balık kılçığı yada annapurna`dan esintiler

Transkript

balık kılçığı yada annapurna`dan esintiler
BALIK KILÇIĞI YADA ANNAPURNA’DAN
ESİNTİLER
Yaklaşık bir yıl önce Muzaffer ağabey Nepal’e gitti. Dönüşteki fotoğrafları
kışkırtıcı idi .Üstelik beraber dağa gitmek fikri ortaya atılınca bu işin
ayrıntısının sonradan nasıl olsa belirlenebileceği kanaatine sahip olduk . Ben,
Nevzat ve bir iki kişi daha bu düşünceye oldukça sıkı sarıldık . Sonuçta isimleri
önemli değil Himalayalar’da bir iki zirve yapmaya gidecektik. Lafın bir
yerlerinde
duyduğum dağ ismini unutmadım : Machhapuchhare . Aylar
sonra Aladağlarda çadırda Tunç Fındık ile konuşurken , o dağın kutsal ve
çıkışının yasak olduğunu adının da “ Balık Kılçığı “ anlamına geldiğini
öğrendim..
Kasım
1998
de
dağı
gerçekten
görünce çıkışının yasak olmasının benim açımdan çok yararlı olduğu kanaatine
vardım.(!)
Meğer zaten çıkacağımız
dağın ismi o değilmiş.. Bu
arada gerçekten çıkmayı planladığımız zirvelerin isimlerini Muzaffer ağabey’den
öğrendim. Dağı veya bölgeyi tanıyan kimselerle karşılaşma şansım olmadı.
Galiba yoktu. Eksik olmasın sadece Mete Hacaloğlu telefonla uzun uzun yöreye
ilişkin bilgiler verdi . Geriye Muzaffer ağabeyden bazı tanımlamalar ve şöyle bir
elin parmakları gibi kolay ve şurda Hıunchuli, şurası Tent Peak şeklinde
aydınlatıcı bilgiler kaldı.(!)..
Ama doğrusu
hareketimizden bir süre
önce Doğan İnternetten , bende Başar’ın yolladığı Kartpostaldan hiç olmaz ise
Hiunchuli’nin fotograflarını gördük... Genede şanslıyız. diye düşünüyorum.
İstanbul’un göbeğinde Doğan’la birlikte 6500 metre yüksekliğe çıktık. Koşu
bantında testlerimiz olumlu geçti. Ballıkayalar’da birlikte ipe girdik. Ama
İstanbul Emniyetine takıldık. Hem de hareketimizden çok kısa bir süre önce . Eğer
Pasaport dairesinin iyiliksever müdürü ve benim inadım olmasa idi , büyük bir
eksiklik olur mu idi bilmiyorum ama Himalayaların iki zirvesine hala Türk
bayrağı çekilmemiş olacaktı.. Hareketimizden tam bir gün önce Medya’da bizimle
ilgilendi. “ üç kuşak birlikte tırmanıyor” sürmanşeti hepimizin çok hoşuna
gitti. Sonuçta uzak bir coğrafyaya giden bu insanlar kimbilir nelerle
karşılacaklardı. Haber etkisini gösterdi. Son gece ev telefonlarım bir anlamda
kitlendi.
Meğer Karachi ve Kathmandu etabının İstanbul’dan başlayan kısmı zorunlu olarak
Şam ve Dubai’den geçermiş. Bu zorunlu ara durakların
Arap-Pakistan
dostluğunun
sağlam
kanıtları
olduğunu
yolculuk
süresi
dokuz
saati aşınca anladık. Doğan’nın deyimi ile “ vuruşa vuruşa gidiyorduk” .
Karachi- Kathmandu etabını maalesef tek seferde tamamladık. Dönüşte öğrendim ,
Pakistanlıların
Hintlilerle
arası geleneksel olarak
açıkmış (!) aksi
halde Bombay ve YeniDelhi havaalanlarını’da görmüş olacaktık. Havaalanı
görmedik
ama
Kathmandu’ya
inmeden
önce
o
muhteşem
Himalayalar sıradağlarını ağzımız açık seyrettik. Hostesler ve yolcuların şaşkın
bakışları arasında bizler uçakta yer değiştirip Bussines Class’a geçip oturduk.
Manzara
oradan
çok
güzeldi
.
Burnumuz
cama
dayalı
kaldığını inerken anladık.
