GÜNCEL Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı

Transkript

GÜNCEL Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Belediyeler Birliği adına
SA H İ Bİ
Gültan KIŞANAK
Tuncer BAKIRHAN
YAYIN DANIŞMA KURULU
Kerem DURUK
Hediye KILINÇ
Metin AKDENİZ
Seher TÜMER
Erdal BALSAK
Halil BAYHAN
YAYIN YÖNETMENİ
İdris ELHAKAN
İLETİŞİM ADRESİ
Şehitlik Mahallesi İstasyon Caddesi
Sümerpark
Yerleşkesi Merkez Bina K:2
Yenişehir - Diyarbakır
Tel: 0 412 224 53 37
Faks: 0 412 224 53 38
E-Posta: [email protected]
Web: www.gabb.gov.tr
BASIMEVİ:
Gün Matbaası
Beşyol Mah. Akasya Sok. N: 23
Küçükçekmece-İSTANBUL
Tel: 0212 580 63 81
GÖRSEL YÖNETMEN
Naturel Basın
Tel: (0412) 251 61 98
KAPAK FOTOĞRAFI
www.haberdar.com
Birlik Dergisi dört ayda bir ücretsiz
olarak yayımlanır.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüş
ve önerilerden yazarları sorumludur.
7
3
9
10
17
21
32
34
40
45
50
54
GÜNCEL
32
54
Birliğimiz Derik"te Hasar Tespit Çalışması Yaptı
Cizre ve Silopi Belediyeleri ile Dayanışma Hamlesi
Sur İçinde Hasar Tespit Çalışmaları
Bölgeden İzlenimler
AKADEMİ GÜNCEL
Akademi’de Yerel Yönetimler Tartışıldı.
Eğitim Müdürlüğü / son 4 ay içerisinde düzenlenen eğitimler
DOSYA
“Bölgesel Hasar Tespit Raporu”
(Strateji Geliştirme & Dış ilişkiler ve Kadın Politikalar Müdürlüğü)
MEVZUAT
Harcama Yetkilisi – Birlik Yazı İşleri Müdürü Metin AKDENİZ
ŞEHİR VE EŞ BAŞKAN
Varto Belediyesi Eşbaşkanları ile Röportaj (Eş Bşk. Sabite EKİNCİ - Eş Bşk. Hüseyin GÜNEŞ)
KADIN
“Yerel Yönetimlerde Kadın Eğitimleri Devam Ediyor ” Güncel haberler
“JİNEOLOJİ“den Derlenen (Kadın Politikaları Müdürlüğü)
MAKALE
Kamusal Alanlar - Peyzaj Mimarı Evin Dinar AKBOĞA
SAĞLIK
Çatışmalı Süreçte Kent ve İnsan sağlığı – Diyarbakır Tabip odası Yönetim Kurulu
YEŞİL SAYFA
Savaş Stratejisi ve Doğanın Yıkımı - Talat Çetinkaya
GEZİ REHBERİNDEN
Batman İlçelerini tanıyalım (Sason, Gercüş, Hasankeyf, Beşiri, Kozluk)
KÜLTÜR
Çatışmalı Süreç ve Kültürel Miras-Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Daire Bşk. Nevin SOYUKAYA
EDİTÖR
Merhaba,
2016 yılının ilk, Birliğimizin 18'inci sayısını siz değerli okurlarımıza sunuyoruz.
Dünya da ekonomik, sosyal ve siyasal alt üst oluşların yaşandığı, kentlerin yeniden dizayn edildiği
ve geleneksel birçok kurum ve anlayışın nitelik ve şekil değiştirdiği bir dönem de yeni sayımızla
sizlerle buluşuyoruz.
Dergimiz, yerel yönetimleri ilgilendiren konulara ilişkin özel temalı iki dilli olarak dört ayda bir yayımlanmakta olup,
bu sayımızda Aralık 2015 – Mart 2016 dönemine ait birlik faaliyetlerimiz, yapılan eğitimler, kadın politikaları ve
mevzuat bölümleri ile üye belediyelerimize ilişkin bölümler yer almaktadır.
Her sayıda özel olarak hazırladığımız dosya bölümünde, yoğun çatışmaların yaşandığı, Varto, Sur, Silvan, Derik,
Nusaybin, Cizre, idil, Silopi, Lice, Hakkari Merkez, Yüksekova ve Bitlis Hizan’da birlik olarak yürüttüğümüz çalışmaların sonucunda ortaya çıkan, strateji-dış ilişkiler ve kadın politikalar müdürlüklerimizin oluşturduğu “Bölgesel Hasar Tespit Raporu”na yer verilmektedir.
Yine şehir ve o şehrin eşbaşkanı’nın tanıtıldığı “Şehir ve Eşbaşkan” sayfamızda; üye belediyelerimizden Varto Belediyesi’nin çalışmalarını ve eş başkanlarını sizlerle buluşturuyoruz.
BİRLİK üyesi belediyelerimizin yaptığı bazı çalışmalardan kısa haberlere her sayımızda olduğu gibi
bu sayımızda da yer veriyoruz.
Üye belediyelerimiz dünya yerel yönetimler deneyimi açısından bir ilk olan, eştemsiliyeti esas almış, kadın politikaları daire başkanlıkları/müdürlükleri/birimleşmelerini gerçekleştirmiş, kadın çalışmaları açısından ön açıcı
pratikler açığa çıkarmışlardır. Bizlerde Kadın sayfasında, katılımcılığı-kadın bakışını esas alan Kadın Politikalar Müdürlüğümüzün yürüttüğü çalışmaların materyallerine yer veriyoruz.
Yine 21. yy’da iktidarlaşan - erilleşen bilimi eşitlikçi temelde yeniden tartışmaya açan “JİNEOLOJİ” yi, bizde yeniden derlediğimiz bir yazıyla sizlerle paylaşıyoruz.
Dergimizin “Sağlık” bölümünün bu sayıdaki konusu ise “Çatışmalı Süreçte Kent ve İnsan Sağlığı” başlıklı yazıyı,
Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu kaleme aldı,
Yine yeşil sayfamızda birlik çalışanımız Talat Çetinkaya’nın, “Savaş Stratejisi Olarak Doğanın Yıkımı” başlıklı kapsamlı değerlendirmesi, bizlere yeniden ekolojik bilinçle yaşamanın önemini hatırlatmaktadır.
Birlikte belediyecilik anlayışı ile kentlerimizde yeni yaşamı inşa etmek için yolumuza devam edeceğiz. Değerli
okurlarımıza dergimize gösterdikleri ilgi nedeniyle teşekkür ediyor,
Yeni sayımızda tekrar sizlerle buluşabilmek dileğiyle. Dostçakalın
Mardin'in Derik ilçesinde (25 Kasım 2015) tarihinde sokağa çıkma
yasağı ilan edilmişti. Yaşanan yoğun çatışmaların sonucunda
yurttaşların evlerinde yaşam şartlarının zorlaştığı, 8 gün boyunca
elektrik, su sıkıntısının yaşandığını dile getirdiler.
Birliğimiz Derik"te Hasar
Tespit Çalışması Yaptı
Sokağa çıkma yasağının 8. günde kalkmasının ardından, (04.12.2015) tarihinde Derik belediyesi’nin talebi üzerine Birliğimiz, Mardin Büyükşehir Belediyesi,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Kızıltepe Belediyesi tarafından İlçede hasar tespit çalışmaları yürütüldü.
Hasar tespit çalışmaları esnasında, ilçede yakılmış ya da zarar
görmüş evler, dükkanlar, harabe haline gelen sokaklar ve besicilerin yetiştirdiği hayvanlarının telef olduğu izine rastlandı. Özellikle 4
mahallede bazı ev ve işyeri kullanılamaz halde. Yoğun çatışmaların
yaşandığı Dağ, Küçükpınar, Cevizpınar ve Kale mahallelerinde patlamalar nedeniyle hasar gören içme suyu şebekesinin kesildiği,
yurttaşların damlarında bulunan su depolarının zarar gördüğü, elektrik direklerinin devrildiği sokaklarda, kurşunlara hedef olmuş araçlar bulunuyor. Yoğun çatışma ve patlamalar sebebiyle mahalle
sakinlerinin evlerini terk etmeleri sebebiyle özel değerli eşyalarının
çalındığı ve evini terk etmeyenlerin ise sokaktan uzak mutfak bölümünde günlerce, aç, susuz kaldıkları tespit edildi.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
3
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
4 mahallede kurşunlara hedef olan kimi evlerin harabeye uğradığı, ev eşyalarının talan edildiği, özel değerli eşyaların çalındığı
ve hayvanların telef edildiği izlendi.
GABB üyesi belediyeler, Mardin Büyükşehir belediyesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Kızıltepe
Belediyesi ve Derik belediyesiyle ortaklaşa 40 kişilik mimar, inşaat ve elektrik mühendisleri, şehir
plancıları ve yapı-kontrol teknik çalışanlarından oluşan ekipler ilk etapta belediye hizmet binasında bir
araya gelerek, incelemeler esnasında ne tür hizmetler yürütüleceği konusunu görüştüler.
Teknik ekipler daha sonra Dağ, Küçükpınar, Cevizpınar ve Kale mahallelerinde yapı kontrol ve hasar
tespiti için çalışmalarını ikişer kişiden oluşan grup-
lar halinde yürüttü. Bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan zarar ziyan ve tüm hasar formları birliğimiz
teknik komisyonuna sunuldu, en önemlisi yoğun
zarar gören yurttaşların zarar ziyanlarının giderilmesi
konusu birliğimiz üyeleriyle ortaklaşa ele alındı.
Yürütülen bu çalışmalar neticesinde elde edilen
görüntü materyalleriyle tespit edilmiş hasar tespitleri
az hasarlı ve çok hasarlı olarak yapılarda oluşan iç ve
dış mekansal hasarlar ayrıca yurttaşların zarara uğrayan ev eşyalarının durumu da belgelenerek, bir rapor
halinde zarar ziyanların tespiti kamuoyuyla paylaşıldı.
Sur İlçesinde Hasar
Tespit Çalışmaları
Diyarbakır'ın Sur ilçesinde (30 Kasım 2015) tarihinde ilan edilen sokağa
çıkma yasağı, yaşanan yoğun çatışmalar sebebiyle; ilçede yaşayan yurttaşlar elektrik, su sıkıntısı, şiddetli sarsıntılardan dolayı camlarının sürekli
kırıldığını ve gıda ihtiyaçlarının tükendiğini dile getirdiler. 6 mahallede ise
patlayıcıların ve kurşunların hedefi olmuş, apartman ve meskenlerin
adeta yıkık harabeye olduğu ev eşyalarının talana uğradığı tespit edilmiştir,
ilçede yaşamını sürdüren yurttaşlar yardım eli uzatılmasını, zorlaşan
yaşam koşulları karşısında seslerinin duyulmasını istemişlerdir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
5
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Sokağa çıkma yasağının kısmen sürdüğü
mahallelere patlamamış mühimmatların
imha edilmesi nedeniyle söz konusu yerlere güvenlik sebebiyetiyle girilememektedir. Harabeye
dönen ilçede savaşları aratmayan yoğun çatışmalardan etkilenen Sur’da her şeye rağmen yaşamın sürdüğü diğer 9 mahallede ve ilçenin en işlek yerlerinden
Melikahmet caddesindeki işyerlerinde yerinde incelemeler yapıldı. (04.02.2016) tarihi itibariyle Birliğimiz,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur belediyesinin
ortaklaşa yürüttükleri hasar tespiti ve onarım çalışmalarımız halen devam etmektedir.
Çalışmalar esnasında, ilçede yakılmış, yıkılmış,
talan edilmiş ya da zarar görmüş apartman, evler ve işyerleri, harabe haline gelmiş cadde ve sokaklarda patlamamış mühimmat izlerine rastlandı. Özellikle Hasırlı,
Cevatpaşa, Fatihpaşa ve Cemal Yılmaz mahallelerinde
içme suyu şebekesinin tamamen kesildiği, elektrik direklerinin devrildiği, yurttaşların tamamen boşalttığı evlerinin, işyerlerinin ve inanç yerlerinin tamamen zarar
gördüğü, yoğun çatışma ve patlama seslerinin duyulduğu yerler tamamen yok olmuş yaşanamaz durumdadır. Yoğun çatışmanın yaşandığı ilçenin diğer 9
mahallesinde (27 Ocak 2016) tarihinde ilçe kaymakamlığınca sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, bu esnada ev aramaları yapılırken yurttaşların çoğu evlerini
terk etmek zorunda kalmış, (03 Şubat 2016) 6 gün
süren yasağın kaldırılmasının hemen ardından Sur
belediyesinin talebi üzerine patlamalardan dolayı
zarar görmüş, yardım bekleyen yurttaşlar için GABB,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur belediyesi
tarafından ortaklaşa oluşturulan hasar tespit komisyonu incelemede bulunmuş ve ilçede halen çalışmalar aralıksız sürmektedir.
15 kişilik basın, zabıta, inşaat mühendisi, yapıkontrol ve teknik elemanlardan oluşan hasar tespit
komisyonu ekipleri çalışmaların başında ilk etapta
belediye hizmet binası meclis toplantı salonunda bir
araya gelerek, ne yapılabilir konusunda görev dağılımında bulundu. Ayrıca Sur belediyesi giriş katında
bir kriz masası oluşturularak halkın sorunlarına cevap
olunmaya çalışılıyor.
Teknik ekipler İskenderpaşa, Abdaldede, Alipaşa,
Lale bey, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Caminebi,
Camikebir, Melikahmet mahallelerinde yapı kontrol
ve hasar tespiti için çalışmalarını ikişer gruplar halinde sürdürmektedir. Bu çalışmaların sonucunda komisyon ortaya çıkan zarar ziyan formlarını belediye
yetkililerine sunarak, en önemlisi aciliyet gereken
yerlerde yoğun zarar gören yurttaşlara hasarların giderilmesi konusunda yerinde çalışma yürüterek yurttaşlara yardımda bulunulmaktadır.
Cizre ve Silopi Belediyeleri ile
Dayanışma Hamlesi
Birliğimiz, Diyarbakır büyükşehir belediyesi, Mardin
büyükşehir belediyesi, Silopi belediyesi ve Cizre
belediyesi ortaklaşa
kentsel altyapının
onarımı, hasar tespiti ve gıda ihtiyaçlarının giderilmesine
yönelik çalışmalar
sürüyor. Yürütülen
bu çalışmalar ihtiyaç
doğrultusunda
devam etmektedir.
2015 yılı Ağustos ayından beri bölgede
yaşanan çatışmalı süreçten birebir etkilenen yerleşim yerlerindeki üye belediyelerimize desteklerimiz devam etmektedir. Yaşanan yıkımı
bir afet ve acil durum olarak ortaya koyan birliğimiz bu
doğrultuda yaraları sarmaya ve çözüm gücü olmayı
kendine amaç edinmiştir.
Silopi ve Cizre ilçelerinde uygulanan sokağa çıkma
yasakları kaldırıldığı andan itibaren birliğimiz üye belediyelerimizin ihtiyaçları doğrultusunda Cizre ve Silopi’de
yurttaşlara sunulan hizmet kalitesinin artırılması yönünde
çalışmalara hızlı ve etkin bir şekilde başlamıştır.
Çatışmalı süreçten etkilenen yerleşimlerdeki altyapı ve üstyapı alanındaki tespitler hızlı bir şekilde yapılmaya devam etmektedir. Cizre belediyesinin talebi
doğrultusunda birliğimize üye belediyelerden mühendis ve mimarlardan oluşan teknik ekipler hasar tespit
çalışmalarına devam etmektedir. Çalışmaya kurumsal
olarak katılan TMMOB ve gönüllü mühendis, mimarlarla çalışmalar koordineli bir şekilde yürütülmektedir.
Özellikle altyapıda su ve kanal ile ilgili yaşanan sorunlara çözüm gücü olmak amacıyla belediyelerimize
ilgili teknik destek birimleri yönlendirilmiş ve sorunlara müdahale kapasitesinin artırılması yönünde çalışmalar yapılmıştır. Bu kapsamda Diyarbakır DİSKİ, Van
VASKİ ve Mardin MARSU idareleri Cizre ilçesine yeterli teknik donanıma sahip ekiplerle destek sunmuş ve
çalışmalarını sürdürmektedirler.
Aynı şekilde 10.000 kişilik yemek çıkarma kapasiteli yemekhane, itfaiye hizmetleri, arama-kurtarma hizmetleri, temizlik hizmetleri ile ilgili üye
belediyelerden gerekli teknik ekipler, araç ve ekipmanlar dayanışma amacıyla Cizre’ye gitmiş ve çalışmalarına başlamışlardır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
7
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
GABB olarak “birlikten kuvvet doğar” şiarımızla üye belediyelerimiz arasında dayanışmanın tam da zor zamanlarda ortaya çıkarılması
gerekliliğini savunuyoruz. Cizre ve Silopi’de yaşayan yurttaşlarımızın belediye hizmetlerinden
en verimli şekilde faydalanabilmeleri için çalışmalarımız devam edecektir.
Ayrıca bölgemizde yoğun çatışmaların yaşandığı kentlerde; Birlik üyesi bir kısım belediyelerde meydana gelen olaylar nedeniyle içme
suyu ve kanalizasyon hatları ile üst yapıda
büyük yıkımlar oluşmuş, hatlar kısmen kullanılamaz hale gelmiş ve şehirlerde yaşayan vatandaşlara hizmet sunulamaz bir hal almıştır.
Söz konusu ortamlar sebebiyle vatandaşların evleri büyük hasar görmüş işyerleri yıkıma
uğramıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği, üye belediyelerinin de ihtiyaçları
doğrultusunda; zor durumdaki belediyeler için
her türlü yardım ve desteği sağlayacaktır. Bu
amaçla, Birlik tarafından bir dayanışma hamlesi
başlatılmıştır. Dayanışma için banka hesap
numarası ek’te sunulmuştur. Bu dayanışma Birlik çatısı altında koordine edilecektir.
Üye belediyelerimizin, diğer yerel kuruluşların, STK'lar ile meslek odalarının ve birliklerin
bir insanlık görevi olan başlattığımız bu dayanışmaya her türlü desteği verecekleri inancındayız. Saygılarımızla kamuoyuna duyurulur.
HESAP NUMARASI
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Belediyeler Birliği
Halk Bankası Ofis
Şubesi(0325)
TL Hesabı:
IBAN: TR18 0001 2009
3250 0016 0001 51
‘
Birliğimiz Yerel Yönetimler Akademisi üye belediyelerimizin eşbaşkan,
eşbaşkan yardımcıları ve
meclis üyelerine yönelik
karma olarak bir eğitim
çalışması gerçekleştirdi.
AKADEMİDE
Yerel Yönetimler
TA R T I Ş I L D I
Eğitim programına toplamda 30 belediye seçilmişi katıldı.15 gün boyunca süren eğitim programı, Diyarbakır Kayapınar Belediyesi Amed
Spor Kompleksi Toplantı Salonu’nda yapıldı.
Yerel Yönetimler Akademimizce görevlendirilen uzman eğitmenler tarafından verilen
eğitim programında, Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve bu çerçevede tartışmalar yürütüldü. Belediyelerin mevzuatları, çalışma esasları üzerine bilgilendirme sunumları yapıldı. Ayrıca eğitimde, belediyelerin geçmiş deneyimleri paylaşıldı ve nasıl
bir yerel yönetim anlayışı yürütülmeli konuları irdelenerek, görüş ve öneriler sunuldu.
Birliğimizce Aralık 2015 - Mart 2016 Döneminde Düzenlenen Eğitimlerin Bilgileri
Sıra
Toplantı Adı
Toplantı Yeri
Toplantı Tarihi
Katılım Toplantı
Gün
Sayısı
Süresi
1.
Kadın Seçilmişler / Personelleri Eğitimi
Diyarbakır
12 Kasım – 13 Aralık 2015
10
10
2.
Belediye Seçilmişleri Eğitimi
Diyarbakır
30 Kasım – 14 Aralık 2015
32
15
3.
Toplumsal Cinsiyet Eğitimi
Mardin
2-23 Ocak 2015
55
2
4.
Belediye Kadın Politikaları Eğitimi
Diyarbakır
14 Ocak -15 Şubat 2016
22
30
5.
Belediye Seçilmişleri Eğitimi
Diyarbakır
16-30 Ocak 2016
24
15
6.
Toplumsal Cinsiyet Eğitimi
Halfeti
5 Şubat 2015
45
1
7.
Toplumsal Cinsiyet Eğitimi
Cizre
11 Şubat 2015
32
1
8.
Toplumsal Cinsiyet Eğitimi
Bağlar
17, 20 ve 24 Şubat 2015
45
3
9.
Belediye Seçilmişleri Eğitimi
Diyarbakır
16 Şubat – 1 Mart 2016
36
15
Toplam
301 92
Birlik Ocak - Mayıs 2015
9
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
GABB
BÖLGESEL HASAR
TESPiT RAPORU
Güneydoğu Anadolu Bölgesi belediyeler Birliği, Ağustos 2015 - Ocak
2016 Bölgesel Hasar Tespit Raporu; çatışmaların yaşandığı ve sokağa
çıkma yasağı ilan edilen ilçelerde hasar tespitini, ekolojik tahribatı, kadınların etkilenme düzeyi ile yaşam ve hak ihlalleri anlatılıyor…
2011 yılında yaşadığımız Van depremi ve
2014 yılında Irak'ta ŞengalliEzidilerin DAİŞ
tarafından katliamla yüz yüze bırakılmaları
karşısında bölgeye büyük bir insan akışının olmuş, aynı
yıl içerisinde Kobanê Savaşı sürecinde Kobanê halkının
Suruç, Adıyaman, Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi kentlere
gelmek zorunda kalmıştır. GABB, bu durumları afet ve
acil durumlar olarak tanımlayıp yaşanan insani krize
yerel yönetimlerle birlikte çözüm bulmaya çalışmıştır.
