Yargıtay Dergisi

Transkript

Yargıtay Dergisi
KURULUŞ : OCAK — 1975, YIL: 11, SIRA SAYI: 43
YARGITAY DERGİSİ
CİLT : 11
TEMMUZ - 1985
SAYI : 3
Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü'nce yılda dört kez (Ocak, Nisan, Temmuz,
Ekim) aylarında yayımlanır.
Sahibi
: Yargıtay Adına Birinci Başkan Nihat RENDA
Yayın Müdürü : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü Ali Rıza GENİŞ
$
Dergide yayımlanan yazılar yazarların kişisel görüşlerini yansıtır.
Gönderilen yazının hiçbir yerde yayımlanmamış olması gerekir. Aksi
halde ücret ödenmez.
•
Dergide yayımlanan yazılar, Yargıtay Dergisinden alındığı belirtilerek
aktarılabilir.
Yayımlanmayan yazılar istendiğinde geri verilir. Posta ile göndermelerde
PTT. giderleri sahibine aittir. Yayımlanmayan yazılar için gerekçe gös­
term e zorunluğu yoktur.
9
Gerekli görüldüğünde yazüarda öze değinmeyen dil ve yazım düzeltme*
leri yapılabilir.
Derginin sayısı 300,— TL., abone bedeli 1200,— TL. dır.
Abone işleri için, Yargıtay Yayın îşleri Müdürlüğü'ne başvurulmalıdır.
T el:
25 16 32
2516 49
34 17 30/386, 388, 389
YAYIN KURULU:
Başkan
A. Bülent AKMANLAR
(8. Ceza Dairesi Üyesi)
Üye
Yavuz İsmet AYER
(3. Ceza Dairesi Üyesi)
Üye
İhsan ÖZMEN
(8. Hukuk Dairesi Üyesi)
Üye
Hakkı YAŞAR
(7. Hukuk Dairesi Üyesi)
Üye
İ. Teoman OZANOĞLU
(10. Hukuk Dairesi Üyesi)
İÇİNDEKİLER
Sayfa
USUL HUKUKU
a) Ahmet İYİMAYA
: Kısmî Tazminat Davasına İlişkin
Bazı Sorunlar ...............................
193-204
: Objektif Hüsnüniyet İlkesinin
Taraflara Ve Hâkime Yönelmesi
205-209
a) Prof. Dr. Faruk EREM : Teksif Kuralı - Ön Mesele - Sav­
cılık ..................................................
210-215
MEDENİ HUKUK
a) İsmail Hakkı KUNT
CEZA HUKUKU
b) Dr. Sami SELÇUK
: Izrar Ve Tehdit Cürümlerinde
K a s t .................................................
216*230
a) Nejat Aydın AYSOY
: Kira S o ru n u ...................................
231-233
b) Dr. Hamdi YILMAZ
: Sözleşme Görüşmelerinde Kusur
«Culpa In Contrahendo» Ve So­
rumluluğun Hukuksal Niteliğinde
Yeni Görüşler ..............................
234-252
: Yargılama Usullerinin Kanuniliği
Sorunu ........
253-264
BORÇLAR HUKUKU
CEZA YARGILAMA
HUKUKU
a) Akdemir AKMUT
İCRA VE İFLAS HUKUKU
a) Talih UYAR
: Takip Hukukunda İtirazın İptali
Davası (İİY. m. 67) .......................
265-281
: Veraset Ve İntikal Vergisinin Uy­
gulama Ş ek illeri....................... ...
282-296
: Devlet Güvenlik Mahkemelerinde
Hâkimlik Kararlarına İtirazın İn­
celenmesi ................................. ...
297-304
VERGİ HUKUKU
a) Yusuf KARAKOÇ
KARAR ELEŞTİRİSİ
a) O.
KadriKESKİN
Sayfa
9 — FEDERAL MAHKEME
KARARLARI
a) Kemal DAYINLARLI
: Eser Sözleşmesi, Ayıplardan Do­
layı Garanti Davası, SI A 118 Nor­
munu içeren Eser Sözleşmesi;
Vefa (Geri Alım) Hakkının Kul­
lanılması (BK. m. 216/2) ..............
305-310
: Karşılaştırmalı Hukuk Açısından
Uluslararası Çalışmalar, Gelişme­
ler, Haberler «Ömür Boyu Hapis
Cezası Politikası ile Uygulanma­
sına ilişkin Uluslararası Anket»
311-320
a) Bülent AKMANLAR
: «Türk Ceza Kanununun Yorumu»
321
b) Dr. Sami SELÇUK
: «Hukuk Muhakemeleri Usulü» ...
322-324
10 — DÜNYA HUKUKUNDAN
HABERLER
a)
Bülent AKMANLAR
11 — KİTAP TANITMA
12 — YARGITAY'DAN
HABERLER
a)
Ali Rıza GENİŞ
: Yeni Seçilenler, Emeklilik Nede­
niyle Aramızdan Ayrılanlar ........
Yasalar, Tüzükler, Yönetmelikler
Yargıtay Y ayınları........................
325-328
329-348
-
:
y
USUL HUKUKU
KISMÎ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
Ahmet İYİMAYA (*)
PLAN : I — Giriş. II — Kısmî tazminat davası kavramı. III — Kısmî
tazminat davalarmda beliren bazı sorunlar. A — Davamn kısmî dava olup
olmadığının nitelendirilmesi sorunu. 1 — «Zımnî feragat» görüşünün değer­
lendirilmesi. a — «Feragat» kavramı yönünden, b — Talebin yorumu ve içe­
riği yönünden. 2 — «Kesin hüküm görüşünün» değerlendirilmesi. 3 — Diğer
gerekçelerin değerlendirilmesi. B — Kısmî davanın zamanaşımını kesmesi
sorunu. C — Kısmî tazminat davası ile birlikte tesbit davasının açılması so­
runu. D — Kısmî dava - bakiye dava ilişkisi soıunu. 1 — Kesin hüküm görü­
şünün değerlendirilmesi. 2 — Kesin delil görüşünün değerlendirilmesi. 3 —
tik -k ısm î davadaki bilirkişi raporunun değeri ve bağlayıcılığı, a — Genel
olarak, b — Tazminat hukuku yönünden, c — İlk davada bilirkişi raporuna
itiraz edilmemiş olmasının çözüme etkisi, d — Temyiz edilmemiş olmanın
sonuca etkisi, e — Kısmî tazminat davaları yönünden kötüniyet. IV — Sonuç.
I — GİRİŞ
Bu incelememizde, biri m addî hukuk, öbürü şeklî hukuk kav­
ram ı olan kısmî dava ve tazm inat müesseselerine ilişkin uygulama­
da karşılaşılan sorunlar değerlendirilmeye çalışılm ıştır. Yazımızda
yer alan tazm inat kavram ı, yalnızca kişi zararların özgü (iş«göre­
mezlik ve destekten yoksun kalma) tazm inatları için kullanılm ıştır,
önerilen çözümler, kimi noktalarda yerleşik içtihatlara, kim i nokta­
larda ise doktrine belki aykırı olabilir. Ancak düşüncemizin norm a­
tif dayanakları gösterilm iştir. Esasen hukuk ve adalete m utlak ulaş­
m a idealinde değişik görüşlerin değerlendirilmesi, sübjektiflikten
uzak yeni önerilerin getirilmesi kaçınılm azdır. H ukukun istik ra n
içinde içtihatların dinamizmi ve değişkenliği de buradan kaynaklan­
m aktadır.
II — KISMÎ TAZMİNAT DAVASI KAVRAMI
H ukuk M uhakemeler Usulü Yasasında kısmî dava, doğrudan
düzenlenm em iştir. Görev kurallarının belirlenm esi yönünden dolay­
(*) Avukat.
194
KISMİ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
lı b ir düzenleme vardır (HMUY. 4). Kısmî dava, «bir b ü tü n olan ala­
cağın belli kesim inin talep olunduğu» davadır. Bu tü r b ir davanın
açılabilirliği, gerek belirtilen hüküm dolayısıyla ve gerekse yerleşik
uygulam a yönünden tartışm asızdır (1). Kısmî tazm inat davası, eda
unsurunu tazm inatın oluşturduğu ve bu un su r nedeniyle kendine
özgü sorunları, çözüm leri olan dava anlam ında kullanılm ıştır.
III — KISMÎ TAZMİNAT DAVALARINDA BELİREN BAZI
SORUNLAR
A — Davanın kısmî dava olup olmadığının nitelendirilmesi
sorunu
B ir davanın kısm î olup olmadığı hususunda benim senen yerle­
şik ölçü, dava dilekçesinde, özellikle talepte kullanılan bazı ibareler
ölçüsüdür. «Fazlaya ait hakkın saklı tutulm ası, -şimdilik-, davamız
kısm îdir» gibi sözcüklerin kullanılm ası halinde o rtad a kısm î dava
var, dem ektir. Böyle b ir ibarenin kullanılm am ası halinde dava, «ba­
ğımsız, edim in tüm ünü» içeren dava niteliğindedir. Davacı b u dav­
ranışı ile alacağın geri kalan «kısmından» vazgeçmiş - sayılır. Bu da­
vada verilen, hüküm , buna rağm en açılan ek davada «kesin - hüküm »
teşkil - eder. Öte yandan davalının kısm î dava açılabileceğini bilm esi
gerekmesi, taleplerdeki açıklık ilkesi de aynı sonucu getirm ektedir
(2) (HMUY. 91, 179/3).
Bizim de katıldığım ız ve fak at Türk H ukukunda pek işlenme­
miş b ir başka görüşe göre : «Davanın kısmî olup olmadığı, edimin alacağın tümüne nazaran davadaki talebin daha azlığı» ile belirlenir.
Talep alacağın tam am ından az ise, dava kısm îdir. Bu ölçü, ta ra flar
arasında mevcut anlaşmazlığın nesnel yapısına dayandığı için objek­
tif b ir ölçüdür. Uygulamada bu açıdan b ir yaklaşım ın ortaya atılm a­
mış olması, süregelen uygulam anın analizinin hukuksal zeminde ya­
pılm am ış bulunm ası öyle görünüyor ki hukukum uz yönünden birin­
ci görüşün istik rar kazanm asına neden olm uştur. Ancak norm atif
çözümde, «yerleşiklik», değişmezlik anlam ına gelmez (3). B ir yorum
ve kavram karm aşasına girm ekten ise, «-şimdilik-» gibi b ir ibarenin
eklenmesini aram ak daha p ratik tir, denebilir. H ukuksal çözümlern dayanağı «pratik mülâhaza» değil, norm a ve realiteye uygunluk­
tur.
(1) Prof. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1/966, Y.HGK, 1.2.1984 t, 233/49
(yayımlanmamış).
(2) Y4HD. 27.3.1980 t, 1966/4057 - E/K, Y9HD. 8.12.1980 t, 12276/13112-E/K;
Y4HD. 27.12.1968 t, 10.533/10631 - E/K; Prof. Kuru, age. 1/1976 vd. 1979 Bas.
Postacıoğlu, Medeni Usul Huk. 251. 1975 Bas.
AHMET İYİMAYA
195
İkinci görüş, birinci görüşün ana -gerekçeleri olan «zimnî fera­
gat, kesin hüküm » hallerinin b u tür- davalarda olm adığını detaylı
şekilde ortaya koym aktadır.
1 — «Zinuıî feragat» görüşünün değerlendirilmesi: Alacağm
belli b ir bölüm ün istendiği ve fak at kalan kısım için hakkın saklı
tutulm adığı davadaki talebi, hiçbir şekilde «geri kalan için» vaz­
geçme olarak anlam ak m üm kün değildir. Gerçekten :
a — «Feragat» kavramı yönünden : Feragat, m addî hukuk kay­
naklı haktan vazgeçmeyi içeren usûl hukuku işlem idir. Feragatm
ana özelliğinden birisi de «açık-olması/sarahat»tır. Nasıl ki fera­
gatin irade beyanı o larak derm eyanını yasa aram aktadır, kısm î
davada da bakiyeden vazgeçme anlam ına geleceğini yasa düzenle­
meliydi. Başka deyimle hukuk norm una, içtihatla istisna konamaz.
Ancak yasa ile böyle b ir kural öngörülebilir (4).
b — Talebin yorumu ve içeriği yönünden:
aa) Bu gibi durum larda talep, «yalnızca istenen bölüm ün tah­
silini» içerm ektedir. Bu talebin çifte fonksiyonu, yani «davadan,
bakiye haktan» vazgeçme görevi yoktur.
bb) İlk-kısmî davadaki talepte «bakiye hakla ilgili» b ir irade
beyanı bulunm am aktadır. Başka deyimle bu hususta « sü k û t= sus­
ma» vardır. «Sâkite b ir söz isnad-olunam az... S arah atta delâlete
itib ar yoktur» şeklindeki eski hukukum uzda ve evrensel hukukta
yeralan yorum kuralları da aynı sonucu doğrulam aktadır. Prof.
Pohl aynen şöyle d em ek ted ir: «Saklı tu tm a kaydının bulunm am a­
sından, geri-kalan alacaktan vazgeçme anlam ını çıkaramayız. Fe­
ragat neticesine varabilm ek için feragat beyninin veya iradesinin
bulunm ası gerekir. Bu tesbit edilemediği m üddetçe davacının bu
davranışı, bakiye ‘alacağın dava edilmemesi’ olarak değerlendiri­
lir» (5). Davacının sükûtu ‘kalan için dava açm am ak anlam ına d a’
gelebileceği b ir varsayım olabildiğine göre, bu davranışı vazgeçme­
ye yöneltecek b ir başka karine yoktur. B ir davranıştan birden çok
anlam çıkıyor ise, hukuk, ‘b ir hakkı yitirm eyi’ sonuçlandıran çö­
(3) Prof. Üstündağ, İddia ve Müdafaanın Değiştirilmesi Yasağı, 180 vd. 1967
Bas. Üstündağ, Prof. Medeni Yargılama Hukuku, 1/271 vd. 141 1980 Bas.
Ayrıca bkz. dipnot - 4'deki kaynaklar.
(4) Prof. Bilge-Önen, Medeni Yargılama Hukuku, 351, 1978. Prof. Ansay, Hu­
kuk Yargılama Usulleri, 175. 1957 Bas. Prof. Feyzioğlu, Borçlar Hukuk
GH/1/350. 1976 Bs Berki. Ali Himmet, Hukuk Mantığı ve Tefsir, 139 ve
civ. 1948 Bas. HUY. 89. BY 113. Üstündağ MYH. 1/490.
(5) Üstündağ, age. 182’den naklen.
196
KISMİ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
züm e varam az. Bu gibi durum larda 'açıklık ilkesi', çözüm ün temeldayanağıdır.
c — Gerek İsviçre'deki uygulam a ve gerekse Y argıtay’ımızın
Onuncu H ukuk D airesi'nin uygulaması, belirttiğim iz doğrultuda­
d ır (6). Feragat için vekilin özel yetkiyle donatılm asını öngören ya­
sa kuralı ve bu yetkiyle donatılm am ış bulunan vekilin ‘hakkı sak­
lı tutm adan kısm î dava açm asının bakiyeden vazgeçme anlam ını
içermeyeceği yönündeki Yargıtay'ımız uygulaması, asıl davacının
bu kaydı koym adan kısm î dava açm asındaki davranışın vazgeç­
m enin karinesi olamayacağı, b u hususta delâletin ve beyanın sa­
rah ati ilkesinin sistemimizce de gözetlendiği sonucunu doğurur (7).
2 — 'Kesin hüküm görüşünün’ değerlendirilmesi: Kısmî ola­
rak açılan ve fak at kalanı için hakkın saklı tutulm adığı davada
verilen hüküm de, kalan kesim için b ir değerlendirm e yoktur. Esa­
sen bu hususta talepte bulunm am aktadır. M üddeabih ayrı ol­
duğuna göre ‘kesin hüküm ' düşüncesine teknik olarak katılm ak
olanağı yoktur (HMUY, 237) (8). Bu itibarla kesinleşen ilk-kısmî
davadaki ‘kesin hüküm ', konusu ayrı olan ek-dava için dava-şartının yokluğu anlam ına gelmez.
3 — Diğer gerekçelerin değerlendirilmesi: Talebin açık olm a­
sı kuralı ile kısm ı talebin feragat anlam ına gelmesi arasında b ir
bağlantı yoktur. Eğer talep açık değil ise, yapılacak iş, 'davacıya
açıklattırm ak'tır. Yoksa b u durum , zımnî vazgeçmenin nedeni ola­
maz (9). Davanın açılm asını davalının bilebilip bilemem esi ile da­
vacının ilk-beyanınm yorum u arasında da irtib at yoktur. îrâd e
beyanlarının yorum u kuralları, böyle b ir ölçüye yabancıdır (10).
B — Kısmî davanın zamanaşımını kesmesi sorunu
K ısmî davada hüküm altına alınm ası istenen alacak m iktarı
yönünden, bu davanın zaman-aşımını kestiğinde duraksam a yok­
tur. (BY. 133/2) Alacağın geri kalan kısm ı için, açılan ön-kısmî
davanın zam an-aşım ını kesm e fonksiyonunun olmadığı, içtihat ve
doktrinde belirtilm ektedir (11).
(6) YlOHD. 17.3.1975 ı, 421/1496/E/K. Y10HD. 21.6.74 t. 3448/4561 E/K. Üstündağ, age. 180. dipnot: 119. BY. 18, MK. 2.
(7) HMUY. 63., YTD. 25.6.1954 t, 5537/4802 - E/K. Kuru, age. 1/1976.
(8) Üstündağ age. 180, (Prof. Kohl'un incelemesinden pasajlar). YHGK.
2.6.1982 t, 11-1130/549-E /K . YKD. 1983/2, Shf. 167. z
(9) Ansay age. 175. Kuru, age. III/2580. YHGK. 1.11.1978 t, 575/906-E /K .
(10) Bkz. 4 no.lu dipnottaki kaynaklar.
(11) Kuru, age. 1/979 Kuru, Tesbit Davaalrı, 9.1.1963 Bas. Ergenekon, Murûru
Zamanın Kat’ı, 5.1.1960 Bas. Y4Hd. 26.2.1975 t, 11822/2441 -E /K .
AHMET İYİMAYA
197
Bize göre bu hususta b ir sonuca varm ak için 'kısm î edâ da­
vasının' analizini yapm ak gerekir. Gerçekten kısm î dava, 'alacağın
belli b ir bölüm ünün tahsili (edâ) ile alacağın varolup olm adığının
belirlenm esi (tespit) ikili unsurundan oluşur (12). Kısmî davada
yeralan 'tesbit unsuru', ilişkinin tüm-özelliklerini ve anlaşmazlı­
ğın tam am ını kapsayıcı genişliktedir. Başka deyimle, kısmî dava­
da 'İlişkinin Tümünü Kapsayan Tesbit Davası' vardır. B ura­
da tesbit davası, kısmî eda davası ile bileşiktir. Yüksek Mah­
keme, zam anaşım ının kesilmesi ya da bakiye alacak yönünden za­
m anaşım ının kesilmemesi sonucuna, bu davaların edâ unsurunu gö­
zetleyerek varm aktadır. Oysa tesbite ilişen yönü nazara alındıkta va­
rılacak çözüm, başka olacaktır. Gerçekten ayrı veya bağımsız olarak
açılan tesbit davaları, tesbite konu ilişkilerden kaynaklanan ala­
cakların tüm ü yönünden zam anaşım ını keser (13). B ir Yargıtay Hu­
kuk Genel K urulu K ararında kısmî tazminat-edâ davasının tesbite
ilişen yönü itib a n ile benzeri çözüme varılm ıştır (14). Tesbit da­
vası içinde, tesbite konu ilişkiden doğan sonuçlar (alacak-tazminat) da vardır (Çoğun içinde az da vardır). Kısmî tazm inat dava­
sındaki tesbit davasını da kısm î sayamayız. Başka deyimle ilişki­
nin şu kadarlık kısm ının (yarısının, kusurun veb. gibi) tesbiti iste­
nemez. Kısmî tesbit davası câiz olmayınca, buradaki tesbit unsu­
runun niteliği başka ne olabilir? Kısmî edâ davasının reddi halin­
de oluşan hüküm b ir edâ hükm ü olmayıp tesbit hükm üdür (14-a).
Bu durum da kesin hükm ün oluştuğunda teori ve içtihatta tartış­
ma yoktur. Red halinde tesbit ilâmı kesin hüküm olm akta ise bu
niteliği davanın kabulü halinde benimsemem ek; m üessesenin ya­
pısına aykırı olur. Red durum unda kesin hüküm teşkil edenin, ka­
bul halinde de kesin hüküm teşkil etmesi aynı özelliğin doğal so­
nucudur. Kuşkusuz edâ davasındaki bileşik tespit davasının delil­
lerin tesbiti ile b ir bağlantısı yoktur. Çünkü burada deliller, tes­
b it davasında ise «ilişki ve sonuçlan» belirlenm ektedir (HMUY.
368, Kuru, age. III/3141 vd. 1982 Bas. Üstündağ, age. 274 «b» bö­
lümü). Îlk-kısmî davanın ek-dava için kesin hüküm teşkil etmeye­
ceği yönündeki görüşte şu opsiyon içinde geçerlik taşım am aktadır.
(12) Kuru, age. 1/905, YHGK. 20.4.1977 t, 10-42/402-E /K . YKD. 78-7-1081
vd.
(13) Bkz. dipnot ll'deki kaynaklar.
(14) YHGK. 2.6.1982 t, 11 -1130/549- E/K. Yasa Dergisi, 1982/10, 1371. Y2HD.
29.1.1976 t. 203/633. E/K (YKD. 1976, 4.451 vd.).
(14a) Kuru, age. 1/908 (ilk paragraf). Y7HD. 26.4.1976 t, 4343/6362 (Ozanalp,
Tapulama Kanununun Şerhi, Shf. 822. 1976 Bas.), Belgesay, HMUK. Şer­
hi, 11/55.
198
KISMİ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
Çünkü, bu durum da davadaki 'kısm î edâ’ unsu ru değil, 'tesb it' un­
suru öne geçm ektedir. Kuşkusuz, buradaki tesbit ile ek-davada is­
tenen meblağ (müddeabih) aynıdır. Îlk-kısmî davada yalnızca bu
meblağın tahsili talebi (edâ unsuru) bulunm am aktadır. Bu çözüm,
ek-davada yeniden bilirkişi incelem esinin yapılıp yapılamayacağı,
özellikle iş hukukunda süregelen h er ek davada sigorta gelirinin/ücret artışlarının gözetlenip gözetlenemeyeceği sorunlarını hukukî ya­
pı içinde giderecektir. B uradaki tesbit, bağımsız tesbit ilâm ları gi­
bi fonksiyon icrâ edecektir (BY. 135/2, HMUY. 237). Tazm inat da­
valarının birbirin i izlemesini önleyecektir. Ayrıca çözüm, usûl eko­
nomisine de uygundur (HMUY. 77). Tazm inat alacaklısı, ek dava
açm ak yerine, tesbit ilâm ına dayalı olarak ilâmsız takibe geçmek,
itiraz üzerine îc. îf. Y. 67 hükm ündeki icra inkâr tazm inatından ve
hızlı korunm adan yararlanm ak yolunu seçebilir.
Ancak bu görüşün benim senm em esinin doğuracağı sakınca
(zam anaşım ını kesmeme, vb.) aşağıda önerilen ve uygulam ada pek
az rastlanan, h a tta hiç rastlanm ayan ve fak at doktrince de benim ­
senen yöntem le giderilebilir (Bkz. b u bölüm ün altındaki «kısmî
tazm inat davası ile birlikte küllî tesbit davasının açılması sorunu»)
C — Kısmî tazminat davası ile birlikte tesbit davasımn
açılması sorunu
Tesbit davası, HMUY. da özel olarak düzenlenmemiş, doktrin
ve içtihatlarla benim senm iş b ir davadır. Bu davada, b ir hukûki
ilişki ve bu ilişkiden doğan sonuçların tesbiti istenm ektedr (15).
Tesbit davalarının açılm ası için, bazı ko şu llan n varlığı aranm akta­
dır. H ukukî ilişkinin (haksız eylem, sözleşme, sebepsiz zenginleş­
me, akit öncesi ilişki gibi) mevcudiyeti, hukûkî m enfaatin bulun­
m ası ... bu şartlard an d ır. İlişkiden doğan hakkın tehlikede bulun­
ması, hak-sahibi için duraksam alı ve zararı doğurucu durum un ol­
ması, tesbitin bu tehlikeyi ortad an kaldırıcı nitelik taşım ası halle­
rinde hukûki y arar varsayılm aktadır. Edâ davasının açılm asının
olanak içinde olduğu durum larda hukukî y arar şartının olmadığı
belirtilm ektedir (16).
Kısmî tazm inat davasında, o dava ile b irlikte küllî tesbit da­
vası açılabilir m i? Sözgelimi, talep kalem lerinden birinde ‘haksız
fiilin vuku bulduğunun, b u eylem sebebi ile davalının m ükellefi­
(15) Kum , age. 1/908 ve civ. Kuru, Tesbit Davaları, 12 vd.
(16) Kuru, age. 1/919, Kuru, Tesbit Davaaln, 36. Yargıtay’ın m üstakar içti­
hatları.
AHMET İYİMAYA
199
yetinin (sorum lu olduğunun ve tediyeye m ecbur tazm inat m ikta­
rının) tesbitine’ denebilir mi?
Peşinen belirtelim ki kısmî eda davalarında, özellikle tazmi­
nat davalarında böyle b ir soruya olum lu cevap-verilmektedir. Kıs­
m î edâ davalarında zarar ve tazm inatın tüm ünün tesbitine olanak
veren bu yöntem in kullanılm asında, doktrinde b ir karşı görüş
yoktur (17). Bu düşünce, aşağıdaki gerekçelerde dayanak bulm ak­
tadır.
• a) Özellikle tazm inat davalarının yapılarında ‘yoğun bir
belirsizlik' vardır. M alûliyet derecesi, evlenme şansı, varsayım sal
ücret ve hesaplam a ilkeleri, h er davanın özelinde değişken b ir bi­
linmezliği bünyesinde taşır.
• b) Zam anaşım ının doğmuş olması, tereddüt içinde açı­
lacak yüklü m iktarda davaların redle sonuçlanm asının muhtemelliği, tesbit davalarında aranan ‘tehlike’ unsurunun örnekleridir.
Ödünç sözleşmemesindeki kısm î dava ile iş-göremezlik tazm inatın­
daki kısmî dava, bu yönü ile aynı k arak ter taşımaz.
• c) Edâ davasının tesbit davasından dar-kapsam lı olduğu
hallerde, edâ davası ile birlikte küllî tesbit davasının açılması, edâdavasıaçılabilirken tesbit davası açılmaz ilkesinin istisnâsıdır. De­
ğil ki bu kurala, içtihatlarla bazı istisnalar getirilm iştir. Kanunsuz
grevin tesbiti, telefon davaları örneklerinde olduğu gibi (18).
• d) Tesbit davası için belirlenen kurallar, yasal k urallar de­
ğildir. Anlaşmazlığın özel niteliği buna elverdikçe, davanın açılabilirliği yönüne gidilmek gerekir. H atta 1 Ağustos 1954 tarihinde topla­
nan IV. mukayeseli hukuk (Paris) Kongresinde, «eda davasının açıl­
m asının m üm kün olduğu hallerde dahi tesbit davası açılabilir» gö­
rüşüne ulaşılm ıştır (19).
• e) Örneği pek fazla olm am akla birlikte kısm î tazm inat da­
vaları bakım ından çözümün b u yönde olduğunu benimseyen Yargı­
tay K ararlan da bulunm aktadır. K ara Avrupasmdaki uygulama da
(17) Ansay, age. 224, Postacıoğlu, HU. 187, Kuru, Tesbit Davaları, 38 vd. Prof.
Tandoğan, Türk Mesûliyet Hukûku, 267. 1961 Bas. Karahasan, Sorumlu­
luk ve Tazminat Hukûku, 1604, 1981 Bas. Andreas - Von - Tuhr, Borçlar
Hukuku, 1/120, Edege Çev. 1952 Bas., Üstündağ, Medeni YH. 1/279 Postacıoğlu, age. 258-260.
(18) Kuru, age. 1/924, Kuru Tesbit Davaları, 42. Ya. Tev. İç. 5.2.1962 t, 24,
2 - E/K. Y13HD. 11.12.1984 t, 7694/8243. E /K (bu karardaki muhalefet
şerhi).
(19) Üstündağ, MYH. 1/280. 1984 Bas. Kuru, Tes. Dava. 38. dipnot: 45.
200
KISMÎ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
bu yöndedir (20). Öte yndan bu çözüm, usul ekonom isine de uygun
düşm ektedir.
Uygulamasının yaygınlaşmasını dilediğimiz bu çözüm, tazminat
alacaklarını zamanaşımına uğramaktan kurtaracak (BY. 135), gere­
ğince tesbit ilmi ile ilamsız takiplere ilişkin icra yoluna başvurarak
daha hızlı bir korunma sağlanmış olacaktır (îc. If. Yasası, 67/11).
Manevi tazm inatlar, gerek nitelikleri, gerekse hâkim in tak d ir hakkı
yönünden bölünemez özellikte olduğu için, kısmî tazm inat davasına
konu kılınam az (21).
D —- Kısmî dava - bakiye dava ilişkisi sorunu
îlk-dava reddedilm iş ise, o davada kesinleşen hüküm , h er na­
sılsa açılmış ek-dava için «kesin hüküm» niteliğindedir. Davanın
tam am en reddi ile kısm en reddi arasında b ir ayırım yoktur. Bu gibi
durum larda ilk-davada, «bakiye alacağın yokluğu» belirlenm iş ol­
m aktadır (HMUY. 237) (22).
1 — Kesin hüküm görüşünün değerlendirilmesi
îlk-davaki hüküm , tesbite ilişkin olgular, ek dava için «kesin
hüküm niteliğindedir». O davada belirlenen sınır ve m iktarlar, aşı­
lamaz. D oktrinde hiç savunulm ayan bu görüş, Yargıtay 9. HD.'nce
benim senm ektedir (23). Bu görüşe göre açılacak ek davanın tavanı,
ilk-kısmî tazm inat davasında bilirkişi incelemesi ile yada başka şe­
kilde belirlenen tazm inattır. Kısmî tazm inat davasında «küllî olum­
lu tesbit davası vardır» görüşü benimsenmedikçe, yani tazm inata
ilişkin b ir başka sorunda başka görüş, bu sorunda bu görüş gibi tu­
tarsızlık içine girilince, bu görüşün adaleti sağlayıcı nitelik taşım ası
ve norm atif olm ası olanağı yoktur. Buna göre aşağıdaki görüş, -ki
uygulam ada da yeğlenen görüştür, daha tutarlıdır.
Ilk-kısm î tazm inat davasında ayrıca küllî b ir tesbit davası açıl­
mış ve bu husus hükm e bağlanm ış ise, artık tesbit hükm ü de açıla­
cak ek-dava için bağlayıcı olacak, oradaki olgular ve m ik tarlar aşılam ayacaktır (HMUY. 237) (24). Kısmî tazm inat davasında bağım(20) Y4HD. 9.7.1959 t, 5757/5349-E/K; İFMK. Kararı, Kuru Tes. Dava. 41,
dipnot: 55.
(21) YHGK. 27.3.1981 t, 9- 1481/251 - E/K. Y9HD. 16.1.1985 t, 10321/134- E/K.
(Y10HD. karşı görüşte) Y10HD. 4.7.975 t, 2390/4490 Çemberci İK. Şerhi,
1359. 1976 Bas. Çemberci IK. Şerhi 733 No: 911. 1984 Bas. eleştiri.
(22) Kuru, age. 1/982. Y11HD. 24.9.1953 t, 4852/4701 - E/K.
(23) Y9HD. 19.10.1981 t, 8339/2958 E/K; ayrıca dipnot 14’deki YHGK. Kararı.
(24) Bkz. dipnot 17'deki kaynaklar.
AHMET İYİMAYA
201
sız tesbit davası vardır, görüşü de aynı sonucu getirir. (Bkz. Bu in­
celememiz, III/B Böl.)
2 — Kesin delil görüşünün değerlendirilmesi
Ilk-kısmî tazm inat davasındaki tesbite ilişen olgular, deliller ve
hüküm , ek-dava için «kesin delil» niteliğindedir (HMUY. 295/17).
Orada kesinleşen b ir «kusur, denkleştirm e yöntemi, sorum luluğa
vücut veren ilişkinin varlığı» a rtık ek-davada tartışılam az. Ancak
ek-davamn da kendi içinde bağımsızlığı ve yargılam a yöntemi var­
dır. tlk-davadaki olgular, değişkenlik gösterm iş ise, ek-davada bun­
lar gözetlenecektir (25). Sözgelimi, destekten yoksun kalan eş, ev­
lenmiş ise, iş-göremezlik derecesi artm ış veya azalmış ise, ek-davada
bunları yok-sayma olanağı mevcut-değildir. Denebilir ki, «ilk-kısmi
tazminat davasının statik unsuru, ek-dava için bağlayıcıdır. Dinamik
unsurları ise bağlayıcı değildir». (Değişen-sabit u n su rlar da denebi­
lir.)
3 — İlk-kısmi davadaki bilirkişi raporunun değeri ve bağlayıcılığı
a — Genel olarak
B uradaki bilirkişi raporu, tazm inat hesabı incelemesi ile ilgili
rapordur. Kısmî dava genelinde ön-davada alm an rapor, ek-dava
için «takdirî delil»dir. Onunla hâkim in yetinmesi veya yetinmemesi
m üm kündür (26). Ancak kişiye ilişkin tazm inat davalarında durum
başk a’dır. Bu başkalık, yasadan kaynaklanm aktadır.
b — Tazminat hukuku yönünden
aa) Zararı ve tazm inatı belirlem ek, denkleştirm e, hâkim in r e ­
sen (ex-officio) nazara alacağı ana-görevlerdendir. Bu itibarla taz­
m inatın ek-davada azalan veya artan tu tard a yeniden belirlenm esine
önceki bilirkişi rap o ru engel-değildir (27) (BY. 43, 44 ve civ.).
bb) Tazm inat hukukuna hâkim varsayım ve ilkeler de tazmina­
tın ek-davada yeniden hesaplanm asını gerektirir. «Varsayımın ger­
çeğe uygunluğu», «gerçek bilindikçe varsayım a gidilemeyeceği» gibi
ilkeler, bu sonucu doğurur. Aksi halde ilk-davada öm ür boyu evlen­
meyeceği varsayım ına dayalı hesap, ek-davada evlenen eş-bakımmdan haksız b ir kazanç, ilk-davada benim senen % 5 artışlı bilirkişi
(25) Kuru, age. 1/985 ve ci. YHGK. 25.3.1983 t, 9 -1684/295 - E/K, YKD. 1983/
11. 1569. YHGK. 24.4.1981 t, 181/308 Çemberci, ÎKŞ. 493’te. 1984 Bas.
YHGK. 15.2.980 t, 73/186 - E/K.
(26) Kuru, age. 1/988 vd. oradaki içtihatlar.
(27) Y4HD.1 5.1.1975 t, 7823/563 - E/K; ÎFM. 26.2.1963 t, Kaneti BK. /I103.
YHGK. 8.5.1974 t, 4 - 213/504).
202
KISMÎ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
raporu, ek-davada gerçek ücret belirdiğinden borçluyu, alacaklının
hakkına rağm en him aye gibi gayri âdil sonuçlan yanında getirir.
Y ukardaki tazm inat hukuku ilkeleri de şekil adına çiğnenmiş olur
(28). Kişiye .özgü zararlarda ve tazm inatlarda ihtiyatî haciz ve hac­
zin dahî caiz olm adığı (yasaklandığı) b ir hukuk sistem inde, hakkı
tesbite engel olm ak, usul hüküm leri yolu ile hacizden daha kötü
b ir sonucu getirir. B irincisinde tazm inat alacaklısı hiç olmaz ise
b orçtan kurtulm akta, öbüründe ise «böyle b ir durum olm adan» ala­
caktan olm aktadır (Ic. îf. Y. 82/11) (29).
c — İlk-davada bilirkişi raporuna itiraz edilmemiş olm asın ın
çözüme etkisi
Bilindiği gibi itiraz, raporda mevcut kapalılık, eksiklik ve h ata­
lara yönelik ta ra fla n n usulî beyanlarıdır (30). İtiraz etm em enin yada
bundan vazgeçmenin temel sonucu, «usulî kazanılmış hakkın oluş­
m a s ı d ır (31). Artık tazm inat alacaklısı, rapordakinin üstüne b ir
alacağa kavuşam ayacaktır. Bu kuralın ek kısm î dava yönünden belli
sınırlarda uygulanırlığı yoktur. Gerçekten;
aa) Eğer raporun kesinleşmesinden sonra, ek davanın açılm a­
sından önce veya ek dava yahut bozm a sonrası ön dava dönem inde
tazm inatı belirleyen unsu rlard a yeni değişm eler (artm a ve eksilm e­
ler) olmuş ise, b u n lar gözetlenecektir. Yeni durum lar, raporda de­
ğerlendirilm ediği için o raporun kesinlik kazanan kapsam ı içinde de­
ğildir (32). Sözgelimi b ir yasa ile verginin kaldırılm ası yada artın lması, ücretin artm ası, iş göremezlik oranının değişm esi... gibi un­
surlar, tazm inatın tu tarın ı değiştiren ve raporun kesinleşmesi son­
rasında ortaya çıkarlar ise, gözetlenmesi gereken u n surlardır.
bb) Bu unsurlar, sonradan ortaya çıktığı için (taraflann)
itiraz olanağı da yoktur. Teknik veya beyin, keram et dışın­
da sonradan m eydana gelecekleri henüz kefşetm ediği için, b u olanak­
sızlık içinde sonraki meçhul sebeplerin, m alum hale gelmedikçe itirazen derm eyanı yolunu bulabilm iş-değildir. Bu itibarla, bu gibi hal­
(28) Tekinay, Borç. Huk. GH. 509. 1979 Bas. Karahasan, age. 850 ve civ. Tandoğan, age. 283 vd. Tekinay, Destekten Yok. Kal. Taz. 123 ve civ. 1963
Bas. Prof. Tercier ve Ark. Sorumluluk Huk., Özdemir Çev. 190. 1983
Mas. Y10HD 10.12.1976 t, 4520/8660 - E/K; Y4HD. 1.6.64 t, 272/2168E/K; Y9HD. 28.2.1984 t, 9885/2306 - E/K.
(29) Feyzioğlu, BH. GH. 1/602.
(30) HMUY. 283, Kuru, age. 11/1883.
(31) Kuru, age. 11/1889, Y11HD. 11.5.1984 t, 1.2698/2770-E/K;
(32-33) Üstündağ, age. 180. Kuru, age. IV/3411 vd. YHGK. 16.5.1979 t, 61/479E/K; 21.12.1977 t, 6082/1200-E /K . Çenberci, age. 1474. 1978 Bas.
AHMET İYİMAYA
203
ler, itirazın ve kazanılmış usulî hak ilkesinin istisnalarını oluşturur­
lar (33).
d — Temyiz edilmemiş olmamn sonuca etkisi
Ön davanın temyiz yoluna başvurularak veya süreler geçilerek,
yahut bu haktan vazgeçerek kesinleşmesinin sonuca değişik b ir tü r
etkisi yoktur. Aynı hipotezler burada da geçerlidir. Bilinmeyen se­
beplerin temyiz nedeni olarak ileri sürülem em esi b ir yana belli öl­
çüde bağımsız olan ek davada sonuç doğurm aları önlenemez. Yük­
sek M ahkemenin Dokuzuncu H ukuk Dairesinin bu içtihadında ek
davada yeniden hesaplamayı, ön davadaki hükm ün temyizi şartına
bağlayan görüşünde bu yönden isabet payı bulunm am aktadır (34).
K arardaki m uhalefet şerhi, içtihadın karşı görüş açısından değerlen­
dirilişi niteliğindedir.
e — Kısmi tazminat davaları yönünde kötü niyet
Tazm inat davasının, tazm inatın değişken unsurlarındaki yeni
durum lar sebebi ile çoğalmasının, birden fazla dava açılm asının kö­
tü niyetle b ir ilgisi yoktur. Bu zorunluk, tam am en tazm inatın dina­
mizm inden ve başkalaşm asından doğm aktadır (35) (MK. 2).
IV
_
s ON U Ç
A — B ir davanın kısm î dava olup olmadığı, davadaki talebin,
alacağın tam am ını kapsayıp kapsam am asından anlaşılır. «Fazlaya
ait hakkının saklılığı veya benzeri sözcüklerin» kısmî davada kulla­
nılm am ış olması, bakiye hak ve davadan vazgeçme anlam ına alına­
maz.
B — Kısmî tazm inat davası ile birlikte, sorum luluğun nedeni,
hukukî ilişkiden kaynaklanan tazm inat mükellefiyeti ve bundan do­
ğan tazm inat tutarın ın tam am ının belirlenm esini am açlayan «küllî
tesbit davası» açılabilir. Bu halde, tesbit davasının koşullarının var­
lığı noktasında doktrinde ve K ara Avrupası H ukukunda görüşbirliği
vardır. Bu yöntem in yaygınlaşması, usul ekonomisi, tazm inat dava­
larının süre-gitmesi (birden çok sayıda izleyen tazm inat davaları)nı,
zam anaşım ı süresini önlemesi bakım ından yararlıdır.
C — ilk kısm î tazm inat davasındaki rap o r ve hüküm , raporun
kesinleşm esinden sonra m eydana gelen ve tazm inat m iktarını artın (34) Y9HD. 19.6.1984 t, 4383/5672 - E /K (yayımlanmamış).
(35) YHGK. 1.2.1984 t, 9 - 233/49 - E/K; Edis, Başlangıç Hükümleri, Hakkın
Kötüye Kullanılması Böl. 1983 Bas. 328 vd. (özellikle yararm varlığı özel
şartı yönünden).
204
KISMÎ TAZMİNAT DAVASINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR
cı / azaltıcı u n su rlar bakım ından bağlayıcı değildir. Bu durum da
yeniden hesap incelemesinin yapılması, tazm inat hukukunun yasal
yapısı gereğidir. Ancak ilk kısmî tazm inat davasında küllî b ir tesbit
davasının açılması halinde, kesinleşen o tesbit ilâmı HMUY. 237 an­
lam ında kesin hüküm olacağından, artık yeniden tazm inat belirle­
mesi cihetine gidilemeyecek, kesin hüküm , bağlayıcı fonksiyonunu
icra edecektir.
D — îlk davadaki raporun ek davada bağlayıcılığı, bağlamazlığı, usulî kazanılm ış hak teşkil etm esinin sınırı konularında mevcut
içtihat aykırılıkları, b ir içtihadı birleştirm e k ararı ile yada sorunun
Yüksek M ahkemenin zam an zaman uygulamaya koyduğu sempoz­
yum larda oluşturulacak görüş birliği yolu ile içtihat değişikliği bi­
çimde «uyumlu b ir noktada» giderilebilir.
MEDENİ HUKUK
OBJEKTİF HÜSNÜNİYET İLKESİNİN
TARAFLARA VE HÂKİME YÖNELMESİ
İsmail Hakkı KUNT (*)
PLAN : 1 — Giriş ve tanımlama. 2 — Objektif hüsnüniyet kurallarına uy­
ma zorunluluğu. 3 — Objektif hüsnüniyet ilkesinin fonksiyonları.
GİRİŞ VE TANIMLAMA
MK. m. 2 /1 ’de : «Herkes, haklarını kullanm akta ve borçlarım
ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir» denmekle, objek­
tif hüsnüniyet ilkesinin, uyulm ası şart olan, b ir temel ilke olduğu
öngörülm ektedir.
K anun burada, objektif hüsnüniyet ilkesinin [kurallarının] ne
olduğunu tanım lam ayıp, bunu doktrine bırakm ıştır. D oktrinde ya­
pılan çeşitli tanım lara göre, objektif hüsnüniyet (doğruluk ve güven)
ilkesi; o rta zekalı, nam uslu, dürüst, norm al ve m akul kim selerin,
toplum içerisinde, karşılıklı güvene, ahlaka ve dürüstlüğe dayalı
davranışları sonunda, m eydana gelmiş ve toplum ihtiyaçları ile iş
hayatının gereklerini yerine getiren, bu nedenle de büyük çoğunluk­
ça benimsenen kuralların bütünüdür.
Bu kurallar, hakkını kullanan ya da borcunu ifa eden kişilere,
toplum tarafından getirilir. Toplum, karşılıklı ilişkilerde nasıl dav­
ranılacağını, objektif hüsnüniyet kuralları ile gösterir. Buna göre,
hak sahibinin hakkını kullanırken ya da borçlunun borcunu yerine
getirirken, iyi ve doğru davranm ası, yani dürüst, nam uslu ve orta
zekada her insanın, benzer olaylarda gösterecek olduğu tutum da bu­
lunm ası gerekm ektedir.
Görüldüğü gibi, objektif hüsnüniyet kuralları ile, toplum içe­
risinde, ortalam a b ir 'tip ' yaratm aya çalışm ıştır. Tüm hukuki ilişki­
lerde, bu nam uslu o rta tip gibi davranılacaktır. Medeni Hukuk, ge­
nel anlam da, kişiler arasındaki hukuksal ilişkileri düzenler. Bu iliş­
(*) Uşak Hâkimi.
206
OBJEKTİF HÜSNÜNİYET İLKESİNİN TARAFLARA VE HÂKİME YÖNELMESİ
kilerde, kişilerin sahip oldukları hak ve yetkilerin sınırlarını tesbitte, nam uslu ve o rta tip yardım cı b ir ölçüt olm aktadır.
Soyut ve genel olarak açıklanm ış bulunan, hukuki durum ların,
som ut b ir ilişkide, o som ut ilişkinin özelliğine göre, ne gibi yetki
ve yüküm lülüklere vücut verdiğini belirlem ek için, doğruluk ve gü­
ven kurallarından yararlanm ak gerekir. Aynı şekilde oluşan bu yet­
ki ve yüküm lülüklerin, kapsam ının ne olduğunun tesbitinde de yine
doğruluk ve güven kuralları ışık tu ta r .
îşte MK. m. 2’de söz konusu edilen objektif hüsnüniyet kuralı
ile, o rta zekada, nam uslu ve d ü rü st b ir tipin davranış biçim i am aç­
lanm aktadır. Öyleyse Medeni Kanun, herkesin hukuksal ilişkilerde­
ki tu tu m ve davranışlarını, yarattığı nam uslu o rta tipe uydurm a­
larını istem iştir.
O rta tip ölçüsü, hukuksal düzenlemede esas alınırken, ahlâk
kurallarından yararlanılm aktadır. Doğruluk ve güven kurallarının
belirtilm esindeki am acın, adaletin daha iyi sağlanm ası olduğu, ra ­
hatlıkla söylenebilir.
O bjektif hüsnüniyet (doğruluk ve güven) kurallarının asıl öde­
vi, hukuk kurallarının soyutluğundan doğan katılığı yum uşatm ak­
tır. Bilindiği gibi kanun, toplum un önemli çıkar çatışm alarını soyut
b ir biçim de düzenler. Bunu yaparken, çatışan zıd çıkarlardan biri­
sini daha çok korur. îş te b u tercih, hukukun am acını oluşturur. Ki­
şiler bazen, kanuna uym akla birlikte, kanunun am acını da aşabi­
lirler. B uradaki sın ın objektif hüsnüniyet kuralları çizer.
OBJEKTİF HÜSNÜNİYET KURALLARINA UYMA
ZORUNLULUĞU
MK. m. 2, özellikle kişilere yönelerek, objektif hüsnüniyet ku­
ralları ile, onlara belirli b ir sınır çizer. Madde, b u sınır çerçevesin­
de, herkese haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken,
objektif hüsnüniyet ilkesine göre davranm alarını ve o yöneltide tu­
tum takınm alarını öngörür.
Hemen belirtm ek gerekir ki, objektif hüsnüniyet ilkesi, kay­
nağını MK. m. 2'den aldığına göre, kendisi doğrudan doğruya b ir
m addi hukuk kuralına dayanm aktadır. Yani b u aşam ada objektif
hüsnüniyet ilkesini, m addi hukuk kavram ıyla tanım lam ak, pek güç
sayılmalıdır. Bunun sonucu olarak, hâkim ‘de bu kurala —en azın­
dan b ir m addi hukuk kuralı (MK. m. 2/1) olduğu için—: uym ak zo­
rundadır. Yani MK. m. 2, b ir taraftan kişilere yönelirken; b ir taraf­
tan da hâkim e yönelen b ir talim attır.
İSMAİL HAKKI KUNT
207
Şu halde, taraflard an birinin, doğruluk ve güven kuralına ay­
kırı davranıldığına ilişkin, b ir iddia ya da savunm ada bulunup bu­
lunm adığına bakm aksızın; hakim in, MK. m. 2/1 ve onun yollama
[atıf] yaptığı kuralları, kendiliğinden [re ’sen] uygulaması gerekir.
Öte yandan hakim , doğruluk ve güven kurallarına, sadece açık b ir
yollama yapılan hallerde değil; fakat hukuki ilişkilerin niteliğinin
bunu gerektirm esi durum unda bile, doğruluk ve güven ilkesine uyu­
lup uyulmadığını, kendiliğinden gözetmelidir. Öyleyse, doğruluk ve
güven kuralı, m addi hukukun b ir parçası olduğuna göre, hakim in
buna re'sen uym asının zorunluluğu, gözardı edilemez.
MK. m. 2, b ir bakım a, hâkim e yol gösteren m. l ’i uzatm akta
ve onu görmezlikten gelmektedir. Bu iki m adde de, «yazılı hukuk,
tüm yaşam ilişkilerini düzenleyemez» fikrinden doğm aktadır. MK.
m. 2, açık b ir gayretle, objektif hüsnüniyet ilkesine dayanarak, ya­
zılı hukukun, sosyal ilişkileri düzenlemedeki yetersizliğini, doldur­
m ak am acındadır. Madde, bu fonksiyonu aslında hakim e yükle­
m iştir. Bu görevini yaparken hakim, kendi serbest taktirine göre,
tarafların, objektif hüsnüniyet ilkesine uygun davranm aları gerek­
tiğini nazara alarak, onların gerçek iradelerini araştırm alıdır.
O bjektif hüsnüniyet kuralı hâkime, kanunun metnini, adalete
uygunluğu sağlam ak için, düzeltmek ya da ta ra flan n yaptıkları söz­
leşm elerin hüküm lerini değiştirm ek yetkisini vermez. Bu kural, ka­
nunun ve sözleşmenin boşluğunu tam am lar. Fakat, yasanın ya da
sözleşmenin, belirli durum ve koşulların oluşm asında verdiği kesin
yetkiler, objektif hüsnüniyet kuralı ile sınırlanamaz. Aynı şekilde,
MK. m. 2 herhangi b ir sorun hakkında, yasada ya da sözleşmede
bulunan özel hüküm lerin uygulanm asına engel olmaz. Çünkü, ob­
je k tif hüsnüniyet ilkesinin, yasanın ve sözleşmenin hüküm lerini en­
gelleyici değil, tersine, o n lan n uygulanmasmı kolaylaştm cı etkisi
olm aktadır.
Hâkim , önüne gelen som ut olayın çözümünü, önce kanunda
ya da özel b ir kuralda arayacak; bundan sonra da, çözümün, önün­
deki som ut olaya tatbikinin, objektif hüsnüniyet ilkesine uygun olup
olm adığını gözetecektir. Hâkim, som ut olayı, objektif hüsnüniyet
ilkesiyle nasıl bağdaştırdığını, gerekçeleriyle açıklam alıdır.
H akların nasıl kullanılacağı ve borçların ne şekilde yerine ge­
tirileceği, ana hatlarıyla, taraflar arasındaki sözleşmeler ya da ka­
nunlarla düzenlenmiştir. Ancak bu düzenleme her zam an açık ol­
m ayabilir. Bazen de boşluklar bulunabilir. Bu yüzden, sözleşmelerin
ve k an unlann uygulanm alarından önce yorum lanm alan ya da ta-
208
OBJEKTİF HÜSNÜNİYET İLKESİNİN TARAFLARA VE HÂKİME YÖNELMESİ
m am lanm alan gerekir. îşte bu yorum ve tam am lam a faaliyetinde
objektif hüsnüniyet (doğruluk ve güven) ilkesinin önemli fonksiyo­
nu vardır.
H âkim b ir irade beyanını yorum larken, tarafların iradelerini
açıklarken ya da kendilerine yönelen b ir irade beyanını kabul eder­
ken; daim a nasıl anlam landırdıklarını, bu iradeyle ne demek iste­
diklerini araştırır. B unu yaparken hâkim e, objektif hüsnüniyet ku­
ralları yardım cı olur. Hâkim, önündeki som ut iradenin ne anlam a
geldiğini çözerken, benzer olayda, o iradeyle, «orta tip» in ne demek
istem iş olabileceğini düşünür. Zaten MK. m. 2'deki hüsnüniyet ku­
rallarının objektif oluşu, yani, «herkes» in o rtak davranış biçim i­
nin nasıl olabileceği, doğruluk ve güven ilkesinin temel esprisidir.
Hâkim , irade beyanlarına, tarafların zıt anlam verm eleri ya
da bu konuda bilgisiz olm aları halinde; gerekli yorum faaliyetinde
de objektif hüsnüniyet ilkesine başvurur. Hâkim, hukuki işlem leri
ve sözleşmeleri yorum larken, d ü rü st insanların (orta tipin) bu n lara
nasıl b ir anlam verebileceğini nazara alm alıdır. H ukuk Genel Kurulu ’nun 1960 tarihli b ir kararında bu konu açıklanm ıştır. Anılan ka­
rarda, sözleşme yorum lanırken, o sözleşmeyle, objektif hüsnüniyet
kuralının esasları uyarınca, bulunm ası gereken koşulların da, sanki
sözleşmede varm ış gibi nazara alınm asının, MK. m. 2'nin icabm dan
olduğu belirtilm iştir.
OBJEKTİF HÜSNÜNİYET İLKESİNİN FONKSİYONLARI
a) H akların ve borçların kapsam ını ve sınırlarını belirler.
• b) îrad e beyanlarını yorum lar ve tam am lar.
• c) K anunun yorum lanm asında ve tam am lanm asında hâkim e
yol gösterir.
• ç) Sözleşmenin hüküm lerini, zam anla değişen hal ve şart­
lara göre uygulanm asına yardım cı olur.
% d) B orçların yerine getirilm esinde borçluya ışık gösterir.
• e) H akların kullanılm asında ve borçların yerine getirilm e­
sinde, yaratılan orta tip gibi davranılacağını öngörerek, bu konuda
yeknesaklık sağlar.
f) Sözleşme hüküm lerinin nasıl uygulanacağını, belirli b ir
kararlılık içerisinde vurgulayarak, tarafların sözleşmeye olan güve­
nini güçlendirir.
g) Genel olarak, hukukta adalet, istik rar ve bütünlük ilke­
lerini oluşturur ve pekiştirir.
209
İSMAİL HAKKI KUNT
KAYNAKLAR
1) AKİPEK, Jale G.; Türk Medeni Hukuku, C. I, Cüz. 1, Ank. 1966.
2) BELGESAY, M.R.; Türk Kanunu Medenisi Şerhi, C. I, îst. 1945.
3) CURTI, Eug≠ Kanunu Medeni Şerhi, C. I, îst. 1930 Adalet Bakanlığı
Tercümesi.
4) EDlS, Seyfullah; Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, Ank. 1983
5) tMRE, Zahit; Medeni Hukuka Giriş, İst. 1976.
6) KÖPRÜLÜ, Bülent; Medeni Hukuk, İst. 1979.
7) TUOR, Pierre; İsviçre Medeni Kanunu'nun Federal Mahkeme İçtihatları­
na Göre Sistemli izahı Tercüme: Dr. Amil Artus, Ank. 1957.
8) VELtDEDEOĞLU, H.V.; Türk Medeni Hukuku, İst. 1963.
CEZA HUKUKU
TEKSİF KURALI - ÖN MESELE - SAVCILIK
Prof. Dr. Faruk EREM (*)
PLAN : 1 — Ceza davasında teksif kuralı. 2 — Bekletici, ön mesele kav­
ramı. 3 — Ön meselenin tesirleri. 4 — Ön meselede mecburilik, ihtiyarilik.
5 — İdari ön mesele. 6 — Ön mesele - savcının durumu.
1 — CEZA DAVASINDA TEKSİF KURALI
H âkim , belli aşam alardan sonra hükm e varır. B ütün bu m er­
halelerin davanın devamlılığı içinde kalm ası lâzımdır. Dava, başla­
m asından hükm e k ad ar sür'atle devam etm elidir. Usul muam elele­
rinin birbirinden uzak olm aması, hâkim in huzurundan başka b ir
yerde cereyan etmemesi, hâkim in b ü tü n hakkında vicdanı kanaate
sahip olm asını sağlar, hâkim in dikkati dağılmaz. îşte usul m uam e­
lelerinin zam an ve m ekân bakım ından b ir araya toplanm ası kavra­
m ın ceza davasında « u s u l m u a m e l e l e r i n i n
teksifi»
denir. Usul m uam eleleri arasında zam an geçmesi davanın devamlı­
lığını aksatır, teksif kuralına aykırı düşer (1). Ceza davasında bu
davanın devam ına engel b ir meselenin çözülmesi gerekiyorsa bu
mesele ceza yargıcının yetkisi dışında kalmış olsa bile, bu yargıç ta­
rafından çözülecektir. Aksini kabul usul m uam elelerinin teksifi ku­
ralına aykırı düşerdi. Fakat bu kuraldır. K anunlar, o m eselenin baş­
ka b ir m ercide halline kad ar beklem ek im kanını hâkim e tanım ak
istem işlerdir.
