2007 Aralık Sayı - xn--sevgiyaynlar

Transkript

2007 Aralık Sayı - xn--sevgiyaynlar
ARALIK 2007 Sayý: 468 Fiyat: 3.5 YTL
“Bir Ömür Böyle Geçti”
Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in Anýlarý
Rehber Varlýklarýmýz Var mýdýr?
JALE GÝZER GÜRSOY ile sohbet
ÝÇÝNDEKÝLER
Hayaller Gerçektir .............................. 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Bir Kitap:
“Bir Ömür Böyle Geçti” ........................ 6
Ahmet Kayserilioðlu
Cilt: 39 Sayý:468 Aralýk 2007
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Nihal Gürsoy
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
Faks: 02122491828
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Yanlýþlýklar Komedyasý ...................... 18
Güngör Özyiðit
Jale Gizer Gürsoy
ile Sohbet ............................................. 24
Nihal Gürsoy
Rehber Varlýklarýmýz Var mýdýr?
(Son Bir Kez) ........................................ 36
John Edwards/Arýn Ýnan
Sarah’nýn Kurallarý
(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................ 39
Carol Bowman/Nelda Bayraktar
Aynadaki Yüz
ve Kendini Bilmek ............................. 43
Özer Baysaling
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Gittikçe artýyor gibi görünen karanlýk, gerçek yolcularýný korkutmaz. Çünkü onlar ezelden istekli ve azimlidirler, çünkü onlar korku
varken de yürürler ve o koyu bulutun bittiði yere varýrlar. Onlar
yolcu olduklarýný, her yolun bir sonu olduðunu bilirler. Onun için
güleryüzlü, onun için sabýrlýdýrlar, onun için yüreklerinin özünden
mutlu yarýnlar çýkar. Aramýzda olmalarý, zamaný gelince bu
dünyadan gidecek olmalarý onlar için fark etmez; çünkü aþýklarýn
kaný her dem tazedir, hiç eskimez.
Þimdi gün kimlerin günüyse, unutmamalýlar ki, bir zamanlar da
birilerinin günleri vardý. Her zaman varolmak, ne olursa olsun
benim dediðim olacak, benimki en doðrudur diyerek gerekirse
baskýyla, þiddetle, kan ve gözyaþýna sebep olarak deðil, kendine,
kendi gönlüne, kendi doðru bildiklerine, kendi ile ilgili her þeye
kulluk derecesinde dönük olmakla deðil, gerçeklerden ve doðrulardan ayrýlmadan önce O’na, sonra O’nun kullarýna kul olmakla
gerçekleþebilir. Kulluk kendini silercesine küçülmek demektir. Ele
geçirdikleri fýrsatlarý, iktidarlarý sonuna kadar delicesine kullananlarýn, bunun için gözboyamacýlýðýna, sahteciliðe sarýlmak
baþta olmak üzere her çareye baþvurup gerçekleri gizleyen, çarpýtan, yanlýþ hedefleri iþaret eden yalancýlarýn halleri, gerçek doðru
insanlarý tiksindirmekte, sonlarýndan korkmamalarý ise ürpertmektedir. Onlarýn ortaya saldýðý dehþet, üzüntü, ümitsizlik ve korku
bulutu, bir köþeden hafifçe esmeye baþlayan küçük bir rüzgârla
hemen daðýlýverecektir.
Hepinize mutlu, barýþ ve sevgi dolu, saðlýklý yýllar olsun.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Tahayyül esnasýnda
üzülüyoruz veya seviniyoruz,
bu ruh hallerinin beden
üzerinde kötü veya iyi
tesirleri tabiatýyla olacaktýr.
Korkulu, üzüntülü bir þey
düþündüðümüz zaman
kalbimizin çarpmasý, bütün
bedenimizin gerilmesi bunun
açýk misalidir. O halde iyi
tahayyüllerin bedeni teskin
edici, saðlýk halini düzeltici,
kötü tahayyüllerin ise bedeni
rahatsýz edici, bozucu bir
rolü ve tesiri var demektir.
Bu sebeple iyi tahayyül ve
düþüncelerle bedenimizi
beslememiz, onu canlý ve
sýhhatli tutmamýz mümkün
ve zorunludur.
Dr. Refet Kayserilioðlu
HAYALLER
GERÇEKTÝR...
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Konuþmalarýmýzdan birinde
"Tahayyül yaratýcý
melekedir" demiþtiniz.
Tahayyülün (imajinasyonun) yaratýcý veya
yapýcý meleke olmasýndan neyi kastettiðinizi
anlayamadým. Evvelâ
yaratýcýlýk Allah'a ait bir
iþ deðil midir? Sonra
hayale bu derece deðer
veriþiniz nedendir?
"Ýnsan hayal ettiði nispette yaþar" diye bir söz
vardýr. Ama bunu
söyleyen, vakti hoþ
geçirmek için tatlý hayaller kurmalý manâsýnda
söylemiþtir.
Özden - Biz hayali bu
manâda anlamýyoruz.
Genellikle hayal
gerçeðin zýddý olarak
kabul edilir. Gerçeklerin
acý, sert ve çok kere
ýstýraplý görünüþü onda
yoktur. Hayal tatlýdýr,
hoþtur. Ýsteklerin en fazla
olduðu yöndedir. Kral
olmak istediðimiz anda
hayal dünyasýnda kral
oluruz. Karunlar kadar
zengin olmak istersek
olur, debdebe ve tantana
içinde yaþarýz, diye
düþünülür. Oysa hayalin
acý, ýstýrap verici korkulu
þekilleri de vardýr. Pekalâ
hýrsýzlarýn tuzaðýna
3
düþtüðümüzü, yýrtýcý
hayvanlarýn arasýnda
kaldýðýmýzý düþünerek
korkulu anlar yaþayabiliriz. O halde hayali, genel
bir ifade ile þöyle tarif
edebiliriz: Çeþitli olaylar,
vakalar ve haller içinde
fikren yaþamak. Fakat
içinde yaþanýlan bu hal
ve olaylar da gerçekte
yoktur, yani onlar da
imajinatiftir (hayalidir).
Bu duruma göre tahayyül
(imajinasyon) sadece
zihni bir faaliyet olarak
görünüyor.
Erdem - Benim esas
sorduklarýma henüz
cevap vermediniz. Ama
onlardan önce, tahayyülü
zihni bir faaliyet olarak
tarif ettiniz, bunun beden
üzerinde hiçbir tesiri yok
mudur? Bunu öðrenmek
istiyorum.
Özden - Beden
üzerinde elbette tesiri
vardýr. Madem ki
tahayyül esnasýnda
üzülüyoruz veya seviniyoruz, bu ruh hallerinin
beden üzerinde kötü
veya iyi tesirleri tabiatýyla olacaktýr. Korkulu,
üzüntülü bir þey
düþündüðümüz zaman
kalbimizin çarpmasý,
bütün bedenimizin gerilmesi bunun açýk misa-
lidir. O halde iyi
tahayyüllerin bedeni
teskin edici, saðlýk halini
düzeltici, kötü tahayyüllerin ise bedeni rahatsýz
edici, bozucu bir rolü ve
tesiri var demektir. Bu
sebeple iyi tahayyül ve
düþüncelerle bedenimizi
beslememiz, onu canlý ve
sýhhatli tutmamýz
mümkün ve zorunludur.
Erdem - Siz þu ifadenizle imajinasyonu bir
þifa kaynaðý olarak
görüyorsunuz. Ýyi imajinasyonlar vücudu
düzeltir, saðlýðý korur,
kötü tahayyüller vücudu
bozar diyeceðiz, buna
göre. Halbuki iyi de olsa,
kötü de olsa bütün tahayyüllerin zararlý olduðu,
insaný gerçeklerden uzaklaþtýrdýðý, çalýþmaktan
alýkoyduðu kabul edilir.
Buna ne diyorsunuz?
Özden - Esas zararlý
olan þey, sadece tahayyüllerle vakit geçirerek,
bunlarý gerçek hayata
uygulamamaktýr. Böyle
sadece tahayyül içinde
olma, bir nevi uyuþukluktur, çalýþmaktan ve
gayretten uzaklaþmadýr.
Ama gerçekleþmesi kendisince mümkün olan
þeyleri tahayyül edip
sonra da bu yolda gayret
SEVGÝ DÜNYASI
4
sarf etmek büyük baþarýlarýn en baþ þartýdýr.
Bütün icatlar, bütün
büyük eserler, romanlar,
kompozisyonlar (beste-
mümkün olamaz diyebiliriz. Ama bu yapýcý, canlandýrýcý tahayyülle, tembellik ve uyuþukluk
içinde býrakýcý tahayyülü
ler) böyle tahayyüllerden
doðmuþtur.
Hattâ daha ileri giderek
tahayyülsüz bir baþarý
birbirinden ayýrmak
lâzýmdýr. Bunun için
gerçekleþmesi yakýn veya
uzak imkânlarýmýz içinde
olmayan þeylerle zihnimizi pek meþgul
etmemek lâzýmdýr. Yalnýz
bu imkânlarýmýzý doðru
tayin etmek de ayrý bir
problemdir.
Erdem - Hayallere çok kýymet
verdiðinizi görüyorum. Halbuki
genellikle hayalle
geçirilmiþ zamaný
kaybedilmiþ
zaman sayarýz. Bir
iþ yaparken hayale
dalana "dalga
geçiyor" deriz. Bu,
bu hayallerin hepsinin o þahsa tesir
mi ettiðini göstermektedir?
Özden - Her
çeþit hayalin insan
bedeni ve ruhu
üzerinde olumlu
veya olumsuz bir
tesiri vardýr. Fakat
herhangi bir hayalin etkisinin güçlü
ve sürekli olabilmesi için onun
bir baþýnýn, bir
sonunun ve detaylý
iþlenmiþ bir
konusunun bulunmasý gerekir. Bir
fikirden diðerine,
bir konudan ötekine
çaðrýþým zincirleri ile
geçerek yapýlan bir
tahayyül eksiklidir.
SEVGÝ DÜNYASI
Aslýnda bu tarz tahayyüllerin etkileri de derin ve
sürekli olmayacaktýr.
Sonra baþlanýlmýþ bir
iþin arasýnda o iþle
alâkasý olmayan düþünce
ve tahayyüllere dalmak,
hem yapýlan iþin kötü
olmasýna veya aksamasýna, hem de zaman kaybýna sebep olur. Yani bir
saatte yapýlacak bir iþ, iki
veya üç saatte yapýlmaya
baþlar. Ýþte bu çeþit
amaçsýz, baþýboþ hayaller
zararlýdýr. Zihni, tek bir
konu üzerine odaklayýp,
onu bütün incelikleri
(detaylarý) ile düþünmek
büyük ve zor bir eylemdir. Fakat çok faydalýdýr.
Erdem - Bu baþýboþ
hayallerin içinde iyi ve
tatlý konular bulunsa yine
de zararlý mýdýr? Sonra
neden tek bir konu
üzerinde zihni odaklayýp,
onun üzerinde hayaller
kurmak zordur?
Özden - Baþýboþ hayallerin iyilerinin sadece
süreksiz oluþlarýndan
dolayý etkilerinin geçici
olmasý gibi bir zararlarý
vardýr. Yani ayný zaman
içinde daha iyi bir netice
almak mümkün iken hiç
durmaksýzýn konu
deðiþtirme yüzünden bir
zaman kaybýna uðranýl-
5
maktadýr. Ama zihni belli
bir idrak içinde ve belli
bir amaç doðrultusunda
devamlý kullanmak zordur. Zorluðu, devamlý bir
gayret gerektirmesinden
dolayýdýr. Çünkü zihnin
spontan imajinasyonlar
içinde akýp gitmesi onun
doðasý gereðidir. Kendi
haline kalan veya
býrakýlan zihin bir hayalden diðerine atlar
durur. Burada adeta akýntýnýn peþinden koþar gibi
veya rüzgâr hangi tarafa
eserse o tarafa gider gibi
kýsmi bir baþýboþluk
vardýr. Bu baþýboþluk
kýsmidir, çünkü bütün bu
gidiþler de yine insanýn
kendi hür iradesiyle
olmaktadýr. Fakat her
türlü çaðrýþýmlarýn, iç ve
dýþ etkilerin çekiþ ve itiþlerine karþý koyup zihni
devamlý bir konu üzerine
çekmek, hiç þüphesiz
devamlý bir irade
faaliyetini zorunlu kýlar.
Belli bir amaca
yöneltilmiþ, bilinçli bir
irade faaliyeti elbette
daha zordur. Ýþte "bunun
üzerinde kafa patlatmak
lâzým" dediðimiz zihni
faaliyetler veya
tahayyüller bu cinstendir.
Erdem - Baþýboþ
denilen bu tahayyüller
zihnin normal halinin
faaliyeti olduðuna göre,
bunlar ruhun doðal
faaliyeti demektir ve en
faydalý olanýn da bu
olmasý gerekmez mi?
Özden - Zihin faaliyeti
elbette ruhumuza ait bir
faaliyettir. Beyin onun
sadece bir maþasý veya
vasýtasýdýr. Tahayyül
faaliyeti ruhun en büyük
faaliyetidir. Ruh tecrübe
ve düþünce faaliyeti ile,
bu yöndeki kudretini
geniþletir. Kudretinin
geliþmesiyle tahayyüllerini bilinçli olarak
çekip çevirmeye alýþýr.
Biliyoruz ki küçük
çocuklar bir noktaya
devamlý bakamaz, bir
konu üzerinde devamlý
duramazlar. Bunun sebebi ruhun vasýtasý olan
beynin henüz tam
geliþmemiþ olmasýdýr.
Geliþmemiþ olan serbest
ruhlarda da durum
aynýdýr. Hür iradesini bilinçli ve idrakli olarak
kullanabilmek, ruhun
tekâmülle kazanacaðý bir
kudrettir.
Bir Kitap
“Bir Ömür
Böyle Geçti”
Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in Anýlarý
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
Dr. Süleyman ATEÞ'in anýlarýný anlattýðý iki ciltlik yeni çýkmýþ bu kitabýn ilk
önce Ýstanbul Üniversitesi Týp Fakültesi
Fizyoloji Profesörü kardeþim Abidin
Kayserilioðlu'ndan duymuþtum. Nasýl
bulduðunu sorduðumda, henüz baþlarýnda olduðunu ancak Hoca'nýn eðitim hayatýndaki yokluklarý, parasýzlýklarý ve
tarife sýðmaz sýkýntýlarýný anlattýðý satýrlarý okurken içinin parçalandýðýný ifade
etmiþti.
Ekim Ayý'nýn son günü Beylikdüzü'ndeki Tüyap Kitap Fuarý'na giderken listemin baþýndaki kitap buydu. Fuarda
Hoca'nýn yayýnevi yoktu. Ama kýlavuzda
pek çok dini yayýn firmasýnýn isimleri
zaten vardý.
Diyanet iþleri baþkanlarýndan,
Kuran'ý Kerim Türkçe Meali, 12
ciltlik Kuran Tefsiri ve 30 ciltlik
Kuran Ansiklopedisi baþta
olmak üzere, makaleleriyle birlikte 100 esere imza atmýþ,
Ýlâhiyat Fakültelerinde binlerce
öðrenci yetiþtirmiþ, 5 yýldan
beri Vatan Gazetesi'ndeki köþesinde her gün dinsel sorularý
cevaplayan bu ünlü Hocamýzýn
yeni çýkmýþ bu otobiyografisini
her halde en görünür yerlerde
sergilerler diye düþünmüþtüm.
Öyle ya, þimdiye kadar hangi din bilgininin yaþamýný kendi aðzýndan dinlemiþtik ki?! Üstelik sayýn Ateþ'in fikir
hayatý dümdüz geçmemiþti. Ýslâm
Dinindeki atalarýmýzdan gelen ve þimdi
düþünülmeksizin körükörüne kabul
7
edilen çok önemli yanlýþlarýn altýný bir
bir çizmiþ; epeyce düþman ve bir o kadar
da yandaþ kazanmýþtý. Yani ilgi çekmeye
ve çok satanlar listesine girmeye aday
bir kitaptý bu!..
Biliyoruz doðru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama buralarý köy deðil ki!..
Ýnsanlarý aydýnlatmak için kitaplar basan
yayýnevleri!.. Hepsini dolaþtým; yok,
yok, yok!.. Sadece yok deðil, haberdar
bile gözükmüyorlar. Anladým ki Hocayý
yok sayma gayretkeþliði içindeler...
Ýçim isyanla dolmuþtu. Son
girdiðim dini yayýnevindeki 30
yaþlarýndaki, aydýnlýk yüzlü
görevliye içimi dökmek ihtiyacýndan olacak doðrudan sorumu yönelttim: "Hocayla ne alýp
veremedikleri var bunlarýn da
hiçbiri kitaplarýný satmýyor?!"
Ýki cümleyle tam 12'den meseleyi özetleyivermiþti: "Hocanýn
bilgisiyle baþ edemiyorlar.
Çareyi görmezliðe gelmekte
buluyorlar!!!.."
Tebrik ve teþekkür ederek, bu saðduyulu, aydýnlýk arkadaþla vedalaþtým.
Sanki siz görmezliðe gelince, herkesin
de gözü kör olacak. Suadiye'de ilk
girdiðim kitapçýda 600'er sayfalýk iki
cildi bulup hemen okumaya koyuldum.
Ben Hocamýzý ve kitaplarýný yakýndan
izleyen ve onlardan çok þey öðrendiðimden kendisine þükran borçlu biri olarak
bu 1200 sayfayý aþan otobiyografiyi günler boyunca okurken büyük keyif aldým.
Ayrýca 13 yýl önce Kadýköy Göztepe'deki
SEVGÝ DÜNYASI
8
evinde kendisiyle üç saat süren bir söyleþi
yapmýþ, yakýndan tanýmýþ; nezaketi,
inceliði ve alçakgönüllülüðü ile daha çok
sevmiþtim. Dolayýsýyla benim bu anýlardan keyif almam doðaldý. Ama herkeste
böyle olacak mýydý acaba?! Sayýn Ateþ,
yaþantýsý boyunca, baþýndan geçenleri gün
gün, hattâ bazen saat saat not ettiðinden
ve bunlarýn pek çoðunu kitabýnda anlattýðýndan kendisini ve çevresini tüm yönleriyle tanýyýp anlama imkânýný buluyorduk. Bu anýlardan bir deðil, birçok film
senaryosu bile çýkarýlabilir gerçekten.
Ailesini, akrabalarýný, eðitim gördüðü
okullarý, karne notlarýný, çalýþtýðý üniversiteleri, konferanslarýný, seyahatlerini,
hakkýnda çýkan yazýlarý, TV konuþmalarýný, mahkemelerini, dostlarýný, düþmanlarýný isim isim, gün gün sanki onunla birlikte yaþýyorduk. Hocamýzýn
düþünce hayatýna ve Kuran yorumlarýna
böyle bire bir katýlmak isteyenler için çok
büyük bir nimet doðrusu. Ama onu yakýndan tanýmayanlar; ikinci cildi geliþigüzel
açarak aktardýðým þu satýrlardan sýkýlmazlar mý acaba:
" 11 Eylül 1999 günü sabahleyin saat
6:00 da Ýzmir'e gitmek üzere Üsküdar'daki evimden ayrýldým. Muharrem beni
araba ile havaalanýna getirdi. Saat 8.10'da
havalanan uçak 9.15'de Ýzmir Adnan
Menderes Havaalaný'na indi. Çýkýþ
kapýsýnda beklemekte olan Dr. Abdullah
Manaz, beni alýp Ýzmir Fuar alaný içinde
bulunan TRT Ýzmir binasýna getirdi." (s:
427)
Dediðim gibi, film senaristleri için çok
zengin bir malzeme ama bazý okuyucular
için yük oluþturacaðýný sanýyorum.
