konut - YEM Etkinlik

Transkript

konut - YEM Etkinlik
Yapı-Endüstri Merkezi
tarafından hazırlanan
BÜLTEN
ve Konut Konferansı 2015
boyunca dağıtılan
ücretsiz yayın.
Sayı: 06
İçindekiler
K
onut’un Gücü Adına 1
Konut Konferansı 2015 Programı 2
A
ndrew Howard ile söyleşi 4
M
ekânda Varlık Mücadelesi: Derbent 8
H
endrik Bohle ile söyleşi 10
Y
uvarlak Masadaki derneklere sorduk:
“Konutu Ayakta Tutan Nedir?” 12
C
emal Gökçe ile söyleşi 14
A
ndrea Desimone 16
N
izam Kızılsencer ile söyleşi 18
Y
API DERGİSİ SEÇKİSİ:
BASIN EKSPRES AKSI 22
Yasemin Keskin Enginöz, Adem Erdem
Erbaş, Ergun Gedizlioğlu, Cemal Gökçe,
Deniz Şahinkaya, Özge Aklar
G
-Plus Divan Residence 34
İ STWEST 36
K
onut Konferansı 2015’in ana sponsorları
AKG Gazbeton 38
BlumTR 39
Çuhadaroğlu 40
İSTWEST, DBArchitects / Bünyamin Derman
Konut’un Gücü
Adına
“Konut’un gücü adına!” söylemiyle
bu yıl altıncı kez düzenlenen
Konu Konferansı’nda sektör farklı
perspektiflerden değerlendirilecek.
Akron Better Block ve The Exchange House
M
ehpare Evrenol ile söyleşi 42
G
önye Tasarım’ın “Konseptten Tasarıma”
Anlayışı 43
Konut’un dünü, bugünü ve yarınının bütün boyutlarıyla küresel ve yerel ölçekte ele alındığı
Konut Konferansı, her yıl olduğu gibi bu yıl da
pek çok sorunun ve tüm paydaşlara yol gösterecek yeniliklerin tartışılacağı eleştirel bir
ortam hazırlıyor.
Bu yıl “Konutun Gücü Adına!” söylemiyle, 24 Kasım 2015 Salı günü Yapı-Endüstri
Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan sektörün
gelenekselleşen buluşmasında, dünya çapındaki uzmanlar ve çağdaş tasarımcılar, inşaat
sektörünün yapı taşı olan “konut” meselesini
farklı coğrafyalar ve perspektifler çerçevesinde değerlendirecek.
AKG Gazbeton, BlumTR ve Çuhadaroğlu ana
sponsorluğunda ve ÇEDBİK, GYODER, ICVB,
Piemonte Agency, Türkiye İMSAD ve ULI
Türkiye’nin de destekleriyle düzenlenen konferansta, konutun sektördeki gücünü mimarlık,
tasarım, malzeme, finans, geliştirme, mühendislik, içmimarlık, planlama ve akademi disiplinlerinden yetkili uzmanların perspektiflerinden sunulacak.
devamı 2. sayfada
1
t
G-Plus Divan Residence, Suyabatmaz Demirel Mimarlık / Arif Suyabatmaz, Hakan Demirel
Konut Konferansı bugüne kadar Türkiye ve
dünyadan aralarında Massimiliano Fuksas,
Alejandro Aravena, Alejandro Brillembourg,
Charles Renfro, Alison Brooks, Umberto Napolitano, Simon Allford, Christophe Egret, David
West, Aldo Cibic, Cem Sorguç, Ahmet Alataş,
Haluk Sur, Gürler Ünlü, Neşecan Çekici, Ahmet
Konut Konferansı 2015 Programı
24 Kasım 2015, Salı, Yapı-Endüstri Merkezi - Fulya
9:00-09:30 Kayıt ve Kahvaltı
0
09:30-09:50 Bir Mimarın Güncesi
Murat Artu | Artu Mimarlık Kurucusu*
09:50-10:20 Hangimiz Masumuz?
Emrah Altınok |
Akademisyen, Sanatçı
Murat Germen | Sanatçı, Fotoğrafçı,
Akademisyen, Mimar
10:20-10:50 Biri Beni Durdursun!