Suç ve ceza konusunda ceza hâkim inin yetkisini sınırlam aya «ce­
za adaleti» kavram ı elverişli değildir (2). Bu meseleler b ir çeşit
«i s t i s n a» olarak düşünülebilir. «Davayı gören hâkim , istisnayı
da görür» kaidesi ile «bütün hâkim ler yalnız kendi vazifelerine gi­
(*) Avukat.
(1) Bkz. Leone (Trattoto.. 1, 1961), s. 307 nt. 2.
(2) Bkz. Pepy (A.), La separation des autorites administratives et juidiciaires et I'apreciation par le juge repressif de la legalite des actes administratifs individuel, Recueil d'etudes (Paris, 1963), ss. 97.
Prof. Dr. FARUK EREM
211
ren hususlara bakabilirler» kaidesi arasında usul kanunları makûl
b ir denge sağlam aya çalışm ışlardır (3).
Ön mesele ceza davasını değil, dava m ünasebetini durdurur.
« D a v a y ı d u r d u r a n s e b e p » kavram ı (mesela tatil ka­
rarı) ile «dava m ünasebetini d urduran sebep» (mesela ön mesele)
kavram ı arasında fark vardır (4). Esasında ön mesele « d a v a (ta­
kip) ş a r t ı » veya davanın « ö n ş a r t ı » kavram larına gir­
mez. Zira ön mesele dava açılm asında aranan b ir şart değildir.
Ceza m uhakem esinde ön meselenin başka b ir mercide halli hu­
susunda verilen karar, bu m ahkem enin dosya ile alakasını kesmesi
anlam ında değildir, dava m ünasebeti duraklam ış, fakat kesilmemişlir. Bu sebeple, ön meselenin konusu dışında kalan hususlarda usul
m uam eleleri devam edecektir. Diğer b ir merciden «bu bapta b ir hü­
küm çıkm asını beklemek» yolundaki kanun ibaresini (CMUK. 255,
f, 2) böyle anlam ak gerekir .
2 — BEKLETİCİ - ÖN MESELE KAVRAMI
H âkim diğer m ahkem enin kararını beklemeyi uygun görürse,
neticede o m ahkem enin vereceği k arar ile bağlı kalacak m ıdır? İsa­
betli sayılan b ir anlayışa göre hâkim o m ahkem enin k ararı ile bağ­
lı değildir, o k arar kendi baktığı dava için k e s i n h ü k ü m
k u d r e t i»nde sayılmaz, sadece «m a n t i k k u d r e t i » taşır.
Fakat bunun aksi de ileri sürülm ektedir. Böyle düşünenlere göre
mahkeme, meselenin hallini başka b ir m ercie bırakm ış ise, bu hal,
o m erci tarafından verilecek k arara hâkim in uyacağını gösterir,
böyle olm asa meseleyi başka b ir mercie gönderm ek k ararının ma­
nası kalm azdı (5).
Ön mesele «yüzünden m uhakem enin durdurulm ası, her m ah­
kem enin yetkisi içinde iş görecek çelişik k ararlar çıkm asını önle­
mek bakım ından faydalıdır. M ahzuru ise zam an kaybına ve bütün
meselelerin b ir tek hâkim tarafından toplu b ir şekilde ele alınm a­
sının faydalarından m ahrum iyete sebep olm asıdır. B una medeni
m ahkem ede (hukuk mahkemesinde) delillerin serbest olm am asının
m ahzurunu da ilâve etm ek lâzım dır (6).
(3) Bu hususta bkz. Roux, II, ss. 139; Donnedieu de Vabres, nn. 1190: Ortolan, II, nn. 2218; Garraud (instruction..) II, nn. 617.
(4) Kşz. Bellavista (Lezioni...) ss. 59.
(5) Kşz. Leone (Trattato I, 1961), s. 315; Stefani - Levasseur, n. 391.
(6) Kunter, (1961), m. 157, bkz. s. 191, nt. 62 Tahkimde «tahkikat esasında
ceza takibatına esas teşkil eden bir sahtelik hadisesi zuhur ederse ceza
mahkemesince bu bapta karar verilinceye kadar tahkikat tehir olunur
ve tahkim müddeti cereyan etmez (HMUK).
212
TEKSİF KURALI — ÖN MESELE — SAVCILIK
3 — ÖN MESELENİN TESİRLERİ
K unter, ön mesele terim i yerine
terim ini doğru bu lu r (7).
«bekletici
mesele»
Bu hususta, ön meseleyi halledecek m akam ın yargılam a m a­
kam larından olup olmadığı üzerinde de durulm uştur. Eğer bu m a­
kam a yargılam a m akam ı dışında ise (ki bu hale bazen hususi hu­
kuk ön meselelerinde, çoğunlukla idari ön meselelerde rastlanır) önmeselenin çözümüne ilişkin k ararı ceza yargıcı kanunların yorum u,
delillerin takdiri kaidelerine göre b ir sonuca bağlar (8).
4 — ÖN MESELEDE MECBURİLİK, İHTİYARİLİK
K anunum uzun ön meselenin m ecburi olarak kabulünü değil,
hâkim in takdirine bırakılm ası usulünü kabul etm iştir. CMUK. nun
255. m addesi hâkim in ön meseleyi isterse kendisinin çözebileceği­
ni, isterse başka b ir m ercide bunun çözümlenmesini bekleyebilece­
ğini bildirm ektedir. Bununla beraber, kanun bazı hallerde ön me­
seleyi başka b ir m ahkemeye gönderm ek yolunu kapam ış, meselenin
aynı ceza m ahkem esinde çözülmesini m ecburi saym ıştır. Sanıkların
ve m ağdurların yaş tashihlerinin aynı m ahkem ede yapılm ası mec­
buridir. (CMUK. 255, f, 4). Buna m ukabil bazı yabancı kanunlar
« a h v a l i ş a h s i y e»nin suçun unsuru olduğu hallerde b u hu­
susa ait meselelerin, yetkili m ahkem ede çözülmesini beklem ek mec­
buriyetini ceza hâkim ine yüklem ektedirler (9). «î s b a t t a l e b i » nin kabul edildiği h akaret davasında, davacı Bakan hakkında, ha­
karetin konusu olan isnaddan dolayı hususi m uhakem e usulüne
göre kam u davasını gören m ahkem enin diğer m ahkem enin kararım
(Anayasa Mahkemesi K ararını) beklemesi TCK. nun 282. m addesinin
ruhuna aykırı görülebilir. Fakat kanun b u rad a hâkim in ön m esele­
nin çözülmesini beklem ek yetkisini kaldırm adığına göre tereddüt­
ler daim a mevcut olacaktır. Bazan ön meselenin başka b ir m ahke­
mede çözülmesini beklem ek zaruridir. İftira suçunda (TCK. 258), is­
nat konusu suç hakkm daki k ararı beklem enin zaruri oluşu, bu su­
çun mahiyeti icabıdır (10).
(7) Kunter, (1967) n. 157, (1978), 27, 52, 79, 157.
(8) Kşz. Bellavista (Lezioni...), s. 62.
(9) Bkz. İtalyan CMUK. 19, bkz. Leone (Trattato.. I, 1961). s. 324, bkz. Vidal
Mangol, 645.
(10) «Duruşmanın devamı sırasında açılmış olan yalan şahadet davasının so­
nucunun bu davanın çözümünde tabanı teşkil edeceği gözönünde tutu­
larak yalan şahadet davasının sonuçlandırılmasından sonra davanın so­
nuçlandırılarak yalan şahadet davasının tefrikine karar verilmesi» yol­
Prof. Dr. FARUK EREM
213
M illetlerarası Anlaşmaların hâkim tarafından yorumlanamayacağı bu çeşit anlaşm alara ilişkin k o n ulan ceza m ahkem esinin bek­
letici ön mesele sayması gerektiği ileri sürülm ektedir. Fransız Yargıtayı bu içtihattad ır (11).
« S a h t e l i k i d d i a s ı»nda mesele tereddüt doğurabilir
(12). Bu iddia, ya davada tevsik vesikaları (zabıt varakaları gibi) ile
alakalıdır veya davada ibraz edilen b ir vesikaya taalluk eder. Eğer
bu iddia ön mesele olacak m ahiyette ise (zina davasında ibraz edilen
boşanm a ilam ının sahteliği iddiası gibi) bu vesikanın sahteliği hakkındaki soruşturm a delillerin saflığım araştırm ak ve neticesine
göre takdir etm ek ameliyesi sayılmalı ve bu sırada vesikanın sah­
teliği anlaşılm ış ise bundan sonra bu bakım dan kam u davası tahrik
olunm alıdır.
D oktrinde ihtilaflı b ir mesele de şudur : Hâkim, ihtiyari b ir ön
meselede meseleyi vazifeli mahkemeye göndermeyip kendisi çöz­
düğü hallerde, «şüphe sanık lehinedir» kaidesini tatbik edebilir mi?
B ir anlayışa göre böyle hallerde «şüphe sanık lehindedir» kaidesi
tatbik edilemez. Çünkü hâkim şüpheyi giderebilm ek için bu sahada
daha tecrübeli olan vazifeli hâkim in yardım ını istemek im kânına
sahiptir. Diğer b ir anlayış bunun aksidir. Bu anlayışta olanlara gö­
re «şüphe sanık lehinedir kaidesi» ile ön mesele, konuları bakım ın­
dan birbirinden ayrıdırlar, birini diğerine bağlam ak doğru değil­
dir (13).
5 — İDARİ ÖN MESELE
Ön meselenin idare hukuku niteliğinde olduğu hallerde bazı
tereddütler ortaya çıkm aktadır. Bir fiilin suç sayılıp sayılmaması
idare hukukuna ait b ir meselenin çözümüne bağlı ise ceza m ahke­
mesi bunu kendisi çözebilecek m idir? Ceza m ahkemesine bu yetki­
yi vermek kuvvetler ayrılığına aykırı değil m idir? Ceza hâkim inin
suça ilişkin bütün meseleleri çözmekte yetki tamlığı esastır. Bu se­
beple kanunların, hâkim e idari tasarrufların kanuna uygunluğunu
takdir yetkisi verdiği kabul olunm alıdır. İdarece konulm uş nizam­
lara, verilen em irlere riayetsizliğin suç teşkil ettiği hallerde hâkim
suz sayılmıştır (1 CD. 12.11.1974, 2755/5201). («Mahkeme yalan şahitlik­
ten dava açılması hakkında ihbarda bulunarak bu kişiler hakkında ka­
mu davası açılmış olmasına göre bu davaların sonucu beklenerek alı­
nacak durum a göre bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna
göre bir karar verilmesi gerekir) (1. CD. 8.6.1977, 2033/1994).
(11) Stefani - Levasseur, n. 390.
(12) Bkz. Leone (Trattato... 1, 1961), s. 319.’
(13) Bkz. Leone (Trattato... II, 1961), s. 367, nt. 4.
214
TEKSİF KURALI — ÖN MESELE — SAVCILIK
b u nizam ve em irleri, kanuna uygunlukları bakım ından, incelemek
durum undadır. H âkim in takdirini daraltm ak sonucunu verecek an­
layışlar suç ve ceza konusunda hâkim in «yetki tamlığı» kuralına
aykırıdır, id a ri k arar ve em irlerin kanuna uygunluğunu incelemek
ve h atta yorum unu yapm ak hâkim için m üm kündür. Bu husustaki
iddiaların itham veya savunm adan gelmesi veya b u hususun re ’sen
nazara alınm asında fark yoktur. Ancak, açık b ir kanun hükm ü ile
idari yargıya bırakılm ış konularda, ceza hâkim inin ön mesele ba­
kım ından verdiği karar, sadece kendi verdiği hükm ün sınırı içinde
kalm ış sayılacaktır (14).
6 — ÖN MESELE - SAVCININ DURUMU
Ceza m ahkem esince «ön mesele» kabul edilerek diğer b ir m ah­
kem eden bu meselenin çözüm ünü beklem ek k ararı verilince o mese­
lenin diğer m ahkem ede (mesela hukuk m ahkemesinde) incelenme­
si sırasında «savcı» hazır bulunabilir mi? Kam u ile ilgili m enfaat­
lerin savunm ası savcıya düştüğüne göre b ir fiilin suç sayılıp sayıl­
m am asına tesir edecek b ir konunun diğer m ahkem ede görülm esin­
de savcının hazır bulunm ası haklı sayılabilir (15). Konu, savcının
böyle hallerde diğer m ahkem ede hazır bulunm ak yetkisinin genel
b ir kaide olarak kanunlarda kabulü teklifi şeklinde düşünülebile­
ceği gibi henüz b ir kanun değişikliği olm asa dahi bugünkü kaide­
lere göre savcının diğer m ahkem elere bu çeşit b ir meselenin çözümü
sırasında katılıp katılm ayacağı yolunda da düşünülebilir. H ukuk Usu­
lü K anununa göre üçüncü şahısın davaya m üdahalesine ilişkin hü­
küm lerden faydalanm ak m üm kün görülebilir. Yalnız savcının
«üçüncü şahıs» kavram ına uygun b ir «taraf» olarak kabulünde
güçlük yok değildir.
K anunlarım ızda savcılara hukuk davalarında bazı yetkiler ta­
nınm ıştır. Mesela «m utlak b u tlan sebepleri »nden birinin m evcut
olm ası halinde savcılık evlenme akdine itiraz ile mükellef tu tu l­
m uştur. (MK. 101). Fakat b u gibi haller açık kanun hüküm lerine
dayanır. Üçüncü şahıs olarak davaya m üdahale hüküm lerinin sav­
cılık bakım ından elverişli olup olmadığı üzerinde durm ak icap
eder : «... dostluk ve akrabalık veya bilim ve sanat bakım ından b ir
ilgi davaya katılm ak için sebep olamaz, b ir alacaklının kendi borç­
lusu aleyhine açılan davada borçlu kaybettiği takdirde ödeme kud­
reti azalacağından dolayı onun davayı kazanm asında ekonom ik b ir
(14) Kşz. Stefani - Levasseur, Droit penal general et procedure penale (Pa­
ris, 1966), n. 389.
(15) Saraceno (Pasquale), la difesa deli’interesse pubblico nella soluzione
exrapenale della question pregiudizilai (Rivista îtaliano 1941), ss. 413.
Prof. Dr. FARUK EREM
215
m enfaati bulunm ası da yetmez» (16). O halde konu Devletin « c e z a ­
l a n d ı r m a k h a k k ı » açısından ele alınm alıdır. Ceza m ah­
kem esinde görülen b ir hırsızlık davasında, sanık m alın kendisine
ait olduğunu iddia etm iş ve «m ü l k i y e t m e s e l e s i»nin çö­
züm ü « ö n m e s e l e » olarak hukuk m ahkem esine intikal et­
miş ise hukuk davasına savcının m üdahalesi için sebep sayılacak
m enfaat taraflar arasında ihtilâfı m ülkiyet hakkının konusu olan
«m a 1» ile ilgili değildir. Savcmın tem sil ettiği m enfaat ise sanı­
ğın cezasız kalm am asıdır. Cezalandırmak hakkının mevcut olup
olm aması, m ülkiyet m eselesinin çözümüne bağlıdır. Fakat bu bağ,
m utlaka cezalandırm ayı istem ek şeklinde değildir. Zira m asum ola­
nın cezalandırılm am asında da kam u faydası vardır. Bu sebeple sav­
cının, iki taraftan birinin hukuk davasında kazanm asını istemesi
hususunda evvelden mevcut muayyen b ir m enfaati tem sil ettiği ileri
sürülemez. Netice şu d u r ki HMUK. nun üçüncü şahısların davaya
m üdahalesine im kân veren hüküm lerinden faydalanarak savcının
m üdahalesini kabule im kan yoktur. Ancak b u hususta Ceza Usulü
K anununda açık b ir hüküm yer alırsa m üdahale m üm kün olabile­
cektir. Böyle b ir hüküm haksız olm ayacaktır. Zira kam u davasının
esasına etkili ve ceza m ahkem esinden gelen b ir ön meselede savcı­
nın m üdahale im kânına sahip olm am ası doğru görülemez.
O halde savcının başka m ahkem ede görülen «ön mesele» de
«davaya m üdahale» etm esi gerçekten suçlu olanın ön meselenin
yanlış çözümü suretiyle cezadan kurtulm asını önlemek gayesiyle
izah olunabilir. Fakat takibi şikâyete bağlı suçta (mesela zina dava­
sında karı - kocalık sıfatının hukuk m ahkem esinde halli hususunda
Ön mesele) m üdahale nasıl izah olunacaktır? « T a k i b i
şika­
y e t e b a ğ l ı s u ç l a r » konusunun tam am iyle ayrı özellikleri
olduğu, bundan um um i sonuçlar çıkarm anın doğru olamayacağı dü­
şünülm ektedir.
H ususi hukuk ta davaya üçüncü şahsın katılm ası (müdahalesi)
ihtiyaridir. Fakat savcıya m üdahale hakkı tanınm ış olursa bunun
ihtiyari mi, yoksa « k a n u n i l i k p r e n s i b i » uyarınca kul­
lanılacak b ir yetki mi olacağını da düşünm ek gerekecektir. Konu,
ön mesele olarak başka mahkemeye gitmiş b ir davada tarafların
ihm ali neticesinde meselenin, ceza davası yönünden kam unun hak­
larına zararlı b ir şekilde çözülmesini önlem ekten ibaret sayılırsa,
savcının yetkisi tam am layıcı olm alıdır. İhm al görürse m üdahale
etm elidir. Y asanın buna göre düzeltilmesi yerinde olur.
(16) Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri (7. bası 1960), s. 141.
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
Dr. Sami SELÇUK (*)
PLAN : I — Giriş. A — Yargıtay karan. B — Kast, güdü, amaç ve erek.
'I — İnceleme konusu cürümlerde kast. A — Izrar. B — Tehdit. III — Sonuç.
I — G İ R İ Ş
A.
Yargıtay Karan
Sanık, bitişik evin çatısından akan yağm ur sularının evina ver■liği zararı önlemek için, kom şusunun dam ındaki 42 kirem idi kır­
mış; çıkan tartışm ad a şikâyetçiye sövmüş ve elinde ta h ra olduğu
halde «seni bile keserim» diyerek onu tehdit etm iştir.
Yerel m ahkem enin verdiği aklanm a k aran n ı, Dokuzuncu Ceza
Dairesi; tartışm a sırasında öfkeyle söylenen sözlerde tehdit suçu­
nun oluşmayacağı, o rtad a b ir kavgada olm adığından, tehdit cürmüniin korkutm ak için kavgada silâh çekme cürm üne dönüşmeyeceği;
evinin yıkılm asını önlem ek am acıyla kirem itleri kırm a eyleminde
ise ızrar kastının yokluğu nedeniyle bu cürm ün de bulunm adığı
gerekçesiyle onam ıştı.
Cum huriyet Başsavcılığı, ızrar cürm ünde aranılan kastın ni­
teliği konusunda özel dairenin görüşünü benimseyerek; sanığın
«kırm a nedeni zarar vermek değil, zarardan korunm ak olm asına gö­
re» ızrar cürm ünün kendiliğinden hak alm a; aradaki tartışm a ne­
deniyle tehdit suçunun da silâh çekm e cürm üne dönüştüklerini ile­
ri sürerek itirazda bulunm uştu.
Ceza Genelkurulu, 17.12.1984 gün ve 198/436 sayılı karan n d a;
ızrar ve silâh çekme cürüm lerinin olu ştu k lan n a k arar vererek; ikin­
ci cürüm de Cum huriyet Başsavcılığının görüşünü paylaşm akla
birlikte, ızrar eylemi konusunda, ne özel dairece ve ne de itirazda
".ergilenen düşüncelere katılm am ıştır.
(*) Yargıtay 6.CD. Üyesi.
Dr. SAMİ SELÇUK
217
Biz ise; Ceza G enelkurulunun ızrar suçu konusundaki görü­
şünü paylaşm akla birlikte; tehdit cürm üne ilişkin düşünceyi be~
nimseyememekteyiz.
H er iki cürm e ilişkin düşünce «kast» kuram ı çerçevesinde ge­
liştiği için, konuya yalnızca bu açıdan yaklaşacağız.
B.
Kast, güdü, am aç ve erek
Bilindiği üzere ızrar ve tehdit cürüm leri kasıtlı suçlardandır.
Bu nedenle, kast konusuna bizi ilgilendirdiği oranda değinmekte
yarar vardır.
Son çözümlemede, zekâyı (bilinç-düşünce) ve iradeyi içeren bi­
leşik yapısıyla kast (1), her cürüm için, o suç kalıbında tanım lanan
ya da belirlenen hareketle bu hareketin sonucunu bilm ek ve k arar
verip irade etm ek (2) olduğuna göre, kastın kapsam ve içeriği o suç
kalıbının incelenmesinden anlaşılacak (3) ve kuşkusuz suçtan suça
değişecektir (4).
Görülüyor ki, kast kavram ının yapısında bilinç ve iradeden
başka öğe yoktur. Italyan Yargıtayı, birçok kararlarında kastın,
özellikle m addî eylemin bilinç ve iradesini içerdiğini b elirtm iştir (5).
(1) Ondei, Studio sulla imputazione, Milano, 1963, s. 73. Tanım için İsviçre
Ceza Yasasının 18/2. ve 1930 tarihli İtalyan Ceza Yasasının 43/1. mad­
delerine bakınız.
(2) Antolisei, Manuale di diritto penale, parte generale, Milano, 1975 s. 284;
Battaglini,'Diritto penale, teoria generale, Bologna, 1937, s. 142; Bettiol,
Diritto penale, parte generale, Padova, 1978, s. 441; Di Lorenzo, I limiti
tra dolo e colpa, Napoli, 1955, s. 148 vd; Gallo, Dolo, Enciclopedia del
diritto, 1964, XIII, s. 750 vd.; Garraud, Traite theorique et pratique de
droit penal français, 1916, I, n. 290 (Fransız Yargıtaymın 19.12.1885 ve
9.11.1901 tarihli kararlar); Griffon, De l’intention en droit penal, these,
Paris, 1911, s. 121; Logoz, Commentaire du code penal suisse, partie ge­
nerale, Neuchatel, 1939, s. 62; Manzini, Trattato di diritto penale italiano, Torino, 1922, I, s. 253; M erle-Vitu, Traite de droit criminel, Paris,
1973, I, n. 501; Ondei, op. cıt., s. 89; Rodriguez Devesa, Derecho penal
espânol, parte especial Madrid, 1983, s. 440 vd.; Stefani - Levasseur, Dro­
it penal general, Paris, 1968, n. 193; Von Liszt, (R. Lobstein), Traite de
droit penal allemand, partie generale, Paris, 1913, I, s. 251; Vouin-Leaute, Droit penal et procedure penale, Paris, 1965, s. 50; Thevenon, Telement subjectif de Tinfraction, these, Lyon, 1942, s. 120.
(3) Logoz, op. cit., s. 63 vd.
(4) Antolisei, op. cit., s. 270; Garçon, Code penal annote, Paris, 1952, I, md.
1* n. 78.
(5) Mantovani, Diritto penale, parte generale, Padova, 1980, s. 283. dipnot
23'teki 8.10.1970, 18.2.1971, 28.11.1972, 4.11.1974, 9.2.1976, 24.2.1976 tarihli
kararlar. Son bir kararda (28.10.1977) korunan hukuksal varlığı ihlâl et­
me bilinci de aranmıştır.
218
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
Geçen yüzyılda, Florian'ın dediği gibi, kötü niyetle kast birb ir­
lerine karıştırılm ışlardır (6). Oysa iyiniyet kastı kaldırm adığı gibi,
kötiiniyetin de kastla hiçbir ilgisi yoktur.
Öte yandan, 1935'te Vidal ve Magnol, o rtaklaşa yazdıkları ya­
pıtlarında, yalnızca jürilerin değil, m ahkem elerin bile kimileyin
kastla am aç (maksat) ve güdüyü [saiki] birbirlerine karıştırdıkla­
rından yakm ıyorlardı (7).
K ast kavram ı, günümüzde iyiden iyiye saydamlaşmış, güdü
(saik), am aç [m aksat] ve erek [gaye] kavram larından ayrılm ıştır.
Güdü, faile suç işleme k ararını verdiren etkendir, iradenin oluşum u
aşam asını ilgilendirir ve kimileyin yasal tanım ın ve sonucun ötesin­
de b ir çıkara yönelen erekle birleşebilir. Amaç, failin suçu işlerken
gerçekleştirm ek istediği ve hukuksal anlam da tipe uygun olan so­
nuçtur. Güdü, aynı suçta bile, olaydan olaya ve kişiden kişiye deği­
şebilm ektedir; o yüzden suç kalıbmida önceden belirlenm esi olanak­
sızdır. Bencillik, hırs, cim rilik gibi utanç verici; düello suçunda görül­
düğü üzere onura saygı; politik suçlarda yaşandığı gibi kam u iyiliği
türünden yüceltici de olabilir. Görülüyor ki, kast, b ir yasal hükm ün
iradî çiğnenmesi olarak entellektüel b ir süreç; güdü ise b u iradî
davranışın nedenini açıklayan ruhsal nitelikteki geri planıdır. Gü­
dünün küçültücü ya da onur verici ve yüksek duyguları yansıtır ni­
telikte olması, kastı etkilemez. Bununla birlikte suçlunun kişiliğini
sergilemede suçbilimciler, faili yakalam ada polis gürüdüyü gözete­
bilir. Andre Gide'in dediği gibi, «güdü, suçluyu yakalatan kulptur».
Yargıç da cezayı bireyselleştirirken güdünün soyluluğu ya da ba­
yağılığını gözetebilir. Nitekim, İtalyan Ceza Yasasının 61. ve 62.,
İsviçre Ceza Yasasının 63. ve 64. m addelerinde, cezanın bireyselleş­
tirilm esinde, güdünün niteliğinin gözetileceği belirtilm iştir. Ancak,
pozitivistlerin failin tehlikeliliğini sergilediği için; toplum sal savun­
m a akım ından yana olanların da failin çiğnediği pozitif hukuku bil­
diği varsayım ını temel aldığı için soyut ve klasik kast kavram ını be­
nim sem ediklerinden güdüyü ön plana çıkarm a istekleri, günüm üz­
de genel b ir kabul görm em iştir. Bununla birlikte, güdünün, suç ka­
lıbında öngörüldüğü durum larda, o suçun benzerlerinden ayrıldığı
ya da o suçun ağırlaştırılm ış ya da hafifletilm iş biçim inin ortaya
(6) Floriaıı, Parte generale del diritto penale, Milano, 1934, I, s. 184.
(7) Vidal et Magnol, (Ş. Devrin), Ceza Hukuku, Ankara, 1949, s. 137; Griffon, s. 121; Thevenon, s. 115-118. Mezger, kimi kişilerde kastın meşru
olmamaklık konusunda bilinç aramanın saçmalığını vurgulamıştır. (İle­
ten: Grispigni, İtalya’da ceza hukuku ıslâhatı, İHFM. 1952, (ayrı bası,
s. 9).
Dr. SAM! SELÇUK
219
çıktığı görülm ektedir. Özetle, suç kalıbında öngörülmediği zaman,
güdü, suçlunun ahlâksal yapısını sergilemede ve cezanın bireysel­
leştirilm esinde gözetilebilirse de, kastın varlığım etkilemez (8).
Bu kavram ları açıklayabilm ek için Ranieri şu örneği vermek­
tedir (9): Fail, (A) m n geri verm ekten çekindiği b ir belgeyi elde et­
mek ister. Bu isteme, faili suça iten duygu ve etken olup güdüdür.
Fail, bu belgenin içinde bulunan cüzdanı eline geçirmek için-ki bu
erektir- (A) yı öldürür. Bu öldürm e ise am açtır. Öç alm anın toplum*
da saygınlık nedeni sayıldığı b ir ortam da, fail öç alm a güdüsüyle
adam öldürm eyi am açlar ve toplum sal saygınlığını kazanm ak ere­
ğini taşır. Apandisit am eliyatı için oğlunu hastaneye arabasıyla ye­
tiştirm ek isterken, kırm ızı ışıkta durm ayıp geçmekte olan yayayı
öldürm e pahasına çiğneyen baba, baba sevgisi güdüsüyle, oğlunu
k urtarm a ereğiyle ve ani kastla adam öldürm üştür. Birincisi Rani­
eri nin, öbürleri bizim olm ak üzere verdiğimiz üç örnekte de, güdü,
amaç ve ereğin kast kavram ının varlığını etkilemediği, failin adam
öldürm e kastıyla davrandığı açıktır.
II — İNCELEME KONUSU CÜRÜMLERDE KAST
A.
Izrar
Kısaca değindiğimiz bu verilerin ışığında; «başkasının malını
jakm a, bozma ya da zarar verme» bilinç ve iradesiyle suç işlendiğin­
de ızrar kastı var dem ektir. B ir başka deyişle, fail başkasının malı­
na haksız yere bilerek zarar vermiş ve özgür iradesiyle bu suçu iş­
lemişse, ızrar suçunun manevî öğesi oluşacaktır. Bundan da anla­
(8) MalinVerni, Scopo e movente nel diritto penale, Torino, 1955, s. 13, 43, 67;
Dönmezer - Erman, Nazarî ve tatbikî ceza hukuku, İstanbul, 1981, n. 933,
933 bis; Pannain, Manuale di diritto penale, parte generale, Torino, 1950,
I, s. 310 vd.; Maino, Ceza kanunu şerhi, Ankara, 1977, I, n. 291; Mantovani, s. 589, 590; Bettiol, s. 510, 519; Nuvolone, II sistema del diritto pe­
nale, Padova, 1955, s. 404 vd.; Antolisei, p. generale, s. 352 vd.; Rodriguez Devesa, s. 681 vd.; Logoz, s. 133 vd.; Manzini, I., s. 489 vd.; Garraud,
I, s. 576; Garçon, md. 1, n. 69-72; Merle-Vitu, I, n. 511, 512, 513 (Güdü­
nün kastı etkilemediği konusundaki Fransız Yargıtay kararları: 5.6.1940,
7.10.1950, 22.5.1959, 7.6.1961, 23.1.1962, 21.10.1969, 12.3.1970); Stefani - Levasseur, n. 195-99; Griffon, s. 22. Thevenon, s. 17; Pagliaro, Principi di di­
ritto penale, parte generale, Milano, 1980, s. 462; Donnedieu de Vabres,
Traite elementaire de droit criminel et de legislation penale comparee,
Paris, 1943, n. 123; Vouin - Leaute, s. 51, 52; Roux, Cours de droit crimi­
nel français, Paris, 1927, s. 156, 157; Ancel, La defense sociale nouvelle,
Paris, 1981, s. 208, 209; 247-250; Gide, (S. Selçuk), Cinayet Mahkemesi
anıları, Ankara, 1983.
(9) İletenler: Dönmezer - Erman, loc. cit.
220
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
şılacağı üzere, ızrar suçunun işlenmesi için, genel kast yeterlidir.
Bu konuda Türk, Alman, İtalyan, İspanyol, İsviçre ve Fransız öğ­
retisi oybirliği içindedir (10).
Bu bilinç ve iradenin yukarıda belirttiğiniz um ut, amaç, tu tk u
ve benzerleriyle ilgisii yoktur. Ayrıca ve çoğu kez uygulam ada gö­
rüldüğü üzere «zarar amacı: anim us nocendi, il fine di nuocere»
aranm asına gerek yoktur. Nitekim, kaynak İtalyan Ceza Yasası ya­
pılırken, birinci komisyon suç kastını «zarar vermek ya da herhangi
bir tasarru fa doyum amacı» diye belirtm iş; bakanlık gerekçesinde,
bu suçun yalnızca kazanç değil, öç, hınç ya da tah k ir amacıyla da
işlenebileceği belirtilm iş, alt komisyonda, «zarar verm ek amacıyla»
sözcükleri eklenerek «özel kast» aranm ışsa da, sonunda bunun ka­
rakteristik b ir am aç olmadığı ya da en azından işlenen suçun oluş­
m asını önleyeceği; başkasına zararın eylemin m addî ve içsel; yık­
ma, yok etme ve bozm anın doğal sonucu olduğu, öte yandan, bun­
ların suçlu için am açtan çok araç bulundukları, yalnızca ızrar ey­
lemini irade etm enin gerekli ve yeterliliği, genel hüküm olan 45.
m addenin bu gereksemeyi karşıladığı belirtilm iştir (11). Aynı olay,
F ransa'da da yaşanmış, yangınla ızrar suçunda (md. 434) «kötü ni­
yetle ve zarar vermek amacıyla» sözcükleri yasalaştırm a sırasında
m addeden çıkarılm ışlardır (12).
İtalyan Y argıtay'ının 8.4.1936 tarihli kararında, ızrar cürm ü
için zarar verme ya da tah k ir özel am acına (güdüye) gerek görülmüyerek, yıkma, bozm a ve benzeri bilinç ve iradesinin yeterli olduğu
belirtilm iştir (13). Giurati, kaynak İtalyan Ceza Yasasından «zarar
(10) Antolisei, 1977, I, s. 133; De Marsico, Delitti contro il patrimonio, Napo­
li, 1951, s. 117; Maino, op. cit. 1981, IV, n. 2006; Malinverni, s. 160; Manzini, VIII, n. 2735; Dönmezer, Kişilere ve mala karşı cürümler, İst., 1981,
n. 500; Erem, Türk ceza hukuku, hususî hükümler, Ank., 1968, s. 1105;
Von Liszt (R. Lobstein), Traite de droit allemand, partie speciale, Pa­
ris, 1913, s. 231; Logoz, Commentaire du code penal suisse, partie spe­
ciale, Neuchatel, 1956, I, s. 142; Rodriguez Devesa, p. especial, s. 363; Garçon, III, md. 434, n. 127 vd.; Rousselet - Arpaillange - Patin, Droit penal
special, Paris, 1972, n. 1265; Helie, Pratique criminelle des cours et tribunaux, Paris, 1948, n. 875; Merle-Vitu, Traite de droit criminel, Droit
penal special, par Vitu, Paris, 1982, II. 2525; Vouin, Droit penal sp^cial, Paris, 1968, n. 108.
(11) Gerekçe, CXXV; Manzini, VIII, s. 449; Maino, IV, n. 2006.
(12) Garçoıı, md. 434, n. 129.
(13) İleten: Manzini, loc. cit. 20.7.1934, 6.12.1926, 11.12.1925, 9.11.1921, 16.10.
1918, 8.2.1916, 26.2.1915, 29.4.1914, 12.9.1913 tarihli İtalyan Yargıtay karar­
ları bu niteliktedir. Yeni İtalyan Ceza Yasası (Md. 635) döneminde ve­
rilen 1.4.1963, 7.6.1967, 25.2.1970, 20.9.1974 tarihli kararlarda aynı nitelik­
tedir (Antolisei, parte speciale, s. 331).
Dr. SAMİ SELÇUK
221
verme amacı» sözcüklerinin çıkarılm alarını anlam kapalılığına yol
açan b ir yanılgı olarak değerlendirm iş ve Türk Ceza Yasasının 45.
m addesindeki genel kastın özel kast isteyen tüm suçlarda yetme­
diğini belirtm işse de, Manzini, bu görüşü şiddetle eleştirm iş, Giurati nin özel kastı bilmediğini, onun dediğinin tersine genel kastın
her cürüm de, özel kastın ise yasanın suç kalıbında açıkça belirttiği
hallerde bulunduğunu haklı olarak ileri sürm üştür (14).
Bu suçun oluşm ası için, bozma amacı da gerekmez, irade ve
bilinç yeterlidir. Malın durum unu iyileştirm ek am acı olsa bile, bu
suçun oluşacağını, örneğin, kültüre elverişli olm ayan b ir araziyi
elverişli kılm ak için bozarak m alvarlığına zarar vermede; iyi de­
kore etm ek için b ir yapının estetik olm ayan bölüm ünü yıkıp boz­
m ada (15), belediye daha iyisini yapsın diye um um a ait yeri (16)
ve başkalarını bulaşıcı hastalıklardan k u rtarm ak ve insanları koru­
m ak için b ir evi yıkm ada (17) ızrar bilinç ve iradesinin, yani kastın
var olduğu belirtilm iştir.
T ahkir amacıyla (18) ve çıkar sağlama, yararlanm a amacıyla
da bu suç işlenebilir. Manzini, bu türden b ir suçun çok az görülece­
ğini, akıllı işi olm adığını belirtm ekle birlikte, zevk için böyle dav­
rananların bulunduğunu, mülkiyet düşm anı birinin otom obil an­
tenlerini kırm asının bunun çarpıcı bir örneği olduğunu söylemek­
tedir. Ayrıca, kendisine o n an m a gelmesi ve çıkarı için b ir aygıtı
bozmada, b ir yerden kaçabilm ek için çıkılacak yeri kırm ada bu suç
vardır. Y eter ki eylem, b ir başka suçun yasada öngörülen öğesi ol­
masın. Sözgelimi, b ir kim se (hırsızlık), hiçbir şiddet kullanm adan
bir eve girse, çaldığı yiyecekleri yiyerek yok etse, yedikten sonra da
kapıyı kırıp açsa; hırsızlık mal midesinde olduğu, onları başkaf bir
yere taşım ak için değil de kaçm ak için kapıyı kırdığından, eylemi
Türk Ceza Yasasının 493/1. m adde ve fıkrasında öngörülen suçun
öğesi olmayıp, hem ızrar (md. 516) ve hem de hırsızlık (md-491/4)
suçlarından cezalandırılacaktır (19). Yine, daha fazla kazanm ak ve
(14)
(15)
(16)
(17)
(18)
Manzini, op. cit, s. 533.
Loc. cit.
Erem, s. 1105.
Garçon, loc. cit.
Manzini, loc. eti. İtalyan Yargıtaymm 23.5.1892, 4.4.1892, 12.5.1891 tarih­
li kararları böyledir. Buna karşılık 12.9.1984, 8.6.1891, 14.2.1891 tarihli ka­
ra rlan yukarıdaki kararların tersinedir. Manzini, önceleri bu durumda
fikrî içtimain uygulanacağını belirtmişse de, sonradan maddî içtimain
uygulanacağını söyleyerek ve haklı olarak görüş değiştirm iştir (Manzini, 1938 IX. s. 450), Dönmezer, n. 501; karşı görüş: Erem, s. 1106.
(19) Manzini, VIII, s. 534.
222
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
kendisine m üşterileri çekm ek için, m eslektaşının arabasını bozan
şoför bu suçu işlemiş olur. Ancak, yukarıda yiyecek alan hırsız ör­
neğinde ya da ısınm ak için çaldığı köm ürü yakm ada görüldüğü
üzere, m aldan yararlanm a ve sahiplenm e biçimi, onu yok etmeyi
gerektiriyorsa, suç kuşkusuz yalnızca hırsızlıktır (20).
Hemen belirtm ek gerekir ki, ızrar suçu özel kast bulunduğu za­
m an çoğu kez başka suçlara yol açar. B ir hakkını mahkemeye baş­
vurm adan alm ak amacıyla m ala zarar vermek Türk Ceza Yasasının
308. m addesindeki cürm ü; kom şusunun arazisine sahiplenm ek
amacıyla onun sınırım bozmak, sınır bozm a suçunu (513/1) oluş­
tu ru r (21). Bu sınır, bu am açla bozulm am ışsa sırf ızrar suçu oluşa­
caktır.
Izrar suçu, şaka güdüsüyle de işlenebilir. Ancak m ağdur bu
şakayı biliyor ve hoşgörü gösteriyor ise eylem suçu oluşturm aya­
caktır (22).
Bilindiği üzere iradenin yöneliş biçimine göre, kastın b ir tü rü
de olası kasttır; sonucun olanaklılığmı gören fail, yöneldiği asıl su­
çu işlemeyi o denli ister ki, bu suçun yol açacağı öbür suçu da gör­
düğü halde, «olursa olsun» diyerek bu İkincisini de işlemeyi göze
alır ve eyleminden vazgeçmez (23). Izrar cürm ü olası kastla da iş­
lenebilir (24). Örneğin, adam öldürm ek isteyen fail öldürülenin b ir
cam arkasında olduğunu görse ve cam ın kırılacağını bildiği halde,
bunu göze alarak (ne olursa olsun) diyerek tabanca ile ateş etse,
cam kırıldıktan sonra da m ağdur ölse, hem adam öldürm e ve hem
de ızrar cürüm leri işlenmiş olur. Tek değil, iki sonuç ve dolayısıyla
iki ayrı eylem vardır. Ancak adam öldürm e suçu için doğrudan, izra r için dolaylı kast söz konusudur. Çünkü cam kırm ayı istem e
yoktur, ancak istem em iş olm am a vardır; b ir başka deyişle gönül­
süz isteme, dolayısıyla irade bulunm aktadır.
Carrara, m alvarlığına karşı cürüm leri, E rh ard 'd an esinlenerek,
failin güdüsüne göre ikiye ayırm ıştı: kazanç güdüsüyle işlenenler ve
(20) Antolisei, s. 332.
(21) De Marsico, s. 117.
(22) Manzini VIII. s. 534 (IX. s. 451: 112.1925 tarihli İtalyan Yargıtay karan
böyledir).
(23) Kavram için bakınız: Rettiol, s. 449, 450; Boscarelli, s. 90 vd.; Logoz, I.
s. 65-66; Antolisei, P. Generale, s. 277-278, Roux, s. 160-161; Mantovani,
s. 280; Pagliaro, s. 277, Donnedieu de Vabres, n. 131, M erle-Vitu, n. 131;
Pannain, s. 322, Yüce, s. 332, Gallo, s. 793 vd.; Rodriguez Devesa, s. 446 447; Von Liszt, s. 254; Stefani - Levasseur, n. 202.
(24) Logoz, 142; Garçon md. 435, n. 13.
Dr. SAMİ SELÇUK
223
öç alm a (tahkir) güdüsüyle işlenenler (25). Bu ayırım, tüm m alvar­
lığı cürüm lerinde güdüyü gözetmeyen yasanın sistem ine uygun düş­
m em ektedir. Izrar bunun çarpıcı b ir örneğidir. Hırsızlık, yalnız öç
alm a ve tah k ir amacıyla ya da güdüsüyle değil, yararlanm a, rekabet
ve benzeri am aç ya da güdülerle de işlenebilir. Öte yandan hırsızlık
ctirm ünün salt sahiplenm e amacıyla işlendiğini benimseyen görüş­
le, kullanm a (yararlanm a, intifa) hırsızlığını açıklam ak kolay de­
ğildir. O yüzden, böyle b ir ayırım la malvarlığı suçlarına yaklaşm ak,
işin başında yanılgıya düşm ek dem ektir. Ne var ki C arrara'nm hu­
kukî karizm ası, uzun süre ceza hukukunu bu alanda dia eklem iştir.
Yargıtayımızın bu konudaki k ararları ise oldukça çelişik gö­
rünm ektedir. «îm ar amacıyla ağaç budamayı» (26), «tarlasını sula­
m ak için Devlet Su işleri kanaletini kırmayı» (27) haklı olarak ız­
ra r olarak değerlendiren Yüksek Mahkeme, zarar verme am acını
gözeterek «duvar yapm ak için sınıra yakın ağaç köklerini kesmeyi»
(28), «kendi ürününün gölgeden ku rtarm ak amacıyla ceviz ağacını
budam ayı» (29), «kirem itlerine değen dalları kirem itleri korum ak
için kesmeyi» (30), «elma ağacını sapan yapm ak için kesmeyi» (31),
«ısınm ak için kösele yakmayı» (32) ızrar suçu olarak kabul etm e­
m iştir.
Yüksek M ahkememiz son b ir kararında, am açla kastı birbirin­
den ayırarak, sanıkların arkadaşları bulunan hüküm lünün cezaevindeki jandarm alarca dövülmesini protesto etm ek amacıyla cezaevi
idare binasının cam larını kırm alarını ızrar olarak değerlendirm iş­
tir (33). Ancak, Yargıtayımızın bu am acın iyi ya da kötü olm asına
göre değerlendirm e yaptığı anlaşılm aktadır. Nitekim, aynı Dairenin
bu kez inceleme konusu yaptığımız kararında, failin kendini ko­
rum a am acındaki iyi niyetini gözeterek eylemde ızrar kastı görme­
m iştir. C. Başsavcılığının itirazı üzerine Ceza Genelkurulu, amacın
iyi ya da kötü olm asının bu suçtaki manevi öğeyi etkilemeyeceğine
haklı olarak k arar verm iştir. Bu kararın sürekli olmasını um m ak
isteriz.
Son olarak şunu da belirtelim ki, Türk Medeni Yasasının 894.
ve 664. m addelerindeki durum lar bulunduğu takdirde, b unlar suç
(25)
(26)
(27)
(28)
(29)
(30)
(31)
(32)
(33)
Programma, n. 2014, 2015.
4.C.D. 10.12.1948, 13094.
CGK. 13.1.1966, 365 -11; tersi: 6.C.D. 20.6.1967, 3188 - 3168.
4.C.D. 1953, 4246, 6739.
4.C.D. 29.4.1950, 4801, 5585.
4.C.D. 6.3.1951, 1444.
4.C.D. 3.5.1949, 5608 - 6809.
6.C.D. 12.5.1961, 1262, 157.
9.CJD. 16.10.1984, 45--4914.
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
224
kastını kaldırdıkları için tdeğil, suçun hukuka aykırılık öğesini hu­
kuka uygun kıldıkları için eylem ızrar suçunu oluşturm ayacaktır.
B.
Tehdit
Tehdit suçu Türk Ceza Yasası ve diğer birçok yabancı yasa­
larda görüldüğü üzere, bireysel özgürlüğe karşı b ir cürüm dür. Ki­
şisel güvenlikten çok, kişinin ru h dünyası, irade ve bağımsız k arar
verme özgürlüğü, iç huzuru, kişiyi sınırlayan dış etkenlere karşı m o­
ral özgürlüğü korunm aktadır. Tehdit suçunu bağımsız olarak ceza­
landırm anın temel m antığı (ratio) budur. Çağdaş toplum da irade­
nin özgür biçim de gelişip dışa vurm ası istenilm iş ve bunu engelle­
yen eylemler yaptırım altına alınm ışlardır (34).
Tehdit cürm üyle korunan bu hukuki varlık, y arar (değer)
karşısında, bu suçun oluşabilm esi için, tehdidin ciddi boyutlara ulaş­
ması gerekir. Bir başka deyişle, yaşama, malvarlığına, saygınlık v.b.
değerlere ve geleceğe yönelik; tehdit edileni kaygılandıracak, onun
k arar özgürlüğünü etkileyecek ve iç huzurunu bozacak boyutlarda
sözle, yazıyla ya da jestle yapılmış b ir tehdit olm alıdır. Ancak bu,
yalnızca eylemli korkuyla açıklanamaz. H er olayın koşulları ve ey­
lem anı gözetilerek tehditin haksız (hukuka aykırı) olup olmadığı
ve hukukî konuyu tehlikeye düşürüp düşürm ediği nesnel olarak
saptanılm alıdır (35). Failin başkasına hazırladığı geleceğe yönelik
kötülüğü söz, yazı ya da b ir davranışla sergilemesi (36), kuşkusuz
tehdit edilene göre değişik sonuçlar doğuracak niteliktedir. M ağdur
tehdidi algılayamayacak durum da, örneğin, aklen sakat, küçük ya
da derin uykuda ise ve onunla b irlikte tehdlit başkasına da yönel­
memişse suç oluşm ayacaktır. Yani tehditte m ağdurun da yeterliliği
aranacaktır. Elverişlilik, rahatsızlık som ut durum a göre yargıç ta­
rafından saptanılacak fiilî sorunlar olup ö bür koşullarla çelişme­
dikçe Yargıtaym denetim i dışında k alırlar (38). Ancak tehditle açı­
ğa vurulan düşüncenin yürürlüğe konulm ası gerekmez (39). Görü­
(34) Antolisei, P. speciale, s. 129; (Logoz, s. 264; Garçon, md. 305, n. 1, 25;
Von Liszt s. 166, 167; Garraud, V. n. 1951; Vitu, n. 1823; Manzini, IV, n.
1079, 1248,\Rocco' L'oggotto del reato e della tutela giuridica penale, Ro­
ma, 1932, s. 586; Erem s. 233, 234; Rodriguez Devesa, s. 259, 262.
(35) Logoz, s. 265, 266, 267, Garçon, md. 305-308, n. 23; Manzini, IV. n. 1079
1248, 1249; Garraud, V. n. 1953; Vitu, n. 1823; Antolisei, s. 130.
(36) Garraud, V. n. 1951; Manzini, IV. ,n. 1249.
(37) Manzini IV. s. 588, 593; Antolisei, s. 131; Garçon, md. 305-308, n. 23.
(38) Manzini IV. s. 593-595. İtalyan Yargıtayının 22.1.1909, 6.8.1909, 15.9.1900,
14.1.1915 tarihindeki kararları bu doğrultudadırlar.
(39) Logoz, s. 265, 267.
Dr. SAMİ SELÇUK
225
lüyor ki tehdit, uyandırdığı manevi şiddet nedeniyle b ir tehlike su­
çudur (40).
K orunan değerin (varlık ya da yararın) ve tehdit suçunun elve­
rişlilik boyutunu saptadıktan sonra, tehdit kastının ne olduğu so­
rusuna gelebiliriz.
M ağduru, haksız yere korkutm a ve kaygılandırm a bilinç ve
idaresi, tehdit suçunda kastı oluşturm aktadır (41). Failin bu kara­
rını gerçekleştirm ek amacı taşıyıp taşım am ası önemsizdir. Çünkü
tehdit cürrnü, onun potansiyel olarak taşıdığı fizik tehlikeden çok,
m ağdurda yol açacağı ruhsal bozukluk nedeniyle suç sayılm ıştır
(42). Fail sözlerinin tehdit niteliğinde olduğunun bilincinde değilse
(43), örneğin kullandığı sözcüğün anlam ını bilm iyorsa ya da huku­
ka aykırı "olmadığı inancındaysa kast bulunm ayabilir. Çünkü bu
son durum da, başkasının hakkını çiğneme iradesi yoktur (44). An­
cak, her kapalı düşünce ya da kanı böyle b ir inanç için yeterli de­
ğildir (45).
G örülüyor ki bu suç genel kastla işlenilm ektedir. Amaç ve saik
önemli değildir (46). Olası kastla da bu suç işlenebilir (47). Ancak,
fa il özel b ir am açla veya saikle suç işlediği takdirde, tehdit suçu ge­
nel ve yardım cı b ir hüküm olduğundan, özel ve temel hükm ü oluş­
turan diğer suç işlenmiş olacaktır. Örneğin, fail zenginleşme am a­
cıyla tehditte bulunm uşsa yağma (48), hakkını aram ak ve alm ak
amacıyla tehdit suçunu işlemişse kendiliğinden hak alma (49) cü­
(40) Vitu, n. 1820, 1822, Rocco, s. 307-308. Logoz, başkasını korkutma sonu­
cu doğmadığı takdirde tehdit suçunun oluşmayacağını, doğunca ise za­
rarın meydana geldiğiini belirterek, bu suçu zarar suçu olarak değer­
lendirmektedir (s. 264). Oysa, burada zarar değil, adı üstünde korunan
değerlerin tehdit edilmesi söz konusu olduğundan bir tehlike suçu kar­
şısında bulunulmaktadır.
(41) Antolisei, s. 132; Garçon, md. 305-308, n. 23; Garraud, n. 1963; Logoz, s.
267; Manzini, IV. s. 596; Vitu, n. 1826; Erem, s. 237.
(42) Manzini, Loc. cit.; Vitu, n. 1826.
(43) Garçon, md. 305-308, n. 23; Garraud, V. n. 1963; Logoz, s. 267.
(44) Biııding, FJorian, İleten: Manzini, IV. n. 1251 (s. 596).
(45) Manzini, loc. cit, Erem, loc. cit.
(46) Helie, n. 406. Garraud'nun, mağdurun iradesini etkilemek amacı ara­
ması (n. 1963) bizce yasal metne uymamaktadır.
'(47) Logoz, s. 267.
(48) Manzini, IV. s. 587, (İtalyan Yargıtayı: 12.12.1919).
(49) Manzini, loc. cit, (İtalyan Yargıtayı: 13.4.1905, 1.3.1900).
Fransız CezaYa­
sasında, Türk Ceza Yasasmm 308. maddesinde öngörülen kendiliğinden
hak alma cürmü bulunmadığından, fail hakkını savunmak amaç ve gü­
düsüyle, sözgelimi, alacağım almak için tehditte bulunsa bile, tehdit
226
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
rüm leri ortaya çıkacaktır. Ancak bu suç b ir başka suçun işlenm e­
sinden sonra işlenecek olursa, ortad a iki ayrı suç ve dolayısıyla
m addî içtim a söz konusu olacaktır (50).
Failin asıl doğrudan amacı, pasif öznenin ruhsal özgürlüğünü
sınırlam aktır. Dolaylı amacı ise önemli değildir. Bu son am acın b ir
başka suça yol açm ası ya da kendisinin yahut başkasının çıkarına
yönelmesi de suçun işlenmesini önleyemez (51). Bu am acın ne oldu­
ğunu çokluk kullanılan araçlar ve failin davranışları ortaya koyar­
lar. Ancak bunlar da yargıcın kanısının oluşm asında yeterli değil­
dirler (52).
Failin am acının saptanılm ası, cezanın bireyleştirilm esinde
önem lidir. Ancak, bu fiilî b ir değerlendirm e ve sorun olduğundan
Yargıtayca denetlenemez (53). Y eter ki gerekçede çelişme olm asın
(54).
Yargıtayımız, kavga ya da tartışm a sırasında öfkeyle söylenen
sözlerde tehdit kastının ya da taam m üdün olmadığı görüşündedir ve
bu görüş kararlılık kazanmış görünm ektedir (55). Öyle ki irdele­
m ekte olduğu k arar da bu doğrultudaicfır.
Bu düşünceyi paylaşm ak olanaksızdır (56).
Bu düşünce, hiçbir ülkede benimsenmem iş, yalnızca İtalya'da
kısa b ir süre için uygulama alanı bulm uştur. B unun nedeni şu­
dur: Italyan birliğinin kurulm asından önce, Toskana Yüksek Mah­
kemesi, Toskana Ceza Yasasının 362. m addesindeki tehdit cürmünün öfkeyle işlendiğinde oluşmayacağına 11.2.1854'te k arar verm iş­
ti. Puccioni, bu yasayı irdeleyen yapıtının dördüncü cildinde (s.
(50)
(51)
(52)
(53)
(54)
(55)
(56)
suçunun yine oluşacağı belirtilmiştir. Fransız hukukuna göre, hukuk
devletinde amaç araçları haklı kılamaz, görüşü egemendir. 18.9.1951'den
beri içtihat bu yoldadır (ayrıca 14.12.1912, 17.6.1923 tarihli içtihatlar.
Vouin, n. 212; Vitu n. 1826; Garraud n. 1963). 308. madde olmasaydı biz­
de de durum aynı olacaktı. Çünkü, tehdit suçunda haksızlık öğesi, teh­
didin haksızlığıdır; alacak hakkı, babanın çocuğu üzerindeki ölçülü eğit­
sel hakkı gibi olmayıp tehdidi hukuka uygun kılamaz.
Manzini, loc. cit. (Italyan Yargıtayı, 16.6.1913, 19.6.1913).
Manzini, IV. s. 597, (Italyan Yargıtayı 2.5.1902, 17.2.1901).
Manzini, IV. s. 597, (Italyan Yargıtayı 8.9.1900, 1.6.1894, 18.5.1896).
Manzini, IV. s. 597, (Italyan Yargıtayı 30.10.1913).
Manzini, IV. s. 597, (Italyan Yargıtayı 25.11.1902).
CGK. 31.1.1944, 32-31, 14.6.1972, 218-223; 2.C.D. 15.2.1973, 10478, 1029,
21.10.1965, 8363, 8277, 18.12.1972, 9009, 9711; 4.C.D. 10.5.1960, 3336, 5271,
105.1960, 3330, 5231, 24.3.961, 1137, 1322, 29.3.1972, 1832, 2404.
Aynı görüş ve eleştiriler için bakmız: Erem: 237-238.
Dr. SAMİ SELÇUK
227
643) Yüksek M ahkemenin b u görüşünü benim sem iştir. Aynı görüşü
C arrara (57) ve Maino (58) da savundular. C arrara’m n hukuksal ka­
rizm asının etkisinde kalan İtalyan Yargıtayı, 23.2.1892, 18.5.1896,
12.4.1897, 15.9.1900 trihli kararlarıyla bu görüşü benim sem iştir. Bu
görüşü destekleyen son yargısal düşünce, Catanzaro Üst Mahkeme­
sinin 25.4.1901 tarihli kararıdır. Ancak Italyan Yüksek Mahkemesi,
öğretinin iyice saydam laştırdığı kast kavram ının gelişimi doğrul­
tusunda bu görüşünden, 1900 yılından önce de zam an zam an dön­
m üş (25.4.1898, 27.6.1898, 13.1.1899, 10.2.1899, 17.11.1899, 11.2.1900,
18.4.1900, 11.5.1900 tarihli kararlarında olduğu gibi), 4.2.1901 tarihli
kararından sonra öfkeyle tehditin o rtadan kalkacağı yolundaki görü­
şünü kesinlikle b ir yana b ırakm ıştır (59). Bu tarih ten sonra ne îtalyaldla ve ne de bildiğimiz kadarıyla başka b ir ülkede, öfkenin tehdi­
din kast öğesini kaldıracağı yolunda b ir k arara rastlanılm am aktadır.
