirket niteliğindeki tüketiciler, işyeri ve ev elektrik faturalarından sözleşme nedeniyle kendilerine yansıtılan geriye doğru olarak 10 yıllık kayıp-kaçak bedellerinin iadesi için yargı yoluna başvurabileceklerdir. 35 Alternatif Pazarlar KENDİ KÜÇÜK AMA FIRSATLARI BÜYÜK ÜLKE SLOVAKYA SOSYALİST BLOK’UN YIKILMASINDAN SONRA HIZLI BİR ŞEKİLDE SERBEST PİYASA EKONOMİSİNE GEÇEN SLOVAKYA, 2004 YILINDA AB ÜYESİ OLMASININ DA ETKİSİYLE KAYDA DEĞER BİR EKONOMİK BÜYÜME GÖSTERDİ. BUGÜN ÖZELLİKLE OTOMOTİV DEVLERİ TARAFINDAN TERCİH EDİLEN BİR YATIRIM ORTAMI SUNAN SLOVAKYA’DA, DEMİR-ÇELİK, ENERJİ, ELEKTRONİK EŞYA VE YAZILIM ALANLARINDA DA BÜYÜK ÖLÇEKLİ DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR BULUNUYOR. Komşumuz sayılabilecek kadar yakın olan Doğu Avrupa ülkelerinden Slovakya’nın, serbest piyasa ekonomisine geçtikten sonra 2004 yılında Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasının da katkısıyla ekonomisi kayda değer bir büyüme gösterdi. İşgücünün verimliliğine oranla düşük ücretler ve düşük sabit oranlı vergi uygulamaları, teknik kapasite ve güçlü endüstriyel gelenekleri olan Slovakya, Avrupa’nın ortasında merkezi bir konuma sahip. AB ülkeleri arasında yabancı yatırımlar bakımından en cazip ülkeler arasında yer alan Slovakya, kararlı bir planlama faaliyeti ile derin yapısal reformlara ağırlık vererek, AB içerisindeki en iyi iş yapma merkezlerinden biri olmayı hedefliyor. Serbest piyasa uygulamaları, özelleştirme, yabancı yatırımcılara açılma, uluslararası ticaret ve döviz kurunun serbestleştirilmesi gibi uygulamaları kapsayan bir dizi 36 reform yapılan Slovakya’nın bugün başarılı bir örnek olarak diğer AB adaylarına da gösterilmesi söz konusu. 2005-2007 arasında yüzde 6-10 aralığında bir büyüme gerçekleştirerek dikkatleri üzerine çeken, 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik krizden etkilenen Slovakya, Euro Bölgesi’ne dahil olduğu 2009’da ilk kez yüzde 4,7 daralma yaşadı. 2010-2011 yılında yeniden toparlanarak yüzde 4’lük bir büyüme gerçekleştiren ülkede, 2012 yılında bu oran düşerek yüzde 1,8 oranında kaldı. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü Slovakya Ülke Raporu’nun verilerine göre 2013 yılında yaklaşık yüzde 1 büyüdüğü tahmin edilen, bu yıl yüzde 2,5 oranında büyümesi öngörülen Slovakya’nın bu büyüme temposunu sürdürmesi bekleniyor. Slovakya ekonomisinin bu gelişiminde, ülkenin AB fonlarından sağlanan teşviklerin yanı sıra özellikle son birkaç yıl içinde ülkeye büyük ölçeklerde yatırımlar gerçekleştiren Volkswagen, Peugeot-Citroen ve KIA gibi başlıca otomotiv kuruluşları ile Sony, Samsung gibi elektronik eşya üreticisi kuruluşların ihracata yönelik üretimlerinin önemli rol oynadığı düşünülüyor. Alternatif Pazarlar tamamlanmış durumda, bankacılık sektörünün tamamına yakınında yabancı sermaye hakim. 5,44 milyon nüfusu, 49 bin 39 kilometrekare yüzölçümü ile küçük bir ülke olan Slovak ekonomisinin, küçük ancak istikrarlı ihracata ve yabancı yatırımlara dayandığı, ekonomiye dinamizm katan esas gücün yabancı yatırımcılar olduğu uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Ekonominin lokomotifi olan otomotiv sektöründeki doğrudan yabancı yatırımlar nedeniyle Slovakya “Avrupa’nın Detroit’i” olarak anılıyor. Ülkede ayrıca demir-çelik, enerji, elektronik eşya ve yazılım alanlarında büyük ölçekli doğrudan yabancı yatırımlar bulunuyor. Son dönemde iletişim teknolojileri ve AR-GE alanında da yabancı yatırım çekme gayretinin olduğu gözlemleniyor. Merkezi ekonomiden piyasa ekonomisine geçişini büyük ölçüde tamamlayan Slovakya’da özelleştirme, neredeyse KİŞİ BAŞINA EN ÇOK ARAÇ ÜRETEN ÜLKE Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Ağustos 2014 Slovakya Ülke Bülteni’ne göre 2001 yılında yüzde 18’lere varan işsizlik oranı 2008 yılında yüzde 7,7’e düşen ülkede, AB üyeliği ile Batı Avrupa’ya giden vatandaşlar, son dönemde geri dönmeye başladı. Artan yabancı yatırımlar da işsizliği azaltan bir başka önemli etken. 2007’nin sonunda AB’nin Maastricht ekonomik kriterlerini yerine getiren Slovakya’nın, 2009 yılı başından itibaren, AB’nin ortak para birimi olan euroyu kullanmaya başlaması da cazibesini artırdı. Bugün dünya ihracatından aldığı yüzde 0,45 pay ile 46. sırada, dünya ithalatında aldığı yüzde 0,42 pay ile 40. sırada yer alan, 2013 yılında dünyadan ithalatı 81,5 milyar dolar, dünyaya ihracatı 85,4 milyar dolar olan ve 3,9 milyar dolar tutarında dış ticaret fazlası veren Slovakya, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında, kendisine çektiği doğrudan yabancı yatırımları kararlı biçimde arttıran ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor. DEİK Bülteni’nde, 2008 yılında 37 Alternatif Pazarlar TÜRKİYE-SLOVAKYA İKİLİ EKONOMİK VE TİCARİ İLİŞKİLERİ Yıl İhracat İthalat Hacim 2014* 259,291 496,201 755,492 Denge -236,910 2013 2012 2011 2010 2009 436,115 392,043 402,151 454,949 217,327 1,116,368 871,459 893,168 926,722 814,138 1,552,483 1,263,502 1,295,319 1,381,671 1.031,465 -680,253 -479,416 -491,017 -471,773 -542,811 2008 2007 2006 2005 2004 306,631 284,205 170,167 122,712 108,605 903,830 647,925 437,474 378,046 232,714 1,210,461 932,130 607,641 500,758 341,319 -597,199 -363,720 -267,307 -255,334 -124,109 2003 2002 2001 2000 59,918 33,198 27,565 20,199 205,862 112,341 49,419 51,533 265,780 115739 76,984 71,732 -145,944 -79,143 -21,854 -31,334 Kaynak: TÜİK (*) İlk 6 ay 38 919,6 milyon euro tutarında doğrudan yabancı yatırım çeken Slovakya ekonomisinin GSMH’nin yüzde 90’ının 125 büyük şirket tarafından gerçekleştirildiği, bunların 124’ünün yabancı yatırım olduğu belirtiliyor. Bu durum, Slovakya ekonomisinin büyümesinde yabancı yatırımların ağırlığını gösteriyor. Yabancı yatırımlar içinde ilk sıraları ABD ve Almanya olmak üzere, Hollanda, Güney Kore, Macaristan, ABD, İspanya, İtalya, İngiltere, Norveç, Japonya, Tayland ve Çek Cumhuriyeti alıyor. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları çoğunlukla sanayi üretimi, bankacılık, hizmetler, ulaştırma ve iletişim sektörlerinde yoğunlaşıyor. Slovakya Hükümeti tarafından uygulanan vergi indirimi ve benzeri teşviklerin de yardımıyla yapılan büyük ölçekli yatırımlarla, ekonomi son yıllarda önemli gelişme gösterdi, özellikle otomotiv ekonominin lokomotifi haline geldi. DEİK’e göre Slovakya bu yatırımlarla dünya genelinde kişi başına en çok araç üreten ülke konumuna yükseldi. Slovakya ve Çek Cumhuriyeti (toplam 15 milyon nüfus ile) 2007 yılında ABD’nin yarısı, Çin’in ise dörtte biri kadar araba üretti. Büyük otomobil üreticilerinin gelişi ile Slovakya’da küçük ve orta ölçekli çok sayıda yedek parça üreticisi yabancı firma da yatırım yaptı. YABANCILARA, YERLİLERLE AYNI İMKâN TANINIYOR Slovakya mevzuatı, genel SLOVAKYA’NIN İHRAÇ ETTİĞİ VE İTHAL ETTİĞİ BAŞLICA MAL GRUPLARI BENZERLİK GÖSTERİYOR. MAKİNELER VE TAŞIMA ARAÇLARI, DEMİR-ÇELİK, KİMYASALLAR VE YAKITLAR DIŞ TİCARETİN İLK BEŞ KALEMİNİ VE TOPLAM TİCARET HACMİNİN YÜZDE 60’INDAN FAZLASINI OLUŞTURUYOR. YABANCI YATIRIMLAR NEDENİYLE SON DÖNEMDE MAKİNE İTHALATINDA DİKKATE DEĞER ARTIŞ GÖZLENİYOR. Alternatif Pazarlar olarak, yabancıların Slovakyalı girişimcilerle aynı koşullarda ticari faaliyette bulunmasına imkan tanıyor. AB ülkelerinden ya da Avrupa ile STA imzalamış bölgelerden gelen yabancılar, Slovakyalı yatırımcılar ile aynı haklara sahip. Diğer ülke vatandaşları, uluslararası anlaşmalarda aksi bir hüküm bulunmadıkça, bir şirketin kurucusu, kurucu ortağı olabiliyor ya da mevcut bir Slovak firmasıyla ortaklık tesis edebiliyor. Yabancı sermaye için bir sınırlama veya yatırım yapmak için özel bir izne ihtiyaç bulunmuyor. 2006 yılından beri Slovakya’da tüm vergi oranları sabitlenmiş ve bu oran yüzde 19 olarak gerçekleşiyor. Yatırımcılara sunulan teşvikler sanayi, AR-GE, ortak hizmet merkezleri ve turizm merkezleri olmak üzere dört kategoriye tahsis edilmiş. Her kategoride yatırımcılar tarafından karşılanması gereken kendine ait koşullar var. Teşvikler nakdi yardım, kısmi vergi muhafiyeti, yeni işçi alımlarında uygulanan yardımlar ve devlet/belediye mülkü/arazisinin indirimli bir şekilde yatırımcıya devrini kapsıyor. Teşvikler bölgelere göre farklılıklar gösteriyor, Batı Slovakya’ya uygulanan bölgesel teşvik oranı yüzde 40, Orta ve Doğu Slovakya’ya uygulanan teşvik oranı ise yüzde 50’dir. Bratislava bölgesinde teşvik uygulanmıyor. Teşviklerde uygulanan temel kurala göre, teşviklerin toplam miktarı bölgesel yardım oranını geçmiyor. SLOVAKYA’DAKİ TÜRK YATIRIMLAR Hazine Müsteşarlığı verilerine göre ülkemizden Slovakya’ya altı firma toplam 3 milyon dolar tutarında yatırım gerçekleştirdi. Bunun 2 milyon doları ticaret sektöründe. Slovakya’da gerçekleştirilen kurumsal yatırımlar arasında ENPAY ve Orhan Holding’in yatırımları yer alıyor. ENPAY 2005 yılından beri, Kocaeli’deki tesislerinin yanı sıra, Slovakya’da, Krskany’deki tesislerinde faaliyet gösteriyor. Slovakya’daki 39 Alternatif Pazarlar tesislerinde 50 mühendis ve 600 çalışan istihdam eden firma, ISO 9001:2000 belgeli ve manyetik çekirdek, sensör, nano-teknoloji uygulamaları gibi yüksek teknolojili ürünler üretiyor. Orhan Holding’in iştiraklarından Nobel Automotive ise Slovakya’nın Dolny Kubin sehrinde faliyet gösteriyor, 320 çalışanı bulunuyor. 