YOLSUZLUK KISKACINDA T RK YE

Transkript

YOLSUZLUK KISKACINDA T RK YE
PANEL
YOLSUZLUK KISKACINDA
TÜRKĠYE
ANKARA-OCAK2001
ATO YAYIN NO: 15
Derleyen: ATO DanıĢmanlık Birimi Dizgi,
dizayn, basım: GRAFĠKER Ofset 417 63 93 - ANKARA
ÖNSÖZ
Türkiye'nin, ekonominin düze çıkarılması bağlamında, enflasyon ve faiz
kıskacından kurtulma adına başlattığı çalışmalar devam ederken, eski
olmakla birlikte boyutları yeni yeni farkedilen, "yolsuzluk ekonomisi" de
her yönüyle masaya yatırılmaya başlandı.
Yorganın ucunun biraz açılması ile vatandaşın algılamakta sıkıntı çektiği,
hayret ve dehşetle izlediği olaylar silsilesi birbiri ardına sıralanmaya
başlandı. Belki de hiç kimse, yıllardan beri bildiğini zannettiği hususların
bu kadar gerçek! olacağını tahmin edemiyordu. Kamuoyunun şaşkınlığı,
İçişleri Bakanı'nın "Yolsuzluğun boyutu, ortaya çıkarılanların sadece
binde biridir" şeklindeki açıklaması ile, daha da arttı. Öyle ya, ülkenin
tutulacak dalı kalmamıştı ve pis kokular neredeyse her yeri sarmıştı. O
zaman, bu kirlilikten nasıl kurtulunacaktı, çeşitli çıkarlar soruşturmaların
sağlıklı şekilde yürütülmesine fırsat tanıyacak mıydı, devletin ve milletin
başına çöreklenmiş bu "bitler" temizlenebilecek miydi?
Gayet açık bir şekilde ortadadır ki, ülkenin geleceğine ipotek koyan,
vatandaşla devletin arasım açan, dürüstçe çalışmayı ve hak aramayı
zorlaştıran bu durum düzeltilmedikçe, ne ekonomik ne de sosyal
kalkınmanın sağlanması mümkün değildir. Ülkenin binbir güçlükle
kazandığı, kalkınmaya ve halkın refahına harcanması gereken paralar
birkaç bin sülük tarafından karmaşık ilişkiler yumağı sonucu emilmiştir.
İşadamı, bürokrat ve siyasetçi bağlamında yaşananlar henüz tam anlamı
ile ortaya konulamamıştır. Menfaat çetelerinin ve nüfuz istismarcılarının,
şahsi ihtirasları adına yol açtıkları zararın gerçek boyutunu bilmek zordur
ancak, yaşanan soruşturmalar eğer sulandırılmaz ise, çok kısa sürede
önemli mesafeler elde edebilir.
Paraşüt ile çarpıcı isim konularak başlanan operasyonlar birbiri
ardından gelmiştir. Umut, Buffalo, Balina, Hasat, 1. Perde ve Beyaz Enerji
isimlen verilen operasyonlarla ilgili soruşturmalar yapılıyor. Her ne
kadar biz soruşturma açmayı iyi bilip, sonuç almada pek başarılı
olamıyorsak da son günlerde "Bu kez başka" denildiğini, sonuç
alınabileceğini iddia edenlerin sayısı hiç de az değil.
Bu sayının artırılabilmesi devlete bağlı. Şeffaflığın sağlanması,
devletin ekonomiden çekilmesi, adalet reformunun gerçekleştirilmesi
-l-
yasaların günün şartlarına uyarlanması, demokrasinin geliştirilmesi vb.
icraatlara hız vermek gerekiyor.
Şimdi ileriyi daha iyi görme fırsatı var. İktidarı oluşturan siyasetçiler bu
konuda sorumluluk taşımalı ve eş-dost baskısından uzak kalmayı
unutmamalıdır. Kirlilik, bulaşıcı hale gelmiş ve toplum bundan büyük
rahatsızlık duyunca temizliğe başlanmıştır.
Suçlular mutlaka cezasını bulmalıdır. Suçlularını cezalandıramayan
devlet yenilerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Hukukun
olmadığı yerde adaletten bahsetmek mümkün değildir. Eğer, yapanın
yanına kar kalmadığı bir düzeni sağlayabilirsek, ekonomik sorunların kısa
sürede tümüyle ortadan kalktığını görebileceğiz.
Bu kitabı, Odamızca düzenlenen "Yolsuzluk Kıskacında Türkiye"
konulu panel notlarından derlenmiştir.
Ülke gerçeklerini gayet iyi ortaya koyan bu yayını okuduğunuzda,
kıskacın boyutlarını daha iyi anlayacağınıza inanıyoruz.
Saygılarımızla,
Sinan Aydın AYGÜN
ATO Yönetim Kurulu Başkanı
-2-
AÇIġ KONUġMASI
SĠNAN AYGÜN
ATO Yönetim Kurulu BaĢkanı
-3-
Değerli konuklar
Türk basınının değerli temsilcileri,
• Yolsuzluk kıskacında Türkiye konulu panelimize hoĢ geldiniz diyor, hepinizi say
gıyla selamlıyorum.
• Bugün bu kadar seçkin, konularında her biri uzman olan deneyimli bu kiĢileri bu
rada toplayan neden, son 20 yıldır yakamıza "kene" gibi yapıĢan; "sülük" gibi ka
nımızı emen; yoksulluğun, terörün, gelir dağılımındaki bozukluğun, enflasyonun
temel nedeni olan yolsuzluğu mercek altına almak; bu toplumsal illetten kurtuluĢ
için, devletin organize güçlerine paralel olarak, sivil güçleri de harekete geçirmek
tir.
• Türkiye'nin yolsuzluklar konusunda geldiği nokta, tüm sınırların aĢıldığı, taham
mülün kalmadığı, bıçağın kemiğe dayandığı noktadır.
• Yolsuzluğun boyutları öylesine büyümüĢtür ki; Anayasal düzeni, toplumsal denge
leri sarsacak hale gelmiĢtir. Faturası ek vergilerle hep sessizliği sineye çeken hal
kın üzerine yıkılmaktadır.
• Tablo o kadar vahimdir ki; Dünya Bankası'nın ülke bazında yaptırdığı 'yasal olma
yan ödemeler indeksi'nde Türkiye 1. Sıraya oturmuĢtur.
• Yine Uluslararası ġeffaflık Örgütü'nün 99 ülkeyi kapsayan indeksinde Türkiye, 10
üzerinde 3.6 katsayı ile Filipinler, Mozambik ve Zambia gibi ülkeler grubu arasın
da 54. sıradadır.
• Bu ülkelerin kiĢi baĢına düĢen milli gelirlerine bakacak olursak; Türkiye 2880, Fi
lipinler 1020, Zambiya 320, Mozambik 230 dolardır.
• Oysa, yolsuzluk liginde 10 üzerinden 10 almıĢ Danimarka'nın milli geliri 32 bin
dolar, 9.8 almıĢ Finlandiya'nın 23 bin 780 dolar, 9.4 almıĢ Yeni Zellanda'nın 13
bin 780 dolardır.
• Bu örnekler, "yolsuzluk" ve "yoksulluk" arasındaki; "saadet zincirleri" ile
"yoksulluk prangaları" arasındaki iliĢkiyi açıkça ortaya koymaktadır.
• Görülüyor ki, birileri halkın alın terini çalmak için perde önünde karagöz oynatı
yor.
• Onun için diyorum ki; 'Ya Devlet BaĢa, Ya Kuzgun LeĢe...'
• Eğer biz, devletin ve kiĢilerin zaaflarını sömüren, organize suçların en önemli sila
hı durumundaki "yolsuzlukların baĢ mimarları"nı, uluslararası "yolsuzluk misyonerleri"ni, "leĢ kargaları"nı, masum insanların arasından "cımbızla ayıklayamazsak", temiz toplumu, temiz düzeni, temiz siyaseti yaralamazsak, bu ülkenin
güvenliğinin tehlikede olacağını herkesin bilmesi gerekir.
-5-
• Eğer biz, devleti soymayı alıĢkanlık haline getirmiĢ kimi kesimlerin bu "saadet
zinciri"ni kıramazsak, içimizdeki "titan"ları temizleyemezsek, hiç birimizin alnı
açık dolaĢmaya hakkı yoktur.
• Biz bu utançla yaĢayamayız, bu utançla sokağa çıkamayız, alnımızda bu lekeyle
dolaĢanlayız. Biz bu utanç ve prangayla dünyada l. lige çıkamayız ve Avrupa Birliği'ne giremeyiz.
• Bu ülkeyi bu hale biz getirdik, evlerimizin önünü yine biz temizlemeliyiz.
• Çünkü en masumumuz bile suçluyuz!
• Göz yumduğumuz için, sesimizi yükseltmediğimiz için, hesap sormadığımız için,
sürekli olarak 'görmedim, duymadım, söylemedim'lerle "üç maymun"u oynadı
ğımız için...
• Çünkü, Suçlu olmak için ille de "illegal" iĢler yapmak gerekmiyor.
• Suçlu olmak için sorumsuzca davranmak yeterli değil midir?
• "Çete-Siyasetçi-ĠĢadamı" ya da "Çete-Siyasetçi-Bürokrat" gibi "ġeytan Üçgenleri"nde hepimizin mensup olduğu kesimlerin temsilcileri, "kuzu postundaki
kurtlar" vardı.
• Bunlar, "Hiç bir Ģey üretmedikleri gibi, Kurtlar Sofrasında devletin ve bu hal
kın parasını üleĢtiler"...
• Aile fotoğraflarına girdiler, "birlik ve beraberlik" mesajları verdiler...
• Bu defterler zaman zaman açılıyor; hesaplar Bağdat'tan dönüyor, tarihin tozlu raf
larından tüyler ürpertici notlar çıkarılıyor...
• ĠĢte o zaman sorgulamak lazım; Acaba biz, iĢin gereğini yaptık mı?
• Siz sayın milletvekilleri, siz sayın siyasetçiler, bürokratlar, bizler...
Değerli arkadaĢlarım.
• Tabii ki, her birimiz kendi çapımızda bir Ģeyler yaptık.
• Ama bunu "toplumsal bir ses"e, "organize bir tepki'ye dönüĢtüremedik...
• Onun için, "Masum değiliz hiç birimiz"
• Ancak, "dipten gelen bir dalga var"
• Bu dipten gelen dalga son derece önemli...
• Geçtiğimiz günlerde Murat Demire! yakalandığında Sayın ĠçiĢleri Bakanımız "Bu
daha binde biri" demiĢti.
• Ben de sayın Bakana '999 tane daha borcunuz var. Bu borcu ödeyin Sayın Ba
kanım' diye çağrı yapmıĢtım.
-6-
• ġimdi benzer bir çağrı daha yapıyorum:
• Sayın Bakanım, vaz geçtim 999 taneden, bana 99 tane daha "halk düĢmanı" gös
terin, ben size 65 milyon savaĢçı göstereyim...
• Çünkü bu toplum; "Yolsuzluk az ve yönetim etkin ise, yatırımların miktarının da
ha yüksek, özgürlüklerin daha fazla ve bebek ölümlerinin daha az" olduğunu...
• Yolsuzlukların, demokraside tüm bireylerin hukuk önünde eĢitliği ilkesini ortadan
kaldırdığını...
• Yolsuzlukların, kamu mallarına ve olanaklarına eĢitlik içinde ulaĢabilme ilkesini
zedelemekte olduğunu...
• Ve böylece kamusal makamlann ve görevlerin küçük bir guruba hizmet sunan ve
karĢılığında çıkar sağlayan bir tür ayrıcalıklı yerlere dönüĢtüğünü...
• Yasal otoriteye karĢı duyulan saygıya da büyük ölçüde zarar vermekte olduğunu...
• Ġktidarlar ile halk arasında yabancılaĢmayı ortaya çıkardığını bilmektedir.
• Bütün bunların yanısıra halkımız; sofrasından eksilen her bir zeytinin; bir dilim
peynirin; gramajı eksilen ekmeğinin; yapılamayan yolunun; akmayan suyunun; gün
geçtikçe pahalanan elektriğinin; artan vergilerinin; okutamadığı çocuğunun; alama
dığı belediye hizmetlerinin; giyemediği giysilerin, güvensiz park ve caddelerin ar
dında "Yolsuzluk Kıskacı"na girmiĢ bir ülkede yaĢamanın yattığını da bilmekte
dir...
• Sonuç olarak, toplumumuzda yolsuzluğu önlemeye yönelik ortam oluĢmuĢtur.
• ġimdi biraz da "bataklığın içine" doğru yürüyerek, sivri sineklerin nerelerde ürediğine değinmek istiyorum.
• ĠĢte bataklıkta sineklerin oğul verdiği kavĢaklar:
• A - Devletin Harcama Kararları:
Yatırım projeleri
Ġhaleler
Krediler
Transfer ödenekleri
B - Siyasi kararlar:
Hazine arazilerinin istilası
Gecekondu ve imar affı kararları
ÖzelleĢtirme kararları ve özelleĢtirme uygulamaları
Ġhracat ve ithalat kota kararları
Memur alımları
Mevsimlik iĢçi alımları
-7-
Mevsimlik iĢçilerin kadroya alınmaları
Yabancı yatırım kararları
Ormanların kesilerek kullanıma açılması
Tarım topraklarının imara açılması
Gümrük müdürlükleri Tayin, terfi ve yer
değiĢtirmeler
C-Vergi yasalarının karmaĢıklığı
D- Yüksek para cezalan
E- DüĢük ücret
F- Siyasi partilerin finansmanı
G- Bürokrasinin kalitesi
H- Siyasi Kadroların yolsuzluğa karĢı yeterince tavır almaması, hatta iĢbirliği
yapması
Ġ- Etkin olmayan adli sistem, özellikle de suçlunun cezalandırılmasında zaman
aĢımı engelleri
J- ġeffaf olmayan yönetim
K- Kurumsal kontrollerin yetersizliği
• ġimdi yukarıda 'yolsuzluğun nedenleri' olarak sıralanan nedenlerin hangisini ele
alırsanız alın, yakın bir zamanda bir suç iĢlenmiĢ ya da tartıĢılmıĢtır.
• 80 bin yeni memur alımından 44 bin mevsimlik iĢçinin kamu kadrosuna alınması
na; Yılda 128 kez vergi dairesiyle muhatap olmaktan, 5556 tane yarım kalmıĢ ya
tırım stoğuna; Yüzde 10 memur zammından, gecekondu mafyası tarafından yağma
lanan hazine arazilerine; 294 gümrük müdürlüğünden, gecekondu imar aflarına...
• Soruyorum: 30 yıllık 'AyaĢ Tüneli' projesinden vaz geçilip, 300 milyon doları top
rağa gömüp bırakmak neyin nesidir? Yarım bırakılacak bir yatırım kararını kimler
vermiĢtir? Bu bir siyasi yolsuzluk değil midir?
• CumhurbaĢkanlığı tefriĢ ediliyor, altından pis kokular çıkıyor.
• Millet Meclisi tefriĢ ediliyor, altından pis kokular çıkıyor.
• ġanlıurfa'da l .5 milyon dönüm arazi pamuk ekilmiĢ gibi gösteriliyor, pamuk des
tekleme primi adı altında 30 trilyon götürülüyor, altından siyasi partilerin yerel yö
neticileri çıkıyor...
• 160 trilyon liralık gübre desteği, köylünün sırtından birilerinin cebine gidiyor.
• Nereye el atsanız elinizde kalıyor.
Değerli konuklar
• Türkiye son bir kaç ayda gerçek bir deprem yaĢadı.
-8-
• Bankaların 'batık stoğu'da 12 milyar dolara ulaĢtı...
• Hasarın büyüklüğünü göstermek için bir örnek vermek istiyorum.
• Tüm özel bankaların 99 yılı bilançoları toplamı 66 milyar dolar.
• Buna karĢılık devlet tarafından el konulan bankaların faturası, özel bankaların 99
yılı bilanço toplamlarının yüzde 15'i, kamu bankalarının yüzde 25'i, yabancı ban
kaların tamamının 2 katı, kalkınma ve yatırım bankalarının 2 katı.
• Ne yazık ki, ödediğimiz vergiler, memurun alması gereken hakettiği zamlar, bir kaç
soyguncunun cebine gitti.
• Bazıları hortumladı, çok az bir kısmı da kötü yönetimden, makro ekonominin
olumsuz etkilerinden battı ama sonuç değiĢmez.
• Eğer 12 milyar dolar bankalarda heba olmasaydı bu parayla bakın neler yapılabilirdi.
HORTUMLANAN 12 MĠLYAR DOLAR ĠLE NELER
YAPILABĠLĠRDĠ?
• 2001 yılı bütçesinden Sağlık Bakanlığı'na ayrılan pay 1.8 milyar dolar. Yani 70
milyon insanımıza 1.8 milyar dolar 12 banka sahibinin sağlığına 12 milyar dolar.
70 milyonda adam baĢına 26 dolar, 12 banka sahibine adam baĢına l milyar dolar
• 12 milyar dolara 12 milyon bilgisayar almak mümkündür.
• Her biri 300 milyon dolardan 40 boğaz köprüsü yapılabilir.
• 800 bin konut inĢa edilebilir.
• 2 milyon memura ayda 350 milyon TL para verilebilir.
• 200 yataklı ve tam donanımlı 400 hastane yapılabilir.
• Adam baĢına 120 milyondan 70 milyon kiĢi tepeden tırnağa giydirilebilir.
• 980 bin aileye 10 milyarlık araba alınabilir.
• Aylık 100 milyon liradan 7 milyon öğrenciye l yıl karĢılıksız burs sağlanabilir.
• Her biri l milyar dolardan 12 dev baraj yapılabilir. Böylelikle ülkenin enerji soru
nu kökünden hallolur.
• Tanesi 150 milyon dolardan 80 adet yolcu uçağı alınabilir. Bu durumda THY, dün
yanın en büyük filosu haline gelir.
• Her biri, 100 milyar liradan, 84.500 okul yapılabilir.
• 2001 bütçesinde öngörülen açık 7 milyar dolardır. Eğer 12 milyar dolar hortumlanmasaydı, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bütçe açığı yaĢanmayabilirdi.
-9-
• Asgari ücret rahatlıkla vergi dıĢı bırakabilir, ücretlilere önemli bir iyileĢtirme sağ
lanabilirdi, (asgari ücretten devletin aldığı vergi 2 milyar dolardır)
• 2001 yılı faiz ödemelerinin (24 milyar dolar) yarısı karĢılanabilirdi.
12 MĠLYAR DOLAR
• Türkiye'nin 2.5 yıllık turizm gelirine eĢittir.
• 25 yılda KKTC'ye yapılan toplam 550 milyon doların 22 katıdır.
• 2001 bütçesinde Adalet, Sağlık ve Milli Eğitime ayrılan toplam para 8 milyar do
lardır.
• Asgari geçinme indeksi 570 milyon liradır. 12 milyar dolar 14 milyon 700 bin ai
lenin yani 58 milyon nüfusun l aylık geçim parasına eĢittir.
• 45 milyar dolarlık iç borcun %37'sine eĢittir.
• 2001 yılında yatırımlara ayrılan pay 5 milyar dolardır.
• 2001 yılı ihracat gelirlerinin (31 milyar dolar) %28'ine eĢittir.
hortumlanan 12 milyar dolar para
• Türkiye'nin milli gelirlerini 185 dolar azaltmıĢtır.
Değerli konuklar,
• Diğer yandan, bazı özel bankalar kendi öz kaynaklarını tükettikleri, kendi firmala
rına para aktararak içini boĢalttıkları gibi, bir de devlet bankalarını dolandırmıĢlar.
• Kimlerdir bunlar?.
• Sayın Yüksel Yalova açıklamıyor, çünkü "açıklarsam suç olur" diyor.
• Sayın Yalova'ya tekrar sesleniyorum. Devlet bankalarından kimlerin kredi kullan
dığını, siz açıklamıyorsanız, verin ben açıklayayım.
• Diğer yandan, 'Gavura küsüp, oruç bozmanın da alemi yok' Borçlarını ödemek
isteyen banka sahiplerine bir Ģans verilmesi konusu da tartıĢılmalıdır.
• Bunu, "Ne koparırsak o kar" mantığı ile söylüyorum.
• Aksi halde bu paralar yerine "pul" alırsınız.
• Çünkü eğer devletin daha iyi bir formülü yoksa, devletin usulsüz yaptığı öde
meler veya birinin zimmetine geçirdiği paralar, 5 yıl sonra devlet tarafından
geri alınırken, devletin kabul ettiği toplam 5 yıllık enflasyon oranı yüzde
10'dur.
• Benim bildiğim böyle. Böyle değilse aksini söylemelerini hükümet yetkililerin
den bekliyorum.
-10-
,
• Eğer hırsızsanız, bu Ģartlarda banka soymazsınız da ne soyarsınız?. Sistemin yasa
larının kendisi soyguna davetiye çıkarmaya yetiyor.
• "Benim memurum iĢini bilir" diyenler, bu sözü ederken "Kötü niyetli banka
sahibinin de iĢini bilebileceğini" hiç mi düĢünmediler?
• O sözde dar gelirli devlet memurunun aldığı küçük rüĢvetleri "masum" gösterme
ye yönelik bu sözün, Türkiye'nin geleceğine ipotek koyacak sonuçlara yol açaca
ğını hiç mi düĢünmediler?
• Batık paraları almaya gelince 5 yıl için yüzde 10 faiz iĢleteceksin, memura yüzde
10 zam vereceksin, Moturlu kara taĢıtları vergilerini bir yılda yüzde 56 artıracak
sın...
• Yok öyle Ģey!..
• Devlet, 'Ben devletim' diyerek 'nüfuz ticareti' yapamaz. Devlet, "Ben yaptım
oldu" derse, soyguncu da "Ben soydum oldu" der.
• Eğer bu ülkede hukukun üstünlüğünü tam olarak uygulamayacaksak, adil bir dev
let düzeni kuramayacaksak, burada yolsuzluğa çare aramaya hiç gerek yok.
• Sorunun kaynağı yerine, türevleri ile savaĢıp duralım.
• Diğer yandan, fona önce 3, sonra 5, en sonunda da 2 banka devredildi.
• Eğer bu bankaların durumları, suçlu olan banka sahipleri hakkında yapılan iĢlem
ler, tam olarak ve ayırt edilmeksizin kamuoyuna açıklanmazsa, kamuoyu baĢka so
rulan gündeme getirecektir.
• Bir adım daha atıyorum ve diyorum ki; Türkiye bir arınma sürecine girmek istiyor
sa, sadece yolsuzluğa bulaĢmıĢ sözde iĢ adamlarını yargılamakta yetmez.
• Bir de buzdağının altı var.
• Bunların siyasi bağlantılarını da gün ıĢığına çıkarmak, yolsuzluğa bulaĢmıĢ bürok
ratların ve onlara emir veren siyasilerin üzerine gitmek lazım.
• Ben sayın Tantan'a ithaf ederek buradan bazı 'Nüfuz casuslarını' açıklıyorum...
• Engin AraĢ, Banka ve Kambiyo Genel Müdürü olarak görev yaptığı sırada
15.10.1997 tarihinde istifa ederek, 24.12.1997'de Yurtbank Genel Müdür Yardım
cısı ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak göreve baĢlıyor...
• Bayram Eser, Hazine MüsteĢarlığı Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu BaĢka
nıyken, 31.3.1997 tarihinde istifa ediyor, ertesi gün Yurtbank Genel Müdür Yar
dımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi oluyor...
• Mustafa Kırali, Hazine MüsteĢarlığı Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu BaĢ
kanıyken, 1998 Ağustosunda emekli olup, l Eylül'de Yurtbank'ta çalıĢmaya baĢlı
yor...
-11-
• Mustafa Selçuk, Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken,
16 Temmuz 1997 de istifa ediyor, l Ağustos 1997'de Kentbank'ta göreve baĢlı
yor...
• Ekrem Aydemir, Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken,
16.6.1999'da istifa ediyor, aynı gün Ġnterbank Genel Müdür Yardımcısı olarak gö
reve baĢlıyor...
• Salih ġevki Doruk, Ziraat Bankası Genel Müdür Vekili ve Yönetim Kurulu BaĢ
kanı olarak görev yaparken, 16 Ocak 1998'de istifa ediyor, aynı tarihte usulsüz ola
rak kredi tahsis ettiği Ceylan Holding'de finans koordinatörü olarak göreve baĢlı
yor...
• Yener Dinçmen, BaĢbakanlık Hazine MüsteĢarı olarak görev yaptığı sırada
4.5.1995 tarihinde ayrılıp, 1995 Haziran ayında Toprakbank Yönetim Kurulu BaĢ
kanı olarak göreve baĢlıyor.
• Tevfik Altınok, Hazine ve DıĢ Ticaret MüsteĢarı iken, 1.3.1993 tarihinde bu göre
vinden ayrılıp, aynı gün Koçbank Yönetim Kurulu BaĢkanı olarak göreve baĢlıyor.
• Ahmet Mahir Barutçu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı MüsteĢarı olarak gö
rev yaptığı sırada 8.2.1994 tarihinde görevinden ayrılıp, 1.1.1995 tarihinde Bayın
dır Holding'te göreve baĢlıyor...
• Mehmet SavaĢ, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı ve Ziraat Bankası Genel Mü
dür Yardımcısı iken, 5.1.1996 da görevinden ayrılıp, kredi iliĢkisinde bulunduğu
Ġhlas Grubuna ait Ġhlas Finans Genel Müdürü olarak göreve baĢlıyor.
• Fehmi Gültekin, Vakıfbank Genel Müdürü iken, Nisan 1997'de görevinden ayrı
lıyor, kredi iliĢkisinde bulunduğu Bayındır Holding'e Finans Koordinatörü oluyor.
• Hasan Kılavuz, Vakıfbank Genel Müdürü iken, 10 Mart 1998 tarihinde görevin
den ayrılıp, kredi iliĢkisinde bulunduğu Süzer Holding Yönetim Kurulu BaĢkan
Yardımcısı, Kentbank Yönetim Kurulu Üyesi ve Kent leasing Yönetim Kurulu
Üyesi olarak görev alıyor.
Değerli konuklar,
• ġimdi "ne var bunda" diyeceksiniz.
• ġimdi ben size bir kanun maddesi okuyacağım.
• "Bu kanun genel bütçeye dahil daire, kurum ve kuruluĢlar ile katma bütçeli
kuruluĢlar ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluĢlarda, fonlarda, belediye
lerde, özel idarelerde, sermayesinin yarısından fazlası ayrı ayrı ya da birlikte
Hazine'ce veya yukarıda belirtilen kuruluĢlarca karĢılanan yerlerde, aylık üc
ret ya da ödenek almak suretiyle görev yapmıĢ olanlar hakkında uygulanır.
-12-
• Bu madde kapsamına giren yerlerdeki görevlerinden hangi sebeple olursa ol
sun ayrılanlar, ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içinde hizmetinde bulunduk
ları daire, kurum ve kuruluĢlara karĢı, ayrıldıkları tarihten baĢlayarak üç yıl
süreyle o daire, idare, kurum ve kuruluĢtaki faaliyet alanları ile ilgili konular
da doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iĢ alamazlar, taahhüte gi
remezler, komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar."
• Yorumu size bırakıyorum.
Değerli konuklar,
• Türkiye'de her kurum 'Aynalar da yalan söyler' diyebilmelidir.
• Aynalara yansıyan iĢadamı, siyasetçi, bürokrat suretlerinin ardındaki o gerçek kim
liği, bu ülkenin insanları artık "itiraf" edebilmelidir.
• Bu "itiraf da, ya da "deĢifre" sürecinde taraf ayrımı yapılırsa, yolsuzluk ile mü
cadeleye en büyük kötülük yapılmıĢ olur.
• KeĢke internette birileri 'yolsuzluk yaptığımı, rüĢvet aldığımı ya da verdiğimi
itiraf ediyorum' türünde bir site açsa da bu ülkenin insanları, isim veremeyerek
de olsa içlerini dökebilseler.
• ġimdi bir baĢka "masum" gibi görünen ancak sonuçlarının nelere mal olacağı he
saplanmayan bir örnek olay daha vereceğim.
• Geçenlerde nüfus sayımı yapıldı. Türkiye'nin nüfusu bir anda 71 milyon 600 bine
çıktı.
• Sonradan anlaĢıldı ki, illerine daha fazla fayda sağlasın diye bindirilmiĢ kıtalar il il
dolaĢarak nüfus artıĢını tavana vurdurdular.
• ġimdi bu olayın sonuçlarına bir bakalım.
• Tam olarak hesaplamadım ancak, 1999 yılında 6.4 küçülen ekonomi nedeniyle
3200 dolar seviyesinden 2880 dolara inen kiĢi baĢına düĢen milli gelirimiz, bu nü
fus sayımında bunu da altına indi.
• Diğer yandan, illerin çıkardığı milletvekili sayıları bu 'masum' nüfus artıĢları yü
zünden ters-yüz olacak.
• Yani bir ilin hakkını baĢka bir il yiyecek.
• O il, bir baĢka ilden, Ġller Bankası'ndan alınan yardımlardan daha fazla alacak.
• Türkiye'nin ileriye dönük olan plan ve programları bu çarpıtılmıĢ rakamlar üzerin
den sağlıksız Ģekilde yapılacak.
• Bu uygulamanın arkasında o illerin ya da ilçelerin Belediye BaĢkanlarının telkinle
ri olduğunu biliyoruz.
-13-
• O zaman buna 'siyasi yolsuzluk' demek gerekir mi, gerekmez mi, yorumu size bı
rakıyorum.
Değerli arkadaĢlarım,
• Her türlü ayak sürümeye rağmen, kamu bankalarının önce özerkleĢtirilmesi, sonra
özelleĢtirilmesi konusunun komisyondan geçerek Meclis gündemine alınması son
derece önemli bir geliĢmedir.
• Ahmet Necdet Sezer gibi bir CumhurbaĢkanımızın, Saadettin Tantan gibi bir ĠçiĢ
leri Bakanımızın, Zekeriya Temizel gibi Bankacılık Üst Kurulu BaĢkanımızın, Vu
ral SavaĢ gibi Cumhuriyet BaĢsavcımızın, Nuh Mete Yüksel, Talat Saik gibi savcı
larımızın aynı dönemde görev yapmaları, Türkiye için büyük Ģanstır.
• Bu isimlerin "inci" gibi korunması gerektiği yönündeki temennilerimi tekrarlıyo
rum.
• Diğer yandan, bankalar kanununda yapılan değiĢikliklerin meyvelerinin yeni yeni
alındığını da düĢünürsek, gelecek için çok kötümser olmamak gerektiğini vurgula
mak isterim.
• Ancak, bankacılık sektörü "bıçak sırtı" bir döneme girmektedir. 2001 ve 2002 yıl
larında bu sektör "sırat köprüsü"nden geçecektir.
• Çünkü, 1998-99 yıllarında devlete para satarak kazanç sağlama dönemi geride kaldı.
• Sektörde bankaların sayısı gereğinden fazla ve sektörde rekabet yüksek.
• Bu tehlikeli yılları bankalarımızın çok dikkatli geçmesi gerekiyor.
• Bu tehlikeler ortadayken, banka birleĢmelerine vergi muafiyeti getirilmesinin avan
tajlarını, sektörün iyi değerlendirmesi gerekir.
• Geçtiğimiz günlerde Mecliste bankalar konusunda genel görüĢme açılması isteği,
iktidar partilerinin oylarıyla reddedildi.
• Bunun mantığını anlamakta oldukça güçlük çektiğimi söylemeden geçemeyece
ğim.
• Bankaların bu durumda olmasından Ģu andaki hükümet sorumlu değildi ki, neden
üzerlerine alınma gereği hissettiler, anlamadım.
• Bankacılık sistemini tartıĢarak, daha iyi bir sistemi oluĢturma, çözüm bulma fırsa
tını neden kaçırdılar?
• AB gündeminin l. sırasında bulunan yolsuzluk konusunda, TBMM'nin duyarlılığı
nı dünya kamuoyuna iĢletmekten neden kaçındılar?
• Yolsuzlukları, kamuoyu denetimine açmaya, kamuoyunun yolsuzluklara karĢı da
ha duyarlı hale gelmesine olanak tanıyacak bu eĢsiz fırsatı neden teptiler?
-14-
• Ülkenin Meclisinde yolsuzlukları sorgulamak, Türkiye'nin itibarını zedelemeyece
ği gibi, yolsuzluklar karĢısında "duruĢunu" da netleĢtirir.
• Ġktidarlar, sevmedikleri konuları bile tartıĢabilmelidir.
• Bu durumdan, bir vatandaĢ olarak üzüntü duydum.
• Sırası gelmiĢken bir öneride de bulunmak istiyorum.
• Sahte Atatürkçülüğü yolsuzluğun kamuflajı yapmayalım.
• Atatürk'ün kemiklerini sızlatmayalım.
• Bu gün de 20 Kasım. Gelin, 10-20 Kasım tarihlerini 'Yolsuzlukla Mücadele Gün
leri' olarak belirleyelim ve çeĢitli etkinliklerle her yıl bu fırsatı değerlendirelim.
• Toplum bu hastalığı unutmasın. Dünya önemli günler tarihine bir Ģerh de Türkiye
koysun.
Değerli konuklar,
• KonuĢmamın son bölümlerinde bazı tesbitlerimi sunmak istiyorum.
• Yolsuzlukla mücadele için kamu alımlarında saydamlığın mutlaka sağlanması ge
rektiği inancındayım.
• ĠĢ, dünyasında dürüst davranıĢları ve duruĢları destekleyecek ve özendirecek bir
sistemin iĢletilmesi gerektiği inancındayım.
• Özellikle Ticaret ve Sanayi Odaları'nın özendirme ve cezalandırma kriterlerini ye
niden gözden geçirerek gündemlerine almaları gerektiği düĢüncesindeyim.
• Ankara Ticaret Odası olarak buradan açıkça ifade ediyorum ki, yasa önünde suçlu
olduğu kanıtlanmıĢ üyemizi bu çatı altında asla tutmayacağız.
• Diğer yandan, seçim kampanyalarının ve siyasi partilerin finansmanı konusu üze
rinde uzun uzun düĢünülmesi gerekmektedir.
• Yolsuzluğu ihbar edenleri ve ortaya çıkaranları koruma konusunun son derece
önemli olduğunu, hatta bu kiĢilerin ödüllendirilmesi gerektiği düĢüncesindeyim.
• Ve nihayet güvenlik güçlerinin ve yargının tam bağımsızlığının asla unutulmama
sı gerektiğini de vurgulamak isterim.
• Son olarak, eğer bu yolsuzluk belasından kurtulamazsak, Avrupa Birliği yerine Af
rika Birliği'ne gireriz.
• KonuĢmama son verirken hepinizi saygıyla selamlıyor, Temiz toplum-temiz siya
set ve temiz düzen savaĢçılarına bu uğurda baĢarılar diliyorum.
-15-
L OTURUM
TÜRKĠYEDE YOLSUZLUĞUN BOYUTLARI,
NEDENLERĠ VE ALINACAK TEDBĠRLER
OTURUM BAġKANI
- TINAZ TĠTĠZ
Beyaz Nokta Vakfı BaĢkanı
KATILIMCILAR
- ġ. BÜLENT YAHNĠCĠ
MHP Genel BaĢkan Yrd.
- MEHMET ELKATMIġ
Fazilet Partisi Milletvekili
- FĠKRĠ SAĞLAR
Kültür Eski Bakanı
- YALÇIN BAYER
Gazeteci
- TUNCAY ÖZKAN
Kanal D Genel Yayın Yönetmeni
-16-
- TINAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkam)
Ġki panel konusundan birincisi Türkiye'de yolsuzluğun boyutları, nedenleri ve alınacak
tedbirler. Ġki saat otuz dakika süremiz var. Söz sırası olarak böyle bir sağdan bir soldan
karıĢık olarak gideceğim. Sürelere tam riayet edilmesini özellikle istirham ediyorum. Ġlk
sözü Sayın ġevket Bülent YAHNĠCĠ beyefendiye veriyorum. Buyurun Sayın YAHNĠCĠ
söz sizin.
- ġEVKET BÜLENT YAHNĠCĠ (MHP Genel BaĢkan Yrd.)
TeĢekkür ediyorum. Öncelikle Ankara Ticaret Odasının yöneticilerine yolsuzluğun hat
safhaya çıktığı ve boyutlarının Türkiye sınırlarını aĢtığı bir noktada konusu bu olan bir
paneli düzenledikleri için teĢekkür ediyorum. Yolsuzluk bir ekonomik hadise. Yolsuzluk
ekonomisi de iĢin gerçeği ve boyutu. Yani bir ülkeye kabus gibi çöktüğü anda adı yolsuzluk ekonomisi diye vasıflandırılabilecek bir hal alıyor. Yolsuzluk ekonomisi dediğiniz anda
akla ilk gelen hadise kara para, kayıt dıĢı para, kayıt dıĢı ekonomi. Bunu muhtelif ekonomistler muhtelif rejimlerle ilgili ele alıp dile getirdiklerinde herhangi bir ülkede bunun
boyutlarının hangi oranlarda, ölçülerde olduğu hep tartıĢıla gelmiĢtir. O hangi orana, hangi
ölçeğe geldiğinde ekonomi nasıl etkilenir? TartıĢıla gelmiĢtir. Mesela komünizm sonrası
Rusya'sı bu manada dünyadaki en büyük örneklerden birisi olarak gözüküyor. Bir ölçüde
dikta rejimi diyebileceğimiz sistemler, kara para trafiğini, yolsuzluk ekonomisini kendi
iç bünyelerinde örtüyorlar ve iĢi idare ediyorlar ama demokratik ülkelerden iĢin yansıması
daha farklı oluyor. ġimdi Ġran'a bakınız. Belki dünyanın en büyük ölçüdeki yolsuzluk
ekonomisi sistemlerinden birisini yaĢıyor. Zaman zaman dünyanın muhtelif ülkeleri aynı
boyutta bu iĢleri yaĢadılar. Yüzde ellilere, yüzde altmıĢlara varan ölçülerde kayıt dıĢı
ekonominin varlığından söz ediliyor bu sistemlerde. Ama her nedense sistem bir türlü
yıkılmıyor, çökmüyor, bir Ģekil alıyor ve bu Ģekle uyarak devam ediyor. Antidemokratik
sistemlerde bu belki normal olabilir ama demokratik sistemlerde iĢin boyutu çok farklı.
Bizim ülkemizde yolsuzluk ekonomisine geliĢte ve yoksulluğun bu hale geliĢinde en
önemli problem gelir dağılımı adaletsizliğin ve yoksulluğun ulaĢtığı büyük boyutlardır.
Gelir dağılımı adaletsizliği ve yoksulluk bu boyuta ulaĢınca yolsuzluk da çok önemli bir
milli problem haline gelmiĢ bulunuyor. Yolsuzluk problemi, hukuk devleti ve adaletin
yara almasına sebep olmuĢtur. Toplumdaki güven ve huzuru yok etmiĢtir. Yolsuzlukların
toplum hayatımızı, demokratik rejimimizi, ahlaki değerlerimizi tahrip etmesi neticesinde,
yolsuzlukla mücadelenin milli bir siyaset konusu olarak ele alınması Ģart hale gelmiĢtir.
Özellikle son yirmi yıldır ülkemizde uygulanan ekonomik politikalardaki yanlıĢlıklar,
baĢarısızlıklar yoksulluğun artıĢını temin edici faktörler olmuĢtur. Bununla birlikte en
önemli iki hadise; birisi siyasi diğeri ahlaki yozlaĢma yolsuzluğun boyutlarını büyütmüĢtür
ve artık konu bir "toplumsal kanser" olarak adlandırabileceğimiz büyük bir sorun
halindedir. KiĢisel çıkarları milli menfaatlerin önüne koyan, kapalı kapılar ardında ihale
pazarlıkları yapan, iĢ takipçiliğini, köĢe dönmeciliği, rüĢveti, kayırmacılığı, haksız
zenginleĢmeyi yol edinen ve bütün bunları yapan kiĢi ve kurumlar iĢ bilirlik ve iĢ bitiri-17-
cilik olarak vasıflandırılırken, alın teriyle dürüst bir Ģekilde geçimini temin etmeye çalıĢmak ise beceriksizlik hatta aptallık olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Toplumun temel yarası
buradadır. Yani yolsuzluk had safhadadır ama yolsuzlukla ilgili toplumun refleksine
baktığımızda problem aslında o reflekste yatmaktadır. Yani bu iĢi yapanlar toplumun muteber kiĢileri halindedirler. Belli bir müddet ellerine kelepçe vurulabilmekte, mahkemelere
çıkarılabilmekte, cezaevlerine sokulmaktadırlar. Ama bu boyutta yolsuzlukları yapan
kiĢiler belki de yaptıkları yolsuzluğun neticesinde ceza olarak kendi karĢılarına koyduğumuz hadiseyi kabul ederek bu iĢe baĢlamaktadırlar. Yani ceza sistemimiz aslında yolsuzluğu engelleyici ve önleyici bir sistem olmaktan çıkmıĢ haldedir. Problem buradadır. Bir
caydırıcılığı yoktur. Kaldı ki bu insanlar topluma yeniden çıkıp ortalığa düĢtüklerinde
toplumun muteber kiĢileri olabilmektedir. Toplumun bu kiĢileri dıĢlama bu kiĢileri kabul
etmeme gibi bir durumu da yoktur. Onları sık sık her an bütün iĢleri yapan bu boyutta iĢleri
Türkiye'de gerçekleĢtiren kiĢiler olarak televizyonlarımızın magazin programlarında sık
sık görürsünüz. Adam yemesinden bir Ģey kaybetmemiĢ, dağda kayağa gidiyor, gece
kulüplerinde geziyor, muteber, itibarlı kiĢidir ve buna karĢı bu iĢleri yapmayan insanlar
ise beceriksiz ve aptal kiĢilerdir. "Benim memurum iĢini bilir", "anayasayı bir kere ihlal
etmekle bir Ģey olmaz", "verdimse ben verdim", "odacım bile rüĢvet alıyor" gibi
siyasetçilere ve bürokratlara ait sözler, balık baĢtan kokar atasözlerini doğrular niteliktedir. Ben avukatlık yaptığım sıralarda bir baĢsavcı vardı Ankara'da. Adam öğleden evvel
adliyede oturuyordu, öğleden sonra cezaevinde dam altında oturuyordu. Cezaevinin de
ayrıca savcısı vardı. Bir gün dedim ki "siz ne arıyorsunuz burada?". Orada ne kadar yasa
dıĢı insan varsa onlarla tavla oynuyor ve cezaevinde hangi koğuĢta kimin yatacağına,
tavla oynadıkları karar veriyor. BaĢsavcı veya savcı karar vermiyor. Bu kiĢi rahmetli oldu
gitti, bu kiĢiye sorduk bu adalet mekanizmasındaki rüĢvet nedir, neyin nesidir, biz avukatız, avukat olarak dosyayı almak en tabii hakkımız. Avukatın bir dosyayı okumasından
ve o dosyanın içinden herhangi bir evrakı almasından daha tabii bir Ģey olabilir mi? Hayır. Ama dosyayı almanın bir bedeli var, dosyanın içinden belgeyi almanın da bir bedeli
var adliyede. Bunları yaĢayarak geliyoruz. Onun için ifade ediyorum. Türkiye'de özelleĢtirme uygulamalarında ihale teklif zarflarının açıldığı yerler tartıĢılmıĢtır, banka olaylarında mafya-iĢ adamı-siyasetçi iliĢkileri hükümetleri düĢürmüĢtür. Ama bütün bu iĢler vatandaĢlarımızın ülkemizi yönetenlere ve devletin kurumlarına olan güvenini sarsmıĢtır.
