Muş Ağır Ceza Mahkemesi`nin 11.9.1997 tarih, 1996
Transkript
Muş Ağır Ceza Mahkemesi`nin 11.9.1997 tarih, 1996
ANKARA BAROSU STAJ EĞİTİMİ BİREYSEL ÇALIŞMA RAPORU (CEZA DOSYASI İNCELEMESİ) Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.9.1997 tarih, 1996/61 Esas, 1997/78 Karar numaralı, Adam Öldürme Suçunu Konu Alan Dosyası Hazırlayan: Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER Staj Sicil No: 12792 11. GRUP Danışman: Av. Turgut DEMİRSAN -1- ANKARA BAROSU STAJ EĞİTİMİ BİREYSEL ÇALIŞMA RAPORU (CEZA DOSYASI İNCELEMESİ) Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.9.1997 tarih, 1996/61 Esas, 1997/78 Karar numaralı, Adam Öldürme Suçunu Konu Alan Dosyası Hazırlayan: Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER Staj Sicil No: 12792 11. GRUP Danışman: Av. Turgut DEMİRSAN -2- DANIŞMAN SAYFASI Danışman : Av. Turgut DEMİRSAN Teslim Tarihi : Danışmanın Görüşleri: -3- TEŞEKKÜR Bu çalışmayı hazırlarken, manevi desteğiyle her zaman yanımda olduğunu hissettiren aileme ve bir yıllık staj dönemini bizler için eğitici kılan grup gözetmenimiz,”hocamız” Av. Turgut DEMİRSAN’a teşekkürler... Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER -4- DİZİN Sayfa No OLAY ............................................................................................................10 I. HAZIRLIK AŞAMASI ................................................................................13 A) İHBAR - ŞİKAYET..................................................................................13 1. Genel Olarak ..................................................................................14 a) İhbar – Şikayet Farkı ..........................................................14 b) Hazırlık Soruşturmasında Yetki ........................................15 c) Hazırlık soruşturmasında Yapılması Gereken İşlemler ve Cumhuriyet Savcısının Yetkileri .......................................15 2. Somut Olay ....................................................................................16 B) TANIK VE MÜŞTEKİ İFADELERİNİN CMUK 135. MADDE BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ......................................................21 1. Genel Olarak ................................................................................21 2. Somut Olay ...................................................................................22 a) Jandarma Tarafından Alınan İfadeler ..............................22 b) Savcılıkta Alınan İfadeler .................................................26 c) Müşteki İfadeleri ................................................................26 -5- C) SANIK (SANIĞIN TUTUKLANMASI, TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ, SANIĞIN SORGUSU) ...................................................................................30 1. Genel Olarak ..................................................................................30 a) Sorgu ..................................................................................30 b) Tutuklama ..........................................................................31 c) Tutuklama Müzekkeresi ...................................................33 2. Somut Olay ....................................................................................34 II. SON SORUŞTURMA SAFHASI ...............................................................34 A) İDDİANAME............................................................................................34 1. Genel Olarak ................................................................................34 2. Somut Olay ...................................................................................35 B) TENSİP VE TENSİP ZAPTIYLA VERİLEN KARARLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................36 1. Genel Olarak ................................................................................36 2. Somut Olay ...................................................................................39 C) MAHKEMECE YAPILACAK TAHKİKAT ..............................................40 1. Genel Olarak ................................................................................40 a) Taammüden Adam Öldürme Suçu ..................................40 -6- aa. Adam Öldürme Suçları ..........................................40 bb. Kasten Adam Öldürme Suçları .............................40 cc. Tasarlayarak Adam Öldürme ................................43 b) Mahkemece Yapılacak Tahkikatın CMUK Çerçevesinde Açıklanması .......................................................................47 2. Somut Olay ....................................................................................55 D) ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE SAVUNMALAR ...............................62 1. Genel Olarak ................................................................................62 2. Somut Olay ...................................................................................65 III. HÜKÜM ....................................................................................................65 A) KISA KARAR ........................................................................................65 B) GEREKÇELİ KARAR ............................................................................68 IV KANUN YOLLARI ....................................................................................70 A) TEMYİZ .................................................................................................70 B) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİNİN GERİ ALINMASI ..........................82 C) YARGITAYIN BOZMA KARARINDAN SONRA YARGILAMA ............83 KAYNAKÇA ...............................................................................................85 EKLER (DOSYA FOTOKOPİSİ) ................................................................86 -7- KISALTMALAR CETVELİ Av. : Avukat CİK : Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun cm : santimetre CMUK : Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu C. Sav. : Cumhuriyet Savcısı E. : Esas J. : Jandarma K. : Karar m. : Madde no. : Numara s. : Sayfa T.C. : Türkiye Cumhuriyeti TCK : Türk Ceza Kanunu TMK : Türk Medeni Kanunu Y.C.G.K. : Yargıtay Ceza Genel Kurulu -8- ÖNSÖZ Ankara Barosu Staj Kurulu Bireysel Çalışma Raporu Yazım Yönergesi’nde stajyer avukatların hazırlamakla yükümlü oldukları bireysel çalışma raporunun, hukuksal konu çalışması, hukuk veya idarî dava dosyası incelemesi ya da ceza dava dosyası incelemesi seçeneklerinden biri şeklinde hazırlanması öngörülmüştür. Bu çalışma, bir ceza dava dosyası incelemesi olup, Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1996/61 Esas, 1997/78 Karar sayılı dosyasını konu edinmiştir. Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1996/61 Esas, 1997/78 sayılı kararı temyiz aşamasından geçerek Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 1997/4203 esas, 1998/809 karar sayılı ilamıyla bozulmuş;bozmaya uyularak yeniden yargılama yapılmış ve hüküm tesis edilmiştir. Davacısı Kamu Hukuku, Müdahilleri Musa UĞUR, Nazi UĞUR, müdahil vekilleri Av. Ali Haydar EKMEKÇİ ve Av. Yelda ERDOĞAN,maktulü Mehmet UĞUR, sanığı H. C., sanık vekili Av. Nusret GÜLER olan iş bu davanın konusu ise TAAMMÜDEN ADAM ÖLDÜRMEKTİR. Dava konusu olay ve dosya içeriği incelenirken usûl hukuku ve maddi hukuk açısından değerlendirmeler yapılmış, bu değerlendirmeler esnasında maddî kanun hükümleri ve yargılama aşamasına ilişkin usul kuralları dosya kapsamındaki olaylara uygulanırken, davanın açıldığı tarihteki mevzuat hükümleri dikkate alınmıştır. Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER 12792 -9- OLAY Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1998/37 Esas sayısı ile görülen davada, Bulanık Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Muş Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı 1996/473 Hazırlık ve 1996/8 nolu, 1.7.1996 tarihli Fezlekesinde; “ Olay günü maktülün İzmir’de kaza geçiren akrabalarının durumunu sormak üzere köylüsü Hamza BOĞUÇ’un evine akşamüzeri gittiği daha sonra da saat 22 sularında evine doğru dönerken yolda kelişonkof marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikata olayın gören tanık olmadığı ayrıca maktülün vurulduğu silahın ele geçirilemediği ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığı 1. yıl kadar önce maktülün kızını istediği onunda vermediği bunun üzerine sanığın maktüle düşmanlık beslediği bu düşmanlık sebebiyle birkaç yerde maktülü öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de maktül ve eşi Medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her ikisini takip ettiği olayın taammüden icra olunduğu, Maktülün köyde başka herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülü akrabalarının yalnızca Sanığı sorumlu gördükleri ayrıca sanığın maktülün öldürülmesinden sonraki tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçun sanığın işlediğinin kuvvetle muhtemel bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, Müsnet suçun ağır cezalık mevattan oluşu ve davaya bakma görev ve yetkisinin Muş Ağır Ceza Mahkemesi olduğu bu sebeple sanık hakkında eylemine uyan T.C.K. un 450-4 ,31,33, ve 40 maddesi gereğince cezalandırılmak üzere kamu taktirlerinize az olunur. “ şeklinde belirtilmiştir. - 10 - davası açılarak yürütülmesi Muş Cumhuriyet Savcılığı ise 1996/634 Hazırlık, 1996/283 Esas ve 1996/28 İddia nolu 8.7.1996 tarihli İddianamesinde; “ Olay günü maktülün İzmirde kaza geçiren akrabalarının durumunu sormak üzere köylüsü Hamza Boğuç’un evine akşamüzeri gittiği daha sonra da saat 22.00 sularında evine doğru dönerken yolda kaleşnikof marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikatta olayı gören tanık olmadığı ayrıca maktülün vurulduğu silahın ele geçirilemediği ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığın 1 yıl kadar önce maktülün kızını istediği onun da vermediği bunun üzerine sanığın maktüle düşmanlık beslediği düşmanlık sebebiyle birkaç yerde maktülü öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de maktül ve eşi medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her ikisini takip ettiği, olayın taammüden icra olduğu, maktülün köyde başka herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülün akrabalarının yalnızca sanığı sorumlu gördükleri ayrıca sanığın, maktülün öldürülmesinden sonraki tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçu sanığın işlediğinin kuvvetle muhtemel bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanığın yargılaması yapılarak eylemine uyan T.C.K.’nun 450-4, 31,33 ve 40. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.” şeklinde iddiada bulunmuştur. Bu iddianame üzerine yapılan yargılama aşamasında Sanık Hüznü C.; maktülü kesinlikle kendisinin öldürmediğini iddia etmiş ve beraatını talep etmiştir. Yargılamanın devamında, deliller toplanmış, tanıklar dinlenmiş, dosya Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilerek FİZİK/ BALİSTİK incelemesi yaptırılmıştır. Mahkeme tüm delillerin toplanmasının ardından, iddia, sanığın savunması, tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu raporunu dikkate alarak, sanığın üzerine atılı suçun unsurları oluştuğundan, atılı suçtan sanığın cezalandırılmasına; ancak olayın oluş şekli T.C.K.’nın - 11 - 448. maddesine uyduğundan; “...taktiren YİRMİDÖRT SENE AĞIR HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın mahkemeye olan saygılı tutumu, suça konu olan silahın emanette tesliminde yardımcı oluşu Lehine taktiri hafifletici sebep kabul edilerek sanığa verilen cezadan TCK. 59 maddesi gereğince taktiren 1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA, Sanığa verilen cezadan başkaca eksiltme veya arttırma yapılmasına taktiren YER OLMADIĞINA, Sanığın tutuklulukta geçen günlerini TCK. 40 maddesi gereğince cezasından MAHSUBUNA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak TCK. 31 maddesi gereğince sanığın MÜEBBEDEN KAMU HİZMETLERİNDEN YASAKLANMASINA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak sanığın TCK. 33 maddesi gereğince ceza müddeti zarfında YASAL KISITLILIK ALTINDA BULUNDURULMASINA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı mevcut delil durumu nazara alınarak sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,...” şeklinde temyiz yolu açık olmak üzere 11.9.1997 tarihinde karar vermiştir. Kasten Adam Öldürmek suçundan sanık H. C. hakkında Muş Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 1996/61 Esas, 1997/78 Karar numaralı ve 11.9.1997 tarihli mahkumiyet hükmünün, sanık vekili Av. Nusret GÜLER’ce temyizen tetkiki istenmiş, bunun üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda “... Tanık İpek ve Medine’nin olaydan bir ay kadar sonra anlaşılan beyanları olay yerinden zabıtaca toplanmayan ve zabıtaya intikal edişi biçimi de kuşku yaratan boş kovanlar ile Abdullah C.’ye ait kaleşinkof silahın başkaları tarafından da kullanılmasının mümkün ve muhtemel bulunması ve sanık tarafından inkar edilen olayın görgü tanığının da bulunmaması karşısında, sanığın mahkumiyeti için her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı ve beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi, - 12 - Yasaya aykırı duruşmalı incelemede sanık müdafiinin temyizi bu nedenle yerinde görülmekle hükmün tebiğamedeki düşünce hilafına (BOZULMASINA), bozmaya göre sanık H. C.’nin başka suçtan tutuklu veya hükümlü bulunmaması halinde bihakkın TAHLİYESİNE, tahliyesinin temini için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına...” şeklinde 23.3.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir. Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nde bozmaya uyarak yapılan yeniden yargılama çerçevesinde, sanık H. C.’nin BERAATİNE 1998/37 E. ve 1998/25 K. numarası ile 17.6.1998 tarihinde karar verilmiştir. Yukarıda olayı kısaca anlattıktan sonra dosyayı aşamalarıyla ayrıntılı bir biçimde inceleyecek olursak : I. HAZIRLIK AŞAMASI A) İHBAR – ŞİKAYET 1. Genel Olarak: CMUK 151. Madde- “Suçlara dair ihbarlar, şifahi veya yazılı olarak Cumhuriyet Savcılığına, zabıta makam ve memurlarına ve sulh hakimlerine yapılabilir. Bu ihbarlar, kanuni mercilere tevdi edilmek üzere vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine de yapılabilir. Şifahi ihbarlar üzerine tutanak tutulur. Takibi şikayete bağlı olan suçlarda bu şikayet yazı ile veya tutanağa geçirilerek beyan ile mahkemeye, Cumhuriyet savcılığına ve yukarıda gösterilen makamlara da yapılabilir.” - 13 - CMUK 152. Madde- “Bir ölümün tabii sebeplerden ileri gelmediği şüphesini verecek emareler olur yahut meçhul bir şahsın ölüsü bulunursa zabıta ve belediye memurları veya köy muhtarları keyfiyeti derhal Cumhuriyet Savcılığına veya sulh hakimine bildirmekle mükelleftirler. Defin ancak Cumhuriyet Savcısı veya sulh hakimi tarafından verilecek yazılı ruhsata bağlıdır.” CMUK 153. Madde- “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya herhangi bir suretle bir suçun işlendiği zehabını verecek bir hale muttali olur olmaz kamu davasını açmaya mahal olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin hakikatini araştırmaya mecburdur. Cumhuriyet Savcısı yalnız sanığın aleyhine olan hususları değil lehine olan cihetleri de arar ve kaybolmasından korkulan delillerin toplanmasına ve zaptına çalışır.” a) İhbar – Şikayet Farkı: “Kamu davasının hazırlanması, ihbar veya herhangi bir suretle haber alınan bir suç hakkında, hazırlık soruşturmasının açılıp yapılması ile mümkün olur. Hazırlık soruşturması, kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar verilmek üzere, sanığın leh ve aleyhinde olan ve kaybolmasından korkulan delillerin toplanmasını kapsayacak nitelikte yapılan bir soruşturmadır. Kanunumuza göre bu soruşturma gizli olup, soruşturma sırasında herhangi bir açıklama yapılamaz.” (1) Hazırlık soruşturması, bir suçun haber alınmasıyla başlatılır. Cumhuriyet Savcısı bir suçun işlendiğini doğrudan doğruya öğrenebileceği gibi, ihbar veya şikayet üzerine dolaylı olarak da öğrenebilir Re’ sen soruşturmaya tabi suçlarda, suçtan zarar gören veya görmeyen herhangi bir şahsın, suçu merciine haber vermesine “ihbar”, (1) Bilecen, Necmettin, Ceza Davalarında Usul ve Tatbikat, Ankara, 1987, s. 231. - 14 - takibi şikayete bağlı olan suçlarda, suçtan zarar gören şahsın suçun işlendiğini merciine haber vermesine “şikayet” denir.(2) b) Hazırlık Soruşturmasında Yetki: “Hazırlık soruşturmasında yetki, vuku bulan bir suç nedeniyle yer bakımından Cumhuriyet Savcısının soruşturmaya girişip girişemeyeceği ve bağlı bulunduğu mahkemede dava açıp açamayacağı keyfiyetidir.” (3) “Cumhuriyet Savcılarının yetki bölgeleri coğrafi bakımdan bulundukları yargı hudutları dahilidir. Ancak bu hudutlar dahilinde işlenen suçlar hakkında soruşturma yapmak ve o mahal mahkemelerinde dava açmak yetkisini haizdirler. Bununla beraber, gecikmesinde zarar umulan hallerde, suç yargı hudutları dışında işlense dahi, suçu yetkili Cumhuriyet Savcısından önce haber alan bir Cumhuriyet Savcısının, işe el koyarak gereken soruşturma işlemlerini yapması ve soruşturma evrakını en kısa zamanda yetkili Cumhuriyet Savcılığına tevdi etmesi lazımdır.” (4) c) Hazırlık Soruşturmasında Yapılması Gereken İşlemler ve Cumhuriyet Savcısının Yetkileri: CMUK 154. Madde- “Cumhuriyet savcısı, yukarıdaki maddede yazılı neticelere varmak için bütün memurlardan her türlü malumatı isteyebilir. Gerek doğrudan doğruya ve gerek zabıta makam ve memurları vasıtasıyla her türlü tahkikatı yapabilir. Bütün zabıta makam ve memurları, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri Cumhuriyet Savcılıklarına derhal bildirmek ve Cumhuriyet Savcılığının adliyeye ilişkin işlerde bütün emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler...” (2) Bilecen, s. 231. (3) Bilecen, s. 259. (4) Bilecen, s. 259 - 15 - CMUK 156. Madde- “Zabıta makam ve memurları suçları aramakla ve işin tenviri için lazım gelen acele tedbirleri almakla mükelleftir. Bu makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen savcılığa gönderirler.” 