2009 yılı cirosu 30 milyon doların üzerinde olan Nobel’in kullandığı kapalı fabrika alanı ise 7 bin metrekare. Son yıllarda yükselen gelir seviyesi ile birlikte Slovakların tatil turizmine ilgisi artıyor. Bu çerçevede İtalya, Fransa ve İspanya öncelikli rağbet gören ülkeler arasında yer alıyor. Ancak Türkiye, özellikle orta gelir seviyesine hitap eden tatil merkezleri arasında, Slovak turistler açısından da dikkate değer biçimde tercih edilmeye başlandı. SLOVAKYA’NIN TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELERİ 2011 2012a 2013b 2014b 2015b GSYİH (milyar $) 96,0 91,4 96,6 97,1 Kişi Başına GSYİH ($, satın alma gücü paritesine göre) 23.880 25.080 25.840 27.050 Reel GSYİH Büyüme Hızı (%) 3,0 1,8 1,0a 2,4 3,0 Tüketici Fiyatları Enflasyonu 4,1 3,7 1,5 1,6 1,7 İşsizlik Oranı (ortalama, %, AB harmonize ölçüm sistemine göre) 13,5 13,8 14,6 14,3 14,1 İhracat (milyar dolar) 78,5 80,7 82,9 91,5 103,7 İthalat (milyar dolar) 75,1 76,0 78,5 88,0 100,8 Cari İşlemler Dengesi (milyar $) 0,1 2,1 3,0 2,5 2,2 Döviz Kuru (Dolar: Avro) (ort.) 1,39 1,29 1,33 1,28 1,26 99,9 28.480 (ort; %, AB harmonize ölçüm sistemine göre) a: Gerçek b: Tahmin Kaynak: The Economist Intelligence Unit, Slovakia Country Report, Ocak 2014 40 SLOVAKYA’DA YATIRIM YAPMAK İSTEYENLER NE YAPMALI? Ekonomi Bakanlığı’nın raporuna göre, Slovakya pazarında yatırım yapmak isteyen ve ticari ilişkiler içinde bulunma hedefindeki firmaların öncelikle ülkeyi yerinde ziyaret ederek mevcut şartları ve yatırım imkanlarını değerlendirmeleri, yerel temsilci, dağıtımcı ve acentalarla işbirliğine giderek anlaşma süreci öncesinde dağıtım kanalları hakkında ciddi bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Özellikle işbirliği süreçlerinde kurumsallaşmış ve büyük ortaklar ile çalışmak, sermayesi küçük ortaklara Alternatif Pazarlar tercih edilmeli, pazara giriş stratejileri çerçevesinde sağlam iş bağlantılarının yanı sıra kişisel bağlantılar kurulmasına da dikkat edilmeli. İşadamlarına kolaylık sağlayacak bir diğer önemli strateji ise donanımlı bir hukuk danışmanı ile çalışarak Slovakya mevzuatı ve yasal süreçleri hakkında bilgi sahibi olmaktır. Ülkede en yaygın yatırım yapma biçimi limited şirket kurma şeklinde ortaya çıkıyor. Dağıtım kanalları dahilinde toptancı, franchising ve acenta gibi yollarla pazara girişi hedefleyen firmalar, yaptıkları anlaşmaların AB Mevzuatı ve üye ülke ulusal mevzuatı ile uyumlu olduğunu kanıtlamak zorunda. Buna göre Avrupa Konseyi 86/653/EEC sayılı direktifi doğrultusunda serbest çalışan acentelerin bölgesel nitelik gösterdiği göz önünde tutulmalı. Euronun diğer 17 AB ülkesiyle birlikte Slovakya’da da 1 Ocak 2009’dan beri kullanılıyor olması bu ülkenin finansal işlemler bakımından sahip olduğu bir avantaj olmasının yanı sıra ülkenin ticari ilişkileri bakımından da işadamları için önemli bir özellik olduğu söylenebilir. temsilcilik şartlarıyla ilgili hükümlere uyma zorunluluğu bulunuyor. Slovakya’nın AB üyeliğine kabulü sonrası bölgenin Avrupa pazarları için önemli bir kavşak noktası olduğu dikkate alınmalı. Özellikle başta Çek Cumhuriyeti olmak üzere Ukrayna ve Polonya ile olan tarihi bağları düşünülerek bu pazarlara giriş için önemli bir RESMİ TATİLLER VE ÇALIŞMA SAATLERİ Slovakya Merkezi Avrupa Saat Sistemi içinde yer alıyor. Diğer AB ülkelerinde olduğu gibi burada da PazartesiCuma arası 40 saatlik çalışma süresi geçerli. Tarih 6 Ocak 6 Nisan 1 Mayıs 8 Mayıs 15 Eylül 1 Kasım 24 Aralık 25 Aralık 26 Aralık 41 İsim Epifani Bayramı Kutsal Cuma İşçi Bayramı Zafer Günü Kutsal Meryem Bayramı Azizler Günü Noel Yılbaşı Tatili Aziz Stephen Günü Ekonomide gündem HER SABAH YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR... “HAYATTA ELİ BOŞ DÖNÜLMEYEN TEK YOLCULUK, İNSANIN KENDİ İÇİNE YAPTIĞI YOLCULUKTUR” İLKESİNDEN YOLA ÇIKALIM VE KENDİ KENDİMİZE SORALIM: “KAYITLARIMIZI TUTUYOR, ÖNCEDEN BELİRLENMİŞ YÖNTEMLERLE İŞYERİNDEKİ AKIŞLARI KONTROL EDECEK VERİ BAZI OLUŞTURUYOR MUYUZ?” Bireyde, toplulukta ve toplumda “vizyon”dan söz edeceksek, önce vazgeçilmez bir idealin yarattığı sevdayı aramalıyız, sonra da motive edebilecek bir hedefin tanımlanıp tanımlanmadığına bakmalıyız. Gündemdeki “yeni Türkiye”, “yeni parti”, “yeni anlayış”, “yeni dünya” ve “restorasyon” söylemlerini slogan olmaktan çıkararak toplumun değerlerini ve kaynaklarını doğru yerde, doğru zamanda ve doğru yöntemlerle kullanan bir projeye dönüştürebilmenin “gerek şartları” üzerinde tartışmalıyız. Yeni Türkiye inşa etmek istiyorsak, sağlıklı bakış açılarına, tutarlı ilkelere, çeşitli perspektiflere 42 dayanan değerlendirmelere ihtiyaç var. Kitle zihnindeki meşrulaştırmayı yaratan değer paylaşımının yarattığı itibar her zaman önemini korumuştur ama uzun soluklu gelecek yaratmak için yeterli olamamıştır. Madalyonun öteki yarısında insanları “hangi imkanların” sağlanacağına ilişkin ikna etme çalışmaları vardır; bu yazının merkez düşüncesi de sürecin ikinci yönüyle ilgilidir. Dinamik bir envanter oluşturmadan “yeni Türkiye’nin inşası” vaadden öteye gidemeyecek, ulaşılan sonuçlar “Pirusvari” bir zafer olacaktır. Çünkü envanter, net bilginin kaynağıdır. Net bilgi de insan ve sermaye kaynaklarını etkin kullanmanın aracıdır. Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma hızlı değişen çağımızda yönetimlerin temel yetenekleri haline gelmiştir. Güvenilir kanıt tabanı yaratmadan yapılan tartışmaların verimi her zaman düşük olmuştur. Toplumların yaratıcı enerjilerini boş yere harcamasına yol açmıştır. Bir süre önce ülkemizde asansör sistemleri malzemeleri üreten, temsilcilikler yapan, danışmanlık hizmeti veren insanlarla bir araya geldik. Ülkemizde asansör işiyle uğraşan 3 bin işyerinin olduğunu, derneğe kayıtlı üye sayısının ise 110’u bile bulmadığını söylediler. Herhangi bir meslek grubu örgütlenerek, kendi iş Dünya Gazetesi Yazarı DR. RÜŞTÜ BOZKURT Ekonomide gündem alanındaki gelişmeleri yakından izlemiyorsa, hızlı değişmelere karşı nasıl uyum gösterebilir. Ülkemizde ne kadar mobilya üreticisi olduğunu, kaç kişinin mobilya ticareti ile uğraştığını sektör dernekleri de ilgili kamu birimleri de mutlaka izliyordur. Hesaplama yöntemi açıklanarak ortaya bir rakam konamamaktadır. Yaptığımız ortak toplantılarda sorduğumuzda da mobilya sektöründe çalışan insan, işyeri sayısı, ciro ve ihracatla ilgili metodu açıklanmış sistemli bilgiye erişmemiz mümkün olmuyor. Tarım ve hayvancılık merak alanınız içinde ise üretim bilgilerini yakından izliyorsanız, yapılan resmi açıklamaların farklılığı karşısında şaşırmamanız mümkün değildir. Oysa bir seferberlik anlayışı içinde ülkemizde başta imalat sektörü olmak üzere giderek derinleşen sağlıklı ve dinamik envanterler öncelikli yatırım alanımız olsa, gelecekle ilgili öngörülerimizi ve önlemlerimizi “olsa olsa” yaklaşımı ile değil, kabul edilebilir sapmaları içeren bilgiler bizi yaratmak istediğimiz sonuca daha etkili bir şekilde götürür. Dinamik bir envantere sahip olmanın ilk yararı, “aşırı değerlenmiş beklenti yaratılmasını” önlemesidir. Dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler ile olanak ve kısıtlarımızı dengeleyen projelerin yapılması; net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmayı gerektiriyor. Dinamik bir envanterin yoksa, projeler “olsa olsa” anlayışına dayandırılıyor, aşırı ve noksan değerlendirmeler kaçınılmaz hale geliyor ve tartışmalar odağından ciddi biçimde sapıyor. İkincisi, “öngörme ve önlem alma disiplininin temel aracı olan geri-bildirimlerin yapılması ve ince ayarla ilerleyebilme ancak sağlıklı bilgi tabanıyla mümkün”. Elimizin menzili altında iyi hazırlanmış bir envanter yoksa, öngörülerimiz sapar, önlemlerimiz yerini bulmaz, kaynak kullanma verimliliği düşer; yaratmak istediğimiz sonuçlarla, ulaştığımız sonuçlar arasındaki sapmalar büyür. Üçüncüsü, sağlıklı bilgi üreten envanterler yoksa, “fikirler hararetli tartışmalar ve uzlaşmalar sonucu rafine edilemez, ihtiyaca uygun dönüştürmeler gerektiği gibi yapılamaz”. Yaratılan beklenti ile ulaşılan sonuç arasındaki sapmalar büyüdükçe, güven ve itibar sarsıldığı gibi, kitlelerin çıkarlarını koruyan sonuçlar da