Stratejik Rekabet – Mayıs 2016
Transkript
Stratejik Rekabet – Mayıs 2016
ISSN:2458-9713 StratejikRekabet Strategic&Rivalry Mayıs2016Sayı:3Cilt:1Ücretsiz AylıkTefekkürDergisi ErmeniMeselesi AliArslan ABDDenizKuvvetleri’nin2021 Stratejisi KenanÇabuk ImpactsoftheRefugeeCrisison Turkey:Socio-Economicand SecurityDimension CemApaydın Türkiye’ninNATO’yaGiriş SüreciveDemokratParti ŞerifeKodal İslamDünyası’nıGeriBırakan SebeplerveEkonomik KalkınmasınınŞifreleri M.AbidinKartal ÖnAsya’nınYeniden Yapılan(dırıl)masıSürecinde DemografikOperasyon AltındakiBirTürkToplumu: Şebekler GökçeEser STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Sahibi:KadimStratejiler EncümeniMerkeziadına AliArslan Editör:KenanÇabuk EditörYrd.:RahimeEdibali SorumluYazıİşleriMüdürü: GökçeEser YayınKurulu Prof.Dr.AliArslan Prof.Dr.HalilBal Prof.Dr.HalilToker Doç.Dr.EyüpSarıtaş Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk YönetimMerkezi KadimStratejilerEncümeni MerkeziDerneği(KASEM) SümerMah.9.Sok.Özgöller Sitesi,A-1,D:9 Zeytinburnu/İSTANBUL www.kasem.org ISSN:2458-9713 Sayı3,Cilt1,Mayıs2016 YerelSüreliYayın YayınTarihi:15Mayıs2016 GrafikTasarım:DYGMedya KADİMARAŞTIRMALAR ENCÜMENİMERKEZİyayınıdır. Budergideyeralan yazılardakideğerlendirmeler, aksibelirtilmedikçeKASEM’in kurumsalgörüşünü yansıtmamaktadır. ©2016KASEM–BütünFaaliyetler GönüllülükEsasınaGöredir. Dergideki tüm yazıların telif hakları Kadim AraştırmalarEncümeniMerkeziDerneğiKASEM’eait olup,5846sayılıFikir veSanatEserleriKanununun uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makulalıntılarveyararlanmadışındahiçbirşekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayınlanamaz. Yazılara telif ücreti ödenmez. Yayın kuruluyazılardadeğişiklikyapabilir. DeğerliOkuyucularımız… Dergimizin üçüncü sayısında karşınızda olmaktan büyük gurur duyuyoruz. Bizim için buralara ulaşmak bir hayal değildi. Azimle ve inançla geldiğimiz bu nokta bizim için bir başarıdır. KASEM’in her tür faaliyetini gönül esasıyla uyguladığımıziçinbudergidegönüllerinbiraraya gelmesiyleortayaçıkmaktadır.Emeğigeçenbütün arkadaşlarım ve ben bu gönül birliğine çok şey borçluyuz. İnsani değerlerimizi ön planda tutarak başarılamayacak hiçbir şey yoktur. Biz bunun örneğiniyaşıyoruz… Sözlerimin üzerine uzmanımız M.Abidin Kartal’ın günümüzü açıklayan yazısını size sunduk. Neden? İslam dünyası geri kaldı? Neden bütün olumsuzluklarİslamdünyasındagörünüyor?Bunlar biroyunmuyoksabirkurgumu?Pekibudurumu düzeltmekiçinneleryapabiliriz?İslamdünyasının bu olumsuzluklar için bir çaresi yok mu? İşte uzmanımızınbütünsorularınızacevapverebilecek niteliktebiryazıilesizlereulaşıyor. Nisan ayının sonuna doğru Ermeni lobilerinin ortayaattığısoykırımyalanıyinegündemdeydi.Bu konuylailgiliyazımızısayımızdasizleresunuyoruz. KASEM Başkanı Ali Arslan hocamızın “Ermeni Meselesi” yazısı bize tarihsel süreci tamamen ortaya koymuştur. Ermeni meselesi nasıl ortaya çıkmıştır? Sevk ve iskanın soykırım yalanına nasıl döndüğünü? Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yalanla nasıl oyalandığını? Bu gibi soruların cevaplarını bulabileceksiniz yazımızda… Benimdebiryazıilekatkıdabulunduğumbusayıda ABDDenizKuvvetleri’nin2021’deneyapacağınıve nasıl bir konuma sahip olacağını anlatmaya çalıştım. Teşekkürler… Editör KenanÇABUK 1 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 İslamDünyası’nıGeri BırakanSebeplerve Ekonomik Kalkınmasının Şifreleri MehmetAbidinKartal T KASEMUzmanı arihin akışı içinde benzerine rastlanmayan,Asr-ıSaadetolarak isimlendirilen ve insanlığa bu dünya da yaşayabileceği en mükemmel, refah dönemi yaşatan, Çin Seddinden Avrupanın ortalarına kadar üç kıtaya hükmeden ve asırlarca coğrafyasında yaşayanfarklıetnik,dinvekültüresahip, insanlara barış, huzur ve mutluluk getiren İslâm dininin mensupları olan Müslümanlar ve İslâm Dünyası, neden, sürekli savaş ve kaosla çalkalanan bir bölgehalinegelmiştir.Nedengerikaldık veİslâmDünyası’nıgeribırakansebepler nelerdir? Tarihi süreçte gerileme dönemine girmeden önce, Batı’nın henüz ilerlemeye başladığı on üçüncü yüzyılda İslam dünyasında bilim ve ekonomik kalkınma, refah düzeyi doruk noktasına çıkmıştır. Avrupa Ortaçağ karanlığını yaşarken, Müslümanlar yüksek bir ekonomikvesosyalmedeniyetdüzeyine sahiptiler. On dört asır önce İslam’ın, insan hayatının iman, bilim, ekonomik, teknik, sosyal, psikolojik, bütün yönlerinin bütünleşmesini içerecek tarzda meydana getirdiği yapı, sadece teoride kalmamış, İslam medeniyetinin altın çağları yaşanmıştır. Asr-ı Saadet devri, Endülüs Emevilerini de içine alan İslam medeniyeti, Ortaçağ, Selçuklular, Osmanlılar bu altın çağlara bir örnektir. İslam medeniyetinin altın çağlarını yaşadığı dönemlerde, Müslümanlar aynı zamanda ekonomide de dünya lideri olmuş,özellikleticarettebüyükbaşarılar kazanmışlardır. Ancak bu zenginleşme, bugünkü beşeri sistemlerde olduğu gibibirgrupzengininelindekalmamış; zekatın, bir kurum olarak devletin gözetiminde uygulanmasıyla sosyal ve ekonomik adaletin sağlanması gerçekleştirilmiştir. Fakirlik toplumun gündemindençıkmıştır.Faizsizekonomi, zekat, İslam medeniyetinin sosyal yardımlaşma kurumları olan vakıflar, külliyeler, aş evleri, kervansaraylar, halka açık hamamlar, kütüphaneler; İslam’da refahın ve kültürün sadece bir zümrenin elinde kalmadığını, tüm topluma yayıldığını göstermiştir. Bu yüzden, İslam’ın gelişmeyi engellediği, geciktirdiği iddiası realiteye aykırıdır. İslam’ıninançsistemini,toplumhayatına getirdiği kurum ve kuralları incelediğimizde herhangi bir sistemle karşılaştırıldığında, İslami değerlerin, kurallarınekonomikvesosyalgelişmeyi daha destekleyici olduğunu söyleyebiliriz. On altıncı yüzyılın ortalarında Viyana önlerine kadar genişleyebilen İslam dünyası,birçokiçvedışunsurlabirlikte gerileme sürecine girmiştir. Buna karşılık Batı, başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın diğer coğrafyalarına üstünlük kurmaya başlamıştır. On dokuzuncuyüzyılagelindiğinde,Osmanlı Devleti dışında, neredeyse İslam coğrafyasınınönemlibirkısmıyaBatının ya da Rusların sömürgesi haline gelmiştir. İslam Dünyasını Maddi Alanda Geri BırakanAltıHastalık İslam dünyasının gerileme sürecine girmesi olan on altıncı yüzyılın ortalarındanitibaren,insanlığınİslamsız yolculuğu başladı. Yıllar, yüzyıllar geçti, kalpler imandan, İslam’dan uzak. Bu uzaklık, İslamiyet’in adalet, paylaşma, sevgi, şefkat anlayışının ve uygulamasının aksine, en üstte benim altta kalanın canı çıksın diyen, beşeri sistemleri ekonomide, teknolojide, bilimde, sanatta yükseldikçe aç 2 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 gözlülüklerini, modern yamyamlıklarını, zulümlerini de arttırdı. Doymak bilmeyen hırsları insanlığı ağlattı, insanlığı kanattı, dünyayı kan gölüne çevirdiler. Önlerindeki sofrayı bitirmeden, binlerce kilometre ötedeki sofralara gözlerini diktiler. İnsanların sofralarındaki ekmeği çaldılar. Barışa darbe yaptılar. Bugün dünyada yaşanan olaylar, savaşlar bunlardan ibarettir. Sonuç, insanlar huzursuz, toplumlar huzursuz. Dünya küreselleşmeyi konuşuyor. Yani dünyanınulaşımveiletişimaçısındanbir köykadarküçüldüğübirortam…Paranın ve gücün, haksızın, adaletsizin, merhametsizin eline geçtiği bir ortam…Bu ortamda müthiş savaş gücü olan, küreselleşmeye paralel bir imha gücüneerişeninsan…Teknolojiyikötüye kullanma sayesinde, insanları, hayvanları,bitkileriönünegelenherşeyi öldüren insan… Ateşle yemek pişirmesi gerekirken, dünyayı yangın meydanına çevireninsan…İnsankıyametbombasını kucağındataşıyor.Biryandanalkolle,bir yandan uyuşturucu ile, bir yandan şiddetle, savaşla, bir yandan cinsel çürüyüşle kıyamete doğru yol alan insan…Ahir zamanda, dalalet asrının merkezinde bir merkez hükmünde insan… Asır yeniden keşfediyor insanı… Bunca akan kan, zulüm, tecavüzler, sapıklıklar insan eliyle. Patlayan bombalar gücünü insanın esfel-i safilin tarafından alıyor. Bunca gözyaşı, şeytanınsecdeetmediğiinsanınşeytana secdeetmesindenkaynaklanıyor. İnsanlığın İslam’dan uzaklaşması onlara adaletsiz,sömürüyedayalıbirekonomik refahı getirmişti, fakat huzuru getirememişti. Beşeriyete adaletli ekonomik refah ve huzur hakim olabilmesi için, İslam medeniyetinin tekrar yaşanır hale getirilmesi elzemdir. Önce İslam dünyasının ekonomik, teknolojik ve sosyalolarakgerikalışsebeplerinintahlil edilmesi gerekir. Bu konuda yaşanan olayları dikkate aldığımızda, Bediüzzaman’ın tespitleri ve çözüm önerilerinin önem arz ettiğini görmekteyiz. Bediüzzaman Hütbe-i Şamiye adlı eserinde,Müslümanlarınpsikolojisinive İslam aleminin sosyal ve ekonomikhayatınıgözlemleyerek,İslam dünyasının ekonomik, teknolojik ve sosyalolarakgerikalışsebeplerinitemel altı hastalıktan kaynaklandığını teşhis eder. Hastalıkların reçetesini de yazar. İştebuhastalıklar: 1. Ye’sin,ümitsizliğiniçimizdehayat bulupdurulması, 2. Sıdkın, doğruluğun sosyal ve siyasihayattaölmesi, 3. Adavete muhabbet(düşmanlığın toplumayerleşmesi), 4. Müslümanları birbirine bağlayan manevibağlarıbilmemek, 5. İstibdat arzularının gerçekleşmesineçalışmak, 6. “Menfaat-işahsiyesinehimmetini hasretmek”1 Bediüzzamanbusebepleri,İslamalemini kurun-u vustada, yani Ortaçağ şartları içinde bırakan amiller olarak görmekte ve terk edilmesi gerekli sıfatlar olarak işaretetmektedir.2 Bediüzzaman yukarıda ifade ettiği kalkınmaya engel hastalıklara karşı, şu reçeteyiyazmaktadır: 1. Emel(ümit), 2. Ye’sinöldürülmesi, 3. Sıdk(doğruluk), 4. Muhabbete muhabbet, husumete husumet, 5. Himmetimilletolmak, 6. Meşveret-iŞeriye.3 1BediüzzamanSaidNursi,Risale-iNurKülliyatıC. 2a.g.e.,s.1961. 2,Hutbe-iŞamiye,NesilYayınları.İstanbul1996, s.1961. 3a.g.e.,s.1961-1971. 3 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Bediüzzaman, “Hutbe-i Şamiye” isimli eserinde bu kelimeleri uzun uzun tahlil eder; “Niçin geri kaldık, nasıl tekrar kalkınırız?” sorularına doyurucu cevaplarverir. “Münazarat” isimli eserinde de, insanın davranış ve yaşayışına tesir eden bazı sebeplere temas etmekte ve bunları zindan-ı atalet, yani geri kalmışlığın bir sebebi şeklinde ifade edilebilir sıfatlar olarakşöylenazaravermektedir: 1. Ümitsizliğekapılmak, 2. Meylü’t-tefevvuk(kendini üstün görmehastalığı), 3. Acelecilik, 4. Fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî(kişisel düşünme ve kendindenbaşkasınıdüşünmeme hastalığı), 5. Başkasının tembelliğini kendine mazeretgöstermek, 6. İşibirbirinebırakmaalışkanlığı, 7. Rahatınıdüşünmearzusu, 8. Kendi mesuliyetini aşıp, Allah’ın vazifesinekarışmak.4 Ferdin özel hayatındaki alışkanlık ve sıfatlardan ileri gelen bu şartların ortadan kaldırılması, kalkınmanın en mühimbirsafhasınıteşkileder.Böylece fert,toplumhayatınaheryöndenfaydalı bir unsur olarak katılmak durumuna gelecektir. Bu sebeple, yukarıdaki şartların hangi görüş ve ölçülerle ıslah edilebileceği hususunu tespit etmek gerekir. Bu yolda şu ölçüler nazara verilmektedir. 