2) Somut Olay : a) 27.05.1996 tarihinde saat 6.30’da maktul Mehmet UĞUR’un öldürüldüğü Bulanık İlçe Jandarma Komutanlığından telsizle bildirilmesi üzerine J. Astsb. Üsç. İbrahim BAŞKENT komutasındaki Tim olay yerine gelmiş ve 27.05.1996 tarihli “OLAY YERİ TESPİT TUTANAĞI” tanzim edilmiştir. (EK-1) Bu tutanağa göre; aa) Maktülün evine yaklaşık 20.25 metre mesafede, kimliği belirsiz kişilerce öldürüldüğü, bb) Ceset üzerinde yapılan inceleme sonucunda; cesedin bel kısmında 1cm. genişliğinde giriş deliği, karın kısmında 3cm genişliğinde çıkış deliği, sağ ayak baldırının dış kısmında 1cm. genişliğinde giriş deliği, baldırın iç kısmında 2cm genişliğinde çıkış deliği bulunduğu, cc) Cesede 40-50cm. mesafede 1 adet, 6 metre mesafede 7 adet kaleşnikof marka silaha ait boş kovan ile cesedin ensesine 20cm mesafede 1 adet çekirdek bulunduğu tespit edilmiştir. b) Daha sonra olay yerine gelen C.Savcısı, katip, Hizmetli ve İlçede petolog bulunmadığından Bilirkişi olarak refakate alınan sağlık ocağı doktorlarından Aynur KAYNAR’dan oluşan heyet; “ÖLÜ MUAYENE VE OTOPSİ ZAPTI” düzenlemişlerdir. (EK-2)Tespit edilen hususlar: aa) Cesedin çevresinde yapılan araştırmada 8 adet boş kovanın bulunduğu, bb) Cesedin kimliği, ve üzerindeki giysilerin neler olduğu, cc) Cesedin dış görünüşü, - 16 - dd) Cesedin tahminen otopsi saatinden 12.13 saat kadar öldürüldüğü, ee) Cesedin sol yan kısmından 1 adet kurşun deliği ve göbek kısmından da çıkış deliğinin mevcut olduğu tespit edilmiştir. Daha sonra ise muhtemelen çevredeki kişiler yahut jandarmaca uyarılmak üzere cesedin saikrum kemiğinin sol üst kısmında bir giriş, sağ bacağın üst kısmında çıkış deliği olduğu tespit edilmiştir. c) Jandarma tarafından olay yerinin basit krokisi çizilmiştir. (EK-3) ÖLÜ MUAYENESİ VE OTOPSİ RAPORU: CMUK 79. Madde - “Bir ölünün adli muayenesi tabip huzuru ile yapılır. Adli muayenede ölünün tıbbi kimliği, ölüm zamanı ve ölüm nedenini tayin için harici bulgular tespit edilir. Otopsi, hakim ve tehirinde zarar umulan durumlarda Cumhuriyet Savcısı huzurunda biri adli tabip veya patolog olmak şartı ile iki hekim tarafından yapılır. Zaruret halinde bu işlem bir hekim tarafından da yapılabilir. Ancak zaruret halinin otopsi raporuna açıkça yazılması gerekir. Bu işlem ölüyü son hastalığında tedavi eden hekime yaptırılamaz. Bununla beraber tedavi eden hekim hastalığın seyri hakkında bilgi vermek üzere otopside hazır bulunmaya davet olunabilir. Gömülen ölünün muayenesine veya üzerinde otopsi yapılmasına lüzum görüldüğü takdirde, ölünün mezardan çıkarılmasına hazırlık tahkikatında Cumhuriyet Savcısı, kamu davasında mahkeme tarafından müsaade olunur ve gerekli işlemler karar veren mercice yerine getirilir.” CMUK 80. Madde –“: Mani sebepler olmadıkça otopsiden evvel ölünün hüviyeti her suretle ve bilhassa kendisini tanıyanlara - 17 - gösterilerek,bilgilerine müracaat olunarak tayin olunur ve elde edilmiş bir sanık varsa ölü tanınmak üzere ona da gösterilir.” CMUK 81. Madde –“ Otopsi, ölünün hali müsait oldukça mutlak (Baş,göğüs ve karnı) nın açılmasını icap ettirir.” CMUK 83. Madde –“ Zehirlenme şüphesi olan hallerde organlardan parça alınırken bu organın görünen şekli ile tahribatın tarif edilmesi gerekir.Ölüde yahut sair yerlerde bulunmuş olan şüpheli maddeler bir kimyager veya tahlil ile resmen görevlendirilmiş bir makam tarafından tahlil olunur. Hakim bu tahlilin bir hekimin katılmasıyla veya idaresinde yapılmasını emredebilir.” Adalet Bakanlığı CİGM. 45/14 sayılı tamimi: “Otopsi yapılmadan ve cesedin dış muayene bulguları ile yetinilerek ölüm nedenini bildirir raporlar yazılmasının bir alışkanlık haline geldiği, ceset üzerinde maddeten ancak bir kez otopsi yapılabileceği, bu nedenle bu konudaki en küçük bir kayıtsızlığın ölü ile birlikte hak ve adaletin gömülmesine yol açacağı göz önünde bulundurularak cinayet, intihar veya kazai ölümlerde ölüm nedeni dış muayenede belli olsa dahi ceset üzerinde üç boşluk açılmalıdır. Bilhassa elle veya iple boğma veya ası vakalarında boyun cildi ve boyun iç organları, kıkırdak ve kemikleri incelenerek ve bütün iç organlar ve kemiklerdeki travmatik ve hastalığa ait bulgular not edilip ayrıntılı bir şekilde tanımlanıp ölüm nedeni ve ölüm mekanizmasını ve ölüm şeklini gösteren tüm değişmelerin ayrıntılı bir şekilde rapor edilmesi gerekmektedir.” CMUK 78. maddesine göre keşif işlemi içinde değerlendirilen ölüleri adli muayeneleri; yargıç veya C.Savcıları tarafından yapılan bir işlemdir ve hekim, bilirkişi olarak bulunur. Buna göre ölü muayenesi Adli Tabip huzurunda C.Savcısı, otopsi ise C.Savcısı huzurunda Adli Tabip tarafından yapılır. Şüpheli veya zorlamalı ölümlerde ölü muayenesi; ölen kişinin kimliğini, gerçekten ölüp ölmediğini, öldü ise ölüm - 18 - zamanını ve kesin ölüm nedenini ortaya çıkarmak için yapılır. Şüpheli ve zorlamalı ölümlerin yargı organlarına bildirilmesi zorunludur. Zorlamalı ölüm; kişinin ölümünün bir dış etki sonucu meydana gelmesi, şüpheli ölüm ise ölümü oluşturacak herhangi bir neden bulunmaksızın kişinin ölüm nedeninin saptanamadığı ölümüdür ve ölüm nedeni yapılan dış muayene ile saptanamaz. Yukarıda sözü edilen C.M.U.K. 78 inci maddesine göre Keşif işlemi içinde değerlendirilen ölüleri adli muayeneleri; yargıç veya C.Savcıları tarafından yapılan bir işlemdir ve Hekim, bilirkişi olarak bulunur. Buna göre ölü muayenesi Adli Tabip huzurunda C.Savcısı, otopsi ise C.Savcısı huzurunda Adli Tabip tarafından yapılır. Şüpheli veya zorlamalı ölümlerde ölü muayenesi; ölen kişinin kimliğini, gerçekten ölüp ölmediğini, öldü ise ölüm zamanını ve kesin ölüm nedenini ortaya çıkarmak için yapılır. Şüpheli ve zorlamalı ölümlerin yargı organlarına bildirilmesi zorunludur. Zorlamalı ölüm; kişinin ölümünün bir dış etki sonucu meydana gelmesi, şüpheli ölüm ise ölümü oluşturacak herhangi bir neden bulunmaksızın kişinin ölüm nedeninin saptanamadığı ölümüdür ve ölüm nedeni yapılan dış muayene ile saptanamaz.Kaza,cinayet ve intihar zorlamalı ölümler arasında değerlendirilir. Zorlamalı ya da şüpheli ölümlerde C.Savcısı ve Adli Tabip birlikte olay yerine gider, C.Savcısı olay yeri keşif işlemlerini yapar ve olay yere keşif tutanağını düzenler. Kişisel görüşüm; Ceza Davalarında en önemli aşama Hazırlık aşaması, Hazırlık aşamasında da en önemli ve kritik görev kolluğun delil toplama görevidir. Çünkü kolluk, bu göreviyle dosyanın tüm gidişatını belirler. Bu dosyada da Hazırlık aşamasındaki hayati hataların az kalsın suçsuz bir insanın tüm yaşamına nasıl mal olacağı gözler önüne serilmektedir.Aslında az kalsın demek çok iyimser bir yaklaşım olur. Çünkü sanık H. C. her ne kadar yargılama sonucunda beraat etmiş olsa da 1.7.1996 - 19 - tarihinden 23.3.1998 tarihine kadar tutuklu kaldı. Hem de işlemediği bir suç yüzünden. Temyiz aşamasındaki Sanık Avukatının büyük çabaları sonucunda şu an özgür. Bu dosyanın bu noktaya gelmesinde yukarıda izah belirttiğim raporlar ve krokinin büyük katkısı vardır. Raporlardaki ve krokilerdeki hatalara bakarsak: a) “OLAY YERİ TESPİT TUTANAĞI”ndaki esas hata şudur: Söz konusu Jandarma Timi olay mahaline geldiklerinde tutanakta geçen kovanlar tutanakta belirtildikleri yerlerde değil, Hamit SABİRLİ isimli köy korucusunun elinde bulunuyordu. Bu durum 11.9.1997 tarihli Hamit SABİRLİ’nin Huzurda verdiği ifadesinde ve söz konusu Jandarma Tim Komutanı İbrahim BAŞKENT’in Tokat Ağır Ceza Mahkemesine talimat üzerine verdiği 7.8.1997 tarihli ifadesinde de belirtilmiştir. Hamit, Jandarma gelince elindeki kovanları Jandarma komutanına vermek istemiş, Komutan İbrahim BAŞKENT de o kovanları bulduğu yere koymasını Hamit’e ihtar etmiştir. Bu durum ise söz konusu tutanakta yer almamıştır. Bu konuya ileriki aşamaların incelenmesinde ayrıntılı olarak değineceğim. Burada belirtmemin sebebi; Hazırlık aşamasındaki en ufak ayrıntının dahi ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektir. b) “ ÖLÜ MUAYENE VE OTOPSİ RAPORU” ise başlı başına bir skandal niteliğindedir: Söz konusu olan bir cinayettir ve yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi; cesedin baş,göğüs ve karın nahiyelerinin mutlaka açılması gerekir. Hangi kurşun yarasının öldürücü olduğunun tespiti gerekir. Ölümün kurşunlardan mı yoksa başka bir sebepten mi gerçekleştiğinin bilimsel olarak açıklanması gerekir. Rapora konu otopside; cesedin hiçbir nahiyesinin açılmamış, giysilerin çıkarılmasına bile lüzum görülmemiştir. Giysilerin dahi çıkarılmadığını, ilk başta tek kurşun yarasının tespit edilip, daha sonra uyarılar üzerine ikinci kurşun yarasının da görülüp rapora eklenmesinden anlıyoruz. Otopsi Raporu bilimsel gerçeklikten çok uzaktır. Yine söz konusu raporda; 8 kovanın yanında, olay yerinde mevcut ve “Olay Yeri Tespit Tutanağı”’nda da belirtilen 1 adet mermi çekirdeği tespit dahi edilmemiştir. - 20 - c) Jandarmanın çizdiği basit krokideki hata da yargılamanın yönünü tamamen etkilemiştir: Söz konusu krokide 25 metre uzaklıkta gösterilen ev tutanakta belirtildiği gibi maktülün evi değil, maktülün babasının evidir. Gerçekte maktülün evi, cesede 250-300 metre mesafededir. Bu durum da Sanık H. C.’yi suçlayan maktulün yakınıcılarının ifadelerini çürütmektedir. Ancak bu eksik tahkikat sanki maktul evine dönerken öldürülmüş izlenimi yaratmaktadır. Oysa ki cinayet başka yerde işlenip ceset bulunduğu yere sürüklenmiş dahi olabilir. B) TANIK VE MÜŞTEKİ İFADELERİNİN CMUK 135. MADDE BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 1. Genel Olarak: CMUK 135- “Madde –Zabıta amir ve memurları ile cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur: 1- İfade verenin ve sorguya çekilenin kimliği tespit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin sorular doğru cevaplamak zorundadır. 2- Kendisine isnat edilen suç anlatılır. 3- Müdafii tayin hakkının bulunduğu, müdafii tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafii talep edebileceği ve hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir. 4- İsnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir. - 21 - 5- Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine varolan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir. 6- İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır. 7- İfade ve sorgu bir tutanakla tespit edilir. Bu tutanakta; a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih, b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği, c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri, d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafii tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı, e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır.” 2. Somut Olay : a) JANDARMA TARAFINDAN ALINAN İFADELER: aa) Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Fuat AYIK’ın 26.5.1996 tarihinde Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Olayın olduğu akşam ben Adıvar köyü gönüllü köy korucusu olarak köyün aşağı kısmında yanımda: Gafur BEYAZTAŞ, Celal ŞAŞMAZ, Nadir KIYAK’da olduğu halde nöbetimizi tutarken köyün içinden darbeli halde 2 defa silah sesi geldi biz köyün içine geldik ve yukarıda nöbet tutan diğer arkadaşlarla görüştük ve ateşin olayın olduğu yerden geldiğine karar verdik sonra onlarda herhangi bir vukuat olmadığını görünce tekrar biz nöbet yerimize gittik, söylemeyi unuttum kendi - 22 - köyümüzden Nadir AYIK’ın ufak oğlu hasta idi onu gönderdik sonra Hamza BOĞUÇ ile Bahattin KIYAK olay yerine gitti çünkü Mehmet UĞUR Hamza’nın evinden 5 dakika önce gitmiş ona bakmaya gittiler geri geldiklerinde biz onlara herhangi bir şey var mı dedik onlarda yok dedi bizde nöbet yerimize gittik olayı sabah olay yerinden bağırtı gelince duydum..” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-4) bb) Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Şahmurat KÖSE’nin 27.5.1996 tarihinde Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Ben 26.5.1996 günü köyün alt tarafında yani Sarıpınar köyü tarafında Gönüllü köy Korucusu olarak nöbet tutuyordum. Saat 21.00 – 22.00 arasında iki (2) defa seride silah sesi geldi. Biz ne oldu diye birbirimizle konuşur iken köyümüz halkından Hamza BOĞUÇ yanımıza geldi. Amcasının oğlu Mehmet UĞUR’un biraz evvel kendi evlerinden ayrılarak evine gittiğini, evine gidip gitmediğini kontrol etmemiz için bizden Bahattin KIYAK’ı da yanına alarak ayrıldı. Aradan 15 dakika sonra geri geldiler, bir şey olmadığını söylediler. Biz de nöbetimize devam ettik. Sabah Mehmet UĞUR’un vurulduğunu köy halkından öğrendim...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-5) cc) Köyde o gece nöbet tutan diğer köy korucuları Fahrettin BAKIRANLI (EK-6), Abdulhamit UĞURLU (EK-7), Muhlis BEYAZTAŞ (EK-8), Vezir BEYAZTAŞ (EK-9) benzer şekilde ifadelerde bulunarak; olayı bizzat görmediklerini, olay akşamı da diğer gecelerde olduğu gibi silah sıkıldığını bunun artık normal karşılandığını, cinayeti sabah öğrendiklerini beyan etmişlerdir. Ayrıca maktülün akrabası Hamza BOĞUÇ’un olay anında maktulü aramaya çıktığını, arama sırasında yanına koruculardan Bahattin KIYAK’ı da aldığını beyan etmişlerdir. dd) KIYAK’ın 27.5.1996 Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Bahattin tarihli Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Ben 26.05.1996 günü köyün altında nöbetçiydim. 3 defa seride silah sesi duyduk. Silah sesinden hemen sonra amcası oğlu Hamza BOĞUÇ yanımıza geldi. “Mehmet UĞUR’un evlerinden çıkarak kendi evine doğru gittiğini silah sesinin de o taraftan geldiğini” söyledi. Kendisi ile birlikte Mehmet UĞUR’un evine - 23 - doğru gittik. Hasan C.’nin evinin önüne geldiğimizde kapının önünde kim olduğunu sordu. Kendimizi tanıttık ve ne olduğunu sorduk. Silah sesi duyduğunu ancak ne olduğunu bilmediğini söyledi. Hamza Boğuç Mehmet’in evine doğru gitti. Ben de Hasan’ın evin yanında bekledim. Mehmet UĞUR’un evinin ışıkları sönmüştü. Çevrede de hiçbir şey görmediğimiz için geri döndük. Sabah köylülerin haber vermesiyle olayı öğrendim...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-10) ee) Adıvar köylüsü Hasan C.’nin 27.5.1996 tarihli Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... 26.5.1996 günü saat 21.30 civarında yattım. 22.00 civarında 3 defa seride ateş edildi. Ancak kaç tane attığını sayamadım. Silah sesine yataktan kalktım. Ancak silah sesi yakından geldiği için korktum dışarıya çıkmadım. Silah sesi kesilince kapıdan baktığımda yukarıdan iki kişinin geldiğini gördüm. Kim olduklarını sorduğumda “ Bahattin KIYAK ve Hamza BOĞUÇ olduklarını, Mehmet UĞUR’un silah sesinden önce evine gitmek üzere buradan geçtiğini” söylediler ve Mehmet’in evine doğru gittiler. Evinin ışıklarının sönmüş olduğunu görünce geriye döndüler. Ben de evime girdim. Sabah namazı civarında kızım Necife C. onların geliniydi. Su almaya benim evimin önüne geldiğinde cenazeyi görmüş ve bana haber vermeye geldi. Hemen çıktım. Baktığımda Mehmet UĞUR yerde yatıyordu. O esnada köylü de toplandı ve Jandarmaya haber verdiler...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-11) Görgüye dayanmayan bu ifadelerden sonra; failin bulunmasını sağlayacak şüpheli, kuşku uyandıran ifadelere de bakacak olursak: ff) Adıvar köylüsü İbrahim ÜLKER, 3.6.1996 tarihli Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Olayın olduğu aksam ben evimde yatıyordum, benim olayın olduğu akşam evimde yattığımı sadece abim Ömer ve ailem biliyor, daha önce bizim aile ile Mehmet UĞUR’un ailesi arasında kız alıp verme olduğu o da benim yeğenim, Mehmet’in kardeşindedir, ben de - 24 - Mehmet’ten kız kardeşini istedim vermiyorum dediler, bizim o ara münakaşamız oldu en son geçen kış yine bir münakaşamız oldu o da hayvan yüzüne oldu. Ben şu an dahi Mehmet ile konuşmuyordum çünkü Mehmet bana kız kardeşini vermemişti ben de bunu gurur meselesi yaptım ve o günden beri konuşmuyoruz. Aramız iyi değildi, konuşmuyorduk, ben Mehmet’e sadece kız kardeşini bana vermediği başka birisine verdiği için kin duyuyordum..” şeklinde beyanda bulunuştur (EK-12). gg) H. C. 3.6.1996 tarihli jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Ben olayın olduğu akşam evde ailem ile birlikte televizyon seyrediyordum, bana yaklaşık 500-600 metre kadar uzaklıkta mermi sesleri işittim. Eşimle birlikte dışarı çıktım baktığımda benim silahtan korkan köpeğimin biri kapının önünde yatıyordu köpeği kovaladım sonra baktığımda iki köpeğimi de yan taraftan ahırın kapısının yanında gördüm, sonra biraz dinleme yaptım ateş sesi gelmedi sonra tekrar içeri girdik ve televizyona bakmaya devam ettik dedi. Olayı ben sabah dışarıda kadınların bağırtısına baktım ve gördüm dedi, benim Mehmet ve ailesiyle her hangi bir düşmanlığım yoktur, sürekli konuşuruz ve gelip gideriz...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-13) hh) Hamza BOĞUÇ 27.5.1996 tarihli jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Mehmet UĞUR benim amcam oğludur. Kardeşi İzmir’de trafik kazası geçirmişti. Onun durumunu öğrenmek için bize telefon etmeye geldi. Birlikte saat 22.00 kadar oturduk. Telefonlar çalışmadığı için evine gitmek üzere kalktı. Aradan 5 dakika geçmişti ki silah sesi geldi. Mehmet’in evine gidip gitmediğini öğrenmek için dışarı çıktım . köy nöbetçilerinden Bahattin Kıyak’ı da yanıma alarak Mehmet’in evine doğru gittik. Hasan C.’nin evine yaklaştığımızda Hasan kapıdan çıkarak kim olduğumuzu sordu. Kendimizi tanıttık ve ne olduğunu sorduk. Silah sesini duyduğunu ancak ne olduğunu bilmediğini söyledi. Bahattin Kıyak orada kaldı ben de Mehmet’in evine bakmaya gittim evinin ışıkları sönmüştü çevrede de bir şeye rastlamadığımız için geri evime döndüm. Sabah çocuğu gelerek babasının vurulduğunu söyledi. Geldiğimde Mehmet UĞUR yerde yatıyordu...” şeklinde beyanda bulunmuştur (EK-14). - 25 - b) SAVCILIKTA ALINAN İFADELER : Bulanık C.Savcısı Jandarmaya yazdığı talimatta belirttiği 11 kişinin Savcılıkta hazır bulundurulmasını istemiştir. (EK-15) Bu kişiler: - Hamza BOĞUÇ - Bahattin KIYAK - Hasan C. - A.Hamit UĞURLU - İbrahim ÜLKER - Fahrettin BAKIRANLI - Şahmurat KÖSE - Vezir BEYAZTAŞ - Muhlis BEYAZTAŞ - Fuat AYIK - H. C. Bu kişilerin ifadeleri 26.6.1996 tarihinde C.Savcısı tarafından alınmıştır. Olay tanığı olarak dinlenen bu kişiler, jandarmada verdikleri ifadelere benzer ifadeler vermişlerdir. (EK-16) c) MÜŞTEKİ İFADELERİ; C.Savcısının 26.6.1996 tarihinde aldığı ifadelerden 2 gün sonra yani 28.6.1996 tarihinde maktülün yakınları C.Savcılığına gelerek şikayette bulunmuşlardır. Söz konusu bu kişilerin ifadelerine bakarsak: aa) Maktülün babası Musa UĞUR C.Savcılığındaki ifadesinde; “...Maktül Mehmet Uğur benim öz oğlum olur kendisi öldürüldüğünde ben köyde değildim.İzmirde idim. Ancak Benim yaptığım - 26 - araştırmalara göre oğlumu aynı köyden H. C. öldürmüştür.Çünkü oğlum ve H. iki yıl önce bir yıl boyunca birlikte gönüllü köy korucusu olarak nöbet tutmuşlardı.1. yıldan bu yana ise aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle H. C. kendi devriyesini başka devriyelere ve saatlere aldırmıştır birkaç yerde de oğlum Mehmet Uğuru öldüreceğini söylemiş ancak kimin yanında söylediğini bilmiyorum.Ayrıca kendisi oğlum öldürüldüğünden bu yana köyde herkes bize taziyeye geldiği halde o gelmemekte bizden kaçmakta karşılaştığımızda da gözümüze dahi bakmadan uzaklaşmaktadır oysa kendisi bizim akrabamız olur tazyiye gelmesi gerekirdi,H. C. daha önce Yasa dışı PKK Örgütü ile irtibatı olan bir insandır oğlumdan duyduğuma göre oğlum Mehmet Uğuru kızınıda zorla alıp PKK ya hizmet etmek üzere dağa götürecekmiş oğlumda bundan kurtulmak için kızını H.nün amcasının oğluna verip evlendirecekmiş...