Problem buradadır. En ufak bir selde müteahhit hatası ve malzemeden çalmaktan dolayı
yıkılan köprüler, düĢük Ģiddetli bir depremde yıkılan kamu binaları, hafif bir fırtınada yıkılıp çocuklarımızın ölümüne sebep olan okul çatıları ve yapıldıktan kısa bir süre sonra
çöken yollarımız, denetimsizlik ve "devletin malı deniz" sözüne verilebilecek çarpıcı,
somut örneklerdir. Yargı sistemimizde eksiklik vardır, yetersizlik vardır ve ülkemizi yönetenlerin vurdumduymazlıkları toplumumuzda artık bu tür yolsuzlukların yapanın yanına
kar kalacağı kanaatini oluĢturmuĢtur. En önemli tehlike boyutu da iĢin yapanın yanına kar
kalacağı inancının büyük ölçüde yayılmıĢ olmasıdır. Meclis çatısı altından girmiĢtir
yolsuzluk, Meclisin koltuklarına kadar uzanmıĢtır. Toplumumuzun bu yüce kuruma olan
saygı ve güvenini azaltacak boyutlara gelmiĢtir. Yolsuzlukla mücadele etmek ve milletimize somut çözümler sunmak böyle projeler getirmek aynı zamanda bu ülkeyi sevmenin,
-18-
vatanseverliğinde bir sonucu olmalıdır. Eğer bu ülkeyi seviyorsak, eğer 'vatan severiz' diye
geziyorsak o zaman bütün bunlarla anlaĢarak müĢterek bir davranıĢ beraberliği getirmek
zorundayız. Bütün bunları söyledikten sonra yolsuzluğun sebebi ne olabilir? Yolsuzluğa
çare ne olabilir? AraĢtırmak lazım. Sebep nedir? Birinci sebep; adalet sistemidir.
Adalet sisteminin uygulamada kafi gelmeyiĢi özellikle bazı konularda rüĢvetin ve haksızlığın çok ciddi manada ceza göremeyiĢi gibi adalet sisteminden gelen sıkıntılar vardır.
Ġkinci sıkıntı etkin denetim sıkıntısıdır. Türkiye'de yargı, yasama ve yürütme denetime tabidir. Yargının denetim mekanizması, yasamanın denetim mekanizması, yürütmenin denetim mekanizması ortadadır. Bunun dıĢında diğer denetim mekanizmaları dediğimiz mekanizmalarda vardır. Ama bir etkin denetim problemi olduğu açıktır. Diğer bir problem;
adam kayırma, rüĢvet ve haksız mal edinme problemidir. Bunun da yolsuzluk boyutunu
arttırıcı bir faktör olduğunu düĢünüyorum. Diğer bir ana baĢlık; siyasi yozlaĢmadır, diğer
bir ana baĢlık; ise ahlaki yozlaĢmadır. Bütün bunları bir sistematik içinde bakacak olursak Türkiye'deki yolsuzluk hadisesinin temel sebepleri olarak görebiliriz. Sebepleri ortaya
koyduğumuzda çare arayıĢına girebiliriz ki çare arayıĢında da cevaplar aslında sebeplerin
karĢılığıdır. Adalet sisteminin düzeltilmesi, etkin denetim mekanizmasının gerçekleĢtirilmesi, adam kayırma, rüĢvet ve haksız mal edinme problemine çare bulunma, siyasi
yozlaĢmanın önlenmesi ve ahlaki yozlaĢmanın önlenmesi diye bir çareler sistematiği
getirdiğimizde de sebeplere karĢı yapılması gerekene varırız diye düĢünüyorum. Adalet
sistemi bugün tıkanmıĢ durumdadır. Dava sayıları ile ilgili problem ortadadır. Bu problemin büyük bir halde yaĢanıyor olması adaletin gecikmesini, toplumun adalete olan inancını ve devlete olan güvenini olumsuz yönde etkilemektedir. VatandaĢ adalet sistemi yerine hakkını adalet dıĢı, yasa dıĢı yerlerde arar durumdadır. ĠĢte bu manada bir sokak mafyasının ortaya çıkması ve yasa yerine hakim unsur haline gelmesi hadisesi yaĢanmaktadır. Yargı bağımsızlığının sağlanması önemli bir hadisedir. Hakim ve savcılar yüksek kurulunda yürütmeyi temsilen Adalet Bakanının baĢkam olarak yer alması ama diğer üyelerin
doğrudan yüksek yargı organlarınca belirleneceği ve sistemin hakim ve savcılar yüksek
kurulunun özerk bir yapıya kavuĢturulması ile iĢletileceği bir hale getirilmesi uygun
olacaktır diye düĢünüyorum. Kanun önünde herkese hak arama hürriyeti tanınması ve demokratikleĢmenin bu hak arama hürriyetinin eĢit bir Ģekilde kullanılmasının sağlanması
gerektiği inancındayım. Ġdare kapalı kapılar arkasında yolsuzlukların yapıldığı bir yapıdan kurtarılarak, idari yargının iĢ yükünün hafifletilmesinin sağlanması ve insanımıza hukuk güvenliği imkanının getirilmesi gerekmektedir. Yasaların herkes tarafından anlaĢılır
Ģekilde sadeleĢtirilmesi ve güncelleĢtirilmesi Ģarttır. Sonuçta, baklava çalan çocuklara çok
ağır cezalar verilirken devleti trilyonlarca zarara uğratanlara komik cezalar verildiği gerçektir. Suç ve ceza arasında orantılılık ilkesi maalesef uygun bir denge halinde ve kamu
vicdanını rahatlatacak bir Ģekilde uygulanmamaktadır. ġimdi bankaları soyanlarla ilgili
son günlerde kamu oyundaki tartıĢmaya temas etmek istiyorum, kısaca. Efendim; kurtarıyorlar diye baĢlık var gazetelerde. Adam yüz milyon dolar götürmüĢ, yüz elli milyon dolar
götürmüĢ, yüz milyon doları getirse bırak gitsin. Yani getirsin de gitsin. Efendim kurtarma, niye kurtarma diye bunu, ben gerçi bu tartıĢmanın tarafında "MHP'nin bu iĢe karĢı
çıktığı" yazılıyor bir yandan da teklif getiriliyor, MHP karĢı çıkıyor diye. Doğru ben
-19-
cezanın çekilmesi gerektiği inancındayım, ceza hukukçusu olarak. O ayrı bir hadise. Cezayı çektirelim adama ama zaten yatıracağımız bir sene, iki sene, üç sene. Üç sene sonra
adam çıkıp beyler, paĢalar gibi bu toplumda geçecek olduktan sonra, bu parayı devlete
ödemeyecek olduktan sonra, yetimin hakkını geri iade etmeyecek olduktan sonra... Sayın
BaĢkanın dediği gibi, bırakalım bu parayı getirecek bir sistemi koyalım ortaya. Ya da bu
cezaları zaten çok had safhada fazlalaĢtıralım ki caydırıcılığı olsun, cezaların caydırıcılığı
da yok. Yüz elli milyon doları götüren bir adam Türkiye'de iki sene yatmayı göze alır.
Zaten netice öyle. HızlandırılmıĢ ve etkin yargılama süreci, adli polis teĢkilatının kurulması gibi konular, adalet sisteminin düzeltilmesinde etki sağlayacaktır. Bir konu daha;
Memurun Muhakematı Hakkında Kanun da mutlaka düzenleme yapılması gerekmektedir.
Etkin denetim sistemi oluĢturulması ile ilgili hadiseye bir kısa göz atmak lazım. Yargı denetimi malum mahkemeler, yasama denetimi, meclis soruĢturması, meclis araĢtırması,
gensoru, genel görüĢme yoluyla Meclis tarafından yapılan bir hadisedir. Fakat bunun dıĢında; BaĢbakanlık, Yüksek Denetleme Kurulu, SayıĢtay vesaire gibi denetleme birimleri
vardır. Yürütmenin denetimi ile ilgili teftiĢ ve hesap uzmanlık kurumları vardır. Bir de
diğer denetim birimleri baĢlığı altında Devlet Denetleme Kurulu, Rekabet Kurumu, denetim firmaları, BüyükĢehir Belediyelerinin teftiĢ kurulları, mali müĢavirlik ve yeminli müĢavirlik müesseseleri denetim organı olarak yer almaktadır. Fakat bunlar denetim birimlerinin yeniden yapılandırılması gibi bir hadise ile yeniden ele alınmak zorundadır. Bizim
görüĢümüz yolsuzlukları önlemek, yolsuzluklarla mücadelede etkin ve kalıcı politikalar
üretmek ve ilgili kurum ve kuruluĢlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere mutlaka
özerk bir "Yolsuzlukla Mücadele Kurulu'nun" oluĢturulmasını istiyoruz. Bu denetim,
çift baĢlılığa veya çok baĢlılığa son verecek. Ayrıca BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun SayıĢtay bünyesine alınmasıyla SayıĢtay denetimini daha iyi hale getirmek lazım.
Kamu dönekçiliği, ombudsman sisteminin Ģeffaflık ve yargının iĢ yükünün azaltılması
açısından önemli gördüğümüzü belirtmek istiyorum. Denetim etkilerinin etkinliğinin sağlanması çok önemlidir. Denetim bulgularını sonuç ve önerilerini ört bas etmeye zorlanmayacak ve bunları sağlamak amacıyla teminatlar verilmek anlamında bağımsızlık ilkesinin bütün denetim birimlerine tanınması ve bunun yasal düzenleme ile teminat altına
alınması gerekmektedir. Bürokratik tıkanma ve kirlenmenin önlenmesi çok önemli bir hadisedir. Devlet dairelerinin vatandaĢın çile yeri olmasından çıkarılmasını sağlayacak bürokratik tıkanma ve bürokratik kirliliği önlemek gerekmektedir. ÖzelleĢtirme ile ilgili,
Ģeffaflık dürüst bir özelleĢtirme gerekliliği açıktır. Bürokrasinin özellikle yolsuzluk yapılabilecek alanlarındaki karar verme mekanizmaları asgariye indirilmelidir, diye düĢünüyoruz. Adam kayırma, rüĢvet ve haksız mal edinmenin önlenmesi ile ilgili çok acil tedbirlere ihtiyaç vardır, iĢe alma ve terfilerle kayırmacılığın önlenmesi, kamu iktisadi teĢebbüslerinin arpalık olmaktan çıkarılması, haksız mal edinmenin kontrolü ve önlemesi çok
önemlidir. Mal bildirimlerinin periyodik olarak denetiminin yapılması sağlanmalıdır.
Türkiye'de mal edinme bildirimi yapılmaktadır, denetimi yapılmamaktadır. Siyasi partilerin merkez yönetimlerinde mal bildirimine bulunma kapsamına alınmalıdır diye düĢünüyoruz. Kamu ihale sisteminin mutlaka ve mutlaka yeniden düzenlenmesi ve bunların
açık, Ģeffaf bir ihale sistemine dönülmesi gerekliliği inancındayız. Bu manada kontrol
-20-
mühendisliği kavramının geliĢtirilmesi ve ayrı bir denetim birimi hüviyetine getirilmesini
gerekli görüyoruz. Bunun dıĢında en önemli konulardan birisi, siyasi yozlaĢmanın önlenmesidir. Milletvekillerinin özel Ģirketlerde yönetim kurulu üyeliğinde bulunmalarını
engelleyecek etkin hukuki düzenlemelere ihtiyaç vardır. Temiz siyaset ve temiz yönetim
beklentilerini boĢa çıkarmayacak, siyasetin yozlaĢmasına ve toplumsal değerlerin aĢınmasına sebep olmayacak, bir siyasi yapılanmaya mutlaka geçilmesi gerekmektedir. Bunun
için anayasanın 100. TBMM iç tüzüğünün 107 ve 113. maddelerinde ceza ön soruĢturması
niteliğinde denetim kurumu getirilebilir. Meclis soruĢturması adeta siyaset arenasındaki
kullanılan bir silah haline getirilmemelidir. Malum Bakanlar, BaĢbakanlar hakkında çok
ağır ithamları ihtiva eden soruĢturma yönergeleri siyasi partiler arasında bir önergeler
savaĢına dönebilmektedir. Rejimin teminatı olması gereken siyasi partiler, giderek bir kan
davası halinde birbirleri ile ilgili soru önergelerinin pazarlığının yapan kurumlar haline
getirilmiĢtir. Bunlar Meclisin çalıĢma sistemini tıkamıĢtır, aylarca Meclis bu iĢlerle
uğraĢmıĢtır. Ama karĢılıklı aklamalar, paklamalarla da hiçbir netice alınmadan bu iĢler
adeta tarihin çöplüğüne atılmıĢtır. Milletvekillerinin parti değiĢtirmesi mutlaka önlenmelidir. Milletvekillerinin Meclis kürsüsü dıĢındaki siyasi faaliyetleri dıĢında dokunulmazlık
zırhının kaldırılmasından yanayız. Bütün bunları siyaset ile ilgili mutlaka yapılması
gereken ve siyasi kirliliği giderici tedbirler olarak görüyoruz. Son olarak yolsuzluk yapan
kamu görevlileri, tüketiciyi aldatanlar, vergisini vermeyenler, siyasiler kimse bütün bunları bir teĢhir edilme cezası ile cezalandırmayacaksak ve toplumda bütün bunları bir Ģekilde kınayacak bir sistemi kuramayacaksak, bu iĢleri beceremeyeceğiz demektir. Ahlaki
yozlaĢmayı önlemek Ģarttır. Bir insanda Allah korkusu varsa bir Ģeylerden korkar, bir Ģeylerden çekinir. Neticede bu ahlaki yozlaĢmanın tesiri ile ve bu ahlaki yozlaĢmanın sebep
olduğu bir noktadır, geldiğimiz nokta. Bütün bunlann yeniden düzene kavuĢmasının tek
Ģartı vardır. Ġnsanlar ya Allah'tan korkmayı öğrenecek, ya vicdani bakımdan sorumlu olmayı öğrenecekler, kendi vicdanlarına karĢı sorumlu olmayı öğrenecekler, ya da birbirinden utanmayı, kuldan korkmayı, kulun kendi kendisini tenkidini getirecek bir sistemde
yaĢamayı öğrenecekler. Eğer biz bunu gerçekleĢtiremezsek aslında bütün bu konuĢtuklarımız birer teorik sözde kalır. Ġstediğimiz kadar kanun çıkaralım, istediğimiz kadar sosyal
ahlak yasası gibi bir yasa çıkaralım ki onu da teklif ediyoruz, "sosyal ahlak yasası mutlaka çıkarılmalıdır" diye düĢünüyoruz ama, bütün bunlarla ilgili son söz olarak söyleyeceğim; toplumda ahlaki yozlaĢma bütün bu iĢlerin sebebidir. Ahlaki yozlaĢmaya son verecek bir ahlak reformunu gerçekleĢtiremezsek bu toplumda bütün bunları daha çok seneler konuĢuruz diye düĢünüyorum. Saygılar sunuyorum.
- TĠNAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
Çok teĢekkür ederim Sayın Yahnici. Konu tabi çok ciddi bir konu, katılımcılar çok ciddi. O bakımından herkesin yüzünde bir gerginlik görüyorum. Bir kısmımızın bildiği bir
fıkra var biliyorsunuz. Eski Sovyetler Birliği'nde adamın biri ĢiĢe ĢiĢe votkayı içmiĢ, kafayı iyice bulmuĢ çıkmıĢ sokağa gece yarısı küfür ediyor. Güvenlik güçleri tutmuĢlar adamı karakola götürmüĢler, hemen hakkında devlet büyüklerine hakaretten zabıt tutulmuĢ.
-21-
Adam sarhoĢ ne yaptığını bilmiyor. Sabah ayılmıĢ demiĢ "Ben niye buradayım?" "Devlet büyüklerine küfür ediyorsun" demiĢler. "Biz sarhoĢuz ama aptal değiliz. Yani küfür ediyorduk ama biz devlet büyüklerine değil alenen ortalığa ediyorduk" demiĢ
adam. "Hadi hadi demiĢler biz kime küfür edileceğini biliriz". Doğrusu bu fıkra sık
sık aklıma geliyor. Benim memurum iĢini bilir konusundan dolayı. Rahmetli Özal kalksa
dese ki; "ya ben öyle söylemedim, memurum tasarrufu bilir, düĢük maaĢla geçinmesinin yolunu böyle bulmuĢtur, az harcıyor" dedim. Hadi hadi boĢ ver biz memurumuzun ne olduğunu biliriz demek mi istiyoruz acaba? Evet Sayın ElkatmıĢ'ta sıra. Buyurunuz efendim.
- MEHMET ELKATMIġ (FP Milletvekili)
Değerli katılımcılar ve değerli dinleyenler hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Böyle bir günde yolsuzluk konusunda böyle bir panel düzenleyen, Ankara Ticaret Odamıza ve BaĢkanına teĢekkür ediyorum. Tabi ki burada konuĢalacak çok Ģey vardı. Ancak
Sayın BaĢkanımız, Ticaret Odası BaĢkanımız Sinan Bey o kadar güzel özetledi ki bize
söyleyecek bir Ģey kalmadı. Konuyu bütün yönleriyle özetledi, her Ģeyi söyledi. Bizde
müsaade ederseniz bu konuda zenginleĢtirme kabilinden, sayın BaĢkanımızın ifade ettiği
hususlarda katkıda bulunmak istiyoruz. Bilindiği gibi Türkiye'de 3 Kasım 1996 tarihinde
Susurluk'ta bir kaza olmuĢtu. Bu kazadan sonra insanlarımız dehĢet içerisinde kalmıĢtı.
Türkiye'de neler oluyor diye merak baĢlamıĢtı ve bu merak, bu dehĢete düĢme, bir toplumsal tepkiye de dönüĢmüĢtü. ĠĢte o zamanda komisyonlar kuruldu. Bugüne kadar geldik. Ama gün be gün Türkiye'de öyle Ģeyler oluyor ki her gün insan; 3 Kasım 1996'da
Susurluk'ta meydana gelen olaydaki ortaya çıkan pislikler her gün daha büyük oranda ortaya çıkmaya baĢlayınca, artık kanıksamaya baĢladı. Türkiye'de yolsuzluk deniyor. Ben
bu yolsuzluk kelimesine karĢıyım. Niye? Lügata baktım yolsuzluk biraz iĢin kibarlaĢtınlmıĢ Ģekli. Aslında buna hırsızlık demek, namussuzluk demek daha doğru olur. Çünkü
"yolsuz" deyince gayet normal karĢılanıyor. Toplumdaki beklenen etki, tepki, nefret, öfke
yerini bulmuyor. Gayet normal olarak insanlar yine faaliyetlerine devam ediyor. Cemiyet
içerisinde yine muteber insanlar olarak dolaĢıyorlar. Ama hırsız deyince, bir insana
namussuz deyince, herhalde bunun meydana getireceği etki, tepki, nefret, öfke daha
değiĢik olur. Tabi bunu bildikleri için bu iĢi yapanlar kibarlaĢtırmıĢlar yolsuzluk deyip geçiyorlar. BaĢtan bu kelimeye itiraz ediyorum. Tabi dilimiz alıĢtığı için maalesef bu kelimeyi kullanmaya devam ediyoruz. Yolsuzluk iĢte son zamanda ortaya çıkarılıyor. Bir takım güzel operasyonlarda yapılıyor. Tabi Türkçe'de kelimede kalmadı bu operasyonlara
isimler veriliyor, güzel Ģeyler ama, ben biraz endiĢeliyim değerli arkadaĢlar. Niçin? Bu
operasyonlar yapılıyor güzel. Ama, bu operasyonlar biraz operasyonları yapanların Ģahsi
gayretleri ile oluyor. Ben kendi yaptıklarını da bu iĢin içerisinde olan arkadaĢlarımızı da
küçümser değilim, yanlıĢ anlaĢılmasın. Sayın Tantan, Sayın Temizel'i, Devlet Güvenlik
Mahkemesindeki bazı savcı ve hakim arkadaĢlarımızın bu yaptıkları operasyonları aynen
destekliyor, kendilerine de burada teĢekkür ediyorum. Ama biraz iĢ onlar tarafından değil, bazı kesimler tarafından dikkatleri baĢka tarafa çekilmek suretiyle örtbas ediliyor gi-
-22-
bi geliyor bana. Nitekim Sayın Tantan da bakan olduğu günden beri geçen yıl Bütçe Plan
Komisyonunda kendi bakanlığının bütçesi görüĢülürken aynen Ģu ifadeyi beyan etmiĢti;
"Türkiye'yi soyanlar aslında belli. Bunlar devlet arĢivlerinde var. Ancak bu soygunu yapanlar yani bu hırsızlar devletin en muteber insanları. Önlerinde her gün düğmelerimizi, ceketimizin düğmelerini ilikleyip saygı duyduğumuz insanlar" demiĢti.
Sonradan da geçenlerde yine aynı ifadeyi gazetelerimizde, televizyonlarımızda tekrar etti.
ĠĢte esas iĢin püf noktası burada değerli arkadaĢlar. Bu gözden kaçırılıyor ve diyor ki
Sayın Tantan; "bu ortaya çıkarılanlar sadece binde biri..." ġimdi binde biri olunca ne olacak? Yani insan bunun boyutlarını düĢündüğü zaman daha fazla irkiliyor. Niçin ümitsizim? Dedim. Çünkü ortaya sadece bankalardaki soygun getiriliyor. Onda da sadece özel
bankalardaki soygunlar ortaya getiriliyor ve bugün devlet bankaları soyuluyor. Devlet
bankalarının içi boĢaltılmıĢtır. Bu konuda bir çok raporlar var. Onlar hiç bir zaman göz
önünde bulundurulmuyor. ĠĢte efendim, Murat Demirel veya falan filan banka kurmuĢ,
bankanın içini boĢaltmıĢ. Bu insan bu bankayı nasıl kurmuĢ? ġimdi arkadaĢlar bir bankanın içinin boĢaltılması bir günde olmaz. Mümkün değil. Bir bankanın da yönetimin yani
hükümetin artık ismine ne derseniz deyin yönetim deyin, hükümet deyin, devlet deyin haberi olmadan boĢaltılması mümkün değil. Bakınız ben Ģöyle bir tespit yaptım; bankalar ne
kadar büyük bir kontrol mekanizmasıyla kontrol ediliyorlar. Bir kere bankaları hazine
kontrol ediyor. Her saniyesi bilgisayarlı ekranda takip ediliyor, kuruĢu kuruĢuna. Ama
bankalar da soyuluyor. ġimdi burada Hazineyi yönetenler sorumlu değil mi arkadaĢlar?
Yine Merkez Bankası, bir takım tedbirlerle, bir takım mekanizmalarla kamu, özel fark etmez bütün bankaları yine ekrandan saniyesi saniyesine kontrol ediyorlar. Peki ne yapıyorlar? Sorumlu değiller mi onlar? Yine bankalar yeminli murakıpları. Her bankanın tayin
edilmiĢ bankalar yeminli murakıpları vardır. Bunlarda her an devamlı surette bu bankaları
denetim altında bulunduruyorlar ve raporlarda veriyorlar. O raporların da nasıl hası-raltı
ettiğini hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanlar tarafından ve diğer yetkililer tarafından nasıl
hasıraltı edildiğini biliyoruz ve maalesef o sayın Bakanlarda hâlâ görevlerinde bulunuyorlar. Ama onlara hiç bir Ģey denmiyor. Murat Demirel bankanın içini boĢaltmıĢ, Dinç
Bilgin bankanın içini boĢaltmıĢ. Doğru boĢaltmıĢ da nasıl boĢaltmıĢ? Kendi baĢına mı boĢaltmıĢ, yalnız mı boĢaltmıĢ? Yanında suç ortakları yok mu? Buna göz yumanlar suçlu değil
mi? Yine BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu TBMM'ye hesap verir, raporlar verir.
Burada vardır ve teker teker el konulan bankaların ve kiĢilerin devletin kamu bankalarının
nasıl içini boĢalttığını yazar. KeĢke zaman olsa da sizlere kuruĢu kuruĢuna, tarihleriyle,
isimleriyle anlatabilsem ve bunlar Mecliste de görüĢülüyor. Ben yedi, sekiz yıl KĠT
komisyon üyeliği yaptım. Bunun gece gündüz kavgasını yaptım oralarda. Zabıtlarda var.
Ama zabıtlarda kaldı, biz kötü olduk söylediğimiz için. Bir takım çevrelerin tepkisini
çektik. O kiĢiler aklandı ortada geziyorlar, Mecliste geziyorlar. BaĢbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu, raporları var denetliyor. Devlet Denetleme Kurulu diye bir Ģey var.
Siz Devlet Denetleme Kurulunun Sayın Süleyman Demirel'in CumhurbaĢkanlığı döneminde bu konularda bir rapor hazırladığını duydunuz mu? Niçin var? Sayın Demirel kendi
görevi süresinin nasıl uzatılacağına dair raporlar hazırlattı. Devlet Denetleme Kurulunu
bu yönde kullandı. Niye el koymuyor? Konmadı. Suçlu değiller mi değerli arkadaĢlar
-23-
bunlar? Bankalar Birliği var. Onlarda bankaları devamlı surette gözetim altında bulunduruyor. Denetliyor, raporlar veriyor. Nedir o raporlar? O raporların gereği niye yerine getirilmedi, değerli arkadaĢlar? Getirmeyenler kim? Tabi ortada üç beĢ tane suçlu var. Murat Demirel, Dinç Bilgin Ģu bu... Yine her bankanın kendi TeftiĢ Kurulu var. Yine BaĢbakanlık TeftiĢ Kurulu var. Ve son olarak da yeni kurulmuĢ bulunan Bankacılık Denetleme
ve Düzenleme Üst Kurulu var. ġimdi düĢünün bankalar soyuluyor. ġu anlattığım mekanizma sisteminde, bankaların soyulması mümkün mü arkadaĢlar? ġu kadar sıkı bir markaca alınan bankalar sisteminde bankaların soyulması mümkün mü? Elbette ki mümkün
değil ama devlet soyuluyor. Devleti soyuyorlar. Bunu da hayali söylemiyorum. Bakınız
Ģu rapor yeni çıktı. Yani bir haftalık bir rapor. SayıĢtay'ın 2000 yılı mali raporu. 26 Ekim
2000 tarihinde, SayıĢtay büyük kurulunda kabul edilen bir rapor. Bu raporu okuduğumuz
zaman dehĢete düĢüyoruz. Bu iĢlerin içerisinde olan, araĢtıran birisi olarak dehĢete düĢüyorum. Ama Ģundan da dehĢete düĢüyorum; sadece bankalar üzerinde yoğunlaĢtırılıyor
veya baĢka konu üzerinde yoğunlaĢtırılıyor. Ama soygun aynen devam ediyor. Bakınız
Sayın Tantan; Türkiye'de en büyük ve birinci tehlike bana göre "yolsuzluk ekonomisi"
diyor. Bunu bağıra bağıra her yerde söylüyor. Ama devletin, hükümetin resmi politikası
ne? Onlarda irticai bilinci tehdit olarak öne sürüyorlar. ġimdi biraz burada durup düĢünmek var. Hani "bak cambaza bak" deyip de insanların soyulduğu gibi irtica yaygarası
adı altında bu ülke soyuluyor. Ben devletin soyulmasından bahsedeceğim. Çünkü bankanın soyulmasından epeyce arkadaĢlarımız bahsetti. Diğer arkadaĢlarımız da belki bahsedecekler. Bakınız ne diyor SayıĢtay'ın raporunda; bütçe içinde gerçekleĢtirilmesi gereken
birçok faaliyet bütçe dıĢında oluĢturulan çok sayıda fon, vakıf, iĢletme, tesis ve hesaplar
aracılığıyla yönetimden ve Ģeffaflıktan uzak bir Ģekilde yürütülmektedir. "Fonların büyük bir kısmı sosyal tesisler, vakıflar, dernekler, iĢletmeler ve özel hesaplar hiçbir
dıĢ denetime tabi değildir. Bu tür yapıların tamam bütçe mekanizmasının gerektirdiği sorumluluk ve açıklıktan belirli ölçülerde uzaktır. Yine borçlanma ile gerçekleĢen bir kısım giderler bütçeye kaydedilmediğinden bütçe giderleri ve dolayısıyla
bütçe açığı olduğundan az gösterilmektedir. 1971 yılından 1999 yılına kadar geçen
dönemde bütçede gösterilmeden harcanan kaynak toplamı 116 milyar dolardır" değerli arkadaĢlar.
DıĢ borçlarla ilgili olarak SayıĢtay'a uzun yıllar boyunca yanlıĢ bilgi verilmiĢtir. Esas
soygun nerede? Bakın size yine SayıĢtay raporundan okuyorum. Geçen bir sayın Bakan
bana öyle Ģeyler anlattı ki ürperdim. Sonra bu rapor elime geçince o sayın Bakanın anlattığı bana teyit edildi. Ne diyor bakın burada bir cümle okuyorum size. "Garantili ve devirli krediler". Esas soygun burada değerli arkadaĢlar. Murat Demirel götürmüĢ, ne götürmüĢ? Bir milyar dolar götürmüĢ. Cavit Çağlar ne yapmıĢ? Ġnterbank'tan iki milyar dolar deniyor. Ama burada daha büyük rakamlar var. "Hazinenin çeĢitli kuruluĢlardan
olan dıĢ borçları Hazinenin garantili ve devirli kredileri bir sübvansiyon aracı olarak kullanılmaktadır. Sübvansiyon iki Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Bir; kuruluĢlar,
borç geri ödemelerini düzenli yapmadığından geri ödeme yükü hazineye kalmaktadır. Bu kredilerin geri ödenmemesi alıĢkanlık haline gelmiĢtir. Ġki; devirli kredilerin
-24-
bir kısmı anlaĢmalarda yer alan koĢullar değiĢtirilerek kamu ve özel sektör kuruluĢlarına devir ve hibe edilmektedir. Bu Ģekilde özel sektöre devreden krediler ayrı bir
öneme sahiptir. Devirli kredilerde geri dönüĢü sağlayacak mekanizmalar yetersiz
kalmaktadır. Devirli ve garantili kredilendirme ile Hazine ağır ve öngürülmeyen bir
yük altına girmektedir. Bu krediler gizli bir sübvansiyona dönüĢmekte, bu durum
Meclis iradesi dıĢında kamu kaynaklarının belirli yerlere aktarılması anlamına gelmektedir. Hazine alacaklarının hesabını tam olarak verememektedir. Yap iĢlet devret kredileri için verilen garantiler sistem dıĢında kalmaktadır. Devirli kredilerden
dolayı Hazine Ģu anda altı milyar dolar zarardadır". Kime gitti bu paralar? O Sayın
Bakan; hepimizin önünde ceketlerimizi düğmelediğimiz adama gittiğini söyledi. Nasıl olmuĢ? DıĢarıdan kredi alıyor Hazine milyarlarca dolar. 8.75 faiz ile alıyor dolar bazında.
Türk parasına çeviriyor bir beyefendiye, bir holdinge, bir saygın kiĢiye, Ģirketine Türk parası olarak %7 ile veriyor. Dostlar alıĢveriĢte görsün. Altı milyar dolar diyor ve ancak diyor "99 yılında verilen garantilerin önceki yıllara oranla iki katından fazla artmıĢ olması
Hazine üzerindeki riski artıran bir geliĢmedir". 1-1.5 milyar dolar diyor bu devirli kredi
almıyor yurt dıĢından ve birilerine veriliyor. Ama diyor 99 yılında yani yolsuzlukla mücadele için kurulan bu hükümet döneminde iki misli olmuĢ bu. Kime gitti arkadaĢlar bu
para? DıĢ krediler kur farkı fonuyla özel sektöre kaynak aktarılmaktadır. Fon denetlenemediğinden fon kanalıyla özel sektör kuruluĢlarına yapılan transferlerden kimlerin yararlandığı bilinmemektedir. Sadece burada değil, bakınız Ģurada bizim hazırladığımız sunum
raporunu okumuyorum. ġurada Sayın Kutlu SavaĢ'ın hazırladığı Susurluk raporunda nasıl
olduğunu, mekanizmayla çetenin nasıl çalıĢtığını, bankaların nasıl içinin boĢaltıldığını bu
raporun içerisinde gayet güzel bahsediyor ve iĢte benim üzüntüm, bütün bunlar gizleniyor.
Kamu ayağı, siyasetçi ayağı, bürokrat ayağı gizleniyor. Çünkü Türkiye'de bazı Ģeyler
saptırılıyor. YanlıĢ anlamalara meydan veriliyor. Sanki ben Murat Demirel'i savunuyormuĢum, Dinç Bilgin'i savunuyormuĢum gibi değil. Onlar gösterilmek suretiyle soygun aynen devam ediyor. ĠĢte Sayın BaĢkan açılıĢ konuĢmasında kimlerin nerelerde görev
aldığını gayet net olarak ifade etti. Burada BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporları da var. Bankaların nasıl içinin boĢaltıldığını, nasıl boĢalttıklarını, kimlerin boĢalttıkları da var burada. Gizli kapaklı bir Ģey yok değerli arkadaĢlar. Ama tabiki olaylar gizleniyor. Bazıları bulunuyor. Bu memlekette Gülay Aslıtürk elini kolunu sallayarak gitmedi
mi? Kocası Orhan Aslıtürk beĢ altı katrilyon lirayı götürdü deniyor. Rakam belli değil
arkadaĢlar ve her gün yeni Ģeyler çıkıyor ama o kiĢilerle de akrabalık bağı olan bugün kabinede bir çok bakan var, iddialar var. Bunların üzerinde durulması gerekli. Yoksa efendim
denebilir ki; "sen böyle söylüyorsun Sayın ElkatmıĢ ama bak bu operasyonlarda
oldu". Doğrudur ben onu baĢtan söyledim oldu ama bunlar günü kurtarmak için yapılan
ve biraz evvel saydığım bazı kiĢilerin Ģahsi gayretleriyle ortaya çıkan Ģeyler. ĠĢin büyüğü
yani AYSBERG duruyor daha ve onun açıklanabileceği, ortaya çıkarılabileceğine dair de
ortada ben Ģahsen bir emare görmüyorum. Ne deniyor? Efendim bu kuruluĢları ekonomiye
tekrar kazandıralım adı altında bir oyun oynanıyor. Ne yapacakmıĢ? Bu kuruluĢların bu
kadar çalıĢanı var, bunlara biraz daha para verelim de batmasın. Ondan sonra ne ol-25-
sun? Ekonomiye tekrar kazandırılsın. Bir de kanun getiriyor. %10 faizle öderse kurtulacaklar. Değerli arkadaĢlar bu bir oyundur. Bunu söyleyenler samimiyse Ģunu yapsınlar;
KOMBASSAN'ın bütün hesaplarına el kondu. Orada da yirmi beĢ bin kiĢi çalıĢıyor. Otuz
altı vilayette seksen beĢ tane iĢletmesi, fabrikası var. Niye o zaman; "bunu kurtaralım, bu
kadar insan çalıĢıyor" diye düĢünmüyorlar da üstüne gidiyorlar. Ama iri kıyım insanların
yolsuzluğu ortaya çıkınca "efendim bunları kurtaralım!" Niye? Onlar konuĢurlar diye
korkuyorlar. Bizimle iĢbirliği içerisinde oldukları, irtibatları ortaya çıkar diye korkuyorlar
ve onu da af kapsamına alıyorlar. Ondan sonra adamlar yine dıĢarı çıkacak yine bu iĢe
devam edecekler. Bu operasyonlar yapılmak zorundaydı değerli arkadaĢlar. Niye yapılmak zorundaydı? Diyelim ki yapılmasaydı on tane bankaya devlet el koymasaydı ne olacaktı? Üç ay sonra, bir sene sonra, belki iki sene sonra kaçacaklardı bu adamlar. Bankada da binlerce, milyonlarca mudi ayaklanacaktı. Bunu Arnavutluk'ta görmedik mi? Daha
yakın bir zamanda Kıbrıs'ta görmedik mi? Parlamentoyu dahi bastılar. Onun için günü
kurtarmak için ilerideki muhtemel daha büyük tehlikelere engel olmak için el koydular.
"Ne yapalım iĢte yargıya da intikal ettirdik". Doğru ama yargı ne yapsın? Bunun siyasi
irtibatları niye ortaya çıksın? Tazminat ödeye ödeye bıktık iyice halimiz kalmadığı için
söylemiyorum her Ģeyi. Yoksa siyasi bağlantılarını da söylerim, hepsi belli. Niçin "gelin
Ģu bankalar konusunda bir meclis araĢtırması yapalım" dediğimiz zaman reddedildi
arkadaĢlar? Tabiki o zaman siyasi ayağı ortaya çıkacaktı. Hepsini söyleyecektik. Hiçbir
Ģey gizli kapaklı değil. Sayın Yahnici bir Ģey söyledi. Dedi ki; Ġran'da, Sovyet Rusya'da,
üçüncü dünya ülkelerinde yani demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerde bu yolsuzluklar daha
büyük oranda oluyor. Çok doğru söyledi. Türkiye'de de olduğuna göre, sayın BaĢkanın
açılıĢ konuĢmasında söylediği gibi dünyada birinci olduğumuza göre yolsuzlukta. Dünya
Bankası bize yolsuzluğun araĢtırması için kredi para vermeyi teklif ettiğine göre herhalde
Türkiye de demokrasiyle yönetilmiyor. Ben bunu ifade etmek istiyorum. Eğer Türkiye
demokrasiyle yönetilmiĢ olsaydı, Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, Türkiye'de her Ģey
Ģeffaf, açık olsaydı bunların hiç bir tanesi olmazdı. Tabiki diğer söylediğine de katılıyorum
Sayın Yahnici'nin. Türkiye'de ahlak ve maneviyat üzerinde de durulsaydı bunlar olmazdı.
Bunları yapanların hiç bir tanesi o birinci tehdit olarak irticacı diye gösterdikleri insanlar
değil hepsi onun dıĢındaki insanlar diyorum. Bakınız son olarak bir cümlesini daha bu
SayıĢtay raporundan okuyorum. Diğer yandan diyor; "mali yükümlülük riski olan
iĢlemlerde karar verenlerin hesap verme sorumluluğunu sağlayacak mekanizmalar
oluĢturulmadığından yöneticiler kamu fonlarını aĢırı risk alarak yöne-tebilmekte ve
kullanabilmektedir. Devlet adına yüklenen risklerin gerçekleĢmesi durumunda
öngörülmeyen mali yükler ortaya çıkmakta ancak risk almaya karar verenler bu
iĢlemlerin sonuçlarına katlanmamaktadır" ve aynen yerlerinde durmaktadır. Bu son
cümle benim. Aynen Sayın BaĢkanın da ifade ettiği gibi yerlerinde durmaktadırlar. Hatta
terfi etmektedirler ve daha da itibarlarına itibar katılmaktadır. Saygılar sunuyorum.
-26-
- TINAZ TĠNĠZ (Oturum BaĢkanı)
Çok teĢekkür ederiz Sayın ElkatmıĢ, Efendim Sayın Tuncay Özkan. Buyurunuz Sayın
Özkan.
- TUNCAY ÖZKAN (Kanal D Genel Yayın Yönetmeni)
Sağolun efendim. ġöyle sloganlara bakarak diyelim ki "Dünya fani hırsızlık baki".
Çalmaya devam etsinler. Ġkinci Beyazıt çok kızmıĢ. ÇağırmıĢ sadrazamına demiĢ ki; "nedir bu kadılardan gelen Ģikayet? Herkes nereye gitsem kadılardan yakınıyor. Adalet
kalmamıĢ. Bunlar her Ģeyi parayla alıp satar olmuĢlar. Hepsini Bursa'da bir eve
toplayın iyice bir odun yığın yakın" demiĢ. Güçlükle ikna edebilmiĢler. DemiĢler ki;
"efendim sorunları var". "Sorunları ne?" "Efendim az para alıyorlar" demiĢler. O
günden bu güne temizlik mekanizmasında bir Ģey değiĢmemiĢ. DeğiĢen Ģey ne? Hırsızların
adları değiĢiyor. Ben Plan Bütçe Komisyonunu takip ederdim parlamento muhabirliğim
sırasında. Orada "pik" komisyonuna girdim. Bir boru hattından bahsediliyor. ġimdi bu
boru hattı 1970'li yıllarda Ġslam Kalkınma Bankasından alman on milyon dolar karĢılığında yaptırılmıĢ. Ama hattın kaybolduğunu söylüyorlar. YaptırılmıĢ mı, yaptırılmamıĢ
mı? Para alınmıĢ, müteahhit firma belli ama hat döĢenmiĢ mi, döĢenmemiĢ mi konusunda
bir komisyon kuruldu. Biz komisyondan önce gittik, baktık kontrol ettik. Evet efendim;
Ġzmit'ten Haramidere'ye kadar benzin pompalamak üzere kilometrelerce bir hat döĢenmiĢ.
DöĢenmiĢ ama sonra unutulmuĢ. On milyon dolar alınmıĢ ve unutulmuĢ. Hat orada
duruyor ama kullanılmamıĢ. ÇürümüĢ olduğu yerde. ġimdi Türkiye'de "yolluluk" ve
"yolsuzluk" üzerine çok Ģey söylenebilir. Anadolu'da yollu diye faiĢelik sanatını icra (eskiden sanattı Ģimdi meslek oldu. Sadettin Tantan meslek haline getirdi, Avrupa Birliği
normlarına göre) eden insanlara denir. Yolsuz diye de yolu olmayana denir. Yani gariban
Kastamonu'nun köylüsüne, Hakkari'nin köylüsüne falan denir. Yolunu bulana da Anadolu
tabiriyle yollu denir. Bu yolsuzluk hırsızlığın karĢılığı değildir. Yolsuzluk garibanlığın
karĢılığıdır. Zaten garibanlık olduğu için bu yolsuzluk dedikleri Ģeyde kader olarak gelir
yakanıza yapıĢır. Yani yolsuzluğun kader olduğu yer yoksulluktur. Yoksulluk olmadan
yolsuzluk olmaz. ġimdi siz ülkenizin %80'i ile %20'si arasındaki dengesizliği; "çok üzülüyoruz efendim, aman Allah'ım ne kadar büyük bir felaket, bu toplumsal dinamizmimizi alt üst eder, bunu değiĢtirmek gerekir" diye halka yalan söyleceksiniz. Öbür
taraftan götürmeye devam edeceksiniz. Nasıl götüreceksiniz? Her Ģekilde götüreceksiniz,
insafsızca götüreceksiniz. On milyon doları alacaksınız boru hattı kuracaksınız. Aman
benzin taĢıyan tanker komisyonlarına, baskı gruplarına ses çıkartmasınlar diye onu orada
unutacaksınız, çürüteceksiniz. ĠĢte o günlerden bu günlere... Yani o zamanlardan bu zamanlara gelen bir Ģey bu. ġimdi "Türkiye'de çok ilginç bir süreçten, dönemeçten geçiyoruz" dediler bütün konuĢmacılar. Ben aynen katılıyorum, çok ilginç bir dönemeç.
ÖzelleĢtirme yapmaya çalıĢıyoruz. Yaptığımız bütün özelleĢtirmelerin hepsini satacağız,
karĢılık olarak beklediğimiz para on iki milyar dolar. Biz bunu yaparsak çağdaĢ ülkeler
arasına gireceğiz. Avrupa Birliği bizi kabul edecek. Bütün dertlerimize merhem olacak,
hiçbir sorunumuz kalmayacak. Ben size söyleyeyim iĢte Sayın BaĢkan söyledi. On mil-27-
yar dolar, on iki milyar dolar diyor ama yedi ile on milyar dolar arasında hesaplanıyor.
On milyar dolar bankalar, iki buçuk milyar dolar Ömer Lütfı Topal, l .7 milyar dolar Sudi Özkan, iki milyar dolar Orhan Aslıtürk. ĠĢte size özelleĢtirmeden daha fazla kaynak.
