psikanaliz psikoterapi - TPD Yayınları

Transkript

psikanaliz psikoterapi - TPD Yayınları
M. Orhan Öztürk
Tarsus Amerikan Koleji ve İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi mezunu olup, yedi yılı aşan süre
Amerika Birleşik Devletleri’nde psikiyatri ve
psikoanalitik psikoterapi eğitimi görmüş,
araştırmacı ve öğretim üyesi olarak çalışmıştır.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (1960-1964),
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
(1960-1993) öğretim üyeliği yapmıştır.
PSİKANALİZ ve PSİKOTERAPİ
Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyesi
(1996-2012), Amerikan Psikiyatri Birliği muhabir
üyesi (1965-1999), Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı
Derneği’nin Başkanı (1977-1997), Türkiye
Psikiyatri Derneği’nin kurucu başkanı
(1995-1996), eski Türk Dil Kurumu,
yeni Dil Derneği üyesidir.
Türk Psikiyatri Dergisi’nin kurucusu ve 13 yıl yayın
yönetmeni olmuştur; 2002’den beri onursal yayın
yönetmenidir. “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları”,
“Psikanaliz ve Psikoterapi”, “Özerk Benlik Kul
Benlik” adlarını taşıyan kitapları ile yurt içinde ve
dışında yayımlanmış 90’ın üzerinde yayını vardır.
M. Orhan Öztürk
PSİKANALİZ
ve
PSİKOTERAPİ
ISBN: 978-605-65673-3-9
Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları
M. Orhan ÖZTÜRK
Tarsus Amerikan Koleji ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olup,
yedi yılı aşan süre Amerika Birleşik Devletleri’nde psikiyatri ve psikoanalitik
psikoterapi eğitimi görmüş, araştırmacı ve öğretim üyesi olarak çalışmıştır.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (1960-1964),
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde (1960-1993) öğretim üyeliği yapmıştır.
Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyesi (1996-2012), Amerikan Psikiyatri Birliği
muhabir üyesi (1965-1999), Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği’nin Başkanı
(1977-1997), Türkiye Psikiyatri Derneğinin kurucu başkanı (1995-1996), eski
Türk Dil Kurumu, yeni Dil Derneği üyesidir.
Türk Psikiyatri Dergisi’nin kurucusu ve 13 yıl yayın yönetmeni olmuştur;
2002’den beri onursal yayın yönetmenidir. “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları”,
“Psikanaliz ve Psikoterapi”, “Özerk Benlik Kul Benlik” adlarını taşıyan kitapları ile
yurt içinde ve dışında yayımlanmış 90’ın üzerinde yayını vardır.
Psikanaliz ve Psikoterapi
© 2016 Türkiye Psikiyatri Derneği
Tanıtım için yapılacak alıntılar dışında Türkiye Psikiyatri Derneği’nin izni olmaksızın
hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ISBN: 978-605-65673-3-9
TPD Yayınları 1. baskı
Baskı Adedi: 750
1. baskı | 1985
2. baskı | 1989 - Evrim Yayınevi
3. baskı | 1998 - Bilimsel Tıp Yayınevi
4. baskı | 2008 - Nobel Tıp Kitabevleri
Yazar: M. Orhan ÖZTÜRK
Son Okuma: Adem Bayrakçı, Tolga Binbay
Yayın Hizmetleri
BAYT Bilimsel Araştırmalar Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.
Ziya Gökalp Cad. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara
Tel: (0.312) 431 30 62
www.bayt.com.tr
Baskı
Miki Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sanayi Sitesi
560. Sk. No: 27, Yenimahalle / Ankara
Tel: (0.312) 395 21 28
Baskı Tarihi
Nisan 2016
Psikanaliz ve Psikoterapi
M. Orhan ÖZTÜRK
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
YAYINLARI
Mualla’nın anısına...
İlgi ve Celal’e
v
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ, Simavi Vahip..................................................................................... ix
ÖNSÖZ, M. Orhan Öztürk............................................................................ xiii
GİRİŞ..................................................................................................................xvii
BÖLÜM 1
PSİKOTERAPİNİN TANIMI................................................................................. 1
BÖLÜM 2
PSİKOTERAPİ TÜRLERİ...................................................................................... 5
BÖLÜM 3
PSİKANALİZİN TEMEL KURAMLARI.............................................................. 9
BİLİNÇ VE BİLİNÇDIŞI, ALTBENLİK, BENLİK VE ÜSTBENLİK
(Yapısal Varsayım, Structural Hypothesis)........................................16
ALTBENLİK (das es, id).............................................................................18
BENLİK (Ich, Ego)......................................................................................18
ÜSTBENLİK (Überich, Superego)..........................................................21
BÖLÜM 4
GÜDÜLEME (Motivation)...............................................................................25
GÜDÜLEMELİ DAVRANIŞ......................................................................28
PSİKANALİTİK DÜRTÜ KURAMI (Libido Kuramı)............................33
ENGELLENME VE ÇATIŞMA (Frustration, conflict).........................37
ÇATIŞMA (Conflict)..................................................................................40
RUHSAL ÖRSELENME (Trauma)..........................................................41
BÖLÜM 5
BUNALTI..............................................................................................................43
BUNALTI’NIN BELİRTİLERİ.....................................................................45
BUNALTININ KÖKENİ VE GELİŞMESİ..................................................46
BÖLÜM 6
BENLİĞİN SAVUNMA DÜZENEKLERİ..........................................................49
BASTIRMA (Repression, refoulement)................................................52
YADSIMA (inkar, denial).........................................................................54
YANSITMA (Projection)...........................................................................56
İÇE-ATIM (Introjection)...........................................................................58
BÖLME (Splitting).....................................................................................................................................................59
ÇÖZÜLÜM (Dissociation)......................................................................60
YER DEĞİŞTİRME (Displacement).......................................................62
KENDİNE YÖNELTME (Turning toward one’s self).............................64
AKLA UYGUNLAŞTIRMA (Rationalization)......................................65
vi
İÇİNDEKİLER
KARŞIT TEPKİ KURMA (Reaction formation)...................................66