BEN ÝSTEDÝM BÝR GÖZ...
Kitabý bitirmek üzereyken sayýn Ateþ'in
1975 yýlýnda Ankara Üniversitesi Ýlâhiyat
Fakültesi
Dergisinde
yayýmladýðý:
"Kuran'ý Kerim'e Göre Evrim Teorisi"
baþlýklý çok fýrtýnalar koparan makalesinin aslýný almak için kendi yayýnevine
gittim. Üsküdar Baðlarbaþý'ndaki "Yeni
Ufuklar Yayýnevi'nde" oðlu Muharrem
Ateþ Bey bu makaleyi bulamadý. Ben
ilgilendiðim diðer kitaplarý aldýktan sonra
Ahmet Kayserilioðlu, Prof.Dr. Süleyman Ateþ’le yaptýðý söyleþide.
Sevgi Dünyasý, sayý: 314 Þubat 1995
SEVGÝ DÜNYASI
oðluyla "Hocamýz bu detaylarý bir kenara
býrakarak, düþünce hayatýný, tartýþmalarýný
ve yüzyýllar boyu dine karýþtýrýlmýþ garip
hikâyelerden, masallardan, hurafelerden
dini arýndýrma gayretlerini esas alan daha
öz bir aný kitabý daha yayýnlamaz mý
acaba" diye fikrimi paylaþmýþtým. Ummadýðým bir teklifi oldu: "Bunu öneren
baþka dostlarýmýz da oldu ama, en iyisi siz
bunu babamla paylaþsanýz" dedi ve
hemen telefona sarýlarak üst kattaki
babasýndan randevu aldý. Sevinçle yukarý
çýktým. Ayný incelik ve nezaketle beni
karþýladý ve hemen o makaleyi bilgisayarýndan bana postaladý. Ýleriki sayýlarýmýzda hem o makaleden hem de Darwin'in
evrim teorisi üzerinde kendi vardýðým
sonuçlardan uzunca bahsedeceðim.
Hocamýza kitabý ve dinsel aydýnlanma,
hurafelerle mücadele konusundaki bitmez
tükenmez gayretlerinden dolayý tekrar
tekrar teþekkür ettim. Daha öz bir kitap
hazýrlanmasý teklifime de olumlu yaklaþtýðýný gördüm. Alçakgönüllülüðünü
þuradan anlayýnýz ki biz onun öðrencileri
düzeyinde iken montumu tutmaya
kalkýþtý. Elinden zor aldým.
SÜLEYMAN ATEÞ'ÝN
KISA ÖZGEÇMÝÞÝ
Doðumu 1933 Elazýð merkez köylerinden biri. 5 yaþýndan beri sýrf dinsel
eðitim alarak 8 yaþýnda hafýz oldu ve 20
yaþýna kadar deðiþik hocalardan sadece
din eðitimi alarak geçen yýllar. Bu arada
Arapça'yý da öðrendi ama hiç okul hayatý
yok. Üstelik evli de. Nihayet yaþýný küçülterek dýþarýdan ilkokul diplomasý alýp,
1953'de 20 yaþýndayken Elazýð Ýmam
Hatip okuluna kaydoluyor ve her sýnýfý
iftihar listesinin en tepesinde geçe geçe 7
9
yýllýk okulu birincilikle bitiriyor. Ýlâhiyat
Fakültesi'ne girebilmek için dýþarýdan lise
diplomasý da alýp 1964'de yine birincilikle Ýlâhiyat Fakültesi'nden mezun oluyor.
Bunlarý sýralayývermek çok kolay ama,
kitabýnda adým adým o bin bir yokluk ve
eziyetlerle dolu yaþantýsýný izlerken, kardeþim gibi, benim de yüreðim kaç defa
acýlarla burkuldu bilemezsiniz. Ýþte Ýmam
Hatip Okulu yýllarýndan küçük bir aný:
"... Eve taþýndýk. Ýþte biz, hayatýmýzýn en
büyük çilesini bu evde doldurduk. Soba
borularýmýz eskiydi. Baca iyi çekmez,
tüterdi. Odunlarý da babam köyden haftadan haftaya söðütleri kesip getirirdi. Yaþ
odunlar yanmýyor, evi duman kaplýyordu.
Sobayý yakýnca evin içi duman dolar,
kapýyý pencereyi açsak soðuk. Açmasak
dumandan boðulacaðýz. Eve gelenler
"Tilki mi çýkarýyorsunuz" diyorlardý.
Zaten yaþ odun yansa da doðru dürüst ýsýtmazdý. Mutfak denen iki adýmlýk çardak
da baþka bir Allah'ýn belâsý idi. Bir yaðýþ
oldu mu tavandan sular damlar, mutfakta
geçilecek yer kalmazdý. Oturduðumuz
yöre de çok çamurlu idi. Evin içi her gün
ayakkabýlarla gelen çamurlarla dolardý.
"(I/114)
Ne var ki yolda olana yol dayanmaz.
Teslimiyet, azim, çalýþma ve zekâsýyla her
güçlüðün üstesinden gelip asistanlýk,
doçentlik derken 1976-1978 yýllarý arasý
bir buçuk yýl süren Diyanet Ýþleri
Baþkanlýðýna bile yükseliyor. Kimsenin
suyuna gitmeyip doðru bildiðinden þaþmamasý; Bakanlardan gelen torpil kartlarýný herkesin önünde yýrtýp çöpe atmasý,
en kýsa zamanda onu istenmeyen adam
durumuna sokuyor. Ýktidar deðiþir
deðiþmez de hiç sorup soruþturmadan
suçlamalarda bulunup onu görevden alýyorlar. Kendi tasarrufunda olmayan
10
deprem yardým harcamalarý için
mahkemelerde süründürüyorlar. Yargýda
aklanmasýna aklanýyor ama çektiklerini
bir de ona sorun. 1979'da profesörlüðe
yükselip kýsa bir Almanya serüveninden
sonra iki ayrý etapta Suudi Arabistan'da 7
yýl tefsir bilimi profesörlüðü yapýyor.
Arada bir yýl Ankara Üniversitesi Ýlâhiyat
Fakültesi'nde ve Suudi Arabistan dönüþü
Cezayir'de öðretim görevlisi olarak
hizmet veriyor. Bu esnada da çeþitli kesimlerden hasýmlar boþ durmuyorlar.
Arapça'dan çevirdiði "Hac Rehberi'ne"
kendisinden habersiz kýþkýrtýcý önsöz
yazýp hacýlara daðýtanlar, bu önsözdeki
yasa dýþý ifadelerden dolayý Hoca'yý yine
mahkemelerde süründürüyorlar. Uzun
uðraþlar sonunda suçsuzluðu kanýtlanýp
beraat ediyor. Nihayet Temmuz 1988'de
kesin dönüþ yaparak yurduna ve ailesine
kavuþuyor. Samsun 19 Mayýs Üniversitesi'nde 7 yýl süren Tefsir ve Hadis Bölüm
Baþkanlýðý ve Ýstanbul Üniversitesi
Ýlâhiyat Fakültesi'ndeki kýsa süren öðretim görevlerinden sonra erkenden
emekliliðini isteyip, kendini tamamen
kitaplarýna, yazýlarýna, konferanslarýna
veriyor. Zaten en son okuduðumuz þu iki
ciltlik anýlarý da bu dönemin mahsulü.
HOCAYI NÝYE
DIÞMALAMAYA ÇALIÞIYORLAR
Aslýnda bilgisinden ve Ýlâhi Kitap'a olan
sevgisinden, hayranlýðýndan kimsenin
þüphesi yok. Ama gel gelelim geçmiþ
yüzyýllarýn otorite kabul edilen Ýslâm bilginlerinin düþünce ve yorumlarýný,
Kuran'ý Kerim'in öðretilerine göre yeni
baþtan ele alýp, çaðdaþ bilgilerin ve aklýn
ýþýðýnda irdelemeye yeltenmesi ve
bazýlarýný gerekçelerini de açýkça ortaya
SEVGÝ DÜNYASI
koyup kabul etmemesi, Sayýn Ateþ'in en
büyük kabahati sayýlýyor... Hattâ aleyhinde, din adamlarýnca "Süleyman Ateþ,
Ateþle Oynuyor" diye kitaplar bile yayýmlanýyor... Halbuki böyle yapmayýp suya
sabuna dokunmadan yaþayýp gitse, bilgisi
ve zekâsýyla bugün kimbilir, bu yükselen
dalgada ne makamlarda görürdük onu.
Milletvekili, hattâ Bakanlýk koltuklarý
Hocamýz için bir an meselesi olur, adý
hepimizin dillerinde dolaþýrdý. O zaman,
þimdi Amerika'nýn doðusundan batýsýna;
batýsýndan doðusuna gece gündüz demeden týr kamyonlarýnda direksiyon sallayan
büyük oðlu; þoförlük ne kelime, týr filolarýnýn sahibi olurdu. Ortanca oðlu da
holding'in baþýnda yayýnevlerini, ya da
konfeksiyon fabrikalarýný yönetirdi. Bu
kolay yolu seçerek, paraya para demeyen,
el üstünde taþýnan nice cemaat liderlerini
her gün görüp duymuyor muyuz?
Gerçi 800 yaþýndaki Mevlâna'mýz
bizlere bu tutucularýn tamamen tersine bir
yol öðütlüyordu:
Her gün bir yerden
göçmek ne iyi
Her gün bir yere
konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
akmak ne hoþ
Dünle beraber gitti cancaðýzým
Ne kadar söz varsa düne ait
Þimdi yeni þeyler
söylemek lâzým
Ama yenilikler getirdiði için onun da
baþý az belâya girmemiþ, en içten duygularla sevdiði, gönül dostu, can kardeþi
Þems'i, en yakýnlarý öldürüp elinden
almakta duraksamamýþlardý.
SEVGÝ DÜNYASI
Ýþte bu güncel cemaat kervanlarýna
katýlmayýp; "Þimdi yeni þeyler söylemek
lâzým" diye yola koyulmasýydý hocamýzýn baþýný dertten derde sokan, ama eþyanýn tabiatý da bu deðil miydi gerçekte!..
Þair ne demiþ: "Zafer biraz da hasâr
ister!.."
Dini, masallardan, hurafelerden arýndýrýp, akýl sahiplerinin gönüllerini ilâhi
öðütlere ýsýndýrma çabasý içindeki Sayýn
Ateþ'i, ateþ çemberine sokan konularý
belli baþlý dört baþlýkta toplayabiliriz:
1- Evrim Teorisinin Kuran'a aykýrý
olmadýðýný, Darwin'den çok daha önce
Ýslâm Bilginlerinin evrimden bahsettiklerini açýkça ortaya koymasý.
2- En baþta Bakara Suresinin 62. âyeti
ve diðer benzer âyetlerin ýþýðýnda, cennet
kapýsýnýn sadece Müslümanlara deðil, iyi
iþler, hizmetler yapan diðer inanç sahiplerine de açýk olduðunu söylemesi...
3- Buhari ve Müslim dahil 6 saygý
duyulan kitaptaki (Kütüb-i Sitte) hadislerin de yanlýþ olabileceðini kitaplarýnda,
konuþmalarýnda dile getirmesi.
4- Reenkarnasyon (olgunlaþabilmek
için insanlarýn tekrar tekrar dünyaya
gelmesi) inancýnýn Kuran'ý Kerim'e aykýrý
olmadýðýný tefsirinde ortaya koymasý;
hattâ bazý âyetleri bu þekilde yorumlamasý.
Þimdi sizlerle Araplara Arapça öðretecek kadar Kuran diline vakýf olan
Hocamýzýn bu büyük günahlarýndan(!)
dolayý dini gruplarca nasýl dýþlandýðýnýn
bazý örneklerini kitabýndan kýsa alýntýlar
yaparak paylaþacaðým. Sonra da geçmiþte
yaptýðým söyleþide, "reenkarnasyon"
üzerindeki uzun sohbetimizi sizlere
yeniden aktaracaðým. Söyleþi teklifimi
götürürken, yazýlarýmý kendisine okumadan dergiye vermeyeceðimi hocamýza
11
söylemiþ ve aynen uygulamýþtým.
Gelecek sayýlarýmýzda Hocamýzýn diðer
anýlarýný ve ilk üç maddedeki sakýncalý(!)
düþünce ve yorumlarýný kitaplarýndan
aktarýr ve üzerinde tartýþýrken; yeri
geldikçe geçmiþteki söyleþimizden de
alýntýlar yapacaðým. Hepsi de kendi kontrolünden geçip matbaaya verildiðinden
güvenle okuyabilirsiniz.
BAZI DIÞLAMA ÖRNEKLERÝ
* “07.02.1998 Cumartesi günü 3.30'da
Dortmund (Almanya) Ýslâm Kültür
Merkezi'nde konferans vereceðim; günler
önce duyurulmuþ olmasýna raðmen ne
hazindir ki -biz doðru dini öðretmek için
dilimizle, kalemimizle- didinip dururken,
çaðýn gerisinde kalmýþ, hiçbir çalýþmasý
olmayan, kendisini tazelemeyen, Kuran
düþüncesinden habersiz, tekrarcý, taklitçi
bazý sözde din adamlarý, ikindi namazýndan sonra yapýlacak konferansý sabote
etmek için konferans saatine mevlit koymuþlar... Bir gün sonra (organizatörler)
yukarýda sözü edilen benzeri zihniyetin
sabotajýyla karþýlaþmýþlar; kendilerine
salon verilmesi vaat edilmiþ iken sonra bir
bahane ile bundan vazgeçmiþler.
“(....) Bizimle mücadele eden, sesimizin
duyulmasýna perde olan bu Kuran'dan
habersiz din adamlarý(!) gerçekte bize
deðil, Kuran'a karþý çýkýyorlar. Allah'a
andolsun ki böyledir! Çünkü biz yorumsuz, katmasýz ve atmasýz olarak yalýn
Kuran'ý anlatmaya çalýþýyoruz. Onlar,
doðrudan Kuran'dan verdiðimiz evrensel
düþünceleri; çevreden doldurma geleneksel inanç kýrýntýlarýna aykýrý bulduklarý
için bize karþý çýkýyorlar. Ama gerçekte
Kuran'a karþý çýktýklarýnýn farkýnda
deðiller. (II/367-368)
SEVGÝ DÜNYASI
12
* “Konferansým 24 Ocak 1999
Pazar günü saat 13.30'da Dortmund Türk Kültür Merkezi'nde
olacaktý... Galiba müdür: "Süleyman Ateþ geliyor. Kültür Merkezi'nde bir konferans verecek"
diyor. Bunu duyan Din Ataþesi:
"Yahu onu niçin çaðýrýyorsunuz?
Bu adam Yaþar Nuri Öztürk'ten
daha tehlikelidir! Bunlarý camilere sokmayýn" diyor ve bizim
konuþmamýza müsaade etmemeleri yolunda münasebetsiz sözler
söylüyor... Din hizmeti vermek
için Türk Hükümeti'nin atamasýyla Almanya'ya gelmiþ olan
bazý din görevlilerinin yaptýklarý
iþe bakýn. Allah bu adamlara
insaf ve izân versin. Sanki gönül
gözleri perdelenmiþ. Kuran
düþüncesinin yayýlmasýna engel
oluyorlar. Allah yolundan insanlarý bâtýl düþüncelere çeviriyor
ve bu yaptýklarýný da din için
yaptýklarýný sanýyorlar. Bir takým
tekerlemelere takýlýp kalmýþ,
okumayan, kendilerini yenilemeyen, bin yýl önceki düþüncelerde bocalayýp, Allah yoluna
engel olan bu insanlar, tam
Kuran'ýn dediði gibi: "Dünya
hayatýnda bütün çabalarý boþa
gitmiþ olan ve kendileri de iyi iþ
yaptýklarýný sanan kimselerdir."
(Kehf 104) (II/371-372)
* “(......) Bu yarým yamalak din adamlarýnýn tutumu, Hz. Muhammed dönemindeki çýkarlarý, liderlikleri; geleneksel
din mevkilerine baðlý olan din liderlerinin
tutumuna uymaktadýr. Gerçekler ne kadar
kanýtlarla anlatýlsa, geleneklerle þartlanmýþ olan bu insanlar gerçeði kabul etmezler; saldýrýlarýný ve iftiralarýný sürdürür,
insanlarýn hakký duymasýna da engel
olurlar. Yaptýklarý telkinlerle halk nezdinde hakkýmýzda kuþku uyandýran bu
insanlar, kendileri okumadýklarý gibi,
halkýn da kitaplarýmýzý okumasýna, konferanslarýmýzý dinlemesine engel oluyorlar.
- Süleyman Ateþ mi? Býrak onu!
Sapýðýn tekidir.
- Sen onu dinledin mi? Hiçbir kitabýný
okudun mu?
- Hayýr.
- O halde nereden biliyorsun sapýk
olduðunu?!..
- Öyle söylüyorlar!..”
(II/392)
REENKARNASYON
“Diyanet Ýþleri Eski Baþkanlarýndan ve
halen 19 Mayýs Üniversitesi Ýlâhiyat
Fakültesi Temel Ýslâm Bilimleri
Baþkanlýðý görevini sürdüren Prof. Dr.
Süleyman Ateþ'le geçen yaz (1994) üç
saat süren uzun bir sohbetimiz oldu.
Dergimizin okuyucularý Sayýn Ateþ'in 12
ciltlik "Yüce Kuran'ýn Çaðdaþ Tefsiri'nde"
reenkarnasyona
olumlu
yaklaþan
ifadelerini yaptýðým aktarmalardan hatýrlayacaklardýr. Yaþadýðýmýz dönemde bu
denli yetkili bir Ýslâm Bilgini'nin reenkarnasyon olgusuna "Kuran'a aykýrý deðildir,
hattâ mümkündür" hükmüyle yaklaþmasý
ilk karþýlaþýlan bir olay idi. Gerçi Sayýn
Profesör "Kesinkes böyledir" sonucuna
vardýðýný ileri sürüyor deðildi; açýk kapý
býrakýyordu. Ama en azýndan Kuran'da
reenkarnasyonu dýþlayan bir âyetin bulunmadýðýný, bilâkis "Tekrar Doðuþ" diye
SEVGÝ DÜNYASI
yorumlanabilecek pek çok âyetin mevcudiyetini dile getirmesi; Türkiye'mizde
geliþmekte olan özgür düþünce ortamýnýn
soframýza sunduðu tatlý meyvelerden biri
oluyordu. Nitekim hemen peþinden gelen
Ýstanbul Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi
Dekaný Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk,
hiçbir açýk kapý býrakmayan kesin ifadelerle Kuran'da reenkarnasyonun varlýðýný
ortaya koymakta gecikmemiþti. Sayýn
Öztürk'ün "Kuran'daki Ýslâm" kitabýndan
yaptýðým alýntýlarla, reenkarnasyon
konusundaki yorumlarýný hatýrlayacaksýnýz, geçen sayýlarýmýzda sizlerle paylaþmýþtým.