Gizem Kıygı | Şehir Plancısı,
Bir Umut Derneği
Sinan Logie | Sanatçı, Mimar,
Kentsel Aktivist
10:50-11:30 Mahallen için Günübirlik
Dönüşüm Rehberi
Andrew Howard | Better Block Kurucu Ortağı
11:30-11:50 Kahve Arası
11:50-12:00 Konutta Cephe Aranıyor!
Halit Güral | Çuhadaroğlu Alüminyum
Sistemleri Pazarlama Müdürü
12:00-12:10 Sayende Kendimi Hafiflemiş
Hissediyorum!
Sırrı Güvenç | AKG Gazbeton Pazarlama ve
Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
12:10-12:20 Oturma Odası Artık “Benim”
Banu İşcan Kamaşoğlu | Blum TR Satış
Danışmanı, Yük. Mim.
12:20-13:00 Akıllı Kentlilik – İstanbul’un
Kentsel Alanlarından Öğrenme
Hendrik Bohle | Studio HBohle Kurucusu
Mimar, Kentsel Araştırmacı, Yazar
13:00-14:00 Öğle Yemeği
14:00-14:30 Kırla Kent Arasındaki Gerilim:
Konut
Prof. Dr. Ahsen Özsoy | İTÜ Mimarlık
Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Gülden Erkut | İTÜ Mimarlık
Fakültesi Öğretim Üyesi
14:30-15:30 Yuvarlak Masaya Sorduk:
Konutu Ayakta Tutan Ne?*
“Yeşil Bina mı?” Selçuk Özdil
ÇEDBİK Y.K.B.
“Mimarlık ve Müteahhitlikte Yatırım mı?” Özlem Gökçe GYODER Y.K.B.
“Yenilikçi Yapı Malzemesi mi?” F. Fethi Hinginar Türkiye İMSAD Y.K.B
“Çevre Değerlemesi ve
Kentsel Ekonomi mi?” Ayşe Hasol Erktin
ULI Türkiye Y.K.B.
15:30-15:50 Eğilimlerin Keşfedilme Serüveni
– Konutta Millennial Etkisi
Nizam Kızılsencer | Strata Architects
Kurucu Ortağı
15:50-16:10 Bana Soracak Olursanız…
Cemal Gökçe | TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odası İstanbul Şube Başkanı
16:10-16:30 Kahve Arası
16:30-17:10 Mimarın Hayali: Bütünün Uyumu
Andrea Desimone | Andrea Desimone
Architetto Kurucusu
17:10-17:30 Görücüye Çıkan Konutlar
Gönül Ardal | Gönye Proje Tasarım Mimarlık
Kurucu Ortağı
Yelin Evcen | Gönye Proje Tasarım Mimarlık
Kurucu Ortağı
17:30-18:00 Bir Değişimin İç Yüzü
Yasemin Keskin Enginöz | Y. Mimar,
YAPI Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Konuşmacılara ilişkin bilgiler, konferansa katılım ve ayrıntılı bilgi için:
www.konutkonferansi.com
Konut Konferansı 2015 Bülteni Sayı: 06
BASKI VE RENK AYRIMI
Pınarbaşı, Işık Gökkaya, Haluk Sur, M. Emre
Çamlıbel, Prof. Dr. Pınar Mengüç ve Doğan
Hasol’un yer aldığı 80 konuşmacıyı ağırladı.
“Markalaşan Konut”, “Sürdürülebilir Büyüme”,
“Geleceğin Konut Tasarım Standartları”, “A+
Konut”, “Sosyal Konut”, “Dönüşen Konut”,
“Konut Sektöründe Yeni Pazar Arayışları”, “Bir
Rant Aracı Olarak Konut” ve “Konut Tüketicisi
Bilinci” gibi birçok gündemi masaya yatırmış
olan Konut Konferansı, YAPI Dergisi Seçkisi ile
de konut tiplerini kentle kurduğu ilişki ve farklı
geliştirme modelleri bugüne kadar sahneye taşıdığı konular arasında yer alıyor.
“Sosyal Medya Kampanyası ve paralel
etkinlikler”
Son 3 yıldır Konut Konferansı programını zenginleştiren YAPI Dergisi Özel Seçkisi’ni bu yıl,
deneyime açık projelerin birebir gezileceği bir
yan etkinlik olarak programına ekliyor. Parsel
bazında konut projeleri yerine bu yıl bir kentsel
aksı “Konut” ayracıyla ele alan seçki kapsamında bir de alan gezisi düzenleniyor. Bu kapsamda son yıllarda oldukça hızlı bir dönüşüm
içinde olan Basın Ekspress hattının araştırma
bölgesi olarak seçilmesi ile çeşitli uzmanların
görüşünün de alındığı uygulanan projeler üzerinden güncel bir tablonun çizilmesi hedefleniyor.