1.Emel Ümitsizlikten kurtulmak için emele sarılmakgerekir.Çünkü,ümitsizliktemiz ahlâkı öldürür, maneviyatı kırar, nemelâzımcılık duygusunu geliştirir. Bu sebeple, Müslümanlara dört yüz yıl esaret hayatı yaşatan ümitsizlikten kurtulmak için emele sarılmak ve şevk dolu duygularla istikbale hazırlanma arzusuna sahip olmak gerekir. Çünkü, ümitsizlik, yeis “mâni-i 5 herkemaldir”. Yani,hertürlüilerlemeve mükemmelliğinengelidir. 2.MenfîRekabetinKaldırılması Meylü’t-tefevvuk,yaniferdinüstünolma arzusununortayaçıkardığıkıskançlıkve zararlı rekabet hissi, kalkınmanın ve yapıcı teşebbüsün mühim engellerinden birisi durumundadır. Hâlbuki, bu durumda, herkesin, Allah’a olan imanın telkin ettiği bir fedakârlık ve gayret içinde olması asıldır. Gerçek bir iman, hırsa girmeden, hakkına razı olma sınırındakalmayıneticevermelidir. 3.ÇalışmadaMerhalelereRiayetEtme veSabırlıOlmaİhtiyacı Toplumiçindegereklivazifeninifasıiçin uyulmasıicapedenpsikolojikşartlardan biri de, işin icabına ve çalışma hiyerarşisine riayet edilmesidir. Aksi takdirde gösterilecek acelecilik, insanı neticeye götürmediği gibi, alınan menfî sonuçlargayretvehimmetduygusunuda söndürmeye sebep teşkil eder. Bu bakımdan, zamana bağlı neticelerin alınmasıiçinaceleciolmamakvesabırla çalışmakgerekmektedir. 4.KollektifÇalışmaŞuuru Her fert, toplum içinde sosyal yaşama şuurunu muhafaza etmeli ve böylece kollektif çalışmaya zemin hazırlayarak, büyük teşebbüslere girmek imkânı doğmalıdır.Toplumiçinzararlıneticeleri bulunan fikr-i infiradî, yani zararlı ferdiyetçiliğe taraftar olunmamalıdır. “İnsanlarınenhayırlısı,insanlarafaydalı olanıdır” hadisindeki manaya uygun yaşanmalıdır. Bu konuda başkasının tembelliğine bakarak, manasız bir tevekkül ile, himmet hissi köreltilmemelidir. Toplumun meselelerini müşterek bir gayretle ele almalı ve kollektif çalışma şuurunu her şeyinüzerindetutmalıdır. 4a.g.e.,Münazarat,s.1958. 5a.g.e.,Divan-ıHarbiÖrfi,s.1930. 4 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 5.HavaleciliğinTerkEdilmesi Ferdin,toplumhayatındasorumluluğunu yerine getirirken kendisine güvenmesi veacizlikgöstermemesilazımdır.İnsanın kendisine güvensizliğinin neticesi olan havalecilik, toplum hayatının en büyük yaralarından birisidir. Bu durumda, fert vazifesiniyapamazhaledüşmektedir.İşi birbirine bırakmak şeklindeki tembelce bir havalecilik, ferdin çalışma şuurunu zedeler ve şevkini kırar, onu âtıl hale getirir.Budurumda,başkasınınhatasıve yanlış hareket tarzına itibar edilmemelidir. Yapılması gereken işi bizzattamamlamayaçalışmalıdır. 6.RahatMeyliniTerkEtmek Toplumun fakirlik ve sefaleti ile sefahetini kaçınılmaz kılan unsurlardan biriside,“meylü’r-rahattır”.Çünkü,rahat yaşama arzusu çalışma şevkini kırar, işsizliğe yol açar, işsizliğin getirdiği tembelliksefaletvefakirliğineticeverir. Bediüzzaman, pek çok kötülüğün, sefahetin, sıkıntının temelinde ataleti yaniişsizveboşdurmayıgörür.Onagöre, atalettenhâsılolansıkıntıinsanısefahete atar. Sefahet ise medeniyetleri yıkıma götürenanaamillerdenbiridir. Rahat yaşama arzusu fikrinin karşısına, Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa’y ve cidaldir” şeklindeki bir görüşle çıkmak gerekir. Yani, yaratılışı bakımından hareketli ve heyecanlı bir mizaç üzerinde olan insanın gerçek rahatı, çalışmada ve emeğini meşru yollardandeğerlendirmemücadelesinde bulur. 7.Doğruluk İmanın gereği doğruluktur. Kâfir ve münafıklarınvasfıolanyalanınherçeşidi İslamiyette reddedilmiştir. Allah’ın Adil ismi nasıl zulmü yasaklıyorsa, Hak ismi de yalanı şiddetle yasaklar, doğruluğu emreder. “Sıdk(doğruluk), İslamiyet’in üssü’l-esasıdır ve ulvi seciyelerin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyenin mizacıdır.” Kalkınma problemi içinde ele alınması gerekenpsikolojikhususlardanbiriside doğruluk ve doğru olma ihtiyacıdır. “Kalkınmayı temin için bize önce lazım olan nedir?” diye sorulan suale, Bediüzzaman, “Doğruluk” diye cevap verir. - “Daha” denince, “Yalan söylememek”der. - “Sonra” denince sayar: “Sıdk, ihlâs,sadakat,sebat,tesanüt.” - Soru sahibi ısrar eder: “Yalnız?”(Sıdkmı?) - Bediüzzaman,“Evet”der. - Soru sahibi, “Neden?” deyince, açıklar: - “Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanütün 6 devamıyladır.” Bediüzzaman’a göre toplum hayatında şiddetli bir ihtiyaç olan doğruluk,“İslamiyetin üssü’lesasıdır(temel prensibidir). Ve ulvî seciyelerin, rabıtasıdır. Ve hissiyat-ı ulviyenin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı içtimaiyemizde(sosyal hayatımızda) hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı(doğruluğu) içimizde ihya edip onunla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz”.7 Çünkü, “necat(kurtuluş) yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’lvüska(sağlam tutulacak İslamiyet) sıdktır. Yani en muhkem ve onunla bağlanılacakzincirdoğruluktur”.8 Her yönden kalkınmaya niyetli bir toplumunfertlerindebulunmasıgereken manevi mahiyetteki bu esaslar, İslam’ın 6a.g.e.,Münazarat,s.1951. 8a.g.e.,s.1967. 7a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1967. 5 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 ahlâkî değerler bütünlüğünün özünü teşkil etmektedir. Bu bakımdan, toplum kalkınmasını İslam’ın manevi dinamizm kaynağı olan esaslarından ayrı düşünmek mümkün değildir. Maddeten tatmin içinde bulunan bir insanı, ruhen hasta ve bedbaht halde bırakan bir anlayış,kalkınmakisteyenbirtoplumun ölçüsü olamaz. İnsanı madde ve maneviyatıylakuşatanbirdünyagörüşü, toplum kalkınmasının ve insan mutluluğunun son teminat kaynağıdır. Böyle bir hayat görüşü, en mükemmel haliyle İslam’ın bünyesinde mevcuttur. Fert ve toplum olarak İslam alemi İslam’danuzaklaştığıiçindirki,geriledik, kukla diktatörler ülkelerin başına geçti. Eğer biz ahlâk-ı İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-iarzınbazıkıt’alarıvedevletleride İslâmiyet’edehâletedecekler.”9 Said Halim Paşa’ya Göre Geri Kalış Sebepleri MısırValisiKavalalıMehmedAliPaşa’nın oğullarından Abdulhalim Paşa’nın oğlu olanSaidHalimPaşa,11Haziran1913– 14Şubat1917tarihleriarasındakiİttihat ve Terakki hükümetinde sadrazamlık yapmış, yazdığı eserler ile ülkenin sorunlarını çözmeye yönelik fikirler ortaya koymuş, İslam medeniyetini, İslam’ın siyasal sistemini, İslam medeniyetiningerikalmasebeplerinive yeniden yükseliş için çıkış yollarını sorgulamıştır. SaidHalimPaşa,İslamaleminingerikalış sebeplerini şöyle ifade etmektedir: “Müslümanlar, yükseliş devirlerinde olduğu gibi, yine dinlerine bağlı bulunuyorlar; fakat eskisi gibi yükselmek şöyle dursun, gerileyip alçalıyorlar. Demek aynı sebepler, aynı neticeyi vermiyor”. Bu duruma sebep olan ise Müslümanların İslami sorumluluklarını yeterince yerine getirmemeleridir. Dolayısıyla çöküşün sebebi, zihniyet ve ahlak değişikliği, bunun yanı sıra iktisadi hayatın bozulmasıolarakbelirtiliyor.Kurtuluşun ise Müslümanların büyük bir gayret ve azimle çalışarak “tabiatın sırlarını” keşfetmelerinin şart olduğunu, çünkü Müslümanların “şeriatın kendilerine sağladığı sosyal ve ahlaki saadetinyanında,onauygunveyardımcı bir maddi mutluluk da elde etmeleri” gerektiğini kaydediyor. Maddi kudret ve saadet için tabiatta bulunan nimetlerden faydalanılmasını, bunun da ancak “tabiatı idare eden kanunları tanımak ve bu kanunlardan çıkan ilimlere sahip olmakla” gerçekleşebileceğinivurguluyor.10 Said Halim Paşa, İslam dünyasının geri kalma sürecinden kurtulması ile ilgili olarak şu çareyi öneriyor: İslam Dünyasının,”kendisindebulunmayanve bulunmaması gerileme ve çökmesinin biriciksebebiniteşkiledenilimvefenleri durmadan kazanmaya ve elde etmeye” çalışması şarttır. Bu ilim ve fenlerin bugün Avrupa’da olduğunu, bunları almamız gerektiğini vurguluyor. BizimBatıdanalmamızgerekenşeylerin bunlarla sınırlı olduğunu, onların “iktisadi ilkelerini, çalışma ve sermaye teşkilatına ait usullerini ve bunlar arasındaki münasebetleri tıpkı orada olduğugibikabuletmeyetaraftarolmak manasının” anlaşılmamasını istiyor. Kendiiktisadiilkelerimiziortayakoymak için yapılacak işin; fıkha başvurmak olduğunuaçıkçaortayakoyuyor. Yine Paşa, İslam Dünyası’nın kurtuluş yolunun“bütünsosyalvesiyasihayatını, İslamiyet’in değişmez ve ebedi hakikatleri üzerine kurmaktan ibaret” olduğunu, bunun dışında takip edilecek herhangi bir yolun “İslam 9a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1962. 10SaidHalimPaşa,BuhranlarımızveSonEserleri, İzYayıncılık,İstanbul2015,s.245–251. 6 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 dünyasını devamlı olarak Batının hücumları altında ve netice olarak da devamlı bir esaret ve zillet içinde yaşamaya mahkûm” edeceğini kaydediyor.11 İslam Ülkelerinin İmkanları ve Demokrasi İslam ülkelerin bir kısmı “bayraklı kabileler”dir. Batılı emperyalist devletlerin güdümündeki hanedanlarca yönetilmekte ve efendileri tarafından korunmaktadırlar. Bir kısmı askeri diktatörlüklerdir. Bunlar da çoğunlukla Batılılarca desteklenmektedir. Halbuki İslam’ın idare şeklinde diktatörlük, krallık, halkın isteklerine göz kapayan idare şekli yoktur. Gerçek anlamda hürriyet ve cumhuri idare İslam’dadır. İslam adalet, hürriyet, hukukun üstünlüğü, meşveret, seçim gibi prensipleriva’zetmiştir.Demokrasişer’i prensiplere dayandırılmak suretiyle, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İslamiyet’in bahtını ve Asya’nın talihini” açacaktır. Bunun için demokrasinin moral değerlerle terbiye edilmesi gerekiyor. Müslüman toplumlar dışa kapalılıktan kurtuldukları ölçüde haklarının farkına varıyorlar. Şu anda farklı boyutlarda da olsa, İslam ülkelerinin idarecisi durumunda olan kimseler, bazı sosyal taleplerle karşı karşıya bulunuyorlar. Toplumların siyasi, ekonomik ve sosyal taleplerinin artması, bu ülkelerin idarelerinin demokratikleşmesine ve Müslüman toplumların sosyal karakterlerinin güçlenmesine sebep olacaktır. Bu ülkelerde demokratik talepler arttıkça Batının ikiyüzlülük ve çifte standart alanı da daralacaktır. Bu gün başta Suriye ve Irak’ta yaşanan kargaşa, kaos, savaş bizleri ümitsizliğe sevk etmesin. Olaylara ve yaşananlara “olakisizinhayırbildiklerinizdeşer,şer bildiklerinizde hayır vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz(Bakara 216)” ayet-i kerimesininrehberliğindebakalım. İslam dünyası zengindir. Dünya petrol için İslam dünyasına her zaman muhtaçtır. İslam ülkelerinin hepsi aynı yapıda olmayıp, çok farklı bir oluşum içindedir. Zenginlik, resmi ve ekonomik yapı bakımından farklılıklar çoktur. Bazılarının sermayesi bol, bazıları teknolojik gelişme, bazılarının iş gücü, bazılarınınyeraltıkaynaklarızengingibi farklılıklar arz etmektedirler. Bütün bunlar arasında bir insicam ve işbirliği yapılırsa büyük imkanlar doğar. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “maddeten İslamiyet’in terakkisinin kuvvetli sebepleri gösteriyor ki, maddeten dahi İslamiyet istikbalde 12 hükmedecek” gerçeğitahakkukeder. KalıcıBirKalkınmaİçinTespitler Bediüzzaman kalıcı bir kalkınma için, “bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz” der.Buradakicehalet,hemdinhemfenne bakar. Buna karşı, marifet ve ilim silahı ile karşılık vereceğiz. Cehalet, eğitim ve irfanileyokedilmedikçe,butopraklarda gerçek kalkınmayı, huzuru yakalamak mümkün olamayacaktır. İhtilaf, ittifakın zıddıdır. Aslında tüm Müslümanları birbirine sımsıkı bağlayacak nurani bağlar dinimizde var iken bunların bilinmemesi veya bilenlerce de uygulanmaması sebebiyle, İslam alemi birbirine yabancı hatta bazen düşman hale gelmiştir. Bu nedenle, İslam dinindeki kardeşlik bağlarını artırıcı unsurları aramızda yaymak ve kuvvetli bağlarkurmalıyız.Sanattankastınsanayi ve teknoloji olduğu anlaşılıyor. Keza eskilerinzanaatdedikleribellibiralanda usta olmak da buna dahil edilebilir. zaruret ve fakirliği de sanat silahı ile mağlupedeceğiz. 11a.g.e.,s.228,255-256,264. 12a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1962. 7 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Bediüzzaman, İslam toplumlarının birbirlerinianlayabilmeleriveekonomik, sosyal ilişkiler kurarak topyekun kalkınabilmeleri için İttihad-ı İslam’a kültürel zemin oluşturmak maksadıyla Medresetüzzehraadınıverdiğibireğitim projesiönermiştir.Toplumsalbarışınve refahın sağlanabilmesi için de zekatın hayata geçirilerek, faizin yasaklanması üzerine tahşidat yapmış, bu yolla toplumsal tabakalar arasındaki farkın azalarak karşılıklı muhabbetin gelişeceğinibelirtmiştir. KalıcıbirkalkınmaiçinBediüzzamanşu tespitininde dikkate alınması gerekiyor, İkinci Meşrutiyetin üçüncü günü Sultanahmet Meydanındaki mitingde irad ettiği ve ardından Selânik’te tekrarladığı “hürriyete hitap” nutkunda “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lazımdır ki” diyen Said Nursî, devamında,“onlarAvrupa’danmehasin-i medeniyetialmaklaberaber,herkavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler” ifadesini kullanıyor . Medeniyetin güzelliklerini ve iyi taraflarını alacağız ve bunu yaparken kendi millî âdetlerimizi muhafaza edeceğiz. Fertvetoplumolarakbugünİslamalemi İslam’dan uzaklaştığı için geriledi ve huzursuzBediüzzaman,“Eğerbizahlâk-ı İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazıkıt’alarıvedevletlerideİslamiyet’e dehâletedecekler”diyor. SaidHalimPaşanındabusözleredestek verdiğinigörüyoruz: “Müslüman milletler, İslam dinini kabul etmekle çok büyük ve parlak bir medeniyet kurmaya muvaffak olmuşlardı. Bugün de, İslâm esaslarını dahagüzelanlayıp,dahaderinbirbilgive faziletle tatbik ve icra eder, onlara daha ciddi ve daha samimi bir bağla bağlanırlarsa, bugünkü gerilik çukurundan yükselerek, şimdiki medeniyetin de üstünde yeni bir medeniyetkuracaklardır”13 AvrupaZalimleri,AsyaMünafıkları 1900’lerin başlarında bütün dünyanın neredeyse sömürge haline geldiğini bir tarihi hakikattir. Bundan dolayı sadece İslamdünyasıdeğilbütünsömüreldünya iktisadi açıdan perişandır. Bu şu şekilde özetlemek mümkündür: “Âyâ, zanneder misin,bumilletinfakr-ıhalidindengelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tembellikten neş’et ediyor? Bu zanda hataediyorsun.Acabagörmüyormusun ki,ÇinveHint’tekiMecusîveBerâhimeve Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa’nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler? Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyleyaçalarveyagaspediyor.”14 İslam aleminin geri kalmasının sebeplerinden birisi de, Avrupa kafir zalimleri ve Asya münafıklarıdır. Bu zalimler ve münafıklar, Türkiye’nin, İslam aleminin güçlenmesini, kalkınmasınıistemezler.Türkiye’ninson onyılıaşkınsüredegösterdiğiekonomik ve sosyal gelişmeler, münafıkları ve zalimlerirahatsızetmektedir.Türkiye’de ve İslam aleminde meydana getirilen karışıklıkların, savaşların hedefi bu gelişmelerin önünü kesmek, İslam ülkelerinin Türkiye’nin liderliğinde, ekonomik ve sosyal kalkınmalarını engellemektir.Amanafile…Türkiye’deki gelişmeler İttihad-ı İslam için ümit veriyor. Bunu görmemezlikten gelemeyiz.İslamdünyasınınonyılsonra nerede, hangi konumda olacağını kim 13SaidHalimPaşa,a.g.e.,s.181. 14BediüzzamanSaidNursi,Risale-iNurKülliyatı c.1,Lem’alar,NesilYayınları.İstanbul1996,s. 647. 8 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 bilebilir. Ülkemizdeki, İslam dünyasındaki olumsuzluklar, savaşlar, terör olayları bizi ümitsizliğe sevk etmesin.Herkışınbirbaharı,hergecenin bir sabahı, gündüzü vardır. Her gelecek şeyyakındır. BuaradaİslamİşbirliğiTeşkilatı(İİT)13. Zirve toplantısı 14-15 Nisan 2016 tarihlerinde yapıldı. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’daki toplantısı, Teşkilatıntarihinde,onubirgöstermelik kurum olmaktan çıkarıp etkin kılacak önemli bir dönüm noktasını olmuştur diyebiliriz. Toplantıda teşkilatın tarihindeilkdefaİslamülkelerindekive dünyadaki meselelere bu kadar cesurca itirazdabulunan,bugünündünyadüzeni içinde bir tür muhalefet görevini yüklenmesinetanıkoluyorduk. Toplantıda Cumhurbaşkanımız Erdoğan üye ülkelerin temsilcilerine ders veriyordu. Konuşmalarında gelecek için ümit veriyordu. Mezhep krizine karşı, teröre karşı, bölgenin asli kimliğini öne çıkarmak için uyarıyordu. Beraber olalım,ittifakoluşturalım,meselelerimizi kendimiz çözelim, ortaklıklarımızı öne çıkaralım, bu acıya ve savrulmaya son verelimdiyordu. Erdoğan verdiği derste, bu toprakların yüz yıllardır olduğu gibi, millete ve ümmete çıkış yolunu gösteriyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez, sadece Anadolu için değil İslam dünyası için uyarıyor, yol gösteriyordu. Müslüman ülkelerin idarecilerin yüzlerine acı gerçekleri söylerken, artık birşeyleryapılmasıgerektiğinindersini veriyordu. İslam dünyasının Avrupa ve ABD ölçüsündekalkmamaklabirlikte,bellibir tecrübe birikimi kazanması, âdeta patlamaya hazır bir atom çekirdeği haline gelmesi demektir. İnsan potansiyeli açısından bakir bir gücün İslam kardeşliği çerçevesinde, belli bir tecrübebirikimiyle,İslambirliğişeklinde organize olduğu gün, dengeler alt üst olur. Türkiye’de yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı(İİT) 13. zirve toplantısı bunun ilk ümit ışığıdır diyebiliriz. Bugün Türkiye ve dünyada yaşanan terör olaylarının, savaşların, başka hain planların tek amacı, Türkiye’nin liderliğindeki İslam birliğini engellemektir.İçeridevedışarıdahainler niçin bu aziz milletin seçtiği Cumhurbaşkanınasaldırıyorlar.Çünküo milli irade ve ümmetin dik duruşunun umududur. Saldırılar boşuna. Kader inşallah hükmünü milletin ve ümmetin lehineicraedecektir.Ümitvarolalım. Sonuç olarak; İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladstone’un:“BuKur’anMüslümanların elinde bulundukça biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız veya Müslümanları ondan soğutmalıyız” sözüne “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez mânevi bir güneş olduğunu ben dünyaya göstereceğim ve ispat edeceğim” diyen Bediüzzaman’ı dinleyelim. “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür seda İslam’ın sedasıolacaktır.” ErmeniMeselesi15 Prof.Dr.AliArslan İstanbulÜniversitesi E rmeni Meselesi ilk defa “1880’lerde, 1877-1878 savaşının sonrasında, Berlin Konferansında ortaya çıkmıştır” ifadesi kısmen doğrudur.ÇünküBerlinkonferansındaki Ermeni meselesi, konunun diplomatik alanda ortaya çıkışıdır. Ermeni Meselesi 15Buyazı,İstanbulAydınÜniversitesi’nebaskıiçin verilmişbirkonferansmetnidir(2015). 9 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 nasıl ortaya çıktı? Bizimle Ermenilerin arası ne zaman bozuldu? Ermenilerle aramızı kim bozdu? Konuya buradan başlarsak daha iyi anlatmış oluruz. Biz Ermenilerle dost muyduk? Düşman mıydık?Bizuzunsüredosttuk.Türklerle Ermenilerin ilk karşılaştıkları dönemde devletler arası statü gereği dünyanın şartları, onların başına gelen felâketler, onlarıbizedostyapmıştı. Doğu Roma/Bizans-Pers Arasındaki DüşmanErmenilerin Ermenilerin ilk defa düşman olarak gördükleri devlet, Doğu Roma’dır. Neden?