Avrupa

Transkript

Avrupa
Küreselleşen Dünyada
Avrupa
Güvenlik ve refah için
siyasi seçenekler
Tom Burke ve Nick Mabey
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Güvenlik ve refah için siyasi seçenekler
Tom Burke ve Nick Mabey
© December 2006
Third Generation Environmentalism Ltd (E3G)
www.europeintheworld.eu
Yayımlayan:
Third Generation Environmentalism Ltd (E3G)
The Science Museum
Exhibition Road
South Kensington
London SW7 2DD
Tel: +44 (0)20 7942 4060
Faks: +44 (0)20 7942 4062
www.e3g.org
Bu çalışmaya, Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 2.0
Lisansı uyarınca lisans verilmiştir. Bu lisansın bir kopyasını
http://creativecommons.org/licenses/by-nc-sa/2.0/uk/ adresinde görebilirsiniz.
Aşağıdaki koşullara uymanız durumunda, bu çalışmayı çoğaltma, dağıtma, görüntüleme ve icra etmek ve bu eserden yeni çalışmalar türetmekte özgürsünüz:
•
•
•
•
•
Bu çalışmaya yazarının veya lisans sahibinin belirttiği biçimde atıfta bulunmalısınız.
Bu çalışmayı ticari amaçlar için kullanamazsınız.
Bu çalışmayı değiştirir, dönüştürür veya geliştirirseniz, ortaya çıkan çalışmayı
dağıtmak için bu çalışmanınkiyle özdeş bir lisans almanız gerekir.
Herhangi bir yeniden kullanım veya dağıtım için bu çalışmanın lisans koşullarını başkalarına açıklamanız gerekir.
Telif hakkı sahibinden izin almanız halinde bu koşulların herhangi birinden
feragat edilebilir.
Bu eseri kurallara uygun şekilde kullanmanız ve diğer haklarınız yukarıdakilerden
hiçbir şekilde etkilenmez.
Tasarım: www.thedesignpod.net
© Nisan 2008
Bu yayının Türkçe basımı Bölgesel Çevre Merkezi - REC tarafından yapılmıştır.
Türkçe'ye çeviren: Gülsima Baykal - SGB Danışmanlık
Türkçe editör: Gürel Tüzün
Türkçe tasarım ve uygulama: Bayt Ltd. Şti., 0312 431 3062
Türkçe basım: Miki Matbaacılık Ltd. Şti., 0312 395 2128
Basım tarihi: 8 Mayıs 2008
İçindekiler
Önsöz
Yazarlar hakkında
Teşekkürler
iv
vii
x
1 Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı 1
2 Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
6
Küreselleşme ve iktidar
8
Değerler
10
Karanlık yüz
12
Mücadele alanı
13
3 Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
17
4 Towards a common global policy
23
Çin, enerji ve iklim güvenliği
27
Sürdürülebilir bir komşuluk
31
Yeni bir Atlantikçilik
34
5 Güven oluşturulması
36
6 Avrupa’nın seçenekleri
40
Başarının yeniden tanımlanması
41
Kuşaklararası işbirliğinin oluşturulması
42
Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması
44
Başarılı bir Çin’e yatırım yapılması
45
Gelecek için bir Avrupa bütçesi
46
7 Siyasi tercihlerin yapılması
48
Demokratik yenilikçiliğe yatırım yapılması
50
Demokratik bir Avrupa bütçesi
52
8 Sonuç
54
Önsöz
Önsöz
Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığındaki stratejik
çözümleme çok uygun bir zamanda sunuluyor. Avrupa karşılıklı bağımlılık ilişkisi içindeki yeni bir dünyayla baş etmeye
çabalarken, bu kitapçık son derece gereksinim duyulan bir
tartışmayı açmaktadır. Gerçekten stratejik seçimlerimizle
ilgili kararlarla karşı karşıyayız. Avrupa Birliği’nin yeni küresel güçlükler karşısında oynayacağı rolü ivedi olarak tanımlamamız gerekiyor. Kitapçığın verdiği mesaj bizi, doğrudan
uygulamaya geçirilebilecek somut eylemler üzerinde daha
derin düşünmeye itmektedir.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
iv
Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığı bugün içinde yaşadığımız yeni dünyanın ana hatlarını açık bir biçimde ortaya
koyuyor. Yüzleşilmesi gereken yeni güçlükler gibi, yeni fırsatlar da olduğunu vurguluyor. Avrupa Birliği, bu yeni ve sürekli değişen çerçevede yurttaşlarının refahını ve güvenliğini
sağlayacak siyasi tercihlerini, gelişmeleri öngören bir yaklaşımla önceden tasarlama ve hayata geçirmek zorundadır.
Enerji güvenliği ile iklim güvenliği olarak karşımıza çıkan iki
güçlük bu mesajı tüm Avrupa’da giderek artan sayıda politika belirleyicisinin gündemine getirmektedir. AB ile dünyanın
güvenilir, düşük maliyetli ve sürdürülebilir enerji akışına
gereksinimi vardır. Bu, ekonomik kalkınmanın ve Lizbon
hedeflerine ulaşılmasının kilit öğelerinden biridir. Enerji arzı
güvenliği, sürdürülebilir çevre ve rekabet gücü arasında açık
bir bağlantı bulunmaktadır.
Avrupa’nın iklim ve enerji güvenliği arasındaki olası çelişkileri yönetebilme becerisi yalnızca Avrupa için değil, diğer
ülkeler için de kritik bir önem taşıyacaktır. Avrupa, üretici ve
tüketici ülkelerin gelecek için aynı biçimde plan yapabileceği
çerçeveyi belirleyecektir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın The World Economic Outlook
2006’da (Dünyanın Ekonomik Görünümü 2006) yer alan enerji
kullanımı ve sera gazı salımlarına ilişkin senaryolarında, dünya
enerji tüketiminin önümüzdeki 25 yıl içinde % 55 dolayında artacağı ve bunun büyük çoğunluğunu fosil yakıtların oluşturacağı;
buna karşılık, enerjiyle ilişkili CO2 salımlarının 2030’a kadar
küresel düzeyde yaklaşık % 50-% 60 artacağı görülüyor.
Avrupa’nın tepkisi
AB üyesi ülkeler tek tek alındıklarında güç bir durumla karşı
karşıyalar. Enerji ve iklim güvenliğine yönelik gittikçe artan
tehditlere karşı önlemler almaları gerektiğinin farkındalar,
ama pek çok durumda bu, kamu kaynaklarından bu alana
önemli miktarda yatırım yapılmasını gerektiriyor. Bu, bütçe
açığını azaltmaya yönelik AB politikasına aykırı olmakla kalmıyor; aynı zamanda, bu durumun ulusal ekonomilerin stratejik sektörlerinin, özellikle de enerji üretimi ve büyük ölçekli tüketimiyle ilişkili olanların rekabet gücüne zarar vereceği
yönünde yaygın korkulara yol açıyor.
Ne var ki, tek tek üye ülkeler tarafından alınan bu tür önlemler ortak bir enerji politikasıyla, enerji vergileriyle ilgili ortak
kurallarla veya düşük karbon salımı teknolojilerinin geliştirilmesi için AB çapında kaynak sağlamaya yönelik uygulamalarla desteklenmiyor. Üye ülkeler pek çok zaman, harekete
geçme isteği ile ortak AB kurallarına uygun çalışmanın getirdiği kaçınılmaz kısıtlamalar arasında sıkışıp kalıyor.
v
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığının doğru bir biçimde
ortaya koyduğu gibi, Avrupa bu iki güçlüğe karşı tutarlı bir tepki geliştirme konusunda dünyaya önderlik etmiş, ama sorunun
ölçeğine ve ivediliğine uygun davranmayı başaramamıştır.
Önsöz
Bu senaryoya göre 2004-2030 arasında küresel CO2 salımlarındaki artış içinde gelişmekte olan ülkelerin payı üçte ikiden fazla
olacaktır. Çin’in küresel salımlardaki artış içindeki payının yaklaşık % 39 olacağı ve 2010 yılından önce dünyada en fazla salımı
gerçekleştiren ülke olarak ABD’yi geçeceği tahmin edilmektedir.
Önsöz
Bu nedenle Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığında haklı
olarak, Avrupa bütçesinde vurgunun eski gıda güvenliği
konusundan temiz enerji, kaynak verimliliği ve akıllı altyapıların geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına kaydırılması
önerilmektedir. Örneğin, tarım sektörünün sürdürülebilir
biyolojik enerjinin geliştirilmesi yoluyla düşük karbon salımlı enerji tedarikçisi olması gibi, tüm tarafların kazanacağı
çözümler araştırılmalıdır. Üye ülkeleri bu çözümleri gerçekleştirme yolunda destekleyen koşulları oluşturmak için AB
ölçeğinde birlikte çalışmalıyız.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
vi
Kyoto Protokolü sürecinin fiili lideri olarak, Avrupa Birliği
başvuru çerçevesini Kyoto Protokolü’nün ötesine taşımak
suretiyle, küresel ekonominin karbondan arındırılması
yönünde stratejik bir girişim başlatma sorumluluğu taşımaktadır. Avrupa; Japonya, Çin, Hindistan ve Brezilya’daki
ortaklarıyla uyum içinde yenilikçi düşük karbon teknolojilerini geliştirmek ve yaygınlaştırmak zorundadır. Ancak bu
çabaya yönelik siyasi koşulların Avrupa çapında oluşturulmasıyla söz konusu liderlik sürdürülebilecektir.
Dünya büyümekte olan kaynak sıkıntısının etkisini yaşadıkça
küresel karşılıklı bağımlılık gerçeği önümüzdeki yıllarda daha
güçlü bir şekilde hissedilecektir. Küresel bir tepkinin lideri ve
kolaylaştırıcısı rolünü üstlenecek Avrupa, sürdürülebilir kalkınmaya geçişte öncü rolü oynama konusunda benzersiz bir
olanağa sahiptir. Roma Antlaşması’nın 50. yıldönümüne yaklaşırken, bu zor konuyu Avrupa’nın geleceğine ilişkin tartışmaların merkezine yerleştirdiği için Küreselleşen Dünyada
Avrupa kitapçığını övgüye değer buluyorum. Bu düşüncelerin
uygulanması Avrupa’nın gerçek değerini ortaya koyabilecektir.
Corrado Clini, Genel Müdür, Çevre, Kara ve Deniz
Bakanlığı, İtalya; Bölgesel Çevre Merkezi Başkanı. Roma,
Kasım 2006.
Yazarlar hakkında
Tom Burke
Tom, 1999’dan 2005’e kadar biyolojik çeşitlilik hakkında
İngiliz Hükümeti’nin yasal danışmanı olan İngiliz Doğa
Konseyi üyeliğinde bulunmuştur.1982-1991 arasında Yeşil
İttifak’ın müdürü olarak görev yaptıktan sonra 1991-1997 arasında üç Çevre Bakanı’nın özel danışmanlığını üstlenmiştir.
Otuz üç yıldır profesyonel olarak çevre konusunda çalışan
Tom, daha önce Dünya’nın Dostları’nın İcra Direktörü ve
1988-1991 arasında Avrupa Çevre Bürosu İcra Komitesi üyesi
olarak görev yapmıştır. 1993 yılında Birleşmiş Milletler Çevre
Programı’nın ‘Global 500’ onur listesine alınmış, çevreye
yönelik hizmetlerinden ötürü 1997’de kendisine CBE
(Commander of the British Empire) unvanı verilmiştir.
Nick Mabey
E3G’nin kurucu direktörlerinden olan Nick Mabey aynı
zamanda kuruluşun baş yöneticisidir. Enerji, balıkçılık, istikrarsız ülkeler ve örgütlü suçların da aralarında bulunduğu
çeşitli politika alanlarında çalışmalar yürüten İngiltere
Başbakanlık Strateji Birimi’nde Aralık 2005’e kadar kıdemli
danışman olarak görev yapmıştır.
vii
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Tom, Kuzey İrlanda Çevre Yönetişimi İncelemesi’nin başkanı
ve ENDS dergisi Yayın Kurulu başkanıdır. Aynı zamanda
İngiliz-Alman Çevre Forumu’nun eş-başkanıdır.
Yazarlar hakkında
E3G’nin kurucu direktörlerinden olan Tom Burke, Rio Tinto
plc’de Çevre Politikası Danışmanı ve Londra’da Imperial
College ve University College’da konuk profesördür.
Yazarlar hakkında
Nick daha önce İngiltere Dışişleri ve Uluslar Birliği
Bakanlığı’nın Çevre Politikası Bölümü’nde Sürdürülebilir
Kalkınma Başkanlığı yapmıştır. Aralarında REEEP ile
Yolculuk Vakfı’nın da bulunduğu bir dizi yenilikçi uluslararası ortaklığın kurulmasından sorumlu olduğu Johannesburg
Zirvesi’nde FCO lideri görevinde bulunmuştur.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
viii
İktisat ve mühendislik eğitimi alan Nick, devlet hizmetine
girmeden önce WWF-İngiltere’de Ekonomi ve Kalkınma
Bölümü Başkanlığı yapmıştır. WWF’ye, Argument in the
Greenhouse (Serada Tartışma) isimli kitapta yayımlanan,
iklim değişikliği ekonomisi üzerine akademik çalışmayı
yürüttüğü Londra İşletme Okulu’ndan gelmiştir. Bunun
ardından, MIT’te enerji sistemi planlaması üzerine bir araştırma gerçekleştirmiş, bunu da enerji sektöründe PowerGen
ve GEC Alsthom’ta çalışması izlemiştir. Bristol Üniversitesi’nde makine mühendisliği eğitimi alan Nick, enerji sistemleri üzerine uzmanlaşmış ve MIT’ten teknoloji ve politika alanında yüksek lisans derecesi almıştır.
Teşekkürler
Düşünme etkinlikleri dizimizin geliştirilmesine yardımcı olanlara özellikle teşekkür ederiz: Avrupa Yönetişim Okulu’ndan
(European School of Governance) Adrian Taylor ve Thomas
Henschel; Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası İlişkiler
Enstitüsü’nden (Insitut du Development Durable et Relations
Internationales) Laurence Tubiana; Orta ve Doğu Avrupa İçin
Bölgesel Çevre Merkezi’nden (The Regional Environmental
Center for Central and Eastern Europe) Marta Szigeti Bonifert
ve Janos Zlinszky; GlobeScan’den Doug Miller ve The
Centre’dan Paul Adamson, Martin Porter, Barry Lynham ve
Caterina Ronchieri.
‘Dünyada Avrupa’ programındaki etkinlikler Bölgesel Çevre
Merkezi Başkanı olan, İtalyan Çevre, Kara ve Deniz
Bakanlığı’ndan Genel Müdür Corrado Clini’nin çok değerli
desteği sayesinde gerçekleşmiştir.
ix
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Burada sunulan düşüncelerin gelişmesinde E3G’nin kurucularından olan ve halen İklim Değişikliği Özel Temsilcisi olarak İngiltere Dışişleri ve Uluslar Birliği Bakanlığı’nda geçici
görevde bulunan John Ashton’ın düşünsel girişimi merkezi
bir rol oynamıştır.
Teşekkürler
Bu kitapçıkta sunulan düşünceler, E3G’nin ‘Dünyada Avrupa’
programının bir parçası olarak geçen iki yıl içinde tüm
Avrupa’da gerçekleştirilen etkinliklerdeki derinlemesine
ortak düşünme sürecinden çıkmıştır. Yazarlar, etkinliklere
katılmış olan veya kişisel olarak kendileriyle bir araya gelip
görüşen, tartışan ve düşüncelerinin gelişmesine katkıda
bulunmuş herkese teşekkür ederler.
Yazarlar, bu kitapçıkta son hallerine ulaşan başlangıç düşüncelerine katkılardan dolayı James Kariuki ve Ian Christie’ye
teşekkür ederler. Martin Rands de tüm yazım sürecinde benzer şekilde önemli katkılarda bulunmuştur. Bu kitapçığın
hazırlanması sırasındaki sabırlı araştırmaları ve nazik yardımlarından ötürü, yazarlar Marina Brutinel, Diana
Parusheva ve Shane Tomlinson’a da teşekkür ederler.
Teşekkürler
Son olarak yazarlar, ‘Dünyada Avrupa’ projesi koordinatörü
Chris Littlecott’a en içten teşekkürlerini sunarlar. Zekice
görüşleri, ayrıntılara gösterdiği özen ve sıkı çalışması projenin bu aşamaya gelmesinde çok değerli bir rol oynamıştır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
x
Bu kitapçığa verilen tepkiler, kitapçığın çevirileri, web’den
indirilebilir kaynaklar ve ilgili etkinlikler konusundaki
haberler www.europeintheworld.eu adresinde bulunabilir.
E3G ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.e3g.org adresinden erişilebilir.
Bu karşılıklı bağımlılık pek çoğumuza ana babalarımızın kuşağının en inanılmaz düşlerinin bile ötesinde fırsatlar sağladı.
Onların daha önce bilebileceğinden çok daha geniş bir dünyanın nimetlerinden yararlanacak sağlığa ve zenginliğe sahibiz.
Merkezi ısıtmanın veya klimanın bizlere sunduğu rahatlığın
içinde yaşıyoruz. Gidemeyeceğimiz kadar uzakta bir plaj, ulaşamayacağımız kadar yüksekte bir dağ zirvesi bulunmuyor.
Yaşamlarımız hoş, uygar ve uzun. Ama gerek burada Avrupa’da,
gerek çok daha fazla sayılarda dünyanın başka yerlerinde bulunan, bu fırsatlar dünyasından dışlanmışlar için aradaki karşıtlık
daha da acı verici. Görebiliyorlar, ama erişemiyorlar.
Fırsatları doğuran bu karşılıklı bağlantıda olma durumunun
kendisi aynı zamanda kırılganlıklarımızı da artırıyor.
Refahımızı mümkün kılan ve giderek karmaşıklaşan ticaret
ve iletişim ağları aleyhimize dönebilir. Yasadışı uyuşturucu
ve silahlar bizlere yüksek güce sahip bilgisayarları ve son
moda giyim eşyalarını getiren aynı konteynerlerin içinde yolculuk ediyor. Video oyunlarımızın yazılımlarını gerçekleştiren gelişkin beceriler aynı biçimde, doğaçlama imal edilmiş
patlayıcı aygıtların tasarlanmasında da kullanılabilir.