Hadi kullansanıza! Ama garibanlara karĢı kullandığınız silahı baĢkasına karĢı kullanamazsınız. ġimdi Nuh Mete orada oturuyor ben görüyorum. Nuh Mete Yüksel olmadan
önce bu iĢler nasıl oluyordu? Nuh Mete Yüksel olmasaydı ne olacaktı? Nuh Mete Yüksel
vicdanı el vermedi. Türkiye'nin bu sessizliğinde bir ses oldu bu iĢlere baĢladı. Hadi olmasaydı ne yapacaktık? Ġyi ki orada var, Allah razı olsun. Olmasaydı mahvolmuĢtuk. Yani
hukuksuzluk dönemlerini yaĢıyoruz. Hukukun olmadığı yerde öyle kuzgun leĢe falanda
gelemiyor. LeĢinde sahipleri var. BaĢına çöreklenmiĢler kimseyi sokmuyorlar, yaklaĢtırmıyorlar. Öyle kolay bir Ģey değil. Tuz kokmuĢ. Tuzu ne ile temizleyeceksiniz? Hukukla
temizleyeceksiniz. Bundan altı sene önce Yargıtay baĢkanımızın oğlu Zafer ÇarĢısı'nın
üstünde avukatlık yapıyor. Bir büro kurmuĢtu. Bize bir adam geldi bir öykü anlattı. Çok
ilginç bir öykü. Dedi ki; gidiyorsunuz telefonu kaldırıyor "Baba Ģu dairede Ģöyle bir istimlak kararı var onu bir değiĢtiriversek bak arkadaĢ diyor ki; iki yüz elli bin dolar
veririm". Dedim ki; böyle Ģey olur mu? "Vallahi oluyor" dedi. Hakikaten bizim arkadaĢlarımız gitti aynen böyle. "Baba Ģu daire baĢkanı amcaya söylesek ya bunun parası
az buna bir iki yüz yapar mıyız?". Yargıtay'da dosyaların açılmadan kararlar verildiğini
siz bilmiyor musunuz? ġimdi bu yollular arasında öyleleri var ki her zaman bu iĢlerde on
senede bir gelip yapıyorlar. Hiç değiĢmiyor. Türkiye'de ilk hayali ihracat 1960'larda
uygulanmıĢ. Sonra Yahya Demirci çıkmıĢ. Arkasından devam etmiĢ. 1990 rakamlarına
göre 50 katrilyon liraydı, hayali ihracattan Türkiye'nin kaybı. Orada ben gümrüklerin
teftiĢ kurulu baĢkanı arkadaĢımızı görüyorum. Kendisi Gaziantep'teki operasyonları falan
yaptılar. Orada zaten neredeyse 120 milyon dolara yakın bir para çıktı. Bir firma yapıyor
bunu. Ne kadar yol kat etmiĢiz görebiliyor musunuz? Özel sektörümüzün büyümesi,
geliĢmesi karĢısında siz ĢaĢkınlığa hiç uğramıyor musunuz. Bu özel sektör nasıl büyüyor,
serpiliyor? Nasıl geliĢiyor? Devlet giderek küçülüyor. Devletten sürekli isteyin küçül,
küçül, küçül devlet. Yargıç verme, savcı verme, doktor verme, öğretmen verme. Küçüle,
küçüle, küçüle bir kaç tane iĢadamının gireceği kadar küçülttük devleti. ĠĢte karĢımızdaki
tablo budur. Devlet denetleyemiyor. Niye? Küçül devlet. Kimse hiç bir Ģey söylemiyor.
Ben burada bütün konuĢmacılardan Ģunu bekliyorum; Türkiye'de hiç dokunulmayan bir
alan var. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin silah alımları. Son on beĢ yılda, yirmi yılda
neresinden baksanız yüz milyarlarca dolar lirayı silah alımına vermiĢiz. SayıĢtay inceleyebiliyor mu? ġimdi Sayın ElkatmıĢ SayıĢtay raporunda okudu. Bu SayıĢtay öyle ilginç bir kurumdur ki hep inceleyemediklerini anlatır, inceleyebildiklerinden bugüne kadar
çıkarttığı bir tek yolsuzluk dosyasını ben hatırlayamıyorum. Siz hatırlıyor musunuz?
SayıĢtay'ın ortaya koyduğu bir tek yolsuzluk dosyası var mıdır Allah aĢkına? Bütün bütçe
denetimini de onlar yaparlar. Var mı böyle bir Ģey? Tuz kokmuĢ. Tuz kokunca tuzu temizlemenin yolu hukuka gitmektir. Bugün Mecliste Adalet Bakanlığının bütçesi görüĢülüyor. %7.7 oranında para veriyorsunuz. Ondan sonra cezaevi istiyorsunuz, ondan sonra
savcının parası diyorsunuz, ondan sonra hakimin parası diyorsunuz. %7 özür dilerim. %7
çok büyük rakam tabi. ġimdi eğer bu parayı oraya vermezseniz yani hukukunuzdan çalar-28-
sanız ondan sonra gelirler bu akbabalar diyor Sadettin Tantan, Akbaba deyin, karga deyin ne derseniz deyin. Gelirler ciğerinizi sökerler. Hukuksuzluk her Ģeyin baĢıdır. Hukuku
olmayan bir toplumda ne yaparsanız yapın isterseniz yasayla ahlak kurumu koyun, isterseniz bekaret kemeri takılacak diye yasa çıkartın. Bakın bakalım sonuçları ne oluyor.
Hiç bir Ģey elde edemezsiniz. Hukukunu yitiren toplumların ayakta kalması mümkün değildir. Sosyal yapınız da, ahlaki yapınız da, ekonomik yapınız da hukukunuzun üstünde
durur. Hukukunuzu yitirdikten sonra geriye ne kalacak. Yarın Nuh Mete Yüksel ile ilgili
iki tane daha soruĢturma dosyası açarlar. Nuh Mete Yüksel'i alıverirler oradan. Ne olur,
ne yaĢanır, ne yaparsınız? YürüyüĢ yapar mısınız? Yapmayız. Sinan Aygün'ün Ģahsi
Ģeyleri var. Bakın hamaset hukuksuzluk olursa tersi olur zaten. Hukuka uyulacak. Çok net
bir Ģey söylemek istiyorum. Sayın ElkatmıĢ ile biz hemen hemen çok uzun süredir birlikte
bu iĢlerde kavrulup duruyoruz. Ülkenin birinci tehdidi irtica mı, yolsuzluk mu? Elma ile
armudu birbirine toplamaya benzer. Bunu birbirine karıĢtırmamak lazım. O zaman
Hizbullah bir realitedir. Tehdit değilse Hizbullah'ı birisi bana açıklasın. Nedir Hizbullah?
Tortop edilmiĢ, gömülmüĢ cesetlerden ne anlamamız gerekiyor? Topyekün olaylara
baktığımız zaman tabloyu net göreceğiz. Gördüğümüz tablodan siyasi görüĢlerimize,
bizim çıkarımıza göre hisseler çıkartmayacağız. Mecliste bankalarla ilgili Ģeyler
görüĢülmüyor. Neden görüĢülmüyor? Mesut Yılmaz'ın yarası var. Bülent Beyin yarası
var. O yüzden görüĢülmüyor. Yoksa dururlar mı? Bakın bakalım kimin döneminde en çok
banka açılmıĢ, kimin döneminde en çok banka kapatılmıĢ, batmıĢ. Bakın göreceksiniz.
Niye bu iĢler CumhurbaĢkanı Süleyman Demirci varken olmadı da Ģimdi oluyor? Bunun
bir anlamı yok mu? Türkiye'de gücün nerede olduğunu, nereden yönlendirildiğini
görmeyecek miyiz? Onun üstüne gitmeyecek miyiz? Oraya parmak basmayacak mıyız?
Susurluk Komisyonu BaĢkanıydı Sayın ElkatmıĢ. Sayın Erbakan "fasa fiso" diyordu. Fasa
fiso iĢte bunların hepsi fasa fiso. Yedi yılda batan bankaların zaman aĢımına uğrayan
dosyalan var. Nuh Mete Yüksel bir ayda Türkiye'yi kasıp kavuracak operasyonlara imza
atıyor. Adam yedi yılda batmıĢ bankalarla ilgili olarak karar veremiyor. O da yargıç değil
mi? Oradaki savcı, savcı değil mi? Onların hesabını kim soracak? NuriĢ diye bir adam
cezaevini satın almıĢ. Hangi parayla satın almıĢ? Alaaddin Çakıcı diye bir adam, KürĢat
Yılmaz diye bir adam. Bunlar adam, yollu adamlar. Yollu adamlar devletin kurumlarını
satın almıĢlar. Ne ile satın almıĢlar? Parayla. Parayı nereden bulmuĢlar? KürĢat Yılmaz'ın
ne iĢi varmıĢ Süleyman Demirel'in CumhurbaĢkanlığı döneminde lojmanlarda? YeĢil
denen adam nerede? Hangi parayla kimleri dolandırmıĢ? Kimleri öldürmüĢ? Bu sadece
ekonomik hırsızlık değil. Ali Balkaner'in korumalığını kim yapmıĢ? Murat Demirel'in
korumalığını kim yapmıĢ? Silah olmadan, külah olmadan bu iĢler oluyor mu? O zaman
hepimiz çıkalım, gidelim kamu bankalarına, tanıdıklarımız var, ġükrü hoca burada iĢte.
Sayın Kılıçdaroğlu da burada. Onların daha çok tanıdığı var bürokraside. Onlar
mülkiyelidir hem de herhalde. Sayın Kılıçdaroğlu öyle de siz değil misiniz? Ġkinizde değil
misiniz? O zaman çok kötü. Mülkiyeci değilseniz bankacılık sektörüne yanaĢmayın. ġimdi
gideceksiniz bankaya tanıdığınıza diyeceksiniz ki, bana kredi verin. Kolay. Üstelik sizi
çok seviyorsa tanıdığınız, size mesela, Ziraat Bankasının yurtiçi Ģubesinden krediyi
vermez. Buradan verirse faiz oranlan yüksek çıkar efendim. Nereye? Washington'a, orada
Ģubesi var. Orada verir kre-29-
diyi. Orada %1 ile verir. Sonra gelirsiniz buraya, yatırırsınız bankaya, %15 alırsınız, sorun kendiliğinden çözülür. Bunun adı hırsızlık mı? kredi kullandık ya. Kredi kullanmakta
mı suç yani. Demek ki yollu olmakla yolsuz olmak arasındaki ayrımı iyi belirlemek gerekiyor. Ġyi ile kötü arasındaki ayrımı net bir Ģekilde ortaya koymazsak sorunu görmekte
zorlanırız. Yarın serveti milyar doları aĢanlar ahlaken en güçlü adamları olarak çıkarlar
karĢımıza. O zaman bizi yasalar filan koruyamaz. Eğer Yahya Demirel cezalandırılabilseydi, Murat Demirel bu naneleri yiyebilir miydi? Nerede devlet? Hani devletin gücü?
ġimdi bu yapılanlardan umutlar almak lazım. Bu yapılanlardan Türkiye'nin geleceğine
dair bir ıĢık çıkartmak lazım. Saadettin Tantan ve ekibinin polisiye operasyonları elbette
ki iyidir. Ama bana sorarsanız fazlaca abartılmıĢtır. Ön tarafa savcılarla maliyecilerin çıkması gerekiyor. Temizlik harekatını onların iyice bir yoğurması gerekiyor. Ondan sonra
parlamentonun devreye girmesi gerekiyor. Bir toplum temizleniyor parlamento dıĢında...
Böyle Ģey olur mu? Halkın katılmadığı yerde temizlik operasyonu olur mu? Halk nerede?
Sivil toplum örgütü yok, iĢçi, memur sokakta ne diye bağırıyor? ĠĢte sendika baĢkanı burada. "Açım, para istiyorum" diye bağırıyor. Yolsuzluğa karĢı bir Ģey yapılabiliyor mu?
Çünkü insanların baĢka kaygıları var. Ġnsanlar eve ekmek götürmek derdinde. Yüz altmıĢ
milyon lira ile geçinen gardiyana Alaattin Çakıcı her sabah yemek tepsisini getirdiğinde
yetmiĢ dolar bahĢiĢ atıyorsa o ülkede adalet olmaz. O ülkede cezaevleri denetimini kamusal güç sağlayamaz. Bu gerçeklerden kopacaksınız, astım, kestim, yaktım, yıktım. Olmaz, yapamazsınız. Yapılması gereken Ģey Ģudur; polisimiz elbette ki savcının denetiminde
olmalıdır. Ama ön tarafa maliyeci ve savcı çıkmalıdır. Türkiye'de parlamento temizlik
harekatına katılmalıdır ki bir yere ulaĢılabilsin. Yoksa bir yere ulaĢmak mümkün değildir.
Bir yere ulaĢmak isterken gideceğimiz yer ne yazık ki sonuçsuzluk olarak kalır. Bugün
polisin yaptığı operasyonlar delil yetersizliğinden yargıdan geri dönerse asıl yıkıntı o
zaman baĢlar. Bir binayı sallarken nereye düĢeceğini iyi hesaplamak gerekir. Hesaplamadan yapmamak lazım bazı Ģeyleri. ġimdi denetim organlarından bahsedildi. Efendim, adam Gümrük MüsteĢarlığında yolsuzlukla suçlanmıĢ atandığı yer BaĢbakanlık
Devlet Denetleme KuruluĢu ya da CumhurbaĢkanlığı Denetleme KuruluĢu. Bu nasıl iĢ?
Adamı yolsuzlukla suçluyorsunuz, denetleme kuruluna üye diye atıyorsunuz. Merkez Valisini görevden alıyorsunuz, DanıĢtay'a üye diye gönderiyorsunuz, Allah Allah... Polis
müdürlükten alınıyor MüfettiĢ yapılıyor. Alıyorsan niye müfettiĢ yapıyorsun? Böyle bir
temizlik mekanizması olabilir mi? Böyle bir mekanizma Türkiye'de temizliği getirebilir
mi? Parlamento her Ģeyin dıĢında... Mesut Yılmaz hakkında önerge veriliyor. Haklı tamam ama Mesut Yılmaz hırsızlık yaptıysa tek baĢına mı yaptı? Yanında hiç mi bürokrat
yok, hiç mi siyasi kimse yok? Ġntikam önergeleri derken iĢi sulandırdık. Hangi noktaya
kadar getirdik. Bugün artık elimizde bir Ģey kalmadı, tutamıyoruz. Tutamadığımız Ģeylerin ağırlığını ölçmeye kalkıyoruz. Ölçemezsiniz çünkü; parmaklarınızın arasından aktı
gitti her Ģey. BoĢ yere kavga etmemek lazım. Attığınız taĢ ürküttüğünüz kurbağaya değecek. Onun için Türkiye'de yoksullukla mücadele, yolsuzlukla mücadelenin baĢlangıcıdır. Yoksullukla mücadele etmeden yolsuzluğun yenemezsiniz. Benim memurum iĢini
bilir anlayıĢı, "anayasayı bir kere delmekle bir Ģey olmaz" anlayıĢı hukuksuzluğun baĢlangıç noktası da orasıdır. Bunları yenmeden bizim bir yere gitmemiz mümkün değildir.
-30-
ġevket Bülent Yahnici konuĢmasını yaptıktan sonra sohbet ederken ilginç bir Ģey söyledi,
Emlak Bankasını devraldıklarında teminat riski üç yüz trilyon liradan fazla. Sekiz diyor
bakın Sayın Cemil Çiçek. Sekiz trilyon lira. Buradan kamu yönetimine seslenmek istiyorum. Özel bankaların içini boĢaltırken çete kuruyorlar da kamu bankalarım boĢaltırken çete kurmuyorlar mı? Onu ne yapacaksınız? Niye Ziraat Bankasının yurt dıĢında Ģubesi var? Niye Vakıflar Bankasının Off shore'ları var? Niye ada ġirketlerinde gidip bunları açıyorlar, yapıyorlar, kimlere kredi vermiĢler? ġimdi çok net bir tablo ile karĢı karĢıyayız. Siyaset ayağı olmadan, bürokrasi ayağı olmadan ve parlamento istemeden, katılmadan temiz toplum mücadelesi olmaz. O zaman ne yapmıĢ oluruz, içimizdeki bir kaç tane yürekli insanı, Nuh Mete Yüksel gibi, ön tarafa sürmüĢ oluruz, yarın da onlar iki denetimle giderler merak etmeyin. O adamı niye öyle aldın da böyle almadın diye söylerler,
görevden alıverirler. Bizde arkasında duramayız. Çünkü biz örgütlü bir toplum değiliz.
Çünkü biz örgütlenmekten yoksun bırakılan bir toplumuz. Örgütlü toplum olmadan bu iĢlerin mücadelesi olmaz. Sendikanız olacak, sandığınız olacak, odanız olacak. Bizde sandığı niye kuruyorlar biliyor musunuz? Türk Ticaret Bankasında yaptıkları gibi, önce Ģirketin çoğunluk hissesini sandığa devrediyorlar, sonra mafya geliyor sandığı ele geçiriyor,
sonra bankayı almaya çalıĢıyor. Yarın ĠĢ Bankasının baĢına neler gelecek, hep beraber görürüz. Bugünden bakıp görmek lazım. Bütün konuĢmacılar aynı Ģeyi söylüyor. Ahlak kurumu kuralım, sosyal bilmem ne kurumu kuralım. Aman Allahım! ġimdi düĢünebiliyor
musunuz bir ülkede yolsuzlukla mücadele bakanlığı kurmak ne demek? Hukuk varken
böyle bir bakanlık kurulur mu? Kurmadılar mı? Orhan Kilercioğlu ne yaptı? Yüz tane
dosya çıkarttı. Ne oldu KÖġK A taslağı, nerede KÖġK A taslağı? Her on yılda bir kuralım. Her on yılda bir onuncu yıl marĢını söyleyerek yeni bakanlıklar kuralım, yeni kurumlar
ihdas edelim, yeni ahlaklar. Bununla bir yere gitmemiz mümkün değil. Ben öyle düĢünüyorum. Global dünyada ekonomi yeniden tarif edilirken, global dünyada her Ģeyin tarifi yeniden yapılırken bizim yapmamız gereken Ģey oturup yeni baĢtan sömürüye karĢı,
ahlaksızlığa karĢı, hırsızlığa karĢı, vurguna karĢı, kamunun talanına karĢı yeni anlayıĢları
üretmemizdir. Bunu yapacak olanlar parlamenterlerdir, bunu yapacak olanlar sendikacılardır, bunu yapacak olanlar sivil güçlerdir. Kamu otoritesinden bunu beklemeyin, kamu
otoritesi tepkisel davranır. Ne olur, yolsuzluk bu noktaya çıktıysa, "yolsuzluğun sebebi
özel sektör" der, özel sektörü baltalar. Onun için hep beraber oturulup, ülkenin gerçeklerini iyi tahlil ederek yeni bir tanımlar silsilesi önümüze koymalıyız. Bunları yaĢama geçirmeliyiz. BaĢbakanlık TeftiĢ Kurulu rapor hazırlıyor, üstüne gizli damgası basıyor, sonra
rafa kaldırıyor. Adliyeden dosyayı alsanız ne olacak, okuyabiliyor musunuz, ilaç prospektüsü gibi. Hangi vatandaĢ okudu kanun metnini siz... Allah aĢkına her kanun metnini
anlayabiliyor musunuz? O yüzden gerekçelerini yazıyorlar, gerekçelerin gerekçelerini yazıyorlar, dibacelerini koyuyarlar ki anlaĢılır olsun diye. Sonra hapı yuttunuz mu? YutmuĢ
oluyorsunuz zaten, öbür tarafta baĢınıza ne gelirse. Saygılar sunuyorum efendim.
- TĠNAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
Çok teĢekkür ederim Sayın ÖZKAN. Ġki gazeteci üst üste olmasın. Sayın Fikri SAĞLAR'a söz verelim. Sonra da Sayın Yalçın BAYER'e.
-31-
- FĠKRĠ SAĞLAR (Kültür Eski Bakanı)
Sizlere ve bizi buraya toplayan çok değerli Ankara Ticaret Odası BaĢkanına ve yöneticilerine teĢekkür ediyorum. Çünkü ülkemizin en önemli sorununu sizin gibi çok değerli
insanlarla, aydınlarla birlikte görüĢlerimiz düĢüncelerimiz doğrultusunda tartıĢıyoruz, tartıĢacağız. Gerçekten bu masanın yanında beraber olduğumuz arkadaĢlarımız da bu konuda Türkiye'de büyük üretimler yapmıĢ olan insanlar. Çok değerli konuĢmalar dinledim.
Verilen bütün örnekler, yaĢadığımız bütün olaylar, sonuçlar, banka operasyonlarının sonrasındaki banka boĢaltılmalar, Sayın Aygün'ün söylediği gibi rakamı da çok fazla bilmiyoruz. Çünkü biz kendi ülkemizin yurttaĢının sayısını da bilmiyoruz. Aslında Ģimdi sorsam karĢımda maliyeciler denetleme kurulunda çok önemli bürokratlar, siyasiler var. "Bizim iç ve dıĢ borç toplamımız kaç" desem çok değiĢik rakamlar söyleyecektir herkes de.
Onu da bilmiyoruz. Birçok Ģeyi bilmiyoruz. Ama bilmeden konuĢuyoruz. KonuĢmamızın
nedeni de, var olan sıkıntıların bir sistemden kaynaklandığını çok fazla anlamak istemiyoruz, ya da bize anlatılmıyor. Bu bir sistem meselesi. Bir düzen meselesi, daha doğrusu.
Bu düzenin sonuçlarıyla Ģimdi karĢı karĢıyayız. Ama bu hale ne Ģekilde gelindi, nasıl bu
kadar çabuk farkında olmadan bu noktalara kadar geldik bunları hep birlikte tartıĢıyoruz,
düĢünüyoruz. TeĢhisi doğru koyunca da sonuçlarını ve çözümlerini de aynı Ģekilde doğru
koyacağız. Bu günlere gelmemizin, bugün burada da bu tartıĢmaları yapmamızın nedeni
03.11.1996'da bir trafik kazasıdır. Aslında Meclis Trafik Komisyonunun açıkladığına
göre yılda on bin kiĢi trafik kazasından ölüyor. Bu, yurttaĢlarımızın ve milli servetimizin
nasıl yok edildiğinin bir göstergesi, son derece önemli bir olay. Buna çok fazla bakmıyoruz. Hepimiz arabamıza bindiğimiz zaman, gaza bastığımızda o motorun gücünü
kendi gücümüz olarak hissediyoruz, soldan gitmeye çalıĢıyoruz, sola oy vermiyoruz ama
hep soldan gitmeye çalıĢıyoruz yol bizim olsun diye, sağı da açık bırakıyoruz oradan da
hiç kimse geçmiyor. Solda herkes tıkanıyor. Bir trafik kazasında Mehmet Özbay isimli bir
iĢadamının öldüğü ama daha sonra Sayın Tuncay Özkan ve çok değerli Yalçın Bayer'in
de birlikte hemen ortaya koydukları gibi bunun bir iĢ adamı değil, bir katliam sanığı, bir
mafya lideri kiĢi olduğunun açıklanması ile birlikte, Türkiye'de bir çok Ģey değiĢti. Bu
trafik kazası sonrasında hiç bir trafik kazası bugüne kadar on binlerce yurttaĢımızın ölmesine rağmen ĠçiĢleri Bakanını istifa ettirmemiĢtir, bir trafik kazası ĠçiĢleri Bakanını istifa ettirdi. Mehmet Ağar'ı istifa ettirdi. Çünkü hakkında bir gensoru verildi. Ondan itibaren bu trafik kazasının öyle basit bir trafik kazası olmadığını gördük. Çünkü arabanın içerisinden asfalta yayılan belgelere, bilgilere baktığımızda o belgeler ve bilgiler Türkiye'nin
hangi noktaya geldiğini gösterdi. ġimdi bazı Ģeyleri yineliyoruz ve çoğumuzda diyoruz ki;
"biz bunları biliyoruz". Ama bundan dört yıl önce bunları bilmiyorduk. Münferit bazı
olayları biliyorduk. Çok değerli araĢtırmacı yazarlar, bürokratlar münferit olarak gördükleri olayları aktarıyorlardı ama orayla sınırlı kalıyordu. Fakat bunun bir sistem olduğunu
ancak o trafik kazasından sonra gördük. Trafik kazasını yapan Mercedes arabaya Ģöyle bir
bakalım. Aslında ben bu konuĢmalarımın sonrasında; o Mercedes arabanın iç oturuĢu
Türkiye'de hangi düzenin resmi olduğunu görebilmemize imkan veriyor. Tesadüf mü?
Biraz önce tesadüfler dendi ama tesadüf mü yoksa iĢin gerçeği mi? dikkat edin. Mercedes araba ülkemizde özellikle kamuda, erki ele geçiren siyasetçiler ve Ģimdi yeni iĢadam-
-32-
lan da, devleti soyarak ya da uyuĢturucu kaçırarak hepimizin alın teriyle çok dürüst bir
Ģekilde kazanan esnafın, tüccarın iĢadamının yanında ancak devleti soyarak veya uyuĢturucu kaçırarak birden zengin olan önemli iĢadamlarımızda aynı yolu deniyorlar. Yani makam arabası olarak Mercedes'i kullanıyorlar. Makam arabasının makam koltuğu arka sağ
koltuktur. Makam arabasını sevk eden Ģoför ön solda bildiğiniz gibi. Ama makamı koruyan poliste ön sağda ya da koruma görevlisi de ön sağ koltukta oturur. Genellikle arka sol
koltukta da makamla iliĢkisi bulunan insanlar olurlar. Bunlar dıĢ dünyayla ya da dostluk
derecesine göre oraya oturma hakkını elde ederler. ġimdi bakın Mercedes'in trafik kazasındaki bu tabloya. Makam koltuğunda Abdullah Çatlı oturuyor, katliam sanığı. Üzerinde
devletin ona vermiĢ olduğu sahte kimlik, emniyet görevlisi kimliği. Makamı koruyan
koltukta bir siyasetçi oturuyor. Sedat Bucak, ön sağ koltukta. Makam aracını sevk idare
eden bir bürokrat, bir güvenlik görevlisi. Oda sol koltukta oturuyor. DıĢ dünyayla, iĢ alemiyle veya dünyevi alemle iliĢkisini sağlayan arka sol koltukta da bir bayan oturuyor,
Gonca Us ismi. ġimdi baktığımız zaman bu tablo, bu fotoğraf aslında Türkiye'nin kimler
tarafından ne Ģekilde yönlendirildiğini, yönetildiğini, hangi oluĢumla Türkiye'deki düzenin idare edildiğini, gösteriyor. Ayrıca bu aracın içerisinde devletin kayıp silahı var, susturucuyla birlikte. Devletin yine kayıtlara geçmeyen mermileri var. Katliam sanığının
uyuĢturucusu var. Siyasetçinin de paraları var ve arabayı kullanan emniyet müdürünün
belindeki silah da. Zaire istihbarat örgütüne satılmıĢ olan bir silah... Yani, Türk emniyet
güçlerinde de kaydı olmayan bir silah. Bu silah nasıl oraya gelmiĢ o da bir baĢka mesele.
ġimdi böyle baktığımız zaman biz ne olduğumuzu görebiliyoruz. Bugünkü düzen, bu
yolsuzlukları ortaya koyan düzen, Ģöyle gerilere giderek açıklanması gereken bir düzen.
Bizim kendimizden kaynaklanan ama bizim dıĢımızdan da oluĢan bir düzen. Çok doğru;
eğer yolsuzluğu yani hırsızlığı kayırmayı, namussuzluğu Türkiye'deki hukuksuzluğu yok
etmek istiyorsak yoksulluğu yok etmeliyiz. Yoksulluğu yok edebilmek için devletin düzeninin, rejimimizin, uygulanan yaĢadığımız düzenin değiĢmesi gerekiyor. Mesele bu düzenden kaynaklanıyor. Buna önlemler kanunlarla olmuyor. Çok ciddi bir Ģekilde radikal,
yapısal değiĢiklikler getirmemiz gerekiyor. Bizden kaynaklanan bölümü, 1950'lere kadar
alalım. Sizin atalarınız, bizim atalarımız, babalarımız Türkiye Cumhuriyetini, KurtuluĢ
SavaĢı sonrasında kurdular. Emperyalizme karĢı kan dökerek kurdular. Kuva-i Milliye
heyecanıyla ve ondan sonra Cumhuriyetin temel ilkelerini çağdaĢlaĢtırma doğrultusunda,
devrimci bir güçle 1950'lere kadar getirdiler. Emperyalizme karĢı mücadele verdiler. Bu
mücadelede baĢarılı oldular ve aynı zamanda o günkü koĢullar içerisinde savaĢ sonrası yıkılmıĢ, talan edilmiĢ yeni kurulan bir ülkenin varlığını yükseltmeye çalıĢtılar. Osmanlıdan
kalma borçları altın olarak ödediler tek kuruĢuna kadar ve 1950'lere kadar gelindiğinde,
Türkiye'nin yıllık kalkınma hızı %114'e ulaĢmıĢtı ve bir dolarda 90 kuruĢa gelmiĢti.
1950'den Ġkinci Dünya SavaĢı geçirildikten sonra, Türkiye dünyadaki bloklar arasında bir
tercih yaptı. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkesi, Cumhuriyeti kuranların oluĢturduğu
temel ilke; anti-emperyalist, anti-kapitalist ve tam bağımsızlık üzerine dayanmaktaydı.
Demokratik açılımları ve insanca yaĢam koĢullarını bu anlaĢıyla sürdürmekteydiler. Kuva-i Milliye'ciler kan dökerek Cumhuriyeti kurmuĢ olmalarına rağmen yurtta ve cihanda,
barıĢtan yana olduklarını da açıkça koymaktaydılar ve yapısal düzenlemeyi halkçılığa da-33-
yanan, devletçilik yanı olan yani, o günkü koĢullarda özel giriĢimci olmadığı için sadece
KOÇ ve benzeri bir kaç kiĢinin olmasından kaynaklanarak, devlet eliyle ekonominin büyümesini sağlamaya çalıĢmıĢlardır. Bunun için devletçilik ön plana çıkarılmıĢtı ve yapılan
bütün yapısal değiĢikliklerin aĢamalı olarak geliĢebilmesi adına da devrimcilik ilkesi, her
an yenilenmesi hedef gösterilen çağın üzerine çıkabilme, çağdaĢ uygarlıkların üzerine
çıkabilmek içinde durmadan, gerilemeden ileriye doğru bakma adına oluĢturulmuĢ bir
devletçilik, devrimcilik kavramı da yerleĢtirilmiĢti ve bildiğiniz gibi iki cephede verilen
mücadelenin bir cephesinde zafere ulaĢılmıĢtı. Emperyalizme ama ikinci cephe olan irticaya, hilafete karĢı olan cephede hâlâ açıklıklar vardı. Cumhuriyetin kuruluĢ döneminde
de ve ondan sonraki dönemlerde de gördüğümüz gibi irtica yanlıları, Cumhuriyetin temel
ilkelerine, inanca, ibadet özgürlüğüne baskı kuracak, devletin yönetimini dini esaslara göre
dayandıracak o irtica ve çağın dıĢına taĢıma anlayıĢını da oluĢturulan o cephede baĢarı
daha henüz kazanılmamıĢtı. Hâlâ da savaĢ sürmektedir. Ama onun üzerinde anayasal
anlamda da laiklik ilkesi getirilerek de çağdaĢ Ġslam ülkeleri içerisinde en çağdaĢ olan bir
noktaya gitme doğrultusunda bir açılımda yapılmıĢtı. Milliyetçiliği, bir kan ve kafatası
milliyetçiliği olarak görmemiĢlerdir. Anayasal yurttaĢlık esasına dayalı bir milliyetçilik
olarak kabul etmiĢler ve bu ülkede yaĢayan 27 etnik gruptan olan insanlarımızın Kürt,
Türk, Alevi, Laz, Çerkez, Arap ayırt etmeden değiĢik dinden, dilden, mezhepten, renkten,
ırktan olan insanların, anayasal yurttaĢ olarak, yasalar önünde eĢit olduklarını söylemiĢlerdi. Onun içinde hukuk devleti demiĢlerdi. Demokratik hukuk sosyal hukuk devletini
kurma esasını getirmiĢlerdi. ġimdi bu yapı 1950'den sonra bizim seçtiğimiz blokta kapitalist blokta değiĢtirildi. NATO ile birlikte Türkiye her Ģeyden önce anti-emperyalist, anti-kapitalist, tam bağımsızlık anlayıĢından uzaklaĢtırıldı, emperyalizmin güler yüzlerine,
kapitalizmin tam içine sokulmaya çalıĢıldı. SanayileĢme uzaklaĢtırıldı, montaj sanayi
Marshall yardımlarıyla birlikte ulusal sermayenin geliĢmesi yerine dıĢarıdan dıĢ kaynaklı
bir oluĢumun yapısal anlamda sanayi sektöründe ve diğer sektörlerinde yer alması istendi.
Daha sonra temel nitelikleri olan halkçılık, devletçilik, devrimcilik ilkeleri de böylelikle
askıya alınmaya çalıĢıldı. Devrimcilik ilkesi zaten bırakıldı ve hedef komünizmdir, karĢı
bloktur. Öyleyse komünistlere karĢı savunma konsepti olan NATO ile birlikte, yapısal
değiĢikliklerle birlikte, durmalıyız ama sadece BolĢevik'lere değil, onların yerli iĢbirlikçilerine de karĢı olmalıyız. Onları yakalamalıyız. "En büyük tehlikede odur" denilmekteydi. Bunun içinde devletin içerisinde yeni organlar oluĢturuldu. Bu organlar resmi ama yasa dıĢı organlar haline geldi daha sonra. ġimdi arkadaĢlar, bu Ergenekon adı altında Ġtalya'da "Gladio", Ġspanya'da "Gal" diye adlandırılan bir oluĢum, konjöktüre göre
siyasal korumalarıyla birlikte bir siyasi partinin içerisinde de yer alarak bugünlere kadar
geldi. 1980'e kadar 'Türkiye'nin milli menfaatleri adına' diye görev yaptı ama bu sırada
Türkiye'nin geliĢmesi, çağdaĢlaĢması doğrultusunda yapılan bütün hareketlerin önünde
engel olmaya çalıĢtı. 12 Eylül darbesine zemin hazırladı. Günde yirmi kiĢinin öldüğü darbenin içerisinde yer aldı. Bu insanlar 12 Eylülden sonra da kullanılmaya baĢladılar. 12
Eylülden önce masum öğrenci olaylarını ve benzeri birçok hak arayıĢlarını, toplumda infial uyandıracak noktaya getirdiler. 1980'den sonra Türkiye yeni dünya düzeni diye karĢımıza çıkan küreselleĢmenin etkisine bırakıldı ve bununla birlikte yapı tamamen değiĢti-
-34-
rildi. Bugün ulus-devletin yok edilmeye çalıĢıldığı, sınırların kaldırıldığı bir düzen getirildi. "Uluslararası sermaye Türkiye'ye gelmelidir" dendi ve uluslararası sermayenin
gelmesi için anayasal değiĢiklikler yapıldı. Bakın bu son hükümet bu güne kadar toplumda
iĢçilerin, memurların, çiftçilerin, esnafın, emeklilerin, dulun, yetimin talepleri doğrultusunda haklarını iyileĢtirme ile ilgili yasal düzenlemeleri yapmadı. Öncelikle ilk geldiği
andan itibaren tahkim yasası, imtiyaz sözleĢmelerini denetleyecek olan yani hukukun sermayeyi denetleyebilecek haklarını elinden aldı. ÇalıĢma ile ilgili yasaları çıkardı. Bütün
çalıĢanlar buna karĢı durdukları zaman, ġemsi Denizer bir basit olayla öldürülmüĢ gibi
gösterildi. ĠĢçilerin eylemleri bitirildi. 17 Ağustos depreminin gecesi yasalar çıkarıldı. ÇalıĢanların hakları gasp edilmeye çalıĢıldı. Vergi adaletinden bahsedildi. Devrim olarak
vergi alınmayacak dendi. Yeni dünya düzeninin oluĢturduğu bir Türkiye noktasına getirildi. Bu Türkiye'de çeteleĢme ve tekelleĢmeyi getirdi. Çünkü bizim gibi geri kalmıĢ ülkelerde sermayenin daha fazla yoğun ve istediği Ģekilde hareket edebilmesi için, sosyal
hukuk devleti olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Bunlar yapıldı. Bütün olaylar, münferit
olarak sıraladığımız olaylar bu temele bağlıdır. Tarım Bakanı çok doğal olarak diyor ki;
ben iĢte Ģu önlemleri almaya çalıĢıyorum, ama bunları alamıyorum, yeterli olamıyorum
diye Ģikayet ediyor. Bakanlara baktığımız zaman Ģikayet konumunda olduklarını görüyorsunuz, oysa çözmek noktasındalar ama çözemiyorlar. Çünkü devlet küçültülmelidir. HAYEK'in getirmiĢ olduğu eğer kolektifiz idare geniĢlerse o zaman kamu diktası ortaya çıkar. Dolayısıyla devleti küçültmek gerekir dendi. Türkiye'de hayvan hastalığı kalktı mı?
Ama Türkiye'de Veteriner Genel Müdürlüğü kaldırıldı, Zirai Mücadele Bölümü kaldırıldı,
Tohum Ġslah Bölümü kaldırıldı. ġimdi deli danalar filan geliyor. Niye geliyor? ĠĢte bunlar
yolsuzluk deniliyor. Bufalo operasyonu. Doğru da, bunlar bir sistemden kaynaklanıyor.
ġimdi bankalardan çok bahsedildi. Bankalar bu yapısal düzenlemenin içerisinde son
halka ve en önemli halka. Türkiye kara para cenneti haline geldi. Ġlk defa bir baĢbakan
Cenevre'de berber YaĢar ile birlikte Türkiye'nin kara para aklamasının ne Ģekilde olmasının kararını verdi. ġEMĠLER bunları açıklıyor. Özal siyasetçi olarak elinden gelen
her Ģeyi yaptı. Devletin gücünü kullanan bu düzene uygun bir oluĢum var, arkadaĢlar.
Devletin içine sızmıĢlar. Siyasetçi, bürokrat, mafya, gladio, tarikat. Bu oluĢum devletin
gücünü kendi çıkarları doğrultusunda sürdürüyor. Biraz evvel söylediğim yapısal hukuk
dıĢılığa çıkmıĢ kurumlarda bunun baĢında. Medyasıyla, toplumu etkileyecek diğer kaynaklarıyla sistem kendisine yer alıyor. ġimdi bakın bankalardan bahsediyoruz. 6.1 milyar
dolar bu bankaları kurtarmak için para konuldu. Üst kurula verildi. Demek ki 6 milyar dolar oradan alındı. ġimdi ben bu 6 milyar dolara dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın sendika baĢkanımızda burada, o çok mücadele ettiği için onun önünde de bir kez daha söylemek istiyorum, diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte... ÇalıĢanlardan tasarruf fonu diye
zorunlu tasarruf fonuna aktarılmak üzere para kestiler. Bunun toplamı 6 milyar dolar. Dedi
ki çalıĢanlar, "bizden aldığınız paramızı bize geri verin". "Bir bardak su için"
dediler. Ama öbür taraftan 10 tane bankaya 6 milyar doları verdiler. Çünkü, bankacılık
sistemi önemli ekonomide. Doğru, önemli. Ama burada bir tercih var. Tercih nedir? On
milyon insan, iĢçisiyle memuru ile bir tarafta, on kiĢi bir tarafta. On kiĢiden yana iseniz,
tercihlerinizi belirlemek zorundasınız. ġimdiki düzende globalleĢmenin, yeni dünya dü-35-
zeninin tercihi sermayedir, emek değil. Sermaye özgürce dolaĢabilir, serbest piyasa ekonomisinden bahsediyoruz. Yirmi yıldır ülkede serbest piyasa ekonomisi uygulanıyor arkadaĢlar, sonunda geldiğimiz nokta "yolsuzluk kader değildir", "Türkiye yolsuzluk
utancı ile yaĢayamazdı". Bunu burada ticaretle uğraĢan, ekonomide dinamizm olan sizler söylüyorsunuz. GeniĢ yığınlar söylüyor. Sizler en önemli sıkıntılar içerisine girdiniz.
Ama siyasetçiler, bürokratlar, gladio, mafya size bu düzeni baĢka türlü anlattı. Bu düzenin
baĢka türlü anlatılmasının sonucunda nereye geldik? Murat Demirel'in Ege Bank'ına
geldik. Sayın Tantan'ı herkes destekliyor, peki bende destekleyeyim. Doğru yaptıkları,
küçümsenmeyecek bir Ģey. Ama abartılmaması gerekiyor. Çünkü benzeri bir çok olayları
yapanlar var. Asıl burada destek verilmesi gereken, takdir edilmesi gereken yargıçlar,
savcılar ve maliyecilerdir. Yine biz bürokratlar mafya iliĢkilerinden bahsediyoruz ama
Allah'tan ki ülkemizde bir devlet yapısı ve bürokrat namusu var. Çoğunlukta bunlar...
Azınlıkta olan insanları çökertmeliyiz. Biz Ġtalya'dan farklıyız. Ġtalya'da mafya yönetimi
ele geçirdi. Bizde tam yönetimi ele geçirirken trafik kazası oldu. Ama, insanların ölmesini
ya da bir yerden çekilmesini beklememeliyiz. Ben Ģunu isterim ve Ģunu söylüyorum;
yolsuzluğu engellemek mi istiyoruz, yoksulluğu engellemeliyiz. Bugün geldiğimiz noktada herkes suçludur, kendi payıma da belki düĢer. Ama baĢı var. Övünerek hep alkıĢladık, plaketler verdik. Denize atar mı, Ġsparta'nın Eymir gölüne mi atar bilmem? Ama kırk
yıldır bu ülkeyi yönetmekle övünen Sayın Süleyman Demirci'dir. Eğer biz Murat Demirci'den değil, Süleyman Demirel'den ne yaptığını sorarsak "amcam cumhurbaĢkanıdır" diye bankayı aldığında, amca olarak ne yaptığını açıklamasını bekler ve istersek, kamuoyu, yetkililer isterse ve o da gelir bunu anlatırsa, öyle demogaji ile falan değil, anlatırsa o zaman Türkiye hukuk devleti olma doğrultusunda, yoksulluğu ve yolsuzluğu yenme doğrultusunda önemli bir noktaya gitmiĢtir. "Süleyman Demirel mi sadece?" diyeceksiniz hayır. Sayın Ecevit de on beĢ tane dosyanın aklanmasına el kaldırdı. Arkasından Mesut
Yılmaz... Ġçi boĢaltılan bankaların verilmesinde imzaları da var. GüneĢ Taner, Tansu
Çiller, Mehmet Ağar bunlar gelip bilgilerini ortaya koyarlarsa çözülecektir. Halkın da
beklediği bu. Evet, bunları çözmek için hukuk devleti olmak lazım. Tam demokrasiye
ulaĢmak lazım. Sosyal hukuk devletinin bütün temel taĢlarını koymak lazım. Eğitimi
oluĢturmak lazım. Kuvvetler ayrımında yürütmenin; yasama ve yargının üzerindeki baskısını kaldırmak lazım. Bugün Türkiye'yi üç kiĢi yönetiyor. Üç lider bir araya geliyorlar
karar alıyorlar, yasa çıkacak diyorlar karar alıyorlar, denetlenmeyecek diyorlar karar alıyorlar, ekonomi böyle olacak diyorlar, onları da Cottarelli yönetiyor. Dolayısıyla bizler
hiçbirimiz yokuz yönetimin içerisinde. Belki bir arkadaĢımız bundan kaynaklanarak dün
dedi ki; "Milli Güvenlik Kurulu tam demokrasiye geçme doğrultusunda tavsiye karan almalıdır ve Türkiye demokrasiye geçmelidir ki yolsuzluklar bitsin." Bu anlayıĢ eğer siyasetçi, bürokrat bir yurttaĢta varsam zaman Türkiye'ye demokrasi gelmez. Aslında bazı kurumlara hakaret ediyoruz. Demek ki o kurumlar tavsiye kararı almadıkları için demokrasi
yok, yolsuzluklar, hırsızlıklar, yoksulluk var. Böyle Ģey olmaz. YurttaĢ olarak kendi
haklarımızla ortaya çıkmalıyız. Eğer bugün bu yapılan panel, yurttaĢların genel talebi olarak burada onların temsilcisi ekonominin dinamizmi olan sizler tarafından yapılıyorsa,
Türkiye'nin önü açıktır. Ben umutluyum onun için. Hepinize tekrar teĢekkür ediyorum.
-36-
- TĠNAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
TeĢekkür ederim. Sayın Yalçın BAYER size söz veriyoruz. Sizden de özellikle istirham
ediyorum, bu zamana riayet etmek konusunda.