ÇünküDoğuRomaKilisesionlar açısından düşmanın kendisidir. Çünkü KadıköyKonsülündeErmeniler,bizsizin dinî inancınızı kabul etmiyoruz. Roma Kilisesinin ve sizin söylemiş olduğunuz Hz. İsa’nın dünyevî ve ruhanî kimliği doğru değildir. Bunun için size itiraz ediyoruz. Ermeniler itirazlarını ne ile gösteriyorlar? Ayrı bir mezhep kurarak. BugünküomezhebinadıolanGregoryen, ben buna itiraz ediyorum diyen Aziz Gregoryen’den gelmektedir. Roma kilisesine muhalefet üzerine Aziz Gregoryen, bugünkü Kayseri bölgesine, oradan Van üzerinden bugünkü Ermenistan’ın bulunduğu coğrafyaya gider. Ermenilerin Roma ile arası bozulma süreci iki şey birden düşünülmesini gündemegetirir. Birincisi; dini gerekçe ile Roma Gregoryenlere saldırır. Bu Ermenilerin esasında bir kavim-millet değil, dini cemaat olduğunu ortaya çıkarır. Ermeniler zannedildiği gibi bir millet değildir.Romakilisesinekarşıgelendini bir gruptur. Bundan dolayı bir Ermeni milletinden bahsetmek de bir tartışma konusudur. İkincisi; Birinci aşamada Ermenilerin doğuyadoğrukaçtıklarıdönemdenereye doğru gittiler? Bugünkü Kuzey-Güney Azerbaycan’ınadoğrugittiler.Peki,orada kim vardı? Güney tarafında Persler, KuzeytarafındaiseTürklerinatalarıolan Kıpçaklarıvardı.Bundandolayıİslamiyet öncesiTürklerleyaniAlbanlar-Kıpçaklar gibi Türklerle Ermeniler arasında bir ilişki var. Albanlar mı eski Hristiyandır yoksaErmenilermieskiHristiyandır?Bu dabirtartışmakonusudur.Hristiyanolan Albanlar, Ermenileri sevmezler. Ermeniler, Kafkasların ilk ve tek Hıristiyanları biziz diyemiyorlar. Bu konuda en büyük engel Albanların ilk Hristiyan grup olmalarıdır. Ermeniler Albanları yok sayarlar ve bu hususta Ruslardaonlarayardımediyor.Diğerbir husus ise, Doğu Romalılar Ermenileri doğuya sürdükleri gibi Persler din farkı dolayısıylaPersleronlarısıkıştırdılar,bu haldeki Ermeniler de batıya doğru geldiler. Kısacası Ermeniler Roma ile Perslerarasındasıkışmışbirgruptu. Türk–ErmeniİlişkilerininBaşlaması: DostlukDönemi Tambusıradaİslamiyetbölgeyegelince Ermenileri rahatlattı. İslamiyet bunlara din ve vicdan özgürlüğü verdi. Bizans doğuya doğru saldırınca bunların başı yine belaya girdi. Bunlara en büyük rahatlığı veren Selçuklulardır. Bundan dolayı Ermeniler Selçuklulara pek kötü laf etmezler. Emevi ve Abbasilerden sonra Anadolu’yu da hakimiyetlerine alan Selçuklular bölgede Ermenilerin hayatını kurtaran bir devlet oldu. Selçuklular onlara yayıldıkları, hakim oldukları,yerlerdeticaretyapmaimkanı sağladı. Moğolların bütün bölgeyi ele geçirmesi üzerine bugünkü Ermenistan’daki kiliselerini tarumar edince Ermeniler Van’a geldiler ve orda Akdamar Kilisesini kurdular. Moğollar Van’a gelince bu sefer Anadolu içlerine yayıldılarAdana’yaKozan’dakiSis’ikilise merkezi yaptılar. Moğollar çekilince bir kısmı tekrar eski yerlerine giderlerken birkısmıdabubölgelerdekaldı. BundansonraErmenilerirahataerdiren devletOsmanlıDevletioldu.HemBizans, hem Moğollar tarafından sıkıştırılan 10 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Ermenileri,beylikleryaniküçükAnadolu devletleridönemindedeğişikdevletlerin hakimiyeti altında kaldılar. Ancak Osmanlı Devleti Ermenileri rahata erdirmiş ve neredeyse tamamını tek bir devlet idaresinde toplamış ve ortak kimliklerinin oluşmasına büyük katkı sağlamıştı. Osmanlılar bir ileri adım attı. O da şudur ki Osmanlı Devleti verdiği imkânla Ermeniler Tekirdağ’a, Edirne’ye, Bosna’ya kadar yayıldılar. Osmanlı Devleti onlara bu geniş topraklarda serbest ticaret yapma imkânı sağladı. Doğu Roma, Bizans döneminde gidemedikleri bölgelere bu sayede gittiler. Mesela Bulgaristan’daki Ermenilerin varlığı bu dönem sayesindedir.Yoksaneişivarobölgede Ermenilerin? Bu 1700’lere kadar herhangibirproblemoluşmadandevam etti.Tersineavantajıvardır. Hatta1500’lerinsonundaErmenilerinen eski kilisesi olan Eçmiyazin, Osmanlı Devletine bir müracaatta bulundu. “Biz kendiisteğimizlesizebağlanmakisteriz.” Ermenilerin bir nevi Papalığı olan Eçmiyazin Osmanlı Devleti’ne bağlı bir kurum haline getirilmesini bizzat EçmiyazinKatogigosuyaniPapasıistiyor ve bu sağlanıyor, 1828 yılına kadar Eçmiyazin Katogigoslarını Osmanlı yönetimi atıyor. Papalık ne? Dini ve dünyevi her türlü işin yapıldığı yerin adıdırpapalık.Birneviiçtihatmakamıdır aslında. Burası Osmanlı Devletine bağlandı. Ben Eçmiyazin’in Osmanlı Devletine bağlı olduğunu tesbit ettiğim makalemi yazana kadar, yani 1999’lu yılara kadar Ermeniler, “bizim bağımsız devletimiz yokamabağımsızkilisemizvar”derlerdi. Bu kilise Safevilere bağlı Azeri Revan Hanlığı topraklarındaydı. Buradaki Ermeni Papasını atama yetkisi Osmanlı Padişahına ait. Padişah onu atadıktan sonraondanvergidealıyordu.Amabazı ek görevler de veriyordu. Katogigos bir nevi büyük elçi gibi oluyordu. Bir şahıs Osmanlı sınırlarına gideceği zaman Katogigos’tan aldığı belge, pasaport yerine geçiyor. Kiliseden bir kâğıt aldığı zaman hiçbir Osmanlı memuru neden Osmanlı ülkesine girdin diye sormuyor. Üstelik Osmanlı Devleti kilisenin içişlerine karışmıyor, atıyor ve serbest bırakıyor. O da Ermenilerin büyük kısmınabirdiniliderolarakulaşıyordu. Şöyle ki İstanbul’daki Patrikhane küçük birpiskoposlukseviyesindedir.Birdefa doğanherçocuğunvaftizolabilmesiiçin mutlak surette Papa’nın yani Katogigosun kutsal suyuna ihtiyaç var. Bu bugün de geçerlidir. İkinci olarak kilisedeki törenlerinin nasıl yapılacağı konusundakimerciburasıdır.Birşahsın psikopos olabilmesi için mutlaka Eçmiyazin Katogigosluğundan piskoposluk rütbesi alması şarttır. Eğer bu alınamazsa hiç kimse Patrik olamaz. Patrik olması için Papa’dan psikoposluk unvanı alması gerekir. Psikoposluk unvanı yoksa o ancak vekili olur. Bu kadaryetkiliolanbirkurumyalnızkendi haline bırakılır mı? İşte Ermeni meselesininortayaçıkışıböylebaşlar. Rusların Ermenileri Güney’e Doğru Yayılmada Kullanma Projesi ve ErmeniMeselesi’ninOrtayaÇıkışı İlkdefaErmenimeselesininortayaçıkış tarihi olan 1769, neyi ifade ediyor? Rus İmparatoru Eçmiyazin kilisesine bir teklifte bulunuyor. Bu teklif, Türkiyeİran-Rusya arasında bir Ermeni Ararat Krallığı’dır.BundandolayıaslındaArarat kelimesi Ermeniler için kutsal değil, Ruslar için kutsaldır. Bu açıdan Ararat filmideesasındaErmenilereaitdeğil.O zaman ki Katogigos buna güler. Çünkü Rusyauzakta,Osmanlıgibibirdevletvar, İrangibibirdevletvar.NasılbirErmeni devletikurulur,der.Revanbölgesindeki Ermeni oranı %10. Bölgedeki nüfusun çoğunluğuAzerbaycanTürkleri. Ruslar Gürcistan’ı aldıktan sonra Osmanlı Padişahını kendi istedikleri psikoposu katogigos olarak atattılar. Rusların istedikleri bir şahsı Osmanlı 11 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 vatandaşı Ermenilerin de bağlı olduğu Katogigosluğa atanması Ermeni, Rus ve Türkler arasındaki ilişkilerin rengini değiştirdi. Rusların elindeki bu makam Osmanlıdaki Ermenileri manevi olarak nüfuzedebilenbiryapıyadönüştü.Fakat buşahsınömrüfazlauzunsürmedi.Vefat edince bu proje suya düştü. 1827-1828 deRusya-İransavaşısırasındaRuslarçok önemli işler yaptılar. Kuzey Azerbaycan bölgesini İran’dan aldıkları gibi Güney Azerbaycan’daki Ermenileri bir kısmını toplayıp Revan ve Karabağ’a getirdiler. Ruslar bir yıl sonra Osmanlı Devleti ile savaşa girdiler. O savaşta da Doğu Anadolu’dakiErmenilerdenbazılarınıbu bölgeyegetirdiler. Revan bölgesi Ermenilerden çoğunluğu olan bir bölge değildi, Ruslar biraz Ermeni kesafeti olan bir bölge oluşturmak istediler. Böylelikle Ermenistan’ın temelleri oluşmaya başlandı.RusyaÇarlığı,kurulanbölgenin adını Ermeni vilayeti olarak ilan etti. Ermenilerin olmayan, ama adı Ermeni olan bir yer oluşturdular. Fakat bir hile yaptılar. Normalde bir Ermeni krallığı kuracaklardı, bundan vazgeçtiler. “Mademkibizburayıeldeettik,ozaman buradadevletkurmayagerekyok,burası artıkRusyatoprağıoldusizeyenibiryer gösteriyoruz”dediler.ArtıkRuslaragöre Ermenistan denen yer Doğu Anadolu’dur. Bu yeni bir işlem oldu. Ruslarelegeçirdikleriyerinbirilerisine Ermenistan diyerek yeni bir kavram geliştirdiler. Batı Ermenistan kavramı böylece doğdu. Ermenilere, “Siz orayı kurtarın” dediler. Rusların bir uygulamasıbölgeyidahadakarıştırdı. Ruslar,buyenidinimerkeziEçmiyazin’i de doğrudan Rusya imparatorluğuna bağladılar. Katogigos Rus imparatorluğundan memnun olmadı ve katogigosluk ciddi bir problem haline dönüştü. Ruslar karşı gelenleri Ermenileri cezalandırdı. Artık gönüllü gönülsüz Ermeniler Rus kontrolüne girmişti. İngiltere, Fransa, ABD’nin Ermeni MeselesineMüdahilOlması Osmanlı Devleti’nin bu dönemde bir şansı vardı. Ruslar ve İngilizler birbirleriyle kapıştılar. Rusların kiliseyi ele geçirdiği tarih, 1828, İngilizlerle kapıştığı tarih 1833’dir. Bu sayede Rusların etkisi nisbeten kırıldı. O vakte kadar Osmanlı Devleti, Ermenilere mezheplerini değiştirmek konusunda hiçbir baskı yapmamıştı. Bütün Ermeniler Gregoryandı. Sadece kilise merkezleriEçmiyazin,AhtamarveSis’ti. O dönemlerde çok önemli bir gelişme oldu.Fransa,İngiltereveAmerikadediki biz bu bölgeyi Ruslara bırakmayız. Rumeli ve Anadolu üzerinde paylaşım hesapları yapılıyordu. Her alanda çatışmaverekabethızlandı.İşteburada İngiltere’nin yandaşı Fransa Rusya’ya karşıbiratakyapıyor.İstanbul’daKatolik Ermeni kuruyor. Osmanlı Devleti de bunukabulediyor.ErmenilerGregoryan veKatolikolmaküzereikikiliseyebağlı oluyor, İngiltere bunu bırakmıyor. İstanbul’daİngilteredesteğiileAmerika Protestan Ermeni kilisesi kuruluyor(1848-1849)busefer.Böylece Ermeniler üç ayrı parçaya bölünüyor. Ermenilerdeartıkbirbütünlükkalmıyor. OsmanlıDevleteaçısındanbubaşlangıçta avantajoluyor.BuparçalanmaRusların, Ermenileri yutmasını engelliyor. Ancak Fransa, İngiltere ve ABD’yi de Ermeni mesesinemüdahilhalegetiriyor. 18. yüzyıldan itibaren Ermenilerin bir Rus hamisi vardı. 19. Yüzyılın ortalarından itibaren bu sayı üç çıkmış Fransa ve İngiltere de Ermenilerin hamisi konumuna gelmişti. Aynı dönemde Almanya da Ermenileri desteklerbirtavırortayakoymuşancak biraz geç kalmıştı. Ermenilerin üç emperyalist güç tarafından himaye edilmesi Osmanlı Devleti açısından kısmen bir rahatlama sağlamışsa da Birinci Dünya Savaşı sürecinde bu tam tersine dönüşüyor. Çünkü bu üç merkezin bağlı olduğu devletler 12 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Almanlara karış birleşiyorlar. Bunlar daha sonra itilaf devletlerini oluşturuyorlar. Artık parçalı olan Ermeniler de hamileri birleştiği için kendileridebirleşmişbulunuyordu.Tam bu dönemde Ermenileri umutlandıran bir gelişmede meydana geldi. Bu Ermenilerin model aldıkları Bulgaristan’ın kuruluşu idi. Bulgaristan’ın kuruluşu onlar açısından sondereceönemlibirörnekoldu.Çünkü Bulgaristan kurulurken Bulgaristan’ın Hıristiyan nüfusu %40, Müslüman-Türk nüfusu%60’ıoluyor.Ermenilerdiyorki, mademkiçoğunluğuBulgarolmayanbir yerdeBulgarkrallığıkuruluyorsa,neden Hıristiyan nüfusu %10’larda olan Doğu Anadolu’da bir yerde de Hıristiyan bir Ermeni devleti kurulmasın. İşte bu Ermenileri harekete geçiren husustur. Bizbudevletikurabiliriz,diyorlar.Buna Ruslar dahi kızıyor. Çünkü İngiltere ve Fransa ortak çıkıyor. 