Yargıtayımızın görüşü, herşeyden önce, bilinç ve iradeden olu­
şan kastın yapısına aykırıdır. Gerçekten, oluşum süreci ve yoğunluk
açısından kast ikiye ayrılır: Ani (öfkeli-taşkınlık) kast (dolo di impeto) ve düşünce (sürekli) kastı (dolo di proposito). Birincisinde,
suç k a ra n ile işleme anı arasındaki zam an dilimi yok denecek ka­
d ar azdır. İkincisinde ise b u zam an dilimi algılanabilecek oranda­
dır. Birincisinde kast en az yoğunluktadır, ancak vardır. İkincisin­
de ise kast yoğunlaşm ıştır. Düşünce kastının en yoğun biçimi, ta­
sarlam adır [taam m ü ttü r] (60). Öfkeli (ani) kastın kast olarak be­
nimsendiği b ir çağda, öfkeyle söylenen sözlerde kastın bulunm adı­
ğını ileri sürm ek, çağın çok gerisinde b ir düşüncedir. Kaldı ki, teh­
dit cürm ü çoğu kez kavga ve tartışm a sırasında işlenir. O yüzden
sözlü tehditin, frenlenm em iş b ir öfkenin ya da tu tkunun sonucu ol­
duğu, failin düşüncesini aştığı, yazılı tehdidin ise çok daha düşünüle­
rek eyleme dönüştüğü, o yüzden daha ağır olduğu söylenmiş, ancak
öfkenin tehdit suçunun kast öğesinin o rtadan kaldıracağı hiçbir
zam an ileri sürülm em iştir (61). B ir başka deyişle sözlü tehdit çoğu
kez kavga sırasında işlenir ve bu durum da ani (öfkeli) kast söz ko­
nusudur. Yazılı tehditse, çokluk cürm î iradenin yoğunlaşıp eyleme
(57) Programma, n. 1578, 1588.
(58) Maino, II. n. 833.
(59) Manzini, IV. s. 597. (İtalyan Yargıtayınm 15.5.1902, 29.4.1903, 17.7.1903,
6.3.1906, 21.2.1908, 5.3.1903, 8.5.1908, 20.7.1909, 10.6.1913, 11.6.1913).
(60) Antolisei, p. generale, s. 286; Bettiol, 5. 450; Pannain, s. 323; Mantovani,
s. 289; Nuvolone, 277; Carrara, n. 77; Rodriguez Devsa, p. general, s. 446;
Erem, s. 465, Manzini, I. n. 192; Garraud, I. n. 290.
(61) Vitu, n. 1823; Garçon md. 305-308, n. 17.
228
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
dönüşmesi (62) arasındaki zam an diliminin görülebilir oranda ol­
m ası nedeniyle düşünce kastıyla işlenm ektedir. Üstelik Yargıtayımız, kim i kararların d an öfkeli kast b ir yana, yalın kastı bile yeterli
görmeyerek, tehditte tasarlam a (taammiid) aram ış ve tehdit cürm ünün yasal kalıbında bulunm ayan yapay bir öge ekleyerek, açık­
lanm ası olanaksız b ir durum yaratm ıştır. Bildiğimiz kadarıyla Türk
Ceza Y asasında tasarlam a öğesi yalnızca 450/4. ve 457/2. m adde­
lerinde bulunm aktadır ve bunun dışında yoktur.
Tehdit suçu, manevi öğe açısından bu kadar dar sınırlar içinde
ele alınınca, uygulam ada adeta yürürlükten kalkm ıştır. Sövme suçu
da tehdit gibi çoğu kez kavga sırasında işlenir. Ama nedense öfkey­
le sövmede kastın kalkacağı bu güne değin, tehdit suçu örnek alı­
narak, kim se tarafından ileri sürülm em iştir. Şimdi biz tersini yapı­
yor ve çağdaş kast anlayışı doğrultusunda, kavgada sövme nasıl
suç oluyorsa, tehdidin de o oranda suç olacağını belirtiyoruz. Kaldı
ki yukarıda da değindiğimiz ve Manzini nin de vurguladığı gibi, teh­
dit suçunun soğukkanlılıkla, düşünceli ya da dolaylı kastla işlenmesi
pek az görülen b ir d u rum dur (63). Çok görülen tartışm alı durum ­
larda da tehidüdin olmadığı ileri sürülünce, geriye tehdit suçundan
hiç b ir şey kalmıyacak, yasadaki m adde eylemli olarak yürürlükten
kalkacaktır. Y ürürlükten kalkar kaygısıyla anılan maddeyi işler kıl­
m ak elbette gerekmez. Gerekli olan, onu iyi yorum layarak uygula­
m aktır.
Bundan başka, bu suçun olası ya da dolaylı kastla da işlendiğini
belirtm iştik. Bu k astta ise, fail sadece sonuç riskini göze aldığı için,
doğrudan kastta olduğu denli irade yoğun değildir (64).
Yargıtayımızın öfkeye kastı kaldırıcı b ir güç tanım ası da ye­
rinde değildir. Kast, yani psişik bağ eksikliği, bilinçsizlik (akıl has­
talığı, uyurgezerlik vb.) ya da iradeye baskı yapan nedenlerle (zor­
layıcı neden, zor ya da yanılgı gibi) ortadan kalkar (65). Bunun dı­
şında kalan nedenlerin suçlanabilirliği (isnadiyeti) ve sorum luluğu
kaldırm aları söz konusu değildir. Öfke ise bunlar arasında yoktur.
(62) Suç yörüngesi üzerinde suçun aşamaları hakkında bakınız: Selçuk, Suç,
suç yörüngesi ve kalkışmanın konumu, Adalet Dergisi, Eylül-Ekim 1983,
s. 798, 815.
(63) Manzini, IV. s. 598.
(64) Antolisei, s. 288; Mantovani, s. 289; Erem, genel hükümler s. 466; Stefani - Levasseur, n. 202.
(65) Antolisei, p. generale, s. 323 vd.; Bettiol, s. 479 vd.; Pagliaro, s. 397
vd.; Garraud, I. n. 303 vd.; Mantovani; s. 276 vd.; Nuvolone, s. 267 vd.;
M erle-vitu, n. 537 vd. Stefani - Levasseur, n. 286-304; Vouin - Leaute,
s. 55 vd.
DR. SAMİ SELÇUK
229
Suç için soğukkanlılık da gerekm em ekledir (66). Nitekim Yeni İtal­
yan Ceza Yasasının 90. m addesinde coşku ya da tutkuların suçlanabilirliği kaldırm ayacakları ve sorum luluğu azaltm ayacakları açık­
ça belirtilm iştir. Ancak, koşulları bulunduğu takdirde sanığın cezası
T. Ceza Yasasının 51. maddesine göre indirilebilecektir. Öfke, iradeyi
ve bilinci etkileyen b ir neden olm adığından kast varlığını sürdüre­
cektir.
Ayrıca, öfkeyle söylenen sözlerin her zaman ciddi olm adıkları­
nı ileri sürm ek de olanaklı değildir (67). Tehdidin ciddi olması
gerektiğini ileri sürm ek başka şeydir, taşkınlık ve öfke anında cid­
dilik yoktur yargısı büsbütün başkadır. Kavgadaki tehditle sarhoş­
luk ya da y a n akıl hastalığı durum undaki tehdit arasında fark yok­
tu r ve bu sonuncuların eylemleri suçu oluşturm aya yeterler (68).
Y ukarıda da belirttiğim iz üzere, öğretide, tehdidin cüddi olma­
sı konusunda görüş birliği vardır. Ancak ciddilikle ağırlık başka
başka şeylerdir. Ciddilikten amaç, tehdit edilenin iradesini saptır­
maya, huzurunu kaçırm aya elverişli, tehlikenin gerçekleşmesi olası­
lığına inandırıcı olm asıdır. Von Liszt'in dediği gibi, bunun böyle
görülm esi yeterlidir. Ayrıca gerçekleşmesinin kaçınılmazlığı zorun­
lu değildir. Kaldı ki İsviçre Ceza Yasası (md. 180) ağır tehdidin
korkutııculuğundan söz ederken, Fransız Ceza Yasası yalnızca tehdi­
di (md. 305), kaynak İtalyan (md. 156) ve Türk Ceza Yasaları (md.
191) «ağır tehdidin» yaffı sıra ağır olmayan öbür tehditleri de suç
saym ışlardır. İnsanın irade özgürlüğünü korum a konusunda bu
denli duyarlı b ir yasa karşısında, tartışm ada öfkeyle söylenen teh­
dit edici sözlerin hiçbir zaman ciddi ve korkutucu olm adıklarını b ir
ilke-içtihat boyutunda ortaya kaynak, hem suçun hukuki konusuna
(koffunan değere) ve hem de Ceza Yasamızın bu anlayışla yargılam a
hukukuna uygun düşm em ektedir. Çünkü, b ir tehdidin ciddi ve kor­
kutm aya elverişli olup olmadığı, suçun işlendiği ortam ve koşullarla,
tehdit edilenin ruhsal yapısı ve sağlığına göre saptanılabilecek eylem
sorunudur. Y ukarıda da belirttiğim iz üzere, bu eylem sorununu ilk
mahkem e saptayacaktır ve Yargı tayın denetimi bu konuda sınırlıdır.
Örneğin, cüce yapılı birinin kavga sırasında öfkeyle ve h atta kavga ol­
maksızın soğukkanlılıkla iri yapılı birini «döveceğini» söylemesi,
korunan değer tehlikeye düşmediğinden ciddi korku doğurm ayabi­
(66) Manzini IV. s. 597, (İtalyan Yargıtaymın 19.12.1919 tarihli kararı da böyledir).
(67) Erem, s. 238.
(68) Manzini, IV. s. 598. (İtalyan Yargıtaymın 12.5.1908, 115.1906, 20.2.1905,
3.7.1902, 6.12.1899, tarihli k ararlan da bu yoldadır).
IZRAR VE TEHDİT CÜRÜMLERİNDE KAST
230
lir ve buna m ağdur gülüp geçmiş olabilir. B una karşılık, aynı cüce­
nin dev yapılı m ağdurun evini yakacağını ya da elinde öldürücü b ir
silah olduğu halde onu öldüreceğini kavga sırasında öfkeyle söyle­
mesi, m ağduru kaygıya sürükliyebilecek çapta ciddi b ir korku ya­
ratabilir. Yine yukarıda belirtildiği gibi, tam akıl hastası, söyleneni
algılayamayacağından ona karşı tehdit, korkutucu olm ayacaktır. Bü­
tün b u n lar fiilî ve tah d irî sorunlar olup, ilk mahkemece çözülecek­
lerdir. O yüzden, ilk m ahkem e yargıcının yetkisine son veren ve fii­
lî sorunu ilke k a ra n boyutunda b ir hukukî soruna dönüştürerek ve
soyutlam a katında a prio ri olarak çözen b ir k ararın tu tarlı olduğu
ileri sürülemez. K aldı ki, tehdidin ciddi boyutlara ulaşm asını, şa­
kanın bile önleyemeyeceği belirtilm iştir. Şakacıktan tehdit eden, şa­
ka yaptığını sonra söylese bile, suç oluşacaktır. Şaka güdüsü, yal­
nızca cezanın belirlenm esinde etkili olabilir. Ancak şaka çok kısa
sürm üş, fail şaka yaptığına hem en söyleyerek korkutucu etkiyi ön­
lemişse suç olm ayabilecektir (69). O nedenle bırakınız öfkeyle teh­
ditte, basit şakada tehdit kastı bulunm ayacağı yolunda b ir kural
getirm enin çok ileri gitm ek olacağı, m ağdurda gerçekmiş izlenimi
bırakacak, onu korkutup düşündürecek nitelikteki şaka güdüsüyle
yapılan tehdidin yeterince uzun sürm esi halinde, bunun suç olaca­
ğında duraksam am ak gerektiği, yukarıda belirttiğim iz üzere, şaka
güdüsünün yalnızca indirici neden olabileceği haklı olarak ileri sü­
rü lm ü ştü r (70).
III — S O N U ç
Yargıtay Ceza Genelkurulu, anılan kararında, ızrar suçu konu­
sunda, cürüm kastıyla, amaç, erek ve güdüyü ayırıcı nitelikte b ir
k arar vererek, ileri b ir adım atm ıştır. K ast kavram ının bizim özel
kast dediğimiz ve suç kalıbında öngörülen durum larla sınırlayan­
ların bulunduğu b ir dünyada (71) b u zorunluydu. Şimdi, kastı kal­
dıran durum ların ne olduğunu belirlem eye sıra gelm iştir. Yargıtayımızm tehdit konusundaki irdelediğimiz görüşünden dönmesi,
kuşkusuz bu konuda atılacak ileri adım lardan b iri olacaktır. Bunun
kısa zam anda gerçekleşmesi tek dileğimizdir.
(69)
(70)
(71)
Garçon
(md. 305-308) n.27; Vitu,n. 1826.
Garçon
(md. 305-308) n.27.
Legros,
yukarıda anılan yapıtında baştan sona bu tezi savunmaktadır.
Malinvemi, bu açıdan, Legros’nun tezini, çok yürekli ve fakat Alman ve
İtalyan kaynaklarından yararlanmadığı için eksik bulduğunu belirtmek­
tedir (s. 14).
BORÇLAR HUKUKU
KİRA SORUNU
Nejat Aydın AYSOY (*)
Yeteri kadar, m esken ve işyeri bulunm am ası, hızlı nüfus artışı,
enflasyon oranının yüksek oluşu, ücretlerin sınırlı olarak belirlen­
mesi gibi nedenler, üzerinde yeterince durulm ası gereken, b ir kira
sorunu ortaya çıkarm ıştır.
Yeterli istatistik bilgileri bulunm am akla beraber, dörtbuçuk
milyonu geçen, kiralanan iş yeri ve m esken bulunduğu günlük ga­
zetelerde, zam an zam an duyurulm uştur. H er m esken ve işyerleriyle ilgili üç dört kişiden oluşan aileler bulunduğu kabul edilirse, bu
kira sorunu en aşağı 15 ile 20 milyon vatandaşı ilgilendiren b ir so­
ru n olarak ortaya çıkm aktadır.
B ir odadan oluşan gecekondu m eskenlerin kirasının 8500.—
lira olm ası yanında, üç oda b ir salondan oluşan apartm an dairesi­
nin yakıt hariç kirasını 10 bin ile 20 bin lirada kalm ası ve aylık üç,
beş milyona kiraya verilen yalılar ile aylık 200 dolardan 1000 dolara
kadar, dolar ve altın hesabı üzerinden m eskenlerle ilgili kira söz­
leşm eleri yapılması, kiracılar ile kiraya verenleri şaşkına çevirmiş­
tir.
Mesken ve işyeri sorununun ne olduğu herkesçe bilindiği ve
yaşandığı için daha örneklerle açıklam a gerekm em ektedir.
K ira sorununun bugün ulaştığı boyutlar, en kısa zam anda ya­
sal çözüm ler getirilm esini zorunlu hale getirm iştir.
H er kiracı ve kiralayanın k ira sorunu için mahkemeye başvur­
m ası yeterli görülemez. H er yıl m ilyonlarca kira tesbit davaları açıl­
ması, yargıyı işlemez hale koyacağı gibi, istenilen şekilde b ir sonuç
alm m asıda, uygulanan yasa hüküm leri ile m üm kün bulunm am akta­
dır.
Y asalarda öngörülen rayiç ve em sale dayalı çözüm arayışları
iyi b ir sonuç verm em ektedir.
(*) Yargıtay 3. HD. Başkanı.
232
KİRA SORUNU
Yargıtayımızın kökleşen içtihatlarına göre rayiç, olağan şa rt­
lar altında yapılmış kira sözleşmeleriyle kabul edilen b ir karşılık­
tır. Belli b ir çevrede m untazam an ve devamlı sürelerde yapılmış ki­
ra sözleşmelerinde kira paralarının ulaştığı belli değere olağan ra­
yiç denir. O halde olağan rayiçten söz edebilmek için bu konuda ki­
ra paralarının uzun süreden beri oturm uş ve yerleşmiş, kiralanan­
lar ve kiracılar tarafından kabul edilmiş olması şarttır. H eran kira
parası tesbiti davasına konu olabilecek konut ve işyerlerine ait kira
sözleşmelerinde yer alan kira paraları, olağan rayici oluşturam az.
Yeteri kadar konut ve işyeri olmadığı halde, ileri derecede nüfus
artışı yanında toptan eşya ve geçim endekslerinde olağan dışı yük­
selm elerin olduğu ve paranın iş alım gücünün de azaldığı her gün
hissedilen devrelerde olağan rayiç benzer birkaç yere ait kira söz­
leşmesi incelenerekde saptanam az.
Bugünkü ortam da böyle b ir rayici saptam ak m üm kün olm adı­
ğı gibi, çeşitli nedenlerle ve tutarsız biçimde, emsal kira sözleşme­
lerinde, yer alan kira paraları, kira tesbiti için esas da alınam am ak­
tadır. Em sal olarak bildirilen benzeri yerlerin, sınırlı tesbit edilen
kira paraları ile boşaltılıp, kiraya verilen veya yeni yapılan mesken
ve işyerlerinin, kira sözleşmelerinde görülen kira paraları, şaşırtıcı
olm akta, sınırlım ı, yoksa serbestçe saptanan kira paralarının emsal
alınm asının gerektiği, üzerindeki tereddütler ve sakıncalar giderilm em ektedir.
Em sal incelemesi de görüldüğü gibi kolay olm am aktadır. Em ­
sal yerleri bilirkişi ve mahkem e heyetlerinin incelemesi de b ir sorun
olm aktadır. Hâkim le de olsa herkesin evine ve işyerine istenildiği
zam an girilemez ve bu yerler gezilemez. Uygulamada, çok defa em­
sal yerlerin kapılarının açılmadığını gören hakim yapacak birşey
bulam am aktadır. H er davada tarafların beşer, onar emsal gösterm e­
si halinde bunların gezilip görülm esi de, davaları senelerce uzat­
m aktadır.
K ira tesbitine esas olacak emsal, kira sözleşmesinin yenilendiği
tarihe yakın, boşalm ış yerlerin veya yeni yapıların kiralam alarında
belirlenen kira paraları ise, kam ulaştırm a davalarında görüldüğü
üzere, böyle istenilen biçim de em saller oluşturularak bilirkişiler ve
m ahkem eler kolayca yanıltılabilir.
M ahkemelerce yaptırılan bilirkişi incelem elerinde de rayiç ve
em sale dayalı b ir kira parası tesbit edilemediği, belirtildikten son­
ra, genel nitelikte, dayanıksız ve bilimsel olm aktan uzak m ütalâalar­
la kira belirlenm eye çalışılm aktadır. Buda kontrolü m üm kün olm a­
dığından, keyfi takdirlere ve değişik hüküm lere neden olm aktadır.
NEJAT AYDIN AYSOY
233
Uzun yıllar süren uygulama kira tesbiti işinin hakim in yapaca­
ğı işlerden olmadığını ortaya koym uştur. Mahkemelerde yıllarca
uzayan dava ile en iyi sonuç alınsa bile, 1982 yılı kirasının 1985 yı­
lında tahsili, bugünkü ekonom ik ortam da harcanan çabaları de­
ğersiz hale getirm ektedir.
Bu konuda çözümü yasa koyucunun getirmesi zorunludur.
Yasa düzenlenirken mahkemelerce, rayiç ve emsale dayalı kira
parası tesbiti terkedilm elidir.
Rayiç ve emsal, enflasyonun olmadığı bir ortam da sözkonusu
olabilir.
Bugün büyük boyutlara varan kira sorunu, kira işlerini dü­
zenleyen b ir Devlet kuruluşu oluşturm akla, ortadan kaldırılabilir.
Bu kuruluş Yüksek Hakem K uruluna benzer b ir yapı da Adalet
Bakanlığı bünyesinde oluşturulabilir.
Bu yasal kuruluşun birinci görevi araştırm a ve inceleme yap­
mak, ikinci görevi de, her takvim yılı için istenecek kira paraları­
nı belirlemeye yarayacak ilkeleri tesbit etmek olm alıdır.
Bugünkü Y argıtay'ın benimsediği gibi, kira parası tesbit edi­
lirken, objektif esaslara tutunm ak, eşit uygulama sağlam ak ve
kendiliğinden işlerlik ilkelerine dayanılmalıdır.
Yüksek hâkim ler, hukuk ve ekonomi dalları profösörieri, in­
şaat m ühendisi ve m im arlardan, Ticaret Odası Temsilcileri ile ki­
ralayan ve kiracı tem silcilerinden oluşturulacak b ir komisyon, kira
parasının belrlenmesiııde, gözönünde tutulacak ilkeleri saptadıktan
sonra, her takvim yılı uygulanacak azami ve asgari kira paralarını
ve o yıl kira paralarında ne m ik tar artış yapılabileceğini tesbit ede­
bilir.
Bu komisyon k ararm a göre, kira parasının belirlenm esinde
uyuşmazlık çıkarsa, o zaman sulh hukuk hâkim leri kesin olarak ka­
rara bağlayabilmelidir.
Böylece b ir yasal düzenleme ile kira sorununa bir çözüm geti­
rilmeli ve bunda daha fazla geç kalınm am alıdır.
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
«CULPA IN CONTRAHENDO»
VE
SORUMLULUĞUN HUKUKSAL NİTELİĞİNDE YENİ GÖRÜŞLER
Dr. Hamdi YILMAZ (*)
PLAN : I — Kavram. II — Sorumluluğun koşullan. 1 — Kusurlu davra­
nış. 2 — Kusurlu davranış, sözleşme görüşmeleri sırasında işlenmiş olmalı­
dır. 3 — Zarar, sözleşme görüşmeleri dolayısıyla verilmiş olmalıdır. III — Ya­
salarda düzenlenen C.İ.C. durumları. IV — Yasada düzenlenmiş C.İ.C. durum­
ları. V — Sorumluluğun hukuksal niteliği. 1 — Haksız eylem ve sözleşme ku­
ramları. 2 — Karma kuram. 3 — Sonuç.
I — KAVRAM
Sözleşme görüşm elerinde kusur ya da «culpa in contrahendo»
(c.i.c.), sorum luluğu dürüstlük (objektif hüsnüniyet) kuralından kay­
naklanm aktadır. Anlamı şud u r : Sözleşme görüşm elerinin başlam a­
sıyla birlikte, yanlar arasında, yanlış bilgi vermeme, bilinm esi gerek­
li konuları açıklam a, sözleşmenin konusunu oluşturacak .malı korum a gibi belirli yüküm lülükler doğar. «Özen gösterm e» (1) olarak
özetlenebilecek bu yüküm lülüklerin dayanağı, kurulm ası istenilen
sözleşme değil, dürüstlük kuralıdır. Sözleşmenin kurulm asından ön­
ceki evrelerde, gerekli özeni gösterm eyerek dürüstlük kuralına ay­
kırı davranan, bu davranışının yol açtığı zararı giderm ek zorunda­
dır. Y anlardan birinin, sözleşme görüşm elerine girişm ekle doğan
yüküm lülüklere kusurlu olarak aykırı davranm asını anlatm ak için,
Latince culpa in contrahendo ( = sözleşme görüşm elerinde kusur)
deyimi kullanılm aktadır.
Türkçede, «culpa in contrahendo» kavram ının karşılığı olarak
değişik deyimler kullanılm aktadır. «Akit öncesi kusurlu davranış(*) Karadeniz Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Gö­
revlisi.
(1) Zeitschrift des Bernischen Juristenvereins, 1969, Band 105, s. 457; Palandt: Bürgerliches Gezetzbuch, 41. Aufl., München 1982, § 276, 6A-B,
s. 297.
Dr. HAMDİ YILMAZ
235
lar» (2), «müzakereye girişm eden doğan borç ilişkisi» (3), «akdin
m üzakeresinde kusurlu davranış» (4), «sözleşme öncesi kusurlu dav­
ranış» (5), «akit öncesi sorum luluk» (6); bunlardan birkaçıdır. «Culpa in contrahendo», sözleşme görüşm elerinde işlenen kusur» anla­
m ına geldiğinden, buna Türkçede, Latincesine uygun olarak, «söz­
leşme görüşm elerinde kusur» demeyi uygun buluyoruz (7).
«Sözleşme görüşm elerinde» (c.Lc/1 kavram ı, Alman hukukçularm dan Rudolf von JHERING tarafından gelışH nîm iştir (8). JEering,
«culpa in contrahendo ya da kesin geçersiz ya da sağlam lık kazanam am ış sözleşmelerde tazm inat» başlığını taşıy an jazısıy la, BîTsorum lululT lu ru n ü çeşitli yönleriyle inceley^rTlIl^ hukukçu olm uştur
(9) (10). Kavram ı Latince adlandıran da Jhering7tTf'Xri)7
/
J h e rin g l bu incelemeye yönelten neden, Ortak H ukukun, kurulam am ış ya da geçersiz sözleşmelerde, yanlardan birinin sözleşmeye
güvenerek yaptığı m asraflar için yeterli b ir çözüm öngörmem esiydi
(12). Örneğin, esaslı yanılm a nedeniyle zarara uğrayan, geçerli b ir
sözleşme bulunm adığından sözleşmeye; b ir m utlak hakkın çiğnen- y**
mesi sözkonusu olm adığından da haksız eyleme dayanarak zarar ı - ^
m n giderilm esini Isteyem iyordu (13). Bir başka deyişle, kusursuz
(2) Tekinay, S. Sulhi: Borçlar Hukuku, 4. bası, İstanbul 1979, s. 784.
(3) Tunçomağ, Kenan: Türk Borçlar Hukuku, cilt I: Genel Hükümler, b.
bası, İstanbul 1976, s. 211.
(4) Oğuzman, M. Kemal: Borçlar Hukuku Dersleri; Borçların İfası, İfa Edil­
memesi, Sona Ermesi, 2. bası, İstanbul 1973, s. 100.
(5) Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 5. bası, Ankara 1983,
s. 216.
(6) İnan, Ali Naim: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 1979, s. 495.
(7) C.l.C. kavramı, ilerde inceleneceği gibi, hem sözleşme görüşmelerinde
hem de sözleşmenin kurulması sırasında işlenen kusurlu davranışları
kapsar. Bu bakımdan, «sözleşme görüşmelerinde ve sözleşmenin kurul­
masında kusur» deyimi, kavramın anlamını daha iyi açıklar. Bununla
birlikte, kısa ve Latincesine uygun olması nedeniyle, «sözleşme görüş­
melerinde kusur» deyimini yeğlemekteyiz.
(8) Bucher, Eugen: Schweizerisches Obligationenreckt, Allgemeine Teil ohne Delıktsrecht, Zürich 1979, s. 245.
(9) Jherings Jahrbücher 4 (1861) s. 1-112 (Bucher: s. 245, dipnot 1).
(10) C.l.C. sorumluluğunun özünü oluşturan düşünce Jhering zamanında ye­
ni değildi. Jhering bu konuyu incelerken, Roma Hukukundaki sözleşmenin kurulmasından önceki imkânsızlık örneğinden ve diğer ülkelerin hu­
kuklarında yer alan C.l.C. ile ilgili kurallardan yararlanm ıştır (Bucher:
s. 246).
(11) Bühler, Theodor: «Zum Problem der «culpa in contrahendo», Schweizerische Juristen Zeitung (SJZ), 1979, Heft 23, s. 358.
(12) Bucher: s. 246.
(13) Bucher: s. 246; dipnot 2.
236
/
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KÜSUR
olan, diğer yanın kusurlu davranışlarına k atlanm ak zorunda kahyordu. Jhering, sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luluğu ile,
hakkaniyete uymayan bu sonucu düzeltmeye çalışm ıştır (14).
Jhering'in geliştirdiği «sözleşme görüşm elerinde kusur» kavram ı^İsviçre_/ Türk B orçlar K anununu ve Alman Medeni K anununu
(BGB) büyük ölçüde etkilem iştir. Bu yasalarda, sözleşme jgörüşme1e rinde kusurlu davranışlardan kim ilerini düzenleyen tek tek ku1 rallar vardır (15). Ancak, ne İsviçre / Tü rk ne de Alman HukukunÇ/ ' da, sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luluğunu düzenleyen ge­
ne! bir k ural yoktur! Genel b ir kuralın b u lunm ası, uygulama ve öğ­
retiye kalm ıştır. Bu nedenle C .Î.C ^lîvra
Jhering'ten sonra da can­
lılığını korum uş ve gelişmesini sürdürm üştür. Bugün, «sözleşme
görüşm elerinde kusur» sorum luluğunun, hukuk sistem imize uyduğu ve yasanın öngörm ediği d urum larda b ile sözkonusu olacağı herkesçe kabul edilm ektedir (16).
II — SORUMLULUĞUN K O ŞU LLA RI
Sözleşme görüşm elerinde-Jaısür sorum luluğu için ^özlejnı§nin
kurulmuş ya da geçerli olup olm aması önemli değildir. Gerçi Jhering,
bu sorum luluğu yalnızca kurulam am ış ya da kesin geçersiz sözleş­
melerde tanıyordu. Bu nedenle de, konu ile ilgili yazısına «c.i.c. ya
da kesin geçersiz ya da sağlamlık kazanam am ış sözleşmelerde taz­
minat» başlığını koym uştur. Buna karşılık kimi yazarlar, C.Î.C. so­
rum luluğunun yalnızca geçerli sözleşmelerde uygulanabileceğini ile­
ri sürm üşlerdir (17). Bugün, öğretide ve uygulamada, bu iki görüş
birleştirilm iştir. Sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luT ülu^ıem
kurulam amış, hem geçersiz, hem de geçerli sözleşmeler için kabul
edilm ektedir (18) 7
Sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luluğunun doğabilmesi
için aşağıdaki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir :
1.
K u s u rlu d a v ra n ış
Sözleşme görüşm elerindeki davranışlardan sorum luluk, kusura
(14) Bucher: s. 246.
(15) BGB § 122, 149, 179, 307, 309, 463, 523/1, 524/1, 663, 694, 1624/11; TBK m.
26/1, 36/XL_..a9/L 192/11, 205/III, 243, 464/11; TMK m. 395/11.
-------(16) Buhler: s. 358.
'
(17) Bu konuda bkz. Bühler: s. 359.
(18) von Tuhr/Peter: Allgemeiner Teil des Schweizerischen Obligationenrecht, I. Band, 3. Aufl., Zürich 1979, s. 193; Reisoğlu: s. 217; Bühler: s.
359; BGE 77 II 137.
Dr. HAM Dİ YILMAZ
237
bağlıdır. Sözleşme öncesi yüküm lülüklerini yerine getirmeyen, aucak kusurluysa sorum ludur; kusursuz ise sorum lu değildir.
Sözleşme görüşm elerinde aranan kusur, haksız eylemdeki k u ­
surdan değişik değildir. Bu nedenle, haksız eylemdeki kusura ilişkin
ilkeler burada da geçerlidir (19).
Y anlardan biri, görüşm elere girişmekle doğan yüküm lülüklere
bilerek [kast] y a d a savsaklam a [ihm al] ile aykırı davranırsa kusur­
l u d u r . fim eftin, edimin im kânsız olduğunu bilmesine va da bilecek
durum da^aLmasma karşın, sözleşme vanan (20) va da görüşmeleri
y an d a kesmek ve böylece karşı yana zarar vermek amacı i]e görüş­
melere girişen (21) kusurludur. Yine, sözleşmenin kurulm uş olduğu
konusunda gerçeğe aykırı güven uyandırarak k arşı yanın m asraf
yapm asına neden olan (22) ya da karşı y a n ı n düştüğü bir yanılgıyı
anlayacak durum da olm asına karşın düzeltmeyen (23) de kusurludur.
2.
K usurlu davranış, sözleşme görüşm eleri sırasında işlenmiş
elm alıdır
«Sözleşme görüşm elerinde kusur» kavram ı, sözleşmenin kurul­
m asından önceki kusurlu davranışları kapsar. Bu sorum luluğun
sözkonusu olabilmesi için, kusurlu davranışın, sözleşme görüşmele­
rinin başlamasînHan^sozreşmenin kurulm asına değin geçen sürede
işlenmiş olması gerekir. Bir başka deyişle, kusurlu davranış, ya
sözleşme görüşmelerinde ya da sözleşmenin k u r u l m a s ı ş ı r a s ı n d a işlenm iş^aknalıdır. Sözleşmenin k u ru lm asından sonrakijdavranışlar,
C.İ.C. sorum luluğunun kapsam ı dışında kalırlar. Bunlara, sözleşme
sorum luluğuna ilişkin kurallar (BK. 96 - 108) uygulanır.
Sözleşme görüşm elerinde kusur sorumluluğu, sözleşme görüş­
m elerindeki kusurlu davranışlardan doğduğuna göre, sözleşme gö­
rüşm elerinin ne zam an başladığını ve ne zaman bittiğini belirlemek
gerekir.
Sözleşme görüşm elerinin başlangıç zamanı ile ilgili yasal bir
kural bulunm am aktadır. Bu konuda değişik görüşler vardır (24).
Sözleşme görülm elerin in başlam ış sayılabilmesi için, kim ilerine gc(19)
f (20)
4 (21)
(22)
t (23)
(24)
Bühler: s. 359.
BGE 36 II 203; 40II 370; 45 II 553.
BGE 77 II 137.
Palandt: § 276, 6Ba, s. 297.
BGE 90 II 453.
Bu konudaki değişik görüşler için bkz. Bühler: s. 360-361.
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
238
re^görügm e am acının bulunm ası yeterlidir (25). Kimilerine göre ise,
b ir sözleşmenin kurulm asına ya da ticari b ir ilişkinin başlam asına
yönelik b ir davranışın olması gerekir (26).
/f Kanımca, b ir ilişkiyi sözleşme görüşm esi olarak niteleyebilm ek
için aşağıdaki iki unsurun birlikte bulunm ası g e re k ir:
Birincisi, irade açıklam alarının uyuşm uş olm asıdır. Yanlar, söz­
leşme görüşm elerine başlam a konusunda karşılıklı ve birbirine uy­
gun irade açıklam asında bulunm uş olm alıdırlar (27). Tek yanlı b ir
irade açıklam ası, sözleşme görüşm eleri ilişkisinin kurulm ası için ye­
terli değildir.
İkincisi, görüşm elerin amacı ile ilgilidir. Sözleşme görüşmele­
rinin amacı, b ir sözleşmenin kurulm asını sağlayacak olanakları araş­
tırm ak ve gereğinde sözleşmenin kuruluşunu hazırlam aktır (28).
Böyle b ir am aca yönelik olm ayan ilişkiler, sözleşme görüşm esi de­
ğildir. Bu nedenledir ki, yalnız, alıcı olarak mağazaya giren kişi,
sözleşme görüşm elerinde kusura dayanarak uğradığı zararın gide­
rilm esini isteyebilirler. B ir başka am açla mağazada bulunan, sözleş­
me görüşm elerinde kusura dayanamaz (29).
Kısaca, sözleşme görüşmeleri, yanların, b ir sözleşme kurm ak ya
da kuruluş olanaklarını hazırlam ak am acı ile görüşm elere girişm e
konusundaki irade açıklam alarının uyuştuğu anda başlar. Bununla
birlikte, sözleşme görüşm elerinin başlayıp başlam adığı h er zam an
kolayca anlaşılm az. Bu durum da, kurulm ası am açlanan sözleşme­
nin türüne ve iş yaşam ındaki geleneklere göre sorunu çözmek gere­
kir (30)/,
Sözleşme görüşm elerinin bitiş_zam anm ı b elirlem ek daha kolay­
dır. Sözleşme görüşmeleri, genel olarak, sözleşmenin kurulm ası ya
da görüşm elerin kesilmesi ile sona erer (31).
3.
Zarar, sözleşme görüşmeleri dolayısıyla verilmiş olmalıdır
Sözleşme görüşm elerinde verilen her zarar, C.l.C. sorum luluğu
kapsam ına girmez. Zara r ile görüşm elerin yapıldığı yer ve zam an
(25) Herz, E.: Culpa in contrahendo nach heutigem Recht in rechtsvergleichender Darstellung, Doktora Çalışması, Zürich 1935, s. 54.
(26) Palandt: § 276, 6A, s. 297.
(27) Schönenberger/Jaggi: Komm. zum ZGB, V. Band: Obligationenrecht,
Einleitung (Art. 1 -17), 3. baskı, Zürich 1973, m. 1, N. 568, s. 400.
(28) Schönenberger/Jaggi: m. 1, N. 567, s. 400.
(29) Palandt: § 276, 6A, s. 297.
(30) Bühler: s. 361.
(31) Bühler: s. 361.
Dr. HAMDİ YUMAZ
239
arasında b ir ilgi bulunması, bu sorum luluk için yeterli değildir. Ayrıca, zararın görüşm eler dolayısıyla verilmiş olm ası gerekir (32).
G örüşm eler vesilesiyle verilen zararlar, C.l .C. sorum luluğunun dışında kalır.
Sözleşmenin kurulusu va da kurulacak sözleşmenin konusu ile
ilgisi bulunm ayan b ir zarar verilmiş ise; b ir başka devisle. zarar
verici~dâvranış ile görüşm eler arasındaki bağlantı rastlan tı sonucu
ortaya çıkmış ise, zarar, görüşm eler vesilesiyle verilmiş dem ektir
(33). Örneğin, sözleşme görüşm elerinde yanlard an b iri diğerinin maİmi çalarsa, sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luluğu sözkonusu
olamaz. Çünkü hırsızlık, sözleşme görüşm elerine yabancı düşen b ir
olaydır. B una karşılık, yanlardan birinin k ara rını e tkileyecek b ir
konuda bilgi verilmemesi ya da sözleşmenin kurulduğu konusunda
haksız b ir güven uyandm lm ası nedeniyle o rtaya çıkan zarar, görüş­
m eler dolayısıyla verilm iştir (34).
Alman i m parato rluk M ahkemesinin (Reichsgericht), sözleşme
görüşm elerindeki b ir zararın, görüşm eler vesilesiyle mi yoksa_görüşm eler dolayısıyla m ı verildiğini gösterm esi bakım ından ilginç
b ir k a ra n vardır (35). K ararla ilgili olay şöyled i r : Bir mağazada
alışveriş yapan b ir bayan çeşitli m allar satın aldıktan sonra, yer muşam balarınm bulunduğu bölüm e gider. Satıcıdan alm ak istediği b ir
m uşam banın kendisine gösterilm esini ister. Satıcı, alt sıralarda bu­
lunan bu m uşam bayı çıkarırken diğer iki röleyi yana_iter. Düşen rö ­
leler, alıcı bayan ile çocuğunu v aralar. \t,
Alman İm p arato rluk M ahkemesi bu olayda C.t.C. sorum luluğunu kabul etm iştir (36). M ahkemenin bu k ararı haklı olarak eleştiril­
m iştir (37). Çünkü, rölelerin yere düşerek alıcıyı y a ralaması, sözleşme görüşm elerine yabancı düşen b ir olaydır. Sözleşme görüşm eleriyle yaralam a olayı a rasında rastlan tı sonucu oluşm uş b ir bağlılık
vardırTY aralam a olayının, bu satış sözleşmesinin kurulm ası ile de
konusu ile de ilgisi bulunm adığından, zarar, görüşm eler dolayısıyla
değil, görülm eler vesilesiyle verilm iştir. Görüşm eler, vesilesiyle verilen zararlar ise, sözleşme görüşm elerinde ku su r sorum luluğunun
d ış ın d a jta h n B urada, yukarıda yerilen hırsızlık olayı örneğinde ol­
duğu gibi. açık b ir haksız eylem soru m luluğu sözkonusudur.
(32) Burada, zararın hizmet ya da ifa dolayısıyla verilmiş olmasını öngören
BK.’nin 55. ve 100. maddelerindekine benzer bir koşul vardır.
(33) Bühler: s. 360.
(34) Bu örnekler için bkz. IV.
(35) RGZ 78, 239.
(36) RGZ 78, s.240.
(37) Bühler: s. 360; karş., Palandt: § 276, 6A, s. 297.
240
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
III — YASALARDA DÜZENLEMEN C.İ.C. DURUMLARI
Y ukarıda belirtildiği üzere, yasalarım ızda, sözleşme görüşme­
lerinde kusurla ilgili genel bir kural bulunm am aktadır. Bununla
birlikte, B orçlar K anunu ile Medeni K anunda, sözleşme görüşme­
lerinde kusurun çeşitli durum larını düzenleyen tek tek m addeler var­
dır. Bu m addeler şunlardır (38) :
© a) B K ’nin 26/1. m addesine göre, sözleşmenin sonuçların­
dan kurtulm ak için yanıldığım ileri süren yan, eğer ya­
nılma kendi kusurundan ileri gelmişse, sözleşmenin
feshinden doğan zararı giderm ek zorundadır. Burada,
yanılan, sözleşmenin geçerli olarak kurulm asını engel­
leyen kusurlu davranışından dolayı sorumlu tu tu lm ak­
tadır.
e b) Sözleşme görüşmelerinde kusurun bir örneği de B K ’nin
36/11. maddesinde düzenlenm iştir. Buna göre, tem sil
edilen, tem sil yetkisinin sona ermesine karşın yetk i bel­
gesini geri almamışsa, üçüncü kişilerin bu yüzden uğ­
rayacağı zararı giderm ek zorundadır. Temsil edilen kişi­
nin bu sorumluluğu da sözleşme öncesi kusurlu davra­
nıştan kaynaklanm aktadır.
m c) B K ’nin 39/1. maddesi, yetkisiz tem silcinin yaptığı söz­
leşm eyi tem sil edilen onaylamazsa, sözleşmenin geçer­
siz olmasından dolayı karşı yanın uğradığı zararı y e t­
kisiz tem silcinin giderm ekle yüküm lü olmasını öngör­
m ektedir. Yetkisiz temsilci, sözleşme görüşmelerinde,
tem sil yetkisinin bulunmadığını söylem eyerek geçersiz
bir sözleşmenin yapılm asına neden olduğu için sorum lu­
dur.
o d ) Sözleşme görüşmelerinde kusurun bir örneği de Medeni
Kanunda yer alm aktadır. Medeni Kanunun 395/II. m ad­
desine göre, vesayet altındaki kişi, hakları kullanm a
yeteneğine sahip olduğu konusunda yanlış bir kanı
uyandırırsa, karşı yana bu yüzden verdiği zararı gider­
mekle yükümlüdür. Vesayet altında bulunan kişi, söz­
leşme görüşmelerinde kendisini yetenekli gösterip ku­
surlu davranarak sözleşmenin kurulm am ış olmasına
yol açtığından dolayı sorumlu tutulm aktadır.
» e ) Yukarıda sayılanlar dışında, B K ’nin 3. ve 5. m addeleri
ile, satıcının, bağışlayanın ve saklatanın (m udinin) so(38) BGE 77 II 136.
Dr. HAMDİ YILMAZ
241
rumluluğuna ilişkin B K ’nin 192/11, 205/111; 243, 464/11.
m addelerinin herbiri de sözleşme görüşmelerinde kusur
durum u öngörmektedir. Çünkü, bu maddelerin hepsinde
sözleşmenin kurulmasından önce işlenen kusurlu davra­
nışlar sözkonusudur. Ancak, bunlar, sözleşmeye aykırılık
esaslarına bağlı tu tu lm u ştu r (39). Ayrıca, gabin (BK.
21), hile (B K 28) ve korkutm a (B K 29) durumları, ya ­
sada düzenlenen sözleşme görüşlerinde kusura örnek
oluşturm aktadır (39a).
IV — YASADA DÜZENLENMEMİŞ C.Î.C. DURUMLARI
Sözleşme görüşm elerinde kusur sorum luluğu, yasada düzen­
lenmemiş durum lar için de kabul edilm ektedir. Aşağıda, bunlara
ilişkin örnekler verilm iştir :
a) BK 'nin 20/1. m addesine göre, başlangıçtaki imkânsızlık,
sözleşmeyi kesin geeçrsiz (bâtıl) yapar. Kesin geçersiz bir sözleş­
me, hiçbir hukuksal sonuç doğurm az. Ancak, sözleşmenin kurulm a­
sında edim in im kânsız olduğuma bilen ya da bilm esi gereken ta raf,
sözleşmenin geçersiz ofm asm dan doğan zararı gidermekle yükümlüdür (40). Yargıtay, b ir kararında, meslek adam ı sıfatıyla gerekli
özeni gösterm eyerek yerine getirilmesi imkânsız b ir inşaat sözleş­
m esinin uygulanm ası için inşaat yerindeki eski binaları yıkan mü­
teahhidi kusurlu bularak zarardan sorum lu tu tm u ştu r (41). Ancak,
bu kararda, sözleşme görüşm elerinde kusur kavram ına hiç değinilm em iştir.
ı
\
b) Sözleşme görüşm elerine katılanlar. görüşm eleri sürdür­
mek zorunda değildirler. Taraflard an herbiri, herhangi b ir yüküm­
lülü k sözkonusu olm adan, görüşm eleri y an d a kesebilir. Karşı ta- —\ raf sözleşm enin kurulaca&ma güvenerek m asraf yapm ışsa, buna
kendisi katlanır. Ancak, sözleşme görüşm elerini yarıda kesmek ve
boylere karşı Jarafa_ zarar verm ek am acı ile görüşm elere^girişen,
meydana je le n zarardan sorum ludur (42). Yine, sekil yönünden geçersiz olan b ir sözleşmenin yerine getirileceği (43) ya da sözleşme(39) von Tuhr/Peter: s. 193; Tekinay: s. 788; İnan: s. 496.
(39a) ZBJV 1969 (105), s. 459.
* (40) BGE 36 II 203, 40 II 370, 45 II 553; 49 II 64 vd. Bu sorumluluk, BGB §
307'de açıkça düzenlenmiştir.
(41) Yargıtay 15. HD. 7.5.1981, K. 1981/1050 (Yargıtay Kararları Dergisi, 1981
(7), Sayı 9, s. 1179-1180.
(42) BGE 77 II 137 (C.Î.C. sorumluluğu kabul edilmiş, ancak kanıtlanamamıştır).
(43) Schönenberger/Jaggi: Art. 1, N. 585, s. 404.
242
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
nin kurulduğu (44) izlenimini uyandıran kusurlu taraf, sözleşmeye
güvenen Karşı tararın uğradığı zararı giderm ekle yüküm lüdür.
~~c) S ö ^ ş ^ ^örüşm elerine^ katılanlardan herbiri, diğerinin,
sözleşmenin kurulm ası ya da k oşullan ile ilgili kararını etkileyecek
konu lar hakkında, belli b ir ölçüde bilgi vermek, açıklam ada bulun­
m ak zorundadır (44a). T arafların hangi^ ölçüde açıklam a yapm ak
zorunda olduğu. gen&L olarak değil; sözleşmenin niteliği, görüşme­
lerin gelişme biçimi, ta ra fların am açları ve bilgileri gözönünde b u­
lundum
her olayın durum una göre değerlendirilir (45). Bu
yüküm lülüğe aykırı davrananlar, sözleşme görüşm elerinde k usur
nedeniyle sorum ludurlar.
İsviçre F ed eraijy iahkem esi M il kararında, dâvacı ile aylarca
görüşm elerde bulunm asına ve k e n d i h ^
taslağına
göre işlem yapılm asına karşın, sözleşmenin genel m erkez tarafm dan onanmâ^ıiîn^^"gerekli o ld u ğ u n u .JûldirrneYen banka şubesinin
davranışından, b ankayı sorum lu tutm u ştu r (46). Federal M ahkeme
b ir başka kararın d a da7 k ârşı tarafın düştüğü b ir yanılgıyı anlayan
ya da anlam ası gereken tarafı, ynılgıyı düzeltecek açıklam alar yap(44)
(44a)
(45)
(46)
Palandt: § 276,
6Ba, s. 297.
BGE 90 II 455 E. 4; 92 II 333 E3b; 102 II 84; 105 II 80.
BGE 105 II 80.
BGE 105 II 80-81. Bu kararla ilgili olayda, üç kişi, televizyon ve stero
âletleri kiralamak amacı ile bir anonim ortaklık kurm ak ve yapacakla­
rı işlemleri bir bankaya finanse ettirm ek isterler. Dâvâlı bankanın şu­
besi tarafından önerilen ilk sözleşme taslağı üzerinde anlaşma sağlana­
maz. Banka şubesi yeni bir sözleşme taslağı sunar. Bu arada, anonim
ortaklık kurulur ve ortaklığın yaptığı kira sözleşmelerinden bir kısmı
taslağa göre banka tarafından finanse edilir.
Sözleşmenin bankanın genel merkezince onanması gerekmektedir.
Banka, hazırladığı kesin sözleşme metnini imzalanması için dâvacı or­
taklığa gönderir. Görüşmelerin başlamasından yaklaşık ikibuçuk ay son­
ra banka genel merkezi devreye girer. Bankanın genel merkezinde ya­
pılan toplantıda, taraflar, sözleşmenin koşulları üzerinde anlaşamazlar.
Banka, yeni kira sözleşmelerini finanse etmeyi reddeder. Anonim ortak­
lık da, önceden kurulmuş bağlayıcı bir sözleşmenin bulunduğunu belir­
terek son toplantının anlamsız olduğunu ileri sürer.
Anonim ortaklık bankadan tazminat ister.
Federal Mahkeme bu olayla ilgili kararında, dâvacı ile aylarca görüş­
melerde bulunmasına karşın, sözleşmenin genel merkezce onanmasının
zorunlu olduğunu bildirmeyen ve taslağı genel merkezin incelemesine
sunmayarak dâvacınm zamanında durumdan haberdar edilememesine
yol açan banka şubesinin bu davranışını dürüstlük kuralına aykırı bu­
larak, bankayı, sözleşme görüşmelerinde kusura göre sorumlu tutmuş-
Dr. HAMDİ YUM AZ
243
m adiğin dan sözleşme görüşm elerinde kusura göre so ru mlu saymış-
ÜXİ47).
V — SORUMLULUĞUN HUKUKSAL NİTELİĞİ
Sözleşme görüşm elerinde k u su r sorum luluğunun hukuksal ni­
telimi. tartışm alıdır. Tartışm alar, b u sorum luluğun tarihçesinden
kaynaklanm aktadır (48). C Î.C. kavram ını çeşitli yönleriyle inceleyen ilk hukukçu J Thering. önceleri, b u rad a b ir haksız eylem sorum­
luluğu bulunduğu görüşündeydi. Jhering, sonraları, O rtak H ukuktaki h ak sız eylem kavram ının d ar kapsam lı olm ası nedeniyle, haksız evlem kuram ını (teorisini) terk etm iş ve sözleşme kuram ını, daha açık b ir deyişle, doğacak sözleşme kuram ını (Zielvertragstheorie)
benim sem iştir (49).
Sözleşme görüşm elerindeki kusurlu davranışlardan doğan sorum luluğu sözleşmeye ya da haksız eyleme dayandırm anın önemi,
zaman a şımı, kusurun kanıtlanm ası ve yardım cı kişilerden sorum ­
luluk bakım ındandır: Sözleşme sorum luluğunda, dâva zam an aşım ı
süresi 10 yıldır (BK. m. 125): alacaklı, borçlunun kusurunu kanıtla­
m akla yüküm lü jd eğ ü d i^jB K . m. 96) ve borçlu, yardım cı kişinin
davranışlarından dolayı kurtuluş delili getirme olanağından yoksundur (BK. m._100). Haksız evlem sorum luluğunda ise, zam anaşım ı
süresi b ir yıldır (BK. m. 60): davacı, davalının kusurunu kanıtla­
m ak zorundadır (BK. m. 41) ve adam çalıştıran kurtuluş delili ge­
tirebilir (BK. m. 55). Ayrıca, sözleşme sorum luluğu tam yetenekli
(ehliyetli) olm ayı gerektirirken, haksız eylem sorum luluğu için tem­
yiz gücünün b ulunm ası yeterlid ir (MK. m. 14, 1 6 /III).
Sözleşme görüşm elerinde
kusur sorum luluğunun hukuksal
niteliği ile ilgili kuram lar üç başlık altm da toplanabilir. Bunlardan
ikisi, haksız eylem ve sözleşme kuram ları, geleneksel kuram lardır.
(47) BGE 90 II 453. Bu kararla ilgili olay şöyledir: Davacı, yeni aldığı kam­
yonu sigorta ettirm ek ister. Sigorta poliçesi düzenlenirken, sigortanın
konusu olarak yanlışlıkla eski kamyonu bildirir. Davalı sigortacı bu yan­
lışlığı fark edebilecek durumdadır. Sigorta ettiren (davacı), yeni kam­
yonda meydana gelen bir zararın giderilmesini ister. Federal Mahkeme,
sözleşmenin yeni kamyonla ilgili olarak kurulmuş sayılamayacağına; an­
cak, karşı yanm düştüğü bir yanılgıyı anlayacak durum da olan sigorta­
cıyı, bunu düzeltmediği için, sözleşme görüşmelerinde kusura göre so­
rum lu tutm uştur. Davacının birlikte kusuru nedeniyle tazminattan 1/3
oranında indirim yapılmıştır (s. 459).
(48) Piotet, Paul: «La culpa in contrahendo aujourd'hui», SJZ, 1981 (77),
Heft 14, s. 225.
(49) Piotet: s. 225-226.
244
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
Üçüncüsü ise, yeni görüşleri içeren karm a kuram dır. Aşağıda daha
çok bu karm a kuram üzerinde durulacaktır.
1.
I
j
\
Haksız eylem ve sözleşme kuramları
Haksız eylem kuram ına göre, sözleşme öncesi yüküm lülükler,
genel yüküm lülüklerdir (50). B unlara ay k m davranışlar, haksız evlenıL ûluşiurur. Sözleşme görüşm elerindeki kusur. .d u rum unda, . tarafları b ağlayan bir sözleşme henüz kurulm am ış olduğundan, sözleşmeye ilişkin ku ra lların uygu lanm ası sözkonusu olamaz (51). Bu­
rada, sözleşm e görüşm elerinde kusu r sorum luluğu, h aksız eylem in
özel b ir durum undan başka b ir şey değildir (52).
Haksız eylem kuram ı, sözleşme öncesi yükiimlı'iliiklerin, gnriişm elerin başlam asıyla kurulan hukuksal ilişkiden doğması ve herkese karşı değil, görüşm elerde bulunan belli b ir kişiye karşı verine
getirilmesi; ayrıca, özellikle yardım cı kişilerden sorum luluk bakı­
m ından hakkaniyete uygun b ir çözüm getirememesi nedeniyle eleş­
tirilm iştir (53).
Sözleşme kuram ına göre ise, sözleşme görüşm elerindeki ku­
su rdan doğan sorumluIülT, b ir sözleşme sorum luluğudur. Bu nedenle, sözleşme öncesi kusurlu davranışlara, b o rca aykırılığı düzenleyen kurallar (BK. m. 96-108) kıyasen uygulanm alıdır.
Sözleşme kuram ı yan lıları, b u k u ram ı açıklam ak üzere, değişik
görüşler ileri sürm üşlerdir. Bunlard an b aslıcaları, doğacak sözleş­
me kuram ı (Zielvertragstheorie), sözleşme benzeri ilişki kuram ı
(Ouasivertragstheorie) ve giriş kuram ı (E intrittstheorie)’d ır (54).
'
Alman İm p arato rluk M ahkemesi, C.l.C. sorum luluğunu , öncele ri. Jhering ve Fransız L eonhard’m görüşleri doğrultusunda, doğacak sözleşme kuram ı ile açıklam aya çalışm ıştı (55). Buna göre, sözleşme görüşmeleri ve ilerd i küraTacak sözleşme b ir bütü n d ü r. Söz­
leşme öncesi yüküm lülükler, doğacak sözleşmeye dahildir. Sözleş(50) Piotet: «Natura et modalites de la responsabilite prccontractuelle»
ZSR 1975, Neue Folge, Band 94, I. Halbbând, s. 257; SJZ 1981 (77). s. 299.
(51) Piotet: ZSR 1975, Band 94, s. 257. Bu konudaki görüşler için bkz. İnan,
Ali Naim: «Culpa in contrahendo-Mukavele yapılırken işlenen kusur­
dan dolayı mesuliyetin hukuki sebeplerini izah eden nazariyeler üze­
rinde mukayeesli bir çalışma», Adalet Dergisi.JJ*54_(45).,s. 881-885.
(52) Piotet: ZSR 1975, Band 94, s. 258.
(53) Eleştiriler için bkz., înan, Ali Naim: Adalet Dergisi, 1954 (45), s. 885-887.
(54) Bkz, înan, Ali Naim: Adalet Dergisi 1954, s. 999-1012.
(55) RGZ 95 s. 60, 74 s. 125-126, 78 s. 239 vd.
Dr. HAMDI YUM AZ
245
m eden dolayıjsorum lu olan borçlu, sözleşme görüşm elerindeki davram şlan n d an da Şornmlu olm alıdır (56).
Doğacak sözleşme kuram ının dayandığı gerekçe, geçerli b ir
sözleşmenin kurulam am ası durum unda ileri sürülemeyeceğinden,
im p a ra torluk M ahkemesi, sonraları, sözleşme görüşmelerinin baş­
lamasıyla b i r l İ k te ^ ^ ö m ş m ^ ^ k a tJ İ a n la t^ r a s m d a ^ r a l^ L ^ ı ^ ı k lı
özen gösterm ekle yüküm lü kılan sözleşme benzeri b ir güven jlişkisinin kurulduğuna ve b u yükümlülüğe kusurlu olarak avgın davra­
nanın sözleşmeye ilişkin kura llara göre sorum lu olacağına k arar
verm iştir (57).