yaratılamaz. Dördüncüsü, dinamik envanterlerimiz yoksa, “kitle güveninin temel aracı olan hesap verebilirlikten uzaklaşma” kaçınamayacağımız bir sonuç olacaktır. Beşincisi ve en önemlisi, dinamik bir envantere dayalı net bilgi ne kadar az ise, “sistemin kendini yeniden üretecek ekonomik fazlayı üretmesi de o kadar düşük olacaktır”. Envanter, var olan üretim örgütlenmesinin verimini artırmak, üretim örgütlenmesinde modernizasyon yatırımlarını tam zamanında yapabilmek, yeni yatırımlarda öncelikleri belirlemek gibi bugünü ve yarını ilgilendiren bütün konular için bir ilk adımdır. Bu ilk adım doğru atılmazsa, yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşmasını beklemek ham hayal olur. Genel olarak sektörler bağlamı için söylediklerimizi işyeri özeline indirgeyerek kendimize ayna tutmamız daha doğru bir yoldur... Biliyoruz ki, kendisiyle başa çıkamayan, başka hiçbir şeyle başa çıkamaz. “Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur” ilkesinden yola çıkalım. Ve kendi kendimize soralım: “Kayıtlarımızı tutuyor, önceden belirlenmiş yöntemlerle işyerindeki akışları kontrol edecek veri bazı oluşturuyor muyuz?” Ürettiğimiz düzgün serilere dayalı verileri, işin ehli olan kendi personelimiz, danışmanımız ya da dışarıdan uzmanlarla yılda en az iki kez gözden geçirip, doğruya en yakın verileri ürettiğimizi sorguluyor muyuz? Veriler ile işletmenin içinde bulunduğu sistemin yarattığı olanak ve kısıtları dikkate alan karşılaştırmalar yapıyor; alışkanlıkla işimizi yönetme aşamasından analizle yönetme aşamasına geçebiliyor muyuz? Yaptığımız değerlendirmeler sonunda işyerimizin “olanak ve kısıtlarını” analize dayalı, tutarlı ve güvenli bir biçimde irdeleyip, “fırsat ve tehlikeler” karşısında alternatif tepki biçimlerini belirlemek için kullanabiliyor muyuz? Son tahlilde, dünya genelinde eğilimlerin yarattığı “fırsat ve tehlikelerin” farkında mıyız? Fırsat ve tehlikelerle olanak ve kısıtlarımızı dengeleyip, insan ve sermaye kaynaklarımızı etkin biçimde kullanabiliyor muyuz? Dünyamızın her gün biraz daha küçüldüğünü, rekabetin kızıştığını, piyasada var olmanın koşullarının değiştiği bilincine varmadan işimizi uzun soluklu yapabilir miyiz? Eğer bilgiye erişmenin, bilgiyi ehlileştirmenin, ehlileşmiş bilgiyi ürüne sindirerek fark yaratmanın çağımızın temel yönelişi olduğunu kabul ediyorsak iki konuyu açıkça savunmalıyız. Birincisi ülke genelinde elbirliği ile bir dinamik envanterin hazırlanması... İkincisi de, kendi işimizde envanterlerin işimizi yürütmek için kullanılacak biçimde düzenlenmesi. Örgüt demek, örgütteki her adımı bilmek, olası gelişmelere karşı öngörme ve önlem alma mekanizmalarını işletmek demektir. Yönetim de, bu işleyişten sorumlu insanların entelektüel kapasitesidir. Sistem kapasitesinin fırsatları ve kısıtlarını, örgütün imkanları ile dengeleyen yönetici, kendi işyerine gerçekten yarar üretebilen yöneticidir. Her sabah yeni bir dünyanın kurulduğu bir çağda yaşıyoruz... Bu çağ; uyum göstermeyi, ciddiyeti, disiplini, sorgulamayı, sentezlemeyi ve tam zamanında harekete geçmeyi gerektiriyor. 43 Sektör analizi ÇELİK SEKTÖRÜ GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENİYOR DÜNYADAKİ HAM ÇELİK ÜRETİMİ BU YILIN İLK YARISINDA YÜZDE 2,5 ARTARAK 821,37 MİLYON TON OLDU. GLOBAL PİYASALARDAN ETKİLENEN TÜRKİYE, BU YIL OCAKMAYIS DÖNEMİNDE YÜZDE 2,2 SEVİYESİNDE BULUNAN SEKTÖRÜN ÜRETİMDEKİ GERİLEMESİNİ, HAZİRAN AYINDA YÜKSEK ORANLI ARTIŞ ELDE EDEREK, BİR MİKTAR İYİLEŞTİRDİ VE ÜRETİM ARTIŞINI YÜZDE 0,3 SEVİYESİNDE TUTMAYI BAŞARDI. Tarih boyunca sanayileşmede, temel bir enstrüman olarak görülen ve endüstrinin tüm dallarında girdi olarak kullanılan demir-çelik sektöründeki gelişmeler, ekonomik, siyasal ve sosyal yapılar üzerinde etkili oldu. Ülkelerin ekonomik gelişmesinde bir ölçüt olarak kabul edilen demir-çelik ürünlerinin üretim ve tüketim düzeyi günümüzde de önemini koruyor, ara malı ve yatırım malı sanayilerinin temel girdisini oluşturuyor. Çelik sektörü, tüm endüstriyel dallara girdi 44 temin etmesinden dolayı, imalat sanayiindeki üretim süreçlerini doğrudan etkiliyor. Ülkemizin ekonomisi ve sanayileşmesinde de lokomotif sektör özelliğine sahip olan çelik sektörünün temelleri 1930’larda atılıyor. Demir-çelik sanayinin gelişimi, ülkenin kalkınma sürecini doğrudan etkiliyor. Çünkü çelik sektörünün başta inşaat malzemeleri olmak üzere otomotiv, gemi, uçak, demiryolu ve vagon gibi tüm taşıt araçları ve akla gelebilecek tüm makine, cihaz ve eşya üretimine katkısı bulunuyor. Kişi başına ham çelik tüketimi, ulusların ve toplumların kalkınmışlık düzeyinin bir ölçüsü olarak kabul ediliyor. Gelişmiş ülkelerde kişi başına demir çelik tüketimi 400-500 kilogram civarında iken bu sayıTürkiye’de yaklaşık 350 kilogram düzeyinde bulunuyor. Sanayi üretimindeki artış ile birlikte, sektörün yeniden yapılanması, ürün çeşitliliğinin artması ve üretim-tüketim dengesindeki gelişmelerin, kişi başına ham çelik tüketimini artırması bekleniyor. Altyapı sorunlarını çözmüş gelişmiş ülkelerde demir-çelik sanayinin nisbi öneminin azaldığı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde özellikle yüksek vasıflı demir-çelik tüketiminin hızla arttığı görülüyor. Ülkemizde, Özal’lı yıllarda en hızlı gelişmeyi gösteren çelik sektörünün kapasitesi, 2000’li yıllarda 20 milyon tona ulaştı. 2003 sonrasında yassı ürünler ile yapısal çelik ürünlerine yönelik yatırımlarla 50 milyon ton seviyesini aştı. Zamanla Sektör analizi dünyanın sekizinci en büyük çelik üreticisi konumuna ulaşan Türkiye, son beş yılda global çelik ticaretinde yaşanan ciddi dalgalanmalardan etkileniyor. BU YILIN İLK ÇEYREĞİNDE, GLOBAL ÇELİK TALEBİ YAVAŞLADI Uluslararası kuruluşlardan Commodity Research Unit’in (CRU) verilerine göre, 2013 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 9,3 ve son çeyreğinde yüzde 8,7 oranında büyüyen global çelik tüketimi, 2014 yılının ilk çeyreğinde, yüzde 0,8 oranında azaldı. Dünya çelik tüketimindeki azalma, 2013 yılının üçüncü ve son çeyreğindeki güçlü artışların ardından, Çin’in tüketimindeki büyümenin yavaşlamasından kaynaklandı. Dünya Çelik Derneği’nin nisan ayında yaptğı tahminlere göre, 2013 yılında yüzde 3,6 oranında büyüyen dünya görünür nihai mamul tüketiminin, 2014 ve 2015 yıllarında sırasıyla yüzde 3,1 ve yüzde 3,3 oranında artış göstereceği tahmin ediliyor. 2013 yılında yüzde 0,3 oranında azalan gelişmiş ülkelerin çelik tüketiminin, yüzde 2,5 oranında artacağı; 2013 yılında yüzde 5,1 seviyesinde bulunan gelişmiş ekonomilerin tüketimindeki 2013 yılı Mayıs ayına göre yüzde 2,2 artışla 141 milyon ton olması öngörülüyordu. Ancak, yılbaşından mayıs ayına kadarki dönemde 65 ülkenin üretiminin, 2013 yılının aynı dönemine kıyasla yüzde 2,4 oranında artarak, 684 milyon ton olduğu açıklandı. Dünya Çelik Birliği’nin raporuna göre, bu yıl mayıs ayında, TÜRK ÇELİK SEKTÖRÜ, 2014 YILININ OCAKTEMMUZ DÖNEMİNİ DEĞERDE 8,07 MİLYAR DOLAR, MİKTARDA İSE 10,6 MİLYON TON İHRACAT İLE TAMAMLADI. SEKTÖRÜN EN ÖNEMLİ İHRACAT PAZARLARINDAN BİRİ OLAN ORTADOĞU’DA YAŞANAN DÜŞÜŞLER, DİĞER BÖLGELERE OLAN İHRACATLA TELAFİ EDİLİYOR. artışın ise, 2014 yılında yüzde 3,2 seviyesine gerileyeceği; 2013 yılında yüzde 6,1 olan Çin’in tüketimindeki büyümenin ise, yüzde 3’e düşeceği tahmin ediliyor. Dünya Çelik Birliği’nin Temmuz 2014 raporuna göre, Dünya Çelik Birliği’ne bildirimde bulunan 65 ülkenin bu yıl mayıs ayındaki ham çelik üretiminin, Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkenin ham çelik üretimi, geçen yılın mayıs ayına kıyasla yüzde 2,7 oranında artarak 15 milyon tona ulaştı. Bu da yılın ilk beş ayı toplamını yüzde 4,6 oranında yükselterek 73 milyon tona çıkardı. 2014 yılının ilk çeyreğinde çelik ithalatı 28 AB ülkesinde yalnızca yüzde 3,2 oranında artarken, en fazla çelik ithal eden AB ülkesi olan İtalya’da ithalat oranı yüzde 9,5 azalarak, 1,9 milyon tonun biraz altında kaldı. İtalya’ya en fazla çelik ihraç eden ülke olan Ukrayna ise yılın ilk çeyreğinde İtalya’ya gerçekleştirdiği ihracatı nispeten yükselterek 564 bin tona ulaştırdı. Rapora göre İtalya’nın Türkiye’den yaptığı ithalat da geçen yılın ilk çeyreğine kıyasla yüzde 47 oranında belirgin bir azalış gösterdi ve 137 bin tona düştü. Ancak Hindistan’dan yapılan ithalat yüzde 48 oranında artarak 171 bin tona ulaştı. ÇİN, DÜNYA ÇELİK ÜRETİMİNİN YARISINI GERÇEKLEŞTİRDİ Yine Dünya Çelik Birliği’nin raporuna göre bu yıl mayıs ayında Rusya’nın ham çelik üretimi 6,1 milyon tonun biraz altında seyrederek geçen yılın mayıs ayı ile aynı oldu. ABD, ham çelik üretimi mayıs ayında yüzde 1,4 artarak, yılbaşından 45 Sektör analizi temmuz ayına kadar yüzde 0,7 yükselerek 36,3 milyon tona ulaştı. Çin’de mayıs ayında çelik üretimi yüzde 2,6 oranında artarak 70 milyon ton oldu ve yılbaşından temmuz ayına kadar olan dönemde toplam yüzde 2,7 oranında artarak 342,5 ton oldu. Böylece Çin, bu yılın ilk yarısında dünya çelik üretiminin yüzde 50’sini gerçekleştirdi. Çelik üretimi bu yıl mayıs ayında yüzde 0,7 oranında azalarak 3 milyon ton olan Türkiye’de ilk beş ay içinde yüzde 2,2 oranında düşüşle 14,1 milyon ton çelik üretimi yapıldı. Irak krizi, uzun mamul piyasalarındaki Çin tehdidi, hurda ile mamul fiyatları arasındaki farkın açılmasının elektrik ark ocaklı kuruluşların (EO) rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemesi ve korumacı politikaların yaygınlaşması gibi önemli sorunlarla karşı karşıya kalan Türk çelik sektörü, tüm bu olumsuzluklara rağmen, haziran ayında ham çelik üretiminde yüksek oranlı artış elde etmeyi başardı. Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) verilerine göre, haziran ayında Türkiye’nin ham çelik üretimi, önceki yılın aynı 46 İSTİKRARIMIZI KORUYACAĞIZ ÇEBİD Genel Sekreteri Mehmet Zeren: “Önemli ihracat pazarlarımızda yaşanan sıcak gelişmeler, yaz tatili ve bayram gibi etkenlere rağmen temmuz ayında elde edilen çelik boru ihracatı yıl sonu için olumlu sinyaller veriyor. Sektör olarak yılı, 4,5 milyon ton üretim ve 2 milyon ton ihracat ile tamamlamayı hedefliyoruz.” dönemine kıyasla yüzde 6,7 oranında artışla 3,12 milyon tona ulaştı. Söz konusu üretim miktarı, mayıs ayına kıyasla, yüzde 2,7 oranında artışa işaret etti. Haziran ayında, Türkiye’nin toplam ham çelik üretimindeki artışta, üretimi yüzde 22 oranında yükselen entegre tesislerin (BOF) önemli bir etkisi oldu. Böylece, ocakmayıs döneminde yüzde 2,2 seviyesinde bulunan sektörün üretimindeki gerileme, yılın ilk yarısı itibarıyla bir miktar iyileşerek yüzde 0,3 seviyesinde kalmış bulundu. Yılın ilk yarısına bakıldığında, özellikle İsdemir’deki bakım onarım faaliyetleri sebebiyle, hammadde maliyetleri açısından avantajlı konumda bulunmalarına rağmen, entegre tesislerin üretimlerinin yüzde 0,3 oranında gerilediği gözlendi. Söz konusu dönemde, Türkiye’nin kütük üretimi yüzde 2,4 oranında azalırken, slab üretiminin yüzde 6,1 oranında artış göstermesi dikkat çekti. Buna rağmen, slab üretiminde kapasite kullanım oranı yüzde 50’lerde seyretmeye devam etti. Türkiye, haziran ayında gerçekleştirdiği 3,12 milyon ton seviyesindeki üretimle, dünya ham çelik üretimi listesinde 8. sıradaki yerini korudu. Yılın ilk yarısında küresel ham çelik üretimi, Çin’in de etkisi ile önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2,5 artışla 821,37 milyon ton olarak gerçekleşirken, ham çelik üretiminde yüzde 0,3 oranında düşüş yaşayan Türkiye, 17,26 milyon ton ile haziran ayında olduğu gibi, 8. sırada yer aldı. Söz konusu dönemde, yaklaşık 600 bin tonluk üretim farkı ile Türkiye’nin bir basamak gerisinde yer alan Brezilya’nın ham çelik üretimi yıllık bazda yüzde 1,5 düşüşle 16,70 milyon tona, Ukrayna’nın ham çelik üretimi ise, yüzde 6,9 düşüşle 15,47 milyon tona geriledi. Bu arada, 7. sırada yer alan Almanya ile Türkiye arasındaki fark, yaklaşık 1 milyon ton artışla, 5,2 milyon tona yükseldi. Yılın ikinci yarısında, söz konusu farkı tekrar kapatma sürecine girilmesi bekleniyor. Ocak-haziran döneminde yüzde 7,3 oranında gerileyen çelik ürünleri ihracatımız, haziran ayında, yüzde 10,2 oranında düşüş gösterdi. İhracatımızdaki düşüş eğiliminin haziran ayında artarak devam etmesi, ağırlıklı bir şekilde Irak’taki terör olaylarının olumsuz etkilerinden kaynaklandı. İHRACATIN İTHALATI KARŞILAMA ORANI ARTTI 2012 ve 2013 yıllarında yakalanan politik istikrar sayesinde, Irak pazarına yönelik ihracatımızın 2013 yılında miktar açısından 2,72 milyon ton, değer açısından ise, 2,15 milyar dolar gibi oldukça yüksek sayılabilecek bir seviyeye yükseldi. Bu yönüyle Irak piyasası, Türk çelik sektörünün en büyük ihraç pazarı konumuna ulaşmışken, haziran ayında, Irak’a yönelik toplam çelik ürünleri ihracatımız, mayıs ayındaki 194 bin tondan, yüzde 42 oranında düşüşle, 112 bin tona kadar geriledi. Temmuz ayına ilişkin geçici ihracat verileri ise, Irak’a yönelik ihracatın geçen yılın temmuz ayına kıyasla, yüzde 80 civarında düşüş gösterdiğine işaret ediyor. Yılın ilk 6 aylık döneminde, pek çok ülkede karışıklığın devam ettiği Ortadoğu ve Körfez ülkelerine yönelik toplam çelik ürünleri ihracatımız, yüzde 17,7 oranında gerilerken, AB’ye ve ABD’ye yönelik ihracatımızdaki artış devam etti. AB ve ABD’ye yönelik ihracattaki artış, Ortadoğu’ya yönelik ihracattaki kayıpların telafi edilmesi konusunda yeterli olmadı. Buna rağmen, ithalatın daha keskin bir şekilde gerilemiş olması nedeniyle, ihracatın ithalatı karşılama oranı, yüzde 132’den yüzde 134 seviyesine yükseldi. Yılın ikinci yarısı itibarıyla, Irak bölgesine yönelik ihracattaki kayıplar devam etse de, başta AB ülkeleri olmak üzere, alternatif piyasalara yönelik ihracatımızda yükseliş yaşanacağı tahmin ediliyor. Özellikle haziran ayında başlayan güçlü toparlanma eğiliminin devam etmesi sayesinde, ham çelik üretimimizin, yılbaşında öngörülen kadar yüksek olmasa da, 2014 yılını pozitif performansla kapatacağı yönündeki beklentiler kuvvetlenmiş bulunuyor. TÜRK ÇELİK BORU SEKTÖRÜ ÖNEMLİ İHRACAT PAZARLARINDA YAŞANAN TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN İHRACATTA YAKALADIĞI YÜKSELİŞ TRENDİNİ SÜRDÜRÜYOR. OCAK-TEMMUZ 2014 DÖNEMİNDE ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN İHRACATI MİKTAR BAZINDA YÜZDE 4,52 ARTIŞLA 1 MİLYON 118 BİN TONA ULAŞTI. Sektör analizi İHRACAT HEDEFİ 17,5 MİLYON TON Çelik İhracatçıları Birliği tarafından açıklanan 2014 yılı Ocak-Temmuz dönemi verilerine göre ise; Türkiye’nin çelik ihracatı değer bazında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,1 azalış ile 8,07 milyar dolar, miktar bazında ise yüzde 6,7 düşüş ile 10,6 milyon ton olarak gerçekleşti. Çelik sektörünün ihracatına, diğer birliklerin faaliyet alanına giren demir çelik ürünleri de eklendiğinde Türkiye’nin yedi aydaki toplam çelik ihracatı; miktar bazında 11,1 milyon ton; değer bazında ise 9,5 milyar dolara ulaştı. Yedi aylık dönem içerisinde bölgeler bazında miktarda en fazla ihracat geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 21,4’lük düşüşe rağmen 3 milyon 702 bin ton ile Ortadoğu’ya gerçekleştirildi. Bu bölgeyi sırasıyla 1 milyon 921 bin tonla AB, 1 milyon 296 bin tonla Kuzey Amerika ülkeleri ve 1 milyon 179 bin tonla Kuzey Afrika ülkeleri izledi. Çelik sektörünün ocak-temmuz dönemi içerisinde en çok ihracat yaptığı üç ülke sıralaması yine değişmedi. Listede ilk sırayı 1 milyon 90 bin tonla Irak alırken, ikinci 1 milyon 20 bin tonla ABD ve üçüncü 794 bin tonla Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Bu dönemde en fazla miktar artışı yaşanan ülkeler ABD, İngiltere, İsrail, Fas ve Kanada olurken; en fazla azalış Suudi Arabistan, Irak, İtalya, Libya ve Umman’da gözlendi. Yedi ay içerisinde en çok ihraç edilen ürünler sıralaması ise; 4 milyon 565 bin ton ile inşaat çeliği, 1 milyon 118 bin tonla boru, 1 milyon 91 bin tonla profil ve 996 bin tonla yassı sıcak olarak gerçekleşti. Çelik İhracatçıları Birliği verilerine göre; 2014 yılı Temmuz ayı ihracatı geçen yılın aynı ayı ile kıyaslandığında değerde yüzde 2,9 azalış ile 1,06 milyar dolar, miktarda ise yüzde 2,3 azalış ile 1,38 milyon ton olarak gerçekleşti. Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci çelik sektörünün yedi aylık ihracat verileri ile ilgili yaptığı değerlendirmede; “Sektörümüz uluslararası piyasalarda yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen ihracatı ile ülke ekonomisine en önemli katkıyı sağlayan İHRACATTA KAYIP OLDU Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci: “Sektörümüz uluslararası piyasalarda yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen ihracatı ile ülke ekonomisine en önemli katkıyı sağlayan dördüncü güç olmaya devam ediyor. Ortadoğu ve özellikle Irak’taki önemli kayıplarımızı telafi etmek için çalışıyoruz.” FARKLI ÜRÜNLER OLMALI YİSAD Başkanı Tuncay Sergen: “Zaten hammadde açısından dışa bağımlı bir sektör olan demir çelik ve yassı çelik üretimi, yatırım açısından doymuş durumda. Birbirine benzer ürünler yapan firmalarımız ancak ürün farklılıkları yaparak piyasalarını geliştirebilme imkânına sahip olacaklardır.” dördüncü güç olmaya devam ediyor. 