1878 Berlin Anlaşması’nadaErmenilerlehineıslahat yapılacağı maddesi konması Ermenilere yeni bir çalışma şekli başlatmalarına sebep oluyor. Zaten Ermenilerin İsyanlarıdabutarihtenitibarenbaşlıyor. Tabiki Ermeniler, Ruslardan bir önemli bir şey öğreniyor: Doğu Anadolu’da nüfusumuz çok az. Ermeniler bu problemlerini çözmek için hareket geçtiler. Çare çok basitti, Ya bölgedeki Müslümanlar sürülecek, ya da öldürüleceklerdi. İlk defa Ermeni terör örgütlerinin faaliyete geçtiği tarih 1879’dur. Bunda sonraErmenilerDoğuAnadolu’daisyanı başlatırlar. Durmadan katliamlar yapılıyor. Çünkü Ermenilerin en büyük problemi Doğu Anadolu’da bir çoğunlukları yok. bazı yerlerde şehir merkezlerindeyoğunluklarıolsadagenel olarak bölgede Ermenilerin nüfus oranları%10’lardaidi.Bunüfusoranıile bir devlet kurumak çok zor. Terörü faaliyetlerindeokadarilerigidiyorlarki 1895 yılında Padişah’a suikast yapma teşebbüsünedahiyelteneceklerdi. BirinciDünyaSavaşıDönemindeSevk veİskan Busüreçiçinde,BirinciDünyaSavaşı’na giderken Ermeniler, ciddi bir avantaj sağladıklarını düşünüyorlar. Gerçekten deşanslarıyavergidiyor,neden?Çünkü bir de Almanya katılıyor Ermeni destekçilerine. Savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti bütün sömürgeci devletlerin Almanya dahil, baskısıyla Doğu Anadolu’da Hıristiyan valiler kontrolünde bir Ermeni devleti kurulması sürecini başlatıyorlar. Bunu hızlandırmakisteyenErmeniKatogigosu 1914 tarihinde Rus Çarına “isyan çıkaralım mı?” diye soruyor. Tiflis valisi kanalıyla verilen cevap çok net, “bizden emir bekleyin, zamansız hareket etmeyin, yoksa mahvolursunuz.” İsyan çıkmayışının sebebi Rus İmparatorluğununkararıdır. BirinciDünyaHarbiöncesindeİttihatve TerakkiHükümetiniençokrahatsızeden konulardan birisi budur. Çünkü eğer Almanyadaaynıgörüşteise,yapacağımız iş son derece sınırlıdır. Osmanlı Devleti bir anda bitebilir. İngiltere-FransaRusya’nın niyeti, İskenderun-Adana’dan Trabzon’a, Trabzon’dan Bakü’ye, Bakü’den İskenderun’a uzanacak bir üçgen içerisinde bir Ermeni devleti kurulursa Araplar ve Kafkas-Türkistan Türkleri ile Anadolu Türklerinin arası kesilir ve böylece stratejik bakımdan Türklerin, aynı zamanda Müslümanlar etkisizhalegetirilebilir. Savaş sırasında bu strateji uygulamaya konulacaktı. İngiltere ve Fransa batı ve güneyden, Rusya ise doğudan Osmanlı topraklarına saldıracaktı. Rusların Doğu Anadolu’da en büyük yardımcıları ise hazır bekleyen Ermeniler ve başlatacakları isyandı. Ancak Osmanlı ordusunun direnmesi bütün planları bozdu. Bir de Rusya’da Sovyet ihtilali patlayıncabütündengelerbozulmuştu. 2008 yılı Florida eyaletinde bir akademisyen Türkiye’yi çok beğeniyorum.AncakErmenilerleTürkler 13 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 savaşıyorlar onun için gelemiyorum, demişti.Benonaüstüstesorularsormuş, o da cevap verememişti: 24 Nisan’da acaba kimse öldürülmüş mü? Hayır, SadeceİngilizveRuslarlaişbirliğiyapan 200 kişilik bir grubun Ankara–Çankırı civarına gönderilmesidir. Kimse öldürülmemiştir. Kimse asılmamıştır. Sonra bunların hepsi geri dönmüştür. Hasta olanlardan birisi bizzat Talat Paşa’nın imzasıyla tedavi için Paris’e gönderilmiştir. Aramızdakikonuşmaşuşekildecereyan etmişti. - Bu Ermenileri Türkler kesti ise savaşın başlamasından önce hazırlık yapmışlardır değil mi? Diyesordum. - Önce,dedi. - Hayır dedim. Savaş başladıktan bir yıl sonra Ermeni Van isyanından bir ay sonra dediğimdeçokşaşırdı. Diğerbirsorum: - Öldürenşahıskayıttutarmı? - Tutmazdedi. - Ben de izah ettim. Peki, Osmanlı neyapmış.Nekadar,keçi,koyun, adam, ev varsa hepsinin kaydı tutulmuş. Hangi Ermeni’nin nereye nakledileceği yazılmış. Öldüren adam kayıt tutmaz. Çünkü bu belge olur. Öldürenin izini bulamazsınız. Sevk yapılırken yardım kuruluşları Ermenilere Batı’dan yardım getirmeye, dağıtmaya devam ediyorlar…Yinehayretetmişti. Diğerbirsorum; - Acaba Hitler, bir Yahudi öldüren askere mükâfat mı verir, yoksa cezamıverir?diyesordum. - Mükâfatverirdedi.Peki,Osmanlı ne yapmıştır? O da mükâfat vermiştirdedi. - Hayır! Dedim. Yine şaşkınlık içinde kalmıştı. Şu şekilde izah ettim: - 1915-1916 yılında buradaki Ermeniler sevk-i iskân edilince, onlara kötü davranan 1500 civarında görevli yetkili mahkemeye çıkmıştır. Bunların içinde 67’sine idam cezası verilmişveyakalanabilenleridam edilmiştir.Buyargılamalarbizzat 1915-1916 yıllarında bizzat İttihat ve Terakki hükümeti iktidarda iken gerçekleşmiş dediğimde, “ben çok kötü kandırılmışım, bütün fikirlerimdenvazgeçtim”dedi. Buanlattığımaslındaişinözeti. Burada şunu da eklemek gerekir ki, bizzatBagosNubourPaşa’nınParisBarış Konferansı’nda sunduğu raporlara göre, Ermeniler İttilaf Devletleri’nin bir müttefiğiidi.Yaklaşık200binErmenibu savaşadahilolmuştu. Ermeniler isyan ettikleri halde toptan cezalandırılmıyor, böyle bir yanlışa düşülmüyor. Sadece savaş mahallindeki Ermeniler Osmanlı topraklarının başka kısımlarına gönderiliyorlar. Bunlar ülke dışına gönderilmiyor. Çoğunluğu bugünkü Suriye ile Irak arasına gönderiliyor. Sahil boyuna yerleştirilmiyor.Çünküİngilizlerbiryere çıkartma yapacağı zaman Ermenilerden veya Rumlardan faydalanıyor. Bundan dolayı sahil boyuna konulmuyor Ermeniler. Mesela İngilizler İskenderun körfezine çıkartma yapacağı zaman Ermeniler haber veriyor. Osmanlı yönetimi de Ermenileri Amanos dağlarının arkasına gönderiyor. Çünkü İngilizler oraya ulaşamaz. İngilizlerin bunun üzerine İskenderun çıkartması suya düşüyor. Hâlbuki sahilde olmayan Belen’daki Ermeni köyüne dokunulmuyor. Yani Ermenilere karşı topyekûnbirişlemyapılmışdeğildir. Sovyet ihtilalinden dolayı 1918’de Ruslar savaştan düşünce başka yerlere iskanedilenErmenilereskiyerlerinegeri dönmelerine izin verildi. Önemli bir kısmı yerlerine dönmüştü.18 Mart 14 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 1918’den itibaren Ruslar bölgeyi terk ettikleri için Ruslar buradaki ordunun tamamınıErmenilerebıraktılar.Osmanlı ordusu yaklaşık 5-6 ayda ancak Doğu Anadolu bölgesinde, Erzincan’dan başlamak üzere Van’a kadar ele geçirebildi.KarşıdaRusordusununartığı olan birlikler var. Esasında Ermenilerin Doğu Anadolu’yu terk etmeleri bu dönemde olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Osmanlı Devleti’ndeki hiçbir kayıt Ermenileri 1.400.000’den fazla gösteremiyor. Peki, nasıl olur da 1.5 milyon Ermeni ölür? Peki, Fransa’daki Ermeniler nerden çıktı? Amerika’daki Ermeniler nerden gittiler? Rusya’daki Ermenilerin ne kadarı Osmanlı coğrafyasından. Suriye ve Lübnan’daki Ermeniler nere kökenli? Ermenistan’da daha önce bu kadar Ermeni var mı idi? Yok. Kısacası Birinci Dünya Savaşı’ndaki Ermeni nüfusunun kaybı Müslüman nüfus ile kıyaslandığında oran bakımından farklı çıkmayacaktır. Ermeni Meselesinin Yeniden Siyasi SahneyeÇıkışı Sevr Antlaşma taslağı ile Doğu Anadolu’dabaşkentiErzurumolacakVan ve Bitlis eyaletlerini de içine alacak bir ErmenidevletikurulmasıteşebbüsüMilli Mücadele ve Lozan ile engellenmişti. İkinciDünyaSavaşı’ndansonraSovyetler Birliği Dünya Politikası izlemeye başlarken, Ermenileri yeniden sahneye çıkardı. Sovyetler Birliği ve Türklerden Kars ve Ardahan’ı istediler. Ben kendim içindeğilErmenileriçinistiyorumdiyor. Tabii Amerika ile Rusya kapışınca problem o an için bitmişti. Fakat 19641966KıbrısproblemiağırlaşıncaBatı’da NATO üyesi Türkiye’ye karşı Ermeni kartıoluşturulmayabaşlandı.Enönemli gelişme 1969’da Ermeni Katogigosu Amerika başkanını kutsuyor. Bundan sonraErmenidavasınahizmetedeceksin diye bir kutsama yapıyor. Bu aynı zamanda Amerika ile aramızın bozulduğu tarihlere denk geliyor. Bundansonrabizimyurtdışındakielçilik temsilcilerine Ermeni ASALA terör örgütünün saldırıları başlıyor. Ermeni terörü1982’yekadardevamediyor.Türk diplomatlarımızıöldürdüler. 1983’de bu iş biterken başka bir şey başladı. Sovyetler Birliği ile Amerika arasındaki soğuk savaş biterken Lozan antlaşmasının 50 yılı, bütün Dünya Kiliseler Birliğinin desteklediği bir toplantıyapıldıLozan’da.Buantlaşmayı değiştirmekisteyenbiricraatyaptılar.O daşu; - Türkler mutlak surette soykırımı tanımalıdır. - Tazminatvermeliler. - Toprakvermeliler. Bunun yolu ise önce her ülke parlamentosunda kabul ettirilecek, en sonunda Birleşmiş Milletlere kabul ettirilerek Türkiye’ye baskı yapılacaktı. Şu andaki parlamentoların kararının sebebidebundanibarettir. Sonuç 1918’de Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet Osmanlı Devleti’dir. Türklerin Ermenilerle problemi: sömürgeci devletlerin politikalarının bir aracıhalinegeldikleri,hattabunubüyük kısmının tercih ettiği için Birinci Dünya Savaşı’ndan faydalanarak Doğu Anadolu’yu ele geçirmek istemeleridir. Osmanlıkenditopraklarınıkorumakiçin bölgede yüzde onlarda olan Ermeni nüfusunu ülkenin başka yerlerine iskan etmiştir. Bunu yaparken de Bütün Ermenileri hedef almamış, Ermenilere kötü davrananlara idam dahil gerekli cezaları vermiştir. Bunlar Türklerin soykırım yapmadığının açık delilleri olduğu gibi Osmanlı Arşivleri açıkken Ermeniler söylem dışında bir belge ortaya koyamamakta arşivlerini bile açamamaktadır.Ayrıcatoplumezarların hep Müslümanlara ait olduğunu, Ermenilerin gömülü olduğu toplu 15 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 mezarınbulunmamasıdadikkatalınması gerekenbirhusustur. ÖnAsya’nınYeniden Yapılan(dırıl)ması SürecindeDemografik OperasyonAltındaki BirTürkToplumu: Şebekler GökçeEser KASEMUzmanı Ş ebeklerIŞİD(ISIS/ISIL/IS/DAEŞ)adı verilen yapının yarattığı terör sarmalı içinde gündeme geldiler. Daha önce nadir araştırmalarda16 veya dergi haberlerinde17 varlıklarından söz edilen Şebekler, böylece 2014 Haziran’ından itibaren ulusal gazetelerimizdeyeralmayabaşladılar.18 Şebeklerin hangi etnik kökenden geldikleri ve Musul’a ne zaman yerleştikleri konusuna kesin cevaplar verilememekle birlikte, günümüze gelinceye kadar çeşitli savların geliştirilmiş olduğu görülmektedir. Konunun ele alındığı disiplinde kullanılan yaklaşımların izlerinin açıkça görüldüğü söz konusu çalışmalarda Şebeklerin kökenine dair tartışmalar, etnisite kavramının tarihsel sürecine paralel şekilde inanç alanından ırk temelinedoğrubiryönizlemiştir.19Buna göre Şebekler öncelikle inanç kapsamında ve Bektaşî, Kızılbaş, Gulât-ı Şia kavramları ile nitelendirilirken zamanla tartışmalar inanç boyutundan ayrılarakhangiırkaaitolduklarınadoğru yönelmiştir.20 Şebekler,kendilerini“Şebek”ismialtında özgünbirkimlikletanımlamaktadır.Belli birihtiyatpayıyladilegetirilenbukabule 16Konuüzerinedetaylıbirincelemeiçinbkz. 