Sözleşme öncesi davranışları sözleşmeye ilişkin esaslara bağ­
lı tu tan bu görüş, yapm acık bulunarak eleştirilm esine karşın, Alman
Federal Mahkemesi tarafından benimsendiği gibi öğretide de kabul
edilm em ektedir (58).
İsviçre'de, sözleşme görüşm elerinde ku su r sorum luluğunun
hukuksal niteliği konusunda görüş birliği yoktur. Kimi hukukçulara göre, burada b ir haksız eylem sorum luluğu (59), kim ilerine göre
ise, b ir sözleşme sorum luluğu sözkonusudur (60). Diğer kimi hukuk­
çular da, bu iki görüşten birinin seçilmesine karşı çıkarak, aşağıda
karm a kuram başlığı altında incelenecek görüşleri ileri sürm üşler­
dir.
İsviçre Federal M ahkemesi önceki k ararlarında. C.İ.C. sorum ­
luluğunu b ir h aksız eylem ya da sözleşme dışı sorum luluk olarak
nitelem işken (61), daha sonraki k ararların d a, sözleşme sorum luluğu yönünde görüş değiştirm iştir (62). Ep son k ararların da ise, sorum luluğun hukuksal niteliği konusunda değerlendirm e yapmaya(56)
Bkz. inan, Ali Naim: Adalet Dergisi 1954, s. 1000.
(57) RGZ 95 s. 58; 120 s. 251; 162 s. 156.
(58)
BGHZ 6 s. 333, 66 s. 54; 74 s. 110; Palandt: s. 276, 6A, s. 297; Gross W./Walter, S,: Bürgerliches Recht, Schuldrecht, Allgemeiner Teil, 2. Aufl.,
Wiesbaden 1980, s. 43.
(59) Oser/Schönenberger: Komin, zum ZGB, Band V: Das Obligationenrecht,
1. Teil, Zürich 1929, Art. 26, N 11, 15; Guhl/Merz/kummer: Das Schvveizerische Obligationenrecht, 7. Aufl., Zürich 1980, s. 93; Merz, Hans:
Komm. Zum ZGB, Band I : Einleitung, Art. 1-10 ZGB,Bern 1966, Art
2, N. 491; Piotet: ZSR 1975, Band 94, sı 253-258; SJZ 198 (77), Heft 14,
s. 227.
(60) Becker, Hermann : Kom. zum ZGB, Band VI : Das Obligationenrecht,
Allgemeine Bestimmungen (Art. 1 -183), 2. Aufl., Bern 1941/1945, Art,
26, N. 1, Art. 39, N. 5; von Tuhr/Peter : s. 193.
(61) BGE 36 II 203; 40 II 372; 45 II 554; 46 II 369; 57 II 85.
(62) BGE 68 II 303; 77 II 137; 90 II 458.
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
246
rak (63). P eter Jâggi tarafından ileri sürülen k arm a kuramı_benims e m i ş g ö zii k m e k t e d ir ( 6 4 ).
T ürk H ukuk öğretisinde, sözleşme görüşm elerinde k u su r so­
rum luluğunun b ir sözleşme sorum luluğu olduğu kabul edilm ektedir (65). Y argıtay’ın da bu görüşte olduğu söylenebilir (66).
2.
Karma kuram
Sözleşme görüşm elerinde ku su r sorum luluğunun hukuksal ni­
teliğini karm a kuram ile açıklam aya çalışanlar, değişik görüşler
ileri sürm üşlerdir. H epsinin o rta k özelliği, sözleşme ya da haksız
eylem sorum luluğundan birinin seçilmesine karşı çıkılm ası ya da
kim i C.İ.C. durum unda sözleşme, kim inde ise haksız eylem sorum ­
luluğunun kabul edilmesidir.
İsviçre'de, K arm a K uram ı savunan başlıca üç hukukçu var­
dır: Peter Jâggi, Theodor B ühler ve Eugen Bucher. Aşağıda, b u hu­
kukçuların görüşleri ayrı ayrı incelenecek ve eleştirileri yapılacak­
tır.
a)
Peter Jâ ggi've göre (67), ta rtışm alı soru yanlış konulm uştur. Gerçekte, hukuksal niteliği araştırm ak gereksizdir. Çünkü, so­
rum lu kişinin iradesinden bağımsız olarak doğan tazm inat yüküm ­
lülüğünde, sözleşme ve sözleşme dışı yüküm lülükler arasında ayırım
yapm ak anlam sızdır (68). Jâggi'ye göre, b u rad a yanıtlanm ası gereken soru, hukuksal n itelikle ilgili olan değil, belirli b ir niteliğin bu­
lunm asıyla çözülemeyen şu sorudur: B ir görüşme ilişkisindenjdoğan tazm inat alacağı, l ^ ü T I a n y e jç e riğ i ıjg ilgili olarak h angi bi­
çim lere (M odalitât) b ağlıdır? B u soruyu, -Jâggi’nin deyişiyle - her
olayda uygun b ir çözüm elde edilecek tarzda, biçim lerden Tıerbiri
için ayrı ayrı yanıtlam ak gerekir (69).
Jâggi’nin biçim (M odalitât) olarak nitelendirdikleri şunlardır:
— K usuru kanıtlam a ytikiunlülüfett: Jâggi, sözleşme görüşm e­
lerinde ku su r d u rum lar ının b irb irinden çok değişik olm ası nede(63) BGE 92 II 303; 98 II 28, 101 II 269; 104 II 94.
(64) BGE 101 II 269.
(65) Oğuzman: s. 101; Tunçomağ: s. 212-213; Feyzioğlu, N. Feyzi: Borçlar
Hukuku, Genel Hükümler, Cilt II. 2. baskı, îst. 1977, s. 180; Tekinay:
s. 788; İnan, Ali Naim: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara
1979, s. 496.
(66) 15 HD. 7.5.1981, K. 1981/1050 (Yarg. Kar.Dergisi 1981, Sayı 9, s. 1179-1180).
(67) Schönenberger/Jâggi: Art. 1,N. 591, 592, s. 405.
^
(68) Schönenberger/Jâggi: Art. 1,
N. 592.
(69) Schönenberger/Fâggi: Art. 1,
N. 592.
Dr. HAMDI YUM AZ
247
niyle, bu konuda genel b ir kuralın belirlenemeyeceğini söylemektedir (70).
— Y ardım cı kişilerden sorum luluk: Yardımcı kişilerin, gö­
rü şm e le rle ilg ili -olarak (m funktionellem Zusammenhang) verdik­
leri zararlard a 101. (BK. 100) m addenin uygulanm ası uygundur (71).
— Zam anaşım ı: Zam anaşım ı yönünden yalnız 60. m adde uy­
gundur (72).
Jâ ggi'nin ileri sürdüğü b u görüş, İsviçre Federal Mahkemesin­
ce de benim senm iştir. Federal Mahkeme, C.Î.C. sorum luluğu ile il­
gili son kararlarında, sorum luluğun hukuksal niteliğini .bir vana bı­
rak arak .'z F m â r ii^ ^ yönünden 60. (BK.) m addeyi uygulam ıştır
(73). Federal Mahkeme, b u uygulam anın gerekçesi olarak hukuk
güvenliğini gösterm iştir (74).
Jâggi, yukarıdaki açıklam alardan anlaşılacağı üzere, sözleşme
öncesi kusurlu davranışlara, haksız eylem sorum luluğuna ilişkin
60. m adde ile sözleşme sorum luluğuna ilişkin 100. maddeyi birlik­
te uygulam ak istem ektedir. Bu görüş, yasanın öngördüğü sistem e
uym am aktadır (75). Bilindiği gibi, b ir olayda, hem haksız eylem
v4-* hem de sözleşme sorum luluğunun koşulla n gerçekleşmişse, davacı,
dilerse haksız "eyleme, dilerse sözleşmeye dayanarak dava açabilir
(76). Ancak, davacı, kısm en haksız eylem, kısm en sözleşme sorum ­
luluğuna dayanam az (77). B ir sorum luluk tü rü n ü seçen davacı, bu
sorum luluğu düzenleyen kuralları da kabul etm iş sayılır; diğer so­
rum luluğa ilişkin kuralların u ygulanm asını isteyemez (78).
^
Görülüyor ki. Jâggi’nin ileri sürdüğü görüşün tersine, haksız
eylem ve sözleşme sorum luluğuna ilişkin kurallardan birkaçını b ir
olaya b irlikte uygulam ak B orçlar K anununun s ite m in e .aykın düş­
m ektedir. Jâggi’nin istediği biçim de b ir uygulam anın sözkonusu
olabilmesi için, enkazından b ir yasa boşluğunun bulunm ası gere­
kir (79). B ir yasa boşluğunun bulunduğunu varsaysak bile, yasa
i ______________ _ _ _ _
,{70) Schönenberger/Jaggi: Art. 1, N. 593.
(72) Schönenberger/Jaggi: Art. 1, N. 594.
(72) Schönenberger/Jaggi: Art. 1, N. 595.
(73) BGE 92 II 333; 104 II 94-95; özellikle, 101 II 269.
(74) BGE 101 II 269; 104 II 94-95; ZBJV, 1977 (113), Heft 3, s. 183-184.
(75) Piotet: SJZ 1981 (77), Heft 14, s. 227.
(76) Karş., von Tuhr/Escher: Allgemeiner Teis des Schweizerischen Obligationenrechts, Band II. Zürich 1974, s. 109.
(77) Reisoğlu: s. 255; Oğuzman: 133.
.
(78) Tekinay: s. 791-792.
(79) Piotet: ZSR 1975, Band 94, I. Halbband, s. 259.
~
>^
LeıL
248
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
koyucu gibi davranacak yargıcın, öngörülen b ir sistem den vazgecerek bu b o şluğu doldurabilm esi çok kuşkuludu r (80). Öyleyse,
Jâggi’nin ^ e r ( fiklerin3en~bâşlfa m arTrİpİpr n i r i n uygulanmasın! Gerçi
Jâggi, 6 0 v e 100. m addelerin uygun olduğunu söylem ektedir. Oysa­
ki, yasanın b ir m addesi yalnızca «uverun» bulunduğu için uvpıılanamaz. Ayrıca, böyle b ir uygulam a h u kuk güvenliği ile de bağdaşm az
(81).
b)
K arm a K uram ı savunanlardan b iri de Theodor B ühler’dir.
Bühler, Jâggi’nin görüşüne dayanarak ve onu düzeltmeye çalışarak
yenibir görüş ileri sürm ektedir.
Bühler’e göre, sözleşme görüşm eleri ilişkisinden doğan tazm inat alacağının hangi biçim lere bağlı olduğunu değil, h er C.Î.C. du­
rum unda, hangi sorum luluk nedeninin (haksız eylem ya da sözleş­
m e sorum luluğu) bulunduğunu araştırm ak gerekir (82). Böylece,
sözleşme görüşm elerinde .k u su r sorum luluğunun va haksız eylem
ya da sözleşme sorum luluğu olarak nitelendirilm esinden vazgeçil­
miş olacaktır 1(83ji
Bühler, sorum luluğun n iteliğini belirlerken şu kıstası kullanm aktadır: Sözleşme görüşm elerindeki kusurlu davranış, görüşm e­
ler ile ilgili (funktionell) ise, sözleşme sorum luluğu; genel yüküm
lülüklere aykırı ise, h aksız eylem sorum luluğu sözkonustîdu r (84).
Bühler, bu kıstasa göre yaptığı ayrım ı örneklerle açıklam aktadır:
Sözleşme görüşm elerine katm anlardan biri, uzun görüşm elerden
sonra, tüm noktalarda uyuşm uş olduğulcönusunda diğe~rini inandırır. Bunun üzerine "Bü~kişı7 sözleşm enıiryerin^~getirilmesi için b e­
lirli m asraflar yapar. Ancak, diğer taraf, üçüncü b irik işiy le daha
uygun b ir sözleşme ku rar. Sözlü anlaşm aya güvenen taraf, zarara
uğrar. Bu olayda, kusurlu davranış gör üşm elerle ilgili olduğundan,
sözleşme sorum luluğu sözkonusudur. B ühler'e.göre, özen gösterm e
yüküm lülüğüne uyulm ayarak yanlış sigorta poliçesi düzenlenmesi
‘öfnegT'ÎSs) de vukardakine benzer (86). Buna karşılık, taraflard an
biri, yerine getiremeyeceği^ b ir sözleşmenin kurulacağı konusunda
karşı tarafı kandırırsa, h a k sız eylem sorumTuluğu vardır! Çünkü
böyle b ir davranış belirli b ir sözleşme ilişkisine yöneltilm iş Heğildir; genel yüküm lülüklere aykırıdır (87). Yaptığı ayrım ile ilgili ör(80) Piotet: ZSR 1975TEand 94, I. Halbband, s.
259.
(81) Karş., BGE 101 II 269; 104 II 94-95; ZBJV1977 (113), Heft 3, s. 183.
(82) Bühler: SJZ 1979 (75), Heft 23, s. 364.
(83) Bühler: s. 364.
(84) Bühler: s. 364.
<85) BGE 90 II 458.
(86) Bühler: s. 365.
(87) Bühler: s. 365.
Dr. HAMDİ YILMAZ
249
nekleri sürdüren Bühler. MK.nun 395/11. m addesinde öngörülen
durum un h aksız evlem sorum luluğu, BK.nun 39/11. m addesindekinin ise, sözleşme sorum luluğu esasların a bağlı olduğu görüşünde­
dir (88)....
B ühler’in ortaya attığı kıstasa göre, kusurlu davranış görüşm elerin m ahiyeti ile ilgili (funktionell) ise, sorum luluk, b ir sözleşme
sorum luluğudur. Bu dem ektir ki, Bühler. sÖzİeşme görüşm elerinde
kusur olarak nitelendirilebilecek tü m durum larda, ilke olarak, söz­
le ş m e s o ru m luluğunu kabul etm ektedir. Çünkü, kusurlu "davranış
ile görüşm eler arasındâ~belirtilen ilişki yoksa. C .İ.C . sorum luluğu
zaten sözkonusu olamaz (89). Ancak, Bühler. MK.nun 395/11. (İMK.
411/11) m addesinde düzenlenen sorum luluğun b ir h aksız eylem
sorum luluğu olduğunu sö y leyerekkendi koyduğu kıstasa ters düş­
m ektedir (90). Oysaki. bu~mâ33ede öngörülen kusurlu davranış, görüşm elerle ilgilidir. Dolayısıyla, buradaki sorum luluğun b ir sözleş­
me sorum luluğu olması gerekir.
c)
B ir diğer karm a kuram yanlısı da Eugen Bucher’dir.
Bucher'e p ö re (91) C .İ.C , sorumluluğu. MK.nun 2. m addesine
dayanan kendine özgü b ir sorum luluk tü rü d ü r ve kendi özel kurallarm a bağlıdır (92). Bu sorum luluk, ne b ir sözleşme ne de açık b ir
haksız eylem ~sorum luluğudur (93). Değerlendirmede, C .İ.C . olgusu­
nun , hem haksız eylem hem de sözleşmeye ilişkin u n su rlar taşıdığını
gözönünde bulundurm ak gerekir (94).
Bucher, sözleşme görüşm elerinde ku su r, sorum luluğunu yalnız
iki yönüyle incelem ektedir: Zamanaşım ı ve yardım cı kişilerden so­
rum luluk.
Zamanaşım ı yönünden, İB K 'nin 127. (BK. 125) m addesi uygulanır. Çünkü-diyor Bucher- zam anaşım ı bakım ından seçenekler,
çoğunun kabul ettiği gibi haksız eylem zam anaşım ı (1 yıl)- sözleşme
zam anaşım ı (10 yıl) değil; (BK. 125’e göre 10 yıl olan) genel zam an­
aşım ı süresi ya da (BK. 60’a göre b ir yıl olan) özel zam anaşım ı sü­
residir (95). özel b ir zam anaşım ı süresinin (burada 60. maddedeki
(88)
(89)
(90)
(91)
(92)
(93)
(94)
(95)
^
Bühler: s. 365.
Bkz. II, 3.
Piotet: SJZ 1981 (77), s. 241, dipnot 45.
Bucher, Eugen: Schweizerisches Obligationenrscht, Allgemeiner Teil,
Zürich 1979, s. 253-255.
Bucher: s. 253-254.
Bucher: s. 254.
Bucher: s. 254.
Bucher: s. 254.
\
V
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
250
süre) açık olarak öngörülm ediği zam anlarda, b u arada, kesin b ir
haksız eylem sorum luluğu olarak nitelendirilem eyen C.l.C. sorum ­
luluğuna, 10 yıllık genel zam anaşım ı süresi uygulanır (96). Genel
zam anaşım ı süresi, zam anaşım ı ile ilgili özel b ir kural yoksa, yasada
düzenlenen C.Î.C. durum ları (BK. 26, 39, 36/11) için de geçerlidir.
Aynı nedenle, Medeni K anunun 395. (ÎMK. 411) m addesindeki taz­
m inat alacağı da 10 yıllık süreye bağlıdır. Çünkü, Bucher'e göre,
burada BK. 60. ya da 66. (ÎMK. 67) m addelerin uygulanacağı yasa­
dan açıkça çıkarılam am aktdır (97).
Bucher, yardım cı kişilerden sorum luluk bakım ından İBK 'nin
101. (BK. 100) m addesinin uygun olduğu görüşündedir (98).
Bucher’in C.Î.C. sorum luluğu ile ilgili görüşü, aşağıdaki neden­
lerle kabul edilem ez:
H erşeyden önce, sözleşme öncesi yüküm lülükler, va genel yü­
küm lülüklerdir ya da yasal borçlardır: ikisi arası yok tu r (99). Diğer
yandan,Tiaksız eylemden doğan b ir alacak, zam ana şımı ile ilgili özel
b ir kural bulunm adığı ya da BK’nin 60. m addesinin uygulanacağı
yasadan açıkça anlaşılam adığı için genel zam anaşım ına bağlı tu tu­
lam az. BK. 60’ta öngörülen süre, özel b ir kural bulunm adıkça.
B orçlar K anunu ve diğer yasalarda düzenlenen tüm haksız eylem ­
lere uygulanır (IÖÖ) ^Ayrıca, Bucher'in_yardım cı kişilerden sorum ­
luluk ile ilgili görüşü de yerinde değildir. Bucher, BK’nin 100.
m addesini C.l.C. sorum luluğu için uygun bulm aktad ır. Aynı görüşü
J aggi de paylaşm aktadır. Jâggi’nin görüşünü eleştirirken değinil­
diği gibi, yasanın ..bir m addesinin uygun bulunm ası, o m addenin
uygulanm ası için yeterli değildir (101).
3.
S o n u ç
İsviçre Federal M ahkem esinin b ir k ararında b elirtildiği üzere
(102), sözleşme görüşm elerinde kusur, sözleşme ve haksız eylem
arasındaki sınırda yer ârn ıak tad ır. Bu nedenle, b u sorumluluğun
b ir haksız eylem sorum luluğu olduğu k adar b ir sözleşme sorum lu­
luğu olduğu da savunulabilir. İki görüşün de haklı yanları vardır.
(96)
(97)
(98)
(99)
(100)
(101)
<102)
Bucher: s. 254.
Bucher: s. 254, dipnot 35.
Bucher s. 255.
Piotet: SJZ 1981 (77), Heft 15, s. 241, dipnot 45.
Becker: Art. 61, N, 11, s. 324; von Tuhr/Peter: s. 437-438.
Bkz. IV-2-a.
BGE 68 II 303.
Dr. HAMDİ YILMAZ
251
C.t.C. sorum luluğunun hukuksal niteliği ile ilgili tartışm aları
b ir yana bırakarak, B orçlar Kanunununda düzenlenen C.Î.C. d urumlarının yerini incelersek, bunların b ir bölüm ünün (BK. 7T5., 26/1,
3 6/ÎI. 39/1). «Akitten Doğan Borçlar» başlımı altında: diğer b ir b ölüm ünün (BK. 192/11, 2 0 5 /III, 243, 4 6 4 /IL ise^ y asan ın ikinci kısm ını oluşturan «Akdin M uhtelif Nevileri» içinde toplandığı görülür. B orçlar Kanunundaki^ C.Î.C. durum larının, sözleşmelerle ilgili
«fasıl» ya da «kısım» da düzenlenmiş olm ası, yasanın genel eğilimi­
n in , sözleşme sorum luluğu yönünde olduğunu
gösterm ektedir.
Özellikle, 192/11. 205/III, ^ 4 3_ve 464/11. m addelerindeki C.Î.C. durum larının sözleşmeye.,aykırılık esaslarına bağlı tutulm uş olması,
b u meğilimi açıkça ortaya kovm aktadır (103). B u ^ n e d ^ e ^ ^özleşme
görüşm elerinde kusur
sorum luluğuna, sözleşme sorum luluğuna
ilişkin ku ralla n n kıyas yoluyla uygulanması, yasanın genel eğilimine
ve özüne daha uygun düşecektir (104).
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Becker, Hermann
Bucher, Eugen
Bühler, Theodor
Feyzioğlu, F.N.
Gross, W/Walter, S.
Guhl/Merz/Kummer
İnan, Ali Naim
»
»
»
Merz, Hans
Oğuzman, M. Kemal
: Bem er Kommentar, Komm. zum ZGB, Bd. VI,
Obligationenrcht,
Allgemeine
Bestimmungen
(Art. 1-183 OR), 2. Aufl., Bern 1941/1945.
: Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner
Teil ohne eliktrsrecht, Zürich 1979.
: «Zum Problem der culpa in contrahendo», SJZ
1979, 75. Jahrgang, Heft 23, s. 357-366.
: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt II, 2.
bası, İstanbul 1977.
: Bürgerliches Recht; Fail, Systematik, Lösung,
Schuldrecht, Allgemeiner Teil, 2. Aufl., Wiesbaden 1980.
: Das Schweizerische Obligationenrecht, 7. Aufl.,
Zürich 1980.
: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Ankara 1979.
: «Culpa in contrahendo- Mukavele yapılırken iş­
lenen kusurdan mesuliyetin hukuki sebeplerini
izah eden nazariyeler üzerinde mukayeseli bir
çalışma», Adalet Dergisi, 1954 (45), sayı 7, s. 878887; sayı 8, s. 999-1013.
: Berner Kommentar, Komm. zum ZGB, Bd. I.
Allgemeiner Teli (Art. 1-183 OR), 2. Aufl., Zürich
1929.
: Borçlar Hukuku Dersleri, Borçların Ifası-Ifa
Edilmemesi, Sona Ermesi, 2. baskı, İstanbul
1973.
(103) Tekinay: s. 788; İnan: s. 496.
(104) von Tuhr/Peter: s. 193; Tekinay: s. 788.
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE KUSUR
252
Palandt
Piotet, Paul
İt
tt
Reisoğlu, Safa
Schönenberger/Jaggi
Tekinay, S. Sulhi
Tunçomağ, Kenan
von Tuhr/Peter
von Tuhr/Escher
: Bürgerliches
Gesetzbuch Bd. 7, 41. Aufl.,
München 1982.
: «Nature et modalit^s de la responsabilite pröcontractuelle», ZSR 1975, Band 94, I. Halbband,
s. 253-270.
: «La culpa in contrahendo aujourd'hui», SJZ
1981 (77), Heft 14, s. 225-233; Heft 15, s. 241-247.
: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 5. bası, An­
kara 1983.
: Zürcher Kommentar, Bd V. Obligationenrecht,
Einleitung, Art. 1-17 OR, 3. Aufl., Zürich 1973.
: Borçlar Hukuku, 4. bası, İstanbul 1979.
: Türk Borçlar Hukuku, I. cilt, Genel Hükümler,
6. bası, İst. 1976.
: Allgemeiner Teis des Schweizerischen Obli­
gationenrecht, Bd. I, 3. Aufl., Zürich 1979.
: Allgemeiner Teil des Schweizerischen Obligationenreiht, Bd. II, 3. Aufl.. Zürich 1974.
KISALTMALAR
Art.
BGHZ
BGE
BK.
bkz.
ÎMK (ZGB)
ÎBK (OR)
karş.
m.
MK.
N.
RGZ
s.
SJZ
ZBJV
ZSR
: Artikel
: Entschidungen des Bundesgerichtshofes in Zivilsachen
: Entscheidungen des Schweizerischen Bundesgerichtes
: Borçlar Kanunu
: Bakınız
: İsviçre Medeni Kanunu (Schweizerisches Zivilgesetzbuch)
: İsviçre Borçlar Kanunu (Obligationenrecht)
: Karşılaştırınız
: madde
: Medeni Kanun
: Nummer
: Entschidungen des Reichtsgerichts in Zivilsachen
: Sayfa
: Schweizerische Juristenzeitung
: Zeitschrift des Bemischen Juristenvereins
: Zeitschrift für Schweizerisches Recht.
CEZA YARGILAMA HUKUKU
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
Akdemir AKMUT (*)
PLAN : I — Giriş. II — Kıyas nedir? III — Anayasa yönünden inceleme.
IV — Yasama yetkisi yönünden. V — Muhakeme hukukunun niteliği yönün­
den. VI — Kanun tekniği yönünden. VII — Genel kanun - özel kanun yönün­
den. VIII — Yorum ve amaç yönünden. IX — Sonuç.
I — GİRİŞ
1961 ve 1982 Anayasalarının en belirgin özelliklerinden birisi de
(KANUNlLÎK ÎLKESÎ) ne yeni boyutlar getirm iş olm alarıdır.
Türk Ceza K anununun 1. m addesinde yeralan (SUÇLARIN VE
CEZALARIN KANUNÎLfĞÎ) ilkesi, 1961 Anayasasının 33. m addesin­
de (CEZALAR VE CEZA TEDBÎRLERİ ANCAK KANUNLA KONU­
LUR) denilmek suretiyle anayasal b ir seviyeye ulaştırılm ıştır. 1982
Anayasasının 38. m addesinde de aynen te k ra r edüen b u ilkeye göre,
kanunun açıkça suç saymadığı b ir fiilden dolayı kimseye ceza ve­
rilemeyecek ve kanunlarda yazılı olanlardan başka b ir ceza uygu­
lanam ayacaktır.
Temel hak ve hürriyetlerin ve özellikle kişi dokunulm azlığının
en büyük güvencesini teşkil eden bu ilke, (yorum suretiyle ve kıyas
yoluyla cezalandırm a) yöntem lerini kesinlikle yasaklam ıştır.
Ancak, kanunilik ilkesinin yalnızca m addi ceza hukukunu ilgi­
lendirdiği, usul hukukunda ise (KIYAS) m caiz olduğuna dair, ge­
rek doktrinde gerekse uygulam ada yaygın b ir kanaata tanık olm ak­
tayız.
Oysa, gerek anayasa hukukum uz ve yürürlükte bulunan Ka­
nunlarım ız, gerekse bugünün m odem hukuk ölçüleri açısından
(Yargılama Usulünde kıyas caizdir) sonucuna varm ak m üm kün de­
ğildir.
(*) Askeri Yargıtay Üyesi.
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
254
II — KIYAS NEDİR?
Fransızcadaki «Syllogisme» ve «Analogie» sözcüklerini karşıla­
yan ve genellikle hukuk alanında «yorum» çeşitlerinden birisi ola­
rak kabul edilen (Kıyas) b ir norm un, benzer b ir durum u uygulan­
m ası ve boşlukların bu yolla giderilm esi anlam ına gelm ektedir (1).
Kıyas, İslâm H ukukunun kaynaklarından b irid ir (2). Bu neden­
le İslâm H ukukunun, devlet teşkilâtında resm i b ir h u kuk sistem i
olarak uygulandığı dönem lerde, sosyal ve kişisel ilişkilerin yoğun
luk ve çeşitlilik kazanm ası üzerine, K u ra n da ve sünnetteki ükelere
uygun b ir çözüm yolu olarak kıyasın b ir hukuk kaynağı kabul edil­
mesi doğal ve zorunlu idi. Fakat bugün için, kanunilik ilkesinin b ir
anayasa hükm ü olarak y ü rürlük kazanm asına rağm en hâlâ (Usulde
Kıyas caizdir) şeklindeki kanaatlerin devam etmesi, şer’i hukukun
hâkim olduğu dönem lerdeki (Usulü fıkıhda kıyas caizdir) şeklinde­
ki uygulam alardan kaynaklanm aktadır.
Ancak unutulm am alıdır ki, İslâm H ukukunun kaynaklarından
birini teşkil etm esine rağm en kıyasın o sistem içersinde uygulana­
bilm esi için birçok öğelerin b irarad a bulunm ası ş a rttır (3).
Günümüzde kıyasın Yargılama Usulünde geçerli olduğunu sa­
vunan bazı m üellifler «kanunda boşluk olan durum larda, o duru­
m a en benzeyen durum u düzenleyen hukuk kurallarının uygulan­
m ası kabul olunur. Benzeyip benzemediği biçim indeki araştırm ad a
yapılan düşünsel çaba b ir yorum dur. Boşluk doldurm ada aynı ka­
nun içindeki b ir hükm e gidilebildiği gibi, başka b ir kanundaki hük­
m e de gidilebilir» dem ektedirler (4).
(1) «Lügâtta, benzemek ve bir şeyi diğer bir şeyle ölçmek manasına gelen
kıyas, hukuk ıstılâhm da sarih ve mahsus olan bir meselenin hükmünü,
aralarındaki m üşterek illet sebebiyle benzeri bir hadisede izhar etmek
ve aynı hükümle hükümlendirmektir.»
Ali Himmet BERKl, İslam H ukuku-1955 Sayfa 12.
(2) «Emevilerin devrinde fıkıh değişmez nitelikteki K ur’an ve sünnetten çı­
karılan değişmez bir düzendir. Değişmez kaynaklarda yani Kur’an ve
sünnette yeralmayan olaylar zamanla ortaya çıkmıştır. Bu olaylar değiş­
mez kaynakların aklî yorumuyla çözümlenmelidir. Bu çözüm fıkıha iki
ayrı kaynak kazandırmıştır. Bunlar icma ve kıyastır. Zamanla icma ve
kıyasın yerine içtihat kavramı kullanılmaya başlanılmıştır.»
Prof. Dr. Erdoğan GÖĞER, Hukuk Başlangıcı - 1976 Sayfa 83.
(3) Prof. Muhammed Ebu Zehra, îslâm Hukukunun Metodolojisi (Çeviren
Dr. Abdullah ŞENER, 1973 Sayfa 21-260).
(4) Prof. Dr. Öztekin TOSUN, Türk Suç Muhakemesi Hukuku - 1974 Sayfa
98.
AKDEMİR AKMUT
255
Bu görüşler, (Kıyası yasaklayıcı b ir hükm ün kanunlarda ve
anayasada bulunm adığı) gerekçesine dayanm aktadır (5).
Oysa aşağıda açıklanacağı gibi, b aşta anayasa olm ak üzere ül­
kemizdeki kanun tekniğinin dayanağı olan sistem ve gerekçeler
gözönünde tutulduğunda, (Kıyası yasaklayıcı b ir hüküm m evcut de­
ğildir) şeklinde b ir sonuca varılamaz.
M addi ceza hukukunda olduğu gibi, kıyası yasaklayan hüküm ­
lerin yargılam a usulü kanunlarında açıkça belirtilm em iş olması,
usulde kıyasın caiz olduğu şeklindeki görüşlerin başka b ir dayana­
ğım teşkil etm ekte ve «suç hukukunda şahsi hürriyetin korunm ası
kaygısıyla kıyas kabul edilmez. Kıyas, ceza koyan veya cezayı ağırlaş­
tıran m etinlerde caiz değildir. Bu yasağın sınırına girmediği için
m uhakem e hukukunda kıyasın m üm kün olduğu genellikle kabul
edilm iştir» denilm ektedir (6).
Böyle b ir sonuca varm aya 1961 ve 1982 tarihli Anayasalarımı­
zın getirm iş olduğu açık ve kesin ilkeden başka, m odern m uhake­
m e hukukunun (şahsi hürriyetlerin korunm ası) ile ilgili yapı özel­
liğinin ve m addi ceza hukukuyla olan bağlantısının m üsait olmadığı
kanısındayız.
D oktrindeki b u görüşlerin yanısıra, yargılam a usulünde kıya­
sın caiz olduğu yolunda Yargıtay kararların a da rastlanm aktadır.
III — ANAYASA YÖNÜNDEN İNCELEME
1924 Anayasasının 53. m addesinde (m ahkem elerin kuruluşu,
görev ve yetkileri kanunla gösterilir) denildiği halde 1961 Anayasa­
sının 136. m addesinde (m ahkem elerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılam a usulleri kanunla düzenlenir) denilm ek suretiy­
le (m ahkem elerin yargılam a usulleri) alanında da açık ve kesin b ir
ifadeyle (kanunilik ilkesi) kabul edilm iştir. Bu hüküm 1982 tarihli
Anayasamızın 142. m addesinde de aynen kabul edilm iştr.
Anayasamızda yeralan (mahkemelerin kuruluşu, görevleri ve
yetkileri) konusundaki kanunilik ilkesinin geçerli ve zorunlu oldu­
ğu ve kıyas yoluna gidilemeyeceği tartışm asız olarak kabul edildiği
halde, aynı m addede yeralan (mahkemelerin yargılam a usullerine)
(5) «Muhakeme hukuku alanında kıyas kuralı işler. Çünkü açık bir yasak
yoktur» Prof. Dr. Öztekin TOSUN, age. Sayfa 98.
(Ceza usulünde kıyas yasağı mevcut değildir» Prof. Dr. Faruk EREM,
Ceza Usulü Hukuku -1970 Sayfa 64.
(6) EREM age. Sayfa 94.
256
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
ilişkin açık ve kesin ilkeye rağm en kıyasın caiz olacağım ileri sür­
mek, herşeyden önce m addenin bütünlüğünü, temel felsefesini ve
bağlantısını zedeleyen uzlaşm az b ir çelişki olacaktır.
Ayrıca, böyle b ir yorum a, anayasam ızın tarih i gelişimi ve sis­
tem atiği de kesinlikle engeldir. Aksi takdirde 1924 Anayasası ile
1961 ve 1982 Anayasaları arasındaki farklılığın ve anayasal m etin­
lerdeki gelişmelerin tu tarlı b ir izahı ve gerekçesi olam ayacaktır.
Sayın Prof. Dr. N urullah KUNTER 1961 Anayasasının 136. m ad­
desindeki bu gelişme ile ilgili olarak, (kanunilikten m aksat, bizce
idari m uam elelerle düzenlemeye im kân verm em ektir) dem ekte­
dir (7).
Oysa, 1961 Anayasası, esasen İdarî m uam eleler ve tasarru fların
sınırlarını çizmiş, alanlarını ve niteliklerini gösterm iş olduğuna gö­
re, yargılam a usullerinin kanuniliğini kabul eden b u anayasa hük­
m ünü, (İdarî muam elelerle düzenlemeye im kân vermemek) şeklin­
de b ir gerekçeye dayandırm aya anayasam ızın tekniği ve sistem atiği
m üsait değildir.
Kaldıki, 1924 Anayasasının 53. m addesinde yalnızca m ahkem e­
lerin kuruluşu, görev ve yetkilerinin kanunla gösterileceğine ilişkin
hükm ün mevcut olduğu dönem de bile, m ahkem elerin yargılam a
usullerinin idari muam elelerle düzenlenmesi yoluna gidilmemiş ol­
duğuna göre, böyle b ir izah tarzının yasadışı eski b ir uygulamayı
önlemeye yönelik olduğunu kabul etm ek m üm kün değildir. Esasen
böyle b ir görüş, anayasa hukukunun kaynaklarına da uygun olm a­
yacaktır (8).
Aynı konuda Sayın EREM de (Anayasanın, yargılam a usulleri­
nin kanuniliği kaidesiyle suç ve cezaların kanuniliği arasındaki far­
kı, bu m addenin m etinlerinden çıkarm aya im kân yoktur. H erhalde
Anayasa, ceza usulünde kıyası dahi reddedecek derecede usulün
kanunla tesbitini istem ek gibi b ir ifrat içinde değildir) dem ekte­
dir (9).
(7) Prof. Dr. Nurullah KUNTER, Ceza Muhakemesi Hukuku -1974 Sayfa 380.
(8) «Hukuk kaide ve müesseseleri şekli kaynaklar vasıtasıyla formüllenmeden evvel hukuk hayatının geçtiği tabii ve içtimâi m uhit içinde somut
bir varlığa, b ir temele sahip olmaalrı, birer tabii sosyal realite veya ras­
yonel gerçekler ve psikolojik eylemler halinde yaşamaları icap eder. Zi­
ra aksi takdirde hukuk kaide ve müesseseleri havada kalan bir takım
şekiller, birtakım içi boş kalıplar olmaya mahkûmdur».
Prof. Dr. Hüseyin Nail KUBALI, Anayasa Hukuku Ve Siyasi Rejimler 1965 Sayfa 19.
(9) EREM, age. Sayfa 24.
AKDEMİR AKMUT
257
Kanımızca; m ahkem elerin kuruluşları, görev ve yetkileri, işle­
yişleri ve bu m ahkem elerde uygulanacak yargılam a usullerine iliş­
kin hüküm ler yeni anayasamız tarafından organik b ir bütünlük
içinde ele alınmış ve hepsi birden kanunilik ilkesine bağlanm ıştır.
Nitekim Sayın EREM kitabının başka b ir yerinde b u defa, (Anaya­
sanın 136. m addesine göre m ahkem elerin kuruluşu, görev ve yetki­
leri, işleyişi ve yargılam a usulleri kanunla düzenlenir. Bu hüküm ,
kanunsuz usul olmaz kaidesinin açık ifadesidir) dem ektedir (10).
Kaldıki, Anayasanın 142. m addesindeki bu ilke, yargı ile ilgili
diğer hüküm lerle de sıkısıkıya ilgilidir. Bu m addedeki kanunilik
ilkesinin sonucu olarak yargılam a usulünde kıyasın reddedilm iş ol­
m ası b ir «ifrat» değil, b ir uyum ve organik bütünlük icabıdır. Nasılki bir m ahkem enin kuruluşu, işleyişi, görev ve yetkileri (kıyas)
yoluyla tesbit edilemezse, o m ahkem ede uygulanacak olan yargılam a
usulleri de kıyas yoluyla tesbit edilemez ve yalnızca kanunla düzen­
lenir.
Sayın Prof. Dr. T uran Tufan YÜCE’nin de belirttiği gibi b u hu­
sus aynı zam anda HUKUK DEVLETÎ kavram ını da ilgilendirmek­
tedir : «Her devlet görüşünün ceza m uhakem esi hukukunda kendi­
ne göre izleri ve müesseseleri vardır. H ukuk devletinin, kendi an­
layışına ve am acına göre getirdiği ya da getirm ek m ecburiyetinde
olduğu esaslar nelerdir? başka b ir deyişle hukuk devleti anayasa­
sının, ceza m uhakem esi hukukundaki izleri ve akisleri hangileri­
dir? bu soru, ceza m uhakem esi usulü kanununun hukuk devleti
kurm a am acına bağlı b ir anayasa uygunluğunun m ünakaşası de­
m ektir.
M uhakeme hukukunun sadece form aliteden ibaret olmadığı,
şekilci hüküm lerin yanında m uhtevaya ilişkin önemli hüküm leri
ve konuları da içine aldığı bugün herkesçe anlaşılm ış b ir gerçektir.
Ceza m uhakem esi hukukunun m uhtevaya ilişkin hüküm lerinin b ir­
çoğu anayasanın büyük prensiplerindendir. Bu itibarla ceza m uha­
kemesi kanununu anayasanın b ir yürürlük kanunu sayan görüş doğ­
rudur» (11).
1924 Anayasasının 53. maddesiyle 1961 anayasasının 136. m ad­
desi arasındaki kapsam ve içerik farkının ifade ettiği gelişme ve di­
ğer m odern anayasaların bu konu ile ilgili hüküm leri gözönünde
tutulunca, yargılam a usullerinin kanuniliği ilkesinin anayasam ızda
(10) EREM, age. 94.
(11) Prof. Dr. Turan Tufan YÜCE, Ceza Muhakemesi Hukukunda Hukuk
Devleti Esasları.
258
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
yeralm asınm gerçek nedenleri daha çok açıklık kazanm aktadır. Ni­
tekim, 1942 tarihli URUGUAY Anayasasının 18. m addesi (K anunlar
yargılam aların usul ve form alitelerini tesbit ederler) hükm ünü ta­
şım akta, 1949 tarihli İSRAİL Anayasasının 13/6. m addesi (kanuni
usullere riayet olunm aksızın kim se yargılanamaz) dem ekte ve 1946
tarihli ARNAVUTLUK Anayasasında (Mahkemeler kanunlar gere­
ğince m uhakem e eder) hükm ü yeralm aktadır (12).
IV — YASAMA YETKİSİ YÖNÜNDEN
M ahkemelerin yargılam a usulerinin kanunla düzenlenmesinin
b ir anayasa buyruğu olduğuna ve kanunların nasıl yapılacağı ve
kanun koyma yetkisinin kaynağı anayasam ızda açıkça belirlendiğine
göre; yargılam a usulü kanunlarında boşluk olduğu ileri sürülerek
bu konularda kıyas yoluyla kaide koym ak yetkisinin hâkim e tanın­
ması, Anayasanın 6. m addesinde yeralan (hiçbir kim se veya organ
kaynağını anayasadan alm ayan b ir devlet yetkisi kullanamaz) ilke­
sine ters düşecek ve yasamayla yargı arasında b ir «tedahüle» yol aça­
caktır.
V — MUHAKEME HUKUKUNUN NİTELİĞİ YÖNÜNDEN
G ünüm üzün m odem hukuk anlayışı içerisinde m addî ceza hu­
kukuyla m uhakem e hukukunun sınırlarını kesin çizgilerle ayırm ak
m üm kün değildir. Özellikle devletin cezalandırm a yetkisi açısından
h er iki hukuk dalının birçok alanlarda içiçe b ir yapı görünüm ünde
olduğu b ir gerçektir. Bu bünye özelliği içerisinde (muhakeme hu­
kuku) yalnızca b ir alet (strum entalita) olarak değil, gerek görev ge­
rekse m orfoloji yönünden m uhakem e norm larının b ir b ü tü n ü ola­
rak kabul edilm ektedir.
Sayın KUNTER’in dediği gibi (gerçekten, bugün ceza m uhake­
mesi kanunları sadece şekiller ve form aliteler kanunu olarak kabul
edilm em ektedir. Ceza m uhakem esi kanunlarının, h a tta h er çeşit
m uhakem e kanunlarının şekillerden ve form alitelerden ayrı olarak
m addî m uhtevası olan kanunlar oldukları bugün artık anlaşılm ış­
tır) (13).
Esasen yargılam a yapm aksızın (suçlu) yu tesbit etm ek ve ce­
zalandırm ak m üm kün olm adığına ve bu tesbitin norm ları (yargı­
lam a usulleri) ni teşkil ettiğine göre, suçluluğu belirleyen norm lar,
(12) Dr. İlhan LÜTEM, Yeni Anayasalar -1954.
(13) KUNTER, age. Sayfa 6.
AKDEMİR AKMUT
259
m addî ceza hukukundaki suçu belirleyen norm lar kadar önem ka­
zanm aktadır.
Bu nedenle; suçluluğu tesbite yarayan norm ların, (kıyas yo­
luyla) seçilip uygulanm ası sonucunu doğuracak b ir sistem, bünye­
sinde (keyfilik) istidadını taşıyacak ve genellik, objektiflik, eşitlik
ilkelerine ters düşecektir.
M addi ceza hukukuyla m uhakem e hukukunun bu kad ar içiçe
b ir görünüm arzettikleri, h a tta m uhakem e hukukunu, ceza huku­
ku içerisinde kabul eden görüşlerin kuvvet kazandığı b ir ortam da
(kanunilik ilkesini) yalnızca m addî ceza hukukuna özgü b ir ilke ka­
bul ederek m uhakem e hukukunda kıyasın caiz olduğunu ileri sür­
mek, herşeyden önce temel hak ve hürriyetler yönünden büyük teh­
likeler taşıyacaktır.
Bu açıdan bakıldığında, (yargılama usullerinin kanuniliği) il­
kesini, (Kanunsuz suç ve ceza olmaz) ilkesinden ayırm aya ve biribirini tam am layan bu iki anayasal ilkeyi b ir b ütünlük içerisinde
kabul etmemeye im kân yoktur.
VI — KANUN TEKNİĞİ YÖNÜNDEN
H er kanunun düzenlediği belirli b ir alan vardır ve b ir kanun
diğer b ir kanunun bazı hüküm lerini kendi bünyesine alm ak istedi­
ği takdirde, tek rarlard an kaçınm ak amacıyla o hüküm lere (atıf) da
bulunur.
Nitekim ülkemizde geçerli olan kanun tekniği gereği olarak
yargılam a usulü kanunlarım ız, atıfta bulunm ak suretiyle başka ka­
nunlardaki birçok norm ların kendi uygulam a alanlarında da geçer­
liliğini kabul etm işlerdir.
Meselâ, 353 sayılı Askeri M ahkemelerin K uruluşu ve Yargılama
Usulü K anununun 61, 65, 68, 93, 97, 257 ve 258. m addelerinde Ceza
M uhakemeleri Usulü Kanununa, 142 nci m addesinde Basın K anu­
nuna, 164. m addesinde Nüfus Kanununa, 183. m addesinde Tebligat
K anununa, 186 ve 187. m addelerinde ise İcra ve İflâs K anununa atıf­
ta bulunulm uştur.
Ceza M uhakemeleri Usulü K anununun 35. m addesinde de Hu­
kuk M uhakeme Usullerinin tebligata ait hüküm lerine ve 65. madde­
sinde ise, kendi bünyesi içindeki b ir önceki faslın bazı hüküm lerine
atıfta bulunulm uştur.
(Usulde kıyas caizdir) görüşüyle hareket edildiği takdirde ka­
nunlarım ızda yeralan bu atıf yolunun izahı m üm kün olm ayacaktır.
260
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
Zira, m adem ki hâkim kendiliğinden kıyas yoluyla b ir başka kanu­
nun bazı hüküm lerini uygulayabilecektir, ayrıca atıf suretiyle b ir
norm başka b ir kanun bünyesinde yürürlük ve uygulama im kânı
sağlayan kanun tekniğine neden lüzum görülm üştür. CMUK. nun
5. m addesinde, birlikte görülen davalarda takip edilecek yargıla­
m a usulü bile belirlenm iş olduğuna göre, 1961 Anayasasının 136.
ve 1982 Anayasasının 142. maddesiyle anayasal b ir düzeye çıkarıl­
mış olan (Yargılama usullerinin kanuniliği) ilkesinin, esasen bu
anayasal hüküm den önce de geçerli olduğu ve (kıyasen) uygulama­
nın m üm kün bulunm adığı görülm ektedir.
Keza (kıyas) yoluyla uygulama yapılabilmesi, bu (kanun tekni­
ğinin ve sistem atiğinin gereği olarak) kanunlarda açıkça belirtilen
konularda olabilecektir. Nitekim B orçlar K anununun 322. m addesi
bu konuya örnek olarak gösterilebilir (14).
VII — GENEL KANUN - ÖZEL KANUN YÖNÜNDEN
Y argıtay'ın b ir kararında kıyas uygulam asının genel kanun-özel
kanun ayırım ına dayandırıldığı görülm ektedir. Bu içtihatla ilgili
olarak Sayın EREM (Başka b ir usul dalında mevcut bir kaide, sa­
rah at bulunm ayan ahvalde Ceza H ukukuna intikal ettirilebilir. Bu
sebeple, ceza usulünde hüküm bulunm ayan b ir konuda, meselâ hu­
kuk usulü kanununun b ir hükm ünü tatbik etm ek m üm kündür. Bu
im kân, hukuk usulü kanununun Ceza Usulü K anununa göre um um i
kanun olduğundan değildir. Temyiz M ahkemesinin bazı kararların ­
da hukuk usulü kaidelerinin ceza sahasında da tatb ik edilebileceği
Umumi K anun - H ususi K anun m ünasebetiyle izah edilm iştir. Ne­
tice doğru fakat bu gerekçe isabetsizdir. H ukuk usulü kaideleri ce­
za usulünde sadece kıyas yoluyla tatbik olunur) dem ektedir (15).
Biz hem Yargıtay'ın gerekçesine hem de Sayın EREM 'in bu izah
tarzına katılam ıyoruz. Çünkü, H ukuk Usulü M uhakemeleri K anu­
nunun Ceza M uhakemeleri K anununa göre «genel kanun» olduğu
görüşü, b ir doktrin tartışm asından ileri gitmediği gibi, genel ka­
nun - özel kanun ayırım ına dayanılarak b ir ceza m ahkem esinde
(14) Malî konularda da bir hakkın ortadan kaldırılmasında olduğu gibi ka­
nunen bir hak doğuran hükümlerde de kıyasın geçerli olamayacağı ka­
bul edilmiştir. Danıştay 12. Dairesi’nin 30.1.1969 tarih, E. 68/2090, K. 69/
191 sayılı kararında «mali konularda, düzenleyici tasarruflarda açık bir
hüküm bulunmadıkça ilgili lehine mali bir hak doğması ve malî hü­
kümlerin kıyas yoluyla başka olaylara uygulanmasının hukuken müm­
kün bulunmadığı» görüşü belirtilmiştir.
(15) EREM, age. Sayfa 64.
AKDEMİR AKMUT
261
hukuk usulünün kıyas yoluyla uygulanm asına herşeyden önce m ah­
kem elerin (kuruluş, işleyiş, görev ve yetki) sahalarını ayıran ilkeler
engeldir. Zira, bü tü n m ahkem elerin (hukuk, ceza, askeri m ahke­
m eler ve idari m ahkemelerin) kuruluş ve işleyişleriyle görev ve yet­
ki sahalarının sın ırlan kanunlarla belirlenm iş ve h er m ahkem enin
uygulam a sahasında hangi usullerin geçerli olacağı kanunlarla gös­
terilm iştir. Bu kanunlarda, başka b ir kanuna atıfta bulunulm am ış
ise, sübjektif ölçülere göre kıyasen yapılacak bu uygulama, başta
Anayasa olm ak üzere kanun tekniğine ve sistem atiğine kesinlikle
ters düşecektir.
Nitekim, mülga 24 Aralık 1966 gün ve 521 sayılı Danıştay Ka­
nununun 88. m addesinde (Bu kanunda hüküm bulunm ayan husus­
larda H ukuk Usulü M uhakemeleri K anununun um um i hüküm leri
uygulanır) hükm ü yer alm ıştır. Bu kanunu değiştiren 6 Ocak 1982
gün ve 2575 sayılı Danıştay K anununun 81. m addesinde Ceza Muha­
kem eleri Usulü K anununa atıfta bulunulduğu gibi, îd ari Yargı ko­
nusunda m üstakil b ir yargılam a usulü kanunu kabul edilmiş, 6 Ocak
1982 gün ve 2577 sayılı îd a ri Yargılama Usulü K anunu ile yeni b ir
düzenlemeye gidilm iştir. (îdari Yargılama Usulü)nü düzenleyen bu
kanunun 31. m addesinde ise (Hukuk Usulü M uhakemeleri Kanunu
ile Vergi Usul K anununun uygulanacağı haller) açık b ir şekilde ve
(ATIF) suretiyle bu kanunun bünyesinde yer alm ıştır.
Keza, 4 Temmuz 1972 gün ve 1602 sayılı Askeri Yüksel îd are
Mahkemesi K anununun mülga 56. maddesinde, (Bu kanunda
aksine hüküm bulunm ayan hallerde Danıştay K anunu ile H ukuk
M uhakemeleri Usulü K anunu hüküm leri kıyasen uygulanır) denil­
mek suretiyle kıyasen uygulam anın bile kanunla belirleneceği ve
açık b ir atıfla düzenlenmesi gerekeceği kabul edilm iştir.
Bu m addede yapılan değişiklikten sonra da (îd ari Yargılama
Usulü K anunu ile H ukuk Usulü M uhakemeleri K anununa) atıfta bu­
lunulm uştur.
21 Şubat 1967 tarih ve 832 sayılı Sayıştay K anununun 79. m ad­
desinde, (Kanun yollarına başvurm a hallerinde bu kanunda yer
alm am ış olan hususlar hakkında H ukuk Muhakemesi Usulleri Ka­
nununun ilgili hüküm leri uygulanır) denilmek suretiyle atıfta bu­
lunulm uştur.
30 Ocak 1950 tarihli ve 5521 sayılı îş Mahkemeleri K anununun
15. m addesinde de (Bu kanunda sarahat bulunm ayan hallerde Hu­
kuk M uhakemeleri Usulü K anunu hüküm leri uygulanır) ilkesi yer
alm ıştır.
262
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
Mülga 22 Nisan 1962 tarihli ve 44 sayılı Anayasa M ahkemesinin
K uruluş ve Y argılam a Usulleri H akkm daki K anunun 34. m addesin­
de, (Anayasa Yüce Divan halinde çalışırken yürürlükteki kanunlara
göre duruşm a yapar ve hüküm verir) denildiği gibi, b u kanunu de­
ğiştiren 10 Kasım 1983 tarihli K anunun 35. m addesinde de aynı atıf­
ta bulunulm uştur.
Eğer H âkim kendiliğinden ve kıyas yolu ile başka b ir kanunu
uygulayabilseydi, o zam an b u (atıf) ların hiçbir gereği ve gerekçesi
olm ayacaktı.
Bu nedenlerle, b ir m ahkem enin uygulam a alanına ait olan norm ­
ların başka b ir m ahkem enin uygulam a alanına aktarılabilm esi için
(atıf) yolunun gösterilm iş olm ası zorunludur.
Anayasamızda (Uyuşmazlık Mahkemesi) şeklinde b ir kurulu­
şun öngörülm üş olm ası (bir yönüyle) b u kanunilik sistem inin gere­
ğidir.
Bu konuda Sayın Prof. ERMAN şöyle dem ektedir. (Askeri Mah­
kem eler K uruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, Ceza M uhakeme­
leri K anununa nisbetle özel b ir kanun olarak kabul edilir. Ancak,
Askeri Yargılam a Usulü K anununun çeşitli hüküm lerini gözönünde
tu tarsak bu m ütelâanın pek o kad ar yerinde olm adığını kabul zo­
ru n d a kalırız. Gerçekten Askeri Yargılama Usulü K anununda, b ir
konuda hüküm bulunm ayan hallerde Ceza M uhakemeleri Usu­
lü K anununun uygulanacağına d air genel b ir kural yer almış de­
ğildir. Buna karşılık aynı kanunun çeşitli m addelerinde CMUK.
nun hüküm leri gereğince işlem yapılacağına dair hüküm vardır.
Meselâ 61, 68. m addelerde bu yolda a tıfla r bulunm aktadır. As­
keri Y argılam a Usulü K anununun, b ü tü n usulü hüküm leri ihtiva
eden b ir kanun olduğu gözönünde tutulduğu takdirde, Ceza Muha­
kem eleri Usulü K anununun ancak yukarıda m isallerini gösterdiği­
miz atıfların varlığı halinde ve atfın kapsam ı içinde uygulanabile­
ceğini, binnetice atfı bulunm adığı takdirde, Askeri Yargılama Usu­
lü K anununda sarah at bulunm ayan hallerde Ceza M uhakemeleri
Usulü K anununun genel kanun sıfatıyla uygulanamayacağı sonucu­
na varm ak gerekir) (16).
VIII — YORUM VE AMAÇ YÖNÜNDEN
(Yargılama usulü sahasında) başvurulan (kıyas), aslında b ir
m addenin yorum u değil, b ir boşluğu doldurm ak gayretiyle başvu­
rulan b ir nev’i yasam a faaliyeti niteliğindedir.
(16) Prof. Dr. Sahir ERMAN, Askeri Ceza Hukuku - 1970, sayfa 300.
AKDEMİR AKMUT
263
Kıyas ve yorum un kapsam ve içerikleri konusunda Sayın Prof.
VELÎDEDEÖĞLU şöyle dem ektedir : «Bir hukukî m ünasebete, ona
yakın m ünasebetleri nizamlıyan b ir kaidenin tatbikine kıyas denir.
Bunu yorum ile karıştırm am ak lâzımdır. Çünkü kıyas, b ir hukuk
kaidesinin hakiki ruh ve m anasını bulm ak demek olmayıp, herhan­
gi hukuki b ir hadiseye, ona yakın diğer hadiseye tatb ik olunan kai­
denin tatbiki dem ektir» (17).
«Genişletici b ir yorum dan da ileri giden b ir m antık ameliyesi» (18) olduğu kabul edilen kıyasın m uhakem e hukukunda ge­
çerli olduğunu savunan görüşler, teknik ve hukuki dayanaklar­
dan ziyade (pratik fayda) varsayım ına dayanm aktadır. Oysa, ka­
nunlardaki boşlukların yasam a faaliyetiyle doldurulm ası ve ihti­
yaçların, anayasanın koyduğu ilkeler içerisinde karşılanm ası m üm ­
kün iken, keyfiliğe, şahsiliğe ve usul anarşisine yol açacak istidat­
ları esasen bünyesinde taşıyan kıyas yoluna gidilmesi sonuçta bu
p ratik fayda düşüncesine de aykırı olacaktır.
Nitekim, sosyolojik hukuk ilmi teorisine yöneltilen eleştirilerin
b u alanda da bahis konusu olduğunu belirtm ek isteriz. Sayın Prof.