Özellikle savaş, afet ve acil durumlarda lojistik konusunda yardımların organize edilmesi, üye belediyeler
arası dayanışma ağlarının güçlendirilmesi, uluslararası
toplumda duyarlılık oluşturma, düzenli raporlama gibi
konularda adımlar atılmıştır.
Bu çerçevede, bölgemizde son dönemlerde yaşanan çatışmalı ortamın yarattığı ağır tahribat üzerine GABB
olarak, Ağustos 2015-Ocak 2016 arası dönemi kapsayan
bir Bölgesel Hasar Tespit Raporu hazırladık. Rapor, çatışma yaşanan ve sokağa çıkma yasağı bulunan ilçelerde
hasar tespitini, ekolojik tahribatı, kadınların etkilenme
düzeyi ile yaşam ve hak ihlallerini içermektedir.
Rapor hazırlandığı esnada, Sur, Cizre ve Silopi ilçelerinde sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların
yüksek yoğunlukta devam etmesi nedeniyle, bu ilçelerdeki tahribatın son durumu, özellikle hasar tespit
kısmında yansıtılamamıştır. Bu raporda ortaya konan
hasar tespit verilerinin elde edilmesini sağlayan saha
çalışmaları, kent merkezlerine ağır silahlar ve ordu birliklerinin girdiği Aralık 2015 öncesinde yapılmıştır.
Başta adı geçen bu ilçeler olmak üzere, tüm bölge
gerçekleşen insani tahribat, göç etmek zorunda kalan
insan sayısı, yıkılan ve kullanılamayacak hale gelen
yapı stoku sayısı Aralık 2015 sonrasında kat be kat artmış ve ne yazık ki hala da artmaktadır.
Kent merkezlerinde ağır silahların kullanılması sonucu ortaya çıkan yıkım, geçici olarak yer değiştirdiği
varsayılan nüfusun ciddi bir barınma sorunu ile karşı
karşıya kalmasına yol açmıştır. 11 Ocak 2016 tarihinde
İçişleri Bakanlığı tarafından verilen bilgilere göre; Şırnak'ın Cizre ve Silopi, Diyarbakır'ın Sur ve Mardin'in
Nusaybin ilçelerinin toplam nüfusu olan 439 bin kişinin yüzde 50'si bölgedeki çatışmalardan etkilenmiştir. Etkilenen nüfus sayısı 220 bin 400 olarak
açıklanmıştır. 4 ilçeden göç edenlerin sayısı ise 93
bin civarında olduğu belirtilmiştir. İç göç süreçlerinde
kesin veriler ortaya koymanın pratik imkânsızları göz
önünde bulundurulduğunda bu sayının belirtilenden
daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir. Yerel kaynaklardan alınan bilgilerin derlenmesi sonucunda, göç
akışlarının şimdilik yakın kentsel ve kırsal alanlara
doğru olduğunu söylemek mümkündür. Cizre ve Silopi’den Şırnak ili merkezine, Nusaybin’den Mardin ili
merkeze Diyarbakır’da ise Silvan ve Sur ilçelerinden
kent merkezindeki diğer ilçelere doğru bir göç akışının gerçekleştiği tespit edilmiştir. Belediyeler, ilgili
sivil toplum ve yardım kuruluşları ile görüşerek elde
ettiğimiz tahmini veriler toplandığında, hala devam etmekte olan göç dalgasının İç İşleri Bakanlığı tarafından
ortaya konan bilançodan 2 katı büyüklüğünde olduğu
ve artışın devam ettiği görülmektedir.
Yaşanan süreçte, insan hakları ve yaşam hakkı ihlallerine ilişkin oldukça kaygı verici bir tablo söz konusudur. 10 Ocak 2016 tarihine kadar, 7 ilin 20 ilçesinde
onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 56 kez ilan edilen
sokağa çıkma yasakları, toplamda 288 günü bulmuş durumdadır. Yaşamını kaybeden başta engelli ve çocuklar
olmak üzere sivil sayısı ise her geçen gün artmaktadır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
11
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
FiZiKi HASAR TESPiT ÇALIŞMASI
ÇALIŞMAveYÖNTEMİ
ZAMAN DİLİMİ
GABB tarafından saha çalışmaları yürütülürken üç çalışma metodu benimsenmiştir:
1. TMMOB 'nin Diyarbakır, Mardin ve Van'daki İKK ( İl
Koordinasyon Kurulu) kurulları ile birliğimiz tarafından görüşülmüş ve hazırlanan ortak standart form
ile sahaya çıkılmıştır. (Suriçi, Nusaybin, Cizre, Dargeçit, Dicle, Bismil)
2. Üye belediyelerimizin mühendis, mimar ve teknikerlerinden oluşan teknik personellerlerle, ortalama 50 kişilik ekiplerle sahaya çıkılıp saha çalışmaları yürütülmüştür
(Suriçi, Nusaybin, Silvan, Derik)
3. Çatışmadan zarar gören yerleşim yerlerinde kendi özgücüyle veya çevre belediyelerden gelen teknik ekiple hasar
tespit tutanakları tutan belediyelerimizden ilgili hasar tespit tutanakları istenmiş ve arşivlenmiştir. ( Şemdinli, Yüksekova, Lice, Varto, Beytüşşebap)
Bütün yerleşim yerlerinde çatışmalı süreç eş zamanlı ol-
madığı için ve bazı yerleşim yerlerinde (Nusaybin, Suriçi
örneği) birden çok defa sokağa çıkma yasakları ve çatışmalı süreç yaşandığı için Ağustos 2015-Ocak 2015 ayları arasındaki zaman dilimi bu raporda işlenmiştir.
Ayrıca Birliğimiz tarafından Ekim ayında Fransa merkezli,
bütün dünyada çatışmalı süreçlerde ve afet durumlarında
hasar tespit çalışmaları yürüten bir vakıf olan EmergencyArchitects Foundation ile iletişime geçilmiş, kendileri
bölgeye davet edilmişlerdir. Grup Suriçi, Silvan ve Cizre
ilçelerine gitmiş ve gözlemlerini raporlaştırmışlardır.
Bu çerçevede, saha çalışmasının yürütüldüğü ve hasar
tespitinin yapıldığı Varto, Cizre, Silopi, Beytüşşebap,
Yüksekova, Şemdinli, Silvan, Sur, Bismil, Lice, Dicle,
Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile ilgili ayrıntılı
bilgiler geniş raporumuzda yer almaktadır. Aşağıda
yer alan Tablo 1’de, bu ilçelerden toplanan veriler
özet biçiminde derlenmiştir:
Tablo1: BÖLGESEL HASAR TESPİT RAPORU VERİLERİ
10.01.2016
itibariyle
Toplam Nüfus
(Köyler dahil)
Çatışmadan
Etkilenen
Nüfus
Çatışmadan Etkilenen
Yapılar
Hasar Tespit Saha Çalışması Sonrası
Dargeçit / Mardin
28.891
15355
26 konut + 9 işyeri + 1 Kamu
Binası (28.10.15 itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası öncekinden daha yoğun çatışmalar
yaşandı. 29.12.15'te sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Çatışmalar
yer yer devam ediyor.
Nusaybin / Mardin
116.068
33922
55 Konut + 27 İşyeri + 5 Kamu
Binası (28.11.15 itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun
çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre
10.01.16 itibariyle 20 bin kişi göç etti.
Derik / Mardin
61.320
14280
172 konut + 56 işyeri (04.12.15
itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası öncekine kıyasla çok
daha yoğun çatışmalar yaşandı. Çatışmalar devam etmiyor.
Silvan / Diyarbakır
86.633
14345
552 konut + 105 İşyeri + 4 Kamu
binası (18.11.15 itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Sur / Diyarbakır
121.750
26084
706 işyeri ve konut
(Ekim ayı itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun
çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre
10.01.16 itibariyle 18 bin kişi göç etti.
Bismil / Diyarbakır
112.461
11698
41 işyeri ve konut
(Ekim ayı itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Lice / Diyarbakır
26.427
26.427
Tüm kırsal bölgedeki ormanlar
ve köyler ile merkezde 2 hane
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Dicle/Diyarbakır
40.033
518
22 adet konut ve işyeri
(Ekim Ayı itibarı ile)
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Yüksekova /
Hakkari
68757
11990
20 konut ve 2 işyeri
(24.11.15 itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çok
daha yoğun çatışmalar yaşandı. Çatışmalar devam ediyor.
Şemdinli /
Hakkari
15.739
15.739
42 konut + 122 işyeri ve
4 kamu binası
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Cizre / Şırnak
112.973
67.162
652 konut + 208 işyeri + 9 Kamu
binası (Ekim ayı itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun
çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre
10.01.16 itibariyle 25 bin kişi göç etti.
Silopi / Şırnak
87.839
43.670
45 konut ve işyeri
(3.11.15 itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çok daha yoğun
çatışmalar yaşandı ve devam etmekte. İç İşleri Bakanlığına göre
10.01.16 itibariyle 30 bin kişi göç etti.
Beytüşşebap/Şırnak
5263
5263
24 konut ve işyeri (Ekim ayı itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Varto / Muş
10.241
10.241
91 konut ve işyeri (Ekim ayı itibariyle)
Hasar tespit çalışması sonrası çatışma yaşanmadı.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
13
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
YEREL YÖNETİMLERİN KARŞILAŞTIĞI
SORUNLAR
Yerellerde halk meclislerinin ve yerel dinamiklerin yapmış olduğu
özyönetim ilanlarından sonra belediyeler ve yerel yöneticiler için
zorlu bir süreç başlamıştır. Sur, Hakkâri, Nusaybin, Silvan ve Edremit eşbaşkanları ardı ardına gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Eylül-Ekim aylarında diğer belediyelerin eşbaşkanları, meclis üyeleri ve başkan yardımcıları
yoğun bir biçimde tutuklanmaya, görevden alınmaya ve hakkında arama kararı
çıkartılmaya başlanmıştır.
10 Ocak itibariyle, 9’u kadın, toplam 18 eşbaşkan tutuklu bulunmaktadır.
Tutuklanan belediye meclis üyesi, il genel meclis eşbaşkanı ve il genel meclis üyesi sayısı ise 30’dur. Tutuklanan neredeyse tüm eşbaşkanlar ve meclis
üyeleri TCK 302’nci maddeden yargılanmaktadır. Bu süreçte, İçişleri Bakanlığı talimatıyla 25 eşbaşkan ve 23 belediye meclis üyesi/il genel meclis eşbaşkanı/il genel meclis üyesi görevden alınmıştır. Tutuklanan ve görevden
alınan yerel yöneticilerin dışında, 7 eşbaşkan ve 6 meclis üyesi hakkında
arama kararı bulunmaktadır. Gözaltına alındıktan sonra denetimli serbestlik ile
serbest bırakılan 3 eşbaşkan ve 3 meclis üyesi bulunmaktadır.
Belediye çalışanları da bu süreçte saldırı, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Cizre’de sokağa çıkma yasağında mahallelerin birkaç gün susuz bırakılması üzerine su vanalarını açmaya giden bir belediye çalışanı darp edilerek gözaltına
alınmıştır. 18 Aralık tarihinde ise yine Cizre Belediyesi çalışanı İrfan Uysal, su vanasını açmaya gittiğinde vurularak ağır yaralanmış ve bir kolu kesilmek zorunda kalmıştır. Farklı belediyelerde birçok çalışan ise tutuklanmıştır.
Bu süreç içerisinde bazı üye belediyelerimizin araçlarına “amacı dışında kullanıldığı” gerekçesiyle el konulmuştur. Lice Belediyesi’ne ait 1 kepçeye, Dargeçit Belediyesi’ne ait bir 1 traktöre, Sur Belediyesi’ne ait 2 kepçeye, Dicle Belediyesine ait
1 kepçeye ve DİSKİ Bismil şubesine ait bir kepçeye savcılık tarafından el konulmuştur. Silvan ve Dicle Belediyelerinin tüm araçları ise mesai saatleri dışında Kaymakamlık gözetiminde, İlçe Emniyeti’nin bahçesinde park edilmek zorundadır.
Belediyeler sokağa çıkma yasağı bulunan ve/veya çatışma yaşanan mahallelerde
belediye hizmetlerini yerine getirememişlerdir. Altyapı hizmetleri, çöplerin toplanması ve hijyenin sağlanması gibi asli görevler yerine getirilememiştir. Bu durum,
başta çocuklar olmak üzere, sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerdeki yerel
halkın sağlık sorunları yaşamasına sebep olmuştur. Yine, çatışma bölgelerinde askeri
mühimmat atıklarının zamanında temizlenmemesi, özellikle çocukların bu atıklarla
farkında olmadan oynaması büyük bir risk olarak önümüzde durmaktadır.
Belediye eşbaşkanları, kentin seçilmişleri olarak sokağa çıkma yasağı bölgelerine
girmeye çalışmışlardır. Ancak, eşbaşkanlar ve diğer yerel yöneticiler güvenlik güçleri
tarafından engellenmiş, çoğunlukla biber gazlı müdaheleye maruz kalmışlardır. Silopi
eşbaşkanı Emine Esmer, sokağa çıkma yasağı bulunan Silopi’de dışarı çıktığı için gözaltına alınmıştır. Belediye eşbaşkanları, günlerce süren sokağa çıkma yasakları boyunca yasaklı bölgelere girememiş ve yerel halk ile hiçbir iletişim kuramamıştır.
Yasakların yarattığı ve yerel yönetimlerin yüz yüze kaldığı bir başka sorun ise göç
olmuştur. Yerel yönetimler, şu anda göçleri tespit etmeye, sosyal hizmetler birimleri
aracılığıyla ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Ancak, evleri yıkılan, sosyo-ekonomik düzenleri bozulan onbinlerce insanın ihtiyaçlarını karşılamak
ve her türlü desteği sunmak uzun bir süre, maddi kaynaklar ve insan kaynağı gerektirmektedir. Yıkımın maddi ve manevi boyutu öngörülemeyecek kadar büyüktür.
Bu boyutlardan biri de ekolojik sistemin tahribatıdır. Kent merkezine tank ve toplarla girilmesi ve kentteki yerleşim yerlerinin top atışlarına maruz kalması, ormanlık
alanların bombalanması ve sonrasında oluşan orman yangınları, hayvanların bombalamalarda ölmesi, özel askeri güvenlik bölgelerinde yapılan tarım faaliyetlerinin
durdurulması, tüm bunlar ekosistemde ciddi bir tahribata yol açmıştır. Şemdinli, Dersim ve Lice’de binlerce hektar ormanlık alan yanıp kül olurken, güvenlik güçleri itfaiyenin yangına müdahale etmesine izin vermediği gibi belediyeye ait diğer iş
makinelerinin de müdahalesine engel olmuş ve valilikler iş makinelerinin kullanım
alanlarını daraltmaya başlamıştır. Yangın söndürme çalışmalarına destek için Diyarbakır’dan yerel halka Lice’ye gelmeleri için çağrı yapan Lice Belediye Eşbaşkanı 3
Ağustos’ta “terör örgütüne yardım ve yataklık”tan tutuklanmış ve dosyasına gizlilik kararı getirilmiştir. Temmuz –Eylül 2015 tarihleri arasında top atışlarından kaynaklı Diyarbakır’da 500 hektar, Bitlis’te 400 hektar, Bingöl’de 500 hektar, Dersim’de 1500
hektar, Şırnak, Mardin ve Hakkari’de ise 2800 hektar ormanlık alan yanmıştır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
15
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
KADINLARIN YAŞADIĞI
SORUNLAR
GABB Kadın Politikaları Müdürlüğü, sokağa çıkma yasağının ve çatışmaların
kadınlar üzerindeki etkilerini açığa çıkarmak üzere Aralık ayında Şemdinli, Beytüşşebap,
Dargeçit, Silopi, Cizre, Bismil, Silvan ve Sur belediyelerinin kadın müdürlükleri ve kadın danışma merkezleri ile ortak bir çalışma yürütmüştür.
Çalışma sonucunda elde ettiğimiz bilgilere göre, Çatışma ortamında bulunan kadınlarda ciddi psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Akut stres bozukluğu, travma
sonrası stres bozukluğu, majör depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, somatizasyon, uyum bozuklukları ve davranış problemleri yoğun olarak tespit edilmiştir.
Sokağa çıkma yasağı süreci boyunca ambulanslar
mahallelere hiçbir şekilde alınmamıştır. Bu da, kadın ve
çocukların hastaneye gitmelerini engellemiştir. Kadınlarda fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkmış, var olan hastalıklar ise ilerleme göstermiştir. Birçok hamile kadın, bu
süreçte, hastaneye gidemediği için evde doğum yapmak
zorunda kalmıştır. Doğumların çoğu erken doğum olarak
gerçekleşmiştir. Düşük yapan kadın sayısı oldukça fazla
olmakla birlikte bunların rakamlarına ulaşmak mümkün
olmamıştır. Örneğin doğum oranının yüksek olduğu
(günde 10-12) Cizre ilçesinde, sokağa çıkma yasağının
olduğu 9 günlük süre içerisinde hastanede sadece 7
doğum olmuştur. Diğer kadınlar hastaneye gidemedikleri
için doğum sayısı ve düşük sayısı bilinmemektedir.
Kadınlara ve kız çocuklarına dönük taciz vakaları gerçekleşmiştir. Çatışmalı ortamda kadınlar psikolojik olarak ciddi şekilde etkilenmiş ve özel hareketçi polislerin
tehdit, hakaret, küfür, tecavüz tehdidi ve cinsiyetçi söylemlerle kadınları ve kız çocuklarını hedef aldığı ifade
edilmiştir. Sokağa çıkma yasakları boyunca en çok kadınlar üzerinden psikolojik şiddet ve taciz uygulanmıştır.
Çatışmalardan en çok etkilenenler ise çocuklar
olmuştur. Yasaklar boyunca okula gidemeyen, sürekli
evlerin içinde kapalı kalan ve çatışmalara tanıklık
eden çocuklarda, ciddi psikolojik bozukluklar başlamış, bu da davranış problemlerine dönüşmüştür.
Uyumama, yalnız uyuyamama, içine kapanma, iletişim kuramama, sokağa çıkamama, kaygı ve korku,
anksiyete bozukluğu gibi birçok psikolojik sorun tespit edilmiştir. Ev baskınları sırasında ailelere yapılan
hakaretler sonucu ve saldırılar nedeniyle çok sayıda
çocuk psikolojik şiddet gördüğü, polisin kapıları kırıp
bağırması, çocukların uykularından bağrışmayla
uyanmaları, yüzü maskeli ve eli silahlı polisleri gören
çocuklarda psikolojik bozukluklar tespit edilmiştir.
HARCAMA YETKİLİSİ
İHALE YETKİLİSİ
Metin AKDENİZ
Birlik Yazı İşleri Müdürü
T
Belediye ve il özel idareleri ile bunlara bağlı idarelerin harcama yetkilileri bu yetkilerini
yardımcılarına, yardımcısı olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere; mahalli idare birliklerinde birlik başkanı harcama yetkisini birlik genel sekreteri,
birlik müdürü veya birim amirlerine, kısmen veya tamamen devredebileceklerdir.
erim olarak Harcama Yetkilisi mali mevzuata 5018 sayılı Kanun ile birlikte girmiş bulunmaktadır. Harcama, bir kamu kaynağının kanunların verdiği yetki ve belirlediği sınırlar içerisinde sarf edilmesi konusunda yetkinin kullanılmasıdır. 5018 sayılı Kanundan
önce belediyelerde bu yetki belediye başkanları tarafından kullanılmakta idi.
5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sonucu “Bütçeyle ödenek tahsis edilen her
bir harcama biriminin en üst yöneticisi harcama yetkilisidir” hükmü ile birim amirleri
harcama yetkilisi olarak belirlenmiştir. Birim amirleri tanımından belediyelerde müdürlükleri (Büyükşehir belediyelerinde daire başkanlıklarını) anlamak gerekecektir.
Harcama yetkililerinin belirlenmesi
Harcama Yetkilisinin tarifinden sonra Mahalli idarelerde harcama yetkililerinin kimler olduklarına değinelim. Bir kere 5018 sayılı Kanunun getirdiği temel kural (31 inci maddesi):
“Bütçeyle kendilerine ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin üst yöneticisi (birim amirleri) harcama yetkilisidir”. Mahalli idare birliklerinde harcama yetkilisinin birlik başkanı olduğu
5355 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında hükme bağlanmıştır. Bu temel düzenleme karşısında küçük belediyelerde (özellikle belde belediyelerinde) harcama yetkililerinin belirlenmesinde birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Zira belde belediyeleri için analitik bütçe
sınıflandırmasının “Kurumsal Sınıflandırma” bölümünde birim öngörülmemiştir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
17
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Harcama yetkilileri ise; kendi yardımcılarına, yardımcıları olmayanlar ise
hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere yetki devri yapabilecekler,
başka birim amirleri ya da görevlilere harcama yetkisi devredemeyeceklerdir.
Kurumsal sınıflandırma dört düzeyli olarak öngörüldüğünden, dördüncü düzeyde ancak belde belediyesinin
kendisi tanımlanabilmektedir. Yukarıda 5018 sayılı Kanunun temel hükmünü verirken “bütçe ile kendisine ödenek tahsis edilen” ifadesinin kullanıldığını belirtmiştik.
Belde belediyelerinde de birim düzeyinde ödenek
tahsis edilemediğinden, birimleri oluşturulmuş olsa
bile birim amirleri harcama yetkilisi olarak belirlenememektedir. Bu durumu 5018 sayılı Kanun hükümlerine uydurabilmek için 5018 sayılı Kanunun 31’inci
maddesine 22.12.2005 tarih ve 5436 sayılı Kanunun
1’inci maddesi ile “Ancak, teşkilât yapısı ve personel
durumu gibi nedenlerle harcama yetkililerinin belirlenmesinde güçlük bulunan idareler ile bütçelerinde
harcama birimleri sınıflandırılmayan idarelerde harcama yetkisi, üst yönetici veya üst yöneticinin belirleyeceği kişiler tarafından; mahallî idarelerde İçişleri
Bakanlığının, uygun görüşü üzerine yürütülebilir” şeklinde düzenleme getirilerek mevzuat mevcut duruma
uygun düzenleme yapmaya elverişli hale getirilmiştir.