»
- YALÇIN BAYER (Gazeteci)
Hırsızlık bizim genlerimize Osmanlılardan geliyor. 16. yy.'da KANUNĠ'nin bir damadı
varmıĢ Rüstem PAġA, bütün memurları rüĢvetle atarmıĢ. 1920'lerde de bir KÜBA
CumhurbaĢkanı varmıĢ yılda bir kez milli piyangoyu, ya karısına ya eĢine çıkartırmıĢ. Yani
ben 1950'lerden 1938'lerden bahsetmek istiyorum. O havuz-yavuz meselesi vardır hatta
Maliye Bakam'nın, Cavit Bey'in idamına kadar geliĢen bir yolsuzluk... Ondan sonra
Demokrat Parti dönemleri, Cumhuriyet Halk Partisi dönemleri lastik, bakır, florasan kuyruklarını, 50'lerin sonlarında yaĢayanlar gayet iyi biliyorlar. Arkalarında hangi siyasetçilerin rolleri var onları da biliyoruz. 1975'lere geldiğimiz zaman, hayali ihracatı gerçekleĢtiren kiĢilerin amcası; aslında burada Süleyman Demirel'den bahsediyor, ama ġevket Demirci'den baĢlamak lazım. Hiç sesi, sedası çıkmıyor. Benim bildiğim altı tane Holding'leri var, oğlu ile birlikte kurdukları. Uzun yıllar Ġsviçre'de kaçak yaĢadı. Göstermelik Ģekilde bir kaç ay hapis yattıktan sonra hâlâ banka soymaya devam etti. Yine babası ile birlikte
ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Gelirsek o dönemlerde yine Menderes'in döneminde bu teneke, lastik, çimento tahsislerinden kimlerin ne paralar kazandıkları, "ġellafyan" adını da unutmayarak aktarmak istiyorum. Döviz karaborsası, Marlboro kaçakçılığının arkasında hangi mafya grupları var diye... Askeri döneme geldiğimiz zaman banker
skandalinin neler olduğunu, neler yaĢandığını biliyoruz. Dün Kurthan FiĢek'e Kastelli bir
mektup göndermiĢ bayağı tehdit ederek; "bak hoca! haddini bil, hakkımda yazacağın
her yazı adliyeye intikal edecek. Bu satırları sana yazmak istemezdim ama kendimi
tutamadım. Sana meydan okuyorum, hadi bakalım çık karĢıma". Artık iĢ bu hale geldi.
Turgut Özal dönemine gelirsek, gerçi Turgut Özal Türk insanın dinamizmini yakaladı
ama, gerçek bir yağma ve talan dönemi onun döneminde baĢladı. Yerel yönetim yasaları
ile Ġstanbul'un ne hale geldiği, nasıl çirkinleĢmeye baĢladığını, askerlerle gümrükçülerin
birbirlerini nasıl vurduğunu, JAGUAR'ları, Ġsmail Özdağlar'ı da unutmadık. 85-8687'lerde azgın bir hayali ihracat dönemi yaĢarken Ertan Sert'leri, Turan Çevik'leri, Hasbi
MenteĢoğulları'nı da... Yine o yıllarda turizm tahsislerinden kimler yararlandı, arazileri
aldılar, kimler kredilerle teĢviklerle ödemeden oteller yaptılar. 1990'ların baĢlarına gelirken Körfez Krizinin nasıl patladığını, nasıl büyük zararlara uğradığımızı da tırnak içinde
avanta peĢinde koĢarken maliyecilerin hesabına göre; 27 milyar dolar nasıl zararımızın
olduğunu Demirel geldikten sonra "Koskatas" dosyalarının nasıl hiç edildiğini, PKK
terörünün nasıl yükseldiğini ve 20-30 bin can gittiğini, uyuĢturucu kaçakçılığından kimlerin neler vurduğunu, ekonominin nasıl yer altına girdiğini, devlet bankalarının ardından
nasıl soyulmaya baĢladığım, kumarhanelerin nasıl açıldığını, kimlerin izin verdiğini, hangi
bakanların izin verdiğini, kara paranın daha Ģiddetle dolaĢmaya baĢladığını, o arada tabi
herkes uyuyor biz tedbiri sonradan almaya baĢlıyoruz, karar veriliyor sonra önlem alınıyor. Hem siyasi hem de ekonomik yönden bir çeteleĢme baĢladı. Siyaset hakikaten iyi-37-
ce kirlendi. Yine o dönemde yüz elli bin kaçak Mercedes bu dönemde sokuldu, Türkiye'ye. Maalesef gümrükler bunları tespit etti ama, ucunu getirmedi. Milyon dolarlar vuranlar var. Hâlâ bugün piyasada bilinen isimler. Üç banka yine bu dönemde soyuldu. Bunun bedelleri bizim sırtımıza yüklendi. Yüksek faiz dönemiyle Hazine nasıl boĢaldı? Memur maaĢlarını karĢılayamaz hale nasıl geldi? Bu arada yeni bankalar kuruldu. Yeni bankaların gidin bugün; Ġstanbul'da, Levent'te nasıl büyük binalar yaptıklarını görün. Ondan
sonra bu süreç içerisinde gene ĠSKĠ'yi Çiller'e meĢhur TofaĢ ihalesini, Türk Bank'ı daha
sonra Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesinde Refahlı ve Faziletli ĠktaĢ'ı, Akbil yolsuzluklarını, önümüzdeki günlerde sanıyorum Metro'nun nasıl bir maliyetle, Ankara'dan bir misli
daha pahalı nasıl yaptığını, düĢünün. Kuzey Irak, Nahçıvan ve Karadeniz üzerinden yapılan petrol ticaretini, petrol vurgununu, hayali ihracatları unutmayalım. Hep bunların sorunları, Ankaraydı. Bu bürokrat, politikacı ve iĢ adamı üçgeninde döndü mafyalaĢma. ĠĢ
adamı önerdi, bürokrat kararnameyi çıkardı. Milletvekiline önerdi, kanun çıktı, ilgili kararnameler bir gecede çıktı, bir gecede kaldırıldı, tahsisler geldikten sonra. Yani ParaĢütler, Balinalar, Kasırgalar, Bufalo operasyonları bu dönemlerde baĢladı. ParaĢüt operasyonunda, bir haftada yüz TIR Türkiye'de, "iĢleme kaydıyla transit ticareti yapıyorum"
diyerek Kuzey Irak'a haftada yüz TIR salça gitti, çay gitti, muz gitti. Fakat bunların hiç
biri doğru değildi. GelmiĢ gibi iç piyasalara sokuldu. Sadece ParaĢüt operasyonuna bir tek
gümrükten, Kilis gümrüğünden yapılan Hazinenin zararı 26 milyon dolar olduğunu geçenlerde açıkladılar. Görüldüğü kadarıyla ihracatımızın %36.7'sinin hayali olduğu da biliniyor. Orhan Aslıtürk ile ilgili olarak ilk önce yazanlardan biriyim. Yakınlarının hepsi
iktidardaydı. Maalesef hiçbir önlem alınmadı. Hiçbir maliye düzeyinde, ilgili vergi dairelerinde denetim yapılmadı. Adam Türkiye'yi gerçekten soydu, soğana çevirdi. Laleli piyasası onunla ĢahlanmıĢ gibi gözüktü ve ancak belgelenen l .7 milyar dolar bir bedel, ödedi
Türkiye. ġu anda ise Londra'da evleri var, uçakları var, yatları var, katlan var. Onun bir
de karısı var, Gülay Aslıtürk. Gülay Aslıtürk'ü kim soyguna itti? Kimler bu hale getirdi?
Liderin eĢi; lösemili çocuklar için yardım toplantıları düzenledi. Dünyanın masrafları
yapıldı. O bedelleri veremedi. Belediye üzerinden rantlar sağladı. Siyasi liderlerin
toplantılarına, yemeklerine, seçim masraflarına, kampanyalarına... Bugüne gelirsek, turizm patladı, çatladı diyorlar. Ben hiç turizmin patladığını, çatladığını sanmıyorum. Yalnız Antalya yöresine, dıĢarıdaki bir turizm acentesine verilen büyük para tanıtım kampanyasıyla, Amasya'nın çöpçüsü, itfaiyecisi beĢ yıldızlı otellere yerleĢtirilerek, rekor kırıldı
diye gösteriliyor. Aslında sayısal olarak belki rekordur ama, döviz olarak ne girdiği hâlâ
açıklanmıĢ değil. Üretimimiz durdu. Trakya'da çok dinamik ve kendi bölgem olduğu için
daha iyi gözlemliyorum. 600 tane tekstil fabrikası var. Onlarca yağ ve deri fabrikası ve
diğer kirletici sanayiler var. Trakya'nın havzasında su bulunduğu için, bugün onlar oraya
geldiler. Fakat maalesef, ekonomideki daralmadan, hayali ihracattan ötürü o 600 fabrika
%30 kapasite ile çalıĢıyor. Bir de oraya Avrupa'nın en büyük Coca-Cola fabrikasını kurduk. Onun 20 km ötesinde Pepsi fabrikası geldi. Harcanan yeraltı sularını hesap edebiliyor musunuz? Yalnız Lewis fabrikasının bir günde tükettiği su miktarı, 150 bin nüfuslu
Çorlu'nun kullandığı su kadar yıkıyor, atıyor, kirletiyor. Bir çevre planı yapılamadı. Herkes bir fabrika kurdu. TeĢviklerini aldı kurdu ve hepside tıkandı. Çok büyük bir facia ya-38-
l
sanacak gibi görüyorum. Kasım ayı geldi hâlâ hava sıcaklığı 20'lerde. 12-13 olması lazım. YağıĢların düĢmesi lazım. Maalesef dünyadaki iklim değiĢikliğinden ötürü bir faciaya doğru gidiyoruz. Bizim Ġstanbul Belediyesi de Istıranca ormanlarının derelerini alıp
Terkoz'a getirdi. Ben belediyenin yerinde olsam, bunu Ġstanbul'daki toplantılarda da söylüyorum, Ġstanbul'a günde artık iki gün su veririm. Çünkü büyük bir tehlike ile karĢı karĢıya... Bu Ankara ve Türkiye içinde geçerli. Buna rağmen bakıyorsunuz, çevrenizde otomobilden geçilmiyor. Biz Ġkitelli'deki iĢyerimize giderken gözle görülür Ģekilde üç yıldan beri müthiĢ bir trafik tıkanıklığı yaĢanıyor. Geçenlerde artık çıldırdım. Karayolları Ġstanbul'daki Bölge Müdür Yardımcısıyla konuĢtuk. Karayollarındaki yetkili isyan eder durumda herhalde. "Ne olur yazın Ankara duysun". Hiçbir Ģey yazılmıyor. Ġstanbul Boğaziçi Köprüsü kapasitesi günde 120 bin araçlık fakat Ģu anda 195 bini bulmuĢ halde.
Otomobil fuarı açılıyor. Geçen hafta otomobil fuarı vardı. Otomobil fuarı ziyaretçi rekoru
kırdı. Halka bakıyorsun otomobilden baĢka bir düĢündüğü yok. Millet soyuluyormuĢ,
bilmem ne soyuluyormuĢ hiç umurunda değil. Faizdeki paraları buraya aktardı. Yani böyle
bir süreç yaĢanıyor. Ne yapacağız? Bilmiyoruz. Çevreden tutun hükümetteki basiretsizliğe
kadar böyle bir hasta toplumla karĢı karĢıyayız. Fırtınalı bir dönem geçiriyoruz. Maalesef
vatandaĢ olarak da bu soygunlara, vurgunlara karĢı da duyarsız, seyirci kalıyoruz.
KardeĢlik ve dayanıĢma iliĢkileri, kültürel değerlerimizi kaybediyoruz. Soruyorum; iktidarda olmak sadece siyasetçilerin iĢi midir? Sivil toplum örgütleri maalesef ortada yok.
Ben bir konuya, globalleĢmeye dikkat çekmek istiyorum. Çok tartıĢmalı bir uygulama.
Evet ortak kurallılık getiriliyor, Ģeffaflık getiriliyor ama, bunun yanında kaçakçılık, yolsuzluğu da getiriyor. Yasa dıĢı sınır ticareti, uyuĢturucu ve silah ticareti, üretimde mafyalaĢma biçimleri, vergiden kaçıĢ, iĢletmelerde çifte muhasebe ve kara para olgusu önümüzde artık. Ġktidara ortak bir partinin genel baĢkanı "bugün hedefimiz Türkiye'nin sanayileĢmesini daha ileriye götürürken öte yandan da bilgi çağının alt yapısını hazırlamalıyız" diyordu, Mesut Yılmaz. Ancak sanayi ve kalkınma stratejileri acaba yeni bilimsel, teknik ve ekonomik geliĢmelerine bizi uydurabiliyor musunuz? Yine, yakında Cumhuriyetin bilim teknik ekibinde çok önemli bir adamdır; Orhan Bursalı yazmıĢ. "Yarını
inĢa" baĢlıklı bir yazısında; öneririm. Türk insanının ülkesi, Ģirketi, yönetimi vesaireyle
dünyadaki geliĢmeyi yakalaması gerektiğini söylerken, yeni siyasi kadroları mı bekleyeceğiz, diye soruyordu? Yoksa küreselleĢme hakikaten demokrasiyi öldürdü mü, öldürüyor
mu? Acaba bizim bu kargaĢa ve soygun düzeni içerisinde baĢka Ģeyler mi düĢünmemiz
gerekiyor? Gerçekten Türkiye'ye de yazık oluyor. TeĢekkür ediyorum.
- TINAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
Çok teĢekkür ederim Sayın Bayer. Efendim konuĢmacılarımızı dinledik. Hepsine teĢekkür ederiz. Hepsi Türkiye'nin bu konuda söz söyleme ehliyeti olan insanları, her tarafıyla bize bir resmi gösterdiler. ġimdi sizlere geçmeden önce, bende müsaade ederseniz bir
iki ufak noktaya değinmek istiyorum Bu konuda yazılar vardır. Onlardan bir tanesinin
baĢlığı "Çete anatomisini iyi anlamalıyız" diye. Son paragrafını müsaade ederseniz
okuyayım. Ondan sonra bir kaç hatırlatma yapmak istiyorum. Bir çetenin oluĢabileceği
-39-
alanlar toplumun onayına tabidir. Toplum onayından geçmemiĢ bir alanda ne denli gözü
kara olursa olsun, hiç kimse çete kuramaz. Kurmasına kurar ama, bir kaç günde dağılır
gider. Yani, uzun ömürlü olmaz. Toplum bir çetenin var olup olmamasına benimsediği
değerlerle onay verir ya da vermez. Nasıl ki bir evde üreyen böcekler, böceklerin arzusu
yoluyla değil de o ev sahibinin pasaklılığı yoluyla oluĢuyorsa, çetelerde toplumun çeĢitli
değerlerinin yarattığı iklim içinde var olabilir ya da olamazlar. Eğer bir çete var ise orada
bazı değerlerde sorunlar var demektir. Değerleri bozulmamıĢ bir yerde kimse çete kuramaz. Buna çete kurmanın altın kuralı denilebilir. Türkiye'nin en büyük dört üniversitesinden birini, içinde, yaklaĢık yüz kiĢini görev yaptığı saray yavrusu rektörlük binasındaki
tuvalet, yalnızca rektör tarafından kullanılabiliyor. Burada bilgi toplumuyla ilgili olarak
yapılan bir toplantıya çağrılan davetlilere ise yanındaki bir binanın tuvaleti gösteriliyor.
Orada da kapının üzerinde Ģunlar yazıyor; "sular akmadığından dolayı tuvalet kapalıdır."
Bu basit görünüĢlü olayın çetelerle iliĢkisi ilk baĢta görülemeyebilir. Ama çok iliĢkilidir.
Her sorunun tek nedeni olarak, okul eğitiminin yetersizliğini görüp kaynaklarını bu yolda
mobilize etmiĢ olan ülkemizde, bu basit olay çok değerli bir yol göstericidir. Ġnsanlarımızı
okutup hepsini birer profesör yapsak, 59 üniversitemizi kurduğumuz illerimizin her birini
birer Ġstanbul yapsak, sonuçta varacağımız yer, tuvaletin ve suyun önemini anlamamıĢ
ama beklentileri, iddiaları, tafraları, ihtirasları artmıĢ bir sürü yardımcı çete üyesi
oluĢturmaktan ileri değildir. Çetelerin yok edilmesi, temizlenmesi gibi isteklerimizi
gözden geçirmeli, hangi çetelerin üyeleri olduğumuzu keĢfetmeye ondan sonra, gerçek
mücadele yöntemlerini bulmaya çalıĢmalıyız. Bir ara 1998'de böyle bir Ģey yapmıĢtım.
Efendim Discovery kanalı zannediyorum ki; gerçekten hepinizde etkiler yapıyor. Orada
her gün belki onlarca, yüzlerce tür bitki ve hayvan görüyoruz. Bir kısmının nasıl olduğunu dahi anlamıyoruz. Yani gözleri, kulakları, oraları, buraları, hiç bizim anlayacağımız gibi
değil. Ama bütün bunlann altında, ekoloji dediğimiz bir Ģey yatıyor. Yani bütün o yaratıkların hepsi uygun bir ekoloji varsa ortaya çıkıyor. Uygun ekoloji yoksa yok oluyor.
ġimdi bu aynen yolsuzluklar veya hırsızlıklar ekoloji içinde doğar. Burada adlarını deminden beri saydığımız ve daha saymaya kalksak herhalde bunu gibi yüz tane panelin yetmeyeceği yolsuzluk ve hırsızlıklar bu insanlar var diye olmuyor. Onlar bir ekoloji dolayısıyla var olup tuhaf tuhaf tipler altında ortaya çıkıyorlar. ġimdi Türkiye toplumunun sorun çözme geleneğinde Ģöyle bir yaklaĢım var; bir Ģeyin dıĢa vurumlarıyla, manifestasyonlarıyla onun nedenleri aynı sayıyor ve ne kadar çok manifestasyon varsa, ne kadar çok
dıĢavurumu varsa bunları sayarak bu sorunu çözdüğünü, analiz ettiğini düĢünüyor, Türk
toplumu. Buna çok dikkat etmeliyiz. Nedenleri de ortaya çıkanları birbiriyle karıĢtırmamak gerekiyor. Sadece nedenler değil, o nedenlerin arasındaki iliĢkilerde çok önemli.
1994-95 yılında yaptığımız bir çalıĢma var, rüĢvetle ilgili. Hem Türkçe hem Ġngilizce olarak yayınlandı. RüĢvet dediğimiz olaya yol açan nedenleri Ģurada on dakika uğraĢsak hepimiz sıralayabiliriz. Ama bu nedenler arasındaki iliĢkileri ortaya koyup da kim kimi ne
kadar etkiliyor ve sonuçta da rüĢveti nasıl etkiliyor diye ortaya çıktığımızda, iĢte o zaman
hiç konuĢmadığımız nedenler ortaya çıkmaya baĢlıyor. Bakın burada değerler sisteminden bahsettim. Ahlakın çok önemli rolü üstünde hepimiz konuĢtuk. Hukuk ve ahlakı aynı
kefeye koymak lazım belki. Onlardan bir tanesi de bütün toplumlara binlerce yıl yön
-40-
vermiĢ olan din kurumudur. Ama Türkiye'de din kurumu diye bir Ģey yoktur. Türkiye'de
din kurumu siyasetin emrindedir, bir siyasi enstrüman olmuĢtur. Dolayısıyla bütün bunlar
yoktur derken neyin olduğunu, neyin baĢkasının yerine geçtiğini, neyin iĢlevini kaybettiğini görmemiz etmemiz lazım. Bu nedenler arası iliĢkiler durup dururken oturduğumuz yerde anlaĢılabilecek bir iĢ değil. Bugün en basit konuları birer meslek dalı, birer mühendislik dalı, birer disiplin haline getirmiĢiz. ġimdi Ģurada görüyoruz ki, son derece karmaĢık iliĢkileri içeren bir tabloyla karĢı karĢıyayız ve bu tablo statik de değil. Her geçen
gün Ģekil değiĢtiriyor. Ġçinde bulunan aktörleri de ortaya çıkan resme göre tavır alıyor ve
bunu saptırıcı, ortadan kaldırıcı, baĢka yönlere bakmamızı sağlayıcı bir dinamizm öğesi
de var içinde. Böyle bir problemi çözmek herhangi bir konuda özel bir bilgi, beceri dalı
geliĢtirmeksizin hangi babayiğitin harcıdır? Bunu bana söyleyebilecek kimse var mıdır?
Öyle bir kimya laboratuvarı düĢünün ki orada çalıĢanlar kimya bilimiyle herhangi bir iliĢkileri yok. Maddelerin nasıl birleĢtiğini, nasıl ayrıĢtığını, hangi yapı taĢlarından oluĢtuğu
konusunda bir merakları da yok ama ısrarla kimyagerlik mesleğini sürdürmeye çalıĢıyorlar. Türkiye'de ben buna "sorunlar kimyası" adını veriyorum. Sorunlar konusunda analizler ve bunlara ait çözümler üretebilmemiz için önce bu sorunlar kimyasını iyi öğrenmemiz
gerekiyor. Yolsuzluklar hiyerarĢisi dediğimiz Ģey tamamen bu kimya ile ilgili. KeĢke
mümkün olsaydı da Türkiye'de bütün bu hırsızlıkları, yolsuzlukları yapanlar sadece belirli
insanlar olsaydı. Onları bir biçimde teĢhis edip yok ederdik. Böylelikle de bu iĢler biterdi.
Ama yolsuzlukların bir hiyerarĢisi var. En tepesinde en büyük paraları çalanlar, uzun
dönemli en büyük zararları verenler var. Ama bu hiyerarĢinin altına doğru indiğinizde hele
bizim gündelik yerlerde yaptığımız basit kural ihlalleri var. Bir toplantı salonunda
telefonların çalması dahi bu kurallara dahildir. Bu çok masum görülebilir ama, onun
üstüne uçakta telefon kullanmak binebilir. Onun üstüne trafikte hız sınırının üstünde kullanmak gelebilir. Onun üstünde alkollü araç kullanmak gelebilir. Onun üstünü üç sene çalıĢmaması gereken yerde çalıĢmak gelebilir. Onun üstüne gizlememesi gereken bilgiyi
gizlemek gelebilir. Bunlar kademe kademe giderler. ġu bir altın kural olarak bilinmelidir
ki hiç bir yolsuzluk, hiçbir eğrilik daha onun altındaki basit bir eğrilik tabanı olmaksızın
ayakta duramaz. ĠĢte çete kurmanın altın kuralı deminkiydi. Belki yolsuzlukların altın kuralı da her yolsuzluk daha basit bir baĢka yolsuzluğun eğriliği üstünde yer alabilir. Hepimiz
kendimize dönerek, "ben hangi eğriliklerle benim üstümdeki daha büyük eğriliklere
taban inĢa ediyorum" diye kendimize sormamızda yarar var. Sonuç Ģudur; yakınma
yoluyla tepkilerimizi dile getirme alıĢkanlığı zannediyorum ki, yolsuzlukların gerçek
nedenlerinin ortaya çıkarılmasının karĢısındaki en büyük engeldir. Onun için bu yakınma
iĢini bırakarak son derece serin kanlı olarak, bu iĢlere gerçekten bir kimyaya bakar gibi,
bir yolsuzluklar kimyasına bakar gibi bakmayı görmemiz gerekiyor. Ġkincisi de düĢünce
sistemimizin zaafiyetlerini keĢfetmek zorundayız. Bunu bugüne kadar keĢfetmedik. DüĢünce sistemimiz zayıf, içine virüsler karıĢmıĢ. Bakınız trafikte emniyet Ģeridinde araç
kullanan birisini durduruyorsunuz, beyefendi veya hanımefendi birisine "burada niçin
kullanıyorsunuz" diyorsunuz, bakıyor "evet haklısınız, burada kullanılmaz" diyor.
Ama diyor bakın baĢkaları da kullanıyor. Dolayısıyla bende kullanıyorum. Bu düĢünce
sisteminin içine karıĢmıĢ olan bir virüstür. Bu virüs dolayısıyla ürettiği bütün düĢünceler
-41-
bununla enfekte haldedir. Dolayısıyla eğer düĢünce sistemimizin içinde bu tip enfeksiyonlar varsa bunları keĢfetmemiz ve yok etmemiz lazım. Ġkincisi nasıl insanların bir bağıĢıklık sistemi var hastalıklardan koruyorlarsa toplumunda bağıĢıklık sistemi var. Ona da
sorun çözme kabiliyeti diyoruz. ġunu yüksek sesle itiraf etmemiz lazım; bu iĢin kabadayılıkla filan bir ilgisi yok. Türk toplumunun sorun çözme kabiliyeti zayıftır, dumura uğramıĢtır. ĠĢte kanser nasıl ki bağıĢıklık sistemi çökmüĢ olan organizmalarda ürüyorsa yolsuzluk, hırsızlık, eğriliklerde böylece toplumsal sorun çözme kabiliyeti düĢük olan bir
ekoloji içinde ürüyor. Önce biz bunu keĢfedip bunun nerelerden kaynaklandığına bağırıp
çağırmadan çok serin kanlılıkla bakmamız lazım. Hiçbir mimar çizdiği planları bağırarak
yapmıyor. Hiçbir kimyager laboratuvarında yaptığı analizleri bağırarak, çağırarak yapmıyor. Biz bu iĢleri hakikaten bir denklem çözer gibi, çok bilinmeyenli ve dinamik bir denklemi çözer gibi, bununla ilgili geliĢtirdiğimiz bu sorun kimyası disiplininin kurallarına uygun biçimde ve çete kurmanın ve yolsuzlukların altın kurallarına uyacak biçimde bakmak
zorundayız.
SORULAR CEVAPLAR
- DĠNLEYĠCĠ
Ben bütün panelistlere öncelikle teĢekkür etmek istiyorum. Ġktisat literatürüne ilk kez
1974 yılında kazandırılmıĢ, rant arayıĢı diye bir kavram var. Amerikalı iktisatçı Anna
Kroger 1974 yılında yayınlanmıĢ olan bir makelesinde rant arayıĢı kavramını literatüre
kazandırmıĢ. Bunu niçin söylüyorum? Türkiye örneğini inceleme konusu yaptığı için
önemli. Ġlginç olan Anna Kroger 1968-69 yılları için Türkiye örneğine göre bir inceleme
yapmıĢ ve sonuçta Türkiye gayri safi milli hasılasının %15'lik bölümünün yani, 1968-69
yılları için %15'lik bölümünün gayri meĢru yollarda rant arayıĢı biçiminde bazı yerlere
aktarıldığını söylüyor. ġimdi bu oran uzun yıllar diğer iktisatçılarca tereddütle karĢılanmıĢtı. Ama Ģimdi anlıyoruz ki, aradan geçen zaman zarfında bu tür kazançlar hırsızlık olarak ortaya çıkmıĢ. Siz değerli panel baĢkanının çözüm ve değerlendirmelerine, çözüm
önerilerine içten katılıyorum. Sayın Yahnici'ye de buradan teĢekkür ediyorum. Olay bir
ahlak sorunudur. Dolayısıyla insanın içinde vicdan yoksa, Allah korkusu yoksa yolsuzluk
önlenemez diyorum. Birde diyorum ki, ortalama yurttaĢ kadar tepe makamlardaki siyasiler
çok daha titiz, duyarlı ve ahlaklı olmak zorundalar.
ġunu arz etmek isterim; bir arkadaĢımız konuĢmasında 50 senesinde 90 kuruĢ olduğunu beyan ettiler doların. 50 senesinde 284 kuruĢ idi. Bunu gençlerin bilmesi lazım. Daha
ziyade izahlarım 50 yaĢının altındaki kiĢilere inandırıcı olabileceği kanaatimi arz etmek
isterim. Daha çok siyasi kiĢiler veya siyaset devirleri değil bugünkü davamız, nedir? Yolsuzluklar. Evvelki veya bugünkü bulduklarımız, gördüklerimiz hakkında sizler ne yapıyorsunuz? Diğer genç arkadaĢıma bir hususu hatırlatmak isterim. 40'lara doğru gittiler.
40'lı senelerde de yaĢadığımız bazı soygun usulleri vardı. Bunları bilmekte ve onlardan
da ders alarak olan veya olabilecek Ģeyler hakkında ne yaptınız ne düĢündünüz? Bir ör-
-42-
nek vermek isterim. Örnek üzerinde ders alacağız. Bir zamanlar soygunun Ģekli müesseler soyuluyor ve sonra yakılıyordu. Bu Toprak Ofisindeki örnekler, ordudaki depoların
yakılarak soyulduğu ve diğer Milli Eğitim Bakanlığının dahi yakılıĢ Ģekillerindeki maksatlar, Ģekiller bilinmesinde fayda vardır, bunlara göre ne yaptık? Ne gibi faaliyetimiz oldu?
- DĠNLEYĠCĠ
Her Ģeyin sıfıra indiği bir nokta düĢünürsek, en azından bundan sonra yapılacak iĢler
için bir devlet noterliğinin kurulmasını ve yine devletin envanterinin çıkartılmasını mümkün görürler mi? Nitekim Sayın Yahnici ilginç bir benzetmede bulundu. Diyelim ki operasyonlardan kaynaklanan çalınan paralar geri alındığı zaman bunu kimler nerelerde bölüĢecek, paylaĢacak noktasında devlet erkini bile rencide eden çok ciddi bir açmaz içindeyiz. Tüm bunlara paralel, gerek Yalçın Bey gerek Tuncay Özkan Beyde medya patronlarının medyanın genel konumu noktasındaki kanaatlarını kısaca bize söylerlerse çok sevinirim ama özellikle devletin envanterinin çıkartılmasını mümkün görür müyüz?
- YALÇIN BAYER (Gazeteci)
Ben yazarlık yapıyorum ama eskiden yöneticiydim. Tuncay'ın da yöneticisiydim. Tuncay Ģu anda yöneticilik yapıyor. Onunda görüĢünü alın. Ben açıkça bir Ģey söyleyeyim;
Ģimdiye kadar, bana patronumdan Ģu yazıyı yazma diye birĢey gelmedi. Ben kendi aleyhine de yazdım su havzalarıyla ilgili... Ömerli Barajı vardır Ģu anda. Samimi söylüyorum
hiç bir müdahale yok, Ufak tefek bazı Ģeyler olabilir. Patron açısından değil.
- TUNCAY ÖZKAN (Kanal D Genel Yayın Yönetmeni)
ġimdi efendim buradaki konuĢmalarımız, kendi ahlakımızı, kendi hukuk anlayıĢımızı
ve kendi bilincimizi ortaya koyar. Ben çıkıp televizyonda liderlerin karĢısında bile konuĢma cesareti olan bir insanım. O yüzden hiç öyle komplekslerim yok. Ne yapmam gerekiyorsa, neyin doğru olduğuna inanıyorsam onu yapmaya çalıĢıyorum. Sorulardan bir tanesi devletin envanterinin çıkartılmasıydı. Onu çok daha önemli buluyorum. Çünkü, Türkiye
Cumhuriyetinin neyi var, neyi yok kimse bilmiyor. ġimdi düĢünün bir tablo var, bir değer
olarak duvarda duruyor. O tablo trilyonlar edebiliyor. Bir hazine çünkü 1930'larda siyasilerle bürokrasinin birleĢip bir oligarĢik düzen yaratmadığı dönemler. O zaman demiĢler ki bu kültür sanat eserlerinin varlıklarını devlet dairelerinde sergileyelim. O amaçla
göndermiĢler. ġimdi, 120 milyon alan bir Odacının zimmetinde 500 milyarlık bir tablo
durabiliyor. O tablonun orijinalini bulursanız orada durabiliyor. Orijinali baĢka yerde satılıyor. CumhurbaĢkanlarının eĢleri bile BaĢbakanlık konutundan tablo kaldırdıktan sonra
bu ülkede kimi, neye emanet ettiğinizi bilmeniz gerekiyor. O anlamda devletin bir dokümanının bulunması önemlidir. Ben bunu yerinde bir Ģey olarak görüyorum. Ama değinmek istediğim bir baĢka konu var. Çalandan çaldığını alacaksınız. Faiziyle birlikte alacaksınız. Ama çalma suçunu göz ardı ederseniz baĢka çalanlara zemin hazırlamıĢ olursunuz.
-43-
ġimdi düĢünebiliyor musunuz, silahı elime aldım, gittim bankanın kapısından içeri girdim
"verin bana kasadaki paraları" dedim, 25 yıl limitle yargılanıyorum. Mahkum olduğum
zaman da öyle. Baklava çalsam da aynı Ģey. O çocuklar oraya baklava yemek için filan
girmemiĢler. Oradaki baklavaları, fıstıkları kaldırmaya gitmiĢler. Sokak çetesi yani. Birazda hukuku böyle yıpratmamak da gerekiyor, diye düĢüyorum. Gasp en ağır suçlardan
birtanesi. Toplum kendini korumaya çalıĢıyor. Ama Ģimdi banka patronu olup içini boĢalttığınız parayı ver faiziyle geçin. Ben bu anlayıĢa karĢıyım efendim.
- FĠKRĠ SAĞLAR (Kültür Eski Bakanı)
- Devletin, envanterini çıkarması çok gerekli. Türkiye Cumhuriyetinin kendi envanterini bilmediğini biz bakan olduğumuz zaman gördük. Ben Kültür Bakanlığında envanter
çalıĢmasının yapılmadığım gördüm ve 92'den itibaren, daha önceki baĢlatılanların üzeri
ne biz de devam ettirdik. VatandaĢını bilmeyen bir devlet kendisini de bilmiyor demek
tir. Ama son 30 yıla doğru baktığımızda yeni dünya düzeninin, küreselleĢmenin, devletin
zaten küçültülmesi anlayıĢının yerleĢtirilmesiyle; elinde olanları bilmeyen devlet elinde
ki olanları da sattı, yok etti, devretti. Her taraf yağmalandı. "Devletin malı deniz yeme
yen domuz" diye arkasından devam ediyoruz. Böyle bir gelenek oluĢtu. Kültür bir yaĢam
biçimidir. Bizim demokratik kültürümüz geliĢmemiĢtir. Dolayısıyla demokrasiyle olan il
gimiz, iliĢkimiz çok güçlü değildir. Ama aslında çok ciddi bir kültür mirasına da sahibiz.
Onu kullanmamız gerekiyor. Ahlak deniliyor. Ahlak eğer toplumsal düzen sizin ahlakını
za etkili olabiliyorsa hukuki yolu, otoriteyi bırakmıĢ, yok etmiĢse, sizin ahlakınız ona gö
re geliĢecektir. Sayın BaĢkanın söylediği gibi. Polisin göz yummadığı hiçbir suçun geliĢ
mesi mümkün değildir.
- TINAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
- VatandaĢımızın sayısı bilinmiyor dendi, efendim. Bir ara ben yazı yazıyordum. Kapa
lı çarĢıda bir çırak, bir kuyumcunun çırağı, naylon torba içinde sallaya sallaya parlatılmıĢ
altınları götürüyor. Birden naylon torba deliniyor. Bütün o içindeki paralar falan hepsi
yerlere dökülüyor. Ufak 8-10 yaĢında bir çırak. Etrafdaki vatandaĢlar bütün o saçılan pa
raları alıyorlar ceplerine koyuyorlar ve çocuk da ağlaya ağlaya dükkanın yolunu tutuyor.
Dükkanda da tabi feci halde bir dayak yiyor. Ondan sonra da karakola veriliyor filan. Ben
ondan sonra yazı yazmıĢtı. Dedim ki; ben bu vatandaĢlarla, o paraları alan vatandaĢlarla
aynı kimlikle anılmaktan utanıyorum. Dolayısıyla acaba o insanlar vatandaĢ mıdır, değil
midir? Herhalde karıĢıklık buradan geliyor. Onun için sayımız tam belli değil. Yani kaçtane vatandaĢ olduğu onun için pek belli değil. Evet arkadaĢım.
- DĠNLEYĠCĠ
Efendim benim söylemek istediğim Ģu; Atatürk bu ülkeyi bizlere emanet etti ve Gençliğe Hitabında da bizlere bu ülkenin her türlü sorunlarını halletmemiz için yol gösterdi. O
-44-
bakımdan Ģuna inanıyorum ki her vatandaĢ parlamenterinden, sokaktaki insanına kadar bu
ülkeye sahip çıktığı takdirde el birliği ile biz bunların üstesinden geliriz ve bu yüzden de
bizler elimizden geldiğince gayret gösteriyoruz. Ancak vatandaĢımız o derece sıkıntıda ki
evine ekmek götürmekten aciz ve biraya gelme yolunu bulamıyor. Benim acizane söylemek istediğim Ģu; görüyoruz ki yolsuzluğu yapan insanlarımız halktan çıkmıyor, maalesef parlamentomuzdan ve bürokratımızdan çıkıyor. Burada parlamenter arkadaĢlarımızı
görüyoruz. Kimi bu dönemde hâlâ parlamenterlik yapıyor. Kimi de eski dönemlerde parlamenter olan arkadaĢlarımız. ġimdi 550 tane milletvekilimiz var. Bunlar birbirlerini tanırlar. Parlamenter arkadaĢlarımıza soru soruyorum. Sanki sade vatandaĢmıĢsınız gibi bu
iĢlerden Ģikayetçisiniz. Biz de yakınıyoruz. Sizler de yakınıyorsunuz. Acaba vicdanınıza
soruyorum, sizler üzerinize düĢen görevleri yaptınız mı?
- DĠNLEYĠCĠ
- Efendim ben, Ankara ĠĢ Kadınları Derneği BaĢkanıyım. Aynı zamanda Türk Sanayi
cileri ve ĠĢadamları Derneği Vakfının BaĢkan Vekiliyim. Ben gazeteci arkadaĢlarımıza
değil, siyasilerimize sormak istiyorum. Türkiye Ģu anda en yoksul günleri yaĢıyor. Eko
nomimiz durma noktasında. Sayın siyasilerimiz bir sürü çözüm ürettiler, söylediler. Ama
bunları nasıl yapmayı düĢünüyorlar? Sadace Türkiye'de 3-5 bürokrat mı namuslu. BaĢka
namuslu bürokratımız yok mu? Parti milletvekillerimiz Ģu anda bizim vekillerimiz sayılı
yorlar. Bunlar bizden daha çok Ģikayet ediyorlar, görüyorum ki bir vatandaĢtan daha çok
Ģikayet ediyorlar ki bunlar çözüm üretme noktasındalar. Bu pisliği onlar temizlemek zo
rundalar. Nasıl temizlemeyi düĢünüyorlar? Lütfen bize aysbergleri açıklasınlar. Ama ma
alesef kabahat siyasilerimizde de değil. Biz millet olarak duyarsız ve tepkisiz bir toplum
olduk. Ben sayın vekillerimize bunları sormak istiyorum. TeĢekkür ediyorum.
- TINAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkanı)
Çok teĢekkür ederim. Ben tabi buradaki Ģu anda aktif siyasette bulunan arkadaĢlarıma
tek tek söz vereceğim. Ama tabi birĢey söylerken veya bir soru sorarken esasında bazı cevapları da veriyoruz. O da Ģu; demokrasinin tek oyunculu bir oyun olduğu, bunun sadece
bizi yöneten ve yönlendiren büyüklerimiz olduğu. Onun dıĢında bizim vatandaĢ olarak
hiçbir görevimizin olmadığı. Bizim sadece yakınmak ve talep etmek gibi iki görevimizin
bulunduğu. Ama bizim adımıza birilerinin iyileri düĢünüp ve onları uygulamak gibi bir
görevi olduğu gibi de tabi buradan bazı imaen sonuçlar çıkartmak mümkün. Buna bütün
herkesin dikkatini çekmek istiyorum ve sırayla siyasi arkadaĢlarımıza söz veriyorum. Buyurun Sayın Yalçın.
- ġ. BÜLENT YAHNĠCĠ (MHP Genel BĢk. Yrd.)
- ġimdi efendim demin devletin envanterinin çıkarılmasından bahsedildi. Birde yolsuz
luk envanterinin çıkarılması lazım. Yani yolsuzluk nerede yapılıyor? Nerelerde yolsuz-45-
lukla karĢı karĢıyayız ve hangi yolsuzlukla kim karĢı karĢıya olduğunda devletin hangi birimi, hangi organı o yolsuzlukla karĢı karĢıya kalıyor. Demin Sayın Bayer bir tarihi perspektif içerisinde zaman zaman karĢılaĢılan yolsuzluk olaylarını anlatmaya çalıĢtı. Sayı sıra
olarak geçti. Mercedes'ten bahsetti, Ģu kadar Mercedes diye. O Mercedeslerin davaları
hâlâ devam ediyor. Yargıtaya gitti geri döndü. Tekrar gitti. ġimdi zaman aĢımından
hepsi bitecek. O yargılanların hepsi de dıĢarda ve o Mercedeslere biniyorlar Ģu anda hiç
merak etmeyin. Yolsuzluğun envanteri dedim. Yolsuzluğun envanteri ne? Yani Türkiye'de nerelerde yolsuzluk yapılır. Bir sürü yerde yapılır. ĠĢte en son bankalarda yolsuzluğu gördük. Bankalar vasıtasıyla soygunu gördük. Bankaların hortumlanması gördük.
Onun üzerinde duruyoruz. BaĢka hortumlama yok mu? Türkiye'de Sayın Sağlar bahsetti.
Senelerdir kaçak hayvan girer. Türkiye'nin her tarafından kaçak hayvan giriyor. Güneydoğu'da 27 milyon koyun sürüsü sayılır, 21 milyonu kaçak. Tarım Bakanınız gider Van'a
kaçakçılar tarafından öldürülme tehdidiyle geri gelir. ġeker tahsisi bir ayrı yolsuzluk konusudur. ġekeri tahsisen alırlar. Kuzey Irak'a tahsisle Ģeker ihraç edeceğiz derler. Bu tahsisle alınan Ģeker Türk iĢ piyasasında ucuza satılır, el altından satılır. DPT senelerce ihracat
kaydıyla ithalat belgesi vermiĢtir. Milyonlarca dolar ihracat taahhütlü ithalat belgeleri
verilmiĢtir. Müteahhitlik hizmetleri bir ayrı yolsuzluk sebebidir. Ġhaleler Ģu paralarla
alınır. Ġstikhaklar Ģu paralarla alınır. Akaryakıt diye bir olay var. Güneydoğumuzda rafine
kurmuĢlar Ģimdi. Akaryakıtı getirmeleri bir tarafa bir de iĢliyorlar. Yani bütün bunlar,
Türkiye'de hepimizin gündelik hayatta yaĢadığımız gördüğümüz bildiğimiz yolsuzluk hadiseleri. Bunların hepsini biliyoruz, hepsinin farkındayız. Son 30 yıl içerisinde de hepimiz gözlemlerimizle bunların farkında olarak yaĢayan insanlarız. Hanımefendi diyorki siz
siyasetçisiniz ne düĢüyorsunuz? Ben siyasetçi olarak sadece tespit yapmakla kalmayan,
kendimce tespite karĢı tedbir olabilecek konuları da mümkün olduğunca aslında çare nediri cevaplamak açısından mümkün olduğu kadar kendi konuĢmamda çare olabilecek Ģeyleri aktarmaya kendi düĢüncelerimiz veya siyasi düĢüncelerimiz paralelinde aktarmaya
gayret ettim. Hatta müessese tekliflerim oldu. Yargıda ne yapılmalı, adalet sisteminde ne
yapılmalı, denetim sisteminde ne yapılmalı, etkin denetim dedim. Yani bütün bunları da
söylüyoruz. Bütün bunlarla ilgili iĢte bankacılık kurulunu yeni kurdunuz, yeni düzenlediniz. Sermaye piyasayı kurulunu yeni kurdunuz, yeni düzenlediniz iĢliyor. BaĢka Ģeyleri
yeni kuruyorsunuz. Ombudsman müessesini yeni getiriyorsunuz. Ombudsman müessesesi
iĢler iĢlemez, Türkiye'ye uyar uymaz. Ġleride ne olur onu bilmem. Ama demin dediğim
etkin denetim sistemi için yeni bir sistemin getirilmesi ve bir merkezi denetleme kurulunun etkin bir Ģekilde kurulmasını teklif ediyoruz. Bütün bunlar alınabilecek tedbirlerdir. Ama bütün bunların içinde bir Ģeye bir kere daha ısrarla temas etmek istiyorum. Hukuk
sistemi doğrudur. Hukukun üstünlüğüne inanmak, hukuku uygulamak. Hukuku kim
uygular? Sayın Nuh Mete Yüksel uygular. Hukuku kim uygular? VatandaĢ olarak biz
uyarız uymak zorundayız. Hukuka uymadığımızdan bizde bu iĢler oluyor veya hukuku
uygulayanlar iyi uygulamadığından bu iĢler oluyor. Hukuk bir cezai yaptırım sistemidir.