“Geçtiðimiz günlerde Kuran tefsirinin
bir gazetenin armaðaný olarak verileceði
haberi, yurdumuzdaki olumlu kýpýrdanýþlarýn yeni bir halkasýný oluþturdu.
Prof. Dr. Süleyman Ateþ'in 12 ciltlik
"Çaðdaþ Tefsiri'nin biraz kýsaltýlarak da
olsa, tüm Milliyet okurlarýnýn kitaplýklarýný süsleyecek olmasý ne hayýrlý bir
geliþme aslýnda!.. Yýllardýr Türk aydýnýna,
"Hiç olmazsa bir Kuran çevirisi okusanýz,
Ýslâm kültüründen ve onun nimetlerinden
bu denli uzak kalmasanýz" diye rica edip
duruyorduk. Türkiye'miz "okumadan
inanan" ve "okumadan reddedenlerin" bir
kör döðüþüne sürekli sahne olduðundan,
bu ýsrarlý ricalarýmýzý býkýp usanmadan
tekrarlýyorduk. Þimdi mazeret de
kalmadý, hizmet ayaða geldi. En azýndan
300.000 eve modern bir Kuran Yorumu
ulaþmak üzere. Öyleyse haydi okumaya;
kuþkusuz ki düþünerek, eleþtirerek, irdeleyerek okumaya!.. Böylece gün gelecek, "körlerin fili tartýþmasý" bitecek,
"görenlerin fili tartýþmasý" baþlayacak ve
doðrularý bulmakta gecikmeyeceðiz...
“Prof. Dr. Süleyman Ateþ'le yaptýðýmýz
sohbetin üç saat sürdüðünü söylemiþtim.
13
Aslýnda teybimden kelime kelime size
aktarmayý çok isterdim ama, bu bir
derginin çapýný çok aþar.Özetleyerek sunmaktan baþka çarem yok.
“AK- Sizin reenkarnasyon olgusuna
müspet yaklaþtýðýnýzý, bunu Kuran'a
aykýrý görmediðinizi, yayýnladýðýnýz tefsirinizden biliyoruz. Kuran'da reenkarnasyon reddedilmediði halde, Ýslâm bilginlerinin büyük çoðunluðunun bunu
kabul etmemesini neye baðlýyorsunuz?
Hind'den gelen "tenasüh" öðretisi ile
"reenkarnasyonu" karýþtýrmalarýndan mý
acaba?
“SA- Birçok sebebi var. Hind inanýþý
olan "tenasüh'te" kötülükler yapmýþ insan
ruhlarýnýn bir ceza olarak sonraki hayatlarýnda hayvan bedenlerinde dünyaya
gönderildikleri ileri sürülür. Böylece hayvan bedenlerinde belki milyonlarca sene
azap çekecek, sonra yeniden insan olmaya
hak kazanacak "Devir" diye adlandýrýlan
bu karamsar düþünce, Ýslâm aleminde en
önce psikolojik yönden kabul görmemiþ
ve haklý olarak reddedilmiþtir. Ayrýca
Kuran'daki kýyamet ve sonrasýndaki
dirilme (ba's) kavramlarýyla da baðdaþmadýðý için tenasüh inancýna kesinlikle
karþý durulmuþtur. Ama bugün modern
reenkarnasyon düþüncesinin tenasühten
çok ayrý bir þey olduðunu biliyoruz. Ýnsan
ruhlarýnýn olgunlaþmak için dünyaya
baþka baþka bedenlerde defalarca geldiði
ve her geliþinde yine insan olarak
yaþadýðý, hayvanlýða geri dönmediði,
bilâkis gittikçe yüceldiði söylenir modern
reenkarnasyonda. Gerçekten de dünyaya
bir geliþle olgunlaþmanýn kolay olmadýðý,
görülen bir hakikattir. Olgunlaþmak için
dünyaya geliþler ile, tenasühteki ceza
olarak hayvan þeklinde dünyaya geliþ
arasýnda hiçbir aynýlýk yoktur. Tekrar
14
geliþin Ýslâm âleminde kabul görmemesinin bir diðer sebebi de, pekçoklarýnýn
kýyametten sonraki dirilme olayýný sadece
ruhani bir hayat olarak düþünmeleri ve
bedensel bir diriliþin olmayacaðýna inanmalarýdýr. Ne var ki, ister bedenli, ister
SEVGÝ DÜNYASI
bedensiz kabul edilsin kýyametten sonraki
diriliþ ile, modern reenkarnasyonun öne
sürdüðü dünyada deðiþik bedenlerde
yaþamayý da bir tutmamak lâzým. Yani
hem kýyametten sonraki hayatýmýz hem
de dünyadaki reenkarnasyon mevcut ola-
SEVGÝ DÜNYASI
bilir ve bu ikisi birbiriyle çeliþmez. Yalnýz
dikkat edin, ben illâ reenkarnasyon vardýr
demiyorum, mümkündür diyorum.
Kuran'da bu þekilde reenkarnasyonu
destekleyen âyetler var. Ve ben tefsirimde
bunlarýn hepsinden de bahsetmiþ deðilim.
Meselâ abese suresindeki þu âyetlere
bakýnýz:
* “Kahrolasý insan, ne kadar da
nankördür. (Allah) onu hangi þeyden
yarattý? Nutfe (sperm'den). Onu yarattý,
ona biçim verdi. Sonra ona yolu kolaylaþtýrdý. Sonra onu öldürdü, kabre koydu.
Sonra dilediði zaman onu yeniden diriltti.
(80/17-22)
“Dikkat ederseniz "diriltir" "diriltecek"
denmiyor da geçmiþ zaman kullanýlarak
"DÝRÝLTTÝ" deniyor. Yani olmuþ bitmiþ
bir veya birkaç yeniden doðuþ anlatýlmak
isteniyor. Buna benzer baþka âyetler de
var. Meselâ Hadîd suresinin þu âyetine
bakalým:
* “O gün münâfýk erkekler ve münâfýk
kadýnlar (süratle cennete gitmekte olan)
müminlere derler ki: (Ne olur) bize bakýn
da sizin nurunuzdan alalým. Onlara:
"Arkanýza dönün de nur arayýn!" denildi.
(57/13)
“Bu âyette "Arkanýza dönün de nur
arayýn" cevabýyla belki de "Dünyaya geri
dönün ve orada inanýp hayýrlý iþler
yaparak sizler de bizler gibi nurlanýp
buraya gelin" denmiþ olabilir.
“Reenkarnasyonu kabul ettiðimiz takdirde, elbette ölen kiþilerin ruhlarýnýn,
dünyaya tekrar gelmeden evvel, öte
âlemde bu dünya hayatlarýnýn muhasebesini yaptýklarýný, eðer suçlarý varsa
bunun azabýný çekip belki 50-100-200
sene sonra dünyaya döndüklerini düþünmemiz doðru olur. Bütün bunlarda
Kuran'a aykýrý bir nokta görmememe rað-
15
men ben reenkarnasyona tam kanî olmuþ
deðilim doðrusu. Çünkü tarih boyunca
Ýslâm Bilginleri (Cumhur) kabul etmiyor
bunu. Onlara göre insanlar kýyametten
sonra ancak âhiret hayatýnda birdenbire
dirilecekler, dünyada deðil.
“AK- Ama sizin de ifade ettiðiniz gibi,
reenkarnasyon ile kýyametin ve âhirette
dirilmenin birbiriyle çeliþkisi yok ki!.. Biz
kýyamete kadar olan dönem içindeki Kuran'ýn anlatýmýyla buna "Berzah dönemi" diyebiliriz- insan ruhlarýnýn deðiþik
dünya hayatlarýndan bahsediyoruz sadece. Bu "Berzah Dönemi" de sonsuza
kadar devam edecek deðildir. Kýyametin
kopmasý ile bitecektir ve sonrasýnda da
Kuran'ýn bahsettiði mahþer, sorgu, ödül ve
ceza hayatý baþlayacaktýr. Yani reenkarnasyon inancýnda, kýyamet ve âhirette
dirilme kabul edilir. Bunlarýn her ikisi de,
reenkarnasyon da, kýyamet sonrasý Âhiret
hayatý da vardýr ve bunlar birbirini izleyen
ayrý dönemlerin büyük gerçekleridir.
Aralarýnda bir çeliþki yoktur. Ayrýca
kelimeler arasýnda kaybolmadan olayý
kuþbakýþý görmeye çalýþýrsak, ilâhî adalet
ve maksadýn gerçekleþmesi açýsýndan da,
reenkarnasyon gerçeðinin büyük önemi
vardýr. Küçük yaþta ölen çocuklar, tüm
hayatýný akýl hastanesinde geçirenler,
kültür birikimi olmayan yerlerde ömür
tüketenler nasýl olgunlaþacaklar bu kýsýr
hayatlarýyla?! Yüce Yaratan'ýn Rab'lik,
terbiyecilik, eðiticilik sýfatýyla bunu nasýl
baðdaþtýrabiliriz? Bizler çocuklarýmýzý
sýnýflarý geçire geçire; ilkokul, orta, lise,
üniversite... okuldan okula geliþtire geliþtire yetiþtiriyoruz da, en büyük eðitici
olan Yaratan'ýn bunu yapmasýný niçin
doðal karþýlamýyoruz?!
“SA- Ben buna karþý deðilim, biliyorsunuz. Ama hâlâ tam tatmin olmuþ deðil-
16
im. Meselâ sadece insanlar deðil, hayvanlar da, bitkiler de var çevremizde. Peki
onlar ne olacaklar, iþte bunlarý düþünüp
tam cevaplandýramýyorum. Ahmet Bey,
sen ne dersin bu konuda?
“AK- Hocam, siz benden daha iyi
bilirsiniz, Kuran'da onlarýn "ayrý ümmetler" olduklarý söylenir.
Örneðin hayvanlarý ele alalým.
Henüz onlarýn bizler gibi muhakeme edici, yeni þeyler bulucu
akýllarý yok ama, duyularýndan
gelen sinyalleri algýlayan, hafýzalarýnda depolayan ve az da
olsa öðrenmelerini saðlayan bir
zekâlarý olduðu muhakkak. Tabii
ki bizden geriler. Ama onlar
arasýnda bile zekâ yönünden
farklýlar var. Yani onlar da
geliþiyor. Kýsa zamanlarda hýzla
geliþerek bizler gibi akýl sahibi
olacaklar ve bizim aramýza gelecekler demiyorum. Aramýzda
kolay kapatýlamayacak büyük
fark var. Ama "ayrý ümmetler"
olarak onlarýn da çok ilerdeki
zamanlarda ayrý dünyalarda akýl
sahibi olacaklarýný ve bizler gibi
olgunlaþma
basamaklarýnda
yükseleceklerini düþünmemiz zor
olmaz. En büyük terbiyeci olan
Rabbimiz önümüze bir sonsuz
zaman ve çevremize de bir sonsuz evren koymuþ. Bitkiler ve
hayvanlarýn gelecekteki hayatlarý için bu sonsuzluklar içinde
nice geliþme imkânlarý mutlaka
hazýrlanmýþtýr diye düþünüyorum.
SEVGÝ DÜNYASI
“SA- Evet, Kuran'da cennette insanlarýn
yanýsýra bitkilerin ve hayvanlarýn da varlýðýndan bahsedilir. Demek ki onlarýn da
devam eden bir hayatlarý var. Kendi yollarýnda yürüyorlar.
“AK- Hocam, tekrar konumuza dönmek
ve Kuran'da reenkarnasyona aykýrý diye
yorumlanan bazý âyetler hakkýnda kendi
düþüncelerimi söylemek istiyorum.
Örneðin Kuran'da Müminun (23. sure)
suresinde peygamberlere eziyet eden,
baþlarýna belâ olan zalim kiþilerin ölümlerinden sonra dünyaya tekrar dönmek ve
yararlý iþler yapmak talebinde bulunduklarý anlatýlýr. Yaratan'ýn bu kiþilere cevabý
kesin bir "Hayýr'dýr!.." "Önlerinde tâ
dirilecekleri (kýyamet) güne kadar bir
BERZAH (engel, perde) vardýr" (100.
âyet) denerek onlarýn defterlerinin kapatýldýðý ve reenkarnasyon imkânýnýn
ellerinden alýndýðý ifade edilmektedir. Bu
yasaðýn herkese deðil, sadece bir Resul'ün
yanýnda veya Resul'ün mesajýný duyup
anlayabilecekleri bir dönemde yaþadýklarý
halde, ona yandaþ deðil, karþý durarak
ellerine geçen büyük olgunlaþma fýrsatýný
heder eden kiþilere ait olduðunu bazýlarý
nedense düþünmek istemiyorlar ve
Allah'ýn tekrar dünyaya gelmeyi herkese
yasakladýðýný öne sürüyorlar. Bence âyet,
genel deðil, özeldir; yani "tahsisî âyet'tir".
Nitekim bunun bir benzeri olan Fâtýr (35.
sure) Suresinin 37'nci âyetinde bu kiþilerin dünyaya geri dönme isteðine niçin
"Hayýr!.." dendiðinin gerekçesi þöyle
anlatýlmaktadýr: "Onlar orada: 'Rabbim
bizi çýkar, (önce) yaptýðýmýzdan baþkasýný
yapalým' diye feryat ederler. Öðüt alacak
olanýn, öðüt alacaðý kadar bir süre yaþatmadýk mý sizi? Size bir uyarýcý da geldi.
Öyle ise tadýn (azâbý), zalimlerin yardýmcýsý yoktur" Demek ki belli bir ömrü
SEVGÝ DÜNYASI
yaþamýþ olduklarý ve uyarýcý bir peygamberin öðütlerinden yararlanma imkânýna
kavuþtuklarý halde bunlarý boþa harcayanlar ve zalimlik edenlerin dünyaya dönüþ
kapýsý kapatýlmaktadýr. Öyleyse bu
durumda olmayanlarýn dünyada tekrar
yaþamalarýný engelleyecek bir hüküm söz
konusu deðildir.
“SA- Aslýnda onlar için bile, yani
Firavun, Ebu Cehil gibi cehennemlik kiþiler için bile ebediyen
orada kalacaklarýna dair bir kural yok Kuran'ý Kerim'de. Kýyametten sonraki cennet ebedidir
ama, cehennem sürelidir ve bir
sonu vardýr. Hattâ Muhiddin-i
Arabi Füsus-ul Hikem'de cehennem halkýnýn bir süre sonra
oradaki azaptan artýk etkilenmeyeceklerini ileri sürmektedir.
“AK- Yaratan'ýn sonsuz merhametinden
de bu beklenir Hocam. Konuyu kapatmadan önce size reenkarnasyonu bilimsel
olarak kanýtlayan bizzat görgü tanýðý
olduðum bazý deneylerden bahsetmek
istiyorum (Burada tanýk olduðum
ekminezi deneylerini uzunca anlattým).
Ayrýca harika çocuklar, fobiler, rüyalar ve
geçmiþ hayatlarýný hatýrlayan, örneðin
Adana-Antakya yöresindeki çocuklar da
reenkarnasyonun bilimsel kanýtlarýdýr.
“SA- Evet ama niçin Adana-Antakya
yöresinde de baþka yerlerde deðil?
“AK- Baþka yerlerde de oluyor ama,
Adana-Antakya yöresinde yaþayan önemli sayýdaki bir topluluk reenkarnasyona
17
inandýklarý için bu tür çocuklarýn sözlerini ciddiye alýyorlar. Yani olayýn üstüne
sünger çekmeyip, araþtýrmaya koyuluyorlar. Oralarda çok görülmesinin bir baþka
sebebi daha var. Aslýnda geçmiþ hayatý
hatýrlamamak temel bir kuraldýr. Ne var ki
sýrf insanlara bir delil olsun, onlarý
düþündürsün diye "Ýlâhi Düzen" bazý
çocuklarý eski hatýralarýyla dünyaya gönderiyor. Öyleyse olayý ciddiye alacaklarýn
arasýna bu çocuklarýn daha çok gönderilmesi gerekmez mi? Bence bu sebeplerden reenkarnasyon olaylarýna oralarda
çok rastlanýyor.
“SA- Okuduðum kitaplarda ben de bu
tür çok olayla karþýlaþtým. Bir Arap dergisinde okumuþtum: 1921 yýlýnda
Hindistan'da geçen bir olay. Hastanede
hemþire olarak çalýþan bir kýzýn kendisine
hasta olarak gelen eski hayatýndaki
kocasýný nasýl tanýdýðý anlatýlýyordu. Hattâ
eski hayatýndaki köylerine götürüldüðünde geçmiþteki akrabalarýný, komþularýný bir bir nasýl teþhis ettiðinden de
uzunca bahsediliyordu.”
Gelecek sayýda: Cennet kimsenin
tekelinde deðildir.
18
SEVGÝ DÜNYASI
Yanlýþlýklar
Komedyasý
Güngör Özyiðit, Psikolog
Shakespeare dünyayý büyük bir tiyatro
sahnesine benzetir. Ve yaþanan olaylarý
düþünenler için komedi, hissedenler için
trajedi olarak niteler.
SEVGÝ DÜNYASI
19
TÜRK OLMAK KOLAY DEÐÝL
"Sabah" Gazetesi'nden Yavuz
Donat'ýn köþesine aldýðý þu olay
Türkiye'den baþka nerede yaþanabilir?!
Nazi Almanyasý'ndan kaçýp
Türkiye'ye sýðýnan Yahudi asýllý Alman
hocalardan biri Ýktisat Fakültesi'nde
ders veriyor. Gördüðü ilgiden hoþnut.
Ýstanbul'u da çok seviyor. Ve burayý
vatan olarak benimsiyor. Bununla da
kalmýyor, Türk vatandaþý olmak için
baþvuruda bulunuyor. Bütün bürokratik
iþlemler tamamlandýktan sonra, Alman
profesör Türk vatandaþlýðýna kabul
ediliyor. Bizlerden biri gibi oluyor
yani. Derken ay sonu geliyor. Hoca
Ýktisat Fakültesi'nin muhasebesine
maaþýný almaya gidiyor. Bir de ne
görsün? Maaþý azalmýþ, eskisinin dörtte
birine düþmüþ. Adam ayný adam, iþ
ayný iþ. Peki bu nasýl bir iþ? Bu
düþüþün nedenini sorduðunda þöyle bir
yanýt alýyor:
"- Hocam eskiden Alman'dýnýz.
Yüksek maaþ ödüyorduk. Þimdi
Türk'sünüz... Türk olmak kolay mý?!"
BAKANA BAKIN
Shakespeare Türkiye'de yaþasaydý
"Yanlýþlýklar Komedyasý'ný" yazmaya
gerek duymazdý. Çünkü burada o oyun
her zaman doðal olarak oynanýp duruyor. Ve basýn da buna ayna tutuyor.