Mevsim çiçekleri getiren uçaklar aynı zamanda, istenmeyen
yayılıcı bitkileri veya patojenleri de taşıyabilir.
Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı
Daha önce benzeri görülmemiş bir karşılıklı bağımlılık çağında
yaşıyoruz. Birbirimize ticaretle, Internet'le, uydu televizyonuyla ve cep telefonuyla hiç olmadığı kadar bağlıyız. İnsanoğlunun
tarihi boyunca daha önce hiçbir zaman bu kadar çok kişi birbiriyle böylesine sürekli bağlantı içinde olmamıştı.
1
Küreselleşen Dünyada Avrupa
1 Küreselleşen dünyada
Avrupa için yeni bir bakış
açısı
Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı
Küreselleşen Dünyada Avrupa
2
Bugün yaşadığımız Avrupa’yı geçen yüzyılda iki köklü deneyim
şekillendirdi ve tanımladı. Bunlardan ilki, Avrupa’nın kendisini iki acımasız savaşla parçaladığı 1914’ten 1945’e kadarki 30
yıllık sürede yaşandı. İkincisi ise, bu üzücü mirasın farkında
olan ve Sovyetler Birliği’nin ortaya çıkmaya başlayan tehdidiyle yüz yüze gelmiş Avrupalıların daha önce hiç olmadığı şekilde bir araya gelerek, şu anda tadını çıkardığımız ortak barış ve
refah alanını inşa ettiği 40 yıllık dönemde gerçekleşti.
Henüz ömrünün baharındaki bu yeni yüzyılda ilerlerken yeni
güçlükler ve onlarla birlikte yeni fırsatlar ortaya çıkıyor.
Küreselleşme, yerleşmiş ekonomik ve kişisel ilişkileri yerinden ederek, bir yanda büyük bir hevesle yararlanılan fırsatlar
ve öte yanda derinden hissedilen kaygılar yaratarak yaşamlarımızın tamamında değişime yol açan bir tsunami dalgasını
tetikledi. Sınırların artık engel olmadığını, dış ve iç politika
arasındaki ayrımın eridiğini, gelecekteki refah ve güvenliğimizin dünyada yaşayan diğer insanlarınkinden ayrı tutulamayacağını keşfetmeye başladık.
20. yüzyılın Avrupa’da bizlere bu denli acımasızca öğrettiği
dersler 21. yüzyılın güçlüklerine göğüs germe konusunda bizi
benzersiz bir şekilde donattı. Devletler arasındaki ilişkilerin
egemen aracı olarak kaba kuvvetin hukukun üstünlüğünün
yerini aldığında ödenecek yüksek bedeli çok derinden öğrendik. İnsan çeşitliliğinin zengin karmaşıklığını basitleştirilmiş
şablon tiplerle değiştirmenin yaratacağı tehlikenin maliyetini
biliyoruz. Egemenliği, farklı kimlikleri yok etmeden birleştirmenin, toplamanın mümkün olduğunu da biliyoruz. Sonuç
olarak, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden bu yana geçen
60 yılda Avrupa’da bizden önceki kuşakların hayal edemediği bir istikrar ortamı yarattık.
Şu anda karşı karşıya olduğumuz zorlukların en kritik noktası, bugün keyfini sürdüğümüz zenginlik ve refah alanını,
Muazzam biçimde genişleyen kapasiteler ile dağ gibi biriken
düzensizlikler ve hoşnutsuzluklar dünyasında yaşıyoruz.
Küreselleşme, onu yaratan koşulları yok etmeden yönetmeyi
öğrenmemiz gereken tarihsel bir güç. Yalnızca şimdiki duruma tepki vermek ve geçmişin hatalarından kaçınmak yerine,
artık geleceğimizi tasarlamalıyız.
Avrupa’da tek pazarı oluştururken, şu anda küresel ölçekte
yaşamakta olduğumuz pek çok baskıyı ve gerilimi kendi sınırlarımız içinde yaşadık. Toplumsal uyumu bozmadan ekonomimizi daha verimli hale getirebileceğimizi; başlıca ekonomik etkinlik merkezlerinin tümüyle en yoksul ve en ucuz üye ülkelere gitmediğini; çevreyle ilgili standartların ve toplumsal adaletin üye
ülke sayısı arttıkça gerilemediğini, aksine güçlendiğini keşfettik.
Bunlar acısız keşifler değildi. Ayarlama yapmak genelde acı
verir. Ama komşularımızla yeni karşılıklılık ağları oluşturmamız Avrupalılar için kısıtlayıcı bir tercih olmaktan çok, fırsatları artırdı. Günümüzde Avrupa yurttaşlarının yaşamı, uzun
ve genellikle çalkantılı tarihimizde hiç olmadığı kadar güvenli, istikrarlı ve müreffeh durumdadır.
Gene de, küresel değişimin ivme kazandığı sırada, daha çok
odaklanmış, daha kendine güvenli bir Avrupa’ya gerek var-
Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı
Ne var ki, bu temeller giderek büyüyen bir tehlikeyle karşı karşıyalar. Refahın güvenli enerji, su ve gıda arzına ve istikrarlı bir
iklime erişim gibi dayanakları, nüfus ve zenginlik düzeyi arttıkça giderek hızlanan bir biçimde aşınıyor. Küresel rekabetin gelgitleri Avrupa ekonomisinin temelini oluşturan toplumsal
uyumu ve kültür sermayesini acımasızca çekiştiriyor.
3
Küreselleşen Dünyada Avrupa
güvenli ve müreffeh bir geleceğe ilişkin umutlarımızı ve
amaçlarımızı paylaşan milyarlarca insanı kapsayacak şekilde
genişletmektir. Fakat bunu, o refahın dayandığı çevresel ve
sosyal temelleri çökertmeden yapmak zorundayız.
Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı
Küreselleşen Dünyada Avrupa
4
ken, biz Avrupalılar durakladık ve hangi yoldan ilerleyeceğimizden emin olamadık. Küreselleşme ivme kazanırken oluşan tektonik kaymalara yakından ilgi göstermek yerine, daha
bir kendimizi gözler ve kararsız hale geldik.
Ortaya çıkmakta olan uygarlık krizlerinin çözülmesi için geleceğe yönelik cesur ve tutarlı bir vizyon gerekiyor. Avrupa bu
vizyonu sağlama konusunda eşi benzeri bulunmaz bir deneyime sahip. Ne var ki, yolunu kaybetmişe benziyor. Avrupa’yı
20. yüzyılın ikinci yarısında ileri taşımış olan ivme yok oldu.
Ulusları Ortak Pazar’dan Avrupa Topluluğu’na, oradan
Avrupa Birliği’ne götüren siyasi irade ve bu iradenin geniş
etki alanı artık görülmüyor. Avrupa günümüzde, daha karmaşık ve giderek daha fazla meydan okuyan bir dünyada
yurttaşlarının refahını ve güvenliğini sağlamak için gerekli
siyasi tercihleri yapmakta başarısız kalıyor.
Bunun nedeni kısmen, 20. yüzyıldaki Avrupa deneyimini yaşayanlar bizleri terk ettikçe, ortak bir Avrupa inşa etme yönündeki daha kapsamlı nedenlere ilişkin anıların da silikleşmesidir.
Bu, Avrupa’nın geleceğiyle ilgili tartışmaları yoksullaştırdı.
Bugün bu tartışma daha çok piyasaların nasıl işleyeceğine ilişkin ayrıntılara odaklanıyor. Piyasa, siyasi istikrarın olmazsa
olmaz koşulu olan refahın sağlanmasına yönelik bir araç
olmaktan çok, kendi başına bir amaçmış gibi görülüyor. Ama
diğer bir neden de, Avrupalı siyasetçilerin 21. yüzyılda Avrupa
konusunda henüz ikna edici bir anlatı sunmamış olmalarıdır.
Bu siyasi vizyon eksikliği artık hiç olmadığı kadar önemlidir.
Karşılıklı bağımlılığın egemen olduğu bir dünyada Avrupa
kendi refahını tek başına güvence altına alamaz. Refahın dayanaklarının kaderine artık dünyanın pek çok yerinde alınan
kararlarla yön veriliyor. Bu kararlar birbirleriyle uyumlu olmadığında bu dayanaklar zayıflayacak ve çatışma ile istikrarsızlık
doğacaktır. Refahın temellerini korumak istiyorsak, fırsatların
yanı sıra sorumluluğu da küreselleştirmemiz gerekir.
Başarıya ulaşması için Avrupa’nın kendisini dünya aynasında
görmesi gerekir. Refahın dayanaklarını güvenceye alma konusunda kendisine bir rol tanımlamalı, ardından bu rolü oynamak
için gerekli politikaları ve kaynakları harekete geçirmelidir.
Bu kitapçıkta bunun nasıl yapılabileceğine dair bir taslak ortaya koyduk. Bu taslakta 21. yüzyılın başlangıcında kendimizi
içinde bulduğumuz küresel çerçevenin bir analizi yapılıyor.
Ulusların Avrupa’yı birlikte inşa ederken, işbirliğinin çatışmaya karşı zafer kazanmasını en iyi şekilde nasıl sağlayabilecekleri hakkında öğrendiğimiz benzersiz dersler ortaya konuluyor.
Avrupa’nın yapması gereken siyasi tercihler açısından anlamı
belirlenerek, refahın dayanaklarının gücünü korumak için ne
yapılması gerektiğine daha yakından bakılıyor. Sonuç olarak,
eğer Avrupalılar bu zorunlu siyasi tercihleri yapabileceklerse,
Avrupa’da demokrasinin yenilenmesinin ve yeniden canlandırılmasının zorunlu olduğunun altı çiziliyor.
Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı
Kendi içine dönük ve kararsız, yurttaşlarının güvenmediği bir
Avrupa bu rolü oynamayı ümit edemez. Tüm dikkati tamamen mevcut politikalarda marjinal iyileştirmeler yapmaya
odaklanmış siyasetçilerin, tarihinin ve değerlerinin kendisine
hazırladığı rolü oynama konusunda Avrupa’ya önderlik
etmeleri beklenemez.
5
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Güvenliğin ve refahın korunması için, sürmekte olan küresel
dönüşümleri biçimlendirmede Avrupa’nın lider rolü oynaması gerekmektedir. Bunu ne başkalarını düşündüğümüzden
ne de yayılmacı nedenlerden ötürü yapmalıyız; bunu yalnızca, aksi takdirde kendi başarımızı güvenceye alamayacağımız
için yapmalıyız. Gerek sözde gerek davranışta liderliği almak
kesinlikle çıkarımıza olacaktır. Bazılarının bizi izletememesi
tehlikesi vardır; ama bu liderlik sağlanmazsa, 21. yüzyılda
daha fazla güvenlik ve refah olasılığının azalacağı da kesindir.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
2 Karşılıklı bağımlılığın
meydan okuması
Küreselleşen Dünyada Avrupa
6
21. yüzyılda dünyayı şekillendiren en etkili güçler, küreselleşme sonucunda serbest kalmış olanlardır. Tarih boyunca, geçmiş çoğunlukla gelecek için güvenilir bir kılavuz olmuştur.
Gelecek, pek çok özelliğiyle geçmişi andırmıştır. İnsanların
yaşamları büyük oranda gündelik yaşamın örüntülerinde
derin bir şekilde yer etmiş yerel etkenlerin ve alışılmış kararlı uygulamaların karşılıklı etkileşimiyle belirlenmiştir.
Küreselleşme bizi bu gibi tanıdık konuların sınırlarının ötesine taşıyor. Olaylar kaleydoskopunu daha da hızlı döndürerek
daha karmaşık ve bilinmedik desenler ortaya çıkarıyor.
Bunlar bizi gelecek hakkında yeni şekillerde düşünmeye zorluyor. Bu, geçmişi pek az andıran bir gelecek olacaktır.
Bununla başa çıkabilmek için alışkanlıklarımıza ve geçmiş
örneklere daha az bel bağlamalı, çözümlemeye ve ileri görüşlülüğe daha çok güvenmeliyiz. Tepki vermek yerine, önceden
tahmin edip ona göre davranmalıyız. Geçmişten aldığımız
dersler yararlı olmayı sürdürüyor, ama geçmiş artık gelecek
için güvenilir bir kılavuz değildir.
Rahatsız edici bu olasılık karşısında bazılarının değişimin
ilerleyiş hızını yavaşlatarak daha katlanılabilir bir düzeye
indirmeyi istemesi anlaşılır bir durumdur. Ne var ki, bu da
genellikle aldatıcı bir olasılıktır. Küreselleşme ve sonucunda
ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık hükümetlerin ve dev şirketlerin bir takım kötü niyetli komplolarının icadı değildir. Bu,
hepimizin bireyler olarak yaptığı tercihlerin ve hükümetler
ile iş çevrelerinin bu tercihleri insanlık tarihinde daha önce
görülmemiş bir ölçekte mümkün kılma çabalarının sonucudur.
Küreselleşme bu ihtiyaçların ve arzuların nedeni değildir.
Küreselleşme, bir insan ömründen az bir süre önce gezegende yaşayanların dört katı sayıda insanın ihtiyaç ve arzularını
karşılamak için oluşturulan organizasyonun ölçeğinin sonucudur. Sonuçta ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık artık gelgit
kadar geri döndürülemez bir olgu haline gelmiştir.
Ne var ki, bu durum gelgitin üzerimizden geçip gitmesine izin
vermemiz gerektiği anlamına gelmez. Küreselleşme bedelsiz
olmadığı gibi yönetilemez de değildir. Ama sonuçlarını iyi bir
şekilde yönetmek ve değişimin maliyetlerini özellikle en az
olanağa sahip olanlar açısından azaltmak için sürecin dinamiklerini daha iyi anlamamız gerekir.
Uygarlık, olaylar karmaşasının çevresinde inşa ettiğimiz bir
düzendir. Küreselleşmenin serbest bıraktığı kuvvetler o denli
güçlüdür ki, sorumsuzca kontrolsüz bırakılmaları durumunda bu düzen zarar görebilir, hatta yıkıma uğrayabilir.
Avrupa Birliği’nin kendisi küreselleşmenin minyatür bir
modelidir. Birlik içinde kendi Kuzeyimiz ve Güneyimiz, kendi
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Hepimiz aynı dürtülerle hareket ediyoruz: beslenme, giyinme, su, ısınma, barınma gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya, ailelerimize daha iyi bir yaşam sağlamaya çalışıyoruz.
Hepimiz eğitim, istihdam ve eğlence arıyoruz. Ayrıca hepimiz
gezegenimizde hayal gücümüzün elverdiği her yerle bağlantıya geçme, iletişim kurma ve oralara yolculuk etme yönündeki dayanılmaz arzuyu paylaşıyoruz.
7
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Bugünün liderleri dünyaya geldiklerinde gezegenimizdeki
insan sayısı 2 milyarın biraz üzerindeydi. Günümüzde bu sayı
6,5 milyardır. Bugünün liderleri bu dünyadan göçüp gitmeden önce gezegenimizdeki insan sayısı onların dünyaya geldikleri tarihtekinin dört katı olacaktır. İnsanlık tarihinde
başka hiçbir olay bu denli baş döndürücü bir değişim hızına
neden olmamıştır.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Küreselleşen Dünyada Avrupa
8
zenginimiz ve yoksulumuz, kendi Doğumuz ve Batımız var.
Ama Avrupa deneyiminde, küreselleşmenin yol açtığı en kötü
korkuları haklı gösteren çok az şey var. Ulusal engellerin
olmamasına karşın, sanayiler topluca Birliğin daha yoksul
kısımlarına taşınmadılar. Ücretlerin daha yüksek olmasının
etkisiyle ters yönde bir kitlesel işgücü akımı da olmadı.
Çevreyle ilgili standartlar aşağı doğru yarışa girerek dipte
rekabet etmek yerine, daha yüksek düzeylere çıktılar. Bunun
nedeni bizim içsel ‘küreselleşmemizin’ fırsatlar ile sorumluluğu bir araya getirmesidir. Artık Avrupa deneyiminden alınan dersleri dünyanın geri kalanına yansıtmalıyız.
Kürselleşme ve iktidar
Küreselleşme iktidarın dağılımını değiştiriyor. Merkezileşmeyi artıran muazzam bir kuvvet olmaktan çok, iktidarın
genellikle geleneksel sahiplerinden, özellikle hükümetlerden
uzağa, dört bir yana dağılmasına neden oluyor. İktidar bir
yandan, kendi tercihlerini dile getirme konusunda daha fazla
fırsata ve buna temel olacak daha fazla bilgiye sahip olan
daha iddialı bölgesel ve yerel çıkar grupları tarafından yerel
ve bölgesel düzeye çekiliyor. Daha müreffeh, daha iyi eğitim
almış ve kendine daha güvenli yurttaşlar kendilerini etkileyen kararlar üzerinde daha fazla denetim sahibi olmak istiyorlar. Öte yandan, hükümetlerin kendileri, tek başlarına
yönetemeyecekleri ortak sorunlarla yüzleşmek için egemenliklerini birleştirmeyi seçtikçe iktidarı yukarıya çekiyorlar.
Avrupa Birliği, kararları insanların yaşamlarını etkileyen bir
düzine bölgesel ve küresel kuruluştan yalnızca birini oluşturuyor.
Belirgin bir şekilde, iktidar da herhangi bir düzeyde hükümetlerle çok az ilişkisi olan ve siyasi ya da coğrafi sınırlara
aldırmayan yeni yapılanmalara yöneliyor. Yeni örgütlenme
biçimleri, hükümetler kadar büyük etkilere yol açabilecek
yeni değişim aktörleri yaratıyor.
Bu eğilimler ulus devletin sonunun geldiğine işaret etmiyor.
İster kendi adına ister AB gibi kuruluşlar aracılığıyla hareket
etsin, yalnızca ulus devletler yasa çıkarabilir, antlaşma imzalayabilir veya vergileri artırabilir. Başka hiçbir varlık yasal
olarak askeri güç kullanamaz. Ulus devletler yeni ve daha
karmaşık bir takım sorunlarla başa çıkmaya çalıştıkça, çözüme ulaşılması için gerekli çok aktörlü ortaklıkları oluşturma
konusunda eşsiz bir beceriye sahip oluyorlar. Yürütme gücü
azaldıkça, bir araya getirme, birleştirme gücü daha bir önem
kazanıyor.