DÜŞÜNSELLEŞTİRME (Intellectualization).......................................67
YALITMA (Isolation).................................................................................68
DÖNDÜRME (Conversion) ....................................................................69
SOMUTLAŞTIRMA (Concretization) ..................................................70
YAPIP BOZMA (Undoing)......................................................................70
SAPLANMA (Fixation).............................................................................71
GERİLEME (Regression)..........................................................................72
DÜŞ KURMA (Fantasy formation, daydreaming)...........................73
ÖZDEŞİM (Identification) ......................................................................73
YANSITMALI ÖZDEŞİM (Projective Identification).........................76
YÜCELEŞTİRME (Sublimation).............................................................78
BÖLÜM 7
BENLİK RUHBİLİMİ ve BENLİK ÖZERKLİĞİ................................................81
HARTMANN VE ARKADAŞLARININ TEMEL GÖRÜŞLERI ............88
BÖLÜM 8
RUHSAL-CİNSEL ve RUHSAL-TOPLUMSAL GELİŞİM.............................97
RUHSAL-CİNSEL GELİŞİMİN TEMEL KAVRAMLARI........................98
ERİKSON GELİŞME KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI............. 100
BÖLÜM 9
GELİŞİM DÖNEMLERİ................................................................................... 107
ORAL DÖNEM (ruhsal-cinsel açıdan)............................................ 107
TEMEL GÜVEN DÖNEMİ (ruhsal-toplumsal açıdan)................. 107
ANAL DÖNEM (ruhsal-cinsel açıdan)............................................ 112
ÖZERKLİK DÖNEMİ (ruhsal-toplumsal açıdan).......................... 112
FALLİK DÖNEM (ruhsal-cinsel açıdan).......................................... 116
GİRİŞİM DÖNEMİ (ruhsal-toplumsal açıdan).............................. 116
İĞDİŞLİK (CASTRATION) KORKUSU................................................. 118
OEDIPUS İLİŞKİSİ.................................................................................. 122
OEDİPUS ÇATIŞMASI VE ÖZDEŞİM................................................. 126
YASAKSEVİ (INCEST) KURALI............................................................ 130
GİZİLLİK DÖNEMİ (Latency Stage)................................................... 131
ERGENLİK DÖNEMİ.............................................................................. 134
BÖLÜM 10
“İNSANIN SEKİZ EVRESİ”............................................................................. 137
TEMEL GÜVEN DUYGUSU (Sense of basic trust)......................... 139
ÖZERKLİK DUYGUSU (Sense of autonomy).................................. 142
GİRİŞİM DUYGUSU (Sense of initiative).......................................... 144
ÇALIŞMA VE YAPICILIK (Industry).................................................... 147
KİMLİK DUYGUSU (Sense of identity).............................................. 149
YAKINLAŞMA DUYGUSU (Sense of intimacy).............................. 153
ÜRETKENLİK DUYGUSU (Sense of generativitiy)......................... 154
BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ DUYGUSU (Sense of ego integrity)......... 155
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM 11
PSİKANALİZ ve ANALİTİK PSİKOTERAPİ................................................ 161
SERBEST ÇAĞRIŞIM (Free Association)........................................... 165
DÜŞLERİN ÇÖZÜMLENMESİ............................................................. 167
DİL VE DEVİNİM SÜRÇMELERİ (Parapraksiler)............................ 172
BÖLÜM 12
DİRENÇ (Resistance)..................................................................................... 175
BÖLÜM 13
AKTARIM (Transference).............................................................................. 183
PSÎKOTERAPİDE İŞBİRLİĞİ.................................................................. 195
KARŞI-AKTARIM (Counter-transference)........................................ 197
BÖLÜM 14
YORUMLAMA (Interpretation)................................................................. 201
ÇEKİRDEK ÇATIŞMALARI YORUMLAMA SORUNU..................... 206
BÖLÜM 15
İÇGÖRÜ, ÇÖZÜM İŞLEMİ ve DAVRANIŞIN DEĞİŞMESİ...................... 215
BÖLÜM 16
PSİKOTERAPİDE TEMEL KOŞULLAR....................................................... 225
DİNLEYEBİLMEK.................................................................................... 225
EŞDUYUM (EMPATİ) YAPABİLMEK................................................... 227
İLGİLENEBİLMEK................................................................................... 230
YAN TUTMAMAK VE YARGILAMAMAK.......................................... 231
ESNEK OLABİLMEK.............................................................................. 233
BÖLÜM 17
PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİNİN UYGULAMA ALANLARI................ 235
PSİKOTERAPİDE HASTA SEÇİMİ....................................................... 238
BÖLÜM 18
PSİKANALİZ ve PSİKOTERAPİ EĞİTİMİ.................................................... 241
BÖLÜM 19
PSİKOTERAPİ EĞİTİMİNDE İKİ DENETİM SAATİ ÖRNEĞİ................... 245
BÖLÜM 20
SINIRLI KOŞULLAR ALTINDA PSİKOTERAPİ.......................................... 265
BÖLÜM 21
TÜRKİYE’DE PSİKOTERAPİNİN BAZI UYGULAMA SORUNLARI....... 291
KAYNAKLAR.................................................................................................. 299
DİZİN................................................................................................................ 307
vii
ix
ÖNSÖZ
Türkiye Psikiyatri Derneği 1995 yılında Türkiye’nin dört bir
yanından asistan, uzman ve öğretim üyelerinin katılımıyla ve büyük bir coşkuyla kurulmuş, göreli genç bir dernektir. Türkiye’de
mesleki kimliğimizin yeniden şekillenişinin ve nöropsikiyatriden
psikiyatriye geçişin de öncülerinden ve bu bağlamda Türkiye’de
modern psikiyatrinin kurucularından birisi olan Prof. Dr. Orhan
Öztürk bu kuruluşta birleştirici, bütünleştirici ve öncü bir rol üstlenerek Türkiye Psikiyatri Derneği’nin kurucu başkanı olarak görev almıştır. Omuz verdiği bu kuruluş süreci, özverili çalışmalarla
ilerlemiş ve bugün, yirminci yılında üç bini aşan üyesi, Türkiye’nin
her yanında 21 şubesi, onlarca kurul, altkurul ve çalışma birimi ile
kapsayıcı ve katılımcı bir meslek örgütü kimliğine ulaşmıştır.
