Aralık 2013 - KIZIL BAYRAK

Transkript

Aralık 2013 - KIZIL BAYRAK
İşçi Bülteni Özel Sayı No: 1075 Aralık 2013
Ankara İşçi Bülteni
İŞÇİDEN İŞÇİYE
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
İnsanca yaşamaya yeten
vergiden muaf asgari ücret istiyoruz!
Yeni yılda geçerli olacak asgari ücret önümüzdeki
günlerde belirlenecek. Adına “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” denen ve bir orta oyunu oynamaktan başka
bir işe yaramayan “Sefaleti Tescilleme Komisyonu”
ilk toplantısını 6 Aralık günü gerçekleştirdi. Sermayeye hizmet eden bu komisyon, eğer biz işçiler olarak
sözümüzü söylemezsek, göstermelik birkaç toplantı
düzenleyip, 2014 yılı için geçerli olacak olan asgari
ücreti istediği gibi belirleyecek.
Bu durumda, asgari ücrette işe yarar bir artış beklemek, ham hayalden öte bir şey olmayacak. Yani milyonlarca işçi, yine sefalet ücretine talim etmeye devam
edecek. Asgari ücretin 3-5 kuruş üstünde ücret alanlarımız için de durum çok farklı değil. Zira asgari ücrete
yapılacak komik zam, onların alacağı zam oranını da
belirleyecek.
Güya, asgari ücreti belirlemek için her kesimin
temsilcileri bir araya gelip pazarlık yapıyorlar. Oysa
her yıl olduğu gibi asgari ücret zammı bu komisyonun
toplantıları başlamadan önce açıklanan hükümet programları ile ilan edilmiş oluyor. Nitekim sermaye sınıfının ve onun uşaklığını yapan AKP Hükümeti’nin
2014 yılı için işçilere reva gördükleri zam oranı,
%3+%3. Yani sadece 24 TL.
Oysa devletin resmi kurumları bile açlık sınırının
çoktan bin lirayı aştığını itiraf ediyorlar. Ki, o açlık sınırı, sadece 4 kişilik bir ailenin minimum gıda harcamasına denk geliyor. Barınma, giyecek, yakacak vb.
ihtiyaçların da dâhil edildiği yoksulluk sınırı ise yaklaşık olarak 3 bin 500 lira. Böylesi bir tablo içinde bu
kan emici bezirgânlar sürüsü 16 milyon ücretli çalışanın yaklaşık üçte ikisini 800 TL’lik sefalet ücretine
mahkûm etmekte en küçük bir sakınca görmüyorlar.
Görmüyorlar, çünkü onlar saltanatlarını, tam da bu
vahşi sömürü üzerine inşa etmişler.
Ama asalak patronlar sınıfı için bu kadarı da yeterli
değil. Onların asgari ücret için iki talebi daha var. Biri,
kıdem tazminatının gaspını da içeren yasa tasarısı
içinde yer alan Bölgesel Asgari Ücret uygulaması.
Bundan amaç,özellikle Orta ve Doğu Anadolu’da asgari ücreti daha da aşağı çekmek, sömürüyü ise daha
katmerli hale getirmek, dolayısıyla işçileri de daha
büyük bir sefalete sürüklemektir.
Asalak patronların ikinci hedefi ise, “Asgari Ücret
Tespit Komisyonu”nun ilk toplantısında gündeme getirdikleri yaş sınırı. Şu anda asgari ücret 16 yaşından
büyükler ve küçükler olmak üzere iki yaş grubu üzerinden belirleniyor. Asalak patronlar, bu yaş sınırının
25’e çekilmesini, böylece bugün sigorta primlerini “İşsizlik Sigorta Fonu” üzerinden sözde devlete, gerçekte
ise bizlere ödettirdikleri milyonlarca genç işçiyi çok
daha düşük bir ücrete çalıştırabilmek istiyorlar.
Onlar ne derlerse desinler bizim taleplerimiz ise
gayet açık;
Biz, her şeyden önce asgari ücretin insanca yaşamaya yeten bir seviyeye yükseltilmesi için mücadele ediyoruz.
Ülke ekonomisi büyüyor edebiyatı yapanlar, asgari
ücret belirlenme dönemi gelince,“Ülke gerçekleri de
göz önüne alınmalı!” masallarına başlıyorlar. Bir artık
bu zırvalara inanmıyor, asalak patronlar sınıfının kârlarına kâr katan emeğimizin karşılığını almak istiyoruz.
Biz, asgari ücretin vergiden muaf tutulmasını istiyoruz.
Bu ülkede, patronlar her türlü yolla vergi kaçırır,
servetlerini her türlü hukuksuzlukla büyütürken, vergi
yükünün bizlerin sırtına yıkılmasını, daha ücretimizi
almadan bordrolarımızda yapılan kesintileri görmek
istemiyoruz. Bizlerin en temel ihtiyaçları “lüks tüketim”sayılırken, pişkince “gemiciklerin” lüks değil ihtiyaç olduğu söyleyen soyguncuların, Başbakan veya
Bakan olarak karşımıza çıkmasını istemiyoruz. Asgari
ücretin vergi dışı bırakılmasını, artan oranlı gelir vergisi uygulamasının hayata geçirilmesini istiyoruz.
Biz, asgari ücretteki yaş sınırlamasının kaldırılmasını istiyoruz.