O sistemin dıĢında biz vicdani yaptırım sistemimizi gözden geçirmek zorundayız. Ahlaki
ve manevi sistemimizi gözden geçirmek zorundayız. TeĢekkür ederim.
-46-
- TINAZ TĠTĠZ (Oturum BaĢkam)
Çok teĢekkür ederim. Efendim süremiz doldu ama bir iktidar, bir muhalefet siyasetçisine söz vermek istiyorum. Buyurun Sayın ElkatmıĢ.
- MEHMET ELKATMIġ (FP Milletvekili)
Efendim bazı Ģeyler ortada kalmıĢ gibi gözüküyor. ĠĢte soru soran arkadaĢımız dedi ki
sizde Ģikayet ediyorsunuz. Halbuki siz iĢi çözmek mevkiindesiniz, Ģikayet etmeye hakkınız yok. "Ne yaptınız" diyor. Doğrudur. Tabi biz burada sadece Ģikayet eder konumda
değiliz. Belki bilinen bir takım Ģeyleri ifade ediyoruz ama, Ģikayet kabilinden değil bunlar. Bir tespit ortaya koyuyoruz; herkesin bildiği bir tespit. Kendi çapımızda da gerek parti
olarak gerekse kiĢisel olarak bunların çözümleri için gayret gösteriyoruz. Bir kere o yolsuzluğun, o hırsızlığın içerisinde bulunmuyoruz. Bunun mücadelesini her platformda dile
getiriyoruz. Tabi bütün fatura siyasetçilere kesiliyor. Yani bütün siyasetçileri topyekün-de
bu yolsuzluğun, hırsızlığın içerisinde görmemek lazım. Parlamentoda gerçekten çok
değerli siyasetçi arkadaĢlarımız vardır. Ama maalesef bir soygun düzeni olduğu için bu
soygun düzenini kırmak zor oluyor. ĠĢte bunun mücadelesini yapacağız. Sadece burada
siyasetçi yapmayacak. Hep beraber yapacağız. Bize düĢen görev vardır. Belki bizim görevimiz daha ağırdır. Ama biz, bize düĢeni yapacağız. Sivil toplum örgütleri kendilerine
düĢeni yapacak. Medyamız kendine düĢeni yapacak. Hasılı; her insan kendi üzerine düĢen görevleri yapacak. Bunlara prim vermeyecek. Bu soygun ve vurgun düzeninin değiĢmesi için elbirliği ile gayret edeceğiz, ediyoruz da. Biz dilimiz döndüğü kadar, aklımız erdiği kadar bunun mücadelesini yapıyoruz.
- FĠKRĠ SAĞLAR (Kültür Eski Bakam)
Hanımefendinin sözlerini birazda kendi üzerime alındım ama, karĢılıklı düĢünmek gerekiyor diye söylemek istiyorum. Eğer biz yöneticiler ve yönetilenler kendi haklarımızı
bilirsek ve sorumluluklarımızı yerine getirebilirsek, her halde bunların hepsini çözebiliriz. Örnek olarak takip ediyor muyuz? Mesela Batman valisinin 2.6 milyon dolarlık bir silah alımında ortadan kaybolan silahlar ve paralarla ilgili kamu oyuna aksettikten sonra
CumhurbaĢkanı "rutinin dıĢına çıkılmıĢtır canım" deyip kapatıyorsa ve bizler buna ses
çıkarmıyorsak bu büyük bir olay. Küçük bir olay diyelim arkasından. Devlet Tiyatroları
Genel Müdürü kendi yazmadığı bir eseri yazdım diye gösterip oynatıp ondan telif hakkı
alıyor ve bununla ilgili savcılığa baĢvurması gerekirken bakanı bunu imzalamıyorsa veya
arkasından Türk Bank olayının ortaya çıkmasından dolayı bir hükümet düĢüyor ve bu hükümeti düĢürenlere "niye hükümeti düĢürdünüz" diye hesap soruyorsak veya Tansu
ÇĠLLER 500 milyar liranın hesabını vermeden otobüsün üstüne çıktığı zaman "500 milyar daha sana helal olsun anam" deyip ona oy veriyorsak o zaman bir çok Ģey karĢılıklı çözülmüyor demektir. Bizler yani çözme noktasında olanlar çözemiyoruz. Çünkü yapım onu getiriyor. 12 Eylül hukuku var, 12 Eylül anayasası var. Siyaset sadece siyasi partilerde ve parlementoda. Parlamentoyu da biz seçmiyoruz. Sizler seçiyorsunuz.
-47-
- DĠNLEYĠCĠ
Ben doğrudan sorulara geçeceğim izninizle. Birincisi son günlerde tartıĢılan burada Sayın ELKATMIġ'm da dile getirdiği bir konu var. Bu yolsuzluğu yapanlar paralarını öderlerse, hırsızlık yapanlar paralarını öderse ya da telafi ederse affedilecekler. Buna göre örneğin; bir tepsi baklava çalıp dokuz yıl hapse mahkum olan birisi bir tepsi baklava getirdiğinde bırakılacak mı? Sorum birincisi bu. Ġkinci sorum, Sayın ELKATMIġ'a soruyorum ve Sayın YAHNĠCĠ'ye. ġu otuz üç yıldır SayıĢtay yasasının 64. maddesinde yer alan
bir hüküm var. Devleti soyan, zimmetine para geçiren haksız parasını alan birisi ortaya
çıkartılıp yargılandığında, mahkum olduğunda 7 sene, 8 sene, 10 sene sonra buna toplam
%10 faiz uygulanabiliyor; azami yıllık değil on yıllık, sekiz yıllık. Devleti dolandırmanın
dayanılmaz cazibesi. Acaba bu konuda yasayı artık değiĢtirme zamanı gelmiĢ midir? Bunu
soracağım.
- DĠNLEYĠCĠ
Ben doğrudan Sayın YAHNĠCĠ'ye iki soru sormak istiyorum. Birinci sorum Ģu; geçen
dönemde adı yolsuzluklara karıĢan siyasal parti liderlerini sizlerde akladınız. Daha doğrusu el kaldırıldı ve Sayın ÖZKAN'ın ifade ettiği tablo çıktı ortaya. Yani elle tutulacak
hiç bir Ģey kalmadı. Böyle düĢünüldüğü zaman acaba gerçekten yolsuzlukla ciddi bir mücadele yapılabilir mi? Ġkinci sorum da Ģu; geçen hafta kamu bankalarının önce özerkleĢtirilmesi sonra da özelleĢtirilmesi ile ilgili bir yasa çıkardınız. BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetim yetkisini ellerinden aldınız. Bununla siz denetimin özerkleĢmesinden bahsediyorsunuz. Bu davranıĢla yolsuzluklar önlenebilir mi? Çok teĢekkür ederim.
- MEHMET ELKATMIġ (FP Milletvekili)
Ben bu bir oyundur dedim. Çünkü adamlar bankaların içini boĢaltıyor, soyuyor. Efendim bunları tekrar ekonomiye kazandıralım adı altında tekrar onlara kaynak aktarılacak
ondan sonda da zamana yayılıp ödeyecekler. Nasıl ödeyecekler o da belli değil. Zamana
yayacaklar, ama para karĢılığı olarak değil. Ondan sonra da affedilecek. Yani bu mantığı
kabul etmek; bunu kabul etmek mümkün değil. Tabi bunlar daha netleĢmiĢ Ģeyler de değil. Tasarı olarak Meclise gelmiĢ bir Ģey de yok. Yanlız ben bir Ģey ifade edeyim. Bunun
bir oyun olduğunu tekrar söylüyorum. Kabul edilemez bir oyun olduğunu ifade ediyorum
ve tasvip etmiyorum.
- ġ. BÜLENT YAHNĠCĠ (MHP Genel BĢk. Yrd.)
Efendim, Ģimdi baklava meselesi. Baklava çalan tepsi getirmesi gereği; tepsi yüz milyon yüz elli milyon dolar bir değil. Ben kanaatimi belirtirken bu konu ile ilgili tartıĢmalar, görüĢmeler af kanunu kapsamında yapılıyor. MHP'de zaten buna karĢı çıkıyor ve bu
bütün haberlerde veriliyor diye dikkatinizi çekerek söyledim. Partim buna karĢı çıkıyor.
-48-
Ceza sisteminden ayrı tutulmasına taraftar değiliz. Bir Ģekilde hem adamın ceza almasını
temin edecek sistemi hem de parayı tahsil edecek sistemi getirmek veya bulmak zorundayız. Ha, bunun çaresi nedir? Onu bilerek söylemiyorum. SayıĢtay aslında gerekli denetimleri yapar. Memurlar tarafından iĢlenebilecek suçlar var. RüĢvetin iki tarafı vardır biri vatandaĢtır biri memurdur. Ġrtikap'ın tek tarafı vardır memurdur. Zimmet ve ihtilasın tek tarafı vardır memurdur. Bu suçlara ilgili soruĢturmalar yapılıyor. SayıĢtay denetimleri ve
hatta teftiĢ denetimleri de yapılıyor. Bunların neticesindeki verilen maddi cezai müeyyide
azdır, doğrudur, SayıĢtay kanununda mutlaka bu değiĢikliğin yapılması gerekir diye
düĢünüyorum. Biz MHP olarak el kaldırmadık. Bunu bütün Türkiye biliyor. Biz Meclis
soruĢturma komisyonları noktasında her iki tarafın getirdiği önergelere de, evet dedik. Az
kalsın da, Türkiye üstümüze yıkılıyordu, niye evet dediniz diye.
-49-
2. OTURUM
YOLSUZLUKLA SAVAġTA DÜNYADAKĠ UYGULAMALAR
VE TÜRKĠYE ĠÇĠN ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ
OTURUM BAġKANI
- ġÜKRÜ KIZILOT
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
KATILIMCILAR
- Prof. Dr. OĞUZ OYAN
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
- RECEP YAZICIOĞLU
Merkez Valisi
- KEMAL KILIÇDAROĞLU
Vavek Bakam
- ġEVKET TAġDELEN
Emniyet Gnl. Md. Kaçakçılık ve
Org. Suçlarla Müc. Daire BaĢkan Yrd.
- Doç. Dr. MAHMUT ARSLAN
Hacettepe Üniversitesi ĠĢletme Bölümü
-50-
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
Efendim, hepinize tekrar hoĢ geldiniz diyoruz. Panelimizin öğleden önceki oturumunda
ağırlıklı olarak siyasetçilerden ve iki değerli basın mensubundan konulan, değiĢik açılardan dinlediniz. ġimdi biraz daha farklı, her biri kendi alanında uzman durumunda olan
konuĢmacılarımızdan olayı dinleyeceksiniz. Özellikle son zamanlarda Türkiye'nin gündeminde neredeyse her gün bu yolsuzluk konusu yer almaya baĢladı. Bir kaç ay önce ortaya çıkan Balina, Atmaca ve benzeri operasyonlar ve buradan ortaya çıkan sonuçları, hemen ardından bankalarla ilgili durumlar, olayın önemini biraz daha artırdı. ġimdi her gün
gazeteyi aldığımızda bakıyoruz; bir bankayla veya yöneticisi ile ilgili ilginç bazı durumlar. Tabi hep beraber Ģunun beklentisi içerisindeyiz; böyle hareketli bir Ģekilde baĢlayan
bu olay aynı hızıyla devam etsin ve belli bir sonuca gitsin diye bekliyoruz. Çünkü kamuoyunda yer yer bir takım endiĢeler de ortaya çıkabiliyor. YavaĢ yavaĢ geçmiĢe bakılarak
"bu güne kadar yakalananlara hiç bir Ģey olmadı bundan sonrakiler de yine bu Ģekilde çıkabilecekler" Ģeklinde endiĢeler var. Biz burada olayı tartıĢırken bir de olayın hukuki yönünün de üzerinde durmak istiyoruz. Özellikle 4422 sayılı çıkar amaçlı suç örgütü
ile ilgili yasa geçtiğimiz yıl yayınlanmıĢ bir yasaydı. Çoğumuz belki de adım görünce
bunu farklı bir Ģey olarak algıladık. Yasada zor veya tehdit uygulanmak suretiyle yıldırma
ve korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç iĢlemek için örgüt kuranlara, örgütü
yönetenlere veya örgüte üye olanları kapsadığını söylüyor. Acaba özellikle bu bankalarla
ilgili uygulama, bu çıkar amaçlı suç örgütü yasasının kapsamına girebilir mi? Çünkü olay
daha çok bu açıdan takip ediliyor. Aynı Ģekilde bu bankaların değiĢik kiĢilere verdikleri
krediler var. Bu kredilerin takibi sürecinde bir yönetmelik yayınlandı, 26.08.200 tarihli.
Bu yönetmelikle, "bankalara olan borcu eğer Ģirketler ödeyemezlerse limited Ģirketlerin
ortakları hisseleri oranında, anonim Ģirketlerde ise yönetim kurulu üyeleri tüm mal
varlıkları ile Ģirketin bankaya olan borcundan sorumlu olacaktır" Ģeklinde bir açıklamaya
yer verildi. Burada da Ģu tartıĢmanın gündeme gelmesi söz konusu; bizde limited Ģirket
ortaklarının hissesi oranında, anonim Ģirketlerde ise yönetim kurulu üyelerinin tüm mal
varlıkları ile sorumlu olmaları ile ilgili olay vergi borçlarında ve SSK primi borçlarında
var. Vergi Usûl Yasasının kanun temsilcilerinin sorumluluğu baĢlığı altındaki 10. maddesi
ile de bağlantılı. Burada yönetmelikle getirilen bu düzenleme baĢlı baĢına bir tartıĢma
konusu olacağa benziyor. Ben sözü daha fazla uzatmadan değerli konuĢmacılara bırakmak
istiyorum. Öncelikle sağ tarafımda oturan Sayın Prof. Dr. Oğuz OYAN kendisi Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde Öğretim Üyesi aynı zamanda
Türk-ĠĢ'de uzun bir süre eğitim müdürlüğü görevini yapmıĢ, yayınlanmıĢ çok sayıda kitabı
bildiğim kadarıyla bir kaç yüz tane de makalesi olan bir bilim adamı. Kendisinden
özellikle bir üniversite mensubu olarak üniversiteler acaba bu yolsuzluklarla ilgili olarak
üzerlerine düĢeni belli bir ölçüde de olsa yerine getirdiler mi? O yönünde üzerinde
durarak konuĢmasını rica edeceğim. KonuĢmacıların süresi on beĢer dakika ile sınırlı.
Duruma göre tekrar ikinci bir konuĢma süresi tanıyabileceğiz. Buyurun Sayın OYAN.
-51-
- PROF. DR. OĞUZ OYAN (Öğretim Üyesi)
TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Efendim Ģimdi galiba ilk konuĢmacı olarak olayı bir
genel boyutlarıyla koymak gibi bir sorumluluğumda var gözüküyor. Ben izninizle bir kere
bu yolsuzluk meselesinin Türkiye'de bu kadar gündeme çıktığı bir dönemeçte acaba,
bunun Türkiye'yi aĢan bir takım nedenleri var mı? Bu sadece Türkiye'ye özgü olmaktan
öte bir olay mı? Biraz oradan baĢlamak istiyorum. ġimdi bir kere yolsuzluk, bunu Corruption anlamında kullanıyorum, yani, bir dejenerasyon yada yozlaĢma anlamında değil.
O baĢka bir Ģey. Onun içinde yolsuzluk dediğimiz olgunun aslında küresel bir olgu olmak
gibi bir de özelliği de var. Bunun bence çok genel iki nedeni var. Bunun bir tanesi; insanın doğasına özgü nedenlerdir. Ġnsanlık, bu gün ulaĢtığı olgunlaĢma düzeyinde ne yazık
ki henüz bu tür kiĢilik çarpılmalarını aĢabilecek bir noktada değildir. O nedenle de zaten
denetimin çok önemli bir rolü var; birazdan da değineceğim. Yani, hiç kimsenin sadece
dürüst göründüğü için, ellerine her Ģeyin emanet edilemeyeceğidir. Ġnsan doğası henüz bu
tür çarpılmaların dıĢına çıkabilecek bir olgunluğa eriĢmiĢ değildir. Dolayısıyla, yolsuzluk
meselesinde, bu mesele öncelikle rol alır. Ġkincisi; aslında içinde bulunduğumuz sistemin
kendine özgü doğasına özgü nedenlerdir. Buradan da gelen bir takım önemli etkiler vardır. ġimdi, bu birinci nedeni çok fazla açmayacağım. Ama Ģunu söyleyeyim; genellikle
yolsuzluğa bulaĢmıĢ insanlar bunu içselleĢtirirler. Bunun gerekçelerini bulurlar. Kendilerine göre meĢrulaĢtınrlar. Eğer bunu toplumsal olarak hoĢ gören ortamlar oluĢmuĢsa bu
tür yolsuzlukları yapanların sadece yanına kar kalmıyor tam tersine, bir de onların yanında bir takım müritler oluĢmaya baĢlıyor. Devletin yanında bir takım alternatif güç odakları doğduğu sürece, bu parasal güç odakları özellikle de illegal yollardan oluĢmuĢ parasal
güç odaklan, giderek kendi taraftarları da oluĢmaya baĢlıyor. Özellikle de gelir dağılımının çok bozuk olduğu toplumlarda... O nedenle bu her iki noktayı da çok ciddi olarak
ele almak lazım. Çok genel nedenler anlamında. Son 20-30 yıla baktığımız zaman yolsuzlukların arttığını görüyoruz. "Acaba niye artıyor" gibi sorular aklımıza gelebilir. ġimdi
niye artıyor, kuĢkusuz çok karmaĢık süreçler sonucunda artıyor, dünya çapında artıyor.
Bunun niye arttığının arkasında, eĢitsiz geliĢme yasasının getirdiği bazı nedenler var. Yani,
aslında dünyadaki rekabet giderek çok vahĢi bir rekabet ortamına gelmiĢtir. Bazı ülkeler
kendi Ģirketlerini desteklemek için örneğin; rüĢveti yasal bir gider olarak yazılmasını kural
haline getirebilmiĢlerdir. Bu aslında çok uluslu Ģirketler bağlamında çalıĢan bir sistemdir
ve bugün bir çok geliĢmiĢ ülke, rüĢvetin belirli sınırlar dahilinde gider olarak yazılmasını
eğer mümkün hale getiriyorsa o zaman, burada "yolsuzluğun ve rüĢvetin uluslararasılaĢması" dediğimiz bir olaydan da bahsetmemiz gerekir. Yani, burada ilk bakıĢta
sanki geliĢmiĢ ülkeler yolsuzluğa daha az bulaĢıyor, geliĢmekte olan ülkeler daha çok bulaĢıyor gibi ilk yargıdan biraz uzaklaĢmak gerekiyor. KuĢkusuz Ģu doğrudur; geliĢmiĢ ülkelerde yolsuzluğun yaygınlaĢma derecesi en azından sayısal iĢlem anlamında bizden daha
az olabilir. Yani, çok küçük yolsuzluklar, çok küçük rüĢvet alıp vermeler, çok küçük
haraç alıp vermeler geliĢmekte olan ülkelere kıyasla biraz daha azdır, sayı olarak. Bir dosyayı öne aldırmak için on milyon lira rüĢvet vermek gibi çok küçük Ģeyler olmaz. Çünkü,
burada bir toplumsal denetimi vardır iĢin. Bu kadara düĢmez. Ama Ģu çok açık, çok bü-
-52-
yük rüĢvetler söz konusu olur, çok büyük yolsuzluklar söz konusu olduğunda geliĢmiĢ ülkelerin, geliĢmekte olan ülkelerden daha masum olduklarını gösteren hiç bir kanıt yoktur.
Hatta geliĢmekte olan ülkelerdeki yolsuzluklara bulaĢma dereceleri de oldukça yüksektir.
Lockheed ile ilgili yolsuzlukları hatırlayın. Japonya'da baĢbakanın istifasına kadar giden
bir olaydı. Bu çok uluslu Ģirketler aslında bu tür dolaysız yatırımlar için olsun, pazar kapma yarıĢı için olsun, bu tür çarpıklıklara baĢvurma hakkını kendinde görebilmektedirler.
Tabi bunun sadece verici tarafı yok yolsuzluğu baĢlatan ya da sürdüren taraf olarak bir
ayırım yapmak her zaman doğru olmayabilir. Her iki açıdan da bunun savaĢılması gereken bir hastalık olduğunu düĢünmek lazım. Ancak, galiba bir baĢka Ģeye daha dikkat çekmek lazım; yolsuzlukları bizim gibi ülkelere giderek yaygınlaĢtıran olgu Ģudur; gelir ve
servet dağılımı çok hızlı bir Ģekilde bozulmaktadır. Dolayısıyla bir üst yaĢam tarzına ulaĢmanın en kestirme yolu olarak, eğer piyango kültürü dıĢında bir baĢka Ģey arıyorsanız, bu
sizi kestirme yollardan zenginleĢtirecek bir takım kaynaklardır. Dolayısıyla, bizim gibi
ülkelerde bu daha hızlı yaygınlaĢıyor. Hele medyanın giderek zıtlaĢan yaĢam tarzlarını
günü birlik önümüze getirdiği bir ortamda, insanların ekmek kuyruklarında bir taraftan sıraya girerken öbür taraftan çok küçük iĢlemlerle çok büyük imkanlara kavuĢma olanakları
bir araya geldiğinde ve bunun giderek de belli bir dönemde milli konjoktürde yaygınlaĢma
eğilimi gösterdiği ortamlarda, giderek benim memurum iĢini bilire kadar giden bir
yaygınlık, bir salgın haline gelebilmekte. ġu kadarını söyleyeyim; dünya çapında küreselleĢmenin getirdiği eĢitsizlik aslında tek tek ülkelerin içinde olandan daha fazladır. Dünyada gelir dağılımı en bozuk ülke Brezilya'dır. ġu örneği vereyim; %20'si en zengin dünya ülkelerinde en varlıklı %20'lik kesimin dünya milli gelirdeki payı 1960'larda %70
iken Ģimdi 1990'larda %85'i aĢmıĢtır. Bu Brezilya da dahil bu noktada değildir. Orada
%67'lerdedir. ĠĢte bu tür bozukluklar giderek aslında kabul edilebilir sınırların ötesine
geçmekte ve dolayısıyla yolsuzlukların temel nedenlerinden biri olmaktadır. ġimdi isterseniz biraz daha farklı nedenlere de girelim. Örneğin, vergi cennetlerinin dünya çapında
oynadığı rol yolsuzlukların bir diğer aracı olarak ortaya çıkmaktadır. OECD Kaynaklarına
göre; dünyada elli beĢ kadar sayılmıĢ vergi cenneti bulunmaktadır. Bunlar çok büyük
fonların transit merkezleri olarak çalıĢmakta ya da kaydi merkezleri olarak çalıĢmaktadır.
Örneğin; CAYMAN adalarında, nüfusundan fazla banka merkezi bulunmakta ve dünyanın beĢinci büyük banka merkezi olma özelliği taĢımakta. Bu sadece vergiden kaçıĢ olarak algılanmamalıdır. Aslında fonların ve kara para aklamanın mekanizmaları olarak çalıĢmaktadır. Peki kara para nereden çıkıyor? Sadece mafya tipi ekonomik suç örgütlerinden mi çıkıyor kara para yoksa bunun aslında bazen legal versiyonları da var mı? veya
hatta belki de mafyanın kendisi acaba sadece yer altı ekonomisinden mi kazanç sağlar
yoksa mafyada giderek legal iĢlemlere doğru fonlarını aktarmaya mı baĢlamıĢtır? Aslında
BirleĢmiĢ Milletler raporlarına bakarsanız, bugün mafyanın sadece yer altı ekonomisinden, yani illegal faaliyetlerinden yaptığı iĢlem hacmi, uluslararası suç örgütlerinin, salt
yasa dıĢı faaliyetlerden yaptığı iĢlem hacmi, bir trilyon dolar mertebesine varmıĢtır. Bir
trilyon doların ne anlama geldiğini anlamak için Türkiye milli gelirinden yola çıkılabilir.
Türkiye milli gelirinin beĢ katı. Bu sadece yer altı. Bir de giderek bu ekonomik suç örgütleri artık bu fonlarını aklamak için legal yani doğrudan yatırım faaliyetlerine de giriĢmiĢ-53-
lerdir. Onları hiç hesaba katmıyoruz. Muhtemelen bunun daha üzerinde bir rakamla karĢı
karĢıyayız. Dünya Bankasının bir uzmanının sunduğu bir rapordan bahsedeyim. Yolsuzluk
yükü diye tanımladıkları yani, bir Ģirketin bir ülkede yatırım yaptığı zaman vergi dıĢında ne
kadarlık bir yolsuzluk yüküyle karĢı karĢıya olduğu, yani ne kadar rüĢvet veriyor, haraç
veriyor ve bunlar, yatırımlarının ne kadarım tutuyor diye. Bu konuda yapılan araĢtırma,
OECD ülkelerinde yolsuzluk yükünün ya da yolsuzluk vergisinin en düĢük oranda
olduğunu gösteriyor. Yani, o ülkeler içinde Türkiye'yi dıĢarıda tutmak lazım, OECD
ülkelerinin marjinal bir ülkesi olmak bakımından... GeliĢmiĢ zengin OECD ülkeleri
açısından bakarsak, en düĢük gözüküyor. En yüksek oranlar Latin Amerika ve Afrika'da
ortaya çıkıyor. Bu, dediğim gibi gelir dağılımı bozulmalarıyla çok yakından iliĢkili. Bu
arada, eski Sovyetler Birliği coğrafyası Doğu Avrupa, Baltık Ülkeleri bunları izliyor.
Asya'da daha iyi gözükmekle birlikte gene de OECD ülkelerinin epey altında kalıyor.
Aslında Türkiye, OECD ortalamalarının genellikle çok üzerinde yer alan bir ülke.
Dünyanın çeĢitli ülkelerinde iĢ yapan firmaların beyanına göre, yolsuzluk vergisinin sıklığı açısından bakıldığında Türkiye'yi orta sıralarda gösteriyorlar %40 ile, %1997 yılı verileridir. Ancak, en düĢük yolsuzluk ülkeleri bu geliĢmekte olan ülkeler arasında örneğin;
Hongkong ve Singapur çok yüksek fark var. Yani, en düĢük yolsuzluk ülkelerinde yolsuzluk sıklığı beĢ iken, en yüksek de yetmiĢi aĢıyor. Dolayısıyla çok ciddi farklar var. Türkiye'de bankacılık sektörü ile ilgili yargıda Ģudur; Türkiye'de bürokratik yolsuzlukların,
yargı yolsuzluklarının daha fazla olduğu varılan sonuçlardan biridir ama, bankacılık sektöründeki sıralamada Türkiye; henüz 97'de daha bu olaylar ortaya çıkmadan yolsuzluklarda yüksek noktalarda yer almakta. Bu aslında hiç kimsenin bugün keĢfettiği bir olay
değildir. 1997 oldukça yakın gözükmekle birlikte bugün ortaya çıkan son dalganın epey
öncesinde yer alan bir yıldır. Aslında, Türkiye'de bankacılık sektöründeki krizin 94 sonrasında yatıĢmadığını ve bunun yeni krizlere yol açacağını bilmemek için herhalde çok
fazla bürokrat olmak gerekirdi. ġimdi Ģunu da söyleyeyim; Türkiye'ye Ģöyle bir hızla gelirsek; bugünkü mali sistemde ortaya çıkan ve bence henüz buzdağının sadece bir bölümü olarak çıkmıĢ olan bu yolsuzluklar, kuĢkusuz Türkiye'deki seçilen ekonomik ve siyasal yöneliĢlerle de iliĢkilidir. Türkiye, 1983-84 sonrasında bir çok Ģeyden birden vazgeçti.
Bir, denetimden vazgeçti. Denetçiler hor görüldü Türkiye'de. Ġki, Türkiye 1984'ten itibaren yarattığı fon ekonomisiyle bütçe dıĢına sadece kaçıĢı değil, mali mevzuatın dıĢına
kaçıĢı resmileĢtirdi ve yasallaĢtırdı. O noktaya geldi ki; Türkiye'de fonların bütçe gelirlerine oranı, 1991-92'de %55'e çıkmıĢtı. Türkiye'de SayıĢtay denetiminin dolayısıyla,
Meclis denetiminin, Türkiye'de ihale kanununun ve Türkiye'de genel muhasebe ilkelerinin dıĢında yönetilen fonlar hepsinin kanununda bunlar yazılmıĢtır. Fonların temsil ettiği
kaynaklar, bütçenin temsil ettiği kaynakların %55'ine varacak noktaya gelmiĢtir.
1980'lerde bu fon ekonomisi üzerine yazarken bizi çok aykırı görüyorlardı. Sistemin böylesine esnekleĢtirilmeye çalıĢıldığı bir noktada bizi; çok katı eski bürokrat dinazor olarak
niteliyorlardı. ġimdi IMF'nin zorlamasıyla, fonlar bütçe içine alınıyor. Bütün bunlar zamanında söylendiğinde ne yazık ki basında yer bile bulamıyordu. Dolayısıyla, burada bütün bir toplumun paylaĢtığı, en azından bu toplumun düĢünen insanlarının da paylaĢtığı
bir kolaycılıktan, bir denetim dıĢına kaçıĢtan bahsetmemiz lazım. Aslında bu denetim dı-
-54-
sına kaçıĢ bir anlamda Türkiye'de siyaset erkinin bireyselleĢtirilmesi hareketinin de içinde
oldu. Hazinenin koparılmasından tutun, Maliye Bakanlığında bir takım üst kurullarla,
devlet yönetimi alıĢkanlığına geçiĢ bir takım bürokratların, bakanları bile atlayarak BaĢbakan ve CumhurbaĢkanına iĢ kotarmaları... Karayollarında bunun yargıda kanıtlanmıĢ ve
hükme bağlanmıĢ sonuçlan olmuĢtur. Bütün bunlar aslında hepimizin gözleri önünde oldu. Ama acaba biz de muhalefet görevini ne kadar yerine getirdi? Yani o dönemlerde,
Özal iktidarı aleyhine bir Ģeyler söylendiğinde ne kadar yankı bulabiliyordu. Türkiye bu
noktalardan geldi. Biz, Ģimdi her Ģeyi terse çevirmeye baĢladık. ġimdi, yeniden denetimin
önemi Türkiye'de en azından anlaĢılmaya baĢlandı. Tam anlaĢıldı demiyorum. Bu nereye
kadar gider, bunu tahmin etmek çok zor. Çünkü, Türkiye'de güçler dengesi öylesine
bozuldu ki sonuçta acaba biz gerçekten yeniden mali disiplinin çalıĢtığı bir toplum haline
gelebilecek miyiz? Bu iliĢkiler zinciri nereye kadar gidecek, bu iliĢkiler zinciri herkesi
rahatsız ettiği zaman artık yeter! demeyecek mi belli kesimler? Bütün bunların yanıtının
çok açık verilmesi lazım. Çünkü bu bir kaç tane öne çıkmıĢ bürokratın sonuna kadar
götürebileceği iliĢkiler değildir. Efendim, Ģimdi IMF de, Türkiye de mali saydamlık istiyor. Yani yolsuzluktan önlemenin yollarından bir tanesi kuĢkusuz "mali saydamlık".
Yani devletin Ģeffaf olmasıdır. Bu devletin Ģeffaflığı kuĢkusuz bir kere her Ģeyin bütçeden ve parlamento denetiminden geçmesinden baĢlıyor. Bu parlamentoyu beğenin, beğenmeyin. Parlamentoyu Türkiye'de insanlar seçiyorlar, Türkiye'nin parlamentosunu
oluĢturuyorlar. Siz bunu oluĢturduktan sonra parlamentonun dıĢında iĢler kolaylaĢsın diye
bir takım harcamaları çıkarıyorsanız, bunda bir tuhaflık var demektir. Aslında burada,
parlamentonun kendisi kendi haklarına sahip çıkmadığı için sorumludur aynı zamanda,
onu da söyleyeyim. Çünkü Türkiye'de parlamento kendi hakları elinden alındığı zaman,
on beĢ yıldır buna ses çıkarmamıĢtır. Dolayısıyla, sorumluluklar zincirinin önemli parçası,
parlamentonun kendisidir. Bu günde bakın hâlâ Türkiye'de borçlanma hakkı yine bütçe
kanunu içerisinde yapılıyor. Hayır, parlamenterler borçlanma yetkisini hükümete vermekte bu kadar cömert olmamalıdırlar. Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, bugün kamu kesimi hizmet üretemez noktadadır. Bu hizmet üretemeyen kamu kesimiyle yolsuzlukların
üzerine ne kadar gideceğiz meselesi çok ciddi bir tartıĢmadır. En temel sorunları, gelir dağılımı, bölgesel dağılım bütün bunları nasıl gidereceksiniz? Siz vergilerinizin %89'unu
bu yılın ilk dokuz ayında faize aktarmıĢken, yolsuzlukla mücadeleyi hangi programla yapacaksınız gibi, çok temel sorunlarınızı çözmek zorundasınız. IMF gibi kuruluĢlar, Türkiye gibi ülkelerde mali saydamlık istiyorlar. Niye istiyorlar? Çünkü aslında uluslararası
fınans kuruluĢları kendi açılarından haklı olarak fon verdikleri, fonlarını yönettiklerini ya
da istikrar programını yönlendirdikleri ülkelerin ya da kendilerine üye ülkelerin ekonomik mali durumunu çok net görmek istiyorlar. Tıpkı bir HOLDING'in kendilerine bağlı
Ģirketleri çok iyi görmek istemesi gibi. Ben IMF istedi diye buna karĢı mı çıkmalıyım, hayır. Çünkü saydamlık talebini biz IMF'den çok önce istedik. Biz 1980'lerde saydamlık talebinde üniversite hocalan olarak bulunduğumuzda, IMF'nin böyle bir gündemi yoktu.
Türkiye'nin gündeminde yoktu. Ama Ģimdi var. ġimdi var diye karĢı mı çıkmalıyız? Hayır. Türkiye'de gerçekten saydamlık felsefesini savunmalıyız. Ama bu saydamlığın Türkiye'de çalıĢabilmesi sadece birilerinin talep etmesi ile olacak bir Ģey değil. Sadece bir
-55-
kaç kiĢinin, sınırlı sayıda kesimin talebi ile olmaz. Bu mali saydamlık meselesi aslında
hem siyasetçilerin, hem bürokratların, hem de toplumun temel meselesi olmalı. Yani toplum verdiği verginin nereye gittiğini görmek isteyecektir ve buna hakkı vardır. Türkiye'de bu sistem çalıĢmıyor. Bunun çalıĢması açık söyleyeyim, Ģu yanılgıdan da gitmeyelim, devleti küçültmekten geçmiyor. Bugün dünyada mali saydamlığın en iyi çalıĢtığı,
yolsuzlukların en az olduğu ülkeler OECD'nin geliĢmiĢ ülkeleridir. Bu ülkelerdeki devletin boyutu, bizimkinden daha büyüktür. Kamu harcamalarını milli gelire olarak aldığınızda bizden daha büyüktür. Dolayısıyla "devleti küçültelim, yolsuzluklar biter", bu yanlıĢ bir algılamadır. Çünkü bir kere, devletin iktisadi alandan çekilmesini sağlayan mali
rant, yani gayri nakti haklar dağıtması engellenmez. Yani imar haklan ile yapacağımız bir
kanun değiĢikliği ya da bir yönetmelik uygulaması değiĢikliği ile siz çok fazla rant dağıtabilirsiniz. Dolayısıyla, buradaki meseleyi de yanlıĢ algılamamak gerekiyor. Burada bütün mesele toplumsal denetimin ortaya çıkıĢının koĢullarını sağlamak. Toplumsal denetim ortaya nasıl çıkar? Bu çok kapsamlı sorundur. Projedir. Eğitimle çıkar. Ġnsanlar eğitimli olduğu zaman daha çok toplumsal denetime talip olurlar. Çünkü insanların eğitim
düzeyleri düĢük ise zaten böyle birĢeyin farkına bile varmazlar. Peki eğitim nasıl olur?
Eğitim daha çok eğitime kaynak ayırmakla olur. Bu bütçelerle olmaz. Bu bütçe ile siz, faize kaynak ayırıyorsunuz. Eğitimden, sağlıktan herĢeyden kısıyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye'nin bütün meselesi 15 yıldır bozulan mali yapıyı ayaklan üzerine tekrar kaldırmaktan geçiyor ve aslında bu bir seferberlik olmaksızın, Türkiye'de herkesin de bu seferberliğe inanmaksızın, bu yolsuzlukların üzerinden gelinebileceği kanısında olmadığımı söylemek isterim. TeĢekkür ederim.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
TeĢekkür ederiz, sayın OYAN. Efendim en az rüĢvet veren hangisi olduğunu merak ettiğiniz mi bilmiyorum. Bir araĢtırma elime geçti. Dünyada en az rüĢvet Ġsveç'te veriliyormuĢ. Sonra Avustralya da, ardından Kanada, Avusturya ve Ġsviçre. En az rüĢvet, bu ülkelerde veriliyormuĢ. En fazla rüĢvet Çin'deymiĢ. Ondan sonra Güney Kore'de, Tayvan'da,
Ġtalya'da, Malezya'da ve Japonya'da... böyle liste uzayıp gidiyor. Ġlginç bir tablo; Türkiye'ye yer vermemiĢler. Ama en temiz ülkeler diye bir liste var. Orada Türkiye'ye rastlıyoruz. Orada en temiz ülkeler sıralamasında Danimarka liste baĢı, sonra Finlandiya, Yeni
Zellanda, Ġsveç, Kanada. Türkiye'nin yeri 54. sırada. Türkiye en temiz ülkeler sıralamasında... Ama bazı sıralamalarda aynı anda üç veya dört ülkeye yer verilmiĢ. Onu göz
önüne alınca ülke bazında 70. Kamerun, Nijerya, Endonezya, Azerbaycan, Özbekistan gibi ülkeler de en kirli ülkeler sıralamasında. ġimdi ikinci konuĢmacımız çoğumuzun yakından tanıdığı sayın Recep YAZICIOGLU. Kendisi onaltı yıl kadar kaymakamlık ve on
beĢ yılda valilik görevinde bulunmuĢ. ġu anda merkez valisi olarak görev yapıyor. Aynı
zamanda bir hukukçu olan sayın YAZICIOGLU bize bir il yöneticisi olarak konuya bakıĢ açısını dile getirecek.
-56-
- RECEP YAZICIOĞLU (Merkez Valisi)
Önce böyle bir konuyu gündeme getiren Ticaret Odasına teĢekkür ediyorum. Türkiye'de keĢke burada Odanın yaptığı bu öncülüğü sendikalar, üniversiteler yani sivil toplum yapabilse bu konu çözülür. Sayın hocam "eğitimle çözeriz bunu" dedi. ġüphesiz
herĢeyin temelinde eğitim var ama okullara ahlak dersi koyarak ahlaklı bir toplum yaratılamaz. Ama sivil toplumu uyanık olan bir ülkede de bu tür yağmalar, vurgunlar ve soygunlar yapılamaz. Maalesef bizin ülkemizde devlet halkından korkuyor, halk da devletinden korkuyor. Bu iki korkak vaziyet bugünkü durumu doğuruyor. Yani bu bir sistemin sonucudur. Ülkeyi yönetenlerin iyi niyetinden Ģüphe edemeyiz. Doğru da değildir aksi ama
iyi niyet kurtarmamaktadır. Cehennemin yolları da iyi niyet taĢlarıyla döĢelidir. O zaman
denir ki %15 iyi niyet, %85 sistem. Bugünkü sistemden bu sonuçlar çıkıyor. Bugün biz
burada Ģahsen kendi hesabıma ahkam kesen bir kiĢi olarak bu sistemin içine girelim herhalde biz de sisteme uymak mecburiyetinde kalırız. O zaman demek ki bu düzeni, bu sistemi değiĢtirmek lazım. Böyle diyenleri, sistem değiĢtirdi maalesef. Dolayısıyla, bunu
söylemek de para etmiyor. O zaman bir proje hazırlamak lazım ki bu nasıl olacak? Tabi
sonunda, iĢ dönüp dolaĢır sevgili halkımıza dayanır.
Acaba ne kadar batık banka kazığı. Batık kredi kazığı ne kadardır? bilmiyoruz ne kadar
olduğunu. Peki son onbeĢ yılda kamu kağıtlarından yediğimiz kazık nedir? Kaç yüz milyar dolardır acaba? Çünkü bu sene yirmi iki katrilyon ödüyoruz faiz olarak, kamu kağıtlarına. Yirmi iki katrilyon zaten bizim gelirimiz. Yani gelirimizi faize veriyoruz. Bu onbeĢ yıldır devam ediyor. Bu on beĢ yıllık kazık acaba ne kadardır? UyuĢturucu kazığı olarak yüz otuz milyar dolardan bahsedilir. ġimdi bunların hepsini toplasanız, aĢağı yukarı
beĢ altıyüz milyar dolar gibi bir rakam çıkıyor ortaya. Neredeyse bir trilyon dolara çıkacağız. ġimdi bununla bu ülkede herhalde yapılmamıĢ ne altyapı kalırdı, ne demin hocamın bahsettiği eğitim ki, dünyada yüz on dokuz ülke arasında yüz beĢinci sırasındayız
eğitime ayrılan pay açısından. ġimdi demek ki; Türkiye'nin alt yapısı sağlık, eğitim dahil
fiziki altyapısı çoktan ama çoktan biterdi. Geçen bir kamu bankası yöneticisi anlatıyor.
Diyor ki; "Siyaset olmadan Türkiye'de banka yağması olmaz." Yani bugünkü banka sistemi, bugünkü siyasi sistem, bugünkü ceza sistemi hepsi bu iĢin içinde. Çünkü ceza sisteminde biliyorsunuz yağmanın cezası yok. ġimdi ortada elleri kelepçeli adamlar görüyoruz. Bunların ceza falan alacağım zannediyoruz. Böyle bir Ģey yok. Cezası yok bunun.
Ceza alsın diye çeteye sokuyorlar girip giremeyeceği belli değil, çetenin cezası yok. Çete suçunun cezası yok bu ülkede. Ama T-SHIRT gasp eden çocuklara otuz üç yıl ceza verildi. Mecliste pankart asan çocuklara savcı idam istedi. Bereket versin mahkeme insaflı
davrandı kırk sekiz yılla mahkum etti. ġimdi böyle güzel bir ceza sistemi var. Yani vurgun ve soygunun ceza sistemi ile uzaktan yakından bir ilgisi yok. Onun için adamlar zafer
iĢareti yapıyorlar. ġimdi halkımızda zannediyor ki iĢte yeğeni yakaladık. Bu iĢ çorap
söküğü gibi gelecek. Yahu ne gelecek kardeĢim? Zaten geçen gün bakan dedi ki; "bunlar
paralarını ödesinler, affa girecekler." Zaten cezası yoktu ki affa girecek. Nerede girecek?