Değerli kurucu genel başkanımız Prof. Dr. Orhan Öztürk’ün
ne denli bilimsel, eğitici ve üretken olduğuna tüm meslektaşlarımız tanıktır. Yıllar önce, kitapların yaygın bulunamadığı dönemde, liderlik ettiği “psikiyatri ders notları teksiri” tüm Türkiye’de
psikiyatri eğitimi almakta olan herkesin başucu yayını idi. Başlangıçta tek başına, son baskılarında yetiştirdiği değerli öğrencilerinden Prof. Dr. Aylin Uluşahin ile birlikte kaleme aldığı Ruh Sağlığı ve Bozuklukları kitabı 13. baskısına ulaştı. En yeni kitabı ise
bireyin psikolojisini şekillendiren toplumsal ve kültürel etmenler
üzerinden yaşadığımız topluma ilişkin özgün bir değerlendirme
olarak nitelenebilecek Özerk Benlik, Kul Benlik: Biat Toplumunun Ruhsal Kökenleri kitabıdır.
Orhan Öztürk’ün bir diğer önemli kitabı da elinizde beşinci
baskısını tuttuğunuz ve birçoğumuzun çeşitli zamanlarda sıkça
başvurduğu Psikanaliz ve Psikoterapi kitabıdır. Bu kitap aynı zamanda kurucu başkanımızın Türkiye Psikiyatri Derneği aracılığıyla tüm meslektaşlarına ve başta gelecek nesiller olmak üzere
tüm nesillere yönelik çok anlamlı ve örnek davranışının bir ifadesidir. Değerli hocamız Psikanaliz ve Psikoterapi kitabının tüm
telif haklarını hiçbir karşılık istemeden Türkiye Psikiyatri Derneği’ne bağışlamıştır. Türkiye Psikiyatri Derneği ve tüm meslektaşlarım adına sonsuz teşekkürler…
Psikanaliz ve Psikoterapi kitabı doğrudan Türkçe olarak kaleme alınmış, kendi içinde bütünlüğü olan kurgusu sağlam bir
x
ÖNSÖZ
eser. Kavramlar ve Kuramlar başlıklı ilk bölümde, anlaşılması
zor pek çok kavramı ele alıyor ve iki önemli gelişim kuramını,
Freud’un ruhsal-cinsel gelişim kuramı ve Erikson’un ruhsal-toplumsal gelişim kuramını anlatıyor. Yöntem ve Uygulama başlıklı
ikinci bölümde bazı teknik kavramlar işleniyor ve ülkemiz koşullarında da bunların uygulamaya katılabileceği anlatılıyor. Bilginin, yaratıcılıkla birlikte klinik ortamda hasta yararına her zaman
kullanılabileceğini örneklerle açıklanıyor. Bu bakımdan bölüm
kanımca ayrı bir önem taşıyor. Yılların bilgi ve deneyim birikiminin özgün bir ürünü olan bu kitap birkaç kuşak ruh hekiminin
yararlanmış olduğu değerli bir kaynak olarak zamana dayanıklılığını kanıtlamıştır.
Psikanaliz ve Psikoterapi kitabı sadece konuya ilgi duyan genç
ve yeni meslektaşlarımızın ya da diğer ruh sağlığı çalışanlarının
değil meslek yaşamının ileri dönemindeki meslektaşlarımızın ve
terapistlerin de zihninde yeni açılımlar yaratabilecek bir kitap.
Orhan Öztürk’ün dile ve anlatıma verdiği önemi pek çoğumuz
biliriz. Bu nedenle onun adı, kitabın son derece kolay okunur ve
anlaşılır olmasının garantisi. Birçok kavram ve kurama ilişkin sadece derli toplu bilgi aktarımı ile kalmayıp çok sayıda psikoterapi
seansı ve psikoterapi süreci örnekleri sunarak da anlaşılırlığı artırmış ve öğrenmeyi kolaylaştırmıştır. Belki de en önemlisi, Türkiye
koşullarında psikoterapi uygulamalarının sorunlarına ilişkin kafa
yormuş, özgün düşünceler üretmiş ve bu kitapta ayrı bir bölümde
tartışmıştır.
Psikanaliz ve Psikoterapi kitabı çok önemli bir eğitim kaynağı.
Sadece psiklanalitik yönelimli psikoterapi uygulayıcıları için değil elbette. Aynı zamanda tüm psikiyatri uzmanları için, psikiyatri asistanları için, başta klinik psikologlar olmak üzere diğer ruh
sağlığı çalışanları için ve tıp öğrencileri için çok özlü bir kaynak.
Kısacası ilgi duyanların zihnini açan ve ilgisini artıran, mesleki
uygulamasında psikanalitik psikoterapiyi kullananların da yetkinliğini geliştiren bir kitap.
Tüm bunların ötesinde Psikanaliz ve Psikoterapi kitabı kurucu genel başkanımız Prof. Dr. Orhan Öztürk’ün örgütlü meslek
birliğine ve örgütlülüğün gücüne inananlara, Türkiye Psikiyatri
Derneği’ne ve üyelerine çok anlamlı ve çok değerli bir armağanı
olan bir kitap. Bu değerli kaynak kitabın sonraki kuşakların kü-
ÖNSÖZ
tüphanelerinde yer almasına aracılık etmek artık bizim sorumluluğumuzda…
Orhan hocam… Öğrenciydik, bize psikiyatriyi sevdirdiniz.
Asistandık sadece bilgiden oluşmayan çok şey öğrettiniz. Uzman
olduk yol gösterdiniz. Öğretim üyesi olduk takdir ettiniz, bizi
geliştirecek ne varsa yaptınız. Şimdi yine ve yeni bir örnek davranışla bizimlesiniz.