Dr. Erdoğan GÖĞER’in de işaret ettiği gibi «yargıcı yasa ile denk
ve h atta yasanın üstünde görmek subjektivizm e yol açacaktır. Bu
tutum yargıcın yasa koyucudan daha az hata yapacağı varsayım ını
içerm ektedir. Bu varsayım ın doğruluğu çok şüphelidir. Yargıcın da
yasa koyucu kadar h ata yapm ası olasılığı vardır. Yargıca üstünlük
tanım ak b ir yandan subjektivizm e yol açm akta, diğer yandan h ata
olasılığını ortadan kaldırm am aktadır. Sosyolojik hukuk ilmi teorisi
önemli b ir hususu karıştırm aktadır. Yasa yapm a ile yasa yorum la­
m a ve uygulama olayları içiçe sokulm aktadır. H ukuk alanında yar­
gıç ile yasa koyucunun görev ve yetkileri arasındaki sınır ortadan
kalkm aktadır. H ukukun üstünlüğü ilkesinin işleyebilmesi için yar­
gı ile yasam a arasındaki sınırın korunm ası zorunludur. H ukukun
üstünlüğü ilkesinin işlerliği için yargı ile yasam anın birbirlerini sü­
rekli olarak denetlem eleri gereklidir» (19).
Usulde kıyasın ciz olduğunu kabul eden görüşlerin dayandığı
diğer b ir gerekçe ise «Hâkim açılmış b ir davaya bakm ak zorunda­
dır. H ukukta boşluk olduğu için bu davaya bakam ayacağını ileri sür­
mesi kabul olunamaz» (20). düşüncesinden kaynaklanm aktadır.
(17)
(18)
(19)
(20)
Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELÎDEDEÖĞLU, Medeni Hukuk - 1956 sayfa 37.
EREM, age. sayfa 64.
GÖĞER, age. sayfa 164-165.
TOSUN, age. sayfa 98.
264
YARGILAMA USULLERİNİN KANUNİLİĞİ SORUNU
Anayasamızın 36. m addesindeki (hiçbir m ahkem e görev ve yet­
kisi içindeki davaya bakm aktan kaçmamaz.) ilkesi bu düşüncenin
dayanağı olamaz. Çünkü b ir mahkem e, önüne getirilen her davaya
değil yalnızca (görev ve yetkisi içindeki) davalara, kanunlarla dü­
zenlenmiş olan yargılam a usulleri çerçevesinde bakacaktır. M ahke­
m elerin görev ve yetkileri kanunla düzenleneceğine göre, görevli ve
yetkili olduğu kanunda yazılmayan hallerde nasılki b ir mahkeme
kıyasen kendisini yetkili ve görevli sayamazsa, başka b ir sahayı dü­
zenleyen yargılam a usulünü de kıyas yoluyla kendi m ahkem esinin
yargılam a usulleri içersine dahil edemez.
K aldıki (usul hukukunda boşluk bulunm ası) hususu, takdiri
ve izafi b ir kavram dır.
Sayın EREM, «herhalde Anayasa, Ceza Usulünde kıyası dahi
reddedecek derecede usulün kanunla tesbitini istem ek gibi b ir ifrat
içinde değildir.» dedikten sonra, «Buna m ukabil Anayasanın usulde
keyiflilikten kaçınm asını istediği pek açıktır. H er yargıcın kendine
göre b ir usulü olamaz» diyerek b ir kuşkusunu belirtm ektedir (21).
Oysa, Y argılam a Usullerinin kanuniliği ilkesine uyulm adığı ve
m uhakem e hukukunda kıyas yoluna gidildiği takdirde objektiflik,
genellikle ve eşitlik ilkelerinin yerini ister istemez keyfilik alacak
ve «her yargıcın kendine göre b ir usulü» olacaktır. Çünkü bu sonuç,
keyfilik ve şahsilik istidadı taşıyan kıyas sistem inin bünye özelli­
ğinden kaynaklanm aktadır.
Ayrıca, (İstisnaî ve sınırlayıcı norm larda) kıyasın yasak olduğu
şeklindeki b ir sınırlam a da b u-sonucu değiştirem eyecektir. Çünkü
b ir hükm ün (istisnaî ve tahdidi) olup olmadığı hususu dahi kıyas
sistem i içerisinde b ir subjektivizm e ve izafiyete bağlı olacaktır.
IX — S O N U ç
Ülkemizdeki kanun tekniği ve sistem atiğinin zorunlu b ir sonu­
cu ve Anayasanın 142. m addesinin buyurucu b ir hükm ü olan (Yar­
gılam a usullerinin kanuniliği) ilkesini (kazuistik yöntem e sıkısıkıya bağlılık) şeklinde suçlam ak da isabetli olm ayacaktır.
Zira, unutulm am alıdır ki, yargılam a usullerinin kanuniliği il­
kesi, herşeyden önce kişilerin hak ve özgürlüklerinin objektif esas­
lara bağlanm ası düşüncesinden kaynaklanm akta ve b ir anayasal
zorunluluk olarak yalnız m ahkem eleri ve hâkim leri değil, yasam a
organını da objektif, genel ve eşit ilkelere bağlı kalm aya zorlam ak­
tadır.
(21) EREM, age. sayfa 24.
İCRA VE İFLAS HUKUKU
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI
(İİY. m. 67)
Talih UYAR (*)
İcra ve İflas Yasasının 67. maddesinde, borçlunun itirazı ile dur­
m uş olan i l a m s ı z t a k i b e tek rar devam edilebilmesi için,
alacaklıya tanınan olanaklardan birisi olan itirazın iptali davası dü­
zenlenmiştir.
• I — Borçlunun, hakkındaki i l â m s ı z t a k i b e süresi
(İİY. mad. 62/1) içinde yaptığı i t i r a z ile takip d u ru r (İİY. mad.
66).
İtiraz üzerine duran takibin sürdürülebilm esi için, borçlunun
itirazının hüküm süz hale getirilm esi (hüküm den düşürülm esi) ge­
rekir. Alacaklı, bu am açla şu yollardan birine baş vurabilir :
a) İtrazm kendisine tebliğinden itibaren b i r y ı l i ç i n d e mahkemeye başvurarak, genel hüküm ler çerçevesinde alaca­
ğının varlığını kanıtlayarak —ve az sonra belirteceğimiz diğer ko­
şullar da gerçekleşmişse, % 15 icra inkar tazm inatı da isteyerek—
itirazın iptali davası'nı açar (mad. 67/1, II).
b) İtirazın kendisine tebliğinden itibaren a l t ı a y i ç i n d e Tetkik M erciine başvurarak, itirazın —kesin ya da geçici ola­
rak— kaldırılması’nı ister (mad. 67/IV, 68, 68a, 170/11, 269/III).
c) İtirazın kendisine tebliğinden itibaren b i r y ı l g e ç ­
t i k t e n
s o n r a , mahkemeye başvurarak, genel hüküm ler
çerçevesinde alacak ( = eda = tahsil) davası açabilir (mad. 67/V).
B orçlusu hakkında yaptığı «ilamsız takibi «itiraza uğrayan
alacaklının, belirttiğim iz bu üç başvuru hakkına sahip olduğu ko­
nusunda doktrinde (1) hiçbir duraksam a yoktur. Esasen, alacaklı­
(*) Avukat.
1 — KURU, B. İcra ve İflâs Hukuku, sh. 165; 174 - ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hu­
kuku, sh: 115 - BERKİN, N. İcra Hukuku Rehberi, sh: 419 - POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukuku, sh: 178.
266
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
nın belirtilen bu hakları, ÎÎY. mad. 67’de açıkça öngörülm üştür.
D oktrinde duraksam a konusu olan husus, b u nlara ek olarak, ala­
caklının «itirazın kendisine tebliğinden itibaren b i r y ı l i ç i n d e» itirazın ip ta lin i istemeksizin —dolayısı ile % 15 icra inkâr
tazm inatı istem inde bulunm adan ve davanın kaybı halinde karşı ta­
rafa da % 15 icra inkâr tazm inatı ödem ek zorunda kalm adan— b ir
e d a ( t a h s i l i ) d a v a s ı açabilm e hakkına» sahip olup ol­
m adığıdır. Doktrinimizde, ilk kez sayın ÇAĞA (2), «alacaklının, öde­
me em rinin kendisine tebliğinden itibaren, b ir yıl içinde de, «itira­
zın iptali» istem inde bulunm aksızın, b ir «eda (tahsil) davası» aça­
bileceğini» belirtm iştir. Bu görüşe göre, «itirazın iptali» davasını
açan alacaklı, «inkar tazm inatı»na hüküm alm ak şansına sahip ol­
duğu gibi, davayı kaybettiği taktirde, aynı m ik tar tazm inata m ah­
kûm edilm ek tehlikesi ile de karşı karşıyadır. Bu nedenle, ilamsız
takip talebi itiraza uğrayan ve elinde ÎÎY. mad. 68’de yazılı belge­
lerden biri bulunm ayan yahut da davayı kazanm a şansı zayıf bulu­
nan alacaklı, itirazın iptali davası açıp davayı kaybettiği tak tird e
karşı tarafa % 15 icra in k ar tazm inatı ödem ektense, davayı kaybet­
mesi halinde «icra inkar tazm inatı» ödem ekten kurtulm ak için, «tah­
sil (eda) davası» açacaktır, daha doğrusu böyle b ir dava açabilm e
hakkına sahip olm alıdır. Alacaklının, —ödeme em rinin kendisine
tebliğinden itibaren b ir yıl içinde— açtığı davanın «itirazın iptali»
davası mı yoksa «tahsil (eda) davası»mı olduğu, dava dilekçesinin
«sonuç (neticei talep) «kısm ından anlaşılacaktır. Davacı, açıkça
«itirazın iptali»ni istemişse, bu dava «itirazın iptali davası», b u n a
karşın davacı «alacağın hüküm altına alınm asını, tahsilini» istem iş­
se, bu dava «eda (tahsil) davası»dır... Ayrıca, m ahkem e, davacının
açıkça «tahsil» davası açtığı durum larda, bu davayı «itirazın iptali»
davası olarak nitelem ek ya da «açılan tahsil davasında, itirazın ip­
tali davasının da bulunduğunu» yani birinci davanın İkincisini de
içerdiğini kabul ederek, davanın reddi halinde, davacıyı —tahsil
davası açarak kaçınm ak istediği— % 15 tazm inatı ödemek tehlikesi
ile karşı karşıya bırakam az... Ayrıca, «itirazın iptali» davası nitelik
bakım ından —doktrinde genellikle kabul edildiğinin (3) tersine—
b ir e d a d a v a s ı olmayıp t e s b i t d a v a s ı d ı r . İti­
razın iptaline ilişkin olan ilam da b ir «tahsil ilamı» değildir, «tes­
b it ilamı»dır. İtirazın iptali ilam ı'nın s a d e c e «yargılama gi­
2 — ÇAĞA, T. Ödeme Em rine itirazın İptali Davasına Dair (BATÎDER,
1976, C: VIII, S: 3, sh: 23 - Aynı görüşte; OKÇUOĞLU, Y. (Bkz.; HGK.
21.11.1979 T. E: 1977/4 - 993, K: 1378 sayılı kararın karşı oy yazısı) (Bknz:
UYAR, T. İcra Hukukunda Şikayet ve İtiraz, sh: 242 vd.).
3 — Bknz: Aşağıda dipn. 9.
TALİH UYAR
267
derlerine ve inkâr tazm inatı»na ilişkin bölüm ü, «eda (tahsil) ila­
m a d ır...
Sayın ÇAĞA tarafından, doktrinim izde ilk kez ortaya atılan bu
ilginç görüşe sayın POSTACIOĞLU tarafından şu eleştiri (4) yönel­
tilm iştir: «îtirazm iptali» davası açm a şıkkını seçen alacaklı eğer
ayrıca «icra inkar tazm inatı»na hükm edilm esini istememişse, m ah­
kemece icra inkar tazm inatına hükmedilmez. Çünkü, icra in k ar
tazm inatı’na hükm edilebilm esi için —diğer koşullar arasında—
«istem» koşulu da v ardır... Ayrıca, alacaklı, itirazın tebliğinden iti­
baren b i r y ı l i ç i n d e , mahkemeye başvurup «alacağın
ödetilm esini (tahsilini) ve % 15 icra inkar tazm inatına hükm edilm e­
sini» isteyince, dava dilekçesinde «itirazın iptali» istenm iştir di­
yerek, davacının dilekçesinin sonuç kısm ında «itirazın iptali» söz­
cüklerini kullanm am ış olduğu gerekçesiyle, «icra inkar tazm inatı »na
hükm edilm em esi m üm kün değildir. Çünkü «eda (tahsil) davası», zo­
runlu olarak «hakkın tesbiti»ni —yani, itirazın iptali ve alacağın tes­
biti istemini»de içerir...
Görüşüne karşı yöneltilen bu eleştiriyi sayın ÇAĞA, şöyle cevap­
landırm ıştır (5) : İtirazın iptali davasını kaybeden alacaklının, icra
inkar tazm inatı ödemeye m ahkûm edilebilmesi için —mad. 6 7 /II’de
de açıkça belirtildiği gibi— «alacaklının takibinde haksız ve kötüniyetli olması» ve «diğer tarafın (yani borçlunun) icra inkar tazm i­
natına hükm edilm esini istem iş olması» gerekli ve yeterlidir. Ayrı­
ca, davacının, dava dilekçesinde «davalının % 15 icra in k ar tazmi­
natı ödemeye m ahkûm edilmesini» istemiş olm asına gerek yoktur.
Şu halde, «itirazın iptali davası»nı açan alacaklı, —kendisi dava
dilekçesinde istemem iş bile olsa— davayı kaybettiği taktirde —kar­
şı tarafın (borçlu - davalının) istem iş olm ası halinde— yargılam a
giderleri yanında karşı tarafa «icra inkar tazminatı» ödem ekten
kurtulam ayacaktır. îşte bu nedenledir ki, takibinin itiraza uğra­
m ası üzerine mahkemeye başvurm ak zorunda olan ve sonunda %
15 icra inkar tazm inatına m ahkûm edilmek tehlikesini göze alam a­
yan ve icra inkar tazm inatı istem inden de vazgeçmeye hazır olan
alacaklıya b ir yol gösterm ek gerekir. Bu yolda, «eda (tahsil) dava­
sı» açm a yoludur.
Sayın ÇAĞA’nm az önce özetlediğimiz görüşünü sayın POSTA4 — POSTACIOĞLU, 1. İcrada İnkar Tazminatı Üzerine Düşünceler ve Bazı
İhtilaflı Noktalar (BATİDER, 1978, C; IX, S: 4, sh: 23 vd).
5 — ÇAĞA, T. Yine «Ödeme Emrine İtirazın İptali Davasına Dair» (BATİDER, 1979, C: X, S: 2, sh: 371 vd.)
268
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTAIİ DAVASI (İİY. m. 67)
CIOĞLU şöyle cevaplandırm ıştır (6) : «İtirazın iptâlî davası» açan
alacaklı, eğer «inkar tazm inatı istememişse, sırf kötüniyetli olduğu
için «borçlunun talebi üzerine —borçlu lehine— % 15 inkâr tazm i­
natına hükm edilem ez... Alacaklı, inkar tazm inatı istemedikçe, borç­
luyu «% 15 götürü tazm inat (inkâr tazminatı)» müeyyidesine ma­
ruz bırakm adığı için, kendisinin de uygun b ir denge fikrinin ger­
çekleştirilm esi isteniyorsa, m ukabil götürü tazm inat (inkar tazmi­
natı) tehlikesinden korunm ası lâzım dır...
Bu görüşlerden hangisi doğrudur? Hamsız takibi itiraza uğra­
yan alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde,
«itirazın iptali» davası yanında, «eda (tahsil) davası» da açm a hak­
kına sahip m idir? Daha açık b ir deyişle, «icra inkar tazm inatı» is­
tem eden ve davayı kaybettiği taktirde karşı tarafa da «icra in k ar
tazm inatı» ödem ek zorunda kalm adan, alacaklı, itirazın tebliğinden
itibaren b ir yıl içinde, borçlusu hakkında b ir «eda (tahsil) davası
açabilir mi? Kanımızca, bu yol İİY. mad. 67’de açıkça düzenlenmiş
değildir. Alacaklıya, «icra inkar tazm inatı» istem eden ve davayı
kaybettiiğ taktirde karşı tarafa ayni tazm inatı ödemek zorunda kal­
m adan b ir dava hakkı tanınm ası yerinde olur. Ancak, bu dava hakkı
mad. 67/V ’de, alacaklıya» «itirazın kendisine tebliğinden itibaren
b i r y ı l g e ç t i k t e n s o n r a » tanınm ıştır. Alacaklı, b i r
y 1 1 beklem eden de böyle b ir dava açabilir mi? Biz, b u süre içinde,
alacaklıya böyle b ir dava hakkının —yasa yapıcı tarafından— tanın­
mış olm adığını ve yorum yoluyla b ir dava hakkının tanınam ayaca­
ğını sanıyoruz. Ayrıca, dava dilekçesinin sonuç kısm ına bakılarak,
davacı - alacaklının «itirazın iptali»ni istem iş olm ası halinde b u da­
vanın «itirazın iptali davası», «alacağın ödetilm esi»ni istem iş olma­
sı halinde ise «eda (tahsil) davası» olduğunu söyleyebilmek h er za­
m an m üm kün olmaz. Çünkü, u y g u l a m a d a , davacı - alacak­
lıların çok kez her iki isteğe de dava dilekçelerinde yer verdiklerini
görüyoruz. «Örneğin, davacı, dava dilekçesinin sonuç kısm ında;
«... borçlunun haksız olan i t i r a z m ı n i p t a l i n e , % 1 5
i c r a i n k â r t a z m i n a t ı’m n ve takip ve dava konusu a l a ­
c a ğ ı n ö d e t i l m e s i n e (tahsiline)...» k a ra r verilmesini is­
temişse, bu dava nasıl nitelendirilecektir? Sayın ÇAĞA’nm görüşü­
ne katılan sayın OKÇUOĞLU (7) «... İtirazın iptali de istenm iş olsa,
eda davalarında ya tahsile hükm etm em ek ve inkar tazm inatı ver­
m ek veya inkar tazm inatı verm eden tahsile hükm etm ek gerekir»
6 — POSTACIOĞLU, 1. Ödeme Emrine İtirazın İptali Mevzuunda Bazı Za­
ruri Açıklamalar (BATÎDER, 1980, C: X, S: 4, sh: 971 vd) - POSTACIOGLU, î. a.g.e. sh: 187 vd.
7 — OKÇUOĞLU, Y.a.g. Huk. Gen. Kur. Kararı, karşı oy yazısı.
269
TALİH UYAR
diyerek, soruna b ir çözüm getirm em ektedir. Çünkü, bu durum da
«ne şekilde» ve «niçin o şekilde» k arar verileceği belirtilm em iştir.
Belki, bu tü r ikili istem karşısında «davacıdan istem lerinden biri­
sinden vazgeçmesi yani 'davasını, istem lerinden birine hasretm esi'
istenm eli ve ona göre davaya bakılm alıdır» diye düşünülebilir. Bu
tü r uygulama, kuşkusuz davacıları güç durum da bırak ır ve olumsuz
etkiler yapar. Çünkü, davacı - alacaklının, m ahkem ede «ben dava­
mı kazanacağımı yani alacağımı kanıtlayacağım ı pek bilemiyorum,
bu nedenle, borçlunun itirazının iptalini istem iyorum sadece alaca­
ğımın varlığını kam tlayabilirsem , bunun ödetilm esine k arar verin»
demesi pek kolay olmaz.
Alacaklıya, itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren, b ir
yıl içinde «eda (tahsil) davası» açm a hakkı tanım ak istense idi, ya­
sada bu husus açıkça belirtilirdi, «icra inkâr tazminatı» istem eden
ve davayı kaybetm esi halinde karşı tarafa da böyle b ir tazm inat
ödem ekten kurtulm ak isteyen alacaklının yapacağı tek, şey, izle­
yeceği tek yol, «itirazın kendisine tebliğinden itibaren b ir yılın geç­
mesini» beklem ektir.
Bu konu ile ilgili olarak şu hususu da belirtelim ki, Yargıtay
(8) alacaklının dava dilekçesinde açıkça «itirazın iptali» (ya da «iti­
razın kaldırılm ası»)nı istememiş olsa bile, «alacağın tahsili» ve «ic­
ra inkâr tazm inatı »na hükm edilm esini istemiş olması halinde, icra
inkâr tazm inatına hükm edilm esi g e r e k t i ğ i n i , —«itirazın ip­
tali istemi, alacağın tahsili hakkm daki davanın kapsam ı içinde bu­
lunm aktadır» gerekçesiyle— belirtm iştir.
• II — îlâm sız icra takibi itiraza uğrayan alacaklının elinde,
ÎYY. mad. 68 ve 68/a daki belgelerden biri bulunuyorsa, itirazın
kendisine tebliğinden itibaren b i r y ı l i ç i n d e alacaklı yuka­
rıdaki i k i s e ç e n e k t e n birisini seçmekte serbesttir. Yani, di­
lerse «itirazın iptali» için m ahkemede dava açar (mad. 67) dilerse
«itirazın kaldırılması» için Tetkik Merciine (ÎÎY. mad. 68, 68/a)
başvurur.
Eğer, alacaklının elinde, ÎÎY. mad. 68 ve 68/a'daki belgelerden
biri yoksa, alacaklı Tetkik M erciinden «itirazın kaldırılm asını is­
temeyip, bu kez s a d e c e m ahkemede «itirazın iptali» davasını
açabilir.
8 — Bknz: HGK. 26.9.1980 T. E: 1980/11-2004, K: 2181-HGK. 21.11.1979 T. E:
1977/4-993, K: 1378- 11. HD. 20.1.1975 T. 85/233-4. HD. 28.12.1970 T.
9715/9875 (Bknz: UYAR, T. a.g.e. sh: 240 vd.).
I
270
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
1ÎY. mad. 68 ve 68/a'daki belgelerden birine sahip olan alacak­
lının, bu belgeye dayanarak, Tetkik Merciinden «itirazın kaldırılma^
sı» istem inde bulunm asının, kendisini daha çabuk sonuca ulaştı­
racağı, bu nedenle m ahkem eden «itirazın iptali» istem inde bulun­
m akta hukuki y arar bulunm adığı ileri sürülebilirse de, Tetkik Mer­
ciinin «itirazın kaldırılm ası»na ilişkin kararının m addi anlam da
k e s i n h ü k ü m teşkil etm ediği anım sanırsa, «itirazın kaldırıl­
ması» için Tetkik Merciine başvurm a hakkı olan alacaklının, buna
rağmen, «itirazın iptali» için mahkemeye başvurm akta hukuki ya­
rarı bulunduğu kabul edilm elidir (9).
Alacaklı seçim hakkını «itirazın iptali» istem inde bulunarak
kullandıktan sonra, dava devam ederken, bu yolu izlemekten vaz­
geçerek Tetkik M erciinden «itirazın kaldırılm ası »m istemiyeceği
gibi, önce Tetkik Merciine başvuran alacaklı sonra m ahkemeye
başvurarak «itirazın iptali»ni isteyebilirse de (10) b u dava devam
ederken, te k ra r Tetkik M ercii’ne başvurarak «itirazın kaldırılm ası»
istem inde bulunam az.
• III — İtirazın iptali davası, borçlunun itirazının hüküm süz
kılınarak, itiraz ile duran ilamsız takibe konu olan alacağın varlığı­
nın saptanm asını ve bu alacağın borçludan alınm asını sağlam ak
am acı ile açılır.
Bu davanın n i t e 1 i ğ i'nin ne olduğu gerek doktrinde ve gerek­
se uygulam ada duraksam a konusu olm uştur. Doktrin’e egemen olan
görüşe göre (11) b u dava b ir « e d a ( t a h s i l ) d a v a s ı»dır. Buna
karşın diğer bir görüşe göre (12) ise, itirazın iptali davası b ir «eda
davası» olmadığı gibi, dava sonunda itirazın iptaline dair verilecek
ilam da b ir «tahsil ilamı» değildir. Çünkü, itirazın iptali davası ile,
alacaklı m ahkem eden borçlunun b ir edaya m ahkum edilmesini is­
tem em ekte ve m ahkem e de itirazın iptaline k arar vermekle, borçlu­
yu b ir edaya m ahkum etm em ektedir. Ancak, itirazın iptali davası
ve ilamının, yargılam a giderlerine ve eğer talep edilmişse, icra in­
kar tazm inatına ilişkin kısmı b ir «eda (tahsil) davası ve ilamı»dır.
İtirazın iptali davası b ir « t e s b i t d a v a s ı » niteliğindedir. Bu
görüş birinci görüş taraftarlarınca, önce (13); «eda (tahsil) davasının
9 — KURU, B. Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: 1, sh: 895.
10 — BERKİN, N. a.g.e sh: 420 - ÜSTÜNDAĞ, S. a.g.e. sh: 116.
11 — KURU, B. a.g.e. sh: 166; 168-BERKİN, N. a.g.e. sh: 421 - POSTACIOĞLU, a.g.e. sh. 168.
12 — ÇAĞA, T. â.g.m. (1976), sh: 25 - Ayni görüşte: OKÇUOĞLU, Y. a.g. HGK.
Karşı oy yazısı,
13 — POSTACIOĞLU, 1. a.g.m. (1978), sk: 964 vd.
TALİH UYAR
271
zorunlu olarak alacağın tesbiti istem ini de içereceği, bu nedenle, iti­
razın iptali davasının eda davası niteliğinde sayılması gerektiği» şek­
linde eleştirilm iş, daha sonra da; «itirazı iptali davasının mevzuu ev­
velemirde, ödeme em riyle istenilen alacağın hüküm altına alınm ası
olacaktır. Alacağın varlığını ortaya koyacak dava, t e s b i t d a v a s ı
olduğu kadar, a l a c a ğ ı n t a h s i l i d a v a s ı olabilecektir» de­
nilm iştir (14).
Yargıtay bazı kararların d a bu davayı «tesbit davası» olarak ni­
telerken (15), bazı kararlarında, «ödetme davasının b ir hakkın var­
lığının saptanm asını da içereceğini» başka b ir deyişle «dava dilek­
çesinde itirazın iptali veya kaldırılm ası kelimeleri geçmese dahi,
alacağın varlığının isbatı suretiyle itirazın iptali isteminin, alacağın
tahsili hakkm daki davanın kapsam ı içinde bulunm akta olduğunu»
(16) belirtm iştir.
• IV — Alacaklı, m n «itirazın kendisine tebliğinden itibaren»
b i r y ı l i ç i n d e , borçlunun itiraz ettiği alacağının tesbiti ve
itirazın iptali (ve ayrıca alacağın ödetilmesi) dileğiyle açtığı dava
«itirazın iptali» davası niteliğini taşır. Bu davanın açılabildiği, «bir
yıllık süre» h a k d ü ş ü r ü c ü s ü r e ’dir.
«îtirazm iptali» davası niteliğini taşıyan b ir dava ş u
l a r ı doğurur:
sonuç­
a — Alacaklı, davayı kazanması sonucunda aldığı ilamı iki
şekilde takip konusu yapabilir: aa — Dilerse, elindeki ilam a daya­
narak borçlu hakkında yeni b ir takip ( i l a m l ı t a k i p ) açar ve
borçluya b ir «icra emri» gönderir.
bb — Dilerse, elindeki ilamı, borçlunun itirazı ile durm uş
olan i l a m s ı z t a k i p dosyasına koyarak, takibe devam edebilir.
Uygulamada önem taşıyan şu hususu da belirtelim ki, alacaklı­
nın ikinci şıkkı tercih etmesi halinde, elindeki m ahkem e ilam ında
yazılı olan «% 15 icra inkar tazminatı» ve «yargılama giderleri»
için, borçluya -o dosyadan-bir «icra emri» göndertm esi gerekir (17).
G örüldüğü gibi, alacaklı, «itirazın iptâli davası» sonucunda al­
dığı ilam ile, «eski-ilamsız-takibe devam etmek» ya da «yeni b ir
ilam lı takipte bulunm ak» konusunda tercih hakkına (seçeneğe) sa14
15
16
17
—
—
—
-
POSTACIOĞLU, 1. a.g.e. sh: 180.
Bknz: 11. HD. 14.3.1972 T. 1174/1203 (Bknz: UYAR, T. a.g.e. sh: 281).
Dipn. 7’deki içtihatlar.
Krş: ÜSTÜNDAĞ, S. a.g.e. sh: 117 - ÇAĞA, T. a.g.m. (1976), sh: 30, dipn.
27.
272
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
hip bulunm aktadır (18). Kanımızca, «itirazın iptali» davası sonu­
cunda verilmiş olan ilamda; «....... itirazın iptaline, takibin deva­
mına, °/o 15 icra inkar tazm inatının ve yargılam a giderlerinin»,
«........ alacağın tahsiline, % 15 icra inkar tazm inatının ve yargılam a
giderlerinin», «
itirazın iptaline, alacağın tahsiline, yargılam a
giderlerinin» t a h s i l i n e denmiş olm ası durum da b ir farklılık
yaratm az.
«İtirazın iptali» davası sonucunda, «alacaklının m ahkem eden
alacağı ilamı yeniden icraya koyarak borçlusuna icra em ri tebliğ
ettireceği ve takibe ilamlı takip olarak devam edeceği ve başkaca
b ir seçeneğe sahip bulunm adığı» görüşünde (19) isabet yoktur.
Alacaklının «yeni b ir ilamlı takipte bulunm ak» yerine «eskiilamsız-takibe devam etm ek istemesi» kendisinin daha yararın ad ır
(20). Gerçekten:
aaa) Alacaklının eski takibe devam etmesi» kendisi için daha
az giderli olur. Böylece alacaklı, icra dairesine yeniden «başvurm a
harcı» ve «icra em rinin tebliği» giderinden kurtulm a olur. Gerçi bu
harcı» ve «icra em rinin tebliği» giderinden kurtulm uş olur. Gerçi bu
ödenecektir ancak, alacaklı hiç olm azsa baştan böyle b ir harcam a­
da bulunm aktan kurtulm uş olur. Ayrıca, alacaklı, önceki ilamsız
takibi bırakarak yeni b ir takip dosyası açtığı taktirde, o takip sıra­
sında ödediği «başvurm a harcı», «peşin harç» ve «tebliğ giderleri»ni
-yeni takipte-borçludan alam ayacaktır.
bbb) Alacaklı, elindeki ilamı- kesinleşmesini beklemeden-takip dosyasına koyarak, hem en haciz istem inde bulunabilir.
B urada, İİY. m ad. 67'deki «bir yıllık süre» ile, 11Y. mad. 78/11'deki «bir yıllık süre»nin niteliklerine ve b irbirleri ile olan ilişkileri­
ne de değinmek gerekir. Bilindiği gibi, İİY. mad. 7 8 /IIy e göre, ha­
ciz istem e hakkı ödeme emrinin tebliğinden itibaren b ir yıl geçmek­
le düşm ekte ve borçlunun ödeme em rine itirazının «kaldırılması»
ya da «iptali» için alacaklı tarafından dava açılm ası halinde, Tetkik
Mercii ne ya da mahkemeye başvuru tarihinden, hükm ün kesinleş18 — KURU, B. Ödeme Emrine İtirazın İptali Davası (Ad. D. 1961/7-8, sh:
682 vd.).
19 — GÜRSEL, N. Borçlunun İtirazı Üzerine Alacaklının Mahkemeye Müra­
caatı ve Mahkemeden Alacağı Kararın infaz Şekli (ABD. 1958/3, sh:
132) - GÜRSEL, N. İcra ve İflas Kanunu Tatbikatı, sh: 64 - YUNUSOGLU, T. Adi Senetler ve Kambiyo Senetleri Hakkında Yeni İcra ve İf­
las Kanunu Tadilatının Getirdiği Yenilikler (İBD. 1965/4-5-6, sh. 134).
20 — KURU, B. a.g.m. sh: 683.
TALİH UYAR
273
meşine kadar geçen süre, bu b ir yıllık sürenin saptanm asında hesaba
katılm am aktadır. İİY. mad. 67/1’e göre ise, alacaklı, itirazın tebliği
tarihinden itibaren b ir sene içinde itirazın iptali için mahkemeye
başvurabilm ektedir. Açıkça görüldüğü gibi, ÎÎY. mad. 7 8 /II'deki b ir
yılık sürenin başlangıcı «ödeme emrinin tebliği» olduğu halde, ÎÎY.
mad. 6 7 /I’deki b ir yıllık sürenin başlangıcı -zorunlu olarak bu ta ­
rihten daha sonraki b ir tarih olan- «itirazın alacaklıya tebliği tarihi»
dir. B irbirleri ile yakın ilişkisi olan ve birbirleri ile çelişen bu iki
hüküm nasıl uygulanacaktır? D oktrinde b u konuda iki görüş ileri
sürülm üştür. Birinci görüşe göre (21), her iki hüküm kendi alanında
ayrı ayrı uygulanm alıdır. Şöyleki: itirazın iptali davası, ÎÎY. mad.
7 8 /II’deki b ir yıllık süre içinde açılmışsa, davanın açılm asından iti­
baren, hükm ün kesinleşmesine k ad ar geçecek zaman, ayni fıkra
hükm ü uyarınca hesaba katılm ayacağından, haciz isteme hakkı
düşmem iş olacak ve alacaklı ilam ı icraya vererek derhal haciz iste­
m inde bulunabilecektir. Ancak, alacaklı ilam kesinleştikten sonra
icraya başvurur ve davanın açılm asına kad ar geçmiş olan süre ile
ilamın kesinleşmesinden itibaren icraya konuluncaya kad ar geçen
sürenin toplam ı, ÎÎY. mad. 78/II'd ek i b ir yılı aşarsa, yahut alacaklı
itirazın iptali davasını ÎÎY. mad. 6 7 /I’deki süre içinde olm akla be­
rab er ÎÎY. m ad. 7 8 /II’deki b ir yıl dolduktan sonra açmış olursa,
elde edeceği itirazın iptali ilamı ile takibe devam ve haciz isteyebil­
mesi için, ÎÎY. mad. 78/V gereğince, yenileme istem inde bulunm ası
gerekir.
Buna karşm , kanımızca daha isabetli olan diğer bir görüşe göre
(22) ise, ÎÎY. mad. 67 daha yeni b ir hüküm dür. «Bir senelik süre»nin
başlangıcı olarak bu m addedeki husus yani «itirazın alacaklıya teb­
liği tarihi» esas alınm alıdır. ÎÎY. mad. 67 nin, ÎÎY. mad. 78’e göre
daha özel b ir hüküm olduğu da dikkate alınarak, ÎÎY. mad. 7 8 /II’yi,
ÎÎY. mad. 67’nin ışığında yorum lam alı ve dava hali için b ir yıllık
süreye başlangıç olarak «itirazın alacaklıya tebliği tarihi» esas alın­
m alıdır.
b — îtirazın iptali davasının sonucunda, borçlunun haksızlı­
ğına karar verilirse b o r ç l u , takibinde haksız ve kötüniyetli gö­
rülürse a l a c a k l ı , -diğer tarafın istemi üzerine- itiraz konusu ala­
cağın % 15'inden az olm am ak üzere b ir tazm inat ödemek zorunda
bırakılır. Uygulamada «icra inkar tazminatı» denilen ve gerek İs­
viçre hukukunda ve gerekse başka hukuk sistem lerinde bulunm a­
21 — ÇAĞA, T. a.g.m. (1976) sh: 30, dipn. 28.
22 — POSTACIOĞLU, 1. a.g.m. sh: 967.
274
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
yan bu kurum , tam am iyle kendi buluşum uzun eseri olup, ilk kez
16.3.1928 tarih ve 1215 sayılı Yasada yer alm ıştı (23).
Alacaklı lehine icra inkar tazm inatında hükm edilm esinin kabu­
lünde yasa yapıcının güttüğü amaç, borçlunun borçlu olduğunu ve
m iktarını bildiği halde, borcunu in k ar ederek takibi uzatm asını ön­
lem ektir (24). 538 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucunda bu
tazm inata borçlu lehine de hükm edilm esini sağlam aktaki m aksat
da, haksız ve kötüniyetle yapılacak icra takiplerinin önüne geç­
m ektir.
• V — İcra inkar tazminatının koşullan (25) :
a — îc ra inkar tazm inatına, itirazın iptali için, itirazın alacak­
lıya tebliği tarihinden itibaren- b i r y ı l i ç i n d e , m ahkemeye
başvurulm ası halinde hükm edilir.
M ahkemenin bu tazm inata hükm edebilm esi için; alacaklının
-önce Teknik M ercii’ne başvurm adan-doğrudan doğruya mahkemeye
başvurm uş olm ası gerekir (26).
M addede geçen «mahkeme» kavram ına, «hukuk m ahkemeleri»
ile beraber «iş m ahkem eleri»de girer. Başka b ir deyişle, b u tazm ina­
ta,- diğer koşullar da gerçekleşince-iş m ahkem eleri de hükm edebilir
(27).
b — İn k ar tazm inatına, ancak p a r a a l a c a k l a r ı n d a n
d o l a y ı ilamsız icra- yani; genel haciz, rehnin paraya çevrilmesi ve
kam biyo senetlerine ilişkin özel takip-yoluna gidilmiş olm ası halin­
de hükm edilir. Bu nedenle, «ayın istem lerinde» in k ar tazm inatm a
hükmedilemez.
c — in k a r tazm inatm a hükm edebilm ek için, alacaklının d a v a
d i l e k ç e s i n d e , borçlunun ise c e v a p d i l e k ç e s i n d e , bu
23 — POSTACIOĞLU, I. a.g.m. (1978), sh: 953 - POSTACIOĞLU, I. a.g.m. sh:
183 - ÇAĞA, T. a.g.m. (1979), sh: 371.
24 — Bknz: TD. 14.3.1972 T. 1175/1204-4. HD. 18.6.1968 T. 6253/5174 (UYAR, T.
a.g.e. sh: 28# vd.).
25 — Ayrıntılı bilgi için bknz: KURU, B. icra in k ar Tazminatı (Yargıtay 100
Yıldönümü Armağanı, sh: 725 vd)-KARACA, A. icra in k ar Tazminatı
(Ad. D. 1953/4, 374 vd) ÇELENK, S. icra in k ar Tazminatı (İçt. Notu,
ABD. 1957/6, sh: 275) - GÜÇLÜ, S. icra in k ar Tazminatı (îçt. Notu ABD.
1953/3, sh: 226)-YAZMAN, I. icra in k ar Tazminatı (Içt. Notu, Jurisdictio,
1948/12, sh: 118).
26 — Bknz: 15. HD. 28.5.1981 T. 912/1250-13. HD. 11.3.1980 T. 1226/1617-13. HD.
4.10.1979 T. 4250/4879-13. HD. 20.2.1979 T. 350/763 (UYAR, T. a.g.e. sh:
273 vd.).
. .
27 — Bknz: 10. HD. 29.1.1980 T. 8412/450 (UYAR, T. a.g.e. sh: 277).
TALİH UYAR
275
konuda istekte bulunm uş olm ası gerekir. Yani, mahkeme, istem ol­
m adan, kendiliğinden inkar tazm inatına hükmedemez. Ancak, taraf­
larca «dava dilekçesi »ya da «cevap dilekçesi»nden som a, -örneğin;
son istek ve savunm aların bildirilm esi sırasında- b u isteğin ileri sü­
rülm esi halinde, bu istek «istek (ve savunmanın) genişletildiği iti­
razı» ile karşılaşm adıkça, mahkemece, icra inkar tazm inatına hük­
medilebilir.
Alacaklının «inkar tazm inatı»na hükm edilm esini isterken, dava
dilekçesinde ayrıca «itirazın iptali» istem inde bulunduğunu da açık­
lam ası gerekirm i? Yoksa, alacaklı dava dilekçesinde -itirazın iptali­
ni istem eden, «alacağın tahsilini» istem iş dahi olsa, mahkemece-icra
inkar tazm inatı da istenm iş olm ası koşulu ile icra inkar tazm inatına
hükm edilm esi gerekecekmidir? Daha önce de belirttiğim iz gibi, b ir
görüşe göre (28) alacaklı dava «itirazın iptali» sözcüklerine dava di­
lekçesinde yer vermişse, b u dava «itirazın iptali davası» sayılır ve
icra inkar tazm inatına hükm edilebilir. Aksi taktirde, açtığı dava
«eda (tahsil) davası» olur ve icra inkar tazm inatına hükmedilemez.
Yargıtayın (29) da kabul ettiği diğer b ir görüşe (30) göre ise, alaca­
ğın tahsili davası içinde, alacağın tesbiti ve itirazın da iptali istem i
vardır. Bu nedenle, dava dilekçesinde «itirazın iptali» sözcükleri
geçmemiş de olsa, sonuçta, borçlunun itirazının haksızlığına k arar
verilirken alacaklı ayrıca istemişse, icra inkar tazm inatına da hük­
m edilm esi gerekir.
d — aa) Alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, «borçlunun itirazının haksızlığına» k arar verilmiş ol­
m ası gerekir. Alacaklının davasını kazanm ası m utlaka borçlunun
itirazının haksızlığını ortaya koymaz. Bu nedenle, itirazın ne zaman
h a k l ı ve ne zam an h a k s ı z sayılması gerektiğinin belirlen­
mesi, bunun ölçülerinin belirtilm esi gerekir. Doktrinde (31) borçlu­
nun, likit b ir alacağa itirazının, b u alacak senede bağlanm am ış bile
olsa, «haksız» sayılacağı belirtilm iştir. M iktarı belirli ya da belirle­
nebilir olan ve bunun için m ahkem e kararm a gerek göstermeyen
alacak, 1 i k i d b ir alacaktır. Örneğin, b ir «satım», «ödün» sözleş28 — ÇAĞA, T. a.g.m. sh: 24 — Aynı görüşte, OKÇUOĞLU, Y. a.g. HGK. Kara­
rı karşı oy yazısı
29 — Bknz: Dipn. 7’deki içtihatlar.
30 — POSTACIOĞLU, î. a.g.m. (1980), sh: 976 vd.
31 — POSTACIOĞLU, î. a.g.e. sh: 184 — POSTACIOĞLU, î. İcra ve İflas Ka­
nımdaki Yenilikler, sh: 22 — KURU, B. a.g.e. sh: 176 — AKYAZAN, S.
İnceleme ve Açıklamalar, sh: 46 — POSTACIOĞLU, 1. Ödeme Emrine
İtirazın Sıhhat Ş artlan (İHEM. 1959/34, sh: 792— KURU, B. İcra İn­
kar Tazminatı, a.g. armağan, sh: 734.
276
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
meşine dayanan alacak istekleri, likid niteliktedir. Borçlu, yapm ış
olduğu bu sözleşmeler gereğince ne k ad ar borçlu olduğunu bilebi­
lecek durum dadır. B una karşın, «haksız fiil»e dayanan b ir tazm inat
istem i karşısında, borçlu ne kad ar borçlu olduğunu (karşı tarafa ne
kadar zarar verdiğini) bilebilecek durum da değildir. B u tarafların
anlaşam am ası halinde mahkemece belirlenecektir. Bu nedenle, borç­
lunun, haksız fiil nedeniyle tazm inat alacağı konusunda gönderilen
ödeme em rine itirazı «haksız» sayılmaz, m ahkem ece alacaklının «ala­
cak» istem i haklı bulunsa bile, borçlu itirazında haksız sayılamaya­
cağı için, icra inkar tam zinatm a hükmedilemez.
Yine doktrinde (32), yukarıda belirtilen kıstasın h er olayda ye­
terli olmayacağı belirtilerek; «borçlunun itirazının haksızlığı konu­
sunda, MY. m. 2'deki d ü r ü s t l ü k k u r a l ı'ndan yararlanıl­
m asının daha doğru olacağı ileri sürülm üştür. B u görüşe göre; «dü­
rü stlü k kuralına aykırı itirazlar» haksız sayılm alıdır. Örneğin; (Ay­
nın (B)’yi hukuka aykırı ve kusurlu b ir şekilde yaraladığı haksız fiil
olayına dayanılarak, (B)’nin (A) hakkında ilamsız icra yoluna baş­
vurm ası üzerine, (A), ödem e em rine itirazında; «ileri sürülen haksız
fiili kendisinin asla işlemediğini, böyle b ir olaym m eydana gelme­
diğini» b elirtir ve (B) de, mahkemeye başvurarak, «itirazın iptali»
davasını açıp, icra inkar tazm inatı isterse, m ahkem enin haksız fiilin
(A) tarafından işelendiği kanısına varm ası halinde, icra inkar tazm i­
natına da hükm etm esi gerekir...
Yargıtay, ilk kararlarında, yasanın kesinlik taşıyan sözcükleri­
ne bakarak «borçlunun sonuçta haksız çıkması halinde mutlaka in­
k ar tazm inatına hükmedilmesi» görüşünü (33) savunurken, sonra­
ları «yargılamayı gerektiren (muhtacı muhakeme olan) işlerde, in­
kar tazminatına hükmedilemeyeceğini» (34) «icra inkar tazminatına
hükm ediîebilm esi için, icra takibine konu olan işin, yetkisi sınırlı
olan Tetkik Mercii hâkiminin çözebileceği konulardan olmasına
bağlı» (35) bulunm ası gerektiği görüşünü savunm uştur. Nihayet, bu
aşam alardan sonra, yüksek mahkem e, doktrinde oybirliği ile savu­
nulan ve «alacağın likid olup olmaması» ayırım ına dayanan görüş
32 — ARPACI, A. Borcu Likit Olmayan Borçlunun, İtirazın İptali Davasında
îcra inkar Tazminatına Mahkum Edilmesi Mümkünmüdür? (Günü­
müzde Yargı D. 1980/Ağustos, sh: 23 vd.)
33 — Bknz: TD. 27.5.1933 T. (Iz. B. D. 1936/Nisan, sh: 474).
34 — Bknz: HGK. 12.1.1955 T. 34/4 (Naklen, SEVİG, V.R. Açıklamalı icra
ve iflas Kanunu, C: 1, sh: 226)—4. HD. 16.2.1945 T. 289/516 (Naklen,
POSTACIOĞLU, I. a.g.e. sh: 173, dipn. 10).
35 — Bknz: 9. HD. 24.9.1979 T. 10100/11409-4. HD. 24.5.1966 T. 5939/5998-4. HD.
20.6.1965 T. 5149/2732 (UYAR, T. a.g.e. sh: 271.
TALİH UYAR
277
doğrultusunda, «alacağın kesin olması ya da aynı Yasanın 68. madde­
sinde belirtildiği gibi yazılı bir belgeye dayanması şart değildir. Eğer
takip konusu alacak belirli, sabit ya da borçlu tarafından bilinmesi
veya tayin edilmesi mümkün ise o taktirde icra inkar tazminatına
hükmedilmek gerekir» (36) şeklinde içtih atta bulunm uştur.
bb — Borçlu yaratına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi
için, alacaklının «takibinde haksız ve kötüniyetli» olm ası gerekir.
Alacaklı, haksız olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiği halde, taki­
be girişm işse, «kötüniyetli» sayılır ve bu durum un kanıtlanm ası ha­
linde, icra inkar tazm inatına m ahkum edilir (37).
cc — Ödeme emrine itirazda bulunan kişi, veli, vasi, kayyım
ya da mirasçı ise, borçlu hakkında inkar tazm inatına hükm edebil­
mek için, ödem e em rine itiraz eden bu kişilerin «kötüniyetle» hare­
ket ettiklerinin kanıtlanm ası gerekir (38). Yani, alacaklının, ödeme
em rine itiraz eden m irasçının (velinin, vasinin ya da kayyımın) ta­
kip konusu borcun m irasbırakana (velayet ya da vesayet altındaki
kimseye) ait olduğunu bilerek itiraz ettiğini veya bunu bilebilecek
durum da olduğunu yahut bunu bilm em esinin kendi kusurundan
ileri geldiğini, durum a göre gereken incelemeyi ve araştırm ayı
yapsaydı, sözkonusu borcu öğrenebilecek durum da olduğunu kanıt­
lam ası gerekir (39).
Buraya kadar belirttiğim iz «itirazın haksızlığı» koşulu, itirazın
yapıldığı andaki durum a göre saptanır. Bu nedenle, borçlunun öde­
me em rine itirazdan sonra doğan itiraz ve def’ilerini dava sırasında
alacaklıya karşı ileri sürm esi sonucunda, davanın reddini sağlamış
olması, borçlunun «itirazın yapıldığı anda» haksız olduğu sonucuna
varılm ası halinde, icra inkar tazm inatı ödemeye m ahkum edilmesi­
ni önlemez (40).
® VI — İn k ar tazm inatının m iktarı: Mahkemece hükm edile­
cek inkar tazm inatı, «% 15'den aşağı olamaz». Borçlu alacaklının za­
rarının % 15'den daha az olduğunu kanıtlam ak suretiyle bundan aşa­
ğı b ir tazm inata hükm edilm esini isteyemez (41) (42).
36 — Bknz: 13. HD. 1.6.1982 T. 3570/4007-4. HD. 3.5.1979 T.13012/5910,HGK.
19.6.1981 T. E: 1980/4-1473, K: 524-7.4.1980 T. 194/4545-15. HD. 28.1978 T.
1489/1424-13 HD. 23.10.1978 T. 4163/4315 (UYAR, T. a.g.e. sh: 265 vd.)
37 — POSTACIOĞLU, I. a.g.e. sh: 189.
38 — Bknz: 12. HD. 1.6.1978 T. 4703/5083-26.10.1976 T. 8506/571-17.12.1973 T.
11756/11382 (UYAR, T. a.g.e. sh: 278)
39 — BERKİN, N. Yargıtay IİD.'nin Son İçtihatları (İHFM. 1975/1-2, sh: 183).
40 — KURU, B. a.g.m. sh: 738.
41 — POSTACIOĞLU, 1. a.g.e. sh: 187-KURU, B. a.g.m. sh: 692 — KURU,
B. g.e. sh: 181—BERKİN, N. a.g.e. sh: 424. 42 — Aksi görüş: BELGESAY, M.R. Değişen Maddeler Şerhi, sh: 47.
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (İİY. m. 67)
278
Yargıtay (43), dava dilekçesinde davacının % 15'den daha azörneğin, % 10 icra inkar tazm inatm a hükm edilm esini istem esi ha­
linde, «istekten fazlaya hükmedilemeyeceği (HUMY. mad. 74)» ge­
rekçesiyle, istem le bağlı kalınm asını istem ektedir.
Alacaklı, borçlunun itirazı ile uğradığı zararın % 15'den fazla
olduğunu ileri sü rer ve bun u kam tlarsa, % 15’den daha yüksek in­
k ar tazm inatm a hükm edilm esi gerekir. H atta, kötüniyetle itiraz ha­
linde, alacağın m ik tarı azaldıkça, inkar tazm inatının yükseltilm e­
si, bu kurum un am acına uygun olur (44).
• VII — İtirazın iptali davasının «bir yıllık» h a k d ü ş ü ­
rücü süre
içinde açılm ası gerektiğini belirtm iştik. Eğer ala­
caklı, «bir yıllık hak düşürücü süreyi» geçirdikten sonra «itirazın
iptali» dileğiyle dava açarsa, bu dava ne şekilde sonuçlanacaktır?
Bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılm ış olduğu için b u
dava r e d m i edilecek yoksa, b ir «eda (tahsil)» davası olarak
(mad. 67/son) kabul edilip, k arara m ı bağlanacaktır? Bir görüşe
göre (45), itirazın iptali davası süresi geçtikten sonra açıhrsa, red
edilm elidir. Buna karşın, tarafların çıkarlarına ve usul ekonom isine
daha uygun olan diğer bir görüşe göre (46) ise, b ir yıllık hak düşü­
rücü süre geçtikten sonra açılan «itirazın iptali davası»na, b u dava
-ÎÎY. mad. 67/son’da öngörülen- «eda (tahsil) davası» olarak kabul
edilip, k arara bağlanm alıdır.
Doktrinde, haksız itirazlarla takipleri du rd u ran b u yüzden ala­
caklılara zam an kaybettiren ve aradan geçen süre içinde paranın
satın alm a gücünün azalm ası nedeniyle kazançlı çıkan borçlular
için caydırıcı olabilm esi için, icra inkar tazm inatı oranm m -yapılacak
yasa değişikliği ile- % 15’in daha üstüne-örneğin, % 40 oranmda-yeniden saptanm ası ve ayrıca b u tazm inatm b ir kez ödenen tazm inat
olarak değil, gecikme faizi biçiminde, yıllık olarak-borç tam am en
ödeninceye kadar hesaplanm ası önerilm iştir (47).
• VIII — itirazın iptali davası, görev, yetki, harç ve kanıtlar
bakım ından genel hüküm lere bağlıdır.
43
44
45
46
47
—
—
—
—
—
Bknz: 13. HD. 7.10.1974 T. 2649/2316 (UYAR, T. a.g.e. sh: 280)
BERKİN, N. a.g.e. sh: 425.
ÇAĞA, T. a.g.m. sh: 28.
POSTACIOĞLU, İ. a.g.m. (1976) sh: 966.
UMAR, B. İcra-îflas Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu’na sunulan «İcra Kovuşturulmasında Uygulanan Temel Sorun­
lar» isimli bildiri, sh: 16 vd. —Bu ilginç öneriyle POSTACIOĞLU, I ve
ALANGOYA, Y. tarafından verilen cevaplar için bknz: a.g. sempozyum,
sh: 42 vd).
TALİH UYAR
279
a — itirazın iptali davasında, m ahkem enin g ö r e v i ’ni sap­
tarken, alacaklı tarafından istenen «alacak m iktarı» ile «inkar taz­
m in a tın ın toplam ı gözönünde bulundurulur (48) (49). Davanın as­
liye ya da sulh m ahkem esinde görüleceği buna göre belirlenir. Ala­
cak, ticari işe ilişkinse, dava ticaret m ahkem esinde görülür.
b — itirazın iptali davası, genel hüküm ler gereğince, m ahke­
m enin y e t k i l i bulunduğu yerlerde açılır.
B urada şu hususu da belirtelim ki, icra takibinde «yetki itira­
z ı n d a bulunm ayan borçlu, kendisine karşı açılan «itirazın iptali da­
v a s ın d a , yetki itirazın da bulunabilir (50) (51).
c — Bu davada, istenen alacağın m iktarına göre h a r ç öde­
nir. Ancak, alacaklının daha önce takip talebinde bulunurken icra
dairesinde ödediği «peşin harç»ın, bu davayı açarken ödeyeceği harç­
tan indirilm esi (mahsubu) kabul edilm iştir (492 s. H arçlar Y. mad.
29). Uygulamada, alacaklı, icra dairesinden, takibe itiraz ettiğine
dair aldığı ödeme em ri örneğini (îlY . mad. 64)-ki bu belgeye, «inkar
belgesi» denilmektedir-dava dilekçesine eklem ekte ve bu belgede
icra m em urunca alındığı bildirilen «peşin harç», açtığı davada alın­
ması gereken harçtan indirilm ektedir.
d — itirazın iptali davasında, k a n ı t l a r bakım ından genel
hüküm ler yürürlükte olduğundan, hukuki ilişkinin niteliğine göre,
genel hüküm ler çerçevesinde tanık dinletm ek, yemin teklif etm ek
m üm künse, bu davada da bunlardan yararlanılır.
e — Dâvâlı ( = borçlu), davadan önce kendisine karşı yapılmış
olan icra takibinde, ödeme em rine itirazında (IlY. mad. 62) veya
ic ra Tetkik M erciinde (ÎlY. mad. 62/IV, 63) z a m a n a ş ı m ı iti­
razında bulunm uş olsa bile, sonradan açılan itirazın iptali davasına
karşı, cevap süresi içinde vereceği «cevap dilekçesi»nde, zam anaşı­
mını te k ra r ileri sürm elidir, aksi halde yani cevap dilekçesinin da­
vacıya tebliğinden sonra, zam anaşım ını ileri sürerse, davacı «savun­
m anın genişletildiği» itirazında bulunabilir (52) (53).
48 — KURU, B. Hukuk Muhakemeleri Usulü, sh: 138 — İcra ve İflas Huku­
ku, sh: 169 — ÜSTÜNDAĞ, S. a.g.e. sh: 104 — BERKİN, N. a.g.e. sh:
422.
49 — Bknz: 13. HD. 4.7.1978 T. 3074/3243-3. HD. 4.11.1975 T. 5356/5533 (UYAR,
T. a.g.e. sh: 277 vd.).
50 — KURU, B. Usul, sh: 372.
51 — Bknz: 13. HD. 2.12.1975 T. 2435/7612 (UYAR, T. a.g.e. sh: 279)
52 — KURU, B. Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, sh: 1215, 1248.
53 — Aynı doğrultuda bknz: 4. HD. 17.5.1966 T. 5748/5772 (RKD. 1967, 2/2, sh:
32)—HGK. 22.9.1971 T. 4/125-538 (ABD. 1972/1, sh: 65).
280
TAKİP HUKUKUNDA İTİRAZIN İPTALİ DAVAS! (İİY. m. 67)
f — itirazın iptali davası devam ederken, takip konusu a l a ­
c a ğ ı n ö d e n m e s i halinde, dava konusuz kalır. Fakat, m ah­
kem enin yargılam aya devam ederek, icra inkar tazm inatı talebi hak­
kında b ir k a ra r vermesi gerekir (54) (55).
a — Alacaklı, «itirazın iptali ve icranın devamı» istemiyle dava
açmışsa, m ahkem e -istem dışına çıkarak- kendiliğinden « t a h s i l »
k a ra n veremez (56) (57).