Yaşımız kaç olursa olsun, patronların kârlarına kâr
katan emeğimiz değişmiyor. Onların sırtımızdan kazandıkları kârlar değişmiyorsa bizim de hak ettiğimiz
gerçek ücret değişmiyor demektir. Yani, yaş sınırlaması ile ilgili herhangi bir tartışmayı kabul etmediğimiz gibi bu sınırlamanın tamamen ortadan
kaldırılmasını, tüm işçiler için tek bir asgari ücret belirlenmesini istiyoruz.
Biz, parasız eğitim-parasız sağlık istiyoruz.
Sermaye sınıfının sözcüsü AKP Hükümeti, işçiyi
enflasyon karşısında ezdirmediğini iddia ediyor. Gerçeğin hiç de böyle olmadığını zaten hepimiz yaşamımızdan biliyoruz. Ancak, bunun da ötesinde eğitim ve
sağlık başta olmak üzere hemen tüm sosyal hizmetleri
özelleştirerek sırtımıza yeni yükler eklediklerini de
çok iyi görüyoruz. Bu yüzden biz, işçiler ve aileleri
için eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin ücretsiz olmasını talep ediyoruz.
Biz, asgari ücretin gerçek bir toplu pazarlık yolu
ile belirlenmesini istiyoruz.
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu” adı altında sergiledikleri ortaoyununu seyretmek, bu oyunun sonucunu kaderimiz olarak kabul etmek istemiyoruz. Söz
konusu olan bizlerin yaşamı ve geleceği ise, burada
bizim de söz hakkımız olmalıdır. Patronların içimizdeki ajanları olan sendika ağaları, bizleri hiçbir konuda
temsil edemeyecekleri gibi, asgari ücret belirlenirken
de temsil edemezler. Bu nedenle, asgari ücretin belirlenme sürecine tüm işçiler katılmalı, asgari ücret grev
hakkının da uygulanabileceği bir toplu pazarlık yolu
ile belirlenmelidir.
Tüm bunları elde etmenin yolu ise bellidir. Ne patronlar sınıfı, ne de onların uşaklığını yapan sermaye
iktidarı,istedik diye bu hakları bize verecek değiller.
Öyleyse bize düşen de bu haklı ve onurlu taleplerimizi
kazanmak için örgütlenmek ve kararlı bir şekilde mücadele etmektir. Unutmayalım ki, emeği ile yaşamı her
gün yeniden üreten işçi sınıfı örgütlü bir güç olarak
mücadele alanlarına çıktığında, kazanamayacağı bir
hak, aşamayacağı hiçbir engel yoktur.
zandı!
Hacettepe işçileri ka
n 46 tastanesi’nde işten çıkartıla
Ha
si
lte
kü
Fa
p
Tı
i
tes
rsi
Hacettepe Ünive
ından iş başı yapsürdürdükleri direnişin ard
ir
red
sü
ın
aşk
ı
ay
bir
i
atan Hacettepe
şeron işç
ruşu sonrasında geri adım
du
lı
rar
ka
rin
ile
İşç
r.
ıyo
iktisadi işmaya hazırlan
rin üniversite işçisi olarak
ile
işç
n
ero
taş
rak
ola
n
Üniversitesi en so
kabul etti.
letmede işbaşı yapmasını
a çeviren
ı çadır ile direniş alanın
lar
tık
aç
ü
ün
ön
nin
si’
ne
Hacettepe Hasta
i dahil birçok eylem
boyunca yol kesme eylem
eri
işl
en
dir
ri
ile
işç
pe
Hacette
dı.
ile seslerini duyurmuşlar
2 - İşçiden İşçiye
Aç kapa, aç kapa… Peynir, zeytin…
Sincan İşçi Birliği olarak, bir süredir tüm işçi ve
emekçileri hakları ve onurları için mücadele etmeye
çağıran bir çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmamız son
dönemde kıdem tazminatının gasp edilmesine yönelik
planlar ve asgari ücret üzerinden devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında Sincan Tren İstasyonu’nda bir
imza standı açtık. Kıdem tazminatı hakkımızın gasp
edilmesini ve sefalet ücretlerine mahkûm edilmeyi
kabul etmediğimizi bu çalışmamız ile bir kez daha dile
getirdik.
Çalışmamız boyunca birçok işçi ve emekçiden gerçekten oldukça olumlu tepkiler aldık. Konuştuğumuz
hemen herkes, içinde yaşadığı sefalet koşullarına karşı
büyük bir öfke duyuyordu. Bir işçi kardeşimiz ise hepimizin bildiği bir reklama gönderme yaparak biz işçilerin durumunu çok güzel bir şekilde özetledi. Bu
kardeşimiz, aldığı ücret ile geçinmesinin mümkün olmadığını söyledikten sonra evinde dolabı her kapatıp
açtığında peynir zeytinden başka bir şey görmediğini
söylüyordu. Böylece bir avuç sömürücü asalağın servetlerine durmadan servet kattığı dünyamızda milyonlarca işçinin içine itildiği sefalet koşullarını
oldukça özlü bir şekilde özetlemiş oluyordu.
Bu çalışmamız boyunca bir kez daha gördük ki,
Melih Gökçek’in “Ceketimi koysam kazanırım!” dediği, yani insanları birer koyun yerine koyduğu Sincan’da bile insanlar artık içinde yaşadıkları sefalet
koşullarını kabul etmiyor, bu koşulları değiştirebilmek
için harekete geçmek gerektiğini düşünüyorlar.