Bu aynı genel müdür diyor ki "Türkiye yirmi aileye çalıĢıyor" diyor. Eğer yirmi aileye
çalıĢmasaydık biz ne IMF'ye ne de dünya bankasına muhtaç olmazdık. Ama bu yirmi ai-57-
le bir türlü doymuyor. Baraj ihaleleri üç misli, otoyol ihaleleri yedi misli fiyatına veriliyor bu ülkede. Bunlar meĢru soygunlardır. Sisteme uygun soygunlardır. Biliyorsunuz davet sistemi, mübarek bir sistemdir, bu davet sistemi. BeĢ tane firma davet edersiniz, beĢine iĢ verirsiniz. Bölersiniz km olarak. Bu kitabına uygun bir soygundur. ġimdi bütün bu
soygunlar dediğim gibi astronomik rakamlara varıyor ve bu Türkiye'nin siyasi sisteminden, idari sisteminden ve ekonomik sisteminden kaynaklanır. Ne dendi? "Verdimse ben
verdim." Mahkum oldu biliyorsunuz bu iĢi alet olan öğretmenler, dokuzar yıla yanılmıyorsam. ġimdi patrimonyal yönetim anlayıĢında ülke hükümdarın malıdır malun yaĢıyanlar rehayadır kul taifesidir. Bürokraside hükümdarın lütfudur. Türkiye'de böyle değil midir? Bürokrasi lütuf değil midir? Sevgili halkımız kul taifesi değil midir? Reaya değil midir? Çünkü ne ses ne seda çıkıyor. Sendikalar çıkıyorlar senede bir Kızılay Meydanına halay çekerek bize para verin diyorlar devlete, hükümete. Nerede para? Para yok. Sendikaların yapacağı Ģey, sistemi sorgulamaktır. Belki oradan bir Ģey damlar bize. Bugün üniversite hocalarının maaĢı dergi alacak, gazete alacak, dolmuĢ parasını karĢılayacak bir
maaĢ değildir. Üniversite hocalarını bilir kiĢi tayin ediyorlar trilyonluk soygunlar için yüz
bin sayfa, iki yüz bin sayfa metin inceleniyor, rapor yazılıyor, elli bin lira bilir kiĢi parası
takdir ediyor mahkemelerimiz. Demek ki bunları bir bütün olarak yeniden yapılandırmadığımız sürece, "verdimse ben verdim" devam eder. Bir gün rahmetli olan cumhurbaĢkanımıza gidip diyor ki zamanın baĢbakanı; "falan bakan diyor hırsız, ben onun azlini
istiyorum" diyor. "Alıyorsa müteahhitlerden alıyor" diyor, "boĢ ver" diyor. Böyle gidiyor bu iĢ. Komünist sistem çökünce kapitalizm ama onun da vahĢi olanı tek alternatif
oldu. Tek alternatif bu olunca yönetenler ağlıyor, yönetilenler ağlıyor. Peki kim bunu çözecek? Kim küçülecek? Herkes ağlıyor. Dendi ki malki cinayetinde yedi yüz trilyon para
bir gecede el değiĢtirdi. Yedi yüz trilyon para bundan üç yıl önceki para. Peki Türkiye
Ģimdi ne ile yatıp kalkıyor? Yolsuzlukla mı, suistimalle mi, sistem tartıĢması ile mi yatıp
kalkıyor? Hayır irtica ile yatıp kalkıyor. Ama bu arada biri malı götürüyor. Bu malı götürmek Türkiye'nin birliğini ve dirliğini ilgilendirmiyor. Çok ilginçtir. Ülkenin birliğini
ve dirliğini yalnız irtica tehdit ediyor. Vurgun ve soygun demek ki birlik ve dirlikle ilgili
değilmiĢ. Bu ne haldir ya... Yağma ediliyor ülke ya... Orta sınıf gitti yok oldu. Tepede
yirmi tane aile kaldı. Bu ülkenin birliği ve dirliğiyle ülkenin düzeni ve güvenliği ile ilgisi
yokmuĢ bu iĢin. Müslüm GÜNDÜZ devleti yıkmak üzere iken bereket versin enselendi.
Halbuki adam, Fadime'yi yıkmaya uğraĢıyordu. Müslüm GÜNDÜZ'ün gücü yeter mi bu
devleti yıkmaya? Ali KALKANCI diye bir herif Fadime ile meĢguldü, biri bıraktı öbürü
teslim aldı. Geçen gün bir gazeteci diyor ki "devlet bunları izlediği kadar bu soyguncuları izleseydi böyle Ģeyler olmazdı" Bir baĢbakan diyor ki; "bu kamu bankaları devletin elinde olduğu sürece hırsızlığın, uğursuzluğun önü kesilemez." Ne oldu? Kim
söylüyor bunu? Sivil toplum mu bunu söylüyor? Ülkeyi yönetenler... Ülkeyi yönetenler
ne güzel konuĢuyor, bayılıyorum konuĢmalarına. Bana derler, sivri dilli. Bugün en sivri
dil, ülkeyi yöneten insanların sivri dilidir. Her Ģeye kadir liderler zirvesi toplanıp bu iĢlere
de bir karar verseler ne güzel olur. Liderler zirvesi cumhurbaĢkanını seçiyor, yapmadığı iĢ
yok. Buna da bir karar versin. Parlamento ne güzel aklıyor. Önce nokta nokta yapıyor,
sonra aklıyor. Bu nasıl bir iĢtir? Bir komedi oynanıyor. Niye itham ettin arkadaĢ?
-58-
Eğer yanlıĢ itham ettiysen, o ayrı bir ayıptır. Peki niye akladın be adam? O ayıbın ayıbıdır. Hep aynı çark değil midir bu? Çarkın dıĢında bu güne kadar gelen acaba, bir siyasi
parti var mıdır? Yani, bu çarkın diĢlisi arasında ezilmeyen ve bu oyunu bu kurallara göre
oynamayan bir siyasi kadro var mı acaba? Mümkün değil. O zaman ne yapmak lazım; o
zaman bu iĢi sil baĢtan yeniden dizayn etmek lazım. Üniversiteler batıda bir sivil toplumdur, bizde karakol teĢkilatı oldu. Güvenlik hizmetlerinden sorumlu oldu üniversiteler. Güvenlik iĢlerine bakıyor. Geçen gün bir sendika baĢkanımız diyor ki, ne değiĢecek diyor bu
memlekette gel bir çay içelim de diyor ne değiĢeceğine bir bakalım. Ne oluyormuĢ, ne değiĢiyormuĢ, değiĢmesi gereken bir Ģey mi var? Aman Allahım. E peki ne olacak bu iĢler?
Susurluk ne dedik? "Köküne kadar." Öyle dendi mi anlayın ki hikayedir. Yani bir Ģey köküne kadar dendi mi tamam bu iĢ bitti. Hiç bu iĢin üzerinde durma... Sonunda iĢte bu polis
memurları yirmi ikinci duruĢmada ertelendi. Polis memurları kırmızı pasaport vermiĢ.
Bunlar kendiliğinden mi vermiĢ bunu? ġu kamu bankalarının kredisini acaba genel müdürün takdiri ile mi verilmiĢ bu batık bankalara, bilmem ne bankalarına, bakkal dükkanı
bankalara. Kamu bankaları teminat mektubu verirken acaba genel müdürünün takdiri ile
mi veriliyor bu iĢler? Açıklansın deniliyor, kim aldı? Halk Bankası; halkın bankası kobilere kredi açacak. Acaba kobilere mi kredi açıyor? Hangi siyasi bunu takip etti? ġimdi
efendim bunlar soruĢturulacakmıĢ da, iĢte bunlar ceza alacakmıĢ da. Her karanlığın bir sabahı olur, her iniĢin bir çıkıĢı olur. Karanlıklar nasıl Ġtalya'da bir temiz eller harekatı ile
temizlendi? Orada ne dediler; CumhurbaĢkanı "madalya takacaksınız" diyor GLADĠO'ya, bunlar milli kahramanlardır diyor, mahkum oluyor. Ġyi mi? Ġspanya'da bakanlar,
polis Ģefleri mahkum oluyor. Törenle GONZALES götürüyor iki bakanını cezaevine. ĠĢte
LOCKHEED olayı, dendi. Bir tek bizde açıklanmadı. Anayasaya madde koydular. O
dönemin silah kaçakçıları uyuĢturucu kaçakçıları, yurt dıĢında villa almıĢlar o değerli zata. O kaçakçılar sağcılara da solculara da silah getiriyordu. NTV'de bir belgesel vardı
mafya diye. Adam yetmiĢ yaĢına kadar Amerika'yı dize getirmiĢ, yetmiĢ yaĢına kadar...
Ondan sonra ömrü vefa etmedi, öldü gitti Amerika'lılar da kurtuldu. Onu anlatıyordu. ĠĢin
baĢında ip koparsa, insiyatif kaybolursa teslim olursun çeteye. Teslim olursun kardeĢim.
Ne ses ne nefes. Ama ortada bakarsın böyle Ģimdi; acaba bu yeğen amcası hükümdar olsaydı bu operasyon olacak mıydı? Ne yapacağız, sahipsiz olunca demek ki bir adamın tepesine biniyoruz. Peki sahipli olanlara sıra ne zaman gelecek? Gelmeyecek demektir. BeĢ
yüz milyon dolar konmuĢ INTERBANK'ın içine, özelleĢtiriliyordu. ġimdi beĢ yüz elli
milyon dolara mı verilecekti. Elli milyon zam yapmıĢ adam demek ki. Peki onu alan boĢaltacaktı tekrar. ġimdi tekrar devlet dolduruyor bunları. Tekrar özelleĢtirilecek, tekrar
boĢaltılacak öyle olmayacak mı, yani ona mani olan bir Ģey mi var Türkiye'de? Demek ki
bu doldur boĢalt sistemi ile Türkiye'de bu iĢ, tam bir Levent KIRCA'lık iĢ, Aziz NESĠN'lik iĢ bu. Yani böyle bir oyun, gülüp oynuyoruz, sendikacılarda Kızılay meydanında
halay çekiyor. Zaten yapılacak tek Ģey halaydır. Bir gün Hasan Celal GÜZEL'i ziyarete
gittim. Ġki yıl önce, üç yıl önce... Kapıya yazmıĢ "hırsızlar giremez" diye. Kendisi de ud
çalıyor. Dedim abi bu memlekette ancak ut çalınır. BaĢka bir halt olmaz. Çünkü yazmıĢsın zaten oraya hırsızlar giremez diye, kimse yok yanında zaten. Efendim saygılar sunarım.
-59-
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
Sayın YAZICIOGLU'na hem bu güzel konuĢması için hem de süreye saniyesine kadar
uyduğu için çok teĢekkür ederiz. Tabi bu anlatılanlar bizim yabancımız olmadığı için çok
fazla bir hayretle izlemiyoruz. Çünkü trilyonlarca da hayali ihracat yapıp da daha sonra
çıkan bir yasa ile sadece yüz bin lira ödemek suretiyle insanların af olduğunu gördük biz.
Yine öğleden önce bir soru yöneltmiĢtik. SayıĢtay yasasına otuz üç yıl önce konmuĢ Ģu
veya bu Ģekilde haksız para alanlar, zimmetine para geçirenler, suistimal yapanlar ortaya
çıkartıldığında, yedi sekiz yıl sonra bu parayı iade ederken, "sekiz yıllık toplam gecikme
faizi yüzde onu aĢamaz" diye bir madde konmuĢ. O da halen yürürlükte. Birde çıkartılan
yasalardaki anlayıĢa bakıyoruz. "Acaba bu niye böyle oluyor?" diyesi geliyor. Geçtiğimiz
günlerde Türkiye'de ilginç bir olay yaĢadık biliyorsunuz. Hükümet Dünya Bankasından
iki milyar dolarlık uyum kredisini alabilmek için kanun hükmünde kararname hazırladı
ve bunu Sayın CumhurbaĢkanına sundu. Sayın CumhurbaĢkanı da "bu böyle olmaz kanunla olur" dedi. Ondan sonra bildiğiniz gibi küsme olayları baĢladı. Birbirine arkayı
dönme olayları oldu. Borsa düĢtü, faizler yükseldi. "Ġki milyar dolar kredi gelmiyor" dendi. Her Ģey böyle allak bullak oldu. Sırf o kanun hükmündeki kararname ile getirilmek istenen vergi resim harç istisnası getirilemediği için... Daha sonra birde baktık ki meğerse
o kararnameye konan vergi resim harç istisnası altı yıl önce bir baĢka kanunda çıkmıĢ,
durduğu yerde duruyor. Hükümet de farkında değil, cumhurbaĢkanı da farkında değil yani,
Türkiye böyle ilginç olayları yaĢayabiliyor. ġimdi çoğumuzun da yakından bilmediği bir
kurum açısından olayları ele alacağız. Sayın ġevket TaĢdelen, Emniyet Genel Müdürlüğü
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi BaĢkan Yardımcısı. Kendisi 1980'de
Polis Akademisi mezunu. 15 yıldır da mali polis biriminde çeĢitli görevlerde çalıĢıyor.
Özellikle olayın emniyet açısından görüntüsünü, kaçakçılıkla ve organize suçlarla
mücadelenin ne Ģekilde olduğu ve oradaki bakıĢ açısından bizleri aydınlatacak. Buyurunuz Sayın TaĢdelen.
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Müsaadenizle bende yolsuzluğun polisiye açıdan mücadelesi nasıl yapılıyor? Bizim tespitlerimize göre kaç türlü yolsuzluk var, ülkemizde polis
kayıtlarına giren ve adli sisteme intikal eden. Bunları ana hatlarıyla gruplayarak bir
özetleme yapmak istiyorum, bana ayrılan sürede. Hukuk sistemimiz içerisinde baktığımız
zaman yolsuzluğun; yolsuzluk ismiyle bir tarifi yok. Yani bu isimle tanımlanmıĢ kanunların suç kabul ettiği bir fiil yok. Ancak çeĢitli yasalarda Ģu anda konuĢtuğumuz yolsuzluk suçlarını, fiillerini tarif eden hükümler var. Biraz önce bazı konuĢmacılar ismen değindiler bir takım yasalara. Bunlardan son dönemde yürürlüğe giren, son bir yıldır uygulanan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası. Bu yasa çıkmadan öncede Türk Ceza Yasasında çeĢitli hükümler vardı. Bunlar içerisinde yine yolsuzluk suçları çerçevesinde gündeme gelen Türk Ceza Yasasının 313-314. maddesi yani, suç iĢlemek
için teĢekkül oluĢturma maddeleri uygulanıyordu. Bu her iki yasada Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görev alanına giren ceza maddeleri içeriyor. Bunun dıĢında yolsuzluk
-60-
suçlarında uygulanan yasa maddelerinden birisi de yine Türk Ceza Yasasında yeri bulunan, nitelikli dolandırıcılık diye tarif edebileceğimiz, Türk Ceza Yasasının 503-504. maddesi. ġimdi bu yasa maddelerinden bahsettikten sonra, peki biz yolsuzluk olarak hangi suç
türlerini, hangi fiileri yolsuzluk kapsamında düĢünüyoruz, değerlendiriyoruz? ġu anki uygulamalar açısından bakıldığı zaman Ģöyle bir tarif yapmak mümkün; tabi ki yolsuzluk
toplantılarda bile tartıĢılır hale geldiğine göre çok yaygın bir Ģekilde gelmiĢ demektir. Buradan sanıyorum daha önce yapılmayan tanımlamalar, tarifler, sınır çizmelerde yapılacak
bundan sonra. Müsaade ederseniz ben kendi tanımladığım bir yolsuzluk tarifini sunmak
istiyorum. "Genellikle üç veya daha fazla kiĢinin bir araya gelerek bazı kamu görevlilerinin de katılımıyla devlet hazinesinin zarara uğratılması genel anlamda yolsuzluk olarak tarif edilebilir." ġimdi buradaki tariften de baktığınız zaman ülkemizdeki
yolsuzluk suçlarında iki çakıĢan nokta var, bileĢke var. Birisi bu suçlarda zarar gören devlet hazinesi, yani sizlerin bizlerin parası. Devlet hazinesi vatandaĢların ödediği vergilerden oluĢan bir hazine. Burada yolsuzluk suçlarının tamamında hazineden birileri paraları
götürüyor. Bir baĢka çakıĢan bir bileĢke var o da bu suçlarda neredeyse büyük bölümünde
o konu ile ilgili olan kamu görevlilerin de payı var. Ya da suça iĢtiraki var, ya da Ģebekeye
iĢtiraki var. ġimdi buradan bakınca Ģöyle bir gruplama yapmak mümkün. Ġhale
yolsuzluğu, hayali ihracat ve ithalat yolsuzluğu, gübre yolsuzluğu, pamuk yolsuzluğu,
vergi iadesi yolsuzluğu, gümrük yolsuzluğu ve son günlerde yine kamuoyu gündeminde
olan banka yolsuzluğu. Tabi ki buradaki gruplamalara baktığımız zaman yolsuzluğun yapılıĢ Ģekline ve yapıldığı alana bağlı olarak isimlendirme almıĢ. Bu tartıĢılabilir. Birine
göre doğrudur, bir baĢkasına göre yanlıĢtır. Ama ana hatları ile anlaĢılabilir olması için
böyle bir gruplama yapmak mümkün. Ġhale yolsuzluğuna baktığımız zaman ihale komisyonunu oluĢturan devlet görevlilerinin ihaleye katılan özel Ģahıslarla birlikte organize bir
Ģekilde yine devlet hazinesini zarara uğrattığını görüyoruz. Hayali ihracat ve ithalat yolsuzluğunda ise gerçekte herhangi bir ihracat ya da ithalat iĢlemi olmadığı halde fiktif iĢlem yapılıyor, görünmeyen iĢlemler yapılıyor. Bazı gümrük görevlileri de organizasyona
katılarak yine devlet hazinesi zarara uğratılıyor. Bu hayali ihracat ve ithalat yolsuzluğuna
baktığınız zaman iki çeĢit zarar söz konusu hazine için. Birincisi, gümrük iĢlemleri sırasında devletin alması gereken vergi, resim ve harçlar sahte belgeler düzenlendiği için doğrudan devlet kasasına girmiyor, Ģebeke içerisindeki kiĢilerin cebine gidiyor. Bir baĢkası
da, ihracat ve ithalat iĢlemlerinde devletin verdiği teĢviklerden yararlanmak suretiyle yine
aynı sahte belgelerle sizlerin ödediği vergilerden bir kısmını da tekrar yine ceplerine
indiriyorlar. Yani ödemedikleri vergilerle, ödemedikleri paralarla yetinmiyorlar birde gerçekten dürüst bir Ģekilde vergisini ödeyen insanların parasını da yine Hazineden sahte belgelerle alarak yolsuzluğun boyutlarını artırıyorlar. Gübre yolsuzluğu da Ģöyle izah edilebilir; devlet biliyorsunuz sosyal devlet olma ilkesinden hareketle çeĢitli alanlarla teĢvikler veriyor. Örneğin; tarım alanında teĢvikler veriyor, çeĢitli kanallardan Ziraat Bankası
kanalı ile ya da Hazine MüsteĢarlığı kanalıyla ya da baĢka kaynaklar kanalıyla... Bu teĢvikler verilirken belli tebliğler çıkarılıyor. Kuralları belirleniyor. Örneğin; çiftçimiz gübre
kullansın, daha çok ürün elde etsin, daha kaliteli ürün elde etsin diye iyi niyetli hazırlanan
düzenlemeler var. Bunun sistemi kurulmuĢ, hangi belgelerle bu teĢvikten faydala-61-
nacağı belirlenmiĢ. Ancak benzeri organizasyonlar, yine bu teĢvik uygulamasında para
ödemesi yapan, ya da bu belgelerin kontrolünü yapan bazı kamu görevlilerinin de Ģebekeye katılımı ile bu kez gerçekte çiftçilikte hiç ilgisi olmayan, hiç bir tarım üretimi yapmayan bazı uyanıkların cebine gidiyor; devlet hazinesindeki teĢvik için ayrılan, tarımı
desteklemek üzere ayrılan paralar. Öbür tarafta da gerçekten hak sahibi olması gereken,
gerçekten desteklenmesi gereken de çiftçi de hiçbir zaman hak ettiği teĢvik primini alamıyor. Benzeri bir yolsuzluk da pamuk alanında karĢımıza çıkıyor kayıtlarımızda. Yine
aynı niyetle devlet daha kaliteli pamuk üretimi yapılsın, daha çok pamuk üretilsin ve dünya
piyasaları ile rekabet edebilsin Türk çiftçisi, Türk köylüsü diye pamuk eken çiftçimize
destekleme primi veriyor. Bunun da belli kurallarını belirlemiĢ. Belli belgeler istiyor bu
parayı öderken. Çoğu kez de bu desteklemeler dünya piyasaları ile boy ölçülebilsin diye
dolar bazında belirleniyor ton baĢına ya da kilo baĢına. Burada da yine sahte belgeler
düzenlenerek, gerçekte pamuk çiftçiliği ile hiç ilgisi olmayan, pamuk ekimi ile hiç ilgili
olmayan bazı art niyetli kiĢiler, bu ödemede rolü bulunan yetkililerin ve kamu görevlilerinde katılımıyla yine hazineden devletin bu iĢ için ayırdığı fonlar hiç pamuk üreticisine
gitmeden çoğu kez maalesef bir kaç kiĢinin cebine gidiyor. Devlet yine aldığı bazı vergilerden iadelerde bulunuyor, çeĢitli alanları, çeĢitli sektörleri desteklemek amacıyla. Bu
KDV iadesi dediğimiz yöntemde de bu kez KDV iadesi yapan bazı vergi dairesi görevlilerinde yine Ģebekeye katılımıyla gerçekte desteklenmesi gereken sektörler ya da kiĢiler
yerine hiç ilgisi olmayan art niyetli kiĢilerin cebine gitmekte ve desteklenmesi gereken
sektörler de hiç bir zaman gereken desteği görememekte, bu yolsuzluk sayesinde. Gümrük yolsuzluğu da ülkemizde maalesef en çok karĢımıza çıkan yolsuzluk türleri içerisinde yer alıyor. Gümrüklerde biliyorsunuz çok sayıda gümrük kapımız var. Bakanlar kurulu
kararı ile belirlenmiĢ. Hem mal hareketlerinde giriĢte hem de çıkıĢta ya da transit iĢlemlerde Serbest Bölgeler üzerinden ya da doğrudan diğer kapılarda çeĢitli gümrük iĢlemleri yapılıyor. Bunların hepsinin kanunu var, mevzuatımızda bir eksiklik yok baktığınız
zaman. Ama iĢte o mevzuatı uygulamak zorunda olan görevliler Ģebekeye katıldığı zaman
Ģekil değiĢiyor. Mevzuatın bir anlamı kalmıyor. ĠĢte gümrük yolsuzluğunda da maalesef
çoğu kez gümrük görevlilerinde Ģebekeye katılımıyla fiktif iĢlem dediğimiz sahte belgeler
düzenlenerek, gerçekte gitmeyen mallar herhangi bir ülkeye gitmiĢ gibi belge düzenleniyor. Hem ülke içerisinde vergi iadesi alınıyor, hem de birilerinin kara parası varsa bunu
bankacılık sistemine sokmak suretiyle kolayca aklayabiliyorlar bu yöntemle. Son olarak
kamuoyu gündemde olan banka yolsuzluğu. Banka yolsuzluğuna da baktığımız zaman,
burada söz konusu edilen banka yolsuzluğu, bizim kayıtlarımıza giren banka yolsuzluğu,
özel bankalarda özel Ģahısların iĢlettiği bankalarda karĢımıza çıkıyor. Peki özel bankalarda
yolsuzluk nasıl oluyor, bu iki bileĢkeye uymadığı halde? ġimdi burada da biliyorsunuz,
tüm bankalar ülkemizde mevduata verilen garanti sebebi ile mevduat sigorta fonu
kapsamında, yani bankaların mali yapıları zayıfladığı anda özel bankaların kendilerini
idare edemez hale geldiği zaman, bu kez devlet mevduat sigorta fonu kanalıyla yeni adıyla
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kanalıyla el koyuyor. "Siz idare edemediniz bankayı Ģu andan itibaren biz idare edeceğiz" diyor kısa bir Ģekilde ve bunu söylerken de bankanın mevcut tüm zararlarını devlet hazinesi üstleniyor. Ne oluyor, baktığı-62-
nız zaman Ģu ana kadar saydığımız diğer yolsuzluk türlerinin neredeyse tamamım da kat
kat aĢacak bir miktarda, sizlerin ödediği vergilerin bir kaç bankaya ya da bu Ģekilde el konulan banka kaynaklarına aktarıldığını ya da bunların borçlarına aktarıldığını görüyorsunuz. Peki banka yolsuzluğu nasıl yapılıyor, yöntem olarak? Bankaların mali bünyeleri nasıl
zayıflatılıyor, ne tür yöntemlerle zayıflatılıyor? Gerçekten bu bankalar ticari kredi açtığı
için, bunlar geri dönmediği için mi bunlar oluyor sadece? Riskli kredi dediğimiz krediler
yoluyla mı oluyor? Baktığınız zaman, kayıtlara giren yöntemler sadece kredi olayı değil.
Zaten burada sorgulanan ticari krediler değil, gerçekten bir bankadan kredi alan ve bunu
çeĢitli sebeplerle ödeyememiĢ kiĢiler değil; burada soruĢturma konusu edilen sorgulanan
bu değil. Gerçekte krediler için öngörülecek belgeler arandıktan, risk analizleri yapıldıktan sonra verilen krediler değil, burada sorgulanan. ġimdi bir vatandaĢ olarak bir
bankaya gidin elli milyonluk kredi isteyin, sizden elli çeĢit garanti ve belge isterler. Ama
burada soruĢturulan kredilere baktığınız zaman krediler zaten yanlıĢ yerlere gitmemiĢ; yani
bir üçüncü Ģahsa gitmemiĢ. Yine banka sahibinin yakınları yoluyla kendisine dönmüĢ.
Burada normal bir ticari iĢlemden bahsetmek söz konusu değil. ĠĢte "back to back" dediğimiz bir kredi yöntemi var. Kamuoyuna al gülüm ver gülüm diye yansıyan bir yöntem.
Sizin bankanız var. Bankalar yasasına göre kendi Ģirketlerinize, grup Ģirketlerinize belli
limitlerde kredi açabilirsiniz, kendi bankanızdan. ĠĢte bu limiti aĢabilmek için bir baĢka
banka sahibi ile anlaĢma yapmak sureti ile onun Ģirketlerine, limitleri aĢan miktarda kredi
açıyorsunuz. Aynı miktarda parayı da onun bankasından kendi Ģirketlerinize alıyorsunuz.
Sonuçta, her iki banka da battığı, devlet el koyduğu zaman ikisinin zararını da sizler ve
bizler ödüyoruz. Bir baĢka yaygın yöntem, Off-Shore bankaları kurmak suretiyle. Biliyorsunuz. Off-Shore Türkçe adıyla "Kıyı Bankacılığı" denen bir sistem. Genellikle ülkemizdeki bankaların çoğunun özellikle Kıbrıs'ta Off-Shore bankaları var. Off-Shore
bankası kurmak yasa dıĢı bir iĢlem değil. Hazinenin izin verdiği, yasaların uygun gördüğü
çerçevede yapılabilir. Off-Shore da ilginç bir olay var. Neden, peki mevduat var, çeĢitli
enstrümanlar var, reposundan tutun da döviz hesabına varan kadar niye Off-Shore ayrıca
bir hesabı var? Off-Shore yurt dıĢı kabul edildiği için vergi dıĢı bir sistem biliyorsunuz,
Türk vatandaĢları açısından. Siz müĢteri olarak cebinizde para ile bir bankaya gittiğiniz
zaman herhangi bir mevduat açtırırsanız. Türk yasalarına tabisiniz ve onun için öngörülen
vergileri sizden otomatik olarak bankacılık sistemi alır peĢinen. Faiz size tahakkuk
ettiğinde bunu keser. Ama Off-Shore hesabı açtırdığınız an yurt dıĢında kabul edilen bir
hesaptır. Ama gerçekte bu, Türkiye'dedir. Hiç bir zaman yurt dıĢına gitmemiĢtir. Çünkü,
Off-Shore bankalarının hiçbirinin bir personeli yoktur. Kulübe bankacılık dediğimiz
sistemdir. Fiktif iĢlemler görür. O, makine üzerinden iĢlemler yürür. Ama kağıt üzerinde
diyorlar ki, Off-Shore denen bir sistem var. Üstelik hiç bir vergide ödemiyorsunuz. Ödemeyince %12 daha fazla gelir elde ediyorsunuz. Üstelik de maalesef, bazı banka görevlileri devlet garantisi kapsamında olmadığı halde, devlet garantisi kapsamındadır bu hesap
da diyerek böyle bir yönlendirme yapmak suretiyle, Off-Shore hesaplarını yurt dıĢına
yönlendirmiĢ, oradan da yine yakın Ģirketlere giderek bu Ģekilde olmuĢ. Bir baĢka yöntem
vergi cennetleri dediğimiz biraz önce bahsedilen adalarda Ģirketler kurarak paraları buraya kredi gibi, kredi süsü altında yönlendirmek daha sonra yine baĢka Ģahıslar üzerinden
-63-
Türkiye'ye dönmesi. Yine paravan Ģirketler kurup bu Ģirketlere iĢte çaycısına, garsonuna,
yakınlarına gerçekleĢmiĢ sermayesi olmayan kiĢiler adına Ģirketler kurup bu paraları onlar adına transfer edip daha sonra nakit olarak almak gibi yöntem olabilir. Ana hatları ile
yolsuzluk türleri böyle. Sanıyorum soru cevap bölümü varsa kalan bölümleri de orada anlatmak mümkün bana ayrılan süre Ģu anda doldu. TeĢekkür ederim.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
TeĢekkür ederiz Sayın TAġDELEN. Bu Off-Shore bankalarla ilgili devletin açıklaması
dahi yanıltıcı olduğu için çok vatandaĢımız olayın iç yüzünün ne olduğunu anlamadı ve iki
türlü periĢan oldu. Birincisi Off-Shore'dan elde edilen faiz gelirleri vergiye tabi değil
denildiği için, bankalarca da herkes öyle dediği için vatandaĢ da "iyi burada vergi yokmuĢ" diyerek onu tercih etti, yüzde bir iki puanda fazla olduğu için... Oysa sonradan gerçek ortaya çıktı ki normal bankadaki faiz geliri tutarı kaç lira olursa olsun beyan edilmiyormuĢ; Off-Shore'dan örneğin, beĢ yüz milyon lira da faiz geliri elde edilse beyan edilmesi gerekiyormuĢ. ġu anda bir baĢka potansiyel sıkıntı da geriye dönük beĢ yıl içerisinde Off-Shore'dan faiz geliri elde edenlerin vergi kaçakçılığı durumu yani, Off-Shore hesaptan faiz gelirini elde etmiĢ sayılıyorlar. Ana paraya eklemiĢler, beyan etmiĢler böylece
katlanarak gitmiĢ. ġimdi bunlar eğer üzerlerine gidilse "dimyata pirince giderken evdeki
bulgurdan olacaklar" misali ikinci bir kez de o elde ettikleri gelirden dolayı da baĢka bir
yükümlülükle karĢı karĢıya kalacaklar maalesef. Efendim dördüncü konuĢmacımız
Mahmut ASLAN, Hacettepe Üniversitesinde Öğretim Üyesi. Kendisi iĢ ahlakı konusunda Doktora yapmıĢ, özellikle "Avrupa ĠĢ Ahlakı Örgütü" ile iliĢkisinde ve Türkiye koordinatörlüğüyle bilinen bir arkadaĢımız. Hacettepe Üniversitesinde Öğretim Üyesi olan
Yardımcısı Doçent Doktor Mahmut ASLAN, iĢ ahlakı yönüyle de konuya değinerek yolsuzluk konusunu açıklayacak. Buyurun Sayın ASLAN.
- MAHMUT ASLAN (Öğretim Üyesi)
TeĢekkür ediyorum Sayın BaĢkan. Öncelikle Ankara Ticaret Odasına bizlere bu fırsatı
verdikleri için teĢekkür ederek konuĢmama baĢlamak istiyorum ve daha çok konunun,
eğitim ve iĢ ahlakı yönüne değinmek istiyorum. Oğuz hocam, dünyadaki yolsuzlukların
nedenini açıklarken ayrıntılı olarak bunun ekonomik nedenleri üzerinde durdu. Ancak bu
ekonomik nedenlerin dıĢında kültürel ve hukuksal bir takım nedenler de var. Yine iĢin hukuksal boyutu üzerinde, Sayın Recep YAZICIOĞLU durdular. Fakat dikkatinizi çekmek
istediğim bir nokta var. Yine Sayın KIZILOT'un yaptığı açıklamalarda ülkeler; temiz ülkeler ya da yolsuzluk açısından belli bir puantaja tabi tutuldukları zaman, o sıralamalarda Türkiye'nin yerini gördük ve ilginç bir yapıyla da karĢılaĢıyoruz. Bakın belli bir kültürel yapıya sahip olan memleketlerde yolsuzluğun daha az olduğunu görmek mümkün.
Bunlar hangi ülkelerdir? Genellikle anglo-sakson ve tarihte protestan ahlakı dediğimiz
ahlaki yapıya ve mirasa sahip olan kuzey ülkeleridir. Yani, Ġskandinav ülkeleri ve anglosakson ülkelerinde bu yolsuzluğa karĢı tutumun daha sert olduğunu, en azından kültürel
-64-
olarak, yolsuzluğa karĢı belli bir duyarlılığın olduğunu, söylemek mümkün. ġimdi, bizim
ülkemizde kültür olarak yolsuzluğa karĢı yatkınlık olmadığını söyleyemeyiz. Bu bizim bir
oryantal despotizm türü bir yapıdan, devlet yapısından, gelmemizden de kaynaklanıyor.
ġimdi hepiniz düĢünebilirsiniz ki peki; eğitim ya da iĢ ahlakı bu yolsuzlukları önlemede
etkili olacak mıdır, böyle bir Ģey mümkün olabilir mi? Cevabım kesinlikle hayır. Yani,
tek baĢına ahlakın ya da ahlak eğitiminin etkili olacağı Ģeklinde bir Ģey söylemek mümkün değil. Fakat neden önemli? Bunu Ģöyle küçük bir örnekle size belki anımsatabilirim.
DüĢünelim ki, trafik büyük bir sorun ülkemizde ve bu trafik canavarı dediğimiz illetle boğuĢmak için bir Ģeyler yapılmaya çalıĢılıyor, ama devlet gerekli önlemi almıyor. ġimdi
biz istediğimiz kadar yüksek cezalar koyalım trafikte. Dört milyar, beĢ milyar, on milyarlık
cezalar koyalım. Eğer insanlar, trafik kurallarının ne olduğunu biliniyorlarsa acaba bu
cezalarla trafik terörünü durdurabilir miyiz? Bir ülkede özellikle politik açıdan yolsuzluklar
baĢ göstermeye devamlı bir hal arz etmeye baĢlarsa, toplum içerisinde yolsuzluklar baĢ
göstermeye baĢlayıp devamlı bir hal arz etmeye baĢlarsa, toplumda yolsuzluğun olağan
bir Ģey olduğu yönünden bir tutum geliĢiyor. ĠĢte belki de bu; yolsuzluğu besleyen, onu
bir fasit daire haline getiren çok önemli bir toplumsal açmaza yol açıyor. Yani düĢünün
ki, siz trafikte gidiyorsunuz. Önünüzde trafik kurallarını ihlal ederek ve herkesin canını
tehlikeye atarak zikzaklar çizen, kesinlikle sinyal vermeyen bir araç gidiyor ve buna her
gün rastlıyorsunuz. Fakat bir tek kimse bir kornayla protesto etme gereği duymuyor bu
ülkede. Oysa bu tür bir araç sürmenin cezası Avrupa ülkelerinde örneğin, Ġngiltere'de 4.5
milyar liradır, artı mahkemeye verilir o kiĢi. Ama biz uyarma gereği bile duymayız. Sanki
normal bir ĢeymiĢ gibi... Neden? Böyle bir davranıĢın olağan bir davranıĢ olduğu hesabına
kapılmıĢızdır. ĠĢte yolsuzluklarda bu derece özellikli kamu hayatında yer alınca
vatandaĢlarda ufak yolsuzlukları hoĢ görmeye, bunu olağan karĢılamaya baĢlıyor. Tabi
"balık baĢtan kokar" atasözünü hatırlamakta fayda var. ġimdi eğitim bu tür Ģeyleri engelleyebilir mi? Biz bir Ģeyler yapabilir miyiz, yol alabilir miyiz? Eğitimin amacı, özellikle iĢ ve meslek ahlakı eğitiminin amacı kesinlikle yolsuzlukları ortadan kaldırmak değil. Ancak buna katkıda bulunmak... Nasıl katkıda bulunuyor? ĠĢte biraz önce söylediğim
o uyuĢukluğu ortadan kaldırmaya çalıĢıyor. Yani, yolsuzluğun toplumsal meĢrutiyetini
azaltmaya ve yok etmeye çalıĢıyor. Bakın bir örnek vereceğim. ABD'de bugün bildiğiniz
gibi iĢletmecilik eğitimi zirve noktasındandır. ĠĢletmecilik eğitimi yapmak isterseniz,
dünyada nereye giderseniz gidip sorsanız herhalde herkes ABD der. Ama ABD'de bir iĢletmecilik okulu açmak, bir okulda iĢletmecilik eğitimi vermek için belli Ģartlar gerekir.
O Ģartlardan bir tanesi de; o okullarda mutlaka iĢ ahlakı dersinin müfredata konulmasıdır.
Bu bir zorunluluktur artık Amerika'da. ġimdi bu nereden kaynaklanıyor? ĠĢte onlarda da
küresel olarak yolsuzluğun, mafyacılığın, çıkarcılığın artması karĢısında kapitalizmin tökezlemesi ya da yabancı yatırımcıların yatırımlarını yapamama gibi bir sonuç ortaya çıkacağı için, sistemin kendi içinde çökmemesini sağlamak adına ahlak eğitimine önem verilir ve toplumsal duyarlılık korunmaya çalıĢıyor. Birde o ülkelerin sahip oldukları bu protestan iĢ ahlakı mirasının erimemesine önem göstermeleri. Yani artan göçlerle birlikte gelen diğer kültürlerin onların bu çalıĢma ahlakına, dürüstlüğe ve meslek ahlakına dayanan
özelliklerine zarar vermesini engellemek için, bu tür dersler zorunlu olarak konuyor. Tür-
-65-
kiye'de yolsuzluğu önlemek için neler yapılabilir? Biraz önce diğer Sayın konuĢmacıların
ifade ettiği gibi yolsuzluğun üç ayağı var. Bir tarafı ekonomik boyut yani ekonomik
dengesizlikler, gelir dağılımı dengesizlikleri, yüksek enflasyon gibi durumlar ve bu durumların yaĢandığı ülkelerde yolsuzluk katsayılarının, yolsuzluk oranının arttığını görüyoruz. Bir diğeri; bir ülkede eğer hukuk devleti yoksa ve hukuk devleti iĢlemiyorsa o zaman yolsuzlukları önlemenin de mümkün olmadığını ya da çok zor olduğunu görüyoruz.
Bir diğeri; daha önce sözünü ettiğim o ülkenin tarihinden, sosyal yapısından kaynaklanan
kültürel etkenler. Kamuoyunda daha çok yolsuzlukla mücadele ederken yaptırımlarla
ağırlık veriliyor. Yolsuzlukla mücadelenin iki ayağı varsa bunlardan biri eğitim, biri yaptırımlarsa, yaptırımlara daha çok ağırlık verildiğini ben düĢünüyorum. Yaptırımlar da nelerdir? Mali yaptırımlar ve cezai yaptırımlarıdır. Ama yine Sayın Yazıcıoğlu'nun çok iyi
ifade ettiği gibi ülkemizde yaptırımlar maalesef yoktur. Ekonomik etkenler olarak yolsuzluğun çıkacağı bir ortama sahibiz. Yolsuzluğu besleyen bir ortama sahibiz ve bunun kısa
dönemde değiĢmesi beklenmiyor. Kültürel açıdan da Kuzey ülkelerinin kültürüne sahip
olmadığımız için rüĢvetin, yolsuzluğun, adam kayırmacılığının gelenek haline geldiği bir
toplumsal yapıdan geldiğimiz için, kültürel açıdan da çok Ģanslı olduğumuz söylenemez.
O halde ne yapabiliriz? Yapabileceğimiz Ģey, sivil toplum örgütlerinin özellikle üniversitelerin de iĢbirliği ile bir araya gelerek bir toplumsal uyanıĢ ve seferberlik ruhuyla, ülkede
yolsuzluğa karĢı iĢ ve meslek ahlakının duyarlılığının artırılması. Bunun için tabi ki
araĢtırmalar yapılmalı, üniversiteler gerekli desteği vermelidirler. Sivil toplum kuruluĢları ve özel sektör firmaları bu konuda gönüllü olarak çalıĢmalıdırlar. Eğer böyle bir katılım olursa umuyorum ki en azından bir yerden baĢlanmıĢ olacaktır. 1987 yılında kurulan
bir örgütten bahsetmek istiyorum size. Avrupa ĠĢ Ahlakı Örgütü. Bu örgüt 1987 yılında
Avrupa'daki üniversitelerin, sivil toplum kuruluĢlarının ve firmaların iĢ dünyasından
kiĢilerin bir araya gelerek kurduğu bir gönüllü kuruluĢ ve amacı da Avrupa çapında yolsuzlukların ve iĢ ahlakına aykırı uygulamaların önlenmesine çalıĢmak. Fakat bu bir kontrol mekanizması ya da örgütü değil. Yani gidip de birilerini teĢhir etmek için böyle araĢtırmalar yapan, hafiye gibi bir kuruluĢ değil. Bunun amacı hizmet içi eğitimler yoluyla,
seminerler, konferanslar yoluyla, Avrupa çapında iĢ ahlakı duyarlılığının artırılması ve
bunun için hem uluslararası bir yapılanma içinde hem de ulusal bir yapılanma içinde faaliyet gösterilmesi. Biz Hacettepe üniversitesi olarak, 1999 yılında bir "ĠĢletmecilik Meslek Etiği Merkezi" kurduk. Bu bir uygulama ve araĢtırma merkezi ve bu merkez olarak da
Avrupa ĠĢ Ahlakı Örgütünün Türkiye Koordinatörlüğünü aldık. Bize baĢvuru ya da istek
olduğu zaman gönüllü sivil toplum kuruluĢlarının, firmaların ve akademisyenlerin de desteği ile bu Avrupa ĠĢ Ahlakı Örgütünün Türkiye ayağı, Türkiye Ģubesi de kurulacak ve yapılacak olan çalıĢmalarla belki toplumsal duyarlılığın artırılmasına üniversite olarak katkıda bulunacağız. Örneğin bizim çağrılarımıza bugüne kadar cevap veren kimler oldu diye sorabilirsiniz. Bir tanesini özel sektörden, Alarko Holding'ten Sayın Ġshak Bey cevap
vermiĢlerdir. Bir tanesi de ilginç bulabilirsiniz. Jandarma Genel Komutanlığı 3500'e yakın personelini iĢ ve meslek ahlakı eğitiminden geçirme kararı aldı ve özellikle rüĢvete,
yolsuzluğa karĢı, adam kayırmacılığa karĢı eğitmek için personelini on beĢ gün süren dizi
konferanslarla uzman çavuĢ rütbesine, teğmen rütbesine kadar bütün okumakta olan
-66-
personelini eğitme kararı aldı ve bu, uygulanıyor Ģu anda. Dileriz ki diğer kuruluĢlarımızda, gerek özel sektörde gerek kamu sektöründe bu tür eğitim uygulamalarına sıcak bakarlar ve iĢin bir noktasından baĢlamıĢ olabiliriz. Son olarak Ģunu söylemek istiyorum. Bizlerin kültür olarak her Ģeyi devletten bekleme Ģeklinde bir yaklaĢımı var. Her Ģeyi birilerin bizler adına çıkıp yapmasını bekliyoruz. Bu yolsuzluk olayında da sanki birileri beyaz
prens çıkacak ve bizi bu yolsuzluktan kurtaracak gibi bir beklenti içine girebiliriz. Ama
artık bunu bırakmamız gerektiğine inanıyorum. Artık biz kendi kiĢisel inisiyatifimizi kullanmadığımız sürece, kendi yapmamız gerekenleri yapmadığımız zaman kimse bizi kurtarmayacak. Eğer biz önümüzde giden arabanın trafik kurallarını ihlal etmesine seyirci
kalıyorsak, bu ülkede bir trilyonu, 1.5 katrilyonu götürdüğüne de aynen öyle seyirci kalıyoruz ve uyuyoruz .Bu toplumsal bir hastalıktır bence ve bunun ancak aileden gelen eğitimle, bireye daha çok önem vererek, bireysel inisiyatife daha çok önem vererek ve okulda
da bu eğitimin desteklenmesiyle olabilecek bir Ģey olduğu muhakkak Maalesef kısa
dönemde gerçekleĢtirilebilecek gibi de görünmüyor. Hepinize teĢekkür ederim.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
Bizde çok teĢekkür ediyoruz. Sonuncu konuĢmacımızı tanıyorsunuz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Kendisi VAVEK, yani VatandaĢın Vergisini Koruma Derneği BaĢkanı kimliğiyle konuĢacak. Daha önce Maliye Bakanlığında hesap uzmanı, daire baĢkanı, gelirler
genel müdür yardımcılığı, Bağ-Kur genel müdürlüğü, SSK genel müdürlüğü gibi değiĢik
görevlerde baĢarılı hizmetleri bulunan Sayın Kılıçdaroğlu Ģu anda VatandaĢın Vergisini
Koruma Derneği BaĢkanlığını da yapıyor aynı zamanda. Buyurunuz efendim.
- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK BaĢkanı)
TeĢekkür ederim Sayın BaĢkanım. Sabahki oturumda bazı milletvekillerimiz mutlaka
bir ayrı komisyonun, ayrı bir kurumun oluĢturulmasını, yolsuzlukların önlenmesi konusunda söylediler. Bu bana birĢey hatırlattı. Ġlk mesleğe 1971 yılında girdiğimde, Çankaya Vergi Dairesinde bir odada hesap uzmanları kalıyorlardı. Bende muavin olarak orada
kıyıda köĢede bir sandalyede oturuyordum. Bir üstadımız; Türkiye, Pakistan ve Ġran arasında ortak bir sözleĢme dolayısıyla Pakistan'a gitmiĢti. Allah rahmet eylesin, Ziya Gökalp diye bir üstadımız vardı. DönüĢte bize enteresan bir olay anlattı. Giderlerken Pakistan'da görkemli bir bina göstermiĢler, "nedir bu?" diye sormuĢlar. Bu "RüĢvetle Mücadele Kurumu" denmiĢ. Fakat demiĢler "en büyük rüĢvette burada döner". ġimdi komisyon kurmakla, kurum kurmakla sonuç alınamaz. Sonuç ancak halkın bilinçli tepki
göstermesi, yolsuzluğa karĢı bulaĢanlara oy vermemesiyle olabilir. Eğer böyle bir kültür
yoksa bizde, hiç bir Ģey de olmaz. Ġstediğimiz kurumu kuralım sistemi ayakta tutamayız.
ġimdi sabahleyin değerli milletvekillerimizi izledik. Hepsinin ağzından bal akıyor. Hepsi
yolsuzluğa karĢılar, hepsi yolsuzluğun bir an önce önlenmesini istiyorlar. Peki kim yapacak? "ġu maddenin değiĢmesi lazım, bu kanunun değiĢmesi lazım" kardeĢim, onu ben
değiĢtirecek değilim. DeğiĢtirecek olan sizsiniz. "Siz bu konuda gerçekten samimi mi-67-
siniz?" diye bir soru sordum. Çünkü geçmiĢte adı yolsuzluklara karıĢan siyasal parti liderlerinin hepsini akladık. Hiç bir Ģey bırakmadık, tertemiz yaptık bunları. Bu yetki çerçevesinde hepsini akladık. ġimdi Sayın Yahnici benim soruma Ģöyle dedi; "hayır" dedi.
"Biz MHP olarak dedi elimizi kaldırmadık" dedi. Ama "hayır"da demediniz. Bizde
güzel bir söz var, "sükut ikrardan gelir". Yani siz sadece komisyonlarda muhalefet yapdınız. Ama, fiili ve gerçek anlamda muhalefet yapmadınız. O zaman samimi değilsiniz.
Yine bir soru daha kendilerine sordum. Kamu bankalarım önce özerkleĢtirmek sonrada
özelleĢtirmek için bir yasa çıktı parlamentodan. Sayın CumhurbaĢkanına sunuldu. Anayasanın en az yedi sekiz tane kararı var. O kararda deniliyor ki; "bir kamu kuruluĢunda
kamunun payı %50'den fazla ise o kurum kamunun denetimi alanı dıĢında tutulamaz". Bundan da zaten daha doğal bir Ģey olamaz. Çünkü eğer benim param varsa devlet
onu denetlemek zorunda. Ama ne yapıldı? BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
denetimi dıĢında tutuldu. Niçin? Yolsuzluklar kamu kuruluĢlarında, bankalarda yapılan
yolsuzluklar görünmesin diye. BaĢbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bilgisi dıĢında
tutulmasının bir diğer anlamı ne? Diğer anlamı da parlamentonun denetimi dıĢında tutulmasıdır. Çünkü bu raporlar sonuçta KĠT komisyonuna geliyordu. Bizim bilgimizin dıĢında
kalsın diyenler kim?; parlamenterler. Sayın ElkatmıĢ ne söyledi? SayıĢtay raporundan
örnek verdi. 1971 ile 1999 yılı arasında bütçe dıĢı harcamaların 116 milyar dolar olduğunu söyledi. Sayın ElkatmıĢ orada bir ifadeyi kullanmadı. O SayıĢtay raporu "kayıt dıĢı
bütçe" lafını kullanır. Bakın; kayıt dıĢı ekonomi var, bir de kayıt dıĢı bütçe lafını kullanıyor. Ben bunu bir yazı konusu yaptım ve o yazıda 116 milyar dolarlık bir paranın parlamentonun denetimi dıĢında bırakılması; en hafif deyimle parlamenterlerle dalga geçmektir. Bir parlamenter bunu içine sindiriyorsa siz hangi yolsuzluğu önleyeceksiniz? Parlamenter 2001 bütçesi görüĢülüyor. En azından demesi lazım; "arkadaĢ SayıĢtay TBMM
adına denetim yapar". Kendi adına denetim yapan organ diyor ki; "ey beyler sizin bilginiz ve denetimiz dıĢında bu ülkede milyarlarca dolar harcanıyor sizin haberiniz
yok". Onlarda diyorlar ki; "evet olabilir normaldir" ve siz bu parlamentodan görev bekleyeceksiniz, olmaz. Biz yurttaĢ olarak burada son derece ciddi ve tutarlı tepki göstermek
zorundayız. Bizim temsilcilerimizin bilgisi dıĢında kamu para harcamamalı. Biz Ģunu kabul ederiz; devletin güvenliği dolayısıyla bazı bilgiler yer almayabilir, kamuoyuna açıklanmayabilir. Bu her ülkede var, bizde de olmalı. Ama her ülke bunu ilanihaye yapmaz.
Elli yıl sonra o bilgilerde kamuoyuna açıklanır. Bizim ülkemizde zaten böyle bir Ģey açıklama cesaretini bile istememiyoruz. ġimdi böyle bir sistemde siz yolsuzlukla mücadele
edeceksiniz. Bugünkü Fatih Altaylı'nın köĢesine bakın. Bir kayınvalide olayı var hepiniz
belki bilirsiniz veya bilmezsiniz. Bir BaĢbakan yardımcısının kayınvalidesi sanık sıfatıyla
savcıya gidiyor ifade veriyor. Öbür taraftan da bir BaĢbakan soru önergesine "bu suçsuzdur" diye cevap veriyor. Demokrasilerde bu mümkün mü? Sorarlar adama; "ey Sayın
BaĢbakan siz yargıç mısınız bunu suçsuz ilan ettiniz?" Daha bu sanık. Biz kimsenin
mahkum olmasını da istemeyiz. Ama hukuku kendi kuralları içine koymadığınız zaman
sistem yürümez. Yine Sayın Altaylı söylüyor. Bir kiĢi Türkiye'yi dolandırıyor kaçıyor
iĢte; meĢhur ġiĢli Belediye BaĢkanımız ve sevgili eĢi. Bunun çok yakın akrabalıkları
devletin içinde bakan koltuğunda. Siz kabul edebilir misiniz? Buradan çıkan denetimi siz
-68-
sağlıklı bir denetim kabul edebilir misiniz? Edemezsiniz. Biz asla kendi kendimizi aldatmayalım. Bu iĢ nasıl temizlenir? Adaletin tıkandığından söz edildi. DeğiĢik örnekler verildi, doğrudur. Adaleti tıkayan kim? YurttaĢ olarak biz miyiz? Hayır. Demek ki yasalar...
O halde parlamenterler eğer adaletin tıkandığını söylüyorsa önünü açmalılar. Anayasanın
100. maddesini değiĢtirsinler. Hırsızlık yapan parlamenteri niçin zırh içine alıp koruyalım? Kürsü dokunulmazlığına saygımız var. Sonuna kadar konuĢsunlar. Hiç bir Ģekilde
tazminat konusu dahi olmasın. Ama siz gider devletin bankasını dolandırırsanız, baĢka
Ģeyler yaparsanız bir zırhın arkasına saklanıp da bize dürüstlükten, erdemden bahsetmeye
hakkınız yoktur. Biz toplumsal baskı grupları oluĢturarak mutlaka bunun üzerine yürümek
durumundayız. Bunu yapmak durumundayız, değerli arkadaĢlarım. ġimdi siyasal etik
dediğimiz bir Ģey var. Bunların yasası olmaz. ĠĢte az önce hocamız söyledi iĢ ahlakı kuralı
dedi, gönüllü bir örgüt kuruluyor vesaire ayrıca; belli ülkelerde iĢyeri açtığınız zaman
buna uymak zorundasınız veya bir üniversite okulda ders vermek zorundasınız. Bizde bu
tür etik kuralları oluĢturmak zorundayız. Ben bir televizyon programında söyledim. Yine
söylemekte hiç bir sakınca görmüyorum. Siyasal açıdan bizde bir etik oluĢtu. Nedir o
etik? Evli bir bakan bir kadınla yatıyorsa, ertesi gün bakanlıktan gidiyor. Bu eliğimiz
tamam ama aynı bakan elli türlü yolsuzluğun içine bulaĢsın hepimiz kahraman olarak onu
karĢılıyoruz. Ġstifa dahi etmiyor, böyle bir Ģeye gerek dahi duymuyor. Siyasal parti liderlerimizde bu konuda zaten yeteri kadar hassas değiller. O zaman biz bu konuda da bir siyasal etiğin oluĢmasını sağlamalıyız. Sayın Yahnici ifade etti, "Memurun Muhakematı
Hakkında Kanun değiĢmedi" diye. Sayın Yahnici'nin iktidarda olduğu dönemde değiĢti
ama, değiĢtiğinden haberi yok herhalde Sayın Yahnici'nin. ġimdi yine denetim birimleri
bağımsızlaĢtırılmalı dendi. Ne kadar güzel, denetim birimleri bağımsızlaĢtırılacak. Peki
değerli arkadaĢlarım; sizler yeminli murakıplarının bir yıllık sözleĢmeli personel haline
dönüĢtürüldüğünü biliyor musunuz? Bankalar, yeminli murakıba bir rapor yazacak. Yönetim kurulu üyelerinden birisinin diyelim, bir yakınına da rapor yazdı. Bir yıl sonra diyecek ki; "kusura bakma ben seninle sözleĢmeyi yenilemiyorum". Hiçbir güvencesi
yok ve siz bankaları denetleyeceksiniz. Buna sadece gülerler, baĢka bir ayrıntıya girmek
istemiyorum bu konuda. Yine bizim ısrarla üzerinde durmamız gereken bir Ģey. Devletin
saydam olması lazım. Saydam olmayan bir devlet, yani kapalı rejimler yolsuzluğa çanak
tutan rejimlerdir. Eğer devlet saydamsa yurttaĢ olarak zaten bir sorgulama hakkımızı kullanırız. Ama siz bilgiye, belgeye ulaĢamıyorsamz olmaz. Rapor yazıp üzerine gizli damgası vuruyorsunuz. Hiç bir gizliliği yoktur. Doğru da değildir. Bu tür Ģeylerin önüne geçmemiz lazım. Devletin mutlaka saydamlığını korumamız gerekir. ġimdi hep kiĢiler üzerinde durduk. Sayın Aygün de önce "999 tane daha Demirel lazım" demiĢti. Neyse bugün
99'a indi. Bakalım ne olacak. Ama ortada bir gerçek var. Eğer ortada bir suçlu anyorsak
en son suçlu Murat Demirel'dir. Çünkü siz ona her türlü Ģeyi yapmıĢsınız. Yani Sayın valimin dediği gibi, gidip polisi yakalıyorsunuz, "niye kırmızı pasaport verdin" diye... Bu
adam kendi gönüllü iradesiyle vermiyor ki. Onun arkasında, onun önünde bir sürü insan
var. Baskı kurup buna vereceksin dediği zaman o da ne yapsın, bir Ģekliyle veriyor, ekmeğinden olacak veya sürgün edilecek bu kiĢi. ġimdi biz sistemin bürokrasi ayağını ortaya
çıkarmadan ki; Sayın Aygün sabahki konuĢmasında bazı isimleri verdi ve o liste 99'a
-69-
çok rahat ulaĢabilir, o listenin kesinlikle üzerinde durulması lazım. Ben iki gün önce Maliye TeftiĢ Kurulunun bir yıldönümü dolayısıyla Sayın Hazine MüsteĢarına bir soru sordum. Dedim ki; "biz bağımsız alanlar yaratıyoruz. Politikacıların mücadele etmeyeceği gibi iĢte bankacılık denetleme kurulu gibi, RTÜK gibi, rekabet kurulu gibi, sermaye piyasası kurulu gibi acaba yeniden yapılanmadan biz siyasal müdahalelerden
arınmıĢ kurumlar oluĢturmak mı istiyoruz?" Bana ilk tepkisi Ģu oldu ve buna da Ģu örneği vermiĢtim. Örneğin; bankalar yeminli murakıbın raporları bugüne kadar uygulanmıyordu doğru dürüst. ġunu verdi cevap olarak; "bütün bankalar yeminli murakıp raporları zamanında uygulanmıĢtır". Hayatımda gördüğüm en büyük yalanlardan birisidir bu
değerli arkadaĢlarım. Neden? Raporlar uygulansaydı bu bankacılık sistemi bu hale mi gelirdi? Gelmezdi. Demek ki biz sistemde iĢin bürokratik ayağını artı siyasal ayağını ortaya
çıkarmadığımız sürece biz sadece sivrisineklerle uğraĢırız. Bunların hepsi de, kusura bakmasın Sayın valimin dediği gibi ne 4422'ye girer ne Ģuna girer, ne buna girer. Yarın göreceksiniz ne anlı Ģanlı profesörler, ne anlı Ģanlı mütalaalarla bunların aklanması gerektiğini, bunların herhangi bir yolsuzluğa karıĢmadıklarını, masum ve sıradan kredi açtıklarını, kredi açmanın da bankacılıkta doğal bir olay olduğunu bize söyleyeceklerdir. BilirkiĢiler bunları söyleyeceklerdir, bunlar onaylanacaktır ve sonuçta herkes sütten çıkmıĢ ak
kaĢık gibi önümüze gelecek. Göreceksiniz arkadaĢlar fazla uzun sürmeyecek bunlar. ġimdi bir Ģey daha söyleyerek sözlerime son vereyim. Rahmetli Uğur Mumcu yazılarında ısrarla bir Ģeyi vurgulardı. Derdi ki; "katil katildir". Katilin sağcısı, solcusu olmaz. Yani
gidip adam öldürdüysen o artık siyasal düĢünce olmaktan çıkmıĢtır. ġimdi yolsuzluğa da
siyasal partilerimizin bu açıdan bakmaları lazım. "Yolsuzluk yolsuzluktur. Yolsuzluğun
A partisi B partisi olmaz". Sabah Ģöyle bir baktığınızda siyasal partiler daha çok kendi
bakıĢ açılarından bakıyorlar. Ama her siyasal partinin de geçmiĢinde bir yolsuzluk var.
Bunu da açık ortaya koymaları lazım. Bizim beklediğimiz Ģu; bütün siyasal partilere saygı duymalıyız. Bütün siyasal görüĢlere saygı duymalıyız. Ama her siyasal partiyi nasıl
içinde katili barındırmayacaksa içinde yolsuzluğa bulaĢmıĢ insanları da tutmaması lazımdır. Bu siyasi etiği sağlamalıyız. Bunu nasıl nasıl sağlayacağız? YurttaĢ olarak oy vereceğiz. Bunun baĢka bir yolu yoktur. Duyarlı bir hale geldik, gidiyoruz. Umuyoruz ki bu duyarlılığımız devam eder. Ben hepinize saygılar sunuyorum.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
Sayın Kılıçdaroğlu'na teĢekkür ediyoruz. Kendisinin konuĢmasının baĢlangıcında belirttiği üç kamu bankasının özelleĢtirilmesiyle ilgili yasanın birinci maddesinin beĢ numaralı bendine bu bankaların TBMM'nin denetimine tabi olmadığı Ģeklinde bir hüküm kondu. Yalnız Ģu anda Sayın CumhurbaĢkanının önünde imza aĢamasında olan bu yasayla ilgili olarak Ģöyle bir saptamamız var; anayasanın 165. maddesinde çok açık bir Ģekilde
TBMM'nin denetimine tabi olduğu yazıyor. Kanunların anayasaya aykırı olamayacağı ilkesinden hareketle CumhurbaĢkanımızın bir anayasa hukukçusu da olarak bu yasayı geri
çevireceğini tahmin ediyoruz. Yalnız yapılan hatanın gözden kaçan bir hata olduğuna da
nedense manasımız gelmiyor. Çünkü anayasada çok açıkça yer alan bir hüküm. Efendim,
-70-
Dünya Bankası yolsuzluklarla ilgili olarak zaman zaman bazı araĢtırmalar yapıyor. Son
olarak da 1999 yılında bir araĢtırma yaptırmıĢ ülkeler bazında ve 1996 yılında yaptığı
araĢtırmaya kıyaslandığında, Türkiye açısından son derece olumsuz bir takım sonuçlar
tespit etmiĢ ve Dünya Bankasının tespitlerine göre, yolsuzluklara neden olan çok sayıda
gerekçe var. Bunlardan biri ihale ve harcamalardaki belirsizlik, ihale ve harcama usulünün belirsizliği. Ġkincisi, kamu personelinin ücret seviyesinin düĢük olması. Bu da yolsuzluğa neden oluyor diyor. Üçüncüsü, denetim ve kontrol mekanizmasındaki yetersizlikler.
Özellikle yolsuzluğun ortaya çıkartılmasını engellediği için bu da artırıcı bir unsur. Bir diğeri bürokrasideki karmaĢa ve nitelikli eleman sayısının artması gerekirken tam tersine
nitelikli eleman sayısında ortaya çıkan azalma. Bir baĢkası, vergi mevzuatının yeterince
açık olmayıĢı. Hamiline iĢlemlerin son derece fazla olması. Kayıt dıĢı faaliyetlerin denetlenemeyiĢi ve Ģeffaf olmayan bir yönetim modeli yolsuzluğun baĢlıca nedenleri arasında
Dünya Bankasının raporunda sıralanıyor. Sayın panelistlerin konuĢmalarıyla panelimizin
tamamlandığı bir baĢka bölümüne geliyoruz. ġimdi efendim sorularınızı alacağız. Birde
mikrofon var. Mikrofon dolaĢacak. Sorunuzu hangi panelistimize yönelttiğinizi, kendinizi de tanıtarak sorabilirsiniz efendim. Pardon Kemal Beyin bir ilavesi olacak.
- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK BaĢkanı)
Sayın BaĢkan son derece kibar bir ifadesiyle kamu bankalarının denetim dıĢı tutulmasının pek de bilinçli olamayacağı gibi bir yorum yaptı. Son derece haklı. Çünkü bu konuda
bu hükümetin bir bakanının imzasıyla yapılan iĢin anayasaya aykırı olduğu bir dilekçe
ile bildirilmiĢ ve o dilekçenin altına da ilgili anayasa mahkemesi kararlan eklenmiĢtir.
Bunu da bilgilerinize sunmak istedim.
- DĠNLEYĠCĠ
- Daha evvel bir çoklarının aylarca evvel durumunu belirten raporlarına rağmen o gün
Ģöyle bir Ģeye rastladım. Bir vatandaĢ parasını almak istiyor. Para yok diyorlar, yarın gel
iki gün sonra gel. Adama bağırıyor, çağırıyor kim yetkilidir diye ama üç gün sonra ban
kaya el konulduğunu resmen duyuyoruz. Demek ki bilgileri var daha evvelden, bazı ted
birleri var. ġimdi Ģu hususu bilmek istiyorum çok merak ederim. Bir patron konkartoto is
tiyor. ġöyle gazetelerde aldığımız bilgileri vatandaĢ duygusu bilgisi olarak lütfen değer
lendirin. Ne diyor bakıyorsunuz falan banka, filan banka bir çok Ģirket filan on tane, yir
mi tane yere milyonlarla borcu var adamın. Ama bu müesseseler bir kiĢiye kredi verirken
"sen kiminle çalıĢıyorsun, bilançonda nelerin vardır", diye bir tahkik etmeden veri
yorlar. Bu konkordato kabul edilince bir nevi o hak sahiplerinin hakkının durdurulması,
gasp edilmesi manasına gelmiyor mu? Niçin buna müsaade ederiz? Birde; adam devlet
bankasından kredi alıyormuĢ, diğer bir bankayı satın alıyormuĢ. Bu devlet bankasındaki
resmi vatandaĢ, diğeri için hadi özel durum diyelim. O vatandaĢ sormuyor mu; bu adama
bu parayı nerede kullanacaksın? Teminatın nedir, garantin var mıdır, tekelin var mıdır,
kimlerle ne üzerine çalıĢırsın diye sormadan verilmiĢtir ki bundan netice alınamıyor. O
-71-
halde bu devlet memuru hakkında niçin bir takibat yapmıyoruz? Öyleyse kanunlar yeterli
değil. Yani suçlar kusurlar karĢı tarafa verdiği zararla orantılı bir seviyede de değil. Bunu
ceza kanununda da, diğer meselelerde de kıyaslayabiliriz. Eğer karĢıdaki adamı caydırıcı
mahiyette bir cezalandırma yapamıyorsak herkes kanun benim diye piyasaya çıkacak,
istediği gibi korkusuz gezecek, köpeksiz köyde değneksiz oynayacaktır. Bunu merak ediyorum. Nasıl devlet memurunu affediyoruz? Niçin o adama sormuyoruz? Nasıl verdin bu
kadar krediyi diye. Bu hususta bir temdir edersiniz memnun olurum.
- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK BaĢkanı)
- Hemen kısaca yanıtlayayım. En son çıkan iĢte devlet memurlarıyla ilgili yasada yar
gılanmaları öngören yasada ilgili memurların ifadelerinin alınabilmesi için ilgili bakanın
iznine bağlanmıĢ, ilgili bakan izin vermezse yargı çalıĢmıyor. Kanun böyle. Bu doğru
mu? Hayır. KiĢisel olarak doğru olmadığını ben söylüyorum. Nitekim bir bankanın genel
müdürü hakkında bir savcı beĢ tane yazı yazdı ilgili bakana. BeĢ ayrı dosyada ve ısrarla
izin istedi. Israrla verilmedi. Fakat biz onu da kıvançla söyleyeyim VAVEK olarak ola
yın üstüne gittik. Defalarca söyledik televizyonda, televizyon programlarında, gazeteler
de ve sonunda bakan iki dosya ile ilgili izin vermek zorunda kaldı. Demek ki toplumsal
baskı unsuru olduğunuz zaman bazı Ģeylerden sonuç alabiliyorsunuz. Orada açıkça Ģunu
söyledik biz; buna izin vermeyen bakanda bu iĢin içindedir, o anlama geliyor dedik. O ba
kanda o iĢin içinde olmadığını kanıtlamak için izin vermek zorunda kaldı. Kimseyi o il
gili bankanın genel müdürü bana telefon açtı. Niçin üstümüze bu kadar geliyorsunuz di
ye. Bende kendisine Ģunu söyledim; bende eski bürokratım ama bir kiĢinin ü/erindeki
töhmetin kalkması için yargıya gidip aktarması lazım. Yoksa bu yük onun sürekli sırtın
da kalır. Yasal mevzuat değiĢirse sorun kendiliğinden çözülür diye düĢünüyorum.
- DĠNLEYĠCĠ
Maliye Bakanlığı Gelir Ġdaresi Müdürleri Derneği BaĢkanı. Sorum Sayın ġevket TaĢdelen'e olacak. Bu yolsuzluk ayaklarından birinin de vergi daireleri olduğu ve vergi dairelerinde çalıĢanlar olduğunu ifade etti. Bu değerlendirmenin yargı sonuçlarına dayanarak yapılan bir değerlendirme mi yoksa tahmini bir değerlendirme olduğunu sormak istiyorum. Çünkü bu kamuoyunun önünde söylenebilecek son derece tehlikeli değerlendirmeler diye düĢünüyorum. Mükellefler vergilerini öderken zaten bazı tereddütler içindeler.
Bu konudaki değerlendirmelerin çok yıpratıcı olduğu kanaatındayım. Bizim bildiğimiz istatistiklere göre yargıda sonuçlanmıĢ, vergi dairesi çalıĢanları itibariyle istatistikler yok
denecek kadar azdır. Eğer son olaylar kastediliyorsa bunlar henüz yargıdaki olaylardır.
Kendilerinin ne düĢündüğünü merak ediyorum. TeĢekkür ediyorum.
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
TeĢekkür ederim hanımefendi. ġimdi ben hassasiyetinizi anlıyorum ama burada panelin baĢından beri konuĢulanların hiçbiri yargı kararına dayanmıyor. Herkes herkesi bura-72-
da çok rahatça töhmet altında bırakabiliyor. Kaldı ki ben yargı kararına dayanan bilgiler
vermedim burada. Ben adliye sicil müdürü de değilim. Ben konuĢmamda da söyledim polis kayıtlarına giren bilgilerden edindiğim izlenimleri aktardım ve bunlar vakadır. ġu anda tutuklu yargılanıyor bazı personel. Bu eğer töhmet altında bırakmaksa onu sizin takdirinize bırakıyorum. Bu hem Ġzmir'den Bursa'daki operasyonlarda tutuklu yargılanan bazı personelle ilgili bir değerlendirmedir. TeĢekkür ederim.
- DĠNLEYĠCĠ
Halkla iliĢkiler ve eğitim birimi uzmanıyım. Ġki sivil toplum örgütü adına buradayım.
Birincisi Ankara Halkla ĠliĢkiler Derneği eski kurucusu ve baĢkanıyım. Diğeri de Atatürkçü DüĢünce Derneği Genel Merkezi Halkla ĠliĢkiler BaĢkanı olarak. Benim sorum öncelikle Mahmut Arslan'a. Ben bir eğitimci olduğum için öncelikle bu yolsuzluklarla mücadelede Sayın Arslan aileyi en son cümle olarak aileden gelen eğitimle desteklemeli dedi.
Tabi katılıyorum da acaba öncelikli sırada olması gerekmez mi? diye düĢünüyorum.
Çünkü hepimizin bildiği gibi kültürümüzde var, nedir o? Bir davranıĢ bilimi olan üç disiplinin oluĢturduğu psikoloji, sosyoloji ve de antropolojinin incelediği kültür ailemizde
bize veriliyor. Yani insan sıfır kültürle doğarken yaĢadığı sürece onu ediniyor. Öyleyse
biz ailelerimizden baĢlamalıyız diye düĢünüyorum bu iĢe. Çünkü düĢünelim efendim küçükcükken çocuk ilkokula baĢladığında evine döndüğünde anne en büyük etken, çocuğun
yetiĢmesinde. Çantasında bulduğu bir fazladan kalem, bir silgi, bir defterin nereden geldiğini sormazsa o çocuk ileriye dönük olarak nasıl yetiĢir? Yani biz denetimimizi aileden
baĢlatalım derim. Ġyi aile ve aile bireyleri yetiĢtirirsek ileride gençliği ve de bugünün bürokratlarını oluĢturacak yani toplumu oluĢturacak o kesimin evlatları önce ailede bu terbiyeyi almalı diye düĢünüyorum. Çünkü eğitim baĢlı baĢına bir olay. Okullarda biz öğrenim görüyoruz efendim. Maalesef eğitim alamıyoruz. Eğitim ailede baĢlıyor. Belki ilkokulda sadece biraz veriliyor. Ben bu yönde liselerde böyle bir iĢ ahlakı çok güzel tabi eğitim verilmesi. Aynı zamanda kamuda da görev yapıyorum. Bu kamuda zamanında bizlerde hizmet içi eğitimler, halkla iliĢkiler eğitimleri verdik. Ben halen birkaç üniversitede bu
konuda part time derste veriyorum. Ama diyorum ki öncelikle eğitim ve bunu aileden baĢlatalım. Tabi ki sivil toplum örgütleriyle üniversitenin birlikteliği çok önemli diyorum ve
liselerde bu derslere baĢlayarak iyi aile bireyleri yetiĢtirelim. Ġyi aile bireyleri ileriye dönük toplumumuzu oluĢturacak kültürlü, aydın, ahlaklı insanları oluĢturacak. Bu konuda
acaba sizler üniversite ve sivil toplum örgütleriyle bir giriĢimde bulunmanız söz konusu
mu? Tabi bunu meclise de aktarmak üzere. Yani bir yasaya dönüĢtürmek açısından. Birinci sorum bu. Ġkincisi de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na olacak. Sayın Kılıçdaroğlu da
devletin Ģeffaf olmasından söz etti. Doğrudur katılıyorum. Ama her Ģeyden önce vatandaĢın bilgi edinme hakkı olan bu hakkı anayasal hakkımız acaba yeterince bunu yerine getirebiliyor muyuz? Ya da hangi ölçüde getirebiliyoruz? Oysa pek çok engellerle karĢılaĢıyoruz. Çünkü biz bilgi edinme hakkı doğrultusunda hangi merciye baĢvurduysak bunun
yanıtını alabildik mi efendim? Sanmıyorum. Ben kendi adıma söylüyorum her konuda bir
engelle, bürokratik engelle karĢılaĢıyoruz. Her Ģeyden önce bunu nasıl çözeriz? TeĢekkür
ediyorum.
-73-
- MAHMUT ARSLAN (Öğretim Üyesi)
Sorunuz için teĢekkür ediyorum. Öncelikle aile hakkında yaptığınız konuĢmanın, aile
hakkında verdiğiniz önemi tamamen buna katıldığımı söylemek isterim. Gerçekten çok
önemli. Aile ve konuĢmamda belki aileye çok yer vermedim. Ancak dikkat ederseniz kültürel farklılıklardan söz ettim. Yani Kuzey ülkeleriyle Ġskandinav ülkeleri Angosaksan ülkeleriyle bizim ülkemiz arasında, orta doğu ülkeleri arasındaki temel farklılıktır ve bu
kültürel farklılık aileden gelen eğitimle maalesef farklılaĢıyor ve aileden gelen eğitim kuĢaktan kuĢağa aktarılıyor. Örneğin bir iĢi dürüst, zamanında, dakik ve gereklerine uygun
olarak yapmayı temel alan viktorya derleri denen o protestan iĢ ahlakı değerleri belki iki
yüz yıl önce Ġngiliz toplumunda çok dindar olan insanlar tarafından ailelere geçirildi, çocuklarına geçirildi. Bugün belki hiç bir dini inancı olmayan kiĢiler o terbiyeyi ailelerinden alarak bugün yine belli bir iĢ disiplinine sahip olmak Ģeklinde bir tutum, bir davranıĢ
içerisine girdiler. ġimdi okul bunu nereye kadar yapabilir? Okul bir yere kadar yapabilir.
Ancak okullarında bir ülkenin kültürünün değiĢtirilmesinde etkili olduğuna inanıyorum.
Bakın bir örnek vermek isterim. 1571 yılında Ġstanbul'da Hollanda büyükelçisi olarak
görev yapan bir diplomat Hollanda Krallığına Türkiye'yi anlatan bir rapor yazıyor. Bakın
bu ülke de zafere karĢı büyük bir alıĢkanlık ve dayanıklılık var diyor. ÇalıĢmaya karĢı
büyük bir istek ve Ģevk var. Çok disiplinli, çok düzenli ve çok organize olarak çalıĢıyorlar.
Böylesine büyük bir çalıĢma ahlakına sahip bir toplum karĢısında hem Hollanda'nın hem
de Avrupa'nın yapabileceği hiç bir Ģey yoktur. Biz nasıl bir sonuç bekleyebiliriz ki?
Çünkü bizde diyor lüks, israf ve yolsuzluk ve tembellik almıĢ baĢını gidiyor diyor ve biz
Osmanlının Türkiye'nin bu durumu karĢısında ne bekleyebiliriz, diyor. Bakın 1570'lerde
Türkiye'nin iĢ ve meslek ahlakı bu seviyedeyken Osmanlının düĢüĢüyle birlikte bu
ahlakta düĢüyor. Bu ailelere de yansıyor. Yine görüyoruz ki Atatürk reformlarıyla,
devrimleriyle ülkede büyük bir çalıĢma ahlak konusunda da büyük bir atılım yapmak
istiyor. "Türk milleti çalıĢkandır" diyerek ne demek istiyor? Bir eksiklik görmüĢ ki öyle
diyor, bir hedef gösteriyor. Neden and içerken "Türküm, doğruyum, çalıĢkanım" diye
çocuklara and içiriyoruz. Bütün bunlar bizdeki bir eksikliğin telafisi sebebiyle o dönemin
yöneticileri tarafından verilmeye çalıĢılmıĢ. Ama tabi ki binlerce yıllık bir kültürün
olumsuz etkilerini bir anda ortadan atmak mümkün değil. Liselerde ahlak dersinin verilmesi konusunda size katılıyorum. Ancak bir iĢ ahlakı olarak değil de genel bir ahlak felsefesi anlamında, bir etik dersi anlamında verilmesi gerektiğine bende katılıyorum ve üniversite olarak bu konuda ne yapabiliriz? Bizim yapabileceğimiz ancak mesleki konularda
eğitim vermek olabilir ve eğitim fakülteleri belki bir konularda Milli Eğitim Bakanlığına
bir takım öneriler götürebilirler diye düĢünüyorum. TeĢekkür ederim.
- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK BaĢkanı)
Efendim bende sorunuza teĢekkür edeyim. Devletin saydamlığı gerçekten çok önemli.
YurttaĢ olarak sorgulama hakkımızı kullanmamız açısından. BaĢbakanlığın Web sayfasında yurttaĢların bilgi edinme hakkı ile ilgili bir kanun tasarısı var. Bu tasarı yayınlan-
-74-
mıĢ durumda. Burada çok eksiklikler var. Yani bu yasa çıksa da devlet saydam olmuyor.
Çünkü devlet saydamdır diyor ondan sonra baĢlıyor efendim Ģu, Ģu, Ģu ama onlar nedir
belli değil. Bunlar yasaklanabilir ilgililer tarafından. Batıda yurttaĢların bilgi edinme hakkıyla ilgili yasalar var. O yasalarında aynen bizim ülkemizde uygulanmasını isteyelim ki
yurttaĢ olarak bizim gidip kapı kapı dolaĢmamıza da gerek yok. Teknoloji geliĢti. Evimizden bile kamunun bilgilerine ulaĢıp yorum yapmalıyız, çalıĢmalıyız, sivil toplum örgütü
olarak tartıĢmalıyız. Bakın Adalet Bakanlığı bütçesi, Sağlık Bakanlığı bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 80'den bu yana kan kaybediyor. Sürekli düĢüyor, genel bütçe içindeki harcamaları sürekli düĢüyor. Nereye gidiyor o para? Ġç borç faizi %82.6'ya ulaĢtı.
Yani 65 milyon insan 40 bin aileye çalıĢıyor. Onlara para aktarıyoruz biz. Bunu nasıl elde
edebiliriz? Bunu ancak zor bela bin bir güçlükle gidip iĢte Ģuraya buraya yalvararak elde
ediyoruz. Ama bu bilgilerin kamuoyuna açıklanması lazım ki bizlerde ülkenin nereye
gittiğini veya nasıl gitmesi gerektiği konusunda yorum yapalım. TeĢekkür ediyorum.
- DĠNLEYĠCĠ
- Sayın ġevket TaĢdelen yolsuzlukları sınıflandırdı. Ben ona bir ekleme yaparak sormak
istiyorum. Yolsuzluklar çoğunlukla paramızı götürür. Giden paranın telafisi geçte, güçte
olsa mümkündür. Ama bir yolsuzluk var ki telafisi mümkün değildir. Yüreklerimizi ya
kan trafik canavarları yetiĢtirmekle uğraĢan sürücü kurslarından söz ediyorum. Sokakla
ra ehliyetli yani yasal canavarlar salarken sadece kazançlarını düĢünen bu kurumlara kim
dur diyecek? Trafik suçluları ile uğraĢmak sinekleri öldürmeye benziyor. Önemli olan ba
taklığı kurutmaktadır. Yani hiç kursa gitmeden ehliyet alan gençleri trafiğe salan bu ba
taklıklara neden karıĢılmıyor? Sürücü kursu ve devamlı olan sınavları yetersiz buluyo
rum. Daha ciddiye alınması gerekmez mi diye düĢünüyorum. Bu konuda ilgili olan birisi
varsa cevap verebilir. TeĢekkür ederim.
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
TeĢekkür ederim. ġimdi ülkemizde tabi ben kayıtlarımıza giren Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Dairesi olarak kayıtlarımıza giren yolsuzluklardan hareketle olay
niteliklerinden hareketle bir sınıflandırma yaptım ve bunu yaparken de eksik yada fazla
olabileceğini ya da farklı düĢünebileceğimizi söylemiĢtim. TeĢekkür ederim. Siz bu anlamda katkıda bulundunuz. Gerçekten benim sınıflamamın aslında gruplamamında bir anlamda doğruluğunu sizde teyit ettiniz. Yani suçun niteliğine göre isim alıyor bir anlamda
bizim ülkemizde yolsuzluklar. En azından biz böyle adlandırıyoruz kendi aramızda konuĢurken. Bakın sizde yolsuzluğun yapıldığı alana göre bir isim verdiniz haklı olarak. Sürücü kurslarındaki yolsuzluk dediniz. Nasıl gümrük, ihale yolsuzluğu gibi isimlendirmiĢsek.
Dediğiniz doğru. O alanda da bir yolsuzluk olabilir. Ama Ģimdi tabi ki bu tip Ģeyleri basında ya da bu tip toplantılarda gündeme gelen yolsuzluk türlerini biz bir iddia olarak, bu
konuda çalıĢılması gereken bir alan olarak değerlendiriyoruz. Biz hiç kimseyi çalıĢmaları
olgunlaĢtırmadan, bu konuyla ilgili yolsuzluk belgelerini ortaya çıkarmadan savcının
-75-
önüne götürecek kadar delile ulaĢmadan kimseyi suçlamıyoruz. Bu anlamda ben bu sorunuza aynı zamanda da bir bu alanda yapılan yolsuzlukla ilgili bir ihbar kabul edip notumu aldım. TeĢekkür ederim. Buradan hemen Ģunu açıklamak istiyorum; biz hiç bir ihbarı;
bu basında yer alan ihbar olabilir, bu Ģekilde ihbar mektubu Ģeklinde kamu kuruluĢlarına
gelen ihbar olabilir. ġundan emin olun ki ihbarlar teyit edilmeden kesinlikle hiç bir
hareket yapılmıyor ve insanlara hiçbir soru sorulmuyor. Bunun en önemli teyidi de yansıyan isimle "paraĢüt operasyonunun" hazırlık aĢaması dört ay sürmüĢtür. Halbuki o
konuyla ilgili ihbarlar basında yer aldığı hali en az dört ay öncesidir. Dört ay özel bir ekip
bu iddiaların ne kadarı doğru, kimler sorumlu, iĢin içinde kimler var? Titiz bir çalıĢma yapıldı; DGM savcısının bizzat katılımıyla, onun bilgisi dahilinde. Bunlar test edildi ve bazı
belgelere ulaĢıldı, teyit edici bilgilere ulaĢıldı. Ondan sonra operasyon yapıldı. Bu anlamda
da sizin verdiğiniz bu bilgileri yapılacak bir hazırlık çalıĢmasında değerlendirilebilir diye
düĢünüyorum. TeĢekkür ederim.
- DĠNLEYĠCĠ
Efendim Maliyeden Gelirler Genel Müdürlüğünden bir hanımefendi bir Ģey konuĢtu,
ġevket Beyde bir Ģey söyledi. ġu anda dikkatimi çeken bir Ģey var. YurtdıĢından gelen bir
fakstan bir cümle okumak istiyorum. Devleti soymak için hazırlanan naylon faturaları
onaylayan ve yönlendiren devletin memurları değil mi? Devlet memurlarının bilgisi ve
onayı olmadan Türkiye böyle Ģekilde soyulabilmesi mümkün mü? Daha üç hafta önce tümü memurlardan oluĢan sayım memurlarının yerel yöneticilerle iĢbirliği yaparak nüfusumuzu 75 milyona çıkartmadı mı? ĠĢte bu Cemalettin Kaplan'lar, Metin Kaplanlar yurtdıĢına gidip yeĢil ay yıldızlı pasaportla yurdıĢına çıkıp, Türkiye'yi yıkmak isteyenler bunlar değil mi? diye hakikaten çok ciddi. Memur soyduğu devletten ne istiyor, zam mı istiyor? Oda çok kızmıĢ. Zam istemesin diyor. Bu arada bu ayrı bir olay. ġevket Beye soracağım. Bu son olaylarda kaç gümrükçü tutuklandı? Benim bildiğim Gaziantep'teki paraĢüt operasyonu ile ilgili olarak oranın defterdarı çok önemli bir il'e terfi etmiĢ gibi Mersin'e nasıl atandı? Yine bir ihbar mektubu var elimde. Kalemli, Meclisle ilgili suistimalden yargılanıyor. Olimpik yüzme havuzu olan sadece devletten aldığı maaĢ dıĢından baĢka
geliri olmayan bir kiĢi, nasıl Mesa'dan daire aldı 500 bin dolara? Rayiç bedeli, tapudaki
satıĢ değeri nedir? PeĢkeĢ mi yoksa vergi kaçırma mı söz konusudur diye soruluyor. Bu
arada Sayın Kızılot'a da bir Ģey söyleyeceğim. Ġki üç unsur veriyorum. Çünkü bunlar çok
önemli. ġemiler ile ilgili Ġmpeks Bank'ta zaman aĢımına uğradı dava düĢtü dedik. Eski bir
banka ve kambiyo genel müdürü bana diyor ki; iĢte mahkemeler bakan tarafından
imzalanmayan suç duyurularını iade ederler. Suç duyurusunda bulunarak dava açılır ve
müsteĢarlık davaya hukuk müĢavirliği vasıtasıyla müdahil olur. Diyor ki ben böyle bir zaman aĢımına bizim elimizden giden Ģimdiye kadar hiç bir davanın zaman aĢımına uğradığını geçmiĢte bilmiyorum. Bu zaman aĢımı nedeniyle davanın düĢtüğü haberi diyor siz
ben bu konuda da yazı yazmıĢtım. Doğruysa ortada araĢtırılması gereken çok ciddi bir konu
var. Bunu teknik önlemde öğrenmek istiyorum. Zaman aĢımına uğrayıp hakikatan Emlak
Bankasını soyanlar, Civan'lar falan hakikaten böyle kurtulmuĢsa? Bir yetkili merci
-76-
var mı? TeĢekkür ediyorum. Ben hanımefendiden bir cevap bekliyorum. Yani burada o
vergi iadelerinin alınmasını onaylayın defterdar sonradan terfi edilircesine Mersin'e gidiyor. Çok gariptir arkasından bütün hayali ihracat firmaları da Mersin'e taĢınıyor.