Tabi sadece belde belediyeleri için değil, teşkilat yapısı
uygun olmayan ya da birimleri teşekkül ettirilememiş
veya personel durumu yetersiz olan diğer belediyeler
de bu düzenleme içerisine alınarak harcama yetkililerinin belirlenmesinde kolaylık tanınmıştır.
Bu düzenleme üzerine İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce 30.12.2005 tarih ve 2005/133
no’lu ve 24.02.2006 tarih ve …../45181 sayılı Genelgeleri çıkarılarak Kanunun bu hükmüne uygun düzenleme
yapılmış ve belde belediyeleri ile nüfusu 10.000’in altındaki ilçe belediyelerinde harcama yetkilisi olarak belediye başkanları belirlenmiş, bu şekilde belirli bir nüfusa
kadar genel uygun görüş verilmiş bulunmaktadır. Bu durumda nüfusu 10.000’in üzerinde olmakla birlikte 5018
sayılı Kanunun 31’inci maddesinde belirtilen nedenlerle
harcama yetkilileri belirlenemeyen diğer ilçe belediyelerinde yine İçişleri Bakanlığının uygun görüşü üzerine harcama yetkisi üst yönetici veya onun belirleyeceği kişiler
tarafından kullanılabilecektir.
Harcama yetkisinin devri
5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinin 4’üncü
fıkrasının “harcama yetkisinin bir üst yönetim kademesinde birleştirilmesine ve devredilmesine ilişkin
usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir” hükmüne göre harcama yetkisinin devri ile bir üst yönetim
kademesinde (harcama yetkilisi ve üst yönetici arasındaki yönetim kademesi) bileştirilmesi mümkün bulunmaktadır. Bu hüküm gereği Maliye Bakanlığınca 1
Seri No’lu Harcama Yetkilileri Hakkında Genel Tebliğ
çıkarılarak konuya açıklık getirilmiştir.
Bu tebliğ hükümlerine göre; Belediye ve il özel idareleri ile bunlara bağlı idarelerin harcama yetkilileri bu
yetkilerini yardımcılarına, yardımcısı olmayanlar ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere; mahalli
idare birliklerinde birlik başkanı harcama yetkisini birlik
genel sekreteri, birlik müdürü veya birim amirlerine, kısmen veya tamamen devredebileceklerdir. Bu hüküm karşısında bir hususa dikkat etmek gerekecektir. Harcama
yetkilileri kendi yardımcılarına, yardımcıları olmayanlar
ise hiyerarşik olarak bir alt kademedeki yöneticilere yetki
devri yapabilecekler, başka birim amirleri ya da görevlilere harcama yetkisi devredemeyeceklerdir.
Yine aynı tebliğ hükümlerine göre, yetki devri
yazılı yapılmalı ve devredilecek yetkinin sınırları
açıkça belirlenmiş olmalıdır. Yetki devri üst yöneticiye, mali hizmetler birimine ve muhasebe yetkilisine yazılı olarak bildirilmelidir.
Devredilemeyecek harcama yetkisi
Yukarıda bahsedilen Maliye Bakanlığı tebliğine
göre; her bir harcama işlemi itibarıyla, mal ve hizmet
alımlarında her mali yılbaşında belirlenen eşik değerleri aşan harcamalara ilişkin harcama yetkisi hiçbir şekilde devredilemeyecektir.
Harcama yetkisinin devredilmesinin, yetkiyi devredenin idarî sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına dair
gerek 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinde gerekse
yukarıda bahsedilen tebliğde hüküm bulunmaktadır.
Harcama yetkisinin birleştirilmesi
Harcama yetkisinin birleştirilmesine ilişkin olarak
5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesindeki hükme dayanılarak Maliye Bakanlığınca çıkarılan 1 Seri no’lu Harcama
Yetkilileri Hakkında Genel Tebliğinde, “Teşkilat yapısında
üst yönetici ile harcama birimleri arasında yönetim kademesi yer almak şartıyla, bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama birimlerinin harcama yetkisi harcama türleri itibarıyla
kısmen veya tamamen, mahalli idarelerde ise İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve üst yöneticinin onayı ile bir üst
yönetim kademesinde birleştirilebilir. Üst yönetici ve yardımcılarına harcama yetkisinin birleştirilmesi suretiyle harcama yetkisi verilemez.” şeklinde düzenlemeye yer
verilmiştir. Bu hüküm karşısında mahalli idareler açısından
harcama yetkisinin birleştirilebilmesi ancak Büyükşehir
Belediyelerinde mümkün olabilecektir. Çünkü harcama birimi ile üst yönetim arasında bir makam (Genel Sekreterlik) ancak Büyükşehirlerde bulunmaktadır. Üst yöneticinin
birimlerin harcama yetkilerini kendisinde
veya yardımcılarında toplama ihtimaline
karşı da yine yukarıda belirtilen düzenlemeye yer verilmiştir.
Mali Hizmetler Biriminin durumu:
5018 sayılı Kanunun (31 inci maddesi) genel hükmü gereği, mali hizmetler biriminin harcama yetkilisi Mali
Hizmetler Birim Yetkilisi (amiri ya da
yetkilisi) dir. Ancak harcama yetkililiği
konusunda mali hizmetler birimi için
mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalar bulunmaktadır. 5018 sayılı
Kanunun 60’ıncı maddesinin dördüncü fıkrası, Muhasebe Yetkililerinin Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmeliğin 25’inci
maddesinin üçüncü fıkrası, İç
Kontrol ve Ön Mali Kontrole İlişkin
Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin
15’inci maddesi hükümleri gereğince
Harcama yetkilisi ile Muhasebe yetkilisi görevleri aynı kişide birleşemeyecek; malî hizmetler
biriminde ön malî kontrol görevini yürütenler malî işlem
sürecinde görev alamayacaklar, onay belgesi ve ekleri ile
şartname ve sözleşme tasarılarının hazırlanması, malî karar
ve işlemlerin belgelendirilmesi, mal ve hizmetlerin teslim
alınması gibi malî karar ve işlemlerin hazırlanması ve uygulanması aşamalarında görevlendirilemeyecekler, ihale
komisyonu ile muayene ve kabul komisyonunda başkan
ve üye olamayacaklardır.
Mali Hizmetler Birim Yöneticiliği (veya yetkililiği)
ile Muhasebe Yetkililiği görevleri aynı kişide birleşmesi
durumda, Mali Hizmetler Birim Yetkilisi aynı zamanda
(birim amiri olarak) harcama yetkisi kullanamayacaktır.
Muhasebe yetkililiği görevinin sertifikalı başka bir görevli tarafından yürütülmesi halinde Mali Hizmetler
Birim Amiri harcama yetkisini kullanabilecektir. Bu durumda, İç Kontrol ve Ön Mali Kontrole İlişkin Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 14’üncü maddesi
hükmü gereğince ön malî kontrol görevi, iç kontrol alt
birim yöneticisi tarafından yürütülecektir.
Genel olarak harcama yetkililerinin ihale komisyonlarında görev alıp alamayacakları konusunda 5018 sayılı
Kanun ve ona bağlı ikincil mevzuatta (yönetmelikler, tebliğler, genelgeler) bir kısıtlama (mali hizmetler birimi için
getirilen düzenlemeler hariç olmak üzere) bulunmamaktadır. Ancak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 6’ıncı
maddesinde ihale komisyonunun oluşumu düzenlenmiş
ve “İhale yetkilisi, biri başkan olmak üzere, ikisinin ihale
konusu işin uzmanı olması şartıyla, ilgili idare personelinden en az dört kişi ile muhasebe veya malî işlerden sorumlu bir personelin katılımıyla kurulacak en az beş ve
tek sayıda kişiden oluşan ihale komisyonunu, yedek üyeler de dahil olmak üzere görevlendirir” hükmüne yer verilmiştir. Bu ifadeden anlaşıldığı kadarıyla; ihale yetkilisi
sanki komisyonda kendisi yer almayacak, idare görevlilerinden komisyonu oluşturacaktır. Zira İfade “ihale yetkilisi kendisinin yada görevlendireceği kişinin
başkanlığında …” şeklinde başlayabilirdi; ancak bu şekilde ifade kullanılmamıştır. Yine bu paralelde bir hüküm
Kamu İhale Genel Tebliğinde de yer almaktadır. Tebliğin
V-Tanımlar Bölümünün “İhale Yetkilisi ve İhale Komisyonu” kısmında “İhale yetkilisi ihale komisyonunda görev
alamaz. Kurulların ihale yetkilisi olduğu durumlarda da
kurul üyeleri ihale komisyon üyesi olamazlar” hükmü bulunmaktadır. Bu düzenlemeler karşısında ihale yetkilisinin
ihale komisyonlarında görev alamayacağı açıktır.
Bu durumda özellikle küçük idarelerde ihale komisyonu oluşturmakta ilave güçlükler ortaya çıkacaktır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
19
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Örneğin, fen işleri ile ilgili bir ihale işinde konuyu en
iyi bilen görevli muhtemelen birim amiridir. Onu devre
dışı bıraktığımızda ihale komisyonu oluşturulması zorlaşacak, sürekli birim ve kurum dışından komisyona üye temini gerekecek, bu da her zaman mümkün olmayacaktır.
Üst yöneticinin harcama yetkililiği
Yukarıda verilen açıklamalarda belirtildiği üzere birim
amirlerinin harcama yetkilisi olmaları esastır. Ancak, 5018
sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükmü ve belirtilen tebliğ/genelgeler birlikte değerlendirildiğinde; kasaba belediyeleri ile nüfusu 10.000’in altındaki ilçe belediyelerinde
harcama yetkilileri belediye başkanları olabileceklerdir. Bu
durumda belediye başkanlarının yetki devri yapabilmeleri
de mümkündür. Nüfusu 10.000’in üzerindeki ilçe belediyelerinde harcama yetkisi birim amirleri tarafından kullanılacak olmakla birlikte, teşkilat yapısı ve personel durumu
müsait olmayan belediyelerde harcama yetkisi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ile belediye başkanları veya
uygun görecekleri kişiler tarafından kullanılabilecektir.
Üst yöneticiler ayrıca, üst yönetim giderleri için
(başkanlık, meclis, encümen) bütçeye konulan ödeneklerin (kadrolu özel kalem müdürü bulunmayan idarelerde) harcama yetkilisi olacaklardır. Bunların dışında,
üst yöneticilerin görev, yetki ve sorumlulukları 5018 sayılı Kanunun 11’inci, 5393 sayılı Belediye Kanununun
38’inci maddesinde sayılmıştır. Buna göre üst yöneticiler (bu arada belediye başkanları); kurum stratejilerinin oluşturulması, sorumlulukları altındaki kaynakların
etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kul-
lanımının sağlaması, kayıp ve kötüye kullanımların önlenmesi, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin
gözetilmesi, izlenmesi ve 5018 sayılı Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden
kendi meclislerine karşı sorumludurlar.
Birim amirlerinin harcama yetkisi kullanmada sınırlar
Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere, birim amirlerine harcama ve ihale yetkisi verilmiş olması onlara ödenek kullanımında keyfi hareket etme, üst yöneticinin sevk
ve idaresi dışına çıkma yetkisi verir mi? Kesinlikle hayır.
Yukarıda üst yöneticinin harcama ve ihale yetkisinden bahsederken genel olarak üst yöneticinin görev, yetki ve sorumluluklarından bahsetmiştik. Bu bağlamda üst
yöneticinin, bütçe uygulamalarını kontrol ve izleme, birimlerin koordinasyonu, harcamaların bütçe ve ayrıntılı
harcama programına uygunluğun sağlanması yönünde
görev ve yetkileri bulunmaktadır. Üst yönetici bunu iç
kontrol sistemini kurup işleterek yerine getirecektir.
5018 sayılı Kanunla harcama yetkisinin birim amirlerine verilmesi ile sorumlulukların dağıtılması, bütçe
ödeneğinin kullanılmasında yetkinin doğrudan program
uygulayıcılarına verilmesi amaçlanmıştır. Eski uygulamada bütçe kaynaklarının kullanımında tüm yetki üst yönetici durumunda olan amire verilmişken mali yönden
tüm sorumluluk saymana (kısmen de tahakkuk memuruna) yüklenmiş bulunmakta idi. Bu bakımdan yeni getirilen düzenlemenin avantajları bulunmakla birlikte
birtakım dezavantajları da bulunmaktadır. Bu açıklamalar ve değerlendirmeler sonucunda, harcama ve ihale
yetkisinin üst yöneticinin uhdesinde verilmesinin, kaynakların tek elden sevk ve idaresini, çok başlılığın önlenmesini, sevk ve koordinasyonun kolaylaşmasını
sağlayacağı; birim amirleri ile üst yöneticinin zaman
zaman karşı karşıya gelmelerinin önleneceği; üst yöneticilerin uhdelerinde bulunduracakları harcama yetkilerinden bir kısmını kendi uygun görecekleri birim
amiri veya diğer üst düzey görevlilere (başkan yardımcıları, genel sekreterler) devredebilme imkânının korunarak aynı zamanda kullanacakları
yetkilerden dolayı mali yönden de sorumlu
tutulmalarının, sorumsuz yetki kullanılmasına imkân tanınmaması, mevcut
idari yapıya ve işleyişe daha uygun düşmektedir.
Tek hedefimiz; insanlarının refah içinde ve herkesin imrendiği her yönüyle
çağdaş, modern bir kent yapmayı sağlamaktır.
HÜSEYİN GÜNEŞ
VARTO
Yaşanan Şiddetli
Çatışmalar Ardından
Birlik Ocak - Mayıs 2015
21
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Kendi hakkınızda kısa bilgi verebilir misiniz? Hüseyin Güneş kimdir?
Üniversite mezunuyum. 25 yıl kamuda çalıştım. 2014 yılında yapılan yerel seçimlerde belediye eş başkanı olarak seçildim.
Göreve geldiğiniz ilk günden biraz bahsedebilir misiniz?
Halkımızın iradesi sonucu seçilebilenler
yine partimizden 2009 yılı seçimleri kazanan arkadaşlardan görevi devraldık halkımız ve partimizin müşterek çalışmaları ile
bu görevimizi yapmaya kendimizi adadık.
Belediyenizde hangi Birimler bulunur?
Personel Müdürlüğü, Yazı İşleri Müdürlüğü,
Özel Kalem Memurluğu, Hesap İşleri Müdürlüğü, Mali Hizmetler Müdürlüğü, Fen İşleri Müdürlüğü, Temizlik İşleri Müdürlüğü
İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, Zabıta
Amirliği, İtfaiye Amirliği, Kadın politikaları Müdürlüğü, Gelir Şefliği, Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü Evlendirme ve Ambar
Ayniyat Memurluğu mevcuttur.
Belediye meclis üye sayınız kaç tanedir?
9 meclis Üyesi DBP, 2 si AKP olmak üzere
toplamda 11 Meclis Üyesi vardır.
ilçe nüfusunuz ne kadar?
İlçe nüfusumuz 9.956 dir.
Belediyenizde toplam kaç kişi çalışıyor,
kaçı erkek kaçı kadın?
28 memur, 25 Kadrolu İşçi, 16 Geçici
İşçi, 10 Hizmet Alımı İşçisi, Kadın İşçimiz 1 tanedir.
Belediyeniz hangi hizmetleri gerçekleştirdi ve
hangi projeleri gerçekleştirmeye çalışıyor?
İlçemizde mevcut yollarda 7814m² lik kilitli
beton parke taşı, 1530m bahçe tipi bordür ve 1120
m beton yağmur oluğu döşenmiştir. İlçeye 2300
metreden ilave içme suyu kaynakları ana kaynağa aktarma ilave edildi. İlçe girişinde ve gımgım mahallesinde iki adet çocuklar ve halk için parklar yapıldı.
1 adet itfaiye aracı alındı. Yeni yerleşim yerlerine alt
yapı ve üst yapı çalışmaları yapıldı. Önceki dönemde
çalışmaları başlatılan ilçemize ait imar planı iller
bankası üzerinde yapılarak halkın hizmetine sunuldu.
İlçemiz sınırları içerisindeki dipsiz gölün ıslah çalışmaları yapıldı. Halk sağlığı için gerekli olan tüm ilçeyi kapsayan yeni bir alt yapı (kanalizasyon ve su)
arıtma tesisi projesi iller bankasınca yapılması ve uygulanması hedeflenmiştir. İlçeye gerekli olan mezbaha, şehirlerarası ve köyler arası taşımaya hizmet
edecek otogar yapım çalışmaları hedeflenmiştir. Yine
dağınık alana sahip olan ilçemizde toplu taşıma ile
ilgili çalışmalarımız başlamıştır.
Be le diy e hizmetler in de kullan dığın ız mali kaynaklar nelerdir ?
İller bankasından gelen pay, su ve kira gelirleridir.
Yapmak isteyip te yapamadığınız projeler var mı;
varsa hangileridir?
Az önce size belirttiğim kaleme aldığınız kentimiz
için saydığım projeler bölümündeki işler için kaynak
olmadığından sıkıntıya düşeceğimizi düşünmekteyim.
Ağustos ayında Varto
da meydana gelen
olaylarda esnaflar
büyük ölçüde zarar
görmüş bu zararlar
tespit edilerek bir
rapor haline dönüştürülüp, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği’ne
gönderilmiştir.
Be lediy eniz çocu klar a hangi faaliy etle rde bu lundu?
Çocuk Parkları yaptık. Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezimizde çocuk korosu ve dil kurslarımız çocuklarımız için devam etmektedir.
Belediyeniz kadınlara yönelik hangi faaliyetler de
bulundu?
Belediyemizce faaliyete konulan kadın destek evimiz mevcuttur.
İlçenizde diğer yerel yöneticiler kimlerdir, mevcut
yerel yöneticiler sizlere yeterince yardımda bulunuyor mu?
İlçemizde seçilen il genel meclis üyemiz (2 Erkek1
kadın), Mümkün olduğu kadar yardımlaşma olmaktadır.Mümkün olduğu kadar yardımlaşma olmaktadır.
İlçen izde kaç mahalle muhtarlığı var? Var olan
kaynaklar mahallelerin ihtiyacına yeterli mi?
Yedi mahalle muhtarlığı vardır. Var olan kaynaklar yeterli olmadığından hizmet götürmede sıkıntı yaşamaktayız.
Belediye eş başkanı olmanın zorlukları nelerdir?
Yetki karmaşalığı dışında herhangi bir zorluğu yoktur.
Bu zorluklara rağmen belediye Eşbaşkanı olmaktan mutlu musunuz?
Evet Memnunum.
Var to belediy e başkanı olmak istey enlere hangi
tavsiyelerde bulunursunuz?
Halkımıza hizmeti esas almalarını, halkımızla her
zaman beraber olduklarını halkımıza hissettirmeleri, çalışmalarında objektif ve şeffaf olmalarını tavsiye ediyorum.
DBP Belediyesi olarak belediyeyi zaten borçla almıştınız değil mi, şuan ki durumunuz nedir mesela?
Evet 2.862.000.000 Tl borcumuz vardı. Şu anki durumda biz bu durumu iyileştirmeye çaba sarf ediyoruz.
Böylesine çatışmalı bir ortamda Eşbaşkan olmak
nasıl bir duygu sizce?
Tabiî ki tüm halkımız gibi bizde etkilendik. Zorlukları da vardır.
Çatışmalı or tam Var to halkını nasıl etkiledi?
Çatışmalı ortamdan dolayı ilçede belirli göç görüldü.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
23
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Var to'nun geleceğine dair hedefleriniz nelerdir?
Varto’nun geleceğine dair hedeflerimiz insanlarının
refah içinde olduğu çağdaş bir kent yaratmak ve herkesin
imrendiği her yönüyle modern bir ilçe de yaşamaktır.
Var to'n un bugü nkü dur umu ve ken te yaşanan
ö n ce l i k l i s ı k ı n t ı l a r ı n ç ö z ü m ü k o n u s u n d a n a s ı l
bir yol izlediniz?
Sıkıntıların giderilmesi konusunda kaynaklarımızı kullanırken ihtiyaçların önem sırasını gözettik.
Yapmak isteyip de yapamadığımız birçok eksikliğimiz bulunmaktadır.
Var to'nun diğer ilçelere göre ar tısı nedir?
Eğitim seviyesi yüksek olan bir ilçedir. İlçede politik halkımız var belediye ile uyumlu çalışmaktadır.
Var to'ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu kentin
değerlerinin korunması konusunda yapılan çalışmalarınızdan bahsederimsiniz?
Varto’da suni, alevi ve ermeni vatandaşlar birlikte
yaşamaktadır. Belediyemiz bu hassasiyetleri göz
önünde bulundurarak çalışmalarını yapmaktadır. Bu
çerçevede ilçemiz hürriyet mahallesinde yapılan cem
evine öncülük yapılmıştır.
Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili sorunları var. Bunu nasıl görüyorsunuz? Daha doğru
bir deyimle yöne timde temsil edilmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunlarla birlikte Alevilerin Türkiye de yaşadığı ge nel s orunların
ilçeye yansıması nedir?
Aleviler içinde sunileri temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kuruluş olması, cem evi ve
burada çalışan personelin giderlerinin devlet bütçesinden ödenmesine inanıyorum. İlçedeki yansıması ise ilçe halkının ileri görüşlü olması sorun
yaşatmamaktadır.
Yerel seçimlerden bu yana tam iki yıl geçti bu
süre de neler yapıldı? Çalışmalarınız esnasında
hangi zorluklarla karşılaştınız?