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-17) bb) Maktülün karısı Medine UĞUR C.Savcılığındaki ifadesinde; “ Maktul Mehmet Uğur benim kocam olur.kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür çünkü Olay gecesi akrabamız Hamza Boğuçun evine İzmirde trafik kazası geçerin kardeşinin durumunu ögreneve gitmişti dönüşte de C.lerin üç evinin arkasında öldürüldü ayrıca kendisi H. C. ile 1.yıdır konuşmuyordu çünkü 1. yıl kadar önce H. C. bizim kızımız olan ipek’i bizden istedi ve dağa PKK ya götüreceğini söylemişti ben bu durumu maktul kocamdan öğrendim.Kendisi evli barklı idi daha öncede PKK ile irtibatı vardı bizde ondan kurtulmak için kızımızı onun bir akrabasına verdik anacımız kızımızın dağa götürülmesini engellemek idi biz vemeyince bize düşmanlık besledi ve hatta kocamla gönüllü köy korucusu olarak beraber devriyeye çıktıkları halde bu olaydan sonra devriyesini değiştirdi ayrıca kocam öldürüldüğünden bir gece önce kayınbabam gilden saat 21. Sularında evimize kocamla birlikte dönerken arkamdan bir karartı fark ettim önce köpek zannettim dönüp baktığımda 15-20 metre mesafede H. C.nin bize takip ettiğini gördüm elinde bir şey olup olmadığını fark edemedim durumu ayrıca kocamada söyledim bunun üzerine biz hızla evimize doğru gittik.Ertesi günde kocam öldürüldü benim kocamın köyde hiçbir düşmanı yoktur kimse ile - 27 - kırgınlığı olmamıştır ben hiç kimseden şüphelenmiyorum yalnız H. C. den şüpheleniyorum ayrıca bizim evimize kocam öldürüldükten sonra başsağlığına hiç gelmedi oysa köyde ondan başka herkes bize geldi bizi gördüğünde bize bakamıyor başını yere eğiyor ve kaçmaktadır oysa kendisi kocamın yakın akrabasıdır. ..” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-18) cc) Maktulün kızı İpek UĞUR C.Savcılığındaki ifadesinde “Maktül Mehmet Uğur benim öz babam olur.kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür ben olayı görmedim ancak daha önce meydana gelen olaylara göre bu değerlendirmeyi yapıyorum çünkü bundan 1.yıl kadar önce beni PKK ya dağa götürmek için babamdan istemiş babam bunu 1.yıl önce söyledi ancak kendisine vermek istemedi ve beni kurtarmak için beni H.nün akrabası olan Mücahıt C.ye verip evlendirdi.Fakat beni vermemesi nedeniyle o günden bu güne babamla konuşmamakta beraber korucu olmaları sebebiyle devriyeye çıktıkları halde babam ile olan devriyesini ayırdı başka bir devriyeye geçti o günlerde komşularına da babamı öldüreceğini söylemiş biz bunu o tarihte duymuştuk.Ayrıca annem ile babam cinayetten bir gün önce dedem gile gitmişti dönüşte annem arkasında bir karartı tespit etmiş önce köpek zannetmiş sonra dönüp baktığında 15 metre kadar bir mesafeden H. C.nin kendilerini takip ettiğini görmüş.Daha sonra annemle babam hızlı bir şekilde yürüyerek evlerine gelmişler H.nün elinde herhangi bir silah olup olmadığını annem fark edememiş.Babam öldürülmeden öncede akrabamız Hamza Boğuçun evine amcamın trafik kazası geçirmesi sebebiyle telefon etmeye gitmişti öldürüldüğü yerde C.lerin üç evinin arasıdır demek ki babamı sürekli takip edip pusu kurarak öldürmüş ayrıca ben otopsiye geldiğimizde babamı bu şahsın öldürdüğünü söylemek için yanınıza doğru gelmek isterken katilin akrabaları beni sille tokat döverek oradan uzaklaştırdılar babamın köyde hiçbir düşmanı ve sevmiyeni yoktur yalnızca H. C. ile arz ettiğim sebeplerle konuşmuyordu.ayrıca babam öldükten sonrada başını öne eğip gözünü kaçırmakta idi ondan başkası babamı öldüremez dedi "şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-19) - 28 - dd) Maktulün kardeşi Ali UĞUR C.Savcılığındaki ifadesinde “Maktul Mehmet Uğur benim öz kardeşimdir.Öldürüldüğünde ben İzmirde idim olay hakkında görgüye dayalı bir bilgim yoktur ancak yaptığım araştırma ve tespitlerime göre kardeşimi H. C. öldürmüştür Şöyleki yine kardeşimden öğrendiğime göre bundan 1. yıl kadar önce H. C. kardeşimin kızı ipeki istemiş kardeşimde kendisinin evli olduğunu niye istediğini sorduğunda kendine değil PKK ya , dağa götüreceğini söyleyince kardeşimde karşı çıkmış ve kızını H.den bir zarar gelmemesi için H.nün akrabası olan Mücahit C. vermiş ben bir ara köye geldiğimde kızın küçüktür neye hemen evlendirdin diye sorduğumda bana bu durumu anlattı ayrıca bir yıldır da konuşmuyorlarmış ve daha önce birlikte devriyeye çıkıp korucu olarak nöbet tuttukları halde bu olaydan sonra H. C. devriyesini ayırmış.Yine kardeşimin öldürülmeden bir gün önce kardeşim ve karısı babam gile akşam vakti gitmişler dönüşte de arkalarından bir gölge olduğunu ve kendilerini takip ettiğini fak etmişler yengem Medine dönüp baktığında H. C.nin kendilerini takip ettiğini fark etmişler.ayrıca kardeşim C.lerin evlerinin ortasında öldürüldü bu şahısların evlerinde bir sürü köpek vardı başka bir şahıs buraya gelip rahatça dolaşamaz yine H. C. akrabamız olmasına rağmen bize başsağlığına hiç gelmedi sürekli bizden kaçmaktadır bütün bu olay ve haller H.nün kardeşimi öldürdüğünü doğrulamaktadır kendisinden şikayetçiyim” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-20) Mehmet UĞUR’un öldürülmesi olayını gören yoktur. Köy korucuları benzer ifadelerinde; olayı görmediklerini, silah sesi duyduklarını belirtmişlerdir. Jandarma ifadelerinden sonra, C.Savcısı 11 kişinin ifadesine başvurur ve hepsini serbest bırakır. 2 gün sonra ise maktül yakınları C.Savcılığına ifade veriyor ve Maktülü öldürenin H. C. olduğunu belirtiyorlar. Burada insanın önemli olan soru; maktul yakınlarının neden 28.6.1996’ya kadar herhangi bir başvuruda bulunmadıklarıdır. Çünkü başvurdukları tarih ile olayın olduğu tarih arasında 33 gün vardır. Ayrıca bu kişiler sanki bir ağızdan çıkmış gibi ifadeler vermişlerdir. Bu durumun bir - 29 - komplo olduğu açıktır. Nitekim daha sonraki aşamalarda; Huzurda verdikleri ifadeler ile tamamen farklı anlatımlar sergileyeceklerdir. Maktul yakınları; Musa, Medine, İpek, Ali UĞUR’un bu aşamada verdikleri ifadelere bakarsak; genel olarak üzerinde durdukları konular; - Olaydan bir yıl kadar önce maktulün kızını H. C.’nin PKK için dağa götürmek istediğini, - Olaydan bir gün önce maktulle karısının kayınpederlerinden eve dönerlerken arkalarından takip edildiklerini hissettiklerini, karısının dönüp baktığında bu kişinin H. C. olduğunu gördüğü, - Olaydan iki yıl önce maktulle H. C.’nin birlikte nöbet tuttukları halde 1 yıl önce ayrıldıkları, - Maktulün ölümünden sonra H. C.’nin taziyeye gelmediği, şeklindeki soyut olgulardır. Bu ifadeler üzerine derhal C.Savcısı H. C. hakkında “Gıyabi Tutuklama Müzekkeresi” tanzim etmiştir (EK-21), C ) SANIK (SANIĞIN TUTUKLANMASI, TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ, SANIĞIN SORGUSU) 1. Genel Olarak : a) SORGU: Sanığın sorgusu, kendisine isnat olunan anlatılarak, bu hususta cevap vermek isteyip istemediğinin sanığa - 30 - suçun sorulmasıdır. Sanığın sorgusu hazırlık soruşturması sırasında Sulh Hakimi tarafından yapılır. Sorguya sanığın hüviyet tespitiyle başlanır. Hüviyet tespitinde sanığın, adı-soyadı, baba ve ana adı, doğumu, ikametgahıyla nüfusa kayıtlı olduğu yer, ne işle uğraştığı, medeni hali, okur yazar olup olmadığı ve sabıka durumu sorulur. b) TUTUKLAMA: CMUK 104. Madde- “ Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler aşağıdaki hallerde tutuklanabilir. 1 - Kaçma şüphesini uyandıracak vakıalar bulunması. 2 - Delillerin yok edilmesi, değiştirilmesi, gizlenmesi, şeriklerin uydurma beyana veya tanıkların yalan tanıklığa veya tanıklıktan kaçmaya sevk edildiğini, bilirkişilerin etki altına alınmasına çalışıldığını gösteren hal ve davranışların bulunması. Soruşturma konusu olan suçun, kanunda öngörülen cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi veya sanığın ikametgahı veya meskeninin bulunmaması veya kim olduğunu ispat edememesi durumunda yukarıda bir ve iki numaralı bentlerdeki haller var sayılabilir. Altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda sanık ancak, suçun toplumda infial uyandırması veya ikametgahı veya meskeninin bulunmaması veya kim olduğunu ispat edememesi halinde tutuklanabilir. Soruşturma konusu fiilin önemi veya uygulanabilecek ceza veya emniyet tedbiri dikkate alındığında tutuklama haksızlığa sebep olabilecekse veya tutuklama yerine bir başka yargılama önlemi ile amaca ulaşılabilecek ise tutuklamaya karar verilemez.” Anayasa 19. Maddesi gereğince, CMUK 104. maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmesi halinde, henüz suçluluğu kesinleşmemiş, bir kişinin özgürlüğünün kaldırılmasıdır. - 31 - Sanığın, yargılamadan veya verilecek cezadan kaçmasını, delillere zarar vermesini önlemek ve suçla bozulan toplumsal dengenin sağlanması amacıyla zorunlu hallerde başvurulacak bir yargılama önlemi olarak mevzuatımızda yer almıştır. Hazırlık aşamasında tutuklamaya, Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine Sulh Hakimi karar verir. Yetkili Sulh Hakimi suçun işlendiği veya sanığın yakalandığı yerdeki hakimdir. (CMUK 124. ,125.Md.) Tehirinde zarar bulunan hallerde Sulh Hakimi doğrudan tutuklama kararı verebilir. (CMUK 125. 158.md.) Fiili veya hukuki imkansızlık hallerinde asıl, yetkili olan hakimin mensup olduğu Ağır Ceza merkezindeki Sulh Hakimi de bu yetkiyi haizdir. (CMUK 125/Son.) Tutuklama kararına sanık, tutuklama isteminin reddi kararına da Cumhuriyet Savcısı itiraz edebilir. Yargılama aşamasında tutuklamaya ve salı vermeye yetkili olan ve davayı gören mahkemedir. “Ceza Usul Hukukumuzda “Vicdani delil sistemi” kabul edildiğinden, mevcut verilerin tutuklamaya yeterli (Kuvvetli belirti) sayılıp sayılamayacağı ve diğer ek şartlarında var olup olmadığını hakim takdir edecektir. Takdir hakkını kullanırken tamamen serbest olmayıp, Anayasa’nın kişi özgürlüğüne verdiği önemi göz önünde bulundurmak, takdirini Anayasa’ nın ruh ve amacına uygun kullanmak durumundadır.” (5) A.Y.Mah.13.5.1963 tarih ve 1963/200-110 - 32 - (5) c) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ: CMUK 106. Madde- “ Sanığın tutuklanmasına ancak hakim karar verir. Tutuklanması talep edilen sanık hazırsa karardan önce dinlenir, hazır bulunan sanık isterse sorgu sırasında vekaletname aranmaksızın müdafii de hazır bulunabilir ve karar verilmeden önce Cumhuriyet Savcısı ile hazır olan müdafi dinlenir. Sanık hazır değilse talebe ilişkin karar, yokluğunda ve evrak üzerinden verilir. Tutuklama müzekkeresinde, sanığın mümkün olduğu kadar açıkça kim olduğu ve şekli ile kendisine isnat olunan fiil, fiilin gerçekleştiği zaman ve yer, fiilin kanunda hükme bağlandığı maddeler, suçun kanuni unsurları ve tutuklamanın sebebi belirtilir. Tutuklama müzekkeresinin sureti tutma anında tebliğ edilir. Bu mümkün olmadığı takdirde de, tutma sebepleri ve aleyhindeki isnat sanığa hemen yazılı olarak bildirilmekle beraber tevkif evine konulduğunun en geç ertesi günü kendisine tebliğ olunur. Tebliğ, tutuklama müzekkeresinin aslına, bir suretinin sanığa verildiği ve tarihi yazılmak ve sanığın yakalandığı gün gösterilmek ve altı sanık ile tebliğ yapan memur tarafından imzalanmak suretiyle olur ve bu asıl tevkifevi dosyasında saklanır.Bu muamelenin yapıldığı yazılı olan tutuklama müzekkeresinin diğer bir sureti dava dosyasına konur. Sanığa, tutuklama müzekkeresinin tebliğinde tutuklama kararına itiraz hakkı olduğu bildirilir.” Maddenin değiştirilen 2. fıkrasına göre tutuklanan sanık hakkında, bir tutuklama yazısı düzenlenecek ve tutuklama yazısında: a) Sanığın olanaklar çerçevesinde açıkça kim olduğu ve özellikleri, b) Üzerine yüklenen fiil, c) Fiilin işlendiği yer ve zaman, d) Fiilin oluşturduğu suça uyan yasa maddeleri, e) Yüklenen suçun yasal unsurları, - 33 - f) Tutuklamanın nedenleri, yazılmalıdır. 2. Somut Olay: Maktülün yakınlarının dilekçeleri verdikleri tarihte C.Savcısı H. C. hakkında “Tutuklama Müzekkeresi”(EK-21) tanzim etmiş, bunun üzerine Bulanık Sulh Ceza Hakimliği gıyabi tutuklama kararı vermiştir.(EK-22) Bu karar üzerine 1.7.1996 tarihinde Jandarma H. C.’nin evini aramış, ‘Muvafakatli Ev Arama Tutanağı” tanzim etmiştir.(EK-23) Bu tutanağa göre evde herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış, H. C. ise Jandarma tarafından Sulh Ceza Mahkemesine götürülmüştür. Sulh Ceza Mahkemesi ise Sanığı dinlemiş, Sanık atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş, kendisine iftira atıldığını belirtmiştir. Mahkeme suçun niteliği sabit olması halinde verilecek cezanın miktarını göz önüne alarak; Gıyabi Tutuklama Kararını VİCAHİYE çevirmiştir.(EK-24) II. SON SORUŞTURMA SAFHASI A) İDDİANAME 1. Genel Olarak : CMUK 163. Madde- “Yapılan hazırlık tahkikatı sonunda, toplanan deliller kamu davasının açılmasına yeterli ise Cumhuriyet Savcısı mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle kamu davasını açar. İddianamede sanığın açık kimliği, isnat olunan suçun neden ibaret olduğu, suçun kanuni unsurlarıyla uygulanması gereken kanun maddeleri, deliller ve duruşmanın yapılacağı mahkeme gösterilir. - 34 - Asliye ve Ağır Ceza Mahkemelerine ait işlerde, hazırlık tahkikatının verdiği esaslı neticeler dahi iddianameye yazılır.” “Üzerine suç atılan kimse aleyhine, kamu davasının açılmasını haklı göstermeye yeterli delil ve emarelerin elde edilmesi halinde, duruşması yapılarak, eyleminin temas ettiği kanun maddeleri uygulanarak cezalandırılması için, Cumhuriyet Savcılığınca, görevli mahkemeye hitaben yazılan belgeye ‘iddianame’ denir.(1) YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME “Mahkemenin görevi, işlenilen suçun niteliği ve sanığın sıfatı bakımından, Cumhuriyet Savcılığının görevli mahkemeyi tayin ve işin adli yargı organlarına ait olup olmadığını tespit etmeleri keyfiyetidir.” (2) “Cumhuriyet Savcıları, kamu davasını ancak; bulundukları yargı çevresindeki adli yargı organlarına dahil olan ceza mahkemelerinde açabilirler. Kanun, Ağır Ceza, Asliye Ceza ve Sulh Ceza Mahkemelerinin bakabilecekleri davaları da ayrı ayrı belirlemiştir. Bu itibarla, Cumhuriyet Savcılarının bu kanuni esasları göz önünde tutarak, davayı görevli mahkemede açmaları gerekmektedir.” (3) 2. Somut Olay : Bulanık C.Başsavcılığının 1.7.1996 tarih ve 1996/8 numaralı FEZLEKE’si üzerine Muş C.Başsavcılığı 8.7.1996 tarih ve 1996/28 numaralı İDDİANAMESİNDE; “ Olay günü maktülün İzmirde kaza geçiren akrabalarının durumunu sormak üzere köylüsü Hamza Boğuç’un evine akşamüzeri gittiği daha sonra da saat 22.00 sularında evine doğru dönerken yolda kaleşnikof marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikatta olayı gören tanık olmadığı ayrıca maktülün vurulduğu silahın elegeçirilemediği (1) Çağlayan, M: Muhtar, Uygulama Yönünden Ceza ve Usul Hukuku, Ank s. 345. (2) Bilecen, s. 258. (3) Bilecen, s. 258 - 35 - ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığın 1 yıl kadar önce maktülün kızını istediği onun da vermediği bunun üzerine sanığın maktüle düşmanlık beslediği düşmanlık sebebiyle birkaç yerde maktülü öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de maktül ve eşi medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her ikisini takip ettiği, olayın taammüden icra olduğu, maktülün köyde başka herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülün akrabalarının yalnızca sanığı sorumlu gördükleri ayrıca sanığın, maktülün öldürülmesinden sonraki tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçu sanığın işlediğinin kuvvetle muhtemel bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanığın yargılaması yapılarak eylemine uyan T.C.K.’nun 450-4, 31,33 ve 40. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.” şeklinde iddiada bulunmuştur. (EK-25) B) TENSİP VE TENSİP ZAPTIYLA VERİLEN KARARLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 1. Genel Olarak : Muş Ağır Ceza Mahkemesinin Tensip Zaptını incelemeden önce, Tensip Zaptında verilen kararlarla ilgili genel bir bilgi verecek olursak: CMUK 112. madde gereğince; hazırlık soruşturmasında, tutuklu sanığın tutukluluk halinin devamına gerek olup olmadığı hususu, en geç 30’ar günlük süreler içinde, Cumhuriyet Savcısının talebi ile, Sulh - 36 - Hakimince incelenecektir. Aynı süreler içinde sanığında bu talepte bulunmaya hakkı vardır. Hakkında son soruşturma açılan tutuklu sanığın tutukluluk durumu ise; gerek tensip kararı ile birlikte, gerekse her celse talep olmasa da inceleneceği gibi, şartların gerçekleşmesi halinde celse aralarında da kendiliğinden karara bağlanacaktır. Diğer yandan; zaruret olmadıkça duruşmaya 8 günden fazla ara verilemeyeceği, tutuklu işlerde ise, zaruret bulunsa dahi ara verme süresinin 30 günü geçemeyeceği hükmü konularak (CMUK 222.Md.) gerek hazırlık gerekse Son Soruşturma safhalarında tutukluluk halinin 30 günü geçmeyecek süreler içinde incelenmesi imkanı yaratılmıştır. CMUK 33. Madde- “Alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz edilen kararlar kendisine tefhim olunur ve isterse kararın bir sureti de verilir. Diğer kararlar tebliğ olunur. Alakadar olan taraf tutuklu ise tebliğ edilen varaka talebi halinde kendisine okunup anlatılır. CMUK 209. Madde- “Tutuklu olmayan bir sanığa tebliğ olunacak celpnameye, mazereti olmaksızın gelmediği halde tutuklanacağı ve zorla getirileceği yazılır.Ancak 225. maddede beyan olunan halde bu ihtar yazılmaz. Tutuklu bulunan sanığın daveti 33. madde mucibince durumsa gününün tebliği suretiyle olur. Aynı zamanda sanığın duruşmada kendisini müdafaa için bir talepte bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmeğe davet olunur. Bu muamele tutuklunun mahkeme katibi yanına getirilerek bir tutanak tutmak suretiyle yapılır.” Sanık tutuklu ise, CMUK 33. maddesi uyarınca kendisine duruşma gününü bildirmek suretiyle Cumhuriyet Savcılığınca duruşmada bulunması sağlanır. Tutuklu olan sanık duruşma hazırlığı devresinde mahkeme kalemine getirilerek, duruşmada kendini savunabilmek için bir istemi olup olmadığı, böyle bir istemi varsa nelerden ibaret olduğunu bildirmesi istenir. Buna kalem sorgusu (isticvap) denir. - 37 - Sanıkların daha önce suç işleyip işlemedikleri, işledilerse ne tür bir suçla mahkum oldukları, yargılama sonucunda verilecek olan hükmün, takdiri hafifletici nedenlerin uygulanıp uygulanmayacağının tespitinde önem taşıyacağından, mahkeme tarafından yargılamanın başında Adli Sicil Müdürlüğünden istenir.. CMUK 45. Madde- “Tanıklar davetiye ile çağrılır. Davet üzerine gelmemenin kanuni neticeleri davetiyede gösterilir. Tutuklu veya acele işlerde, mahkeme davetiye tebliğ ettirmeksizin tanıklar için ihzar müzekkeresi verebilir. Şu kadar ki müzekkerede bu yoldan getirilmenin sebepleri gösterilir ve bunlara mahkemece davetiye ile gelen tanıklar hakkındaki işlemler uygulanır. Davetiye fiili hizmette bulunan askerlere bulundukları yerlerdeki askeri makamlar vasıtasıyla tebliğ olunur.” “Tanık, taraflardan olmayan bir kişinin olay hakkında beş duyusu ile edindiği bilgiyi sübut konusunda karar verecek olan (veya naip veya istinabe olunan ) hakime sözle anlatan kişidir.” (1) Tanıklar kural olarak davetiye ile çağrılır ve bu davetiyeye gelmemesi halinde uygulanacak hükümler yazılır. Ancak, tutuklu ve acele işlerde doğrudan ve ilk defa ihzar müzekkeresi çıkarılabilir. İhzar müzekkeresinde bu neden (tutuklu iş-acele iş) belirtilmelidir. Ceza yargılamasında, ceza yargıcı hukuk yargılamasının aksine tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı değildir. Maddi gerçeğin öğrenilmesi ve vicdani kanaatin oluşabilmesi için kendiliğinden kanıt toplama serbestisine sahiptir. Mahkeme gerekli gördüğü kanıtların toplanmasını kendiliğinden bilirkişi incelemesi yaptırmasını da karar verebilir. Bu tanık veya bilirkişilerin hazırlık soruşturması sırasında dinlenmiş olmaları gerekli değildir. (1) Erem, age. s. 370 - 38 - CMUK 211. Madde- “Müdafii gerek mahkemece tayin edilmiş olsun gerek maznun tarafından intihap edilipte mahkemeye haber verilmiş bulunsun maznun ile birlikte davet olunur.” Müdafiin duruşmaya davet edilmemesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından bu husus bozma sebebi oluşturur. Zira bu kural emredici niteliktedir. Sanığa duruşma gün ve saatini bildirir davetiye tebliği ve davetiyeyle birlikte iddianamenin de gönderilmesi ve ayrıca duruşmanın celpnamenin tebliğinden itibaren bir haftadan önce yapılmaması, sanığın savunma hakkını kullanması açısından getirilmiş düzenlemelerdir. Zira; sanığın duruşmada kendini savunması, ancak ve ancak duruşma gününden haberdar olmasına bağlıdır. Öte yandan, kendisine davetiye ile beraber iddianame de gönderilen sanık, üzerine atılı suçun neden ibaret olduğunu, neyle yargılanacağını bileceğinden savunmasını ona göre hazırlayacaktır ki, bu da sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması açısından önemlidir. 