18Sözkonusuhaberlereilişkinörnekleriçin AhmetTaşğın,Irak’taMezhepÇatışmaları ArasındaAlevîlerveBektaşîler,İstanbul-Haziran 2012;BurakGümüş,“Irak’ınKuzeyindeŞabak ToplumununKonumuÜzerine”,SosyalveBeşeri BilimlerDergisi,2/2(2010),s.1-9. bkz.http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26935 338.asp,03.08.2014,sonerişimtarihi: 05.01.2015;http://www.yenisafak.com.tr/dunya/ musul-halki-isidden-kaciyor-675019,07.08.2014, sonerişimtarihi: 05.01.2015;http://www.iha.com.tr/haberiraktaki-dini-azinliklar-artan-isid-tehdidi-altinda380767/,09.08.2014,sonerişimtarihi: 05.01.2015;http://www.cumhuriyet.com.tr/habe r/ turkiye/80243/Musul_kan_golune_dondu__165_ol u.html#,07.06.2014,sonerişimtarihi:: 05.01.2015. 17Konununilkolarakincelendiğidergi haberlerindenbirtanesiHaşimSöylemez’in AksiyonDergisi’ndeyayınladığı1Eylül2008 tarihli“KuzeyIrakŞebekleri”ve24Ağustos2009 tarihli“ŞebeklerKimVurduyaGidiyor”isimli makaleleridir.Hernekadarmetiniçerisinde kullanılanbilgilerinkaynaklarınaişaret edilmiyorsadamakalelerinakademidünyası açısındanilgiçekenboyutu,Şebeklerinkimlik sorununadeğinmesivekonuyailişkinyurtiçive yurtdışındayapılançalışmalaraatıfta bulunmasıdır. Bkz.http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber23090-34-kuzey-iraksebekleri.html?sectionId=262,01.09.2008,son erişimtarihi:05.01.2015 vehttp://www.aksiyon.com.tr/kuzeyirak/sebekler-kim-vurduya-gidiyor_524830, 24.08.2009,sonerişimtarihi:05.01.2015. 19Detaylıbilgiiçinbkz.AbdurrahimÖzmen,Tur- AbdinSüryanileriÖrneği’ndeEtno-Kültürel Sınırlar,YayınlanmamışDoktoraTezi,Ankara ÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsü Halkbilim(Etnoloji)AnabilimDalı,Ankara2006,s. 27-61. 20AhmetTaşğın,Irak’taMezhepÇatışmaları ArasındaAlevîlerveBektaşîler,İstanbul-Haziran 2012,s.30. 16 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 göreŞebekler,Musul’aDoğu’dangelerek kendi özlerini kaybetmeden bölgedeki mevcut unsurlarla kaynaşmış ve günümüze kadar bu yapılarını sürdürmüşlerdir.21 Şebeklerin etnik kökeni hakkındaki bir diğer iddia ise, Kürtolduklarıyönündedir.22Sözkonusu iddianın savunucularından olan ve Kürtlerle ilgili çalışmaları ile tanınan Martin von Bruinessen, Şebeklerin kendilerini genelde Kürt olarak gördüğünü ifade ederek, Şebeklerin Dersim’inZazacakonuşanAlevîleriylede bağlantılı olabileceklerini ifade etmektedir.23 Bu noktada kamuoyunda benzer bir algının ön plana çıkarılmak istendiğini söylemek mümkündür. Nitekim IŞİD’in Musul’a girmesinden sonra gerçekleşen olaylarla ilgili haberlerin çoğunda Şebekler, “Şebek/Şabak (Şahbek) Kürtleri” olarak tanımlanmaktadırlar.24 Uygulamada da Şiî Türkmenlerin, İran sınırına yakın kesimlere veya Irak’ın Şiî bölgelerine geçirilirken25 Şebeklerin, Kürt kabul edilen Yezidî toplumu26 gibi Erbil’e yönlendirilmeleri27 grubun Kürt tanımı içerisine yerleştirilme gayretini ortaya koymaktadır. Konunun politik yansımasınıgösterengüzelbirörnekise, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde28 Şebekler için “aslen çoğunluğu Bektaşi olan bir Oğuz boyu, kelimekökeni“Şahbek”tengelmektedir” şeklinde kullanılan tanımlayıcı ifadenin geçenseneitibariylekaldırılmasıdır. Şebeklerin Türk kökenli olduklarına yönelikgörüş,kültürveinançdairesinde somut delillere sahiptir ve esasen, ŞebeklerinMusul’anezamanvenereden geldikleri sorularına cevap 29 aramaktadır. Tarihî kaynaklara bakıldığında Osmanlı hâkimiyetinin el- 21Şebeklerinkonuyailişkiniddialarıendetaylıbir şekilderesmiwebsitelerindedilegetirilmektedir. Bkz.http://www.alshabak.net/PageViewer.aspx?i d=1,sonerişimtarihi:05.01.2015. 22Taşğın,Irak’taAlevîlerveBektaşîler,s.33-34; İlkolarakAnastasMariKıremlitarafındanöne sürülenbugörüşüMinorskydekabul etmektedir.KıremliveMinorsky’niniddialarının tenkidiiçinbkz:Taşğın,aynıyer. 23MartinvonBruinessen,Kürtlük,Türklük, Alevilik,EtnikveDinselKimlikMücadeleleri, İstanbul,İletişimYayınları,2001,s.133; Bruinesseniddiasını;Ehl-iHakdilini konuştuklarınısöylediğiŞebekleriAnadolu Alevîliğinebağlayanunsurun,inançlarının içeriğininyanında,GoranîileZazadillerinin akrabadillerolmasınadayandırmaktadır.Ancak bukonuyailişkinsavlarının,ikibölgedeyapılacak birsahaaraştırmasıileaçığaçıkarılabileceğinide eklemektedir.Bruinessen,a.g.e.,s.138. 24Örneğinhttp://www.aksam.com.tr/dunya/isid- 110-kisiyi-kacirdi/haber-325076,16.07.2014,son erişimtarihi: 05.01.2015;http://www.hurriyet.com.tr/gundem /26935338.asp,03.08.2014,sonerişimtarihi: 05.01.2015;http://www.milliyet.com.tr/isidkabusu-milyonlari- yollara/dunya/detay/1925840/default.htm, 14.08.2014,sonerişimtarihi: 05.01.2015;http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ fehim_tastekin/kurt_dayanismasi_ezidi_surgunu_ turkmen_yalnizligi-1205241,06.08.2014,son erişimtarihi:05.01.2015. 25 http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_taste kin/kurt_dayanismasi_ezidi_surgunu_turkmen_yal nizligi-1205241,06.08.2014,Sonerişimtarihi: 05.01.2015. 26http://t24.com.tr/haber/ismail-besikci-vakfi- isid-sadece-siilere-degil-herkese-tehdit,267118, 09.08.2014,sonerişimtarihi:05.01.2015. 27http://www.yenicaggazetesi.com.tr/korku- cukuru-102819h.htm,14.09.2014,sonerişim tarihi:05.01.2015. 28http://www.mfa.gov.tr/irak-turkiye-ikili- iliskilerinde-son-donemde-meydana-gelengelismeler.tr.mfa,Sonerişimtarihi:18Ekim2011. Ayrıca bkz:http://www.orsam.org.tr/en/enUploads/Arti cle/Files/20111129_orsamrapor88.pdf,s.51-dp. 21.sonerişimtarihi:27.01.2015. 29Sözkonusutartışmanındetaylandırılmasıve kaynakgösterimibuyazınınkapsamını 17 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 Cezire’de tesisinden evvel, Şebeklerin Musul’da yerleşik bulundukları anlaşılmaktadır. Zira Osmanlı TapuTahrir kayıtlarına göre; Musul’da 1523’de 404 kişi, 1540’da 1098 kişi, 1557’de 686 kişi, 1575’de 1231 kişi olarak hesaplanan yerleşik bir Şebek nüfusmevcuttur.30 Tanzimat’ınardındanbaşlatılanOsmanlı yenileşmesi kapsamında devletin merkezîleştirmepolitikalarısüreçiçinde Musul’da da uygulanmaya başlanmıştır.31 Özellikle II. Abdülhamid devrinde Osmanlı sınırları içerisinde yaşayanveMüslümankabuledilenfakat Sünni olmayan gruplar bir ıslah programına tâbi 32 tutulmuştur. Şebeklerin de “fırka-i dâlle” olarak vasıflanan bu gruplara dâhilinde değerlendirilip “tashîh-i iʻtikâd” etmeleri beklenmiş ve bu yönde farklıuygulamalargeliştirilmiştir.33Her ne kadar konuya ilişkin bir takım arşiv belgelerinden bahsetmek mümkünse de,34 konu üzerine ileride yapılacak ayrıntılı araştırmalar, bahse konu dönemde Şebeklerin ne kadarlık bir bölümünün Sünnileştirildiği sorusuna cevapvermemizisağlayacaktır. Şebeklerin I. Dünya Savaşı sırasında ve akabindeki durumları halen aydınlatılmayı beklemektedir. Bununla birlikte 1915 yılına ait bir İngiliz istihbarat raporunda diğer Kızılbaş toplumlar gibi Kürt olarak vasıflandırıldıkları bilinmektedir.35 I. Dünya Savaşı’nı izleyen İngiliz işgali ve mandadönemineaithatırateserlerinden birininmüellifiolanve1924’deMusul’da bulunanİngilizgörevliHarryC.Lukeise “Musul ve Azınlıkları” isimli kitabında Şebekler için şu ilginç ifadeleri kullanmaktadır: “Kürt Şiîlerin bir mezhebi olma ihtimali bulunan Şebeklerin tuhaf bir lehçeleri var ve kendilerine ait camileri bulunmuyor. Komşuları, bu kabilenin büyük Moğol istilalarından sağ kalan bir kavim olduğunu düşünüyor, yani Hülagu’nun veyaTimurlenk’inyaşayanbirkalıtı”.36 Luke’un ifadelerinde görülen çelişkiler Şebeklerin tarih boyunca etnik ve dinî kökenlerine ilişkin hedef oldukları iddiaların adeta bir özeti şeklindedir. İçinde olduğumuz Ön-Asya’nın yeniden yapılan(dırıl)ması sürecinde de bölgede yaşayan toplulukların aidiyetlerinin kendi seçimlerinden ve/veya ilmî tartışmalardan ziyade kim(lerin) “öteki”si olacakları noktasında belirleneceği öngörüsü herhangi bir şaşkınlıkyaratmayacaktır. aşmaktadır.Diğerbirakademikçalışmamızda konutafsilatıylaelealınmaktadır. 33Hut,a.g.t.,358,360-361. 30AhmetGündüz,OsmanlıİdaresindeMusul, 1523-1639,YayınlanmamışDoktoraTezi,Fırat Üniversitesi,SosyalBilimlerEnstitüsü,Elazığ, 1998,s.225. 1919),T.C.BaşbakanlıkDevletArşivleriGenel Müdürlüğü-OsmanlıArşiviDaireBaşkanlığı-Yayın nu.11,(Haz.İsmetDemirvd),Ankara,1993, s.222-237. 31Taşğın,Irak’taAlevîlerveBektaşîler,s.23. 35Hut,a.g.t.,s.361,dn.1701. 32DavutHut,MusulVilayeti’ninİdarî,İktisadîve 36Luke,HarryCharles,MusulveAzınlıkları,çev. SosyalYapısı1864-1909,YayınlanmamışDoktora Tezi,MarmaraÜniversitesi,Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü,İstanbul,2006,s.125127. UtkuKavasoğlu,NesnelYayınevi,2007,s.30. 34Musul-KerkükİleİlgiliArşivBelgeleri(1525- 18 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 ABDDeniz Kuvvetleri’nin2021 Stratejisi KenanÇabuk KASEMUzmanı D ünya yüzeyinin %80’inin su ile kaplı olduğu su götürmez bir gerçektir.Buoranadayanarakda stratejik olarak dünyada söz sahibi olan ülkelerin hepsinin de deniz gücü açısından kayda değer bir noktada olduklarını açıkça belirtmek gerektir. Geçmiştebununörneklerinigörmekbize, geleceğe bakış açımızı yansıtmaktadır. Büyüyen ve gelişen dünyada su yollarının kontrolü Papalık’ın başlattığı bir nevi Haçlı Seferleri olarak görebileceğimiz doğuya hücumdur. Portekiz, İspanyol, Hollanda gibi ülkelerin doğuya kurdukları ticaret yollarını İngilizler devlet eliyle şirketler düzeyinde yönetmeye başlamıştır. Bu hakimiyet 20. yüzyılın ortasına kadar sürmüştür.BüyükrakipHitlerAlmanyası özellikle Amiral Karl Dönitz sayesinde İngiltere’yi II. Dünya Savaşı’nda geçerek dünyanın en büyük deniz gücüne sahip olduğunu ispat etti. Ta ki ABD’nin 7 Aralık 1945 günü Pearl Harbor’da uğradığı baskına kadar, o günden günümüzekadarABD,Sovyetlerdedahil olmak üzere hala dünyanın en etkili deniz kuvvetlerine sahiptir. Bu pozisyonuna rağmen mezkur alanda teknolojik ve silah gücü açısından ABD, hala deniz kuvvetlerine yatırımını sürdürmektedir. ABD Deniz Kuvvetleri, bizim ülkemizde bilindiğişekildesadecedenizgücüolarak kullanılmamaktadır. Deniz Kuvvetlerini ikiye ayıran bir sistemle ABD ordusu, Deniz Piyadeleri Kuvvetleri(Marines) ve Deniz Kuvvetleri(NAVY) olarak parçalı bir yapıdadır. Yani operasyonel olarak denizdengidilerekkaradakimüdahaleyi yapacaklarayrı,sadecedenizgücüolarak yapılacak muharebeyi ayrı olarak organize etmiştir. Burada bizim anlamamız gereken ABD ordusunun strateji ve taktiksel olarak alan uzmanlığınaverdiğiönemdir. ABDDonanmasınınşuanhizmetinde10 