Hediye, verdiðimiz kiþiyi sevindirmek ve onun tarafýndan sevgiyle
hatýrlanmak için verilir. Eski Milli
Savunma Bakaný Vecdi Gönül, seçimlerden sonraki Bakanlar Kurulu toplantýsýnda, baþta Baþbakan olmak üzere
bütün bakanlara birer tane tabanca
hediye etmiþ. Toplam deðeri 46 bin
YTL olan bu silahlarýn faturasýný kim
20
ödemiþ orasý pek belli deðil. Bu ilginç
haberi köþesine taþýyan "Hürriyet'ten"
Mehmet Y. Yýlmaz olayý garipseyerek
þöyle diyor:
"Benim kafama takýlan þey 'Bakanlar
Kurulu hatýrasý' olarak verilecek hediye
aranýrken akla tabancanýn gelmiþ
olmasý. Bireysel silahlanma sevdasýnýn
bu topluma ne acýlar çektirdiði bir sýr
deðilken üstelik. Oysa çok daha deðerli
ve iþe yarar armaðanlar bulmak da bu
ülkede o kadar zor olmamalý. Deðerli
bir kitap, bir küçük kilim, iyi kalite bir
kalem... Sayýsýz armaðan bulunabilirdi,
bakanlar emeklilik günlerinde o hediyeye bakýp bugünleri hatýrlasýnlar diye.
Ama herhalde 'tabanca' en son akla
gelecek hediye olmalýydý. Çünkü
SEVGÝ DÜNYASI
tabancasý olanlarýn hatýrlayacaklarý
gibi, silah ruhsatýný veren polis yetkilisi, ruhsatý imzalayan mülki amir, o
son iþlem sýrasýnda hep þunu söylerler:
Allah kullanmayý nasip etmesin!
Birisine hediye verirken 'hiç kullanmamasýný dileyeceðiniz' bir þeyi seçmek,
doðrusunu isterseniz bana çok garip
geldi."
MAÐRUR VE MAÐDUR
Türkiye'deki yanlýþlýklar çoðu kez
Shakespeare'in bile hayal gücünü aþýyor.
Ramazanda insanlara yardým etmek,
o yolla sevap kazanmak güzel bir
gelenek. Ve özendirici bir örnek. Ne
var ki, iyilik usûlünce yapýlmalý. Hiç karþýlýk beklemeden, gösteriþe kapýlmadan,
ihtiyacý olana, ihtiyacý
gönülden verilmeli. Ýyiliðin
ne kadar gizli olursa, o denli
makbul olacaðý bilinmeli.
Ýyilik yapýlanýn onuru
gözetilmeli. Ýyiliði en iyi
þekilde yaptýðýmýzda hayýrlý
olacaðýmýz bilinmeli.
Ýþte size iyiliðin nasýl
yapýlmayacaðýný gösteren ve
basýna yansýyan tersine bir
örnek:
Yardým Sevenler Derneði
Erzurum Þubesi, Ramazan
yardýmý için ilginç bir yöntem uyguluyor. Baþkan Þadi
Zaimoðlu, yardým almaya
gelenleri sýnavdan geçiriyor.
SEVGÝ DÜNYASI
Önce "Fatiha Suresi'ni' okutuyor.
Okuyabilenler, içinde yað, tuz, þeker,
salça, pirinç ve makarna bulunan torbayý alýp gidiyorlar. Okuyamayanlar ise
eli boþ, boynu bükük evlerine dönüyorlar. Erzurum Müftü Vekili Mustafa
Baydar "Ýnsanlarý rencide etmemek
gerek" diyerek uygulamayý eleþtiriyor.
Evet, iyilik yaparken ayrým
gözetmeksizin, sadece ihtiyaçlar
gözönünde bulundurulmalý. Ve iyilik,
yapaný maðrur, yapýlaný maðdur
etmemeli.
MAHLÛKAT YA DA YARATIKLAR
Müftülüðün yaðmur duasý için þu
þekilde bir çaðrýda bulunduðu
bildiriliyor: "Çoluk çocuk herkes, tüm
mahlûkat duaya katýlsýn!"
Oysa Allah'ýn akýl vererek baþýný taçlandýrdýðý, tüm yaratýklarýndan üstün
kýlýnarak onurlandýrdýðý varlýða yaratýk
deðil, ÝNSAN denir.
KUVVACI NÝKÂHI
"Akþam" Gazetesi'nden Engin Ardýç
yazýyor:
"Eskiden devrim nikâhý vardý ya,
örgüt lideri, ya da en kötü ihtimalle
mahalle sorumlusu kýyardý nikâhý"
dedikten sonra, fanatikliðin de bir
evrim geçirdiðine deðinerek, yeni
moda nikâhtan söz ediyor:
"Þimdi de 'kuvvacý nikâhý' çýkmýþ.
Kuran ve kýlýca el basýp yemin ediyorlarmýþ. Bu þekilde, boþanmalar da azalýyormuþ. Yemin metnini okuyun da
21
zihniniz açýlsýn: 'Türk anadan, Türk
babadan doðmuþ, soyunda dönme
olmayan Türk oðlu Türk'üm ben,...
(Babadan doðulmaz hemþehrim, o
ancak Hollywood güldürülerinde
olur.)"
Ýnsanýn sorasý geliyor: Nikâh, iki kiþi
arasýnda bir sözleþme, akit. Buna dini,
imaný, milliyeti, ýrký karýþtýrmanýn
gereði ne?!
ÝNSANLIK ÖDÜLÜ
Ýyi ki hayat, yalnýz yanlýþlardan
ibaret deðil. Ýnsana insanlýðýný hatýrlatan olaylar hayatý dengeliyor, güzel
örnekler hayatý daha güzel ve yaþanmaya deðer kýlýyor.
Ýþte gazeteleri süsleyen bir haber:
'Dünya Fair Play Ödülü Hilal'in'
2006 Dünya Fair Play Baron
Coubertin Büyük Ödülü bizim oldu.
Fransa'da toplanan jüri, ödülü,
Trabzon'da yapýlan Okullararasý Kros
Birinciliði'nde, ilk sýrada koþarken,
hemen arkadaki rakibi düþünce, dönüp
onu kaldýrarak ambulansa taþýyan 12
yaþýndaki Hilâl Coþkuner'e verdi. Hilâl:
"Benim için çok büyük bir gurur. Tüm
madalyalardan daha deðerli" dedi.
Hilâl yaþýyla küçük, ama insanlýk
onuruyla taçlanan baþýyla büyük bir
insan!..
HARÇLIÐINI HAYRA
HARCAYAN RABÝA
10 yaþýndaki Ýzmir'li Rabia da,
Büyükanýt Paþa'ya tüm Türkiye'yi
22
gururlandýran þu mektubu yazýyor:
"Sayýn Paþam, bu Ramazan
Bayramý'nda büyüklerimin el öpme
hediyesi olarak vermiþ olduklarý paralarý biriktirdim. 50 liram oldu. Bunlarý
Mehmetçik Vakfý'na verilmek üzere
gönderiyorum."
Bu mektup Büyükanýt Paþa'nýn gözlerini yaþartýr. O da teþekkürleri ile birlikte, küçük Rabia'ya, bir dizüstü bilgisayar hediye eder.
FATMANA ANAOKULU
Sakarya Valisi Nuri Okutan, hayatýný
eðitime, çocuklarý okutmaya adamýþ.
Ve eðitime katkýlarýndan dolayý Vehbi
Koç Vakfý'nýn 100 bin dolarlýk ödülünü
almýþ. Gerisini "Hürriyet'ten" Yýlmaz
SEVGÝ DÜNYASI
Özdil'in kaleminden okuyalým:
"Soyadý üstünde, Okutan... Vehbi
Koç Vakfý, 100 bin dolarlýk ödülünü,
eðitime katkýlarýndan ötürü Vali
Okutan'a verdi. Anasýnýn ak sütü gibi
helâl. Güle güle harcasýn diye verildi.
Ne yaptý Vali Okutan? Kendisine verilen bu parayý, kendisi ve ailesi için
harcamadý. Tek kuruþuna dokunmadý.
Okul yaptýrýyor, okul... 100 bin dolarý
baðýþladý. Ýsmi, Fatmana Anaokulu...
Nuri Okutan'ýn anacýðýnýn ismi.
Oðlunun ödül aldýðýný duyduðunda,
Isparta Eðridir'deki Fatma ana "Bilirim,
benim oðlum, o parayý çocuklara harcar, demiþti. Haklýydý. Þimdi cennetten
seyredecek okulun açýlýþýný... Çünkü
Fatma ana, evlâdýnýn ödül almasýndan
kýsa süre sonra vefat etti, maalesef."
SEVGÝ DÜNYASI
Ne mutlu böyle evlâtlar doðuran
Fatma analara... Ve ne mutlu Nuri
Okutan gibi hayýrlý evlâtlara, iyi insanlara. Dünya böyle yüz insandan birinin
yaptýðý iyiliklerle ayakta duruyor.
MÝDE VE ORGANLAR
Aslýnda her insanýn dünyada bir yeri
ve deðeri var. Týpký bedendeki her
organýn, bedenin saðlýðý için bir yeri ve
iþlevi oluþu gibi. Ýnsanlar yaþarken birbirinin deðerini bilirlerse insanlýk
bedeni çok daha saðlýklý olur.
Eski çaðlardan Titus Livius'un
aktardýðý "Mideyle Organlar" masalý
bunu ne güzel anlatýr:
"Eskiden bütün organlar, þimdi
olduðu gibi, tam bir uyum
içinde deðilmiþ. Her birinin
kendi düþüncesi, kendi dili varmýþ. Hepsi özen göstererek,
çaba harcayarak mide için
çalýþmaktan, midenin ortada
kendisine sunulanlarýn tembel
tembel tadýný çýkarmasýndan
ötürü gücenikmiþler; bu nedenle
aralarýnda anlaþmýþlar: El
aðýza yiyecek götürmeyecek,
aðýz bunu almak için açýlmayacak, diþler aralarýna alýp da
çiðnemeyecekmiþ. Bu öfkeyle
mideyi açlýkla terbiye etmek
isterlerken, bütün bedenle birlikte kendileri de gücünü yitir-
23
miþ, bitkin düþmüþler. Böylece
midenin de boþ durmadýðý,
bedenin bütün kesimlerine
aldýðýnýn karþýlýðýný vererek,
yediðini sindirip damarlara eþit
biçimde kan daðýtmasý
sayesinde sað olduðumuz ve
saðlýklý kaldýðýmýz ortaya çýkmýþ..."
BÝRLÝKTEYKEN GÜLMEK
Ýnsan, baþta saðlýk olmak üzere, bir
þeyin deðerini onun yokluðunda daha
iyi anlar.
Haþmet Babaoðlu, bir hastane
ziyareti dönüþünde tanýk olduðu bir
olayý bizimle de paylaþýr:
"Hastaneden çýkarken binanýn giriþindeki tek aydýnlýk ve hareketli bölüm
olan kafeteryaya baktým. Kalabalýktý.
Masalar doluydu. Çaylar içiliyordu.
Refakatçiler ziyaretçilerle koyu bir
sohbete dalmýþtý. Orta yaþlý, çok
yorgun yüzlü bir adamýn biraz daha
genç, baþý örtülü bir kadýna þöyle
dediðini iþittim:
'Ýyileþecekmiþ. Ama sen iyi olacan mý
bakalým ona karþý? He? Burda ona
aðlýyon, peki evde gülücen mi?'"
"Bu sözler beni bile sarstý" diyor
Babaoðlu. Kimi sarsmaz ki?! Ve kim
bu sözden gerekli dersi almaz ki?!..
Jale Gizer Gürsoy
ile sohbet
Nihal Gürsoy
SEVGÝ DÜNYASI
Nihal Gürsoy - Jale Haným, sohbetimize geçmiþ olsun diyerek baþlamak
istiyorum. Hasta yataðýnýzda bizleri
kýrmadýðýnýz için þimdiden çok
teþekkür ediyorum. Görüþmemizin pek
çok kiþinin dileði ve isteði olduðundan
daha önce söz etmiþtim, size hepsinin
çok selâmlarý ve sevgileri var. Daha
önce sohbetimizin bir kiþisel gösteriye
dönüþmemesi konusunda ýsrarcý olmuþtunuz daha ziyade ana yaþam ilkeleri
üzerinde durmak istediðinizi söylemiþtiniz. O nedenle ben sözü size býrakýyorum efendim.
Jale Gizer Gürsoy- Ben de memnun
oldum geliþinizden, elbette paylaþmak
istediklerim var. Dergiyi takip ediyorum zaten.
Yeniçað'dan sýklýkla bahsediliyor
þimdilerde, Yeniçað'ýn getireceði yeniliklerden ve yeni yaþam biçimlerinden.
Bu konuda deðiþik görüþler ve yorumlar mevcut, elbette ki farklý yaklaþýmlar
olabilir ancak bunlar ortak temel prensiplere ve ana yaþam ilkelerine sadýk
kalýnarak uygulamaya konulmalýdýr.
Yeniçað'ýn bizlere getireceði neler olabilir diye düþünmüþ ve kendime sormuþumdur çoðu zaman. Yeni bir bilinç
düzeyi ve buna baðlý olarak geliþen
yeni bir yaþam misyonu doðrultusunda
öncelikle baðýmsýzlýk ilkesinin mutlak
bir þekilde uygulanýyor olabilmesi
gerekiyor. Baðýmsýz birey, baðýmsýz
toplum ve ayný zamanda uyumlanabilme sanatý. Bu ikisini bir edebilmek,
hem baðýmsýz kalmak, hem de çevreyle
uyum içerisinde olabilmek aslýnda
mümkün olan bir þey ama bizler çoðu
zaman, kavramlara farklý anlamlar yüklediðimiz için baðýmsýz denildiði
zaman, baþýboþ gibi düþünüyoruz, iste-
25
diðini yapan, burnunun doðrusuna
giden gibi düþünüyoruz. Baðýmsýzlýk
en büyük sorumluluktur aslýnda.
Baðýmsýzlýk ne diye sorarsanýz, baðýmsýzlýk eþittir sorumluluk diyebiliriz.
Hem birey olarak, hem toplum olarak
sorumlu yaþayabilmek. Bazen insanlar
aralarýnda tartýþýyorlar, bireyci ya da
toplumcu olarak bölünüyorlar, ben
þaþýrýyorum. Bireyci olmadan toplumcu
olamazsýnýz. Toplumcu deðilseniz, bireyci de deðilsiniz. Birinde sürü olmak
ihtimali var, diðerinde ise paramparça
olmak. Bu ikisini bir edebilmek
gerekiyor. Pek çok þey var ikisi bir
edilecek, onlardan bir tanesi de bu. Bir
insan baðýmsýz deðilse sorumlu da olamaz. Çünkü ben baðýmlýysam, baðýmlý
olduðum kiþinin dediðini veya istediðini yapmak durumundayým.
Düþünmeden, anlamaya çalýþmadan
uygulamaya kalkacaðým, ben o zaman
sorumlu bir insan deðilim. Çünkü ruhsal vecibelerimi (yapmam gerekenleri)
bilmek ve yapabilmek için çevreden
baðýmsýz olmak gerekmektedir. Dolayýsýyla biz, birbirimizin baðýmsýzlýðýna
çok saygýlý olmak zorundayýz. Ayný
zamanda çok uyumlu olmamýz lâzým.
Çünkü uyumlu olmadýkça bütünün
gücünü tezahür ettiremeyiz. Ne kadar
ayrýlýkçýysak, ne kadar hizipçiysek, ne
kadar zürriyetçiysek o kadar zayýf ve
çaresiziz. Ne kadar ego kademesindeki
bir hürriyetten söz ediyorsak, o kadar
elimizi kolumuzu kendimiz kelepçeliyoruz diyorum. Bu herkesin bildiði bir
gerçek ama tatbikatta hiç bilinmiyor
gibi yaþanýyor. O nedenle bazen "ben"
denildiði zaman "hangi ben?" diyorum,
çünkü, bir Jale var kiþiliðine son derece
önem veriyor. Bu Jale kiþisel kademe,
26
ego kademesindeki benlik bilincidir.
Ego ise kýsýtlýdýr, ben ve baþkasý diðer
taraflardadýr. Asýl ben'in karþýsýnda ise
bir baþkasý yoktur. Ýþte bu ben'e ulaþmak, iç özgürlüðümüzü yakalamak
gerekmektedir.
Baþka neler düþünüyorum? Bir de
þöyle bir þey var "caným diyor bir kiþi
olarak ben ne yapabilirim ki?" veya
"Dünya son derece kötüye
gidiyor, bir baþýma ben ne yapabilirim ki?" Bu son derece haksýz bir sözdür, son derece yanlýþtýr ve son derece deðiþtirilmeye açýk bir sözdür. Çünkü bir
kiþi dediðimiz zaman her bireyin
içinde o "asýl ben" varsa eðer, o
sonsuz enerjiyle temas
halindedir, birleþim halindedir
ve sonsuzdan beslenme gücüne
sahip demektir. Þu halde eðer
doðru isek, dürüst isek, samimi
isek çünkü yalan burada çok
büyük bir enerji kaçaðý yapýyor,
halsiz býrakýyor. Eðer samimi ve
dürüst olarak bütünü öngörüyorsa "dünya nereye gidiyor?
Ben yanýlýyor muyum?" diye
düþünüp kendisini sorguluyorsa
o zaman onun çevresinde muazzam bir enerji alaný oluþuyor.
Öyle bir enerji alaný ki
dünyanýn ta öbür ucundaki benzeri enerjilerle baðlantý kurabiliyor açýk seçik olarak, yüzünü
hiç görmese de, ömür boyu hiç
tanýmasa da.
SEVGÝ DÜNYASI
Onun için Dost, eskiden "þu konuda
þu konuda çalýþýnýz" dediði zaman bazý
arkadaþlar, "meslekten deðiliz ki,
koskoca laboratuarlar bu iþ için çalýþýp,
milyarlar harcayýp, bir þey bulamazlarken, biz mi becereceðiz?" diye son
derece sakat bir düþünceye saplanýp
kalýrlardý. Oysa, orada yapýlacak
düþünce faaliyetinin nerede, neyi
harekete geçireceðini hiçbirimiz bilemeyiz. Þu halde eðer vatan tehlikede
ise, bazýlarýmýza göre çok büyük bir
tehlikede. O zaman ne yapacaðýz ki
eðer kendimize güvenmezsek, kime ve
neye sýðýnabiliriz ki kurtarýcý olarak.
Kendimize güvenmezsek hiç kimseden
bize hayýr yoktur. Böyle fikirleri hemen
bir kenara býrakmak gerekir. "Ya istiklâl, ya ölüm" sözü boþ bir gevezelik
deðilse, inanýlarak söylenmiþse, o
inancý bugün göstermek zorundayýz.
Silahlara sarýlarak mý? Hayýr! Elbette
ki deðil ama inanmadýðýnýz bir þeyi
yapmamak, eyvallah dememek, doðru
bulmadýðýnýz hiçbir þeyi yapmayarak
kararlý davranmak, her þeyi böylece
deðiþtirmek mümkün olur. Bir þey var
morfolojik rezonans diye. Bir adada bir
maymun bir þey yapmayý öðreniyor,
buluþ gibi. Bunu öðrenenlerin veya
bilenlerin sayýsý belli bir yüzdeyi bulduðu zaman oradaki tüm maymunlarýn
bu iþi öðrenmiþ olduðu görülüyor.
Birdenbire bir deðiþiklik oluyor.
Yukarýdan da bir bilgi geldiði zaman
"ben duydum da, duymadým da" diyerek mazerete gerek kalmýyor. Bir süre
sonra herkese ulaþýyor. Bununla da
kalmýyor bir süre sonra uzak adalara,
maymunlarýn yüzerek gidebildiði baþka
adalara da ulaþýyor. Böylece ayný tür
maymunlarýn bu bilgiyi bildiði ve
SEVGÝ DÜNYASI
öðrendiði görülüyor. Ýletiþim böyle bir
þey. Artýk internet çaðýndayýz.
