Osmanlıda Avcılık Yasaları

Transkript

Osmanlıda Avcılık Yasaları
ACTA TURCICA
Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi
Online Thematic Journal of Turkic Studies
www.actaturcica.com
Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av” Editörler: Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun
Osmanlıda Avcılık Yasaları
Güler Yarcı*
Eski çağlardan başlayarak, av, insanlar için bir geçim kaynağı olarak ortaya çıkmıştır.1
Yiyecek ve giyecek temin etmek üzere ava çıkan insan özellikle kara avcılığını zamanla
askerî talim, spor, hatta eğlenceye dönüştürmüştür. Tek başına ya da gruplar hâlinde yapılan
av, bugün hemen bütün dünyada spor olarak kabul edilmektedir. Ancak balık, sünger, inci
gibi deniz ürünleri avcılığı profesyonel bir geçim yolu olarak görülmektedir.
Ava çıkmak, İslâm dünyasında da önemli bir etkinliktir. Arapça karşılığı sayd olan av,
İslâm, bakımdan belirli şartlarda mubah kılınmıştır.2 Av hayvanları yetiştirilmesi ve
bunlardan av esnasında faydalanılması, İslâm memleketlerinde ayrı bir yere sahiptir. Avcılık,
Araplarda Cahiliye devrinden başlayarak bilinmekte; ok, yay veya kapan ile ceylan ya da kuş
avlamaktan ibaret bir eğlence olarak kabul edilmektedir.3 Araplar, fetihler vesilesiyle Türk,
Rum ve İranlılar ile karışınca, av sırasında doğan, şahin ve atmaca gibi kuşlarla,4 köpekten5
* Yrd. Doç. Dr. Güler Yarcı, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, İstanbul.
1
Tasvirî sanatta sahne özelliği gösteren ilk resimler, paleolitik devir mağara duvarlarında bulunan av
kompozisyonlarıdır. Bu durum, ilk insanların temel yiyecek ve giyecek maddelerine ulaşmak için verdikleri
mücadeleyi, hayatlarının en önemli uğraşısı olarak gördüklerini ifade etmektedir. Mağara zeminlerinde
bulunan taş veya kemikten yapılmış ilk heykeller de yabani, öküz, yabani at ve geyik gibi, avla ilgili hayvan
figürlerinden ibarettir. Anadolu ve bütün Ön Asya’nın en eski av sahneleri, neolitik devre (MÖ VII.V.binler)’e ait Çatalhöyük mâbedi duvarlarında görülmektedir. (Sargon Erdem, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C.
I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul 1991, s. 100)
2
Mehmet Şener, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul 1991, s. 105.
3
Araplar, avcılığı, aslı Farsça olan beyzere kelimesi ile ifade ediyorlardı. Beyzere, Farsça bâzyâr veya bâzdâr
kelimelerinin Arapçalaşmış şekli olup; bâz, “doğan, çakır doğan”; bâzdâr ise, “doğancı, alıcı kuş besleyen
kimse” demektir. Buna göre, beyzere “kuşla avlanma hüneri” olarak tarif edilebilir. Bu tabir, sadece doğan
veya şahinle yapılan ava münhasır değildir. Arap avcıları, ceylan avında doğan ve şahinle birlikte tazıları da
kullanmışlardır. (Abdülkerim Özaydın, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları,
İstanbul 1991, s. 101).
4
Kuşlarla avlanmanın çok eski bir geçmişi olmasına ve Hint-Avrupa kavimleri tarafından da bilinmesine
rağmen, bu usul Avrupa’da Ortaçağa kadar bilinmemekte ya da unutulduğu ve Avrupalılara Endülüs ile
Sicilya’da yeniden öğretildiği anlaşılmaktadır. Sicilya Kralı ve Germen İmparatoru II. Fredrich (1212-1250)’in
Kuşlarla Avlanma Sanatı kitabından, Arabistan başta olmak üzere çeşitli ülkelerden şahin terbiyecileri
getirttikleri; şahinleri kuş budu ile besledikleri bilinmektedir Bu eserin dolaylı olarak ifade ettiği gibi, kuşlarla
avlanma veya avcılık hüneri Doğuda bir sanat hâline gelmiştir. Avcılık, hükümdar aileleri ile erkek ve kadın
diğer aristokratların en büyük merakı olmuş, saraylarda, hatta orduda avcı birlikleri ile yüksek dereceli
yönetici kadroları oluşturularak, avcılığa resmî bir hüviyet kazandırılmıştır. (Erdem, agm., s. 101).
5
Neolitik devrin başından beri evcilleştirilmiş olmasına rağmen, ilk av sahnelerinde avcı köpeğinin tasvirine
rastlanmamaktadır. Köpeklerin yardımcı av hayvanı olarak kullanılması, MÖ I. bin yıl Asur kabartmaları ile
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
de yararlanmaya başlamışlardır. İslâm minyatürlerinin büyük kısmı avcılık üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Osmanlı ve diğer İslâm devletlerinden bugüne ulaşabilen minyatürler,
ayrıntıları ile resmettikleri avcılığın yorumuna da ışık tutmaktadırlar.6 Tarihî süreçte son
asırlar, minyatürlerin de ötesinde zengin arşiv belgeleriyle, avcılığın nasıl kurumlaştığına
tanıklık etmektedirler. Av ve avcıya dair yasalar ve yasaklar; bugünkü avcılığın hukuki
temellerini teşkil etmektedir.
Osmanlı’da Av ve Avcılar
Teşkilat ve av partileri:
Osmanlı hükümdarları ve devlet ricalinin av partileri düzenlemesi, kuruluş yıllarına
kadar uzanmaktadır. Bu partiler, bir taraftan dinlenme ve eğlenme amacı güderken; diğer
taraftan, savaşlara hazırlık, ahali ile irtibat ve teftişlere vesile olmuştur. Osmanlı literatüründe
avcılık, sayd ü şikâr tabiri ile ifade edilmiş; devletin avcılık teşkilatı da kendinden önceki
Türk devletlerine göre en yüksek düzeye erişmiştir. Avcı kuşu ile av yapma usulü, erken devir
hükümdarları ve devlet erkânının av faaliyetlerinde dikkati çeken hususlardan biridir.7
Padişahların av partilerine doğancı ve şikâr (av) halkından başka has oda ağaları, zağarcılar,
sekbanlar, solaklar, yüksek rütbeli devlet erkânı, hatta yeniçeri ve bostancılar da katılmıştır.
Av partilerine refakat eden şikâr ağaları, padişahlar nezdinde önemli bir mevki
kazanmışlardır.
Türk devletlerinin hemen hepsinde avcılıkla ilgili görevliler merkezde ve hükümdarın
çevresinde bulunurken, Osmanlılarda memleket sathına yayılmışlardır. Böylece, avcı kuşu
yetiştiriciliğinin yanı sıra, vahşi hayvan varlığının ve tabiî çevrenin korunmasına yardımcı
oluyorlardı. Mesela şahincibaşı, atmacacıbaşı ve çakırcıbaşı merkezde oturur, devletten ulufe
alırlardı. Yine merkezdeki avcı kuruluşlarının bir kısmı, av köpekleri ile ilgilenirlerdi. Taşra
teşkilatına mensup avcı kuşu yetiştirenler tımarlı idiler. Onlar da birçok vergiden muaf
belgelendirilmektedir Şahin cinsi yırtıcı kuşların yardımcı av hayvanı olarak kullanılması ise, daha eski
tarihlere uzanmaktadır. (Erdem, agm., s. 100 - 101).
6
Osmanlı dönemi tasvirlerinden; meselâ, Hünername’deki bir minyatürde, Kanuni Sultan Süleyman’ın av
alayında yer alan çitaların, padişahın hemen arkasındaki atmacaların arasında, at sırtında ve kucakta
taşındıkları tespit edilmektedir. (Erdem, agm., s. 101; Daha geniş bilgi için, bk. Filiz Çağman, Zeren Tanındı,
Topkapı Sarayı Müzesi İslâm Minyatürleri, İstanbul 1979).
7
Rivâyete göre, Rumeli fatihi Süleyman Paşa bir av esnasında vefat etmiştir. Sultan I. Murad, Hünername’de bir
av sırasında doğanını salarken resmedilmiştir. Çok küçük yaşta tahta çıkan Sultan IV Mehmed (1648-1687),
ava olan ilgisinden dolayı Avcı lâkabı ile anılmıştır. Henüz 10 yaşında iken, Enderun ağalarının gözetiminde
saray bahçelerinde ve Kâğıthane’de av eğlencelerine katılan IV. Mehmed, saltanatının önemli bir bölümünü
avlaklarla dolu olan Edirne’de geçirmiş, Mora ve Teselya’ya doğru uzanan topraklarda yıllarca ava çıkmıştır
(Abdülkadir Özcan, “IV. Mehmed”, İslâm Ansiklopedisi, C. 28, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, Ankara
2003, s. 414 - 418).
124
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
tutulurlardı. Bir yerin ilk tahriri esnasında avcı kuşu yetiştiricisi tımarı olarak yazılan arazinin
statüsü değiştirilmezdi. Halktan doğancı alınmaz, meslek babadan oğula geçer;8 her cülusta,
doğancıların muafiyet ve hizmet beratları yenilenirdi. Taşradaki şahinci, atmacacı ve
çakırcıların vergilerini, ancak merkezden gönderilen doğancıbaşılar toplayabilirdi. Avcı kuşu
yetiştiricilerine ehl-i örf tarafından müdahale edilemezdi. Yardımcıları da aynı imtiyaz ve
muafiyetlerden faydalanırlardı.9
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren kurumlaşmış olan avcı kuşu yetiştiriciliği,
her dönemde aynı itibarı görmemiştir. Padişahların av merakı ölçüsünde önem kazanan bu
teşkilata duyulan ilgi, IV. Mehmed (Avcı)’den sonra giderek azalmıştır. Bir taraftan,
şehzadelerin sancağa çıkma geleneğinin terk edilmesi ve taşraya gitmemeleri, avla ilgilerini
kesmiş; diğer taraftan, ateşli silahların yaygınlaşması ve avlarda kullanılması, avcı kuşlarını
ikinci plana itmiştir. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması üzerine, avcı kuşu yetiştiriciliği
tarihe karıştı. XIX. yüzyılda av ve avcılık, klasik döneme göre oldukça modern usullerle
yeniden teşkilatlandı.
Av ve avcı, yasa ve yasak:
Av, her devir ve coğrafyada müdahale görmüş; avcıların faaliyetleri, her memlekette
yasalarla sınırlandırılmıştır. Müdahalelerin esas gayesi, av hayvanlarının neslini devam
ettirebilmek, millî servetleri heba ettirmemek, av ya da avcının diğer şahıslara ve tüzel
kişiliğe sahip kurumlara muhtemel zararlarını önlemek olmuştur. Osmanlı hukukunda bu
maksatla yapılan düzenlemeler ilk devirlerden itibaren emirname, yasakname, nizamname
veya
doğrudan
kanunnameler
vasıtasıyla
gerçekleştirilmiş,
çeşitli
vergi
ve
cezai
müeyyidelerle av faaliyetleri denetim altında tutulmuştur. Her devirde, avcılıkla ilgili imtiyaz
ve muafiyet tanınan şahıs ve zümreler olmuştur.
Payitaht İstanbul, av yasa ve yasaklarına en fazla uyulan şehirlerin başında gelmiştir.
19 C 975 / 21 Aralık 1567’de, İstanbul’da, Arnavut köyü bağlarında av yapılmamasına dair
Hassa-i Hümayun’dan Bostancıbaşı’ya gönderilen bir hükümde: “Hasköy Yolu’nun sol kolu
canibi ve Arnavut köy bağları Hassa-i Hümayunum için bir koru iken bazı kimesneler anda
şikâr ettikleri istimal olunmağın, buyurdum ki; hükm-i şerifim vüsul buldukda, mi’n-bad
8
Rikâb-ı hümayundan sayılan ve teşrifatta ön sıralarda yer alan bu kimseler, merkezde maiyyetlerindeki
cemaatten başka devletin sınırları dâhilindeki resmî avcı kuşu yetiştiricilerinin hepsinin amiriydiler.
Bunlardan, mesela sekbanlar, saksoncular ve diğer bazı görevliler Yeniçeri Ocağı’nın büyük ortalarına
mensupturlar
9
Ahmet Işık, “Avcı”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul 1991, s. 114.