adetuçakgemisibulunmaktadır.BuUçak gemileri Nimitz tipi olup hepsi nükleer santralileçalışmaktadır.Tabiiçlerindeki teknolojik altyapı vs. günümüze yaklaştıkça artmaktadır. CVN-65 model uçak gemisi USS Enterprise 1 Aralık 2009’dagörevdenuzaklaştırıldığındabu sayı 10’a inmişti. Ama bu yılın sonunda göreve başlayacak olan USS Gerald R.Ford(CVN-78) uçak gemisi 11. uçak gemisi olarak donanmaya hizmet verecektir. Öncelikle ABD Donanmasının yeni bir sınıf olarak envanterine katmayı planladığı Ford sınıfı uçak gemileri bir önceki modele göre yani Nimitz-class uçakgemilerinden%33dahaazyakıtve enerji harcamaktadır. Ayrıca taşıma, günlükoperasyonkapasitesivepersonel açısından da Nimitz-class’a göre %30 oranında bir avantajı bulunmaktadır. ABD Donanması için en hayati noktası ise, görev süresi açısından Ford-class uçak gemilerinin 50 yıl daha fazla ömürlerininbulunmasıdır. ABDDonanması’nınbuuçakgemileriile oluşturacağı genç filo için ABD Donanması’nın Satınalma Sorumlusu Sean J. Stackley’in 6 Nisan 2016 günü yaptığıaçıklamayagöre13milyardolara mal olan ve 2009’da inşasına başlanan USS Gerald R. Ford(CVN-78) uçak gemisinin Eylül 2016’da donanmaya hizmetvereceğinibelirtti.Ayrıca2011’de inşaasına başlanan ve 2020 yılında hizmete girecek olan John F. Kennedy(CVN-79) uçak gemisinin de %18’inin tamamlandığını belirtti. ABD Donanması önümüzdeki 5 yıl için rekor düzeyde bütçe talep etmiş ve 38 yeni savaşgemisiiçin81milyardolarbütçeyi senatodan geçirmiştir. ABD Donanması 19 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 buprojelerleelindekigemisayısını308’e çıkarmayı hedeflemektedir. Planlamaya göre USS Enterprise(CVN-80) 1 Aralık 2012’de inşaasına başlandı ve 2018’de görevebaşlayacaktırvesonolarakCVN81; adı henüz belli değil, 2017’de inşaasına başlanacak ve 2021-2022 arasındagörevebaşlayacaktır. Sonuç olarak ABD Donanması’nın filo bazında değerlendirecek olursak, uçak gemileri filoların vuruş gücü, operasyon merkezi ve istihbarat açısından en önemli silahlarıdır. ABD Donanması’nın 6. Filosu’nun İtalya Napoli’deki kontrol merkezinde önümüzdeki 5 yıl içinde üretimdebulunanbuuçakgemilerinden bir tanesini Akdeniz ve belki de Karadeniz’de görebiliriz. Ayrıca 5. FilonunBahreyn’dekimerkezindedebir Ford-class uçak gemisi ile ABD, bölge üzerinde kendi ağırlığını daha da hissettirecektir. Bu görüşler doğrultusunda gelişmeleri takip eden rekabet veya dayanışma içindeki diğer ülkeler, Rusya Federasyonu ve Almanya gibi durumu anlayıp ona göre belki de tertibat almışlardır. Rusya Federasyonu’nun Kırım’ı işgali ile başlayan ve Türkiye üzerine oynayarak boğazları kapattırmak hamlesinin ABD ve Rusya Federasyonu’nun AB’ye karşı bir işbirliğine dönüşmesini de görebiliriz. VeyaABD’ninKaradeniz’deolmasınıçok fazla bulan Rusya Federasyonu Karadeniz’e ABD gemilerinin girişini uluslararası hukuk ile engellemeye çalışabilir. Almanya ise Türkiye ile arasındaki sıcak bağları kuvvetlendirerek Ön Asya’daki çatışma gücünü ve terör artıklarını Edirne’den ileriyegeçmesiniistememektedir. Büyük oyuncular büyük oynarlar, ama her zaman büyük hayallerin yıkılması dahabüyükolur. Kaynakça: - NTV,8Nisan2016. - Ronald O’Rourke, Navy Ford (CVN-78) Class Aircraft Carrier Program: Background and Issues for Congress, 5 Nisan2016. Impactsofthe RefugeesCrisison Turkey:SocioEconomicandSecurity Dimension CemApaydın KASEMExpert T he refugee crisis that the Arab Springtriggeredandthecivilwar inSyriahasdeepenedhasalready turned into an interregional humanitarian crisis. Turkey alone hosts more than 2.2 million Syrian and Iraqi refugees. Moreover, it is now home to 42% of Syrians, who migrated to neighboringcountriesandvariousparts of the world. Out of about 2 million Syrians who came to Turkey in the last threeyears,theTurkishauthoritieshave registered 1,758,000. However, it is estimated that the actual number is around3million.Fifteenpercentofthose registered as Syrian refugees have been accommodated in 22 different camps, which meet their needs. Since camp residents do not receive work permits, there are many more refugees living outside the refugee camps. There are ongoingattemptstouserefugeeidentity cardstosolvetheeducationalandhealth challenges that refugees living outside the camps face. Regarding education, 100,000 Syrian children are continuing topursuetheireducationin450schools. TheTurkishgovernment,NGOs,andthe educationcommissionthattheCoalition of Syrian Opposition created pay for these schools’ needs. According to 20 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 UNHCRdata,37Turkeyisthecountrythat has accepted the largest number of refugees over the course of this crisis, and, to date, it has spent more than 7.5 billion dollars on refugees.38 While the figures are obvious, comments that Turkey has used the refugees as a weapondonotfitintotheframeworkof fairness as response the Turkish authorities’ attempts to share the responsibilities. By 2015, an increase in the number of thosetryingtoreachEuropebyseaand losing their lives on the road led to the need to address the issues between the EU and Turkey. According to the plan theyagreeduponafterthenegotiations, Turkey is responsible for convincing Syrian immigrants to remain within the Turkish borders and exercising more stringentcontroloverthosewhowantto enterEUcountriesillegally.Inexchange, itisanticipatedthatTurkeywillreceive 3billionEurosinfinancialaidandbenefit fromsuchactionsastheopeningofnew chapters in negotiations on EU membership,theaccelerationofthevisa exemption process, invitation to highlevel EU summits, and inclusion in the ‘safecountries’list.39Atfirstsight,itmay seem that 3 billion Euros constitutes a significant amount .In fact, EU representatives have stated as much. However, considering the nature of the problem, this inference is not accurate. AstheresearcherMustafaKutlaystates, EU financial aid corresponds to 1,145 Eurospercapitafortheentirelivesofall the refugees in Turkey. This figure is equivalenttoalowermonthlyincomefor a minimum-wage worker in many EU countries, especially the Central European countries that are opposed to the greater resistance to receiving refugees. For example, the minimum wage is 1,923 Euros in Luxembourg, around1,500EurosinEngland-BelgiumNetherlands, and 1,473 Euros in Germany. So, in terms of per capita aid for refugees in Turkey, the amount is undertheEU’ssupportcapacity.40 In Syria, there was a change in the balanceofpowerinfavoroftheregimeas aresultofRussia’sheavyairstrikesand itcreatesnewwavesofimmigration.Due tokeepingcloseofbordersbyAnkarafor a short time after Russian involvement, the High Representative for EU Foreign Affairs and Security Policy, Federica Mogherini, stated, “Protection of refugeesisTurkey’smoralandevenlegal liability.”However,atthesametime,EU representatives warned Greece to control its borders tightly and prevent the entry of refugees to the Schengen area, threatening that Greece would otherwise be removed from the Schengen zone.41 These statements appear to have revealed the contradiction of official EU sources’ “moral liability”. Moreover, the EU’s approachisplayingnosmallpartinthe turningofTurkeyintoanopen-airprison for Syrian refugees seeking to reach Europe. Turkey was previously trying to cope withitsownproblems,especiallyinthe area of labor and employment. Now it 37http://www.unhcr.org.uk/about-us/key-facts- 39 and-figures.html http://www.consilium.europa.eu/en/press/pressreleases/2016/03/18-eu-turkey-statement/ 38Erdoğan,Murat&Ünver,Can,Perspectives, ExpectationsandSuggestionsoftheTurkish BusinessSectoronSyriansinTurkey,TİSK PublicationNo:354,p.9,30.09.2015. 40Kutlay,Mustafa,MülteciKrizi:AB’ninDerin Çelişkisi,USAK,http://www.usak.org.tr/tr/koseyazilari/multeci-krizi-ab-nin-derinceliskisi11.02.2016. 41Kutlay,Mustafa11.02.2016. 21 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 faces bigger problems involving the distribution of Syrian refugees throughout the country. Economic imbalancehasconsiderablyexacerbated the developments associated with the crisis.Intheabsenceofalegalbasisfor theiremployment,unregisteredrefugees across the country have brought cheap labor,whichhashadanegativeimpacton Turkey’s peculiar economic policies. Another noteworthy economic problem isthefactthatunregisteredworkersdo not benefit from social security protection. According to the Council of Ministers’ Regulation dated January 11, 2016, work permits will be granted to Syrian refugees who are under temporary protection, and this will be abletoresolvesomeoftheproblemsthat theyhaveexperienced.42Theintentionis to prevent the issues associated with unregistered employment and cheap labor in this manner. However, the effectsofthissituationoncompetitionin the labor market and social cohesion remaintobeseen. Theneedtoestablishpoliciestoaddress thehealthproblemsofSyrianrefugeesis also an issue worthy of research. The health sector is experiencing problems regarding dozens of issues, including basic health insurance, the use of state hospitals, pharmaceutical and surgical expenses,basicvaccinesforchildren,and birthrates.Accordingtothedeclaration oftheMinistryofHealthregardinghealth expenditure, it has been decided not to charge Syrians.43 As a result the remunerationpolicythatwaspreviously implemented for Turkish citizens becomequiteproblematic.Ofcourse,the righttohealthisoneofthebasichuman rights that are guaranteed in international and national legal documents. Health is every human’s right,regardlessofhisorhercitizenship. The state has a duty to protect everybody’s health, including its own citizens and displaced refugees to the extent that its facilities allow. However, the duality that has emerged regarding thefinancialaspectofhealthcarehasled to problems in terms of sociological balance. InmanyWesterncountries,immigration is examined from the perspective of security. Thus, it is emphasized as a security problem, and its social and humanitarian aspects receive less emphasis. Turkey has shown the weaknessesinthesecuritydimensionof immigration,andtheperceptionisthatit is necessary to apply more drastic measures. One of the problems that should be addressed regarding the securitydimensionoftheSyriancrisisis the smuggling issue. There were previously cases of smuggling in the region,buttheSyriancrisishasledtothe rise of the same. In the past, border smugglingoccurredinspecificareas,but withthecollectiveentryofrefugeesinto the country, it has reached 44 uncontrollable dimensions. Moreover, demographic changes in areas with concentrated refugee populations may facilitate the rise of ethnic tensions. As Syrianstendtolivetogetherintheslums, their integration with locals has been complicated. This has incited ethnoreligiouspolarization. 