Mesajınız alınmıştır hocam…
Seve seve ve sonraki nesillere taşımak üzere…
Yürekten teşekkürlerimizle…
Simavi Vahip
Türkiye Psikiyatri Derneği
Genel Başkanı
*Orhan Öztürk’ün “hoca” kelimesini pek sevmediğini, daha doğrusu pek doğru
bulmadığını biliyorum. Öğretmen yazdım, yetmedi. Öğretim üyesi dedim, samimi
duygularımı içermedi. Eğitmen dedim çok teknik kaldı. Tüm derinliği, önemi ve
duygularımla Orhan Öztürk gibi insanları anlatacak yeni bir sözcük bulana ya
da dilimize yerleşene kadar kendisinin de affına sığınarak “hocam”ı kullandım.
xi
xiii
ÖNSÖZ
Ruh hekimliğinde biyolojik psikiyatrinin çok geliştiği,
nörobiyolojik araştırmaların büyük ağırlık kazandığı bir çağda
psikanaliz ve psikoterapi konusunda bir kitabı gereksiz bulanlar olabilir. Hipokrat’tan beri bilindiği gibi, kuşkusuz her türlü
ruhsal, zihinsel etkinlik, yani duygular, düşünceler, istekler, düşler, düşlemler, devinimler beynin çalışması ile olur. İnsanoğlu
beynin yapısını, fizyolojisini, biyokimyasını ve genetiğini en ince
ayrıntılarına dek öğrenebilse, birçok ruhsal bozukluğun organik
kaynaklarını açıklayabilse bile, bireyin öznel duygu ve düşüncelerinin, istek, düşlem ve devinimlerinin içeriğini ve anlamını
nörobiyolojinin her yönden açıklayabileceğini düşünemiyorum.
Doğrusu, ruhsal sorunları, bozuklukları yalnızca biyokimyasal ya
da mekanik yöntemlerle düzelebilen, duygudan, özgün ve özgür
düşünceden yoksun, makineleşmiş insanın gelecekte de olabileceğine inanmak istemiyorum.
20. yüzyılın ikinci yarısında biyolojik psikiyatri ilerledikçe,
yeni yeni ilaçlar çıktıkça, psikoterapi ve psikanalize ilginin azalışına tanık olduk. Bütün umut yeni çıkan ilaçlara bağlanmış gibiydi. Çağdaş psikiyatri eğitimini ve uygulamalarını derinden etkileyen DSM, ICD gibi tanı ve sınıflandırma dizgeleri de ruhsal
bozuklukların anlaşılmasında ruhsal - toplumsal süreçlerle ilgili
çalışmaları büyük oranda dışlamaktaydı. Ancak, zamanla ruhsal
bozuklukların köklü sağaltımında ilaçların yetersiz kaldığı görüldü. Üstelik, ilaçların önemli yan etkilere yol açabilmesi, ağır
çılgınlık durumlarını yatıştırsa bile, bireyin canlılığını azaltabilmesi, duygularını küntleştirebilmesi, devinimlerini katılaştırabilmesi gibi sorunlar ortaya çıktı. Gelişmiş ülkelerde artık ilaçlarla
ve başka biyolojik yöntemlerle sağaltımın insan hakları ile ilgili
yönleri tartışılır oldu. İşte bu gibi ve başka nedenlerle psikoterapi
yeniden önem kazanmaya başladı. Ülkemizde de son 25-30 yılda
psikoterapi ve psikanaliz eğitimine ve uygulamasına ilgi giderek
arttı. Her hekimin günlük uygulamada psikanaliz ya da psikoterapi yapması gerekmez. Fakat hasta-hekim ilişkisinin inceliklerini tanımada, hastaların anlaşılmasında, onlara yardımcı olmada
xiv
ÖNSÖZ
psikoterapi ve psikanalizin temel ilkelerinin bilinmesinde büyük
yararlar olduğu görüşündeyim.
Psikanaliz ve psikoterapinin çok değişik türleri, kuram ve uygulamaları vardır. Freud’un kendisi, zaman içerisinde psikanaliz
kuramında birçok değişikliklere gerek görmüş, kuramını kimi
yönlerden değiştirmiş, geliştirmeye çalışmıştı. Freud kuramından
ayrılan birçok tanınmış psikanalist bu alana önemli katkılarda
bulunmuşlardır. Örneğin, G. Jung, A. Adler, O. Rank, K. Horney, M. Klein ve izleyicileri, H. S. Sullivan, E. H. Erikson, H. Kohut, J. Lacan ve daha birçokları sayılabilir. Ben bu çalışmada E.
H. Erikson dışındaki değişik okullara yer veremiyorum. Çünkü
bunlar hem bilgi sınırlarımı aşar, hem de amacım ansiklopedik
bir çalışma yapmak değildir.
Bu kitaptaki bilgiler artık klasikleşmiş olduğundan ve tarihsel
değerleri nedeniyle kaynakları yenilemek gereğini duymuyorum.
Kuşkusuz psikoterapi ve psikanaliz alanlarında birçok yeni gelişmeler, yeni yayınlar olmaktadır. Bu kitaptaki amacım Freud’un
ve ondan kopmayarak izleyenlerin oluşturduğu psikanalizin ve
psikanalitik yönelimli psikoterapinin temel ilkelerini açıklamaya
çalışmakla sınırlı tutulmuştur. Bu çalışma, ilk yayınlandığından
beri özgünlüğünü korumaktadır. Bu nedenle değişik baskılarda
içeriğini değiştirmedim. Dil ve yazım düzeltmeleri yaptım.