Sincan İşçi Birliği, bu düşünceyi hayata geçirebilmek için önemli bir mevzi. Bizler, Sincan Organize’nin çeşitli fabrikalarında çalışan işçiler olarak
birliğimizin çatısı altında birleştikçe ve gücümüzü büyüttükçe bu düşünceyi gerçeğe çevireceğimizi, geleceğimizi kendi ellerimize alacağımızı söylüyoruz. Bu
nedenle, tüm işçi kardeşlerimizi Sincan İşçi Birliği’nde birleşmeye, haklarımız ve geleceğimiz için
mücadele etmeye çağırıyoruz.
Sincan İşçi Birliği’nden bir işçi
Çalışmamız boyunca, sadece bu arkadaşımız değil,
hemen tüm işçi kardeşlerimiz benzer tepkiler verdiler.
Onlarca işçi, tepkimizi gösterebilmek için eylemler
yapmamız gerektiğini söyledi.
Haklarımızı yedirmeyeceğiz!
Türkiye işçi sınıfını bir “köleler yığını” haline getirmek isteyen sermaye iktidarı, her fırsatta işçilerin
haklarına saldırmaktadır. Sermaye iktidarı ve onun
vurucu gücü olan AKP Hükümeti, komik asgari ücret
ile borç batağındaki işçilere köleliği uygun gördüğünü bir kez daha kanıtlamıştır.
işçilerin emekleri en katmerli sermaye yasalarıyla çalınıyor. Sermaye iktidarının yasalarını incelediğimizde biz işçilere kölelik dayatılıyor, bu da yetmiyor
eğitim için “devrim” diye lanse edilen 4+4+4 yasası
ile çocuklarımız geleceğin köleleri olarak yetiştirilmek isteniyor.
Sermayenin talimatlarıyla yasalar çıkaran AKP, en
AKP iktidarının sermayenin emriyle çıkardığı yason Ulusal İstihdam Stratejisi ile birlikte işçilerin bir- saları reddediyoruz.
çok hakkına da göz dikmiştir. Bu haklardan en can
Kıdem tazminatı dâhil var olan haklarımıza sahip
alıcısı da kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatını gasp çıkacağımızı, hiçbir hakkımızı yedirmeyeceğimizi
etmek için çalışan AKP, ülkeyi patronların sömürü duyuruyoruz.
cenneti haline getirmek derdindeler.
Mamak’tan bir işçi
Kıdem tazminatının tanımından da anlaşıldığı gibi
İşçiden İşçiye - 3
Haklarımızı bilelim! Sahip çıkalım!
Merhaba arkadaşlar;
Ben bir süre öncesine kadar KABEL A.Ş.’de çalışıyordum. Birkaç hafta önce ise işin daralması gerekçe gösterilerek birçok arkadaşımız ile birlikte kapı
önüne konuldum. Yani aylardır, bizleri iliğimize kadar
sömüren, zorla fazla mesailere bıraktıran Kabel patronu için bizler, bir anda “gereksiz bir masraf kapısı”
haline geldik.
Bu da yetmiyormuş gibi, bir de bizi çıkartırken
çıkış belgesi diye önümüze istifa dilekçelerini koyup
bunları imzalattırdılar. Birçoğumuz daha ne olduğunu
anlamadan “istifa ederek” işten ayrılmış olduk. Gerçi
aramızda bu duruma itiraz eden birkaç arkadaşımız
da olmuş. Onları da bu belgeleri imzalamazlarsa bir
daha başka bir fabrikada iş bulamayacaklarını söyleyerek tehdit etmişler.
Arkadaşlar, bu gerçekten onur kırıcı bir durum. Aylarca, belki de yıllarca emek verdiğiniz bir işyerinden
baskı ve tehditlerle, dahası her türlü hakkınız gasp edilerek kapı önüne koyuluyorsunuz. Ne yazık ki ben de
bunları yaşadığımda haklarımı bilmediğim için bu
pervasızlığa boyun eğmek zorunda kaldım.
Ancak sonrasında, bu bülteni çıkartan arkadaşlarla
temasa geçerek yaşadıklarımızı paylaştım. Bu arkadaşlar, yaşadığımız hukuksuzluk ve pervasızlıkları
bana birer birer açıkladılar. Dahası bize ekmek verdiğini düşündüğümüz patronumuzun gerçek yüzünü de
görmeme yardımcı oldular. Daha sonrasında kendim
de internet üzerinden araştırdım. Savaş Özaydemir’in
nasıl böyle zengin olduğunu, insanların emeğini nasıl
gasp ettiğini bir kez daha anladım. Bu asalak patron
4 - İşçiden İşçiye
Eskişehir’de büyük bir otomotiv firmasının fabrika
açmasına karşı çıkmış. Bunun nedeni ise eğer bu
firma Eskişehir’de fabrika açarsa Eskişehir’de işçilik
ücretleri yükselirmiş. Öyle diyor patronumuz. Ama
bununla da yetinmiyor. Patronumuza göre işçilik ücretleri yükselirse Eskişehir’de fuhuş artarmış!
Ne kadar rezil bir tutum değil mi arkadaşlar? Patronlar, bizlere hakkımız olanı vermemek için ne kadar
alçalabiliyor, düşkünleşebiliyorlar.
Ama bu devran böyle gitmez. Elbette biz işçiler de
haklarımızı öğrenecek, sahip çıkacağız. Bir daha hiçbir patron beni bu kadar kolay ezemeyecek örneğin.
Bundan sonra çalıştığım yerlerde ben de hakkımı arayacak, işçi arkadaşlarımla birlik olabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Aylarca birlikte emek verdiğimiz siz işçi kardeşlerimi de haklarınızı öğrenmeye, sahip çıkmaya çağırıyorum.