1) Somut Olay : Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 8.7.1996 tarihli “Tensip Zaptı”’na (EK-26) yukarıdaki genel bilgiler doğrultusunda bakarsak; Müşteki ve Tanıkların dinlenmeleri için Bulanık Asliye Ceza Mahkemesine Talimat yazılmasına, Sanığın Jandarmada kayıtlı silahının olup olmadığının, var ise emanete alınarak emanet makbuzunun celbi için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına, Sanığın evinde uzun namlulu silah olup olmadığının tespiti için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına, Sanığın tutukluluk halinin devamı ile, duruşmada hazır edilmesi için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına, Sanığın kalemce isticvabının yapılması ve hazır bulundurulması için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. - 39 - C) MAHKEMECE YAPILACAK TAHKİKAT 1. Genel Olarak : a) Taammüden Adam Öldürme Suçu: aa) ADAM ÖLDÜRME SUÇLARI : Adam öldürme suçları icrai veya ihmali hareketle işlenebilir. İhmal suretiyle bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren kimsenin kasten adam öldürme suçundan sorumlu tutulabilmesi için, hareketsiz kalmanın illi bir değer taşıması yanında, failin ölüm sonucuna engel olmakla hukuken yükümlü olması ve kastının ölüm sonucunu kapsaması, bir başka ifadeyle ölümün oluşmasını sağlamak amacıyla failin hareketsiz kalması gerekmektedir. İcrai hareketin fail tarafından doğrudan doğruya veya dolayısıyla yapılması arasında bir fark yoktur. Bir kimsenin öldürmek kastı ile bir kimseyi aç ve susuz bırakması halinde ihmali davranışla adam öldürme suçu oluşabilir. Önemli olan hareketin illi bir değer taşımasıdır. bb) KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇLARI Kasten adam öldürme suçu kasıtlı suçlardandır. Ölüm sonucunun gerçekleşmediği hallerde failin etkili eylem suçunu mu, yoksa adam öldürmeye tam kalkışma suçunu mu işlediği hususu önem kazanmaktadır. Bu halde failin kastının belirlenmesi gerekir. Kasten adam öldürme suçunda aranması gereken genel kasttır. Saik önemli değildir. Failin kastının belirlenmesi aslında bir kanıtlama sorunundur. Kast, failin iç dünyası ile ilgili bir husustur, bu bakımdan dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle failin kastının belirlenmesi gerekir. - 40 - SUÇUN İŞLENİŞ BİÇİMİNDEN FAİLİN KASTININ BELİRLENMESİ: Suçta kullanılan araç: Failin suçta kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı kastın belirlenmesinde etkilidir. Ateşli bir silahın ve kesici-delici bir aletin olayda kullanılmış olması, failin kastının belirlenmesinde etkilidir. Aracın etkili kullanılması: Aracın tek başına öldürmeye elverişli olması yeterli değildir. Etkili mesafeden kullanılıp kullanılmadığına bakılmalıdır. Örneğin av tüfeğinin etkili olduğu mesafeden daha ötesinden mağdura yöneltilerek ateş edilmesinde öldürme kastının varlığından söz edilemeyecektir. Yaranın nahiyesi: Failin mağdura yönelik darbelerinin, mağdurun yaşamsal bölgelerine isabet edip etmediği de kastın belirlenmesinde gözetilmelidir. Fakat yara nahiyesi gözetilerek bunun tesadüfen olup olmadığı belirlenmelidir. Darbenin sayısı ve şiddeti: Fail tarafından mağdura karşı kullanılan elverişli araç ile kaç darbe vurulduğu, bu darbelerin ağırlığı, şiddeti gözetilmeli ve kastın belirlenmesinde göz önünde tutulmalıdır. Ancak darbenin sayısı ve şiddetinde de tesadüfen etkisi bulunup bulunmadığı belirlenmelidir. Hedefin hareketli oluşu faildeki heyecan ve panik, alette oluşan teknik bir arıza darbelerin sayısı ve şiddetinde etkili olabilir. Mağdurda oluşan yaranın niteliği: Failin elverişli aracı ile mağdurda oluşan yaranın niteliği de önemlidir. Hayati tehlike geçirip geçirmediği, yapılan bir operasyonla yaşama geri döndürülüp döndürülmediği göz önüne alınmalıdır. Engel sebep yokken fiile kendiliğinden son verme: Fail, mağdura yönelik atış veya darbelerine devam ederken, dış bir engel olmadığı - 41 - halde, kendiliğinden fiiline son vermişse bu husus kastın belirlenmesinde önem taşımaktadır. Dış etki manevi de olabilir. Failin icra hareketlerini bitirmesine rağmen sonucun oluşup oluşmaması: Ölüm geçekleşmişse failde genel kast, yani doğrudan doğruya -dolayısıyla- gayrı muayyen varsa sorun yoktur. Ölüm sonucu gerçekleşmediğinde, icra hareketlerinin tamamlanıp tamamlanmadığı önem taşımaktadır. 1- Failin suç işlemeden önceki davranışları: Taraflar arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir nitelikte ciddi bir husumetin olması, mağduru öldüreceğine ilişkin tehdit ve beyanları olması. 2- Failin suç işlendikten sonraki davranışları: yaralanan mağduru hastaneye yetiştirmek için yoğun bir çaba sarf etmesi, pişmanlık gösteren davranışlar ve yakınmalarda bulunması gibi. Fail birden fazla sonuç gerçekleştirdiği taktirde, sonuç kadar suç vardır. Ancak, sorumluluk kastına göre belirlenir. “Suç doğrudan vasıtalarla işlenebileceği gibi, doğrudan doğruya olmayan vasıtalarla da işlenebilir. Kendini koruma gücü olmayan kimseyi soğukta bırakma, tehlikeli bir hayvanı mağdura karşı kışkırtma gibi. Ayrıca suçun manevi vasıtalarla işlenmesi de mümkündür Şiddetli bir korku ve heyecan yaratarak, mağdurun mevcut hastalığını ağırlaştırmak sureti ile ölüme sebep olmak gibi.” (1) Fiil ile netice arasında illiyet bağı olması gerekir. İlliyet bağı yoksa fail neticeden sorumlu tutulamaz. Kasten adam öldürme suçlarında, fiilin ,işlendiği yerde neticenin meydana gelmesi şart değildir. Zira bu suç neticesi harekete bağlı suç değildir. Hareket başka bir yerde sonuç başka bir yerde meydana gelebilir. Fiil ile neticenin meydana geldiği an arasındaki geçen zaman pek (1) Eren, Türk Ceza Hukuku - 42 - önemli değildir. Ancak fiil ile netice arasında çok uzun bir zaman geçmiş ise araya başka sebeplerin girip girmediğine bakmak gerekir. Ölümün meydana geldiği an suç tamamlanmış olur. Zira adam öldürme suçu, maddi suçlardandır. Neticenin meydana gelmesi şarttır. Bu suça eksik ve tam kalkışma mümkündür. Doktrinde ve uygulamada da bu şekilde kabul edilmektedir. cc) TASARLAYARAK ADAM ÖLDÜRME (T.C.K. 450/4) MADDE 450 - (Değişik: 6123 - 9.7.1953) Öldürmek fiili: 1. Usul ve fürudan biri aleyhine işlenirse; 2. (Değişik: 2370 - 7.1.1981) Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden biri aleyhine veya üyelik sıfatı sona ermiş olsa bile bu görevinden dolayı işlenmiş olursa; 3. Canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile ika edilirse; 4. Taammüden icra olunursa; 5. Birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse; 6. Yangın, su baskını ve gark gibi yedinci babın birinci faslında beyan olunan vasıtalarla yapılırsa; 7. Velevki husule gelmiş olmasın diğer bir suçu hazırlamak veya kolaylaştırmak veya işlemek için ika olunursa; 8. Bir suçtan hâsıl olacak faydayı elde etmek veya bu gayeye vâsıl olmak maksadıyla yapılan ihzaratı saklamak için veya takip edilen gayeye vâsıl olamamaktan mütevellit infial işlenmiş olursa; 9. Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini ortadan kaldırmak veya kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin maksadiyle vukua getirilirse; 10. Kan gütme saikiyle işlenirse; 11. (Ek: 2370 - 7.1.1981) Devlet memurlarından biri aleyhine görevi esnasında veya Devlet memurluğu sıfatı zail olsa bile bu görevi yapmasından dolayı işlenirse; Fail, (Değişik ibare: 5218 - 14.7.2004 / m.1/A-44) "ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis" cezasına mahkûm edilir.( 3.8.2002 tarih ve 4771 sayılı kanunun 1-A maddesi hükmü gereğince, Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, kanunda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.) Türk Ceza Kanununda taammüt (tasarlama) tarif edilmemiş, kavramın tanımlanması uygulamaya bırakılmıştır. - 43 - Taammüdün tanımı ile ilgili doktrinde farklı görüşler mevcuttur: Soğukkanlılık : Taammüden adam öldüren şahısta anormal bir “Soğukkanlılık” müşahede edilmektedir. Başkasını öldürürken hiç heyecan duymamış olması ondaki ruh kötülüğünün delilidir. (2) Teemmül ölçüsü : Taammüden adam öldürmede suça karar verildiği an ile suçu işleme anı arasında uzunca bir zaman geçmiştir. Fail bu fasıla zarfında kararından dönebilirdi. Bu imkandan faidelenmemiş olması cezasının arttırılmasına sebep sayılmıştır. (3) Tertip ölçüsü : Teammmüden işlenen adam öldürme hadiselerinde, suç iyi hazırlanmış, iyi tertiplenmiştir. Bu hazırlık ve tertip (pusu kurmak, mağduru hile ile öldüreceği yere getirmek gibi) suçun neticelenmesini daha emin ve kat’i hale getirir ve hadise anında mağdurun kendisini müdafaa imkanı da bertaraf edilmiş veya tesirsiz hale getirilmiş olur. İşte bu “tertip” cezanın teammüdden dolayı arttırılmasına sebep sayılmalıdır. (4) Yüksek Mahkememizin tasarlama konusundaki kararları incelendiğinde kronolojik seyir içinde bu kavram ile ilgili değişik ölçütler kullandığı gözlenmektedir.: “ soğukkanlılık” ölçütüne ağırlık veren kararlar yanında, bu ölçütten hiç söz etmeksizin, bazen “kararla suç işleme arasındaki süreye”, kimi zaman “tertip ve planlamaya” dayalı kararlar verdiği, zaman zaman “karma” bir ölçüte dahi başvurduğu görülmektedir. (5) Şu an ise; Ceza Genel Kuruu ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi tasarlama kavramı ile ilgili belirli bir çerçeve belirlemiştir. Ceza Genel Kurulunun 27.3.1995 tarih, 1-60/89 sayılı ilamına bakarsak: “ÖZET : Yargıtay'ın duraksamasız uygulamalarına göre, failin bir kimseye karşı belli bir suçu işlemeye sebatla ve koşulsuz olarak karar verip vermediği, ulaştığı ruhi sükunete rağmen, bu kararından vazgeçmeyip kararını ısrarla (2) (3) (4) (5) Erem- Toroslu Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,Ankara 2000, s.345 Ahmet Zeki POLAT, Adam Öldürme Suçları, s.94 - 44 - icraya başlayıp başlamadığı, olaya göre değerlendirilerek tasarlamanın varlığı saptanmalıdır. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi, fakat bir başka nedenle ve ani bir kararla fiili işlemesinde, tasarlamadan söz edilemez. Somut olayda sanık maktülün kendisine ilişki teklif etmesi üzerine suçu işlemeye karar vermiş, bıçağı alarak odasına çıkmış, kısa bir süre sonra da fiili gerçekleştirmiştir. Suçu işlenmeye kesin karar veren sanık, bu konuda bir plan yapmamıştır. Suçun işlemesinde maktülün olay akşamı yaptığı teklifi ve sözleri etkili olmuş, ani bir karar vererek cinayeti işlemiştir. Soğukkanlılıkla verilmiş bir suç kararı yoktur. Sanığın camiden dönüşte karar verip, bıçağı alması ve kendi evine gidip olay yerine gelmesi arasında geçen süre ruhi sükunete ulaşması için yeterli değildir. Bu nedenle suçun kasten işlendiğinin kabulü gerekir. DAVA : Adam öldürmek suçundan sanık A. Y.nim, TCY'nin 450/4, 51/1, 55/2, 59 maddeleri gereğince 6 sene, 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 14.12.1993 tarih, 18/201 sayılı re'sen temyize tâbi olan hükmün sanık vekili tarafından da temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 7.7.1994 tarih, 1702/425 sayı ile; "a- Mahkeme, sanığın ikrarına bağlı olarak 'maktülün, sanığa çirkin tekliflerde bulunduğunu, bakışları ile de rahatsız ettiğini, bunu hazmedemeyen sanığın sebze ayıklamakta kullandığı tahta saplı bıçakla onu öldürerek kendisine yaptığı teklifin acısını çıkarmayı aklına koyduğu, olay gecesi camiye gitmekte olan sanığa maktülün yine aynı teklifi tekrarladığını' kabul ettiğine göre olay gecesi tekrarlanan haksız hakaret nedeniyle sanığın suçu işleme kararında maktülün yenilenen teklifinin etkili bulunduğu dikkate alınmadan suçun kasten ve tehevvüren işlendiğinin kabulü yerine soğukkanlı olarak karar vermesi, kararla icra arasında sebat ve ısrarı gösteren sürenin geçmesi gibi unsurları bulunmayan taammüdün varlığı ile yazılı şekilde karar verilerek suç vasfının tayininde hata edilmesi, b- Sanık hakkında TCK'nin 450/4, 51/1, 55/2. maddeleri uygulanırken, 15 yıl olan cezanın gerekçe gösterilmeden asgari haddin üstünde 20 yıl olarak verilmesi" isabetsizliğinden bozmuş, Yerel mahkeme 10.11.1994 tarih, 176/174 sayı ile, bozmanın ( b ) bendine uymuş, ( a ) bendinde ise, "sanığı suça sevkeden saik, maktülün çirkin teklifleridir. Sanık, bu teklifler üzerine tahrike kapılmış, öldürmeye karar vermiş, olay günü bıçağını alarak camiye gitmiş, dönüşünde bir süre etrafta dolaşmış, kararından vazgeçmeyerek maktülün evine gitmiş, onun gelmesini beklemiştir. Maktül gelince bu kararından vazgeçmeyip onu bıçaklamıştır. Maktülü beklemekle, kararından vazgeçmediğini göstermiştir. Suçun aniden ve kızgınlıkla işlendiği kabul edilemez" gerekçesiyle direnmiştir. Re'sen temyize tâbi olan bu hükmün ayrıca sanık vekili tarafından da temyizi üzerine dosya; Yargıtay C. Başsavcılığı'nın "onama" istemli 15.2.1995 tarihli tebliğnamesiyle birinci başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Sanık hakkında adam öldürmek suçundan açılan davada, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun taammüden işlenip işlenmediğine ilişkindir. Kaynak İtalyan ceza yasası ile Türk ceza yasasında tasarlama ( taammüd ) tarif edilmemiş, bazı suçlarda ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmiş ve tasarlamanın tanımı uygulamaya bırakılmıştır. - 45 - Tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki mahiyeti öğretide tartışmalıdır. Yargıtayımızın duraksamasız uygulamalarına göre, failin bir kimseye karşı belli bir suçu işleme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, kararını ısrarla ve bu akış içerisinde icraya başlayıp başlamadığı olaysal olarak değerlendirilmek suretiyle tasarlamanın varlığı saptanmalıdır. Fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedenle ve ani bir kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının ne zaman alındığı ve eylemin ne zaman işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı araştırılmalıdır. Maddi olayda; 16 yaşında olup ablasının yanında kalan ve pazarcılık yapan sanığa, aynı apartmanın giriş katında oturan maktül ahlâka aykırı tekliflerde bulunmuş, sarkıntılık yapmıştır. Sanık; olay gecesi camiye giderken, maktülün kapısının önünden geçtiği sırada kapı açılmış, maktül cinsel ilişki önerisinde bulunarak sanığı eve çağırmış, sanık ise kaçmıştır. Saat 23.30 sıralarında eve dönen sanık, öldürülenin bu davranışları üzerine kömürlükte bulunan ve pazarcılıkta kullandığı bıçağı alarak evine çıkmış, çok kısa bir süre oturduktan sonra geri gelerek balkondan maktülün evine girmiş, evde onu bulamamış, dışarı çıkacağı sırada eve gelen maktülle karşılaşmış, "ikna olup geldin mi?" demesi üzerine de bıçakla saldırıp maktülü öldürmüş ve bıçağı da orada bırakarak kaçmıştır. Sanık, olay akşamı maktülün kendisine ilişki teklif etmesi ve eve almak istemesi üzerine, camiden dönüşte suçu işlemeye karar vermiş, bıçağı alarak odasına çıkmıştır. Kısa bir süre sonra ise fiili gerçekleştirmiştir. Maktülün daha önceki teklifleri üzerine suçu işlemeye kesin karar vermiş, bu konuda bir plan yapmamıştır. Fiilin işlenmesinde; maktülün, olay akşamı yaptığı teklifi ve sözleri etkili olmuş, bu davranış üzerine sanık ani bir karar vererek cinayeti işlemiştir. Soğukkanlılıkla verilmiş bir suç kararı yoktur. Sanığın camiden dönüşünde karar verip, bıçağı alması ve kendi evine gidip bilahare olay yerine gelmesi arasında geçen süre, ruhi sükûnete ulaşması için yeterli bir zaman süresi değildir. Sanığın, müsnet suçu işleme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak karar verdiği, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyerek bu kararını ısrarla yerine getirdiği kabul edilemez. Bu nedenlerle, suçun kasten işlendiğinin kabulü gerektiğinden, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak, 27.3.1995 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.” Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; tasarlamadan bahsedilebilmesi için iki unsurun birleşmesi lazımdır: Suç işleme niyetinin belirlenmesiyle fiilin gerçekleşmesi arasında bir sürenin (6) Kazancı Hukuk Otomasyon Mevzuat, İçtihat Programı - 46 - geçmesi ve bu süre içinde sükunet ve soğukkanlılıkla düşünülmüş olmasına rağmen eylem kararından dönülmemiş olması gerekir. b) Mahkemece Yapılacak Tahkikatın CMUK Çerçevesinde Açıklanması : CMUK 219. Madde- “Duruşma, hükme iştirak edeceklerin huzuriyle ara vermeksizin cereyan eder. Cumhuriyet Savcısının ve zabıt katiplerinin bulunmaları şarttır.”... Duruşma safhasında, kesintisizlik esastır. Celseler üst üste yapılır. Bu aşama sonucunda olay hakkında kapsamlı bilgi ve kanaate ulaşan yargılama makamı, “sonuç çıkarma” devresine ulaşır, hüküm verir. CMUK 236. Madde – “Duruşmaya tanık ve bilirkişi yoklaması ile başlanır. Bundan sonra sanığın açık kimliği ve şahsi durumu tespit olunur. Daha sonra iddianame okunur ve 135. maddeye göre sanık sorguya çekilir. İddianamenin okunması ve sanığın sorguya çekilmesi tanıklar hazır bulunmaksızın yapılır.” CMUK 236. madde uyarınca sanık, mahkeme heyetinin huzuruna alınarak, kimlik tespiti yapılır, ikametgahı, ne işle iştigal ettiği, medeni hali, uyruğu ve sabıka durumu sorulur. CMUK 236. maddeye uygun olarak iddianame okunur, sanıklara üzerlerine atılı suçun neden ibaret olduğu açıklanır, CMUK 135. maddedeki hakları tek tek hatırlatılır, CMUK 250. Madde – “Tanığın, bilirkişinin veya şerikinin dinlenmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceği olup olmadığı sanığa sorulur.” CMUK 61. Madde – “Tanığa tanıklığından evvel adı, sanı, yaşı, işi, ve ikametgahı sorulur. İktiza ederse, tanıklığa ne dereceye kadar itimat edilebileceği hakkında hakimi tenvir edecek hallere müteallik ve hele sanık ya da mağdur ile münasebetlerine dair sualler sorulur.” CMUK 47. Madde- “Aşağıdaki kimseler şahitlikten çekinebilirler: - 47 - 1 - Maznunun nişanlısı, 2 - Evlilik bağı kalmasa bile karısı veya kocası, 3 - Maznunun nesepten veya sebepten usul ve füruu yahut üçüncü dereceye kadar (Bu derece dahil) nesepten veya kendisiyle sıhriyet hasıl olan evlilik bağı kalmasa bile ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sebepten civar hısımları ve maznun ile aralarında evlatlık bağı bulunanlar. Yukarda yazılı kimselere dinlenmezden evvel şahitlikten çekinmek hakları olduğu bildirilir. Bu hakkı istimalden vazgeçenler dinlenirken dahi vazgeçmelerini geri alabilirler.” CMUK 52.Madde–“ Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir: 1 -Dinlenme sırasında on beş yaşını bitirmemiş olanlar, veya akıl ve fehim kuvvetlerinin tekemmül edememesinden veya zayıf bulunmasından dolayı yeminin mahiyet ve ehemmiyeti hakkında kafi bir fikir sahibi olmayanlar. 