Küreselleşme öncesinde hudutlar iktidarın sınırlarının haritasını çıkarmakta kullanılıyordu. Yalnızca hükümetler hudutlarla ilgili sınırlamaları uygulayabilir. Hâlâ hudutlarımız var,
ama artık çok daha geçirgenler. Internet yoluyla gelen bilgiyi
dışarıda tutamıyor veya iletişimi engelleyemiyorlar. Bu arada
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Pek çok hükümet üzerinde eşzamanlı olarak etkili bir baskı
kurulmasını sağlayan gelişmiş bağlantı olanaklarının güçlendirdiği sivil toplum kuruluşlarınca yürütülen küresel seferberlikler olmasaydı, Kyoto Protokolü’nü kabul etmez, kara
mayınlarını yasaklamaz veya en yoksul ülkelerin borçlarını
silmezdik. Giderek artan sayıda çokuluslu şirketin gelirleri
pek çok ülkeninkinden daha yüksek, ama artık gittikçe artan
ölçüde, yurtdışında kendi evlerinde davrandıklarından daha
farklı davranamıyorlar. Bu çoğunlukla, bulundukları ülkedeki mevzuatın gerektirdiğinden daha yüksek standartlarda bir
şirket davranışı göstermeleri anlamına geliyor.
9
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Ortak çıkarlara sahip topluluklar bir gecede binlerce kişiyi seferber ederek hükümetlerden, şirketlerden ve birbirlerinden hesap
sorabiliyor ve muazzam bir etkiye sahip olabiliyorlar. ‘Turuncu’
devrim ile ‘Lale’ devrimi bu güçlerin ne kadar büyük olabileceğinin birer örneğidir. Diktatörlükleri kan dökmeden devirmeyi
başardılar çünkü küreselleşmiş bir dünyada gücün kullanımı
konusunda yeni sınırlamalar vardır.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Küreselleşen Dünyada Avrupa
10
uyuşturucu maddelerin, salgın hastalıkların akışını veya
yasadışı uluslararası ticaretin artışını da durduramıyorlar.
Deniz düzeylerindeki yükselmeyi veya iklim değişikliğinin yol
açtığı çok daha zararlı fırtınaları da engelleyemiyorlar.
Miktarlar ve sayılar arttıkça hudutlardan geçen insanların ve
malların denetimi de zorlaşıyor. Tüm dünyada yük konteynerlerinin yalnızca % 2’si sınır geçişlerinde kontrol ediliyor.
Bu durum kuşkusuz malların tüketiciye ulaşmasındaki maliyeti düşürüyor, ama aynı zamanda yeni sorunlara da yol açıyor.
Değerler
Küreselleşme iş dünyası ve hükümetler tarafından yönetilen
birleşik bir süreç değildir. Daha çok, ana akarsuya bağlandıklarında çalkantılı alanlar yaratan pek çok koldan oluşan bir
ırmak sistemine benziyor. En temel bileşeni olan ana akarsu,
modern bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıyla yaratılan tek bir küresel bilgi alanıdır. Herkes bu alana bir telefon
ve modemle erişebiliyor.
Kuşkusuz küreselleşmeden önce de bağlantılar vardı. Ticaret
ve yolculukların geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Ama
çok daha az dönüştürücü bir nitelik taşıyan bu işlemlere daha
az sayıda insan katılıyordu. Tek bilgi alanının sanal dünyasında yolculuk eden şey ise bilgidir; ağırlıksız, ışık hızında
ilerleyen, bir kere oluşturulduktan sonra çoğaltılması maliyetsiz olan bilgi.
Bu küresel bilgi alanı, her ikisi de şu anda mümkün olan
geniş ve kesintisiz bilgi akışına dayanan küresel sermaye ile
mal ve hizmet piyasalarındaki büyümeyi kolaylaştırmıştır.
Dünyayı değiştiren şey bu piyasaların kendileridir. Bu piyasalar artan ticareti, yatırımları ve yeniliği beslemekte, yeni
geçim yolları oluşturmaktadır. Küresel bilgi ekonomisine
geçişi körüklemekte ve pek çok yerde, özellikle Hindistan ve
Çin’de yoksulluktan kaçış olanağı sunmaktadır.
Ayrıca onlara daha fazla, çok daha fazla yatırım yapmalıyız.
Bu kural sistemleri daha fazla insanın, daha çok şeyle ilgili,
daha karmaşık seçimler yaptığı bir dünyanın işletim sistemidir. Kurallar olmazsa, tüm toplumlar çabucak çatışma ve karmaşaya sürüklenir. Bu durum herhangi bir toplum için olduğu kadar küresel toplum için de geçerlidir. şu anda var olan
küresel kurallar sistemi, tasarlandığı kadarıyla, 20. yüzyılın
küreselleşme öncesi dünyasıyla başa çıkmak için oluşturulmuştur. Bugünün dünyasını bu kurallara göre işletmek, en
yeni bilgisayar oyunlarını 1980’lerden kalma bir işletim sisteminde çalıştırmaya uğraşmak gibidir.
Küresel bilgi alanı, küresel piyasalar ve küresel kurallar gibi
küreselleşmenin çeşitli boyutlarının tamamı birbirimizle
yaptığımız alışverişleri yoğunlaştırmaya hizmet eder. Bu alışverişler küresel olarak paylaşılan değerlerin ortaya çıkmasına
yol açmaktadır. Bazen kendi değerlerimizi başka kültürlere
zorla kabul ettirmememiz gerektiği ileri sürülür. Bu, ikisinin
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Bu kural sistemleri geçen 60 yıl içinde gelişigüzel bir şekilde
büyümüştür. Zayıf kurumlarla desteklenmiş ve eşgüdüm
içinde çalışmaları için çok az çaba harcanmıştır. Ticaret
kuralları çevre açısından sonuçlar doğurmuş, çevre de ticaret
kurallarını etkilemiştir. Bazen bunlar isteyerek ve birbirini
tamamlayıcı olarak yapılmış, ama çoğunlukla istenmeden ve
çatışma biçiminde ortaya çıkmıştır. Kural sistemlerimizi karşılıklı olarak birbirini kuvvetlendirir hale getirmeliyiz.
11
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Bu piyasaların ortaya çıkmasıyla, onları ticaret, çevre, insan
hakları, yolsuzluk, çocuk işçiliği konularında düzenleyecek
yeni küresel kurallar sistemleri de gündeme geldi. Bu kural
sistemleri, ulusların küresel olarak birbirine bağlı olduğu bu
dünyada, ne kadar güçlü olursa olsun herhangi bir ulusun
amaçlarına kendi başına ulaşamayacağının farkındadır.
Sonuçlar bu kadar birbirine bağlı olduğunda onlara ulaşmak
için kullandığımız araçlar da öyle olmak zorundadır.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Küreselleşen Dünyada Avrupa
12
arasındaki ilişkinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanır.
Kültürler değerleri tanımlamaz, onları ifade ederler. Avrupa
deneyimimizin bize açıkça gösterdiği gibi, çok farklı kültürler
aynı değerleri paylaşıyor olabilir. Özgürlük ve iyi yönetişim
istemek ya da işkenceden, keyfi gözaltına alınmalardan veya
adaletin kişisel ya da siyasi çıkar amacıyla saptırılmasından
tiksinmeniz için belirli bir kültürden gelmeniz gerekmez.
Karanlık yüz
Bu dinamikler pek çok öngörülmeyen ve istenmeyen etkiyi de
beraberlerinde getirmiştir. Küreselleşmenin bir de karanlık
yüzünün olduğu konusunda kuşkuya yer yoktur.
Küreselleşme tüm amaçlara karşı kördür ve değer yoksunudur. Uyuşturucu kaçakçıları ve teröristler onun getirdiği bağlantıları eğitimciler ve girişimciler kadar etkin bir şekilde kullanabilirler. şikâyeti olan herhangi birisi şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir etki yaratmak üzere kendisiyle aynı
düşünceye sahip başkalarını seferber edebilir. Madrid’de ve
Londra’da büyük yıkıma yol açan bombaları patlatan teröristler karmaşık ve güçlü bir terör altyapısına dayanmıyorlardı. Yalnızca, korkunç bir suç işlemek için bilmeleri gerekenleri bulabilmek amacıyla Internet’i nasıl kullanacaklarını bilen
düş kırıklığına uğramış bireylerden oluşan gruplardı.
Kuşkusuz bu tür tehditleri ortadan kaldırmaya yönelik sistemlerimizi iyileştirmemiz gerekir. Ama daha da önemlisi,
altta yatan hoşnutsuzlukları anlayarak ve çözerek bu tür saldırılara daha az açık olmamız gerekir.
Karşı karşıya kaldığımız yeni tehlikelerin pek çoğu küreselleşmenin ürünüdür. Bazılarının tek yaptığı dalganın önünde
sürüklenmektir: patojenler veya yayılıcı zararlı bitki türleri kıtalar arası uçuşlarla daha hızlı yayılabiliyor veya suçlular daha
büyük piyasalarda daha fazla suç ortağını seferber edebiliyor.
Bazı tehlikeler ise giderek artan ölçüde, küreselleşmenin neden
olduğu altüst oluşların yol açtığı tepkilerden kaynaklanıyor.
Küreselleşmenin tarihsel güçlerini durdurmak, hatta önemli
oranda yavaşlatmak bile olanaksız. Bu yüzden onu, yalnızca
önceden tahmin edip ona göre davranabilen veya değişime
uyum sağlayabilenler için değil, hepimiz için işe yarayacak
şekilde yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Yararların paylaşılmasına yönelik mekanizmalar geliştirmeliyiz. Ayrıca, gölgelerini kaldırarak ve bu gölgelerde yaşayanlara yeni fırsatlar
sunarak, küreselleşmenin karanlık yüzünü aydınlatmalıyız.
Mücadele alanı
Bu, yeni kuşak Avrupa siyasetçileri için temel bir mücadele
alanına işaret ediyor. Yeni fırsatlardan hepimizin yararlanmasını sağlayacak, küreselleşmenin yarattığı karışıklıkları
kendi başlarına yönetemeyenlere yardımcı olacak ve geri
dönüşü olmayan zararlara karşı refahın çevresel temellerini
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
Sonuçta yoksulluk ve zenginlik giderek artan bir şekilde aynı
sokağın iki yakasında veya televizyon ekranında karşı karşıya
geliyor. Gelip geçici modalar yüzyıllar boyunca evrimleşmiş
yerleşik kültürel varsayımlara meydan okuyor. Aile ve akran
grup (peer group) destek sistemleri yerlerine hiçbir şey
konulmadan parçalanıyor. İşte bu alana küreselleşmenin
karanlık yüzünün gölgesi düşüyor. Irak veya Afganistan’da
cep telefonlarıyla çekilmiş ve Internet’e yüklenmiş ölüm ve
yıkım fotoğrafları olaylar olduktan hemen birkaç saat sonra
televizyonlarımızda görünüyorlar. Öte yandan, çoğumuz için
dehşet verici olan bu görüntüler, şiddet uygulayanların adam
devşirme araçları haline geliyor.
13
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Herhangi bir değişim süreci gibi küreselleşme de kazananlar
yanında kendi kaybedenlerini yaratıyor. Dünyanın büyük
bölümünde eğitime, sermayeye ve bağlantılara sahip olanlar
ile olmayanlar arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor. Yeni
fırsatlar, yararları adil bir şekilde paylaştıracak içsel bir
mekanizmayla birlikte gelmiyor.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
koruyacak bir küresel sorumluluk siyaseti oluşturmamız
gerekiyor.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
14
Ulusal ölçekte daha önce bu noktaya gelmiştik. Sanayi
Devrimi Avrupa’da hız kazandığında ve ulusal pazarlar ilk
ortaya çıkmaya başladığında, yeni fırsatlara erişme şansı
olanlar en sınırsız hayallerin bile ötesinde gelişme gösterdiler. Ama o zaman da şimdi olduğu gibi, eski toplumsal ve ekonomik düzen yıkıldığında kaybedenlerin sayısı kazananlardan çok fazlaydı.
Haksızlıklar arttı ve devrimin hayaleti tüm Avrupa’da görünmeye başladı. 1848 yılına gelindiğinde Karl Marx Komünist
Manifestosu’nu yazmıştı bile. Zaman içinde, sanayileşmeden
yararlananlar buna devam etmek için onları paylaşmaları
gerektiğinin farkına vardılar. Tam da bunu yapmak için
kurumlar, politikalar ve programlar geliştirildi. 1870’lerde
Bismarck’la başlayarak Avrupa ulusları yavaş yavaş, çağdaş
Avrupa’nın en büyük gücünü oluşturan dayanışma, topluluk
ve sosyal yatırım kültürünün temellerini attılar.
Bu gelişmenin merkezi ve zorlayıcı kavramı, fırsat paylaşımının sorumluluk paylaşımını gerektirdiğiydi. Bu ikisinin karşılıklı etkileşiminden bugün Avrupa Birliği’nin öz değerlerini
tanımlayan deneyim ve kurumlar ortaya çıktı.
Ne var ki, ekonomik büyümenin gelirlerinin bir bölümünü, bu
büyümenin sürmesi için gerekli toplumsal koşulları sağlamak
amacıyla yatırmamız gerektiğini çok geç öğrendik. Bunu zamanında yapmamamız, Avrupa’daki her ülkeyi saran toplumsal
gerilimlerin yarattığı muazzam gelgitin 19. yüzyılın sonunda
başıboş kalmasına yol açtı. Bunun sonucunda, 20. yüzyılın ilk
yarısını tercih ettiğimiz totalitarizmin komünizm mi, yoksa
faşizm mi olduğuna deneysel olarak karar vermekle geçirdik.
Geçen yüzyılın ortalarına gelindiğinde, ekonomilerini sağlamlaştırmak için ulusların sağlığa, eğitime ve sosyal
Uzayın karanlığında yalnız, mavi ve beyaz bir gezegen görüntülerinin güçlendirdiği ve gittikçe artan kuşkular 20. yüzyılın son
birkaç on yılına damgasını vuran büyük küresel konferansların
ilkine yol açtı. 1972 yılında yapılan İnsan Çevresi hakkındaki
Stockholm Konferansı ilk kez gezegende çevrenin korunmasına yönelik bir eylem gündemi tanımladı. Bunu izleyen 30 yıl
içinde, büyüyen ekonomik kalkınmamızdan elde ettiğimiz
gelirlerin bir kısmını artık kalkınmanın gerçekleşmesine olanak tanıyan çevresel koşulları sürdürmek için harcamamız
gerektiği giderek açıklık kazandı. Diğer bir deyişle, 21. yüzyılda
refah ve güvenliğin sağlama alınması isteniyorsa, ekonomik
kalkınmanın sürdürülebilir olması gereklidir.
Sürdürülebilir kalkınmaya doğru başarılı bir geçiş uygarlığın
karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumadır. Bu meydan
okumayla yüzleşmek ulusların, tarihte daha önce hiç olmadığı şekilde birlikte çalışmasını gerektirecektir. İşbirliği başarıya ulaşmak zorundadır, çünkü zorlamanın başarıya ulaşma
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
İkinci Dünya Savaşı sonrasında nüfus ve refah artışı hız
kazandıkça dünya çok hızlı bir ekonomik kalkınma çağına
girdi. İzleyen 20 yıl içinde yeni bir tartışma başladı. Hava ve
su kalitesi düştü, atıklar birikti, çöller genişledi, kentler yayıldı ve doğal yaşam alanları ile buralarda yaşayan bitki ve hayvanlar yok olmaya başladı. Gezegenin bu kalkınma hızını
korumak için gerekli kaynakları sağlamaya devam edip edemeyeceği konusunda kuşkular ortaya çıkmaya başladı.
15
Küreselleşen Dünyada Avrupa
güvenliğe yatırım yapmaları gerektiği konusunda artık hiçbir tartışma kalmamıştı. Kamu politikasının amacı ekonomik büyümenin kolaylaştırılmasından, ekonomik kalkınmanın özendirilmesine, yani büyüme artı refaha doğru
genişledi. Ne kadar refah sağlanacağı ve bunun en iyi nasıl
sağlanacağı yönündeki tartışmalar sürecek, ama bugün çok
az kişi hükümetlerin böyle yatırımlar olmaksızın refahı sağlayabileceğine inanıyor.
Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması
şansı yoktur. Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, sürdürülebilir kalkınma silah namlusuyla sağlanamaz.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
16
Ortak Pazar ve Avrupa Topluluğu’ndan Avrupa Birliği’ni inşa
ederken bizler, ortak sorunlarla yüzleşmek için egemenliği paylaşma ideallerinin nasıl gündelik yaşamın uygulamaya dönük
gerçekliklerine dönüştürülebileceği; fırsatların nasıl sorumlulukla dengelenebileceği; çeşitliliğin, bölünmeye yol açmadan
nasıl artırılabileceği konularında çok şey öğrendik. Pek çok
hata da yapıldı. Kuşkusuz daha da fazlası olacak. Ama kolay
kolay geri döndürülemeyecek pek çok şey de gerçekleştirdik.
Artık küreselleşmeyi herkesin faydalanabilmesi amacıyla
yönetmeye çalışırken bu tarihten aldığımız dersleri küresel
sahneye taşımalıyız. Ama bunu bir parça alçakgönüllülük
içinde yapmalıyız. Çeşitliliği yazgımızın efendisi değil, kölesi
yapmayı ancak iki kanlı Dünya Savaşı ve çok sayıda daha
küçük boyutlu çatışmadan sonra öğrendik. Bu bize 50 yıla
mal oldu ve kim bilir daha kaç yıl sürecek.