125
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
zikrolunan mahalli gereği gibi koruyup, bir ferde anda av şikâr ettirmeyesin, men‘ ile memnu’
olmayanları ilam eyleyesün ki hakkından geline…”10 denilmektedir. 25 L 987/15 Ekim
1579’da, Hassa-i Hümayun bahçelerinden Halkalı Sarayı bahçesi civarında av yapılmamasına
dair gönderilen bir hükümde ise, “Saray’ın etrafında bazı kimesneler doğan ve tazı ile şikâr
edüb, teaddi eyledikleri ilam olundı. İmdi Silivri ve Edirne Kapusu’ndan İskender Çelebi’nin
bahçesine varınca ol taraf korunub asla bir ferd şikâr etmeğe emrim yoktur. Buyurdum ki,
hükm-i şerifim varıcak bu babda ona mukayyed olub zikrolunan mahalle varınca mezkûr
Saray etrafında mi’n-bad hilaf-ı emr-i şerif bir ferd doğan ve tazı ile asla şikâr ettirmeyip,
etmek isteyenleri men’ ve def’ idip, memnu’ olmayıp hilaf-ı şerif şikâr edenlerin doğan ve
tazılarını ellerinden alıp ve rikâb-ı muallama getiresin ki, ferman-ı hümayunuma mugayır iş
edenler te’dib oluna. Zikr olunan bahçelerin ustalarına dahi emr-i şerifim gönderilmiştir. Her
biriniz onu tedarik edip; mukayyet olup…eğer Yeniçeri ve bölük halkı ve sipahi taifesi ve
gayrıdan kimesneye asla ferman-ı hümayunuma mugayır iş ettirmeyesin”11 denilmektedir.
Hükümlerde de görüldüğü gibi, avlanmak, bu faaliyet için uygun görülen ve önceden ilan
edilen alanlarda mümkündür. Padişah hasları, sarayların çevresi, payitahtın belirli semtleri ve
önemli yol güzergâhları hususi surette korunmakta; dileyen, istediği gibi avlanamamakta;
buna cesaret edenler cezalandırılmaktadırlar.
Av mahallerinin yanı sıra, av mevsimi ve avlanmada kullanılacak silahlar ile ruhsatlı
avcılık ayrı bir önem arz etmektedir. Yerli halk ile yabancılara tanınan av hakkı ve hukuku da
aynı olmayıp; Osmanlı tebaası yasalara uymaya zorlanırken, yabancılar fazlasıyla müsamaha
görmüşlerdir. XIX. yüzyılda yabancılara hoşgörü ve imtiyazın sınırları çok genişlemiş; yerli
kurumların ve geleneklerin etkisinden uzaklaşan avcılık faaliyetleri, nerede ise onların
denetimine geçmiştir. Bu dönemde çıkartılan av yasa ve yasaklarına yön veren büyük Avrupa
devletleri, yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı av gelirlerinin önemli bir kısmına el koyacak
kadar güçlenmiştir. Buna rağmen Türkiye’de modern avcılık XIX. yüzyıl sonlarında
şekillenmiş, bugünkü gelişmiş kara ve deniz avcılığının hukukî temelleri o dönemde
atılmıştır.
XIX. Yüzyılda Avcılık
Yeniçeri Ocağı’nın avcılık teşkilatı üzerindeki nüfuzu:
10
11
A. Refik Altınay, Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı, hzl. Abdullah Uysal, Ankara 1987, s. 5.
Hüküm, doğancıbaşıya hizmet eden kapıcıya verilmiştir. Metni için bk. Altınay, age., s. 11-12.
126
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
İmparatorluğun son yüzyılında Bâbıâli, bir taraftan modern avcılık teşkilatını kuracak
tedbirleri almış; diğer taraftan, saydiye (av) rüsumatını devletin en önemli gelir kaynakları
arasına katmıştır. Bununla beraber, avcılık vergilerinin tahsili hiçbir dönemde kolay
olmamıştır. Mesela 1764’de, Sultan Selim Evkafı mevkufatından Prevadi kazasına tâbi bazı
karyelerin avcılık tekâlifini vermediklerine12 dair belgeler; bir sonraki yüzyılda da kamu
maliyesinin av resimlerini toplamada çekeceği sıkıntılara işaret etmektedir. Bu tekâlifin
tahsilinde çekilen en büyük güçlük, Yeniçeri Ocağı’nın avcı teşkilatı üzerindeki fiilî rolü ve
nüfuzuyla ilgilidir. 1826’da, II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasıyla, taşrada avcı
kuşu yetiştiren ve merkezde onları idare eden zümre dağılmış, avcılık teşkilatı gelişmiş ve
devlet lehine gelir artışı sağlanmış olacaktır.
Tanzimat dönemi ceza kanunnameleri:
1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanı, kanun ve nizamlarda yenileşmenin habercisidir.
Yapılan düzenlemelerle, avcı teşkilat yapısı ve vergilerinde de değişikliğe gidilmiştir. 1256 /
1840 ve 1267 / 1851 tarihli iki Ceza Kanunundan sonra, ceza hukuku alanında önemli
değişiklikler getiren 1274 / 1858 tarihli Ceza Kanununun yürürlüğe girmesi,13 av ve avcılık
hukuku bakımından da bir dönüm noktasıdır.
Av mahalleri
Avlanmak için seçilecek mahaller önceden ilan edilir; ilannamelerde yasaklara da yer
verilirdi. Özel mülkler, çiftlik ve benzeri araziler, sahibinin izni olmadıkça avlanmak
maksadıyla kullanılamazdı. Mesela, XIX. yüzyılın ortalarında, İstanbul’da Hatice Hatun’un
çiftliği arazisindeki Saz gölünde avlanmak isteyenlere önceleri izin verilmiş; fakat, göle
gelenlerin sayısı zamanla artınca Hatice hanım kendilerinden şikâyetçi olmuştu. Resmî
makamlar,
Aralık
kararlaştırdığında,
14
1858’de
Saz
gölünde
avcılık
yapanlardan
ücret
alınmasını
şikâyetler sona erdi. Bazen, yaşanan elim hadiseler yeni yasaklara vesile
olurdu. Mesela, 1848 yılı Martında, İstanbul’da Yeniköprü altından midye toplanması
yasaklanmıştı. Köprünün altındaki bakır dubalardan toplanarak satılan midye, bazı kimselerin
zehirlenmesine sebep olmuş, yasak bu sebeple konulmuştu.15
12
BOA, C. EV, nr. 550 / 27.778, 7 S 1178 / 6 Ağustos 1764.
Ahmet Akgündüz, “1274/1858 Tarihli Osmanlı Ceza Kanunnamesi’nin Hukukî Kaynakları, Tatbik Şekli ve
Men’i İrtikâb Kanunnamesi”, Belleten, C. LI / 199, Ankara 1987, s. 153 - 192.
14
BOA, A.MKT.DV, nr. 133 / 10, 1 Ca 1275 / 7 Aralık 1858.
15
BOA, C.SH, nr. 18 / 857, 20 R 1264 / 26 Mart 1848.
13
127
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Avcılığın yasak olduğu mahallerden biri de hudutlar ve stratejik bölgelerdir. 1895 yılı
ilkbaharında Rumeli’de çıkan bazı hadiseler; yetkililere, sınır boylarındaki av yasaklarını
hatırlatmayı gerektirdi. Edirne valiliği, Tırnova’da tabur binbaşılığından aldığı bilgiye
dayanarak, 22 Şubat 1895’de Bulgaristan Kapı Kethüdası’na, Bulgarlardan birçoğunun
imtiyaz hattı üzerinde ve çevresinde avcılık yaptıklarını, Osmanlı askerî müfrezelerinin 1
Şubat 1895 günü imtiyaz hattında ikisi asker, ikisi başıbozuk olmak üzere dört Bulgar’ın
karaca avladıklarını gördüğünü, bildirmişti. Dönemin Bulgaristan ve Şarkî Rumeli kapı
kethüdası da, 12 Nisan 1895’de Hariciye Nazırı Rif’at Paşa’ya gönderdiği hususa dair bir
yazıda, “Bulgaristan ahalisinden bazılarının av maksadıyla Küçük Tırnovi taraflarında hattı
hududa yakın mahallere geçtiklerini ve bazı elim hadiselere sebep olduklarını; Bulgaristan
Emareti sınırından 3 km mesafede avcılığın yasak olduğunu, hudut nahiyeleri ahalisinin
bilgilendirilmesi maksadıyla yasağın ilan edilmesi için hudut memurlarına emir verilmesini,
olabilecek elim kazalara karşı huduttaki Osmanlı memurlarına da gereken emirlerin
gönderilmesini”16 istemişti. 14 Mart 1895’de Bulgaristan Kapı Kethüdası’na gereken cevap
verilmiş; gerekli tedbirleri alması kaydıyla, 13 Mayıs 1895’te de Edirne valiliği
bilgilendirilmişti.
Bazı mahallerdeki av yasakları, idari makamların tasarrufunda olup, hususi sebeplerle
konulur ve devamlılık arz etmezdi. Mesela, 1895 yazı sonlarında, İstanbul’da Büyük Ada
Kaymakamlığı Aya Yorgi denilen yerde avcılığı yasaklamış ve bazı muteber kimselerin
şikâyetçi olmuştu.17 Aslında, İstanbul’un hemen her tarafında, halkın can güvenliğini
sağlamak üzere geniş önlemler alınırdı. 5 Ekim 1896’da, İstanbul civarında avcılık yapmak ve
silah atmanın uygun bulunmadığına18 dair bir kayıt, muhtemelen, İstanbul’un güvenliğini
sağlamak için yerli ve yabancı avcılara karşı her devirde kaleme alınmış sayısız belgeden
sadece birisidir.
Yabancı avcılar:
XIX. yüzyılda Osmanlı Sarayı ve Bâbıâli’den av izni isteyen ecnebiler arasında ilk
sıraları Ruslar ve İngilizler almaktadır. Birçoğu ecnebi diplomat ve asker olan bu şahıslar; av
16
BOA, DH. MKT, nr. 353 / 36, 17 N 1312 / 14 Mart 1895. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında, 25 M 1322
/ 30 Mart 1320 / 11 Nisan 1904’de imzalanan İtilafname de bu bakımdan önemlidir. Anlaşmada, Bulgaristan
Hatt-ı İmtiyazı’ndan Bulgar eşkiyası tecavüzlerinin yasaklanması suretiyle Rumeli vilayetlerinde Bulgar
eşkıyasının yakalanması hakkında talimat verilmesi gereğine işaret etmektedir. Bu ise, Edirne’nin güvenliği ve
Osmanlı askerî birliklerinin imtiyaz hattına dair görev ve yetkileri; bu arada, bölgedeki av yasağının
sebeplerini açıklıyordu.
17
BOA, DH.MKT, nr. 422 / 56, 13 Ra 1313 / 3 Eylül 1895.
18
BOA, A.MKT.MH, nr. 630/18, 27 R 1314 / 5 Ekim 1896.
128
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
mahalli olarak Arnavutluk, Karadeniz sahilleri ile Ege adalarını tercih etmişler; talepleri
zaman zaman şüphe ile karşılanmış ve takip edilmişlerdir.
1883 yazında, İstanbul’un Karadeniz sahilinde Kilyos’taki Demirciköy civarına av
yapmaya giden birkaç Rus’un asıl maksatlarının yörenin haritasını çıkartmak olduğu,19 ihbarı
alınmıştı. Bunun üzerine Saray ve Bâbıâli yetkilileri uyarmış, Ruslar takibe alınmış; fakat,
ihbarı doğrulayacak deliller bulunamamıştı. İncelemeyi yürütenler, 18 S 1301/19 Aralık
1883’te verdikleri yazılı raporda, bahis konusu kimselerden Mösyö Ona ile arkadaşlarının
Kilyos ve yakınındaki Akpınar’a avcılık maksadıyla gittiklerini,20 bildirmekle yetinmişlerdi.
1896 sonlarında, İngiliz harp gemilerinden Barbaro[u] zırhlısı amirali av yapmak için
Arnavutluk’a gitmek istedi. Amiralin daha önce hususa dair herhangi bir makamdan izin
istediğini gösterecek belge bulunamamıştı. Ayrıca, kendisine izin verilmiş olsa dahi,
Arnavutluk’un neresine gideceği bilinmemekte idi. II. Abdülhamid, 15 B 1314 / 20 Aralık
1896 tarihli irade-i seniyesi ile amiralin gizli vasıtalarla takibini ve esas maksadı ile gideceği
yerlerin araştırılmasını istedi. Araştırma sonuçları, dört gün sonra Saray’a ulaştı.21 Amiralin
gerçek maksadı öğrenilememişti. Buna rağmen, Londra’nın siyasi sebeplerle Arnavutluk’a
duyduğu ilgi kesinlikle bilinmekte idi. Nihayet, Bahr-ı Sefid donanması subaylarından
bazıları, Eylül 1903’te, Arnavutluk sahillerinde avcılık yapmak22 üzere, Yıldız Sarayı’ndan
izin istedi. Bu subayların ava merakı dışında bölgeye gidiş sebepleri hiçbir zaman
öğrenilemedi. Fakat, 1912’de Arnavutluk’un Osmanlı Devleti’nden ayrılması ile sonuçlanan
siyasi gelişmeler, II. Abdülhamid’in telaşlanmakta haklı olduğunu gösteriyordu.
