“ DOĞRULUK-DÜRÜSTLÜK ”

Transkript

“ DOĞRULUK-DÜRÜSTLÜK ”
“ DOĞRULUK-DÜRÜSTLÜK ”
PANOLARA ASILACAK GÜZEL SÖZLER
Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen. (Yunus Emre)
Doğru yolda giden kaplumbağa, eğri yolda giden yarış atını geçer. (J.J.Rousseau)
Doğruları korumaktan korkmayınız (M.K.Atatürk)
Rabbinin sözü, doğruluk ve adaletle tamamlandı. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur (Enam Suresi / 115)
Budur benim hayatta en beğendiğim meslek, sözün odun gibi olsun hakikat olsun tek (M Akif Ersoy)
Acı da olsa, doğruları söyleyiniz (Hadis-i Şerif)
TAVSİYE KİTAPLAR
Erdemler Dizisi (Doğruluk)- Komisyon-Timaş Yay.
Hikâyelerle Karakter Eğitimi- Vedat ÖZCAN- Moralite Yay.
Doğruluk Dükkanı – Safran Kitapları
SEYİRLİK
PİNOKYO - Erdemler Dizisi- yalanın bedeli Doğruluk CD’si.- İlköğretim 1. Kademe
Kaşağı - Yönetmen: Raşit ANALAR (İlköğretim 2. Kademe)
Kaçak (The Fugitive) - Yönetmen: Andrew DAVIS (Lise)
ÖRNEK ŞAHSİYETLER
Mevlana Celaleddin Rumi, Mehmet Akif ERSOY, Fatih Sultan Mehmed, Hz. Ömer gibi kişilerden bahsedilir.
KISSADAN HİSSE
FATİH SULTAN MEHMED’İN ADALETİ
Sultan Fatih bir cami yaptırıyordu. Bu caminin mimarı işinin ehli olan bir Rum'du. Cami yapılırken
kullanılacak mermer sütunları konusunda bu Rum mimar ile Fatih arasında bir anlaşmazlık çıktı. Rum mimar, bu
sütunları yaparken mimariye uygun olması gerekçesi ile Fatih'in dediği şekilde değil de, kendi düşüncesi
doğrultusunda yaptı. Bunu gören Fatih öfkelendi. Rum mimarın, caminin estetiğini bozmak için böyle yaptığını
düşünerek onun elini kestirdi. Eli kesilen Rum, Sultan Fatih'den davacı olmak için kadı Hızır Çelebi'ye gitti. Hızır
Çelebi, Rum mimarı dinledikten sonra bilirkişi heyetinden bu meseleyi araştırmalarını istedi. Araştırma ve inceleme
sonucunda tespit edildi ki: Rum Mimar, caminin estetiği bozulsun da kötü gözüksün diye değil, gerçekten de
mimariye uygun olsun diye öyle inşa etmiş. Anlaşıldı ki Fatih haksız. İstanbul’u ve nice ülkeleri fetheden, çağ açıp
çağ kapayan Sultan Fatih, sanık sandalyesinde yargılanıyor... Hüküm Verildi... Kısas'a kısas yapılacak. Rum mimarın
elini kestiren Fatih'in de eli kesilecekti. Rum mimar kararı duyunca şaşkınlıktan dilini yutacaktı, yoksa bu bir rüya
mıydı? Kendisi gibi sıradan bir mimar, gayrimüslim olmasıyla beraber, İslam memleketinde, Müslümanların padişahı
karşısında haklı bulunarak mahkeme kararı lehinde çıkıyordu. Peki, bu karara Padişah ne diyecekti?
Fatih büyük bir teslimiyette hükme razı oldu ve "şeriatın kestiği parmak acımaz" diyerek cezaya boyun eğdi.
Bu arada Fatih, kadıya dönüp kılıcını göstererek şöyle dedi:
-Ey kadı! Şayet ben padişahım diye korkup haksız olduğum halde lehime hüküm verseydin, vallahi şu kılıçla
başını uçururdum!
Kadı Hızır Çelebi'de hemen yanı başındaki asılı olan topuzu göstererek:
-Sultanım! Şayet sende Padişahlığını öne sürüp bu İslam mahkemesine saygısızlık etseydin, vallahi şu topuzla
müdahale edecektim!..
Bunu Rum mimar kendini kaybetmiş, yerlere kapanmış, hıçkırıklarla, gözyaşlarıyla ağlayarak diyordu ki:
-Hepiniz şahit olun ki!Ben davamdan vazgeçiyorum ve bu adalet anlayışı karşısında Müslüman oluyorum!..
DOĞRULUK VE CESARET
Bir zamanlar, Uzak Doğu'da, artık yaşlandığını ve yerine geçecek birini seçmesi gerektiğini düşünen bir
imparator varmış. Yardımcılarından ya da çocuklarından birini seçmek yerine; kendi yerine geçecek kişiyi değişik
bir yolla seçmeye karar vermiş. Bir gün, ülkesindeki tüm gençleri çağırmış ve: "Artık tahttan inip yeni bir imparator
seçme vakti geldi. Sizlerden birini seçmeye karar verdim." demiş. Gençler şaşırmışlar, ancak o sürdürmüş: "Bugün
hepinize birer tohum vereceğim. Bir tek tohum... Ama bu çok özel bir tohum. Evlerinize gidip onu ekmenizi, sulayıp
büyütmenizi istiyorum. Tam bir yıl sonra büyüttüğünüz o tohumla buraya geleceksiniz. Sizi, yetiştirdiğiniz o tohuma
göre değerlendirip, birinizi imparator seçeceğim."
Gençlerin arasında Ling adında biri varmış. O da diğerleri gibi tohumunu almış. Eve gidip heyecanla olayı annesine