2 -Ceza müddetleri içinde umumi hizmetlerden memnu bulunanlar. 3 -Tahkikatın mevzuu olan vakıalara iştirakten veya yataklıktan maznun veya bu sıfatlardan biriyle mahkum olanlar. CMUK 61. Madde – “Tanığa tanıklığından evvel adı, sanı, yaşı, işi, ve ikametgahı sorulur. İktiza ederse, tanıklığa ne dereceye kadar itimat edilebileceği hakkında hakimi tenvir edecek hallere müteallik ve hele sanık ya da mağdur ile münasebetlerine dair sualler sorulur.” CMUK 56. Madde – “Tanıklar ayrı ayrı ve tanıklıktan evvel yemin ederler. Bununla beraber icabında ve hele bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenmesi caiz olup olmadığına tereddüt edilirse yemin tanıklığından sonraya bırakılır.” CMUK 250. Madde- “Tanığın, bilirkişinin veya şerikinin dinlenmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceği olup olmadığı maznuna sorulur.” - 48 - Bu madde , Vicahilik (yüze karşı olmak) ilkesinin gereği olan bir düzenlemeyi içermektedir. Bu ilke gereği dinlenen tanık veya bilirkişi veya teknik danışman beyanına ya da okunan bir yazılı belgeye karşı sanıktan diyeceği sorularak kanıtların tartışılması sağlanmalıdır. Bu hususlara ilişkin olarak hazır olan sanık yerine müdafiinden sorulması yetmez; öte yandan sanığın yokluğunda bir takım usul işlemleri yapılmış, kanıtlar toplanmışsa, geldiği ilk oturumda sanıktan diyecekleri mutlaka sorulmalıdır. CMUK 233. Madde – “Reis, talepleri üzerine mahkeme azasına dahi bilirkişi ve tanıklara sual sormaya müsaade verir. Bu müsaade Cumhuriyet Savcısına, sanığa ve müdafie dahi verilir.” Türk yargılama sisteminde, Cumhuriyet Savcısının, sanığın ya da müdafiinin direkt olarak, tanığa soru sorma imkanı yoktur. Tanığa soru sormak isteyen Cumhuriyet Savcısı, mahkeme azası, sanık ya da müdafii, tanığa soracağı soruyu ancak mahkeme reisi aracılığıyla sorabilir. Öte yandan bir sorunun sorulmasının caiz olup olmadığı hususunda tereddüde düşülecek olursa, mahkeme bu konuda bir karar verir. Türk Ceza Yargılaması Usulünde, çapraz sorgu yöntemi benimsenmemiştir. Çapraz sorgu yönteminde, mahkeme reisinin aracılığına gerek olmaksızın, Cumhuriyet Savcısı, mahkeme azası, sanık veya müdafii direkt olarak tanığa soru sorabilmektedir. Böylece tanık, düşünme fırsatı olmaksızın olay hakkında tüm bilgi ve görgüsünü aynen aktarmak zorunda kalmaktadır. CMUK 221. Madde - “Duruşmaya ara verilmesine mahkemece karar verilir.” CMUK 222. Madde – “Duruşmaya zaruret olmadıkça sekiz günden fazla arar verilemez. Tutuklu işlerde zaruret olsa dahi bu süre otuz günü geçemez.” - 49 - Duruşma safhasında kesintisizlik esas olduğu için celseler mümkün olduğu kadar aralıksız ve arka arkaya yapılmalıdır. Kanun koyucu da bu ilkeyi nazara alarak yukarıdaki madde hükmünü düzenlemiştir. Ancak kanun koyucu, bu düzenlemeyi zaruret olması halini saklı tutarak getirmiştir. Türk Adalet Sisteminin içinde bulunduğu zor şartlar, iş yoğunluğu, mahkemelerdeki dosya sayısının fazlalığı, adli personelin sayı ve nitelik itibariyle yetersizliği, diğer kurumlarla olan yazışmaların uzun sürede gerçekleşmesi ve daha pek çok sorun düşünüldüğünde, bu madde hükmünün uygulanırlığı da zorlaşmaktadır. CMUK 264. Madde – “Duruşma için tutanak tutulur ve mahkeme başkanı ile zabıt katibi tarafından imzalanır.” CMUK 265. Madde – “Muhakeme tutanağı duruşmanın icra kılındığı yer ve tarihi, hakimlerin, cumhuriyet savcısının, zabıt katibinin ve varsa tercümanın adını, iddianamede tavsif edildiği üzere suçun ne olduğunu, sanıkların, müdafilerin, davacıların adlarını, muhakemenin açık mı, yoksa gizli mi olduğunu ihtiva eder.” CMUK 266. Madde –“Tutanak kısaca duruşmanın cereyanı ile neticeleri ve muhakeme usulünün esaslı merasimine riayet olunduğunu vuzuhla gösterir. Duruşma sırasında okunan evrak ve vesikaların neden ibaret olduğunu ve dermeyan edilen iddiaların hülasalarını ve verilen kararlarla hüküm fıkrasını ihtiva eder.” DELİLLERİN İKAMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ Delillerin ikamesi, davet edilen bütün tanıkların ve bilirkişinin dinlenmesi ve sair sübut vasıtalarının irat edilmesi demektir. Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ikamesi işine başlanır. Ancak sanığın sorgusunun yapılmamış olması delillerin ikamesine mani değildir. Sonradan gelen sanığa, ikame edilen deliller bildirilir. - 50 - CMUK 237. Madde – “Mahkeme talep üzerine veya kendiliğinden tanık ve bilirkişi celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve iradını emredebilir.” CMUK 254. Madde – “Mahkeme irat ve ikame edilen delilleri duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder.” Ceza muhakemesi usulünde, delil serbestisi ilkesi mevcuttur. Bu ilkeye göre, ispatına çalışılan bir husus her türlü delil aracıyla ispatlanabilir, delil araçlarının ileri sürülmesinde zaman kısıtlaması yoktur, hakimin delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi vardır. Bu durumda mahkemenin veya hakimin, duruşma ve tahkikat sonucunda ulaşacağı vicdani kanaat önem taşır. BİLİRKİŞİ RAPORU CMUK 66. Madde – “Çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin rey ve mütalaasının alınmasına karar verilir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Bilirkişinin tayini ve üçten fazla olmamak üzere adetinin tespiti hakime aittir. Hazırlık soruşturmasında, gecikmede sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı da bu yetkiyi haizdir. Belli hususlar hakkında rey ve mütalaalarını beyan ile kanun tarafından görevlendirilmiş resmi bilirkişi varsa, hususi sebepler olmadıkça başkası tayin edilemez. Tedavi ve muhafazaya hükmolunması veya Ceza Kanununun 47 nci maddesinin uygulanması bakımından bilirkişi tetkikatı yaptırmaya hakimler mecburdur. Bilirkişinin, adli tabip yoksa, mütehassıs bir hekim olması şarttır. Hazırlık soruşturmasında muayeneleri icap eden kimselerin muayeneleri, - 51 - Cumhuriyet Savcılarının talebi ile yapılır.” “Bilirkişi, delillere taalluk eden bir meselede, haiz oldukları vukuf ve ihtisas kuvvetiyle, hakime yardımla mükellef kimselerdir.”(1) Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, bilirkişi mütalaası, bir ispat aracı değil, hakimin yardımcısıdır. Bir hakimden bilimin her alanında uzman olması beklenemeyeceğinden, ihtisasa ilişkin konularda hakim, bilirkişinin yardımına muhtaçtır. Soruşturmanın amacı, ceza davasının isabetli bir sonuca ulaştırılması, hakikatin meydana çıkarılması olduğuna göre, uzmanlık gerektiren konularda, bilirkişiye başvurulmalıdır. görüşünü değerlendirmek yetkisi, hakim ya da mahkemeye aittir. Bilirkişilerin mütalaaları mahkemeleri Bilirkişinin (2) kati surette bağlamamakla beraber bunlar aksi ispatlanmadıkça karara dayanak olacak kuvvetli birer delil niteliğindedirler. Gerçeğin açığa çıkarılmasında hakime ışık tutacak bilirkişinin seçiminde dikkat edilecek bazı hususlar vardır. a) Her şeyden önce, bilirkişi de hakim gibi tarafsız bir kimse olmalıdır. Tarafsız olmadığı anlaşılan bilirkişi, hakimin reddini mucip kılacak hallerde reddolunabilir. Bu husus CMUK 67. maddede düzenlenmiştir. Belli hususlarda yasa tarafından belirlenmiş resmi bilirkişiler varsa, özel nedenler bulunmadığı sürece bunlardan başkası bilirkişi olarak görevlendirilemez. 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 1, 2 ve 11. maddelerinde- “Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler, hakimler ve C.Savcılıklarından sorulan adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlülerdir.” (1) Çağlayan, s. 217. (2) Çağlayan, s. 217. - 52 - CMUK m. 67/son – “Red talebini işi soruşturmakta veya davayı görmekte olan hakim veya mahkeme inceler. Reddi isteyen taraf, red sebebini ispatla mükelleftir. Yemin delil olmaz.” b) Bilirkişi iştigal sahasına giren konularda bilgi ve tecrübe sahibi olmalıdır. Başka bir deyişle kendi bilim dalının uzman kişisi olmalıdır. Bilirkişi, hakimin uzmanlığına yani hukuk alanına girmeyen konularda bir delili incelemek ve sonuçlara varmak için yardımda bulunduğundan, bu işi yapabilecek bilgi ve tecrübeye sahip olmalıdır. c) Bilirkişinin açıklamaları doğru olmalı, gerçeğin tam ifadesi bulunmalıdır.(3) CMUK 71. Madde – “Hakim lüzum görürse bilirkişinin yapacağı tetkikleri kendisi sevk ve idare eder.” Yukarıdaki madde hükmünde sevk ve idare ifadeleriyle kastedilen, hakimin, anlaşılması, açığa çıkarılması gereken noktaları, soruşturma için faydalı olacağını düşündüğü cihetleri bilirkişiye bildirmesi ve tetkiklerin seyrini, safhalarını takip ederek, bunların vereceği sonuçlara göre, bilirkişiye daha başka sorulması gereken hususlar ortaya çıkarsa, onlar hakkında da bilirkişiden bilgi istemesidir. (4) Hakim, bilirkişi tetkiklerini bizzat sevk ve idareye gerek görmediği takdirde, tetkikini istediği hususları yazı ile bildirir ve bilirkişinin inceleme sonucu vereceği raporu bekler. (5) Hakim, dosyayı bilirkişiye tevdi etme hususunda verdiği kararında, bilirkişinin yetkisinin sınırlarını da çizmelidir. Aksi takdirde, bilirkişinin yetkisini aştığına dair bir itiraz söz konusu olduğunda, bu konuda (3) Çağlayan, s. 228. (4) Çağlayan, s. 234. (5) Çağlayan, s. 234. - 53 - ne yapılacağına ilişkin bir kanun hükmü yoktur. Bu durumda hakimden karar istenmelidir. (6) CMUK 75. Madde – “Bilirkişi mütalaasını yazı ile bildirir. Ancak hemen mütalaa verilmesi mümkün olan işlerde, bilirkişinin sözlü mütalaası ile yetinilebilir ve bu mütalaa tutanağa geçirilerek imza ettirilir.” CMUK 76. Madde – “Hakim verilen raporu kafi görmediği takdirde, aynı bilirkişi yahut tayin edeceği diğer bilirkişi tarafından yeni bir rapor tanzim edilmesini emredebilir.” Daha önce de belirtildiği gibi, hakim, bilirkişi mütalaasıyla bağlı değildir. Hakim, takdir yetkisini vicdani delil sistemi çerçevesi içinde kullanır. Hakimin de, bilirkişi raporunun –ihtisasa ilişkin olsa bile- kıymetini takdir ve tayin edecek düzeyde genel bilgi sahibi olması gereklidir. Bilirkişi görülmemesi durumunda, raporunun bir mahkemece, bu kanaat oluşturmaya mütalaanın neden yeter yeterli görülmediğine ilişkin gerekli açıklama yapılmak kaydıyla, yeniden bir başka bilirkişinin görüşüne başvurulması mümkündür. Hatta, usul kanunları ve Yargıtay uygulaması, bir davada farklı mütalaalar içeren bilirkişi raporları bulunmasına rağmen, hakimin makul gerekçeye dayanarak bunlardan birine itibar etmesine de cevaz vermektedir. Ancak, mahkeme tarafından herhangi bir rapora itibar edildikten sonra, sübjektif kanaat ve takdire dayanarak bu raporun dışına çıkılması mümkün değildir. (7) CMUK 73. Madde – “Bilirkişi lüzum gösterirse raporunu tanzim için tanıkları dinlemek ve sanığı sorguya çekmek suretiyle muhtaç olduğu mütemmim malumatın istihsali temin olunabilir. Aynı maksatla bilirkişinin kısmen veya tamamen dosyayı tetkik etmesine ve tanıkların (6) Çağlayan, s. 235. (7) Çağlayan, s. 240-241. - 54 - dinlenmesinde veya sanığın sorguya çekilmesinde hazır bulunmasına ve hatta bunlara doğrudan doğruya soru sorulmasına dahi müsaade olunabilir.” 2 . Somut Olay : Duruşma öncesi Tensip Zaptında karar bağlanan hususlar yerine getirilmiş,ilgili yerlere Mahkemece talimat ve müzekkere yazılarak, yargılama öncesi hazırlık tamamlanmıştır. (EK-27) Buraya kadarki kısımda; H. C.’ye ait uzun namlulu bir silahın bulunamayışı, sadece ruhsatlı tabancasının mevcut olduğunun belirlenmesi önemlidir. Ancak dikkati çeken en önemli husus; Bulanık Asliye Ceza Mahkemesinin talimat üzerine müşteki ve tanıkları dinlediği 6.8.1996 tarihli “Talimat Tensip Zaptı”’dır.(EK-28) Zapta baktığımızda; Müşteki Musa UĞUR ifadesinde; 28.6.1996 tarihli ifadesinin aksine; “...sanığın maktülün kızı ipeği isteyip istemediğini bilmiyorum...” demiştir. Tanık İpek UĞUR’un ifadesi ise 6.8.1996 ’daki ifadesiyle tamamen çelişkilidir. 6.8.1996 tarihli ifadesinde ; “ ..kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYI GÖRMEDİM. Ancak daha önce meydana gelen olaylara göre BU DEĞERLENDİRMEYİ YAPIYORUM...” demesine rağmen, Bulanık Asliye Ceza Mahkemesindeki yeminsiz 6.8.1996 tarihli ifadesinde “ ...kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYA BİZZAT TANIK OLDUM. Şöyle ki; olay günü akşam vakti babam eve gelmeyince babamın nerede kaldığına bakmak için kapının önüne çıktığımda silah sesleri duydum. H. C.lerin sokak kapısı açıktı. Ve akabinde H. C.”nin evlerinden içeri girdiğini gördüm... H.”nün evi babamın evine göre daha yüksekte...Bu sebeple H.”nün evini daha rahatlıkla görmekteyiz. Ben silah sesini duyunca babamın yere düştüğünü görmedim. Yalnızca H.”nün evine dış kapıdan girdiğini gördüm...dedemin evinde kaldığını düşünerek babamı takip edip vurmuş olabilir...H. C. beni babamdan PKK örgütü için istemiş. Babam da kendisine vermedi...H. bu sebeple babamın pişman olup sağda solda babamı öldüreceğini söylemiş...” şeklinde beyanda bulunmuştur. Görüldüğü üzere; ilk ifadesinde olayı görmediğini, ikinci ifadesinde de olaya bizzat tanık olduğunu - 55 - söylemiştir. Buna rağmen Bulanık Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi zapta; “... 28.6.1996 tarihinde bulanık c.b. savcılığında verdiği ifadesi okundu şimdiki ifadesi ile benzer olduğu görüldü...” nitelendirmesini yapmıştır. Böyle önemli bir çelişkinin dikkatten kaçmaması gerekirdi düşüncesindeyim. İlk duruşma 9.8.1996 (EK-29) tarihinde yapılmış, yukarıda belirttiğim çelişki Mahkemenin de dikkatini çekmiş ve tanık İpek UĞUR’un İhzaren Celbine karar verilmiştir. 9.9.1996 tarihli ikinci celsede (EK-30) İpek UĞUR dinlenmiş ama Türkçe bilmediği anlaşıldığından Mahkeme mübaşiri Burhan TURAN tercüman olarak seçilmiştir. Burada dikkati çeken husus; daha önce bu tanık tarafından verilen ifadelere ne kadar itibar edileceğidir. Çünkü Türkçe’yi yeterince bilmemesi sonucu Tercüman atanmıştır. Gerek Savcılıkta gerekse Bulanık Asliye Ceza Mahkemesinde alınan ifadelerin zaptlarında tercüman kullanıldığından bahsedilmemektedir.Hem Savcı hem de Bulanık Hakimi de kürtçe mi biliyorlardı da tercümana ihtiyaç duymadılar? Tanık İpek UĞUR’un Huzurda verdiği ifadesine bakacak olursak : “...babam Mehmet UĞUR telefon etmek üzere Kasımgile gidecekti. Evde erkek kimse yoktu. Evde amcamın hanımı vardı. Yatıyordu. Başkaca hiç bir kimse yoktu. Babam evden çıktıktan sonra 10-15 dakika sonra silah sesi duydum. Zannediyorum babam telefon edip geri dönerken silah atıldı. Silah sesleri gelmesi üzerine dışarı çıktım. H. C. HALA ATEŞ EDİYORDU. ATEŞ ETTİĞİ YERDEN BİR ADAM DÜŞTÜ. BUNUN ÜZERİNE BEN GERİ GELİP İÇERİ GİRDİM. SABAHLEYİN ÖĞRENDİĞİMDE BABAM VURULMUŞTU. ÜÇ ŞARJÖR ATEŞ ETTİ. ATEŞ ETTİĞİ YER İLE MAKTÜLÜN ÖLDÜĞÜ YER ARASINDA 20M. MESAFE VARDI. DAHA SONRA ATEŞ ETTİ. H. EVİNE GİRDİ. ELİNDE SİLAH VARDI. EVİNİN IŞIĞI YANDIĞI İÇİN BEN H.”YÜ GÖRDÜM. ANCAK VURDUĞU KİŞİYİ GÖREMEDİM. KORKUDAN EVE GİTTİM. DIŞARI ÇIKMADIM. H. İLE BABAMIN ARASINDA DAHA ÖNCEYE DAYANIR BİR DÜŞMANLIĞI VARDI. Vurulan kişinin babam olduğunu ancak tahmin edemedim...” şeklinde beyanda bulunmuş, Mahkeme Heyeti sanığın maktül ile düşmanlığını bildiği halde H.”nün de ateş ettiğini gördüğü, babasının eve gelmediği halde neden akşamdan sabaha kadar aramadığı veya merak etmediği sorulmuş, tanık cevaben “...ATEŞ EDİLDİĞİ ZAMAN BABAMIN EVDE OLDUĞUNU TAHMİN - 56 - EDİYORUM. VE GELİP GELMEDİĞİNİ DE BİLEMİYORUM. SİLAH SESİ ÜZERİNE KENDİM DIŞARI ÇIKTIM. BEN İÇERİ GİRDİM. AKLIM BAŞIMDA DEĞİLDİ. ONUN İÇİN BABAMIN ODASINA BAKIP DA SİLAH ATILDIĞINI SÖYLEMEK AKLIMA GELMEDİ...” demiş, çelişki nedeniyle sorulduğunda daha önce aklının başında olmadığını onun için önceki ifadelerini kabul etmediğini söylemiştir. İpek UĞUR 14.7.1997 tarihinde Mahkemeye bir dilekçe vermiştir. (EK-31) Bu dilekçesinde;“...ben sanık H. C.’ yi ateş ederken görmedim sadece daha önceki küçük problemlerden dolayı ondan şüphelendiğim için böyle demiştim...ben olayı ve vuran kişiyi kesinlikle görmediğimi beyan eder.”.. şeklinde beyanda bulunmuştur. 15.5.1999 tarihli Celsede (EK-32)yeniden ifadesine başvurulan İpek UĞUR, bu sefer de; “...BEN DAHA ÖNCE İFADE VERMEŞİM. O İFADELERİMDE SANIĞI GÖRDÜĞÜMÜ İFADE ETMİŞTİM. ANCAK BENİM GÖRDÜĞÜM SANIK OLMAYABİLİR. ONA BENZETTİM. O OLMAYABİLİR. ŞU ANDA BENİM AMCAM DİLEKÇE YAZDIRDI. ALTINADA PARMAK İZİMİ ALDILAR. O DİLEKÇE DOĞRUDUR. DAHA ÖNCEKİ İFADELERDE BELİRTTİĞİM OLAYLAR DOĞRU DEĞİLDİR...” demiş, eski ifadeleriyle çelişki hatırlatılıp sorulduğunda “...ateş ederken gördüm demişsem de ben ateş edeni sanığa benzettim. Amcam da trafik kazası geçirmişti. Başsağlığına gelmeyince ayrıca ondan da şüphelendim. Bu nedenle onun ismini verdim. Benim şimdiki ifadem daha doğrudur.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Tüm bu çelişkilere rağmen Mahkeme bu kişinin ifadesine itibar ederek hüküm tesis etmiştir. Oysa ki İpek UĞUR’un diğer yakınıcılar gibi birisi tarafından yönlendirildiği çok açıktır. İkinci Celseden sonra, Tutuklu Sanık H. C. 25.9.1996 tarihinde Mahkemeye bir dilekçe vermiş (EK-33), bu dilekçesinde de Mahkemeye yardımcı olabilmesi açısından abisine ait kalaşnikof marka silahı nöbet tutarken yanında bulundurduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine söz konusu silaha el konulmuş (EK-34), bir sonraki 3.10.1996 tarihli celsede de bu silah ile olay yerinde bulunan kovanların, bağlantılarının tespiti için Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi kararı verilmiştir (EK-35). 31.10.1996 tarihli celsede Adli Tıp raporunun beklenmesine, olayın esasına etki etmeyeceğinden ve bulunamadığından daha sonraki aşamada dinlenmesinden vazgeçilecek olan tanık Celal - 57 - Şaşmaz’ın ifadesinin alınması için müzekkere yazılmasına, Sanığın gönüllü yada geçici köy korucusu olup olmadığının araştırılması için C.Savcılığına yazı yazılmasına karar verilmiştir (EK-37). Jandarmanın yazı üzerine verdiği cevap da dosyasına konulmuştur (EK-38). 22.11.1996 tarihli celsede ise Mahkeme; Sanık vekilinin talebi üzerine; Hamza BOĞUÇ hakkında Hazırlık aşamasında bir işlem yapılıp yapılmadığının araştırılması için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına karar vermiştir (EK-39). Hamza BOĞUÇ; maktülle en son görüşen kişidir, olay anında köy korucuları Hamza BOĞUÇ’u olay yerinden elinde silahla gelirken görmüşlerdir ve 15.7.1997’de Tanık İpek UĞUR ifadesinde; 14.7.1997’deki dilekçesini amcasının yani Hamza BOĞUÇ’un yazdırdığını beyan etmiştir. 19.12.1996 tarihli Celsede müzkkere cevapları gelmemiş, duruşma 16.1.1997 tarihine bırakılmıştır. (EK-40) Hamza BOĞUÇ hakkında Hazırlık aşamasında bir işlem yapılıp yapılmadığı araştırılmış, bazı işlemlerin yapıldığı anlaşılmış (EK-41), ancak tam bir sonuç alınamamıştır. Ama açık olan husus; Hamza BOĞUÇ’un hazırlık aşamasında gözaltına alındığı,göz altına alınma süresinin uzatıldığı tespit edilmiş, ancak hem alınan ifadeleri hem de söz konusu bu belgeler dosyadan bir şekilde alınmış, yok edilmiştir. Nitekim 16.1.1997 tarihli Celsede de bu durum Mahkemece fark edilmiş; “... 3.6.1996 tarihinde emniyet odasına alınan 4.6.1996 tarihinde Bulanık Savcılığına sevk edilen Hamza Boğuç hakkında savcılıkca ne işlem yapıldığını ayrıntılı olarak araştırılıp sonucundan bilgi verilmesi için C.savcılığına müzekkere yazılmasına..” karar verilmiştir(EK-42). Bu arada 24.12.1996 tarihli Adli Tıp Kurumu Raporu 22.1.1997 tarihinde Dosyaya girmiştir(EK-43). Bu Rapora göre; olay yerindeki kovanların H. C.’nin abisine ait Kalaşnikof marka silahtan atıldığı tespit edilmiştir. 