• IX — itirazın iptali davası sonucunda verilen hüküm , aynı
taraflar arasında -sebep ve konu aynı kalm ak koşulu ile- kesin hü­
küm sayılır. Bu nedenle, davasını kaybeden alacaklı, ayni borçluya
karşı, aynı sebebe daaynarak ikinci b ir dava açamayacağı gibi, da­
vayı kaybetm iş olan borçlu da, borçlu olm adığını tesbit için yeni­
den dava açamaz.
• X — Alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren b ir yıl
içinde, «itirazın iptali» davası açm amışsa, borçluya karşı alacağını
talep etm ek hakkını yitirm iş olmaz. Bu kez, alacaklı «genel hüküm ­
lere göre» borçlusu hakkında b ir alacak davası açabilir. Bu davaya,
«tahsil (eda) davası» denilm ektedir (58). Ancak, açılan bu dava «iti­
razın iptali davası» olm adığından;
a — Bu davada «icra inkar tazm inatı»na hükmedilmez,
b — Alacaklı, bu dava sonunda aldığı ilam ile, «önceki-ilamsıztakibe» devam edemez. Çünkü, b ir yıl içinde dava açılmadığı ta k tir­
de, ödeme em rinin hükm ü düşer (59) Alacaklının m ahkem eden ala­
cağı ilamı icra dairesine verip, borçluya «icra emri» göndertm esi
yani borçlu hakkında «ilamlı takip» yapm ası gerekir (60).
c — H arçlar Yasasındaki, icradaki peşin harem indirilm esi ile
ilgili hüküm (mad. 29) b u rad a da uygulanır.
• X I — Alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren altı ay
içinde Tetkik M erciinden «itirazın kaldırılm ası» istem inde (IÎY.
mad. 68, 68/a) bulunm azsa, b ir daha i l a m s ı z t a k i p talebinde
54 — KURU, B. Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: 2, sh: 2078.
55 — Aynı doğrultuda bknz: 4. HD. 3.6.1965 T. 5297/2972 (UYAR, T. a.g.e. sh:
282).
56 — ÇAĞA, T. a.g.m. (1976), sh: 24-a.g.m. (1979), sh: 369 — ŞlMŞEK, E. Kam­
biyo Senetlerine Dayanan Tahsil Davası ve Bazı Sorunlar (Yasa D.
1978/4, sh: 605)
57 — Bknz: 11. HD. 5.5.1981 T. 1921/2205 (UYAR, T. a.g.e. sh: 274)
58 — Bknz: ÇAĞA, T. a.g.m. (1976), sh: 23 vd-a.g.m. (1979), sh: 369 vd-ŞÎMŞEK,
E. Kambiyo Senetlerine Dayanan Tahsil Davası ve Bazı Sorunlar (Yasa
D. 1978/4, sh: 605 vd.).
59 — BELGESAY, M.R. a.g.e. sh: 47.
60 — Krş. KURU, B. a.g.m. sh: 131, dipn. 7.
TALİH UYAR
281
bulunam az (61). Bu hüküm , kam u düzeni ile ilgili olduğundan, doğ­
rudan doğruya gözetilmelidir (62).
e XII — Buraya kadar incelediğimiz «itirazın iptali» davası­
nın daha iyi anlaşılabilm esi için, İİY mad. 68, 6 8 /a'da düzenlenmiş
olan- «itirazın kaldınîması»ndan (63) farklı yönlerini kısaca şöyle
özetleyebiliriz:
a — İtirazın iptali b ir yıl içinde, m ahkemede ileri sürütebildiği
halde, itirazın kaldırılması altı ay içinde Tetkik M erciinde ileri sü­
rülebilir.
b — Senede bağlı olam ayan ya da senede bağlı olm akla bera­
ber likid olm ayan alacaklarda itirazın iptalini istem e zorunluğu bu­
lunduğu halde, senede bağlı likid alacaklarda, alacaklı dilerse itira­
zın iptalini dilerse itirazın kaldırılmasını isteyebilir.
c — Borçlu, itirazında bildirm ediği sebepleri itirazın kaldırıl­
ması duruşm asında; tetkik Merciinde, -sene m etninden anlaşılan
itiraz sebepleri hariç-ileri süremediği halde (İİY. mad. 62/IV), iti­
razın iptali davasında, itirazında bildirdiği sebeplerle bağlı olm ak­
sızın, cevap dilekçesinde, bütün savunm a sebeplerini ileri sürebilir
(64) (65).
d — İtirazın iptali davası sonucunda verilen ilam, taraflar için
«kesin hüküm» teşkil ettiği halde, itirazın kaldırılması duruşm ası
sonucunda Tetkik Merciince verilen karar, «kesin hüküm» sayılmaz.
Bu nedenle, Tetkik M erciinde borçlunun itirazı kaldırılır ve borçlu
takip konusu parayı ödemek zorunda kalırsa, İİY. 72 uyarınca, ala­
caklı hakkında «geri alma» davası açabilir.
e — İtirazın iptali davası nisbi harça bağlı olduğu ve dava so­
nunda, nisbi vekalet ücretine ve % 15'den az olm am ak üzere icra
inkar tazm inatm a hükmedildiği halde, itirazın kaldırılması için
Tetkik Merciine başvuru «maktu» harça bağlıdır ve duruşm a sonun­
da taraf vekilleri için «maktu» vekalet ücretine hükmedilirken,kambivo senetlerinde dayanan haciz yolu ile takipler (İİY. mad.
169/a III, 170/III) dışmda-icra inkar tazm inatına hükmedilmez.
•
61 — Bu hükmün bu maddede yer almış olmasının eleştirisi için bknz:
UYAR, T. İcra ve İflas Yasası Değişikliği Hakkında Düşünceler (Yasa
D. 1979/7, sh: 984 vd. -İBD. 1979/4-5-6, sh: 278)
62 — Bknz: İİD. 27.3.1970 T. 2858/3358-11.9.1973 T. 7797/7820-28.4.1970 T. 4521/
4613.
63 — Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T. a.g.e. sh: 288 vd; 389 vd.
64 — KURU, B. İcra İflas Hukuku, sh: 170 — ÇAĞA, T. a.g.m. (1976), sh: 29Ayrıca bknz: İİY mad. 60'a ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi (UYAR, T.
Gerekçeli-İçtihatlı İcra ve İflas Kanunu Şerhi, C: 1, sh: 642).
65 — Aksi görüş : OKÇUOĞLU, Y. a.g. HGK. Kararı karşı oy yazısı.
VERGİ HUKUKU
VERASET VE İNTİKAL V ERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
Yusuf KARAKOÇ D
PLAN : I — Genel açıklama. II — Veraset vergisi, a — Tereke vergisi,
b — Miras payı vergisi. III — İntikal vergisi. IV — Karm a sistem (Miras
vergisi). V — Ölü el veraset vergisi.
I.
GENEL AÇIKLAMA
Veraset ve İntikal vergisi her yerde ve her zam an tek b ir vergi
olarak karşım ıza çıkmaz. Bu ad altında birçok vergi toplanm akta­
dır. Dolayısıyla veraset ve İntikal vergisi, çeşitli vergileri bünyesin­
de toplayan b ir vergiler m anzum esidir. Bu çeşitlilik, verginin yapı­
sında olduğu kadar, özellikle vergiye konu teşkil eden servet u nsur­
larının değişik nitelikte olm asından da kendini gösterm ektedir.
V eraset ve İntikal vergisi başlığı altında şu vergi türleri top­
lanm aktadır (1) :
1)
V eraset Vergisi
a. Tereke Vergisi
b. Miras Payı Vergisi
2)
İntikal Vergisi
3)
K arm a Sistem (Miras Vergisi)
4)
«Ölü El Vergisi»
Veraset (miras, vasiyet ve m iras mukavelesi) yoluyla intikalle­
rin vergilendirilmesi olan veraset vergisi kavram ına tereke vergisi
(2) ile m iras payı vergisi (3) dahildir. Terekenin b ü tü n ü üzerinden
(*) Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi.
(1) Başka bir tasnif şekli için bkz. TUNCER, s. 134.
(2) Bkz. AREN, s. 5, 39 vd; BAŞAR, s. 554; BULUTOCLU, Kamu Ekonomisi,
s. 500; Vergi Politikası, s. 171; GÖNENSAY/BİRSEN, s. 377; LAUFENBURGER, s. 184; TURHAN, s. 283-284; ULUATAM, s. 267.
(3) Bkz. TURHAN, s. 283; ULUATAM, s. 267.
YUSUF KARAKOÇ
283
alm an vergilere «Tereke Vergisi»; m irasçılara düşen paylar üzerin­
den alm an vergiye ise «Miras Payı Vergisi» denir. Bu iki vergi, ve­
raset vergisinin iki ayrı uygulama şeklidir.
Veraset yolu dışında gerçekleşen ivazsız intikallerin vergilen­
dirilmesi, intikal vergisi (4) olarak nitelendirilm ektedir. Bu vergi­
nin konusunu, gerçek ve tüzel kişiler arasındaki her tü rlü ivazsız
intikaller teşkil etm ektedir. Değişik şekillerde uygulanm ası nedeniy­
le konu ve m atrah bakım ından veraset vergisinden farklılıklar arzetse bile, bazan veraset vergisi ile birlikte veya tamamlayıcı (telafi
edici) şekilde uygulanm aktadır. Zaten böyle b ir verginin kabul edi­
liş sebebi, veraset vergisinin boşluklarından y ararlanarak vergi ka­
çırılm asını önlemek ve veraset yolu dışında gerçekleşen her tü rlü
ivazsız intikalleri vergilendirm ektir.
K arm a sistem veya m iras vergisine gelince, bu vergilendirm e
şekli; tereke vergisi ile m iras payı vergisinin birlikte uygulanm ası
halinde söz konusu olur. Tereke b ü tünü üzerinden b ir vergi alın­
dıktan sonra, m irasçılara intikal eden m iras payları üzerinden tek­
rar vergi alınm ası şeklinde ortaya çıkan vergilendirmeye «Miras
Vergisi» diyoruz. Ayrıca, veraset vergisi ile intikal vergisinin tek
b ir vergi olarak bütünleştirilm esi ve birlikte uygulanm asına da rast­
lanır. Bu nedenle, bu ki uygulama şeklini ifade için «Karma Sistem»
tabirini kullanıyoruz.
«Ölü el vergisi» (5) ise fizik bakım ından ölmeyen tüzel kişilerin
servetleri üzerinden, veraset vergisine benzer şekilde tahsis edilen
özel bir verginin adıdır.
Böylelikle hem veraset yoluyla, hem bağış veya sair suretle in­
tikal eden ivazsız kazandırm alar, hem de fiziksel olarak ölmeyen
tüzel kişilerin servetleri vergilendirilmiş olm aktadır. Şimdi bu ver­
gilendirm e şekillerini sırasıyla ve kısaca açıklayalım.
II — VERASET VERGİSİ
a.
Tereke Vergisi
Veraset yoluyla intikalleri vergilendirm e usûllerinden birisi
olan tereke vergisi (6); m urisin terekesi henüz m irasçılara intikal
(4) Bkz. BAŞAR, s. 554; PELÎN, s. 417 vd; TUNCER, s. 138 vd; TURHAN, s.
282 vd; ULUATAM, s. 270.
(5) Bkz. BAŞAR, s. 555; TUNCER, s. 140 vd; TURHAN, s. 286.
(6) Tereke vergisine İngilizce'de «Estate duty» veya «Estate tax»; Almanca’da «Nachlassteuer»; Fransızca'da «Taxe Successorale» denir.
284
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
etm eden m irasçıların m uris ile hısım lık dereceleri, kişisel ve ailevi
durum ları gözöniinde bulundurm aksızm ; terekenin tam am ı üzerin­
den genellikle artan oranlı ve objektif nitelikli olarak alm an b ir
servet vergisi tü rü d ü r (7).
19 ncu asrın sonunda İngiltere'de, Birinci Dünya savaşından
sonra da B ritanya D om iyonlarm da tatb ik edilen ve bazı Avrupa ül­
kelerinde de rağbet gören bu usule göre alınan vergi, veraset nede­
niyle alm an b ir vergidir. Bu verginin m urisin hayatı boyunca öde­
mesi gereken gelir ya da servet vergilerinin ertelenm esi fikrine da­
yanan b ir vergi olduğu ve m ükelefinin de gerçekten m uris olduğu
ileri sürülm ektedir. Bu nedenle veraset vergisi «Murisin ödediği son
veraset vergisi» olarak kabul edilm ektedir (8). Tereke vergisi, ferdin
m alının ölüm ünden sonra başkalarına intikal ettirm ek hakkını sınır­
lam akta; ölenin terekesinden vergi alınm ası nedeniyle de sanki
ölenden vergi alm ıyorm uş gibi b ir durum yaratm aktadır.
Tereke vergisinin m atrahı, m urisin bıraktığı servetin (tereke­
nin) tam am ıdır. Ayrıca ölüm dolayısıyla yapılan intikaller, terekenin
bir kısm ı olarak kabul edilir ve intikal vergisinden ziyade, tereke
vergisi oranlarıyla vergilendirilir (9). Verginin m ükellefinin m uris
mi, yoksa m irasçılar mı olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır.
Ölü b ir kim senin vergi mükellefi olm asının im kansız olduğu gerek­
çesi ile verginin m ükellefinin ancak m irasçılar olabileceği (10) gö­
rüşünü benim sem ek h er zam an m üm kün değildir. Çünkü verginin
asıl borçlusu ile ödeyicisinin h er zam an aynı kişi olm ası şart değil­
dir. B urada kaynakta tevkif usulüne benzer b ir durum vardır. Ki­
şinin ölüm ü ile, cezaların şahsiliği prensibi gereği, vergi cezalarının
düşm esine (VUK. md. 372) rağmen, vergi borçlarının devam ettiği
(VUK. md. 12) kabul edilm ektedir. Kanaatimizce, tereke vergisi
(7) TURHAN, s. 283-284; AREN, s. 5, 39 vd; BAŞAR, s. 554; BULUTOĞLU,
Kamu Ekonomisi, s. 500; Vergi Politikası, s. 171; GÖNENSAY/BÎRSEN,
s. 377; LAUFENBURGER, s. 184; ULUATAM, s. 267. Ayrıca A.B.D. ve
Kanada’da ki uygulama şekilleri için bkz. DUE, s. 457 vd.
(8) BAŞAR, s. 554; BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 171; TUNCER, s. 136;
ULUATAM, s. 267. Ertelenmiş gelir (servet) teorisi için bkz. AREN, s.
36 vd.
(9) DUE, s. 363. ABD.ndeki uygulamaya göre, aksi ispat edilmedikçe, ölüm­
den evvelki üç yıl esasında yapılan intikaller, ölüm tahminiyle yapılmış
kabul edilir. Bkz. DUE, s. 363.
(10) AREN, s. 40 vd; KIZILYALI, s. 374; TUNCER, s. 136.
(11) Aksi görüş için bkz. AREN, s. 40. «Tereke vergisi, -eşya üzerine konul­
muş manasına olarak-aynîgir vergidir» (DALTON, Hugh; Principles of
Public Finance, Thirt Edition, London 1947, s. 39, foot-note 1). AREN,
s. 40'dan naklen. .
YUSUF KARAKOÇ
285
şeklinde uygulanan veraset vergisinin m ükellefinin m uris olması
gerekir. M irasçılara henüz b ir şey intikal etm eden akrabalık dere­
celerine, sayılarına, servetlerinde m eydana gelen artışlara bakıl­
m aksızın bu artış tespit edilmeksizin terekenin tam am ının vergi­
lendirilm esi gerçeği bu görüşüm üzü desteklem ektedir. Ayrıca ver­
giyi doğuran olay m irasçıların kendi kişiliklerinde gerçekleşmemiş­
tir. Tereke vergisi, terekenin tam am ı üzerinden alınm asına rağmen,
terekeye dahil m allar b ir vergi süjesi değildir (11). Verginin bu m al­
lardan alınm ası, m alları obje olm aktan kurtarm az.
Tereke vergisi uygulam asında m irasçıların durum u; m irasçı­
ların, küllî halefiyet yoluyla vergi sorum lusu (12) olm aları haline
benzer. Buna rağmen, tereke vergisindeki m ükellefiyet ve sorum lu­
luk hali sui generis b ir durum arzetm ektedir.
Tereke vergisinin genellikle h er 30-40 senede b ir aynı servetten
alm an «periyodik b ir servet vergisi» olduğu kabul edilm ektedir. Te­
reke vergisinin bağımsız b ir vergileme şekli mi, yoksa veraset ver­
gilerinin b ir uygulam a şekli mi olduğu hususundaki görüş ayrılık­
larına (13) rağm en tereke vergisinin, m iras payı vergisi ile birlikte,
aynı verginin iki ayrı uygulam a şekli olduğunu kabul etm ek gerekir.
Çünkü, her iki vergilendirm e şekli, m atrah ları farklı olsa bile, vera­
set yoluyla intikalleri vergilendirm ektir.
Tereke vergisi teorik bakım dan küllî ve um um i b ir vergidir
(14). Tereke vergisinde, m irasçıların (15) m uris ile olan hısım lık de­
receleri ve sayıları, kişisel ve ailevi durum ları gözönünde bulundur­
m ak sam ; terekenin tam am ı üzerinden alındığı için objektif, gayri
şahsi ve tek artan oranlılık (müterakiyet) söz konusudur (16). Bu
vergilendirm e şeklinde artan oranlılık, sadece terekenin m iktarm a
(12) Küllî halefiyette m irasçıların vergi sorumluluğu için bkz. ÖNCEL, So­
rumluluk, s. 48; ÖNCEL/ÇAĞAN/KUMRULU, Vergi, s. 77; KIRBAŞ, s.
65; ŞAHİN, s. 58 vd; ERDOĞDU, s. 757.
(13) Bağımsız b ir vergilendirme şekli olarak kabul edilen; GÖNENSAY/
BÎRSEN s. 377; «iki nev'i veraset vergisi sistemi vardır», demekte ol­
maları, alt bölüm başlığını da «Veraset Vergisi Sistemleri» olarak be­
lirtmeleri bu yazarlarm tereke vergisinin bağımsız bir vergileme şekli
olduğunu kabul ettiklerini gösterir. Tereke vergisini, veraset vergisinin
bir uygulama şekli olduğunu kabul edenler için bkz. AREN, s. 39, 41;
BAŞAR, s. 553 vd; BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 171; NADAROĞLU,
s. 391; TUNCER, s. 135 vd; TURHAN, s. 283 vd; ULUATAM, s. 267.
(14) TUNCER, s. 136; BULUTOĞLU, Kamu Ekonomisi, s. 500; TURHAN, s. 283.
(15) Mirasçılar kavramına, kanuni ve mansup mirasçılar ile muayyen mal
vasiyeti alacaklılara dahildir.
(16) AREN, s. 39; TUNCER, s. 136; TURHAN, s. 283.
286
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
göre ayarlanm ıştır (17). Terekenin, m irasçıların ve muayyen mal
vasiyeti alacaklılarının gelir ve servet durum ları nazara alınm aksı­
zın vergilendirilm esinin, m utad ik tid ar kavram ları ile uygun olm a­
yan b ir yük dağılımı neticesini m eydana getirdiği iddia edilebilir.
Böylece, çok fakir b ir arkadaşa bırakılan belirli b ir büyüklükteki
tereke, m ilyarder b ir kardeşe bırakılan aynı büyüklükteki tereke ile
aynı vergi yüküne konu teşkil edecektir (18). Uygulamada verginin
sübjektifleştirilm esi için, m irasçıların hısım lık dereceleri; servetle­
rinden m eydana gelen artışlar ve/veya m urisin geride bıraktığı ço­
cukların sayısına göre derecelendirm e yoluna gidilmişse de, b u ça­
lışm alar tereke vergisinin m ahiyeti ile bağdaşm ası im kansız sonuç­
lar m eydana getirm ekten başka b ir işe yaram am ıştır (19). Bu çalış­
m alar sonucu tereke vergisinin m uhtelif m em leketlerde sübjektif
hale getirildiği; m iras payı vergisi gibi, m irasçıların vergi ödeme
kabiliyetlerine uydurulduğu görülm ektedir (20).
Tereke vergisi, terekenin, m urisin ölüm ü üzerine, kül halinde,
b ir birlik teşkil eden m irasçılara intikali hadisesini vergilendirir.
Başka b ir deyişle, tereke vergisinde vergiyi doğuran olay, m urisin
ölüm üdür (21).
(17) «Mirasın varislerin sayısı nazara alınmadan bir bütün olarak müterakki
nisbette vergilenmesi anlamlı değildir. Çünkü veraset vergisi muris
değil, m irasçılar üzerine düşer. Veraset vergisinin mevcudiyeti, sağlı­
ğında m urisin ekonomik gücünü azaltmaz». «Ayrıca servetlerin tem er­
küzünü önleme amacmı taşıyan m üterakki veraset vergisinin, m iras­
çıların hisseleri yerine m irası bir bütün olarak ele alması amaca ay­
kırı düşer. Çünkü mirasçı sayısı arttıkça servet teraküm ü kendiliğin­
den giderilmiş olacaktır». «KALDOR, «îndian Tax Reform», New Delhi,
1956, s. 48/49), KIZILYALLI, s. 374'den naklen.
(18) DUE, s. 365.
(19) BAŞAR, s. 554; TUNCER, s. 136; ULUATAM, s. 268.
f(20) «Örneğin Fransa’da vergi tereke m iktarm a ve terekede hissesi bulunan
mirasçıların sayısına göre farkhlaştınlm aktadır». Bkz. TUNCER, s. 136.
Ayrıca ABD.nde uygulanan Federal Tereke vergisinde; «Federal tereke
vergisi, 60.000 dolardan yukarı terekelere % 3; 10 milyon dolara aşan­
lara uygulanan % 77'ye kadar değişen nisbetlerde uygulanır. Vergilen­
dirilir tereke sadece m utad anlamdaki terekeyi ihtiva etmez, fakat öle­
nin hayatı boyunca aldığı sigorta poliçelerinin hasılatlarını da içine
alır. Hayır müesseselerine ve benzeri teşekküllere yapılan bağışlar, te­
rekenin transfer maliyeti ve cari borçlan indirilir. Buna ilâveten hayat­
taki eşe terkedilmiş olan ve terekenin yarışma kadar bir m iktar (kamu
emlâkinden ayrı) (Baz: cyej^tlerin kamu emlâki kanunları altında aile
emlâkinin yansı kanya aittir.) bir evlilik indirimi de tanınm aktadır.
Böylece, eğer ölen kimse, terekenin yansm ı eşine bırakmış ise, tereke
120.000 dolan aşmadıkça fiilî olarak vergi uygulanmaz». Bkz. DUE, s. 462.
(21) AREN, s. 40.
YUSUF KARAKOÇ
287
Tereke vergisinin özelliği; basit, ucuz ve m iras payı vergisine
oranla daha yüksek gelir getiren b ir vergi oluşudur (22). Bu basit­
lik, ucuzluk ve yüksek gelir, m irasçıların kişisel durum unu dikkate
alm a, dolayısıyla çeşitli istisnalar ya da değişik oranlar uygulama
zorunluluğunun olm am asından doğm aktadır. Paylara bölünm e ha­
linde, b ir yandan hısım lık ilişkilerinin dikkate alınması, diğer yan­
dan m atrahların küçülm esi nedeniyle vergi gelirini geniş ölçüde
azaltacağından, bu hususları nazara alm ayan tereke vergisi daha
sağlam b ir gelir kaynağı olm aktadır (23).
Bu vergilendirm e şekli, sözkonusu ü stü n yönlerine rağmen,
aynı m iktarda terekeden aynı oranda vergi alındığı ve terekenin in­
tikal edeceği kişilerin şahsî ve aüevî durum ları, hısım lık dereceleri
ve sayılan dikkate alınm adığı için adaletsiz sonuçlar doğurm akta­
dır.
Basit, ucuz ve yüksek gelir getirm e gibi üstünlüklerine rağmen,
memleketim izde tereke vergisi uygulanm am aktadır.
b.
Miras Payı Vergisi
V eraset yoluyla intikallerin vergilendirilm esinde ikinci uygu­
lam a şekli «Miras Payı Vergisi »dir (24). M iras payı vergisine; m iras
hisseleri (25), hisse (26), veraset (tevarüs) (27) veya m iras (28) vergi­
si de denilm ektedir (29).
V eraset vergisi sahasında en yaygın vergilendirm e şekli «Miras
Payı Vergisi»dir. Halen m emleketim izde de uygulanm akta olan bu
sistem, bugünkü halini alıncaya kad ar çeşitli aşam alardan geçmiş­
tir. Başlangıçta vergi sadece civar hısım lardan alınmış, düz çizgi
(m üstakim hat) üzerinde bulunan kan hısım ları, yani usul-fürû ver­
(22)
(23)
(24)
(25)
(26)
AREN, s. 51 vd; ULUATAM, s. 268.
ULUATAM, s. 268; değişik özellikleri için bkz. AREN, s. 39-52.
TURHAN, s. 283; ULUATAM, s. 267.
BAŞAR, s. 553; PELİN, s. 415 vd; TUNCER, s. 137.
AREN, s. 39 vd; GÖNENSAY/BÎRSEN, s. 377. (AREN, bu vergiye bazen
«Miras Hiseleri Vergisi» tabirini kullansa da (AREN, s. 41) genelde
«Hisse Vergisi» demektedir.
(27) BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 171; Kamu Ekonomisi, s. 500; BAŞAR,
s. 553; NADAROĞLU, s. 391-392.
(28) DUE, s. 357 vd. DUE, «...her varise isabet eden hisselere uygulanan ve­
raset vergileridir (inheritence taxes)» (DUE, s. 357) tabirini kullanmış
olsa da, miras payı vergisi için genelde «miras vergisi» demektedir.
(29) Miras payı vergisine İngilizcede (Succession duty» veya «Legacy duty»,
Almancada «Erbenfallsteuer» veya «Erbschaftsteuer», Fransızcada
«Droit de Mutation par dece» adı verilmektedir.
288
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
giden m uaf tutulm uştur. 20. yüzyılın başında, devlet’in fonksiyon­
larının genişlemesi sonucu artan kam u harcam alarını karşılam ak
üzere m alî kaynaklara duyulan ihtiyaç; kan hısım larının, eş ve ço­
cukların da vergi ödem elerini zaruri kılm ıştır (30).
M iras payı vergisi, terekenin paylara bölünm üş olarak a y n ay­
rı m irasçılar tarafından iktisabı olaymı vergilendirir. B aşka b ir de­
yişle, m iras payı vergisinde vergiyi doğuran olay, m iras paylarının
m irasçılar tarafından iktisabıdır (31). M iras p ay lan m irasçılar tarafındn iktisap edilmedikçe vergiyi ta rh ve tahakkuk ettirm ek m üm ­
kün değildir. Çünkü, m atrah m iras p ay lan olduğuna, oran lar da
b u n la n iktisap etm iş olan m irasçıların hısım lık derecelerine ve payla n n m iktarına bağlı olarak değiştiğine göre, tereke taksim edilip
paylar m irasçılar tarafından iktisap edilmedikçe, verginin hesap­
lanm asına im kan yoktur. K anuni veya m ansup m irasçılık, m irası ka­
bul etmeyi zorunlu kılmadığı gibi, m irası kabul etm ek de m irasçıyı
vergi mükellefi kılmaz. Çünkü, m irasın kabulü, m iras payının ikti­
sabı anlam ına gelmez. Ancak bizim hukuk sistem imizde m iras; tes­
lim ve tescile, devir ve tem like ihtiyaç duyulm aksızın kanun gereği
(ipso iure) (MK. md. 539, 633) kendiliğinden m irasçılara geçer. Bu
durum da m irasçılar m irasa iştirak halinde m aliktirler. V eraset ver­
gisi açısından mükellefiyetin doğum u için, iştirak halinde mülkiye­
tin ferdi m ülkiyete dönüşm esi gerekir. Bu da ancak terekenin tak­
simi ile m üm kündür. Bu nedenle, veraset vergisi açısından m iras
payının iktisabı, iştirak halinde m ülkiyetin ferdi m ülkiyete dönüş­
mesi anlam ına gelm ektedir (32).
Miras payı vergisi m ükellefinin m irasçılar olduğunda hiç şüp­
he yoktur. M atrahı, terekeden h er b ir m irasçıya düşen paydır.
M iras payı vergisi, yapısı ve m ahiyeti icabı sübjektif b ir vergi­
dir. Çünkü, tereke vergisinin aksine, m irası elde edenin m uris ile
olan hısım lık derecesi ve m iras payının tu ta n , bazan da kendi ser­
vet durum u gibi etkenler gözönünde tutu lm ak ta ve yüksek b ir arta n
oranlı tarife uygulanm aktadır (33).
(30) TUNCER, s. 138; BAŞAR, s. 553.
(31) AREN, s. 40. TUNCER, «miras hisseleri vergisinde vergiyi doğuran olay
bizatihi ölüm hadisesidir», diyerek vergiyi doğuran olayın ölüm oldu­
ğunu kabul etmiş görünüyor. Fakat vergilendirme için ölüm olayının
yeterli olmadığım, aynı zamanda mirasçıların paylarını iktisap etmeelerinin de gerektiğini ilâve ediyor. Bkz. TUNCER, s. 137.
(32) Mirasın intikali için bkz. AYİTER, s. 152 vd; ÎMRE, s. 14-17, 452 vd;
İNAN, s. 23-30, 274 vd; KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, s. 41-53, 519 vd.
(33) TURHAN, s. 283 vd; AREN, s. 39 vd; BAŞAR, s. NADAROĞLU, s. 391392; TUNCER, s. 138; PELİN, s. 418 vd.
YUSUF KARAKOÇ
289
V eraset vergisi, b ir servet vergisidir. V eraset vergisi, eğer tere­
ke vergisi şeklinde uygulanırsa, bu durum da b ir periyodik servet
vergisinin sözkonusu olduğu kabul edilm ektedir (34). Miras payı
vergisi şeklinde uygulanırsa, hususi m ahiyette b ir servet artışı ver­
gisinden söz edilir. M iras payı vergisinde, m ükellef olan m irasçıla­
rın veraset yoluyla iktisap ettikleri servet kısm ı vergiye tabi tu tu ­
lur; prensip olarak m ükellefin önceki servet durum u gözönüne
alınmadığı gibi, toplam a yoluna da gidilmez (35).
M iras payı vergisi, sübjektif karakterli olm ası bakım ından, te­
reke vergisinin objektif karakterinden kaynaklanan adaletsizlikle­
re meydan vermez. B una rağmen, gelir sağlam a açısından ise, tere­
kenin tam am ı üzerinden değil de, m iras pay lan üzerinden ve mi­
rasçıların m urisle olan hısım lık dereceleri, sayılan ve m iras payla­
rının m ik ta n gözönüne alınarak vergilendirm e yapıldığı için tereke
vergisi kadar elverişli değildir (36).
M emleketimizde 1926 yılından beri uygulanan V eraset ve İnti­
kal Vergisi sistemimiz, m iras paylannm vergilendirilmesi esasına
dayanır. T atbikat ve teknik bakım dan güç olm asına ve verimsizli­
ğine rağm en bu tü r vergilendirm e, memleketimizde yerleşmiş ve alı­
şılmış durum dadır. Nitekim yapılan veraset vergisi değişikliklerinde
de m iras paylarım vergilendirm e esası aynen m uhafaza edilm iştir.
III — İNTİKAL VERGİSİ
Servetlerin veraset yoluyla intikallerinin veraset vergisi ile
vergilendirilmesi, yaşayan kişiler arasında gerçekleşen ivazsız inti­
kallerin de vergilendirilm esini gerektirm iştir. Zira bu tü r intikalle­
rin vergi dışı bırakılm ası halinde m irasçılanna (veya üçüncü kişi­
lere) servetini intikal ettirm eyi arzulayan, ancak b u intikaller sıra­
sında devlete vergi ödenm esini istemeyen kişiler servetlerinin ta­
m am ını ya da b ir kısmını, hayatta iken m irasçılarına (veya üçüncü
kişilere) bağışlam a yoluna gidebilirler. Böylelikle veraset vergisi­
nin etkinliği geniş ölçüde ortadan kalkar (37). İşte veraset vergisi­
nin sadece veraset yoluyla gerçekleşen intikalleri kapsam ası nede­
(34) TUNCER, s. 136.
(35) TUNCER, s. 137.
(36) Miras payı vergisinin özellikleri ve uygulanış amaçları hakkında geniş
bilgi için bkz. AREN, s. 39-52; PELİN, s. 414 vd; TURHAN, s. 284-286;
ULUATAM, s. 267.
(37) ULUATAM, s. 270; AREN, s. 100 vd; BAŞAR, s. 554; BULUTOĞLU, Vergi
Politikası, s. 189 vd; PELİN, s. 417 vd; TUNCER, s. 138 vd; TURHAN,
s. 282 vd.
290
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
niyle, sağlararası ivazsız intikallerin vergi dışı kalm asının sakınca­
larını b ertaraf etm ek için b ir başka vergi, yani «İntikal Vergisi»
kabul edilm iştir.
İntikal vergisine (38) bağış vergisi de denilm ektedir (39). İn ti­
kal vergisinin düzenleniş sebebini, veraset vergisinde kaçakçılık ya­
pılm asını önlemek olduğu gerekçesine dayandıran yazarların (40)
kullanm akta olduğu «bağış vergisi» kavram ı m aksadın açıklanm a­
sına yetmez. Çünkü, bağışlar her zam an veraset vergisinden kaç­
m ak için yapılm adığından intikal vergisinin konusu, sadece vera­
set vergisi ödem emek için yapılan bağışlar değildir. B undan dolayı
intikal vergisi, veraset yoluyla intikal dışında tüm ivazsız intikalle­
ri -istisna ve m uafiyet durum u hariç-, am açlarına bakılm aksızın
vergilendirdiğinden bu tü r vergilendirm e şekli için «İntikal Vergisi»
tabirinin kullanılm ası yerinde olacaktır.
İntikal vergisi, veraset vergisinin boşluklarını doldurm ak için
kabul edildiğinden, bu iki verginin birlikte uygulanm ası gerekm ek­
tedir. Bu nedenle, bu iki vergi, «telâfi edici» veya «takip edici ver­
giler» olarak nitelendirilm ektedir (41). İvazsız intikaller, veraset
vergisi çerçevesinde (42) ya da ayrı b ir vergi ihdas ederek vergilen­
dirilm ektedir (43). Bu vergilendirm e şeklinin am acına ulaşabilm esi
için, veraset vergisi ile tam b ir ahenk içinde bulunm ası gerekir. Bu
ahenk, m atrah ve oran lar yönünden sağlanm alıdır (44). Böylelikle
kişilerin, devlete ödenen verginin en az olduğu ve m irasçılarına (ve­
ya intikal edene) en yüksek m iras payının (veya ivazsız intikalin)
geçmesini sağlayan b ir intikal biçim ini seçmesi engellenmiş olur.
Çünkü, bu ki vergi oranları ve m atrah ları b irb iri ile ahenk içinde
(38) İntikal vergisine İngilizcede «Gift tax»; Almancada «Schenkungsteuer»
denilmektedir.
(39) AREN, s. 97 vd; BAŞAR, s. 554; BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 189 vd.
İntikal vergisi kavramı; «İntikal vergileri bir malın veya hakkın mül­
kiyetinin el değiştirmesi sırasında ve vesilesiyle alman vergilerdir», şek­
linde ivazlı-ivazsız, veraset yoluyla veya sağlararası tüm intikalleri içine
alan bir anlam verilerek de kullanılmaktadır. Bkz. BULUTOĞLU, Türk
Vergi Sistemi, C. 2 s. 54 vd.
(40) AREN, s. 97
vd; BULUTOĞLU, Vergi Politikası,
s. 189 vd.
(41) TURHAN, s.
282 vd.
(42) Türkiye'deki
uygulama buna örnektir. Kanunun
adından 'ikiayrı ve
varmış gibi bir anlam çıkarılsa da, «veraset ve intikal vergisi» sistem
olarak tek bir vergi şeklinde uygulanmaktadır. Çünkü, 7338 sayılı Ka­
nun ivazsız intikaller için ayrı bir cetvel düzenlememekle ayrı gibi gö­
rünen bu iki verginin tek bir vergi olduğunu kabul etmiş görünmektedir.
(43) Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan intikal vergileri buna örnek­
tir. Bkz. DUE, s. 357 vd; TUNCER, s. 139 vd.
YUSUF KARAKOÇ
291
olmazsa, kişiler, daha avantajlı olan intikal biçim ini seçecek, dola­
yısıyla devlet daha az vergi geliri elde edecektir.
İntikal vergisinin konusu; am acı ne olursa olsun, gerçek ve
tüzel kişiler arasında gerçekleşen ivazsız intikallerdir. Fakat Tür­
kiye'de tesadüf oyunları ve kum ar gelirlerinden sadece m eşru olan­
ları (millî piyango ve spor-toto vb.) vergilendirilm ektedir. Gayri­
m eşru b ir faaliyet olduğu için kum ar gelirlerine vergi konm am ıştır.
Ancak b ir faaliyetin gayrim eşru olması, elde edilen gelirin vergi dı­
şı kalm asını gerektirm ez (45). K um ar kazançları da b ir çeşit bağış,
ivazsız intikal sayılarak, veraset ve intikal vergisine dahil edilebilir.
Fakat böyle b ir vergilendirm enin karşısında önemli b ir engel var­
dır; bu intikaller p ara ve m enkul m alların ivazsız intikalinde oldu­
ğu gibi, vergi dairelerince izlenem em ektedir (46). Öte yandan,
kum ar gelirinin vergilendirilmesi, kum arın m eşrulaşm asına yol
açacağından vergi dışı kalm akta devamın da.fayda vardır.
Bağış ve diğer ivazsız intikallerin m ahiyet ve sınırını çizmek
çok zor olduğu için, bazı istisnalar kabul edilm iştir. Ayrıca hayır
işleri için, toplum yararına yapılan bağışlar bu verginin dışında bı­
rakılm alıdır. Böylece yüksek veraset ve intikal vergisi oranları, ba­
zı zengin kimseleri, m allarını kurum lara bağışlam aya veya servetle­
ri ile vakıf kurm aya sevkedebilir. Bu k uram ların gördükleri hiz­
m etler, esasen devletin üzerine aldığı hizm etlerden ise (eğitim, sağ­
lık ve k ü ltü r gibi) yapılan bağışlar, tıpkı vergi yolu ile halktan alına­
rak bu hizm etlere harcanan p aralar gibi faydalı sonuçlar doğurur.
Bu ise, m ükellefler üzerinde vergi yükünü azaltmaya, yahut kam u
hizm etlerinin, ilâve b ir vergi konmaksızm genişletilip mükem m el­
leştirilm esine im kân verir (47).
Y ürürlükteki intikal vergisi sistem lerinde bağış ve diğer ivaz­
sız intikaller ya tereke vergisinde olduğu gibi sübjektivite; yani lehdarm şahsî durum u gözönüne alınm adan intikalin tam am ı, belirli
oranların tatbiki suretiyle vergiye tabi tu tu lu r veya m iras payı ver­
gisinde olduğu gibi lehdarm şahsî durum u, yani vergi ödeme kabi­
liyeti, hısım lık derecesi gözönünde tutu larak artan oranlı b ir vergi
alınır (48). Bu vergilendirm e şeklinin bazı ülkelerde değişik uygu­
lam alarına rastlan m ak tad ır (49). Artan oranlı b ir tarifenin uygulan­
(44) AREN, s. 101 vd; BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 190; ULUATAM, s.
270 vd.
(45) Bkz. ÖNCEL/KUMRULU, Vergi, s. 72.
(46) BULUTOĞLU, Kamu Ekonomisi, s. 500.
(47) BULUTOĞLU, Vergi Politikası, s. 190; BAŞAR, s. 555.
(48) BAŞAR, s. 555.
(49) DUE, s. 357 vd.
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
292
m ası halinde, intikalleri küçük p arçalara bölerek düşük vergi oran­
larından yararlanm ak m üm kündür. Bunu önlemek için b ir kişinin
ister ivazsız intikal, ister veraset yoluyla elde ettiği tüm servet un­
surlarının toplanarak vergisinin hesaplanm ası gerekir. Ancak bu
yolla, serveti bölerek b ir kısm ını yaşarken, diğer kısmını m iras b i­
çim inde intikal ettirm enin yol açacağı vergi kaçırm a olayları, b ir
dereceye kadar önlenmiş olur (50).
İntikal vergisinin mükellefi, prensip olarak, lehine bağış yapı­
lan (bağışlanan) veya ivazsız intikal alacaklısıdır. Bazı hallerde ba­
ğışlayan da vergi mükellefi olm aktadır (51). M atrahı ise, benimse­
nen sistem e göre, bağışlanılanm rayiç değeri veya vergi değeri ola­
bilm ektedir.
\
Bizde gerek 1926 yılında ihdas olunan V eraset ve İntikal Ver­
gisi ve gerekse 1959 tarihli yeni Veraset ve İntikal Vergisi K anunu
ile sağlar arasında gerçekleşen tüm ivazsız intikaller (bağışlar ve
diğer ivazsız intikaller) -istisna ve m uafiyetler hariç- veraset ve in­
tikal vergisi kapsam ına alınm ıştır.
IV — KARMA SİSTEM (Miras Vergisi)
V eraset yoluyla intikallerin vergilendirilmesinde, tereke veya
m iras payı vergilerinden herhangi birisinin seçilerek veraset vergi­
si olarak uygulanm ası m üm kündür. Ancak bu iki vergilendirm e şek­
linin biribirine üstün taraflarının bulunduğu b ir gerçektir. Bu ne­
denle her ikisinin b ir arada uygulanm ası yoluna gitm ek daha olum­
lu sonuçlar verecektir.
Miras payı vergisinin tereke vergisine oranla daha âdil olduğu,
yani m ükellefin ödeme iktidarını kavradığı b ir gerçektir. Fakat bu
âdalet ne tam dır, ne de m utlaktır. B ir çok gölgeli ve h atta tam am ı
ile karanlık tarafları vardır. Tereke vergisi ise, m iras payı vergisine
ucuzluk, kolaylık ve gelir sağlam a bakım ından m utlak b ir üstünlüğe
sahiptir (52).
(50) AREN, s. 102; ULUATAM, s. 271. Amerika Birleşik Devletlerinde 1932'*
den beri bu usûl uygulanmaktadır. Bkz. AREN, s. 102; DUE, s. 357 vd.
(51) Bağışlayanın vergiyi ödemesinin kararlaştırılm ası halinde mükellef,
bağışlayandır. «Amerika Birleşik Devletlerinde, bağış vergisinin mükel­
lefi, bizde olduğu gibi bağışı alan değil, fakat bağışı yapan kimsedir.
Böyle bir telâkki, tereke vergisi teorisiyle ahenklidir. Ayrıca vergi ka­
çakçılığı yapmak hususunda, bağışlayanın menfaati bağışı alanmkinden
daha az olacağından, vergiye muhatap olarak bağışlayanı seçmek belki
de daha uygundur». Bkz. AREN, s. 114.
(52) AREN, s. 52. AREN, hisse vergisinin karışık yönlerini şöyle belirtiyor:
«Evvelâ bütün mirasçıların (ve musalehlerin) sonra herbirine düşen his­
YUSUF KARAKOÇ
293
Bu nedenle bu iki vergilendirm e şeklinden birine tercih yerine,
ikisini b ir arada uygulam a yoluna gidilm ektedir. Bilhassa 20.
yüzyılın başında, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde, önce
terekenin tam am ı üzerinden b ir devlet hissesi alm ak, ondan sonra
bunu akrabalık derecesine göre alm an b ir vergi ile tam am lam ak yo­
luna gidilm ektedir. İngiltere'de 'S tate duty', önce tereke bütünü
üzerinden alındıktan sonra 'legacy and sucession duties' adıyla m iras
payı üzerinden akrabalık derecesine göre alm an diğer b ir vergi ile ta­
m am lanm aktadır. Vergide sübjektiflik bu yolla sağlanm aktadır. İn­
giltere'de payların m iktarlarına göre b ir artan oranlılık yoktur (53).
Amerika Birleşik Devletleri'nde de, federal vergi olarak, terekenin
tam am ı üzerinden b ir 'S tate tax' alınm akta, eyaletlerin b ir çoğun­
da, m iras paylan ayrıca b ir 'S hare tax'e tâbi tutu lm ak tad ır (54).
Fransa ve Almanya'da harpten sonra, b ir intikalde, önce akti­
fin safi toplam ı üzerinden b ir vergi ve sonra ve h er pay üzerinden
ayrı b ir vergi alınm ak yoluna gidildi ise de, son zam anlarda bundan
vazgeçilerek yalnız m iras payı vergisi uygulam asına geçilm iştir (55).
Ayrıca K anada da 1958'den önce, hem federal ve hem de idareleri,
kısmen m irasçının hissesine ve kısmen de terekenin toplam m ikta­
rına oturtulm uş, tereke ve m iras payı vergisi şekillerinin melezi
olan bazı özel vergiler (Succession duties) kullanm akta idiler. Bir­
kaç yılık çalışm adan sonra büyük çapta basitlik gayeleri ile 1958'de
bu federal özel vergisi b ir tereke vergisi ile ikame edildi (56). Buna
(53)
(54)
(55)
(56)
selerin belli olması lazımdır. (Eğer mirasın taksimi veya m irasa istih­
kak meselelerinde ihtilaf çıkmışsa -ki çok vakidir-muhakemenin sonu­
nu beklemek icab eder). Tahakkuk edecek vergi her mükelleften ayrı
ayrı tahsil edilecektir. Bu, hususi bir güçlük arzeder. Terekenin bütü­
nünden vergileri ödemeye yetecek kadar nakit veya kolayca nakde çev­
rilebilecek servet nevileri bulunabilir. Fakat hisseler ayrıldıktan sonra,
her kese bunlardan yeter m iktarda düşmeyebilir. Bu hal tahsili sekteye
uğratır veya mükelefi sıkışık duruma sokar. (Ayrıca bazı hisselerin kıs­
men veya tamamen intifa hakkından ibaret olması halinde, birçok naza­
ri ve pratik güçlükler hasıl olur. Tereke vergisinde böyle bir bahis mev­
zuu olamaz)». Bkz. AREN, s. 51-52.
PELÎN, s. 416; AREN, s. 52; DUE, s. 463 vd.
DUE, s. 362 vd; PELİN, s. 417. («Seligman, Amerikan sistemini şöyle mü­
dafaa etmektedir: 'Miras hissesi üzerine vergi koyarken o m irastan is­
tifade edenin vazifesini, miras bütününü üzerine vergi koyarken patrimuanm, kendisini vücude getirmekte âmil olan, cemiyete karşı müna­
sebetini düşünürüz. Her iki halde de verginin sebebi malî kabiliyetidir.
Share tax'de bu kabiliyet ferdi, State tax'de sosyal bir meseledir. İyi
miras vergisi sisteminde hem ferdi, hem sosyal elemana ihtiyaç vardır.
Bu share tax'i State tax'e eklemekle olur). Bkz. PELÎN, s. 417'den naklen.
PELÎN, s. 417.
Bu verginin uygulaması için bkz. DUE, s. 376.
294
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
karşılık O ntario, Quebec, ve 1963 itibarıyla İngiliz Kolombiası eya­
letlerinde, oranları, terekenin m iktarına, ferdi m iras m iktarına ve
m irasçının m urise olan hısım lık derecesine dayanan melez m ahi­
yette vergiler uygulanm aktadır (57).
K arm a Sistem in, değişik ülkelerde b u şekilde uygulam alarına
rastlanıldığı gibi, tereke vergisine şahsiyet kazandırm a yoluyla uy­
gulandığı da görülm ektedir (58). Ayrıca karm a sistem , veraset yo­
luyla intikallerin vergilendirilm esinde uygulandığı gibi bazan da
veraset yoluyla ve/veya ivazsız intikallerin aynı vergi kapsam ına
alınm ası şeklinde de uygulanm ası düşünülm ektedir. Çünkü, intikal
ve veraset vergilerinin ayrılm ası, vergiden kaçınm aya ve adaletsiz­
liğe zemin hazırlar. B unun önlenmesi, ya ivazsız intikallerle te­
rekelerin toplanm ası ile veya iktisap edenin servetindeki birikm iş
çoğalm alar üzerindeki b ir vergiye geçişle m üm kündür (59).
Miras vergisi; tereke b ü tü n ü üzerinden b ir vergi alındıktan
sonra, m irasçılara intikal eden m iras payları üzerinden te k ra r vergi
alınm ası şeklinde ortaya çıkar. Bu uygulam ada ağırlık m iras payı
vergisinde olm alıdır. Tereke b ü tü n ü üzerinden, artan oranlı fakat
düşük oranda b ir vergi alındıktan sonra, m irasçılara intikal eden
m iras payları üzerinden, artan oranlı b ir vergi daha alınm alıdır. Bu
ikinci vergide çifte a rta n oranlılık sözkonusudur. M irasçıların mu­
risle olan hısım lık derecelerine göre (yatay), b ir de. m irasçıların ik­
tisap ettikleri m iras paylarının m iktarına göre (dikey) artan oranlılık kabul edilm elidir. M irasçının servet bü tü n ü b u vergilendirm e­
de önem arzetmez. Bu vergilendirm e şeklinde; hem m urisin haya­
tınd a vergilendirilem eyen servet unsurları vergilendirilm iş olur,
hem de veraset vergisinin etkinliği ve kam u gelirleri içindeki önemi
artar.
V — ÖLÜ EL VERASET VERGİSİ
V eraset yoluyla gerçekleşen ve/veya ivazsız surette yapılan in­
tikalleri kapsam ına rağmen, veraset ve intikal vergilerinde yine de
bazı açık kapıların bulunduğu b ir gerçektir. Bu nedenle, yapılan ça­
lışm alar sonucu ortaya yeni tip b ir vergi çıkm ıştır ki; b u değişik b ir
vergileme tarzı olan «ölü el vergisi» dir (60). V eraset vergileri ge­
(57) DUE, s. 376-377.
(58) A.B.D. federal vergisi bir tereke vergisi olmasına rağmen, m irasçıların
durumları ve miras m iktarı gözönüne alınarak şahsilik kazandırılmıştır.
(59) DUE, s. 366-367, 375.
(60) Ölü el vergisine Almancada «Steuer der Toten Hand»; Fransızcada
«Taxe des biens le la main marte»; îtalyancada «Tassa di manomarta»
denilmektedir.
YUSUF KARAKOÇ
295
nellikle varlığı bakım ından ölüme m ahkûm gerçek kişiler arasında
meydana gelen intikalleri vergiye tâb i tutm aktadır. Tüzel kişiler
m ahiyetleri icabı ölm edikleri için (infisah b ir ölüm telakki edilse
bile veraset vergisinin konusuna girm em ektedir), ölüm e bağlı m ül­
kiyet intikalleri üzerine konulan vergi, resim ve harçlardan, özellik­
le veraset vergisinden kurtulabilm ektedirler. îşte ölü el vergisi, ni­
telikleri gereği, ölüm gibi gerçek kişiler için kaçınılmaz olan b ir
sona, yani ölüm e m aruz kalm ayan tüzel kişileri de tıpkı gerçek ki­
şilerin veraset vergisi gibi b ir servet vergisine tâbi tu tan b ir verginin
adı olm aktadır (61).
Ölü el vergisi, nesiller boyunca devam eden tüzel kişileri de ve­
raset vergisine benzer b ir vergiye tâbi tu tarak b ir denge kurm aya
gayret etm ektedir (62). Verginin konusu; bazan tüzel kişilerin sa­
hip oldukları gayrım enkullerden elde ettikleri iratlar; bazan hem
menkul, hem de gayrim enkul servet unsurlarının iradı; bazen tü­
zel kişinin yıllık kazancı; bazen de hem menkul, hem de gayrimenkullerin değerleridir. Verginin mükellefi; tüzel kişinin kendisidir.
Verginin m atrahı; m enkul ve gayrım enkullerin safi iradı olm akta­
dır. Vergi niteliği gereği bazan m unzam b ir vergi olarak ortaya çık­
m akta, bazan da b ir harç şeklinde alınm aktadır (63). Kısacası, ölü
el vergisi; tüzel kişilerin servetleri üzerinden alınan m unzam ve no­
m inal b ir servet vergisi niteliği arzetm ektedir (64).
(61)
(62)
TUNCER, s. 140; BAŞAR, s.
555; TURHAN s. 286.
(Fransa’da vakıflar ve tüzel kişiler ile «daimi» niteliktekidiğer vergi
objeleri, gayrimenkuller her 20 senede bir el değiştiriyormuş gibi, uzun
zaman emlak alım vergisini (Grunderwerbsteuer) ödemekle yükümlü
idiler). Bkz. TURHAN, s. 286.
(63 TUNCER, s. 141; BAŞAR, s. 555.
(64) TUNCER, s. 141.
296
VERASET VE İNTİKAL VERGİSİNİN UYGULAMA ŞEKİLLERİ
BİBLİYOGRAFYA (*)
AREN, Sadun : Veraset Vergisi Üzerine Bir Deneme, Ankara 1952.
AYİTER, Nuşin : Miras Hukuku, 4. Bası, Ankara 1978.
BAŞAR, Mübin : «Veraset ve İntikal Vergilerinin Tekniği ve Memleketimiz­
deki Sistem Hakkında Bazı Mülâhazalar», (İktisat ve Maliye, C. VI, S. 4,
Temmuz 1959), s. 553 vd.
BULUTOĞLU, Kenan : Vergi Politikası, İstanbul 1962, (BULUTOĞLU, Vergi
Politikası)
— Türk Vergi Sistemi, C. 2, 6. Bası, Ankara 1979, (BULUTOĞLU, Türk Ver­
gi Sistemi, C. 2).
— Kamu Ekonomisine Giriş, 3. Bası, Filiz Kitabevi, Vize 1981, (BULUTOĞ­
LU, Kamu Ekonomisi).
DUE, John F.
(Çev. Sevim GÖRGÜN/lzzettin ÖNDER) : Maliye (Bir İktisadi Analiz), 3. Ba­
sı, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1967.
ERDOĞDU, Ahmet : «Vergi Borçlusunun Ölümünde Mirasçıların Durumu,
Defter Tutma ve Türesel Sonuç», (Recai SEÇKÎN'e Armağan), Ankara 1974.
GÖNENSAY, Samim/BİRSEN, Kemalettin : Miras Hukuku, 2. Bası, Ahmet
Said Matbaası, İstanbul 1963
İMRE, Zahit : Türk Miras Hukuku, 4. Bası, İstanbul 1978.
İNAN, Ali Naim : Miras Hukuku, 2. Bası, Ankara 1982.
KIRBAŞ, Sadık : Vergi Hukuku (Temel Kavramlar - İlkeler ve Kurumlar),
Ankara 1984.
KIZILYALLI, Hüsnü : Türk Vergi Sisteminin Ekonomik Analizi, Ankara 1969.
KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Necip : Miras Hukuku, 2. Bası, İstanbul 1978.
LAUFENBURGER, Henry
(Çev. Bediî N. FEYZÎOĞLU) : Mukayeseli Maliye (A.B.D., Fransa, İngiltere,
Sovyet Rusya), İstanbul 1956.
NADAROĞLU, Halil : Kamu Mâliyesi Teorisi, 4. Bası, Vize 1981.
ÖNCEL, Muallâ : «Vergi Hukuku Açısından Sorumluluk», (Fadıl H. SUR'un
Anısına Armağan), Ankara 1983, s. 39-55, (ÖNCEL, Sorumluluk).
ÖNCEL, Muallâ/ ÇAĞAN, Nami/KUMRULU, Ahmet : Vergi Hukuku, (Genel
İlkeler), C. 1, Ankara 1984, (ÖNCEL/ÇAĞAN/KUMRULU, Vergi).
PELİN, 1. Fazıl : Finans İlmi ve Finansal Kanunlar, 3. Bası, İstanbul 1948.
ŞAHİN, Ahmet : «Ölüm Olayının Vergi Hukuku Bakımından Doğurduğu So­
runlar ve Sonuçlar», (Vergi Dünyası, S. 11, Temmuz 1982), s. 56-69.
TUNCER, Selahattin : Teorideve Pratikte Servet Vergileri, Eskişehir 1966.
TURHAN, Salih : Vergi Teorisi, 3. Bası, İstanbul 1982.
ULUATAM, Özhan : Kamu Mâliyesi, 2. Bası, S Yayınlan, Ankara 1982.
(*) Dipnotlarda geçen eserler, yazarlarının soyadlarıyla anılmıştır. Aynı ya­
zarın birden fazla eserine yapılan yollamalar kısaltılmış şekilleri ile pa­
rantez içerisinde gösterilmiştir.
KARAR ELEŞTİRİSİ
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNDE
HÂKİMLİK KARARLARINA İTİRAZIN
İNCELENMESİ
O. K adri KESKİN (*)
PLAN : I — Giriş. II — Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi K aran. 1 — Ka­
rardaki çoğunluk görüşüne göre. 2 — Karardaki azınlık görüşüne göre. III —
Kararın eleştirisi ve kanaatimiz. IV — Sonuç.
I — GİRİŞ
2845 sayılı Devlet Güvenlik M ahkemelerinin K uruluş ve Yargı­
lam a Usulleri H akkında K an u n u n 13. maddesinde; soruşturm a sı­
rasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararın varsa o yer
Devlet güvenlik m ahkem esi yedek üyesinden, aksi halde yetkili adlî
yargı hâkim inden istenebileceği belirtilm iştir. 13. m addenin 3. fık­
rasında da «Devlet güvenlik m ahkemesi yedek üyesi tarafından ve­
rilen k ararlara karşı itirazlar, Devlet güvenlik m ahkem esinde kesin
k arara bağlanır.» hükm ü yer alm ıştır.