Avrupa’nın huzur ve refahını belirleyen faktörler artık çoğunlukla coğrafi sınırları içinde bulunmamaktadır. Sürdürülebilir kalkınmaya geçişi kendi başımıza gerçekleştiremeyiz. Durma noktasına gelmiş bir Avrupa’nın yeniden hız
kazanması için kendisine bir amaç, bir görev belirlemesi
gerekir. Sürdürülebilir kalkınmaya doğru küresel geçişi sağlamak işte böyle bir amaçtır. Bu, her Avrupa yurttaşı için
yaşamsal önemde bir stratejik çıkarı ifade etmektedir. Ama
buna yalnızca, Birliğin kuruluşuna damgasını vuran ‘yumuşak’ gücün uygulamaya konulmasıyla ulaşılabilir. Kendi
deneyimimizden aldığımız dersleri artık daha geniş bir dünyaya yansıtmayı öğrenmeliyiz. Bunu yapabilmek için bu dersleri nasıl aldığımızı anımsamamız gerekir.
Avrupa Birliği’nde üyeler arasında silahlı saldırı artık düşünülemez durumdadır. Savaş sonrası Avrupa projesinin ivmesi Yunanistan, Portekiz ve İspanya’yı diktatörlükten çıkarıp
demokrasiye geçirmiştir. Ayrıca, Demir Perde’nin kaldırılmasında merkezi bir rol oynamış ve bir zamanlar bu perdenin
ardında olan Avrupa topraklarında şimdi özgürlüğün ve
hukukun üstünlüğünün yerleşmesine yol açmıştır.
Balkanlar’da, Kosova’da, Makedonya’da ve Bosna’da kuşkusuz hatalar yaptık, ama Avrupa istikrarı kendi sınırlarının
ötesine de yaymayı öğrenmektedir.
Ayrıca, Birlik üyeliğinin sağladığı yararların giderek daha da
belirginleşmesiyle, Birlik sınırları 6 devletten 9’a, sonra 12’ye,
15’e ve çok yakın zamanda 27 devlete genişledi. Başkaları da
girmek için sırada bekliyor. Tarihte hiçbir imparatorlukta
fetih, Avrupa’nın gönüllü bir şekilde rekabeti işbirliği, bencilliği dayanışma ve kuşkuyu güvenle fethi kadar başarılı olmamıştır.
Avrupa Birliği’nin inşası, ulus devletlerin nasıl ortak çıkarları belirleyerek ve egemenliği birleştirerek ulusal çatışmaların
üstesinden gelebileceğini ortaya koymuştur. Ana babalarımızın ve büyük annelerimiz ile büyük babalarımızın açısından,
17
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Churchill, Monnet ve Adenauer’dan Delors, Mitterrand ve
Kohl’e kadar modern Avrupa’nın mimarları çoğunlukla tek
bir tutkudan, savaşın hayaletini Avrupa sınırlarından dışarı
atma amacından güç almışlardı. Farklılıklara izin verirken
çatışmaları bertaraf etmenin yollarını aradılar ve bunda
başarılı da oldular.
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
3 Avrupa’nın tarihten
aldığı dersler
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
yani 1918, 1926 veya 1945 yıllarından bakıldığında modern
Avrupa olağanüstü bir başarıdır. Bu, küresel dersler çıkarmamız gereken bir başarı öyküsüdür.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
18
21. yüzyıla egemen olacak, terörizmden iklim değişikliğine,
kitlesel göçlerden örgütlü suçlara kadar en büyük küresel
sorunlar ulusların tek başlarına hareket etmesiyle çözülemez.
Bu sorunlar egemenliğin birleştirilmesini gerektiriyor.
Avrupa, egemenlik paylaşımının uygulamaya dönük ve siyasi
gerçekleri konusunda dünyanın en sürdürülebilir ve en geniş
kapsamlı deneyidir. Uluslar arasında sık sık çalkantılara yol
açan ilişkileri hukuksal denetim altına almanın mümkün
olduğunu göstermiştir. Başarısının sürmesi yalnızca
Avrupalıları değil, herkesi ilgilendiriyor.
Modern Avrupa’nın mimarları bu kıtada yalnızca dayanışma
ve uyumun demokrasiyi, istikrarı ve refahı güvence altına
alacağını, Hitler’e karşı verilen savaş sırasında fark ettiler.
Ama bu mesajı tartışılmaz haline getiren, Yahudi soykırımı
(Holocaust) ve Sovyet çalışma kampları (Gulag) oldu.
Churchill ve Monnet savaş kazanılmadan çok önce Avrupa
Konseyi’ne ilişkin ilk görüşleri üzerinde tartışıyorlardı.
Bilgiyle desteklenmiş kişisel çıkarın, sınırlarımızdaki Sovyet
tanklarının varlığının ve savaşın anısının harekete geçirdiği
Avrupa’nın mimarları, Federal Avrupa’ya karşılık Uluslar
Avrupa’sının soyut kavramlarını tartışmadılar. Avrupa’yı
pratik bir şekilde, yolda ilerlerken inşa ettiler. Kuşkusuz
hayalperestler ve pragmatikler, istekliler ve kuşkucular vardı.
Ama ortak eğilim, AB’nin evrimindeki her aşamada giderek
artan sayıda ülkenin, yurttaşlarını bekleyen zorluklarla
kolektif bir şekilde uğraşmak için kendi dar çıkarlarını gönüllü olarak bir kenara bırakmayı seçmesi oldu.
Bu, 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulmasıyla başlayan bir öyküdür. 1957’de bu topluluk Roma
İlk antlaşmaların başarılı şekilde art arda gözden geçirilmesi
de Birliğin kurumsal gücünün sürekli olgunlaşmasına yol
açmıştır. Bu kısmen, üye sayısı 6’dan 25’e çıkarken etkili
karar almayı sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır. Ama
paylaşılan egemenliğin kapsamının genişlemesine bağlı olan
demokrasiyi derinleştirme ihtiyacı daha da önemli olmuştur.
Avrupa Parlamentosu çok sınırlı güçlerle donatılmış atanmış
bir meclis olmaktan, tam anlamıyla seçilmiş, eşit karar haklarına sahip bir kuruma dönüşmüştür. Aynı zamanda, bir
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
Avrupa’daki işbirliği artık kamu politikalarının neredeyse
tüm yönlerini kapsamaktadır. 1972’ye gelindiğinde çevresel,
bölgesel, sosyal politikalar ile sanayi politikaları başlangıçtaki ekonomi, tarım ve ticaret politikalarına eklenmişti. Ulaşım
ve enerji politikaları da yeni eklenenler arasındaydı. On beş
yıl sonra, ortak dış politika ile güvenlik politikasının temellerinin yanı sıra adalet ve emniyet konusunda daha derin bir
işbirliği de bunlara katılmıştı. Malların, hizmetlerin, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımını sağlayan ‘dört özgürlük’ sağlam bir şekilde yerleşmişti. Son 20 yılda ortak politika kapsamının genişletilmesi ve derinleştirilmesi süreci,
ortak para birimi, istihdam, gençlik ve kültür politikalarını
içerecek şekilde ilerlemiş ve Birliğin sesini dünyanın diğer
ülkelerine duyurmak amacıyla Yüksek Temsilci atanmıştır.
19
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Antlaşması’yla bir ortak pazar oluşturulmasına doğru ilerlemiş ve Avrupa Savunma Topluluğu’nu oluşturma yönündeki
çabaların başarısızlığa uğramasına karşın, Avrupa Ekonomik
Topluluğu doğmuştur. Bu temel yaklaşık 30 yıl boyunca
yavaş yavaş gelişmiş ve ilk başta 6 olan üye sayısı önce 9’a,
sonra 12’ye çıkmıştır. Ardından, 1986’dan itibaren sıra dışı
20 yıllık yenilik patlaması yaşanmış, başarılı Lüksemburg,
Maastricht, Amsterdam ve Nice antlaşmalarıyla işbirliğinin
kapsamı ve derinliği artırılmıştır. Üye sayısı da iki katından
fazla artarak 25 olmuş ve Avrupa Birliği ortaya çıkmıştır.
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
defa kullandığı, tüm Komisyonu görevden alma yetkisine de
sahiptir.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
20
Bazı üyeler için ortak para biriminin geliştirilmesi sonucunda
bugün güçlü ve bağımsız bir Merkez Bankası vardır. Avrupa
Sayıştayı (European Court of Auditors), üye ülkelerin vergi
gelirlerinin üzerinde anlaşılmış belli bir oranından oluşturulan Birlik bütçesinin yetkili bir biçimde kullanımına yönelik
güvenin artmasını sağlamıştır. Avrupa Adalet Divanı
(European Court of Justice), ulusal hükümetlerin Avrupa
mevzuatını yorumlamadaki sınırlarını belirleyen önemli bir
içtihat hukuku oluşturmuştur. Bu, tarihte daha önce benzeri
görülmemiş bir ortak kurumlar ağının sonucudur.
Avrupa deneyinin esası, gerçekleştirme yönteminin politika
amacına göre değiştirilmesinde yatar. Ticari müzakereler ve
tek pazarın desteklenmesi sorumluluğu, üye ülkelerin seçilmiş hükümetleri tarafından verilen görevle faaliyette bulunan Komisyon’a aittir. Dış politika ile güvenlik politikası
konularında üye ülkelerin bakanları arasındaki uzlaşmayla
hareket edilir. Doğrudan vergilendirme gibi ulusal egemenlik
açısından can alıcı öneme sahip konularda üye ülkeler veto
haklarını saklı tutar.
Avrupa’nın evrimi açık uçlu bir süreçtir. Etrafımızdaki değişimin hızı arttıkça inşa etme ve yeniden şekillendirme asla
tamamlanmayabilir. Avrupalılar bu süreç içinde deneysel
olarak neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını öğrenmişlerdir. Avrupa politikalarının gerek tasarımında, gerek uygulanmasında bir takım hatalar yapılmıştır. Tarım dünyasının
dışında, Ortak Tarım Politikası’nın bürokratik katılıklarını
anlayacak veya savunacak pek az kişi vardır. Bu yapıyı diğer
sektörlerde tekrarlamaya yönelik bir istek de yoktur. Hesap
verebilirlik, saydamlık ve iletişim konusundaki kurumsal
başarısızlıklar kamunun güvenini zayıflatmıştır.
Günümüzün küresel toplumunda aşırı sağda ve solda, karşılıklı işbirliğinden vazgeçip, ulusal ya da bölgesel çıkarlara
öncelik vermeyi savunan her türden izolasyon politikası yandaşları ve retçiler vardır. Avrupa tarihinden alınan ders,
bunun yanlış bir seçenek olduğunu göstermektedir. Karşılıklı
bağımlılık geri döndürülemez. Hiçbir ulus tek başına kendisini iklim değişikliğinden veya bölgesel mali krizlerin yayılmasından koruyamaz. Egemenliğin paylaşılması ve ortak kurallara dayalı tepkilerin oluşturulması ortak tehditlere karşı
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
Dışarıdan bakıldığında görüntü daha nettir ve Avrupa görkemli bir başarı olarak görülmektedir. Avrupa 50 yıl içinde
savaşın yıkıntıları içinden çıkarak küresel bir güç haline gelmiştir. Avrupa Birliği dünyanın en büyük ticari oluşumudur.
Doğrudan dış yatırımın en büyük kaynağı ve en büyük yardım sağlayıcıdır. Genişlemeden bu yana en büyük satın alma
gücünü temsil etmektedir. Üye ülkelerin kuvvetleri barışı,
demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için
Afganistan’dan Doğu Timor’a ve Sierra Leone’ye kadar pek
çok uluslararası operasyona girişmiştir. Tekstilden taşıtların
salımlarına kadar pek çok konuda Avrupa mevzuatı dünyanın
gelişmekte olan ekonomilerinde yeni mevzuatın standardını
belirlemektedir. Avrupa küresel ilerleme için düşünce, eğitim, sermaye, teknoloji ve siyasi enerji kaynağı haline gelmiştir.
21
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa’nın içinden bakıldığında bu sancılı bir süreç olmuştur. Çoğunlukla içine nüfuz edilemeyen, donuk bir bürokratik
dille yapılan uzun süreli sıkıcı tartışmaların yanı sıra kısa
süreli, yoğun, bazen en kaba ve en basit ifadelerle yapılan
kamu tartışmaları görülmüştür. Ama hatalara karşın,
Avrupalı kuşkucuların en kötü korkuları hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Avrupa’nın inşası tekdüze ve türdeş kılmak
yerine, hiç olmadığı kadar çeşitliliği beslemiş, bölgesel kimliği güçlendirmiş ve kültürel farklılıkları özendirmiştir.
Avrupa’nın tarihten aldığı dersler
ortak savunmalar inşa eder ve istikrar ile refahın sağladığı
yararları yaygınlaştırır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
22
Bu durum 21. yüzyılın küresel toplumunda, 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa için olduğundan daha da geçerlidir.
Kitlesel imha silahlarının ve küresel karşılıklı bağımlılığın
olduğu bir çağda bir kıta veya bölgenin egemenliğin paylaşılmasının sağlayacağı yararları Avrupa’nın geçen yüzyılda yaptığı gibi zor yoldan öğrenmesine katlanamayız. İklim değişikliği, küresel salgın hastalıklar veya örgütlü suçlar gibi güvenliğe ve refaha yönelik tehditler yalnızca geleneksel, güce
dayalı araçlarla başarılı şekilde önlenemez.
Dünya nüfusunun yarısı şu anda kentlerde yaşıyor. Yüzyıl
ilerledikçe, nüfus artışının % 90’ı kentsel alanlarda gerçekleştiğinden bu oran daha da artacaktır. Hepsi de son derece
üzücü olan Irak, Afganistan ve Lübnan’daki yıkımlar kökleri
kültürün ve tarihin derinliklerinde gömülü kentsel güvenlik
sorunlarını kaba kuvvetle çözmeye çalışmanın sınırlarını bize
ikna edici şekilde göstermiştir.
21. yüzyılda ilerledikçe güvenliğimize ve refahımıza yönelik
bu tür tehditler katlanarak artacaktır. Bu tehditler yalnızca
Avrupa’nın geçen yüzyılda geliştirdiği yumuşak gücün kullanımıyla başarılı bir şekilde aşılabilir. Ne var ki, bu devasa varlığı kendi güvenlik ve refahımızı korumak için kullanabilmemize en çok ihtiyaç olan bir zamanda elimizdekinin değerine
olan inancımızı yitirmiş gibi görünüyoruz.
Bütün ekonomilerimizin başarısı refahın dayandığı kaynak
temellerinin sürekli güçlü kılınmasına bağlıdır. Refahın dört
dayanağı olan enerji güvenliği, iklim güvenliği, gıda güvenliği ve su güvenliği bütün ekonomilerin temellerini oluşturuyor. Gün geçtikçe hiçbir ulusun kendi yurttaşlarına bunları
tek başına sağlayacak araçlara sahip olmadığı görülüyor.
Bu dört dayanak arasındaki birbirini karşılıklı olarak güçlendiren veya istikrarını bozan bağlantılar pek anlaşılmamış
durumdadır, ama bunlar her yerde ekonomik kalkınmanın
temellerini oluşturur. Büyümekte olan nüfusun artan refahı
karşılıklı bağımlı bir dünyada bu temel direklerin dördünde
de gerilim yaratmaktadır.
Gıda güvenliğimiz çok büyük oranda, tarımsal verimliliğin
sürdürülmesi için gerekli kimyasal maddeleri üretecek ve
suyu pompalayacak, gıda maddelerini giderek daha fazla
bölümü kentlerde yaşayan tüketicilere ulaştıracak, gıda üreten ve işleyen makineleri çalıştıracak ucuz enerjiye bağımlı
haldedir. Sulama için su bulunmazsa, özellikle dünyanın en
23
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Yaşı 30’un altında olan Avrupa yurttaşlarının emekli maaşları kısmen, dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olma yolunda
ilerleyen Çin’de yaptığımız yatırımların başarısına bağlıdır.
Bunun anlamı, Avrupa’da bizlerin Çin ekonomisinin uzun
vadeli başarısında yaşamsal bir çıkarımız olduğudur. Bu,
küreselleşmeyle birlikte artan karşılıklı bağımlılıktan doğan
uygulamaya dönük sonuçlardan yalnızca biridir. Yazgımız
giderek artan şekilde diğerlerinin yazgılarına, başarılarımız
onların başarılarına, tehlikelerimiz ise onların tehlikelerine
bağlı hale geliyor.
Ortak bir küresel politikaya doğru
4 Ortak bir küresel
politikaya doğru
Ortak bir küresel politikaya doğru
Küreselleşen Dünyada Avrupa
24
yoksul insanlarının yaşadığı çoğu yerdeki kurak arazilerde
çok daha az toprak parçası gıda üretiminde kullanılabilir.
Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı zaten su sıkıntısı çekilen
yerlerde yaşamaktadır. Bugün enerji güvenliğinin sağlanması, ulaşım ve elektrik üretimi için fosil yakıtların kullanılması
anlamına geliyor. Ama fosil yakıtlara yönelik bu talep fiyatları yukarı çekerken, bunların kullanımı iklim dengesini bozuyor. Dengesi bozulmuş bir iklim su ve gıda sıkıntısını daha da
kötüleştirecektir, çünkü daha ılık bir dünya kurak alanların
daha da kuraklaşmasına ve tarımsal verimliliğin düşmesine
yol açacaktır.
Bu etkileşimler, Çin’in gelecekteki siyasi istikrarının ABD’nin
Mississippi’nin batısındaki giderek daha fazla zorlanan su
kaynaklarını ne kadar iyi yönettiğine bağlı olması anlamına
gelebilir. ABD’deki kötü su yönetimi tarımsal verimin düşmesine yol açarak Çin’deki gıda fiyatlarının büyük oranda artmasına neden olabilir. 2006 yılında, büyük oranda sıcaklık
artışlarının bir sonucu olarak, küresel tahıl hasadı talebin
gerisinde kalmıştır. Aynı zamanda tahıl stoklarının tüketime
oranı hiç olmadığı kadar düşük düzeydeydi. Çin’de tarımsal
verimliliğin iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışları ve su
sıkıntıları nedeniyle düşmesi fiyat baskısını daha da artıracaktır. Bu gibi etkenlerin birlikte varlığını sürdürmesi Çin’de
hızla siyasi istikrarsızlığa yol açabilir.