Mükemmel bir sistem içindeyiz.
Nihal Gürsoy - Jale Haným, yaþam
ilkelerine daha sonra devam etmek
ister misiniz? Sanki yoruldunuz biraz,
isterseniz biraz sohbet edelim.Meselâ
spiritüel bilgilere nasýl ilgi duymaya
baþladýnýz?
Jale Gizer Gürsoy - Ben kiþi olarak
hiç önemli deðilim. Þu anda söyleyeceðim þeyler suni olur. Ne beni aksettirir, ne de karþýmdakini tatmin edebilir.
O zaman, çocukluðumdan bu yana
bunlar konuþulmuþ olsa idi, doðal ve
samimi olurdu.
Nihal Gürsoy - Gerçeðe mümkün
olduðunca yaklaþabiliriz, elbette ki
olduðu gibi o günlerin içinde olmamýz
mümkün deðil. Ulu çýnarlardan biri
olarak, birçok kimseye örnek oluþturabilecek bir yaþam öykünüz var. Ýnsanlarýn buradan alacaklarýnýn çok önemli
olduðunu düþünüyorum.
Jale Gizer Gürsoy - Küçüklüðümden beri yaþadýklarýmý tam olarak
aksettiremeyeceðimden çekiniyorum.
Benim ailem, mevki, þan, þöhret, para
sahibi bir aile deðildi. Kendi halinde
mütevazý insanlardýk. Babam subaydý.
Anneannemden ve annemden aldýðým
ilk tesirlerin çok önemli olduðunu
görüyorum. Çünkü, þimdi bakýyorum
da doðru bulmadýðým pek çok þeyi,
bana daha o zamanlarda çok sýký bir
þekilde öðretmiþler. Hiçbiri sofu deðildi, evde namaz kýlýnmýyordu.
Anneannem dahi, bir sebepten býrakmýþtý namaz kýlmayý. Ama Ýslâmiyet'teki yüce ahlâkýn icabý olan öðretileri
çok sýký bir þekilde telkin etmiþlerdi.
Kul hakký gibi temel prensiplerin
27
üzerinde çok durmuþlardý. Daha sonra
Bedri Ruhselman Bey ile tanýþtým.
Nihal Gürsoy - Nasýl ve nerede
tanýþtýnýz Dr. Bedri Ruhselman ile?
Jale Gizer Gürsoy - Babam veteriner subaydý. Babam Türkiye'de ilk
hayvan hastanesini açan, Veterinerlik
Fakültesi'ni açan kiþidir. Biz ailece
Afganistan'a gitmiþtik, Bedri Bey de
doktor olarak oraya gelmiþti.
Biliyorsunuz Çanakkale Savaþý'na gitmeye kalkýþmýþ, Atatürk ile bir
karþýlaþmasý olmuþtur. Keman tahsil
etmiþtir. Spiritüalizm ile de çok ilgiliydi. Anlattýðý konular bana çok ilginç
gelmiþti.
Nihal Gürsoy - Spiritüel konulardan
mý söz ediyordu genellikle veya konuyla ilgili kitaplar mý öneriyordu?
Jale Gizer Gürsoy - Tam aradýðým
þeylerden söz ediyordu. Ben pek
konuþmazdým. Annem ve babama bu
konulardan söz ederken ben bir köþede
dinliyordum. Annem ve babam sorular
soruyorlardý ama konuyla en çok ilgilenen ben oldum sanýyorum.
Nihal Gürsoy - Kaç yaþlarýndaydýnýz
o zamanlar?
Jale Gizer Gürsoy - On iki - on üç
yaþlarýndaydým. Sözünü bitirip kalkmaya çalýþýrken, yeni bir þeyler sorulur,
tekrar oturup anlatmaya baþlardý. Daha
sonra Türkiye'ye geldik, Bedri Bey de
geldi. "Ruh ve Kâinat" kitabýný çýkardý,
okudum. Doðrusu çok tatmin etti beni.
Arada sýrada aile dostu olarak gelirdi
giderdi. Sohbetler ederdik. Daha sonra
diðer kitaplarýný da okudum.
Vefatýndan sonra Bedri Bey ile çok irtibata geçenler oldu. Ben böyle bir þey
yaþamadým. Saðdan soldan birkaç
mesaj geldi ama bilemiyorum ne
28
derece gerçektir. Biliyorsunuz bir
vasiyeti var, noterde onun da mahiyeti
hakkýnda hiçbir þey bilmiyorum, herkes
gibi ben de merak ediyorum.
Nihal Gürsoy - O zamanlar, yani
Afganistan'da iken yanýnýzda medyumlarla deneyler yapýyor muydu Bedri
Bey?
Jale Gizer Gürsoy - Metapsiþik
Cemiyetinde iken baþladý medyumlarla
deneylere, daha sonralarý yani.
Nihal Gürsoy - Rahatsýzlýðýnýz nasýl
baþladý Jale Haným, kalp romatizmasý
diye biliyorum ben?
Jale Gizer Gürsoy - Dört, beþ
yaþlarýnda iken baþladý bu kalp romatizmasý. Aslýnda bir çocuk hastalýðýdýr
ama doktorlar pek bilmiyorlardý o
zaman. Demir gibi, çelik gibi bir
bünyem varmýþ ki dayanabildim.
Aldýðým ilaçlarý bir duysanýz kanýnýz
donar.
Nihal Gürsoy - Ýngilizce'den
Türkçe'ye pek çok çeviriniz var, spiritüel kitaplara, ruhsal konulara yönelik.
Ýngilizce'yi nasýl öðrendiniz? Evde kendiniz çalýþarak mý? Yoksa bir öðretmen
nezaretinde mi öðrendiniz?
Jale Gizer Gürsoy - Bir, iki öðretmenim oldu tabii. Ama açýk söyleyeceðim çok ciddi bir çalýþmam olmadý
tabii. Yabancý okullara gitmedim.
Ondan sonra, BBC' yi çok dinledim,
yabancý kanallarý çok dinledim. Bazý
kelimeleri ve anlamlarýný nerede ve ne
zaman öðrendiðimi bilmeksizin çok
geniþ bir kelime daðarcýðým var. Öyle
ki Amerikalýlar ve Ýngilizler þaþýrýyorlar bu kelimeleri bilmeme. Týbbi
yazýlarý, felsefi yazýlarý büyük bir
rahatlýkla tercüme ediyorum, ama güncel gazete tercümelerini yapamam,
SEVGÝ DÜNYASI
hukukla ilgili tercümeleri yapamam.
Konuþmak için biraz antrenman ve
zamana ihtiyacým oluyor fakat
çevirirken Türkçe okur gibi çevirebiliyorum. "Okuduðun þey Türkçe mi?
Ýngilizce mi?" diye soruyorlar çoðu
zaman. Hem okuyup, hem de çevirebiliyorum anýnda.
Nihal Gürsoy - Çevirdiðiniz kitaplar
içinde sizi çok etkileyen, yol gösteren
kitaplar oldu mu?
Jale Gizer Gürsoy - Yol gösteren
demeyeyim ama, çok yaþayarak hissederek çevirdiðim bir kitap oldu "Ben
O'yum". "Hak Erenler" ise Halil Cibran'ýn beni en çok etkileyen kitabýdýr
Nihal Gürsoy - Ruhsal konularda
yazýlmýþ pek çok kitap var, sizin bu
Jale Gizer Gürsoy’un tercüme ettiði
çok sayýdaki kitaplardan bazýlarý
SEVGÝ DÜNYASI
konularda yazýlmýþ kitaplara ait çevirileriniz de mevcut ayrýca, getirdiklerinizle birlikte yýllar içinde kendi
süzgecinizden geçirerek elde ettiðiniz
bir bilgi birikiminiz var bu konulara
yönelik. Anlatýlanlarla, bildikleriniz
arasýnda bir mukayese yapýyor
musunuz zaman zaman gerçeðe yaklaþmak açýsýndan?
Jale Gizer Gürsoy - Hayýr, çünkü
yazarýn yazdýklarýnýn arkasýnda ne
düþündüðünü bilemediðim için böyle
bir mukayese (kýyaslama) yapmýyorum.
Yalnýz, bazen þu çok dikkati çekiyor,
yeryüzü ve gökyüzü diye biribirinden
çok ayýrýyorlar. Sanki toprak, çok
aþaðýlara ait, katlardan oluþan bir þey
gibi anlatýlýyor. Bana sorarsanýz toprak,
göðün yedinci katý kadar önemli ve
kutsaldýr. Çünkü spiritüel yaþam,
bulunduðun ortamda spiritüel gerçekleri dile getirmek ve yaþamaktýr.
Spiritüel yaþam Nirvana'da gerçekleþir,
astral ortamda bulunur diye bir þey
yok. Bir çiftçi bunu yapabilir, kendi
halinde bir yaþam süren insan bunu
bulunduðu ortamda gerçekleþtirebilir
ve spiritüel bir yaþam sürebilir.
Spiritüel Materyalizm diye bir kavram
var, insanlar bunu spiritüalizmanýn bir
gelir kaynaðý olarak kullanýlmasý diye
düþünüyorlar, bence öyle deðil.
Spiritüel materyalizm, spiritüel gerçekleri yine kendi icat ettiðimiz dünyevi
yasalar içine sokup bozmak, çarpýtmaktýr. Bu da bir baðnazlýk türü oluyor.
Belli düþünce kalýplarýndan
vazgeçmemek, düþünceyi geliþtirdikçe
baþka formlarýn þekillenmesi yerine
oraya uymayanlarý atmak oluyor.
Bugün týbbi gerçeklerde de ayný þeyleri görüyoruz. Eðer týp kendi kalýplarý-
29
na uymayan bir tedavi metodu ile
karþýlaþýrsa kaldýrýp atýyor. "Bunu
bugünkü bilimle açýklayamýyoruz, bir
süre rafa kaldýralým, araþtýralým"
demiyorlar.
Þifa ile tümörler kayboluyor, beyin
tümörleri de dahil emarla veya baþka
yollarla iyileþtiðinin delilleri var, tespitleri var. Bunu görüyorlar fakat izah
edemedikleri için kabul etmiyorlar.
Yeni bir bilgi geliyor onu yerleþtirecek
yer bulamýyorlar çünkü önceki delillere
uymuyor. Yeni baþtan tekrar her þeyi
ele alýp düþünmek, araþtýrmak yerine
yeniyi atýyor.
Ýþte burada da spiritüel materyalizm
olarak anlatmaya çalýþtýðým þeyin bir
örneði var. Bu da bilimsel baðnazlýk
oluyor.
Hiç kimse, kimseye bir þey
öðretemiyor biz ancak birbirimizin
içinde olaný harekete geçirebiliyoruz.
Paylaþýmda böyle bir nimet var ki paylaþtýkça çoðalýyor ve bereketleniyor.
O nedenle hiçbir zaman öðretmen
olmayý tercih etmedim, öðrenci olarak
hepimizin çok öðrenecekleri var ve birbirimize çok yardýmcý olabiliriz.
Öðrenci kalmayý istiyorum. Bana en
güzel komplimanlarý yapan bir
arkadaþým var. Grafiker kendisi
Yurdagün Bey, bana þöyle söylüyor:
"Jale Haným, ben sizin bütün konuþmalarýnýzý dinliyorum, hattâ banda da
alýyorum ama zannetmeyin ki bütün
fikirlerinizi beðeniyorum, hayýr. Ben
kendi düþüncelerim için kapý açýyorum
böylece" der. Ýþte en güzel yardýmlaþma. Kitaplarda da böyledir. ""En güzel
kitap nedir?" derseniz kitabý kapatýp
kendi düþüncelerinize daldýðýnýz kitaptýr" demek isterim.
30
O nedenle güzel kitap, kötü kitap
diye bir þey tanýmýyorum. Bulunduðum
zaman kesiti içinde beni düþündürecek,
düþünmeye sevk edecek kitap, benim
için güzel kitaptýr. Burada zaman ve
deðiþkenlik önemlidir, on yýl sonra
baþka bir kitap sizi düþüncelere sevk
edebilir.
Nihal Gürsoy - Hayatýnýzda sizi çok
yoran ve zorlayan þeyler oldu mu?
Olduysa bunlar nelerdir? Paylaþmak
ister misiniz?
Jale Gizer Gürsoy - Kendim. Çok
hiddetleniyorum. Haksýzlýk karþýsýnda
çocukluðumdan beri. Haksýzlýk
olduðunu düþündüðüm þey hakkýnda.
Özellikle yalan, aldatýlmak karþýsýnda
sinirleniyorum.
Ýyi niyetle söylenen tatlý yalanlar bile
beni çok sinirlendirir. Meselâ dokuz
yaþýndayken annem bana: "Kýzým,
apandisit ameliyatý olacaksýn" demiþti,
ben de kabul etmiþtim. Hastaneye gittim, adam gibi, hazýrlamýþtým da kendimi. Baþ hemþire odaya alýyor beni ve
diyor ki: "Bak þimdi doktor bey sana
bu aynadan bakacak". Bana niçin
yalan konuþuyor diye çok sinirlenmiþtim. Bunu yenmek isterim ama belki de
yenmemem gerekiyor çünkü bazen tepkinizi o kadar güçlü göstermezseniz hiç
dikkate alýnmýyorsunuz.
Nihal Gürsoy - Yaþamýnýzda en çok
isteyerek yaptýðýnýz, severek yaptýðýnýz
þey nedir? Belki de henüz yapamadýðýnýz, en çok neyi gerçekleþtirmek
isterdiniz?
Jale Gizer Gürsoy - Daðcýlýk, daða
týrmanmak isterdim. Buz pateni yapmak isterdim, iyi dans etmek isterdim.
Nihal Gürsoy - Jale Haným, kendinizi en çok Tanrý'ya yakýn hissettiðiniz
SEVGÝ DÜNYASI
zamanlar hangileridir acaba? O'nu en
çok ne zamanlar hissediyorsunuz
içinizde?
Jale Gizer Gürsoy - O'nunla her
zaman beraberim gerçekten. Zaman
zaman daha farklý bir alýþveriþ oluyor
ama o kendimi hazýrlayýp meditasyon
yaptýðým zamanlar deðil, kendiliðinden
oluyor. Birdenbire karþýma çýkýyor sürpriz!..
Nihal Gürsoy - Ýnanç konusundaki
düþüncelerinizi bizlerle paylaþmak ister
misiniz?
Jale Gizer Gürsoy - Ýnanç,
körükörüne inanç bir iþe yaramaz, yarý
yolda býrakýr sizi.
Eðer inanca bilginizi katabilmiþseniz bilgi ve inancý akýl
ile gönülü bir etmiþseniz o
zaman bir fýrtýna da hemen
yýkýlmýyorsunuz, sarsýlmýyorsunuz. Ýnanç gerçekliðine iyice
emin olduðunuz fakat ispat
etmek imkânýna sahip bulunmadýðýnýz, kesinlikle emin
olduðunuz bir þeydir.
Çok büyük bir güçtür inanç ve
tahayyül. Materyalize edici ve
demateryalize edici bir güçtür. Bence
madde ve enerji, daha ötesi ruh diyelim
hepsi ayný cevherdir. Farklý ifade
biçimleri vardýr. Ben bunu madde
olarak görüyorum ama bana göre
maddedir, benim madde tarifimin
içindedir. Bir baþkasý bunu bambaþka
SEVGÝ DÜNYASI
bir þekilde görebilir. Enerji ile madde
arasýnda bir fark görüyoruz ama biri
diðerinin daha hareketli halidir.
Nihal Gürsoy - Yaþam ilkelerinize
ilave etmek istediðiniz þeyler var
sanýyorum devam etmek ister misiniz?
Baðýmsýzlýk ve uyuma ilaveten söz
etmek istediðiniz neler var?
Jale Gizer Gürsoy - Bereketten söz
etmek istiyorum. Bereket çok ihmal
edilmiþ bir kavram. Bereket bir nicelik
deðil, nitelik ifade eder. Bolluk
baþkadýr, bereket baþkadýr. Bol olmasý
miktarý yansýtýr. Sayýsýnýn çokluðudur,
fakat bereket onun içeriðinin çok zengin oluþudur. Onun için bazen bir dilim
ekmekle çok kiþi doyar. Bazen de fýrýnlar dolusu ekmek yeterli olmaz. Ýsa'nýn
hikayesi masal deðildir, bir somun
ekmekle on binleri doyurdu, kýrýntýlar
arttý. Kýrýntýlarý koyduðu sepetler
ekmekle doldu, sepetler almadý.
Enerjiden istediðiniz maddenin oluþumunu saðlamaktýr. Ýþin esasý bunun
örnekleri var. Sai Baba yapýyor.
Düþünce gücüyle, ayaklarýna kapanýyorlar "ermiþ" diye. O bir þeyi göstermek istiyor. Maddeyle enerjinin bir
özelliðini anlatmaya çalýþýyor. Ýnsanýn
nelere kadir olduðunu ve bunlarý yapabilmesi için hangi þartlara sahip olmasý
gerektiðini.
Çünkü eðer o yüce ahlâk varsa onun
üzerine her türlü saðlam binayý
kurarsýnýz, teknolojide, ekonomide her
alanda insana hizmet edersiniz. Fakat
eðer bina saðlam deðilse teknolojide,
ekonomide sizin hükümdarýnýz olur,
diðerleri de þimdi olduðu gibi, nefes
nefese sürüklenir gidersiniz.
31
Bence önce ahlâk prensipleri
üzerinde durulmasý gerekir.
Ahlâk da toplumlarýn kadýn
erkek iliþkileri üzerine
düþünceleri deðildir. Ahlâk,
saygýdýr. Kendine karþý saygý,
karþýsýndakine karþý saygý, tüm
bitki ve hayvan alemine ve kâinata duyulan saygýdýr. Zaten
içinde saygý olmayan bir sevgiyi
düþünemeyiz bile.
Dost, bir filme göndermiþti bizi
"Maymunlar Cehennemi" diye, uzun
yýllar önce. Neden maymunlar diye
düþünmüþtüm. Bir topluluðun yaþam
biçimini beðenebilirsin, hayran olabilirsin fakat biz onu taklit etmekle bir
yere gelemeyiz. Kendi içimizde ayný
deðerleri üretmeliyiz. Ýþte taklide kalktýðýnýz zaman maymunlara dönüyorsunuz. Þimdi yaptýðýmýz þey. Avrupa'da
eðer bir deðer kaldýysa onlarý tanýmak,
onlarý geliþtirmek, onlarý yaþamak
deðil, onlarý taklit etmek ve bu yolla
onlardan destek istemek bu çok yanlýþ
bir þey, öldürücü bir þey. Berekete gelelim. Bereket, bir þeyi doðru kullandýðýmýz zaman, o iç bilgisine sahip
olduðumuz zaman onun kendiliðinden
arttýðýný görüyoruz. Enerji, istediðimiz
maddeye dönüþüyor. Bu yetenek var
insanda. Þimdi insanlar paldýr, küldür
koþuyorlar. Daha çok kazanmak, daha
çok harcamak için. Ama yaþamýyorlar.
