“BOYACIKÖY`DE” “PAZARLIK” Günil Kangal Murathan Mungan‟ın

Transkript

“BOYACIKÖY`DE” “PAZARLIK” Günil Kangal Murathan Mungan‟ın
“BOYACIKÖY’DE” “PAZARLIK”
Günil Kangal
Murathan Mungan‟ın (1955) bir eseri olan Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti (1982) adlı
öykü ile Memduh Şevket Esendal‟ın (1883-1952) yazmış olduğu Pazarlık (1923) isimli eser
arasında konularına ve anlatıcılarına göre karşılaştırma yapmaya çalışacağım. Ama öncelikle,
öykülerin konularından çok kısa bahsetmek istiyorum. Mungan‟ın kaleme aldığı öyküde,
Boyacıköy Durağı‟nın şahit olduğu duygu yoğunluğundan söz edilmektedir. Mungan,
eserinde kişiler üzerinden karamsar düşünceyi, içsel boşluğu ve tekdüze hayatı yansıtmaya
çalışmaktadır. Esendal‟ın eserinde ise, bir kahvehane sohbeti sırasında tanık olunan, yurdum
insanın yaşananları abartma özelliği ve insanların bu duruma verdiği tepki anlatılmaktadır.
Karşılaştırmaya geçmeden önce eklemek istediğim bir bilgi daha var. Murathan Mungan bu
öyküsünü 1982 yılında, Memduh Şevket Esendal ise bu eserini 1923 yılında yazmıştır.
Aralarındaki bu zaman farklılığı, karşılaştırma yaparken mutlaka etki edecektir. Türk
Edebiyatındaki „öykü‟ kavramının değişimini de gösterecektir.
Karşılaştırma yapmaya ilk olarak öykülerdeki anlatıcılardan başlamak istiyorum.
Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti (1982) isimli öyküde, anlatıcı üçüncü şahıs ve öykünün
dışından biridir. Anlatıcıyı, „Tanrısal Anlatıcı‟ olarak nitelendirebiliriz. Çünkü anlatıcı, öykü
karakterlerinin duygularından ve hissettiklerinden bahsetmektedir. “Yaralı bir ceylan gibi
bakıyordu Gelin. Sanki kurtarılmayı bekliyordu. Sanki ölümün elinden alınmak istiyordu. Ve
sanki artık hiçbir şey istemiyordu. Dünyadan vazgeçmişti. Ve sanki artık Genç Adamı
delicesine seviyordu. Anlamıştı.” (sayfa 15). Bu alıntıda görüldüğü gibi anlatıcı, karakterlerin
kafasındaki düşüncelerden ve kalbindeki hislerden söz etmektedir. Ayrıca „sabit odaklanma‟
kullanılmıştır. Tüm öykü boyunca olaylar tek bir odaktan görülmektedir. Pazarlık (1923) adlı
esere gelince, burda da anlatıcı, diğer öyküye benzerlik göstererek üçüncü şahıstır, öykü
dışında biridir ve „sabit odaklanma‟ tekniği kullanılmıştır. Tek bir kişinin gözlemi ve anlatımı
mevcuttur. Ayrıca bu öyküde de „Tanrısal Anlatıcı‟ yöntemi kullanılmıştır. Aslında olaylar
genel olarak bir gözlem sonucu anlatılmıştır. İlk bakışta „Sınırlı Anlatıcı‟ tekniği kullanılmış
gibi görünmektedir. Fakat bu gözlemin arasında az da olsa karakterlerin o ana ilişkin ruh
hallerine değinilmiştir. “Faik Efendi sonra fena halde saracaklarını ve bu işin bitip
tükenmeyeceğini bildiğinden, işi kabul ettirmeye çalışıyordu.” (sayfa 124). Burada görüldüğü
gibi anlatıcı, karakterin niyetiyle ilgili yorumlarda bulunmuştur.
Öyküleri anlatı kipleri açısından incelediğimizde; Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti
(1982) adlı öyküde „anlatma ve betimleme‟, Pazarlık (1923) adlı öyküde ise „anlatma ve
sahneleme‟ kiplerini görürüz. Yani iki öyküde de anlatma kipi üzerinden, anlatıcıların
karakterler üzerinde etkisi vardır. Ayrıca ilk öyküde betimleme yöntemine başvurulmuştur. “
İnerken solda bir telefon kulübesi durur. Boyası dökülmüştür, köhne bir görünüşü vardır.”
(sayfa 1). Burada bir mekan tasviri yapılmıştır. İkinci öyküye gelince, orada da sahneleme
yöntemi uygulanmıştır. Olay, bir akış halinde ve normal seyrinde anlatılmıştır.