Bu kitapta elimden geldiğince yabancı terimlere Türkçe karşılık bulmaya ve kullanmaya çalıştım. Bunlar önerilerdir, eleştirilebilir. Daha iyileri bulundukça değişecektir. Bilim dilinin, bilgiyi
doğru yansıtan, kolay anlaşılır, kolay öğrenilebilir, kolay öğretilebilir nitelikte olması gerekir. Bu nedenle yabancı dilde üretilmiş
bilimsel terimlerin çevirilerinde aslına uygun Türkçe karşılıkların
titizlikle aranmasının önemi açıktır. Terimler bilim insanları tarafından yakıştırılmış ve içeriği tanımlanmış sözcüklerdir. Bu
nedenle, çeviride önerilen bir Türkçe terimin, özgün dildeki kavramsal içeriği karşılayabilme gücü olmalı ve bu güç, özgün dildeki
terimin aslına sadakat düşüncesinden daha çok ağırlık taşıyabilmelidir. Bir başka deyişle, sözcüksel çeviriden çok kavramsal çeviriye ağırlık verilmelidir. Yeter ki, çevirideki terim önerisi bilimsel
terim olma koşullarını yerine getirsin.
Her zaman belirtmeye çalıştığım gibi en önemli konu dildir.
ÖNSÖZ
Açık düşünmenin ve sindirerek öğrenmenin temeli dile dayanır.
Ülkemizde düşünsel yaşamın, bilimin gelişmesi için kendi dilimize değer verilmesi, Türkçenin geniş olanaklarına güvenilmesi
gerektiğine inananlardanım. Türkçe, Atatürk çağına dek yaklaşık bin yıl ağır biçimde bir yana itilmiş, aydınları tarafından hor
görülmüş, fakat canlı kalmasını başarmış güçlü bir dildir. Günümüzde, bu güçlü dilin yeniden yabancı sözcüklerle hızlı bir bulaşmaya uğradığını, kimi sözde bilim çevrelerinde küçümsendiğini,
yetersiz sayıldığını görünce üzülüyorum. Eski çağlarda olduğu
gibi, yabancı sözcükler, terimler kullanma eğiliminin altında yetersizlik duyguları yatmakta ve bunları örtmek için büyüsel düşünceye, anlaşılmazlığa sığınma gereksinimi doğmaktadır. Bilimsel düşünme bütün toplum katmanlarına açık ve yalın bir dille
yayılabildiği oranda bu gereksinim azalacaktır. Ayrıca, bilimdeki
hızlı değişmelere, yeni buluşlara ve yeni kavramlara “yaşayan dil”
ya da “özgür Türkçe” görüşleri ile ayak uydurulamaz. Ya olduğu
gibi Batı dillerinden alacağız ve kopyacı, aktarmacı kalacağız ya
da Türkçenin geniş olanaklarından yararlanarak, çocuklarımıza
daha çocukluklarında soru sormayı, özgür ve bilimsel düşünebilmeyi aşılayacağız.
Tüm yayım haklarını Türkiye Psikiyatri Derneğine bağışlamış
olduğum bu kitabımın 5. baskısını Dernek gerçekleştirmiştir.
Bu bağlamda, 1985’teki birinci baskı ile ilgili bir anımı anlatarak ülkemizde 1980 darbesi ile üniversitelerimizin ne durumlara
sokulduğuna ilişkin kısa bir açıklama yapmak istiyorum. O dönemde bir öğretim üyesi rektörlükten izin almadan kitap yayınlayamazdı. Bu kitabımın Hacettepe Üniversitesi’nce basımı için
kendi elimle daktilo edilmiş bir kopyasını ( o zamanlar bilgisayar
yoktu) dilekçe ile rektörlüğe sundum. Kısa bir süre sonra, o dönemin üniversite yayın kurulunun başındaki öğretim üyesi kitabımı
basıma uygun gördüklerini, ancak fazla Türkçe bulduklarını, dilini değiştirmem gerektiğini bildirmişti. Ben de hemen o gün izin
falan düşünmeden, ilk kitabım olan Psikanaliz ve Psikoterapi’nin
ilk baskısını kendi paramla bastırmak üzere özel bir basımevine
teslim etmiştim.
ABD’de kaldığım yedi yılı aşan sürede bana hocalık, arkadaşlık yapmış, minnet ve bağlılık duyduğum çok sayıda kişi vardır.
xv
Bunların hepsini burada sıralamam olanaksızdır. 1957-1959 ve
1970-1972 yıllarında Austen Riggs Center’de yanlarında çalıştığım Robert P. Knight, Erik H. Erikson, David Rapaport, Otto A.
Will gibi hocalarımı, Jean Schimek, David Shapiro gibi arkadaşlarımı anmaktan onur duyuyorum. Yurda döndüğümde, akademik
yaşamımın ilk yıllarında bana özgürce çalışma ve eğitim yapma ortamını sağlayan rahmetli Prof. Dr. Rasim Adasal hocayı şükranla
anarım. Onun desteği ile 1960-1964 arasında Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Psikiyatri ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal
Bilimler bölümlerinde öğreterek öğrenme ortamlarını bulmuş, bunun değerini anlamıştım.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde
uzun yıllar öğretim üyesi ve hekim olarak çalıştığım sürede çalışma arkadaşlarımla konuları tartışırken, asistan ve öğrencilerle birlikte eğitim yaparken, hastalarla çalışırken çok şeyler öğrendim.
Bu kitabın hazırlanmasında onların etkisi büyüktür. Bu kurumda, değişik konuları ve hastalarımızı sık sık tartıştığımız, psikoterapi seminerlerini birlikte yürüttüğümüz, hoşgörü ve anlayışı
ile büyük destek olan Prof. Dr. Leyla Zileli’ye, denetim gören iki
psikoterapi hastasından banda alınmış görüşmelerin kitaba geçmesini sağlayan Dr. Ahmet Arzık ile Dr. Füsun Çuhadaroğlu’na
ve bölümdeki bütün çalışma arkadaşlarıma derin teşekkür borçluyum.