7.2.1997 tarihli Celsede; Sanık vekilinin talebi doğrultusunda “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı tanzim edenlerin tanık olarak - 58 - dinlenmelerine karar verilmiştir. Hamza BOĞUÇ hakkında ise C.Savcılığı; tüm işlemlerin dosya içerisinde olduğunu müzekkere cevabında belirtmiş, dosyada da bu konuda herhangi bir evrak olmadığından “... Tahkikat evrakında Hamza Boğuçun ismi geçmiş olup bu konuda karar verilmediğinden takipsizlik veya ek iddianame tanzim edilmek üzere dosyanın C.Savcılığına tevdiine...” karar verilmiştir. (EK-44) Tüm bu yargılama sürecinde H. C.; gerek Celselerde, gerekse Tutuklu bulunduğu Muş Kapalı Cezaevinden Mahkemeye yazdığı dilekçelerinde sürekli olarak iftiraya uğradığını, bu suçu kendisinin işlemediğini ısrarla belirtmektedir. (EK-45) 20.2.1997, 20.3.1997 ve 14.4.1997 tarihli duruşmalarda da sanığın tutukluluk hali devam etmiştir. Talimat üzerine olay günü “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı düzenleyen İbrahim BAŞKENT ve Mehmet ŞAHAN’ın ifadeleri alınmış, bu kişiler ifadelerinde olay ihbarı üzerine olay yerine gittiklerini, failin kim olduğunu bilmediklerini belirtmişlerdir (EK-46). 9.5.1997, 5.6.1997 tarihli Celselerde de Sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir (EK-47). Olay günü “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı düzenleyen diğer tanık Cemal AÇIKGÖZ de ifadesinde de olayla ilgili önem arz edecek bir bilgisinin olmadığı görülmüştür. (EK-48) 3.7.1997 tarihli Celsede H. C.’nin abisi Hasan C. tanık olarak dinlenmiştir(EK-49). İfadesine bakıldığında olayla ilgili önem arz edecek bir bilgisinin olmadığı görülmüştür (EK-50). 14.8.1997 tarihli Celsede ise yeni bir olguya rastlanmıştır: Savunma tanıklarından Ahmet KARA ifadesinde; “...olay tarihinde ben muhtar olmadığı için muhtarın yerine bakıyordum, benim evim olay mahaline 1. Km. uzakta idi geceleyin silah sesi duymadım köy bekçisi gelerek bana sabah saat 6 sıralarında haber verdi, bunun üzerine olay mahaline gittim, olay mahalinde cenaze yerde idi, insanlar kalabalıktı ben kalabalığı dağıtmaya çalıştım, orda - 59 - boş kovan görmedim, korucular geldi koruculara teslim ettim, boş kovanların nasıl toplandığını ve kim tarafından toplandığını görmedim baktığımda boş kovanlarda görmemiştim, otopsi sırasında boş kovan adı geçti, ben komutana boş kovan yok diye söylediğimde koruculardan Hamit isminde birisinin kendisine boş kovanları verdiğini söyledi ancak ben Hamitin boş kovanları teslim ettiğini de görmedim...” şeklinde, Tanık Abdullah AYIK ifadesinde; “... Olaya hakkında görgüye dayalı bir bilgim yoktur, olay tarihinde sabahleyin adam öldürüldüğünü söylediler bunun üzerine olay mahaline gittim olay maheline gittiğimde bütün köylü orda idi kalabalıktı kalabalığı dağıtmaya çalıştık jandarmaya da telefonla haber verdik ilk gördüğümde boş kovan falan görmedim, bilahare jandarma komutanı ibrahim astsubay geldi ibrahim Astsubay boş kovanların temini için tutanak tutmuştu, tutanakta boş kovanların olduğu yazıyordu, bizde olmadığını söyleyince bize korucu hamitin verdiğini söyledi. Ben korucu hamitin boş kovan topladığını görmedim...” şeklinde beyanda bulunmuşlardır (EK-51). Tanık Astsubay İbrahim BAŞKENT 7.8.1997 tarihinde Tokat Ağır Ceza Mahkemesine verdiği talimat ifadesinde; “... Olay yerinde bulunan boş kovanları kendimiz toplamadık olayı duyduğumuzda olay yerine gittik ancak biz olay yerine ulaşmadan önce Sarıpınar köyünden geçici köy korucusu olan tim olay yerine gitmiş, biz gittiğimizde köy korucuları bize boş kovanları verdiler, boş kovanları veren şahsın ismi yanlış hatırlamıyorsam sözünü ettiğim korucu timden olan Hamit isimli bir şahıstı, ben kendilerine boş kovanları aldıkları yerlere koymalarını söyledim, onlarda kovanaları buldukları yerlere koydular,onların anlattığına göre boş kovanların bulunduğu yerleri gösterir kroki düzenledik, düzenlemiş olduğumuz kroki ve tutanaklar doğrudur...” şeklinde beyanda bulunmuş, söz konusu zabıt 15.8.1997 tarihinde dosyasına girmiştir (EK-52). Bir sonraki celsede Hamit SABIRLI isimli şahsın Huzurda ifadesi alınmıştır. C.Savcısının esas hakkında mütalaasını da beyan ettiği 11.9.1997 tarihli celsede Hamit SABIRLI; “... Olay tarihinde ben köyde korucu idim diğer korucular göreve gitmişti sadece ben vardım telefon geldi telefonda - 60 - bana H. isminde bir vatandaş bizim köyde cinayet olmuş diye söyledi bunun üzerine ben de o köye gittim olay mahaline gittiğimde kalabalık vardı kalabalık sırasında aralarından Hamza adlı birisi bana olay mahalinde boş kovan topladığını söyleyerek boş kovanları verdi ben de bu boş kovanları astsubaya geldiğinde astsubaya verdim ben olaya ilk gittiğim zaman sabahleyin saat 5.sıralarıydı maktülü kimin öldürdüğünü bilmiyorum...” Sanık vekilinin talebi üzerine yeniden sorulması üzerine; “...Astsubay geldiği zaman daha doğrusu jandarma geldiği zaman olay mahalinde boş kovan yoktu bana hitaben boş kovanlar varsa alın muhafaza edin dedi ben de baktım göremedim boş kovan varsa olay mahalindeki boş kovanları getirin diye söyledim hamza isimli bir şahıs bana bu boş kovanları verdi bu hamzanın babasının ismini bilmiyorum şahsını da tanımıyorum...” şeklinde beyanda bulunmuş, Astsubay İbrahim BAŞKENT’in ifadesi ile çelişki üzerine sorulduğunda da “... Tanık ibrahim başkentin beyanı doğrudur boş kovanları ben verdim ancak ona verdiğim boş kovanları ben başka şahıstan aldım bu şahıslardan nereden aldığını sorduğumda bana söyledi bunun üzerine ben de o şahsın aldığı yeri astsubaya söyledim beyanıma göre tutanak doğrudur...” şeklinde ifade vermiştir (EK-53). Boş kovanlar H. C.’nin abisine ait silahtan atılmıştır. Ama bu kovanlar, olay anında olay yerinde Jandarma krokisinde belirtilen yerlerde bulunmamaktadır. Kovanları Hamit, Jandarmaya eliyle vermiş, Jandarma Tim Komutanı İbrahim BAŞKENT de bu durumu ifadesiyle onaylamıştır. Hamit’in ifadesine göre ise kovanları kendisine veren isim : Hamza BOĞUÇ’tur. Yukarıda anlatılmaya çalışılan tüm bu olgulardan da görüleceği üzere; eğer bir şüpheli varsa bu kişinin Hamza BOĞUÇ olacağıdır. Mahkeme ise tüm bu verileri değerlendirme dışı bırakarak, H. C.’yi olayın faili ilan etmiştir. Oysa ki, kovanlar, başka bir bölgeden başka bir zamanda toplanıp (öreğin; düğün, çatışma v.b.), olay sonrası sanki olay yerinde bulunmuş gibi Jandarmaya teslim edilmiş olabilir. Türk Ceza Hukukunun temel prensiplerinden birisi de: “ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” ilkesidir. Bu ilke her hukuk devletinde kabul edilen en temel ilkelerdendir.Bu - 61 - ilkeye göre; yapılan ceza muhakemesinin sonunda, fiilin sanık tarafından işlendiği kesin kanaatine varılmadığı taktirde beraat kararı verilmesi zorunludur. Bu zorunluluk hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının emridir. Ceza yargılamalarında amaç, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; kuşkunun bulunması halinde, mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır; kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesidir ve varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. (Prof. Dr. Bahri ÖZTÜRK, Ceza Muhakemesi Hukuku, 138.sy. Ankara.2000) Sanığın suçsuzluğunu ispat edememesi halinde mahkum edildiği sistemler Modern Hukukun kabul edemeyeceği sistemlerdir. D) ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE SAVUNMALAR 1. Genel Olarak : “CMUK 251. Madde – “Delillerin ikame ve münakaşası bittikten sonra söz davacıya ve ondan sonra Cumhuriyet Savcısına, sonra malen sorumluya ve daha sonra da hemen sanığa verilir Cumhuriyet Savcısı sanığa ve sanık ve müdafii de Cumhuriyet Savcısına cevap vermek hakkını haizdirler. Reisin müsaadesiyle davacı ve malen sorumlu da cevap verebilir. En son söz sanığındır. Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şey olup olmadığı sanığa sorulur.” Son soruşturma aşamasının, kanıtların ortaya konulması ve tartışılması devresi bitince sonuç çıkarma bölümünün birinci devresi olan - 62 - tartışmaya sıra gelir. Tartışma bölümünden sonra ek kanıtların ortaya çıkması halinde bu kanıtlar toplanır ve bu kanıtlar üzerinde iddia ve savunma makamlarının diyecekleri belirtildikten sonra yeni bir tartışma bölümü başlar. Tartışmadan amaç, hükmün verilmesini sağlamak için mahkemece verilecek son kararın nasıl olması gerektiği hakkında görüş bildirilmesidir. İddia makamı bakımından “esas hakkındaki iddia”, savunma makamı bakımından “esas hakkındaki savunma” sorgu niteliği taşımadığından yazılı bildirilmesi olanaklıdır. Dikkat edilirse, önce iddia makamını oluşturanlara sonra da savunma makamı sahiplerine söz verilmektedir. Buna uyulmaması mutlak bozma nedenidir. Usul kanununun 251. maddesi gereğince, mahkeme, delillerin ikamesi ve münakaşasının tamamlandığına hükmettiğinde, önce katılana, sonra Cumhuriyet Savcısına, daha sonra malen sorumlu olana ve en son olarak da sanığa söz vererek, soruşturmanın genişletilmesi talebinin olup olmadığını sorar. Soruşturmanın genişletilmesi yönünde talep söz konusu olursa mahkeme, bu konuda bir karar verir. Bu talep kabul edilirse o yönde işlem yapılır, reddedilirse CMUK m251’ deki sıraya uyularak katılanın, Cumhuriyet Savcısının, varsa malen sorumlunun ve son olarak da sanığın esasa dair görüşü sorulur. SUÇUN MAHİYET VE VASFININ DEĞİŞMESİ CMUK 258. MADDE - (Değişik: 3006 - 08.06.1936) (Değişik 1. fıkra: 3206 - 21.05.1985) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun temas ettiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez - 63 - Ceza Kanununda tayin edilmiş olup cezanın artırılmasını icab edecek mahiyette bulunan hallerin ilk defa duruşma sırasında serdedilmesi halinde dahi aynı hüküm caridir. (Değişik: 3206 - 21.05.1985) Sanık, iddianamede yazılı suçtan daha ağır bir madde hükmüne maruz bırakıldığını veya ikinci fıkrada gösterilen nitelikte yeni ileri sürülen hallerin mevcudiyetini bildirerek, savunmasını hazırlayamadığı itirazında bulunacak olursa, mahkeme, duruşmanın başka güne bırakılmasına karar verir. Bundan başka mahkeme vaziyette hasıl olan değişiklikler neticesinde iddia ve müdafaayı lâyıkıle hazırlamak için muhakemenin talikine lüzum görürse gerek taleb üzerine ve gerek kendiliğinden muhakemeyi talik edebilir. (Ek 5. fıkra: 1696 - 05.03.1973) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirmeler varsa müdafie yapılır. Müdafi sanığa tanınan haklardan onun gibi faydalanır. (Ek 6. fıkra: 2369 - 07.01.1981) (Değişik: 3206 - 21.05.1985) İddianamede gösterilen suçun temas ettiği kanun maddelerinde belirtilen cezadan daha az bir ceza verilmesini gerektiren hallerde sanık, meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmez veya davetiye tebliğ edilemez ise bu maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanmaz.” Mahkeme iddianamede açıklanan eylem dışına çıkamaz ise de, suçu nitelemede özgürdür. Mahkemenin eylemin kanıtlandığını ve suç oluşturduğunu görmesi durumunda, o eylemin Yasanın hangi maddesine uyduğunu belirlemesi gerekir. Uygulanacak madde iddianamedeki nitelemeye uygun ise, sorun yoktur. Çünkü, iddianame okunup sorgusu yapıldığında sanık suçlamaya göre esasen savunmasını yapmış olmaktadır. Ancak, yargılama sırasında suçun hukuksal niteliği değiştiği taktirde, bu yeni durum karşısında ek savunma yapması zorunlu olup sanığın beklemediği ve savunmasını yapmadığı suçtan hükümlendirilmesi doğru olmayacaktır. (1) (1) Osman YAŞAR, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 1998, s.1182 - 64 - 2. Somut Olay : 11.9.1997 tarihindeki Celsede (EK-53) C.Savcısı TCK 448. maddesinin uygulanmasına binaen Ek savunma hakkı verilmesini talep etmiş, talebi doğrultusunda sanığa ek savunma hakkı verilmiş, Sanık eski savunmasını tekrar etmiş, suçsuz olduğunu beyan etmiştir. Aynı celsede C.Savcısı ; “...Olay günü saat 22.00 sıralarında Maktülün İzmir’de kaza geçiren akrabalarının durumunu sormak için telefon etmek üzere evinden çıktığı, bilahare evine dönerken sanığın maktüle kelaşınkof silahla ateş ederek öldürdüğü sanığın eylemi abisi Abdullah C.’ye ait silahla gerçekleştirdiği iddia, savunma, tanık anlatımları, Adli tıp raporu ve otopsi raporu ve tekmil dosya kapsamından anlaşıldığından eylemine uyan TCK 448,31,33,40, maddeleri gereğince cezalandırılmasına emanete bulunan boş kovan ve çekirdeğin TCK 36. maddesi gereğince müsaderesine yine emanete bulunan silahın sahibi Abdullah C.’ye iadesine, suç vasfı ve mevcut delil durumuna göre sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi...” şeklinde Esas Hakkında Mütalaada bulunmuştur. III. HÜKÜM A) KISA KARAR: CMUK 253. Madde – “ Duruşmanın sona erdiği tefhim olunduktan sonra hüküm verilir. - 65 - Sanığın bereatına veya mahkumiyetine, davanın reddine veya düşmesine ve muhakemenin durmasına dair kararlar hükümdür.” CMUK 261. Madde – “Hükmün tefhimi duruşmanın sonunda, en az 268. maddede belirtilen hüküm fıkrasının duruşma tutanağına geçirilerek okunması ve gerekçenin başlıca noktalarının sözlü olarak bildirilmesi suretiyle olur. Hüküm fıkrası ayakta dinlenir. Hükmün tefhimi sırasında sanık hazır bulunduğu takdirde, varsa kanun yolları kendisine bildirilir.” CMUK 268. Madde – “ Hükmün gerekçesi tamamiyle tutanağa dercedilmemişse, tefhimden itibaren üç gün içinde dava dosyasına raptolunur. Hüküm ve kararlar buna iştirak eden hakimler tarafından imzalanır. Hükmün beyan edilmesinde, hakimlerden biri imza edemeyecek durumda ise, maninin sebebi reis tarafından ve bunun da bulunmaması halinde, hükümde hazır bulunan hakimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır. Hüküm fıkrasında, 253. Maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. Hükümlerin ikinci nüshaları ve hülasaları reis ve zabıt katibi tarafından imzalanır ve mahkeme mührü ile mühürlenir”. CMUK 260. Madde –“Sanık mahkum olursa hükmün gerekçesinde mahkemece suçun kanuni unsurları olmak üzere sabit ve muhakkak addedilen vakıalar gösterilir;eğer delil başka vakıalardan istintaç edilmiş ise bunlar dahi hükümde söylenir. Duruşma sırasında Ceza Kanununda muayyen olup cezanın kaldırılmasını veya tahfif veyahut teşdidini mucip olacak mahiyetteki hallerin vücudu - 66 - serdedilmiş ise hükmün gerekçesinde bu hallerin sabit addedilip edilmediği gösterilir. Bundan başka mahkumiyete dair hükmün gerekçesinde Ceza Kanununun tatbik olunan maddesini veya ceza miktarının tayinine hakimi sevkeden halleri muhtevi olur. Ceza Kanunu umumi surette daha hafif bir cezanın tatbikini esbabı muhaffife vücuduna bağlı kılmış ise bu sebeplerin vücudu kabul veya reddolunduğu takdirde hükmün gerekçesinde bunlara mütaallik kararları dahi gösterir. Kanun yollarına müracaata yetkisi olanlar bu haklarından vazgeçtikleri beyan ederlerse suçun kanuni unsurlarını gösteren vakıaların ve tatbik edilen kanun maddesinin söylenmesi yeter. Beraat halinde hükmün gerekçesinde sanığın isnat olunan suçu işlediğinin sabit olmamasından mı yoksa sabit ve mütehakkik addedilen suçun kanunda bir mahkumiyeti istilzam edemediğinden mi beraatına hükmolunduğunu gösterir.” CMUK 260. maddesi uyarınca mahkumiyet kararlarında, suçun yasal unsurları, sabit ve muhakkak kabul edilen olaylar, kanıtlar gösterilmelidir. Ceza yasasında yer alan ve cezayı kaldıran, azaltan ya da ağırlatan nedenlerin sabit sayılıp sayılmadığı, uygulanan yasa maddeleri ile ceza tayininde rol oynayan faktörler, hafifletici nedenlerin kabul veya reddine ilişkin nedenler gösterilmelidir. Son kararın gerekçesinin, özellikle mahkumiyet kararında bütün ayrıntısı ile yer almasının istenme nedeni, üst mahkemelerce iyi bir denetim yapılmasına olanak tanımaktır. Kısa karar uyuşmazlığın çözüm şeklini gösterir. İnfaz için C.Savcılığına verilen de hüküm fıkrasıdır. Hüküm fıkrasında tüm sonuçlar gösterilmelidir. Buna göre; • CMUK’ nun 253. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, - 67 - • Uygulanan yasa maddeleri, • Verilen ceza miktarı, • Yasa yollarına başvurmanın olanaklı olup olmadığı belirtilmelidir. CMUK 256. Madde – “Mahkemece hüküm ve kararlar, ittifak veya ekseriyetle verilir. Muhalefet sebeplerinin tutanakta gösterilmesi mecburidir.” 11.9.1997 tarihli celsede (EK-53) C.Savcısı esas hakkındaki mütalaasını vermiş, Sanık vekilinden mütalaaya karşı diyecekleri sorulmuş, sanık vekilinin beyanına itibar edilmemiş, akabinde Mahkeme de kısa Kararını açıklamıştır. Buna göre; “... Sanığın Kasten Adam öldürmek suçundan eylemine uyan TCK 448. maddesi uyarınca taktiren YİRMİDÖRT SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA, ...TCK.59. maddesi gereğince taktiren 1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA...” oybirliğiyle karar verilmiştir. B) GEREKÇELİ KARAR: CMUK 268. Madde – “ Hükmün gerekçesi tamamiyle tutanağa dercedilmemişse, tefhimden itibaren üç gün içinde dava dosyasına raptolunur. Hükmün gerekçesi tamamen tutanağa geçirilmemişse 268. Maddeye göre tefhimden itibaren üç gün içinde yazılarak dosyaya konması gerekir. Duruşma tutanağına yazılan hüküm fıkrasında belirtilen hususların sonradan yazılacak gerekçeli hüküm fıkrasındaki hususlarla tamamen uyuşması gerekir. Tutanakta yazılı olan kısa kararın hüküm kısmıyla, gerekçeli karardaki hüküm kısmı birbirinden farklı olursa, tutanaktaki hüküm fıkrası esas tutulur. - 68 - CMUK; düzeneğinde gerekçelendirmeyi tüm yargı organlarının karar/muhalefet şerhleri ve mütalaaları için gerekli bulmakla birlikte gerekçelendirmede gözetilecek hususlar yönünden mahkumiyet ve beraat kararları arasında ayırım yapmıştır. Mahkumiyet kararlarının gerekçesinde; kanıtlanmış ve kesin olgular, başka olgulardan edinilen kanıtlar (260/1), T.C.K.’da yer alan ve cezayı kaldıran indiren yada ağırlaştıran nedenlerin sübuta erip ermediği (260/2), uygulanan ceza kuralı, cezanın tayininde etkili haller (260/3), ceza yasasında cezanın indirilmesi nedeni olarak gösterilen nedenlerin kabul yada reddinin mutlaka temellendirilmesi gerektiği belirtilirken, Beraat kararlarının gerekçesinde ise sanık hakkında verilen beraat kararının hangi nedene dayalı olarak verildiğinin açıklanması yeterli görülmektedir. Yargılamaya katılanların yasa yollarına başvurma hakkından vazgeçtikleri taktirde, suçun yasal unsurlarını gösteren olgularla uygulanan yasa maddesinin son kararın gerekçesinde yer almasının yeterli (260/5) görüldüğü anlaşılmaktadır. Yasa yolundan vazgeçme durumunda, gerekçede başka hususlara yer verilmesine gerek görülmemesinin nedeni, bu kararın başka mahkeme yada yargı organlarınca gözden geçirilmeyecek olmasındandır. Son kararın gerekçesinin, özellikle mahkumiyet kararında bütün ayrıntısı ile yer almasının istenme nedeni, üst mahkemelerce iyi bir denetim yapılmasına olanak tanımaktadır. Muş Ağır Ceza Mahkemesi 22.9.2297 tarihinde (EK-54) Gerekçeli Kararını yazmış, Bu karara göre “... “...taktiren YİRMİDÖRT SENE AĞIR HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, Sanığın mahkemeye olan saygılı tutumu, suça konu olan silahın emanette tesliminde yardımcı oluşu Lehine taktiri hafifletici sebep kabul edilerek sanığa verilen cezadan TCK. 59 maddesi gereğince taktiren 1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA - 69 - CEZALANDIRILMASINA, Sanığa verilen cezadan başkaca eksiltme veya arttırma yapılmasına taktiren YER OLMADIĞINA, Sanığın tutuklulukta geçen günlerini TCK. 40 maddesi gereğince cezasından MAHSUBUNA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak TCK. 31 maddesi gereğince sanığın MÜEBBEDEN KAMU HİZMETLERİNDEN YASAKLANMASINA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak sanığın TCK. 33 maddesi gereğince ceza müddeti zarfında YASAL KISITLILIK ALTINDA BULUNDURULMASINA, Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı mevcut delil durumu nazara alınarak sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,...” şeklinde hüküm tayin etmiştir. IV. KANUN YOLLARI A) TEMYİZ CMUK 305. Madde – “ Ceza mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak on beş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ait hükümler hiçbir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re’ sen tetkik olunur. 