Eserleri bir de karakterleri açısından ele alalım. İlk olarak, Mungan‟ın yarattığı
karakterlerden “Genç Adam ve Gelin” dinamik karakterlerdir. Olayların akış şekline göre
bazı değişiklikler yaşamaktadırlar. Bununla birlikte bu karakterler üzerinde kapalı kişileştirme
yöntemi kullanılmıştır. Karakterlerin özellikleri açıkça belirtilmemiş, davranışları yoluyla
aktarılmaya özen gösterilmiştir. Ayrıca öyküdeki ana karakterlerin dışında “inzibat eri” ve
“gelin arabasını kullanan adam” için de kapalı kişileştirme yapılmıştır. Esendal‟ın eserinde
ise, “Faik Efendi” statik karakterken, “Feyzi Bey” dinamik karakterdir. Bu öyküde,
karakterler üzerinde açık kişileştirme yöntemi kullanılmıştır. Her iki ana karakterin
özellikleri, söyledikleri cümlelerle belirgin hale getirilmiştir.
Farklı zamanlarda yazılmış bu iki öyküyü bazı özelliklerine göre karşılaştırdıktan sonra,
öykülerde kullanılan konunun,dilin ve üslubun zaman etkisinden dolayı çok farklı olduğunu
gördüm. Memduh Şevket Esendal, Cumhuriyet döneminde yazmış olduğu öyküsünde günlük
hayattan bir kesit sunmuş ve eserinde, yerel bir dile sahip olan karakterlerin, o gün şartlarında
olağan diyaloglarına yer vermiştir. Öz ve yalın bir dil kullanmıştır. Bunun sonucu olarak da
üslubu gayet anlaşılırdır. Murathan Mungan‟ın kaleminden ise, ruhsal durum içerikli bir öykü
çıkmıştır. Yazar, günlük hayattaki sıradan bir olaydan değil, genel olarak olağandışı bir
durumdan bahsetmiştir. Gerek tasvirleri gerek kullandığı dil göz önüne alınırsa, bu öykü
psikolojik bir eserdir. Mungan‟ın o dönem tüm ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve politik
değişimin etkisiyle bu öyküyü yazdığını düşünüyorum. Ancak tüm bu farklılıklara rağmen,
yaptığım anlatım karşılaştırmasından anlaşılacağı gibi, eserler arasında zaman ayrımı olsa da,
kullanılan tekniklerde benzerlikler mevcuttur.
KAYNAKÇA
Esendal M.Ş. (1923). Pazarlık. Bilgi Yayınevi.
Mungan M. (1982). Boyacıköy’de Kanlı Bir Aşk Cinayeti. Metis Yayınları.
İKİ ÖYKÜ: EZEN VE EZİLEN
Haşim Gökhan İlhan
Seçmiş olduğum iki öykü arasında hem uzun yıllar var hem de farklı görüşler var. İlk olarak
seçtiğim; Sabahattin Ali'nin 1935 senesinde kaleme aldığı "Apartman" isimli öyküsüdür, daha
sonra 2010 senesinde, çok yakın bir tarihte edebiyat dünyasına doğan bir öykü, "Kendi
üzerine kapanan köle", Murat Gülsoy'un kaleminden. Bu iki öykünün karakterleri ve konusu
birbirinden oldukça farklı ve ben de bu yönde bir inceleme yapacağım. "Apartman"
öyküsünde, ezen ile ezilen yani zengin ile yoksul farklılığı ön plandadır ki bu durum öykünün
yazıldığı zamanda en büyük toplumsal sorunlardan biridir. Diğer bir öykümüz "Kendi üzerine
kapanan köle"de ise kişi hem ezen hem de ezilen konumundadır. Zengin de kendisidir yoksul
da... İnsan kendisinin efendisidir ve bir o kadar da kölesi...