B urada ortaya çıkan mesele hâkim lik kararlarını (mesela so­
ru ştu rm a esnasında tutuklam a... gibi) kim in vereceği değil, bu ka­
rarla ra karşı itirazların nerede ve kim tarafından inceleneceğidir.
1 — Yedek hâkim in bu tü r k ararlarına karşı itirazlar, Devlet
güvenlik m ahkem esinde heyet halinde m i incelenecektir?
2 — Heyet söz konusu olmaksızın, itiraz Devlet güvenlik m ah­
kem esi başkanı tarafından m ı k arara bağlanacaktır?
3 — Yetkili m ahalli adlî yargı hâkim inin bu tü r kararların a
karşı itirazlar Devlet güvenlik m ahkem esi veya başkanı nezdinde mi
yapılacak; yahut m ahalli adlî yargının kendi prosedürü içinde as­
liye ceza hâkim i veya ağır ceza m ahkem esi başkanı tarafından mı
çözüm lenecektir?
(*) Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Asil Üyesi.
298
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNDE HÂKİMLİK
KARARLARINA
İTİRAZIN
İNCELENMESİ
4 — Gene bununla bağlantılı olarak, mesela tutuklam a k ararı
m ahalli ağır ceza mahkemesince verilmiş ise durum ne olacaktır?
İşte bu sorulara cevap arayacak ve konu ile ilgili Yargıtay 8.
Ceza Dairesinin b ir kararını tahlile çalışacağız.
II — YARGITAY SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ KARARI
Konu ile ilgili olarak, Yargıtay 8. CD. 1984/5076 E. 1984/5103
K. sayılı 7.12.1984 günlü kararını vermiş ve b u k arara 2 üye m uha­
lif kalm ıştır.
1 — K arardaki çoğunluk görüşüne göre : 2845 sayılı Devlet
Güvenlik M ahkemelerinin K uruluş ve Yargılama Usulleri H akkın­
da K an u n u n 29. m addesinde «bu konudaki özel hüküm ler saklı kal­
m ak koşulu ile Devlet güvenlik m ahkem elerinin görevine giren suç­
ların soruşturm a ve kovuşturm alarında Ceza M uhakemeleri Usulü
K anunu hüküm lerinin uygulanacağı vurgulanm ıştır.» 2845 sayılı
K anunun «13. m addesi b ir yetki m addesi olup C. Savcılarının, baş­
vurulacak m ercilerin ve Devlet güvenlik mahkem eleri ile zabıta
m akam ve m em urlarının yetki, görev ve ilişkilerini düzenlemekte­
dir.» «Bu durum da 16. m addenin de yakalam a ve tutuklam a açısın­
dan sanığın itirazı yönünden b ir hüküm taşım adığı gözönüne alı­
nacak olursa 29. m adde hükm ünden hareketle sanığın tutuklam a
kararm a karşı itirazında CMUK.nun 299. m addesi hüküm lerinin uy­
gulanm ası ve Devlet güvenlik m ahkem esi BAŞKANININ itirazı in­
celeme m ercii olarak kabulü» gerekir, iste r yedek hâkim , isterse
m ahallî yetkili hâkim tarafından verilmiş olsun İTİRAZLAR MUT­
LAKA Devlet Güvenlik Mahkemesi BAŞKANI tarafından incelenmelidir.
2 — K arardaki azınlık görüşüne göre : Devlet Güvenlik Mah­
kem elerinin K uruluş ve Yargılama Usulleri H akkında K an u n u n
13. m addesi «Devlet güvenlik mahkemesi yedek üyesini b ir yönüyle
sulh hâkim i görev ve yetkisiyle donatm ış, diğer yönüyle de bu bi­
çimde yetkiyle donattığı hâkim in k ararı aleyhine yapılan itirazı ke­
sin olarak karara bağlam ayı tek hâkim yerine H âkim ler K uruluna
vermeyi uygun görm üştür... Devlet Güvenlik M ahkemelerinin Ku­
ruluş ve Yargılama Usulleri H akkında K anun un 29. m addesine yan­
lış anlam verilerek öncelikle uygulanm ası gereken özel kanun yeri­
ne, CMUK.nun 299. m addesi hükm ünün kıyas yoluyla uygulanm ası
sonucu özel yasada bulunm ayan b ir mercice itirazın incelenip so­
nuçlandırılm ası usul ve yasaya, ayrıca yargılam a hukuku ilkesine
aykırı »dır.
O. KADRİ KESKİN
299
Bu m uhalefet gerekçesinden çıkan sonuca nazaran; m ahalli hâ­
kim in (hâkimlik) k ararların a karşı itirazların m ahallî adlî yargının
kendi içinde yapılmayıp, Devlet güvenlik m ahkem esinde incelene­
ceği yolundaki çoğunluk görüşüne katılınm akta, ANCAK Devlet
güvenlik m ahkem esi başkanm ın değil heyetin itirazı incelemesi ge­
rektiği ifade olunarak, bu noktada m uhalif kalınm aktadır.
III — KARARIN ELEŞTİRİSİ VE KANAATİMİZ
Kanaatımızca; yukarıdaki içtihattaki çoğunluk görüşüne de,
azınlık görüşüne de aşağıdaki gerekçelerimizle iştirak m üm kün de­
ğildir.
1 — 2845 sayılı K anunun 13. m addesindeki hüküm yorum ve
kıyas gerektirm iyecek şekilde açıktır. Kanun, lâfzıyla ruhunu net
olarak ifade etm ektedir.
K anunun 13/3. m addesinde SADECE VE SADECE yedek üye­
nin kararlarına karşı itirazın Devlet güvenlik m ahkem esinde kesin
k arara bağlanacağı belirtilm ektedir.
Demek ki; bu tip itirazlar DEVLET GÜVENLİK MAHKEME­
SİNDE k arara bağlanacaktır. Yoksa Devlet güvenlik mahkemesi
BAŞKANINCA değil...
a) K anun vazımın, Devlet güvenlik m ahkem esi ile Devlet gü­
venlik m ahkem esi başkanı tefrikini yapamayacağı düşünülemez.
b) Eğer itirazı inceleyecek olanın başkan olduğu benimsense idi 13. m addede (Devlet güvenlik mahkemesinde) denilmez,
(Devlet güvenlik m ahkem esi başkanınca) diye açıkça yazılırdı. Oy­
sa itirazı inceleme mercii olarak (başkan) değilce, açıkça (Mahke­
me) yazılıdır.
c) Keza K anun vazımın 13. m addede (başkan) demeyi un u ttu ­
ğu da söylenemez. 13. m addede (Devlet güvenlik mahkemesinde)
denilirken, C. Savcılığının takipsizlik kararların a itirazla ilgili 16.
m addede (Devlet güvenlik m ahkem esi başkam na) itiraz edilebilece­
ği yazılıdır. 13. m addede (başkan) demeyi unutan kanun vazıı, bunu
16. maddede mi h atırlam ıştır da, onun için mi 16. m addede (başkan)
dem iştir!?. Tabiatiyla böyle b ir durum söz konusu değildir. 13.
m addedeki itiraz bakım ından HEYET am açlanm ış ve açıkça (mah­
keme) olarak yazılmış; 16. m addedeki itiraz bakım ından da (baş­
kan) am açlanm ış ve açıkça (başkan) olarak yazılmıştır.
300
DEVIET GÜVENLİK MAHKEMELERİNDE HÂKİMLİK
KARARLARINA İTİRAZIN İNCELENMESİ
2 — Devlet Güvenlik M ahkemelerinin görevine giren suçların
soruşturm a ve kovuşturm alarında CMUK. hüküm lerinin uygulana­
bileceğine ilişkin 2845 sayılı K anunun 29. m addesinin hem en başın­
da «bu kanundaki özel hüküm ler saklı kalm ak şartıyla» denilmek­
tedir.
«Bu kanundaki», yani 2845 sayılı K anundaki «Devlet güvenlik
m ahkem esinde kesin karara bağlanır» hükm ü açık ve net özel b ir
hüküm dür. K anun m etni b u k ad ar açık ve yorum a m uhtaç değil­
ken, böyîesine b ir özel hüküm varken 29. m adde nasıl söz konusu
olabilir? Bu atıfla CMUK. nun 299. m addesine nasıl gidilebilir? Bu
özel hüküm varken, 2845 sayılı K anunun 29. m addesi uygulanamaz
ki... .
3 — B urada Devlet Güvenlik M ahkemesi yedek üyesinin m a­
hiyeti de önem kazanm aktadır.
2845 sayılı K anunun 18. m addesinde «CMUK. hüküm lerinin uy­
gulanm ası bakım ından, Devlet güvenlik m ahkem eleri ağır ceza m ah­
kemesi derecesindedir.» hükm ü getirilm iştir. Ne var ki, yedek üye­
nin derecesi belirtilm em iştir. Yedek üye; Yargıtay 8. Ceza Dairesi
azınlık görüşünde belirtildiği gibi adeta sulh hâkim i m esabesinde
m idir, yoksa asliye hâkim i derecesinde m idir?
Aslında yedek üye ne sulh, ne de asliye hâkim idir. Yedek üye,
yedek üyedir!... Bu müessese 353 sayılı Askerî M ahkemeler K uru­
luşu ve Yargılam a Usulü K anunu ile 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanun u ’ndaki TEK HÂKÎM’e benzetilmiş, suijeneris (kendine özgü) b ir
m üessesedir.
Filhakika ne 24.12.1982 gün ve KKTD. 18/101-1377/08129 sayılı
HÜKÜMET TEKLİFİNDE, ne DANIŞMA MECLİSİ ADALET KO­
MİSYONUNUN 8.2.1983 gün E .1/585 K. 54 sayılı raporunda, ne DA­
NIŞMA M ECLİSİNİN 10.3.1983 günlü 69. ve 14.3.1983 günlü 70. b ir­
leşimindeki görüşm elerde, ne MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİ ADA­
LET KOMİSYONUNUN 15.6.1983 gün E. 1/488 K. 113 sayılı rapo­
runda ve ne de MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİNCE kabul edilerek
son şeklini alıp 18.6.1983 günlü Resmi Gazete’de yayım lanan 2845
sayılı KANUNUN hiç b ir m addesinde, hiç b ir beyan ve gerekçede
yedek üyenin sulh veya asliye hâkim i m esabesinde olduğu yolunda
açıklam a, söz, yazı yoktur.
Sulh ve asliye hâkim i gibi b ir benzetm enin dışında, belirttiği­
miz TEK HÂKİM m üessesesine benzer yeni b ir düzenleme vardır.
O. KADRİ KESKİN
301
Böylesine yeni b ir düzenleme söz konusu olunca, elbette itiraz m er­
cii ile ilgili düzenleme de buna uygun olarak AYRI ve YENÎ olacak­
tır. N itekim de öyle olm uştur... Yedek üyenin kararm a itirazın Dev­
let güvenlik m ahkem esinde bakılabileceği hükm ü getirilm iştir, ö y ­
leyse artık , başkanın inceleyebileceği kabul edilemez kanaatm dayız
4 — 2845 sayılı K anunda (hâkimlik) kararlarının sadece yedek
üyeye verilip, istisnaî hallerde dahi başkan ve asıl üyeye bu görev
ve yetkinin verilmemiş olm asındaki sebep araştırılm alıdır.
Bu sebep, itirazların Devlet güvenlik m ahkem esinde HEYET
olarak incelenmesinde yatm aktadır.
H âkim lik k ararları başkan veya asıl üye tarafından verilse, bu­
na itiraz halinde heyetçe incelemede artık başkan veya asıl üye yer
alam ıyacaktır. Oysa aslolan heyetin başkan ve asıl üyelerden teşek­
kül etm esidir, işte bunun içindir ki Devlet Güvenlik Mahkemesin­
deki hâkim lik kararları, buna itirazları sırf Devlet Güvenlik Mahke­
mesi heyet halinde inceleyebilsin diye başkan ve asıl üyeye verilme­
yerek yedek üyeye bırakılm ıştır.
Eğer, yedek üyenin bu tü r k ararlarına itiraz sadece başkan ta­
rafından incelenecek olsa idi, bu noktadaki görev ve yetki en azın­
dan asıl üyelere de tahm il olunurdu.
Şu halde sebep, heyetin başkan ve asıl üyelerden m üteşekkil
olarak, aslî kuruluşuyla çalışm asını ve itirazları bu aslî heyetin in­
celeyebilmesini sağlam aktır.
Netice olarak, yukarıdan beri açıkladığımız gerekçelerle yedek
üyenin kararlarına karşı itiraz Devlet güvenlik m ahkem esi başka­
nınca değil, heyet halinde Devlet güvenlik m ahkem esinde incelene­
cektir.
5 — Yedek üyenin olm am ası dolayısıyla m ahallî adlî yargı hâ­
kim inin verdiği kararlara karşı itiraz nereye yapılacaktır? Yani baş­
ka b ir deyişle, bu halde itiraz m ercii (hâkim lik kararını verenin
sulh veya asliye hâkim i olm asına göre) asliye hâkim i veya ağır ceza
m ahkem esi başkanı m ıdır? Yoksa itiraz Devlet Güvenlik Mahkeme­
sinde m i incelenecektir?
Y ukarıda açıkladığımız gibi, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi'nin
hem çoğunluk ve hem de azınlık görüşü bu noktada birleşm ekte ve
m ahallî hâkim in kararm a itirazın Devlet Güvenlik M ahkemesinde
(başkanca) inceleneceği kabul olunm aktadır.
302
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNDE HÂKİMLİK
KARARLARINA İTİRAZIN
İNCELENMESİ
H atta, Adalet D ergisinin Temmuz, Ağustos -1984 tarihli 4. sa­
yısında 911-952. sayfalarda yayınlanan, tarafım ızdan yazılan (Dev­
let Güvenlik Mahkemeleri) başlıklı incelememizde, Yargıtay sekizinci
Ceza Dairesi kararın dakinden çok öte bizim alternatif olarak ileri
sürdüğüm üz (ama o incelememizde de kabul edilemeyeceğini belirt­
tiğimiz) bazı düşünceler bu noktada serdolunabilir.
O incelememizde alternatif olarak belirttiğim iz gibi;
— Mahallî adlî yargı hâkim i b ir bakım a Devlet Güvenlik Mah­
kemesi yedek üyesine niyabetle hareket ediyor,
— Tevkifte hâkim önüne çıkarılm ak için 48 saat süre tanındığı
halde, itiraz için süre konulm am ıştır ve bu bakım dan acele b ir du­
rum söz konusu değildir,
— Devlet güvenlik m ahkem esi heyet halinde çalışan b ir m ah­
keme olduğu halde, mesela sulh hâkim inin tevkif hakkında k arar
verm esinde tek hâkim , yani asliye ceza hâkim i buna itirazı inceleye­
cektir,
— Devlet güvenlik m ahkem esinde tevkif hakkında, soruştur­
m ada k a ra r verm ek sırf Devlet güvenlik m ahkem esi heyet halinde
buna itirazı inceleyebilsin diye asıl üyeye verilmeyerek yedek üye­
ye bırakılm ış ve K anun vazıı itirazların Devlet güvenlik m ahkem e­
sinde incelenm esinde hassas davranm ıştır.
Öyleyse, m ahalli adlî yargı hâkim inin verdiği k ararlara karşı
Devlet güvenlik m ahkem esi nezdinde itiraz m üm kündür diye düşü
nülebilir, denilebilir.
K anaatim izce ne b u düşünceler ve ne de Yargıtay Sekizinci Ce­
za D airesi’nin kabulü yerinde değildir. Çünkü:
a) B ir kere 2845 sayılı K anunun 13. m addesinin 3. fıkrasında
sadece ve sadece yedek üye tarafından verilen k ararlara karşı itiraz­
ların Devlet güvenlik m ahkem esinde k arara bağlanacağı yazılıdır.
Sadece yedek üyenin kararından bahsedilm iş iken, K anunun bu sa­
rih hükm üne rağm en itirazın Devlet güvenlik m ahkem esinde ince­
lenmesi, nasıl m ahallî hâkim k ararm a da teşm il edilebilir?
b) O rtada 2845 sayılı K anunun 13/3. m addesindeki b u özel
hüküm varken ve yorum - kıyas söz konusu değilken 2845 sayılı Ka­
nunun 29. m addesi delâletiyle CMUK. nun 299. m addesine böylesine
b ir yorum la nasıl gidilebilir?
O. KADRİ KESKİN
303
c) CMUK. nun 299. m addesine göre sulh hâkim inin (hâkimlik)
kararlarına asliye hâkim i; asliye hâkim inin (hâkimlik) k ararlarm a
ağır ceza m ahkem esi başkam nezdinde itiraz edilebilir. Yargıtay 8.
Ceza Dairesinin yorum u benimsenirse; hem 29. m adde delâletiyle
CMUK.'u hükm üne gidilecek, am a hem de Devlet güvenlik m ahke­
m esinde asliye hâkimliği söz konusu olmadığı halde m ahalli sulh
hâkim inin kararın a itiraz bu kerre CMUK. hüküm lerine aykırı ola­
rak ya ağır ceza m ahkem esi mesabesindeki Devlet güvenlik mahke­
mesinde, ya da ağır ceza m ahkem esi başkanı m esabesindeki Devlet
güvenlik m ahkem esi başkanı tarafından incelenecektir.
Böyle olunca da hem CMUK. hüküm lerine gidildiği, hem de bu
noktada CMUK. na aykırı hareket edildiği görülm ektedir.
Bu tezat nasıl izah olunabilecektir?..
d) CMUK. na göre, mesela ağır ceza m ahkem esinin tutuklam a
kararm a karşı itiraz en yakın ağır ceza m ahkem esinde incelenecek­
tir. Eğer m ahallî m ahkem enin tutuklam a kararları (yani hâkim lik
kararlan ) Devlet güvenlik m ahkem esinde incelenecekse; m ahallî
ağır ceza m ahkem esi tutuklam a k ararı vererek, görevsizlikle davayı
Devlet güvenlik m ahkem esine gönderse, henüz görevsizlik k ararı ke­
sinleşip dava Devlet güvenlik mahkemesine gelmeden bu tutuklam a­
ya itiraz olunsa durum ne olacaktır?
Yargıtay 8. Ceza D airesi'nin belirtilen yorum una göre itiraz Dev­
let güvenlik m ahkem esinde incelenmelidir. O zam an CMUK. ndaki
(en yakın ağır ceza m ahkem esinde incelenir) hükm ü ne olm aktadır?
Mesela K astam onu Ağır Ceza Mahkemesine en yakın ağır ceza m ah­
kemesi Ankara Devlet güvenlik m ahkem esi değildir ki, Devlet güven­
lik m ahkem esi incelesin denilebilsin... En yakın ağır ceza m ahke­
mesi olan înebolu Ağır Ceza M ahkemesinin CM UKndaki b u açık
yetkisi ve görevi, kanunda yazmadığı halde nasıl Devlet güvenlik
m ahkem esine devredilebilir?..
e) 2845 sayılı K anunun 13/3. m addesinde açıkça ve sadece ye­
dek üyenin kararm a itirazın incelenebileceğinden bahsedilip, m ahal­
lî hâkim kararların a itirazın Devlet güvenlik m ahkem esinde incele­
neceği yolunda b ir hüküm bulunm am akla, belirttiğim iz gibi b ir yo­
rum a ve araştırm aya ihtiyaç ve gerek yoktur.
Ancak eğer illâ b ir yorum yapılm ak gerekiyorsa, tabiatıyla ilk
iş bu konudaki kanun gerekçesini araştırm ak ve kanunun vaz’ olunuş am acını iyi tesbit etmek gerekir.
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNDE HÂKİMLİK
304
KARARLARINA
İTİRAZIN
İNCELENMESİ
K anunun 13. m addesindeki bu hükm ün gerekçesi ve vaz' olunuş am acı tam am en kanaatim izi doğrulam aktadır.
Şöyle k i :
2845 sayılı K anunun 13. maddesi, hüküm et teklifinde 17. m ad­
de olarak yer alm ıştır.
Filhakika 24.12.1982 gün ve KKTD. 18/101 -1377/08129 sayılı
hüküm et teklifinde 17. m adde olarak yer alan K anunun b u 13. m ad­
desi ile ilgili gerekçede aynen «Yedek üyenin verdiği k ararlara karşı
itirazlar Devlet güvenlik m ahkem esinde kesin hükm e bağlanır. Buna
karşılık adliye hâkim leri tarafından verilen k ararlara karşı itiraz,
adlî yargının kendi bünyesi içinde çözümlenir.» denilm ektedir.
Böylece bu hüküm den neyin am açlandığı açıkça belirtilm ekte­
dir. M ahalli adliye hâkim i tarafından verilen k ararlara karşı itiraz,
Yargıtay Sekizinci Ceza D airesi’nin görüşünün aksine Devlet güven­
lik m ahkem esinde değil, adlî yargının kendi bünyesi içinde, k ararı
veren hâkim in sıfatına göre m ahallî asliye hâkim i veya ağır ceza
m ahkem esi başkanı tarafından çözümlenecektir. CMUK. nun 298.
m addesindeki konularda ağır ceza m ahkem esi k arar vermiş ise, iti­
raz m ercii en yakın ağır ceza m ahkem esi olacaktır.
Y ukarıda aynen verdiğimiz b u açık gerekçe ile, K anunun ruhu­
nu sarahatla ortaya koyan lafzı ve görüşüm üz b ir kere daha doğru­
lanm ış olm aktadır.
IV — SONUÇ
B ütün bu izahatım ızdan ve gerekçelerimizden sonra ifade ede­
lim ki, Yargıtay Sekizinci Ceza D airesinin ne çoğunluk ve ne de
azınlık görüşünü paylaşamıyoruz. Belirttiğim iz gerekçelerimize göre:
1 — Yedek hâkim in kararların a karşı itirazlar, Devlet güvenlik
m ahkem esi başkanı tarafından değil, heyet olarak Devlet güvenlik
m ahkem esince incelenecektir.
2 — Mahallî adlî yargı hâkim inin bu tü r hâkim lik k ararların a
karşı itirazlar Devlet güvenlik m ahkem esinde değil, adlî yargının
kendi prosedürü içinde halledilecektir.
3 — Mahallî ağır ceza m ahkem esinin CMUK. nun 298. m adde­
sinde belirtilen hususlarda k a ra r verm esi halinde, itiraz mercii, Dev­
let güvenlik m ahkem esi değil, en yakm ağır ceza m ahkem esidir.
FEDERAL MAHKEME KARARLARI
ESER SÖZLEŞMESİ-AYIPLARDAN DOLAYI GARANTİ DAVASISIA 118 NORMUNU İÇEREN ESER SÖZLEŞMESİ
Kemal DAYINLARLI (*)
— İş sahibi tarafından üçüncü şahsa tevdi edilen işdeki ayıp­
ların onarım ı. -iş sahibinin m üteahhide karşı bedelin indirim i dâ­
vası.- K anton m ahkem esi tarafından reddedilen dâva, sonra da Fe­
deral Mahkeme tarafından ele alm an k arar düzeltme başvurusu.
Borçlar Kanununun 368. maddesi; SIA normunun (1977 baskısı) mn
169. maddesi.
Yapı ayıplı olduğu zaman, SIA 118 (1977) ile bağlı olan iş sahi­
bi h er şeyden önce, uygun b ir süre içinde ayıbın giderilm esini mü­
teahhitten istem ek zorundadır. Eğer bunda çekim ser kalırsa ve b ir
üçüncü kişiye yapıyı tam ir ettirirse, bedelin indirim i için hareket
etm e hakkı düşer.
Herıid-Finanz AG c. Seüer Hoch-und Tiefbau AG, 9 Mart 1984; RO
110 II 52.
1977/1978 de, Henid-Finanz Anonim şirketi iki ev inşa ettirir.
1979’da, Seiler Hoch-und Tiefbau Anonim şirketince ifa edilen kaba
inşaat su geçirmezlik ayıplarından kusurlu bulunur. Federal dene­
me laboratuarı raporu, yapının ek yerleri için uygun olm ayan b ir
malzeme kullanılm ası ve san 'at kurallarına aykırı b ir ifa nedeniyle
suçlam ada bulunur.
4 H aziran 1980'de, Heind-Finanz Anonim şirketi m üteahhide
yapının ek yerlerinin su geçirmezliğinin tem in edilmesi im kânını
teklif eder; 20 H azira n a kad ar onun tekliflerini bekler. Seiler ano­
nim şirketi süresinde cevap verir. R aporda sızdırmazlığa ilişkin b ir
(*) Avukat.
KAYNAK : Journal Des Tribunaux, 30 Eylül 1984, No: 15, Sayfa: 479-482.
DÜZELTME : YD., Cilt: 11, Sayı: 1-2, Sayfa: 170, Saür: 29’daki «Temlik
eden» cümlesi «Temyiz eden (iş sahibi)» şeklinde olacaktır. Düzeltiriz.
(YDK.)
306
FEDERAL MAHKEME KARARLARI
husus yoktur; b u sorun belirsiz kaldığı sürece m üdahale etmeyi
reddeder.
Tamamlayıcı b ir raporda, Federal lab o ratu ar ek yerlerinin su
geçirmez olm adığını tespit eder. îş sahibi, b u arad a ayıbı üçüncü
b ir şahsa ta m ir ettirdiğini bildirerek rap o ru m üteahide gönderir.
M art 1982’de, Henid-Finanz Anonim şirketi binaların cephesini
düzeltmek için harcadığı m ik tar olan 17.229,05 frankın ve faizleri­
nin ödenm esi için dâva açar, ileride, başka ye daha kapsam lı taz­
m inat talep etm e hakkını saklı tu tar. Dâvâlı dâvanın reddini ister.
Taraflarca kabul edilen SIA 118 norm unun 169. m addesini ileri
sürer.
8 Temmuz 1983 tarihinde Zürih Ticaret M ahkemesi dâvayı red­
deder. Dâvacı, tam iratı kendi yapm ası için dâvalıya b ir süre tespit
etmeksizin ayıbı üçüncü b ir şahsa tam ir ettirm iş bulunuyordu. Be­
delin indirim i dâvası hüküm süzdür.
Dâvacı yukarıda sözü edilen yüksek m ahkem e k ararm a karşı
k arar düzeltm e istem inde bulundu. K ararın iptalini ve dosyanın
ticaret m ahkem esine gönderilm esini isetdi. Dâvâlı ise m üracaatın
reddini istedi.
Federal Mahkeme kabul edilebilir olduğu ölçüde (özet) m üra­
caatı reddetti.
4. Ticaret m ahkem esinin düşüncesine karşın, dâvacınm sa­
vunm asına göre iş sahibi eseri tam ir etm e im kânını m üteahhide
teklif etm ede ihm al gösterirse, ona bağlı olarak bedelin indirim i
dâvasının düşmeyeceğini iddia eder. Bu varsayım da iş sahibi sade­
ce bu ihm al yüzünden m üteahhide verdiği zarardan sorum ludur.
Bedelin indirim i iddiası üzerinden m ahsup edilm ek üzere ona b ir
tazm inat ödem ek zorundadır.
Ticaret m ahkem esi, aşağıdaki hükm ü içeren (1977) SIA nor­
m unun 169. m addesine dayam r:
1 — Eserin ayıplı olm ası halinde... iş sahibi ilk önce, uygun
b ir süre içinde ayıbı giderm esi için m üteahhidi zorlam a işlemine
başvurm alıdır... Eğer iş sahibi tarafından tespit edilen sürede ayıbı
m üteahhit gidermezse, iş sahibi aşağıdaki çözüm lerden seçimlik
hakkına sahiptir:
I. Eserin yapım ına zorlam ada ısrar edebilir.
II.
Eserin eksikliğine karşılık olan b ir m ik tar parayı borçlu
olduğu bedelden indirebilir.
KEMAL DAYINLARLI
III.
307
îş sahibi sözleşmeden cayabilir.
2.
Eğer m üteahhit açıkça b ir ayıbın giderilm esi işlemini red­
deder veya eğer onu yapm aya açıkça m uktedir değilse, yapım için
tespit edilen sürenin geçmesini beklem eden iş sahibi, l ’den 3 e ka­
d ar bentlerin birinci fıkrasında öngörülen haklarını kullanabilir.
Bu hüküm açıktır. Davalının tavrına ilişkin tespit edilen olay­
la r göz önüne alındığında özel durum da tartışılm az biçim de uygu­
lanabilir. Öğretide, bu hüküm aynı yönde yorum lanm aktadır; ve­
rilen süre içinde tam iratı yapm aya m uktedir ise ve yapm aya da
hazır ise bu hüküm m üteahhide bedelin indirim i veya ayıp nede­
niyle sözleşmenin feshi dâvalarına karşı çıkm asını sağlar (Gauch,
Der U nternehm er im W erkvertrag, n. 959 ve 1046; Reber, Rechtshandbuch fü r B auuntem ehm er, B auherr A rchitekt und Bauingenieur, sayfa 152; Gautschi, B orçlar K anunu no 19 ad m adde 368).
Eğer iş sahibi, tayin edilen b ir sürede tam irat istemeyi ihm al eder­
se, dâvacmın işaret ettiği ölçüde bile olsa, bedelin indirilm esi dâ­
vasını açm a hakkı yoktur; iş sahibi geçerli neden olmaksızın üçün­
cü b ir şahsa tevdi edilen tam irat m asraflarına ve risklerine katlan­
m alıdır.
Dâvada, eğer G autschi’ye (no 5 b a B orçlar K anunu m adde 368)
ye dayanarak dâvacı tarafından ileri sürülen aşağıdaki yol kabul
edilseydi zaten başka b ir çözüme de ulaşılam azdı. Dâvacıya göre,
eğer iş sahibi, ayıbı tam ir etm esi için m üteahhide b ir süre vermede
ihm al gösterirse bedelin indirilm esi iddiasını kaybetm iş olmaz.
Kendisi bizzat tam irden ayrık tutulunca, m üteahhit, bundan dolayı
tasarru f ettiği meblağı iş sahibine ödemek zorundadır. Oysa, dâvacı
idiasım n ve m ahsup edilecek zararın dayanağına ve hesabına ilişkin
olayları ilk derece m ahkem esinde ileri sürm em iştir. Verilen k arar
bu hususta sessiz kalm ıştır. Temyize m üracaat eden, eseri tam ir et­
mek için Hotz şirketi tarafından talep edilen meblağı istem ek ve
başka ve daha kapsam lı iddialarını saklı tutm ak suretiyle talebini
açıkça sınırlı tutm uştur.
e Birinci Hukuk Dairesi — Hâkimler Raschein, Leu, Messmer, Weyermann ve Egli.-Zürih avukatlarından Friedrich Spâlti ve H.R. Welfensberger.
Karan Almanca’dan Fransızca'ya çeviren Prof. Dr. Raymond
Jeanpretre’in n o tu :
Yukarıdaki kararda, bedelin indirilmesi (veya ayıp nedeniyle söz­
leşmenin feshi) dâvasında hak düşmesi söz konusudur. Burada, bir be­
lirleme gerekiyor.
FEDERAL MAHKEME KARARLAfll
308
Eğer iş sahibi, ayıbı gidermesi için önceden müteahhidi zorlamaksızm (SIA 118 normu, madde 169 fıkra 1) bedelin indirilmesi (veya ayıp
nedeniyle fesih) dâvası açarsa, onun dâva hakkı düşmez. Normun metni
bu sert çözümü zorlamaz. Müteahhit sadece geciktirici def’i den fayda­
lanır. Dâva, esasa girmeden reddedilir.
İş sahibi ayıbı bizzat kendisi gidermesi için müteahhide -boş yeretalepte bulunduktan sonra dâvasını yenileyebilir.
Buna karşın, eğer iş sahibi aynı koşullarda, başka birine tamiratı
yaptırırsa, bu müteahhidin bedelin indirilmesi dâvasına karşı ileri sü­
rebileceği hak düşürücü bir defidir.
Karşılaştırma iç in :
ÎBK.
m adde 368
TBK.
m adde 360
•
VEFA (GERİ ALIM) HAKKININ KULLANILMASIBK. nun 216. Maddesinin 2. Fıkrası
Kemal DAYINLARLI (*)
1970 yılında, (B) iki parsellik bağı (D) den 40.000 frank karşı­
lığında satın alır ve ona 1 Kasım 1979 tarihine kad ar 42.000 frank
ödem esi karşılığında b ir vefa (geri alım) hakkı tanır. Sonra bağ lan
ona icara verir.
19 Mayıs 1979’da [vefa (geri alım) hakkının lehdan] nm vekili
aşağıdaki yazıyı (B) (vaad eden) ye gönderir :
Bay (D) maliki olduğunuz V. Kadastronun 587 ve 589 parsellerini
takyit eden bir vefa hakkı lehdandır. Bay (D) her iki bağın işletmecisi
olarak daha önce aranızda tespit edilen 42.000 frank bedelle sizden on­
ları geri almayı teklif eder. Sizi bu durumdan haberdar etmekle yüküm­
lüyüm ve Bay (D) nin müracaat ettiği banka istenen ödünç paraya mu­
tabakatını verdiği zaman sizinle yeniden bağlantı kuracağım.
3 Ağustos 1979'da, vaad edenin vekili «Bugün (D) parselleri ik­
tisap eden olarak niyetini açığa vurm uştur» şeklinde cevap verir.
(B) her şeyden önce 1500 franklık (icar ile ilgili) b ir tazm inat al­
mayı anlam aktadır.
12 Aralık 1979’da, lehdann vekili anlaşm anın icrası için gerek­
li paranın hazır olduğunu ve ay içinde muam elenin im zalanacağını
bildirir. Vaad eden parsellerin eski sahibine iadesini reddeder.
Bunun üzerine, lehdar parsellerin vaad eden tarafından kendi­
sine iadesini Lozan kanton m ahkem esinden ister. M ahkeme 18 Ka­
sım 1982 tarihli kararıyla dâvayı kabul eder. Dâvâlı k arar düzelt­
me m üracaatında bulunur. Federal M ahkeme bu m üracaatı red­
deder.
(*) Avukat.
KAYNAK: Jonum al des Tribunaux, 30.10.1984 gün, sayı: 17, I Federal Hukuk,
sayfa: 570-571.
310
FEDERAL MAHKEME KARARLARI
Vefa (geri alım) şarta bağlı b ir satım dır. Bu satım , leh d an n
hakkını kullanm asıyla kesin b ir satım olur. Lehdar o zam an m ülki­
yetin nakline zorlayabilir ve Medenî K anunun 665. m addesinin 1.
fıkrasındaki m ülkiyetin aidiyeti dâvasını açabilir. Vaad edenin ise
bedelin ödenm esini istem e hakkı vardır.
Bu dâvada, lehdar 19 Mayıs 1979 tarh li m ektupla geçerli hak­
kını kullanm ış m ıdır? Temyiz eden orada ancak b ir «ön ihbar» gör­
m ektedir. işte ihtilâflı olan tek husus budur. Diğer tü m irade be­
yanları gibi güven ilkesine göre yorum lanınca m ektup, leh d an n
vefa (geri alım) hakkını kullandığını ifade ediyordu. Vaad eden,
m utabık kalınan bedel karşılığında söz konusu parsellerin m ülki­
yetini ona nakletm ekle yüküm lü idi. Yeni b ir resm î senedin düzen­
lenmesine hiç de gerek yoktu.
1 Kasım 1979 tarihinden önce bedelin ödenm esini leh d an n
teklif etm em iş olm ası önemli değildir. V aad eden eğer m üşterek
âkidin vecibesini yerine getirm ede geciktiği kanaatinde ise, vaad
edene onu tem errüde düşürm ek ve BK. nun 107. veya 214. m adde­
lerinde öngörülen hakları kullanm ak kalıyordu.
• İkinci Hukuk Dairesi — B.c.D., 26 Mayıs 1983; RO 109 II 219 (Fransızca
verilmiş Federal Mahkeme Kararı).
Kararı Fransızca olarak özetleyen
Prof. Dr. Raymond Jeanpretre
Karşılaştırma iç in :
İBK.
İBK.
İBK.
İMK.
m adde 107
m adde 214
m adde 216 fıkra 1
m adde 665 fıkra 1
TBK.
TBK.
TBK.
TMK.
m adde 106
m adde 211
m adde 213 fıkra 2
m adde 642 fıkra 1
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
KARŞILAŞTIRMALI HUKUK AÇISINDAN ULUSLARARASI
ÇALIŞMALAR, GELİŞMELER, HABERLER
Bülent AKMANLAR (*)
ÖMÜR BOYU HAPİS CEZASI POLİTİKASI İLE UYGULAMASINA
İLİŞKİN ULUSLARARASI ANKET
PLAN: I — Giriş. II — Avusturya. III — Belçika. IV — Kıbrıs Rum Ke­
simi. V — Danimarka. VI — Fransa. VII — Federal Almanya Cumhuriyeti.
VIII — Yunanistan. IX — İzlanda. X — İrlanda. XI — İtalya. XII — Hol­
landa. X III — Norveç. XIV — Portekiz ve İspanya. XV — İsveç. XVI — İs­
viçre. XVII — İngiltere ve Galler. XVIII — Amerika Birleşik Devletleri.
I — G İ R İ Ş
H er ülkenin kendi ulusal özelliklerini de gözeterek saptadığı
b ir suç ve ceza politikası vardır. Genelde bu politikalar, o ülkenin
siyasal rejim i ile de yakın bağlantılı olup özellikle insan h ak lan ,
hukukun üstünlüğü, kişi özgürlüğü gibi ilkelere Anayasalarında yer
veren Devletlerin kaçmamıyacağı ölçüleri içerm ektedir.
Bilindiği gibi, pek çok ülke ölüm cezasını ceza yasalarından
tüm üyle kaldırm ış ve b ir kesimi de bu cezayı uygulam am ak biçi­
m inde b ir yol izleyerek sonuçta ölüm cezasını uygulayan çok az
ülke kalm ıştır. Ö m ür boyu hapis cezasını ölüm cezası yerine uygu­
layan ülkelerin b ir kesim inde bu ceza, adına uygun olarak gerçek­
ten ölünceye kadar yerine getirilirken büyük b ir kesim inde de ko­
şullu salıverme yolu açık bırakılm ıştır.
Aşağıdaki anket Avrupa Konseyi Üyesi Devletlerde öm ür bo­
yu hapis cezasının uygulandığı alanları, b u cezanın belli süreler için­
deki sayısını, genel hüküm lülük sayısına oranını, öm ür boyu hapis
hüküm lüsünün hangi koşulların gerçekleşmesi durum unda özgür­
lüğüne kavuşabildiğim ve koşullu salıvermeden yararlananların
bağlı kalacakları rejim leri karşılaştırm alı olarak belirlem esi bakı­
m ından yararlı b ir çalışm anın ü rü n ü sayılmalıdır.
(*) Yargıtay 8. CD. Üyesi.
312
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
Türkiye’nin Avrupa Konseyi Üyesi b ir Devlet olm asına karşın
hangi nedenle bu araştırm a dışında kaldığını veya bırakıldığını bi­
lemiyoruz. Bu nedenle, Türkiye’de öm ü r boyu ağır hapis cezasının
hangi suçlara uygulandığı ve koşullu salıverme kuralları bilinm ek­
le beraber, yeterli istatistik bilgi yokluğu nedeniyle iki sayılı soru
yanıtsız ve karşılaştırm a da eksik kalacaktır.
Anket dört sorunun yanıtlanm ası ile sonuçlanm aktadır. H er
ülkede so ru lan yinelememek için b u n la n anketin başm a sıra num a­
rası ile koyup ülkelerin yanıtlannı, soruların sayılarını belirtm ekle
yetineceğiz.
SORULAR
1 — Ömür boyu hapis cezasını gerektiren suçlar nelerdir?
2 — Ömür boyu hapis cezasına hükümlü sayısı ile bunların cezaevlerindeki tüm hükümlüler sayısına oram nedi?
3 — Ömür boyu hapis cezası hükümlüsünün özgürlüğüne ka­
vuşması ne zaman ve nasıl olabilmektedir?
4 — Özgürlük durumunun koşulları nelerdir?
•
II — AVUSTURYA
1 — (G&ıocide) soykm m , adam öldürm ek suretiyle nitelikli
hırsızlık, ölüm le sonuçlanan adam kaldırm ak, önemli sayıda kişinin
ölüm ü ile sonuçlanm ış ise patlayıcı m adde, nükleer enerji vb. kul­
lanm ak suretiyle kasıtlı yangın çıkartm ak ve hava korsanlığı yap­
mak.
2 — 131
%
1,47
1 M art 1983 tarihine göre
3 — Ölüm Cezası hüküm lüsü, ancak hüküm lünün 15 inci yılı­
nı tam am ladıktan sonra, C. Savcısı, Cezaevi M üdürü, ve hüküm ­
lünün istekleri üzerine uzm an hekim ile psikologlann da düşünce­
leri alındıktan sonra m ahkem e k a ra n ile salıverilebilir.
4 — ö lü m cezası hüküm lüsünün salıverilmesi on yıl süre ile
koşulludur. M ahkeme salıverme k ararı ile b irlikte hüküm lü için
bazı zorunluluklar koyabileceği gibi belirleyeceği b ir denetim ele­
m anının gözetimine de bırakabilir. Bu deneme süresi içinde hüküm ­
lü yeni b ir suç işlerse m ahkem e cezanın tam am ının çektirilm esine
k arar verebilir.
•
III — BELÇİKA
1 — K ralın veya veliahtım n yaşam ına veya kişiliklerine sui­
kast, Anayasanın o rtadan kaldırılm ası veya değiştirilmesi, hane­
313
BÜLENT AKMANLAR
dan düzeninin bozulm asına yönelik eylemler, Devletin güvenliğine
karşı işlenen suçlar, tasarlayarak adam öldürm ek, usule karşı ka­
sıtlı adam öldürm ek, rehin alm a sonucu ölüm, on yaşından küçük
b ir çocuğun ırzına geçmek, onaltı yaşından küçük b ir çocuğun ır­
zına geçme sonucu ölüm üne neden olm ak, k ara ve dem iryolu kes­
m ek suretiyle ölümle sonuçlanan kazaya neden olmak, adam kal­
dırm a sırasında işkence yapm ak ve ölüme neden olmak, gece vakti
ölümle sonuçlanan kasıtla yangın çıkartm ak.
2 — 199
°/o
3,48
28 Şubat 1983 tarihine göre
3 — H üküm lülüğün onuncu yılı sonunda şartlı salıverilme ola­
nağı vardır (Bu süre bazen 14 yıl olabilm ektedir). Süre değişikliği­
nin nedeni ölüm yerine uygulanan öm ür boyu hapis cezası ile doğ­
rudan öm ür boyu hapis cezası farklılığından kaynaklanm aktadır.
4 — H üküm lü koşullu salıverildikten sonra on yıl resm i veya
özel b ir kuruluşun gözetiminde bulundurulm akta ve bu süre içinde
yeni b ir suç işlemesi veya kötü davranışı durum unda cezasma ye­
niden başlanılm aktadır.
•
V — KIBRIS RUM K ESİM İ
1 — Tasarlayarak adam öldürm ek, ırza geçmek.
2 — Tam sayı ve oran bilinmemekle beraber, 1978 yılından
1982 yılı sonuna kadar verilen 1500 hüküm lülük kararından sadece
üçü öm ür boyu hapis.
3 — ö m ü r boyu hapis cezasının tüm ü 20 yıl üzerinden hesap­
lanm akta olup bunun yarısını, başka b ir anlatım la 10 yılını tam am ­
layan hüküm lü koşullu salıverilmeye hak kazanm aktadır.
4 — H üküm lü dışarıda geçecek on yıl süresince gözetim al­
tında kalm akta ve salıverilme koşullarına uym adığında cezasının
kalanı çektirilm ektedir.
0
V — DANİMARKA
1 — Güç kullanm ak suretiyle Devleti yabancı egemenliği altı­
na sokm ak gibi Devletin bağımsızlığı ve güvenliğine karşı işlenen
suçlar, belirli koşulların gerçekleşmesi durum unda casusluk, Ana­
yasa veya Devletin Yüksek yetkililerine karşı işlenen bazı suçlar,
kasıtlı yangın, boğucu gaz kullanm ak ve patlayıcı m addelerle hal­
kın yaşam ını tehlikeye sokan bazı eylemler, adam öldürm ek, As­
keri Ceza H ukukuna ilişkin olarak savaş sırasında işlenen bazı suç­
lar.
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
314
2 — 20
%
0,8
15 Şubat 1983 tarihine göre
3 — H üküm lü, Kralın bağışlam ası ile ve hüküm lülüğün 10*12
yılını çekmiş olması ve hüküm lülüğe neden olan olayla ilgili dava
dosyasının yeniden gözden geçirilmesi sonucunda koşullu olarak
salıverilir.
4 — H üküm lü salıverilm e ve bağışlanm a koşullarına uymazsa
cezasının çektirilm esine devam edilebilmesi yetkisi Adalet Bakanm ındır.
•
VI — FRANSA
1 — Devletin güvenliğine karşı işlenen, ihanet, casusluk ve
ulusal savunm aya karşı işlenen bazı suçlarla Devletin bütünlüğüne
ve kişiliğine karşı halkı ayaklandırm ak, silahlı başkaldırm ak gibi
suçlar. Anayasaya karşı bazı suçlar, kalpazanlık, yüksek dereceli
m em urlann işledikleri sahtecilikler, tasarlayarak adam öldürm e,
usule karşı işlenen adam öldürm e ve anne dışında kalan kişilerce
işlenen çocuk öldürm e, hâkim sınıfından olanlarla, noterlere, po­
lise vb. karşı öldürm ek am acı ile işlenen yaralam a suçlan. Vahşice
ve işkence ile işlenen suçlar, rehin alm ak, çocuk kaçırm ak, ö m ür
boyu hapis cezasını gerektiren davalarda yalan tanıklık. Silahlı ola­
rak m ala karşı işlenen hırsızlık gibi suçlar, b ir kim senin ölüm üne
veya sürekli m aluliyetine neden olan kasıtlı izrar ve tahrip suçlan,
ölüm e neden olmuş ise uçak kaçırm ak. Askeri Ceza K anunu ölçü­
leri içinde kalm ak koşulu ile savaş sırasında askerlikten kaçm ak,
ihanet ve isyan. Ölümle sonuçlanm ış ise kasılı olarak trenleri yol­
dan çıkartm ak ve korsanlık.
2 — 380
%
1,1
I Ocak 1983 tarihine göre
3 — iyi halliliğinin saptanm ası sonucunda cezasının 15-18 yı­
lını bitiren hüküm lü koşullu olarak salıverilir. K oşullu salıverilm e
Ceza İnfaz Kom isyonlarının önerisi üzerine Ulusal Danışma Komi­
tesinin görüşünü aldıktan sonra Adalet B akanının yetkisi içerisin­
dedir.
4 — K oşulu salıverilen hüküm lü 5-10 yıl arasında b ir gözetim
altm da tu tu lu r ve gerek m addi gerekse m oral açıdan yardım görür.
Yeni b ir hüküm lülük veya kötü davranış ile salıverme koşullanna
uym ayan hüküm lü, Ceza înfaz Hakim i veya Koşullu salıverme Ulu­
sal Danışma K om itesinin önerisi ve Adalet B akanının k a ra n ile ye­
niden ceza evine alınır.
315
BÜLENT AKMANLAR
•
VII — FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ
1 — Kasıtlı adam öldürm e suçlan, soykırım, esir ticareti,
ağırlaştırıcı nedenlerle birleşen kasıtsız adam öldürm e, soygun
am acı ile araç sürücülerine saldırı, Devlete karşı büyük ihanet, sa­
vaş çıkarm a hazırlığı, ölüm le sonuçlanan zehirleme, rehin alm ak
am acı ile insan kaçırm ak, ölüm e neden olan hırsızlık, bazı gasp suç­
ları, nükleer patlam aya neden olmak, kam uyu tehlikeye düşürecek
diğer bazı eylemler.
2 — 961
%
2,33
31 M art 1981 tarihine göre
3 — Cezanın 15 yılını bitirm iş olmak, suçun veham eti uzun b ir
süre daha cezaevinde kalmayı gerektirm iyorsa, hüküm lünün baş­
ka b ir suç işlemeyeceği kanısı uyanm ış ve b u durum saptanm ış
ise, bu konuda uzm anlar olum lu b ir gözlem sonucuna varm ışlarsa
hüküm lü m ahkem e k a ra n ile ve koşullu olarak salıverilebilir.
4 — Deneme süresi beş yıldır. Mahkeme bu arada hüküm lünün
neden olduğu m addi ve manevi zararı ödemesini ve kam u y aran n a
çalışm asını da kararlaştırabilir. B unun dışında (probation) göze­
tim altında denetim süresindeki davranışlanna göre kalan cezanın
tüm üyle kaldm lm asına k arar verebileceği gibi bu süre içinde en
az altı ay hapis cezasını gerektiren b ir suç işlemesi durum unda asıl
cezasının kalanının çektirilm esine de k arar verir.
•
VIII — YUNANİSTAN
1 — Büyük ihanet, C um hurbaşkanına suikast, düşm an ordu­
sunda askeri görev almak, savaş zam anında casusluk, adam öldür­
mek, m ağdurunun ölüm ü ile sonuçlanan silahlı hırsızlık, Devletin
güvenliğine karşı eylem, savaş s ım m açıklam ak, m ağdurunun ölü­
m üne neden olan ahlak ve adaba karşı suçlar.
2 — 150
% 5
Aralık 1981 tarihine göre
3 — îyi halliliği saptanırsa, m ağdurun zaran n ı giderm iş ise,
ileride b ir daha başka suç işlemeyeceğine ve d ürüst b ir insan ola­
cağına kanaat getirilirse 20 yılın sonunda şartlı olarak salıverilebilir.
4 — Salıverilen hüküm lü on yıl süre ile belirli b ir konutta yer­
leşmek, iyi halliliğini sürdürm ek, vb. zorundadır. Aksi halde ceza­
sının kalanı çektirileceği gibi yaşam ı boyunca m edeni hak lan n d an
da yoksun bırakılır.
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
316
•
IX — İZLANDA
1 — Devletin tüm ünün veya ülkenin b ir bölüm ünün yabancı
egemenliği altına girm esine yönelik eylemlerde bulunm ak, isyan çı­
kartm ak veya yönetm ek suretiyle Anayasanın değiştirilm esi amacı­
na yönelik eylemde bulunm ak, Parlam entonun bağımsızlığını teh­
likeye düşürecek eylemde bulunm ak, C um hurbaşkanına suikast,
Yüksek M ahkeme ve H üküm et üyeleri ile usul ve fü ru a karşı adam
öldürm e suçlarını işlemek, ırza geçmek, y arar sağlam ak am acı ile
uzun süreli olarak başkasının özgürlüğünü daraltm ak, aynı suçtan
iki kez hüküm giydikten sonra nitelikli hırsızlık suçu işlemek.
2—3—4 — İzlanda’da bugüne kad ar ö m ü r boyu hapis hüküm ­
lüsü yoktur.
•
X — İRLANDA
1 — Soykırım, 1962 tarihli Geneva Sözleşmesi hüküm leriyle
öngörülen vahim suçlar, adam öldürm ek, çocuk öldürm ek, çocuk
düşürtm ek, çok önemli fizik zarara neden olan etkili eylem, adam
kaçırm ak ve özgürlüğü daraltm ak, 15 yaşından küçük b ir çocuğun
ırzına geçmek, nitelikli ırza geçme, oğlancılık, nitelikli hırsızlık,
ağırlaştırıcı nedene bağlı soygun, patlayıcı m adde kullanm ak, uçak
kaçırm ak, Askeri Ceza K anununa giren bazı suçlar, kasıtlı yangın,
ayaklanm a.
2 — 51
% 3,85
3 M art 1983 tarihine göre
3 — H er d ö rt yılın sonunda cezadan b ir indirim yapılm asına
olanak bulunup bulunm adığı incelenir. 21 yaşından küçük hüküm ­
lüler için altı yılın ve yedi yılın sonunda da daha büyük hüküm lü
için salıverme olanağı doğabilir. Ancak buna, kam u güvenliği açı­
sından k a ra r verm ek yetkisi Adalet B akanm ındır.
4 — Salıverilen tüm hüküm lüler gözetim altında bulunduru­
lur. Cezaevinden bırakılan h er hüküm lü uym akla yüküm lü bulun­
duğu kurallara ilişkin olarak b ir şartnam e im zalar. Bu k u rallara
uym ayan hüküm lünün koşullu salıverilme k ararı Adalet B akanm ca
geri alınır.
•
XI — İTALYA
1 — Devlet güvenliğine karşı suçlar, kam uyu (halkı) tehlike­
ye düşüren suçlar, ağırlaştırıcı nedenlerin varlığı ile birlik te kasıt­
la adam öldürm ek, cebir ve şiddete bağlı gasp, (m ağdurun ölüm ü
ile sonuçlanm ası koşulu ile).
317
BÜLENT AKMANLAR
2 — 215
% 0,6
12 Şubat 1983 tarihine göre
3 — ö m ü r boyu hapis hüküm lüsü ancak 28 yılın sonunda ko­
şullu salıverilm eden yararlanabilir, iyi hallilik koşullarının gerçek­
leşmesi ile bu istek Ceza infaz H akim inin düşüncesi de alındıktan
sonra yetkili Üst (istinaf) Mahkeme tarafından görüşülerek karara
bağlanır.
4 — Koşullu salıvermeden sonra beş yıl süre ile hüküm lü gö­
zetim altında bulundurulur. Gözetim koşullarına uymayan ve bu
süre içinde aynı türden b ir suç işleyen hüküm lü hakkında koşullu
salıverm e kararı geri alınır.
•
XII — HOLLANDA
1 — T asarlayarak adam öldürm ek, Devlet güvenliğine karşı
suçlar, Parlam ento ve Kraliçeye karşı işlenen suçlar, bazı özel du­
rum larda kasıtsız adam öldürm e suçlan.
2 — 1
% 0,06
Ocak 1982 tarihine göre
3 — Öm ür boyu hapis cezası önce yirm i yıla ve sonra da onbeş yıla indirilebilir. H üküm lü bundan sonra koşullu salıvermeden
yararlanır.
4 — Koşullu salıverilen öm ür boyu hapis cezası hüküm lüsü­
nün bağlı olduğu koşullar diğer hapis cezası hüküm lülerinden farklı
değildir. Ö m ür boyu hapis cezası uygulanmadığı için b ir hüküm lü­
yü yaşam ı boyunca cezaevinde tutm ak söz konusu değildir.
•
XIII — NORVEÇ
1 — ö m ü r boyu hapis cezası 1981 yılı H aziran ayında kaldı­
rılm ıştır.
2 — 6
% 0,29
3 — Ö m ür boyu hapis cezası hüküm lüsü on iki yıl sonunda
koşullu salıverilm eden yararlanm aktaydı.
4 — Salıverilen hüküm lü beş ila on yıl arasında b ir gözetime
bağlı kalm akta ve bu süre içinde başka b ir suç işlerse m ahkem e ya
yeni suçun cezasını vermekle yetinm ekte ya da eski ceza kaldığı
yerden yeniden başlam aktaydı.
•
XIV — PORTEKİZ VE İSPANYA
1-2-3-4 — Öm ür boyu hapis cezası bu ülkelerin Ceza Kanunla n n d a yoktur.
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
318
XV — İSVEÇ
1 — Adam öldürm ek, vaham et ölçüsünde adam kaçırm ak, ka­
sıtlı yangın çıkarm ak, önemli sabotaj eylemleri, kasıtlı olarak sal­
gın hastalık çıkartm ak büyük ihanet, yabancı b ir güç ile yasa dışı
ilişki kurm ak, casusluk, silahlı kuvvetler m ensuplarının savaş sı­
rasında işledikleri bazı suçlar, ayaklanma.
2 — 15
% 0,3
Şubat 1983 tarihine göre
3 — Ö m ür boyu hapis cezası belirsiz b ir süre sonra süreli ha­
pis cezasına dönüşür ve bu cezanın koşullarına bağlı olarak cezanın
üçte ikisi yerine getirildikten sonra koşullu salıverme olanağı beli­
rir. E nder durum larda cezanın yarısının çekilmiş olm ası da b u ola­
nağı sağlar. Ancak salıverm eden önce deneme servislerinin, ceza
evi yetkililerinin ve Yüksek M ahkemenin görüşleri alm ır.
4 — Salıvermeden sonra hüküm lülerin tüm ü gözetim altında
tu tu lu r ve bu süre içinde b ir suç işlerlerse yeniden cezaevine alınır­
lar. Denetim süresi üç yıldan fazla hüküm lülükler için beş yıl ve
daha az hüküm lüler için b ir yıldan üç yıla kadardır.
•
XVI — İSVİÇRE
1 — Tasarlanm ış adam öldürm ek, rehin alm ak, Konfederasyo­
nun bağımsızlığına karşı işlenen suçlar, Askeri Ceza K anunundaki
bazı suçlar.
2 — Hiç yok
3 — H üküm lü onbeş yıl sonunda koşullu salıverm e olanağın­
dan yararlanabilir. Bu k ararı alm a yetkisi h er K anton tarafından
ayrı ayrı belirtilir. Bu olanaktan yararlanm ak için hüküm lünün iyi
halliliğinin saptanm ası, ve salıvermeden sonra da bu durum unu
sürdüreceğine kanaat gelmesi gerekir. Koşullu salıverme b ir zorun­
luluk değil b ir lütuf olup bun u kararlaştırm ak verilen yetkiye göre
Adli veya id a ri ya da karm a b ir kom isyona verilm ektedir.