Bereket kavramýna sahip olduklarýnda
ise çok geliþiyorlar. Mozart, sanýyorum
36 yaþýnda öldü ama yazdýðý eserlerin
kopyalarýný çýkartmak bile neredeyse
32
daha çok vakit alýyor. Demek ki
zamaný çok güzel kullanan bir insandý.
Kýsa zamana yorgunluk çekmeden çok
iþ sýðdýrýlabiliyor. Yahut nefes nefese
koþturarak, yorgunluk çekerek, yirmi
dört saat yetiþmiyor diye deliler gibi
uðraþmak da var. Tabii, bir de buraya
mesaj getirmekle görevlendirilmiþler.
9. Senfoni bence dokuz ayrý vahiy
yolu. Onlar buranýn sakinleri deðiller,
vermeye gelmiþler.
Bir de içe dönmek konusundan söz
etmek istiyorum. Ýçe dönmek,
içimizdeki sonsuza yelken açmaktýr.
Kendi kabuðumuza çekilmek, kapanmak anlamýna gelmez. Þöyle bir þeye
inanýyorum. Ýç dünya çok daha büyüktür dýþ dünyamýzdan. Ýç dünyamýz, dýþ
dünyamýzý da içine alýr, daha da devam
eder. Biz kendimizi dýþ dünyaya
hapsetmiþiz. Dýþ dünyada hapisiz ve iç
dünyaya giremiyoruz, kapýsýný kaybetmiþiz. Sürekli koþuyor ve yoruluyoruz,
avunmaya çalýþýyoruz. Meditasyonlar,
benzeri metotlar iç dünyanýn kapýsýný
aralýk bulmak için uyguladýðýmýz
metotlar. Çoðunluða baktýðýmýz zaman
dýþ dünyada koþuþturuyoruz.
Nihal Gürsoy - Ýç dünyamýzý da ona
göre hazýrlamak lâzým herhalde ona
dönebilmek için?
Jale Gizer Gürsoy - Evet. Ýç ve dýþýn
artýk iç ve dýþ olarak algýlanmayacaðý
bir noktamýz var olduðuna inanýyorum.
Ýç ve dýþýn bir yerde bitmesi lâzým. Ýç
ve dýþ ayniyet kazandýðý zaman
Nirvana'nýn gerçekleþeceðine inanýyorum. Bir de þu var. Yunus Peygamber
için anlatýlýr. Yunus Peygamber
uyardýðý felâket gelmeyince güceniyor,
o þehirden ayrýlýyor. Bir gemiye biniyor, fýrtýna çýkýnca gemide bulunanlar
SEVGÝ DÜNYASI
"içimizde bir uðursuz var" diyerek
Yunus Peygamber'i denize atýyorlar. Bir
yunus balýðý onu yutuyor. Bu sembolik
bir anlatým, görevi býrakýp kendisini bir
maceraya attý ve arkasýndan karanlýða
düþtü. Bu karanlýk bilinmeyendir.
Bilinmeyende bir araþtýrma yapýyor ve
bir þeyler buluyor orada halkýna
götürecek, Allah'ýn nimetleri diyelim
biz bunlara. Birinci iþi zordu fakat ikincisi çok daha zor, aldýklarýný nasýl verecek? Alýyoruz, özümsüyoruz diyelim.
Ondan sonra verme faslý var, bu çok
zor bir þey. Vermek istedikleriniz "bunu
biliyorum" diyor. Duymuþ, iþitmiþ bir
yerlerden. Fakat gün geliyor kendisi bir
tecrübe yaþýyor ve: "Haberiniz var mý
bu böyle, böyle" diyor. Karþýsýndaki
kiþi ise: "Bu telâþýn ne? Biz bunu zaten
biliyoruz" diyor.
Þimdi Beyti Dost bilgileri için o
kadar heyecanla konuþtuðum zamanlar
olmuþtur ki. Fakat dostlar pek çok þeyleri de Beyti Dost Bilgileri ile birlikte
okuyorlar. Diyorlar ki bazýlarý "otuz
senedir ayný þeyler okunmaz, biraz da
baþka þeyler okuyalým" Okuyalým tabii,
okuyoruz da ama yüksek kaynaklý bilgiler. Ýster Kuran, Ýncil veya Beyti Dost
Celseleri olsun eskimeyeceðine inanýyorum. Bunlar öyle bir þey ki hangi
bilinç düzeyinden bakarsanýz, size o
bilinç düzeyinden cevap veriyor.
Bilincim biraz daha geniþleyince
okuduðumda bir bakýyorum ki ayný
yazý deðil, baþka bir þey söylüyorlar,
sonu yok. Bu mucize deðil de nedir?
Kendi kendime bir þey düþünmüþtüm. Yeni ve eski nedir diye? Eski
zaman içindeki yerine göre mi eskidir?
Yoksa eskiye eski, yeniye de yeni
dedirten baþka bir faktör var mý?
SEVGÝ DÜNYASI
Çünkü düþünüyorum dört bin senelik
eserler hâlâ yepyeni durabiliyor. Üç
yüz yýllýk senfoniler bugün hâlâ
çalýnýyor ve zevkle dinliyoruz. Sonra
üç günlük pop, hit kaybolmuþ gitmiþ.
Dört bin senelik yeni, üç haftalýk
köhne. Nasýl oluyor bu? Diyorum ki
içinde taþýdýðý gerçeklik onu yeni tutan
veya köhne yapan. Gerçeðe ne kadar
yakýnsa, gerçeði ifadesi ne kadar öze
yakýnsa o þey o kadar yenidir ve
eskimez, bitmez, tükenmez. Sonsuz
þimdinin de böyle bir zaman olmasý
lâzým. Þimdi tuhaf geliyor bize. Þimdi
hiç deðiþmiyor hep yeni nasýl oluyor
bu?
Sonsuz bir þimdi var.
Nihal Gürsoy - Genel olarak
gününüz nasýl geçiyor? Neler yapýyorsunuz? Þu sýralar rahatsýz olduðunuzu
ev ve hastane arasýnda bir süreç
yaþadýðýnýzý biliyorum. Daha öncesini
soruyorum?
Jale Gizer Gürsoy - Son aylar
dediðiniz gibi çok pasif geçiyor.
Hastaneyle ev arasýnda. Eþ, dost eksik
olmasýn yalnýz býrakmýyorlar. Hep
yanýmdalar. Hastanede bile bu konularý
konuþuyoruz her zaman halim oldukça.
Allah bir kuvvet veriyor konuþuyorum,
ondan sonra bitap yatýyorum. Diyorum
ki hangisi doðru acaba, demin hiçbir
þeyim yoktu, þimdi ne vaziyetteyim.
Ama galiba bir destek veriyor. Daha
önceleri planlarým, projelerim, beklentilerim vardý. Maalesef belki kendimi
anlatamadým. Belki þans ama þansa da
baðlayamayayým. Biraz duygusal bir
þey bekledim, beklediðim þeyi de bulamadým ve yanlýþ anlaþýldýðýmý
zannediyorum. Dayanýþmayý yakalamak istedim ama olmadý. Bunu açýk
33
söyleyeyim bulamadým ve yanlýþ
anlaþýldýðýmý da zannediyorum.
Söylediðim bazý þeyler kiþisel hýrs ve
beklentilere baðlandý. Bunu da açýk
söyleyeyim talep ve isteklere baðlandý,
böyle bir þey asla olmadý. Ben bir
idareci olmadýðýmý açýkça söyledim.
Ben ancak danýþmanlýk yapabilirdim.
Çünkü sevmem. Organizasyon yapmayý da sevmem, bir yerin idarecisi
olmayý da sevmem, böyle bir þey ruhuma yakýn deðil. Ancak danýþmanlýk
yapabilirdim gücüm ona yeterdi. Öyle
bir talep ve iddia içinde olduðum zanný
uyandý nedense. Bu yüzden çok þeyler
aksadý bana göre veya bana öyle geliyor. Þimdi artýk bu bilgilerin yayýlmasýný bekliyorum. Kiþiler, saðlam kiþiler,
saðlam dururlarsa her þeyi bir maya
gibi deðiþtirecekler. Türkiye'de deðiþir.
Kýlýca, topa, tüfeðe sarýlmadan, kan
dökülmeden, gençler heba olmadan,
eðer insanlar, inananlar hani yüz kiþiden bir kiþi diyor ya Dostumuz, binayý
ayakta tutanlar, onlar kararlýysalar, onlar çevreyi yavaþ yavaþ deðiþtirecekler
yoðurt mayasý gibi, buna inanýyorum.
Nihal Gürsoy - Selçuk'un yaþamýnýzda özel bir yeri ve anlamý var mý?
Jale Gizer Gürsoy - Biz buraya bir
pilot çalýþma yapma düþüncesiyle
geldik. Dost bizi gönderdi sanýlýyor
ama böyle bir þey olmadý. Dost resmen
"gidin oraya" demedi bize. Fakat
geldikten sonra çok büyük bir kutlama
yaptý adeta geldiðimiz için. Sonra
durup dururken Findhorn grubunun
baþkanýyla hanýmý geldiler buraya.
Hattâ Avustralya'da "siz ne duruyorsunuz, neden hâlâ Efes'e gitmiyorsunuz?" gibi bir uyarý gelmiþ onlara.
Peter diyor ki "bizim çok mühim iþle-
34
rimiz var, biz neden buradayýz?" Böyle
bir çalýþma düþünüyorduk. Tabii ki
Ýstanbul ve Ýzmir'de de bir grup vardý
onlarla sýký bir baðlantý içinde olarak.
Sonra burada bu konular açýlmaya
baþladý. Önce bir komþu geldi, anlattýklarýmýzdan korktu ama zamanla alýþtý
ve benimsedi, baþkalarýný da getirdi.
Giderek yirmi beþ, otuz kiþi olduk.
Evimiz, evden baþka her þeye benziyor.
Koskocaman bir atölye onun içinde
oturuyoruz, konuþuyoruz, çalýþýyoruz,
herkes neþeli, çocuklarýný getiriyorlar.
Ben hiçbir disiplin koymadým. Derken
bir bey geldi. Merakla inceliyor,
"Acaba bunun arkasýnda ne var diye"
bir þey yok tabii. Hanýmlar dedikodudan ve boþ gevezelikten tamamen uzak
güzel sohbetler yapýyorlar, çocuklar
ister içeride, ister dýþarýda neþeyle
oynuyorlar, ben onlara kurabiye ve çay
ikram ediyorum. Zamanla korkularýný,
hattâ ölüm korkularýný bile yendiler.
Derken beyler de gelmeye baþladý.
Hem de iki elleri kan da olsa toplantýlarý kaçýrmamak pahasýna. Böylece
devam etti. Derken bir gün bir haným
geldi Ortaklar'dan. Kapý açýk zaten, ben
de toplantý bitti, çay hazýrlýyorum. "Bir
derdim var" dedi, onun için geldim.
"Oðlum askerde ve kalp romatizmasý,
kötü bir yüzbaþýya düþtü, geliyor
dövüyor, gidiyor dövüyor en zor iþleri
ve nöbetleri ona veriyor. Oðlum bana
telefon etti:" Anne ben ya intihar edeceðim, ya da kaçacaðým" diye.
Derdime bir çare dedi. Hanýmlar
arasýnda evlâtlarýný kaybetmiþ veya
yeni evlendirmiþ kiþiler var. "Allah
böyle yüzbaþýyý bildiði gibi yapsýn"
SEVGÝ DÜNYASI
diye baþladýlar. "Durun" dedim, "Elele
tutuþalým dua edelim bu yüzbaþýya,
böyle davranabildiðine göre büyük ihtimalle hasta kendisi de. Yüzbaþý için
þifa dileyelim, daha sonra da oðlunuz
için þifa dileyelim" dedim. Biz böyle
bir þifa halkasý yaptýk ve gitti kadýn.
Ertesi hafta yine geldi bu haným. Çay
faslý baþlayýnca yine konuþmaya
baþladý. Çok da saygýlý bir haným öyle
paldýr küldür konuþmuyor, bekliyor.
"Ne oldu biliyor musunuz?" dedi. "Ben
buradan eve gittim, bir baktým oðlum
karþýmda, ödüm koptu kaçtý geldi zannettim" dedi. Oðlum ise: "Anne merak
etme, komutan beni izne yolladý. Ben
sana çok haksýzlýk ettim. Hakkýný helal
et dedi" diyerek durumu anlattý.
Kadýnlarýn hepsi çok þaþýrdý tabii.
Onlara çok açýk deliller verildi. Ruh
gücü, duanýn gücü, düþüncenin,
sevginin önemi hakkýnda, þanslýlardý
çok. Derken, bazý arkadaþlar bu iþi
devraldýlar. Çünkü bizim Ýstanbul'a gitmemiz gerekiyordu o sýrada sýk sýk.
Onlar geliþtirdiler hâlâ toplanýyorlar
otuz senedir . Devam ediyor böyle.
Nihal Gürsoy - Jale Haným, yorduk
sizi. Bizimle paylaþtýðýnýz her þey için
çok teþekkür ediyoruz. Ayrýca Ýstanbul'dan bütün arkadaþlarýn saygý ve sevgilerini getirdik size. Hepimiz saðlýðýnýza
bir an önce kavuþmanýz için dua ediyoruz.
Jale Gizer Gürsoy - Ben de teþekkür
ediyorum. Keþke bundan altý ay evvel
olsaydý, daha çok enerjim vardý, daha
faydalý olabilirdim. Ben de herkese
sevgi ve saygýlarýmý iletiyorum.
Sevgi Dünyasý bu ay Jale Gizer Gürsoy’u
sayfalarýnda aðýrlamaktan büyük onur duymuþtur.
Bizlerin her birimizin gönlünde saygýn bir yeri olmasýnýn yanýsýra, ülkemizde, hattâ ülke dýþýnda da ruhsal konularla ilgilenen birçoklarýnýn
tanýdýðý, bildiði bir kiþidir o. Buna karþýlýk kiþisel olarak tanýnmaktan pek
hoþlanmaz, yaptýklarýnýn, meyvelerinin ve her þeyin ötesinde bilginin ve
anlamýn öne çýkmasýný arzu eder. Jale Haným, özel hayatýný saklý tutmayý
tercih eden, buna karþýlýk bir görenin, onunla biraz sohbet edenin “bir
kere daha onu görsem, onunla konuþsam” diyeceði türden insanlardandýr.
Çerkez zerafeti ve karþýsýndakine duyduðu saygý ile, seçtiði kelimelerin
konuyu tam ifade ediþiyle, canlý kývrak zekasýyla en ciddi konularda
konuþurken, sarmal sarmal, dalga dalga sizi düþündürürken, bir de
bakarsýnýz trajikomik bir noktaya dikkatinizi çekmiþtir ve bu ironi karþýsýnda gülümsersiniz. Zaten onunla bilgi denizinde rüzgar sörfü yaparken hep
gülümsersiniz. Karþýtlýklar, çeliþkiler, uzaklýklar, farklý farklý ya da ayrýlýk
gibi görünen tüm çeþitlilikler onun algýladýðý ve bizlere de ifade etmeye
çalýþtýðý gerçek dünyanýn içinde bir bütünlüðe eriþir. Bununla birlikte
doðru ile yanlýþý, haklý ile haksýzý ortalama deðerlerden farklý, onlarýn
epeyce üstünde bir bakýþ açýsýyla ayýrýr. Bütünü sevgiyle kucaklamaya
çalýþmak onun deðer ölçülerinden biridir.
Diyelim ki, üstün, akýllý varlýklar, yalnýzca insana yardýmcý olmak için, iyi,
doðru, çalýþkan, bilgili ve seven kiþilerden bir grup oluþturmuþ ve onlarla
çalýþmaya baþlamýþ olsunlar ve bir gün desinler ki onlara: “Aranýzda öyle
þeyleri, öylesine düþünenler var ki, sizin için çalýþmaktan kendimizi alamýyoruz” Ýþte öylesine düþünenlerin önde gelenlerindendir Jale Gizer
Gürsoy. Yine o varlýklarýn deyimiyle onun sorduðu sorusu, söylediði sözü,
hayýr için olduðundan, O’na bir selâm kadar makbul olanlardandýr.
Aramýzda sevildiði gibi, evrenin her yerinde sevileceklerdendir. Sade ve
muhteþem bir kadýndýr o... sade, sýradýþý ve muhteþem bir hayatý olmuþtur.
SEVGÝ DÜNYASI
36
Psiþik Medyum, öte alemdeki
sevdiklerimizle konuþuyor
Rehber Varlýklarýmýz
Var mýdýr?
John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan
Geçen ay medyum Edwards bize öte alemle ilgili gördüðü en
canlý vizyonu anlatmýþtý. Teyzesi Rachel'i kanser hastalýðý
nedeniyle kaybettiðinde bir rüya þeklinde gelen bu vizyonda,
annesi onu, adý Monte Excelsior olan bir binaya götürmüþ ve özellikle Monte ismini iþaret etmiþti. Burasý bir hastane binasýydý.
Oradaki görevliye yakýnda kýzkardeþinin geleceðini ve onunla iyi
ilgilenilmesi gerektiðini söyleyen annesi baþka bir sahnede ona
cennetin görüntüsünü seyrettirmiþti. Edwards, yemyeþil çimenler
ve harika aðaçlarla dolu olan bu yeri çok sevmiþti. Bu rüyanýn
hemen ardýndan teyzesi hastaneye yatmýþ ve onu adý Monte
Pavilyonu olan bir yere yollamýþlardý. Bu dakikadan itibaren
medyum Edwards ölüme çok yaklaþan ancak öte aleme geçmekten
korkan teyzesini önünde beliren hýzlý imajlarla adým adým öte
alemin kapýsýna yaklaþtýrma görevini üstlenmiþti.
Teyzem Rachel'in ölümünden bir kaç
ay sonra, Long Island'da çýkan Newsday
isimli bir günlük gazetenin Pazar ekinde
benimle ilgili: "John Edwards Ölülerle
Ýrtibat mý Kuruyor?" baþlýklý bir yazý
yayýnladý. Gazeteyi elime ilk aldýðýmda
gözümün önüne teyzemin yüzü geldi.
Teyzem bana adeta: "Gözlerin, gözlerin"
diyordu. Sayfayý açýp okumaya
baþladýðýmda sadece gözlerimden oluþan
dört adet resmimin konulmuþ olduðunu
gördüm. Bu teyzemin bana "merhaba"
deyiþ þekliydi.
Hiç kimseye kendi inancýmý empoze
etmekten hoþlanmam. Tek yaptýðým þey,
bu dünyadaki varlýðýmýz için elzem olan
þeyleri insanlarýn kavramalarýna yardýmcý
olmaktýr. Yaptýðým iþ beni bir kaç konuda
inanca götürmüþtür. Öncelikle, ruhlar
alemiyle yaptýðým irtibatlardan edindiðim tecrübelere dayanarak bu dünyaya
gelmeye bizim karar verdiðimize inanýyorum. Ne zaman, nereye ve niçin sorularýna hep biz cevap veriyoruz. Ruhlarýmýz ise her iki taraf arasýnda mekik
dokuyorlar. Bu dünyaya belli dersler
SEVGÝ DÜNYASI
öðrenmek, borçlarýmýzý ödemek ve
kendimiz için yeni fýrsatlar yaratmak için
geliyoruz.