Eski bir Kabel işçisi
3 paket makarna ile
onurumuzu satın almak istiyorlar!
yoruz. Özellikle Ankara’da Melih Gökçek deniBen de sizler gibi emeği ile yaşamaya çalışan, len, hilkat-garibesi şahsiyetin bu yardımları nasıl
aldığı ücret ile ay sonunu nasıl getireceğini hesap kullandığı hepimizin malumudur.
Ama bu konuda bizler için bu yardımların
edemeyen milyonlarca işçiden biriyim. Ben, sizlere bültenimiz aracılığı ile başka bir konudan kimlere yapıldığından çok daha önemli bir sorun
var. Az önce de söyledim, onlar bu yardımlar ile
bahsetmek istiyorum.
Biliyorsunuz, yeni bir seçim dönemi geliyor. gözümüzü boyamaya çalışıyor, karşılığında ise
Bu demek oluyor ki, yıllardır bizleri unutan ser- oyumuzu satın almak istiyorlar. Oysa biz verdimaye partileri bir kez daha kapımızı çalacak, biz- ğimiz emeğin karşılığını alabilsek, bu yardımların
lerden oy isteyecek. Bizleri türlü vaatlerle hiçbirine dönüp bakmayız bile. Dahası, ulaşımda
kandırmaya çalışacak, olmadık rüşvetler suna- ya da ödediğimiz faturalarda yaptıkları vurgunlar
son bulsa asıl yardıma muhtaç olanların kendileri
caklar.
olduğu da ortaya çıkacak.
Bu rüşvetlerden biri ise hepinizin bildiği gibi
Ama onlar, bizleri sefalete mahkûm ederek bu
daha çok belediyeler üzerinden gerçekleştirilen
yardımlar. Ücretsiz olarak yararlanmamız gere- sadakalara muhtaç bırakmak istiyor, böylece de
ken bir dizi hizmeti fahiş fiyatlarla bize satan be- onurumuzu satın almaya çalışıyorlar. Bu nedenle
lediyeler, kimi yerlerde yaptıkları sözde yardımlar ben tüm işçi kardeşlerimi, 3 paket makarna ile
ile bizlerin gözlerini boyamaya çalışıyorlar. onurumuzu satın almaya çalışanların yakasına yaSözde yardımlar diyorum, çünkü bu yardımların pışmaya, onlardan hesap sormaya çağırıyorum.
Sincan’dan bir işçi
gerçekten ihtiyacı olanlara değil de kendi yandaşlarına dağıtıldığını hepimiz çevremizde görüMerhaba arkadaşlar;
İşçiden İşçiye - 5
Kadın İstihdam Paketi'ne dair
yalanlar bir bir dökülüyor!
Kadın İstihdam Paketi, Kıdem Tazminatı’nın
fona devredilmesi, Özel İstihdam Büroları, Bölgesel Asgari Ücret ile birlikte hükümetin gündeminde
bulunuyor.Basına yansıyan haberlere göre, pakete
dair son hazırlıklar tamamlanmak üzere.
boyunca devletin ödeme yapacağı söyleniyor.
Devlet bu parayı nereden ödeyecek? Tabii ki işçinin cebinden!! Çalışan kadınlar için ödemenin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapılacağı söyleniyor.
Kıdem Tazminatı'nın fona devredilmesiyle birlikte
patronların payının %2'den %1'e düşürülecek olması, yükün daha fazla işçinin sırtına binmesi anlamına geliyor. Ayrıca fırsattan istifade doğum
yapan kadınların emzirme hakkı da bu tasarıda sessizce ellerinden alınıyor.
Aylardır “Çalışan kadınlar için müjde!” başlıklarıyla sunulan pakette kadınların doğum izinlerinin artırılacağı, isterse doğumdan sonra 2 yıl
kısmi çalışarak maaşını tam olarak alacağı, 3 çocuk
doğurursa erken emekli olacağı, sanayi bölgelerinde kreşler açılacağı vb. söyleniyor. Gelinen aşa* AKP Hükümeti’nin şefi Tayyip Erdoğan, yapmada, sermayenin temsilcisi AKP Hükümeti’nin tığı patavatsız açıklamalarla, kadınlara 3 çocuk doKadın İstihdam Paketi ile vaat ettiği “müjdeler” bir ğurmalarını tavsiye ediyordu. Pakette 3 çocuk
bir çöktü!
doğuran kadınlara önce nakdi yardım yapılacağı
söylendi, ardından bütçe için fazla geleceği düşüÖyle ki,
*Doğumdan önce ve sonra 16 haftalık doğum nülerek bundan da vazgeçildi. Şimdi de 3 çocuk
izninin 24 haftaya çıkartılacağı söylendi. Ancak doğuran kadınların gelir vergisinden muaf tutulaçok geçmeden doğum izni 18 haftaya geri çekildi. cağı söyleniyor. Ancak Asgari Geçim İndirimi'nin
2 yıl boyunca kadınların yarım gün çalışarak tam ücrete eklenen kısmı dışında gelir vergisi en düşük
maaş alacağı vaadinin de sahte olduğu anlaşıldı. 12, en yüksek 27 TL. Sermaye hükümetinin 3
Bugün gelinen aşamada, yarım gün çalışan kadın- çocuk karşısında ödeyeceği ise 3 kuruş para...
Aynı zamanda 3 çocuk doğurduklarında kadınlar için diğer yarım günün ücreti için ilk çocuk için
2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, 3. çocuk için ise 6 ay ların 6 yıl borçlanarak erken emekli olabilecekleri
6 - İşçiden İşçiye
söyleniyor. İyi de, kadınlar mezarda emeklilik
yasasına göre zaten 65 yaşından önce emekli
olamıyorlar ki. Aynı şekilde 6 yıllık prim
borcu yine kadınlar tarafından ödenecek, o da
65 yaşına geldiklerinde ölmedikleri koşullarda!