1- İki milyon liraya kadar (iki milyon dahil) para cezalarına dair olan hükümler, 2- Yukarı sınırı on milyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri 3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, - 70 - Temyiz olunamaz.” Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, bir kısım hükümler Yargıtay’ca talep olmasına bakılmaksızın tetkik edilirken, bir kısım hükümler ise temyizi kabil olmayan hükümler olarak sayılmaktadır. Bunların dışında kalan hükümler ise, ancak ilgililerin kanunda belirtilen süre içinde temyiz talebinde bulunmaları halinde temyiz olunabilir. Öte yandan, kanun ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceğini belirtmiş olduğundan, hüküm mahiyetinde olmayan kararlar aleyhine temyiz yoluna müracaat olunamayacağı aşikardır. CMUK 305. Madde - " Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ait hükümleri hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re'sen tetkik olunur.” CMUK m. 305’ de Yargıtay’ca re’sen temyiz incelemesine tabi olan hükümler sayılmıştır. Bu hükümlerin re’ sen temyize tabi olması, Cumhuriyet Savcısının ve diğer ilgililerin hükmü temyiz etmelerine engel değildir. CMUK 307. Madde - “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” CMUK m. 307’ de bir hükmün ancak kanuna muhalif olması durumunda temyiz edileceği belirtilmiş olup, m. 308’ de ise mutlak - 71 - temyiz nedenleri sayılmıştır. Bu maddede sayılan hallerde mutlaka kanuna muhalefet edilmiş olmaktadır. Temyiz incelemesinde, ilk derece mahkemelerinin vermiş oldukları hükümler hukuka aykırılık yönünden denetlenirken, mahkemenin sabit kabul ettiği olaya uygulamayı uygun gördüğü hukuk kuralının doğru olup olmadığı denetlenir. Maddi sorunun tespitiyle temyiz mercii ilgilenmez. Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinden yapar. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı yalnızca hukuka uygunluk bakımından incelenir. Hüküm mahkemesince incelenen vakıalar temyiz yolunda tekrar inceleme konusu yapılamayacağı gibi yeni vakıalar da ileri sürülemez. Temyiz talebinin dinlenebilmesi için temyiz edilen karar verilirken hukukun yanlış uygulandığını bildirmek gerekli ve yeterlidir. Yargıtay temyiz edenin ve karşı tarafın bildirmiş olduğu hukuki sebeplerle bağlı değildir. CMUK 310. Madde – “Temyiz talebi, hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir. Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.” CMUK 312. Madde – “Müddeti içinde verilen temyiz dilekçesi hükmün kati’leşmesine mani olur.” CMUK 421. Madde – “Bu Kanuna göre ağır ceza işlerinden maksat, ölüm ve ağır hapis ve on seneden fazla hapis cezalarını gerektiren cürümlere ilişkin davalardır.” Sanık veya vekili temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasını talep ettiği taktirde ağır cezalı işlerde duruşmalı inceleme - 72 - yapılabilir. Yargıtay’ca re’sen de duruşmalı inceleme yapılmasına karar verilebilir. Tutuklu olan sanık bizzat duruşmalara katılamaz. Dava konusu olayda verilen hüküm Yargıtay’ca re’sen tetkik olacak hükümlerden olduğundan, temyiz incelemesinin yapılabilmesi için ilgililerin talebi gerekmemektedir; dava konusu olayda, mahkemenin verdiği hükme karşı ilk derece Mahkemesindeki Sanık Vekilinin süresi içinde dilekçe vermek suretiyle duruşma talepli temyiz talebinde bulunmuştur (EK55). Böylece, dosya Yargıtay’a gönderilmiş ve temyizen tetkiki yapılmıştır. Usulüne uygun olarak gerçekleşen talep üzerine hükmün kesinleşmesi engellenmiştir. Yargıtay dairelerinde kararlar oybirliğiyle ya da oyçokluğuyla alınır. Genel kurallarda ilk oturumda katılanlardan üçte ikisinin oyuyla bu oturumda en az üçte iki çoğunluk elde edilemezse ikinci oturumda karar için çoğunluk oyu yeterlidir. Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay’ın verebileceği üç tür karar vardır. Bunlar bozma, onama ve değiştirerek ve düzelterek onamadır. Yerel mahkemelerce verilen hükümlerde kanuna aykırı bir cihet görülmezse, Yargıtay’ca bu hükümler onanır ve onama halinde hüküm kesinleşir. Bu itibarla, kesinleşmiş olan bu hükümlere karşı gidilebilecek başka bir olağan kanun yolu kalmaz. CMUK 321. Madde –“ Temyiz Mahkemesi, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar. Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur.” Bu aşamada devreye Ankara Barosu Avukatlarından Nusret GÜLER girmiş, Sanığın vekaletini almıştır. Nusret GÜLER’in devreye girmesiyle olayın gidişatı değişmiştir. Yoğun araştırmaları ve çalışması sonucu hazırladığı 19.3.1998 tarihli dilekçesi (EK-56) ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinde yaptığı savunmasıyla H. C.’nin tahliyesini sağlamıştır. Söz konusu dilekçesine ve bu dilekçede dikkat çektiği hususlara bakarsak: - 73 - “... 1- Yüce heyetinize şunu arzetmek isterimki: Doğu ve güneydoğuda askeri operesyonlarla terör büyük ölçüde çökertilmiştir.Ancak terörün bir daha hortlamaması için ekonomik ve kültürel reformların yanında yargı reformunada ihtiyaç vardır.Aşağda anlatacağımız hadise bu reformun ne kadar gerekli olduğunu sanıyoruz gözler önüne serecektir. Soruşturmanın başından karar aşamasına kadar olan gelişmeleri ve dosya icersindeki mevcut delilleri derinlemesine incelediğimiz taktirde yapılan yanlışlıklar usuli hatalar.soruşturma noksanlıkları ve subutu kabuldeki haksızlık kendiliğinden görülecektir 26.05.1996 günü akşamı 21.30 - 22.00 arasında iki defa seri şekilde silah sesi duyulur. Silah sesinin duyulması üzerine köyün alt tarafında nöbet tutan Fuat AYIK Şahmurat KÖSE.Bahattin KIYAK ve Celal ŞAŞMAZ isimli gönüllü köy korucuları sesin geldiği tarafa yöneldikleri anda, silah sesinden 5 dakika sonra sesin geldiği taraftan gelen elinde kaleşnikof marka silahıyla Hamza BOGUÇ isimli şahısla karşılaşırlar.Kendilerinin sormasına meydan kalmadan. Hamza BOGUÇ koruculara hitaben “..amcam oğlu Mehmet UĞUR(maktül) evimize gelmişti evimizden ayrıldıktan hemen silah sesi geldi.Evine gidip,gitmediğini merak ettiğim için bakmaya çıktım..” şeklinde söylemiş,kendilerinden birinin gelmesi halinde bakabileceklerini söylemesi üzerine, Bahattin KIYAK ile maktülün evine doğru gitmişler(Hamza BOGUÇ ilk ifadesinde ışıklar söndüğü için,mahkemedeki ifadesinde köpek olduğu için eve bakmaya gitmediklerini belirtmiştir) eve bakmadan geri dönmüşlerdir.Ertesi günü maktül tarafın gelini Hasan C.’nin kızı sabahleyin su almağa gittiğinde maktülün cesediyle karşılaşır. Jandarmaya haber verilmesi üzerine jandarma tutanak tutar. 27.5.1996 t.li “OLAY YERİ TESBİT TUTANAĞI”na göre “..ceset maktülün evine 20-25 metre mesafede.sağ yanına yatık vaziyette.bel kısmında 1 cm genişliğinde giriş deliği karın kısmında 3 cm çıkış deliği.sağ ayak baldırının dış kısmında 1 cm genişliğinde giriş deliği, baldırının iç kısmında 2 cm çıkış deliği,cesede 40-50 cm mesafede (1) 6 metre mesafede (7) adet kaleşnikof silaha ait boş kovan, enseye 20 cm mesafede (1) adet çekirdek,olayın namus meselesinden işlenebileceği tesbit edildi..” şeklinde yazılıdır. Tarihsiz birde J. Ast. sb. üçvs İbrahim BAŞKENT tarafından tanzim edilen kroki vardır. Her iki belgede gerçeği yansıtmaktan uzaktır.Şöyleki: Cesedin bulunduğu yer maktülün evine 20-25 metre mesafede olmayıp, 250-300 metre mesafededir. Maktülün evi diye bahsedilen yer maktülün babasına ait evdir. Boş kovanlar ve mermi çekirdeği cesedin yanında bulunmamıştır. Köy azalarınıdan AHMET kara, Abdullah AYIK’ın 14.81997 tarihli son soruşturma sırasında vermiş oldukları ifadelerinde ve J. Ast. Sb. İbrahim BAŞKENT’in talimatla alınan 7.8.1997 tarihli ifadesinde bahsetiği gibi, kendisi Hamit isimli korucudan almış, Hamit SABİRLİ’de 11.9.1997 mahkemede vermiş olduğu ifadesinde belirttiği gibi tanımadığı Hamza isimli şahıstan (Hamza BOGUÇ) almış, Astsubayın yerine koyun demesi üzerine Hamza’nın gösterdiği yerlere Hamit tarafından konulmuştur. Olay yerine daha sonra Savcı ve ilçede pataloğ bulunmadığından sağlık ocağındaki doktor gelerek 27.5.1996 tarihli “ÖLÜ MUAYENE VE OTOPSİ ZAPTI” adı altında hayret verici bir tutanak tutmuşlardır. Cesedin yeri tarif edildikten sonra sadece 8 adet boş kovan bulunduğu mermi çekirdeğinden bahsedilmediği üzerindeki battaniye kaldırılarak giydiği elbiselerden ve cesedin özelliklerinden - 74 - bahsedildikten sonra ceset doktorun uhtesine teslim edilmiş, Doktor ise ceset üzerindeki elbiseleri çıkarmaya dahi gerek duymadan “...cesedin sol yan kısmından bir adet kurşun deliği mevcut göbek kısmından da çıkış deliği mevcuttur. Başka bir yerinde herhangi bir kurşun deliği yoktur...” dediği anda sanıyoruz orada bulunan görevlilerin hatırlatması üzerine devamla “..başkaca bir daha doğrusu saikrum kemiğinin (sol) üstü kısmında bir kurşun girişi daha mevcut olup sağ bacağının ön kısmında çıkış deliği mevcuttur. Başkaca bir ateşli silah yarası veya kesici bir alet yara ve emaresi yoktur. Kurşun deliklerinin girişi çıkış deliğine göre daha üsttendir. Mevcut bulgulara göre sanığın ölümüne sebep olan kurşunlar tekrar çıkmıştır. Klasik otopsiye ve mermi çekirdeğini vücut içersinde aramaya gerek yoktur. Maktülün ölüm sebebi HİPOVOLEMİK ŞOKA BAĞLI DOLAŞIM YETMEZLİĞİ VE SOLUNUM YETMEZLİĞİDİR..” şeklinde doktorlukla ilgisi olmayan ve usule aykırı bir tesbitte bulunmuştur. Görüldüğü üzere elbiseleri dahi çıkarmaya gerek duymamıştır.Ortada bir cinayet olduğu ve baş göğüs ve karın nahiyelerinin mutlaka açılması lazım geldiği halde buna gerek duymamış, kendi bulgusuna göre iki adet kurşun yarası olduğu halde, sanki boş kovanların tek silahtan atıldığını biliyormuş gibi hangisinin öldürücü hangisinin öldürücü olmadığını tesbite dahi gerek duyulmıyacağı kanaatine varmıştır. Bacaktaki yara dahi artere isabet ettiği taktirde öldürücü olabileceğini düşünememiştir.Ayrıca yaraların giriş ve çıkış deliklerinin bulunduğu yeri tarifi çok basit ve hekimlik mesleğiyle bağdaşmayan bir ifade tarzıdır. Zira sol yan kısmından bahsederken lomber bölgemi ? Lateral bölgemi? Baldırdan kastının ingünal bölgemi? Femormu? Yoksa tibia bölgesimi? Olduğunu dahi belirtmek lüzumunu dahi hissetmemiştir. Tutulan bu tutanaklardan sonra Jandarma çevrede yapmış olduğu araştırmadan sonra korucularla müvekkilin ifadesine başvurmuş, bu ifadelere göre başta Hamza BOGUÇ olmak üzere maktülle kavgalı İbrahim ÜLKER isimli şahsı gözaltına almış, İbrahim ÜLKER’in olayla ilgisi olmadığı anlaşılınca bu şahsı serbest bırakmış Hamza BOGUÇ üzerindeki şüphelerin fazlalığı nedeniyle bunu serbest bırakmıyarak soruşturmaya devam etmiştir. Jandarma bu kuşkusunda da haklıdır. Zira olaydan 5 dakika sonra silah sesinin duyulduğu yerden elinde kaleşnikof silahıyla gelen bütün korucuların ifadelerinde açık olarak belirttikleri gibi Hamza BOGUÇ’tur. Hernekadar ilk başta Hamza BOGUÇ’la ilgili bir evrak dosyada görünmemekte isede dosyada mevcut Bulanık C.Savcılığının 1996/473 Hz. 5.6.1996 tarihli Jandarmaya hitaben yazmış olduğu yazı, Mahkemenin 22.11.1996 tarihli yazısı üzerine Bulanık Jandarma Komutanlığının 28.12.1996 tarihli yazısı ve buna ekli tutanak (hernekadar söz konusu yazıda Hamza BOGUÇ’un 3.6.1996 tarihinde gözlem altına alındığı ve 4.6.1996 tarihinde Savcılığa sevkedildiği yazılı isede bu yanlıştır.Zira dosyada mevcut aynı komutanlığın 5.6.1996 tarihli yazısında Hamza BOGUÇ için gözlem süresinin uzatılması istenmekte, aynı tarihli Savcılık yazısında da iki günlük süre verildiği yazılıdır.7.6.1996 tarihinde evraklarıyla birlikte gönderildiğine ilişkin Jandarma Komutanlığının yazısı vardır) Hamza BOGUÇ’un 5.6.1996 tarihli Adli Tabiplikçe verilen ve 7 gün öncesine ait ekimoz izlerinin bulunduğuna dair rapor ve Bulanık C. Savcılığının 20.1.1997 tarihli yazısı şahısla ilgili evrakların olduğunu hernasılsa Bulanık C. Savcılığına sanığın mevcutlu olarak evrakla birlikte gitmesinden sonra hakkında bir işlem yapılmadığı açık olarak görülmektedir. Hamza BOGUÇ hakkında bir işlem yapılmamasına karşı Savcılık 17.6.1996 tarihli müzekkeresinde müvekkilim,Hamza BOGUÇ ve İbrahim ÜLKER’in de içinde bulunduğu 11 kişinin ifadesinin alınması için hazır bulundurulmasını Jandarmadan istiyor. Talimat üzerine hazır bulundurulan kişilerin tanık sıfatıyla 16.6.1996 tarihinde ifadeleri alınıp hepsi serbest bırakılır. Bu ifadelerden 2 olaydan 33 gün sonra nereden çıktıkları belli olmayan, daha önce hiçbir surette ifade vermeyen maktülün babası Musa, kardeşi Ali, karısı Medine ve kızı İpek UĞUR’un ifadesine 28.6.1996 tarihinde başvuruluyor. İfadesine başvurulan bu şahısların hepside olayı - 75 - görmediklerini ancak tahminlerine göre maktülü müvekkilimin öldürdüğünü söylemekte sebeplerinide ortak olarak şöyle sıralamkadırlar. İki yıl önce maktülle müvekkilimin birlikte nöbet tuttukları halde bir yıl önce müvekkilimin nöbetini değiştirerek maktülden ayrıldığını, Bir yıl önce maktülün kızını müvekkilimin PKKya dağa götürmek için istediğini, maktülün vermemesi üzerine müvekkilimin maktülle konuşmadığını, maktülün korkusundan kızını müvekkilimin amcası oğluna verdiğini, Olaydan bir gün önce maktülle karısının kayınpederlerinden gelirken arkalarında bir kişinin takip ettiğini karısının dönüp baktığında bunun H. C. olduğunu gördüğünü bunun üzerine hızla evlerine girdiklerini , Bunun dışında maktülün ölümünden sonra herkes taziyeye geldiği halde müvekkilimin taziyeye gitmemesi nedeniyle, Maktülü müvekkilimin öldürdüğü kanaatine vardıklarını hazırlanmış bir senaryonun gereği olarak söylemişlerdir.Bu ifadeler üzerine soruşturma Savcısı derhal müvekkilimin gıyaben tutuklanmasını Mahkemeden istemiş, talep üzerine Bulanık SULH Cza Mahkemesi müvekkilimin gıyaben tutuklanmasına karar vermiştir. Müvekkilin evinde arama yapılıp suç unsuruna rastlanmadıktan sonra evinden alınarak hakkındaki gıyabı tutuklama kararı 1.7.1996 tarihinde vicahiye çevrilmiş Bulanık C.Savcılığının aynı tarihli fezlekesi üzerine Muş C. Savcılığının 8.7.1996 tarihli iddianamesiyle taamüden adam öldürmekten Muş Ağır Ceza Mahkemesine dava açılmışıtır. Sayın Mahkeme tensip zaptıyla müşteki ve tanıkların ifadesinin alınması için Bulanık Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazmış,ayrıca müvekkilin üzerine kayıtlı silah olup olmadığını sormuş evinde de arama yapılmasını istemiştir.Gelen cevabı yazıda arama sonunda suç unsuruna rastlanmadığı ve müvekkilin üzerine kayıtlı vizor marka bir silahın olduğunu el konularak emanete alındığı belirtilir. Talimat cevabına aşağda geniş olarak değinilecektir. Talimatla maktülün kızı İpek UĞUR tanık olarak dinlendiği (yeminsiz) halde, müdahil vekili 9.8.1996 günlü duruşmada olayı gören tek tanık olarak duruşmada dinlenmesini ister, Sayın Mahkeme de bu talebe uyarak tanığın dinlenmesine karar verir. 9.9.1996 tarihli celsede İpek’le beraber Ali UĞUR’un da dinlenmesine karar verilir. Ancak duruşmada tanığın daha önce tercümansız alınmasına rağmen yeterince Türkçe bilmediği anlaşılır. Bunun üzerine tercüman vasıtasıyla ifadesine başvurulur. Çelişki ve hayatın doğal akışına uymayan ifadesi karşısında sorulduğunda huzurdaki ifadesinin doğru olduğunu söyler.(Bu tanığın ifadesine aşağda etraflıca değinilecektir) Aynı celsede müvekkilimden sorulması üzerine müvekkilim korucu olmadığını acak köyde nöbet tuttuğunu silah olarak ağabeyi Abdullah C.’nin silahını alarak nöbet tuttuğunu açık olarak ve çekinmeden söyler. Ayrıca cezaevinden gönderdiği 25.9.1996 tarihli dilekçesinde gerekli bilgiyi vererek silahı nöbetlerde kullanmaktan dolayı af yasasından istifade etmek istediğini talep eder. Bu beyan üzerine Mahkeme Abdullah C.’ye ait silahın emanete alınarak boş kovan ve mermilerle Adlı Tıpa gönderilmesini Savcılıktan ister. Bu arada Avukatı olduğu halde doğru dürüst Türkçe bilmeyen Musa UĞUR adına çok bilinçli dilekçeler verilir. Hamza BOGUÇ’la ilgili yukarda temas ettiğimiz gelişmeler olur. Adli Tıp fizik/balistik şubesince 24.12.1996 tarihli raporda olay mahalinde bulunan boş kovanların birlikte gönderilen kalaşnikof silaha ait olduğu belirtilir. Hamza BOGUÇ’la ilgili evrakların gelmesi üzerine refik arkadaşımız haklı olarak zabıt münzilerinin daha sonrada olay mahaline gelen muhtar ve köy ihtiyar heyetinin dinlenmesini ister. Nitekim dinlenen tanık beyanlarından sonra 11.9.1997 tarihli son duruşmada C.Savcısı zabıt münzilerinin ifadesinde geçen ve sabahleyin cesedin başına gelen Sarıpınar köyü korucusu Hamit SABİRLİ’nin dinlenmesini talep eder ve dinlenir. Yargılama sonunda Sayın Mahkeme Dosyadaki belge ve beyanlara aykırı gerekçe ve kararıyla müvekkilin mahkumiyetine karar verir. Yukarda geniş - 76 - olarak değindiğimiz hususlar ve görevlilerin davranışları sanıyoruz neden dolayı yargı reformunun yapılmasının gerektiğini yeterince açıklayacak mahiyettedir. Belirtilen sebeplerin hepsi dikkat çekici olmakla birlikte kararın haksızlığını somut olarak belirlemek için aşağıdaki temyiz itirazlarımızı da kısaca yüce heyetinize arzetmek istiyoruz. B) T E M Y İ Z İ T İ R A Z L A R I M I Z 1- USULE İLİŞKİN OLARAK CMUK nun 81. Maddesine aykırı olarak klasik otopsinin yapılmış olmasına rağmen sayın mahkemenin gerekirse fet-i kabir yapmak suretiyle bu aykırılığı gidermeden karar vermesi yasaya aykırıdır. 2- NOKSAN TAHKİKATA İLİŞKİN OLARAK a) Gerek “olay yeri tesbit tutanağı”,gerek “ÖLÜ MUAYENE VE OTOPSİ TUTANAĞI”, gerekse müşteki ve tanık beyanları büyük farklılık arzettiği halde,bunların hal ve telifinin yerinde tatbiki bir keşifle mümkün olduğu halde arzedilen hususun yapılmamış olması, b) Hamza BOGUÇ’un ifadesinin değerlendirilmesi açısından silah atıldıktan önce mi? Yoksa sonra mı? Evden ayrıldığının, Hamza BOGUÇ’un ev halkından sorulması ve bunların tanık olarak dinlenmesi gerekirken bundan sarfınazar ile hüküm tesisi, c) Abdullah C.’nin çocuklarından müvekkilin evlerinden olaydan önce veya sonra silah alıp almadığının,en son ne zaman aldığının sorulması ve bunların dinlenmesi gerekirken bundan sarfınazar ile hüküm tesisi, d) Hamza BOGUÇ’un telefonunun çalışmadığının PTT den sorulması gerekirken sorulmadan hüküm tesisi, azalarının isimlerinin dışında köy ihtiyar çalışıp e) 15.7.1997 günlü ara kararında köy muhtar ve tesbiti istenmiş buna göre yapılan tesbitte dinlenen tanıkların heyeti azalarından birisinin de Behçet GÜR olduğu ve hazır bulundurulduğu belirtildiği halde adı geçen şahsın dinlenmesinden sarfınazar edilmesi, bu hususta bir karar verilmemiş olması, Noksan tahkikattır. 