42http://www.hurriyetdailynews.com/turkeys- granting-work-permits-to-syrian-refugeespublishedofficially.aspx?pageID=238&nID=93905&NewsCat ID=345 43JohnP.Howe,III,M.D.,MedicalNeedsGrowing Turkey,http://www.projecthope.org/newsblogs/In-the-Field-blog/2015/medical-needsgrowing-for.html,11.02.2015. 44http://www.al- monitor.com/pulse/originals/2014/11/turkeyborder-security-problem.html# forSyrianRefugeesIn 22 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 IncomparisontotheimpactoftheSyrian crisis on public order, the dimension of terrorism holds immense importance. TherecentSyria-linkedterroristattacks in particular have necessitated higherlevelsecuritymeasures.Theissueisalso sensitive given Turkish citizens’ approach to asylum seekers. The perception that the refugee population mayincludesPKKorDAESHterroristsor Assad-connected entities who want to punish Turkey risks turning security concerns into overall anti-immigrant sentiment. During the initial influx of refugees, security units devoted serious worktosuchissuesastakingfingerprints andkeepingpassportrecords.However, later,theuncontrolledentryofrefugees occurred due to large influxes. In addition to the weak points of the frontier, the geographical conditions have made it impossible to control the entry of refugees effectively, especially during periods of great flows. Considering that Turkey has a 900-km border with Syria, its current border security capacity is insufficient for the prevention of such crossings. Lately, border security has gained even more importanceduetorecenteventsinSyria. The latest developments include the territorial gains of terrorist organizations such as DAESH and PYD close to the Turkish border, the involvement of Russia in Syria and its actionsagainsttheSyrianoppositionand TurkmenFront,andtheintensificationof Turkey’s fight against DAESH occurrences have encouraged the strengthening of security at the Turkish border.45 At this point, the open support of Western states46 and the Russian decision to bomb Latakia and the Turkmen Mountain rather than Raqqa47hasempoweredPYDanditseeks to implement a strategy to expand its areaofdominancetotheMediterranean Sea. In pursuit of demographic domination, PYD aims to subject the Turkmen and Arab population of the region to forced migration towards Turkey.48 Not only will the forced migration strategy create new waves of migration,butitwillalsocomplicatethe living conditions of people who are already refugees and affect local attitudes towards them. Withdrawing supportfromterroristorganizationsthat implementthiskindofforcedmigration policywillbeintheinterestsofWestern countriesthatarestrivingtostoprefugee flows. To summarize, as a sociological reality, the refugee issue has turned into integration and security issues, and its social, political, and economic dimensionshaveimpactedTurkey.Since thecrisisbegan,Turkeyhasmadeefforts atcapacityinordertoserveanexample to the whole world when it comes to meeting refugees’ basic and vital needs. However, besides meeting the Syrian refugees’ basic needs, Turkey needs to achieve more holistic social and legal regulationsfortheSyrianslivingoutside the camps. Furthermore, successful integration process management would contribute to social diversity and the development of multicultural structure in the long term. In addition, the strengtheningofthesocialtiesbetween 45Akgül,Arif&Kaptı,Alican&Demir,Oğuzhan 47 Ömer,MigrationandPublicPolicies:AnAnalysis ofSyrianCrisis,TheGlobal,Volume:1,Issue:2,pp. 1-22,p.15,2015. http://www.independent.co.uk/news/world/midd le-east/russia-accused-of-ethnic-cleansing-ofturkmen-in-syria-air-strikes-a6755186.html 46 48 http://rudaw.net/english/middleeast/syria/2602 20162 http://www.liveleak.com/view?i=081_143792981 5 23 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 the people of the neighboring countries will prepare the ground for more powerful political and economic cooperationinthefuture. Türkiye’ninNATO’ya GirişSürecive DemokratParti ŞerifeKodal KASEMUzmanı N ATO(North Atlantic Treaty Organization – Kuzey Atlantik AnlaşmasıÖrgütü),4Nisan1949 tarihinde,baştaABDolmaküzereKanada ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin girişimleriyle toplam on iki ülkenin imzaladıkları bir antlaşma ile kurulmuştur. NATO bir savunma organizasyonu olmasının yanı sıra, üye ülkeler arasındaki askeri ve siyasi ilişkileridüzenlemekledemükelleftir. Türkiye,İkinciDünyaSavaşı’ndansonra Batı dünyası ile daha fazla yakınlık kurmayabaşlamıştır.Zirasavaştansonra Türkiye, Sovyetler Birliği karşısında tek başına kalmıştır ve ilk olarak ABD’den destek görmüştür. Buna örnek olarak Missouri zırhlı gemisinin 5 Nisan 1946’daİstanbul’agelmesigösterilebilir. ABD’li kumandanlar İsmet İnönü’yü ziyaret etmiştir. Bu da Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi açısından önemli bir adımdır. Tarihe baktığımızda NATO’yailkmüracaatınCumhuriyetHalk Partisi’nin iktidarda olduğu dönem gerçekleştirildiğini görüyoruz. Söz konusu müracaat, olumlu neticelenmemiştir. İkiülkearasındadostlukkurmaçabaları Demokrat Parti döneminde artış göstermiştir. Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950 tarihindeki seçimlerle iktidara gelmiştir. Hükümet programında ise baştaABDveİngiltereolmaküzereBatılı ülkeler ilke sıkı dostluk ve işbirliğine dayanan bir dış siyaset anlayışı yer almaktaydı.ABD,SovyetlerBirliği’ninve dolayısıyla Sovyet emperyalizm ve komünizmin tehdidine karşı “Truman Doktrini” ve “Marshall Planı” uygulamalarını devreye sokmuş ve bunlarınneticesindeTürkiyeileABDve diğer Batı ülkeleri arasındaki yakınlık artmıştır. Fakat bu çalışmaların yeterli olmadığına kanaat getirilmiştir. Türkiye kendisini tehlikede görüyor ve güvenliğini sağlamak için NATO’ya girmek istiyordu. Yani Türkiye’nin NATO’nunbirparçasıolmayıistemesinin ananedeniSovyetlerBirliği’ninyarattığı tehditti. Buna ek olarak, savaş sonrası yaşanan ekonomik sorunlardan kurtulmak ve Türk ordusunun geliştirilmesivekalkındırılmasıdadiğer nedenler arasındaydı. Tüm bunlar; eğer süreç olumlu neticelenirse, iç politikada daDemokratParti’yeavantajsağlayacak kozlar olacaktı. Zira tüm bu gelişmeler 1950 seçimlerinde adeta birer propagandamalzemesihalinegelmiştir. İşte Demokrat Parti tam da bu nedenlerden dolayı NATO’ya üye olmak istemiş ve bu nedenle kendisine kilometrelerceuzaklıktaolan20Haziran 1950’de çıkan Kore Savaşı’na müdahil olarak asker göndermiştir. Bu girişim halk nezdinde olumlu karşılanmasına rağmen muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi tarafından eleştiriye maruz kalmış ve bir Anayasa ihlali olarak nitelendirilmiştir.Ayrıcakararıeleştiren çeşitlidernekvebasın-yayınorganlarıda komünist oldukları iddiasıyla kapatılmıştır. Kore’ye asker gönderme kararı bazı yönleriyle de ilklerin kararı olmuştur. Bu tarihe kadar Türkiye, ülke sınırları dışında herhangi bir askeri harekâta katılmıyordu. Bu gelişmeyle beraber hem bu kuralın dışına çıkılmış, hemdehükümetlerindışpolitikayadair kararları mecliste tartışmaya 24 STRATEJİKREKABET–MAYIS2016 açılmıştır.49 Fakat bu girişimden önce Türkiye Haziran 1950’de NATO üyeliği için müracaatta bulunmuş, Norveç, İngiltere, Danimarka, Hollanda, Belçika gibi bazı devletler Türkiye’nin başvurusuna muhalefet etmişlerdir. Eylül 1950’de toplanan NATO Bakanlar Konseyi başvuruyu reddetmiş ve üyelik gerçekleşememiştir.50 Bunun nedenleri arasında, Türkiye’nin sınırlarının genişliği ve üye ülkelerinin aldıkları yardımın azalacağı endişesi yatıyordu denebilir. Bunun yanı sıra eğer Türkiye üye olarak NATO’ya kabul edilirse Sovyetler Birliği’nin saldırıya geçme ihtimalindenkorkuyorlardı.İngiltere’nin karşı çıkma sebebi diğerlerinden biraz dahafarklıydı,zirabuülkeÖnAsya’daki menfaatlerini ön planda tutmaktaydı. Fakat daha sonra İngiltere Türkiye’nin ÖnAsya’dakietkinliğinigörmüşveüyelik konusundamuhalefetetmeyibırakmıştı. KoreSavaşıçıktığındaBirleşmişMilletler üye ülkelerden asker talep etmişti. Türkiye de bu çağrı üzerine bir tugay askerini Kore’ye göndermişti. İlk olarak 4500 asker Kore’ye gönderildi. Daha sonraiseyaklaşık6000’inüzerindeasker Kore’ye gitti. Türk askerinin bu coğrafyada başarılı olması Türkiye’nin NATO’yaüyeliksüreciniolumluetkilemiş ve Atlantik Konseyi, Eylül 1951’de Kanada’daki toplantısında Türkiye’nin paktın bir parçası olmasını kabul etmiştir. Fakat başarılara rağmen, Türkiye Kore’de 751 şehit vermiştir. Süreç ilerlerken Cumhurbaşkanı Celal Bayar bizzat devreye girmiş ve Türkiye’ye 1951 senesinde gelen bir Amerikan heyetiyle görüşmeler yapmıştır. Tüm bu gelişmeler olumlu neticelenmiş ve 16 Şubat 1952’de AmerikanBüyükelçisiTürkHükümeti’ni paktın Portekiz’deki konferansına davet etmiştir. 19 Şubat 1952’de Türkiye’nin NATO’yaüyeliğiTBMM’deonaylanmıştır. Süreç, özellikle basında Demokrat Parti’nin üstün çabalarının neticesi olan bir başarı olarak yer almıştır. Türkiye NATOüyeliğisayesindeBatılıülkelerile daha iyi ilişkiler kurarak komünizme daha doğrusu SSCB’ye karşı önlemlerini de almış oluyordu. Bu da ilerleyen yıllarda ülkede komünizme karşı bir antipatinin başlayacağının habercisiydi. Şunu da açıklıkla belirtmek gerekir ki, NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin ne kadar menfaat temin ettiği veya zararla çıktığını analizi için başka bir makale yazmayaihtiyaçvardır. 49SedefBulut,“SovyetTehdidineKarşıGüvenlik 50İlbeyiÖzer,DemokratPartiDönemiSiyasive Arayışları:I.veII.MenderesHükümetlerinin (1950-1954)NATOÜyeliğiveBalkanPolitikası” AnkaraÜniversitesiTürkİnkılâpTarihiEnstitüsü AtatürkYoluDergisiSayı:41,Mayıs2008,s.3561. SosyalHayat,İskenderiyeKitap,İstanbul2015,s. 84. 25