*Çalışan kadınlar için kreşler açılacağı, kamuda kreş zorunluluğu getirileceği de yalan!
Kamuda kreşler için ödenmesi gereken bütçeyi yönetmeliklerle kesen aynı AKP Hükümeti değil mi? Sanayi bölgelerinde kreşlerin
açılmasına dair basına yansıyan tek bilgi ise
10 sanayi bölgesine 10 kreş açılacağı ve kreş
açan sermaye sahiplerine ise vergiden indirim
yapılacağı yönünde. Yani böylelikle sermayedarlar bir taşla 2 kuş vurmuş olacaklar. Birincisi kreşlerden kadın işçilerden alacakları
ücretlerle yeni bir kar alanı açacaklar, ikincisi,
üzerlerindeki vergi yükünü hafifletmiş olacaklar. Ayrıca geçtiğimiz günlerde yapılan bir
açıklamayla bundan da vazgeçildiğini, kadınlara 300 TL kreş yardımında bulunulacağını
öğrenmiş bulunuyoruz. Özel kreşlerin fiyatını
düşündüğümüzde 300 TL'nin devede kulak
kaldığını rahatlıkla söylemek mümkün.
AKP Hükümeti’nin yalanları saymakla bitmiyor. Yasa tasarısının bütününe baktığımızda
Kadın İstihdam Paketi ile yapılmak istenen tek
şey, bir yandan kadın emeğini ucuz iş gücü
olarak görerek, kadın istihdamını artırma gerekçesiyle esnek, güvencesiz, kuralsız çalışmaya mahkum etmek, öbür yandan ise
kadınların doğurganlığını artırarak, sermaye
sınıfı için orta vadede ucuz iş gücü anlamına
gelecek genç nesiller yaratılmasını sağlamak.
Dolayısıyla, bu yasa tasarısına bir bütün
olarak karşı çıkmak gerekiyor. Yapılması gereken tek şey, kadın istihdam paketiyle birlikte
esnek çalışma paketinin diğer başlıkları olan,
Kıdem Tazminatı’nın fona devredilmesi, Özel
İstihdam Büroları, Bölgesel Asgari Ücret’e
karşı kadın erkek işçi ve emekçiler olarak birleşik mücadeleyi yükseltmek! Yoksa geriye
kadın işçiler için kırıntı denebilecek haklar
dahi kalmayacak.
İşçiden işçiye
Bülbüloğlu’nda verilen
vaatler yine suya düştü!
Bültenimizin bir önceki sayısında Bülbüloğlu’ndaki yemek eylemi ile ilgili bir yazı çıkmıştı.
Aradan yaklaşık 1 ay geçmesine rağmen yemek
hakkında verilen sözler tutulmadı. Sadece göstermelik bir form doldurttular. Sınıf ayrımcılığını yemeklere dahi yansıtmaktalar. İdari personel ile işçi
arasına bir duvar örmüşler. İşçiye tabldotta, idari
personele ise porselen tabakta yemek veriyorlar.
İdari personele salata verilirken, işçiye ise verilmiyor.
Eğer “Ben büyük bir fabrikayım, dünyaya
hitap eden bir markayım” diye düşünüyorlarsa
bunda çok yanılıyorlar. Ekmeği emekçiye vereceksin. İşçi seni rezil de eder, vezir de!
Bir de diğer sorunlardan bir tanesi yönetimin
beceriksizliği, daha doğrusu işçiyle işçiyi karşı
karşıya getiren uygulamaları. İşçiler arasında
adam ayrımcılığı, insanların maddi-manevi durumlarından faydalanıp kendilerine kukla seçmeleri, bu kuklalar sayesinde işçiye istediklerini
yaptırmaya çalışmaları fayda sağlamayacaktır.
Bu düzen böyle gitmez. İşçi bilinçleniyor.
Eninde sonunda maddi manevi tüm haklarımızı,
bu sömürücü takımından alacağız.
Bülbüloğlu'ndan bir işçi
İşçiden İşçiye - 7
??
?
Hidromek sürekli büyüyor, peki işçiler?
Hidromek sermayesi gün geçtikçe her alanda büyüdüğünü gösteriyor. Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan Hidromek, başka
ülkelerdeki sermayelerle işbirliği yapıyor. Japon sermayeli Mitsubishi’yi de alan Hidromek iş alanlarını
genişletiyor. Ayrıca iş hacmini büyütmek için yeni
fabrikalar açıyor. Son beş yılda yüzde 318 büyüdüğünü söylüyor. 5 kıtada 50 ülkeye ihracat yapıyor...
yen patronların böylesi dertleri hiç olmuyor.
Biz işçiler hakkımızı aramadığımız sürece patronlar her gittikleri yerde ne kadar büyüdüklerini anlatmaya devam edecekler. Örgütlenip hakkımızı
aramadığımız sürece yaşam koşullarımız daha da kötüleşecek ve yaşam dayanılmaz bir hal alacak.
O halde haklarımızı aramak ve mücadele etmek
için Sincan İşçi Birliği’nde birleşelim. Bu sömürü
Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde birçok pat- düzenine dur diyelim.
ron çeşitli vesilelerle işçilerine ne kadar büyüdükleHidromek’ten bir işçi
rini anlatarak “teşekkür” ediyorlar. Fakat bu büyüme
ne pahasına oluyor?