Bu derslerin neler olduðunun tam
olarak bilincinde olmasak bile, bunu
ruhumuz çok iyi bilmektedir. Ruhun
kendine has bir hafýzasý vardýr. Trans
okumalarýnda geçmiþ hayatlarý zaten
geçmiþte kaldýklarý için öne getirmem.
Yaþanmýþ olan yaþanmýþtýr ve önemli
olan þimdiki hayatlardýr. Geçmiþ hayatlarýmýzýn deðerlendirilmesi ise Brian
Weiss'in: "Birçok Hayatlar ve Birçok
Ustalar" isimli kitabýnda dediði gibi
"Yaþamlar arasý bir durumdur". Öte
aleme gittiðiniz zaman hayatýnýzý
yeniden gözden geçirmeli ve onu bir
sonraki enkarnasyonunuz için üzerinde
çalýþacaðýnýz bir plan haline
getirmelisiniz. Orada bizi kendimizden
baþka cezalandýracak hiç kimse yoktur.
Orada kendimize, neyi nasýl ve niçin
yaptýðýmýzý sorarýz ve kendimizi geliþtirmenin yollarýný ararýz.
Bunlardan birisi intihar vakalarýdýr.
Kendi hayatlarýna son vermiþ olan ruhlarla irtibatým olmuþtur ve bazý vakalarda
bana orada ruhsal terapiye alýndýklarýný
söylemiþlerdir. Bu tarz varlýklar, kendilerine verilen spiritüel dersler esnasýnda
neden intihar ederek hayatlarýna son
verdiklerini irdelemeye çalýþýrlar. Ýntihar
edenler, geride býraktýklarý kiþiler için
üzülürler. Elbet ki geride býraktýklarý için
üzülenler sadece intihar ederek ölenler
deðildirler. Eceliyle ölenler de bana
zaman zaman benzer mesajlarý iletmiþlerdir. Tüm ruhlar için önemli olan
þey, bu dünyada hayatlarýný nasýl geçirmiþ olduklarýdýr. Spiritüel yönden kendilerini geliþtirmemiþ olan ruhlarýn öte
alemde çalýþacaklarý dersler vardýr.
37
Öte alemle yaptýðým irtibatlar neticesinde elde ettiðim bilgiler ruhlarla
yapýlan irtibatlarla ilgili bir numaralý
kuralýn: Aslýnda hiç bir kuralýn olmamasý
olduðunu göstermiþtir. Örneðin,
öldürülmüþ kiþilerin ruhlarý kýzgýn
olduklarý için öte aleme gitmeye henüz
hazýr deðillerdir. Ama yeryüzünde sevgi
dolu ortamlarda yaþayarak ölenler için
ise nasýl öldükleri önemli olmamaktadýr.
Bunlar dersleri tamamlamýþ olan ruhlardýr. Ancak bu dersleri tamamlamamýþ
olanlar dünyaya baðlý kalýrlar.
Buraya gelmeden önce öte alemde ne
kadar kaldýðýmýz sorulmuþtu bana.
Diyelim ki elli yýl önce bu dünyadan
ayrýlmýþ birisi, yeni bir bedene dönmüþ
müydü? Ben þahsen ruhlarýn yeryüzüne
çabuk bir þekilde döndüklerini düþünmüyorum.
38
Buraya gelmeden önce bizim rehber
varlýðýmýz olacak olan varlýkla bað
kurarýz. Rehber varlýðýmýz bizi daima
gözetir ve son nefesimize kadar bizi
takip eder. Derslerimizi iyi çalýþýp-çalýþmadýðýmýza bakar. Böylece biz derslerimizi tamamladýðýmýzda öte aleme geçmeye hazýr oluruz.
Rehber varlýðýmýzýn dýþýnda, ikincil
rehberlerimiz de bulunur. Bunlar ise hayatlarýmýz boyunca yaptýðýmýz iþlerle
alakalý olarak, deðiþtirilebilirler. Diyelim
ki doktor olmaya karar verdiniz. Rehber
varlýðýnýz iyi bir doktor olabilmeniz için
size elinden gelen yardýmý yapar.
Hepimizin özgür iradesi vardýr ve onu
olumlu bir þekilde kullanmak bizim
elimizdedir. Peki mesleðini kötüye kullanan doktora ne demelidir? Belki de
kötü doktorun bile yaptýðý hatalardan
öðreneceði dersler mevcut olabilir.
Peki ikincil rehber dediðimiz varlýklar
kimlerdir? Onlar, tekamül seviyeleri
bakýmýndan bizden çok yukarýda olan
varlýklardýr. Bu varlýklarýn rehberlikleri
bazen doðrudan ve þahsi olur.
Bir keresinde küçük kardeþini henüz
yitirmiþ olan bir adama trans okumasý
yapmýþtým. Aile oldukça varlýklý
olduðundan dolayý, küçük kardeþ
Johathan hayatý boyunca çalýþmak ihtiyacý hissetmemiþti. Hayatýný çok hýzlý
yaþamýþtý. Hýzlý arabalar kullanmýþ,
egzotik diyarlara geziler yapmýþ, pek çok
kadýnla birlikte olmuþ ve uyuþturucu kullanmýþtý. Yani anlayacaðýnýz o, hayatý
boyunca, büyümeyen bir adam olmuþtu.
Bu trans okumasý sýrasýnda bana gelen
Johathan, hayatýný anlatmýþ ve kardeþinin
oðlunun da kendine özenerek ayný hayatý
yaþamaya baþladýðýný üzülerek
SEVGÝ DÜNYASI
söylemiþti. Yeðenine yardým etmek ve
ona rehberlik yapmak istiyordu. Onun
asýl yapmak istediði þey, yeðenine
yardým ederek kendi hayatýný sorgulamak
ve yapmaktan kaçtýðý þeyleri yeðeninin
bir bir yapmasýný saðlamaktý.
Elbet ki akrabalarýmýz öldüðünde
otomatik olarak bizim rehberlerimiz
olmazlar. Bir keresinde bir kadýn bana
trans okumasý için gelmiþti. Abisi yýllar
önce ölmüþtü. O öldükten sonra kadýnýn
bir kýz çocuðu olmuþtu. Ölen abisinin
ruhu, iþte bu çocuk için gelmiþti. Kadýn
bana abisinin bu konuda rehber varlýðý
olup olmadýðýný sorduðunda bunun mutlaka böyle olmasý gerekmediðini
söylemiþtim ona. Abisi sadece sevgisini
ve ilgisini belli etmek istiyordu o kadar.
Annem öldükten sonra birisi bana onun
benimle ilgili rehberlik yapýp-yapmadýðýný sormuþtu. Ben de bu kiþiye:
"Umarým öyle deðildir" cevabýný vermiþtim. "Niçin?" diye sormuþtu. Bunun
üzerine ona þunu söylemiþtim: "Annem
bir kaç yýldýr orada bulunuyor. Benim
rehberim olacak kiþinin annemden daha
fazla þey bilen olmasý gerekmez mi?
Elbet ki anneme karþý deðilim, fakat rehberlerimin tekamüllü olmasýný isterim"
Bu konuþmadan bir kaç yýl sonra ayný
soruyu bu kez baþka birisi bana: "Ya
anneniz bu kadar zaman içinde
ilerlediyse ve sizin hiç ummadýðýnýz
kadar tekamül ettiyse?" diye sordu.
Elbet ki bu da doðru olabilir. Ancak,
annemin, rehber varlýk olsun ya da
olmasýn beni asla býrakmayacaðýna ve
sevgisini ve ilgisini daima belli edeceðine gönülden inanýyorum.
(Gelecek Ay: "O Þimdi Senin Büyük
Abin" baþlýklý konuyla devam edeceðiz)
SEVGÝ DÜNYASI
39
ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Sarah’nýn
Kurallarý
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar
Hatýrlayacaðýnýz gibi yazarýmýz Carol Bowman geçen ay, hipnoterapist Norman Inge'nin yaptýðý bir seansa katýlmýþtý.
Norman'ýn muayenehanesine gelen Charles adýndaki bir hastasý
Carol'ýn bu seansa katýlmasýna izin vermiþti. Þimdiki hayatýnda en
belirgin üzüntülü anýsýnýn çocukken götürüldüðü yaz kampýndan
kaçmasýnýn akabinde babasý tarafýndan kemerle dövülmesi
olduðunu söyleyen Charles, hipnoz sýrasýnda Norman'ýn yaptýðý
telkinlere olumlu cevap vermesine raðmen geçmiþ hayatýna bir
türlü dönememiþti. Tam bu sýrada ilginç bir þey olmuþ, Charles'ýn
yerine Carol transa girmiþ ve karþýsýna Nazi kampýnda geçirdiði
korkunç saatler ve ölümü ile ilgili sahneler gelmiþti. Hýçkýrýklarýna
ve heyecanýna hakim olamayan Carol bunu Charles'a ileterek, yaz
kamplarýndan nefret etmesinin nedeninin Nazi kampýnda geçirdiði
saatler olup olmadýðýný sormuþtu. Göðsü anýnda týkanan ve nefes
alýp vermekte zorlanan Charles bir anda geçmiþ hayatýna dönerek,
gerçekten de Nazi kampýna gönderilmiþ olan bir Polonya Yahudisi
olduðunu ve buradaki gaz kampýnda can verdiðini söylemiþti.
Normal hayatýnda panik atak yaþayan birisi olduðunu ve bu durumuna hiç bir doktorun çare bulamadýðýný itiraf eden Charles,
bunun esas nedenini öðrendikten sonra panik atak rahatsýzlýðýndan
da kurtulmuþtu.
SEVGÝ DÜNYASI
40
Norman'ýn muayenehanesinde yaþadýðým bu
ilginç deneyimi ertesi
gün, Sarah ve Chase'e
anlattýðýmda "Keþke biz
de orada olsaydýk!"
dediler. Bunun üzerine
Norman'ý aradým ve
güzel bir plan yaptýk.
Ertesi gün Norman erkenden bize geldi.
Valizlerimizle birlikte
arabasýna bindik.
Havalimanýna gitmeden
önce bir kaç saatimiz
vardý. Bu süreyi
Norman'ýn evinde geçirecektik.
Chase ile Sarah
Norman'ýn evini incelemekte gecikmediler.
Evdeki hayvanlara,
oyuncaklara ve yüzme
havuzuna baktýktan
sonra, ilgilerini çekecek
fazla bir þey bulamadýklarý için olsa gerek,
koltuðun üzerinde sessizce oturmayý yeðlediler. Derken Sarah tatlý bir
sesle nazlanarak
Norman'a kendisiyle
ikinci bir regresyon denemesi yapýp yapmayacaðýný sordu. Norman'la
birbirimize bakýp,
gülümsedik. Bu harika
bir fikirdi!
Hep beraber Norman'ýn
muayene odasýna geçtik.
Chase'e bizi izleyebileceðini ama Norman iþini
bitirinceye dek sessizce
beklemesi gerektiðini
söyledim. Chase uslu bir
çocuk olacaðýna dair
bana söz verdi. O da en
az benim kadar neler
olup biteceðini merak
ediyordu.
Norman, dokuz yaþýndaki kýzým Sarah'ý rahat
bir koltuða oturttu. Gün
ýþýðýnýn odaya girmesini
engellemek için de kalýn
perdeleri çekti. Sarah'a
geçen seferki gibi sorunlar yaþayýp-yaþamadýðýný
ya da herhangi bir sorusu
olup-olmadýðýný sordu.
Sarah'ýn neler söyleyeceðini doðrusu çok
merak ediyordum. Hayýr,
Sarah'ýn söyleyecek özel
bir þeyi yoktu. Sadece
merak ettiðinden dolayý
böyle bir seans istemiþti.
Bu duruma, acaba
Norman ne diyecekti?
Geçen sefer Sarah'ýn
yangýn korkusunu çýkýþ
noktasý olarak kullanmýþtý. Ancak bu kez
üzerinde konuþulacak
özel bir konu da yoktu.
Sarah'a, yetiþkinler için
kullandýðý hipnotik telkin
yöntemini mi kullanacaktý?
Norman teybe
yatýþtýrýcý bir müzik
koydu. Sarah'a gözlerini
kapatmasýný ve en
sevdiði yeri tahayyül
etmesini telkin etti.
Sarah'ýn göz kapaklarý
titremeye baþladý. Yüzü
aydýnlandý. Norman daha
ileri gitme gereðini duymadý ve yumuþak bir
sesle ona: "Neredesin
Sarah? Neler deneyimliyorsun?" diye sordu.
Sarah kendisini
Mýsýr'da yaþayan yetiþkin
bir erkek olarak tanýttý.
Taþ sütunlarýn doldurduðu büyük bir salonun
içinde taþtan yapýlmýþ bir
koltuða oturmuþtu.
Çevresinde hizmetkârlar
vardý. Sarah kollarýný
koltuðun kenarlarýna
koymuþ bir þekilde
kendinden gayet emin bir
þekilde konuþuyordu.
Yüzündeki yumuþaklýk
kaybolmuþ yüzü taþ gibi
gergin bir hale gelmiþti.
Beni esas þaþýrtan,
Sarah'ýn çocuk sesinden
ziyade emir veren ve
emirleri dinlenilen
birisinin ses tonuyla
konuþmasýydý.
Norman: "Elinde tuttuðun bu güç hakkýnda
neler düþünüyorsun?"
diye sordu. Sarah büyük
bir gururla: "Bu gücü
SEVGÝ DÜNYASI
seviyorum ve sanýrým
onu iyi kullanýyorum.
Halkým beni seviyor"
dedi.
Tam bu noktada Chase
yerinde huzursuzlanmaya
baþladý. Parmaklarýmý
"Sus" iþareti yaparcasýna
dudaklarýma deðdirdim.
Chase'in huzursuzluðu
gitgide artýnca ona kapýyý
iþaret ettim. Sessizce
kalkarak kapýya doðru
gitti. Onu dýþarýya
çýkardýktan sonra yerime
oturdum ancak yine de
kapýnýn üzerindeki bir
çatlaktan bizi izlediðine
ve dinlediðine emindim.
Sarah geçmiþ hayatýnda
son derece güçlü bir
erkek portresi çizmiþ o
zamanki erkeksi duygularla konuþmuþtu.
Halkýnýn kendisi hakkýnda neler hissettiði ve
elindeki gücü iyi kullanýp
kullanamadýðý onun için
çok önemliydi. Baþka
kiþilerin kendisine danýþmanlýk yapmasýndan da
hoþlanýyor ve onlara
deðer veriyordu. Ancak
bu danýþmanlar içinde
özellikle bir tanesini çok
beðeniyor ve önemsiyordu. Bu kiþi ayný zamanda
kendisinin yakýn
arkadaþýydý. Bu
arkadaþýnýn ölümüne
41
tanýk olduðu an gelince
Sarah aðlamaya baþladý.
Arkadaþýnýn anýsýna bir
taþ anýt yaptýrdýðýný
söyledi. Zor meseleler ile
ilgili yardýma ve öðüte
ihtiyacý olduðunda bu
anýta giderek dokunuyor
ve týpký arkadaþý hayatta
imiþ gibi derdini aktarýyordu.
Norman bu sýrada
devreye girerek ona:
"Þimdi taþýn yanýna gitmeni istiyorum. Ellerini
taþýn üzerine koy" diye
telkin yaptý. Sarah'ýn
yüzü aydýnlandý, gözleri
hâlâ kapalý olduðu halde
oturduðu koltuktan
doðruldu ve: "Evet.
Arkadaþýmýn enerjisini
hissediyorum" dedi.
Norman'ýn yüzüne doðru
baktým. Bana baþýný sallayarak gülümsedi. Evet,
Sarah gerçekten de geçmiþ hayatýný yaþýyordu.
Sarah'ýn güç ve iktidar
sahibi olan Mýsýr'lý hayatýnda sevdiði eþi ve
çocuklarý olmuþtu.
Öldüðünde gücünün ve
görevlerinin en büyük
oðluna geçeceðini vurguladý.
Norman: "Bu hayatýnla
ilgili piþmanlýklarýn var
mý?" diye bir soru
yöneltti ona. Sarah'ýn alt
dudaðý titremeye, yüzündeki katý ifade erimeye
ve kapalý olan gözlerinden ise yaþlar inmeye
baþladý. Kendine hakim
olmaya çalýþarak,
gözyaþlarýný eliyle temizledi.
Norman: "Nedir piþmanlýðýn?" diye sorusunu
yenilemeye çalýþtý.
"Kýz kardeþim. Kýz
kardeþimle ilgili suçluluk
duyuyorum" dedi Sarah.
Norman: "Ne oldu
kýzkardeþine?" diye onu
konuþmasý için þevklendirdi.
"Mýsýr kanunlarýna
göre, babam öldükten
sonra her þeye sahip
olma hakkýna sadece ben
sahiptim. Ancak kýz
kardeþim biraz kýskançtý.
Kocasýyla beraber benden çok deðerli bir þeyi,
bir heykeli çalmýþlardý.
Bu doðru bir davranýþ
deðildi. Mýsýr'daki toprak
kanununa da aykýrý olan
bu davranýþý kabullenmek mümkün deðildi. Bu
gerçek ortaya çýktýðýnda
çok hiddetlenmiþtim.
Kýzkardeþim foyalarýnýn
meydana çýktýðýný
anlayýnca kocasýyla
beraber gece yarýsý
kaçmýþlar ve bir daha da
geri dönmemiþlerdi. Onu
SEVGÝ DÜNYASI
42
bir daha asla görmedim
ve hayatým hep onu özlemekle geçti" dedi Sarah.
Aðlamaya baþlamýþtý:
"Toprak kanununu deðil,
kalbimi dinlemeliydim.
Ama baþka bir seçimim
yoktu ki. Halkýma örnek
olmalýydým. Bu kanun
idi. Kýzkardeþimi kaybetmiþ olmak bende derin
bir piþmanlýk yaratmýþtý"
Norman: "Peki, kýz
kardeþin bu hayatýnda hiç
karþýna çýktý mý? Belki
de baþka bir formda
yeniden karþýna çýkmýþtýr" dedi.
Sarah, hiç tereddüt
etmeden: "Evet þimdiki
kardeþim Chase, Mýsýr
hayatýmdaki kýz
kardeþimdir. Birbirimize
karþý dürüst bir hayat
yaþayabilmek için ayný
aileye birlikte gelmeyi
ben seçtim. Ne kadar
komik, herkesin saçý
siyah iken, Mýsýr'lý hayatýnda saçlarýnýn rengi
týpký þimdiki gibi kýzýldý"
dedi.
Sarah gözlerini açtý ve
gülümsedi. Ona: "Seni
rahatsýz etse ve sana ters
gitse bile her þeyini
onunla paylaþmaktan
vazgeçmemenin sebebi
bu mu?" diye sordum.
Sarah: "Sanýrým öyle"
dedikten sonra koltuktan
hýzla aþaðýya indi.
Gerçekten de eþim
Steve ile, Sarah'ýn
kardeþine karþý ne kadar
toleranslý olduðunu hep
konuþmuþtuk. Elbet ki
ilk vardýðýmýz kaný,
kendimizin muhteþem bir
ana-baba olduðumuz
olmuþtu.(!)
Norman saatine baktýktan sonra bir regresyon
denemesi daha yapabileceðini söyledi. Chase'e
böyle bir seans isteyipistemediðini sordu.
Norman Chase'in dýþarýda kalmasýný istemiyordu. Chase bu soruyu
olumlu yanýtladý.