Av merakı ile adından bahsettiren diğer bir İngiliz, Lord Aleksandr oldu. Lord, bir
müddet Ergiri Sancağı dâhilinde ikamet etmiş ve bölgede ava çıkmıştı. Yanya Valisi’nin,
Ergiri Mutasarrıflığı’ndan aldığı bilgiye üzerine 28 Mart 1318 / 10 Nisan 1902’de Dâhiliye
Nezareti’ne gönderdiği bir telgrafta, Lord’un bu defa Korfu’ya hareket ettiği,23
bildirilmekteydi. Lord Aleksandr, Ergiri’de hakikaten av merakından dolayı mı ikamet etmiş;
Korfu’ya da aynı sebeple mi gitmişti?
Düyun-ı Umumiye İdaresi, avcılar ve av rüsumatı:
19
BOA, Y.PRK.KOM, nr. 4 / 14, 25 N 1300 /30 Temmuz 1883.
BOA, Y.PRK.ASK, nr. 21 / 37, 18 S 1301 / 19 Aralık 1883.
21
BOA, İ.Hus,, nr. 48, 1314 B 15 / 20 Aralık 1896.
22
BOA, Y.A. Hus., nr. 458 / 54, 5 B 1321 / 27 Eylül 1903.
23
BOA, DH.MKT, nr. 479 / 22, 5 M 1320 / 14 Nisan 1902.
20
129
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
XIX. yüzyıl sonlarında, devletin diğer kurum ve mali kaynaklarında yapılan
değişikliklerin çoğunda görüleceği gibi, Saray’ı ve Bâbıâli’yi avcılık teşkilatında değişikliğe
zorlayan amillerin başında, şüphesiz, Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin oynadığı rol gelir.
1853’de başlayan Kırım Harbi esnasında Osmanlı Devleti ilk dış istikraz akdini yapmış,
sonraki yıllarda devam edecek dış borçlanmanın menfi sonuçlarından biri olarak, önce
Rüsum-ı Sitte İdaresi, onun lağvı üzerine de Düyun-ı Umumiye İdaresi kurulmuş; ikisi de
avcılıkla yakından ilgilenmişti.
22 Kasım 1879’da Osmanlı’dan alacağı olan yabancılarla imzalanan mukavele üzerine
Bâbıâli, devlet gelirlerinden bazılarını alacaklılara tahsis etmiş, onlar da tahsilatı temin
maksadıyla Rüsum-ı Sitte İdaresi’ni kurmuşlardı. Bu idareye bırakılan altı gelir kaynağından
biri, İstanbul ve civarı deniz ürünleri rüsumu oldu.24 Rüsum-ı Sitte İdaresi büyük tepki
görünce, yerine 1881 tarihli Muharrem Kararnamesi ile Düyun-ı Umumiye İdaresi25 kuruldu.
Ertesi yıl, avcıları yakından ilgilendiren iki yeni yönetmelik hazırlanarak, yürürlüğe konuldu.
Bunlardan biri, 18 S 1299 / 9 Ocak 1882 tarihli Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi:26 diğeri, 12 C
1299 / 1 Mayıs 1882 tarihli Dersaadet ve Tevabii Balıkhane İdaresi’ne Dair Nizamname27 idi.
İkisi de, Osmanlı avcılığı üzerinde Düyun-ı Umumiye’yi söz sahibi yapıyordu. Çok
geçmeden, 9 Z 1303 / 8 Eylül 1886’da çıkartılan bir iradeyle, Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye
İdaresi’nin Cibayeti Varidatta Olan Selahiyetine Dair bir Kararname28 yayınlayan hükümet,
bahis konusu vergilerin tahsilinde Düyun-ı Umumiye’nin elini güçlendirdi. Bu kararname,
avcılarla birlikte tahsilatı Düyun-ı Umumiye’ye bırakılmış gelir kaynaklarının vergi
mükelleflerini İdare ile karşı karşıya getirdi.
1880’lerin sonuna doğru, idarenin de müdahalesi sebebiyle, iki nizamnamenin bazı
maddeleri tamamen, bazıları ihtiyaca göre yenilendi. Dersaadet ve Tevabii Balıkhane
24
Cevdet Küçük, Tevfik Ertüzün, “Düyun-ı Umumiyye”, İslâm Ansiklopedisi, C. IV, Türkiye Diyanet Vakfı
yayınları, İstanbul 1991, s. 59.
25
İdare, Osmanlı’nın ısrarla nizamname, Avrupalıların Muharrem Kararnamesi dedikleri belge ile teşekkül etti.
Önce, Fransız ve İngiliz temsilcilerin başkanlık edeceği bir Düyun-ı Umumiye Meclisi kuruldu. İstanbul’da
tesis edilen Umum Müdürlük’e bağlı olarak devletin önemli şehir ve bölgelerinde başmüdürlükler açıldı.
İzmir, Edirne ve daha birçok vilayetteki müdürleri vasıtasıyla taşrada güçlenen idare, kendisine tahsis edilen
gelirleri topladı. Küçük, Ertüzün, agm., s. 58 – 60.
26
Düstur, C. II, s. 122.
27
“Dersaadet ve Tevabii Balıkhane İdaresi Nizamnamesi”, Düstur, 1. tertip, C. III (zeyli), s. 113..
28
135 numaralı kararnamenin bazı maddeleri şöyle düzenlenmiştir. Madde 2: (Düyun-ı Umumiye İdaresi) Tahsis
edilen gelirlerinde kaçak vuku’ bulursa, nakit ceza istihsaline, rüsumu mevzuası verilmeksizin bu emvali
mazbutayı satıp, talep ettiği cezayı almaya yetkilidir; Madde 3: Zaptettiği ve sattığı maddelerin değeri
alacağından fazla ise, fazlayı iade, eksikse kalanını isteme hakkı olacaktır; Madde 4: İdare tarafından kimin
malı zapt edilecek olursa, zapt edildiği tarihten başlayarak üç ay içinde Mecalis-i İdare’ye mahkeme sıfatında
müracaata hakkı vardır; Madde 5: Kaçak takibi için hane ve emlakin aranması gerekirse, mutlaka zabıtaya
müracaat edilecektir. (Düstur, 1. tertip, C. V, s. 517). Bu kararname, avcılıkla ilgili vergi ve harçlar için de
geçerlidir.
130
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
İdaresi’ne Dair Nizamname’nin 13. maddesi, 6 Za 1306 /22 Haziran 1305 / 4 Temmuz
1889’da değişikliğe uğradı. Buna göre:29 “İstanbul’da balıkçı esnafının istimal edecekleri ağ
gözlerinin Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi’nin 30. maddesinde yazılı kurallara bağlı olarak
yapılması” kararlaştırılıyordu. Devamında ise, “hamsi balığının geçiş mevsimi olan Kanun-ı
evvel ve sani (Aralık ve Ocak), Şubat ve Mart aylarında ağlarına talik olunacak hamsi
kornelerinin bu mevsimden başka vakitlerde istimali caiz değildir. Bunun hilafında hareket
edenlerin saydettikleri balıklar idare tarafından müsadere ve denize döküldükten başka, bir
yüzlük Osmanlı altınına kadar nakdî ceza alınır” deniliyordu. İstanbul balıkçı esnafının
kullanacağı ağların muhtevası ile hamsi balığının av mevsimi belirtilen 13. madde hükmünde,
mevsimsiz avlananların balıklarına idare tarafından el konularak, denize döküleceği; aynı
zamanda 100 Osmanlı altınına kadar nakdî ceza verileceği açık olarak ifade ediliyordu.
Atıfta bulunulan 30. madde balık ağlarıyla ilgili bir düzenleme olup 7 yıl 7 ay
yürürlükte kaldıktan sonra 4 Temmuz 1889’da tadil ediliyordu. Bahis konusu Zabıta-i
Saydiye Nizamnamesi’nin30 30. madde-i muadelesi (nr. 96),31 “balıkçı esnafının ağlarını
teşkil eden merbut cedvelde gösterildiği vechile miktazlık gözünün beher dılı 25 ve uskumru
gözü 19 ve natıka ve mazgale gözleri 15 ve torba gözü 13 ve kilttar 10 ve hamsi kornesi 7
milimetre olmak üzere tayin kılınmıştır. Bu ölçülerden dar gözlü ağ kullananlar hakkında 26.
maddeye bağlı olarak ceza uygulanır” diyordu. Böylece, ava çıkacak balıkçı esnafının çeşitli
cinsteki balıklar için kullanması gereken ağların özelliklerini ihtiva eden bir tablo hazırlanıyor
ve bağlayıcı sınırlamalar getiriliyor; uymayanlara cezaî esas hatırlatılıyordu.
Osmanlı Devleti, 10 Mayıs 1316 /24 M 1318/9 Eylül 1890’da, 54 madde ve 8 fasıldan
oluşan bir Rüsumat Muhafaza Nizamnamesi’ni32 çıkarttı. Nizamname’nin 38.- 47. maddeler
arasına rastlayan 7. fasıl, bahren usul-ü muhafazaya tahsis edilmişti. 42. maddede “balık
ağlarına veya balık kurutmaya ve saireye mahsus sundurmalar gibi sahil boyunda vaki açık
binalar ile karaya çekilmiş olan sandal ve kayıkları muhafaza memurları daima muayene
edecekler”33 deniliyordu. Bu madde hükmü, Düyun-ı Umumiye’nin de etkisiyle balıkçı
esnafının denetimi; aynı zamanda, devletin İstanbul’un iaşe ve güvenliğine verdiği önemi
ifade ediyordu.
29
Düstur, 1. tertip, C. 6, s. 391.
“Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi”, 1. tertip, Düstur, C. 2 (zeyli), s. 112 vd.
31
Düstur, 1. tertip, C. 6, s. 391.
32
Düstur, 1. tertip, C. 7, s. 413 - 427.
33
Düstur, 1. tertip, 7. C. 1, s. 424.
30
131
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Av tezkereleri ve ruhsatiye harcı:
Osmanlı tarihinin her döneminde, avcılık ancak tezkere ile yapılabilmiş; tezkeresiz
avcılık, hukuken suç sayılmış ve cezayı gerektirmiştir. 1904 yılında av tezkereleri matbu olup,
padişahın tuğrasını taşımaktadır. Bu tezkerelerde, taşıyanın isim ve şöhreti, tabiiyyeti,
memleket ve mahall-i ikameti, fizikî eşkali (sakalı, bıyığı, vs.), avlanacağı mevki, tezkerenin
hangi tarihler arasında geçerli olduğu, harç miktarıyla birlikte belirtilmektedir.34 Av
tezkereleri üzerinde titizlikle durulmasının sebebi, avcılığın geniş bir nüfusu ilgilendirmesi,
harç bedellerinin de büyük yekûn tutmasından ileri gelmektedir. Yüzyılın sonlarında, tezkere
harcının bir kısmı Düyun-ı Umumiye’ye tahsis edilir. İdare de tahsil edebileceği meblağı en
üst düzeye çıkarmak ister.
Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi’nin 23 Ra 1309/15 Teşrin-i evvel 1307/27 Ekim
1891’de tadilen kaleme alınan 33. maddesi (nr. 258), İstanbul ve diğer şehirlerde av
tezkerelerinden alınacak harç miktarı ile bunun hangi kurumlar arasında paylaşılacağını
göstermektedir.
Aynı zamanda,
Maliye Nezareti’nin düzenleyeceği numuneye göre
hazırlanacak av tezkereleri standart bir forma dönüştürülmekte, harçlardan devlete kalacak
kısmın, aynı nezaretin hazırlayacağı hususi bir talimatla kullanılacağı belirtilmektedir. Bu
madde değiştirilmeden önce “av tezkerelerinden Dersaadet’te 40 ve şehirlerde 20’şer ve
mahall-i sairede 10’ar kuruş alınması” hükme bağlanmıştı.35 Yenilenen maddede ise, “av
tezkereleri Dersaadet’te Şehremaneti ve taşralarda belediye daireleri tarafından verilip, bu
tezkerelerden İstanbul’da 20 kuruşu miriye ve 20 kuruşu Şehremaneti’ne ait olmak üzere 40
(kuruş) ve merkezi vilayet olan şehirlerde 10 kuruşu miriye ve 10 kuruşu mahallî belediye
dairelerine ait olmak üzere 20 (kuruş) ve liva ve kaza dâhilinde ve sair mahallerde 5 kuruşu
miriye ve 5 kuruşu mahalleri belediye dairesine ait olmak üzere 10 kuruş harç alınır. Av
tezkereleri Maliye Nezareti’nin tanzim edeceği numuneye mutabık olacak ve miriye ait olan
harçların suret-i istifası da Maliye Nezareti tarafından talimat-ı mahsusa ile tayin
kılınacaktır”36 deniliyordu.