Söylediklerim içerisinde yapılan işleri tek tek belirttim sizlere, yine yapmak isteyip te maddi imkânsızlıklar nedeniyle yapılamayan çalışmalarımız da
zorlanıyoruz.
Varto'da yaşanan Şiddetli çatışmalar ardından;
kentin fiziki durumuna ilişkin genel sıkıntılar
SABİTE EKİNCİ
Farklılıkları
Dışlayan Değil
Kucaklayan Bir İlçe
Birlik Ocak - Mayıs 2015
25
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Sizi tanıyabilir miyiz? Sabite Ekinci kimdir?
1970 Muş-Varto doğumluyum. Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi mezunuyum. 1992 yılından 2014
yılına kadar eğitim emekçileri alanında görev yapmaktaydım. Öğrencilik yıllarında okuduğum üniversitenin
halk müziği korosuna ve amatör tiyatro kurslarına katıldım.1990-1991 yılları arasında Ankara da Amed kültür merkezinde ilk tiyatro eğitimi aldım. Öğretmen
olarak birçok ilde görev yaptıktan sonra 1998 yılında İstanbul’da yaşamaya başladım. Ara verdiğim tiyatro eğitimine İstanbul’da Mezopotamya Kültür Merkezınde
yeniden başladım. DarioFO’nun “Biz ve Onlar” oyununda oynadım. Daha sonra 2005-2006 yılları arasında
Müjdat Gezen Sinema-tv bölümünde eğitim gördüm.
Okul sonrası “Herşey Bembeyaz” adlı kısa bir film çektim. “HerşeyBembeyaz”da Varto’ya bağlı bir köye öğretmen olarak giden kahramanın burada Türkçe
bilmeyen Kürt öğrencilerle karşılaşmasını işliyor. Film,
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, Almanya-Türkiye Film Festivali, Berlin, Londra, Bern, Zürih film festivallerinde gösterildi, Kısa filmden sonra ikinci
çalışmam “Dotmam” adlı belgesel filmi çektim. Film
Mardin’e bağlı Kızıltepe ilçesinin kadın belediye başkanı
Cihan Sincar’ın hayatını konu alır. Sinema çalışmaların yanında Ekol Drama eğitim merkezinde Ayla Algan’dan sinema oyunculuğu eğitimi aldım. “Binbir
Gece” ve “Kalpsiz Adam” dizilerinde rol aldım. 2011
yılın da fuhuş sektöründe çalışan kadınların hayat hikayesini anlatan “BEDENSİZ RUHLAR” adlı belgesel
çektim, aynı yıl Antalya altın portakal ödülü, Ayvalık
film festivalinde en iyi belgesel ve festival gösterimleri yapılan bir donemde ve 22 yıllık öğretmenlikten şu an
Varto Belediyesinin kadın başkanıyım.
Göreve geldiğiniz ilk günden biraz bahsedebilir misiniz?
Göreve geldiğim ilk gün, bir halkın yüzyıllara uzanan hikayesinde küçük bir halka olmanın gururu ve onurunu
taşıyor olmaktan dolayı çok mutluydum. Ama mücadelenin büyüklüğü oranında, bu emeğe layık olma sorumluluğunun ağırlığı karşısında da ürkmüştüm.
Yıllarca toplumuma karşı his etiğim borçlu olma halinden, ilk defa borcunu ödeme ve layık olma fırsatını yakalamış olmaktan dolayı da mutlu ve gururluydum.
Belediyeniz hangi hizmetleri gerçekleştirdi ve
hangi projeleri gerçekleştirmeye çalışıyor?
Belediyemizin ekolojik çalışmaları çerçevesin de
ilçemizin giriş kısmında 25 dönümlük mera alanında
Kent Ormanı oluşturuldu. İlkbahar aylarında vatandaşlara ücretsiz binlerce fidan dağıtımı yapılmıştır.
İlçe merkezimizin ana giriş caddesinde alt yapı çalışmalarından dolayı bozulan parkeler ve kaldırımlar
sökülerek yeniden düzenlenmiştir. Bu caddemizde
3.288 metrekarelik alan parke taşı, 496 metre bahçe
tipi bordür taşı, 400 metre beton yağmur oluğu alınmış ve toplamda 3200 metrekare yol ve kaldırım parke
döşemesi yapılmıştır.
yeni yerleşim alanlarına 600 m, Yenimahalle de ise
200 metre olmak üzere toplam 3.000 metre yeni kanalizasyon şebekesi döşenmiştir. Çeşitli nedenlere
bağlı olarak artan su talebi, suyun aşırı ve kaçak kullanımı gibi nedenlerle ilçemizde zaman zaman yaşanan su sıkıntısına köklü bir çözüm bulmak amacıyla
200’lük borularla 2.800 metre uzunluğunda yeni bir
ishale hattı döşenmiş ve ilçe içme suyuna yeni kaynak
eklenerek su sıkıntısı giderilmiştir.
İlçemizin dış mahallelerinden Alagöz mahallesi
yolunun kullanılamaz hale gelmesinden dolayı 2900
metre mevcut yol yeniden asfaltlanmıştır.
İlçemizde özelikle okul önleri ve trafik yoğunluğu
ve araç akışı hızının fazla olduğu 9 ayrı noktaya kauçuk
takoz hız kesici atılmıştır. İlan ve reklamların asılabilmesi için ilan panoları yapılmıştır.
İlçemize içme suyu sağlayan bütün su depoları
ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde temizlenmiş, bakımları yapılmış ve klorlu suyla yıkanmıştır.
Hürriyet Mahallesi’nde 430 metre, Kültür Mahallesi’nde 280 metre, Gımgım Mahallesi’nde 550 metre,
İnönü Mahallesi’nde 100 metre, Yenimahalle’de 260
metre, Bahçelievler Mahallesi’nde 120 metre olmak
üzere yeni yerleşim alanlarına toplam 1.740 metre
yeni içme suyu şebekesi döşenmiştir. Mahallelerde
Birlik Ocak - Mayıs 2015
27
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Belediyemiz İmar İşleri Müdürlüğü tarafından; ilçemizdeki çarpık imarımızı düzeltmek buna göre yeni
kullanılabilinir alanlar yaratmak ve modern kentleşmenin temelini oluşturmak amacıyla ilçemizin 7 mahallesini de etkileyecek yaklaşık 1000 hektarlık
alanda imar planı yapılmış, deprem fay hatları dikkate alınarak imar planı yapılırken imara esas jeolojik ve jeofizik etütleri de yapıldı.
Toplam 67 arsanın ifraz ve tevhit işleri yapılmış, 67
kişiye yeni yapı ruhsatı verilmiş, bina yapımları takip
edilerek yapımları tamamlanan 129 yapıya da kullanma
izni verilerek 476.225,50 TL gelir sağlanmıştır.
Kent yaşamında, insan ve doğa için gerekli olan
hava, su, toprak gibi değerlerin korunması için çevrenin yaşanılabilir hale getirilmesi için Temizlik Müdürlüğümüz tarafından; İlçemizde günlük çöpler toplanıp,
çöp depolama alanına götürülmektedir. Son iki yılda
ilçemizin belli noktalarına koymak üzere 100 adet çöp
konteynırı alınmıştır. Daha temiz bir ilçe için mahalle
toplantıları yapılarak bilgilendirmeler yapılarak halkın
görüşleri alınmıştır. İlçeye gerekli olan mezbaha, şehirlerarası ve köyler arası taşımaya hizmet edecek otogar yapım çalışmaları hedeflenmiştir.
Yapmak isteyip te yapamadığınız projeler var mı;
varsa hangileridir?
Projelerimize, kaynak olmadığından bu sorunuza
yanıt arayamam da bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum.
Belediyeniz çocuklara hangi faaliyetlerde bulundu?
Çocuk Parkları yapıldı. Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezimizde çocuk korosu ve dil kursları açıldı.. Kültür merkezimiz de çocuklar için gitar ve
saz kursları açıldı.
Belediyeniz kadınlara yönelik hangi faaliyetler de
bulundu?
3 Mart 2015 tarihinde Savuşka Kadın Danışma
Merkezi belediyemiz tarafından açıldı. Savuşka Kadın
Danışma Merkezi’nin açılışı ardından kadınlara bireysel danışmanlık yapılması yanı sıra saha çalışması ve
kadın girişimciliğini için uzmanlar eşliğinde eğitim
seminerleri yanı sıra “toplumsal cinsiyet” konulu eğitim semineri de verildi. Kadın sorunlarını tartışmak
için kadınlarla çok sayıda toplantı, ev ziyaretleri gerçekleştirildi. Savuşka Kadın Danışma Merkezi’nde,
kadın farkındalığını geliştiren film gösterimleri yapıldı.
Mahallelerde kadın arkadaşlarla ev toplantıları yaptık.
Hem bizden beklentilerini hem de ilçede kadınlar olarak neler yapabileceğimizi tartıştık.
Kadın belediye eşbaşkanı olmanın zorlukları nelerdir?
Küçük, en temel belediyecilik hizmeti (kanalizasyon,
su vb) alanlarının dahi henüz yetersiz ve eksik olan,
bunun yanında halkımızın, belediyeciliği ve belediye hizmetlerine karşı sorumluluk (su, çöp parası, kira bedelini
ödememeleri. Belediyesini koruma ve sahiplenme isteksizlikleri nedeniyle, istenen düzeyde yeterli ve kaliteli
hizmet edememenin sıkıntılarını yaşamaktayız.
Belediyecilik hizmeti yanın da yaşanan zorlu siyasal ve çatışmalı sürecin iç içe geçmişliğinden dolayı,
çalışmalara yeterince yoğunlaşamamanın yanında, çatışmalar nedeniyle oluşan toplumsal yaralara ve belediye ve eşbaşkanlar’dan beklentilere yeterince cevap
olamamanın sıkıntıları,
Bütün bu zorluklara rağmen belediy e Eşbaşkanı
olmaktan mutlu musunuz?
Ağustos ayında Varto
da meydana gelen
olaylarda ilçe esnafı
büyük ölçüde zarar
görmüş, Yine bu çatışmalarda ilçenin alt
ve üst yapıları büyük
ölçüde zarar görmüş
belediyemiz kendi
kıt imkanlarıyla bu
hasarları gidermeye
çalışmıştır.
İnandığım değerlere ve haklı bir mücadelenin bir
çalışanı olmaktan, kadın ve onurlu bir halka hizmet
ediyor olmaktan dolayı belediye eş başkanı olmaktan
mutluyum ve onurluyum.
Var to belediye başkanı olmak isteyenlere hangi
tavsiyelerde bulunursunuz?
Onurlu ve haklı bir mücadelenin bir ferdi olarak güçlü
olmasını, sınıfsal, aşiretselyada hangi konum ya da durumda olursa olsun insanlara eşit ve hakça davranılmasını, Varto’nun alevi, suni, Ermeni, Kürt, Türk hatta
çerkezlerin yaşadığı kozmopolit bir ilçe olmasından dolayı hem çok zengin bir kültüre sahip olduğunun bilinmesini, hem de böylesi halklar mozaiği olan bir ilçenin
kültürel hassasiyetlerinin var olduğunun bilinmesini,
Siyasal tarihi ve mücadelesi çok güçlü bir ilçe olmasından dolayı, farklılıkları dışlayan değil kucaklayan bir durumda olmalarını, yurtsever, fedakar, mücadele de bedeli
ve emeği çok olan bir ilçe de eşbaşkan oluyor olmak.
Çatışmalı bir süreçteyiz, eşbaşkan olmak nasıl bir
duygu?
Çatışmalı bir ortam da eşbaşkan olmak, sorumluluğu ağır bir duygu. Yaşanan çatışmanın kazanımları
yanın da kayıpların yarattığı sıkıntılara cevap olmak,
halkın maddi ve manevi her türlü beklenti ve ihtiyacına cevap olma beklentilerden dolayı çoğu defa beklentiye cevap olamamanın üzüntüsünü yaşamaktayız.
Bunun yanın da tarihi bir sürecin en etkili ilçe ve
insanlarıyla birlikte, tarih yazıcıların tanığı ve sanığı
olmak, sorumluluk ve yeniden yaratmanın bir parçası
olmaktan dolayı da onurlu ve gururluyuz.
Çatışmalı or tam Var to halkını nasıl etkiledi?
Varto da yaşanan çatışmalardan dolayı, kısmı bir göç
yaşandı. Özellikle Eğitim ve insan gelişmişliğini çok
önemseyen bir ilçe olmasından dolayı, çatışmalar da 7
okulun yakılması nedeniyle, çocuklarının eğitim kaygısını yaşayanlar ilçeyi terk ettiler, terk edemeyenler de
olası bir yeni çatışmalar da yeni bir göç yaşanabilir.
Özellikle çatışmalarla beraber ilçede çok sayı da
insan tutuklandı. Tutuklanmayan genç kesimin korkudan ilçeyi terk etmeleri nedeniyle, ilçe de gözle görülür bir sessizlik hâkim.
Ticaretin çok etkilendiği ve bundan dolayı da yaşanan sureci anlıyor ve hak veriyor olmalarına rağmen
ekonominin çok etkilenmesinden dolayı da çok ciddi
bir sitem var.
Var to'nun geleceğine dair hedefleriniz nelerdir?
Tarihi olaylara tanıklık etmiş bir ilçeyiz. İçerisinde
Alevi, Suni, Türk, Kürt, Çerkez ve Ermeniler yaşamaktadır. Varto, barındırdığı halklar ve mezheplerle ortak
bir ruh oluşturmayı başarmıştır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
29
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
farklılıklarına saygı duyan ve bu mozaiğin ilçe’de
yarattığı zenginliği ve olumlu etkiyi çok iyi anlamış
bir ilçedir..iki büyük ve yıkıcı deprem sonrası yurt içi
ve yurt dışına çok göç vermiş bir ilçe olarak farklı
toplumları ve farklı ülkelerden gelen yaşanmışlıklar
nedeniyle evrensel düşünebilen, aynı zaman da yaşanan özgürlük mücadelesiyle de kendine ait toplumsal gerçekliği iyi sorgulamış bir topluluk olması
nedeniyle Belediye ve siyasi gelişmişlikten beklentisi
çok yüksek bir ilçedir.
Bundan dolayı, en büyük idealim, halklar, inançlar ve mücadele eden ve halkına layık bu tarih yaratıcılarına yaraşır bir ilçe yaratmak. İlçenin tarihi
mirasını geleceğe taşıyacak bir kültür evi oluşturmak.
İnsanların maddi sebeplerden dolayı, ilçeyi terk
etmeyecek iş alanları yaratmak ve uğruna büyük bedeller ödenen bu toprakları gelecek çocuklarımıza,
huzur duyacakları bir ilçe ortamı oluşturmak.
V a r t o' n u n b u g ü n k ü d u r u m u v e k e n t e y a ş a n a n
öncelikli sıkın tıların çöz ümü kon us unda nasıl
bir yol izlediniz?
Sıkıntıların giderilmesi konusunda kaynaklarımızı
kullanırken ihtiyaçların önem sırasını gözettik. İlçenin
ekonomik durumu kötü. İş alanları neredeyse yok denecek kadar azdır.
Varto belediyesinin tek düzenli geliri, su, kira ve
verdiği hizmete karşılık (kanalizasyon açmak, ruhsat
vb.) aldığı küçük gelirlerdir.
Belediyeye ait dükkânlardan alınan ücret, ortalama kira bedellerinin çok çok altın da ve çoğu kiracı
ödemesini dahi yapmamaktadır. İlçede en önemli
gelir kaynağımız su parasıdır. Halkımızın yarısından
fazlası su parasını ödememektedir. Tek düzenli su geliri resmi kurumlardan aldığımız ücretlerdir.
Yapmak isteyip de yapamadığımız birçok eksikliğimiz bulunmaktadır.
Varto'nun diğer ilçelere göre artısı nedir?
Eğitim seviyesi yüksek olan bir ilçedir. İlçede politik halkımız var belediye ile uyumlu çalışmaktadır.
Varto'ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu kentin
değerlerinin korunması konusunda yapılan çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Varto da, Sünni, Alevi ve Ermeni Türk, Kürt ve az
da olsa Çerkez vatandaşlar birlikte yaşamaktadır. Belediyemiz bu hassasiyetleri göz önünde bulundurarak
çalışmalarımızı yapmaktayız.. Bu çerçevede ilçemiz
hürriyet mahallesinde yapılan cem evi, cami vb inanç
kurum ve etkinliklere katılmaktayız.
Taziye, hasta, düğün vb. sosyal etkinliklerde bulunmaya
ve herkesime karşı duyarlı eşit mesafede yaklaşmaya çalışıyoruz, festivaller yaparak, tiyatro ve sosyal etkinliklerle
ortak bir ruh oluşturmaya çalışıyoruz.
Belediye olarak AB Projeleri ile ilgili çalışmalarınız var mı?
Nitelikli personel alma ve yetiştirme konusunda sıkıntılarımız nedeniyle AB projeleri için şu ana kadar herhangi bir proje hazırlığımız olmamıştır.
Yerel seçimlerden bu yana tam iki yıl geçti bu süre de
neler yapıldı?
Belediyemize bağlı Mordem Kültür Merkezi (MKM) kurumumuz 2014-2015 yılı boyunca kültür-sanat alanlarında
çeşitli kurs ve atölye çalışmaları yürütüldü. Çeşitli şenlik,
festival planlanması ve organizasyonda aktif olarak yer almıştır. 3 Mart 2015 tarihinde Savuşka Kadın Danışma Merkezi belediyemiz tarafından açıldı. Savuşka Kadın Danışma
Merkezi’nin açılışı ardından kadınlara bireysel danışmanlık
yapılması yanı sıra saha çalışması ve kadın girişimciliğini
için uzmanlar eşliğinde eğitim seminerleri yanı sıra “toplumsal cinsiyet” konulu eğitim seminerleri verildi.
İlçemizin 6 mahallesinde taziye evleri bulunurken ilçemizin Bahçelievler Mahallesi’nde ise taziye evi bulunmamaktaydı. Belediye ve mahallelinin ortaklaşması ile
taziye evinin yapımına başlanmış ve taziye evi mahallelinin hizmetine sunulma aşamasındadır.
İlçemizde yaban kuşlarının uğrak alanı olan yedi bin
yetmiş üç metrekarelik bir alanı kapsayan ancak zamanla
artık malzemeler ve çamurla tabanı tamamen dolan Dipsiz Göl’de belediyemiz bir çalışmayla gölde artık malzeme
ve çamurdan temizleme çalışması başlattı. Yol yapım çalışmaları kapsamında ilçe merkezimizde orta mahallesinde bir çok sokak ve Tekel Caddesi parke taşı ile
döşenmiştir. Yapılan ifraz sonucunda kamu lehine çeşitli
genişlikte yaklaşık 4500 metre ham yollar yapılmıştır.
İlçemizin Kültür Mahallesi’nde bulunan lojmanlar eski
yapı olması, içlerinin boş olması ve deprem açısından risk
ihtiva etmesi nedeniyle yıkımına karar verilen binalar yıkılarak, düzenlenmiştir.
İlçemize içme suyu sağlayan su kaynaklarında rutin
olarak gerekli kontroller yapılmış, ana kaynaklardaki arızalara veya kirlenmelere karşı yıl boyunca gerekli tedbirler alınmıştır. Son iki yılda ilçemizin belli noktalarına
koymak üzere 100 adet çöp konteynırı alınmıştır. Temizlik
konusunda mahalle toplantıları yapılarak bilgilendirmeler
yapılarak halkın görüşleri alınmıştır.
Çalışmalarınız esnasında hangi zorluklarla karşılaştınız?
En büyük sıkıntımız, yeterli kaynak ve nitelikli çalışanımızın olmayışından kaynaklı, daha yaratıcı, üretken ve geleceğe yönelik planlama ve çalışma yürütememek. Halkın
belediyeye karşı olan sorumluluklarına yeterli ciddiyeti göstermemeleri. Yine yapmak isteyip de maddi imkânsızlıklar
nedeniyle yapılmayan çalışmalarda belirtilmiştir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
31
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
KADIN
EĞİTİMLERİ
Akademide
Birliğimiz ‘Yerel Yönetimler Akademisi’ tarafından
üye belediyelerimizin belediye eşbaşkan, eşbaşkan
yardımcıları, meclis üyeleri ve personellerine yönelik
karma olarak düzenlenen kadın ve toplumsal cinsiyet
eğitimleri eğitimi (15 Ocak 2016) tarihinde Diyarbakır’da Kayapınar Belediyesi’ne ait Amed Spor Kompleksinde bulunan eğitim merkezinde gerçekleşti.
Devam Ediyor
Eğitimin açılış konuşmasını yapan birliğimiz ve Diyarbakır büyükşehir belediyesi eşbaşkanı Gültan Kışanak
eğitimlerin önemine değindi, eğitim anlayışlarının bilgiyi paylaşma üzerine kurulu olduğunu, tam da bu noktada eğitimlerin farkını burada açığa çıkarmak istediklerini vurgulayan Kışanak,
“Bilgiyi bir yerde biriktirmek değil, bilgiyi paylaşmak önemlidir. Düzenlenen bu eğitimlerimizin maksadı daha çok bilgiyi paylaşmak,
dağıtmak ve kadının daha fazla bildiği iktidar ilişkilerinde boyun eğmediği bir toplumsal zemin yaratmaktır. Önemli olan bunu başarmaktır. Bu başarı daha çok şeyin başarılacağı anlamındadır." dedi.
'Erkek egemen sistemin öğretmediklerini öğretmek
için kadın eğitim sistemimizi kurmalıyız'
Kışanak konuşmasında şunları kaydetti: “Tarih boyunca en derin
ayrım olan erkek egemenlik zihniyeti kadınların toplumsal baskı altında tutulduğu süreçten bu yana bilgiyi kadından alıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Bilgiden en çok uzak tutulan kesim
kadın olmuştur. Bunun sosyal-sınıfsal katmanları var ama biz kadınlara istedikleri kadar bilgiyi vermişler ve çoğunlukla erkek egemenlikli sistem daha da ilerlemesi için kadınlardan beklentileri
üzerine kurulmuştur. Kadın için bilginin yeniden üretilmesi, kuşaktan kuşağa yeniden aktarılması iktidar ilişkilerini derinden sarsacak
kadın eğitimleridir. Bu sebeple erkek egemen sistemin öğretmediklerini öğretmek ve paylaşmak üzere kadın eğitimleri sistemimizi
kurmak durumundayız.” şeklinde konuştu.