Çin ve diğer hızla büyümekte olan ekonomilerle bir ikilemi
paylaşıyoruz. Avrupa’da toplumsal uyumu ve Çin’de siyasi
istikrarı sürdürmek için ekonomik büyümeyi sürdürmemiz
gerekir. Ama ekonomilerimizin şu anda olduğu gibi büyümeye devam etmesinin refahın temellerini zayıflatarak
çökme noktasına getireceği ve artık büyümeyi olanaksızlaştıracağı da her geçen gün daha belirgin hale gelmektedir.
Her iki durumda da yeni kaynak kullanım yolları bulmadığımız sürece toplumsal uyum ve siyasi istikrar tehdit altındadır
İşte, Avrupa için ortak bir küresel politika geliştirmek zorunda oluşumuzun nedeni budur. İklim güvenliğini korumak
için gerekli olan karbon açısından nötr enerji teknolojilerini
geliştirmek ve kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla Çin’le ve
diğer gelişmekte olan ekonomilerle birlikte çalışmakta karşılıklı çıkarımız vardır. Aynı şekilde, daha az enerji ve su kullanan tarımı geliştirmek ve enerji verimliliğini çarpıcı bir şekilde iyileştirerek enerji güvenliğimizi artırmakta da karşılıklı
çıkarımız söz konusudur. Bunlar karşılıklı çıkarımızın bulunduğu alanlardır çünkü karşılıklı bağımlılık, dünyanın herhangi bir yerindeki başarısızlığın hızla Avrupa’da bizim başarısızlığımıza dönüşeceği anlamına gelir.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Geleneksel diplomasinin başarısız olduğu yerlerde askeri güç
kendi yaşamsal çıkarlarını koruma konusunda ulusların son
çaresidir. Gene de refahın temellerinin askeri güç kullanımıyla korunamayacağı açıktır. Silahlı kuvvetler kullanılarak
uluslar karbon salımlarını azaltmaya zorlanamaz. Hiçbir
işgal artık bulunmayan suya erişimi güvence altına alamaz.
Geleneksel askeri gücün modern kentsel alanlarda istikrarı
sağlamadaki sınırları Bağdat’ta her gün gözler önüne seriliyor. Modern dünyanın enerji, gıda ve suya erişiminin altında
yatan, çapraşık ve ileri mühendislik isteyen fiziksel altyapı
küçük ölçekli çatışmalara karşı bile hayli zayıf durumdadır.
Bu, güvenliğin ve refahın dayandığı kaynak temellerini korumak istiyorsak, yumuşak gücü devreye sokmaktan başka
seçeneğimiz olmadığı anlamına gelir.
25
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Tek başına hareket eden hiçbir ulus refahın temellerinin
bütünlüğünü koruyamaz. Çin’in gelecekteki gıda güvenliği
Amerika ve Brezilya’da alınan kararlara bağlıdır. Avrupa’nın
enerji güvenliği Ortadoğu’daki siyasi istikrara bağlıdır.
Hindistan’ın gelecekteki su güvenliği hepimizin iklim değişikliğini önleme yönünde aldığı kararlara bağlıdır. Ayrıca bu
durum, dış ve iç politika arasında net bir ayrım yapan geleneksel diplomasiyle yönetilebilir bir konu değildir.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Küreselleşen Dünyada Avrupa
26
Bu, iç ve dış politikalarımızı bugüne kadar hiç olmadığı şekilde birbiriyle uyumlaştırmak zorunda olduğumuz anlamına
gelir. Başkaları bizim söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı
yapacaktır. Sınırlarımızın ötesindekileri ikna edecek şey
Avrupa içindeki eylemlerimizdir. Böylece artık kendi ülkemizde başka, dışarıda başka bir enerji politikası güdemeyiz;
tarım ya da ulaşım politikamız başka her yerde benimsenebilir nitelikte olmalıdır.
Gelecek on yıllar boyunca Avrupa’nın stratejik çıkarları
güvenlik ve refahın toplumsal ve çevresel temellerinin sürdürülmesiyle ilgili olacaktır. Bu çıkarlar dış ve iç politika arasındaki eski ayrımı ortadan kaldıracaktır. Ortak küresel politika
gündemi güvenli komşuluk oluşturmayı, Avrupa sosyal
modelini yenilemeyi, örgütlü suçlar ve terörizmle mücadeleyi, küresel ekonomik istikrarı savunmayı, sürdürülebilir kalkınmaya geçişi mümkün kılmayı ve daha pek çok şeyi içermektedir.
Günümüzde Avrupa’nın ortak bir küresel politikası yoktur.
Diplomasinin şu anda ihtiyaç duyduğu küresel gündemi kapsamaktan çok, geleneksel diplomasiye odaklanmış bir Ortak
Dış Politika ve Güvenlik Politikası oluşma aşamasındadır.
Aynı zamanda, küresel yoksulluğun hafifletilmesini amaçlayan kalkınma yardımı politikası bulunmaktadır. Avrupa,
ortak hızlı tepki kuvvetleri oluşturmaya yatırım yapıyor ve
Bosna’dan Endonezya’ya kadar tüm dünyada 11 istikrar operasyonunu üstlenmiş durumdadır. Bunlar AB’nin iki taraflı
ve bölgesel ortaklıklar ve küresel kurumlarla daha yaygın ilişkiye girmesinin bir kısmını oluşturuyor. En azından
Avrupa’nın dışından bakıldığında, önemli üye ülkelerin ulusal dış politikaları bu sayılan unsurların herhangi birinden
daha fazla görünür olmaya devam ediyor.
Gene de, bu durum güçlü bir varlıklar dizisi oluşturuyor. Ne
var ki, Avrupalılara getirmeleri gerektiğinden daha az değer
Dünyada bugün Çin’in ekonomik dönüşümünden daha güçlü
bir dinamik yok. Tarihte başka hiçbir ülke yaklaşık 20 yıl
boyunca yıllık % 8-10’luk ekonomik büyüme elde etmedi.
Başka hiçbir ülke, hem de yalnızca 13 yıl içinde, başlıca petrol
ihracatçılarından biri olmaktan çıkıp dünyanın ikinci petrol
ithalatçısına dönüşmedi. İstikrarını koruyabilmesi için Çin’in
büyümeye devam etmesi gerekmektedir. Yıllık GSYH büyüme hızının % 7’nin altına düşmesinin Çin toplumunda istikrarı bozucu bir etken olacağı yolunda korkular vardır. Ama
karşılıklı bağımlılık içindeki dünyamızda Çin büyümenin
motoru olarak öneme sahip olduğu için, onunla ilgili konular
sınırlarının ötesinde de önem taşımaktadır.
Çinli liderler, anlaşılır şekilde, yavaş büyümenin sosyo-politik sonuçlarına karşı son derece uyanıklar. Aynı zamanda,
Çin’in sanayi sektörü için güvenli enerji arzı olmazsa büyümenin kesinlikle yavaşlayacağını da biliyorlar. Dolayısıyla,
enerji güvenliğini sağlamak Çin politikasının temel itici güçlerinden birini oluşturuyor. Bu, kaynak zengini Afrika ülkelerindeki baskıcı liderlerle daha yakın ilişkilere ve böylece daha
da riskli bir duruma yol açmıştır. Büyük güçler arasındaki
rekabetin geleneksel oyun kitabından standart bir hamle olan
bu yaklaşımın uzun süre izlenmesinin kaçınılmaz sonucunu
Avrupalılar iyi bilirler: ekonomik çatışma olarak başlayan
olay kısa sürede askeri çatışmaya dönüşür.
Avrupa, işbirliğinin ‘yumuşak’ gücünün kıt kaynaklara yönelik
rekabetin getirdiği ‘sert’ güçten daha iyi olduğunu zor yoldan
Ortak bir küresel politikaya doğru
Çin, enerji ve iklim güvenliği
27
Küreselleşen Dünyada Avrupa
getiriyorlar çünkü kullanımlarının gerisinde herhangi bir vizyon yatmıyor. Buradaki güçlük, bu varlıkları Avrupa’nın dünyadaki rolü konusunda kolay anlaşılır bir vizyonu izlemeye
yönlendirmekte yatıyor. Aşağıda Avrupa’nın böyle bir ortak
küresel politikayı nasıl uygulayabileceğine ilişkin bazı örneklerin taslakları sunulmaktadır.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Küreselleşen Dünyada Avrupa
28
öğrendi. Çin şu anda her iki yaklaşımı da deniyor: uluslararası
ilişkilerde yumuşak güç olarak hareket ederken, küresel kaynaklar için kapışma işin içine girdiğinde sert güce başvuruyor.
Bu durum herhangi bir yerde olduğu gibi Çin’de de çözümü
olmayan bir iç tartışmayı yansıtıyor. Avrupa, Çin’de yumuşak
güç yaklaşımı izleyenlerin elini güçlendirmeye çalışmalıdır.
Risk olan yerde fırsat da vardır. Çin’de, küresel sistemin gelecekteki şekli hakkında Avrupa’yla diyalog kurulmasına büyük
ilgi duyulmaktadır. Zaman zaman Çin’in liderleri Avrupa’ya
bizim kendimize olduğundan daha çok güveniyor gibi görünmektedir. Beijing’den (Pekin) bakıldığında, Avrupa’nın
yumuşak gücü ile daha sağlam elinden etkilenen dünya,
ABD’nin sunduğu daha sert ve daha dengesiz liderliğin
sürekli zedelediği dünyadan daha çekici görünüyor.
Bu karmaşık ve stratejik görünüm Avrupa’nın şu anda Çin
ekonomisinin büyümesinden duyduğu korkuyla keskin bir
biçimde çelişmektedir. AB üyesi ülkelerin hükümetlerinin
Çin’e yaklaşımı hiçbir işe yaramıyor. Çin’le rekabete dayalı,
tepkisel ve fırsatçı bir ilişki var, ama Çin’in istikrarına yatırım
yapmak için olacakları önceden görerek hareket eden ortak
bir strateji yok. Bizim kendi başarımızın bağlı olduğu bir ulusun başarısından korkmak gibi bir tutarsızlığı çözüme kavuşturmak için Avrupalı siyasi liderlerin çok küçük girişimleri
var. Avrupa’nın bu işlevsizliği, bu kitapçığın yazılmasına yol
açan, “siyasi vizyon yokluğundan” kaynaklanıyor.
İklim güvenliği ile enerji güvenliği aynı madalyonun iki yüzünü oluşturur. Biri olmadan diğerine ulaşılamaz. Enerji
güvenliğini sağlamak için karbon yoğun teknolojilere bel bağlamak iklimin dengesini bozacaktır. Dengesi bozulmuş bir
iklim de enerji güvenliği için gerekli olan yüksek düzeyde ve
uzun vadeli yatırımları caydıracağından, güvenlik ve refahın
altını oyacaktır. Ülkeler artık ulusal enerji güvenliklerini
artan küresel iklim güvensizliği pahasına sağlayamazlar.
Ama şu anda olduğu gibi, bizim bunu benimsememiz durumunda böylesine bir küresel yaklaşımı savunmamızın inandırıcı olmasını bekleyemeyiz. Bu nedenle, Avrupa’nın iç enerji piyasasının devam eden serbestleştirilmesi ile Avrupalı
enerji şirketlerinin fosil yakıt kaynaklarına piyasa aracılığıyla
erişiminin sürdürülmesi yönündeki dış hedef birbirine
dolanmış durumdadır.
İstikrarlı ve büyüyen bir Çin yatırımlarımız ve ticaretimiz için
daha yüksek getiriler sağlayacak ve yaşlanmakta olan nüfusumuzun emekli maaşlarının güvenceye alınmasında yaşamsal
önem taşıyacaktır. Ama istikrarlı ve büyüyen bir Çin, kömür
kullanımında muazzam bir artış olacağı anlamına gelmektedir. Çin’in kendine ait devasa kömür rezervleri vardır ve
Moğolistan’da daha da fazlasına erişebilmektedir. Çin’in
büyümesine güç sağlayacak elektrik için talep öylesine yüksektir ki, her beş günde bir kömürle çalışan yeni bir büyük
elektrik santralı (1 gigawatt) hizmete açılmaktadır. Bu olağanüstü hız bile yeni talebi karşılamaya ancak yetmektedir.
Bu santralların tamamı halen küresel standart olan toz haline
29
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa’nın kilit stratejik çıkarları küresel dönüşümü, yüksek
verimliliğe sahip, düşük karbon kullanımına dayalı enerji sistemlerine yönlendirmekte yatıyor. Aynı zamanda yakıtlara
erişimin keyfi stratejik ve askeri ilişkilerden çok, kurallara
dayalı piyasa süreçleri tarafından yönlendirilmesini sağlamak da bizim çıkarımızadır. şu anda petrol ve gaz piyasaları
aksi yönde ilerliyor, çünkü bütün dünyada doğrudan devlet
denetimi ve stratejik ilişkiler gittikçe artıyor. Avrupa’nın
enerji güvenliği yaklaşımının başarıya ulaşması isteniyorsa,
Çin’i bizimle ortak haline getirmek zorunlu olacaktır.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Bu ikiz zorluk Avrupa için Çin’le, 21. yüzyılda zorunluluk haline gelecek olan bir stratejik ilişki türünün açık örneğininin
inşasına başlamak için acil bir dürtü oluşturuyor. Bu, karşılıklı fayda ekseni oluşturmak için bir fırsattır.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Küreselleşen Dünyada Avrupa
30
getirilmiş kömür teknolojisiyle çalışıyor. Böylece, yanan
kömürden çıkan karbon dioksitin tamamı atmosfere salınmış
oluyor. 2030 yılına gelindiğinde Çin, 2000’den sonra bu boyutta 600 adet yeni kömürle çalışan elektrik santralı inşa etmiş
olacak. Geleneksel teknolojiyle inşa edilmeleri durumunda bu
santrallar ömürleri boyunca atmosfere 60 gigaton karbon salacak. Bu miktar, Sanayi Devrimi’nin başlangıcından bu yana
tüm dünyanın ürettiği miktarın yaklaşık üçte biridir ve iklim
dengesini sağlamayı neredeyse olanaksız hale getirecektir.
Avrupa ve Çin’in birlikte çalışarak karbon yakıtlı elektrik üretimi için karbon salımı bakımından nötr olan yeni bir küresel
standart oluşturmalarının sonsuz yararı vardır. Bunun için
kullanılacak teknolojilerin erişilebilir durumda olduğunu
biliyoruz. Önemli olan, bunların kullanımını yaygınlaştırmak
için birlikte çalışmamızdır. İlk adımlar atıldı bile. 2005’te,
kömürü iklim dostu hale getirmek için gerekli olan karbon
yakalama ve depolama teknolojisinin geliştirilmesi ve uygulama olanağının sergilenmesi için işbirliği yapılması konusunda anlaşmaya varıldı. Bir sonraki adım, Çin’de 2010’a
kadar kömürle çalışan sıfır salımlı elektrik santrallarının ilkinin inşasını başarabilecek bir konsorsiyumu hızla kurarak bu
taahhüdün yerine getirilmesi olmalıdır.
Çin sermayesini enerji güvenliğine o denli çabuk aktarıyor ki,
gelişmiş enerji teknolojilerini olgunlaştırmak için en kısa
yolu sunuyor. Bu durum Avrupa’nın Çin’deki gelişmelere
yatırım yapmasını zahmete değer kılıyor. Ama biz kendimiz
kullanmazsak, Çin’in gelişmiş kömür teknolojilerini yaygın
biçimde benimseyeceğini zannetmek biraz saflık olur. Bu
nedenle bizim de bu teknolojiyi Avrupa’da kullanmaya hazır
olmamız gerekir. Avrupa’daki bazı siyasi liderlerin, AB’de
inşa edilecek, fosil yakıtlarla çalışan her türlü santralın on yıl
içinde karbon salımı açısından nötr olmasını zorunlu kılacak
mevzuatın hazırlanmasını istemelerinin nedeni bu. Bir kez
daha belirtmek gerekirse, başarı için Avrupa’nın iç ve dış
Ayrıca Çin, aynı dönem içinde yenilenebilir elektrik kaynaklarının toplam arz içindeki payını % 15’e çıkarmayı taahhüt
etmiştir. AB ve Çin’in bu teknolojilerde iki yönlü ticareti hızla
geliştirmek için teknik standartlarını uyumlaştıracak ve tarife engellerini kaldıracak bir ticaret politikası çerçevesi oluşturması gerekir. Ama konu yalnızca teknolojilerle ilgili değildir. Enerji ve iklim güvenliği konusunda kapsamlı bir ortaklık aynı zamanda planlama ve mühendislik danışmanlıkları,
yenilikçi finansman mekanizmaları ve taşıt salımları ya da
tüketici aygıtlarıyla ilgili standartların daha geniş biçimde
uyumlaştırılması için de devasa fırsatlar yaratacaktır.
Bu konular, diğerlerinden daha fazla, Avrupa yurttaşlarına
yenilenmiş bir Avrupa projesine yönelik yeni bir amaç duygusu ve vizyon kazandırma potansiyeli taşımaktadır. Üye ülkelerden hiçbiri kendi başına hareket ederek Çin’le enerji ve
iklim güvenliği konusunda bir fark yaratmaya yetecek çapta
bir etkileşime girecek büyüklükte değildir. Birlikte hareket
edersek bu fırsatı yaratabiliriz. Bu fırsatı yakalamak içinse,
günümüzde Avrupa siyasetinin önünde bulunan ulusal ve
kurumsal engellerin üstesinden gelmek zorundayız.
31
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Gelişmiş kömür teknolojileri konusunda Çin’le iddialı bir
işbirliğine girmek, enerji ve iklim güvenliği konusunda oluşturulabilecek çok boyutlu ilişkinin yalnızca bir yanıdır. Çin
zaten birim GSYH başına enerji yoğunluğunu 2010 yılına
kadar % 20 azaltmak gibi son derece iddialı bir hedef belirlemiştir. Bu, Çin’in karbon izini aksi halde olacağından çok
daha düşük bir düzeye indirecektir. Artık, şu sıralarda
California’da düşünülmekte olana benzer bir şekilde, önlediği salımların dikkate alınması için, Çin’in Avrupa Salım
Ticareti düzenine erişimini nasıl sağlayabileceğimiz konusunu araştırmaya başlamamız gerekiyor.