Aralarında uzun yıllar olan bu iki öykünün farklılıkları da çoktur. İlk olarak
karakterlerin yapısından bahsetmek gerekir. 1935 yılının şartlarına göre yazılmış ve o
zamanın sorunlarını bizlere göstermiş olan "Apartman" öyküsünde, ezen ve ezilen arasındaki
çatışmalar söz konusudur. Burada ezilen, yani yoksul kesim daima çaresiz kalmıştır. Kendi
canından bir parça olan çocuğunun kötü muameleye uğramasına tepki veremez baba, çünkü
üç kuruş kazandığı işten kovulacağı düşüncesi beynine hakim olmuştur. Bir insanın kölesi ya
da uşağı başka bir insandır bu dönemin öyküsünde ve genellikle sahip olan insan vicdansızdır,
acıma duygusundan yoksundur. Buradaki zengin kişi olan mal sahibi, düz/statik karakter
olarak nitelendirilebilir. Diğer öykümüz olan "Kendi üzerine kapanan köle"de ise günümüz
insanının yaşadığı iç çatışmalar ön plandadır. Aslında derisine dar gelen ruhlar taşıyan
insanların psikolojik çatışmaları diyebiliriz. Yapıların yükseldiği şehirlerde insanların
küçülmesi kaçınılmaz bir sondur. Yani teknolojinin gelişmesi ile öne çıkan tembellik durumu,
insanı hem kendi kendisinin kölesi hem de sahibi olmaya sürüklüyor. Murat Gülsoy'un
öyküsünde olayların gidişatına göre değişen bir karakter yapısı olduğu için, buradaki karakteri
yuvarlak/dinamik karakter olarak nitelendirebiliriz.
İncelediğimiz iki öyküyü konusu bakımından ele aldığımızda ise yine farklılık olduğu
açık bir şekilde görülmektedir. Cumhuriyetin taze dönemlerinde kaleme alınan "Apartman"
öyküsünde yazar; zengin bir insanın, fakir olan insanın haklarını düşünmeden onu nasıl
kullandığını yazmıştır. Bu durum o yılların toplumsal sorunundan başka bir şey değildi ve
yazar, öyküsünün konusunu halk sorunundan seçmiştir, yani sosyal bir öykü niteliği vardır.
Öykünün bir tarafında, bir babanın, ikisi kız biri erkek olan üç evladı ve bir de eşi için ayın en
çok on gününde almış olduğu altmışar kuruşla ev geçindirmeye çalışması; diğer tarafında ise
zengin bir mal sahibinin çok yüksek paralar ile vermiş olduğu ziyafetler söz konusudur. Bu
çelişkili halleri ve diğer durumları sadece gördükleri gibi ve hiçbir psikolojik çözümlemeye
gitmeden anlatan bir üçüncü şahıs vardır; işte burada bahsi geçen durum sınırlı anlatıcıdır.
Öyküde gerilim zirvesi ise ufak çocuğun yüz üstü düşmesidir. Diğer öykümüzü ele
aldığımızda ise konusu tam da günümüz sorunlarıyla ilintilidir. Fakat, "Apartman" öyküsünde
olduğu gibi bir insanın başka bir insanı ezmesi durumu söz konusu değildir, burada durum
insanın kendi kendisini ezmesidir. Bir yandan kendisini üstün gören, işinde başarılı fakat
sıkılgan bir insan görüntüsü, diğer yandan ise kendisine hizmet eden ve tamamen hayal
dünyasında yaşayan bir köle... Aslında ikisi de aynı bedende varlık gösteriyor fakat ikisi de bu
durumun farkında değil. Aslında bir insanın içinde bulunan iki ayrı karakterin yüzleşmesiyle
ortaya çıkan bir durumdur bu ve nasıl olduğunu anlamadan bir iyidir bir kötü; bir efendidir bir
köle... Olaylar devamlı bir akış halinde olduğundan, anlatı kipi olarak sahneleme bu öykü için
idealdir. İnsanın iç çatışmalarının tahlili yapıldığı bir öyküdür ve bu yönüyle psikolojik öykü
de diyebiliriz.
Bu iki öykünün karşılaştırmasından sonra ortaya çıkartılabilecek birkaç sonuç var.
1930‟lu yıllarda yazılan öykü ve romanlarda toplumsal sorunlar öne çıkarken; günümüzde
toplumsal sorunların yanında psikolojik tahlillere de yer veren öyküler vardır. Bir diğer sonuç
ise, geçmişte insanların rahatça kullanıldığını gösteriyor bize, insan haklarının ne denli etkisiz
olduğu ve hukukun varlığından bihaber olan insanların bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Günümüzde ise gelişmiş ve her geçen gün daha da gelişen teknolojinin insanın doğasını
bozduğu aşikardır. Kendi kendisine söz geçiremeyen bir varlık haline gelen insan, iç
çatışmaları yüzünden dış dünya ile bağlantısını kopartacak dereceye gelmiştir. "Kendi üzerine
kapanan köle" bireysel bir sorunu ele almış ve onu işlemiştir, "Apartman" isimli öykü ise
toplumsal bir sorunu ele alıp işlemiştir.
KAYNAKÇA
Murat Gülsoy, “Kendi Üzerine Kapanan Köle Hakkında” (2010)
http://602gece.blogspot.com/2010/01/kendi-uzerine-kapanan-kole-hakknda.html
Sabahattin Ali. “Apartman”. Bütün Öyküleri I. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997.

Benzer belgeler