Eğitime katılanlar arasında birliğimize üye belediyelerin eş başkanları, eş başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve personelleri yer
aldı. GABB Yerel Yönetimler Akademisi tarafından düzenlenen eğitimde; kadının toplumdaki rolü ve kadının yerel yönetimlerdeki rolü
üzerine tartışmalar yürütüldü. Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi
ve toplumsal cinsiyet konularının işlendiği eğitimde, deneyimlerin
paylaşıldı, belediyelerin mevzuatları ve çalışma esasları üzerine bilgilendirme sunumlarının ardından sona erdi.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
33
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
YENİ BİR BİLİME DOĞRU
JINEOLOJÎ
Kadın biliminin tanımı (kadına dayalı, kadın eksenli bir
aydınlanma, değişim gücü ve çalışması olarak Jineoloji)
K
avrama ilişkin: Jineoloji oldukça orijinal bir adlandırma.
Kadın ve yaşam anlamına gelen jin ile bilim anlamına gelen
loji. Jin (kürtçe)-zen(farsça, çince)-gyn (latince) ortak bir
kökenden gelmekte, woman, femin, wiss gibi kelimelerden
daha kapsayıcı bir anlamı taşımaktadır.
Bu kelimeye benzer biçimde jinekoloji de başlangıçta kadın bilimi anlamına gelse de giderek kadın hastalıkları anlamını taşımıştır. İlginç bir şekilde kelime
latincegyn ile loji’nin birleşmesinden geliyor olsa da
Türkçeye tercümesi kadınların fizyolojik sağlığı, işlevleri ve hastalıklarıyla ilgilenen bilim. Zaten içeriği de
bu kapsamdadır.
Jinosentrik (kadın merkezli), jeneoloji ise soybilim
olarak kullanılan söylemlerdir.
jinarşi-kadınlar tarafından yönetim, jinokrasi-kadınların yönetimi, jinelatori-kadınlara tapma,
jinosid-kadın soykırımı, jinofobi-kadınlardan nefret ya
da korku, jinomorfik- dişil gerçeklik duygusu yaratmaya çalışan bir dil kadın eksenli dil, "Kadın oluşumu"nu sağlayan
sihirli madde, "jinerji" ya da kadınların enerjisidir.
Jineoloji ortaya koyduğu, hem etimolojik hem de
içerik olarak orijinal bir anlama sahiptir.
Kadın bilimi ihtiyacı: Bir kadın bilimine neden ihtiyaç olduğu en fazla sorulan soru oysa jineolojiyi tanımlarken neden bir kadın bilimi olmadığı sorusu ile
başlıyor. bunun egemen erkeklikten kaynaklandığını da
ifade ediyor. Matematiğin 3500 alt dalını, insan vücudunun her organının hatta onunda detaylarını inceleyen
bilim dallarını oluşturacak kadar parçalanan, her şeyi
bir bilim dalı ve araştırma konusu olarak inceleyen
bilim neden kadınları incelememiştir asıl sorulması gereken soru budur.
Kadın bilimi tartışılırken önce kadın nedir sorusunu sormak önemlidir. Yani Freud’un onca cinsiyetçi kadın düşmanı söylemlerine rağmen ölürken
sorduğu soru?
Biz kadını Kürtçenin güzel söylemi olan jin-jiyan
yani yaşamla özdeş görüyoruz. Toplumun özü olarak
görüyoruz. Toplumsallığı yaratan kültürün sahibi.
Form kazanmamış akışkan enerji. Yaratıcı enerji olarak tanımlıyoruz. Yazdığı mektuptaki ifadesiyle toplumun özü ve tortusu. “Kadın doğası karanlıkta
kaldıkça, tüm toplum doğası aydınlanmamış olarak
kalacaktır. Toplumsal doğanın gerçek ve kapsamlı
aydınlanması, ancak kadın doğasının kapsamlı ve
gerçekçi aydınlanmasıyla mümkündür”.
Öyleyse jineoloji öncelikle kadının kendini tanımlaması olacaktır. Şimdiye kadar kimse kadını
tanımlamadı mı? Mitoloji, din, sanat, bilimin yaptığı milyonlarca tanım var. Feministlerin geliştirdiği tanımlar var. Ama biz bunlarda çarpık, yanlış,
eksik yanları olduğunu düşünüyoruz. Mitoloji, din,
sanat ve bilimlerin kadın gerçekliğini inkar, imha,
çarpıtma, yok saymaya dayalı. Feministlerin tanımlarında ise toplumdan kopuk sadece bir cins
gerçekliğine sıkıştırma yada bütünlüklü ele almak
yerine belirli boyutlarını öne çıkaran yönler ağır
basmaktadır. Kadının kendi hakikatini araştırma, tanımlama ve kavramsallaştırması hala yerine getirilmemiş bir görevdir. “kadının kölelik tarihi
yazılmamıştır özgürlük tarihi ise yazılmayı bekliyor” Kadın bilimi bu yönüyle feminist çalışmaları
toparlayan ve eril bilimci ideolojiyi sorgulayarak
öncelikli sosyal bilimler ancak doğa bilimlerini de
kapsayacak biçimde yeni bir bilimi ifade ediyor.
“kadının kölelik tarihi
yazılmamıştır özgürlük
tarihi ise yazılmayı bekliyor” Kadın bilimi bu
yönüyle feminist çalışmaları toparlayan ve eril
bilimci ideolojiyi sorgulayarak öncelikli sosyal
bilimler ancak doğa bilimlerini de kapsayacak
biçimde yeni bir bilimi
ifade ediyor.
… neden kadın çalışmalarını bir ideoloji,
yada başka bir kavramla yürütmek yerine bilimi üzerinde tartışmamız ve yanıtlamamız gereken bir soru?
Yada geçmiş deneyimimiz bunun neresinde oturacak ondan farkı ne olacak hala tüm boyutları ile tartışmamızı gerektiren konulardır.
yürüttüğü çalışmaları bir laboratuvar çalışması olarak tanımlamıştır ve ürünlerinin daha sonra
açığa çıkacağını vurgulamıştır. Bizim kadın deneyimimiz kendisini bilimsel bir ifadeye kavuşturması
olacak aynı zamanda. Zaten biz buna dayanarak jineolojiyi geliştirme iddiasını dile getiriyoruz. Farkımız kendi deneyimimiz. Biz deneyimimizden bilgi
üretiyoruz. Bu bilgiye dayalı bilim yapacağız.
K a d ı n b i l i mi k o n u s u n d a k i d i ğ e r y a k l a ş ı m l a r :
Bir kadın bilimi ortaya çıkarma anlamında olmasa da bilimin cinsiyetçi karakterini sorgulama
ve kadın değerleri ile bilim yapılması konusunda
kimi feministlerce yürütülmüş tartışmalar vardır.
Feminist bilim tarihçileri, bilimin tarihsel kuruluşundaki toplumsal cinsiyet bağlamını farklı boyutlarıyla açığa çıkaran çalışmalar yapmışlardır.
Genevieve Lloyd, erkek akıl kitabı ile batı felsefesinde erkek ve kadını irdelemiştir.
Susan Bordo tarafından kartezyen düşüncenin "kadınsı olandan kaçış” ile özdeşleştirilmesi
üzerine değerlendirmeler yapmıştır.
Merchant’a göre de, kadın ile tabiat modern
tabiat biliminin ortaya çıkışından çok önceleri özdeşleştirilmiştir. Ancak, mekanik tabiat biliminin ortaya çıkışından önce tabiat organik bir biçimde
anlaşıldığından, bu, kadına saygın bir konum sağladığı için her zaman olumsuz olmamıştır.
Ruether"bugün çevreyi ve insan türünü yok
etme noktasına gelmiş olan insan uygarlığının aşil topuğunun, dişinin bastırılması yoluyla gerçekleşen bu
yanlış erkeklik gelişiminde olduğu" sonucuna varır.
EvelynFoxKeller "Bilimin varoluşu hangi ölçüde erkek tasavvuruyla bağlıdır? Ve eğer böyle olmasaydı, bu bilim için ne anlama gelirdi?"Fox
Keller, bilimin basitçe “eril bir proje” olduğu ve reddedilmesi gerektiği fikrine karşı çıkar. Aynı şekilde
“dişil bilim” kavramını da yanlış bulur. Bunların yerine: “bilimin eril bir proje olmaktan çıkartılıp insani
bir proje olarak yine bilimin içindekilerce düzeltilmesi ve duygusal emek ile düşünsel emek arasındaki, bilimin erkeklere tahsis edilmiş bir alan olarak
görülmesindeki iş bölümümün reddedilmesi” görüşünü savunur. Keller, çağdaş bilim kadını Barbara
McClintock'un tutumunu Francis Bacon'un önerdiği
doğanın sömürüsü ile karşılaştırır. McClintock "bırakın materyal sizinle konuşsun" ya da "bundan
sonra ne yapacağınızı size onun söylemesine izin
verin" derken, kadınsı bir tarzı ortaya koyar. McClintock bilim/kadınının materyale "bir yanıt dayatması"
gerektiğine inanmaz; daha çok o materyale ya¬nıt
vermeli ve empatik bir saygı göstermelidir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
35
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Keller, bir kadın tarzının "egemen olma itkisi tarafından daha az sınırlandırılmış bir bilim"e işaret ettiğini öne sürer- Keller'inpozitif olarak gördüğü bir yön.
1979'da AdrienneRichbunu anlatmak için
temel bir soru soruyordu: Bir kadın kendi bilincine
ve kendi kararlarına sahip bir insan olabilmek için
hangi bilgilere gereksinme duyar?
Kadınların Akademik Alandaki Çalışmalarına İlişkin
Egemen bilim tarihinde yer alan kadın sayısı az
olmasına rağmen yazılmayan bilim kadınlarının tarihi de mevcuttur. Günümüzdeyse çeşitli akademik
alanlarda kadınlar yer almakta ancak bu alanda hâkimiyetleri engellenmektedir. “Erkekleşen bilim kadınları” ve “marjinal gösterilen bilim kadınları”
diye ikili, karşıt ve çatışan bir kadın akademisyen
alanı söz konusudur.
Feminist muhalefet, 1970’lerin sonlarından itibaren akademiye de yansıdı ve edebiyat araştırmalarından sosyal tarihe ve sosyal politikaya dek birçok
disiplini etkiledi; aynı zamanda çok sayıda kadın merkezli inisiyatifin ve projenin (özellikle yayın, öğretim
etkinlikleri, konferanslar, forumlar vb.) hayata geçirilmesine yol açtı. Önemli bir diğer sonucu ise,
“Kadın Çalışmaları” adı verilen yeni bir disiplinlerarası araştırma alanının ortaya çıkmasıydı.
İsveç, Almanya, Türkiye ve diğer yerlerdeki
üniversitelerde kadının statüsü, tarihi üzerine araş-
tırmalar yapan Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalları var. Önce Kadın Araştırma Merkezleri sonra Feminist Araştırma Merkezleri sonra da, Toplumsal
Cinsiyet Araştırma Merkezleri çıktı. Bu araştırma
mekânlarında 'aile ve kadın', 'hukuk ve kadın', 'siyaset ve kadın', 'devlet ve kadın', 'işgücü ve kadın'
gibi konular işleniyor.
Feministler toplumsal cinsiyet merkezlerinin
kadın meselesinden uzaklaşmaya neden olması nedeniyle buna pek olumlu bakmıyorlar. Batı’da, Avrupa ve Amerika’da bir savaş alanıdır. Masculinity
dersi dışında, yani erkeklik çalışmaları dışındaki
“gender” derslerinin hiçbirini erkekler veremez. Türkiye’de ise erkekler veriyor. Quer teori akademik alanı
işgal etmiş durumda.
Türkiye de Akademideki kurumsallaşma 90 sonrasında ortaya çıktı. İlk Kadın Araştırma Merkezi İstanbul Üniversitesi’nde 1989’da kuruldu. Ankara,
Hacettepe, Gazi, İstanbul, Marmara, Çukurova, Ege,
Gaziantep, Mersin, Yüzüncü Yıl, Anadolu, ODTÜ,
Çankaya ve Atılım Üniversiteleri olmak üzere toplam
14 üniversitede kadın sorunları ile ilgili araştırma ve
uygulama amaçlı merkezler kurulmuş ve bugüne
kadar çeşitli çalışmalar yürütmüşlerdir. Ayrıca, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi bünyesinde Kadınlara Yönelik Şiddet
ve Ayrımcılığın Önlenmesi Çalışma Grubu mevcuttur.
Ayrıca İstanbul ve birkaç ilde daha kadın eserleri kütüphaneleri oluşturulmuştur.
JİNELOJİ TARTIŞMAL ARINDAN DERLENMİŞTİR.
ÖZGÜRLÜKLER ALANI OLARAK
KAMUSAL
ALAN
EVİN AKBOĞA
GABB Peyzaj Mimarı
K
Kamusal alanın bir zemin kaymasına yol vermeden gerek
somut kentsel alanlar gerek eleştirel, ideal alanın yeniden canlandırılması tüm insanlığın önünde duran en hayati görevdir.
amusal alan kavramının, insan hakları, sosyal devlet ve kent hakkı bağlamında gelişen
ve çeşitlenen bir alanı olarak, bir taraftan egemen sınıflar, resmi ideolojiler; diğer bir taraftan toplumun kendisini yeniden var etme olgusu noktasında giderek daha çok önem
kazanarak başat gündem olma noktasında hızla ilerlediği görülmektedir. Kamusal alan ile
ilgili kafa karışıklığının yanı sıra, esasında toplumun muktedirlere karşı seslerini yükselttiği, haykırdıkları alandır. Egemenlerin özenle kamusal alanı devlet otoritesiyle özdeşleştirmesinin aksine kamusal alanlar, toplumsal özgürlükler alanı olarak devlet
erkinden azade alandır.
Günümüzde kamusal alan üzerine yapılan tartışmalarda her ne kadar bir görüş birliği olmasa da muktedirlerin dayatmalarının tersine, devlet kapısı olarak veya devlet
kurum ve kuruluşları olarak algılanmadığını, geniş toplumsal kesimlerin kendilerini ifade
ettikleri, etkileşimde bulundukları ve mesaj ilettikleri alan olarak görülmeye başlandığını
söylemek mümkün.
Kamusal alanla ilgili en kapsamlı ve en dikkat çekici tartışmaları Habermas yapmıştır. Kendilerini ilgilendiren ortak meseleler etrafında düşünce belirttikleri, çeşitli tartışmaların yapıldığı, eylemini inşa ettiği yaşam alanı olarak tanımlar kamusal alanı.
Habermas’a göre kamusal alan 18.yüzyılda devletten bağımsız burjuvazinin alanı
olarak doğmuştur. 17.yy da kahvehanelerde okuma odalarında ve kulüplerde ortaya çıkan
edebi tartışmalar 18.yy da politik iktidardan bağımsız hatta iktidara karşı düşünce üreten
bir alan olarak, kamuoyu oluşturarak, insanların bir araya gelmesiyle düşünce alışverişinde bulunması sonucu toplumların yönetimlerde söz sahibi olma, demokrasiyi geliştirmede ve bireylerin sosyal hayatta daha etkin ve kendilerini var etme noktasında kayda
değer ivme kazanmasına vesile olmuştur.
Kamusal alanın herkese açık olması ve katılım sağlayan her birey ve grubun eşit ve
özgür olması, tartışmaların açık yapılıyor olması, katılım sağlayanların önündeki engellerin olmaması, bu alana katılan herkes için erişimin garanti altına alınmış olması, devlet otoritesi dışında yer alması ve genel yarara hitap ediyor olması Hebarmas’ın kamusal
alan tanımında ön plana çıkan unsurlar olarak dikkat çekmektedir (Ercins, 2013, s.301).
Birlik Ocak - Mayıs 2015
37
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Sennett’e göre kamusal alan herkesin daha kolay
ulaşabileceği ve yer alabileceği somut alanlar; meydan, cadde, sokak, park gibi yerlerdir. Sennett’e göre
toplum bu yerleri sembolik bir araç olarak görerek,
kentin dönüştürülmesi veya kentin yeniden şekillendirmesi amacıyla kullanır. (Sennett, 1999). Weber’
göre kamusal alan, birebir ilişkilerin, karşıt görüşlerin,
diyalogların, uyumun ve anlaşmaların yapıldığı yer
olarak farklı sosyal tabakadan ve etnik yapıdan insanların karşılaştığı alanlardır (Weber,2000).
Kamusal alanı melez bir alan olarak tanımlayan
Arendt, modernliğin yükselişi ile toplumsalın kamusalı
işgal ettiğini, tüketime yönelen insanın dünyaya ve politik alana giren tüm insani konulara yabancılaştığını ifade
eder. Modernizm eleştirisini yapan Arendt, modern çağda
politikanın ekonomi tarafından işgal edildiğini belirtir. Ve
bunun sonucunda yeni bir alan olan ‘toplumsal alan’ ın
doğduğunu ifade ederek toplumsal alanın ne özel ne de
kamusal özellikler gösteren farklı, ilginç, melez bir alan
olduğunu anlatır. (Arendt, 1994). Arendt’in de işaret ettiği
gibi kapitalist moderniteninhegomonik anlayışı sonucu
kamusallık düşüncesi artık demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık, farklı inanç ve kimliklerin oluşması alanı yerine
daha pasif, çıkara dayalı politikanın ekonomi tarafından
kuşatıldığı tüketime dayalı, medya seçkinleri ve kapitalist
modernite yöntemleriyle yönetilmektedir.
Her ne kadar kapitalist modernite tarafından kamusal
alan bulanıklaştırmaya ve manipülatif yöntemlerle müzakereci düşünceden uzaklaştırılmaya çalışılsa da kamusal
alanın temel özgürlükler, bireysel ve kolektif hakların tesis
edilmesinde öncü rol oynadığını belirtmek gerekir.
Kamusal alan farklılıkların bir arada tartışmalarına
imkan sağlayan, özgürlüklerin ve hakların genişlemesinin
ve çeşitlenmesinin önünü açan bir alandır. Habermas’ın
da işaret ettiği gibi, toplumun ortaklaştığı ve kendi yararına yönelik eylem ve düşüncelerin zenginleştirildiği, her
türlü çıkardan uzak iktidar erkinin baskı ve istemlerinden
bağımsız, salt kentsel kamusal alan olarak tanımlanan
meydan, cadde, sokak, gibi somut mekanları aşan ortak
kanaatin oluştuğu süreçler bütünüdür.
Bu süreç toplumsal yaşamımızın en önemli parçasını
oluşturmaktadır. Her türlü ilişkimizin kurulmasında ve kamuoyu oluşturulması çerçevesinde herhangi bir sınırlama
olmaksızın bireylerin ve grupların düşüncelerini özgürce
ifade edip örgütlenme imkanı sağlayan alanlardır. Kamusal alanın demokrasi ile arasında zorunlu ilişki olması nedeniyle bu alanı özgürlükler alanı haline getirmektedir.
Demokrasinin özünü oluşturan, farklı toplumsal kesimlerin, çoğulculuk, hoşgörü, açıklık ve katılımcı düzlemin
oluşmasına ön ayak olacaktır. Özgürlüklerin varlık sebebi
olan kamusal alan, demokratik bir toplum düzeninde her
türlü farlılığın kendine hayat bulma imkanını verecektir.
Kamusal alan kavramı her ne kadar toplumun ortak
yararına dönük, düşünce, söylem ve eylemlerin tasarlandığı ve geliştiği somut mekanları işaret etse de, esas itibariyle ufkun sonsuzluğunu ya da eleştirel olan, bireylerin,
grupların kendi dünyalarını tartıştıkları platformlardır.
Kamusal alanın bir zemin kaymasına yol vermeden
gerek somut kentsel alanlar gerek eleştirel, ideal alanın
yeniden canlandırılması tüm insanlığın önünde duran
en hayati görevdir. Kapitalist modernitenin dayattığı mekansal ve düşünsel değişimin hizmet ettiği ekonomik,
siyasal ve kültürel projenin anlamlandırması, kamusal
hayatı özgürlüklerin ve demokrasinin hayata geçirildiği
alan haline getirecektir. Bu farkındalık devlet otoritesini
gerileterek sivil alanın yeniden kurgulanmasında önemli
katkı sunacaktır. Farklı inanç düşünce ve kimliklerin
oluşturacağı çoğulcu, sınırları aşan ve her kesimden insanın katılacağı bir zeminin teminatıdır kamusal alan.
Kamusal alan açısında yerel yönetimlerin rolü
ve/veya kamusallık ile yerellik arasında nasıl bir geçişkenlik olduğuna bakmakta yarar var. Yukarda, kamusal
alanların meydan, cadde, sokak, park gibi mekanları
aşan bütünlüklü bir kavram olduğunu belirttik. Dolayısıyla bu alanların tasarımından, karar verme süreçlerine
kadar birkaç kişi ya da birkaç birimin sorumluluğunu
yahut inisiyatifini aşacak kadar önemli ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını ve katkısını gerektiğini farkında
olunarak ele alınması gerekir.
Genel kanı olarak demokrasi ile yerel yönetimler
arasında doğrudan bir ilişki kurulur. Bir coğrafyada demokrasinin en önemli kriteri yerel düzeyde toplulukların demokratik bir şekilde yönetilip yönetilmediğine
bakılır. Geniş halk kesimlerine en yakın yönetim organı
yerel yönetimlerdir. Farklı grup ve bireylerin taleplerini
iletmede, yönetim üzerinde etkin ve etkili olma açısından yerel yönetimler yapı taşı konumundadır. Çıkışı itibariyle eşitliğin ve katılımcılığın numuneleri olarak
ortaya çıkan yerel yönetimler, yerel toplulukların ortak
sorunlarının çözümüne en yakın kurumlardır.