18 S 1311/31 Ağustos 1893’de, av tezkeresi almak isteyenler hakkındaki tahkikatın
belediye tarafından yapılması, tezkerenin ise Düyun-ı Umumiye İdaresi’nce verilmesine dair
Şûrâ-yı Devlet kararı çıkartılarak, Dâhiliye Nezareti’ne tebliğ edildi. Tadil edilen 33. madde
hükmüne göre av tezkereleri, İstanbul’da Şehremaneti, taşrada belediye daireleri tarafından
34
bk. Ek: 1 (Miriye ait arazilerde avlanacak kimselerin üzerinde bulundurmaları gereken av tezkeresi: BOA,
Y.PRK.ZB, nr. 35 / 46, 8 L 1322 / 16 Aralık 1904).
35
Osman Nuri Ergin, Mecelle,-i Umûr-ı Belediyye, C. VIII, İstanbul 1995, s. 4288.
36
Düstur, 1. tertip, C. 6, s. 1134; Ergin, age., s. 4288.
132
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
düzenlenecekti. Fakat, Düyun-ı Umumiye Varidat-ı Muhassasa İdaresi’nin av tezkerelerinin
belediye tarafından verilmesine muvafakat etmediğine dair bazı mahallerden şikâyetler
geliyordu. Dâhiliye Nezareti, durumu Şura-yı Devlet
Riyaseti’ne bildirdi. Yapılan
incelemede, İdare ile imzalanmış mukavelenameye göre, aslında tezkere hasılatının yarısının
hazineye, diğer yarısının İstanbul’da Şehremaneti’ne ve taşrada belediyelere bırakıldığı
anlaşılıyordu.37 7 M 1306 / 13 Eylül 1888 tarihinden başlayarak bu tezkerelerin Emanet
tarafından İdare’ye devir ve teslim edildiği, yalnız Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi’nin 35.
maddesinde yazılı olduğu üzere, hukûk-ı medeniyeden iskat veya silah taşıması men
olunanların, serseri meçhul şahısların, 18 yaşını ikmal etmeyenlerin, vesayet ve zabıta
tarafından nezaret altında tutulanların av tezkeresi alamayacakları; hükümetçe ma’ruf
olmayanlara da av tezkeresi vermenin memnu’ olduğu kesin bir dille ifade ediliyordu. Şûrâ-yı
Devlet Tanzimat Dairesi, 20 S 1311/ 2 Eylül 1893 tarihli buyruldu-ı âli üzerine konuyu
tartışmaya açtı. Karar tutanağında, İdare ile yapılmış mukavele sona erinceye kadar, tezkere
almak isteyenlerin dilekçelerini önce belediye daireleri reisliğine vermeleri, belediyenin 35.
maddeye göre yapacağı tahkikat sonuçlandığında, sakınca görülmeyenlerin İdare’ye
bildirilmesi, tezkerelerin de İdarece tanzim ve dağıtılması karara bağlanmıştı. Nihai durum,
Zabtiye, Dâhiliye ve Maliye Nezaretleri ile diğer ilgililere de bildirildi.38
13 L 1320 /20 Kanun-ı evvel 1318/13 Ocak 1903’de Zabıta-i Saydiye
Nizamnamesi’nin 29. maddesi yeniden düzenlendi.39 Madde hükmü: “Boğaziçi dâhil olmak
üzere Marmara Denizi’nin Bahr-ı Sefid Boğazı haricine kadar gerek sahillerinde gerek körfez
ve limanları dâhilinde ve açıklarda vapur ve yelkenli sandallar ile sürtme suretinde balık saydı
kat’iyyen yasaktır ve bu memnuiyet boğazlar haricindeki serbest denizlerde Osmanlı
sahillerinin 3 mil açığına kadar cari olduğu gibi makinalı kayıklar ile ve sikafander denilen
alat vasıtasıyla dahi sünger saydı memnudur. Hilaf-ı memnuiyet hareket edenlerin sandal ve
makinaları ile ağları zabt olunur ve mükerrirlerinin sandalları zabtolunmakla beraber
kendilerinden 50 liradan 100 liraya kadar ceza-i nakdiye alınır” şeklinde yeniden ilan edildi.
Bu madde ile Boğaziçi ve Marmara Denizi’nde balık avına yeni yasaklar getirilirken; Osmanlı
kara sularında sünger avcılığının kuralları, yasaklarla birlikte ilan ediliyordu. Balık ya da
sünger avcılarından, yasaklara uymayanların av alet ve vasıtalarının ellerinden alınacağı;
ayrıca nakdî ceza ödemeye mahkûm edilecekleri hükme bağlanıyordu.
37
Ergin, age., s. 4289.
age., s. 4289.
39
Düstur, 1. tertip, C. 7, s. 947.
38
133
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
2 Ca 1324/11 Haziran 1322/24 Haziran 1906’da Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi’nin
27. maddesine bir fıkra eklendi.40 Ekte, “balık saydında hilaf-ı memnuiyet torpil istimal
edenler hakkında işbu 27. maddenin matufunaleyhi olan Ceza Kanunu’nun 196. maddesine
tatbiken ceza tertib ve tayin edilir” denildi. Fıkranın ilavesindeki esas gaye, torpille balık
avlanması yasağını etkili kılmaktı.
Sayd (Av) Yeri Nizamnamesi’nde41 de, av tezkerelerinden elde edilecek hasılatın
yarısı Düyun-ı Umumiye’ye, diğer yarısı belediyelere ait görünüyordu. Düyun-ı Umumiye
İdaresi ile devlet, av tezkeresi harçlarını paylaşsalar dahi; müsadere edilen av silahları ya da
diğer araçların paylaşılması gerektiğinde, yine anlaşmazlığa düşmekteydiler. 1893 yılı
sonlarında, İzmir’de tezkeresiz avcılık yaparken yakalanan ve satılmak üzere tüfeğine el
konulan bir avcının durumu, mevcut tartışmalara bir yenisini eklemişti. Belediye Dairesi el
konulan tüfek bedelinin yarısını almak isterken; İzmir Düyun-u Umumiye Müdiriyeti,
meblağın tamamının kendilerine verilmesini talep etti. Hadisenin cereyan ettiği Kekbuze
Kaymakamlığı iki idare arasında kalmıştı. Şehremaneti’ne sorulduğunda, bu gibi maddelere el
konulması ve satılması keyfiyetine dair kendilerinde bir emir ve nizam kaydı bulunamadığını,
söyledi. Durum, 26 Ağustos 1309 / 7 Eylül 1893’de Maliye Nezareti’ne bildirildi ve Şuray-ı
Devlet Tanzimat Dairesi araya girdi. Şuray-ı Devlet’in, 3 yıl kadar önce çıkardığı 25 Ağustos
1306 / 6 Eylül 1890 tarihli mazbatasında, “tezkeresiz avcılık edenlerden alınacak ceza mikdarı
ile müsadere edilecek aletler ve av silahları hakkında yapılacak muamele”42 açıklanıyordu ve
tutanak Emanet’e tebliğ edildi. Maliye Nazırı, 4 C 1311 / 13 Aralık 1893 tarihli yazısına
eklediği 1 Eylül 1306 (13 Eylül 1890) tarihli hususa dair emrin bir suretini Dâhiliye
Nezareti’ne göndererek, anlaşmazlığa son verdi.
Düyun-ı Umumiye’nin bazı yıllar tahsilatı:
Düyun-ı Umumiye Varidat-ı Muhassasa İdaresi, kendilerine tahsis edilen devlet
gelirlerini tahsil ederken, özellikle iki hususta hiç taviz vermedi. Bunlardan bir, tahsisli gelir
kaynaklarını hiçbir kayba uğramadan toplamanın yolunu bulmak; ikincisi, bu kaynakları,
Osmanlı Devleti aleyhine genişletecek imkânları zorlamaktır. Gayesine ulaşmak üzere yoğun
40
Düstur, 1. tertip, C. 8. s. 568 - 569.
Nizamnamede “Miriye ait araziye ve ova ve koruluklar dâhilinde hayvanat ve.....mütenevviayı şikâr edenler
işbu av tezkeresini almağa mecburdur ve bilu tezkere avcılık edenlerin tüfengi ahz olunur, ehil avcılara
muavenet etmek üzere maiyyetlerinde bulunan adam tezkere ahzına mecbur değildir... esmanının mevakiine
isti’mal olunmaksızın orman arazisinde avcılık edenler ve sülün ve.. ile köylülerden av tezkeresi istenmez”,
diyordu. bk. Ek: 2 (Sayd Yeri Nizamnamesi (Fransızca tercümesi sureti) BOA, Y.PRK.ZB, nr. 35 / 46, 8 L 1322
/ 16 Aralık 1904).
42
BOA, DH.MKT, nr. 149 / 35, 12 C 1311 / 21 Aralık 1893.
41
134
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
çaba gösteren İdare, bazı uygulamaları ile beşerî münasebetler ve bürokrasinin sınırlarını
zorladı. Böyle bir uygulama, Balkan Harbi yıllarında Kastamonu vilayetinde yaşandı.
Muhacerat-ı Umumiye Dairesi 3. şubesinin 12 Kanun-ı sani (1)328/16 S 1331/25 Ocak 1913
tarihli bir yazısı üzerine, vilayetten Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen cevapta, geçen Teşrin-i
sani (14 Kasım-13 Aralık 1912)’de Sinop Tahaffuzhanesi’nde karantinada bekleyen muhacir
ve yolcular arasında kolera hastalığının baş gösterdiği, bu sebeple istiridye, midye gibi deniz
ürünlerinin avlanması ve ahaliye satılmasının yasaklandığı, hastalığın o zaman ortadan
kalktığı, bu saydın hâlen devam etmekte olduğu bildirildi.
Kolera hastalığı teşhis edildiğinde, mahalli mutasarrıf tarafından halka satılması
yasaklanan bu mahsuller, tahaffuzhane civarında denize dökülmüştü. Maliye’den Dâhiliye
Nezareti’ne yazılan 12 B 1331/ 17 Haziran 1913 tarihli konuya dair yazıda, Sinop Karantina
ve İnspektörlüğünün tahriri üzerine, belirtilen yerde deniz sularının pek derin ve daimi surette
cereyan olduğu, dökülen midye ve diğer mahsulün bir noktada toplanmayarak, dağılacağı,
orada avlanmanın mahzuru bulunmadığı; ayrıca, bu mahalde 1308 (1891-1892) ve 1309
(1892-1893) yıllarında da kolera zuhûr ettiği hâlde, böyle tedbirler almaya gerek
görülmediği; halbuki, bu yıl Sinop Rüsum-ı Saydiyyesinin noksan ibraz edileceğinin Trabzon
Düyun-ı Umumiye Müdiriyetinden bildirildiğine işaret ediliyordu. Saydiye Varidatının
azalmasına meydan vermemek maksadıyla, tıbbi bir mahzur yoksa, Düyun-ı Umumiye
Komiserliğinin yasağın kaldırılmasını istediği ilave ediliyordu.43 Riyaset-i Mülkiye-i Tıbbiye
Cemiyetinden alınarak, Kastamonu vilayetine gönderilen rapor mahiyetindeki bir yazı da,
1308 (1891-1892) ve 1309 (1892-1893) yıllarında görülen kolera hastalığı esnasında, bölgede
midye ve istiridye saydının yasaklanmadığını, yasağın kaldırılmasına muvafakat ettikleri,44
mealinde görüş bildirmişti. Hastalık tamamen kaybolmadan Sinop Limanı ve çevresindeki
bahis konusu yasağın kalkması, komiserliğin teklifinin makulmüş gibi gösterilmesi, hakikaten
bir mahzur olmadığı için mi, yoksa Düyun-ı Umumiye’nin beklediği geliri tahsil edememe
endişesinden
miydi? Doğrusu
Bâbıâli,
Balkanlar’da harp ateşi yanarken,
Düyun-ı
Umumiye’ye boyun eğmişti.
Devletin yıllık Varidatı (Osmanlı lirası olarak), 1296 (1878-1879)’da 1.615.584.000,
1303 (1885-1886)’te 1.751.372.047, 1304 (1886-1887)’te 1.809.159.759’dir. Bu yılların gelir
43
44
BOA, DH.İD, nr. 17/49, 1 R 1331 / 6 Haziran 1913.
Aynı yer.
135
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
cetvellerine göre, rüsumat adı altında bir gurupta toplanan gelirin yekûnu ve saydiye resminin
bu gelir dâhilindeki miktarı şöyledir.45
Yıl
Rüsumat
Saydiye resmi
1296 yılı
389.906.676
4.406.676
1303 yılı
388.473.600
3.900.000
1304 yılı
394.500.000
3.900.000
Aynı yıllara ait varidat cetvellerinde, aşar ve rüsumat-ı mütenevvia gurubunda
gösterilen ve Düyun-ı Umumiye İdaresi’ni ilgilendiren av tezkereleri ruhsat harcı tutarı şu
şekilde dağılım gösterir:
Yıl
Aşar ve rüsumat-ı mütenevvia
Saydiye tezkireleri (ruhsat harçı)
1296 yılı
697.186.324
0 (İdare’nin tesisinden önce)
1303 yılı
630.980.806
123.217
1304 yılı
651.354.424.