- DĠNLEYĠCĠ
Efendim burada vergi dairesinin nasıl çalıĢtığını bilenler söylemek istediklerimizi çok
ayrıntılı bir biçimde anlayacaklardır. Vergi dairesi çalıĢanları dendiği zaman vergi dairesi
müdürü ve orada çalıĢan memurlar kastedilmektedir. Vergi dairesi müdürünün son
olayları örnek alırsak yetkileri yeminli mali müĢavirin raporunu yedi gün içerisinde onaylamak Ģeklinde sınırlandırılmıĢtır. Yeminli mali müĢavirler naylon faturaları ve o incelemeyle ilgili bütün konuları inceleme durumunda olan kiĢilerdir. Vergi dairesi müdürünün
böyle bir yetkisi yoktur. Vergi dairesi müdürü sadece yasalarla ve yönetmeliklerle bu yedi
gün içerisinde bunu onaylamak zorunda olan bir otomatik mekanizmadır ve yedi gün
içerisinde onaylamadığı takdirde çete mensubu musun? diye yargılanabilecektir. Benim
söylemek istediğim buydu. Ben defterdarın ne tarafa atandığı ve hangi siyasi etkilerle,
idari yetkilerle olduğu konusunda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum. Çünkü
bu benim Ģu anda soru sorduğum sıfatımla ilgili bir olay değil. Ancak ben Ģunu belirtmek
isterim; vergi daireleri bugün Türkiye bütçesinin gelirlerini toplayan çok önemli bir uç
noktadır. Bu noktayı çok fazla tahrip etmeyelim diye düĢünüyorum. Bu sabahki oturumda
ve öğleden sonraki oturumda yapılan eliĢtirilere canı gönülden katılıyorum. Elbette
Türkiye'de bir yolsuzluk var ve de bu yolsuzluğun ayağının bürokrasi ve siyaset olduğu
açık. Ancak bunu vergi dairesine indirmemiz vergi dairesi bürokrasisine indirmemiz oldukça haksızlık olur diye düĢünüyorum. Elbette vergi dairesinde de bazı yolsuzluklar vardır. Bunu tam bağlantılı bir neden olarak söylemiyorum. Ama vergi dairesi müdürleri 350
milyon lira maaĢ almaktadırlar. Bugün Ġstanbul ve Ankara'da vergi dairelerini büyük vergi
dairelerini demiyorum ortalama matrah hacimleri katrilyonlardır. Bu insanlar 350 milyonla
o vergi dairesinde çalıĢanlar 120-150 milyon ile çalıĢmaktadırlar ve de ben herhangi bir
mesleki taassupla söylemiyorum. Vergi dairelerinde ġevket Beye de sorumu sorarken onu
söylemek istedim. Yargıyla sonuçlanmıĢ yolsuzluk rakamları yok denecek kadar azdır.
Bunu Türkiye genelinde baĢka kurumlarla karĢılaĢtırdığımız zaman görebiliriz demek
istiyorum. Bunu mesleki bir taassupla söylediğimi zannetmeyin. Son olaylarda üç tane
vergi dairesi müdürü henüz tutuklu durumda bulunabilirler ama yargı sonucu alınmamıĢtır.
Kamuoyuna bunları bu Ģekilde aksettirdiğimiz takdirde zaten zor bir konu olan vergi
ödeme konusunda çok çeĢitli tereddütlere düĢtüğünü görüyoruz mükelleflerin. Yani bir
olayı tartıĢırken bazı kurumlan çok fazla yıpratmayalım diye düĢünüyorum. Ama biz
burada en son bakmamız gereken noktaya bakarak kamuoyunun önünde onları suçlu
olarak lanse edersek bunun haksızlık olacağını düĢünerek ben bir tepki gösterdim ve de
Sayın ġevket TaĢdelen'in de belirttiği gibi olay henüz yargıdadır. Tutuklu olmaları onların
suçlu olduğunu göstermez. Belki de suçludurlar. Yani bende yargı sonucu olmadan onları
savunan bir durumda değilim. Ancak ben mekanizmayı size söylüyorum. Vergi dairesi
müdürünün yetkileri hayali ihracat olaylarında sadece iadeyi yedi gün içinde ödeme
-77-
zorunluluğu Ģeklindedir. Hiç bir zaman orada ne bir vergi incelemesi, ne bir fatura incelemesi vergi daire müdürünün bugün gümrükler çerçevesinde ve diğer ticari iĢlemler içerisinde yapabileceği bir iĢ değildir. Bu teknik bir olaydır. Bunu maliyeciler bilir, benim
ne demek istediğimi anlarlar. ġimdi biz deminden beri söyleniyor iĢte sivrisineklerle uğraĢıyoruz falan gibi. Tabi ki meslaktaĢlarım son derece Ģerefli bir iĢ yapıyorlar. Onlara
böyle bir yakıĢtırma olamaz. Ama vergi dairesi çalıĢanlarım suçlanması gerçekten büyük
haksızlık. Elbette onların içinde de bir takım yolsuzluklara karıĢanlar olabilir. Ama tüm
vergi dairesi çalıĢanlarını Türkiye'deki bütün vergi dairelerini bunun içine kalamayız.
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
Özür dilerim. ġimdi diyalog gibi olmayacak çok özür dilerim burada bir saptama yapmak istiyorum yanlıĢ anlamalara engel olmak için. ġimdi eğer mahkeme kararı arayarak
eğer bir Ģeyi tartıĢacaksak buradaki toplanmamızın hiç bir amacı yok. Çünkü konuĢtuğumuz konuların hiçbirinin yargıda sonuçlanmıĢ hali yok. O zaman neyi tartıĢıyoruz burada. Yani tartıĢmamızın bir anlamı yok. Eğer yargı kararı olmadan bu konuyu konuĢmayalım diyeceksek, polisi suçlamayalım, gümrükçüyü suçlamayalım, vergici hiç konuĢulmasın, yeminli mali müĢavir hiç konuĢulmasın. Ama Ģunda o zaman hemfikir değiliz demektir. Yolsuzluğun ben bir tarifini yaptım sunuĢumda. Dedim ki bazı kamu görevlilerinde
maalesef katılımıyla iĢlenen bir suçtur dedik. O zaman önce bunu tartıĢalım. Diyelim ki
hayır sizin tarif ettiğiniz yolsuzlukta hiçbir kamu görevlisi yoktur. O zaman ben sözlerimin hepsini geri alacağım.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
- Efendim ben Sayın konuĢmacılara bir iki soruyu daha yanıtlandıktan sonra son sözle
rini ifade etmeleri için tekrar bir süre vereceğim. Yalnız izin verirseniz Sayın Bayer'in bir
sorusu vardı bana yönelik. Müsadenizle onu bir cevaplandırmaya çalıĢayım. Sayın Yalçın
Bayer hepinizin de bildiği gibi Hürriyet gazetesinin saygılı yazarlarından birisi ve bu ko
nularda gerçekten unutulmaz hizmetleri olan çok değerli bir gazeteci. ġeminer'le ilgili za
man aĢımına uğrayan bir olay. Bildiğiniz gibi zaman aĢımı süre geçmesi nedeniyle bir
hakkın ortadan kalkmasıyla ilgili. Bu eğer bir parasal bir alacaksa, bir vergi alacağıysa ör
neğin süre geçmesi nedeniyle bir vergi alacağının ortadan kalkmasıdır. Bir dava açma ola
yıyla ilgiliyse süre geçmesi nedeniyle o dava açılması hakkının ortadan kalkmasını ifade
ediyor. Normal koĢullar altında devlete ait tüm davalarda Maliye Bakanlığı Muhakemat
Genel Müdürlüğü ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün bünyesindeki hazine avukatları
ilgilenmektedirler. Bu olayda da normal akıĢı içerisinde Maliye Bakanlığı Muhakemat
Genel Müdürlüğünün bunu izlemesi ve zaman aĢımına uğratmaması gerekiyor. Ancak bu
takdir edersiniz ki bilgilenmeye bağlı bir olay. ġu veya bu nedenle birileri bu dosyaları
bir yerlerde tutarak Muhakemat Genel Müdürlüğüne iletmemiĢse konu o zaman bu zaman
aĢımı süresi de dolmuĢ olur. ġimdi soru sormak isteyen Sayın Kazım Yılmaz var. Buyu
run Sayın Yılmaz. Efendim son üç soruyu alacağım. Çünkü süremiz tamamlanmak üze
re. Ondan sonrada söz vereceğim.
-78-
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
- Bir soru eksik kaldı Sayın Yalçın Bey'in bana yönelttiği. ġimdi Sayın Bayer paraĢüt
operasyonunda kaç gümrükçü tutuklandı diye bir soru yöneltmiĢti. Müsaadenizle onu aça
yım. ParaĢüt operasyonu da bu yolsuzluk tarifine uyan bir operasyon türüydü. Ağırlık ola
rak Kilis, Öncüpınar, KargamıĢ ve Habur gümrüklerinde yapılan son üç yıllık döneme ya
yılan bir yolsuzluk türüydü. Burada önce bu soruyu cevaplarken müsaade ederseniz kısa
da bir açılım yapmak istiyorum. ġimdi bu tip yolsuzluk operasyonlarında biraz önce sü
rücü kurslarıyla ilgili soruda da belirttiğim gibi önce iddialar kesinlikle çala kalem ele
alınmıyor. Yani birisi sizin hakkınızda bir iddiada bulundu diye gelip iĢte "sizin hakkı
nızda bir ihbar var ne diyorsunuz" diye biz kimseye soru sormuyoruz. Böyle bir Ģey
olmadı, böyle planlı operasyonların hiç birinde. Tam tersi, iddialar ne kadar doğrudur di
ye en az üç ay süren bir ekip çalıĢmasıyla haricen suçlanan kiĢilerin hiç haberi olmadan
bu araĢtırmalar gizli bir Ģekilde yapıldı, DGM savcılarının bilgisi dahilinde. Tümüyle hu
kuk kuralları içerisinde kalınarak. Alınan kararlar hepsi Ankara Devlet Güvenlik Mahke
mesinden yetkili hakim kararı alınarak icra edildi bütün iĢlemler ve mutlaka bir DGM
savcısı burada her konuda bilgi sahibi oldu ve talimatlar oradan alındı. Dolayısıyla huku
kun dıĢına kesinlikle zorlama yoluyla da olsa çıkılmadı. Önce bunu belirteyim. Bu üç ay
lık süre içerisinde kimlerin bu suçla ilgili zanlı durumunda oldukları bizzat DGM savcısı
tarafından ismen belirlendi. Daha sonra bu kiĢiler için artık tüm bilgilere, belgelere ula
Ģıldıktan sonra hazırlık soruĢturması operasyon haline gelebilir kanaati bizzat savcı tara
fından oluĢtuktan sonra, yazılı gözaltı talimatı verildi, kiĢilerle ilgili. Bu kamu görevlile
ri içinde geçerli. Çünkü DGM kanunu buna cevaz veriyor. Bizzat savcı; Ģu, Ģu kiĢileri is
men bana "mevcutlu olarak getirin, gözaltına alın" diye yazılı gözaltı talimatı verdi. Bu
da hem CMUK'a hem de DGM kuruluĢ kanununa uygun bir talimattı. Ondan sonraki ki
Ģiler alındılar ve yasal gözaltı süreleri sonunda soruĢturmaları bittikten sonra haklarında
ki iddialarla birlikte, gerekirse susma hakları da kendilerine hatırlatıldı ve çoğu zanlı bu
susma hakkını da kullandı. Bu Ģekilde savcı önüne götürüldüler. Savcılar tarafından ya
salar çerçevesinde sorgulandıktan sonra bir eleme yapıldı. Bunu zaten basına yansıyan
bilgilerden de görüyorsunuz. Örneğin; Ģu soruĢturmayla ilgili otuz kiĢi gitti. ġu kadarını
savcı bıraktı, Ģu kadarını sorgu hakimine sevk etti, diye izliyorsunuz. Bu elemeden sonra
sorgu hakimi tekrar DGM yedek hakimliği sorgularını yaptı insanların. Suçla ilgili iddi
alarla ilgili. Daha sonra hakim de kanaat getirdi insanları yine yasalara dayanarak hukuk
devleti ilkeleri çerçevesinde tutuklayarak cezaevine gönderdi. ġimdi sistem bir defa böy
le iĢliyor. KiĢiler hiç kimse rastgele alınıp gelinmiyor. Bazen gazetelerde okuyoruz iĢte po
lis koluna girdi gitti. Polis rastgele hiçbir araĢtırma yapmadan hiç kimsenin koluna gire
rek savcılığa götürmüĢ değil. Öyle olmuĢ olsa zaten savcı bırakacak. Ya da yasalara göre
polis gözaltına aldığı insanı savcıya bildirmek zorunda. Polis yanlıĢ bir iĢlem yapmıĢsa
savcı bunu düzeltecek zaten. O yüzden önce bu yanlıĢ bilgilenmelerden de kurtulalım di
ye düĢünüyorum. ġimdi paraĢüt operasyonuna geldiğimiz zaman; burada da bazı gümrük
görevlilerinin ve bazı baĢka kamu görevlilerinin de suça karıĢtığı konusunda iddialar or
taya çıkınca, bizzat gümrük müsteĢarlığına yazılan bir yazıyla Sayın bakanın görevlendir-79-
diği iki gümrük müfettiĢi soruĢturmaya dahil oldu. Ayrıca Maliye Bakanlığından MASAK'tan iki uzman talep edildi ve bizzat Maliye Bakanlığının tensibiyle biri maliye müfettiĢi olmak üzere bir masak uzmanı ve on vergi denetmeni soruĢturma ekibine katıldı.
Birlikte yapıldı operasyon ve oradaki kiĢilerle ilgili maliye müfettiĢleri ve maliye uzmanları konuyla ilgili teknik raporu hazırladılar. "Bu olayın vergi yasaları açısından iĢlenmiĢ suçu nedir, kara para açısından ne tür suç iĢlenmiĢtir" boyutunu savcıya bilirkiĢi
raporu olarak verdiler. Gümrük müfettiĢleri de kendi açılarından 1918 sayılı yasa ve
diğer gümrükle ilgili iĢlemler açısından gümrük görevlilerinin de ismen sorumluluklarını
da belirleyerek falanca gümrük müdürü, filanca gümrük memurunun Ģu olaydaki rolü budur, iĢlediği suç budur, Ģu yasa maddesinden yargılanmalı diye bizzat müfettiĢ raporuna
istinaden bu kiĢiler alınmıĢtır. Aynı anda da bu raporu yazan müfettiĢler o görevleri de
idare anlamda açığa almıĢlardır. Yani hem adli hem idari iĢlem savcının bilgisi dahilinde
ve yetkili bakanın bilgisi dahilinde müĢterek yapılmıĢtır. Dolayısıyla bazı kamu görevlileri alınganlık etmesinler. Suça kim karıĢmıĢsa savcıların bizzat yazılı gözaltı emriyle alınıyorlar. Polis rastgele kimseyi almıyor. Keza bu bazı vergi görevlileri için, bazı diğer kamu görevlileri içinde geçerli. Önce bunu belirteyim. Bu operasyonda bizim kayıtlarımıza
göre 22 gümrük görevlisi tutuklu yargılanıyor. Ayrıca Ġzmir'deki balina operasyonu çerçevesinde de yine bazı gümrükçüler, bazı maliye personeli ve bazı yeminli mali müĢavirler biraz önce hanımefendi bahsetti doğru söylüyorlar. Vergi dairesi müdürü ödeme yapmadan önce bazı iĢlemlerde yeminli mali müĢavirlerin onaylan var. Bu onay verilen belgelerin kökenlerinin sahteliği savcı tarafından belgelendiği için gözaltına alınmıĢlardır.
Onların hepsinde de yazılı gözaltı emri vardır, bizzat DGM savcılığının. TeĢekkür ederim.
- DĠNLEYĠCĠ
TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. Kazım Yılmaz, VatandaĢın Vergisini Koruma Derneğinden. Önce bir konuya değinmek istiyorum. Kimsenin burada kimseyi suçlamak gibi
bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Buradaki insanların hepsi temiz toplum isteyen insanlar. Ancak bir Ģeyi de belirtmeden geçemeyeceğim. Bazı yanlıĢ ifadeler kullanıldı anladığım kadarıyla. Efendim, insanları suçlayabilmek için bir uzman denetiminin ve uzman raporunun olması gerekir. Konunun uzmanı olan elemanların raporları olmadan, incelemeleri olmadan kimsenin suçlanmaması gerektiğini düĢünüyorum. Sayın Bayer bir ara, belki yanlıĢlıkla söyledi bilmiyorum. Vergi dairesinin faturayı onayladığını bahsetti. Vergi
dairesi hiç bir Ģekilde faturayı onaylamaz. Vergi dairesinin fatura basımına izin yetkisi dahi yoktur. Mükellef gider anlaĢmalı matbaada faturayı bastırır ve vergi dairesine bildirir
"ben bu faturayı bastırdım" diye. ġimdi buradan sonra vergi dairesi yeminli mali müĢavirin getirdiği raporu yedi gün içinde iĢleme koymak zorundadır. Vergi dairesinde bu
konuda kimsenin suçlama yetkisi yoktur. Ayrıntıda gelen dosyayı incelemekte ayrıntıda
hata yapmıĢsa veya kötü niyeti varsa ancak bu da bir inceleme sonucunda ortaya çıkar.
Bir inceleme yapılmadan ortaya çıkmaz. Yeminli mali müĢavire gelince, yeminli mali
müĢavirin yasal olarak inceleme yapma yetkisi yoktur. Ġnceleme yapma yetkisi olmayan
-80-
bir müessese tesis edilmiĢtir ve bu müesseseye böyle bir yetki verilmiĢtir. Vergi iadesi
yapma yetkisi verilmiĢtir. Bunun üzerinde düĢünülmesi gerekir artı geçen yıl tanık olduğum bir olayda gördüm. Gümrük Muhafaza Genel Müdürü "böyle bir ihracat yoktur,
bu bizim bilgiyarlarımızda kayıtlı değildir" diye açıklama yaptı bir ihracat konusunda.
Yeminli mali müĢavir gümrüğe sormuĢtu doğru mu diye. Gümrükten teyit gelmiĢti "evet
doğrudur bu ihracat gerçekleĢmiĢtir" diye. Vergi dairesi ikinci bir defa sormuĢ, gümrükten yine teyit gelmiĢti bu ihracat doğrudur diye. ġimdi burada bu vergi dairesi müdür
ya da bu yeminli mali müĢavir ne kadar suçlu olabilir, ne kadar suçlanabilir? Kanımca burada tek tek insanları suçlamak yerine vergi iadesi sisteminin bir bütün olarak yeniden
gözden geçirilmesi lazım. Yeminli mali müĢavirlik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi
lazım. Herkese yapabileceği görevler, gerçekleĢtirebileceği yetkiler verilmelidir. Sorumlulukta buna bağlı olmalıdır. Böyle bir Ģey yapmadan yeminli mali müĢavirin hiçbir
inceleme yetkisi olmadan (hiçbir Ģekilde inceleme yetkisi yoktur tebliğlerle getirilmiĢtir),
uygulanması mümkün değildir, yasal olarak da yoktur. Yargının kararları da bu yöndedir.
Böyle insanlara tabi ki her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. Her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. Önemli olan sistemin iyi kurulmasıdır. Standartlarının iyi konulmasıdır ve
kötülerin ayıklanmasıdır. Ben Ģöyle düĢünüyorum eğer bir ay içinde bir firma hatta iki
sandalye bir masa bir firma bir trilyonluk vergi iadesi talebiyle yeminli mali müĢavirin
önüne geldiyse yeminli mali müĢavir baĢtan bu talebi reddetmelidir diyorum. Ama herkes bunu reddetmeyebilir. Sistem iyi değilse suç iĢlemeye yatkın insanlar suçu gayet rahat
iĢlerler. Bu açıdan KDV iadesi sisteminin yeniden gözden geçirilmesi lazım. Yeminli
mali müĢavirlik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bunun dıĢında Ģimdi asıl
konuya gelmek istiyorum, söylemek istediğim Ģeylere gelmek istiyorum efendim. Ben
Sayın Kızılot belki değinir diye düĢünüyordum. Ama değinmedi, kendimi değinmek zorunda hissettim. Efendim yolsuzluk sabah ki oturumda da yolluluk yolunu bulmak ile karĢılaĢtırıldı, kıyaslandı. Nedir, ne değildir diye. Demek ki tanım olarak henüz bir yere gelememiĢiz. Yolsuzluk esas itibariyle öyle sanıyorum ki yolunu bulmaktan geliyor. Bu da
biraz daha amiyane bir tabirle dolandırıcılık oluyor. Efendim dolandırıcılık üç Ģekilde ortaya çıkar. Bir, vatandaĢ vatandaĢı dolandırır. Ġki, vatandaĢ devleti dolandırır. Üç, devlet
vatandaĢı dolandırır. Nasıl oluyor demeyin. Olur efendim öyle bir olur ki, eğer devletin
en yetkili kiĢileri devlet suç iĢlemez derse o devlet suç iĢler. 17 Ağustos depremini anımsayalım. Sabahleyin uyandık arabalarımıza geçtik, radyolarını açtık bekliyoruz nedir ne
değildir diye dinliyoruz. Bakanlar Kurulu toplantı gece. Ġlk iĢ bir banka hesap numarası
açılmasıydı. Utandım çok utandım. Böyle bir Bakanlar Kurulu tarafından yönetiliyor olmak çok zoruma gitti. Ne yapılabilir diye düĢünülmedi. Banka hesabı düĢünüldü. Gerçekten çok utandım. Yardım gidinceye kadar iki gün geçti. Çok utandım. Arkasından deprem
vergileri geldi. Deprem vergilerinin nereye nasıl harcandığını bilebilme imkanı hiç kimsenin yok. Utanarak söylüyorum deprem bölgesinde yapılan yardımlarda, rüĢvet döndü
arkadaĢlar. Kalıcı konutlar halen yapılamadı. Kalıcı konutlarda rüĢvet döndü. Sabah burada hükümetin koalisyon ortaklarından birisinin genel baĢkan yardımcısı vardı. Sormak
isterdim fırsat kalmadı olmadı. Kendisi burada konuĢurken rüĢvetle yolsuzlukla mücadele
edilmesi gerekir derken, dıĢarıda onun partisinin mensupları ihale satıyorlardı. %12
-81-
peĢin komisyon alınarak hem de. Efendim konuĢmak kolay, yapmak zor. Ainesi iĢtir ki Ģinin lafa bakılmaz diye. Hepsi hikaye. Biz toplum olarak yolsuz bir toplumuz. Birbirimizi
dolandırıyor muyuz? Hayır diyebilir miyiz? Dolandırıyoruz. Devleti dolandırıyor muyuz?
Dolandırıyoruz iĢte sabahtan beri devleti dolandırmayı konuĢtuk. Ama devlet bir taraftan
batık bankalara on milyar dolar gibi bir parayı aktarırken diğer taraftan geçen yıl deprem
felaketi bahane edilerek çıkarılan deprem vergilerinin bir kısmını tekrar vergileĢ-tiriliyor.
Bu devletin vatandaĢını dolandırmasıdır. Bu deprem vergisi değildir. Bu bankalara
aktarılan paranın kayıt içindeki, üzülerek söylüyorum, kayıt içindeki mükelleften tahsil
edilmesidir. Bana göre yolsuzluktur. Bana göre her Ģeyin birlikte tartıĢılması gerekir.
TeĢekkür ediyorum.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
- Evet Ģimdi konuĢmacılara yeterince söz verdik. Çünkü bizi uyarıyorlar. KonuĢmacıla
rın son bir kaç dakikalık katkıları olacak. Buyurun Sayın OYAN.
- OĞUZ OYAN (Öğretim Üyesi)
TeĢekkür ederim. Bana soru olmadığı için haksızlık olacaktı doğrusu. Çok somut olaylar çerçevesinde girdiği için galiba ana nedenleri kaçırma gibi bir riski de taĢıyor. Aslında
bir kere Türkiye'nin bir üçüncü dünya ülkesi olduğunu unutmadan yaklaĢmak gereki yor
meselelere. Bu toplum bir protestan toplumu da değil ve Ģunu hiç unutmamak lazım;
dinin koyduğu yasaklar, cehennem, Tanrı korkularının falan eğer yolsuzlukları önleyici
bir etkisi olsaydı, herhalde Ortodoks toplumlar, islam toplumları dünyanın en temiz top lumları olurlardı. Bu aslında bir kültürel bir iliĢkidir. Eğer bu arada yasaklarla bu iĢ çözümlebilseydi, muhtemelen, Çin idam cezası veriyor rüĢvete, herhalde en temiz toplumlardan biri olurdu. Dolayısıyla bizim yasa-yasak iliĢkisinde birbirinden türeyen kelimelerden farklı bir çerçeveyi düĢünmemiz lazım. Yasakların yasak koyucu olmaktan önce ku ral
koyucu olması, düzgün bir çerçeve çizmesi ve doğru yöntemler önermesi gerekir. Hemen
buradan biraz önce Sayın TAġDELEN'in gruplandırdığı yedi gruptan üç tanesine
değineyim. Gübre pamuk meselesi. Doğru, yöntem koysanız olmaz. Nedir doğru yöntem?
Dört milyon tarım iĢletmesine gübre iadesi yapmak yerine, dört tane firma vardır özel üretici gübre firması, onlara verirsiniz ve bunları denetlersiniz, nitekim bu kadar kolaydır.
Nitekim Ģimdi ona tekrar dönüldü, öyle yapılıyor. Dört milyonla uğraĢacak kapasiteniz
yoksa buna hiç girmeyin. Pamukta da benzer Ģey ama Ģimdi Türkiye'de birlikleri tasfiye
eden politikalar, acaba nasıl kontrol edeceksiniz, gibi sorunlarınız var. Banka yolsuzluğu
meselesine değineyim. Bu banka yolsuzluğu meselesi kiĢilerle sınırlı değil. Burada Tür kiye'yi yönetenlerin sorumluluğuna Ģöyle bir kuĢ bakıĢı bakmak lazım. Birincisi, on beĢ
on altı yıl öncesi 1983'ün sonunda vergi almak yerine borç almak politakası, 1989'da kı sa vadeli sermaye hareketlerini serbest bırakma hiç bir kontrole tabi tutmadan ve 89 sonrasında Türkiye'deki bankacılığın istediği kadar yüksek maliyetlerle toplasın bu fonları
daha yüksek maliyetlerle devlete satma garantisini elinde tutması. Üstelik de reel develü-82-
asyonlar olmayacağı garantisi ile, 94 hariç. Bu sistem böylesine çığrından çıkarıldı, yozlaĢtırıldı. 1993 sonu 94'de Türkiye'nin dıĢa açıldığı dolayısıyla, hem faizlerle hem kurlarla bir arada oynayamayacağını bile bilmeyen bir baĢbakanın faizleri bastırma operasyonu sonucunda Türkiye 1994 krizini yaĢadı. Krizden nasıl çıktık? Krizden çıkıĢ için aldığımız çözüm önlemleri krizi daha da ağırlaĢtırıcı bir çerçeve çizmiĢtir. 94 krizini yaratanlar iki önlemle çıktılar. Bir; sınırsız mevduata yüzde yüz güvence verildi böyle çıkıldı, ikincisi; gecelik faizlerde yüzde dört yüzleri aĢan faizlerle çıktınız, üç aylık hazine bonosuna %50 net faiz verdiğiniz. Burada dolayısıyla bu %50'lik net faizleri bankalardan
alan tasarruf sahiplerinin hiç mi günahı yok? Çok severek, güle oyanayarak almıĢlardı. Bu
bankalar meselesi kendiliğinden olmadı. Bu önemli ölçüde döviz üzerinden açık veren bu
bankalar acaba daha sonraki dönemde niçin yakından izlenmediler? Yani bütün bunların
arkasında sadece bir tek tek Ģahıslara indirgenecek, iyi denetimlere sadece sınanacak bir
olay yoktur. Burada mevzuatın Türkiye'de aslında her türlü sermaye üzerindeki denetimlerin kaldırılmasının getirildiği yoz bir çerçeve vardır. Bu durumda da sadece rantiyeleri
suçlayan, onları töhmet altında bırakan bir söylem dahi yetersizdir. Çünkü Türkiye'de bu
saadet zincirinin iĢlemesinin arkasında doğrudan doğruya Türkiye'nin büyük Ģirketleri
vardır. En son 99'da en büyük beĢ yüz firmanın karlarının %219'u eğer faaliyet dıĢı alandan geldiyse. Yani devlet üzerinden bir reel faiz getiriĢi olmaksızın zarar ediyorlardı ise,
o zaman bu iĢleyiĢin arkasında bütün bir sistemin mekanizmaları vardır. Dolayısıyla, bundan çıkıĢ sadece üç beĢ banka ile sınırlı olamaz. O yüzden de galiba Türkiye'de ilk önce
memura düĢük ücret vermenin bir tasarruf değil çok yüksek bedelli bir olay olduğunun
galiba farkına varmamızda da bir Ģeylere baĢlamamız gerekecek. TeĢekkür ederim.
- ġEVKET TAġDELEN (Kaçakçılık Daire BĢk. Yrd.)
TeĢekkür ederim Sayın BaĢkan. ġimdi sorulardan da anladığım kadarıyla son dönemde
isimleri ile kamuoyuna yansıyan operasyonların izahat Ģekli konusunda sanıyorum tereddütler var. Bazı meslek grubundan insanlar, DGM savcılarının yazılı göz altı emri ile alınınca aynı meslek grubundakiler bir dayanıĢma içerisinde hep birlikte, sanki dosyanın
içeriğini onlar biliyorlarmıĢ, bütün ifadeleri okumuĢlar, bütün belgeleri sahiplermiĢ gibi
savunma mekanizmaları iĢletiyorlar. Kamuoyunda bir yanlıĢ bilgilenme ortamı hazırlıyorlar gibi geliyor. Önce lütfen onu düzelteyim. Bazı kamu görevlilerinin katılım, olmadan yolsuzluk dediğimiz suç oluĢmaz. Yani devlet hazinesine girmek üzere olan para ya
da girdikten sonra harcanırken yapılan yolsuzluğun baĢka türlü yapılabilmesi mümkün
değil zaten. Devlet dediğimiz soyut bir kavram. Devleti bizler oluĢturuyoruz. Maliyecisi
ile polisi ile baĢka bürokratlarıyla. Sonuçta mali iĢlem yaparsanız, devlet sizsiniz. Polis
iĢlemi yaparsam, devlet benim. YanlıĢ mı söylüyorum. O zaman buradan hareket ettiğimiz zaman ben polis göz altına da aldım. Çünkü hukuk sistemi içerisinde belgeleri ile suçlanan insanların yapacağı tek Ģey var, yargı önüne gidip hesap vermek. Ha, sonuçta biz
kesinlikle bunlar suçludur, mahkum olacak gibi bir iddiamız yok ki. Böyle bir iddiamız
zaten yok. Ama burada neyi tartıĢıyoruz. Türkiye'yi rahatsız eden, bizleri rahatsız eden
yolsuzluğu tartıĢıyoruz. Sebepleri tahlil edildi, katıldığımız katılmadığımız iĢaret edilen
-83-
noktalar olabilir ama sonuçta tüm eksikliklerine rağmen bir mücadele de yapılıyor. Yoksa
buraya niye geldik? Yani bu mücadelenin getirdiği gündem sebebi ile buradayız. Burada
bizim eksiklerimiz de olabilir. Onları da tartıĢmaya hazırız. Doğru olan da budur zaten.
Biz her Ģeyi dört dörtlük yaparız gibi bir iddiamız yok. Ġnsan unsurunun olduğu her yerde
hata olabilir. Bu sizin yaptığınız iĢlemde de geçerlidir, bizim yaptığımız iĢlemde de
geçerlidir. O zaman bu gerçeği hep beraber kavrayıp da belli bir sonuca gidersek sanıyorum daha sağlıklı sonuçlar, duygusallıktan uzak sonuçlara gideriz. Çünkü sonuçta yolsuzluk hepimizi rahatsız eden bir olgu. Hepimizin parası gidiyor o yolsuzluk yöntemleri ile.
Burada hangi ismi verirsek verelim. Bizlerin parası gidiyor, bakın eksik maaĢtan yakınıyoruz ve uluslararası kuruluĢların tespitlerinde de var. Doğrudur. Sebeplerden birisi de
kamu görevlilerine ödenen eksik ücretler. O zaman bu uluslararası literatürde de artık kabul
görmüĢ bir sebepse, Türkiye için de geçerli bu. Ama kısır döngü içerisinde baktığımız
zaman niye eksik ücret alıyoruz? Çünkü hazinede fazla para yok. Bize dağıtılacak kadar
para yok. Yani bize gelene kadar para bir yerlere gitmiĢ oluyor. Ya gelmeden gitmiĢ oluyor yolsuzluk yöntemi ile ya geldikten sonra bir kaç kiĢi alıyor. Bu gerçeği gördükten
sonra sanıyorum sorun zaten kendiliğinden halloluyor. Doğru tespitler yapma Ģansımız
daha fazla yükseliyor. Tekrar ediyorum, planlı operasyonlar mevcut yasalar çerçevesinde
4422 sayılı yasa çerçevesinde ağırlıklı olarak yapılıyor. Bu yasa kapsamına girmediği değerlendirilen operasyonlar, Türk Ceza Yasasının 313-314. maddesi yani suç iĢlemek için
teĢekkül oluĢturma maddesinde yapılıyor. Her ikisi de DGM kanun kapsamında yargılama gerektiren suçlar ve DGM savcılarından ve DGM yedek hakiminden alınan kararlar
ile oluyor Hiç kimsenin koluna rasgele girmiyor polis. ġimdi kola girme diye bazı yazılar
çıkıyor da oradan söylüyorum onu. Yani hiç kimse rasgele göz altına alınmıyor, planla
operasyonlarda. Rasgele göz altına alma olmasın diye de en az üç ay süreli bir araĢtırma
yapılıyor, iddialar hakkında, ne kadar doğru, ne kadar yanlıĢ ve teknik konusuna göre de
mutlaka Maliye Bakanlığında resmi Ģekilde, DGM savcısını talebiyle ama ĠçiĢleri
Bakanının talebi ile maliye müfettiĢi ya da o konuda uzmanlar talep ediyorlar ismen. Geliyorlar, baĢlıyorlar ve DGM savcının emrine giriyorlar. Teknik konular takdir edersiniz
ki adli sistemimiz içerisinde de her teknik konunun hakim, savcı tarafından doğru Ģekilde
bilinmesi gibi bir zorunluluk yok. O yüzden bilir kiĢilik sistemi var zaten. Bilen kiĢiler
geliyorlar, raporunu yazıyorlar. Eğer iĢin gümrük boyutu ağırlıklı ise gümrük müfettiĢleri
geliyorlar, gümrük müfettiĢleri raporu yazıyorlar. Ondan sonra sorumlular ismen
belirleniyor. Gümrük müfettiĢi diyor ki burada Ģu zanlılarla Ģu gümrük personeli de bu suça
karıĢmıĢ. Bunların soruĢturulması gerekiyor, diyor. Bazı vergi dairesi görevlileri altını
çizerek söylüyorum onlar da rasgele alınmadılar. Önce maliye müfettiĢi rapor verdi daha
sonra DGM savcısı yazılı göz altı emri verdi. Hiç kimse rasgele alınmaz. Alınamaz da,
çünkü memur yargılaması ile ilgili özel yasa var. O bile demin tartıĢıldı doğrumudur, yanlıĢmıdır diye. O yüzden Ģundan emin olunuz ki, hiç bir kamu görevlisi suçlanan hiçbir
kimse bu planlı operasyonlar sebebi ile rasgele alınmamıĢtır. Üç aylık bir hazırlık aĢamasında deliller değerlendirilmiĢ DGM savcısının bizzat yazılı göz altı emri vermesi daha
sonra da DGM yedek hakimliğinin ev ve iĢ yerlerinde arama yapılması için mahkeme kararı vermesi üzerine yapılmıĢtır. Bunların hepsi hukuk sistemi içerisinde, hukuka uygun
-84-
yapılan iĢlemlerdir. Ama bu konuyu gündeme getiren yazarlar ya da bu konuyu seslendirenlerin kaç tanesi onlarla ilgili suçlama dosyasına vakıf oldular tamamına. Çünkü hazırlık soruĢturması gizlidir. Bu gizlilik içerisinde iddianame yazılmadan buna ulaĢmak, tamamına ulaĢmak zaten mümkün değildir. O zaman iddianame yazılır, her Ģey gün ıĢığına
çıkar, kimin ne ile suçlandığı iddianamede yazar ve aleniyet kazanır. Ondan sonra belki
daha kolay tartıĢabiliriz konuları. TeĢekkür ederim.
•
- RECEP YAZICIOĞLU (Merkez Valisi)
Üç tane çocuk IMF'ye hayır diye bir gösteri yapar. Üç yüz tane polis bu üç tane çocuğun üzerine büyük bir aĢk ile Ģevk ile hücum eder. Demin dedim ki devlet halkından halk
devletinden korkuyor. ġimdi korkunun egemen olduğu bir toplumda biz burada tartıĢıyoruz. Ve gördük ki neredeyse iĢ ortada kalıyordu. Eğer burada tartıĢtığımız konuların tüm
tarafları burada olsaydı iĢ ortada kalacaktı. Aslında iĢ ortadadır. ĠĢ ortada olduğu için zaten iĢ ortadadır. Çünkü burada Ģu sonuca vardık. Sistemin sorgulanması gerekiyor. Mesela
en basit demin söylendi mali sistem, KDV vesaire. Türkiye'de oto kontrol yok. Birde
parlamentodan bahsetti değerli konuĢmacılar ortada parlemento yok. Ortada liderler zirvesi var. Parlamento yok, hatta hükümette yok. Biliyorsunuz otuz beĢ tane bakanı olan
hükümet bizde var. Çünkü biz dünyayı yönetiyoruz. Kadınlardan bile sorumlu bakanımız,
hava tahminleri yapan bakanımız var. ġimdi bunlara beyaz imzaya atılıyor. Bu ne demektir? Çünkü liderler zirvesi bunlara güvenmiyor. Güvenmediği adam niye bakan oluyor?
ġu memleketin haline bak. Kendi güvenmiyorsa biz niye güvenelim be kardeĢim! Bunlar
tabi ki genelde kuvvetler ayrılığı prensibi. Türkiye'de kuvvetler birliği var, niye? Çünkü
tarihten geliyor bu. Cemaatçi bir toplum onun için. ġimdi Hızır aleyhisselamı bekliyoruz.
Dumanımızı attıracak diye. Adliye ile polis arasındaki iliĢkiye bakalım Ģimdi. Polis diyor
ki "ben gönderiyorum bunlar bırakıyor" diyor. Adliye diyor ki "kardeĢim bunlar delil getirmiyor." ĠĢ ortada kaldı. ĠĢ nasıl çözülür burada? Polisi ikiye bölmekle. Adli polis, idari
polis. O zaman savcıda direk sorumlu olacak. Savcı bekliyor gelsin birisi. ĠĢte demin çok
değerli dostumuz haklı olarak raporlar dedi. Doğru böyle gidiyor bu iĢler ama Susur-luk'un
da raporu var biliyorsunuz. Ama o iĢ unutuldu. Ġrticaya baĢladığımız bir beĢ altı yıl oldu
değil mi? Bu beĢ altı yılda Ġrticaya karĢı verdiğimiz mücadeleyi acaba bu vurgun ve
soygun ekonomisi için verseydik ne olurdu Türkiye'de? Her Milli Güvenlik Kurulu
toplantısında irtica ile verilen mücadelenin aylık sonuçlan izleniyor değil mi? Bakın
DGM görüyormuĢ bu vurgun soygun ekonomisini DGM ile ilgili herhalde niye? Çünkü
DGM nedir, Devlet Güvenlik Mahkemeleri. Demek ki devletin güvenliği ile ilgili bu. Peki
devlet güvenliği ile ilgili ise Milli Güvenlik Kurulumuz son altı ya da beĢ yılda bu irtica
ile baĢladığımız günden itibaren acaba kaç sefer bu vurgun soygun madem ki devlet
güvenliği ilgilidir bu çünkü o mahkemeye gidiyor. ġimdi bunlar böyle bakılıyor, ortada
devlet büyükleri dolanıyor. Güzel laflar söylüyorlar. Televizyonlarda hergün devlet büyükleri beynimizin içine giriyor. Bunlarla yatıp bunlarla kalkıyoruz. Büyük adam, büyük
projelere imza koyan insandır, her alanda. Vurgun soygun konusunda da. Demin trafikte
dediler ki suçlu okullardır. Demin ki hesaba göre bir trilyon dolar yağma olmuĢ bu mem-85-
lekette son on beĢ yılda, yirmi yılda. Bu yağma olmasaydı Türkiye'nin alt yapısı biterdi.
Yani demir yolları, deniz yolları, hava yollan, kara yolları, sağlık eğitim biterdi. Bu sağlıklı bina üzerine de sağlıklı bir toplum oturmuĢ olurdu. ġimdi siz bunların hiç birini yapmadığınız zaman ne oluyor sonunda. ġimdi Ġsveç'li bir bakan akrabasını iĢe almıĢ. Ertesi
günü memurlar göreve gitmiyor, halk sokağa çıkıyor. Bakan istifa ediyor. Demek ki sokağa
çıkmak gerekiyor. Ama üç tane polisin üzerine üç yüz tane polis giderse millet bu sefer
izin verilmiyor. Yargıtay BaĢkanına Ġstanbul Valisi izin vermedi konuĢmak için. Bu
karanbole gitti. ġimdi devlet tabi izin vermez. Ġzin mi verecekti birde. Çünkü bu iĢ öyle
bir kilitlenme hadisesidir ki izin nasıl verecek? Ġzin veremez ki. Onun için toplumu baskı
altında tutmak gerekiyor ki halbuki meydanlar dolsa ve bizim iĢçiler ücret istemeseler
demin burada çok güzel ifade edildi. Dedi ki para yok. O zaman sistemin sorgulanması
lazım gelen iĢçiler hükümetten para istiyorlar. Zil takıp oynayarak. Sistemi sorgulayın
kardeĢim. Siz en büyük sivil toplumsunuz ama sendikalarda devlet dairesi olmuĢ. Üniversiteler, belediyeler devlet dairesi olmuĢ. Devlet, devlet, devlet. Ġzin veren devlet, defter
düren yönetim devlet. Ne diyor? Daha az devlet daha iyidir. Bu genel bir kural. Biz bu
kuralları hükümet uzaktan yönetim yerinden olur. Kamu harcamalarının %50'si yerel idareler eli ile yapılsa diyeceksiniz ki en büyük vurgun Ģimdi yerel idarelerde oluyor. Doğru. Ama yerel vergi olmadığı içindir bu. ġimdi yerel vergi dediğiniz zaman maliye bürokrasisi efendim devletin bu vergilerini tekli prensibi var, önce bizim okeyimizden geçecek. Hayır. Yerel vergi verdi mi bir adam otokontrol baĢlar, kamu harcamalarının yarısı
da yerel meclisler tarafından yapıldığı zaman bakın sisteme geldi iĢ. Bir yönünü aldım.
Yapıldığı zaman takip baĢlar. Çünkü cebinden para çıkmıĢ. Cebinden Ģimdi para çıkmıyor. Banknot matbasından basılan para belediyelere geliyor. Onlarda merkezin yaptığı
yolsuzluk ne kadarsa onlarda o kadar devam ediyor bu iĢe. Ama yarın halkın cebinden
çıksın bakalım ne oluyor anyayla konyayı görürüz o zaman. ġimdi siz sistemi iyi dizayn
etmezseniz bu iĢlerin sonunda biz burada Ģimdi bağcıyı dövüyoruz. Yani sivrisinek dendi çok güzel. Bataklık kurutmak, kim yapacak bunu? Böyle bir program bugüne kadar
din, imanı topluma satan partiler, milliyetçilik satan, Kürt Türk satan, laiklik satan partiler
yerine program ve proje ve sistemle ilgili detaylı seçim kanunu, siyasi partiler kanunu,
anayasa. Anayasa devleti koruyor, halkı korumuyor. Böyle bir Ģey olur mu? Ceza kanunu
devleti koruyor. Herkes devleti koruyor. Devlet neyi koruyor? Kendini koruyor. Hayırlı
uğurlu olsun.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
- TeĢekkür ederiz Sayın YAZICIOĞLU, Efendim bize ayrılan süreyi hayli aĢmıĢ bulu
nuyoruz. Mahmut hocanın da eğer ekleyeceği bir Ģey yoksa.
- MAHMUT ASLAN (Öğretim Üyesi)
Hemen bir kaç cümle ile sona erdirmek istiyorum konuĢmamı. Zihniyet de en az ceza
yaptırmak kadar önemli yani iĢin kültürel boyutu, zihniyet boyutu da önemli. Bir gecede
-86-
değiĢtirilebilecek bir Ģey de değil bu. Ama cezai yaptırımları, mali yaptırımları uyguladığımız kadar zihniyet ve kültür değiĢimini de bu konuda yolsuzlukları engellemede göz
önünde bulundurmalıyız, diye düĢünüyorum. TeĢekkür ederim.
- ġÜKRÜ KIZILOT (Oturum BaĢkanı)
- Efendim panelimiz burada sona ermiĢtir. Hepinize katılımlarınızdan dolayı çok teĢek
kür ederim. Ayrıca değerli panalistlere de katkılarından dolayı çok teĢekkür ediyoruz. He
pinizden son bir kez değerli panalistler için kuvvetli bir alkıĢ istiyorum. TeĢekkür ederiz.
-87-

Benzer belgeler