4 — Salıverilen hüküm lü beş yıl süre ile gözetim altında bu­
lundurulur. Yetkili Komisyon hüküm lünün konutu, çalışması, dav­
ranışları açısından bazı yüküm lülükler koyabilir ve b u nlara uyma­
m ası durum unda salıverme k ararını geri alır.
•
XVII — İNGİLTERE VE GALLER
1 — Adam öldürm ek, kişiye karşı çok önemli fizik zarar vere­
cek etkili eylem ve yaralam ak, soykırım , ihanet, adam öldürm ek ve
BÜLENT AKMANLAR
319
ihanet için yasa dışı yemin, çocuk öldürm ek, çocuk düşürtm ek, bi­
yolojik silahların kullanılm ası, insanlara ve m al varlıklarına karşı
zarar vermek am acı ile patlayıcı m adde kullanm ak, nitelikli hırsız­
lık ve bu am açla etkili eylem, ırza geçmek, 13 yaşından küçük kız
çocukları ve 16 yaşından küçük erkek çocukları ile cinsel ilişki k u r­
m ak, 13 yaşından küçük kız çocuklarına cinsel ilişkide bulunm ası
için yer sağlamak, başkasının yaşam ını tehlikeye koymak am acı ile
ateşli silah taşım ak, tutuklam aya karşı koymak am acı ile ateşli si­
lah kullanm ak, kasıtlı yangın çıkarm ak, trenin hareketine engel
olm ak am acı ile dem iryolları üzerine engeller koymak ve yanlış işa­
retler vermek, uçuş durum undaki uçağı kaçırm ak, hava taşıtlarını
tahrip veya im ha etm ek, başkaldırm a ve korsanlık, bazı sahtecilik
suçları, esir ticareti.
2 — 867
% 4,5
31 Aralık 1983 tarihine göre
3 — H üküm lünün salıverilmesi isteği (Parol Board) m tavsi­
yesi ve yargı yetkisini kullanan (Lord Chief Justice) ve m üm kün
olursa birinci derece hakim inin görüşü alındıktan sonra yapılır. Ce­
zanın yeterli olup olmadığı ve yeni b ir suç işlenmesi olasılığı da gö­
zetilmek suretiyle ilk denetim için belirli b ir süre saptanır. Bu süre
açık ceza evinde geçirilir. Bu süre sonunda (Parol Board) un k a ra n
ile salıverme gerçekleşir.
4 — Salıverilen her hüküm lü öm ür boyunca b ir denetim gö­
revlisinin gözetiminde kalm ak zorunda olup uyacağı koşulları içe­
ren b ir sözleşme im zalar. Bu koşullar en az d ö rt yıl sonra kaldm labilir ancak sözleşme hüküm lünün yaşam ının sonuna kad ar ge­
çerliliğini sürdürür. Parol B oard’un uygun görmesi ile bu sözleşme­
nin geri alınm ası olanağı da vardır. Ancak bunun için eski hüküm ­
lünün yeni b ir suç işlemesi veya kam u için tehlike sayılmaya baş­
ladığının saptanm ası gerekir. Bu durum da hüküm lü yeniden ceza
evine alınır.
•
X V III — AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
1 — Adam öldürm ek, ırza geçmek, casusluk, ihanet, uçak ka­
çırm ak, adam kaldırm ak, sürekli suç örgütü oluşturm ak.
2 — 864
% 3,45
1 Ocak 1983 tarihine göre
3 — H üküm lülüğün onuncu yılından sonra koşullu salıverme­
den yararlanılabilir.
4 — Salıverilen hüküm lü yaşam ının sonuna kad ar veya koşul­
lu salıverme Kom isyonunun uygun göreceği kad ar uzun b ir süre
320
DÜNYA HUKUKUNDAN HABERLER
gözetim altında bulundurulur. Başka b ir suç işlerse veya salıverme
koşullarına uym adığı anlaşılırsa cezası kaldığı yerden başlıyarak
çektirilir.
KAYNAK: Bulletin d ’information penitentiaire. Conseil de L’Europe Aralık
1984, sayı 4, sayfa 4 -13, Strasbourg, Fransa.
KİTAP TANITMA
«TÜRK
CEZA
KANUNUNUN
YORUMU»
Bülent AKMANLAR (*)
«Sadık MOLLAMAHMUTOĞLU - Vural SAVAŞ, Yargısal ve Bilimsel İç­
tihatlarla TÜRK CEZA KANUNUNUN YORUMU, Cilt I, 250 sayfa, 1500
Lira, Sevinç Matbaası, Ankara -1985»
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hâkimleri Sadık Mollamahmutoğlu ve Vural Savaş tarafından ortaklaşa yazılıp yayınlanan kitap, açık
yüreklilikle söylemek gerekirse, alışılmışın dışında ve benzerine rastla­
madığımız bir yapıt.
250 sayfalık kitabın birinci cüdinin, Türk Ceza Kanununun ancak
ük on maddesine üişkin bulunuşu, yapıtın özelliğini belirtmek bakımın­
dan yeterli sayılmalıdır.
«îçtihatlı Kanun» furyasını altüst eden bir sistem içinde, büyük bir
beceri ve bügi ile madde metinleri ve gerekçelerine, öğretiye, karşılaş­
tırmalı hukuka, bu konuda yapılan araştırm alara, makalelere, sempoz­
yum çalışmalar ma ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu başta olmak üzere
Daireler ile diğer Yüksek Mahkemeler kararlarına yollamalar yapılmak
ve sayısal aşırılığa kaçmadan, özenle seçümiş kararlara yer verilmek
suretiyle maddelerin nasıl yorumlandığına, kendi öz düşünceleri de ka­
tılarak, açıklık getirilmektedir.
Diğer ciltleri de tamamlandığında, Hâkimler, Cumhuriyet Savcıları
ve Avukatlar için bir «Başucu» kitabı olacağından kuşku duymadığımız
yapıtın, öğreti ile uygulamayı kaynaştıran niteliği ile büim adamlarına
da kaynak oluşturacağına inanıyoruz.
Önsözlerindeki alçakgönüllü ve içtenlikli çağrının yanıtsız kalmıyacağı ve zorluklarını bilmemize karşın, bizleri bu yapıtın tümüne bir an
önce kavuşturmaları umudu üe kitabı tüm hukukçulara salık verir, ya­
zarlara bundan sonraki çalışmalarında başarılar dileriz.
(*) Yargıtay 8. CD. Üyesi.
/
«HUKUK MUHAKEMELERİ USULÜ*
Dr. Sami SELÇUK (*)
Prof. Dr. Baki KURU, HUKUK MUHAKEMELERİ USULÜ, Ankara, Se­
vinç Matbaası, Cilt 1, 1979; II, 1980; III, 1982; IV, 1984.
Sayın Profesör Dr. Baki Kuru, yıllarca süren yoğun çabalardan son­
ra anıtsal yapıtını geçen yıl bitirdi. Dört ciltlik yapıt, 4292 sayfaya sığ­
dı. «Sığdı» demenin nedeni, aslmda yazarının tükenmez enerjisinin bit­
mediğini vurgulamak içindir.
İçerik açısmdan ilk cilt, medenî yargılamanın konumunu, yargı ör­
gütünü, görev ve yetkiyi, davayı; ikinci cilt, davanın açılması ve yürü­
tülmesini, kanıtları, yargılamanın işleyişini ve hükmü; üçüncü cilt, söz­
lü yargılamayı, dava sırasındaki özel durumları, davaya son verici iş­
lemleri; dördüncü cilt, yasa yollarını, kesin hükmü, ortak hükümleri,
yargıçların hukuksal sorumluluğunu, tahkimi, paylılığm giderilmesini,
anayasaya aykırılık itirazmı içermekte, tüm kitap ondokuz bölümden ve
doksandört pragraftan oluşmaktadır. Böylece yapıt medeni yargılama­
nın tüm konularını içine almış bulunmaktadır.
Yazarın seçtiği sistem ve yöntem, batıda da artık çoktan bırakılmış
olan şerhçi yöntem değildir. Bilimsel yöntem yeğlenerek, konular ayrı
ayrı ve birbirleriyle nedensel ilişkileri içinde incelenmişlerdir.
Yapıt, bilim adamı ve uygulamacmm her tür gereksinmelerini kar­
şılamak amacıyla yazıldığından, konuyla ilgili ayrıntılı ve derli toplu
bilgi verilmeye özen gösterilmiştir. İncelemeci, kitapta yalnızca bilgi
değil, genel kaynaklardan başka, her konuyla ilgili geniş bir özel kay­
nak da bulabilmektedir.
Yapıtta, eleştirel bir yöntemle yargısal görüşlere geniş biçimde
başvurulmuştur. Yargıtaym yalnızca hukuk daireleri ve Hukuk Genelkurulu kararlarına değil, ceza daireleriyle Ceza Genelkurulu kararlarına
ve bu arada yargılama hukukuyla ilgili Anayasa Mahkemesi, Danıştay,
Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Vergi Temyiz Ko(*) Yargıtay 6. CD. Üyesi.
323
Dr. SAMİ SELÇUK
misyonu kararlarına da yer verilmiştir. Yararlanılan kararların yine­
lenmemesi için, incelenen konularda sık sık yollamalar yapılarak, kitap
yazma ekonomisine dikkat edilmiştir. Çünkü yazar, yargısal görüşleri
derlemenin bir yöntem ve sistem işi olduğunun bilincindedir.
\
Yapıtın kullanımını kolaylaştırmak için, her cildin başına konulan
genel içerik dizininden başka, her cildin sonuna da yasalara, içtihatları
birleştirme kararlarına ve özellikle kavramlara göre aram a cetvelleri
eklenmiştir. Özellikle kavramlara göre aram a cetveli, başvuran herke­
se yanıt verecek çapta ve düzeydedir.
Sayın Profesör Dr. Baki Kuru’nun yapıtı, medenî yargılama huku­
kunun, Üç Silâhşörler Romanını okurcasına, rahat ve sade bir dille biçim­
lenmesidir. Bundan böyle hukuk dalında yapılacak çalışmalara yetkin
bir örnek olacak niteliktedir. Hukukumuzda yaratıcılık çağının başlama­
sı, kuşkusuz, hukukçuların bu tür yapıtlara yönelmeleri ve destek ol­
malarıyla gerçekleşecektir.
i
Özetle, sayın yazarın kitabı, hukukumuzun başyapıtlarından biridir.
Artık hiçbir hukukçu onsuz olamaz ve onsuz hiçbir hukuk kitaplığı dü­
şünülemez. O her hukukçunun vade-mecum’udur. İster bilimsel olsun,
ister yargısal olsun, yeni görüşler, bundan böyle bu yapıta başvurula­
rak üretileceklerdir. Çünkü onunla düşünce tükenmiyor; kımıldıyor. Bu
yapıtla, hukukumuzda sıradanlık yenilgiye uğratılmış ve medenî yargı­
lama hukukunun İlyada’sı yazılmıştır. Bütün bunları dile getirirken,
ucuz övgü ve kolay yerginin ikiz çirkinlik olduğu bilincini taşıyan her­
kesin bu düşüncelerimi paylaştığına inanıyor, yazarını yürekten kutlu­
yorum.
•
YARGITAY’DAN HABERLER
YENİ SEÇİLENLER
EMEKLİLİK NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
Derleyen : Ali Rıza GENİŞ (*)
.. YENİ SEÇİLENLER
• SAİM TALU
1927 yılında Pmarbaşı’nda doğmuştur. Ankara Hukuk Fakültesi’ni 1950'de
bitirdikten sonra, Ordu C. Savcı Yardımcısı olarak mesleğe girmiş, sırasıyla;
Pasinler, Sivas, Çankırı C. Savcı Yardımcılıkları, Ordu, Uşak, Gaziantep, Bo­
lu C. Savcılığı görevlerinde bulunmuştur.
18 Eylül 1973 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Talu, Altıncı Ceza Dairesi
Üyesi olarak görev sürdürdüğü sırada, aynı dairenin başkanlığına 17.1.1985
günü seçilmiştir.
* ERDOĞAN ÇUBUKÇU
Yozgat 1928 doğumlu Çubukçu, Ankara Hukuk Fakültesi'ni 1952 yılında
bitirdikten sonra, sırasıyla; Digor Hâkim Yardımcılığı, Lüleburgaz Sorgu Hâ­
kimliği, Alaca Hukuk Hâkimliği, Kırıkkale Hukuk Hâkimliği, Yargıtay Tet­
kik Hâkimliği, Ankara îş Hâkimliği görevlerinde bulunmuştur.
1977'de Yargıtay Üyeliğine seçilen Erdoğan Çubukçu, Dokuzuncu Hukuk
Dairesi Üyesi olarak görevini sürdürdüğü bir sırada, 11.3.1985 günü aynı dai­
renin başkanlığına seçilmiştir.
• BURHANETTÎN DAMAR
1922 yılında Erzurum ’da dünyaya gelen Damar, 1942’de Ankara Hukuk Fa­
kültesi'ni bitirdikten sonra, 1945 senesinde Diyarbakır C. Savcı Yardımcısı
olarak mesleğe başlamış ve sırasıyla Mardin, Afyon, Kayseri, Bursa C. Sav­
cılıklarında bulunmuştur.
1962 Haziranının 20’sinde Yargıtay C. Savcılığına, 1972’de de Yargıtay Üye­
liğine seçilen Burhanettin Damar, Yedinci Ceza Dairesi Üyesi bulunduğu sı­
rada, aynı dairenin başkanlığına 20.5.1981 günü ilk kez, 27.5.1985 günü de ikin­
ci kez seçilmiştir.
* FİRUZ ÇİLtNGİROĞLU
1924 yılında Erciş’te doğmuştur. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni 1946’da bi­
tirdikten sonra, Ardahan Hâkim Yardımcısı olarak 1949 yılında mesleğe baş­
(*) Yargıtay Yayın Müdürü.
326
YARGITAY'DAN HABERLER
layan Çilingiroğlu; Tekman, Çivril, Zeytinburnu, Ankara Hâkim ve C. Sav*
cılıkları ile Adalet Müfettişliği yaparak görevini sürdürm üştür.
Yargıtay Üyeliğine 1970'de seçilen Firuz Çilingiroğlu, Onbirinci ve Onbeşinci Hukuk Daireleri Üyeliği yaptıktan sonra, Yargıtay Birinci Başkanvekilliğine seçilmiş, bu görevini sürdürürken Cumhuriyet Başsavcılığına 24.6.1985
günü Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez atanm ıştır.
« SADETTİN ERTUĞRUL AĞALAR
Şarkikaraağaç 1921 doğumlu Ağalar, 1942'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni
bitirdikten sonra, 1946 yılında Burdur Hâkim Yardımcısı olarak mesleğe baş­
lamış ve bu mesleğini sırasıyla Fethiye, Yalvaç, Afyon Hukuk Hâkimlikleri
ile Ankara Hukuk Hâkimliği yaparak sürdürm üştür.
5 Ekim 1963 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen S. Ertuğrul Ağalar, 26.6.1985
günü Sekizinci Hukuk Dairesi Başkanlığına dördüncü kez seçilmiştir.
• MUSTAFA ÇENBERCİ
1921 Rize doğumlu Çenberci, 1945'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül­
tesi'ni bitirdikten sonra, 1948 Eylülünde Artvin C. Savcı Yardımcısı olarak
mesleğe girmiş, sırasıyla Çayeli C. Savcılığı, Aydın Sulh Hâkimliği, İstanbul
Ticaret Hâkimliği, İstanbul Asliye Hukuk Hâkimliği görevlerinde bulunmuş­
tur.
1963 yılında Yargıtay Üyeliğine seçilen ve çeşitli meslekî dergilerle günlük
gazetelerde güncel makaleleri ile özellikle Sosyal Sigortalar ve İş Hukuku alan­
larında yapıtları yayımlanan Mustafa Çenberci, 26.6.1985 günü Onuncu Hu­
kuk Dairesi Başkanlığına dördüncü kez seçilmiştir.
» MESUT AKAN
1922 yılında Afyon'da doğmuş, 1942'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitir­
miştir. 31 Mayıs 1946 günü Kulp Hâkim Yardımcısı olarak mesleğe başlamış,
bu mesleğini; Mecitözü Ceza Hâkimliği, Sivas Sulh Hâkimliği, Kızılcahamam
Gezici Arazi Kadastrosu Hâkimliği ile Eskişehir ve İstanbul Asliye Hukuk
Hâkimlikleri yaparak sürdürm üştür.
3 Ekim 1963 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Mesut Akan, Ondördüncü Hukuk Dairesi Üyesi olarak görev yaptığı sırada, aynı dairenin başkanlı­
ğına 15.6.1981 günü birinci kez, 26.6.1985 günü de ikinci kez seçilmiştir.
.. EMEKLİLİK NEDENİYLE ARAMIZDAN AYRILANLAR
* NECMİ ŞEŞEN
1922 yılında Arhavi'de doğmuştur. 1946'da Ankara Hukuk Fakültesi'ni bi­
tirdikten sonra, 1949 senesinin Aralık ayında Lice C. Savcı Yardımcısı olarak
mesleğe girmiş, sırasıyla; Ankara C. Savcı Yardımcılığı, Ankara Milli Korun­
ma Savcı Yardımcılığı ile Yargıtay C. Başsavcı Yardımcılığı görevlerinde bu­
lunmuştur.
28.4.1975 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Şeşen, Altıncı Ceza Dairesi Üye­
si olarak görev yaptığı sırada, aynı dairenin başkanlığına 13.5.1982 günü se­
çilmiş ve bu görevinden de 7.1.1985 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmış­
tır.
ALİ RIZA GENİŞ
327
o NACİ VARLIK
Akçaabat 1920 doğumlu Varlık, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni 1944'de bi­
tirdikten sonra, 1945 yılının 16 Mart'mda Mesudiye C. Savcısı olarak mesle­
ğe başlamış ve bu mesleğini Karlıova Sulh Hâkimliği, Kurtalan Hâkimliği
ve Çorlu Hukuk Hâkimliği yaparak sürdürm üştür.
23 Eylül 1967 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen ve Dokuzuncu Hukuk Dai­
resi Üyesi iken aynı dairenin başkanlığına 17.9.1980'de birinci, 25.9.1984 günü
de ikinci kez seçilen Naci Varlık, Yüksek Hakem Kurulu Başkanlığı göre­
vinde de bulunmuştur. 2.3.1985 günü yasal yaş sınırı nedeniyle emekli ol­
m uştur.
• CAHİT KAYI
1924 Tosya doğumludur. 1948'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitiren Kayı, 1952 yılında Urfa Hâkim Yardımcısı olarak mesleğe başlamış ve bu mes­
leğini Yozgat C. Savcı Yardımcılığı, Gerze Sorgu Hâkimliği, Boyabat Hukuk
Hâkimliği, Kırıkkale Hukuk Hâkimliği ve Ankara Hâkimliği yaparak sürdür­
m üştür.
18.9.1973 günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Cahit Kayı, Üçüncü Hukuk Dai­
resi Üyeliğinden 4.3.1985 günü kendi isteğiyle emekli olmuştur.
• ALt SUAT ERKOÇ
1920 yılında Bursa'da doğmuştur. Ankara Hukuk Fakültesi'ni 194l'de bi­
tirdikten sonra, 14.8.1945 günü Refahiye Savcı Yardımcısı olarak mesleğe baş­
layan Erkoç, bu mesleğini sırasıyla; Bandırma Hâkim Yardımcılığı, Sındır­
gı C. Savcılığı, Adalet Bakanlığı Zat İşleri Genel Müdür Yardımcılığı ve Yar­
gıtay C. Başsavcı Başyardımcılığı yaparak sürdürm üştür.
20.5.1982
günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Ali Suat Erkoç, Altıncı Ceza
JDairesi ile İkinci Ceza Dairesi Üyeliği de yaptıktan sonra, 30.3.1985 günü ya­
sal yaş sının nedeniyle emekliye ayrılmıştır.
• MEHMET TÜNER
1924 Eskicuma doğumlu Tüner, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni 1950 yılın­
da bitirdikten sonra, Devrek Sulh Hâkimi olarak 1954'de mesleğe başlamış
ve bu mesleğini Ordu Sulh Hâkimliği, Adalet Müfettişliği, Müfettiş Hâkim­
liği ile tekrar Adalet Müfettişliği görevlerinde bulunmuştur.
7.3.1983
günü Yargıtay Üyeliğine seçilen Mehmet Tüner, Onuncu Hukuk
Dairesi Üyeliğinden 1.4.1985 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
• ABDURRAHMAN HİLMİ SEÇKİN
Siirt'te 1927 yılında doğmuştur. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni 1950'de bi­
tirmiş, dört yıl sonra Gölköy C. Savcısı olarak 24.9.1954 senesinde mesleğe
girmiştir. Daha sonra Devrek Sorgu ve Asliye Hukuk Hâkimliği, Zonguldak
Birinci İş Mahkemesi Hâkimliği ile İstanbul Birinci İş Mahkemesi Hâkimlik­
lerinde de bulunan Seçkin, 20.5.1982 günü Yargıtay Üyeliğine seçilmiştir.
Çeşitli dergilerde mesleki yazıları yayınlanan A. Hilmi Seçkin, Dokuzun­
cu Hukuk Dairesi Üyeliğinden 1.4.1985 günü kendi isteğiyle emekli olmuştur.
• MESUT ESATOĞLU
1926 yılında Ürgüp'te doğmuştur. 1950'de İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bi­
tirdikten sonra, Şavşat Sorgu Hâkimi olarak 1954 senesinde mesleğe başla­
328
YARGITAY'DAN HABERLER
yan Esatoğlu, sırasıyla Avanos Sorgu Hâkimliği, Kırşehir Ağır Ceza Mahke­
mesi Üyeliği, Kırşehir Asliye Hukuk Hâkimliği, Yargıtay Üye Yardımcılığı
görevlerinde bulunmuştur.
Ankara Onuncu Asliye Hukuk Hâkimi iken 7.3.1983 günü Yargıtay Üyeli­
ğine seçilen Mesut Esatoğlu, Onüçüncü Hukuk Dairesi Üyesi bulunduğu sı­
rada 4.4.1985 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
« ABDURRAHMAN AKSOY
13.10.1932'de Salihli'de doğan Aksoy, 1960 yılında İstanbul Hukuk Fakül­
tesi'ni bitirdikten sonra, ilk mesleğe 1961 senesinde Ovacık Hâkim Yardım­
cısı olarak başlamış ve mesleğini; Selendi, Gördes, Akhisar, İzmir gibi Yurt
köşelerinde hâkimlik ile C. Savcılığı yaparak sürdürm üştür.
İzmir Beşinci Asliye Hukuk Hâkimi olarak görev yaptığı bir sırada,
20.5.1982 günü Yargıtay Üyeliğine seçilmiş ve Ondördüncü Hukuk Dairesi
Üyeliğinden de 9.4.1985 günü kendi isteğiyle emekli olmuştur.
• ÖMER FARUK KARACABEY
1939 yılında Niğde'de doğmuştur. 1962'de Ankara Hukuk Fakültesi'ni bi­
tirdikten sonra, İliç Hâkim Yardımcılığı, Derinkuyu Hâkim Yardımcılığı ve
Hâkimliği görevlerinde bulunmuştur. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Ens­
titüsü kamu yönetim uzmanlığı programını bitirm iştir.
Yargıtay Tetkik Hâkimi olarak, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Yayın İş­
leri Müdürlüğü görevlerinde de bulunan Karacabey, Beşinci Hukuk Dairesi
Tetkik Hâkimliğinden 4.2.1985 günü kendi isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
* YUSUF ERTÜRK
1933 yılında Kozan'da doğmuştur. 1960'da Ankara Hukuk Fakültesi'ni bi­
tirdikten sonra, Mazgirt, Anamur Hâkim Yardımcılıkları, Elbistan Asliye Hu­
kuk Hâkimliği, Bor Asliye Hukuk Hâkimliği görevlerinde bulunmuş, 18.3.1985
gününde de kendi isteğiyle emekli olmuştur.
Yeni seçilen; TALU, ÇUBUKÇU, DAMAR, ÇİLİNGİROĞLU, AĞA­
LAR, ÇENBERCÎ, AKAN'a yeni görevlerinde başarılar, emeklilik nede­
niyle aramızdan ayrılan; ŞEŞEN, VARLIK, KAYI, ERKOÇ, TÜNER,
SEÇKÎN, ESATOĞLU, AKSOY, KARACABEY ve ERTÜRK1e de yaşam
boyu mutluluklar dileriz.
YASALAR
TÜZÜKLER
YÖNETMELİKLER
+ YASALAR
Resmi Gazete
Tarihî:
No: Sayfa:
Yasanın Adı:
15.12.1984
18606
1
Kanun No: 3091
Kabul Tarihi: 4.12.1984
Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin
Önlenmesi Hakkında Kanun.
15.12.1985
18606
5
Kanun No: 3093
Kabul Tarihi: 4.12.1984
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirleri Ka­
nunu.
15.12.1984
18606
8
Kanun No: 3097
Kabul Tarihi: 6.12.1984
26.12.1925 Tarihli ve 697 Sayılı Günün Yirmidört
Saate Taksimine Dair Kanunun 2153 Sayılı Ka­
nunla Değişik 2. Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin De­
ğiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun.
15.12.1984
18606
9
Kanun No: 3098
Kabul Tarihi: 6.12.1984
1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Banka­
sı Kanunun Bazı Maddelerin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesi Hak­
kında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiş­
tirilerek Kabulüne Dair Kanun.
15.12.1984
18606
14
Kanun No: 3099
Kabul Tarihi: 6.12.1984
25.10.1984 Tarihli ve 3065 Sayılı Katma Değer
Vergisi Kanununun Bazı Maddelerinin Değişti­
rilmesine îilişkin Kanun.
15.12.1984
18606
15
Kanun No: 3100
Kabul Tarihi: 6.12.1984
Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme
Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti
Hakkında Kanun.
19.12.1984
18610
1
Kanun No: 3092
Çay Kanunu.
Kabul Tarihi: 4.12.1984
330
YARGITAY'DAN HABERLER
19.12.1984
18610
2
Kanun No: 3095
Kabul Tarihi: 4.12.1984
Kanuni Faiz ve Tem errüt Faizine İlişkin Kanun.
19.12.1984
18610
3
Kanun No: 3096
Kabul Tarihi: 4.12.1984
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşla­
rın Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Tica­
reti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun.
18629
1
M ükerrer
Kanun No: 3141
Kabul Tarihi: 21.12.1984
Katma Bütçeli İdareler 1985 Mali Yılı Bütçe Ka­
nunu.
8.1.1985
18.1.1985
18639
1
Kanun No: 3143
Kabul Tarihi: 8.1.1985
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilâtı Ve Gö­
revleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararna­
me ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında 13.12.1983 Tarihli ve 185
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilât Ve GöHükümelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabu­
lü Hakkında Kanun.
18.1.1985
18639
14
Kanun No: 3144
Kabul Tarihi: 8.1.1985
23.1.1953 Tarih ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Bir­
liği Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilme­
si ve Bu Kanuna Üç Madde Eklenmesi Hakkın­
da Kanun Hükmünde Kararname ile 23.1.1953
Tarihli ve 6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Ka­
nununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu
Kanuna Üç Madde Eklenmesi Hakkında 24.5.1983
Tarihli ve 65 Sayılı Kanun Hükmünde Kararna­
menin Bazı Hükümleri ile 6023 Sayılı Kanunun
Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabu­
lü Hakkında Kanun.
18.1.1985
18639
19
Kanun No: 3145
Kabul Tarihi: 8.1.1985
25.1.1956 Tarih ve 6643 Sayılı Türk Eczacıları
Birliği Kanununun Bazı Maddelerinin Değişti­
rilmesi ve Bu Kanuna Üç Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnam e ile
25.1.1956 Tarihli ve 6643 Sayılı Türk Eczacılar
Birliği Kanununun Bazı Maddelerinin Değişti­
rilmesi ve Bu Kanuna Üç Ek Madde Eklenmesi
Hakkında 16.5.1983 Tarihli ve 69 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümleri ile
6643 Sayılı Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiş­
tirilmesine Dair Kanun Hükmünde Kararna­
menin değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun.
18.1.1985
18639
25
Kanun No: 3146
Kabul Tarihi: 9.1.1985
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşki-
ALİ RIZA GENİŞ
331
lat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba­
kanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 184
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanun.
18.1.1985
18639
36
Kanun No: 3147
Kabul Tarihi: 9.1.1985
10.7.1953 Tarih ve 6136 Numaralı Ateşli Silahlar
ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun
Değişik 10. Maddesine İki Fıkra Eklenmesi Hak­
kında Kanun.
18.1.1985
18639
~6
Kanun No: 3148
Kabul Tarihi: 9.1.1985
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Arap
Halk Sosyalist Cemahiriyesi Arasında 13 Eylül
1984 Tarihinde imzalanan Sosyal Güvenlik Söz­
leşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu­
na Dair Kanun.
19.1.1985
18640
1
Kanun No: 3149
Kabul Tarihi: 10.1.1985
Üst Kademe Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Hak­
kında Kanun.
22.1.1985
18643
1
Kanun No: 3150
Kabul Tarihi: 15.1.1985
25.10.1963 Tarihli ve 353 Sayılı Askeri Mahkeme­
ler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun
iki Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun.
22.1.1985
18643
2
Kanun No: 3151
Kabul Tarihi: 15.1.1985
18.5.1955 Tarihli ve 6570 Sayılı Gayrimenkul Ki­
raları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Ek­
lenmesine Dair Kanun.
23.2.1985
18675
1
Kanun No: 3152
Kabul Tarihi: 14.2.1985
içişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hak­
kında Kanun Hükmünde Kararname ile 176 Sa­
yılı içişleri Bakanlığının Teşkilatı ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ba­
zı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına, Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına ve Bu
Kanun Hükmünde Kararnameye iki Madde Ek­
lenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname­
nin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun.
23.2.1985
18675
2
Kanun No: 3153
Kabul Tarihi: 14.2.1985
17.7.1964 Tarihli ve 507 Sayılı Esnaf ve Küçük
Sanatkârlar Kanununun Bazı Maddelerinin De­
ğiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Ek­
lenmesi Hakkında 2.5.1983 Tarih ve 62 Sayılı Ka­
nun Hükmünde Kararname ile Bu Kararanme-
332
YARGITAY'DAN HABERLER
nin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
6.9.1983 Tarih ve 81 Sayılı Kanun Hükmünde Ka­
rarnam enin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun.
1.3.1985
18681
1
Kanun No: 3154
Kabul Tarihi: 19.2.1985
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşki­
lat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba­
kanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 186
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanun.
2.3.1985
18682
1
Kanun No: 3158
Kabul Tarihi: 27.2.1985
2978 Sayılı Ücretlilere Vergi ladesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
5.3.1985
18685
1
Kanun No: 3155
Kabul Tarihi: 26.2.1985
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun (Toprak ve Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Gö­
revleri Hakkında 8.6.1984 tarih ve 224 Sayılı Ka­
nun Hükmünde Kararnamenin) Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun.
5.3.1985
18685
8
Kanun No: 3156
Kabul Tarihi: 26.2.1985
1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanu­
nunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
5.3.1985
18685
13
Kanun No: 3157
Kabul Tarihi: 26.2.1985
5434 Sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununa
21.7.1983 Tarih ve 2865 Sayılı Kanunla Eklenen
Ek Maddesinin (c) Fıkrasının Değiştirilmesine
İlişkin Kanun.
5.3.1985
18685
14
Kanun No : 3159
Kabul Tarihi : 28.2.1985
18 Ağustos Tarihli ve 2507 Sayılı Denizcilik Yük­
sek Okulu Kanunun 2. Maddesine Bir Fıkra
Eklenmesi, 8. Maddesinin 2. Fıkrasının Değişti­
rilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklen­
mesine Dair Kanun.
5.3.1985
18685
14
Kanun No : 3160
Kabul Tarihi : 28.2.1985
Emniyet Teşkilâtı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanunu.
12.3.1985
18692
1
Kanun No : 3161
Kabul Tarihi : 6.3.1985
Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının Teşki­
lât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnam e ile 13.12.1983 Tarihli ve 183 Sayılı
Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının Teşki­
lât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
ALİ RIZA GENİŞ
333
Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilme­
si, Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Mad­
deler Eklenmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkmda
Kanun.
12.3.1985
18692
15
Kanun No : 3162
Kabul Tarihi : 6.3.1985
21.2.1967 Tarih ve 832 Sayılı Sayıştay Kanunun­
da Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Üç Ek
Madde Eklenmesi Hakkmda Kanun.
22.3.1985
18702
1
Kanun No : 3163
Kabul Tarihi : 12.3.1985
2644 Sayılı Tapu Kanununun Değişik 26. Mad­
desine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkmda Kanun
Hükmünde Kararnamenin Kabulü Hakkmda
Kanun.
22.3.1985
18702
1
Kanun No : 3164
Kabul Tarihi : 12.3.1985
2797 Sayılı Yargıtay Kanununa Bir Ek Madde
Eklenmesine Dair Kanun.
22.3.1985
18702
2
Kanun No : 3165
Kabul Tarihi : 14.3.1985
2.9.1971 Tarihli ve 1479 Sayılı Esnaf ve Sanat­
kârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Si­
gortalar Kurumu Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Üç Ek Madde
ile Altı Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Ka­
nun.
22.3.1985
18702
10
Kanun No : 3166
Kabul Tarihi : 14.3.1985
5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandı­
ğı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
ve Bu Kanuna tki Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun.
27.3.1985
18707
1
Kanun No : 3168
Kabul Tarihi : 20.3.1985
17.7.1964 Tarih ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Dört Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun.
27.3.1985
18707
3
Kanun No : 3169
Kabul Tarihi : 20.3.1985
Hükümetlerarası Deniz îstişari Teşkilât Sözleş­
mesinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
27 . 3.1985
18707
3
Kanun No : 3170
Kabul Tarihi : 20.3.1985
Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Sosyalist
Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sivil Ha­
va Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uy­
gun Bulunduğuna Dair Kanun.
YARGITAY'DAN HABERLER
334
27.3.1985
18707
Kanun No : 3171
Kabul Tarihi : 20.3.1985
Denizde Arama ve K urtarm a Uluslararası Söz­
leşmesi ile Ekinin ve Konferans Kararlarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Ka­
nun.
27.3.1985
18707
Kanun No : 3172
Kabul Tarihi : 21.3.1985
Uluslararası Demiryolu
Taşımalarına İlişkin
Sözleşmenin (COTIF) Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun.
29.3.1985
18709
Kanun No : 3174
Kabul Tarihi : 26.3.1985
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun
Bir Bölümünün Başlığı ile Bir Bendinin Değiş­
tirilmesi Hakkında Kanun.
3.4.1985
18714
Kanun No : 3167
Kabul Tarihi : 19.3.1985
Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamil­
lerinin Korunması Hakkında Kanun.
4.4.1985
18715
Kanun No : 3173
Kabul Tarihi : 26.3.1985
Uydular Aracılığı ile Haberleşme Avrupa Teşki­
lâtı (EUTELSAT) Sözleşmesi ve İşletme Anlaş­
masının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun.
4.4.1985
18715
Kanun No : 3175
Kabul Tarihi : 26.3.1985
Köy Kanununun 74. Maddesine İki Fıkra Ek­
lenmesine Dair Kanun.
4.4.1985
18715
Kanun No : 3176
Kabul Tarihi : 283.1985
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Hükmünae Kararnamenin Değiştirilerek Kabu­
lüne Dair Kanun.
11.4.1985
18722
Kanun No
:3177 Kabul Tarihi : 4.4.1985
15.5.1959 Tarihli ve 7269 Sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısı ile Alınacak Tedbirler
ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi v^ Bu Kanuna 4
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun.
13.4.1985
18724
Kanun No
:3178 Kabul Tarihi : 9.4.1985
5.4.1983 Tarihli ve 2813 Sayılı Telsiz Kanununun
Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun.
13.4.1985
18724
Kanun No
:3179 Kabul Tarihi : 9.4.1985
13 Kanunusani 1943 Tarihli ve 4357 Sayılı Hu­
susi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenle­
rinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırıl­
m alarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edi­
lecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı île
ALİ RIZA GENİŞ
335
Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkmda
Kanun.
13.4.1985
18724
2
Kanun No : 3180
Kabul Tarihi : 10.4.1985
492 Sayılı Harçlar Kanunun Bazı Hükümlerin­
de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
17.4.1985
18728
2
Kanun No : 3181
Kabul Tarihi : 10.4.1985
4.1.1961 Günlü ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanu­
nunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair
Kanun.
2.5.1985
18742
1
Kanun No : 3182
Kabul Tarihi : 25.4.1985
7129 Sayılı Bankalar Kanunun Bazı Maddeleri­
nin Değiştirilmesine İlişkin 31.8.1979 tarihli ve
28 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Ban­
kalar Hakkında 22.7.1983 Tarihli ve 70 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirile­
rek Kabulü Hakkmda Kanun.
2.5.1985
18742
29
Kanun No : 3183
Kabul Tarihi : 25.4.1985
27.7.1967 Tarihli ve 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Değişik 43 üncü
Maddesinin (b) bendinin Değiştirilmesine Dair
Kanun.
2.5.1985
18742
29
Kanun No : 3184
Kabul Tarihi : 25.4.1985
3.1.1961 Tarihli ve 205 Sayılı Ordu Yardımlaş­
ma Kurumu Kanununun 21 inci Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkmda Kanun.
2.5.1985
18742
30
Kanun No : 3185
Kabul Tarihi : 25.4.1985
11.1.1983 Tarihli ve 2780 Sayılı Hava Harp Oku­
luna Girmeye istekli Aday Öğrenciler Hakkm­
da Kanunun Adının ve 2 nci Maddesinin Değiş­
tirilmesi Hakkmda Kanun.
8.5.1985
18748
1
Kanun No : 3186
Kabul Tarihi : 30.4.1985
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin Kuru­
luşu Hakkmda Kanun Hükmünde Kararname­
nin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun.
8.5.1985
18748
8
Kanun No : 3187
Kabul Tarihi : 1.5.1985
Cemal Kaçar'a Vatani Hizmet Tertibinden Ay­
lık Bağlanması Hakkmda Kanun.
8.5.1985
18748
8
Kanun No : 3188
Kabul Tarihi : 1.5.1985
2983 Sayılı Tasarrufların Teşriki ve Kamu Ya­
tırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanu­
nun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkm­
da Kanun.
YARGITAY'DAN HABERLER
336
8.5.1985
18748
11
Kanun No : 3189
Kabul Tarihi : 1.5.1985
23.1984 Tarihli ve 2985 Sayılı Toplu Konut Ka­
nunun 2 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun.
8.5.1985
18748
11
Kanun No : 3190
Kabul Tarihi : 1.5.1985
Eğridir İlçesi Adının Eğirdir Olarak Değiştiril­
mesi Hakkında Kanun.
8.5.1985
18748
11
Kanun No : 3191
Kabul Tarihi : 1.5.1985
Kalkınmada Öncelikli Yörelerde Sözleşmeli Ha­
zine Avukatı Çalıştırılması Hakkında Kanun.
8.5.1985
18748
12
Kanun No : 3192
Kabul Tarihi : 1.5.1985
10 Haziran 1949 Tarihli ve 5435 Sayılı Kanunun
3 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Ka­
nun.
8.5.1985
18748
12
Kanun No : 3193
Kabul Tarihi : 1.5.1985
647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Ka­
nım.
9.5.1985
18749
1
9.5.1985
18749
20
Kanun No : 3195
Kabul Tarihi : 3.5.1985
1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunun 51 inci Mad­
desinin Değişik Son Fıkrasının Değiştirilmesi
Hakkında Kanun.
22.5.1985
18761
1
Kanun No : 3199
Kabul Tarihi : 8.5.1985
25.8.1971 Tarihli ve 1475 Sayılı İş Kanununun
84 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasına Bir Hü­
küm Eklenmesi Hakkında Kanun.
22.5.1985
18761
1
Kanun No : 3201
Kabul Tarihi : 8.5.1985
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının
Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güven­
likleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkın­
da Kanun.
22.5.1985
18761
6
Kanun No : 3202
Kabul Tarihi : 9.5.1985
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Ka­
rarnam enin Değiştirilerek Kabulüne Dair Ka­
nun.
22 . 5.1985
18761
22
Kanun No : 3203
Kabul Tarihi : 14.5.1985
17.7.1964 Tarih ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi­
ne Dair Kanun.
Kanun No : 3194
İm ar Kanunu.
Kabul Tarihi : 3.5.1985
ALİ RIZA GENİŞ
337
23
Kanun No : 3204
Kabul Tarihi : 14.5.1985
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirge­
me Kurumu Kanununa Bir Geçici Madde Ek­
lenmesine Dair Kanun.
24.5.1985
18763
1
Mükerrer
Kanun No : 3196
Kabul Tarihi : 7.5.1985
1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişik­
lik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Madde İlâ­
vesine Dair Kanun.
24.5.1985
18763
2
Mükerrer
Kanun No : 3200
Kabul Tarihi : 8.5.1985
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine ve Ceza Muha­
kemeleri Usulü Kanunun Ek 3 üncü Maddesi­
nin Yürürlükten (Kaldırılmasına Dair Kanun.
26.5.1985
18765
1
Kanun No : 3205
Kabul Tarihi : 16.5.1985
18 Kasım 1960 Tarihli ve 132 Sayılı Türk Stan­
dartları Enstitüsü Kuruluş
Kanununun Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna
Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Hük­
münde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanun.
4.6.1985
18774
1
Kanun No : 3206
Kabul Tarihi : 21.5.1985
1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu­
nunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.
4.6.1985
18774
14
Kanun No : 3207
Kabul Tarihi : 30.5.1985
2977 Sayılı İdari Usul ve İşlemlerin Yeniden
Düzenlenmesi İle İlgili Tetkik Kanununun Sü­
resinin Uzatılması Hakkında Kanun.
4.6.1985
18774
14
Kanun No : 3208
Kabul Tarihi : 30.5.1985
29.7.1970 Gün ve 1319 Sayılı Emlâk Vergisi Ka­
nununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun.
4.6.1985
18774
15
Kanun No : 3209
Kabul Tarihi : 30.5.1985
6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunun 48 inci Maddesinin Birinci
Fıkrasının Değiştirilmesine ve 15 inci Madde­
sine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun.
4.6.1985
18774
16
Kanun No : 3210
Kabul Tarihi : 30.5.1985
4.1.1961 Gün ve 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun­
da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun.
7.6.1985
18777
1
Kanun No : 3211
Kabul Tarihi : 30.5.1985
4.7.1972 Tarihli ve 1602 Sayılı Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi Kanununun 82 nci Maddesi­
nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun.
22.5.1985
18761
YARGITAY'DAN HABERLER
338
7.6.1985
18777
1
Kanun No : 3212
Kabul Tarihi : 30.5.1985
Silahlı Kuvvetler İhtiyaç Fazlası Mal ve Hizmet­
lerinin Satış, Hibe, Devir ve Elden Çıkarılması;
Diğer Devletler Adına Yurt Dışı ve Yurt İçi
Alımlarmm Yapılması ve Eğitim Görecek Ya­
bancı Personel Hakkında Kanım.
11.6.1985
18781
1
Kanun No : 3214
Kabul Tarihi : 5.6.1985
21.12.1984 Tarihli ve 3140 Sayılı 1985 Mali Yılı
Bütçe Kanununda Değişiklik Yapılması Hak­
kında Kanun.
11.6.1985
18781
2
Kanun No : 3215
Kabul Tarihi : 5.6.1985
2 Temmuz 1953 Tarih ve 6095 Sayılı Kuzey At­
lantik Andlaşması Teşkilâtı Müşterek Enfrastrüktür Programı Gereğince Türkiye'de Yapıla­
cak İnşa ve Tesis İşlerine Dair Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun.
■n
11.6.1985
18781
3
Kanun No : 3216
Kabul Tarihi : 5.6.1985
Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hü­
kümlere Dair Kanun.
11.6.1985
18781
5
Kanun No : 3217
Kabul Tarihi : 5.6.1985
1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Aynı Kanuna Üç Ek Madde İlâvesiyle 1177 Sa­
yılı Tütün ve Tütün Tekeli Kanununun 44 üncü
Maddesinin (a) bendinin ve 3078 Sayılı Tuz Ka­
nunun 27 nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair
Kanun.
15.6.1985
18785
1
Kanun No : 3213
Maden Kanunu.
15.6.1985
18785
16
Kanun No : 3218
Kabul Tarihi : 6.6.1985
Serbest Bölgeler Kanunu.
15.6.1985
18785
19
Kanun No : 3219
Kabul Tarihi : 6.6.1985
8.6.1959 Gün ve 7338 Sayılı Veraset ve İntikal
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hak­
kında Kanun.
15.6.1985
18785
20
Kanun No : 3220
Kabul Tarihi : 6.6.1985
11.2.1959 Tarih ve 7201 Sayılı Tebligat Kanu­
nunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve
Bu Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun.
15.6.1985
18785
23
Kanun No : 3221
Kabul Tarihi : 6.6.1985
Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Ku­
ruluş ve Görevleri Hakkında Kanun.
Kabul Tarihi : 4.6.1985
ALİ RIZA GENİŞ
339
15. 6.1985
18785
27
Kanun No : 3222
Kabul Tarihi : 6.6.1985
îcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinin De­
ğiştirilmesine ve 3182 Sayılı Bankalar Kanunu­
nun 92, 93 ve 94 üncü Maddeleri ile Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 500 üncü Maddesinin
Yürürlükten aKldırılmasma Dair Kanun.
15.6.1985
18785
35
Kanun No : 3223
Kabul Tarihi : 7.6.1985
1581 Sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Bir­
likleri Kanununun Bazı Maddelerini Değiştiren
2370 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkmda Kanun.
25.6.1985
18792
1
25.6.1985
18792
17
Kanun No : 3225
Kabul Tarihi : 10.6.1985
Milli Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve
Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Ku­
ram larda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilme­
sine İlişkin Kanun.
25.6.1985
18792
20
Kanun No : 3227
Kabul Tarihi : 10.6.1985
Kat Mülkiyeti Kanununa Devre Mülk Hakkı ile
İlgili Maddeler Eklenmesine Dair Kanun.
25. 6.1985
18792
21
Kanun No : 3228
Kabul Tarihi : 10.6.1985
Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti
Arasında Deniz ve Hava Taşımacılığından Sağ­
lanan Gelirlerin Çifte Vergilendirilmesini Önle­
me ve Diğer Bazı Hususları Düzenleme Anlaş­
masının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun.
25.6.1985
18792
21
Kanun No : 3229
Kabul Tarihi : 10.6.1985
Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti ara­
sında Gelir Üzerinden Alman Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Diğer Bazı Husus­
ları Düzenleme Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun.
25. 6.1985
18792
22
Kanun No : 3231
Kabul Tarihi : 11.6.1985
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik
Arap Emirlikleri Hükümeti Arasında 9 Ağus­
tos 1984 Tarihinde İmzalanan Kültür Anlaşma­
sının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Da­
ir Kanun.
25. 6.1985
18792
22
Kanun No : 3232
Kabul Tarihi : 11.6.1985
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ön­
lenmesi Sözleşmesine Katılmanın Uygun Bu­
lunduğuna Dair Kanun.
Kanun No : 3224
Kabul Tarihi
Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu.
7.6.1985
YARGITAY'DAN HABERLER
Kanun No : 3233
Kabul Tarihi : 16.6.1985
4.7.1934 Tarihli ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve
Selâhiyet Kanununun Bazı Maddelerinin De­
ğiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Ek­
lenmesi Hakkında Kanun.
•
Resmi Gazete
No. Sayfa:
Tarihi:
TÜZÜKLER
Tüzüğün Adı:
25.12.1985
18616
1
Karar Sayısı: 84/8838
Polis Bakım ve Yardım Sandığı Tüzüğünde De­
ğişiklik Yapılmasına İlişkin Tüzük.
29.12.1985
18620
1
Karar Sayısı: 84/8919
Karayoları Trafik Tüzüğünde Değişiklik Yapıl­
masına İlişkin Tüzük.
13.1.1985
18634
1
Karar Sayısı: 85/8965
Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Tüzük.
12.2.1985
18664
1
Karar Sayısı: 85/9026
PTT Biriktirme ve Yardım Sandığı Tüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tüzük.
5.3.1985
18685
20
Karar Sayısı: 85/9130
Gümrüğe Terkedilen, Terkedilmiş Sayılan Mü­
sadere Edilen Eşyanın Tasfiyesine İlişkin Tüzük'te Değişiklik Yapılmasına Dair Tüzük.
17.3.1985
18697
1
Karar Sayısı: 85/9034
Türk Bayrağı Tüzüğü.
24.4.1985
18734
2
Karar Sayısı: 85/9267
Türkiye Kızılay Derneği Tüzüğünün Bazı Mad'
delerinin Değiştirilmesi ve İki Geçici Madde Ek­
lenmesine Dair Tüzük.
29.4.1985
18739
2
Karar Sayısı: 85/9348
Türk Hava Kurumu Tüzüğünün Bazı Maddele­
rinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun.
•
Resmi Gazete
Tarihi:
No. Sayfa:
YÖNETMELİKLER
Yönetmeliğin Adı:
15.12.1984
18606
38
Karar Sayısı: 84/8605
Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle
Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin Bazı Hü­
kümlerinin Değiştirilmesine Dair Yönetmelik.
16.12.1984
18607
14
Devlete Ait Taşınmaz mal Satış, Trampa, Kiraya
Verme, Mülkiyetin Gayri Ayni Hak Tesis, Ecrimisil ve Tahliye Yönetmeliği.
28.12.1984
18619
38
Devlet Muhasebesi Genel Yönetmeliğinde Deği­
şiklikler Yapılmasına Dair Yönetmelik.
29.12.1984
18620
5
Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlı­
ğı İhracat Yönetmeliği.
İthalat Yönetmeliği.
55
4.1.1985
18625
3
17.1.1985
18638
17
Toplu Konut Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkmda Yö­
netmelik.
31.1.1985
18652
9
Yardım Toplama Kanununun Uygulama Esasla­
rı Hakkmda Yönetmelik.
8.2.1985
18660
8
Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliğinin 77 nci
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönet­
melik.
18.2.1985
18670
4
Ulusal ve Resmi Bayramlarda Yapılacak Tören­
ler Yönetmeliğine Ekli (Ek -1 işaretli) Listede
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.
1.3.1985
18681
71
Karar Sayısı: 85/9916
Kamu Arazisinin Turizm Yatırımlarına Tahsisi
Hakkmda Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin De­
ğiştirilmesine Dair Yönetmelik.
21.3.1985
18701
3
Ticari Hava Taşıma İşletmeleri Yönetmeliğinin
16. Maddesinin Değiştirilmesine Dair Yönetme­
lik.
22.3.1985
18702
17
1615 Sayılı Gümrük Kanununa Bağlı Gümrük
Yönetmeliğine Yapılan İlaveye Dair Yönetmelik.
Adalet Meslek Lisesi Yönetmeliği.
ALİ RIZA GENİŞ
343
22.3.1985
18702
17
Markalar Kanununun Uygulama Şeklini Gösterir
Yönetmeliğin 7. Maddesinin Değiştirilmesi Hak­
kında Yönetmelik.
24.3.1985
18704
12
Karar Sayısı: 85/9249
Memurlara Yapılacak Giyecek Yardımı Yönet­
meliğine Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hak­
kında Yönetmelik.
31.3.1985
18711
142
Gümrük Yönetmeliğinin 1190. Maddesi ile İlgili
(23) Nolu Eki Oluşturan Zat Eşya Listesinin Ye­
niden Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelik.
16.4.1985
18727
2
Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Hakkında
Uygulanacak Atama ve Nakil Yönetmeliğinin De­
ğiştirilmesi Hakkmda Yönetmelik.
28.4.1985
18738
9
Toplu Konut Kanununun Uygulama Yönetmeli­
ği-
1.5.1984
18741
3
Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliğinin 77
nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yö­
netmelik.
3.5.1985
18743
14
1615 Sayılı Gümrük Kanunu'na Bağlı Gümrük
Yönetmeliğinin 1505 ve 1511 nci Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Yönetmelik.
7.5.1985
18747
15
1615 Sayılı Gümrük Kanununa Bağlı Gümrük
Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilme­
sine Dair Yönetmelik.
9.5.1985
18749
21
Telsiz Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiş­
tirilmesi Hakkmda Yönetmelik.
18.5.1985
18758
6
3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Da^
ir Yönetmelik.
23.5.1985
18762
15
Gümrük Yönetmeliğinin 1190 inci Maddesi ile
İlgili 23 Numaralı Eki Oluşturan Zat Eşyası
Listesinin Yeniden Düzenlenmesine İlişkin Yö­
netmelikte Değişiklik Yapılması Hakkmda Yö­
netmelik.
18791
5
Özel Hukuka Tâbi Gerçek ve Tüzel Kişilerin
Mülkiyetinde Bulunan Korunması Gerekli Ta­
şınmaz Kültür Varlıklarının Katkı Fonu Yönet­
meliği.
24.6.1985
•
YARGITAY YAYINLARI
Prof. Dr. Kari OFTİNGER «BORÇLAR KANUNUNUN GENEL
KISMINA İLİŞKİN FEDERAL MAHKEME İÇTİHATLARI» Çe­
viren Avukat Kemal DAYINLARLI
Üç renkli kapak, 408 Sayfa
1000.— Lira
YARGITAY KARARLARI DERGİSİ KILAVUZU
Cilt : 1 -7, Yıl : 1975 -1981, Üç renkli gofre kapak
800.— Lira
YARGITAY KANUNU
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU KANUNU
HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNU
İLGİLİ YÖNETMELİKLER
Plastik K apak
Birinci ham ur kağıt
600.— Lira
ANDREAS von TUHR «BORÇLAR HUKUKUNUN
UMUMİ KISMI» Çeviren Avukat Cevat EDEGE
Cilt : 1 -2
Lüks Ciltli
1128 Sayfa
1500.— Lira
YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARLARI
(Ofset İkinci Basım)
H ukuk Bölüm ü
H ukuk Bölüm ü
H ukuk Bölüm ü
H ukuk Bölüm ü
H ukuk Bölüm ü
Ceza Bölüm ü
Ceza Bölüm ü
Ceza Bölüm ü
Cilt: I
Cilt: II
Cilt: I II
Cilt: IV
Cilt: V
Cilt: I
Cilt: II
Cilt: III
Yıl: 1926-1941
Yıl: 1942-1944
Yıl: 1945-1947
Yıl: 1948-1956
Yıl: 1957-1980
Yıl: 1927-1940
Yıl: 1941-1946
Yıl: 1947-1980
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
Lüks Ciltli
2000.— Lira
1500.— Lira
2250.— Lira
2000.— Lira
2250.— Lira
2500.— Lira
2500.— Lira
2500.— Lira
346
MAJNO «CEZA KANlTNU ŞERHİ»
C ilt: I
C ilt: II
Cilt: III
C ilt: IV
Lüks
Lüks
Lüks
Lüks
Cütli
Ciltli
Ciltli
Ciltli
615
384
412
496
Sayfa
Sayfa
Sayfa
Sayfa
(Tükendi)
175.— Lira
(Tükendi)
625.— Lira
YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLARININ YARGI YILI
KONUŞMALARI (1943 -1978)
Üç renkli kapak
•
•
375 Sayfa
225.
Lira
YARGITAY KARARLARI DERGİSİ
Cilt
Cilt
Cilt
Cilt
: 1
: 2
: 3
: 4
Yü
Yü
Yü
Yü
:
:
:
:
1975
1976
1977
1978
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
:
:
:
:
1
1
1
3
Cilt
Cilt
Cilt
Cilt
Cilt
Cilt
Cilt
:
:
:
:
:
:
:
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
:
:
:
:
:
:
:
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
:
:
:
:
:
:
:
1
1
1
1
1
1
1
360.—
12
12 (Tükendi)
12 (Tükendi)
12 (1 ve 2. sayüar
tükendi)
400.—
12 (Tükendi)
1080.—
12
1800.—
12
12
2040.—
12 (Tükendi)
12 (Tükendi)
3600.—
12
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
5
6
7
8
9
10
11
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
YARGITAY DERGİSİ
Cilt
Cüt
Cilt
Cilt
Cüt
Cilt
Cilt
Cüt
Cüt
Cilt
Cilt
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
Yü
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
1975
1976
1977
1978
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
Sayı
140.— Lira
140.— Lira
(Tükendi)
180.—
200.—
360.—
600.—
640.—
700.—
800.—
1200.—
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
Lira
347
•
Hesap Numaralarımız: 1 — T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
640/110
2 — Posta Çekleri Merkezi 92932
® Adres : Yargıtay Yayın İşleri M üdürlüğü B akanlıklar/A nkara
NOT : 1 — Yayın bedellerine KDV. dahil değildir.
2 — 1975 yılı her iki dergi ile kitaplarım ıza indirim uy­
gulanmaz.
3 — Diğer yıl dergileri için, hâkim ve C. Savcıları ile her
dergi sayısından enaz 50 adet alan % 20 indirim
uygulanır.
4 — Abone bedeli gönderilirken açık adres yazılmalı, ad­
res değişikliği en kısa süredebildirilm elidir.
5 — Toplam yayın bedeli tu tarın ın % 10’u oranında
Katma Değer Vergisi (KDV) de hesaplanarak aynı
anda gönderilmelidir.
6 — Gönderilen bedelin hangi yayma ve yıla ilişkin ol­
duğu açıklanm alıdır.
7 — Temsilcimiz yoktur. Dergilerimizi satın alan kitabevleri ve yayın dağıtıcıları adım ıza hareket edemez­
ler, abone kaydı yapam azlar. Bu gibi durum larda
M üdürlüğümüz hiçbir sorum luluk yüklenmez.

Benzer belgeler