2014 yılının yedi aylık dönemine baktığımızda ihracatımızın lider bölgesi Ortadoğu ve özellikle Irak’ta önemli kayıplar yaşadığı görülüyor. Ancak kayıplarımızı telafi etmek üzere bu bölge özelinde çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Ayrıca Türk çelik sektörü adına umut verici bir gelişme de ocak-temmuz aylarında AB ülkelerine gerçekleştirdiğimiz ihracatın miktar bazında yüzde 9,3 oranında artmasıdır. Dolayısıyla önemli pazarlarımızda yaşadığımız düşüşleri diğer bölgelere yaptığımız ihracat ile dengelemeye çalışıyoruz” dedi. Irak’ta beklentilerin üzerinde olumsuzluklar yaşandığına dikkat çeken Namık Ekinci, “Irak ihracatımızda özellikle haziran ve temmuz aylarında önemli oranda gerileme yaşadık. Ülkedeki olumsuzlukların yılsonuna kadar sürme ihtimalini ve sektörümüzün son dönemlerde önemli pazarlarımızda karşılaştığı antidamping ve koruma soruşturmalarını da göz önüne alarak yıl sonu hedefimizde revizyon yapma gereğini değerlendiriyoruz. Bu doğrultuda 18,5 milyon tonluk ihracat hedefimizde yüzde 6 oranında bir sapma olacağını ve ihracatımızın 17,5 milyon ton olarak gerçekleşeceğini düşünüyoruz” diyerek görüşlerini belirtti. TÜM OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN IRAK LİDERLİĞİNİ KORUDU Çelik Boru İmalatçıları Derneği (ÇEBİD) verilerine göre; OcakTemmuz 2014 döneminde sektörün ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre miktar bazında yüzde 4,52 artışla 1 milyon 118 bin ton, değer bazında ise yüzde 0,65 azalışla 949 milyon 78 bin dolar olarak gerçekleşti. Çelik boru sektörünün Ocak-Temmuz 2014 döneminde en çok ihracat yaptığı ilk üç ülke Irak, ABD ve İngiltere olarak sıralandı. Bu dönemde; Irak’a yüzde 21,17 azalışla 155 milyon 172 bin, ABD’ye yüzde 13,82 artışla 137 milyon ve İngiltere’ye yüzde 74,79 artışla 111 milyon 845 47 Sektör analizi OC C AK K-H HAZ AZİR ZİRAN İR R AN AN DÖN NEM E İ TÜ TÜRK KİY İYE E HAM HA M ÇE Ç Lİ L K ÜR RET TİM Mİ (‘ (‘00 000 00 0 TO ON)) 2013-20114 OCAK-HAZİR 20 İR R AN N DÖN ÖNEM EMİİ DÜ EM DÜNY NYA NY A H M ÇE HA ELİK ÜRETİM SIR R AL ALAM AMAS AM ASII (1 AS (100 000 00 0 TO TON) N) 2014-6ay 2013-6ay % değişim 14/13 2013 2013-6 ay 2014-6 ay % değişim (14/13) 26.294 13.043 12.724 -2,4 1. Çin 411.910 399.910 3 Kütük 2. Japonya 55.225 54.710 0,9 Slab 8.360 4.277 4.537 6,1 3. ABD 43.494 43.103 0,9 TOPLAM 34.654 17.320 17.261 -0,3 4. Hindistan 41.268 40.727 1,3 EO 24.723 12.188 12.146 -0,3 5. Güney Kore 36.082 33.081 9,1 BOF 9.931 5.132 5.115 -0,3 6. Rusya 34.824 34.573 0,7 7. Almanya 22.480 21.572 4,2 8. Türkiye 17.261 17.320 -0,3 9. Brezilya 16.697 16.953 -1,5 10. Ukrayna 15.473 16.615 -6,9 Toplam 821.367 801.184 2,5 48 HA A Zİ ZİRA RAN RA N AY AYII TÜ T R RK KİY İYE E HAM HA M ÇE ÇELİ LİK Lİ K ÜR RETİM TİMİİ (‘‘00 0 0 TO TON) N) Haz.13 May.14 Haz.14 Haz.14/13 Haz.14/May.14 EO 2.068 2.179 2.076 0,4 -4,7 BOF 859 862 1.048 22,0 21,5 G.TOPLAM 2.927 3.041 3.124 6,7 2,7 Sektör analizi bin dolarlık çelik boru ihracatı gerçekleştirildi. Sektörün ihracatına temmuz ayı özelinde bakıldığında ise geçtiğimiz yılın aynı ayına oranla miktar bazında yüzde 8,02 artışla 161 bin 950 ton, değer bazında ise yüzde 1,52 gerileme ile 137 milyon 75 bin dolar çelik boru ihracatı yapıldığı görülüyor. Çelik boru sektörü temmuz ayı ihracat rakamlarını değerlendiren ÇEBİD Genel Sekreteri Mehmet Zeren “Sektörümüz ihracatta yakaladığı istikrarlı büyümeyi temmuz ayında da sürdürdü. En büyük pazarımız olan Irak’ta yaşanan gelişmeler ihracat rakamlarımıza olumsuz yansısa da yılın ilk ayından itibaren AB ülkelerine gerçekleştirdiğimiz ihracattaki artış Irak’ta yaşadığımız kayıpları bir ölçüde karşıladı. Önemli ihracat pazarlarımızda yaşanan sıcak gelişmeler, yaz tatili ve bayram gibi etkenlere rağmen temmuz ayında elde edilen çelik boru ihracatı yıl sonu için olumlu sinyaller veriyor. Sektör olarak; önümüzdeki beş aylık dönemde de istikrarımızı koruyarak, yılı 4,5 milyon ton üretim ve 2 milyon ton ihracat ile tamamlamayı hedefliyoruz” dedi. YASSI ÇELİKTE 9 MİLYON TONLUK ATIL KAPASİTE OLUŞTU Yassı Çelik İthalat, İhracat ve Sanayicileri Derneği’nin (YİSAD) verilerine göre, son 8 yılda Türkiye’de yassı çelik üretimi altı kat arttı. Beş yıl önce yalnız Erdemir/Ereğli yassı çelik üretirken, Erdemir’e ilave olarak Çolakoğlu, İsdemir, Tosçelik, MMK ve bu yıl da Habaş’ın yassı çelik üretimine geçtiğini söyleyen YİSAD Başkanı Tuncay Sergen, toplam kapasitenin 18 milyon tonu aştığını dile getiriyor. Yassı çelik tüketimi 14 milyon ton civarında olan Türkiye’nin ithalatı 7 milyon, ihracatı 2 milyon ton civarında. Sıcak haddelenmiş çelik (sac) üretimi haricinde, diğer yassı mamuller, yani soğuk sac, galvaniz kaplamalı ve boyalı saclar da Türkiye tüketiminin üzerinde bir kapasiteye sahip. Silisli ve paslanmaz sac üretimi yok ve tamamı ithalatla karşılanıyor. Paslanmaz haddelemesinin bu yıl başladığını dile getiren Tuncay Sergen, “Özellikle dahilde işleme mevzuatı sebebiyle 6-7 milyon ton civarında ithalat gerçekleşiyor, bu rakam yerli üretim artmasına rağmen azalmıyor. Yassı çelik ihracatımız 2 milyon ton civarında. Bu durumda, 9 milyon tonluk atıl kapasitemiz oluşuyor. Zaten hammadde açısından dışa bağımlı bir sektör olan demir çelik ve yassı çelik üretimi, yatırım açısından doymuş durumda. Birbirine benzer ürünler yapan firmalarımız ancak ürün farklılıkları yaparak piyasalarını geliştirebilme imkanına sahip olacaklardır” diyor. Bu yılın parlak bir yıl olmayacağını düşünen Sergen’e göre, sektör, gümrük koruması ile yaşamaya çalışacak. İmkanı olan firmaların, yassı yerine uzun mamul veya yarı mamul üretimine kayacağını belirten Sergen, “Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu normalleşmedikçe mecbur olduğumuz ihracat imkanımız da zayıf olacaktır” diye konuşuyor. 49 Avrupa penceresinden YENİLİKÇİLİKTE TÜRKİYE AB’NİN GERİSİNDE performans ile AB ortalamasının çok gerisinde kalıyor. Ancak 2006 yılından bu yana Türkiye’nin yenilikçilik performansında iyileşme kaydetmesi üzerine AB’nin performansını yakalama sürecine girdiği de bir gerçek. Türkiye’nin en çok zayıf kaldığı alanların başında insan kaynakları geliyor. Bu alanda, Türkiye AB ortalamasına kıyasla çok düşük bir performans sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda “İddiasız Yenilikçiler” grubundaki diğer ülkelerin de gerisinde yer alıyor. Türkiye-AB ilişkileri kapsamında sürekli olarak, yaşlı bir nüfus yapısına sahip olması nedeniyle nitelikli işgücü arayan AB’ye Türkiye’nin genç nüfusu ile önemli katkıda bulanabileceği öne sürülüyor. Oysa, orta öğretim seviyesi Avrupa Komisyonu tarafından birçok ülkenin yenilikçilik performansının değerlendirildiği “2014 Yenilikçilik Birliği Skor Tahtası” (Innovation Union Scoreboard) raporunda, küresel ekonomik krizin, AB’nin yenilikçilik performansını beklenildiği kadar etkilemediği gibi, üye ülkelerin yenilikçilik performanslarında iyileşme gözlendiği belirtildi. Ancak, AB’nin yenilikçilik alanındaki performansının, ABD, Japonya ve Güney Kore’nin gerisinde kalmaya devam etmesi durumu, AB’nin rekabet edebilirliği açısından büyük bir endişe kaynağı teşkil ediyor. Romanya, Bulgaristan ve Letonya ile birlikte “İddiasız Yenilikçiler” grubunda yer alan Türkiye ise, yenilikçilik alanında sergilediği Ülkelerin yenilikçilik alandaki performansları 0,900 0,800 0,700 0,600 0,500 0,400 0,300 0,200 0,100 0,000 BG LV TR RO MK PL LT HR MT SK HU RS EL PT ES İddiasız 50 Orta Seviyede CZ IT NO CY EE SI EU FR IS Takipçi AT IE UK BE NL LU FI Lider DE DK SE CH üstündeki gençlerin sadece yüzde 58,3 ve yüksek öğrenimi tamamlayanların da yüzde 18 oranı ile sınırlı kalmaları, Türkiye’deki nitelikli işgücünün de sınırlı olduğunu gösteriyor. Üstelik orta öğretim seviyesi üstündeki gençlerin oranında bir iyileşme kaydedilmemesi Türkiye açısından çok endişe verici bir durum oluşturuyor. Her ne kadar yeni doktora mezunu ve yükseköğrenimini tamamlayan nüfusun arttığı gözlense de, Türkiye’nin diğer AB ülkeleri ile farkı kapatabilmesi için, insan kaynaklarına daha fazla yatırım yapması gerektiği anlaşılıyor. Araştırma yapısının yeterince gelişmemiş olması da Türkiye’nin yenilikçilik performansını olumsuz olarak etkiliyor. Şöyle ki, uluslararası alanda bilimsel ortak yayınlar ve ülkedeki yabancı doktora öğrenci sayısı açısından, Türkiye, AB ortalamasının çok ciddi şekilde gerisinde kalıyor. Ancak durum böyle iken, en çok atıfta bulunulan bilimsel yayınların ilk yüzde onunda yer alanların oranının, “İddiasız Yenilikçiler” grubundaki ülkelere kıyasla daha yüksek olması ve yıllar içinde ilerleme kaydetmesi bir bakıma Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini de yansıtıyor. İKV Kıdemli Uzmanı SELEN AKSES Avrupa penceresinden AR-GE’YE AYRILAN BÜTÇE AB’NİN ÇOK GERİSİNDE Türkiye için bir diğer endişe konusu, kamu ve özel sektörlerinin Ar-Ge’ye yönelik ayırdıkları bütçenin çok sınırlı olması ve bunun AB ortalamasının altında kalmasıdır. Oysa, şirketlerin yenilikçi fikirler ortaya çıkarmaları, yeni teknolojiler yaratmaları ve bu