On Türk yolcu ile Nepal semalarına
giren
uçağımızdan indikten sonra
havaalanı
önünde
sadece
“üç
kuşak” kalmıştık. Kısa bir yolculuktan sonra oldukça “Avrupalı “ bir
otelde Asyalı rehberimizle pazarlığa giriştik. Çaylar içildi , eller sıkışıldı ve
pazarlık tamamlandı. O anda üç kuşağın ikiye indiğini anladık. Dakika : bir ,Gol
: bir . Doğan’la birlikte ikinci golü yememek için yaptığımız tüm çalımlara
rağmen Rehber Dawa kendi sahasında oynamanın verdiği üstünlükle bize ikinci
golünü de attı : - “ Polisler 50 dolar daha istiyorlar, vermek lazım yoksa dağa çıkış
izni alamayız.”.. “Biz buraya niye geldik
Doğan
verelim gitsin”
....
türünden
tartışmalar
sonucu
Dawa’ya
hem
paraları hemde pasaportları kaptırınca Doğan’nın sinirleri iyice gerildi. Akşam
üzeri otelin önünde Doğan Dawa’yı görünce sevincinden rehberi birden öptü, ve
keyfi yerine geldi. O akşam Katmandu’daki ilk gecemizdi .
Şöyle iyi
bir akşam ziyafetini haketmiştik. Dağda geçireceğimiz geceler açısından bu bir
zorunluluktu.
Ertesi sabah erken bir saatte otobüsle Pokara’ya dogru yola çıktık . Artık
Dawa’nın güvenli kollarına kendimizi bırakmış, ve tüm harcamaları ondan bekler
halde seyahat ediyorduk. Yol boyu,çaylar, kahveler, ve tabiki yemekleri rehberimiz
ödüyordu. Yaklaşık 200 Km lik yolu otobüsle sekiz buçuk saatte aldık.
Otobüste kitap okuma,sohbet,etrafı seyretmek, yol boyu verilen üç molaya rağmen
zaman geçmek bilmiyordu. Nepalli şöforler bir elleri direksiyonda digeri ise
kornalarının üstünde duruyor. Çalması gereken veya gerekmeyen her durumda
mutlaka korna sesini işitiyorsunuz. Bir süre sonra alışkanlık halini alıyor korna
seslerine
aldırış
etmiyorsunuz.
Akşam
üzeri
bu
göl
kenarındaki turistik kente vardık. Dağların uzaktan bile görüntüleri muhteşem
,Dağların yakınlarına ulaşmak isteği ile sabah 10.30 da yola çıktık. Dawa bize
farkını verirsek taksi ile gitmenin daha iyi olduğunu söyledi. Daha iyisini biz
bilecek değildik ya... Üç kişilik taksiye Doğan ,ben ve eşyalarımızla kurulup yola
koyulduk. Üstelik şöforümüzünde çok hoşuna gittiğini tahmin ettiğim bir Mozart
kasetini teybe yerleştirdik. Sorunsuz bir şekilde ineceğimiz yere ulaştığımız
da taşıyıcılarınmızın bizi ve eşyaları beklediğini gördük. Artık yol başlıyordu.
Kentlerden yeteri kadar uzaklaşmış dağların eteğine ulaşmıştık. Yolculuğun bundan
sonraki kısmının
yavaş yavaş yükselerek ana kampta son bulacağını
düşünüyorduk. Taşıyıcı parası ödediğimiz halde yükümüzün önemli bir
kısmını çantalarımızda taşıdık. Günde düzenli olarak üç kere yemek yemek
ve rahat bir yatakta gecelemek gibi dağda alışık olmadığımız türden konfora
sahiptik. Bu nedenle yükün bir kısmını taşımak sorun yaratmadı. O kadar sorun
yaratmadı ki taşıyıcıların dönüşte boş olarak aşağı inerlerken paralarını dahi biz
ödedik...
Beşinci gün Maccapuchare ana kampına ulaştık . “Çift karbüratörlü”
Doğan’nın hızına ulaşmak ne mümkün aramızdaki tempo farkı hiç yarım saatin
altına
inmedi.
Ana
kampta
(3700
m.)
gerek
Annapurna,gerekse
Hiunchuli
dağlarının
güney
doğu
yüzlerini
rahatlıkla
görebiliyorduk.