KÝRLÝ PARMAKLAR
Hipnoz koltuðuna bu
kez Chase oturmuþtu.
Kocaman bir koltukta
oturan küçücük bir
çocuk...
Norman ona: "Þimdi
Disneyland'desin.
Buranýn en sevdiðin yeri
hangisi?" diye sordu.
Chase, "Tekinsiz Ev"
diye bir bölümde bulunan hýzlý arabalardan
bahis ederek, onlarýn
nasýl hýzlý gittiklerini
anlattý.
"Tamam. Þimdi gözlerini kapat ve kendini bu
arabalardan birisinde
hayal et. Çok, ama çok
hýzlý bir þekilde yol alýyorsun ve araba raylarýn
üzerinde döne döne ve
uçarcasýna ilerliyor"
dediði an, Chase'in
gözkapaklarý hýzla
titreþmeye baþladý.
Norman bu kez: "Bu
araba hýzla uçarken birdenbire duracak. Ýþte o
zaman ineceksin ve
baþka bir hayata gireceksin. O hayat gerçekten görmek istediðin eski
bir hayatýn olacak"
"Ben bir erkeðim.
Ayaklarýmda kahverengi
pantolon var.
Ayaklarýmda ise deriden
yapýlmýþ sandaletler var.
Ancak ayak parmaklarým
çok tozlu, terli ve kirli.
Bir kadýn.... benim karým
tam yanýmda duruyor.
Baþýnda büyük beyaz bir
þapka var. Küçük bir
oðlumuz var. Onun için
ahþaptan oyuncaklar
yapýyorum. Bir de
köpeðimiz var. Çok mutluyum"
(Gelecek Ay konumuza
kaldýðýmýz yerden devam
edeceðiz)
SEVGÝ DÜNYASI
43
Aynadaki Yüz ve
Kendini Bilmek
Özer Baysaling
44
Ý
nsan belirli yaþa gelip, kendini ölüme yakýn hissedince;
yaþam nedenini, kendini ne
kadar bildiðini daha derinden
anlamak istiyor. Bu konuda
aynayý, gerçek benliðimize inme yolunda önemli bir geçiþ noktasý olarak
görüyorum.
Hastalýðým sýrasýnda bir gün burnum
kanadý. Lavaboya gittim. Aynada aniden kanlý yüzümü görünce çarpýldým.
Gerçi gençken, boks yaptýðým zamanlarda da, burnum ve dudaðým kanardý.
Ýtiraf etmek gerekirse, erkekçe dövüþkenliðimin, yüzümdeki kan izlerinden,
gizli bir zevk ve gurur da duyardým.
Yüzümü iyice yýkadým ve aynaya
tekrar baktým. Daha da çok irkildim.
Aynadaki görüntümle göz göze
gelmekten korkuyordum... Bir bakýma
kendime bakarak, kendimle yüzleþmekten çekiniyordum. Aynadaki gördüðüm
ben miydim? Yoksa ben de kendi
görüntüm gibi hayal miydim?
Oysa senelerdir o aynaya bakar, sakal
týraþý olur, günlük temizliklerimi yaparken yüzümü seyrederdim. Þu an ise ilk
defa böylesine bir his duyuyordum.
Kendimle yüzleþemiyor, ben ve aynadaki hayalim arasýnda bocalýyordum.
Daha dikkatli bakmaya çalýþtým,
aynadaki yüzüme. Kemoterapiden
saçlarým ve kaþlarým dökülmüþ... Ya
yüzümdeki çizgiler! Allah'ým neden bu
güne kadar aynaya böylesine bakmamýþým!.. Ben kimdim?.. Ve kendimi
ne kadar biliyordum?
Birden Delphei Tapýnaðýndaki
"Kendini bil!" tümcesi aklýma geldi.
SEVGÝ DÜNYASI
Sonra þu satýrlarý hatýrladým;
"Neden ki bu amaçsýz yaratýlýþ?
Yok olacaksa bir gün her yaratýlmýþ!"
Her yakýnýmýn ölümünden sonra ben
de kendi kendime bunlarý sorarým.
Amerika'da Disneyland'ý gezerken,
"Aynalar" ve "Hayaletler Þatosu"
bölümlerine girmiþtim. Karþýlarýna
geçip baktýðým aynalarýn her biri beni;
þiþman, zayýf, cani, þeytan, melek vs.
gibi göstermiþlerdi. Yüz benim yüzüm,
fakat görünümlerim deðiþikti.
Hayaletler þatosunda ise, örümcek tutmuþ tozlu köþelerde, hayalet görüntüleri dolaþýyordu. Görüntü dünyasýndaki
hayalle, gerçek çok çarpýcý olarak verilmiþti.
Peki "aynadaki ben" ile gerçek ve
hayalin bilinmezliði karþýsýnda,
"Kendini bilmek" ne olabilirdi?
Ben ne kadar kendimi biliyordum?
Bizler kendimizi ne kadar tanýyor veya
tanýmaya çalýþýyorduk? Ýnsanlar kendini tanýmaya deðil, kendilerini var güçleriyle tanýtmaya çabalýyorlardý. Bir
kavgada ilk söylenen "Sen benim kim
olduðumu biliyor musun?" cümlesi
oluyordu. Kimse kendine "Ben
kimim?" diye sormuyordu. "O kim"
ilgisi ise zamanla dedikoduya
dönüþerek, insanlarýn açýk taraflarýný
bulmaya yönelik bir zaaf halini alýrken,
kendimizi tanýmaya fýrsat bile bulamýyorduk.
Kendini bilmek; "Geniþ anlamda
insanýn akýlla kendi kendini bilgi
konusu yaparak kendini denetlemesidir.
SEVGÝ DÜNYASI
Aklýn, düþünme eylemiyle kendisini
incelemesidir" þeklinde tarif edilebilir.
Kant ise bunu; "Düþünmek, yargýlamaktýr." þeklinde özetliyor.
Bir baþka açýdan ise kendini bilmek,
kiþinin haddini bilmesidir.
Ýnsanlarýn çoðu kendi gerçeklerini
bilmezler. Hattâ kendini geliþtirmemiþ
olanlar ve hadlerini bilmeyenler, kendi
deðer ve yeteneklerini olduðundan çok
fazla görürler. Bunun daha da kötüsü,
bildiklerinin hepsinin doðru olduðunu
sanýrlar. Bunlar kendilerini kanýtlamak
isteyen, ancak dar görüþlü, bilgiç geçinen ukalalar olup, baþkalarýyla uðraþýp
45
onlarý yargýlamaktan kendilerini tanýmaya ve gerçek benlerini araþtýrmaya
vakit bile bulamazlar.
Halbuki deðer yargýlarý, anlâk yapýsý
ve bilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu da
ayak uyduramayanlarý, kendi gerçek
deðerlerinden baþka görünmeye zorlayacak ya da kendini yeterince tanýyamamaya itecektir.
Kendimize yönelik öz eleþtiri ise;
kiþinin iyi ve kötü yanlarýyla kendi
kendisini objektif görebilmesidir.
Kendisine bu þekilde bakarak, kendini
kabullenip, eksiklerini düzeltmeye
çalýþan insan "özgüven" kazanýr.
Yabancý bir insaný
tanýyabilmek için, neler
yapmak ve hangi sorulara
cevap vermek gerekirse,
kendimizi bilmek için de
ayný yöntemi uygulamalýyýz. Bunlar özetle; iyi
ve kötü yanlarýn araþtýrýlmasý, hoþlanýp hoþlanmadýklarýmýz, hangi
yeteneklere sahip olup
olmadýðýmýz, dýþarýdakilerin bize bakýþ açýsý vs.
gibi þeylerdir. Ýnsanýn bunu
kendine karþý yapmasý
þüphesiz çok zordur. Bu
zor yol ýsrarla denenerek,
kiþide kendini tanýma yolunda adým adým geliþmeler oluþturur.
Bu þekilde hatalarýn kabulü de, kiþiyi hatalarýndan
bir þeyler öðrenerek
yetkinleþmeye götürür.
SEVGÝ DÜNYASI
46
Kýsaca çýkýþ noktasý olarak "kendini
bil" tümcesi, kehanet tanrýsý Apollon'un
bilgeliðiyle, insanýn kendini tanýmasýna
dayanýyordu. Bununla insanýn, insan
olmaktan öte bir þey olduðuna inanmamasý gerektiði ve kaderden kaçýlamayacaðý anlatýlmak isteniyordu.
Kiþi, çocuk yaþtan itibaren karakteri,
eðitimi, sosyal çevre, bilgi ve tüm
kazanýmlarýný kullanýrken, bunun sentezlerini ve kullanýmýný da düþünmek
zorundadýr. Büyük bir dikkatle iç
dünyamýz tetkik edilmeli, kendimize
karþý tarafsýz kalmaya çalýþarak
özeleþtiri yapýlmalýdýr. Þüphesiz kendi
düþüncelerimizin doðruluðuna inanmak
doðaldýr. Ancak bu katý bir deðiþmezlikle yapýlýrsa insaný doðmalara
götürür. O zaman kiþi kendine
eleþtiriyle bakamaz. Her hareketin
içinde; doðru, yanlýþ, iyi ve kötü vardýr.
Zýtlarýn birliði dediðimiz bu durumu
kabul ederek, her þeyin karþýtýný kendi
içimizde ararsak, içimizdeki çatýþmayý
önlemiþ ve doðruluk yolunda adým
atmýþ oluruz.
Hem kendimize, hem topluma
eleþtirel gözle bakmaya çalýþýrsak, dogmalardan kurtulur, daha çok bilgi edinmeye yöneliriz. Bu da bizi özgür
düþünceyle toplumu, olaylarý ve
kendimizi daha iyi bilmeye götürür. Bu
tür düþünme tarzý, zamanla ivme kazanarak, bütün olaylarý bilgece
düþünebilme alýþkanlýðýna yol açar.
Bizim kültürümüzde ve tasavvufta
kendini bilmeye çok önem verilmiþ ve
iþlenmiþtir. Yunus Emre bunu ne güzel
özetlemiþ:
" Ýlim, ilim bilmektir,
ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsen,
bu nice okumaktýr?"
Veciz sözdeki gibi, kendi içimize
bakýp özgürce özeleþtiriye tabi tutmadýðýmýz sürece, sadece bilginin de
anlamý yok.
Gerçekte ne kadar okumuþ olsak da,
temelleri kendi içimizde olmayan
uygarlýðý, dýþarýda aramak boþtur. Onun
için kiþisel evrim; kiþinin önce kendi
içini ve özünü tanýmasý, sonra onu
geliþtirip, bilgelik, iyilik ve güzelliðe
götürmesidir.
W. Shakespeare Hamlet'te,
Polonius'un Oðluna Öðütleri kýsmýnda
þöyle der: "...Hele þunu unutma; nefsine karþý doðru ol..."
Alexander Pope ise, Ýnsan Üzerine
Deneme'sinde; "O halde kendini taný.
Yukarýdan her þeyi inceleyen Tanrýyý
düþünme. Ýnsanlýðýn hakiki tetkiki,
insandýr yine..." der.
Bugünkü yaþam þartlarý aðýrdýr.
Kafamýz ve bedenimiz bir yýðýn olaylarla meþguldür. Buna raðmen sýk sýk
günlük hayatýn meþgalelerini bir yana
býrakarak, kendi içimize ve öz varlýðýmýza bakarsak, kendimizi ancak o
zaman geliþtirebiliriz. Öz varlýklarýmýz
ancak kendi içimizde eleþtirilebilir.
Eksiklerimiz ve yanýlgýlarýmýz ancak
bu þekilde düzeltilebilir.
Kendimizi samimi eleþtiriye tutmazsak, kendi kendimizi aldatmýþ
oluyoruz. Kendimizi aldatmaksa,
baþkalarýný aldatmaktan çok daha
SEVGÝ DÜNYASI
kötüdür. Çünkü kendimizi aldattýðýmýz
zaman, bir süre sonra ona inanmaya da
baþlarýz. O zaman da kendimizi,
baþkalarýný aldatmaktan daha kolay
aldatýrýz.
Asýrlardan bu güne gelmiþ yararlý
öðretileri ayna misaliyle, kendimizi
tanýma yönünde deðerlendirirsek;
"Yaþamda ve evrimde yüce nitelikler
vardýr. Ama sen bunlarý dýþarýda arama.
Bunlara ulaþýlmazlýk ümitsizliðine de
kapýlma. Aynada gördüðün yüzünün
ötesindeki gerçek sen, büyük bir
kudretsin. Büyük kudret zaten sana bu
kudreti vermiþ. Bunlarýn hepsi sende
var. Kendi içinde aradýðýn zaman bun-
47
larý bulacaksýn. Yeter ki ham taþýný
yontmaya çalýþ!.."
Geriye kendine güven duygusuyla
beraber, yetkinleþme azmi ve bu uðurda çaba harcamak kalýyor.
Ömer Hayyam bunu ne güzel dile
getirmiþ: "Ömrüm gelip geçmiþ, bir þey
bildiðim yok!.."
Gerçekten ne kadar çok eksiklerimizi,
sivriliklerimizi, zaaflarýmýzý, olumsuzluklarýmýzý veya hakiki deðerlerimizi
bilebiliyorsak, kusurlarýmýzý düzeltmemiz o derece kolay olacaktýr.
Konfüçyus ise: "Dünyada var olan
neden, kendi kendisiyle ilgilenir."
demiþ. Meister Eckart: "Ýçindeki ortaya
çýkacaksa, kabuk kýrýlýp yarýlmalýdýr. Çünkü gerçeðin
özünde ne olduðunu anlamak
için bu gereklidir." diyor.
Ýkbal ise bunu þöyle açýklýyor: "Göðsünün içinde
yýldýzlarý aþýp geçecek bir yol
vardýr. Lakin sen kendini
tanýmýyorsun. Bir kere de
tohum gibi, gözünü kendi
içine aç ki, yerin altýndan bir
fidan olup yükselesin."
Brahmanlar da kendini bilmenin erdemini "Sen busun"
þeklinde açýklýyorlar.
Ýnsan içindeki "ben"i bulmak ve tanýmak amacýyla,
içinin aynasýna bakarsa,
davranýþlarýnýn nedenini
arayýp, bunlarý geliþtirme
veya deðiþtirme yolunu seçip
çaba gösterecektir. Kiþi o
zaman mutsuzluðun bir baþka
48
sebebi olan öfke ve korkulardan kaynaklanan sýkýntýlarýný gidermek için de
bu þekilde mücadele verecektir.
Ýçine inmeye çalýþarak kendini iyi
deðerlendirebilen insan, gizli kalmýþ
güçlerini de olumlu yönde ortaya
çýkarýp kuvvetlendirebilir.
Kendimizi tanýmaya çalýþýrken,
duygularla deðil akýlcý gerçeklerle
hareket edilmelidir. Ýnsan çoðu zaman,
bazý özelliklerinin farkýna varýp ortaya
çýkmasýndan ürker. Bu onlarýn olumsuz
duygularýndan kaynaklanýr. Bu yüzden
de önemli olan, kendimizi akýl yoluyla
iyi tanýyýp her þeyin farkýnda olabilmektir. Benliðimizi kötü tutkulardan
kurtarmaya çalýþýrken, iyi duygularla
da bencilliðimizi yok edebiliriz.
Susturulmuþ, kiþiliði bastýrýlmýþ insanýn
kendini tanýma þansý da yoktur.
Rönesans hümanizmi, insanýn deðerine inanarak iþe baþladý. O güne kadar
hep Tanrýdan yola çýkýlýrken, Rönesans
hümanistleri insandan yola çýktýlar.
Ficinius: "Kendini taný ey insan
kýlýðýndaki kutsal þey!" diyerek, insana
yönelmenin önemini vurgulayanlardandýr.
Hacý Bektaþ-ý Veli ise bunu
dizelerinde ne güzel anlatýyor:
"Hararet nardadýr; sacda deðildir..
Keramet baþtadýr; taçta deðildir...
Her neyi ararsan kendinde ara;
Mekke'de, Kudüs'de, Hacda deðildir."
Yetkinleþmenin yolu özeleþtiriyle
baþlar. Sonra özgür düþünceyle sentez
gelir. Tekrar araþtýrma, öðrenme, yeni
SEVGÝ DÜNYASI
bilgiler ve bunlarýn da tekrarlarý... Bu
diyalektik metotla, sonsuza dek gerçeklerin araþtýrýlmasýna yol açar. Bu
içimizde neler olduðunu görmenin ve
yetkinleþmenin yoludur.
Þüphesiz bilgeliðin en önemli merhalesi, bilmediðini bilmektir. Sokrates
bunu; "Tek bildiðim þey, hiç bir þey
bilmediðimi bilmektir!.." diyerek ne
güzel açýklamýþtýr.
Kendini bilmek için arýnma ve bilincin devreye girmesi önemlidir.
Arýnma; "temizlenmek, sýyrýlmak,
açýlmak, saf ve katkýsýz hale gelmek,
kendini ýslah etmek ve doðru yola
girmektir."
Bilinç; "insanýn kendi varlýðý ve
davranýþlarýyla ilgili olarak; duygusu,
farkýnda olmasý, düþüncesi, nesnel
dünyadan bilgi edinmesi ve bu etkinlikleri içimizde olup bitenlerle bütünleþtiren duygu ve akýl baðýdýr." Bir
baþka ifadeyle kiþinin kendisinin farkýna varmasý, kendini bilmesi ve sezmesidir.
Dogmalardan arýnmýþ, sevgi ve
erdemlerle dolu, özgür düþünceli, akýl,
bilim ve bilgelik doðrultusunda çalýþan
bir duygu bütünlüðüyle, öz varlýðýmýzý
eleþtirebilirsek, kendimizi o nispette
tanýr, iyilik ve güzelliklere yönelebiliriz.
Kiþi kendini bilip tanýdýkça, bir yandan eksiklerini giderirken diðer taraftan
da kendisine saygýsý artmakta, bunu da
topluma yansýtmaktadýr.
"Çabalarýma raðmen, kendimi ne
kadar bildiðimi, bir bilebilsem!.."
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþacaktýr.
Bizlerle olmaya devam
etmek istiyorsanýz,
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla
veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212)
249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz.
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
Yurt içi (40 YTL)
................
Yurt dýþý (50 YTL)
................
Posta Çeki No:
385999 (Sevgi Yayýnlarý)
Akbank, Taksim Þb. Hesap No: 0007020
Yapý Kredi, BARBAROS BULVARI Þb. Hesap No: 70102274
www.dostluk.org

Benzer belgeler

2008 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar

2008 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar ÝÇÝNDEKÝLER Hayaller Gerçektir .............................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu

Detaylı

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar Deha Beyinlerin Ýtici Gücü ................ 40

Detaylı

2007 Mayıs Sayı: 461

2007 Mayıs Sayı: 461 vermek deðil elbette. Olumsuz gibi görünen tüm gidiþata raðmen, eðer toplumsal saðduyuyu koruyorsak ve bunu devam ettirebilirsek iþte o zaman ülkemizle, milletimizle gerçekten övünebiliriz. Ýþte o ...

Detaylı

2008 Mart Sayı - xn--sevgiyaynlar

2008 Mart Sayı - xn--sevgiyaynlar ÝÇÝNDEKÝLER Hayaller Gerçektir .............................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu

Detaylı