Kimi fabrikada bu büyüme aynı işi daha az işçiye
yaptırarak oluyor. Kimisinde fazla mesaileri vermeyerek... Ama bu büyüme, bu sömürü düzeninin-kapitalizmin doğasında var. İşçiler çalıştıkça (patronlar
onların yasalardan doğan haklarını verseler dahi) sermaye her geçen gün büyüyor. Onlar büyüdükçe biz
işçilerin yaşam koşulları daha kötüye gidiyor. Onlar
büyüdükçe biz küçülüyoruz. Her geçen gün borç batağına sürükleniyoruz. Kiralarla, kredi borçlarıyla,
mutfak masrafları, vb. ile küçülüyoruz. Ama büyü-
Sincan Organize’de işçi kıyımı
Arçelik Sincan Organize’nin en büyük fabrikası.
Sadece üretim kapasitesi ve işçi sayısı ile değil, Organize’de birçok fabrikanın Arçelik’in yan sanayisi
olarak çalışması nedeniyle de Arçelik’te yaşanan her
gelişme, Sincan Organize’de çalışan işçilerin büyük
çoğunluğunu doğrudan etkiliyor.
kayı doğrudan etkilediği için, bu kıyım Arçelik ile
sınırlı kalmadı.
Arçelik’e çalışan Kabel, Mefa gibi birçok fabrikada da iş daralması bahanesi ile işçi kıyımları yaşandı.
Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki, iş güvencesi,
biz işçilerin önündeki en temel sorunlardan birini
oluşturuyor. Patronlar sınıfı ve onların hizmetindeki
AKP iktidarı türlü yasalarla esnek üretimi daha da
derinleştirmek, iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmak isterken, bu iş güvencesi hakkına sahip
olmak ise yalnızca örgütlenmek ve mücadele etmek
ile mümkün. İşçileri bir paçavra gibi kapının önüne
atan küstah patronlara dur demek için, işçi sınıfının
Geçtiğimiz haftalarda Arçelik’te bir kez daha bu neferleri olarak omuz omuza mücadele etmek dıalışıldık işçi kıyımı yaşandı. Ama söylediğimiz gibi, şında bir seçeneğimiz yoktur.
Arçelik’teki gelişmeler Organize’deki birçok fabriArçelik’te zaten Koç hükümdarlığı işbirlikçi Türk
Metal çetesinin de yardımı ile devam ediyor. Esnek
üretim hemen her yöntemi ile en pervasız şekilde uygulanıyor. Bu yöntemlerden biri de sözleşmeli işçilik uygulaması. Arçelik her sene yüzlerce işçiyi 6
aylık sözleşmelerle işe alıyor, iş yoğunluğu azaldığı
anda ise bu yüzlerce işçiyi her türlü haktan mahrum
bir şekilde kapı önüne koyuyor.
8 - İşçiden İşçiye
Dershaneler, eğitimde eşitsizliği yaratan
sistemin parçasıdır!
İşten yorgun argın çıkıp da eve gidince ilk iş olarak
ayaklarımı uzatıp televizyondan haberleri izlerim. Son
bir iki aydır bir dershane muhabbetidir tutturmuşlar.
Bir çocuğum olmadığı ve dershane çağımız çoktan
geçtiğinden belki bu konu beni çok ilgilendirmiyor
lakin iki tane yeğenim var, en azından onlar için bu konuya bir açıklık kazandırmak boynumuzun borcu.
Hem hükümet hem de cemaat tarafından gündem,
özellikle dershane konusuyla meşgul ediliyor. Bir taraf
“eğitim sistemi kötü, dershaneler bunun için kaldırılamaz” diyor, diğer taraf eğitim sistemiyle hiç ilgilenmeyip “dershaneleri kapatıp özel okullar yapılsın”
diyor.
Hal böyleyken şunu düşünmek gerekiyor; bu dönen
tartışmalar neye hizmet ediyor? Gerçekten körpe kuzularımızın daha iyi eğitim almasını mı savunuyor bu
taraflar, yoksa ortada gerçekten paylaşılması gereken
bir kirli kâr pastası için mi kavga ediyorlar?
Onlar bu tartışmaları yaparken, bizim kafamız karışıyor ister istemez. Acaba kapatılsın mı dershaneler
yoksa çocuklarımız eşit bir şekilde eğitim almaya
devam mı etsinler? Bizim için en önemli varlıkların
geleceklerini düşünürken önümüze bir veli çıkarıyorlar diyor ki: “Dershaneler çocuklarımızın eğitimi için
önemli, onları sınavlara hazırlıyor, okullar bunun için
yeterli değil”. Bir öğrenci çıkarıyorlar “biz Van'da
dershaneler sayesinde Ankara'daki insanlarla eşit koşullarda sınavlara hazırlanıyoruz, eşit eğitim hakkımızı engellemesinler”. Bir öğretmen çıkarmışlar diyor
ki; “Dershane öğretmeniyim, TOKİ'den ev aldım, dershaneler kapatılırsa borcumu nasıl öderim, bu gidişle
intihar ederim”.
Bu durum bana bir Erzurum'lu fıkrasını anımsattı.