Özgürlükler alanı olan kamusal alanın gelişip boy
vermesi açısından yerel yönetimler temel bir gereksinim
olarak demokrasinin hayata geçirilmesi daha elzemdir.
Geniş halk kesimlerinin kendilerini ilgilendiren meselelerde ve mesajlarını iletme noktasında yerel yönetimlerde merkezi düzeyden daha yoğun ve doğrudandır. Bu
anlamda yerel yönetimlerin demokratik kuruluşlar olarak
gelişmeleri kamusal alanları da beraberinde geliştirecektir. Demokrasinin gelişmesinde yerel yönetimler
motor güç durumunda olan kurumlardır. Yönetme olgularının zayıflaması, kitlelerin sorunları birlikte ve kolektif
çözmeleri yerel yönetimlerin güç kazanmasına bağlı bir
durumdur. Gerçek anlamda halkın kendi kendini yönetmesi yahut halkın kendi sorularını kendisinin çözmesi
kamusal alanın önemini daha güçlü ifade etmekten
geçer. Kamusal alanın gelişmesi ise yerel yönetimlerin
daha etkin kurumlar haline gelmesinden geçer.
ARENDT, Hannah (1994), İnsanlık Durumu, İletişim Yayınları, İstanbul.
ERCİNS,Gülay ,Ç.Ü İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 14, Sayı, 2013.
HABERMAS, Jürgen (2010), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayınları, İstanbul.
SENNETT,R (1996), Kamusal İnsanın Çöküşü, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
SENNETT,R (1999), Gözün Vicdanı Kentin Tasarımı Ve
Toplumsal Yaşam, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
39
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
ÇATIŞMALI SÜREÇTE KENT
ve
İNSAN SAĞLIĞI
Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur
Barış ise bu sorunu önleyen bir "koruyucu tıp" uygulamasıdır.
O
Sosyal medya, görsel ve yazılı basında birçok
sağlık emekçisi hedef gösterilmiş DÜTF getirilen Polis ve Askerlerin tedavileri iyi yapılmadığı için öldüklerini iddia ederek sağlık
emekçileri hedef gösterilmiştir. Bölgedeki kolluk kuvvetleri hastane ve ambulans çalışanlarına güvenmeme eğilimi göstermiş, dışarıdan
sağlık emekçisi getirilmiş 112, Hastane ve
sahra hastanesi çalışmaları sağlanmıştır.
rtadoğu’da yaşanan gelişmeler sonucunda vekâlet savaşı yürüten paramiliter
güçler eli ile Ortadoğu bir alev topuna dönüşmüştür. Rojava da DAİŞ çetelerine
karşı Kürtlerin kazanımları tüm Dünya ülkeleri tarafından desteklenirken Türkiye’nin burada bulunan halkların kazanımlarını tanımaması ve siyasi temsilcilerini terör örgütü olarak görmeleri düşündürücüdür. Ortadoğu da bu gelişmeler
olurken Türkiye’de müzakere edilen çözüm süreci buzdolabına kaldırılmış görüşme masası devrilmiş bölgede hemen hemen tüm alanlar güvenlik bölgesi
ilan edilmiş ve sokağa çıkma yasakları ile birlikte bugün içinden çıkılamaz bir hal
alan ve yüzlerce insanımızın hayatını kaybettiği bir tablo ortaya çıkmıştır.
Sokağa çıkma yasağı 7 ilde 19 ilçede ve 58 kez ilan edilmiş yaklaşık olarak
1,5 Milyon insan bu durumdan etkilenmiştir. Yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere
Barınma, Beslenme, Sağlık, Eğitim ve diğer tüm haklar ihlal edilmiştir. Sokağa
çıkma yasağının ilan edildiği yerlerde tüm bölgeye giriş ve çıkışların engellendiği tüm iletişim araçlarının ve Elektriğin kesildiği, Elektrik trafolarının hedef alındığı, patlamalar sonucunda içme suyu şebekelerinin su depolarının ve
kanalizasyon şebekelerinin tahrip edildiği, temel yaşam ihtiyaçların karşılandığı
yerlerin, Fırınların kapatıldığı Sağlık Merkezleri ve Eczanelerinde hizmet vermediği bunun sonucunda yerleşim yerlerinin boşaltılması hedeflenmektedir. Sokağa çıkma yasakları sırasında son 6 ayda 42 çocuk, 31 kadın, 30 Altmış yaş üzeri
olmak üzere toplam 223 sivil yurttaş hayatını kaybetmiştir.
Sokağa çıkma yasaklarının uzun süreye yayılması, mahalle altyapılarının tahrip edilmesi, beslenme ve barınma koşullarının ortadan kaldırılmasıyla salgın
hastalık riski de ortaya çıkmıştır. Yaralı ve hastaların sağlık hizmetlerine erişiminin ne şekilde yapılacağı, insani yardım ve ihtiyaçlarının ne şekilde ulaştırılacağına dair sorulara resmi makamlarca tatmin edici cevaplar verilmemektedir.
Hastanelerin ablukaya alınıp askeri üs olarak kullanılması, sokakta hareket eden
her canlının hedeflenmesi nedeniyle, halktan yaralı ve acil hastaların hastaneye
ulaşımı mümkün olmamaktadır.
“Sağlık Bakanlığı’nın son süreçte yaptığı ‘şefkat elimizi cebimize koyduk,
kudret elimizi çıkardık. Operasyonlarda yüzde 80 başarılıyız, bu operasyonlar 3
yıl sürecek’ gibi açıklamalar adeta sağlık değil savaş bakanlığı olduğu hissi uyandırmaktadır. Bu ölümlerin, diyaliz hastalarının evde tedavi edilme, gebelerin evlerde doğum yapma ve sağlık hizmetlerine erişememe durumunun 3 yıl
süreceğinin ifadesi midir.
SİLVAN OLAYLARI
16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana ilçede değişik zamanlarda (3 günden az olmamak üzere) 6 kez
sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Süresi en uzun
uygulanan yasak, 03-13 Kasım 2015 tarihlerinde ilan
edilen ve 11 gün süren 6. sokağa çıkma yasağıdır.
Bu ilan edilen yasakta Tekel, Mescit ve Konak
mahallelerinde, operasyon süresi boyunca şiddetli
çatışmalar meydana gelmiş ve mahallelerde bulunan yurttaşlar çatışmaların arasında kalmış, insani
ihtiyaçlardan mahrum bırakılmıştır. Operasyon sırasında, ev ve işyerleri kurşunlanmış, yaşam hakkı ihlali gerçekleşmiş, sivil yurttaşların can ve mal
güvenlikleri tehdit edilecek şekilde hak ihlalleri meydana gelmiştir. Operasyon sırasında 8 sivil yurttaş,
güvenlik güçleri tarafından açıldığı iddia edilen ateş
sonucu yaşamını yitirmiş 10 yurttaş yaralanmıştır.
Yaralıların hastaneye götürülmesi oradaki sivil yurttaşlar tarafından gerçekleştirilmiş olay yerine ambulansların gitmesine güvenlik gerekçesi nedeni ile izin
verilmemiştir. Bu sokağa çıkma yasaklarının olduğu
dönemlerde bu üç mahallede bulunan Aile Sağlığı
Merkezi hizmet üretememiş ve büyük bir kısmı tahrip edilmiştir. Mahalle duvarlarında çok sayıda ve
Türkiye bayrağı simgelerinin yoğun kullanıldığı milliyetçi, ırkçı ve cinsiyetçi tehdit içeren yazılamalar
olduğu görülmüştür.
CİZRE OLAYLARI
Cudi, Yafes ve Nur mahallerin de 04 Eylül 2015 tarihinden başlayan ve 12 Eylül 2015 tarihinde sona erdirilen sokağa çıkma yasağı süresi içersin de 22 yurttaş
yaşamını yitirmiş 24 yurttaş da yaralanmıştır.
Nur Mahallesinde 8 gün boyunca hiç su akmamış ve elektrikler kesilmiş İnek, Kedi, Güvercin gibi
hayvanlar kurşunlanarak öldürülmüştür. Mahallede
ağır bir leş kokusu oluşmuş, Hayvan leşleri hala kaldırılmamıştır. Mahallenin birçok sokağından yer altı
su şebekesinin patlaması sonucu su akmış, kirli olan
bu su birikintilerinde çocuklar oynamaktadır. Nur
Mahallesinde birçok kişi evlerine gelen kurşun-roket
olduğu belirtilen patlayıcılardan dolayı yaralanmıştır. Yaralılar 112 ambulansı defalarca aramalarına
rağmen kendilerine hizmet veremeyeceklerini, güvenlik olmamasından dolayı gelemeyeceklerini söylemiştir. Nur Mahallesinde bir yurttaş, evlerinde hiç
su kalmadığını, sokağın kenarından akan pis sudan
aldıklarını ve kaynatarak çocuklarına verdiklerini belirtmiştir. Çocuklarının psikolojilerinin bozulduğunu,
hiç uyuyamadıklarını ve sürekli ağladıklarını bir türlü
susturamadığını belirtmiştir
Birlik Ocak - Mayıs 2015
41
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Cudi Mahallesindeki 3 Aile Sağlığı Merkezi 8 gün boyunca kapatılmış ve hizmet verilmemiştir. Mahallenin her
tarafında çöpler birikmiş etrafa da çok kötü kokular yayılmasına neden olmuştur.
Yafes Mahallesinde bir yurttaş; 17 yaşlarında bir
genç keskin nişancılar tarafından vurulmuş, hastaneye
götürülmek istenmiş, 5 dakika süren yoğun ateş altında
hasta alınamayınca yaşamını yitirdiğini belirtmiştir.
Yine Yafes Mahallede bulunan bir genç bacağının yan
tarafından vurulmuş 112 Ambulansının arandığı ve ambulansların güvenlik gerekçesi gelemeyeceği belirtmiştir. 10 metre aralarla sokaklara bombalama yapılmış
sokağın başına ortasına ve sonuna 3 bomba atar mermisi atılarak orada bulunan tüm canlıların yaralandığı
veya hayatını kaybettiği belirtilmiştir.
Son olarak 14.12.2015 tarihinde Cizre de ilan edilen
sokağa çıkma yasağı halen devam etmektedir. 3 korgeneral, 36 general ve on binlerce askerin yer aldığı bir operasyonla ağır silahların, topların, tankların, kullanıldığı
birçok insanın hayatını kaybettiği, tüm konutların yerle bir
edildiği bir durumu yaşamaktayız. Sokağa çıkma yasağı
devam ettiği için basına yansıyan bilgilerde uzun süre bodrum katlarında bulunan sivil ve yaralıların yapılan operas-
yonlar sonucu hayatlarını kaybettikleri ve bu yurttaşlardan
birçoğunun bedenlerinin (166 kişi ) yanmış halde bulunulduğu belirtilmiş ve halen yıkılan binaların altında cenazelerin bulunduğu iddiası bulunmaktadır. Çıkarılan
cenazelerin farklı illere gönderildiği birçoğunun da Silopi
sınır kapısında bulunan bir soğuk hava deposunda bulunmaktadır. Yine bu cenazelerin birçoğunun tanınmaz halde
olduğunu yapılan otopsilerine bağımsız hukuk ve hekim
heyetlerinin katılmasına izin verilmediği belirtilmektedir.
Bu vahşet bodrumlarında insanların hayatının kaybetmemesi bir yaşam ve sağlık koridorunun oluşması için birçok
heyet girişimlerde bulunmuş ve hükümet ile görüşmeler
yapmıştır. TTB ve SES in yapmış olduğu görüşmeler sonucunda bölgede bulunan sağlık emekçilerinin ambulanslar ile günlerce Cizre’ye gitmeleri engellenmiştir.
Şebnem Korur Fincancının tespitlerinde ‘’Cizre
yanık et kokuyor. İnsan eti. Sonra göreceğiz o kokunun
nasıl olduğunu. İlk bodruma varıyoruz. Halk meclisi eş
başkanlarının katledildiği o bodruma. Binanın cephesi
çığlık atar gibi, delik deşik, irili ufaklı. Üst katın pervazında tank mermisi benzeri bir metal cisim parçası.
Bodruma inen yıkıntının arasından geçiyoruz, içerisi
karanlık. Göreceklerimiz daha da karanlık olacak.
Cılız ışıklı fenerlerle aydınlatmaya çalışıyoruz etrafı. O
yaralarına bastıklarını söyledikleri yünler var girişin biraz
berisinde. Lekeler üzerinde, pas rengi… Kan mı? Anlatılanları düşününce, öyle olmalı. Biraz sola doğru gidince
yere sanki odun kömürü serilmiş gibi, ama değil. Kemik
onlar, yanmış kemik parçaları. Gözüm hemen ortalarındaki
altçene kemiğine takılıyor. Çocuk kemiği gibi duruyor. Yaklaşıyorum, etraftakiler fenerleri tutuyor daha iyi görebilmem için. Evet, orada yanmış bir gözlük çerçevesi var,
hemen yanı başında. Altçene kemiğinin neredeyse iki katı
eninde. İlk bakışta 8-10 yaşlarında olsa gerek diye düşünüyorum kemik için, öyle küçücük, narin. Yakından bakınca yanmış haliyle biraz olsun kaybı hesaba katıp hadi
10-12 bilemedin 14’e kadar çıkıyorum. Ama orada duruyorum. Çocuk kemiklerinin o ince, narin duruşu hep yüreğimi kanatmıştır. Bu da saplanıp kalıyor incecik. Yerde
kısmen yanmış kafatası kemikleri, sayısız kemik parçası,
havada ağır bir yanık et kokusu. Hayret, bunca yanık kemiğin yanı başında yünler sapasağlam, hiç yanmamış.’’
SUR OLAYLARI
Surları ile UNESCO Dünya Kültürler mirasına giren Diyarbakır’ın kalbi konumunda olan Dillerin, Dinlerin, kültürlerin birlikte yaşadığı Sur ilçesinde birçok kez sokağa
çıkma yasağı ilan edildi. Son olarak ilan edilen sokağa
çıkma yasağı yaklaşık 3 ayı buldu. 24.000 yurttaşın yaşadığı Sur ’da 6 mahallede sokağa çıkma yasağı hala devam
etmektedir. Ağır silahların kullanıldığı birçok kişinin hayatını kaybettiği cenazelerin günlerce sokak ortasında kaldığı, birçok konutun yıkıldığı, birçok tarihi yapının tahrip
edildiği, yüzlerce sivil yurttaşın çatışma bölgesinde evlerinde kaldığı, binlerce yurttaşın göç etmek zorunda kaldığını belirtebiliriz. İnsan olarak içimizi yakan bu ölümlere
karşı sağlıkçı kimliğimizle üzerimize sorumluluklar yüklediğinin farkındaydık. Halen abluka olan ve sayısız kere
bombalanan, tanklarla dövülen Sur a girmek istedik. İnsanlık onurunu kurtarmak için, meslek onurumuzu yaşatmak için orada olmak için girişimlerde bulunduk ancak
Valilik tarafından izin verilmedi. Buna karşın ölüme karşı
yaşam, siyaha karşı beyaz duruş adıyla Beyaz nöbet tutma
kararı verildi. Yerel yönetimlerden resmi izin alarak kurduğumuz çadırın, valilikçe yasaklanması nedeniyle, kötü hava
koşullarına ve sert kış şartlarına ( -15 dereceyi bulan soğuk
) rağmen, kısmi barış nöbetlerimize devam ettik. Her gün
saat 12:00-18:30 arası nöbet alanında bulunduk. Ayrıca
neredeyse her gün, ablukanın ve savaşın devam ettiği Sur
İlçesi’ne girmek için girişimlerde bulunmaya devam ettik.
Varmak istediğimiz nihai nokta, ablukaların kaldırılması,
savaşın sonlandırılarak ölüm ve yaralanmaların son bulması, anlaşmazlıkların diyalogla çözülmesi için siyaset kurumunun bir an önce aktif rol almasıdır.
Hedeflediğimiz noktalara ulaşmaya çalışırken, dayanaklarımızı; insan hakları, tıbbi etik ve uluslararası insancıl hukuk olarak belirliyoruz. Tüm insanların barış içinde
yaşama hakkı, sağlık hakkı, gıdaya ve temiz suya ulaşım
hakkı, barınma hakkı ve iletişim hakkına sahip olması gerekir. İnsanlar din, dil, ırk, cinsiyet, etnik yapı ve siyasi görüşüne bakılmaksızın sağlık hakkına sahip olmalıdır. Tıpta
hasta ve sağlıklı insan olabilir, düşman, terörist, polis,
asker veya sivil gibi kavramlar tıbba ait terimler değildir
ve sağlık bu terimler üzerinden tanımlanamaz. Uluslararası
insancıl hukuk ise çatışma ve savaş alanlarında uygulanacak hukuktur. 1949 ve 1977 Cenevre sözleşmeleri ve
ek protokolleri gereği sağlıkçıların savaş alanlarında, siviller ile savaşma yeteneğini kaybetmiş savaşçılara sağlık
bakım ve yardımı yapma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk nedeniyle sağlıkçıların çatışma ve savaş alanlarına
girme hakkı bulunmaktadır. Bu çerçevede, dokunulmaz
sağlık sembolleri vardır. Sağlık sembollerinin olduğu hastane gibi yerlerin içinde ve çevresinde askeri bir gücün
konuşlanması yasaklanmıştır. Buna uyulmadığı durumlarda sağlıkçılar ve kurumları hedef haline gelecektir.
19 Şubat ta 55 yaşında yaralanan Fatma Ateş adlı
yurttaşın çıkarılması için içerisinde Gazeteci Mazlum
Dolanın bulunduğu 6 kişi oluşturulan Yaşam Koridorundan çıkarıldı. Ambulansta müdahale edilen Fatma
Ateş maalesef hayatını kaybetti. Bunun üzerine STK ve
birçok heyetin yapmış olduğu girişimler sonucu içerisinde çocukların ve kadınların olduğu 56 kişilik bir
grup daha yaşam koridorundan çıkarıldı. Hastanede
kontrolleri yapılan bu sivil yurttaşların birçoğunun tutuklandığı belirtebiliriz. Sur ’da halen sivillerin olduğu
ve bunların birçoğunun yaralı olduğu, bunlardan bir
kısmının enkazın altında olduğu belirtilmektedir.
SAĞLIKÇILAR HEDEFTE
“Dünya Tabipleri Birliğinin Tıp Etiği Uluslararası Kurallarında belirtildiği gibi, silahlı çatışma ortamlarındaki
tıp etiği barış zamanlarındaki tıp etiği ile aynıdır. Doktorlar mesleki görevlerini yerine getirirken birbiriyle çelişen
bağlamlar içindelerse de, birinci yükümlülükleri hastalarına karşıdır; doktorlar, mesleki faaliyetlerinin hepsinde,
insan hakları alanındaki uluslararası sözleşmelere, uluslararası insani hukuka ve DTB’nin tıp etiği alanındaki bildirgelerine bağlı kalmalıdır.”
Birlik Ocak - Mayıs 2015
43
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
“Hükümetler, silahlı güçler ve elinde güç bulunan diğerleri, doktorların ve diğer sağlık profesyonellerinin silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında ihtiyacı olan herkese bakım
verebilmesini sağlamak üzere Cenevre Sözleşmelerine uygun
hareket etmelidirler. Bu yükümlülük, sağlık personelinin ve sağlık tesislerinin korunması gereklidir.” Sağlık hakkı mücadelesi
veren ve bu ahlaki duruşu yaşamında somutlaştıran sağlıkçılar
sivil yaralılara yardım ettikleri sırada öldürülmektedir.
Sokağa çıkma yasakları başladığı ilk dönemlerde Cizre
Devlet Hastanesin de çalışan sağlık emekçisi Eyüp Ergen açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. Beytüşşebap da ambulans şoförü olarak görev yapan Şeyhmus Dursun ambulansın
içinde vurularak öldürülmüştür. Cizre’de Sağlık Emekçisi AbdulAziz Yular ayağından yaralanan bir anneye yardım etmeye
giderken keskin nişancılar tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Cizre de Devlet Hastanesinin etrafı zırhlı araçlarla kuşatılarak çatısına keskin nişancılar yerleştirilmiştir. Bu şekilde
hastane hedef konumuna getirilmiş çıkan çatışmalar sonucunda hastaneye birkaç kez roket isabet etmiştir. Burada çalışan sağlık emekçileri de bu şartlar altında çalışmak zorunda
bırakılmıştır. Lice de çatışmalardan sonra Devlet Hastanesine
sol kolundan yaralanan hasta getirilmiş. İlk müdahalesi yapılan hastaya Elektrik olmadığı için röntgen çekilememiş. Güvenlik nedeninden dolayı karayolu ile Diyarbakır’a sevk
edilemeyen hasta için emniyet personelinden yardım istenmiş. Hastaneye gelen emniyet güçleri hastane personellerine
hakaret ederek Acil de bulunan yaralının ağzına silah koyarak
ölümle tehdit etmiş ve koridora çıkan Sağlık Memurun başına
silahı dayayarak zorla yere yatırılmak istemiştir. Tüm nöbetçi
sağlık ekibi acil servis poliklinik odasında toplanılması istenmiş. Hastanenin birçok odasının kapısı kırılarak aranmış ve kamera görüntülerine el konulmuştur.