Ortak bir küresel politikaya doğru
politikalarının birbiriyle iç içe geçmesi zorunludur. Bu da
ortak küresel politikanın ayırt edici özelliği olacaktır.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Sürdürülebilir bir komşuluk
Küreselleşen Dünyada Avrupa
32
Avrupa’nın iç ve dış politikalarının sıkı bir şekilde birbirine
bağlı olduğunun kabulü, ortak küresel politikanın her bir özelliğine yaklaşımımıza egemen olmalıdır. Avrupa’nın ikili ilişkileri daha geniş bir bölgesel bakış açısıyla yönetilmelidir.
Yükselmekte olan güçler çevrelerindeki bölgeleri de şekillendirecektir. Bu bölgelerin pek çoğu, farklı çıkarları çatışmaya yol
açmadan yönetme konusunda Avrupa’da gelişmiş dengeli
mekanizmalardan yoksundur. Tüm büyük bölgesel çatışmalar
artık felakete yol açabilecek küresel sonuçların habercisidir.
Su, ekilebilir toprak, enerji, balıkçılık ve temel gereksinimleri
karşılamak için gerekli diğer kaynaklara yönelik bölgesel rekabete özellikle dikkat etmeliyiz. Bu rekabet daha da kızışacaktır.
Sürdürülebilir kalkınma çevreyle olduğu kadar barış ve istikrarla da ilgilidir. Dolayısıyla, Ortadoğu ve Orta Asya gibi
istikrarsız, su kıtlığı çeken bölgelerdeki iki taraflı ilişkilerimizin sürdürülemez tarımsal, kentsel ve endüstriyel kalkınma
yoluyla gelecekte su için rekabeti ateşleyerek istemeden
sorunlara yol açmasını önlemek zorundayız. Yerleşim yerleri
kadar suyun kendisi de İsrail ile Filistinliler arasında barış
için bir anahtardır.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki altı ülke son yıllarda, deniz
suyundan tatlı su elde etmeye yarayan büyük ölçekli tesislerin yüksek enerji talebini başlıca neden olarak ileri sürüp, su
kıtlığının hafifletilmesi amacıyla sivil nükleer güç kullanma
niyetlerini duyurmuşlardır. Bu ülkeler halen nükleer silahların yaygınlaşmasını engelleyen anlaşmalara uygun davranıyor. Ama İran da aynı şeyi yapıyor. Avrupa nükleer güce
sahip komşular olasılığı hakkında kaygılanmakta haklıdır. Ne
var ki, enerji ve su güvenliği ikileminin üstesinden gelmeleri
için halen bu ülkelere çok az yardımda bulunmaktadır.
Avrupa’nın bölgesel konulara ilgisi, sınırlarımızın dışındaki
yakın yerlerde, yani Rusya ve Ukrayna’dan başlayan,
Kuzey Afrika gösterilenden çok daha fazla dikkati hak eden
bir yerdir. Başka herhangi bir yerde olduğu gibi orada da
istikrar yalnızca küresel toplumla bütünleşme ve kültürel
çeşitliliğin birörnekleştirmek yerine tanınmasıyla elde edilebilir. Bu ise açık ve hoşgörülü, kendi insanlarına şiddet dolu
köktencilik veya AB’ye doğru kitlesel göçten daha iyi seçenekler sunabilen toplumlar olmasını gerektirir.
Avrupa’nın kararları Kuzey Afrika’da olanları etkiler. Bu kuşkusuz, hem Avrupa ölçeğinde hem de ulusal düzeylerde yürütülen siyasi diyalogumuzu; ticari ilişkilerimizi; bilerek ya da
bilmeyerek özel yatırımlara yönelik geçerli çerçeveyi; donör
ülkeler olarak stratejik amaçlarımızı ve Cezayir doğal gazı ya
da Fas balık yatakları gibi kaynaklarla ilgili işlemlerimizi içerir. Ama iç göç, tarım, su ve kaderimizi güney Akdeniz’inkine
bağlayan diğer alanlardaki kendi politikalarımızın Kuzey
Afrika'daki etkilerine de aynı şekilde bakmamız gerekir.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Komşularımızla ilgili ilk hedefimiz, sürdürülebilir kalkınmaya geçişlerinde onlara yardımcı olarak, istikrar ve büyüme
koşullarına yatırım yapmak olmalıdır. Bu, aşılması zor bir
güçlüktür. Komşu olduğumuz bazı yerlerde örgütlü suçlardan
köktendinciliğe kadar uzanan engeller geçmişte Avrupa’da
oldukları kadar çok zorludur. Ulusal modernleşme yolunda
istikrarlı bir anlaşmaya asla ulaşamamış toplumlar
Avrupa’nın yüzyıllar süren yolculuğunu yıllar içinde tamamlama baskısı altındadır.
33
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Balkanlardan, güneydoğu Avrupa’dan, Ortadoğu’dan ve
Mağrip’ten geçerek Fas’a kadar uzanan yay içinde en yüksek
düzeyindedir. Bu yayın içindeki olaylar Avrupa’da kısa sürede büyük sonuçlara yol açma potansiyeli taşır. Etkimizin
daha fazla olduğu bu yerlerde bizim kararlarımız nelerin olacağını şekillendirecektir. Politikalarımız daha kendi kapımızın eşiğinde işe yaramıyor gibi görünüyorsa, başka yerlerde
pek de inandırıcı olmayacaklardır.
Ortak bir küresel politikaya doğru
Küreselleşen Dünyada Avrupa
34
Örnek olarak, Tunus’ta, Avrupa pazarı için su kullanımı yüksek domates ve zeytin üretimindeki büyüme ve gelişmeden
doğan toplumsal gerilime çözüm bulmalıyız. Bu durum zaten
kıt olan su konusundaki rekabeti artırmakta, yerel küçük
arazi sahiplerini topraklarını bırakmaya ve kalabalık kentlere
göç etmeye, belki daha sonrasında yasadışı şekilde Avrupa’ya
gitmeye zorlamaktadır. Karşı karşıya olduğumuz seçim, olayların akışına kapılarak farklı alanlarda birbirinden bağımsız
olarak aldığımız kararların sonucunda doğacak etkiyi kabullenmek ya da açık ve yakınsak (convergent) amaçlar tanımlayarak ve bu amaçlara ulaşmak üzere ortaklaşa çalışarak geleceğimizi kendi ellerimize almak arasındadır.
Yeni bir Atlantikçilik
Avrupa ile ABD arasındakinden başka hiçbir uluslararası bağlantı Avrupa’nın küresel değişimin olgun ve etkili bir aktörü
haline gelme kapasitesini bu denli sınamayacaktır. Avrupa’nın
Atlas (Atlantik) Okyanusu’nun öteki yanıyla, yeni güçlüklerle
geçen yüzyılda olduğu kadar başarıyla mücadele edebilecek bir
eksen oluşturması yaşamsal önem taşımaktadır.
Bu mümkün olmak zorundadır. Biz aynı tür bir dünya istiyoruz: refah içinde, istikrarlı, üzerinde anlaşılmış, dürüstlük ve
adaleti yansıtan kurallara göre işleyen bir dünya. Ama gerçek
anlamda paylaşılan bir transatlantik amacın önünde önemli
bir engel vardır. Avrupa ve ABD’nin çevrelerindeki dünyayla
ilgili algıları çok farklıdır. Avrupa, güven içinde olmak için
egemenliğimizi çok taraflılık ve ortaklıklar üzerine kurulu
küresel toplumda başkalarıyla paylaşmaya istekli olmamız
gerektiğini anlamak konusunda çok uzun yol kat etmiştir.
Ama ABD siyasi açıdan, karşılıklı bağımlı bir dünyanın gerçeklerini tanıma konusunda Avrupa kadar ileri gitmeye hazır
değildir. Kyoto Protokolü’nden çekilmesinin ve Uluslararası
Ceza Mahkemesi’ni reddetmesinin iç siyaset üzerinde etkili
olmasının nedeni budur. Bu gerçek bir farklılıktır. Bunlara
Avrupa halklarının 21. yüzyıldaki refahını ve güvenliğini
güvence altına almak için pek çok başka ülkenin bu karşılıklı
bağımlılık dünyasındaki ortak sorunlar konusunda bizimle
birlikte kararlı bir şekilde hareket etmesini sağlamamız gerekir. Bu, özellikle refahın dayanaklarının korunması açısından
doğrudur. Ama onlar bizim sözlerimizden çok, yaptıklarımıza dikkat edeceklerdir. Yalnızca Avrupa’nın iç politikalarını
Avrupa’nın dünyadaki rolüne ilişkin vizyonumuzla tutarlı bir
şekilde modernleştiriyor olarak görülürsek inandırıcı oluruz.
Enerjiden adalete, taşımacılıktan tarıma, çevreden istihdama
kadar Avrupa politikasının her bir alanında, iç ve dış politikalarımız arasında kuramda olduğu kadar uygulamada da
uyum sağlamanın önemini kavradığımızı göstermeliyiz. Bu,
Avrupa’nın günümüzdeki politikalarında önemli ayarlamaların yapılması gerektiği anlamına gelecektir. Bu değişiklikler
acısız olmayacaktır. Kazananların yanında kaybedenler de
olacaktır. Bu, ancak kendine güvenen bir Avrupa’da siyasi
olarak mümkün olabilir.
35
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Bunu aşabilmek için Avrupa’nın ABD’ye kendi karşılıklı
bağımlılık ve bağlantı görüşünü aktarması gerekir.
Amerika’nın bu görüşe ilişkin kaygılarını gidermeliyiz. Ama
aynı zamanda, barışı sağlamak ve korumak için kuvvet kullanımının gerekli olacağı kaçınılmaz durumlarda Avrupa’nın
ABD için daha donanımlı ve daha yetenekli bir ortak haline
gelmesi de gerekmektedir. Nasıl doğuda Çin’in ekonomik
gücünü Avrupa’nın pazar gücüne bağlamamız gerekiyorsa,
batıda da Avrupa’nın yumuşak gücünü Amerika’nın sert
gücüne bağlamamız gerekir.
Ortak bir küresel politikaya doğru
karşın çözümler bulmayı istiyorsak, bu farklılıklar konusunda dürüst olmamız gerekir.
5 Güven oluşturulması
Güven oluşturulması
Refah her zaman siyasi istikrarın temeli olmuştur. Yakın
zamanlarda Avrupa, karşılıklı bağımlılığın ve rekabetin gittikçe
arttığı bir dünyada refahını koruma yeteneğini gösterip gösteremeyeceği konusunda yersiz bir korku dalgasının pençesine
düşmüştür. Harekete geçme yeteneğini azaltan, bir tür ekonomik açık alan korkusuyla (agorafobi) özürlü hale gelmiştir.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
36
Avrupa yurttaşlarının yalnızca % 6’sı onun ekonomik bir süper
güç olarak kalacağını düşünürken, yalnızca % 16’sı küreselleşmeyi bir fırsat olarak görmektedir. Siyasi açıdan zayıflatıcı bir
etkisi olan bu güven eksikliği Avrupa’nın yapısal ekonomik ve
siyasi gücünün sürekli olarak olduğundan daha az görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak Lizbon Gündemi çevresindeki siyasi tartışmalar,
reform ve yenilik yönünde teşvik edici olmaktan çok, yalnızca
işlerin yok olacağı ve toplumsal sözleşmenin aşınacağına ilişkin korkuları beslemiştir. Avrupa yurttaşları, siyasi liderlerinin
bundan fazlasını gerçekleştirmesine ihtiyaç duymakta ve bunu
hak etmektedirler. Refahın ekonomik ve sosyal dayanaklarının
yenilenmesi konusunda, tek pazarın nasıl genişletilip derinleştirileceğini veya başarıya ulaşmak istiyorsak diğerlerini nasıl
taklit etmemiz gerektiğini tartışmanın ötesinde açık bir reçete
hazırlamamız gerekir.
Bunun amacı tek pazarı oluşturmanın sürmekte olan değerini
küçümsemek değildir. Avrupa’nın bu kadar çok ülkede istikrarlı
bir demokrasiye doğru güç geçişi gerçekleştirdiği benzersiz geçmişini küçük görmek de değildir. Bu işler, Birliği bir arada tutan
karmaşık ortak kurumları oluşturan sabırlı ve çapraşık birleştirme çalışması olmaksızın gerçekleştirilemezdi. Gene de, bu süreçler Birliğin giderek artan şekilde yabancılaşan ve takıntılı hale
Bunlar arasında işsizlik gazete başlıklarında en fazla görünendir, ama potansiyel olarak, nasıl ele alınacağı en açık olan
sorundur. Avrupa ülkelerinin çoğunda işsizlik oranları görece
düşüktür ve az sayıda iktisatçı, nüfusun yaşlanmasına ve işgücüne katılan kişi sayısının azalmasına karşın, Avrupa’nın orta
ve uzun vadede yeterli oranda iş yaratamamasının temel bir
nedenden kaynaklandığı düşüncesindedir.
Bu güçlüklerle yalnız Avrupa karşılaşmamaktadır. Diğer büyük
ülkelerin tamamı benzer veya daha büyük yapısal gerilimlerle
karşı karşıyadır. ABD ve Çin bile gelecek 15 yıl içinde hızla yaşlanan nüfuslara sahip olacaktır.
Algılanan zayıflıklarımız üzerinde durmayı bir yana bırakıp,
göreli gücümüzün gerçekliğini değerlendirmeliyiz. Başını alıp
gitmiş bütçe açıkları ve verimsiz sağlık politikaları ABD’de bazı
önde gelen sanayilerin rekabet gücünün yok olmasına yol
açmıştır. Aynı zamanda biz de Hindistan ve Çin gibi yükselmekte olan ekonomilerin artan dış güçleri hakkında kaygılanırken, onlar artan sosyal eşitsizlik, kritik su kıtlıkları, yaygın hastalıklar ve kendilerine özgü yolsuzluklardan kaynaklanan,
37
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa’nın derin ekonomik güçlüklerle de yüzleşmesi gerekmektedir. Bazı ülkelerde ve ekonominin bazı sektörlerinde
büyük ölçekte uzun süreli işsizlik vardır. Bazı bölgeler inatçı
şekilde dezavantajlı konumda kalmaya devam etmektedir.
Daha fazla küresel ekonomik rekabet ve tüketici tercihlerinde
daha hızlı değişimler vardır. Bu durum yeniden örgütlenmeyi
ve işten çıkarmaları gerektirerek tüm çalışanlar için risklerin
artmasına neden olmaktadır. Nüfusumuz giderek yaşlanmakta
ve duraklamaktadır. Çevresel ve kaynaklarla ilgili kısıtlamalar
daha sıkı hale gelmektedir.
Güven oluşturulması
gelen iç işlerine odaklanılmasını zorunlu kıldı. Bu iç güçlükler
artık Avrupa’nın en acil sorunu değildir ve Avrupa yurttaşları için
zorlayıcı bir siyasi odak noktası oluşturmamaktadır.
Güven oluşturulması
kendi iç istikrarlarına yönelik büyüyen tehdidi tartışıyor.
Dengesiz bir iklim ve kaynak kısıtlarıyla şekillenen bir dünyayı
topluca yönetmeyi öğrenmemeleri halinde en büyük ekonomiler bile tehlikelere açıktır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
38
Bu güçlüklerle yüzleşirken Avrupa’nın varlıklarına odaklanmakla iyi ediyoruz. Avrupa dünyanın en büyük ekonomisi, ticari gücü ve sermaye sağlayıcısıdır. Her yıl Çin’in iki katı küresel
satın alma gücünü ortaya koyuyor ve yaklaşık 20 yıl içinde
büyüyen bir pazar olarak Çin’i geçecektir. Tamamlanmamış
olmasına karşın, tek pazar dünyanın en büyük ve en iyi düzenlenmiş pazarıdır. Pek çok alanda AB düzenlemeleri yükselmekte olan ekonomiler için küresel standartları belirlemektedir.
Avrupa’nın genişleyen büyük kentler ağı, yeni iş ve zenginlik
oluşturma konusundaki ana kaynaktır ve küresel ekonomik
bütünleşmede dünyaya önderlik etmektedir.
Avrupa aynı zamanda, ekonomik büyümenin gerçekte refahın,
adaletin ve toplumsal hareketliliğin artmasına önayak olmasını sağlamada diğer ülkeleri geride bırakıyor. Eğitim, barınma
ve sağlık konusundaki kamu yatırımları, Avrupa’nın çoğunda
kişilerin geçmişleri ile yazgıları arasındaki bağı zayıflatmaktadır. Buna karşılık, ABD ve yükselmekte olan çoğu ekonomi sosyal güvenlik, sağlık, emeklilik, çevrenin korunması ve modern,
verimli altyapı için gerekli yatırımları temin etmeye çabalamaktadır. Pek çok yerde zenginlik daha az adil şekilde paylaşıldıkça toplumsal bölünmüşlük daha da artmaktadır. Bunlar
Avrupa’nın izleyebileceği modeller değildir.
Avrupa’da sosyal kurumların bazılarında reform ve yükseköğretim ile araştırma ve geliştirme gibi alanlarda daha çok yatırıma ihtiyaç vardır. Ama bu değişiklikleri gerçekleştirmek için
gereken siyasi koalisyonların oluşturulması, Çin’i, Hindistan’ı,
hatta ABD’yi bekleyen, yeni bir toplumsal sözleşmeyi temelden
oluşturma görevinden çok daha kolaydır.
Bu güven eksikliğinin kökleri işsizlik gerçeğinde ve ivme
kazanan ekonomik değişimden kaynaklanan gerilimlerde
yatıyor. Ama bu kökler, Avrupa’daki siyaset tartışmalarının
kendi kendini baltalayan retorikleriyle besleniyor. Bir yandan, ekonomik reform Avrupa’nın ABD’nin solgun bir taklidi
olarak ilerlemesi için tek yön olarak sunuluyor. Öte yandan,
efsanevi korumacı altın çağa geri dönebileceğimiz gibi boş bir
umutla, değişen dünyaya kapılarımızı ve zihinlerimizi kapatmaya zorlanıyoruz.
Böyle bir yolu izlemenin bedelinin başarısızlık olacağını biliyoruz. Bunun yerine, karşılıklı bağımlı bir dünyadaki güçlüklere
göğüs germek için Avrupa’nın eşsiz varlıklarını kullanmalıyız.