“Ruh Sağlığı ve Bozuklukları” adlı kitabımın önsözünde
yazdığım gibi, yıllardan beri, ülkemizdeki akademik yaşamın ve
hekimliğin zor koşullarında, bir öğretim üyesi için kendi kaynak
ve çabasından, çalışma arkadaşlarının, öğrencilerinin ilgi ve yardımlarından başka, kitap yazmayı özendirecek, kolaylaştıracak
destekler hemen hemen yok gibidir. “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları” ile bu kitabımın yazılması, basımı ve dağıtımından edindiğim
deneyime göre, bu tür ağır işçiliğin tek ödülü ülkemizde, kendi
dilimizde tıp eğitimine, hekimliğe, bilim dünyamıza yapılan katkının sağladığı onur ve kıvanç duygusudur.
M. Orhan Öztürk
Ankara, 2016
xvii
GİRİŞ
Ruhsal bozuklukların sağaltımında bilimsel bir yöntem
olarak psikoterapi hekimlikte oldukça yenidir. Ancak, acı
çeken, uyumsuz, mutsuz bir insana ruhsal yönden destek
olma ve acıyı giderme uygulamaları insanlık tarihince eskidir. İnsanlar en ilkel çağlardan beri birbirleri için büyük acı
kaynağı olabildikleri gibi, birbirlerine büyük destek de vermişlerdir. Doğa karşısında çoğu kez güçsüz ve çaresiz kalan
ilkel insan derin korkular ve güvensizlik duyguları içinde
kendini koruyabilmek, rahatlatabilmek için, evrimsel olarak kazanılmış gizil-güçlerini kullanarak, iki temel uğraşı
yolunda ilerlemiştir:
1. Çevresini araştırma, soruşturma, düşünme, bilme,
öğrenme ve devinim yetilerini kullanarak araçlarını geliştirmiş, giderek bilim ve teknolojiyi yaratmıştır.
2. Duygularını, hayal gücünü de kullanarak bir yandan
dinsel inançlara, bir yandan da sanata yönelmiştir.
Doğa karşısında güçsüz kalan ilkel insan doğaüstü güçlerin (cin, peri, şeytan vb.) varlığına inanarak anlayamadığı
bir olguyu açıklama, aydınlatma, anlayabilme ve bunlara
göre kendini savunma yolları aramıştır. Hastalıkları, doğal
yıkıcı güçleri kendi gücü ve teknolojisi ile yenemeyince,
bunların oluş biçimlerine ve bunlardan nasıl korunabileceğine ilişkin inançlar, kavramlar, uygulamalar geliştirmiştir.
Bunların kalıntıları, izleri çağımızda da görülmektedir.
İlkel insanın hastalıklara, korku verici olaylara, sıkıntıya, bunalıma karşı savaşı kendi içindeki yansıtmalarla,
yarattığı gizemli, büyüsel düşünce yardımı ile olmuştur.
Kaynağı ve nedeni bilinmeyen bir hastalık, bir doğal yıkımolay (felaket) doğaüstü güçlerle açıklanıyor ve insan az
ya da çok rahatlıyordu. Bir olgunun nedenini bilmiyorum,
bilmek isterim diyebilmek bilimsel düşüncenin önemli bir
xviii
GİRİŞ
öğesidir. Oysa, güçsüz ve güvensiz, ölümlü insan kolaylıkla bilmiyorum diyemez. Kendisini güçsüz, güvensiz kılan
nedenleri kolayca tanıyamaz, bunun yerine doğaüstü, bir
başka deyişle kendinden üstün ve kendinin ötesinde güçlere inanarak böyle bir sorunu çözmeye çalışır.
İşte bütün öbür hekimlik dallarında olduğu gibi insanın kendi ruhsal sıkıntı ve bocalamalarını açıklayamaya
ve onlarla savaşmaya başlamasının ilk dönemlerinde gizemcilik ve büyüsel düşünce egemendi. Bütün açıklamaları, korunma ve sağaltım yolları büyü ve doğaüstü güçlere
inanmak yoluyla oluyordu. Bu düşünce biçiminin doğal
bir ürünü olarak da sağaltım yapan kişiler din adamları ya
da büyücü hekimlerdi. Çağımızda da kimi yörelerde kullanılan bu yöntemlerin etkili oluşu hasta bireyin inancı ile
doğru orantılıdır. Hastanın inanmasına büyük değer veren
bu yöntemlerde ayrıca gene dinsel büyüsel törenler içinde
duygusal coşkulara, boşalmalara da yer veriliyordu. Çağdaş
psikoterapicin etkisinde de inancın ve duygusal boşalmaların yer aldığı görülmektedir.
Büyüsel hekimliğin kalıntılarını çağdaş hekimliğin dilinde, reçetesinde, bir takım yöntemlerinde de görebiliriz.
Örneğin, çağımızda bile reçetelerin anlaşılmaz biçimde
Latince, Fransızca sözcüklerle yazılması, hekimlik dilinin
halkın anlayacağı dilden uzak tutulması gibi uygulamaların altında eski çağlardan kalma büyüsel, gizemci düşüncenin etkisi vardır. Ayrıca geri kalmış toplumlarda ve ülkemizde de bugün hekimlik dışı sayılan, fakat geniş halk
kitlelerinin henüz bırakmadıkları bir çok ilkel, büyüsel
inançlar ve uygulamalar bilinmektedir (70). Kanıma göre,
ilkel sağaltım yolları diye bilinen bütün yöntemlerin kaynağında insanoğlunun temel bir yadsıma ve yansıtma gereksinimi vardır ve bunları saçma ya da boş inanç olarak
görme bir şeyi açıklamamaktadır. İnsanoğlu binlerce yıldır,
GİRİŞ
kendisine acı, sıkıntı veren, kendisini güçsüz bırakan bocalamaların yatıştırılması için sık sık yadsıma ve yansıtma
düzeneklerini (mekanizmalarını) kullanmıştır. Yansıtarak
varlığını dışarıdaymış gibi algıladığı ve doğaüstü gördüğü
güçleri kendi sorunlarının nedeni sanmış ve bunlara karşı
gene doğaüstü güçlere inanarak savaşım yolları aramıştır.
