Tam Metni İndir

Transkript

Tam Metni İndir
Suriye Özelinde Ortaçağ ve Günümüz
Milis Güçleri
Mücahit Özdoğan
Süleyman Demirel Üniversitesi
Kamu Yönetimi, Yüksek Lisans
www.academidea.com
1
www.academidea.com
Başlık iddialı dursa da yazıda anlatılacakların kapsamı için bu tarz bir başlığın tercih edilmesi
çok daha uygun olurdu. Bu nedenle Suriye ve Ortadoğu özelinde meydana gelen gelişmelerin,
Ortaçağ dönemiyle –kısmen de olsa- benzerliği bunun en belirgin kanıtıdır. Burada kastedilen
oryantalist bir bakış açısıyla Ortadoğu’yu bir bataklığa veya ‘Ortaçağ karanlığı’na benzetme
çabası değildir. Bölgedeki gelişmeleri analiz etmek adına uzman, analist vb. sıfatlı insanların
bu tarz söylemleri, yaptıkları analizlerinin dikkate değerliğini düşürüyor. Stereotypelardan
sıyrılamamış bir zihnin sağlıklı değerlendirme yapması zordur.
Benzerliğe gelirsek, savaşın bir siyaset yapma biçimi olduğu temelinden ilerleyelim. Şu anda
Suriye’deki mevcut savaş, tarafların saha performansları neticesinde yaratılan gerçekliklerin
politikaya yansıtılması mücadelesi şeklinde gerçekleşiyor. Ortaçağ’daki savaş ve siyaset
ortamı da buna benzerdir. Hukukun ve meşruiyetin geri plana atıldığı, sistemin sert güçle ve
saha mücadelesesiyle kalıcılaştırılmaya çalışılmasını iki dönemde de görmemiz mümkün.
Durum böyleyken sahada varlık gösterebilmeniz için belli başlı araçlarınız olması gerekli.
Özellikle de pek çok devletin dahlinin olduğu Suriye gibi meselelerde bu araçları bilmek,
savaşı anlamak için hayati bir önem taşıyor. Ortaçağ’da kesin zaferli savaşların azlığıyla
günümüzdeki sıcak çatışmaların doğası biribiriyle örtüşmektedir.
Bugünkü Suriye ve Ortaçağ’daki milislerin aynı olmadığını, yanlış anlaşılmaya mahal
vermemek için belirteyim. Burada kastım, devletler açısından milislerin kullanışlığının
artmasıdır. Yoksa Suriye’deki genelde mezhepçi çizgide olan milislerle Ortaçağ’da paralı
asker, din savaşçısı, köylü, çiftçi gibi birlikler tam anlamıyla aynı değildir. Suriye’de
süregiden savaşın bir iç savaş olması, bu makası biraz daha açıyor.
Devletler bir ülkede kendi siyasetini uygulamak veya hissettirmek için çeşitli güç
projeksiyonları yaparlar. En çok bilinenleri ise sert güç ve yumuşak güç projeksiyonlarıdır.
Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber küreselleşmenin hızlanması ve medyanın öneminin
artması gibi sebeplerle yumuşak gücün ön plana çıktığını görmüştük. Fakat Suriye’deki
durum, buna anti-tez teşkil edebilecek bir noktada duruyor. Uzun süredir uluslararası ilişkiler
analizlerinden diplomasinin gücünden de çokça bahsedilirdi; fakat Suriye’de diplomasiye de
bir rağbet olduğunu söylemek zor.
Tabii ki sadece Suriye’de değil; Ukrayna’da da bunu kısmen gördük. Rusya’nın bu ülkedeki
savaşı fırsat bilerek Kırım’ı ilhak iddiası, yine sahanın gücünü gösterebilir. Tabii burada
Rusya’nın gitgide siyasi-askeri devlete doğru bir kayışının yansıması var. ABD
hegemonyasına alternatif olmak için kimi zaman rasyonelliği bir tarafa bırakabilen Rusya’nın
agresif tutumunu, yukarıda anlattığım savaş ortamını düşünerek değerlendirmeliyiz. Richard
Rosecrance'in ünlü "Dünyada iki sistem vardır; siyasi-askeri devlet/ticaret devleti" tezinin
günümüzü okumada yetersiz olacağı görüşündeydim. Fakat Rusya'nın son hamleleri bu tezi
doğrular nitelikte sanki. Putin, Rusya'nın büyümesi ve daha fazla güçlenmesi için temel
stratejisini çatışmacı politikalar üzerine kurmuş görünüyor. Yani karma devletten siyasi-askeri
devlete doğru bir gidiş söz konusu.