Erzurum'lu maça gidiyor. Birine soruyor. “Hele baba
maç kaç kaç?” Diğeri cevap veriyor: “İçi içi.” Soruyu
soran diyor ki; “Çim içi, çim içi.” Yani maç berabere
bittiğinde kimin kaç gol attığını aramayız. Dershane
sorunundaki her iki taraf da çıkarları uğruna mücadele
ederken, biz maçın ne için yapıldığından ziyade, bildiğimiz skorun gollerinin kimlere ait olduğunu soruyoruz. Ne öğrenci velisi sınav sisteminin gereksizliğini
sorguluyor, ne Van'lı öğrenci ülkenin doğusu ve batısı
arasındaki bu eğitim eşitsizliğini ve eğitim sisteminin
genel eksikliğini yaratan kapitalist sistemi sorguluyor,
ne de öğretmen Milli Eğitim'de öğretmen olarak çalı-
şamadığını ve dershane gibi kurumlara neden ihtiyaç
duyduğumuzu ve bir öğretmenin barınma hakkı için
çektiği çilenin nedenini sorguluyor.
Bunları anlatırken bu durum sadece bizim ülkemizde yaşanan bir sorun demiyorum elbette. Eğitim
kalitesi bizden görece daha iyi olan ülkelerde de dershaneler var. Dershaneleri yaratan sistem Türkiye'de de,
farklı ülkelerde de aynı temelden besleniyor. Eğitimin
paralı hale getirilip okulların birer ticarethaneye dönüştürüldüğü, öğrencilerin karlı bir müşteri olarak görüldüğü bu sistem aynı zamanda eğitimdeki
eşitsizlikleri de beraberinde üretmiş oluyor.
Sözün kısası, dershanelerden kimlerin nasıl kar elde
ettiği ve bu kazançları neden kaptırmak istemedikleri
apaçık ortadayken, dershanelerin eğitimde fırsat eşitliği yarattığını bizlere yutturmaya çalışıyorlar. Dershaneler eğitimde eşitsizliği yaratan sistemin bir
parçasıdır. İşçi emekçi çocuklarının çoğu eğitimde
eşitlik yarattığı söylenen dershanelere zaten parası olmadığı için gidememektedir. Gidenler ise, dişinden tırnağından arttırdığı üç-beş kuruşu dershane
patronlarına vermek zorunda kalıyorlar. Dershaneler
eğitimde bir eşitlik yaratmadığı gibi var olan eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. Zaten kapitalist sistemde eşitlikten söz etmek, abesle-işgalden başka bir
şey değildir.
Bize düşen bu tartışma ortamında yaratılan yapay
kutuplardan, yani dershaneler kapatılsın ya da kapatılmasın taraflarındansa, asıl eğitim sistemi neden iyi
değil, nasıl iyileştirilebilir, sınav sistemi olmadan da
insanlar bilimsel bir yönlendirmeyle nasıl meslek sahibi olabilir diye sorabilmeliyiz. Dershaneye neden ihtiyaç duyalım? İhracatta bu kadar iyi olduğumuz
söylenirken, IMF’ye borcumuz bulunmamasıyla övünülürken, ülkemiz hükümetin bahsettiği kadar refah
seviyesindeyken, öğretmen atamaları neden ülkenin
yeterli ödeneği olmadığı için yapılamıyor gibi soruları
kendimize sorup, bunların üzerine kafa yoralım.
Bu tartışmaların sonunda varacağımız cevap, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir sistem ve her öğrencinin eşit, parasız, bilimsel ve nitelikli bir eğitim
alması olmalıdır. Bu sistemin geçerli olabilmesi ise,
ancak işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesiyle
mümkün olabilir.
İvedik OSB'den bir işçi
İşçiden İşçiye - 9
AKP-Cemaat çatışması,
büyüyen rantın paylaşılması sorunu ve
yaklaşan yerel seçimler
Geride bıraktığımız haftalarda AKP ve Cemaat
arasında dershanelerin kapatılması üzerinden yeni
bir kapışma başladı. Tam da yerel seçimlerin yaklaştığı bir aşamada Tayyip Erdoğan'nın AKP'si ve
Fettullah Gülen'in cemaati arasında patlak veren
çatışma, şimdilik durulmuş gibi gözükse de ilerleyen günlerde çatlağın daha da derinleşmesi ve
tekrar daha büyük bir gürültüyle patlak vermesi
kaçınılmazdır.
AKP ve Cemaat arasındaki ilişki ortak çıkarlar
ve rant paylaşımına dayalı gerici/kirli bir koalisyondur. Bu koalisyon iktidarı ele geçirme, rant
paylaşımından “aslan payı”nı alma, toplumu ortaçağ zihniyeti ile yeniden şekillendirme ve
“hasım” kabul ettiği kesimlerden intikam alınması amacıyla kuruldu. Ortak hedefler, tarafların
iç çatışmalarını bir dönem ertelemelerini gerektiriyordu.
kendi eline almayı hedeflerken, cemaat ise, mevcut etkisinin azalmasına ve iplerin AKP şahsında
Tayyip Erdoğan’ın eline geçmesine engel olmak
istemektedir. Dershaneler cemaatin en büyük rant
ve insan kazanma kaynaklarıdır ve bunu iyi bilen
Tayyip Erdoğan da cemaatin etkisini kırabilmek
ve kendi denetimi altına alabilmek hesabıyla bu
konuyu gündeme getirmektedir.