309.167
1313/1895-1896 yılı Umumi muvazene hülasasında46 ise, bütün vergi gelirleri arasında
Rüsumat ve Hasılat-ı Müteferriadan sayılan saydiye, 10.761.618 (Osmanlı lirası) olarak
tahakkuk etmiştir.
Vilayetlere misal olması bakımından, av tezkeresi harçlarının Şarkî Rumeli Vilayeti
bütçesine yansıması, kayda değerdir. Bu vilayette hazırlanan ve hükümete sunulan 1881/1882
yılı bütçe layihası, 22 Mart 1881’de Bâbıâli tarafından tasdik edilmiş, 1 Mart 1881-28 Şubat
1882 tarihleri arasında uygulanmak üzere vilayete gönderilmişti. Bütçenin 1. kısım, 2. sınıf, 3.
faslı silah ve sayyad tezakiri kaydı ile silah ve av tezkirelerini varidat-ı adiye arasında
göstermekte, yalnız bu kalemden 100.000 kuruş gelir tahmin etmekte idi.47 Netice itibariyle,
taşrada veya devletin yıllık gelir yekûnu içinde saydiyeden elde edilen yüksek meblağ,
Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin tahsilattaki başarısından çok, Bâbıâli ve mükellefleri nasıl
zorlandığını göstermektedir.
Düyun-ı Umumiye, özellikle balık avcılığını her vesile ile kontrol altına almaya
çalışmış, 1903’te hususi teminatlı, % 4 faizli Sayd-ı Mahi İstikraz Mukavelenamesi’nin48
45
Düstur, 1. tertip, 7. cilt, ekli cedvel.
Osmanlı Devleti’nn 1313 7 1895 - 1896 senesi umumi muvazenesi (Düstur, 1. tertib, C. 7, s. 130, ekli cedvel).
47
Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, Ankara 1992, s. 157.
48
Düstur, 1. tertip, C. 7, s. 1005 - 1013. Mukavelename, 4 Z 1320 / 4 Mart 1903’te sadır olan irade-i seniye
üzerine 6 Z 1320 / 21 Şubat 1318 / 6 Mart 1903 tarihinde İstanbul’da tanzim ve teati edildi. Bâbıâli’yi Maliye
nazırı Ahmed Reşad Paşa temsil etti. Esasları, Ahmed Reşad Paşa ile beraber Berlin’deki Doyçe Bank’a
vekâleten banka müdürü Mösyö Artur Göviner ve mukavelenin Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne ait maddelerine
müdahale eden İdare’nin Meclis reisi Leon Berje kararlaştırıldı. Mukavelename’nin 1. maddesi “Osmanlı
Hükümeti, % 5 faizli teminat-ı mahsusayı haiz 1888 yılı istikrazının halen tedavülde bulunan 18. 042. 400
marklık tahvilatını mübâdele veya tesviye etmek istediğinden, faiz ve re’sülmal mürettebatı bedelleri tediye
olunacak 1888 yılı istikrazına muhassas varidattan tesviye olunmak üzere yeni bir istikraz tahvilatının tertib ve
neşrini kararlaştırmıştır. Bu yeni istikraz % 4 faizli hususi teminatı haiz 1903 yılı istikrazı adıyla muanven
olacaktır”, demektedir.
46
136
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
imzasında en önemli rolü üstlenmişti. Bütün sıkıntılara rağmen, İdare’nin baskılarını Saray ve
Bâbıâli’nin kabullenmiş olması, Osmanlı avcılığını teknik ve teşkilat bakımından geliştirmiş,
vergi tarh ve tahsilinde sıkı bir disiplini de sağlamıştır, denilebilir.
20. Yüzyılda Avcılık
Yüzyılın başlangıcında, modern hukuk prensiplerine uygun bir av teşkilatı ve avcılıkla
ilgili gelişmeler büyük ölçüde ikmal edilmişti. Dâhiliye, Adliye, Maliye, Orman ile Zabtiye
Nezareti, aynı zamanda Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü, mahallî idareler önemli görev ve
sorumluluklar yüklenmişlerdi. Düyun-ı Umumiye İdaresi de, geliri İdare’ye tahsis edilmiş
rüsumat dolayısıyla avcılara ve av nizamına müdahale etmekte idi. Bu arada, vaktiyle
Osmanlı’ya bağlı devletler ve hâlâ tâbi ya da muhtar hükümetlerle avcılığı da ele alan çeşitli
anlaşmalar yapılacaktır.
Yüzyılın başında, 3 Mayıs 1316/17 M 1318/17 Mayıs 1900 tarihinde Romanya,
Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ Emareti Müvaredatından İstifa Olunacak Rüsum Hakkında
Tarife49 başlığı altında, yeni bir tarife yürürlüğe girdi. Tarifede, deniz avcılığı bakımından
önem taşıyan süngere de yer veriliyordu. Bir yıl kadar sonra, 11 R 1319 / 28 Temmuz
1901’de devlet, Romanya Hükümeti ile taraflar adına Alex. I. Ghika ve Tevfik imzasıyla
tasdik
ve
1/14
Temmuz
1902’de
İstanbul’da
teati
edilen
4
maddelik
Ticaret
Mukavelenamesi’ne50 ekli cetvelde, bazı deniz ürünlerinin gümrük resmini kararlaştırdı.
Anlaşmaya göre, her 100 kiloda gümrük resmi olarak denizlerde avlanan lakerda denilen
tuzlu balıklarla, çiroz denilen kurutulmuş balıklardan 4 frank, mürekkep balığı ve (kara
katıça)dan 10 frank, tuzlu uskumrudan 4 (frank), midye ve diğer isdaf-ı bahriye’den 1 (frank),
taze istiridyeden 6 frank alınacaktı. Bu rüsumat da Düyun-ı Umumiye’ye tahsis edildi.
Osmanlı Devleti, 24 Mayıs / 6 Haziran 1903’te, bu defa Yunan Hükümeti ile bir
Ticaret Mukavelenamesi imzaladı.51 30 Mart-12 Nisan 1903’de hazırlanan ve mukavelename
ekinde sunulmuş bulunan cetvele uygun olarak, taraflar her 100 kilo için lakerdadan 10 kuruş,
çirozdan 10 kuruş, tuzlu uskumru ve palamuttan 6 kuruş gümrük rüsumu alınmasını,52 kabul
etti.
XX. Yüzyılda avcılıkla ilgili nizamnameler:
49
Düstur, 1. tertib, C. 7, s. 409 - 410.
Düstur, 1. tertib, C. 7, s. 700 - 705.
51
Düstur, 1. tertip, C. 7, s. 1016 - 1024.
52
Düstur, 1. tertip, C. 7, s. 1019.
50
137
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
1900’lü yılların başında Osmanlı avcılığındaki önemli değişikliklerden biri, jandarma
teşkilatıyla ilgili düzenlemeler esnasında gerçekleşti. Kırsal alanda jandarmanın av
hususundaki görev ve yetkilerini de ihtiva eden bir nizamname çıkartıldı. 9 Kanun-ı sani
1319/14 Za 1321/ 1 Şubat 1904 tarih ve 277 numaralı Jandarma Nizamname-i
Hümayunu’nun53 184.-204. maddeler arası Yolların ve Kırların Suret-i Muhafazaları
başlığıyla yürürlüğe girdi. Bu başlık altındaki hükümlerde 2. kısmın 197.-199. maddeleri
doğrudan avcılıkla ilgili idi.
197. madde hükmü “Avcılardan kavanin ve nizamat-ı mahsusasına muhalif harekâtta
bulunan eşhası jurnal ederler ve kanunen memnu’ olan ağ ve tuzak ve alat-ı saireyi zabt
edecekleri gibi hilaf-ı nizam harekete mütecasir olan avcılar tarafından terk edilen eslihayı
ahz eylerler ve avcılık etmek memnu’ olduğu evkatta avcılığı men eylerler” diyerek;
jandarmanın ihbar, ağ ve tuzaklar, av silahları ve avlanma mevsimi ile ilgili yetki ve
sorumluluklarına açıklık getiriyor; aynı zamanda, hususa dair yasakları ve cezaları
vurguluyordu. 198. maddede “Avcıların silahını almak jandarmalar için memnudur. Yalnız
avcının yedinde esliha-i memnua olmadığı hâlde av nizamatına muhalif hareketten dolayı
avcının silahını alacağını kendisine beyan ve silahın hâl ve şânı ile numarasını taharri ile o
silahı hükümete beraber götürmesini avcıya tenbih eylerler. Fakat, buna muhalif ve
jandarmayı tehdid edenleri ve tezkeresini ibraz eylemesi teklif olunduğu hâlde göstermeyip
karşı koyanları ve sahte isim söyleyenleri ve yüzleri mestur bulunan veyahut geceleri avcılık
edenleri derdest ederler ve avcıların yedinde esliha–i memnua görülür ise esliha-i mezkûreyi
beray-ı müsadere keyfiyeti hükümet-i mahalliyeye bâ jurnal ihbar eylerler”, demektedir. Bu
madde, jandarmanın ikaz usul ve şartlarını, bir avcının silahını hangi şartlarda alabileceğini,
tezkeresiz avcılar ile avcı kimlik ve eşkal tespitinde dikkat edeceği hususları ayrıntılı olarak
ele almaktaydı 199. maddede “Jandarmalar orman ve sayd ü şikâr nizamatına muhalif hareket
edenleri ahz ü girift etmek için orman memurlarına muavenet ederler”54 denilerek,
jandarmanın hususa dair sorumluluklarının esas gerekçesi izah edilmektedir.
Kırsal alanda jandarmaya verilen bu görev ve yetki, şehirlerde polise devredilmişti. 5
Ra 1325/5 Nisan 1322 /18 Nisan 1907’de yürürlüğe konulan Polis Nizamnamesi (nr.
154)’nin55 5. kısmı mevaddı şetta başlığını taşıyordu. Bu kısım, nizamnamenin 102.-144.
maddeler arasını ihtiva etmekte olup; 116. madde, Sayd-ı Berri ve Bahri Nizamnameleri
53
Düstur, I. tertip, C. 7, s. 1149 - 1152. Kezâ, Jandarma Nizamname-i Hümâyunu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul
1320 / 1902-1903, s. 75 - 76.
54
Düstur, I. tertip, C. 7, s. 1150 - 1151.
55
Düstur, 1. tertip, C. 8, s. 666 - 692.
138
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
gereği “sayd tezkeresi almaksızın berren ve bahren sayd ü şikâr edenler ve şikâr mevsiminin
gayrı zamanlarda sayd etmek isteyenler tezkereleri olsa bile men’ olunacak ve alat ve esliha-i
saydiyeleri ahz ve zapt edilecektir”56 diyordu. Böylece, kara ve deniz avcılığının tezkeresiz
yapılmasının yasak olduğunu; av mevsimi dışında, tezkereli avcıların dahi avlanamayacağı,
aksi takdirde polisin, yasaklara uymayan avcının av silahları ve av aletlerine el koyacağını
beyan etmekte idi.
Resmî görevliler ve uygulama:
Resmî daireler, her yıl bölgelerinde av mevsimi yaklaştığında, ilgililere yasa ve
yasakları hatırlatırdı. 1911 yılı Ağustosunda, özellikle İstanbul Polis Müdiriyetine gönderilen
bazı evrak, devletin hususa dair titizliğini göstermektedir. Burada, av mevsimi olması
dolayısıyla ekte bir talimat gönderildiği; görevlilerin, öteden beri tanınan avcılardan her
defasında tezkere sorup, rahatsız etmemeleri isteniyordu. Ayrıca, Rumeli’ne şimendifer
seferleri düzenlendiği ve avcıların tezkere kontrollerinin Pazar günleri Ayastefanos (Yeşilköy)
ve Sirkeci’de yapılması bildiriliyordu.57
Aynı
tarihte,
Düyun-ı
Umumiye
İdaresi
de
İstanbul’daki
avcılara
nizamı
hatırlatıyordu.58 Buna göre, av tezkeresi olmayanların tüfekleri zapt edilecek; tezkere almak
isteyen avcılar başvurularını Beyoğlu, Üsküdar ve İstanbul cihetlerinde yapacak; 20 yaşından
gün almamış olanlara mahallî zabıtaca belge verilmeyecek; av esnasında, avcılar, birbiri
üzerine veya yoldan geçenlere kesinlikle silah atmayacak; başkalarının sahip olduğu arazide
avlanılmayacak ve sabahları güneş doğmadan önce tarlalardan başıboş köpeklerle
geçilmeyecekti.
Gerek İstanbul’da, gerek taşrada av hukuku dikkatle uygulanıyor, yasaklara
uymayanlar cezalandırılıyordu. 1912 ilkbaharında, tezkeresiz avcılık yaptıkları belirlenen
Dimetokalı Gülcü Mehmed ve arkadaşları yakalanmış ve mahkeme edilmişlerdi59 Aynı
tarihlerde, başka kaza ve köylerde de benzer suçtan yakalanan ve mahkeme edilenler vardı.