3- SÜBUTA İLİŞKİN OLARAK Sayın mahkeme sübutu Adli Tıp raporu ve raporu teyit eder mahiyette bulduğu İpek UĞUR’un ifadesine binaen kabul etmiştir. - 77 - Adli tıp raporu gelene kadar alınan tanık beyanlarının arasında bir çelişki olmadığını,rapor geldikten sonra dinlenen tanık beyanlarının çelişkili olduğunu belirtmiştir. Münzi tanıkları ve ihtiyar heyeti üyelerinin beyanları rapor geldikten sonra olduğundan, ilk beyanlarda tutulan tutanağa bir itiraz olmadığından bu beyanların sanığı kurtarmayı amaçladığı kanaatine varıldığından bu beyanlara itibar edilmediği açıklanmıştır. Biran için bu ifadelere itibar edilse dahi,silahın olayda kullanıldığı raporla tesbit edildiğinden, mahallinde başka boş kovan bulunmadığından , silahı taşıyan başka kimse olmadığından, boş kovanların başkası tarafından toplanmasının da mümkün olmadığından ve başka yerden toplansa dahi değişik silahlardan atılacağından bunun mümkün olamıyacağı ileri sürülmüştür Bu kabul ve gerekçeye katılmaya imkan yoktur. Yukarıdaki tüm gerekçeler dosya kapsamına ve oluşa aykırıdır. Şöyle ki: İfadesine itibar edilen İpek UĞUR”un aşamalardaki beyanlarına kısaca değinirsek: 28.6.1996 tarihli Savcılık -ki olaydan 33 gün sonradırifadesinde “ ..kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYI GÖRMEDİM. Ancak daha önce meydana gelen olaylara göre BU DEĞERLENDİRMEYİ YAPIYORUM...” şeklinde beyanda bulunduktan sonra yukarıda sıraladığımız annesi, dedesi ve amcasıyla müştereken ve kendilerine öğretildiği şekildeki senaryonun gereği olan sebepleri sıralıyor. Talimatla alınan Bulanık Asliye Ceza Mahkemesindeki yeminsiz 6.8.1996 tarihli ifadesinde “ ...kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYA BİZZAT TANIK OLDUM. Şöyle ki; olay günü akşam vakti babam eve gelmeyince babamın nerede kaldığına bakmak için kapının önüne çıktığımda silah sesleri duydum. H. C.lerin sokak kapısı açıktı. Ve akabinde H. C.”nin evlerinden içeri girdiğini gördüm... H.”nün evi babamın evine göre daha yüksekte...Bu sebeple H.”nün evini daha rahatlıkla görmekteyiz. Ben silah sesini duyunca babamın yere düştüğünü görmedim. Yalnızca H.”nün evine dış kapıdan girdiğini gördüm...dedemin evinde kaldığını düşünerek babamı takip edip vurmuş olabilir...H. C. beni babamdan PKK örgütü için istemiş. Babam da kendisine vermedi...H. bu sebeple babamın pişman olup sağda solda babamı öldüreceğini söylemiş...” Bu ifadeyi verdikten sonra ifadeyi alan Bulanık Asliye Ceza hakimi ifade altına aynen şu cümleyi geçmiştir: “ ...Bulanık Cumhuriyet Savcılığında 28.6.1996 tarihinde verdiği ifadesi okundu. Şimdiki ifadesiyle benzer olduğu görüldü...” Ne kadar benzediğini izaha gerek görmüyoruz. Aynı tanık mahkeme huzurundaki 9.9.1996 tarihli celsede daha önceki ifadelerinin tercümansız alınmasına rağmen yeterince Türkçe bilmediği anlaşıldığından tercüman vasıtasıyla alınan ifadesinde “...babam Mehmet UĞUR telefon etmek üzere Kasımgile gidecekti. Evde erkek kimse yoktu. Evde amcamın hanımı vardı. Yatıyordu. Başkaca hiç bir kimse yoktu. Babam evden çıktıktan sonra 10-15 dakika sonra silah sesi duydum. Zannediyorum babam telefon edip geri dönerken silah atıldı. Silah sesleri gelmesi üzerine dışarı çıktım. H. C. HALA ATEŞ EDİYORDU. ATEŞ ETTİĞİ YERDEN BİR ADAM DÜŞTÜ. BUNUN ÜZERİNE BEN GERİ GELİP İÇERİ GİRDİM. SABAHLEYİN ÖĞRENDİĞİMDE BABAM VURULMUŞTU. ÜÇ ŞARJÖR ATEŞ ETTİ. ATEŞ ETTİĞİ YER İLE MAKTÜLÜN ÖLDÜĞÜ YER ARASINDA 20M. MESAFE VARDI. DAHA SONRA ATEŞ ETTİ. H. EVİNE GİRDİ. ELİNDE SİLAH VARDI. EVİNİN IŞIĞI YANDIĞI İÇİN BEN H.”YÜ GÖRDÜM. ANCAK VURDUĞU KİŞİYİ GÖREMEDİM. KORKUDAN EVE GİTTİM. DIŞARI ÇIKMADIM. H. İLE BABAMIN ARASINDA DAHA ÖNCEYE DAYANIR BİR DÜŞMANLIĞI VARDI. Vurulan kişinin babam olduğunu ancak tahmin edemedim...” şeklinde beyanda bulunmuş, mahkeme heyeti sanığın maktül ile düşmanlığını bildiği halde H.”nün de ateş ettiğini gördüğü, babasının eve gelmediği halde neden akşamdan sabaha kadar aramadığı veya merak etmediği sorulmuş, - 78 - tanık cevaben “...ATEŞ EDİLDİĞİ ZAMAN BABAMIN EVDE OLDUĞUNU TAHMİN EDİYORUM. VE GELİP GELMEDİĞİNİ DE BİLEMİYORUM. SİLAH SESİ ÜZERİNE KENDİM DIŞARI ÇIKTIM. BEN İÇERİ GİRDİM. AKLIM BAŞIMDA DEĞİLDİ. ONUN İÇİN BABAMIN ODASINA BAKIP DA SİLAH ATILDIĞINI SÖYLEMEK AKLIMA GELMEDİ...” Çelişki nedeniyle sorulduğunda daha önce aklının başında olmadığını onun için önceki ifadelerini kabul etmediğini söylemiştir. Daha sonra kim tarafından tanığa verildiği belli olmayan 14.7.1997 tarihli dilekçesiyle kesinlikle sanık H. C.”yi ateş ederken görmediğini belirterek önceki küçük problemlerden dolayı şüphelendiği için mahkemede öyle ifade verdiğini söylemiş, müdahil vekilinin talebi üzerine yeniden 15.7.1997 tarihli celsede vermiş olduğu ifadesinde “...BEN DAHA ÖNCE İFADE VERMEŞİM. O İFADELERİMDE SANIĞI GÖRDÜĞÜMÜ İFADE ETMİŞTİM. ANCAK BENİM GÖRDÜĞÜM SANIK OLMAYABİLİR. ONA BENZETTİM. O OLMAYABİLİR. ŞU ANDA BENİM AMCAM DİLEKÇE YAZDIRDI. ALTINADA PARMAK İZİMİ ALDILAR. O DİLEKÇE DOĞRUDUR. DAHA ÖNCEKİ İFADELERDE BELİRTTİĞİM OLAYLAR DOĞRU DEĞİLDİR...” Eski ifadeleriyle çelişki hatırlatılıp sorulduğunda “...ateş ederken gördüm demişsem de ben ateş edeni sanığa benzettim. Amcam da trafik kazası geçirmişti. Başsağlığına gelmeyince ayrıca ondan da şüphelendim. Bu nedenle onun ismini verdim. Benim şimdiki ifadem daha doğrudur.” Şeklinde beyanda bulunmuştur. Sayın Mahkemenin itibar ettiği ifadeler yukarıda etraflıca belirttiğimiz ifadelerdir. İfadeler arasında çelişki var mı yok mu? İtibar edilir mi edilmez mi? Konusunu yüce heyetinizin taktirine bırakıyoruz. Bunun dışında yüce heyetinize şunu arzetmek isteriz ki dosyanın dışında edindiğimiz bilgilerden: maktülle müvekkilimin evlerinin arası 20-25 metre olmayıp 200-300 metre mesafededir. Aradaki evler nedeniyle tanığın müvekkilimin evini görmesi imkansızdır. Krokide görülen ve maktüle ait olduğu gösterilen ev maktüle ait olmayıp maktülün babasına aittir. Bu tanığa bu yalan ifadeleri verdiren dosyaya isimsiz mektup gönderen ve müdahillerin vekilleri olduğu halde müdahil adına dilekçe verdiren dosyada görünmeyen gizli eldir. Bütün amaç, hiçbir ilgisi olmayan müvekkili işlemediği bir suçun faili yapmaktır. Tanık İpek UĞUR”un ifadesine itibar edilmesi mümkün değildir. Sayın mahkeme rapor geldikten sonra dinlenen tanık beyanlarında mubayenat olduğundan bahsetmektedir. Raporun mahkemeye intikal ettiği tarih, havale tarihinden anlaşılacağı üzere 22.1.1997”dir. Yukarıda ifadesine geniş olarak değindiğimiz İpek UĞUR”un bu tarihe kadar üç ifadesi alınmıştır. Bu tarihten sonra alınan bir tek ifadesi vardır. Yine bu tarihten sonra alınan ifadeler zabıt münzileri Mehmet ÇAĞAN, İbrahim BAŞKENT, Cemil AÇIKGÖZ, mahkemenin resen çağırdığı Abdullah C. ve olay mahalline ilk gelen köy ihtiyar heyeti azalarından Ahmet KARA, Abdullah AYIK ve köy muhtarı Mecit C.”dir. Bunun dışında Savcılığın bizzat getirip dinletme talebinde bulunduğu köy korucusu Hamit SABİRLİ”nin ifadesi vardır. Tanık İpek UĞUR”un ifadelerine yukarıda değindik. Bunun dışında 22.1.1997 tarihine kadar talimatla ifadesine başvurulan müvekkilim dışında 13 müşteki ve tanık ifadesi vardır. Bunların hepsine değinmek istemiyorum. Ancak silah sesi duyulduktan sonra, silah sesinin geldiği yöne doğru hareket eden köy korucusu olarak görev yapan Fuat AYIK, Bahattin KIYAK, Şahmurat KÖSE ve Celal ŞAŞMAZ”ın ifadelerine ayrıca bu dosyada çok önemli yeri olan Hamza BOGUÇ”un ifadesine kısaca değinmek istiyorum. Bahsettiğimiz dört korucu çelişkisiz olarak örneğin Bahattin KIYAK Savcılığa vermiş olduğu 26.6.1996 ifadesinde aynen: “ Saat 22 sıralarında üç defa seri şekilde sıkılan kalaşnikof tüfek sesi duyduk. Silah sesinden hemen sonra sesin geldiği yöne doğru gittiğimizde Hamza BOGUÇ ile karşılaştık. Elinde Kalaşnikof marka tüfek vardı...Bize Mehmet UĞUR”un az önce evinden çıktığını ve daha sonra silah sesi geldiğini, sesin geldiği yönün Mehmet”in gittiği yönden olduğunu söyledi. Bunun üzerine ben ve - 79 - Hamzüa BOGUÇ Mehmet UĞUR”un evine doğru gittik...Hamza BOGUÇ maktülün evine doğru gitti. Ben Hasan”ın evinin yanında onu bekledim. Maktülün evinin ışıkları sönmüştü. Bunun üzerine Hamza ve ben geriye döndük...” şeklinde ifade vermiş, birlikte nöbet tuttuğu diğer arkadaşları da aynı ifadeyi vermiş, Hamza BOGUÇ da bu ifadeler karşısında olayı doğrulamıştır. Buna karşılık talimatla alınan 6.8.1996 tarihli Bulanık Asliye Ceza Mahkemesi ifadesinde Bahattin KIYAK “...olay gecesi Hamza BOGUÇ”la birlikte devriye geziyordum. Silah sesleri duyunca silahın sesleri gelen yere doğru gittik. Fakat herhangi bir şey göremedik. Ben Mehmet UĞUR”u kimin ne şekilde öldürdüğünü görmedim ve bilmiyorum...” şeklinde Hamza BOGUÇ ise “...olay akşamı Mehmet UĞUR bize gelmişti. Ertesi günü ben vurulduğunu duydum. Ancak kim tarafından nasıl ve ne şekilde vurulup öldürüldüğü konusunda bir bilgim yoktur...” şeklinde ifade vermiş, kesinlikle olay akşamındaki buluşmadan bahsedilmediği halde talimat mahkemesi hakimi diğer 11 ifadeye olduğu gibi aynı cümleyi düşmüştür: “Cumhuriyet Savcılığında vermiş olduğu ifadesi okundu. Şimdiki ifadesiyle benzer olduğu görüldü.” Bu nasıl benzerlik? Bu olayda en önemli karşılaşmadan bahsedilmiyor ve benzer olduğu söyleniyor. Böyle bir benzerlik tasavvur edemiyoruz. Diğed ifadelerde aynı şekildedir. İşte sayın mahkemenin 22.1.1997 tarihinden önce mubayenat yok dediği ifadeler bunlardır. Buna karşılık 22.1.1997”den sonra alınan ifadelerde ise İpek UĞUR”un bir ifadesi vardır. Yukarıda arzettik. Bunun dışında yine yukarıda değindiğimiz Hamza BOGUÇ"”a ilgili çıkan evraklar üzerine zabıt münzilerinin ifadeleri vardır. Bu ifadelerde İbrahim BAŞKENT talimatla alınan ifadesinde cesedin bulunduğu yerde boş kovan bulamadıklarını, boş kovanları Hamit isimli korucunun kendisine verdiğini kendisinin de boş kovanların bulunduğu yere konulmasını istediğini söylemiş, Hamit SABİRLİ de köyde nöbetçi olduğunu, olay mahalline gittiğinde kalabalık arasında Hamza isimli birisinin olay mahallinde boş kovanları topladığını söyleyerek kendisine verdiğini kendisinin de ona verdiğini, geldiğinde olay yerinde boş kovan olmadığını söylemiş, bu ifadeyi dinlenen köy azaları Ahmet KARA ve Abdullah AYIK da teyit ederek olay mahalline geldiklerinde ceset etrafında boş kovan görmediklerini tutanağa boş kovanların yazıldığını görünce sorduklarında Astsubayın cevaben boş kovanları köy korucusu Hamit isimli şahsın verdiğini söylemişlerdir. İşte sayın mahkemenin çelişkili olarak kabul ettiği ve itibar etmediği beyanlar da bunlardır. Bunların hiçbirisi savunma tanığı değildir. Zabıt münzisi köy ihtiyar meclisi azaları ve köy korucularıdır. Aslında bu ifadeler birlikte değerlendirildiğinde esas failin kim olduğunu da gözler önüne sermektedir. Yalnız başına sırf Abdullah C.”ye ait silahtan toplanan boş kovanların atıldığı zannıyla müvekkilin mahkumiyetine imkan yoktur. Eğer müvekkil bu fiili o silahla işlemiş olsaydı hiç kimsenin haberi yokken silahın varlığını açıklar mıydı? Daha açık bir deyimle bir insan kendi parmağıyla gözünü çıkarır mı? Olayla müvekkilin uzaktan yakından ilgisi yoktur. Müvekkile atılan korkunç bir iftiradır. Barışma diye bir olay da yoktur. İpek UĞUR”un dilekçesi dahi maksatlı verilmiştir. Zira dilekçesinden bir şey anlamak mümkün değildir. Bu durumda suçun sübutuna imkan yoktur. Mahkeme sübutta da hatalı davranmıştır. Sayın Başkanım, Yüce Mahkemenin Sayın Üyeleri, aşağıda sıralayacağımız hususlar sanıyoruz gerçek faili tanımlamaya yeterli olacaktır: a) Abdullah C. ile Hamza BOGUÇ köyde birlikte nöbet tutan köy korucularıdır. (Dosyadan da anlaşılacağı üzere köyde devamlı silah sıkıldığına göre Abdullah C.”nin sıktığı mermilerin boş kovanlarının toplanması her zaman mümkündür.) b) Maktülle en son görüştüğünü söyleyen Hamza BOGUÇ”dur. c) Geceleyin silah sesinden beş dakika sonra silah sesinin geldiği taraftan elinde kalaşnikof silahıyla gelen ve korucularla görüşen Hamza BOGUÇ”tur. - 80 - Merak ettiği bir insanı evinden gittikten beş dakika sonra ışıkların söndüğünden daha sonra köpekler olduğundan bahsederek gitmediğini beyan eden Hamza BOGUÇ”tur.(Evinden gittikten beş dakika sonra evine girdiği anda ışıkları söndürmesi mümkün değildir.) d) Cesedin yanında boş kovan olmadığı halde sanki orada bulunmuş gibi boş kovanları Hamit isimli şahsa veren Hamza BOGUÇ”tur. e) Hamza BOGUÇ, İpek UĞUR”un amcasıdır. İpek UĞUR, mahkemedeki son ifadesinde kendisine dilekçeyi verdirenin amcası olduğunu söylediğine göre o dilekçeyi ve Avukata rağmen müdahil adıyla verilen dilekçeleri hatta ifadeleri altındaki imza ile ihbar mektubunun altındaki imzanın işlerlik, başlangıç ve ortak karakterleri benzerlik arzettiğinden söz konusu ihbar mektubunu da veren büyük ihtimalle Hamza BOGUÇ”tur. f) Kendisi gözaltında kalıp işkence gördüğüne dair rapor dosyada mevcut olmasına, uzun müddet gözaltında kalmasına rağmen ve mevcutlu gönderildiği halde Savcılıkca hakkında hiçbir işlem yapılmayan Hamza BOGUÇ”tur. Bunu sır gibi saklayan yine Hamza BOGUÇ”tur.( Nitekim 3.6.1996 tarihinde gözlem altına alındığı 5.6.1996 tarihli yazı ile gözlem süresinin uzatılmasına dair yazı ve sürenin uzatıldığına dair yazı olmasına rağmen bu tarihler arasındaki ifadesi dosya içerisinde mevcut değildir.) g) Neden ise namus meselesidir. Yüce heyetinizin en isabetli kararı vereceği inancındayız. SONUÇ VE İSTEK : Yukarıda arzettiğimiz nedenlere ve yüce heyetinizin resen tesbit edeceği sair sebeplere binaen haksız, yasaya, dosya kapsamına ve oluşa aykırı mahalli mahkeme kararının BOZULMASINA, bozma nedenine binaen günahsız yere uzun zamandır tutuklu bulunan müvekkilin daha fazla mağduriyetine mahal verilmemesi için TAHLİYESİNE karar verilmesini saygılarımla vekaleten arz ve istirham ederim.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda “... Tanık İpek ve Medine’nin olaydan bir ay kadar sonra anlaşılan beyanları olay yerinden zabıtaca toplanmayan ve zabıtaya intikal edişi biçimi de kuşku yaratan boş kovanlar ile Abdullah C.’ye ait kaleşinkof silahın başkaları tarafından da kullanılmasının mümkün ve muhtemel bulunması ve sanık tarafından inkar edilen olayın görgü tanığının da bulunmaması karşısında, sanığın mahkumiyeti için her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı ve beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi, - 81 - Yasaya aykırı duruşmalı incelemede sanık müdafiinin temyizi bu nedenle yerinde görülmekle hükmün tebiğamedeki düşünce hilafına (BOZULMASINA), bozmaya göre sanık H. C.’nin başka suçtan tutuklu veya hükümlü bulunmaması halinde bihakkın TAHLİYESİNE, tahliyesinin temini için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına...” şeklinde 23.3.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir (EK-57). B) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİNİN GERİ ALINMASI : Tutuklama müzekkeresinin hükümsüz kalacağı haller CMUK 123. maddesinde 2 bent halinde gösterilmiştir. 2) Tutuklama sebeplerinin ortadan kalkmış olması ; Gerekçede bu husus “Tutuklamaya neden olan delillerin kuvvetini yitirmesi, lehinde yeni delillerin ortaya çıkarılmış olması “ şeklinde açıklanmıştır. 3) Beraat kararı verilmesi, Bunlara aşağıdaki halleri de ekleyebiliriz. 4) Kamu davasının düşmesine veya kesin hüküm sebebiyle, kamu davasının reddine karar verilmesiyle ( CMUK 253 md. ) 5) Suçu işlediği sırada akıl hastası olan ve bu hastalığı nedeniyle hakkında muhafaza ve tedavi kararı verilmesiyle( TCK 46.md.) 6) Zira bu durumda “Hükmen Mahkumiyet hükmünün tutukluluktan”, geçirilecektir. O artık tutuklu değil, hükümlüdür - 82 - kesinleşmesiyle. “Hükümlülük” statüsüne 7) Verilmesi muhtemel cezadan , infaz indirimlerinin düşülmesi sonucu bulunacak süre kadar tutuklu kalmış olanlarında salı verilmeleri yerinde olacaktır. ( 647 CİK. 19. maddesi ve EK-2 ) 8) Hükmü esastan bozan ve sanığın tutuklu kalmasının, giderilmesi imkansız zararlarını gerektireceği görüşüyle Yargıtay ilgili dairelerince de tahliye kararları verilmektedir. 9) CMUK 126.maddesindeki “C.Savcısının sanığı serbest bırakma yetkisini” de burada bahsedebiliriz. C) YARGITAY BOZMA KARARINDAN SONRA YARGILAMA CMUK 326. Madde – “Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar. Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir. Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” - 83 - Bozma kararı üzerine yerel mahkemece duruşma günü saptanıp, taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması için davetiye çıkartılır. Davetiyeye bozma ilamının örneği eklenir. Bozma kararı sanık aleyhine ise, CMUK 326. maddesinin emredici hükmü uyarınca mutlaka sanık dinlenmeli, aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmalıdır.Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairenin süreklilik arzeden uygulamaları bu yöndedir. Bozma kararı sanık lehine olsa bile mutlaka sanığın duruşma gününü bildirir, gelmediğinde yokluğunda yargılama yapılacağını bildirir davetiye tebliğ olunmalıdır. Tebligata rağmen duruşmaya gelmediği taktirde, lehe olan bozma nedeniyle bir karar verilmelidir. Sanığa duruşma günü bildirilmeden yokluğunda yargılama yapılması CMUK 326/2. maddesine aykırı bulunduğundan bozma nedenidir. Davetiye tebliğ olunmadan doğrudan ihzar müzekkeresi çıkartılması ve bu müzekkerenin yerine getirilememesi halinde, ihzarla yetinilerek karar verilemez çünkü sanık duruşma gününü öğrenememiştir. Mutlaka davetiye çıkartılmalıdır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin İlamı üzerine ilk derece Mahkemesi olan Muş Ağır Ceza Mahkemesi, bozmaya uyarak yeniden yargılama yapmış, Yargıtay’ın bozma sebeplerini de dikkate alarak verdiği 17.6.1998 tarihli Kararda(EK-58). Sanığın BERAATİNE karar vermiş,adalet yerini bulmuş, bu sayede H. C. özgürlüğüne kavuşmuştur. Kanımca, özgürlüğe giden bu uzun süreçte en önemli rolü; Dosyaya Yargıtay aşamasında müdahale eden Av. Nusret GÜLER üstlenmiş; adaletin yerini bulmasında ve işlemediği bir suç yüzünden 20 yıl hapse mahkum edilen H.C.’nin özgürlüğüne kavuşmasında büyük emek sarf etmiştir. - 84 - KAYNAKÇA BAKICI, Sedat, Olaydan Kesin Hükme Kadar Ceza Yargılaması ve Ceza Kanunu Genel Hükümleri, Ankara 2000 ÇAĞLAYAN, M. Muhtar, Uygulama Yönünden Ceza ve Usul Hukuku, Ankara 1977 EREM, Faruk, Türk Ceza Hukuku Özel, İstanbul 1985 EROL, Haydar, İçtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 2002 EROL, Haydar, Türk Ceza Kanunu, Ankara 2003 GÖRGÜN Mehmet, Uygulamada Ağır Ceza Davaları, Ankara 1997 MALKOÇ İsmail, GÜLER Mahmut, Uygulamada Ceza muhakemeleri Usulü Kanunu , Ankara 1998 ÖZTÜRK, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2000 POLAT, Ahmet Zeki, Adam Öldürme Suçları, Alfa Yayınları 1999 SAVAŞ, Vural, MOLLAMAHMUTOĞLU Sadık, Ankara 1994 SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 1997 TOROSLU, Nevzat, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2001 TOROSLU, EREM Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Ankara 2000 ÜNVER, M. Naci, Ceza Yargılamasında Yasa Yolları ve Bireysel Başvuru Hakkı, Ankara 1998 YAŞAR, Osman, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 1998 - 85 -