Kendi öz güçlerimize odaklanarak yavaş yavaş güven aşılayacağız. Avrupa’ya ivme kazandırmak dünyadaki rolü konusunda
inandırıcı bir vizyona sahip olmayı gerektirir. Bu vizyon, hepimiz için güvenlik ve refahı mümkün kılmak amacıyla
Avrupa’nın güçlü yanlarını dışarıya yansıtmalıdır.
Güven oluşturulması
39
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Her şeyden öte, Avrupa ekonominin temelini oluşturan kamusal mallara yatırım için kamu desteği ve siyasi destek sağlama
konusunda başlıca ekonomik güçlerin hepsinin önünde gelmektedir. Bunlar sağlık, emeklilik, sosyal güvenlik, eğitim, iklim
değişikliğinin aşılması ve AB dışında yoksulluk ile istikrarsızlığın önlenmesi gibi alanları kapsar. Mali istikrarımız, sürmekte
olan toplumsal sözleşmemiz ve güçlü çevresel yönetişimimiz
bizi yapısal ekonomik ve toplumsal değişim, demografik geçiş,
kaynak kısıtlamaları, iklim dengesizliği ve birbiriyle bağlantılı
birden çok zayıflığın bulunduğu bir dünyayla başa çıkma konusunda yeterince donatmıştır. Bu nitelikler, köklü bir biçimde
sahip olunan ve yaygın olarak paylaşılan değerlerle iç içe geçmiş
durumdadır. Ama Avrupa’nın reform tartışmalarının bu güçlerin üzerine inşa edilmesi başarısız olmuş ve Avrupalılara, değişimin yönetimi konusunda güven duymak yerine, değişimden
korkmaya dayalı bir gelecek görünümü sunmuştur.
Avrupa’nın seçenekleri
6 Avrupa’nın seçenekleri
Küreselleşen Dünyada Avrupa
40
21. yüzyılın karmaşık ve birbirine bağlı dünyasında ilerledikçe, Avrupa’nın en temel siyasi tercihleriyle ilgili sınırlamalar
da azalmaktadır. Avrupalıların keşfedeceği zengin bir fırsatlar dünyası vardır. Ama bu, kendimize ve dünyadaki yerimize ilişkin farklı bir vizyona sahip olmamızı gerektirir. Artık
kendimizi sınırlarla dünyanın geri kalanından ayrılmış olarak göremeyiz. Biz ne kadar dışa uzanırsak, dünya da o kadar
bize yaklaşmaktadır. Dış ve iç politika artık farklı disiplinler
değildir. Güvenlik ve refahın dayanaklarının üzerinde olduğu
zemin Fransa veya Almanya’da olduğu kadar Asya veya
Afrika’da da bulunmaktadır.
Bu nedenle, artık başkalarının yazgısıyla ilgilenmek, kendi iç
önceliklerimize çözüm bulmamız gerektiğinde üstlenmemiz
gereken yardımsever bir dürtü değildir. Küreselleşmenin
sunduğu fırsatlardan alabildiğine yararlanmanın bedeli,
sorumlulukların seçenek olmaktan çıkıp zorunluluklara
dönüşmesidir.
Yapmak zorunda olduğumuz siyasi tercihler Avrupa’nın kimliğini tanımlayacaktır. Bireylerde veya kuruluşlarda olduğu
gibi, kendi kendini tanımlama eylemle gerçekleştirilir. Kim
olduğunuz ile ne yaptığınız arasında ortakyaşama söz konusudur. Tercihler değerleri ifade eder. Avrupa’nın yapacağı
tercihler artan toplumsal ve çevresel baskılar karşısında açık
bir toplum olarak kalıp kalamayacağını belirleyecektir.
Avrupa’nın dünyadaki yerini tanımlamak için 21. yüzyılın
güçlükleriyle nasıl yüzleşeceğimize dair farklı siyasi tercihler
yapmak zorundayız. Belirli eylemler bunlardan kaynaklanacaktır ve Avrupa’nın eyleme geçme kapasitesi oluşturması
uygulamayla gerçekleşecektir. Araçlar, amaçla ilgili net bir
vizyondan doğacaktır.
Şimdi yapmak zorunda olduğumuz tercihler Avrupa’nın geleceğini, amacını ve kimliğini tanımlayacaktır. İlk başta yapılacak beş seçim aşağıda verilmiştir.
Nüfus artışı durakladıkça, Avrupa’da işgücünün artıştan
düşüşe doğru bir demografik geçiş yaşamaktan başka seçeneği yoktur. Buradaki soru, süreci ne kadar iyi yönetebileceğimizdir. Başarı ölçütleri şimdi kullandığımız gibi sadece ham
GSYH büyüme oranları olamaz. Avrupa’da işgücünün büyüklüğü istikrar kazanıp, ardından düşüşe geçtiğinde, bunlarda
da düşüş olacağı açıktır. Bu durum, üretkenlik ve işgücü kullanımı özdeş olsa bile, Avrupa’nın büyümesini sayısal olarak
ABD’ninkinin yalnızca üçte ikisine getirecektir.
Ama bu, yalnızca modası geçmiş başarı ölçütlerini kullanmaya
devam ettiğimiz sürece önemlidir. Üretkenlik artışı çok övülse
de, ABD’de çoğu işçi ücretindeki yıllık artış bu üretkenlik artışının beşte biri düzeyinde kalmakta, ekonomik başarının
yararlarının dağıtımı daha da adaletsiz hale gelmektedir.
Geçmişimizden bildiğimiz gibi ekonomik başarı toplumsal
uyumu ortadan kaldırıyorsa uzun süre sürdürülemez.
AB’nin 15 üyesi sağlık alanında, ABD’nin kişi başına sağlık
harcamasının yarısından daha azı ile daha iyi sonuçlara ulaşmıştır. AB’de her zaman en rekabetçi ülkeler olarak görülen
Finlandiya, İsveç, Danimarka ve Hollanda’da temel kamusal
mallara yüksek yatırımlar yapılmakta ve bu ülkeler Avrupa
41
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa kaygılı değil, güvenli olmalıdır. Kaygı felce uğratırken, güven enerji verir. Güvenimizi yeniden oluşturmak ekonomik başarının anlamını yeniden tanımlamamızı gerektirir.
Avrupa’nın seçenekleri
Başarının yeniden tanımlanması
Avrupa’nın seçenekleri
yaşam memnuniyeti araştırmalarının en tepesinde yer
almaktadır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
42
Avrupa’nın ekonomik geleceğine yönelik güven oluşturmak,
büyüme için niceliğin yerini niteliğin aldığı yeni bir siyasi çerçevenin oluşturulmasını gerektirir. Keynes’çi uzlaşı sırasında
tanımlanan ölçüler ve göstergeler topluluğu temel insan, toplum ve kaynak varlıklarımızın nasıl en iyi şekilde yönetileceğine dair pek yol gösterici olmayacaktır; hatta bir kaynak ve
karbon yoğun ekonominin gelecekte getireceği yükümlülüklerin nasıl anlaşılacağı konusunda daha da az yönlendiricidir.
Kısa vadeli iktisadi dalgalanmaya çok fazla odaklanıp, uzun
vadeli yapısal konularla yeterince ilgilenmiyoruz. Keynes
hepimizin uzun vadede öleceğini söylediğinde, dünya nüfusu
6,5 milyar kişiye ulaşırken uzun vadenin bu kadar yakınlaşacağını tahmin etmiyordu.
Yeni bir siyasi çerçeve, yeni bir sosyal anlaşmanın zeminini
oluşturmak için gereklidir. Bu, mutluluk, gelir istikrarı, çevre
kalitesi ve toplumsal hareketlilik gibi, sürdürülebilir refahı gösteren anlamlı ölçülerle desteklenmelidir. Avrupa ekonomisinin
gelecekteki başarısının ardındaki gerçek varlıkların, yani fikri
ve insani sermaye, toplumsal uyum ve küresel kamu mallarının
etkili bir şekilde sağlanmasının yönetimine odaklanmalıdır.
Kuşaklararası işbirliğinin oluşturulması
Avrupa’nın gençlerle yaşlılar arasında yeni bir kuşaklararası
sözleşme yapması gerekir. Bugün gençler ve yaşlılar savunmada kalmayı ve hayal kırıklığını paylaşıyorlar. Yarın içinse,
gelecekteki riskleri kuşaklar arasında adil bir şekilde paylaştırma konusunda anlaşmalıyız; aksi halde sürdürülebilir bir
gelecek için yatırım yapmamış oluruz.
Gelecekteki kritik siyasi fay hattı işgücü piyasasının içindekiler ve dışındakiler arasında olmayacaktır. İşgücü ve sermaye
Nasıl yüzyıl önce kentle ilgili altyapıya yapılan kamu yatırımından şimdi biz yararlanıyorsak, bugünün gençleri de 21.
yüzyıl ilerledikçe bizim şimdi yapacağımız akıllı yatırımlardan yararlanmalıdır. Kuşaklararası dinamik anlık kararları
nasıl aldığımıza yansımalıdır. Avrupa kısa sürede şimdiki
elektrik santrallarının % 50’sini de içerecek şekilde temel
enerji altyapısı için büyük bir yatırıma girişecektir.
Bu uzun soluklu yatırımın yalnızca günümüzün kısa vadeli
ekonomik taleplerine değil, 2030’un küresel gerçekliklerine
karşı dirençli olması gerekir. Sürdürülebilir kalkınmayı sağ-
Avrupa’nın seçenekleri
Avrupa’nın yeni siyaseti kuşaklararası bir işbirliği meydana
getirmediği sürece daha çok sayıda genç düşük vergili ekonomilere gidecektir. Kalanlar ise haklı olarak Avrupa’nın gelecekteki güvenlik ve refahını güvenceye almak için gerekli
kamu mallarına daha yüksek yatırımlar yapmayı, iklim değişikliği ve enerji güvenliği sorunlarının üstesinden gelmeyi
veya Avrupa’nın komşularının siyasi istikrarına yatırım yapmayı reddedebilirler. Kuşaklararası işbirliği, şu anda kurulması gereken toplumsal uyum için zorunludur. Bu, kamu
yatırımlarının yükünün kuşaklar arasında daha adil paylaşılması gerektiği anlamına gelir.
43
Küreselleşen Dünyada Avrupa
arasında da olmayacaktır. Bu hat kuşaklar arasında olacaktır.
Yaşlanan bir toplumda ekonomik bakımdan güçlü ve yerleşik
olanlar için fiyatlar daha düşük ve yatırımlarının getirileri
daha yüksekken, gençlerin daha fazla mali yük omuzlamanın
yanı sıra daha düşük ekonomik güvenliğe sahip oldukları bir
anlaşma sürdürülemez. Giderek artan sıkı çevresel kısıtlamaların, ucuz yakıt ve kaynaklar çağından yararlanamamış daha
genç bir kuşak tarafından yönetilmesi gerekecektir. Gene de
iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, su sıkıntıları ve
biyolojik çeşitliliğin azalmasının yaratacağı doğrudan maliyetleri karşılayacak olanlar onlardır.
Avrupa’nın seçenekleri
Küreselleşen Dünyada Avrupa
44
lamanın temel ilkelerinden biri, kaynakların ve sermayenin
yerine akıl ve tasarımı koymaktır. Bunun eyleme dönüşmesi,
Avrupa ekonomisinde işgücü üretkenliğinin yanı sıra kaynak
üretkenliğini de esaslı bir biçimde iyileştirecektir.
Gelecekteki iklim ve kaynak fiyatı risklerine karşı korunmak,
esneklik ve yenilikçiliğe yatırım yaparken, katı “mega”
çözümlerden kaçınmayı içerecektir: yeni otoyollar yerine,
kalabalığı azaltmak için otoyol fiyatlarını artırmak; yeni elektrik santralları yerine, enerji verimliliği; yeni barajlar yerine,
su verimliliği; yeni Avrupa sanayi şampiyonları yerine,
Avrupa yenilikçilik ağları.
Malzeme bilimi, nanoteknoloji ve biyoteknolojideki ilerlemeler, ancak yalnızca kamuya dönük amaçlar için başarılı şekilde kullanılırsa pek çok başka kökten iyileşmeye yol açabilir.
Ucuz iletişim, bilgisayar gücü ve taşınabilir kişisel aygıtların
yayılması, altyapının tasarım, kullanım veya finansmanının
değiştirilmesine dair pek çok olasılığı ortaya çıkarmıştır. Ama
bu fırsatlardan çok azı büyük ölçekte kullanılmıştır.
Gelecekte refahın üzerine kurulacağı bir temel sağlanması ve
daha iyi bir kuşaklararası anlaşma için bu yatırımların
bugünden yapılması gerekir.
Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması
Avrupa başkalarını beklemeden bir düşük karbon ekonomisi
geliştirmelidir. Bu ikiz mücadele alanı büyümemizin önünde
bir kısıtlama olarak değil, ileriye dönük yenilikçilik ve verimlilik için bir fırsat olarak görülmelidir.
Dengesiz bir iklimle Avrupa refaha ulaşamaz. Enerji hizmetlerine güvenilir ve maliyeti karşılanabilir erişim olmadığı sürece
de ulaşamaz. Bu durum, küresel düşük karbon ekonomisine
geçişi Avrupa’nın en önemli stratejik çıkarları arasına yerleştirir. Her iki amaca da ulaşılamaması, giderek kıtlaşan kaynak-
Ayrıca, her ikisinin de aynı enerji sistemlerindeki yatırımları
etkileme amacı gütmesine karşın, enerji ve iklim değişikliği
politikaları hâlâ ayrı ayrı ele alınmaktadır. Avrupa’nın tepkisinin bu güçlüğün ölçeğine uygun olması için, gıda güvenliği ve
tek pazarın geçmişte olduğu gibi, enerji ve iklim güvenliğinin
de yeni Avrupa projesinin köşe taşları haline gelmesi gerekir.
Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması yönündeki ilerleme
Avrupa’nın siyasi amaç üretebilme kabiliyetinin değerlendirildiği kritik ölçüt haline gelmelidir. Başarı, Avrupa’nın tutkusunun küresel politika ve küresel piyasaları değiştirme
konusunda yeterli olmasına bağlı olacaktır. Bu, Avrupa’da
güvenlik ve refahı koruyacak ittifakların oluşturulması konusunda gerçek önderlik ve kararlılığı gerektirir.
Başarılı bir Çin’e yatırım yapılması
Avrupa karşılıklı çıkarlar temelinde Çin’le olumlu anlaşmalara girmelidir. Çin’le olan ilişkimizi sadece pazarlar için reka-
45
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa bu iki alanda uyumlu bir tepki geliştirme konusunda
dünyaya önderlik etmiştir, ama bu tepki sorunun ölçeğine ve
ivediliğine göre yetersiz kaldığı gibi, hâlâ bunları Avrupa’nın
güvenliği ve refahı için zorunlu görmemektedir. Sözlerimiz
çoğunlukla davranışlarımızdan daha ikna edici olmuştur.
Hiçbir Avrupa ülkesinin enerji ve iklim güvenliğini tek taraflı olarak sağlayamayacağı gerçeğine karşın, kısa vadeli ulusal
çıkarlar hâlâ enerji politikasına egemendir ve eşgüdüm içinde etkili bir eylemde bulunulmasını önlemektedir.
Avrupa’nın seçenekleri
lar için rekabetin küresel ilişkilere egemen olmasıyla birlikte
artan siyasi gerginlikler, ekonomik aksamalar ve çatışmalarla
sonuçlanacaktır. Rekabet halindeki güçlerden oluşan böyle bir
dünyada işler Avrupa için iyi gitmeyeceği gibi, bizi birbirimize
bağlayan değerler açısından da durum iyi olmayacaktır.
Avrupa’nın seçenekleri
bet şeklinde görmemeliyiz. Avrupa temel ekonomik ve
güvenlik çıkarlarını en iyi, Çin’in istikrarlı bir ekonomi ve
toplum olarak kalkınmasına yatırım yapmakla savunabilir.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
46
Çin çoğunlukla Avrupa’nın refahı açısından bir tehdit olarak
sunulurken, bizler aynı zamanda ucuz Çin mallarından yararlanıyor ve Çin’e mal ve hizmet sağlamak için etkin bir şekilde
rekabet ediyoruz. Bu durum Avrupa ile Çin’in giderek ekonomik açıdan birbirine bağımlı hale geldiği gerçeğini maskeliyor. Çin’in başarısı Avrupa’nın yaşlanmakta olan nüfusunun
refahının yönetimi açısından yaşamsal önem taşıyor. Çin’in
ekonomik dinamizmi Avrupa’nın gelirlerini artıracak ve
Avrupalı emeklilik fonları için kalkınmakta olan ülkelerdeki
yatırımlardan daha yüksek getiriler sağlayacaktır.
Avrupa’nın enerji ve iklim güvenliği de Çin’in yapmakta olduğu seçimlere bağlıdır. Avrupa Çin’in büyümeye devam etmesine gereksinim duyar. Bu, kaçınılmaz şekilde Çin’in küresel
enerjideki ağırlığını artıracağı anlamına gelir. Gerek Avrupa
gerek Çin açısından zorluk enerji verimliliği, gelişmiş kömür
teknolojilerinin uygulamaya konulması, biyolojik yakıtların
geliştirilmesi ve yakıt açısından son derece verimli taşıtların ve
yenilenebilir enerjilerin üretimi konularında birlikte çalışma
yollarını keşfetmektir. Bunu yapmak, enerji güvenliği ile iklim
güvenliği arasında sahte bir tercihe zorlanmamamız anlamına
gelecektir. Çin’in kendi ekonomisini beslemeye yönelik kaynak
talebi bu kaynakların Avrupa’daki fiyatlarını yükseltmektedir.
Her iki ekonominin de kaynak açısından verimli hale getirilmesinde kazanılacak sonsuz yarar vardır.
Çin’in bu iç ve dış gerilimleri yönetmedeki başarısı, yükselişinin bir sonraki aşamasında güvenliği sağlamak için sert güç
yolunu mu, yoksa yumuşak güç yolunu mu seçeceğine bağlı
olacaktır. şu anda her iki seçeneği de açık tutmaktadır.