Dâhiliye Nezareti Muhaberat-ı Umumiye Dairesi’nden Sadaret’e gönderilen, 1 Ca 1330/18
Nisan 1912 tarihli bir yazıda, tezkeresiz avcılık yapmaları sebebiyle Dedeağaç’ın Podice
karyesinden Nikola oğlu Petro ile Vangel oğlu Andreya’nın Edirne İstinaf Mahkemesi’nde
yargılandıkları, Edirne Vilayet İdare Meclisi’nden temyizen tedkik istenildiği ve ilamın
56
Düstur, 1. tertip, C. 8, s. 684.
BOA, ZB, nr. 383 / 164, 27 Temmuz 1327 / 13 Ş 1329 / 9 Ağustos 1911.
58
BOA, ZB, nr. 383 / 163, 27 Temmuz 1327 / 13 Ş 1329 / 9 Ağustos 1911.
59
BOA, DH.İD, nr. 17 / 29, 1 Ca 1330 / 18 Nisan 1912.
57
139
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Düyun-ı Umumiye İdaresi tarafından takip edildiği bildiriliyordu.60 Bu, Düyun-ı Umumiye
İdaresi’nin ısrarla davacı olup, izlediği avcılara ait sayısız dosyadan yalnız birisi idi.
Sonuç
Osmanlı avcılık teşkilatı ve av faaliyetlerini düzenleyen hukuki esaslar, XIX. yüzyıl
sonlarında Avrupa devletleri ile mukayese edilebilecek bir düzeye erişmiştir. Düyun-ı
Umumiye’nin kuruluşundan başlayarak; bir taraftan devlet geliri, diğer taraftan iktisadi ve
sosyal hayatın bir gereği olarak önem atfedilen Osmanlı avcılığı, bu idare ve Osmanlı
Devleti’nin tasfiyesine kadar çeşitli kanunname ve nizamnamelerle geliştirilmiş ve
denetlenmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Osmanlı av nizamı hemen hemen değişmeden,
sürdürülmüştür. 1882’de yürürlüğe giren Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi, yarım asra yakın,
kara avcılığının temel nizamı olmuş; yasa ve yasaklar, daha çok bu nizamnamenin gaye ve
maddelerine uygun olarak ortaya çıkmıştır.
TBMM, 5 Mayıs 1937’de kabul ettiği ve 10 Mayıs 1937’de yürürlüğe giren 3167
sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 28. maddesiyle, Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi’nin Kara
Avcılığı’na ait hükümleri ile 16 Nisan 1338 /18 Ş 1340 / 16 Nisan 1922 tarih ve 218 sayılı
kanunun Av Tezkereleri Resmi’ne ait hükmü ve İstanbul’da Av Tezkereleri Resmi’nin
Tezyidi hakkındaki 2 Şubat 1340/25 Ca 1342/2 Şubat 1924 tarih ve 404 sayılı hüküm ile diğer
kanunları yürürlükten kaldırmıştır.61 Günümüzde, modern devlet ve avcının ihtiyaçlarına
60
61
BOA,DH.İD, nr. 17/30, 1 Ca 1330 / 18 Nisan 1912.
Bu kanunun Umumi hükümler, 1. faslı “Av Hayvanları ve Sınıfları”na ayrılmıştır. 1. madde: Türkiye’de
yabani olarak yaşayan faydalı ve zararlı hayvanları (memeliler, kuşlar, yerde sürünenler) her türlü vasıta ile
avlamak bu kanun hükümlerine bağlıdır, şeklinde hükme bağlanmıştır. 2. madde, av hayvanları 3 guruba
ayırır. Bunlar: 1. Her vakit avlanabilenler: A Memeliler (vaşak, kurt, çakal yaban domuzu, pars, sırtlan,
kaplan); B. Kuşlardan (kargalar); C. Yerde sürünenlerden (yılanlar, kaplumbağalar)1dır. 2. Belli edilen
zamanlarda avlanabilenler: A. Memelilerden (yaban kedisi, zerdeva, kokarca, sincap, sansar, su samuru,
ceylan, gelincik, porsuk, kunduz, tavşan, tilki, karaca, dağ keçisi, ayı); B. Kuşlardan (keklik, yabani horoz,
erkek sülün, tavus familyası, çil familyası, bıldırcın familyası, yaban ördeği, sarıasma, yaban kazı, kuğu kuşu,
çulluk, tuna, toy, kuzgun, bataklık kuşları); 3. Avlanması yasak olanlar: A. Memelilerden (geyik, dağ koyunu,
dağ keçisi yavrusu, karaca yavrusu, yarasa, kirpi); B. Kuşlardan (turaç, ehli kumrular, kerkenez, çalıkuşu,
guguk, ağaçkakan, çobanaldatan, dişi sülün, yaban tavuğu, bülbül familyası, çekirge kuşu, kırlangıç, leylek,
puhu, baykuş, sığırcık), olarak sıralanmaktadır. 3. maddede, 16. maddede yazılı Av Komisyonları, yukarıdaki
maddede adı geçmeyen hayvanların avlanılıp-avlanılmamasına karar vermek yetkisine sahiptir, denilmektedir.
Kanunun 2. faslında “Av Zamanı, Avlanma Yerleri ve Avlanma Vasıtaları”, 3. faslında “Avcılık İzni”, 4.
faslında “Av İşlerinin Bakımı”, 5. faslında “Ceza Hükümleri” yer alır. 3 maddeden ibaret olan bu fasılda, 20.
madde: Orman, köy ve kır bekçileri de kendi mıntıkalarında bu kanuna aykırı hareket edenleri tüfek, fişek, av
malzemesi ve avlarla birlikte yakalamaya ve bunları, en yakın karakola veya muhtar veya köy ihtiyar
meclisine teslim mecburdurlar. Buralarda, vaka derhal bir zabıt varakası ile tespit olunur. Zabıt varakasının
tanziminden sonra suçlu alıkonulamaz. 21. madde: Tezkeresiz avlananlardan 10 lira, avlandıkları zaman
tezkeresini yanında bulundurmayanlardan 1 lira hafif para cezası alınır. Bu gibilerin, bu hareketlerinden dolayı
av tüfekleri ayrıca müsadere edilemez. Madde 22: Bu kanun hükümlerine göre, avlanması yasak olan
hayvanları ve belli edilen zamanlarda avlanılabilenleri bu zaman haricinde avlayanlardan avlanılan hayvanın
140
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
cevap veren, ileri ülkelerin hukuku ile uyumlu bir avcı teşkilat ve faaliyeti mevcuttur.
Türkiye’de yabani olarak yaşayan faydalı ve zararlı hayvanları (memeliler, kuşlar, yerde
sürünenler) her türlü vasıta ile avlamak yeni kanunlarla hükme bağlanmıştır.
Ek: 1
Zabıta-i Saydiye Nizamnamesi (18 Safer 1299 / 9 Ocak 1882):
Madde 1: Sayd ü şikâr iki nev’idir. Nev’i evveli bahir ve nehir ve göl ve derelere ve
nev’i sanisi berre mahsusdur.
Nev’i evvel: BAHİR VE NEHİR VE GÖL VE DERELERE MAHSUS ŞİKÂR
Madde 2: Kendileri ekl[yeme]eylemek için sayyadlık eden sefain-i hümayun ve
neferatile sefaini ticariye kapdan ve taifelerinden ma’ada gerek eklolunmak ve gerekse istimal
olunmak üzere deniz ve göl ve nehir ve derelerde balık ve tuyur ve hayvanatı saire sayd
edenler ibtidai emirde bulundukları memleketin memuruna müracaatla tezkere almağa
mecburdur. Bila ruhsat sayyadlık edenlerin edevatı saydiyesiyle şikârı hükûmet namına
zabtolunur.
Madde 3: Sayyada verilecek tezkere için yarım mecidiye ruhsatiye ahzolunur ve bu
tezkereler münhasıran şahsa ve sayyadın namına ita olunub hükmü bir sene-i maliyeye
mahsusdur,62 iki veya daha ziyade eşhas yalnız bir tezkere ile sayyadlık edemez veya [bir]
tezkere [ile] sayyadlık eden eşhasdan sayyadlık için temettü vergisi talep olunmaz.
Madde 4: Taze olarak eklolunmak üzere deniz ve denizden ma’dud olan cesim göller
dahillerinde ve bahre munsab olan nehirlerin mansablarında gerek dalyan ve gerek ağ ve
gerek olta vasıtaları ile saydolunan tuzlu su balıklarından ve midye ve istiridye ve tarak ve
pitis ve solons ve aşuvadis ve yengec ve istakoz ve teke gibi hayvanat-ı mukaşere-i
bahriyeden hiçbir gûna masraf tenzil olunmaksızın % 20 ve yekdiğere mansab olan
nehirlerde ve mansabları deniz olmayan sair nehir ve derelerden sayd olunan tatlı su balıklaırı
ile hayvanat-ı nehriyeden kezalik masraf tenzil olunmaksızın % 10 resim alınır63 ve bu
resimler dahi saydın cümlesi doğruca balıkhanesi olan mahallerde balıkhanelere getirilerek
cins ve miktarına göre 5 liradan 100 liraya kadar hafif para cezası alınır, şeklinde düzenlenmiştir. Tamamı 30
maddeden teşekkül eden kanunun, son hükmü: Bu kanun hükümlerini Ziraat, Adliye, Maliye, Dâhiliye ve
Gümrük ve İnhisarlar Vekilleri yerine getirir, demektedir.
62
8 Nisan 1340 / 3 N 1342 / 8 Nisan 1924 tarihli kanunun 1. maddesinin 1. fıkrasıyla muaddel [değiştirilmiş]
olduğu gibi saydı bahri ruhsat tezkereleri harcı da 22 Nisan 1926 tarihli kanunun 3. maddesi mucibince 100
kuruşa iblağ olunmuşdur ( Sicilli Kavanin, C. 1, s. 505; C. 2, s. 650 ).
63
Bu resim 22 Nisan 1926 tarihli kanunun 3. maddesi gereğince % 12 olarak istifa olunur.
141
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
memur ve eshabı hazır oldukları hâlde mümadi vasıtasile bilmüzayede takarrür eden
fiyatından ve müzayede ne cins akçe üzerine icra olunmuş ise o cins akçeden istifa olunur.
Madde 5: Balıkhanesi ve balıkpazarı olmayan şehir ve kasabalarda saydiye resmi
rıza-yı tarafeyn olmak şartile rayic-i mahalliye göre bedelen ve olmadığı surette aynen ahz ve
tahsil kılınır.
Madde 6: 1. maddede istisna kılınanlardan ma’ada ticaret kasdile olmayarak mücerred
kendileri için olta ile balık sayd edenler saydiye resmile mükellef olmayıb fakat 1. maddede
muharrer ruhsat tezkeresini almağa mecburdur. Bunlardan yedinde tezkere olmayanlar sayda
mezun edilmez.
Madde 7: Falyanos ve baline ve nefer-i bahri ve yunus balıkları ve mercaniye denilen
mercan ve yüz sürü ve sünger ve ahtapotlar ile tuyurdan kokarine kuşları ve zahikadan
kaplumbağa ve kurbağalar ve sülükler bahre mahsus saydiye resmine tâbidirler. Ancak
bunların rüsum-ı saydiyesi mevadd-ı mahsusalarında gösterilen ahvali vechile taleb ve ahz
olunur.
Madde 8: Denizlerde tıtulan her nevi balıklar ibtida hangi iskeleye çıkarılır ise
bunların resm-i mîrisi o iskelenin balıkhanesi memuru tarafından istifa ve sayyadı yedine
tezkere ita olunarak sair mahalle naklinde tekrar resim taleb olunmaz.
Madde 9: Karadeniz ve Akdeniz ile Adalar Denizi ve bunlar dahilinde kâin körfez ve
koy ve limanlarda ve karalarda kâin büyük ve küçük göllerde alet-i nariye vasıtasile
saydolunub sanayide kullanılmak üzere füruht olunan kokarine yani bahri kuşu ile karabatak
kuşundan ve bunlara mümasil tuyur-ı bahriye ile baline balıklarından husule getirilen
balinalardan ve yunus balıklarından çıkarılan yağlardan uyuşulabildiği takdirde kıymet-i
rayicesinden bedelen ve uyuşulamadığı hâlde aynen % 20 saydiye resmi istifa olunur.
Madde 10: Madde-i sabıkada gösterilen tuyur-ı bahriye ile baline balıklarından
alınacak saydiye resmi bunların satıldığı çarşı ve pazarlarda ve yunus balıklarından çıkarılan
yağ resmi dahî kazan kurularak kadidlerinin eridildiği yerlerde doğrudan doğruya
sayyadından ve sayyadı bulunamaz ise âmilinden istifa olunur ve eyâdi-i aharda tedavülile
hârice naklinde mahreci olan iskelelerde alınacak resm-i gümrükden ma’ada bir şey taleb
olunmamak için nakili yedine meccanen tezkere verilir.