Bizler
Nepal
hükümetine
harcını
yatırmamış ve rehber almamış
dağcılar olarak
sadece Tent
Peak zirvesine çıkış yapabileceğimizi düşünmüştük. Kendimizce buralarda
mutlaka bir denetimin sağlandığını ve izinsiz çıkılamayacağını sanıyorduk. Oysa
bu yüksekliklerde herhangi bir denetimin sağlanması mümkün olmadığı gibi,
sadece güvenlik nedeni ile
bilgi alış verişini kamplarda sizlere yer
sağlayan bölge insanları ile yapmaktasınız.
Aynı gece
hızlı bir karar verip ertesi gün
Tent Peak ‘in ana
kampına çıkmayı planladık . Yaklaşık üç yada dört günde zirveyi yapıp geri
dönecektik. Hazırlanırken, yiyecek ve yanımızda götüreceklerimizi taşıyıcısız geri
indireceğimiz için olabildiğince hafif tutmaya çalıştık. Galiba bu konuda biraz
abartılı
davrandığımızı
yukarı
ulaşıp
ilk
öğlen
yemeğinden
sonra anladık. Doğan bana , -“ Müdür bu yiyecekler bize yetmeyecek “ derken ,
nezaketinden “bana yetmeyecek” diyemedi . Durum açıklığa kavuşunca yukarıdan
inenlerden artık yiyecek toplamaya başladık. Doğal olarak 4500 metrenin
üzerindeki makarna fiyatları Katmandu’daki içki fiyatlarına eşitleniyor
du. Kampımızın civarından aldığımız bilgiler zirve çıkışı için yaklaşık dokuz
saate ihtiyaç bulunduğunu belirtiyordu . Bu süre Doğan’nın hızına göre saptanmış
olmadığı
kesindi.
Ancak
ne
kadar
üstünde
olduğunu
bilmiyorduk. Yola çıktıktan yaklaşık yedi saat sonra iki farklı zirve yaptıktan
sonra kampa döndük. 5350 metrelik Rashi Peak ve 5663 metrelik Tent
Peak
zirvelerine aynı gün içinde ulaştık.. Bir günlük dinlenmeden
sonra Doğan biraz uzun sürecek Singu Chuli zirvesine ( 6459m. ) bende Tent
Peak ‘e ayrı ayrı gitmeyi kararlaştırdık. Ertesi sabah havanın durumu hiç iç
acıçı sayılmazdı . Doğan’ın dili ile aşağılara doğru “yağladık” . Aşağılara inen her
dağcının gözü gene de gerilerde kalır. Sonradan hayıflanmamak için olsa gerek
, havanın kısa süreli açılmaları bile umut ışığı olur.. Ama “havanın durumu
zirve denemek için risk faktörü oluşturuyor” cümlesi bile tüm deneyimine rağmen
yanlış anlamalara yol açabilir endişesini taşıyan Doğan bir çok konuda olduğu gibi
bu konuda da oldukça hassas idi ... Dağcıların sık sık -“Ağabey hava kötü bozdu o
yüzden geri döndük “ türünden gerçeklerle bağdaşmayan mazeretlerine benzer
bir şeyler söylemek istemiyorduk.. Bu yüzden seçilecek kelime doğru anlamı
yansıtmalıydı. Sonradan öğrendik aynı tarihlerde Manaslu’yu deneyen Nasuh
Mahruki’de Fırtına nedeni ile geri dönmüş.
Ana kampa dönüş ağırlıklarımız nedeni ile oldukça uzun sürdü. Havanın
bozması
yürüyüşçüleri de etkilemiş olsa Annapurna Ana kampa çıkan çok az
kişi ile karşılaştık. Eşyalar ve yiyeceklerimizi bıraktığımız Machhapuchhre ana
kampında
Hıunchuli’yi
deneyen
Amerika’lılarında
geri
döndüğünü
gördük. Yöreye tam bir Kaçkar havası gelmişti. Sis ve yoğun bulut
kümelerinden etrafı seçebilmek hayli güçleşmişti. Bir sabah havanın düzelmesinden
yararlanıp , Gandharba Chuli’ye doğru
yola çıktık . Güzergahın
saptanması sırasında korkum nedeni ile daha basit bir rotayı seçtim
ve Doğan’dan ayrıldım. Ancak bu seçilen patikanın takip ettiği kayalar akan su
nedeni
ile
nerede
ise
cilalı
hale
gelmişlerdi.