Avrupa’nın, uluslararası kurallara dayanan bir sistemi yaymaya ve korumaya yardımcı olan, uluslararası normları kabul
eden, yumuşak güce sahip bir Çin’e ihtiyacı vardır. Bu, başarılı
ve istikrarlı bir Çin anlamına gelir; her şeyin ötesinde, kaynaklarını daha verimli kullanmaya yönelik geçişi tamamlayarak,
herkesin geçişini hızlandıran bir Çin demektir.
Bir kuruluşun mali kaynaklarını toplama ve harcama biçimi,
onun önceliklerini gösteren kilit önemde bir ölçüdür.
Günümüzde AB bu konularda son derece başarısızdır.
Avrupa karşı karşıya olduğu güçlükler ile kaynaklarını daha
uyumlu hale getirmedikçe, güvenliğini ve refahını güvenceye
alması mümkün olmayacaktır.
2008’deki bütçe gözden geçirmesi kaynakların gıda güvenliğinden, iklim ve enerji güvenliğine kaydırılması yönünde
büyük bir değişim getirmelidir. Avrupa yapısal programları
daha yoksul üye ülkelerde akıllı altyapı ile iklime karşı dayanıklılığı artırmanın özendirilmesine ve Komşuluk Politikası
(Neighbourhood Policy) yoluyla Avrupa sınırlarındaki istikrara yönelik risklerin yönetimine yoğunlaşmalıdır.
Akıllıca odaklanmış bir AB bütçesi üye ülkeler için kamu harcamalarında yeni bir standart getirmelidir. Temiz enerji, kaynak verimliliği ve akıllı altyapı alanlarında tüm dünyada yeni
iş fırsatları açacak ve özel yatırıma omuz verecek şekilde
tasarlanmalıdır. Böyle bir bütçenin Avrupa’nın amaçlarına
ulaşmasına yapacağı katkı, işbirliğine dönük AB faaliyetlerinin sağlayacağı yararların somut bir örneğini oluşturacak ve
yatırımların sürdürülmesine yönelik olumlu bir kamuoyu
baskısına yol açacaktır.
47
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa geçmiş yerine geleceğe yatırım yapmalıdır.
Avrupa’nın elindeki politika araçlarının en güçlüsü bütçedir.
Bu araç yenilikçilik ve verimli, akıllı altyapılar inşa etmek
yoluyla gelecekteki tehditlerle baş etmeye odaklanmalıdır.
Avrupa’nın seçenekleri
Gelecek için bir Avrupa bütçesi
Siyası tercihlerin yapılması
7 Siyasi tercihlerin yapılması
Küreselleşen Dünyada Avrupa
48
Yapılacak politika tercihleri seçmenlerin oyuna sunulmalıdır.
Yalnızca marjinal değişiklikler halkın kararı olmadan gerçekleştirilebilir. Avrupa, bunları halkın önüne getirmenin bir
yolunu bulamadıkça gelecekteki refah ve istikrarını güvenceye almak için gereksinim duyduğu ölçekteki tercihleri yapamayacaktır.
Çağdaş Avrupa demokrasilerinde politika tercihleri, sundukları hükümet programlarına göre partilerin seçilmesi yoluyla
yapılır. Belirli bir siyasi partiye bağlı olmayan adayların seçildiği ender görülür. Bir siyasi partiye üye olmayan herhangi
bir kişinin devlet yönetiminde görev aldığı daha da az görülen bir şeydir. Bu nedenle seçmenlerin politika tercihleri
aslında yalnızca siyasi partilerin onların önüne koyduklarıyla
sınırlıdır.
Avrupa’daki siyasi partiler bir zamanlar oldukları gibi değildir. İngiltere’de İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte nüfusun % 6’sı siyasi partilerden birinin ya da diğerinin
üyesiydi. Bugün bu rakam % 2’nin altındadır; hatta Fransa’da
% 1’e yakındır. Siyasi parti üyeliği artık çevreci veya korumacı kuruluşların üyeliği yanında çok küçük kalmaktadır.
Benzer bir görüntü 1990’lardan itibaren tüm Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Avrupa’da uzun zaman önce kurulmuş demokrasilerin her birinde parti üyeliği hızla düşmektedir. Bu
süreçte Avrupa, başlıca siyasi partilerin 10 yıl içinde üyelerinin üçte birinden fazlasını kaybedişini gördü. Temsili demokrasinin böyle sıra dışı bir şekilde içinin boşalmasına katkıda
bulunan pek çok etken vardır. Soğuk Savaş’ın sona erdikten
sonra parti kimliği daha dağınık bir hale geldi. Modern yaşa-
21. yüzyılda siyasi partilerin kitlesel üyeliğe dönmesi çok
küçük bir olasılıktır. Ne de, giderek marjinalleşen geleneksel
partilerin Avrupalı seçmenlere, yukarıda kısaca açıklanan ve
uzun vadede refahlarını ve güvenliklerini güvence altına alacak olan siyasi tercih türlerini sunmaları mümkün görünmektedir. Siyasi kurumlar kıvrılıp bükülmez bir entropi yasasına tabidir. Kendilerini yenilemezlerse, silinip giderler.
Partilerin süregelen çöküşü ve halkın siyasi kurumlara olan
güveninin eriyip gitmesi tehlikeli bir vakum etkisi yaratmıştır. Avrupa yurttaşları yeni bağlantı biçimleriyle partilerin
rolünü desteklemek için yeni yollar bulamazlarsa, gelecekteki güvenlikleri ulusal liderlerin siyasi iradelerine bağımlı hale
gelecektir. Bu, üzerine sürdürülebilir bir gelecek inşa edilemeyecek kadar kararsız bir zemindir. Avrupa’nın geçmişi,
karmaşık sorunlara kolay görünen çözümler sunan karizma-
49
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Bunlar ve daha pek çok etken siyasi partileri toplumun tabanından kopardı. Parti liderleri böylece seçmenlerin öncelikleriyle ilgili doğru bilgi kaynaklarını ve onlarla iletişim kurmak
için güçlü yolları yitirdiler. Daha az sayıda ve daha edilgen
parti üyeleri nedeniyle, liderler öncelikleri belirlemede daha
çok anket araştırmalarına ve odak gruplarına, mesajlarını
iletme görevini de basın yayın organlarına bıraktılar.
Demokrasinin mekanizmalarındaki ve işleyişindeki bu yapısal değişimler kısa vadeli popülist yaklaşımın siyasi çekiciliğini kurumsallaştırdı ve siyasi partilerin stratejik konuları
etkili bir şekilde ele alma istek ve kabiliyetini ortadan kaldırdı.
Siyası tercihlerin yapılması
mın getirdiği zaman baskısı nedeniyle insanlar etkin parti
üyeliğine daha az zaman ayırmaya başladılar. Modern iletişim haber ile eğlence arasındaki sınırı belirsiz bir hale getirerek, halkın siyaset hakkındaki söylem ve konuşmalarının
düzeyini düşürdü.
Siyası tercihlerin yapılması
tik kişiliklere bağımlı kalma konusunda bizi uyarmaktadır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
50
Bu nedenle Avrupa demokrasisinin yenilenmesi 21. yüzyıldaki güçlüklere göğüs germenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Başarısızlıklarına karşın, siyasi partiler hükümetleri ve onların aldıkları kararları meşrulaştırmanın başlıca aracı olarak
kalacaklardır. Çağdaş demokrasinin yarattığı hoşnutsuzluklar onu terk etmenin gerekçesi değildir. Ama kuvvetli yönlerini tamamlamak ve zayıflıklarının bir kısmını gidermek için
yeni ve yenilikçi yollar aranması konusunda bir neden oluştururlar.
Avrupa’da demokratik karar alma sürecinin yeniden güçlendirilmesi, yurttaşlarının etkin olarak katılacağı yeni yollarda
ilerlemelidir. Mevcut siyasi karar alma sisteminin içine tercihlerin yapılabileceği ve süreç içinde meşruiyet ile hesap
verebilirliğin güçlendirilmesine olanak tanıyan yeni mekanizmaların yerleştirilmesi gerekir.
Avrupa kurumlarının gelişimi kamu tarafından kabul edilmeleri suretiyle sağlanmıştır. Giderek artan şekilde seçkinlerden güç alan ve teknokratlara özgü bir proje olarak gerçekleştirilen Avrupa bütünleşme ve genişleme süreçleri gerilimler yaratmıştır. Son yıllarda daha genç kuşaklar
Avrupa’nın ne için var olduğuna dair sorulara yeni yanıtlar
bulmak peşindedir. Anayasa Antlaşması’nın başarısızlığı,
Avrupa yurttaşlarının rızasının olduğu artık varsayılamayacağı için, son derece önemli bir dönüm noktasıdır; bu rızanın kazanılması gerekir.
Demokratik yenilikçiliğe yatırım yapılması
2005’teki Fransa ve Hollanda referandum kararlarının ışığında ve AB ‘düşünme dönemi’nin bir parçası olarak Avrupa
Komisyonu’nun ‘D Planı’ (Democracy, Dialogue and Debate:
Demokrasi, Diyalog ve Tartışma) Avrupa yurttaşlarının
AB, uluslarötesi “hafif demokrasi” yaklaşımını benimseyerek,
yalnızca üye ülkelerin demokratik süreçlerini taklit etmemelidir. Bunun yerine, yurttaşlarının uluslarötesi karar alma
sürecine katılma ve yönetimleri görevlendirme, yetkilendirmesi için yeni yollar yaratmalıdır.
Bunu hayata geçirmek için önemli ölçüde mali kaynak ve
siyasi sermaye yatırımı yapılması gerekir ve bu yeni gündemin uygulanmaya başlayacağı en iyi yer Avrupa
Parlamentosu’dur.
İlk adım olarak Avrupa Parlamentosu’nun Brüksel ile
Strasbourg arasındaki aylık gidiş gelişinin iptal edilmesiyle
elde edilecek muazzam tasarruflar tüm Avrupa’da halen
yürütülmekte olan müzakereci ve katılımcı süreçlerin en iyisinin geliştirilmesi ve uygulanması için harcanmalıdır. Bu
yaklaşımların kurumsal süreçlerin bir parçası haline getirilmesi durumunda, bu yatırımın iyileştirilmiş meşruiyet ve
Siyası tercihlerin yapılması
Bu yeni yaklaşımların gelecekte nasıl en iyi şekilde AB karar
alma süreçlerinin bir parçası olabileceği konusunda ciddi
çalışmalar yapılmalıdır. Bunlar, siyasi partileri destekleyen
bir rol oynama ve Avrupa kurumları ile karar vericilerinin
içinde faaliyette bulunduğu çerçevenin şekillendirilmesine
yardımcı olma potansiyeline sahiptir.
51
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Avrupa’nın artık hangi sonuçlara ulaşması gerektiği konusuna taraf olmaları için yeni yolların keşfine dönük önemli bir
fırsatı ortaya çıkarmıştır. ‘D Planı’ yurttaşları yenilikçi süreçlerde bir araya getirerek üye ülkelerin sınırlarını aşan bir dizi
görüşme deneyine mali kaynak sağlamıştır. Bu deneyler
kamuoyunun Avrupa ölçeğinde karar alma sürecine nasıl
katılabileceğine dair bir anlayış sunmaktadır. Ama bu teknikler Avrupa kurumlarına köklü bir şekilde yerleştirilmedikçe,
yalnızca görünüşte katılımı özendirecek bir araca dönüşmeleri riski bulunmaktadır.
yurttaşların katılımı açısından getirisi muazzam olacaktır.
Avrupa Parlamentosu’nun kendisi de yurttaşlarla arasındaki
bağın kuvvetlendiğini görecektir.
Siyası tercihlerin yapılması
Demokratik bir Avrupa bütçesi
Küreselleşen Dünyada Avrupa
52
Gene de, siyasi zorluk geleneksel danışma usulüne yurttaşların katılımını iyileştirmeyi kolaylaştırmaktan daha da derindedir. Avrupa karar alma sürecinin çerçevesinin küresel karşılıklı bağımlılığın doğurduğu farklı koşullara yeniden bağlanması gerekir.
Bir kurumun ciddiyetini sergilemek için parasını toplama ve
harcama biçiminden daha büyük bir gösterge yoktur. Mevcut
AB bütçesi her iki konuda da başarısızdır; farklı AB kurumları paranın nasıl toplandığından doğrudan sorumlu olmadıkları gibi, önceki bütçe hazırlama uygulamalarının sonuçları
yurttaşların önceliklerini yansıtmamaktadır. Çoğu zaman
bütçe hazırlama, kaynakların Avrupa’nın karşı karşıya olduğu güçlüklere göre dağıtılmasından çok, üye ülkelerin farklı
çıkarları arasındaki tarihsel siyasi takasların (trade-offs)
savunusu olarak gerçekleşmiştir. Bütçe, gelecekteki siyasi
önceliklerin değil, geçmişteki at pazarlıklarının gerçek bir
yansımasıdır.
Yurttaşların çıkarlarına yönelik süregelen ihanetten kaçınmak isteniyorsa, yurttaşların kendilerinin AB’nin gelecekteki
bütçelerinin siyasi bağlamını şekillendirebilmeleri gerekir.
Dolayısıyla 2008-09’da gerçekleştirilecek olan harcama gözden geçirmesi Avrupa çapında bir katılımcı bütçelendirme
sürecini bünyesinde barındırmalıdır.
Yurttaşların bu girdisi 2007 yılı içinde tüm Avrupa’yı kapsayan bir dizi müzakere etkinliğiyle başlamalıdır. Bunlar AB
harcamaları için yurttaşların önceliklerini belirlemeli, siya-
O gün seçilen parlamenterler daha sonra AB bütçesine gelecekteki şekli verilirken AB kurumlarında daha sonraki tartışmalara kendi seçmenlerinin katılması için sorumluluğu üstlenmelidir. Üye ülkelerin görevlileri ile siyasi liderlerin de
müzakere pozisyonlarını bu yurttaş tercihleri ışığında haklı
gerekçelere
dayandırması
gerekecektir.
Avrupa
Parlamentosu, Avrupa bütçesini gözden geçirmenin yurttaşların isteklerini yansıttığından emin olmak ve Avrupa işbirliğine katma değer sağlamak amacıyla, onlar adına hareket
etmelidir. Ayrıca, gelecekteki tüm AB bütçe uygulamalarında
kurumlar ile yurttaşlar arasında kolaylaştırıcı rolünü oynayarak hizmet etmesi gerekir.
Avrupa yurttaşlarının bütçe gözden geçirmelerine doğrudan
katılmalarını sağlamak, yurttaşların Avrupa demokrasisine
katılımının en somut ve anlamlı uzantısı olacaktır. Bu durum
Avrupa kurumlarının yurttaşlarına karşı hesap verebilir
olduğunun gerçek bir göstergesi olacaktır.
53
Küreselleşen Dünyada Avrupa
Ardından, Haziran 2009’da Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılacağı gün tüm seçmenlerin AB harcamaları konusundaki tercihlerini sıralayarak, bütçe gözden geçirmeleri
hakkındaki kendi perspektifleriyle katkıda bulunmasına olanak tanınmalıdır. Bu, kendi bölgeleri ile üye ülkelerine doğrudan mali etkide bulunacak konular ve AB’nin dünyadaki
rolüyle ilgili politikalar hakkında olmalıdır. Sonuçlar seçim
bölgelerine ve üye ülkelere göre verilmeli, Avrupa ortalaması
da belirtilmelidir.
Siyası tercihlerin yapılması
setçilere farklı AB etkinliklerine yönelik kamuoyu desteği
düzeyine ilişkin ilk belirtileri sağlamalıdır. Avrupa
Komisyonu bu görüşleri AB bütçesini gözden geçirme sürecine dahil etmeli ve yurttaşların belirli kaygıları hakkında
müzakereye yönelik daha fazla girdi aramalıdır.
8 Sonuç
Sonuç
Bu kitapçıkta, Avrupa’nın kendi evriminin hızını koruyamaması durumunda 21. yüzyılda yurttaşlarının güvenlik ve refah
gereksinimlerini karşılayamayacağı mesajı verilmektedir.
Başarı ve kapasitenin artmasına yol açan erdem döngüsü
kolayca başarısızlık ve çöküş kısır döngüsüne dönüşebilir.
Bizler kendimizi ve yazgımızı giderek artan bir şekilde karşılıklı bağımlı hale gelen dünyanın aynasında görebilir ve bu dünyanın geleceğini şekillendirmede kendi rolümüzü oynayabiliriz. Öbür seçenek ise, 21. yüzyılın getirdiği zorluklara sırtımızı
dönüp, ulusalcı popülizmin getirdiği aldatıcı rahatlıkların keyfini çıkarmaktır.
Küreselleşen Dünyada Avrupa
54
Ama bu kaçınılmaz bir şey değildir. Avrupa, güvenlik ve refahı
olanaklı kılan sürdürülebilir kalkınmaya gerekli geçişi gerçekleştirme konusunda dünyaya önderlik etmek için ekonomik
kaynaklara, toplumsal uyuma ve siyasi bağlantılara sahiptir.
Avrupa’nın, dünyadaki yerine ilişkin açık ve net bir vizyon çevresinde oluşturduğu modern bir reçeteyi kendi yurttaşlarına
sunması gerekir. Avrupa sürdürülebilir kalkınmaya küresel
geçişin öncüsü haline gelmelidir. Bu, politikalarımızda, yasalarımızda, para toplama ve harcama biçimimizde ve zaman içinde Avrupalılar olarak kim olduğumuza dair düşüncemizde yansımasını bulmalıdır. Bu türden değiştirilmiş bir Avrupa projesinin rekabet gücü, reform ve Avrupa toplumsal modeli hakkındaki tartışmada nasıl yeni bir siyasi çığır açabileceğini, dolayısıyla nasıl Avrupalı seçmenlerin ve vergi mükelleflerinin acil
kaygılarını ele alabileceğini göstermemiz gerekir.
Avrupa’nın kendi yazgısının kontrolünü eline almasının zamanı
geldi. Bu, şu anda sunulanlardan çok daha farklı siyasi seçimler
gerektirecektir. Avrupa yurttaşlarının yol gösterme işlevini yerine getirmesi için yepyeni demokratik bulvarlar açmalıyız.

Benzer belgeler