Madde 11: Trablusgarb ve Bingazi sevahilile Girid ve Rados va İstanköy cezirelerinde
ve Bozca ada’ya ve cezair-i saireye ve Suriye ve sâir mahallere gelen yerli ve ecnebi
süngercilerin dalgıc kayıklarından 10’ar ve zıpkın kayıklarından 4’er ve tarak kayıklarından
3’er ve Suriye sevahilinde sünger saydeden sâir kayıkların büyük ve küçüklüğüne bakılmayıp
142
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
umûmen beherinden 3’er Osmanlı altını ahzolunub ruhsat tezkeresi verilerek sayyad tayfası
serbest bırakılır ve bu tezkerelerin hükmü bir sene-i kâmile devam edib ertesi sene tecdid
olunur64.
Madde 12: Girid sevahilile sevahil-i sâirede mercan saydeden yerli ve ecnebi
kayıklarının 12 tonilâto cesâmetinde bulunanlarından 10’ar ve bundan cesim olanlarından
20’şer aded Osmanlı altunu alınarak sayyad serbest bırakılır ve bunlar için verilen tezkerelerin
hükmü bir sene devam edib ertesi sene tecdid olunur. Şu kadar ki, Girid ve Kıbrıs cezireleri
hudud-u bahriyesi dahilinde sünger ve mercan saydetmek mezuniyetini hâvi zikrolunan
cezireler idaresinden verilecek tezâkirin hükmü cezireteyen-i mezkûreteyne şâmil tutularak
diğer sevahil ve cezair-i Osmaniye’de sünger ve mercan saydetmek isteyenlere mahalleri
hükümeti
cânibinden
yeniden
ruhsat
tezkereleri
verileceği
misillû
cezireteyen-i
mezkûreteynde sünger ve mercan saydı için dahi diğer sevahil ve cezair idarelerinden verilen
ruhsat tezkereleri kâfi olmayıb mahalleri hükümetlerinden başkaca tezkere alınmak lâzım
gelir.
Madde 13: Gerek sünger ve gerek mercan saydına mahsus olan saydiye tezkeresi
derecat-ı muhtelifeden olan sefainin kapdan ve reisleri namına ita olunub bu sefineler
tayfalarından başkaca tezkere sorulmaz ve bu tezkerelerin resmi ve gayr-ı resmi âhâra ferağı
câiz olmaz.
Madde 14: Bahrıahmer [ Kızıldeniz ] dahilinde ve Basra Körfezi’nde vâki Memâlik-i
Devlet-i Âliye sevahilinde çıkarılan inci ve sedefden rızay-ı tarafeyn olduğu halde râyic-i
belde üzere bedelen ve olmadığı suretde aynen onda bir saydiye resmi alınır.
Madde 15: Dersaadet ve mülhakatından ma’ada sevahil-i memâlik-i Osmaniye’de
kâin körfezler ile limanlar dahillerinde ve kimsenin tasarrufunda bulunmayan yerlerde tohum
zerrile hayvanat-ı mukaşere yani midye ve istiridye ve tarak gibi mahsulat-ı bahriye
yetişdirmek için tarla ittihazı arzusunda bulunanlar ittihaz edecekleri tarlaların mevkilerini
bittayin
bir
istidaname itâsile ruhsat-ı mahsûsa isteyeceklerdir.
İşbû istidanameler
müsted’ilerin bulundukları memleketlerin beledî meclisine ve oradan dahi liman reislerine
havale olunarak bir gûna mahzur olmadığı bâ ilâm beyân kılındıktan sonra 10 seneden ziyâde
olmamak ve mahallerince her türlü mahzur ve mazarratdan sâlim şerâit tahtında bulunmak
üzere tayin olunacak müddet ve suretde mezkûr tarlalarda midye ve istiridye yetişdirmek için
hükûmet-i mahalliye tarafından sahib-i istidaya ruhsat-ı mahsûsa verilir.
64
Sünger saydına mahsus “ iskafander “ kayıklarından 7 Haziran 1291 / 15 Ca 1292 / 19 Haziran 1875 tarihli
ilmühaber mucibince 32 lira harcı maktu’ alınır
143
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Madde 16: Ruhsat-ı mahsûsa ile ihale kılınan midye ve istiridye ve sâire tarlalarında
ruhsat sahibinin izni olmaksızın hâricden bir kimse o misillû hayvanat saydedemez ve şâyed
saydeder ise saydetmiş olduğu hayvanat zabtolunub ruhsat sahibine ita kılınır ve işbû
vukuatdan dolayı ruhsat sahibine cüz’i ve küllî zarar terettüb eder ise Mehâkim-i Nizâmiye
mârifetile vaki olan zarar müsebbibine tazmin ettirilir.
Madde 17: Ruhsat-ı mahsûsa ile ihale kılınan tarlalardan hâsıl etdikleri hayvanat-ı
mukaşereyi ruhsat sahipleri balıkhaneye ve pazar mahallerine götürüb füruht ettiklerinde
kıymet-i râyicesinden yalnız % 20 resim alınıb bunlardan tezkere parası ve sâir namile başka
bir şey talep ve ahzolunamaz.
Madde 18: Göl ve nehir ve hususi olarak fennen balık yetiştirmek arzu edenlere 16.
maddede muharrer şerâite tevfikan ve her halde 10 seneden ziyâde olmamak üzere ruhsat
verilir ve bu suretle ihale edilen mahallerden sayd edilen balıklardan % 10 resim alınır.
Madde 19: Kimsenin tahtı temellük ve tasarrufunda olmıyarak müstakilen hazine-i
devlet idaresinde bulunan göllerde taraf-ı devletden ruhsat-ı resmiye istihsal etmedikce hiçbir
kimesne sayd-ı mahi edemeyeceği misillû bunlarda tayaran eden envaı tuyuru dahi sayd
eyleyenez ve bu göller üzerinde olan hukukunu devlet dilerse bir bedel mukabilinde
mültezimlerine ihale eder ve dilerse kendi nam ve hesabına olarak idare ve muhafaza eyler.
Madde 20: Madde-i sâbıkada gösterildiği üzere miri idaresinde olan göller hasılatı
saydiyesinin kâffesi maktu’an ihalesi zamanlarında mültezimlere ve emaneten idaresi
zamanlarında miriye aid olur ve bı makûle göllerden saydolunan balıklar ile tuyurdan başka
bir nam ile saydiye resmi talep ve ahzolunamaz.
Madde 21: Eshabı uhdesinde olub da sahipleri tarafından veyahut bir gûna vakıf
dahilinde bulunub da evkaf hazinesi veya mütevellileri cânibinden idare olunan göllerde ve
tasarruf olunan dalyan ve voli mahallerinde65 saydetmek hakkı senedatı mezkûre ahkâmına ve
kadimen câri olan teamül ve âdâtına halel gelmemek şartile sahiplerine veyahud hazine-i
evkafa veya mütevellilere aiddir. Fakat, bu makûle göllerde gerek kendileri ve mültezimleri
vasıtasile saydolunub da füruht olunmak üzere çarşı ve pazarlarda ve balıkhâneye getirilen
balıklardan 4. madde mucibince % 20 resim alınır.
Madde 22: Kimsenin taht-ı tasarrufunda olmayıb hazine idaresinde olan dalyanlar
masarıfi vâkıası kendi taraflarından tesviye olunmak üzere bilmüzâyede mültezimlere ihale
olunur ve bu dalyanlarda saydolunan balıklar münhasıren mültezimin malı addolunur,
65
22 Nisan 1926 tarihli kanunun 1. ve 2. maddeleri bu hususa dairdir ( Sicilli Kavanin, c. 2, s. 650 ).
144
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
müddet-i iltizamın neticesine kadar mültezimler işbû balıkları dilediği gibi istimal eyler. Şu
kadar ki, tuzlayıb ve yumurta çıkarıb sattığı halde gümrük resmini ifa eder.
Madde 23: Bir kimsenin müstakilen havuz inşasile derûnunde balık besler ve beslediği
balıkları ticaret maksadile şuna buna satar ise kaide-i umûmiyesine tevfikan satdığı balıkdan
saydiye resmi alınır.
Madde 24: Kimsenin tahtı tasarrufunda olmıyan göl ve dereler ile eshâbı uhdesinde
bulunan göl ve derelerde saydolunub çarşı ve pazarlarda füruht kılınan sülükler ile
kaplumbağa ve kurbağaların kıymeti râyicesinden % 1066 resim alınır ve işbû % 10 resim
saydın kıymet-i râyicesinden bedelen alınıb fakat uyuşulamadığı takdirde aynen istifa kılınır.
Madde 25: Balıkların yumurtlaması zamanının hulûlünden ve bir illet-i sâriyenin
zuhûrundan veyahud bir muharebe vukuundan nâşi balık saydı veya ekl ü istimali [ yenilmesi
] hükümet tarafından memnuiyet tahtına alındığı müddetde sayyadlık edenlerden alât-ı
saydiyyeleri zaptolundukdan ma’ada rub’u [ çeyrek ] altundan bir altuna kadar ceza-i nakdî
alınır.
Madde 26: Balık saydı memnu olduğu müddetde balık satılmak dahî memnu’dur.
Müddet-i mezkûre zarfında balık satan ve gezdiren ve nakleyliyenlerden 1 altundan 5 altuna
kadar ceza-i nakdî ahzolunur. Muharebe vukuundan nâşi bir mahalle tahsisen balık saydı men
edilecek olursa diğer mahallerde saydolunmuş balıkların orada satılması men edilmez.
Madde 27: Deniz ve göl ve derelerde balık saydı her mahalde müsta’mel olan âlât
vasıtasile icrâ olunur nehir ve derelerde memleketin ciyâdet-i havasını ihlâle bâis olan
bataklıklar ihdas edecek suretde çit ve sed yapmak ve terkib-i kimyevî istimâlile balıkların
tohum ve yumurtalarını kesr ü itlâf etmek memnu’dur. İhdâsı memnu’ olan çit ve sedler
yapanlardan yarım altundan 10 altuna kadar ceza-i nakdî alınmakla beraber mezkûr çit ve
sedler taraf-ı hükümetden hedmolunur ve terkib-i kimyevî istimâlile sıhhat-i umûmiyeyi ihlâl
edecek suretde balık saydına cür’et edenler Ceza Kanunnamesi’nin 196. maddesine tevfikan
bir haftadan iki seneye kadar hapsolunur ve 1 altundan 25 altuna kadar ceza-i nakdî alınır ve
balıklar dahî taraf-ı hükümetden zaptolunur67.
Madde 28: Deniz ve nehirler sayd-ı mahisi 2 seneden nihayet 4 seneye kadar müddet
ile ihale ve ilzâm olunub bundan ziyade müddet ile ihâle olunmaz. Fakat göl ve dalyanların
66
Bu resim, 16 Nisan 1338 tarihli kanun mucibince % 20’ye çıkartılmıştır ( Sicilli Kavanin, c. 1, s. 122.).
Zeyil ( 1 Haziran 1322 / 21 R 1324 / 14 Haziran 1906 ): Balık saydında hilâf-ı memnu’iyet torpil istimâl
edenler hakkında dahî işbû 27. maddenin mâtufaleyhi olan Kanun-ı Ceza’nın 196. maddesine tatbiken ceza
tertib ve tayin eyler ( Ceride-i Mehakimi Adliye: 15 Ca 1324 / 24 Haziran 1322 / 15 Ca 1324 / 7 Temmuz 1906,
nr. 486 )..
67
145
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
masarıf-ı imâriyesi taraflarından tesviye kılınmak şartile bir seneden nihayet 10 seneye kadar
müddet ile ihalesi mecazdır. Emri ihale mutlaka müzâyed-i aleniye icrâsına mütevakkıfdır.
Madde 29
68
: Boğaziçi dahi dahil olmak üzere Marmara Denizi’nin Bahrısefid Boğazı
haricine kadar gerek sahillerinde ve gerek körfez ve limanları dahilinde ve açıklarda vapur ve
yelkenli sandallar ile sürtme suretinde balık saydı kat’iyyen memnudur ve bu memnuiyet
boğazlar haricindeki serbest denizlerde sevahil-i Osmaniye’nin üç mil açığına kadar câri
olduğu gibi makinalı kayıklar ile iskafander denilen alât vasıtasile dahi sünger saydı
memnu’dur. Hilâf-ı memnuiyet hareket edenlerin ilk defa sandal ve makinaları ve ağları
zaptolunur ve sonra mükerrirlerinin sandalları zaptolunmakla beraber kendilerinden 50 liradan
100 liraya kadar ceza-i nakdi alınır69.
Madde 30: Balıkçı esnafının ağlarının teşkil eden eşkâl-i merbut cedvelde gösterildiği
vechile makaslık gözünün beher dıl’ı 25 ve uskumru gözü 19 ve natıka ve mazgala gözleri 15
ve torba gözü 13 ve gülzar 10 ve hamsi kurnası 7 milimetre olmak üzere tayin kılınmışdır. Bu
ölçülerden dar gözlü ağ kullananlar hakkında 26. maddeye tevfikan icrayı mücazat olunur70.