Bir
iki
hamle sonrası çıkış emniyeti kalmadı. Bu arada Doğanın sesimi duyması imkanı
kalmamıştı. Vayvay ‘dan Ulupınar’a dönüşümü hatırladım. Doğan ve Emre dağda
ben iniyordum. Patika kaybolduğu için bazı geçişler ufak tefek riskler
içeriyordu. Ancak yukarı çıkalamıyacağına göre bir şekilde inilmeliydi. Üstelik sis
bastırmıştı. Şimdi düşündüğüm zaman aynı durumla karşıkarşıya kaldığımı üstelik
sisin daha yoğun olarak etrafı kapattığını gördüm. Aşağıya dökülen suyun
sesinden başka bir ses kalmamıştı etrafın bütün sesleri yoğun sisin altında derin
bir sessizliğe bürünmüştü. Aşağıya indiğim için patikadan ayrılmıştım. Modi
Khola’yı
takip
etmek
belki
bir
seçenek
oluşturabilirdi.
Ancak
başka
derelerle
birleştiği
genişleyen
dere
yatağından
karşıya geçmek hemen hemen imkansız hale geliyordu. Yoğunlaşan sise
rağmen yukarı çıkıp patikayı bulmak daha kolay oldu.
Hinduizm ve Budizm geleneğinden bir tanesi de zorda kalana yardım etmeye
dayalı. Özellikle dağda bu yardımlar yolunu kaybetmişe yol göstermek
biçiminde somutlaşıyor. Patikayı takip etmenin imkansız hale geldiği her yerde üst
üste konmuş taşlardan oluşan işaret “baba”ları var. Bütün babaları bir arada
görmüyorsunuz, ancak birinin yanına yaklaştığınızda diğeri bütün hoşluğu
içinde adeta size gülümsüyor. Bu taşların çok uzun süredir aynı yerde
olduklarını üzerlerinin yosun tutmasından anlıyorsunuz. Kimbilir belki de bu taşlarla
“ Buda her zaman ve her yerde size yardıma hazır “ demek istiyorlar. Sabah
kar
yağışı
başladı.
Endişeli
gözlerle
beklerken,
Doğan’nın silueti tepeden gözüktü. Dönüyorduk....
Yaklaşık Beş günde çıktığımız yolu iki günde tamamladık. Amerikalı dostlar ve
rehberleri sayesinde asla geldiğimiz Nayapul ‘a ulaşamadık. 1100 metreden
yeniden 1600 metreye çıkıp Pokara asfaltına indik.
Meraklısına Notlar:
Bu yöre Başkent Katmandu’ya yaklaşık 8-9 saatlik mesafede çok farklı yürüyüş
ve dağcılık seçenekleri sağlayan Annapurna Bölgesi . Yöre en kısa üç günden
başlayan üç hafta ve ötesine uzanan sürelerde yürüyüş parkurları bulunan ve bu
parkurlar üzerinde her türlü ihtiyacınızı karşılamaya yönelik hizmeti satın
alabileceğiniz mekanları size sunmaktadır. Dağa ulaşmak için mutlaka uzun bir
yürüyüş parkuru geçmek gerekiyor. Fazla yükünüzü makul fiyatlarla ve mutlaka
pazarlık yaparak
taşıtabilirsiniz.
Yiyecek ve kalma
yeri fiyatları
oldukça
mütevazi ve bir komite tarafından belirleniyor. Yükseltiniz
arttıkça fiyatlarda artıyor.2000 metrenin üzerine çıkınca suları klorlamadan içtik.
Ekim- Kasım ve Mart-Nisan ayları bölgenin ülkenin en az yağış alan ideal ziyaret
zamanı. Bu etkinliğin amacı ileride yapmayı planladıklarımız açısından bazı
deneyler kazanmaktı. Bunu gerçekleştirdiğimizi sanıyoruz. Bunun dışında henüz
Türkiye’den bu dağlara gelen olmadığı için bu mütevazi yükseltilere buralardan ilk
çıkanlar olmanın gururunu yaşadık. Bu etkinliği esas olarak YEŞİL KUNDURA ve
QUİKSİLVER firmaları destekledi. Ayrıca GEZİ DERGİSİ, LİNOSPORT ve
VİCTORİNOX çeşitli düzeylerde katkı sağladı.
Kuvvet Lordoğlu
Aralık 1998

Benzer belgeler