teknoloji/fikirlerini pazara taşıyabilmelerine ön ayak olacak yatırımları teşvik etmeleri büyük önem taşıyor. Türkiye’de KOBİ’lerin kendi geliştirmedikleri gözlemleniyor. Türkiye’deki KOBİ’lerin, özellikle uluslararası alanda rekabet güçlerini artırmak için, ülkede kümelenme anlayışının geliştirilmesi ve böylelikle şirketler arası işbirliğinin artırılmasına gereksinim duyuluyor. KOBİ’leri, araştırma kurumlarını ve üniversiteleri bir araya getirerek, uzun vadeli stratejik projelerin yürütülmesi bu alanda çok daha somut sonuçlar çıkartılmasına imkân sağlayacak. Bilgiye dayalı bir ekonominin başarısı esasında yeni ve Oysa Türkiye’nin teknoloji alanında kaydettiği gelişmeleri yeni ve geliştirilmiş ürün ya da üretim süreçleri gibi ticari formlara dönüştürmekte zorlandığı gözleniyor. Bu nedenle, Türkiye, fikri varlıklara ilişkin tüm göstergelerde AB’nin ortalamasının altında kalıyor. Türkiye’de ulusal ve uluslararası patent başvuruları sayısının arttırılması ve bu kapsamda özellikle şirketlerin patent başvurusunda bulunmaya teşvik edilmeleri şart. Her ne kadar ürün veya üretim kapsamında inovasyonda içlerinde inovasyonda bulunma payları yüzde 28,2 düzeyinde. Bu oran “İddiasız Yenilikçiler” grubundaki diğer ülkelere göre daha yüksek. Ancak, Türkiye’de özellikle kamu ve özel sektörün ve şirketlerin birbirleri arasındaki işbirliğini yeterince geliştirilmiş ürün, hizmet ya da üretim süreçleri ve ticari formlara dönüştürülebilen teknolojilerin geliştirilme kapasitesine bağlı. Bu bağlamda, bir ülkenin teknolojik alandaki performansının en iyi ölçüm araçlarından birisi patentlerdir. bulunan şirketlerin sayısı AB ortalamasının altında kalsa da, esasında Türkiye’deki şirketlerin özellikle pazarlama ve organizasyonel süreçlerinde inovasyonda bulundukları dikkat çekiyor. Yüksek teknolojiye dayalı ihracat olgusunun bilim ve teknoloji alanındaki faaliyetlerin ekonomik hayata aktarımı konusunda fikir verdiği göz önünde tutulursa, Türkiye’nin özellikle orta ve yüksek teknoloji ürünleri ihracatı alanında AB ortalaması altında kalması endişe unsuru teşkil ediyor. Ne yazık ki, bilgi yoğun hizmetler alanında da benzer tablo ile karşılaşılıyor. Türkiye’nin yenilikçilik performansının genel değerlendirmesi yapıldığında, en zayıf olduğu alanların başında insan kaynakları ve patentler geliyor. Şu anda, Türkiye, sadece iki gösterge (piyasaya yeni pazarlama ya da organizasyonel yenilikçilik süren KOBİ’ler ve piyasaya yeni giren yenilikçilik satışı) kapsamında AB’den daha iyi bir performans sergiliyor. Ancak, bu iki kategori dışında, genel tabloya bakıldığında, Türkiye’nin araştırma ve yenilikçilik sisteminde AB ortalamasına göre hala çok zayıf durumda kalmaya devam ettiği gözlemleniyor. Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği ekonomik performansın yüksekliği tartışma götürmemekle beraber, bunu sürdürebilmesi için, şirketlere yönelik daha rekabetçi bir ortam yaratması şart. Bunun için de, şirketlerin yenilikçiliğe yönelik yatırımlarını artırarak ve böylelikle yeni teknolojileri benimseyerek yeni ürün, hizmetler, üretim yöntemleri bulmaları, pazarlama ve organizasyonel süreçlerini geliştirmeleri ve inovasyon temeline dayalı büyüme stratejilerini oluşturmaları gerekiyor. 51 Gezgin UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI, HİTİTLER’İN BAŞKENTİ HATTUŞAŞ Medeniyetler beşiği olan, yüzlerce kültüre ev sahipliği yapan ülkemizde, insanlık tarihine ışık tutan, tarihin sayfalarına girmiş çok sayıda kültürel mirasımız bulunuyor. Pek çok zenginliği geçmişten bugüne taşıyan bu mirasın başında da antik kentler geliyor. “Sonbahar”ı yaşadığımız şu günler, tam da bu tarz antik 52 kentleri gezmeye en uygun günler. Peki; geçmişin güzelliklerini ve zenginliklerini kalıntları ile bize anlatan antik kentlerden hangisinden başlamak gerekiyor. Mesela yolunuz İç Anadolu’ya, Çorum’a düştüğünde mutlaka görmenizi tavsiye edeceğimiz bir Hitit başkenti var. Bugün aynı zamanda bir açık hava müzesi özelliği taşıyan Hattuşaş adını, “Hattus” sözcüğünden yani “Hatti” insanlarının verdiği orijinal addan alıyor. Çorum’un Boğazkale ilçesinde çok geniş bir alanda yer alan şehrin, 1986 yılında kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne alınması, sadece bizim için değil, insanlık tarihi için önemini gösteriyor. Hitit İmparatorluğu’nun eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan ve Hititlere başkentlik yapan Hattuşaş, sanat ve mimarlık alanında önemli gelişmelerle de adından söz ettiriyor. Budaközü Çayı Vadisi’nin güney ucunda, ovadan 300 metre yükseklikteki sayısız kaya Gezgin HİTİT İMPARATORLUĞU’NA M.Ö. 17. VE 13. YÜZYILLAR ARASINDA BAŞKENTLİK YAPAN HATTUŞAŞ (BOĞAZKÖY), 1986 YILINDA KÜLTÜREL VARLIK OLARAK UNESCO’NUN “DÜNYA MİRASI LİSTESİ”NE GİRDİ. M.Ö. 3 BİNDEN İTİBAREN YERLEŞİMİN GÖRÜLDÜĞÜ, SANAT VE MİMARLIK ALANINDA BİRÇOK ZENGİNLİĞE EV SAHİPLİĞİ YAPAN HATTUŞAŞ’TA TAPINAKLARIN YANI SIRA KRALİYET KONUTLARI VE SURLAR DA BULUNUYOR. kütlesinin ve dağ yamacının bölünmesiyle kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılan kent, kuzeye doğru açıkken, kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrili... Beş kültür katından oluşan kentte yapılan kazılarda, Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunurken, kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi) ve Yazılıkaya’da toplanıyor. Hattuşaş’ın kuzeyinde kalan kısmına “Aşağı Kent”, güneyinde kalan kısmına “Yukarı Kent” deniliyor. Hattuşaş’taki kalıntıları ilk olarak Fransız arkeolog Charles Texier keşfetti. 1893-1894 yıllarında kazılar başlatıldı ve bu kazılardan sonra 1906’da Alman Hugo Winckler ile İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden Thedor Makridi çivi yazısı ile yazılmış büyük bir Hitit arşivi buldu. Hattuşaş’ta M.Ö. 3 binden itibaren yerleşime rastlanıyor. Daha sonraki yerleşmeler genellikle Büyük Kale çevresinde oluşmuş. M.Ö. 19 ve 18. yüzyıllarda Aşağı Kent’te Asur Ticaret Kolonileri Çağı yerleşmeleri görülüyor. Şehrin adına da ilk kez bu çağa ait yazılı belgelerde rastlanıyor. Ortaya çıkan yazıtlardan Hattuşaş’ın M.Ö. 18. yüzyılda Kuşşara Kralı Anitta tarafından tahrip edildiği ortaya çıkıyor. Bu tarihten sonra M.Ö. 1700 yıllarında Hattuşaş yeniden 53 Gezgin yerleşime açılıyor ve M.Ö. 1600’lerde Hitit Devleti’nin başkenti oluyor. Şehir, Aşağı Şehir ve Yukarı Şehir olmak üzere iki alandan oluşuyor. Aşağı Şehir denilen bölgede sivil yaşam alanları yer alıyor. Bu alanların ortasında Hattuşaş’ın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak yükseliyor. Tapınağın, iki kült odası olduğu için, İmparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olduğu kabul ediliyor. 6,6 kilometrelik dış surlar şehrin büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor. 54 YUKARI KENT’TE YAPILAŞMA ÜÇ EVREDEN OLUŞUYOR Hattuşaş’ın “Yukarı Kent” denilen bölgesi, 1 kilometrelik alana yayılan ve eğimli bir arazi üzerinde kurulu. Genellikle tapınaklar ve kutsal alanlardan oluşan Yukarı Kent, güneyden çevrilen bir surla donatılmış. Bu sur üzerinde birden fazla kapı var. Kentin en yüksek noktasında bastion ile “Sfenksli Kapı” bulunuyor. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı “Kral Kapısı” ve “Aslanlı Kapı” yer alıyor. Yukarı Kent’teki yapılaşma üç evreden oluşuyor. Birinci evre, ilk surların inşaatıyla çağdaş iken ikinci evre, surlarda görülen ilk tahribattan sonraki yeniden yapımla, tapınak kentinin son biçimini almış. Son evrede ise, dinsel amaçlar dışında yeni yapılaşma başladığı görülüyor. Yukarı Kent’te “Mabetler Mahallesi” olarak bilinen alan, Sfenksli Kapı’dan Nişantepe ve Sarıkale’ye kadar uzanıyor. Bu alanda, çeşitli evrelere ait birçok tapınak açığa çıkarılmış durumda. Tapınak planlarının genel karakteri, bir orta avludan girilen ve birer dar ön mekân ile derin ana mekânlardan oluşan kült odaları grubunun yapıyı biçimlendirmesinden oluşuyor. Tapınaklarda ele geçen malzemeler beş gruba ayrılıyor. Bunlar: Seramikler, aletler, silahlar, kült objeleri ve yazılı belgeler. Yukarı Kent’in girişinde, Büyük Kale’nin hemen önünde yer alan Nişantepe ve Güneykale’de Hitit sonrası yapılaşmalar dikkat çekici ve bu M.