Hipokrat (İ.Ö.V. yy.) öncesi dünyada, gizemci, büyüsel
düşünce biçimi ve buna dayalı hastalık ve sağaltım anlayışı
egemendi (86). Hipokrat çağma dek hemen bütün uygarlıklarda egemen olan bu görüşler ve inançlar eski Yunan’ın
altın çağında, Perikles döneminde, artık yavaş yavaş yerlerini bilimsel düşünceye bırakmaya başladılar. Hastalıkları
doğal olaylar olarak açıklama ilgisi Hipokrat ile yoğunlaştı,
gelişti. Bu büyük hekimin çağdaş ruh hekimliğine neler
kazandırdığını burada tartışmayacağız. Ancak büyüsel, gizemci düşüncenin hiç olmazsa geçici bir süre için egemenliğine son veren bu büyük insandır. Hipokrat’tan sonra
eski Yunan’ın Eflatun’u, Aristo’su, eski Roma’nın Asclepiades’i, Cicero’su, Celsus’u, Soranus’u, Kapadokya’nın Aretaeus’u ruhsal bozuklukların doğal açıklamalarına büyük
katkılarda bulunmuşlar ve gizemci-büyüsel düşüncenin
geçersizliğini belirtmişlerdi (85, 87). O çağlarda, bugünkü
anladığımız biçimde psikoterapi yöntemlerine benzer uygulamaların da kullanılmış olduğunu biliyoruz. Örneğin
eski Bergama Aesclapion Tapınağı’nda dinsel öğütler yanısıra, düş yorumlamaları, çamur banyoları, okuma, tiyatro
uğraşıları uygulanırdı. Bunların bugüne dek kalabilmiş
olan ilginç kalıntıları şimdi Anadolu’nun en zengin antik
yapıtları olarak görülebilir.
Ancak, bu aydınlanış dönemi çok uzun sürmemiş ve
Batı dünyasında Karanlık Çağlar diye bilinen Orta Çağ’da
büyük gerileme olmuştur. İsa’dan sonraki ikinci, üçüncü
yüzyıllarda gittikçe artan bir hızla yeniden büyüsel, gizem-
xix
xx
GİRİŞ
ci düşünce egemenlik kazanmaya başlamıştı. Bu uygarlık
gerilemesinde eski Yunan ve Roma’nın dış etkenler altında
çöküşünün mü, yoksa gelişen Hıristiyanlığın dogmatik biçimde gizemci, büyüsel değerlere önem verişinin mi etken
olduğu tartışılabilir. Şurası bir gerçektir ki Musevilik ve
Hıristiyanlık dinlerinin temel kitapları ruh hastalığı anlayışına büyüsel düşüncenin ötesinde ve ilerisinde bir değişiklik getirmemişlerdi. Tersine bu kitaplardaki örnekler
ve açıklamalar gizemci, doğaüstü yöndedir. Bu açıklamalar
Orta Çağ’ın ruh hastalarına yaptığı korkunç işkencelerin
ve yoketmelerin en büyük gerekçesi olarak kullanılmıştır.
O kadar ki Orta Çağ Avrupa’sında, ruh hastaları şeytanın
yakaladığı bir büyücü olarak avlanır ve diri diri yakılırdı. O
çağın Hıristiyan dünyasında din adamları büyücü diye adlandırdıkları ruh hastalarını izleyebilmek, yakalayabilmek
ve cezalandırabilmek için kitaplar yazmışlardı. Bunlardan,
iki din adamınca yazılmış olan “Malleus Maleficarum”
(Şeytanın Çekici) adlı kitap Orta Çağ’da ruh hastalarını
kovalama, yakalama ve cezalandırma konusunda büyük
bir yetke (otorite) belgesi olarak benimsenmişti (85). Orta
Çağ Avrupa’sının bu karanlık, bağnaz tutumuna karşılık,
Doğuda, İslâm dünyasında ruh hastalarına anlayış ve hoşgörü ile bakılıyor; İbni Sina gibi hekimler kişilik gelişmesi,
insanın ruhsal yapısı ve ruhsal sağaltım konularında bugünün hekimlerini şaşırtabilecek türden ileri görüşler ortaya
atabiliyorlardı (7, 71, 74, 87). Selçuk ve ilk Osmanlı dönemlerinde Anadoluda kurulan hastaneler bugünkü anlamda işlevsel ve ileri sağaltım ortamlarıydı (98). Ne yazık
ki, Rönesans akımının farkına varamayan Türkler ve başka
İslâm toplumları giderek geri kalmışlar, daha sonraki yüzyıllarda büyüsel, gizemci düşüncenin egemenliğine boyun
eğer olmuşlardır.
GİRİŞ
Orta Çağın karanlık dönemi, Rönesans ile Batıda kapanmakla birlikte, hekimlikte ruh hastalarına gerçek insancıl yerin tanınmasında en önemli adımı 18. Yüzyılın
sonlarına doğru Fransız hekimi Pinel atmıştır. Ruh hastalarını zincirden kurtaran insan olarak bilinen Pinel “Traitement Moral” adlı yapıtı ile planlı psikoterapinin ilkelerini de belirten ilk hekim olmuştu denebilir. 19. Yüzyılda
Mesmer’in başlattığı ve şarlatanlıkla yürüttüğü hipnoz
sağaltımı, Braid, Liebeault, Charcot, Janet, Bernheim ve
Freud gibi saygın bilim adamlarınca da ele alınarak bilimsel
psikoterapinin gelişmesi sağlanmıştır. Breuer ve Freud’un
birlikte açtıkları yoldan sonradan yalnız ilerleyen Freud çağımız ruh hekimliğinde ve ruhbiliminde devrim yapmış;
yeni bir insan anlayışının gelişmesine yol açmıştır, İlerde
göreceğimiz gibi Freud bir yandan psikanaliz kuramlar dizgesini geliştirirken, çağdaşı Pavlov da, bugün giderek önem
kazanan koşullandırma ve davranış sağaltımı (behavior
therapy) yöntemlerinin temellerini atmıştır. Bugünün ruh
hekimliği ve psikoterapi yöntemleri en çok bu bilim adamlarının ve onların izleyicilerinin açmış oldukları yollardan
ilerlemiştir (87).