Suriye ve Ukrayna’nın yanında Kuzey Kore-Güney Kore gerilim hattı, Çin’in Güney Çin
Denizi’ndeki askeri faaliyetleri, gittikçe güçlenen ABD-Japonya askeri ittfakı gibi konuları
düşündüğümüzde sert gücün dünya genelinde yükselen önemini görebiliriz. Şunu unutmamak
2
www.academidea.com
lazım; zıtlıkları içinde barındıran bir dönemdeyiz. Teknolojik gelişmeler, nüfusun artması,
etkileşimin artması gibi nedenlerle günümüzü okurken çok yönlülüğü hiçbir zaman elden
bırakmamk gerekli. Her bölgenin kendine has özellikleri, her her devletin kendine has
politikaları ve yöntemleri vardır. Benim burada anlattıklarımı ve anlatacaklarımı kesinlikle bir
matematik formülü gibi değerlendirmeyin; hele de gerçekliğin gittikçe göreceleştiği bir
dünyada. Basında yapılan en büyük hatalarından biri budur. Emekli büyükelçilerin böyle
yorumlar yapmasını sahip oldukları memur zihniyetiyle açıklayabiliriz ama günümüzü
anlamak isteyenlerin bu hataya düşmemesi gerekir.
Yukarıda söylediğim gibi bir ülkenin güç projeksiyonu uygulayabilmesi için çeşitli araçları
kullanmak zorundadır. Bu araçlardan biri milis güçlerdir. Milis kavramının pek çok tanımı var
ama bu yazımda ele alacağım boyutu devlet tarafından kullanılan sivil, yarı-askeri ve bazen
de profesyonel olarak değerlendirebileceğimiz güçlerdir. Suriye’de Vekâlet Savaşının (Proxy
War) aşıldığının izlerini görebilsek de bu savaşta taraf olan devletlerin destek mahiyeti, teşvik
ettiği çeşitli yerel unsurların savaşa dahlini içerir. Zaman zaman da kendi politik, sosyolojik
ve psikolojik kültürün elverdiği ölçüde geliştirdikleri propaganda araçlarıyla bütün dünyadan
savaş için örtülü davet sunarlar. Bu savaşçılar, din, mezhep, para, ideoloji gibi nedenlerle
hayatlarını feda etmekten çekinmiyorlar.
Milis güçler genelde gayri nizami harp yaparlar. Asimetrik mücadele trendinin bütün dünyaya
yayılması olarak tanımladığım bir dönemden geçtiğimiz için ani saldırılar yapabilen, hızlı,
çevik, dinamik, mobilize birliklerin ön plana çıktığını görüyoruz. Buna dördüncü nesil savaş
veya postmodern savaş diyenler de mevcuttur. Bir süper gücü bile sarsabilen bu yöntemler,
devletlerin de iştahını kabartıyor haliyle.
Bu yeni nesil savaş ortamının milis gerekliliğini, güvenlik ve savaş analizlerine en büyük
akademik katkıları yapan ABD’ye bakarak anlayabiliriz(Birleşik Krallığı’da unutmamak
lazım). Daha önce Sovyetlere karşı Afgan mücahitleri destekleyen ABD, bugün Suriye’de
kendi politikasına uygun düşündüğü PYD/YPG’yi destekliyor. ABD’de de dahil olmak üzere
IŞİD’i kendi politik takvimine ve kurgusuna uygun hale getirmeye çalışan herkes kendine
bölgede bir partner arıyor. Ortaçağ’da batıda İsviçleri paralı askerler; doğuda Orta Asya’dan
getirilen ‘kölemen’ denilen Türkmenler gözdeydi. O dönemki İslâm ordularının hemen hemen
hepsinde Türk atlı okçuları bulunurdu.