Silopi de çatışmalar sonrası hastane zırhlı araçlar ve
polisler tarafından ablukaya alınmış. Hastane bahçesinde
rastgele ateş edilmiş ve orada bulunan yurttaşlar hakaret-
ler edilerek hastane dışına çıkarılmıştır. Girişler engellenmiş acil servisin girişleri tutulmuştur. Gelen ambulanslar
bile aranmıştır. Yaralı getiren yurttaşlar darp edilip gözaltına alınmış, Hastanede çalışan personeller korku ve kaygı
içerisinde görevlerini yapmaya çalışmıştır. Nöbetçi doktorun kafasına silah dayayarak yaralanan polislere müdahale etmek için çatışma bölgesine götürülmek istenmiştir.
Nusaybin Devlet Hastanesinde çalışan bir doktor örgüt
üyelerini tedavi ettiği gerekçesi ile önce Kızıltepe’ye sürgün
edilmiş ve daha sonra tutuklanarak Cezaevine konmuştur.
Sosyal medya, görsel ve yazılı basında birçok sağlık emekçisi hedef gösterilmiş DÜTF getirilen Polis ve Askerlerin tedavileri iyi yapılmadığı için öldüklerini iddia ederek yine orada
bulunan sağlık emekçileri hedef gösterilmiştir. Bölgedeki kolluk kuvvetleri hastane ve ambulans çalışanlarına güvenmeme
eğilimi göstermiş, dışarıdan sağlık emekçisi getirilmiş 112,
Hastane ve sahra hastanesi çalışmaları sağlanmıştır.
Tüm bölgede yaşanan bu çatışmalı durum sonucunda
sıkılan her kurşun çıkan her cenaze Halklar arasında birlikte
ortak yaşama sıkılmış ve oluşturulan iyi niyetli adımlara zarar
vermiştir. Başta çatışmalı bölgelerde yaşayan Gebeler, Kronik Hastalıkları olanlar, Diyaliz Hastaları, yaralılar, Aşılanması gereken çocukların sağlık hakkına erişimi engellenmiş,
ısınma, barınma, beslenme temiz içme ve kullanma suyu,
Elektrik gibi yaşamsal imkânlarda engellenmiştir. Cenazeler
günlerce yerde bekletilmiş yine bazı cenazelere insanlık dışı
uygulamalar yapılmış, kadın bedenleri sosyal medya üzerinden teşhir edilmiştir. Birçok eve ateş düştüğü bu dönemde sokağa çıkma yasağının bulunduğu bölgedeki başta
çocuklar olmak üzere bu çatışmalı süreçten etkilenen yurttaşların çoğunda Post Travmatik Stres Bozukluğu gelişmiştir. Sayın Tahir Elçin’inin son sözlerinde söylediği gibi;
İnsanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu
alandan uzak olsun. Tarihimize değerlerimize sahip çıkalım.
SAVAŞ STRATEJİSİ OLARAK
DOĞANIN YIKIMI
2
015 Temmuz ayından bu yana yeniden başlayan çatışmaların, toplumsal, kültürel, ekonomik alanda yarattığı yıkım gün geçtikçe daha
çok tartışılıyor ve gün yüzüne çıkıyor. Öyle görünüyor ki demokratik, özgürlükçü bir sistem kurulmadığı sürece, çatışmalar devam
edecek. Ekolojistler olarak tabi ki savaş karşıtı ve farklılıkların bir
arada yaşadığı bir sistemden yana olmak gerekiyor. İnsanı ve toplumu doğanın bir parçası, iç içe geçmiş varlıklar olarak düşünmek
gerek, biri olmadan diğeri olamayacaktır. Savaş yürüten egemenler
de bunun farkında ve her savaşta, önce doğayı toplum üzerinde silah
olarak kullanmaktadırlar. Bu yazıyla her zaman görmezden gelinen
doğa varlığının savaş ortamında stratejik ve sistematik olarak nasıl
yok edilmeye çalışıldığı, toplumlar üzerinde acımasız bir silah olarak nasıl kullanılmaya çalışıldığını ortaya koymaya çalışacağız.
Doğayı, savaş suçu sayan uluslararası hukuk, gerek doğanın
savaş sırasında korunmasına yönelik kurallar, gerekse de uluslararası hukukta geçerli olan genel uluslararası sorumluluk rejimi çerçevesinde bu tür eylemlere, saldırılara ilişkin olarak bir tür
sorumluluk rejiminden söz etmektedirler.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
45
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Ekolojik bir barış için, özümüze dönmek, özümüze sahip çıkmak ve yaşadığımız toprakları tekrar cennete çevirmek için ormanların oluşturulması, nehirlerin ve bio çeşitliliğin, suyun, toprağın korunması ve bu
varlıkları yok etmek isteyenlere karşı mücadele vermek gerekir.
Ancak hukuk meselesine değinmeden önce, savaşın ya da silahlı çatışmaların doğa üzerinde hangi
etkilerinin bulunduğunun belirlenmesi uygun olacaktır. Bu etkileri ikiye ayırmak olanaklıdır. Birinci grupta
doğanın doğrudan düşmanca amaçlarla bir savaş aracı
olarak kullanılması nedeniyle doğanın zarar görmesi
durumları yer almaktadır. İkinci gurupta ise savaş sırasında kullanılan silahların çevreye zarar vermesidir.
Doğayı doğrudan etkileyen bu tekniklere dolaylı yoldan etkileyen bir takım teknikleri de eklemek olanaklıdır. Bu tekniklerin başlıca konular şunlardır:
Ormanları ve bitki örtüsünü yakmak suretiyle
“düşmanın” gizlenmesinin ve ürünlerden yararlanmasının önlenmesi
Barajlar ya da su kanalları açmak ya da bunları
tahrip ederek su baskını ve seller yaratılması ya da bu
yönetmelerle belli bir alanı insansızlaştırmak.
Birinci duruma tarihten iki büyük örnek verilebilir. Birincisi Avrupalıların Amerika’yı fethetmeleri sırasında yerlileri yok etmek için doğal alanlar üzerinde uyguladıkları
strateji, diğeri ise özellikle 90’lardan bugüne uzanan devlet ve pkk arasında yaşanan yoğun çatışmalar sırasında
doğal alanların yok olması gibi gösterebiliriz.
Sırasıyla iki konuyla ilgili, alıntılarla bu süreçleri
hızlı bir şekilde örneklendirip güncele doğru yol almaya çalışalım.
“Günümüzde ordu tarafından yönlendirilen Bufalo
avcıları, bu sinir harbine dönmüş Kızılderili sorununu
çözmek için son 30 yılda ordunun yaptıklarından daha
fazlasını başardı. Kızılderililerin ikmal kaynaklarını yok
ettiler. Bu kaynaklardan yoksun bir gurup ayakta kalamaz. Barış adına bırakın bufaloları öldürsünler, derilerini
yüzsünler, tek bir bufalo kalmayıncaya dek… Avcıların
ardından çayırları, gelişmiş bir medeniyetin üyeleri olan
sığır ve kovboylar şenlendirecektir (Generalphilipp Shridan-1877) ve 90’larda Kürt köylülerini zorla yerinden
etme ve geçim kaynaklarını yok etme…(yaylaları yasakladılar bize. Yüksek dağlara mayın döşediler. Yaylaya
gidemeyince hayvancılık yapamaz olduk. Aile başına
100-150 tane küçükbaş hayvanımız vardı. Hepsi heba
oldu gitti. Devlet bizi kendisine muhtaç etti. Muhtaç kalınca korucu olmak istemeyenler de mecbur korucu
oldu. Olmayanlarda kentlere göç edip yoksullukla boğuşmak zorunda kaldı.(Şahbaz- g.köyü-Şırnak) “sonra
binlerce hayvanı öldürüp salgın hastalık olmasın diye
suya attılar. O kadar hayvan ölüsü vardı ki suda, su durmuştu, akmıyordu”(cemile-malan barkır köyü, Siirt)
ikinci duruma örnek olarak sadece Hasankeyf barajını
göstermek bile yeterli olacaktır. Yaratacağı toplumsal,
ekonomik, ekolojik tahribatlar, bir atom bombasının yarattığı tahribatla eş değer tutulmaktadır.
Özellikle ulus-devletler yaratma sürecinde, buna
benzer yok etme durumları yüzlerce kez tekrarlanmıştır. Yukarıdaki örnekler onlardan en çarpıcı olanları
temsil etmektedir. Bu örnekler çoğalmasın diye uluslararası ölçekte devletleri yükümlülük altına sokacak
antlaşmalar gündeme getirilmiştir. İngilizce kısaltması
ENMOD olan “çevrenin düşmanca amaçlarla değiştirilmesi tekniklerinin yasaklanması” olan sözleşme 5
Ekim 1978’de BM milletler zemininde yürürlüğe girmiştir. Türkiye devleti de bu hükümlere uyacağını taahhüt etmiştir. Aynı şekilde Türkiye anayasasında bu
konuyla ilgili gerekli yasalar da bulunmaktadır. T.C
Anayasası madde 56 şöyledir: "Herkes çevre hakkına
sahiptir. Bu hak, insani gelişimi mümkün kılan, sağlıklı, ekosistem açısından dengeli bir çevrede yaşama,
çevrenin etkili biçimde korunmasını isteme haklarını
da kapsar. Devlet doğal hayatı ve hayvanları korur. Hayvanlara yönelik eziyet ve kötü muamele yapılmaması
amacıyla gerekli tedbirleri alır.”
Oysaki 2015 Temmuz ayında Şırnak’tan başlayıp,
Malatya’ya oradan Van’a ve Kars’a kadar olan ormanlık alanlar üç gün boyunca hiç durmadan yanmıştır. Orman ve su işleri bakanlığı başta olmak üzere
yangınları söndürmek için resmi kurumlar harekete
geçmemiştir. Özellikle belediyeler, Köylüler ve Stk’lar
tarafından yangınlar söndürülmek istenmişse de ilan
edilen özel güvenlik bölgeleri öne sürülerek yangına
müdahaleler de engellenmiştir.
“İlk yangın haberleri, Herbol ve Silib köylerinin arkasındaki dağlık alandan geldi. Silopi ve civar yerleşimlerden gelen halkın katılımıyla dördüncü gününde ancak
kontrol altına alınabilen ve geniş ormanlık alanlarla meyveliklerin yok olmasına neden olan yangın, basında kendine yer bulamadı. Cudi'nin ardından Mardin Nusaybin’de
Bagok (Eskihisar mahallesi ormanlığı), Savur ve Mazıdağı,
Diyarbakır’da Lice merkez ve Fis Ovası, Hazro, Silvan,
Kulp, Malatya, Dersim, Bitlis, Bingöl sessiz sedasız yandı.
Yangınlara halk, bidonlarla su taşıyarak, ellerindeki çalıları savurarak müdahale etti. Devlet söndürme kısmında
yoktu. Ana haber bültenlerinin bahsettiği tek yangın, Kaliforniya'da 260 kilometrekarelik alanı yok eden yangındı.
Yıllardır bin bir emekle büyümüş meyve ağaçlarını, ekili
alanları, bir yıllık hasadı, kışlık hayvan yemlerini küle çeviren yangın, görünmezdi de.”(DTK ekoloji komisyonu,
Mezopotamya Ekoloji Hareketi orman yangınlarını araştırma inceleme gözlem raporu s,1)
1990’lı yıllardaki savaş ortamının bir stratejisi olan
“alan boşaltma”, insansızlaştırma tekrar gündeme geldiği saha gözlemlerden netleşmiştir. Askeri anlamda
“sonuca” ulaşmanın dolaylı yolu köylülerin doğal
yaşam alanları olan ormanlık ve mera alanlarının yok
edilmesi ve ekonomik faaliyetlerinin elinden alınmasıydı. Bu süreç Temmuz ayından sonra tekrar gündeme
geldi ve bu yangınlar sonucunda da 2000 hektarlık ormanlık alan küle döndü ve canlı hayat yok oldu. “Bölgenin yabani hayvan çeşitliliği orman yangınlarından
dolayı çok zarar gördü. Arıcılıkla uğraşanların bu yangınlar nedeniyle çok büyük ekonomik zararlara uğradılar. Ayrıca yangınlar arıların bal üretimine neden olan
doğal ortamın yok olmasına sebep oldu”(aynı rapor).
Daha önce Roboski’de köylülerin sınır ticaretini engellemek için, katırların jandarmalar tarafından kırımdan geçirilmesi üzerine, Radikal gazetesi yazarı Fehim
Taştekin, 11.04.2015 tarihli “katır ölür insan susar”
başlıklı köşe yazısında konuya şöyle açıklık getirmişti:
“Roboski'de devletin hırsı geçmedi, sıra katırlara geldi.
Hayvan katliamı kadim bir taktik; iz bırakmak için, sonsuza dek susturmak için...” diyerek aslında hayvan ve
doğa katliamının toplumları baskılamak için tarihsel bir
strateji olduğuna parmak basmıştı.
Öz yönetim ilanlarından sonra başlayan çatışmalı
ortamda, aynı stratejinin izleri şüphe götürmeyecek
şekilde sistematikleşmişti. Mezopotamya ekoloji hareketinin 15 ilçe merkezinde 800 aileyle yaptığı ve
25.12.2015 tarihin de basınla paylaştığı “çatışmalı ortamda ekolojik tahribat” raporunda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır: “Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar
öldürülmüş, meralara çıkmak yasaklanmış, tarım yapılması engellenmiş, su kaynaklarına ulaşım zorlaşmıştır.” gibi tespitlerle dolu bir rapor yayınlanmıştır.
10 Haziran 1977 tarihli 1949 Cenevre sözleşmesine
ek Cenevre 1. Protokolü ve bu protokolün 35. Maddesi
3.fıkrası ise şöyle demektedir: “Doğal çevrede yaygın,
uzun süreli ve ağır zararlara neden olan ya da neden olması
beklenen savaş yöntemlerinin ya da araçlarının kullanılması yasaktır.” 1. Protokolün dolaylı olarak bu sonuca
dönük birtakım hükümleri de bulunmaktadır. Bunların birisi 54/2 maddesidir. Anılan hüküm sivil halkın varlığını
sürdürebilmesi için gerekli olan “gıda maddeleri ve bunları yetiştiren tarım alanları ile ürünler, besi hayvanları, içilebilir su, tesis ve depoları ve sulama tesisleri” gibi
öğelere, halkın ve bunlardan yoksun bırakılması gerekçesiyle saldırılmasını, yok edilmesini ya da kullanım dışı bırakılmasını yasaklamaktadır Aynı protokolün 2.
Maddesinin 4.fıkrası ormanların ya da bitki örtüsünün yakıcı silahlarla hedef yapılmasını yasaklamıştır.(orman yangını fotosu 5) 1991 körfez savaşında bu kurallara uymadığı
için Irak devleti 3 Nisan 1991 tarihli BM güvenlik konseyinin kararıyla yaptırıma uğramıştır. (bkz.Hüseyin pazarcı,
çevrenin savaş sırasında korunması) Bu durumda, doğal
çeşitliliğin, hayvanların ve diğer tüm canlıların bir savaş
stratejisi dahilinde sistematik olarak yok edilmesine kaşı,
ekolojistlerin, özellikle de belediyelerin, doğa-toplum dengesini koruyacak, geliştirecek barışçıl, karşı stratejiler geliştirmesi ve hayata geçirmesi gerekmektedir.
Halen bulunamayan River of Eden (Cennet vadisi) ve
Nuh’un Gemisinin Cizre’de olduğu bilinmektedir. Botan’dan Dersime ve oradan Anadolu doğasına uzanacak
ekolojik bir barış için, özümüze dönmek, özümüze sahip
çıkmak ve yaşadığımız toprakları tekrar cennete çevirmek
için ormanların oluşturulması, nehirlerin ve bio çeşitliliğin,
suyun, toprağın korunması ve bu varlıkları yok etmek isteyenlere karşı mücadele verilmesi gerekmektedir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
47
Birlik
BATMAN
anıyalım
ilçelerini
Ocak - Mayıs
2016
1955
yılında Elih Köyünde kurulan Batman ili Türkiye'nin en eski ve büyük petrol rafinerilerinden birinin bulunduğu,
bugün de önemini koruyan bir petrol üretim merkezidir. Batman
geçmişte bazı ilçe ve köylerinde, Süryani, Ermeni ve Yezidilerin
yaşadığı bir yerleşim iken, günümüzde gayri-müslim nüfusu, az
sayıda ailenin ikamet ettiği birkaç köyden ibarettir.
Dicle kıyısında çekici bir görünüme sahip olan Hasankeyf,
eski mağara evlerin de bulunduğu dik yamaçların oluşturduğu farklı bir topografyaya sahiptir. Ancak, bu ilçeyi görülmeye değer kılan, sözü edilen ilginç manzaraların yanı sıra
buradaki eski camilerin hayranlık uyandıran mimarisi ve aşağıdaki nehre ve ovalara bakan tepedeki kaledir.
Foto: Aydın Çetin Bastanoğlu
Beşiri (Qubîn)
Beşiri (nüfus: 30.342) ilçesi Batman il merkezinin 16 km
kuzeydoğusunda yer almaktadır. Bir zamanlar Diyarbakır
iline bağlı bir köy olan Beşiri, daha sonra ilçe olarak Siirt’e,
1990 yılında ise Batman’a bağlanmıştır.
Bir dönem Beşiri’ye bağlı Kurukavak (Hamdûna) ve
Uğrak (Texeriyê) gibi köylerde geniş bir Kürt Yezidi nüfusu
bulunurken günümüzde buralarda çok az sayıda Yezidi aile
kalmıştır. Bununla birlikte başka yerlerde, örneğin Yolveren
(Çinêra), Oğuz (Şimzê) ve Üçkuyular (Faqîra) Köylerindeki
Yezidilerin bir bölümü yeniden yerleşmek üzere yurtdışından geri dönmüştür. Bu aileler, Avrupa’daki diasporanın da
desteğiyle, Üçkuyular Köyü‘nde geleneklere uygun bir sosyal dayanışma evi açmışlardır. Burası köyün ve civar köylerin sakinleri tarafından düğün, cenaze, ibadet ve benzeri
amaçlar için kullanılmaktadır. Taşıdığı kültürel anlamın yanı
sıra dayanışma evi konukların geceleyebileceği şekilde döşenmiştir. Nitekim yazları köylerine dönen diaspora Yezidileri burada kalmaktadır. Dört odası, mutfağı ve ibadet yeri
olan bu evin bölgedeki Yezidi kültürünün ve geleneklerinin
sürdürülmesine katkıda bulunacağı umulmaktadır.
Beşiri’den doğuya, Mor Kiryakos Manastırı’na giderken eski Ermeni köylerinden geçeceksiniz. Başta
kiliseleri olmak üzere bu köylerin kalıntıları, sizi geçmişe doğru bir yolculuğa çıkaracaktır.
Memikan Köprüsü (PiraMemikan)
Bu eski köprü Beşiri’ye yaklaşık 30 km mesafededir. Gedikli (Memikan) isimli küçük köye gelmeden önce yol boyunca Yazıhan (Mezrikê) dâhil çeşitli köylerden geçilmektedir. Yapılış tarihi kesin olarak
bilinmeyen dört ayaklı bu köprü Hasankeyf, Malabadi ve Cizre’deki köprülerde kullanılan malzemeler benzer özellikler taşıdığından köprünün
6. yüzyılda İslam fetihlerinden hemen sonra yapıldığı söylenebilir. Hasankeyf yoluyla Kuzey Mezopotamya’ya uzanan ticaret yolunu birbirine
bağlayan köprü uzun yıllar Hasankeyf ile çevredeki diğer yerleşimler
arasında da bağlantıyı sağlamıştır
Zercil Kilisesi ve
Şeyh Halid Türbesi
Ayrancı’dan, Danalı (Zercîl) Köyü‘ne kolayca ulaşabilirsiniz. Buradaki Süryani Kilisesi de, tahmin
edilebileceği gibi, harap durumdadır. Yakınlardaki
Ağalcık (KâniRewa) Köyü‘nde ise, Şeyh Halid (ö.
1954) ile yakınlarına ait türbeler yer almaktadır.
Türbeler her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret
edilmektedir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
49
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Hazzo Kalesi
Kozluk (Hezo/Hazzo)
Batman’ın 65 km kuzeydoğusunda yer alan Kozluk
(nüfus: 61.587) Muş Dağları’nın güneyinde yer almaktadır. Türkiye’deki ilk petrol yatağı Kozluk’a bağlı Ulaşlı
(Şelmo) adlı bir köy civarında bulunmuştur. 1990 yılına
kadar Siirt’in ilçesi olan Kozluk, Batman’ın il olmasıyla
birlikte buraya bağlanmıştır.
Kozluk, güzel manzaralı yeşil vadiler arasında kalan
bir yerleşim yeridir. Resmi dairelerin ve yeni inşa edilen
modern apartmanların bulunduğu kesim vadinin zeminindedir. İlçe merkezinde yer alan eski bir kaleyle birkaç
eski caminin dışında merkez dışındaki kale kalıntıları ve
Kaletepe (Dehlik) Köyü‘nde ilginç özellikler taşıyan tarihi bir köprü bulunmaktadır.
İlçede tarımla uğraşanlar buğday, arpa, üzüm, tütün,
soğan, nar ve badem gibi ürünler yetiştirmektedir. Kırsal kesimde hayvancılık yapanlar yaz aylarında sürülerini yaylalara çıkarmaktadır. Arazinin genel olarak
engebeli olması ve sulama ihtiyacı nedeniyle tarım ağırlıklı olarak akarsu boylarında yapılmaktadır.
Keçi kılından üretilen ünlü Siirt battaniyeleri Kozluk ilçesinde de yapılmaktadır. Bu battaniyeler boyanmayıp renklerini tiftiğin doğal renginden almaktadır.
Tiftiğin genel olarak yüne göre üstün yanı tüylerinin
kolay kolay toz tutmayan pürüzsüz bir yüzeye sahip olmasıdır. Hayvanların yüksek yaylalarda iyi beslenmeleri nedeniyle Kozluk’un peynir, tereyağı ve diğer
hayvancılık ürünleri de kalitelidir.