anlatmış. Annesi bir saksı ve biraz toprak bulup, onun tohumu ekmesine yardım etmiş. Sonra birlikte dikkatlice
sulamışlar. Her gün sulayıp büyümesini bekliyorlarmış.
Yaklaşık üç hafta sonra diğer gençler tohumlarının ne kadar büyüdüğünü anlatırken, Ling hayretle kendi tohumunda
hiçbir değişiklik olmadığını görüyormuş. Üç hafta, dört hafta, beş hafta geçmiş... Hala hiçbir şey yokmuş. Diğerleri
yetişen bitkilerinden söz ederken Ling çok üzülüyormuş. İmparatorun onu beceriksiz sanmasından çok
endişeleniyormuş. Ancak, arkadaşlarına hiç bir şey demiyor sabırla bekliyormuş.
Sonunda bir yıl bitmiş ve tüm gençler bitkilerini imparatorun huzuruna getirmişler. Ling, annesine boş saksıyı
götüremeyeceğini söyleyince, annesi ona cesaret verip; saksısını götürüp dürüst bir şekilde olanları imparatora
anlatmasını istemiş. Ling, annesinin sözünü tutmuş ve boş saksıyla saraya gitmiş. Saraya varınca; gördüğü bitkilerin
güzellikleri karşısında şaşırmış.
Sonra imparator gelmiş ve tüm gençleri selamlamış. Ling, arkalarda bir yerlere saklanmaya çalışıyormuş.
"Ne büyük bitkiler, çiçekler ve ağaçlar yetiştirmişsiniz. Bugün biriniz imparator olacak." demiş imparator.
Aniden arkada elinde boş saksısıyla Ling'i fark etmiş. Hemen muhafızlarına onu öne getirmelerini emretmiş. Ling
çok korkmuş. "Sanırım beceriksizliğimden dolayı beni öldürtecek."
Ling öne geldiğinde imparator adını sormuş.
"Adım Ling." demiş. Tüm gençler gülüşüp onunla alay etmeye başlamışlar. İmparator onları susturmuş. Ling'e bakıp
kalabalığa doğru dönmüş. "Yeni imparatorunuzu selamlayın. Adı Ling!" demiş. Ling inanamamış. Çünkü tohumunu bile
yetiştirememiş, nasıl imparator olurmuş?...
İmparator devam etmiş: "Bir yıl önce burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayıp bir yıl sonra
getirecektiniz. Ama hepinize kaynamış tohum vermiştim. Asla büyümeyecek olan... Ancak Ling'in dışında herkes
ağaçlar, bitkiler ve çiçekler getirdi; çünkü tohumun büyümediğini fark edince hepiniz onu bir başka tohumla
değiştirdiniz. Oysa sadece Ling içinde benim verdiğim tohum olan boş saksıyı getirme cesaret ve dürüstlüğünü
gösterdi. Onun için yeni imparatorunuz o olacak!!!"
DÜRÜSTLÜĞÜN KARŞILIĞI
Gencin biri Kâbe'de hep, "Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım sana hamdü sena ederim" diye dua eder. Bu durum
herkesin dikkatini çeker. Biri, (Neden hep ayni duayı yapıyorsun, başka dua bilmiyor musun?) der. O da anlatır:
“7-8 sene önce yine Kâbe'de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu
altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malını kullanmam
haram olur dedim.
Bu sırada birisi, "söyle bir torba bulan var mi?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne
vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı diyerek verdim. Adam
torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi.
Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına
gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım. Bir iki
yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki
üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,
-Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak
isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya satma) dedi. O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize
satar mısın dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mı?
Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar.
30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler.
Ben o 30 bin altınla işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, "çok zengin bir
ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim" dediler. Ben de "olur" dedim. Nikah kıyıldı.
Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "bu nedir" dedim. "İçinde 970 altın
var, babam Kâbe'de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın
dedi".
Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helal yoldan yine bana
geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbime hamd ederim.

Benzer belgeler