Ünlü Hasting Savaşı’ndaki paralı Huscarl muhafız alayları, İspanya’da Aragon Krallığı
bünyesinde yetiştirilen Almogavarlar, Haçlı Seferleri’nde hristiyan hacıları korumak ve
yardım etme mottosuyla kurulan, kimilerine göre ilk gayri nizami harp yapan Tapınak
Şövalyeleri, St. Jean Şövalyeleri, Töton Şövalyeleri (Daha sonra bu şövalye teşkilatları
kralların ordularında da önemli bir pozisyon elde etmişlerdir. Genelde savaş yanlısı ve sert
tutumlarıyla bilinirler. Haçlı seferlerinin sadece doğu kısmında değil; Avrupa kısmında da bu
teşkilatlara rastlarız.), bölgelerinde kim güçlüyse onun askeri olan Berberiler, aynı anda hem
hristiyanlar için hem de müslümanlar için savaşabilen Türkopol adlı yerel savaşçılar, İber
paralı askerleri, Alman Tötonlara karşı direnen, Ruslar tarafından efsaneleştirilmiş Aleksandr
Nevski’nin Rus milisleri, Ortaçağ’da krallar, soylular, hanedanlar ve devletler için kullanışlı
milis güçleri için verilebilecek bazı örnekleridir. Ortaçağ’la ilgili çoğu kaynakta ‘savaş için
3
www.academidea.com
birlikte yaşayan veya savaş için örgütlenmiş topluluklar’ yazılıdır. O dönemki savaşların
önemli bir kısmı, yine bugün olduğu gibi Ortadoğu’da gerçekleşti.
Suriye söz konusu olduğu zaman insanların aklına genelde şii milisler gelir. Suriye Savaşı’nı
bir mezhep savaşı olarak ele almaya insanları iten de bu şii milislerdir. Afganistan, Yemen,
Irak, Lübnan gibi ülkelerden gelen İran destekli bu milislerin Hizbullah’la beraber rejimin
bugüne kadar ayakta durmasını sağladığını söyleyebiliriz.
Suriye’de rejime karşı savaşan muhaliflere ise milis demek ne derece doğru tam emin
değilim. Bir zamanlar çiftçi, öğretmen, esnaf olan halkın silahlı direnişe geçmesi ve bunlara
ordudan ayrılan asker ve subayların da katılması, şii milislere nazaran çok daha doğal seyir
içinde gerçekleşti diyebiliriz. Muhaliflerin Suudi Arabistan, Türkiye, ABD ve Katar gibi
ülkelerden destek aldıığı biliniyor; fakat, bırakın koordinasyonu, verilen silahların yetersizliği
bile muahliflere milis denmesinin önünde bir engeldir.
Bir devletin sadece silah verdiği gruplara o devletin milisi diyebilir miyiz? Bu da bir tartışma
konusu olabilir. Bana sorarsanız olmaz. Çünkü o silahı alan grup, sırf silah veren devletin
politikaları doğrultusunda bu silahı kullanacak gibi kesin bir cümle kurmak zor. Devletler
açısından bazı güçlere silah vermek, sadece bir irade beyanıdır. Çünkü kendisine rakip bir
gücün A ülkesinde faaliyetlerini yoğun şekilde artırması ve bu ülkedeki savaşta taraf olması,
misilleme hakkı doğurur. Devletlerin mantalitesi genelde böyle işler.
Ortaçağ döneminde de kralların bahsettiğim yollarla kendilerine savaşçı devşirdikleri
biliniyor. Günümüzde genellikle mezhepsel birlikler olarak gördüğümüz milisler, o dönemde
paralı asker olarak karşımıza çıkıyor. Burada Haçlı Seferleri’ne bir parantez açmak gerekli.
Eğitim müfredatlarımızda anlatıldığı şekliyle haçlıları düşündüğümüzde aklımıza sadece
çapulcu sürüsü gelir ama kaynaklara baktığımızda gerçek öyle değildir. Gayet eğitimli, zırhlı
ve savaşmayı bilen bir toplulukla karşılaşırız. Kılıçaraslan haçlılara karşı başarılı bir yıpratma
savaşı yürütmüştür; fakat bu, haçlıların Antakya ve Kudüs’e ulaşmalarına engel olamamıştır.
Elbette bu kadar büyük bir birliğin içerisinde çapulcular, maceracılar, suçlular vb. olacaktır.
Ama bizim eğitim sistemimiz her konuyu stereotypelaştırarak anlatır. Batı’yı Oryantalist
olarak suçlarken, kendimize de bakmalıyız.