Madde 31: Dersaadet ve mülhakatı Balıkhane İdaresi’nin muamelâtı nizâm-ı
mahsûsuna tâbidir.
Nev’i sâni: BERRE MAHSUS ŞİKÂR
Madde 32: Miriye aid arazide ve ova ve orman ve koruluklar dahillerinde hayvan-ı
vahşiye ve tuyur-ı mütenevviayı şikâr edenler av tezkeresi almaya mecburdur ve bilâ tezkere
avcılık edenlerin av tüfeği zabtolunur.
Madde 3371: Av tezkereleri Dersaadet’de şehremaneti ve taşralarda devâir-i belediye
tarafından ita olunub işbû tezkerelerden Dersaadet’de 20 kuruşu miriye ve 20 kuruşu
şehremanetine aid olmak üzere 4072 ve merkezi vilâyat olan şehirlerde 10 kuruşu miriye ve 10
kuruşu mahalli daire-i belediyesine aid olmak üzere 2073 ve liva ve kaza dahilinde ve sair
68
Muaddel : 20 Kanunıevvel 1318 / 2 L 1320 / 2 Ocak 1903 ( Hazine-i Evrak Nizamat Defteri: 10, s. 26 ;
Düstur, 1. tertip, c. 7, s. 947 ).
69
Bu madde 2 Mart 1931 tarihinde tefsir edilmiştir ( Sicill-i Kavanin, c. 7, s. 597 ). Tefsir muaddel madde metin
üzerine yürüdülecek yerde hükmü kalmıyan madde-i aslîye üzerine yürütüldüğünden medârı istinad sayılamaz (
aynı yer ).
70
Muaddel: 22 Haziran 1305 / 6 Za 1306 / 4 Temmuz 1889 ( Ceride-i Mehâkim, 7 Za 1306 23 Haziran 1306, nr.
501, s. 5935 ).
71
Muaddel: 15 Teşrin-i evvel 1307 ( Takvim-i Vekayi, 2. tertib, nr. 117 ).
72
Bu harc 2 Şubat 1340 / 25 Ca 1342 / 2 Şubat 1924 tarihli kanun gereği 400 kuruşa çıkartılmıştır ( Sicilli
Kavanin, c. 1, s. 402 ).
73
Harc miktarı, 4 Nisan 1304 / 4 Şaban 1305 / 16 Nisan 1888 tarihli kanun gereği 100 kuruşa çıkartılmıştır (
Sicilli Kavanin, c. 1, s. 122 ).
146
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
mahallerde 5 kuruşu miriye ve 5 kuruşu mahalleri devair-i belediyesine aid olmak üzere 1074
kuruş harc alıır av tezkereleri Maliye Nezareti’nin tanzim edeceği nümûneye mutabık olacak
ve miriye ait olan harçların sureti istifası dahi nezaret-i müşarunileyha cânibinden talimat-ı
mahsûsa ile tayin kılınacakdır.
Madde 34: Av tezkeresi mutlaka bir seneye mahsus olmak üzere şahsa ve avcının
namına ita olunur ve av tezkeresinin hükmü yalnız tezkerenin verildiği liva hududu dairesine
şâmil olur ve daha ziyade eşhas bir tezkere ile avcılık edemez, fakat sürgün avı gibi cemiyetle
icrâ olunan avcılıkda asıl avcılara muavenet etmek üzere maiyyetlerinde bulunan hademe
tezkere ahzına mecbur değildir ve bâ tezkere sayyadlık eden eşhasdan temettü vergisi taleb
olunmaz, fakat saydı berri-yi sanat ittihaz etmiş olanlar temettü vergisine tâbidir.
Madde 35: Evvelâ hukuk-ı medeniyeden ıskat cezasile mahkûm olanlara, sâniyen
serseri denilen eşhâs-ı mechuleye, sâlisen 18 yaşını ikmal etmiyen ceyblerle vesayet tahtında
bulunanlara, râbian Zaptiye Nezareti altında bulunan her mahkûma, hâmisen silah taşıması
men olunanlara av tezkeresi itâ olunmaz, av tezkeresi isteyenlerden hükümetçe mâruf
olmayanlara av tezkeresi verilmek memnu’ olan takımdan olmadıklarına dair kefaleti kaviye
alındıktan sonra ita olunur.
Madde 36: Karada şikâr mevsiminin küşâd olunacağı ve hıtam bulacağı zaman her
vilâyetde mevsim-i şikârdan bir mah mukaddem İdare Meclisi kararile resmen ilân olunacak
ve Ziraat’çe ve sair cihetle menfaati tahakkuk eden tuyurun itlâfı vilâyetce her vakit men
edilebilecektir.
Madde 37: Bıldırcın müstesna olmak üzere ökse ve ağ ve âlâtı mütenevvia ve vesâit-i
saire ile küçük kuş saydı kat’iyyen memnu’dur.
Madde 38: Şikârın memnu olduğu zamanlarda ve âlât-ı nâriye ve mezadd-ı semmiye
ile leyl[ gece ]en saydedenlerin av tüfengile beraber olan av köpeği zaptolunduktan başka
kendilerinden rub’u [ çeyrek ] altından bir altına kadar ceza-i nakdi alınır, fakat hayvanat-ı
muzıra saydedenler bu hükümden müstesnadır.
Madde 39: Şehir ve kasabat derûnunda ve mesirelerde ve memleket bahçelerinde sayd
ü şikâr külliyen memnu’dur.
Madde 40: Mevsimi şikârın hitamından sonra şikâr ve füruhtu dahî memnu’dur.
Memnuiyet zamanında [v]urulmuş av satan ve iştira eden ve gezdiren ve nakleyleyenlerden
bir altundan 5 altuna kadar ceza-i nakdi alınır.
74
16 Nisan 1888 tarihli kanun gereği 200 kuruşa çıkartılmıştır ( Sicilli Kavanin, c. 1, s. 122 ).
147
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Madde 41: Gerek şikârın mübah gerek memnu olduğu zamanlarda avcılardan biri
arslan ve kaplan ve porsuk ve kurd ve ayı ve yaban domuzu ve vilâyetçe suret-i mahsusada
tayin olunacak sair hayvanat-ı muzırrayı mahv u telef eder ve suret-i mahvını dahi isbat eyler
ise şikâr o avcıya terkolunduktan sonra evvelce kendisinden alınmış olan tezkere harcı dahi
mükâfaten tarafına reddolunur.
Madde 42: Çiftlikat ve arazi-i saire ashabı mütesarrıf oldukları arazide sayd ü şikâr
hakkını bildiği suretde âhâra icar edebilir.
Madde 43: Hane ve meskene muttasıl olarak duvar ve çit ile ve sair suretlerle arazi-i
mütecavireden tefrik edilmiş olan arazide gerek eshabı ve gerek bunların mezun eyledikleri
eşhas ruhsat tezkeresi istihsaline hâcet olmaksızın zamanı memnuiyetden ma’ada her ne vakit
olur ise olsun avcılık etmek selâhiyetini hâizdirler.
Madde 43: Eshabının muvafakati istihsal olunmaksızın âhârın arazisinde avcılık
edenlerden ve sülün ve keklik yumurta ve kuluçkalarını alan veyahud bozanlardan bir 20’lik
mecidi’den 5 mecidiye’ye kadar ceza-i nakdi alınır ve ika edilen zarar başkaca tazmin ettirilir.
Madde 44: Âhârı uhdesinde bulunan arazide leylen avcılık etmek veya arazi-i
mezkûre hane ve meskene muttasıl olmak veyahud madde-i sâbıkada beyân olunan suretle
etrafı çevrilmiş bulunmak gibi ahval-i müşeddede vukuunda 10 altuna kadar ceza-i nakdi ahz
olunabilir ve Ceza Kanunnamesi hükmünce daha ağır ceza lazım gelirse tamamile icra olunur.
Av köpekleri bir saydın takibine şitâb esnasında âhârın arazisine geçmelerile mahsulatça
vukua gelebilecek zarardan köpek sahibi olan avcı mes’uldür. Ancak bu madde ceraim-i
saydiyeden ma’dud olamaz.
Madde 45: Kendi mera ve baltalıklarında veyahud köyleri civarındaki vaki orman ve
korular dahillerinde mücerred kifâf-ı nefsleri için hayvanat şikâr eden köylülerden av
tezkeresi sorulmaz. Şu kadar ki, bunların sayda çıktıkları zaman şikârın memnu bulunduğu
mevsime musadif olur ise, birinci defasında men edilib, ikinci defasında 38. maddede
gösterildiği vechile mücazat olunur.
Madde 46: Madde-i sâbıkada gösterilen köylülerden kifâf-ı nefs için olmayarak
mücerret ticaret kasdile gerek köpek baltalıklarında ve gerek miri orman ve korulukları
dahillerinde samur ve tilki ve sincab ve sansar ve zerdava ve kasror gibi postekilerinden
intifa olunan hayvanatı saydedenler bunların postekilerini panayır veyahud çarşı ve pazar
mahallerine götürüp füruht eylediklerinde sair hayvanatı ehliyenin alım-satımı hakkında olan
nizam mucibince bunların kıymeti râyiclerinden ( kuruşta bir para ) resim alınır.
Mevadd-ı Umûmiye:
148
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Madde 47: Avcılığa müteallik vukubulan ceraim hakkında müdde-i umûmiler
tarafından resmen ikame-i dâvâ olunur. Fakat bir şahsın mutasarrıf olduğu arazide izni
olmaksızın âhârı avcılık eylediği takdirde sahib-i arazi tarafından dâvâ olunur. Şu kadar ki,
etrafı çit veya duvar veyahud suver-i sâire ile muhat ve bir meskeni havi bulunan ve mahsulatı
kaldırılmamış olan arazi üzerinde bilâ ruhsat avcılık vukuundan neş’etle alakadarı tarafından
şikâyet ve iddia olunmadıkça mahkeme hiçkimseyi celb edemez.
Madde 48: Ceraim-i saydiyede müşterek bulunanlar ceza-i nakdiyelerde ve ziyan
tazminatında yekdiğerine mütefekkil gibi mahkûm olurlar.
Madde 49: İşbû nizamnamede zikir ve beyân kılınan ceraim üzerine lâhik olarak
hükümlerde nahiye ve zabıta müdürlerinin ve polis ve jandarma zabitanının ve orman
memurlarının ve eshâbı emlâk ve arazi korucularının takdir ve şehadetleri aksi isbat
olunmadıkça mamul ve muteber tutulur.
Madde 50: Ceraim-i saydiyeden birile mahkûm olanlar bâdelhüküm bir sene
geçmeksizin tekrar mahkûm olurlar ise sabıkalı addedilir ve ol halde mücazat iki kat olarak
icra olunur.
Madde 51: Sayd ü şikâra müteallik kâffe-i deavi, cürmün tarih-i vukuundan itibaren
üç mah mürûrundan sonra mesmu’ olmaz.
Madde 52: Adliye ve Maliye Nezaretleri işbû nizamnamenin icrâsına memurdur.
Ek: 2 Miriye ait arazide avlanacak kimselerin üzerinde bulunması gereken av
tezkeresi (BOA, Y.PRK.ZB, nr. 35/46, 8 L 1322 /16 Aralık 1904)
149
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Ek: 3 Sayd Yeri Nizamnâmesi (BOA, Y.PRK.ZB, nr. 35/46, 8 L 1322/16 Aralık
1904)
150
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Kaynaklar
Akgündüz, Ahmet, “1274/1858 Tarihli Osmanlı Ceza Kanunnamesi’nin Hukukî Kaynakları,
Tatbik Şekli ve Men’i İrtikâb Kanunnamesi”, Belleten, C. LI/199, Ankara 1987, s.
153-192.
Altınay, A. Refik, Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı, hzl. Abdullah Uysal, Ankara 1987.
Aydın, Mahir, Şarkî Rumeli Vilâyeti, Ankara 1992.
Çağman, Filiz, Zeren Tanındı, Topkapı Sarayı Müzesi İslâm Minyatürleri, İstanbul 1979.
Erdem, Sargon, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul
1991.
151
Güler Yarcı, “Osmanlıda Avcılık Yasaları”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009
“Türk Kültüründe Av”
Ergin, Osman Nuri, Mecelle,-i Umûr-ı Belediyye, C. VIII, İstanbul 1995.
Işık, Ahmet, “Avcı”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul
1991.
Jandarma Nizamname-i Hümâyunu, Matbaa-i Askeriye, İstanbul 1320/1902-1903.
Küçük, Cevdet, Tevfik Ertüzün, “Düyun-ı Umumiyye”, İslâm Ansiklopedisi, C. IV, Türkiye
Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul 1991.
Özaydın, Abdülkerim, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları,
İstanbul 1991.
Özcan, Abdülkadir, “IV. Mehmed”, İslâm Ansiklopedisi, C. 28, Türkiye Diyanet Vakfı
yayınları, Ankara 2003.
Şener, Mehmet, “Av”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, İstanbul
1991.
152