Gelinen aşamada, ele geçirilen iktidarı ve büyüyen rant pastasını paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşen taraflar arasındaki çatlak
derinleşmiş, “din/iman” bir kenara bırakılmış,
maskeler atılmış, karşılıklı olarak pislikler ortaya Tartışmaların bir tarafı CHP ve Kılıçdaroğlu
saçılmaya başlamıştır. Yaklaşan yerel seçimlerin
AKP'nin çırpınışlarını gören CHP tarafı, genel
öncesinde tehditler/şantajlar birbirini kovalamış,
her iki taraf da, rezillik ve düşkünlükte sınır tanı- başkan Kılıçdaroğlu şahsında cemaatle ilişkilerini
geliştirmek ve yaklaşan seçimlerde cemaatin desmamıştır.
teğini alabilmek hesabıyla çeşitli girişimlerde buMedya tarafından dershane tartışmaları üzerinden AKP-Cemaat arasındaki çatışma diye yan- lundu. Cemaatin önde gelen isimleriyle
sıtılan çatışmanın perde arkasına bakıldığında, Kılıçdaroğlu'nun oturduğu kahvaltı masası kabüyüyen rantın paylaşımı ve tarafların kendi ara- muoyuna yansıdı.
larında bir iktidar dalaşına tutuştuğu kolaylıkla Elbette CHP'nin hamleleri bununla sınırlı değil.
görülmektedir.
Sermayenim sadık bir hizmetkarı olarak CHP, arYoğun sömürü, sermayenin talanına açılan sızlıkta sınır tanımayan AKP'nin yıpranması ve
alanlar ve buradan elde edilen kirli rant ile eği- sermayenin gözünden düşebileceğini hesaba katimden, sağlığa, yargı kurumlarından, orduya tarak, genel seçimlerde hükümet olma hesapları
kadar tüm devlet kurumlarının ele geçirilmesi, bu yapıyor. Cemaatle sıcak ilişkileri olduğu bilinen
“ganimet”in paylaşımı sorununu da ortaya çıkar- Sarıgül'ün CHP'ye katılması ve Necmettin Erbamıştır. AKP, Cemaatin etkisini kırmayı, denetimi kan'ın yeğeni Sabri Erbakan'ın üyelik talebinin
10 - İşçiden İşçiye
CHP MYK'sında kabul edilmesi, CHP'nin seçim
hesaplarını gözler önüne sermektedir. Sözde gericiliğe “meydan okuyan” laikliğin “savunucusu”
CHP, söz konusu seçim hesapları olunca gerçek
kimliğini gizleyememektedir.
lüks içinde yaşarken bizlerin çektiği yoksulluktan bunu görebiliriz. Attığımız adımda, aldığımız
nefeste, aslında yaşamımızın her anında bu gerçeği görebiliriz.
lardan, polis zorundan bunu görebiliriz. Birileri
OSTİM'den bir işçi
O halde sefaletimizin büyümesine, haklarımıAKP-CHP ikilemi değil,
zın gasp edilmesine daha ne kadar izin vereceğiz?
Bu rezilliğe katlanmaya devam mı edeceğiz,
devrimci sınıf mücadelesi!
yoksa buna bir son vermek, hakkımız olanı almak
AKP, CHP veya diğer sermaye partilerinin biz- için mücadele mi edeceğiz?
lere verebileceği hiçbir şey yoktur. İktidarı elinde
Unutmayalım ki bizi sadece seçim dönemlebulunduranlar ve iktidarı ele geçirme hesabı perinde
hatırlayan ve oylarımızı alabilmek için
şinde olanlar bizlerin oylarıyla hükümet olup, sermayenin ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda iş önemsiyormuş gibi davranan düzen partilerinin
yapıyorlar. Onlar, biz işçilerin yaşadığı açlık ve hiçbiri bizi kurtaramaz. AKP'si, MHP'si,
sefaleti derinleştirir, elimizde kalan son hak kı- CHP'siyle bu partiler bizleri açlık ve sefalete
rıntılarına dahi göz dikerken bizler ise, her seçim mahkum eden, yaşamlarımızı köleleştiren kapitadöneminde bu kokuşmuş partilerden birini seç- list sistemin sadık hizmetkarlarıdır. Hesapları sermek için sandık başına gitmekteyiz. Ancak artık mayeye en iyi hizmeti vermek ve kendi
farkına varmalıyız ki, bizim önümüze alternatif servetlerine servet katmaktır.
olarak konulan tüm partiler patronlar sınıfını temAKP ve cemaat arasında ortaya çıkan çatlak ve
sil ediyorlar.
bu çatlaktan sızan iğrençlikler, biz işçi ve emekÇıkardıkları yasalardan, maaşlarımıza yapılan çileri kandırmak için dini alet olarak kullananladüşük zamlardan, hastanelerin, eğitimin paralı rın ne mal olduklarını bir kez daha göstermiştir.
hale getirilmesinden bunu görebiliriz. Kendilerine Artık hiçbir onurlu işçi ve emekçi, bu rezillerin
kıyak emeklilik yasası hazırlayanların bizlere me- peşinden gidemez. Cemaatlerin ya da sermaye
zarda emekliliği dayatmasından da bunu görebi- hizmetkarı partilerin kuyruğuna takılmanın bizim
liriz. Çalışma koşullarımız bir parça düzelsin, için kurtuluş olmadığı bilinciyle hareket etmeli,
maaşlarımız biraz daha artsın diye hak arama mü- haklarımız ve geleceğimiz için devrimci sınıf mücadelesine giriştiğimizde karşımıza dikilen yasa- cadelesini yükseltmeliyiz.
İşçiden İşçiye - 11
İletişim:
* Mamak İşçi Kültür Evi (Tıp Fakültesi cad. 586 sok. 2/A
Tuzluçayır/Mamak) Tel:368 06 90
*E-Mail: [email protected]
İşçi Bülteni Özel Sayı: 1075 * Fiyatı: 25 Kr * Aralık 2013 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel süreli, siyasi, ayda bir,
Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sk. 5/3 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52
* Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92