Başka ülkelerden gelerek Suriye’de savaşan şii milisler nedeniyle İran’ın ve Suriye rejiminin
bu milislerin meşruiyetini sağlamak için Suriye muhalefetine “Suudi Arabistan’ın,
Türkiye’nin, Katar’ın, ABD’nin milisi” demeye çalıştığını görüyoruz. Bu, kendileri açısından
reelpolitiğe uygun bir tutum. Fakat iddialarının gerçekliği sorgulanmalı. Yani İran’ın ve
rejimin şii milislerle ilişkisiyle muhalifleri destekleyenlerin muhaliflerle ilişkisi aynı mıdır?
Bence değildir. Artık Suriye’de vekaleten savaşı da bırakıp bilffil savaşın içinde olan bir İran
görüyoruz. Muhalefetin ise doğru düzgün hava savunma silahları bile yok.
Suriye’de savaş başladığından beri yapılan en büyük yanlışlardan biri sahada iki eşit gücün
olduğunun zannedilmesi. Uluslararası medya ve toplum nezdinde de bu böyle sanılıyor. Bu
algının/sanrının da mimarı rejim taraftarları(Rusya, İran, şii milisler, Hizbullah ve medya)
olabilir. Hava savunma konusunda ise, Rusların ve rejimin, muhaliflerin yumuşak karnı
olarak hava savunmalarının olmayışını gördüklerinin herkes farkında. Fakat muhaliflere
4
www.academidea.com
destek verenler Stinger konusunda cimri davranıyor gibiler. TOW etkili ama Baas rejimlerinin
zırhlı araç merakından olsa gerek yetersiz kalıyor. Gün geçtikçe güç çarpanları muhaliflerin
aleyhine işliyor.
Ortaçağ dönemindeki paralı askerleri homojen sanmak yanlış olabilir. Bu askerlerin içinde de
hayatını savaşarak idame ettiren ve genellikle profeyonel olan askerler de vardı. Yani bir
tutku uğruna sivil yaşamı bırakıp savaşmaya giden askerler değillerdi. Ortaçağ’da paralı
askerler konusunda Charles Oman (1885) “Ok, Balta ve Mancınık” adlı kitabında şunları
söylüyor: “Her hükümdar savaş zamanında paralı askerleri bir zorunluluk gördü, ancak
paralı askerlerin varlığı özellikle yasa tanımayan baskıcı hükümdarlar için kârlıydı: Savaş
düşkünü soylular ancak çok sayıda paralı askerle denetlenebiliyordu. 13. Yüzyılın paralı
askeri, askeri etkinlik bakımından sırdan atlı şövalyenin biraz gelişmiş haliydi. Paralı
askerlerin tarihindeki son evre, uzun süren savaşlar boyunca hizmet eden bu askerlerin savaş
sona erdiğinde dağılmak yerine bir araya gelip hizmetlerini satın almak isteyecek bir devlet
arayışı içinde kıtayı kat etmeye başladıkları zamandır.”
Sonuç kısmında geleceği konuşmaya çalışalım. Yeni uluslararası sistemde kendinizi belli bir
yönteme endekslerseniz başarısız olmanız kaçınılmazdır. Kolay yayılan uluslararası sorunlar
devletleri her bölgede farklı aktörlerle, farklı yöntemlerle, farklı ortamlarla başbaşa
bırakmaktadır. Bir yandan sert güce önem verirken, bir yandan da yumuşak güce önem
verebilmelisiniz. Bugünün ve geleceğin en büyük özelliklerden biri, çok yönlülüktür. Bu çok
yönlülük, çağımıza verilen çeşitli isimlerden de anlaşılabilir; “Terör Çağı”, “Bilgi Çağı”,
“Enformasyon Çağı”, “Asimetrik Mücadele Çağı”, “Teknoloji Çağı”, “Siber Yüzyıl” vb.
Güvenlik ve savaş politikalarında yeni trendleri iyi analiz edip çağın gerekleri ne ise
uygulayabilmelisiniz. Devletler dış politika yürütürken artık sadece kamera önlerinde verilen
pozlarla veya uluslarararası toplantılarla yetinmiyorlar. Zaten devletlerin ortaya çıkışından bu
yana istihbarat faaliyetleri önemini koruyor ve dış politikanın da önemli bir parçasını
oluşturuyor.. Bir savaş bölgesinde kendinizi var edebilmeniz veya bir irade beyanı
açıklayabilmeniz için klasik diplomasinin ötesine geçmek zorunda kalabilirsiniz.
5
www.academidea.com

Benzer belgeler