Ö. 7-6. yüzyıla tarihlenen bir Frig yerleşmesi... Hitit döneminde bu alan topoğrafyaya göre üç bölümde inceleniyor: Büyük Kale’nin güneyindeki geçit (viaduct), Yukarı Kent’e giden yolun iki tarafında ve Nişantepe’nin kuzeyinde önceden yerleşilen plato ile Güneykale’nin yerleşim alanı. YAZILIKAYA TAPINAĞI, HİTİT MİMARİSİNİ ANLATIYOR Hattuşaş ören yerinin 2 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Tapınağı, önünde Hitit mimarisinin özelliklerini yansıtan iki kaya odadan oluşuyor. Yazılıkaya Tapınağı’nın kayalığa yapılmış olan bu odaları “Büyük Galeri” (A Odası) ve “Küçük Galeri” (B Odası) adıyla anılıyor. Büyük Galeri’nin batı duvarı tanrı kabartmalarıyla, doğu duvarı ise tanrıça kabartmalarıyla bezeli; her iki duvardaki figürler, doğu ve batı duvarlarının kuzey duvarı ile birleştiği ana sahnenin yer aldığı kısma doğru yöneliyor. Sivri bir külah, belden kuşaklı kısa bir elbise, kalkık burunlu pabuçlar ve küpelerle betimlenen tanrılar çoğu zaman kıvrık bir kılıç ya da topuz taşıyor. Hepsi uzun etek giyen tanrıçaların ise başlarında silindir biçimli bir başlık bulunuyor. Doğu ve batı duvarının birleştiği kuzey duvarında, ana sahneyi oluşturan baş tanrılar yer Yukarı Şehir’de çok sayıda tapınağın bulunduğu Tapınak Mahallesi diye adlandırılan bir alan bulunuyor. Yukarı Şehir geniş bir kavis halinde onu güneyden çeviren bir surla donatılmış ve sur üzerinde 5 kapı mevcut. Şehir surunun en güney ucunda ve kentin en yüksek noktasında bastlon ile sfenksli kapı yer alıyor. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı olarak Kral Kapısı ve Aslanlı Kapı yer alıyor. Aslanlı Kapı’nın kentin dışına bakan yüzünde kapının iki yanına yerleştirilmiş aslan yontuları Hitit taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birini sergiliyor. Gezgin alıyor. Burada dağ tanrıları üzerinde duran Hava Tanrısı Teşup ve karısı Tanrıça Hepatu ile arkasında oğulları Şarruma ve çift başlı kartal yer alıyor. Kral IV. Tuthalia’nın kabartması ise doğu duvarında yer alırken, galerinin en büyük kabartmasını oluşturuyor. Ayrı bir girişi bulunan Küçük Galeri’yi, girişin iki yanında bulunan aslan başlı, insan gövdeli kanatlı cinler koruyor. Küçük Galeri’nin batı duvarında sağa doğru sıralanan 12 tanrı, doğu duvarında ise Kılıç Tanrısı ile Tanrı Şarruma ve himayesindeki Kral IV. Tuthalia yer alıyor. Bu kısımda iyi korunmuş kabartmalar dışında kayaya oyulmuş üç adet niş bulunuyor. Bu nişlere birtakım hediyelerin veya Hitit kraliyet ailesinin ölü küllerinin saklandığı kapların konulduğu düşünülüyor. Hattuşaş ören yerinde Büyük Kale’de yapılan kazılar M.Ö. 13 ve 14. yüzyıllarda Hitit krallarının saray yapılarını ve bunları koruyan sur sisteminin özelliklerini gün ışığına çıkardı. Giriş kapısı güneybatıda olan kalenin surları, sandık duvar tekniğiyle inşa edilmiş. Büyük Kale’de bir bütün halinde saray yapısı görülmüyor, kazılar sonucunda ortaya çıkan farklı boyutta ve türdeki yapılar, büyük iç mekânlar, avlular ve direkli galeriler yoluyla birbirine bağlanarak kale içindeki bütünü oluşturuyor. Kalede arşiv odaları, depo odaları, büyük kabul salonu, su kültü ile ilgili bina ve kutsal mekânlar yer alıyor. Hitit sonrasında ise, kalede Frig yapı kalıntılarına rastlandı. TANRILAR VE TANRIÇALARIN EVİ BÜYÜK MABET Boğazköy’deki en önemli mimari alanlardan biri de Büyük Mabet. Hattuşaş’ta kuzey şehrin merkezini oluşturan Büyük Mabet, Hati’nin Fırtına Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş Tanrıçası’nın evi olarak yapılmış. İki aditonlu olan tapınağın çevresinde kaldırım taşlı yollar, meydanlar ve bunların arkasında bu yollara açılan dört yönde depo odaları yer alıyor. Büyük Mabet, Aşağı Kent mahallelerinden bir temonos duvarı ile ayrılıyor. Taş bir teras üzerine kurulan Büyük Mabet’in, kutsal bir merkez olduğu kadar, ekonomik bir merkez olarak da kullanıldığı magasinlerde açığa çıkarılan büyük küplerden anlaşılıyor. Yine mabedin doğu magasinlerinde tabletlerin bulunması burada bir arşivin olduğunu da ortaya koyuyor. Büyük Mabet’in etrafı ikinci derecede önem taşıyan yapılarla çevrili... Bunlardan en önemlisi ise büyüklüğü, planı ve çok katlı oluşuyla dikkat çeken Yamaç Evi. Hattuşaş’ın 2 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya Tapınağı kentin en görkemli Açık Hava Tapınağı olarak kabul ediliyor. Yazılıkaya Tapınağı, Hitit mimari özelliklerini yansıtan iki kaya odadan oluşuyor. 55 Sağlık HANGİ BENLER ALARM VERİYOR? UZMANLAR, “VÜCUDUNDA BENİ OLANLAR GÜNEŞTE ÇOK DİKKATLİ OLMALI” DİYE UYARIYOR. ÇÜNKÜ ÖZELLİKLE YAZ AYLARINDA BENLERİN SAYISI VE KANSERE DÖNÜŞME RİSKİ ARTIYOR. ASLINDA SAĞLIK İÇİN ZARARLARI OLMAYAN BENLER RENK VE ŞEKİL DEĞİŞTİRİYORSA TEHLİKE SİNYALLERİ ÇALIYOR DEMEK. BU YÜZDEN ONLARI DÜZENLİ TAKİP ETMEK ÇOK ÖNEMLİ… Güneşin ultraviyole ışınları, A ve D vitaminlerini açığa çıkardığından özelikle çocukların kemik gelişimi için çok gerekli. Ayrıca sedef hastalığı, egzama ve akne tedavisi için de faydalı. Ancak biliyorsunuz ki artık güneşin zararları, yararlarından çok daha fazla. Mesela yerleştikleri tabakalara göre Bazo Cellular veya Spino Cellular diye adlandırılan iki cilt kanseri tipi, yüzde 90 oranında güneşe fazla maruz kalanlarda görülüyor. Belki de bu yüzden en çok balıkçı ve çiftçilerde cilt kanserine rastlanıyor. Yuvarlak, zeminleri kabarık ve iyileşmeyen yaralar şeklinde kendini gösteren bu tür kanser tiplerinde erken 56 tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabiliyor. Bir de yine güneşin tetiklediği, genelde koyu renk benler üzerinden gelişebilen Malign Melanom adı verilen kanser türü vücutta en hızlı yayılan kanserler arasında. YAZIN BENLERİN TEHLİKESİ NEDEN ARTAR? Uzmanlara göre bir benin kansere dönüşebilmesi için bir travmaya uğraması gerekiyor. Güneş de böyle bir travma oluşmasına sebep olan etmenlerin başında geliyor. Çünkü yazın benlerin kansere dönüşme riski artıyor. Özellikle ani ve yüksek dozdaki güneş bozduğunu söylüyor. Doğal olarak hücre yapısı bozulan benlerin kanser riski de artıyor. Uzmanlara göre, güneş ışınlarından ultra viyole A ışınları çok daha riskli ışınlar. Ne yazık ki kullandığımız güneş koruyucuları, ultra NDA? KİMLER TEHLİKE ALTI viyole B ışınlarından r koruma özelliğine sahip. O Koyu renk beni olanla öyküsü olanlar Bu yüzden üzerinde “Ultra O Ailesinde melonom maruz kalanlar viole A ve B’den korur” O Yoğun şekilde güneşe ığı öyküsü olanlar yazan güneş koruyucuları O Geçirilmiş güneş yan almaya dikkat etmeliyiz. O Açık tenliler Güneş dışında avuç içi, ayak tabanı, sütyen tokası, iç çamaşırı lastiği gibi yerlere denk gelen benler de sıklıkla sürtünme ya da kopmalara bağlı travmaya uğruyor. Bu nedeniyle yanık oluşacak boyutta kızarma, soyulma gibi durumlar, deri kanserine sebep oluyor. Uzmanlar, koyu renk melanin içeren benlerde daha fazla risk bulunduğunu, güneşin benlerin hücre tipini Sağlık tip benlerin aldırılması da şiddetle tavsiye ediliyor. “BEN” DEYİP GEÇMEYİN! Benler cilde renk veren hücrelerin cilt altında normalden farklı şekilde yerleşmesi ile oluşuyor. Ben oluşumuna neden olan en önemli faktörün ailesel geçiş olduğu söyleniyor. Açık tenli ve mavi-yeşil gözlü olanlar, sarı-kızıl saçlı olanlar, çillenme eğilimi olanlar, güneşte kolay yanabilen cilt tiplerinde benler daha fazla görülüyor. Benlerin doğuştan olanları, kahverengi lekeler şeklinde başlayabiliyor, zamanla üzerinde kabarıklıklar görülüyor, kalın kıllar çıkıyor ve bu kılların boyları yaşla birlikte uzayabiliyor. Doğuştan benlerin kanser gelişim riski fazla. Sonradan da farklı renk ve şekillerde benler ortaya çıkabiliyor. Bu benler genellikle açık ya da koyu kahverengi tonlarda, ciltle aynı yüzeyde ya da kabarık oluyor. Koyu tenlilerde benler daha koyu renkli oluyor. Atipik/displastik benler ise genellikle kenarları düzensiz olan, açık-koyu kahverengilerin bir arada bulunduğu benlerdir. YIN, A M K I EÇ GÜNEŞ U KULL ANIN UC KORUY * * * Ö Özellikle riskli gruba girenler, saat 11.00 ile 16.00 arası güneşe çıkmamalı. Bu saatler dışında da dermatoloğun önerdiği güneş koruyucular kullanılmalı. Açık renk cildi ya da ailesinde melonom öyküsü olanlar senede bir defa kontrolden geçmeli. Ayak tabanı, el ayası ve iç çamaşır lastiği ya da sütyen tokası temas eden yerlerdeki koyu renk benler aldırılmalı. Cilt üzerinde mevcut bir benin büyümesi, * * kaşınması, kanaması, renk değiştirmesi veya üzerinde kanayan yaralar olması kanserleşme lehine bulgulardır. Sağlam deriden köken alan melanomda önce deride kahverengi yama şeklinde lekeler başlayabiliyor. Bu evrede tanı konulamazsa lekenin rengi giderek koyulaşıyor ve kalınlaşıyor. İleri evrelerde deriden kabarık, kanamalı, kırmızısiyah renklerin bulunduğu yaralar oluşabiliyor. * * * BENLERİN TAKİBİ NASIL YAPILIR? Erken teşhis için riskli gruptakilerin belli aralıklarla dermatoloji muayenesi olması gerekiyor. Çünkü ciltteki lekelerin gerçekten ben olup olmadığı dermatoloji muayenesiyle belirleniyor. Benin kansere dönüşme riskinin olup olmadığını öğrenmek için özel bir muayene metodu olan dermoskopi kullanılıyor. Bu yöntemle benler belirli büyütme sistemleri ile fotoğraflanıyor, kanser riskini belirlemek için puanlama sistemi uygulanıyor. Tüm bilgiler hasta dosyasında depolanıyor. Benin risk durumuna göre 6-12 ayda bir aynı işlem tekrarlanıyor. 