Batman’dan yola çıkıp Kozluk’a doğru giderken Hazzo Kalesi hemen dikkatinizi çekecektir. Büyük ölçüde harabe halinde olmasına karşın
kaleden eski ve yeni Kozluk ilçesinin güzel
manzarasını görebilirsiniz. Evliya Çelebi’ye
(1611–1682) göre Timur bu kaleyi Diyarbakır
Hükümdarı Akkoyunlu Uzun Hasan’dan almış ve
yıktırmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferinden sonra kale Bitlis’te hüküm süren fi
e-refxan’a verilmiştir. Kale Mahallesi‘nde yer alan
Hazzo Kalesi‘ne 10 dakikalık bir tırmanışla çıkılabilmektedir. Doğu duvarlarının büyük bölümü
ve burçlardan biri hala ayaktadır.
Hallan Çemi (Çemê Helan)
Kaletepe (Dehlik) Köyü‘nde, geçmişi
M.Ö.10000–8000 yıllarına uzanan, Türkiye’deki en eski arkeolojik alan ve yerleşimlerden birini görebilirsiniz. Buranın bir dönem
avcı toplulukların yerleşimi olduğu sanılmaktadır. Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda
elde edilen ve halen üzerinde çalışmaların
devam ettiği buluntular, Diyarbakır Arkeoloji
Müzesi koleksiyonunda yer almaktadır.
Taşlıdere Termal Kaplıcaları
Batman’dan 39 km uzaklıkta, Kozluk Yolu
üzerindeki yeni yapılan Bato Termal Otel bir kaplıca tesisidir. Kaynak suyunun çıktığı yer Taşlıdere (Holê) Köyü’dür. Bileşimi Diyarbakır
İlindeki Çermik kaplıcalarındakine benzeyen bu
suyun, romatizma, çocuk felci, nefrit, kadın hastalıkları, üst solunum yolu ve cilt enfeksiyonları
gibi sorunlara iyi geldiği söylenmektedir.
Sason (Kabil Cevz/Qabilcewz)
Batman’dan 80 km uzaklıkta olan Sason İlçesi’nin (nüfus: 32.457) dik ve engebeli coğrafyası tarıma elverişli alanları sınırlamaktadır ve bu sınırlı alanlarda da
ağırlıklı olarak tütün yetiştirilmektedir. Ancak ilçenin asıl ünü organik balından ve
cevizinden gelmektedir. Nitekim ilçede 2001 yılından bu yana Ekim aylarında
Bal ve Ceviz Festivali düzenlenmektedir.
İlçeye gelenler için çekici olan, yüksek dağların ve derin vadilerin el değmemiş doğal
güzelliğidir. Bunlar arasında güzelliğiyle en çarpıcı olan yer, Batman Çayı’nın dar ve
yeşil vadisidir. Bu küçük ve dağlık ilçeye vadi izlenerek ulaşılır. Sason, kırsal kesimin içten misafirperverliğine ve geleneksel yaşamına tanık olmak ve muhteşem kırları keşfetmek açısından ideal bir yerdir. Büyük ahşap bingilerle desteklenmiş
geleneksel taş evler de manzaraya bir başka güzellik katmaktadır.
Sason tarihsel olarak güçlü bir Ermeni kimliğe sahiptir. İlçe bir zamanlar iki önemli
silahlı ayaklanmaya sahne olmuş, bu ayaklanmalar Osmanlı yönetimi tarafından sert
biçimde bastırılmıştır. Kimi tarihçiler 1920’lerin büyük Ermeni olaylarının bu ayaklanmalardan kaynaklandığı kanısındadır.
Sason’un kuzeyinde bugün de Ermeni Köyleri vardır. Bu köylerin yanı sıra Sason’da
birkaç Ermeni Kilisesi’nin kalıntılarını görmek mümkündür. Örneğin, ilçenin eski
bölümünde iki kilise ve Belediye Binası’nın yanındaki askeri tesislerin hemen arkasında daha küçük bir başka kilise vardır. İlçe merkezi ve yakınlardaki kimi köylerde
bugün geniş bir Arap topluluğu yaşamaktadır. Sason ve çevresinde yaşayan Araplar çoğunlukla Irak’ın Basra Kentinden buraya gelip yerleşenlerdir.
İlçe merkezi ve ana çarşı hayli canlıdır. Çevredeki pek çok kahvede kâğıt oynayıp sohbet eden erkekler göreceksiniz. Lokantaların ve dükkânların büyük bölümü, ilçe otogarıyla birlikte ana cadde üzerindedir.
Pertukan ve Bozikan Kaleleri
Tekevler (Gundênû) Köyü’nün doğusunda bulunan Pertukan Kalesi, Sason’un yaklaşık 4km güneybatısında yer almaktadır. Kalıntıları uzaktan görülebilen kalenin bulunduğu zirveye 15 dakikalık tırmanışla çıkılabilmektedir. Bizans Döneminden kalma
bu kale neredeyse tamamen harabe halindedir. Duvarlarında büyük gedikler olan
kale arazinin de elverişli olması yüzünden yıllar boyu birçok defa el değiştirmiştir.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
51
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Hasankeyf
(Heskîf)
Hasankeyf (nüfus:6.637)
Batman ve Midyat’tan karayoluyla kolayca ulaşılabilen küçük ve
güzel bir ilçedir. Buradan Van’a da her gün düzenli
otobüs seferleri yapılmaktadır. Batman’dan dolmuşa bindiğinizde 35km sonra Dicle’ye
bakan, bir zamanlar İpek Yolu’nun kesişen bir noktasında yer alan bu muhteşem antik
kente ulaşırsınız. Pek çok uygarlığa kucak açmış olan ilçe bunlardan birine bir dönem
başkentlik de yapmıştır. Çeşitli STK’ların, yerel Kürt yöneticilerin ve Türkiye’deki diğer entellektüel çevrelerin aktif biçimde karşı çıkmasına karşın Hasankeyf’in kendisi de tarih
olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bölgede yapılması planlanan Ilısu Baraj Projesi’nin
durdurulmaması halinde tarihi Hasankeyf İlçesi sulara gömülecektir.
Hasankeyf, 3. yüzyılda bölge üzerinde denetimi ele geçirmek için savaşan Bizanslılar ve Sasaniler için stratejik önem taşımaktaydı. Kaledeki Büyük Saray büyük
olasılıkla Bizans İmparatorluğu’nu Sasanilerden korumak amacıyla yapılmıştır. İlçe,
638 yılında bölgedeki diğer yerleşimlerle birlikte İslam orduları tarafından ele geçirilmiştir. 1101’den 1232’ye kadar süren Artuklu egemenliği döneminde Hasankeyf en parlak dönemini yaşamış ve bu dönemde Artukluların başkenti olmuştur.
1232 yılında Hasankeyf, Kürt Eyyubi Hanedanlığının eline geçmiş ve Selahaddin’in
akrabalarından biri olan Al-Kamil tarafından yönetilmiştir. 1260 yılında Moğollar
tarafından ele geçirilip talan edilen Hasankeyf, 15. yüzyılın ikinci yarısında burada
iki türbe yaptıran Akkoyunluların hakimiyeti altına girmiştir. Osmanlı etkisi burada,
kentin artık gerilemeye yüz tuttuğu 16. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır.
Kürt Beyi Şerefxanê Bedlîs tarafından yazılan Şerefxanê’ye göre, Hasankeyf adı, idam edilmeden önce son arzusunu dile getirmek isteyen bir Arap mahkûmdan gelmektedir. Mahkûm, binip son kez dolaşmak için atının kaleye getirilmesini istemiştir. Muhafızlar bunu
kabul etmiş, gelen at ise aşağıdaki Dicle Nehri’ne kadar atlayarak sahibinin yaşamını kurtarmış, ancak kendisi ölmüştür. Bu kaçışı gören diğer mahkûmlar şaşkınlıkla “Hasan, keif?”
(“Hasan, nasıl?”) diye bağırmışlardır.
Osmanlı arşivleri Hasankeyf’ten iki kervansarayı ve dört camisi olan, mağara evlerden oluşmuş bir yerleşim olarak söz etmektedir. Çevredeki dik uçurumlarda bulunan bu doğal veya
kalker yüzeye oyulmuş mağaralarda 3000 yıldan beri insanlar yaşamaktadır. Çevrede halen
4000 kadar mağara vardır ve bunlardan bazıları günümüzde de kullanılmaktadır.
Ancak, Cumhuriyet ilanından sonra, Hasankeyf’in kültürel mirası unutulmuş, 1954 yılında,
Güneydoğu Anadolu Projesi’nden (GAP) ayrı bir proje olarak Ilısu Barajı’nın yapılacağı
açıklanmıştır. Sonuçta burada yaşayan pek çok kişi başka yerlere göç etmiş, ancak proje
geciktikçe gecikmiştir. İlçe, 1980 yılında koruma alanı ilan edilmiştir. 1990’ların sonunda
çevredeki sivil kuruluşlar baraj yapımının durdurulması için kampanya başlatmıştır.
Oluşturulan ilk iki konsorsiyumun kamuoyu baskısı nedeniyle dağılmasının ardından barajın inşaatı ulusal bankaların desteğiyle sürdürülmektedir. Bu arada, eski yerleşim ve anıtların korunması alanında dünyanın önde gelen Sivil Toplum Kuruluşlarından biri olan World
MonumentsFund (Dünya Anıtları Vakfı), en fazla tehlike altında olan 100 tarihi alanın sıralandığı 2008 Dünya Anıtları Gözlem listesine Hasankeyf’i de dâhil etmiştir.
Batman tarafından geldiğinizde Hasankeyf’i bu noktada kuzeye doğru akan Dicle üzerindeki
modern Atatürk Köprüsü’nü doğu tarafında görürsünüz. Hasankeyf’teki tüm tarihi yer ve
mekânlar birbirine yürüme mesafesindedir. Köprüyü geçtikten sonra ana caddeden ilk sağa
saptığınızda önce hatıra ve hediyelik eşya satan dükkânlarla karşılaşırsınız; buradan ise
Rızkiye Camii’ne, kaleye ve Koç Camii’ne ulaşabilirsiniz.
Hasankeyf Mağaraları
Hasankeyf Vadisi mağaralarla doludur. İlçede ve çevresinde yaklaşık 4000 mağara vardır.
Yakın zamanlara kadar insanların oturdukları bu mağaralar şimdi boşaltılmıştır. Mağaraların butik otel ve restoran olarak yeniden düzenlenmesine ilişkin bir takım projeler vardır.
Ancak elektrik enerjisi üretmek adına bu antik kenti sulara gömecek baraj projesi, pek çok
turistik projenin gelişmesini engel olmaktadır.
Gercüş (Kercews/Kercos)
Midyat ve Hasankeyf arasında yer alan
Gercüş ilçesi (nüfus: 22.771) Batman’a
60 km mesafede, dağlarla çevrili 850 m
yükseltide bir yaylada kurulmuştur.
Arıca (Kefrê) Köyü
Gercüş’teki tarihi alanların çoğu ilçe merkezinin dışındadır ve bunlara Hasankeyf veya
Midyat’tan günübirlik gezilerle ulaşılması
mümkündür. İlçeden 20 km uzaklıktaki güzel
Arıca (Kefrê) Köyü’ne gittiğinizde etkileyici
kaya manastırları görebilirsiniz. Geleneksel
tarzda yapılmış güzel taş evleriyle bu köye
kendine özgü Süryani kimliği damgasını
vurmaktadır. Köyün ortasındaki Mor Yakup
Kilisesi yöredeki bir Süryani tarafından yakın
zamanda restore ettirilmiştir ve görülmeye
değer özellikler taşımaktadır. Bekçi sizi
memnuniyetle içeri alacak ve size
rehberlik edecektir. 5. yüzyılda yapılan kilisenin büyük salonunda ve
ana girişteki özgün kaligrafi
bugün de görülebilmektedir.
Süryaniler bir zamanlar başta
şarap yapımında kullanılan,
bölgedeki en iyi üzümü yetiştirmekle ünlülerdi. Bugün
bağlarda yetiştirilen üzümler
genel olarak pekmez veya
diğer üzüm ürünleri yapımında kullanılmaktadır.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
53
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Bölgede yaşanan şiddetli çatışmaların ardından;
KENTLERİN KÜLTÜREL
MİRASLARIN
genel durumuna
ilişkin sıkıntılar
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Dairesi Başkanı Nevin Soyukaya:
Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Nevin Soyukaya kimdir?
Diyarbakırlıyım. Arkeoloji eğitimi aldım. 18 yıl
Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde Arkeolog ve Müze
Müdürü olarak çalıştım. Eylül 2015 tarihinden itibaren de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel
Miras Ve Turizm Daire Başkanı olarak görev yapmaktayım. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri
Kültürel Peyzajı” Alan Yönetimi Başkanı olarak da
çalışmalar yürütmekteyim.
Kültürel Miras denince akla ne gelir? Farklı
çalışma alanları tarafından nasıl tanımlanır?
Kültürel miras veya kültür mirası daha önceki kuşaklar tarafından oluşturulmuş ve evrensel değerlere
sahip olduğuna inanılan eserlere verilen genel bir
isimdir. Somut ve somut olmayan kültürel miras olarak iki ayrı kategoride tanımlanır. Dünya Kültürel ve
Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi somut kültür
mirasını üç sınıfta gruplandırmaktadır:
Tarihi, sanatsal veya bilimsel olarak evrensel
değerlere sahip anıtlar, sitler ve yapı toplulukları
olarak tanımlanırlar.
“Somut Olmayan Kültürel Miras”, toplulukların,
grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara
ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar anlamına
gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan
miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla
ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve
insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.
Bölgemizi kültürel miras açısından kısaca
değerlendirebilir misiniz?
Bölgemiz “Bereketli Hilal “ olarak da adlandırılan
Mezopotamya’nın kuzeyinde, ilklerin yeşerdiği topraklarda yer alır. Dicle ile Fırat’ın beslediği bereketli
topraklarda, Göbekli Tepe, Kortik Tepe, Nevalaçoli,
Hallançemi, Çayönü gibi önemli arkeolojik kazılarla
da belgelendiği gibi, ilk tapınaklar ve yerleşik düzenin erken örnekleri bu topraklardadır. Buğdayın, mercimeğin, koyunun, keçinin ilk kez evcilleştirildiği,
bakırın ilk kez işlendiği, insan doğa ilişkilerinin şekillendiği ve birlikte yaşamın düzenlendiği, neolitik
devrim olarak da adlandırılan ilklerdir bunlar.
İklimin uygunluğu, toprağın verimliliği ile yaşam
erken başlamıştır bu topraklarda. Ancak sahip olduğu
bu zenginlikler onu paylaşılmaz da kılmıştır. Bu nedenle gerek savaşlar ve gerekse ticaret yoluyla tarih
öncesi dönemden itibaren sürekli el değiştirmiştir. Bu
nedenledir ki çok katmanlı, çok kültürlü, çok dilli, çok
dinli bir yapıyla kültürel zenginliğin süreklilik kazandığı somut ve somut olmayan kültürel miras açısından bir çok kültürün kalıntılarını günümüzde de
barındıran topraklar olarak tanımlayabiliriz bölgemizi.
Bölgemizdeki kültürel miras çalışmalarının
kapsamı ve zorlukları nelerdir?
Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, Yukarı Mezopotamya’da yer alan bölgemiz sahip olduğu tarihsel derinlik nedeniyle zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Gerek
arkeolojik açıdan gerekse de mimari ve kentsel doku açısından süreklilik arz eden, üstün evrensel değerlere haiz
önemli değerlerle iç içe yaşamaktayız. Ancak günümüze
kadar ulaşabilmiş bu değerleri yarınlara taşımak üzere
yapılması gereken koruma çalışmalarının önünde farklı
zorluklar ve sorunlar bulunmaktadır. Öncelikle yasaların yetersizliği, bu konuda ki bilinç eksikliği, uzmanlaşmış eleman eksikliği koruma çalışmalarını zayıflatmakla
birlikte yasal yetersizliğin dışındaki sorunlar aşılabilir ve
giderilebilir problemlerdir. Ancak son yıllarda büyük coğrafik alanları, kentleri kapsayan, ranta dayalı, merkezi yönetim tarafından geliştirilen ve mega, çılgın projeler
olarak da adlandırılan projeler, doğal ve kültürel mirasın
varlığının ve sürdürülebilirliğinin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır. Zira bu büyük projeler uygulandıkları alanlarda koruma bütünlüğünü bozan, kültürel
sürekliliği kesintiye uğratan, ekosistemi yok eden, şehirlerde geleneksel kent dokusunu değiştiren, bununla
birlikte demografik yapının, sosyal ve kültürel dokunun
da değişimini hedefleyen projeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Barajlar, HES’ler, madencilik faaliyetleri, kentsel dönüşüm uygulamaları gibi projeler ile son
dönemlerde doğal ve kültürel mirasın tahrip edildiğine,
itirazlara, karşı çıkışlara rağmen tanıklık etmekteyiz. Tabi
bunlara son aylarda ki bölge kentlerinde sokağa çıkma
yasakları, ablukalarla birlikte yaşanan çatışmalar sonucunda tarihi kentlerin yıkımlarını da eklememiz gerekiyor.
Şu ana kadar bölgemizde kaç adet varlığımız
UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilmiştir?
Bölgemizde, Adıyaman sınırlarında yer alan Nemrut Dağı, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras Listesinde yer almıştır. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel
Bahçeleri Kültürel Peyzajı ise Temmuz 2015’de Dünya
Kültür Mirası olarak tescillenmiştir.
Kentin kültürel mirasları, sosyo-kültürel yapısı
v e t ü m d e ğ e r l e r i n i n , k ı s a ca g e çm i ş t e k i d u r u muyla kıy aslandığın da bugünkü durumu hakkın daki bilgiler nelerdir?
Bu kıyaslama uzun bir analiz gerektirir ancak kısaca
değinmek gerekirse elbette ki kültürel miraslarının durumunda kayıplar çok büyük. Kent dokusunda ciddi bozulmalar, tahripler var. Özellikle de Suriçinde yaşanan
çatışmaları göz önüne aldığımızda sosyo-kültürel yapısında da kayıplar çok fazla ve bu kayıplar birer sorun
yumağı olarak geleceğe taşınmakta ne yazık ki.
Kültürel Mirasları korumaya çalışan birisi olarak, bu konudaki tecr übelerinizden yola çıkılarak
şehir plan lama ya da projeler konusun da sizlere
danışılıyor mu? Fikriniz alınıp bu çerçevede bir
ş e y l e r y a p ı l ı y or m u ?
Üniversite sonrasında çalışmaya başladığım 1989
yılından beri profesyonel çalışmalarımın yanı sıra çeşitli STK lar içerisinde aktif yer alarak bölgede kültürel mirasın korunması konusunda gönüllü çalışmalar
yürüttüm. 2012 yılından beri de Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yürütülen Diyarbakır Kalesi ve Hevsel
Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetimi başkanlığını
yürütmekteyim. kentin UNESCO ya taşınması süreci
ve sonrasında bütünlüklü korunması yönünde kent bileşenleriyle ve gönüllüleriyle katılımcılığı esas alan
çalışmalar yürütmekteyiz. Tüm bu süreçlerde tecrübelerimizi paylaştığımız gibi çok değerli tecrübelerden de yararlanmaktayız.
Birlik Ocak - Mayıs 2015
55
Birlik
Ocak - Mayıs
2016
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO
39’uncu Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ‘Dünya Kültür Mirası’ olarak tescillendi. Bu çalışmada gelinen son nokta nedir?
Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajının
Dünya Mirası olarak Temmuz 2015 tarihinde tescillenmesi ile
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde katılımcılığı esas alarak yürütülen bu çalışmada kent olarak büyük bir
başarıya imza atmış olduk. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Dünya Mirası olurken, Suriçi ve Dicle Vadisinin bir bölümü de tampon bölge olarak tescillenmiş oldu. Sonuçta
dünya miras alanı ve tampon bölgeleriyle yönetim alanı sınırları yerel ve uluslar arası koruma yasaları kapsamına alınmış
oldu. Ancak yaklaşık bir ay sonra başlayan ve hala sürmekte
olan çatışmalı süreç, sokağa çıkma yasakları, ablukalar ile tam
da miras alanımızın göbeğinin, Diyarbakır’ın kalbinin yakılıp
yıkılması ile gelinen nokta hepimizin malumudur.
Biz dünya mirası olduktan sonra, Alan Yönetimi Planı
kapsamında var olan değerlerimizi uluslar arası standartlarda korumak ve alanda var olan fiziki sorunları çözmeye
dönük projeler geliştirirken, şehrimizin bir harabeye dön-
üştürülmesini büyük bir üzüntü ile karşılamaktayız.
Nasıl korunmalı ve sahiplenmelidir?
Alanın yeniden özgün dokusuna uygun, sosyo-kültürel
olarak iyileştirilmesi koruma kuram ve kurallarının gözetildiği insanı odağına alan proje ve çalışmalarla mümkündür.
Alanın var olan Koruma Amaçlı İmar Planını anayasa olarak
kabul edip, Alan Yönetim Planına uygun, kentin demografik yapısını, ve somut olmayan kültürel mirasını da dikkate
alarak projeler geliştirilip uygulamalar yapılmalıdır. Tabi tüm
çalışmalar yerel yönetimlerin öncülüğünde, kentin tüm dinamiklerinin katılım ve katkılarıyla gerçekleştirilmelidir ki
uygulanabilir ve sürdürülebilir olsun.
STK’lar bu konuda nasıl rol almalıdırlar?
STK lar bu sürecin en önemli unsurlarıdır. Zira kentin
tüm dinamiklerini barındırmaktadırlar ve yerelin ihtiyaçlarını
yansıtabilecek birincil yapılanmalardır. Dolayısıyla bunun
bilincinde olarak sürecin her aşamasında var olmak, katılım
ve katkı sağlamak için çaba sarf etmeli, ilgili kurum ve kuruluşların yapacakları çalışmalara katılım sağlamalıdırlar.

Benzer belgeler