xxi
I
KAVRAMLAR
VE
KURAMLAR
1
BÖLÜM 1
PSİKOTERAPİNİN TANIMI
Psikoterapi, çok geniş anlamda, ruhsal yollarla yardım ve
iyileştirme demekjtir. Bu tanıma göre bütün eğindirim
(telkin), inandırma (ikna), davranışı ve kişiliği değiştirme
yolları psikoterapi teriminin kapsamına girebilir. Hastayı
rahatlatmak için yapılan bir dua, verilen bir muska, düzenlenen bir ilkel tören de psikoterapi sayılabilir. Ancak, hekimlikte ve ruhbilimde kullanılan anlamıyla psikoterapi deyince, çağdaş ruh hekimliği ve ruhbilim bilgilerine dayanan,
hasta ile karşılıklı ilişki ve iletişimi kullanan bir takım uygulamalar anlaşılır. Çağdaş ruh hekimliğinde kullanılan
yöntemlerin ve araçların tümü henüz bütün açıklığı ile tanımlanmış ve her bilim çevresinde benimsenmiş sayılmaz.
Psikanaliz bile kimi bilimsel çevrelerde bir psikoterapi
yöntemi olarak yadsınabilmektedir. Örneğin İngiltere’de
tanınmış psikolog Eysenck ve izleyicileri, eski sosyalist ülkelerdeki ruh hekimleri ve daha birçok hekimler Freud’un psikanaliz kuramını benimsememişler, yadsımışlardır. Ancak,
burada genel görüş ayrılıkları söz konusudur. Her bilimsel
akımın tuttuğu bir yol, yeğlediği bir yöntem bulunabilir.
Bilimin gelişmesi için bu gereklidir. Görüş ve uygulama
ayrılıklarından yeni yeni görüşler ve yöntemler ortaya çıkmakta, uygulamada daha bir gerçeklik ve esneklik kazanılmaktadır. Bu noktanın tartışmasına ileride sırası geldikçe
gene döneceğim.
Freud’un kendisi psikanalitik kuramda bir çok değişikliklere gerek görmüş, kuramını değiştirmiş, geliştirmişti.
Freud’dan ayrılan birçok tanınmış psikanalist psikanalitik
kurama ve uygulamaya önemli katkıda bulunmuşlardır.
2
PSİKOTERAPİNİN TANIMI
Örneğin Jung, Adler, Rank, Horney, Klein ve izleyicileri,
Sullivan, Erikson, Kohut ve daha bir çoklarını sayabiliriz.
Ben bu çalışmamda değişik okullara yer veremiyorum; çünkü bunlar bilgi sınırımı aşar. Üstelik ansiklopedik bir çalışma yapma amacım da yoktur.
Ancak, iki önemli konuya daha çok ilgi duyduğum ve
uygulamada önemine inandığım için bunlara özel bölümler
ayırdım. Bunlardan biri psikanalitik ego psikolojisi, öbürü de Erik H. Erikson’un psikanalitik gelişim kuramıdır.
Bunlara özellik tanımış olmam, örneğin nesne ilişkileri
(object relations) ya da psikanalizde kendilik (self ) psikolojisi kuramlarını önemsemediğim anlamına gelmemelidir.
Son 20-25 yılda “kendilik” (self ) psikolojisi özellikle genç
kuşaklar arasında giderek artan ilgi görmektedir. Hatta bu
akımın terimleri ile konuşmanın nerede ise bir moda akım
gibi olduğunu da görmekteyim. Bu gibi akımları iyi anlayabilmek için Freud’un temel kavramlarını iyi bilmek gerektiğine inanıyorum. Bu konular da kuşkusuz başkalarınca
işlenecektir. Kitabın ikinci ana bölümünde uygulamanın
temelleri örneklerle açıklanmaya çalışılacaktır. Bu bölümde
de değişik okulların değişik uygulamaları üzerinde durulmayacaktır.
Açıklamalarımı düzenli biçimde yürütebilmek için
önce, yukarda tanımladığım psikoterapinin değişik türlerinin bir sınıflandırmasını sunmak istiyorum. Psikoterapi
sınıflandırmasını yaparken hangi açıdan baktığımıza önem
vermemiz gerekir. Birçok kitaplardaki sınıflandırmalarda,
sınıfların neye dayanılarak yapıldığı belli olmamakta ve
çoğu kez aynı türden olmayan kavramlar bir başlık altına
sokulabilmektedir. İkinci bölümde özetle sunduğum sınıflandırmada öncelikle bu karışıklığa yer vermemeye çalıştım.
Böyle bir sınıflandırma bize bütün psikoterapi türlerine kuşbakışı bakmak olanağını vermektedir. Bu
M. Orhan Öztürk
Tarsus Amerikan Koleji ve İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi mezunu olup, yedi yılı aşan süre
Amerika Birleşik Devletleri’nde psikiyatri ve
psikoanalitik psikoterapi eğitimi görmüş,
araştırmacı ve öğretim üyesi olarak çalışmıştır.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (1960-1964),
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
(1960-1993) öğretim üyeliği yapmıştır.
PSİKANALİZ ve PSİKOTERAPİ
Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyesi
(1996-2012), Amerikan Psikiyatri Birliği muhabir
üyesi (1965-1999), Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı
Derneği’nin Başkanı (1977-1997), Türkiye
Psikiyatri Derneği’nin kurucu başkanı
(1995-1996), eski Türk Dil Kurumu,
yeni Dil Derneği üyesidir.
Türk Psikiyatri Dergisi’nin kurucusu ve 13 yıl yayın
yönetmeni olmuştur; 2002’den beri onursal yayın
yönetmenidir. “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları”,
“Psikanaliz ve Psikoterapi”, “Özerk Benlik Kul
Benlik” adlarını taşıyan kitapları ile yurt içinde ve
dışında yayımlanmış 90’ın üzerinde yayını vardır.
M. Orhan Öztürk
PSİKANALİZ
ve
PSİKOTERAPİ
ISBN: 978-605-65673-3-9
Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları

Benzer belgeler