57 ENGLISH “INDUSTRIAL RELATIONS SPECIALIZATION TRAINING PROGRAM” PRODUCED ITS FIRST GRADUATES “INDUSTRIAL RELATIONS EXPERTISE TRAINING PROGRAM” SUPPORTED BY THE EDUCATIONAL FOUNDATION OF TURKISH EMPLOYERS’ ASSOCIATION OF METAL INDUSTRIES (MEV) AND HUMAN MANAGEMENT ASSOCIATION OF TURKEY (PERYÖN) PRODUCED ITS FIRST GRADUATES. AIMING AT INTEGRATING HUMAN RESOURCES MANAGERS AND EMPLOYEES INTO THE DYNAMICS OF INDUSTRIAL RELATIONS, THE PROGRAM PROVIDED 129 PERSONS WITH CERTIFICATES, AFTER COMPLETING THEIR TRAINING IN ISTANBUL, ANKARA, BURSA AND IZMIR. As specialist agencies in the field of industrial relations, the Turkish Employers’ Association of Metal Industries (MESS) and its Educational Foundation (MEV) in cooperation with Human Management Association of Turkey (PERYÖN) have initiated the “Industrial Relations Specialization Training 58 Program” in 19 March and the program produced its first graduates. Aiming at training the HR professionals in the fields of labor law, social security, occupational health and safety, work management, communication, negotiation techniques, the program provided the participants with advanced level information given by specialists. The training sessions were carried out in six groups in Istanbul, Bursa, Ankara and Izmir. Firstly, 50 persons who completed the programs organized in Istanbul between 22 March and 26 April 2014 and between 29 March and 3 May 2014 in Istanbul received their certificates in a ceremony at MESS headquarters. MESS Secretary General and MEV Board Member Lawyer Hakan Yıldırımoğlu, PERYÖN Board Member and Assoc. Prof. of Labour Law of Marmara School of Law, Erdem Özdemir, MEV General Director Dr. Necdet Kenar, PERYÖN and MESS members and trainers participated at the ceremony in Istanbul on 8 May. ENGLISH “144,000 NEW UNION MEMBERS IN 6 MONTHS” In his speech, Yıldırımoğlu told about the latest developments in the field of industrial relations, saying that industrial relations used to be on the front burner before 1980’s when the unionist movement have began to lose their momentum which caused the topic become a little stagnant. Yıldırımoğlu further stressed that a certain dynamism is observed following the amendment of the law in 2013 which repealed the notary obligation for membership. He said that “From November 2013 when the notary obligation revoked, until today we have 144,000 new union members. Considering that there are around 1.06 million union members in Turkey, 14 percent is a remarkable increase. We expect these numbers to go further up” emphasizing that they have no fear or concern about such trend. Yıldırımoğlu added: “For all of you are employers, familiar with the trade unions, undertaking the burden and the costs of collective contracts. This number should increase, so that your competitors’ workers would also be union members, increasing the competition among the unions and running their business as registered. We should stand prepared, in terms of the law and industrial relations, having our companies, administrators and ourselves ready and able. Therefore in cooperation with PERYÖN, we have initiated the ‘Industrial Relations Expertise Certificate Program’. It was successful and accurate; however the actual goal is to reflect the knowledge and experience obtained here onto the field, and that we shall do in collaboration.’ following their training between 5 April and 20 May, 46 people received their certificates at the ceremony in Sheraton Hotel on 25 June. Training program in Izmir was carried out between 26 April and 3 June. Four-teen persons who completed the training were given their certificates at a ceremony held in MESS Izmir Regional Branch on 26 June. For the 52 hours training program, MESS member employees and TİSK (Turkish Confederation of Employer Associations) member businesses and PERYÖN members are eligible for admission discounts. Industrial relations experts trained at the program are expected to meet the sector’s need for qualified employees, as well as to contribute to the improvement of employment, employer-employee relations and workplace conditions. “FIELD EXPERIENCE AND THEORY COMBINED” Giving a speech at the graduation ceremony, Özdemir said that the framework of the program was planned as applicable, thus delicately combining field experiences with theoretical knowledge. After presenting to the successful participants who finished the program in Istanbul with their certificates, the ceremony continued as a cocktail party. A total of 19 persons who completed the training in Ankara on 19 April – 27 May were given their certificates at the cocktail party held in MESS Regional Branch in Ankara on 22 May. In Bursa, BUSIAD PANEL DISCUSSED OCCUPATIONAL HEALTH AND SAFETY The panel ‘Practical Complications of the Act Nr. 6331’ held by the BUSIAD Environment and Occupational health and safety Expertise Group at BUSIAD House on 29 April 2014. The panel underlined the positive correlation between the work place health and safety precautions and workplace efficiency. The opening speech was given by BUSİAD Board Member and Environment and Occupational health and safety Expertise Group Coordinator Şükrü Erdem and Bursa Committee of Labor Inspections Group Leader Yaşar Ata. Following the opening speeches, Hakan Yılmaz as A-Class workplace security expert, workplace doctor Metin Tekcan, lawyer Cenk Doster and workplace inspector Şerif Tekcan participated as speakers in the session chaired by MESS Occupational health and safety Chief Altan Çetinkal. At the panel, complications in the common health and security unit services, legal procedures to follow after deadly work accidents and the approach of Committee of Labor Inspections towards the ambiguities of the act no. 6331 were discussed. 59 ENGLISH DISPUTES IN COLLECTIVE AGREEMENT NEGOTIATIONS The first round of collective bargaining negotiations for the period 2014-2016 started on August 25 with the Turkish Metal Workers’ Union (Türk Metal), on September 8 with the United Metalworkers’ Union (Birleşik Metal-İş) and on September 9 with the Steelworkers’ Union (Çelik-İş). The parties submitted their authorization certificates and debates on the articles of the Unions' proposals have begun. The union officials gave dialog and mutual understanding messages in the meetings. Turkish Metalworkers’ Union Vice Chairman Muharrem Aslıyüce said they believed this year’s meetings, as in the previous years, would also be held with mutual trust, common sense and reconciliation resulting in a collective agreement that observes the interests of both parties and makes both parties happy. United Metalworkers’ Union General Secretary Selçuk Göktaş said they wished a peaceful completion of the bargaining process, and that it brings a satisfactory result for both the companies and the employees leading to a happy and comfortable work environment for all. Steelworkers’ Union General Secretary Yunus Değirmenci 60 stated his belief in the signing of the MESS Group Collective Agreement at the end of the bargaining process which balances the interests of the companies and the workers, adding his hope of the bargaining process would ultimately benefit both sides. MESS Board Member H. Özcan Aydilek pointed out that social dialog was always the key to the solution of all possible problems and said he believed the negotiations would be completed with dialogue at the table and finally balance the interests of the parties thanks to the experience of the parties and their trust for each other. MESS Board Member M. Kamil Eser said they wished the conclusion of the negotiations with mutual understanding and common sense, which has always been the case in the past, adding that the MESS Group Collective Agreements to be concluded between the MESS and the relevant labor unions would set an example for the whole country with possible implications for the collective agreements to be signed in other industry branches, and underlined his hope for a process that will be dominated by common sense. MESS General Secretary Hakan Yıldırımoğlu pointed out that MESS Group Turkish Metal Workers’ Union United Metalworkers’ Union Steelworkers’ Union Collective Labor Agreements were being closely monitored by all as they were the largest agreements of the Turkish private sector, underlining the importance of agreements that will contribute to the viability of the businesses and promotion of employment, and said he hoped that the resulting agreements would not destabilize the businesses.