YEM Etkinlik’in Twitter hesabı üzerinden
#konut2015 etiketiyle düzenleyeceği sosyal
medya kampanyası YAPI Dergisi işbirliğiyle
duyurularak 10 katılımcı belirlenecek. G-Plus
Residence (Suyabatmaz Demirel Mimarlık,
MARYAPI) ve İSTWEST (DB Mimarlık,
FERYAPI) projeleri, mimar ve proje yöneticileriyle gezilerek deneyimler Konut
Konferansı’nda sunulacak.
“Konut Gazetesi”
Konut Konferansı 2015’i Twitter’da
#konut2015 başlığı ile takip etmek, sorularla
oturum ve röportajlara aktif olarak katılmak
mümkün olacak. Ayrıca Konut Konferansı kapsamında yazılı kaynak yaratmak ve bilgi paylaşımına katkıda bulunmak amacı ile her yıl olduğu gibi bu yıl da Konut Gazetesi hazırlanacak.
“Konut Gazetesi” ile iletişim ve bilgi paylaşımının güçlenmesine ve bu alanda kalıcı bir kaynak oluşturulmasına önemli katkıda bulunacak.
Doruk Grafik
YAPI-ENDÜSTRİ MERKEZİ A.Ş. ADINA
100 Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 5. Cad. No: 44
İMTİYAZ SAHİBİ: Tolga Türkanık
Bağcılar İstanbul
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ (SORUMLU MÜDÜR):
Tel: 0212 629 01 26
Yasemin Keskin Enginöz
BASKI TAR‹H‹: 09.11.2015
YAZI ‹fiLER‹ MÜDÜRÜ: Burçin Yılmaz
YAYIN TÜRÜ: Yerel, Süreli
DANIŞMAN: Zeynep Gülşen
SÖYLEŞİLER: Yasemin Keskin Enginöz
YAZI VE YÖNET‹M BÜROSU
ÇEVİRİLER: Yasemin K. Enginöz, Sercan Altan
Fulya Mah. Yeflilçimen Sok. No: 12/430
KOORDİNASYON: Derya Karaali, Esra Yılmaz,
(Polat Kulesi yan›) 34394 fiiflli/‹STANBUL
Bahadır Erkmen
Tel: (0212) 266 70 70 Faks: (0212) 266 74 66
GRAF‹K TASARIM: TUT AJANS
[email protected] www.konutkonferansi.com
GRAF‹K UYGULAMA: Aslıhan Abay
BASKI SORUMLUSU: Kemal Kara
REKLAM YÖNETİCİSİ: Dervifl Y›ld›z
REKLAM SATIŞ: Bahad›r Erkmen, Behram Erkan, Sema Çekin,
Gülay Kansu, Yalçın Keskin
2
Yayımlanan yazılardaki düşünceler yazarlarına ait olup Konut
Konferansı Bülteni’ni bağlamaz. Kaynak gösterilerek yazılardan
alıntı yapılabilir. Reklamlar reklam verenin sorumluluğundadır. Konut
Konferansı Bülteni reklamlarda verilen bilgilerden dolayı sorumlu
tutulamaz. Konut Konferansı Bülteni ücretsizdir, parayla satılamaz.
Konferans konuşmacıları, konuşma içerikleri
ve etkinlik programı ile ilgili gelişmeler
www.konutkonferansi.com adresinden takip
edilebilir.
www.konutkonferansi.com
#konut2015
KONUTUN GÜCÜ ADINA!
Türkiye ekonomisinin lokomotifi olarak tanımlanan inşaat sektörünün yapı taşı denilince aklınıza ilk gelen nedir?
Konut Konferansı 2015 Gündemleri ve
Konuşmacıları
•Bir Mimarın Güncesi
Murat Artu - Artu Mimarlık Kurucu Ortağı
Yaşama, barınma, toplanma, beslenme, mülkiyet hissi, güvenlik, yatırım ve paylaşım ifadelerini aynı çatıda toplayan “konut” sizce de hem
sosyolojik, hem ekonomik, hem de politik güce
sahip değil mi? Bu gücü neler besliyor, bu güç
neler doğuruyor?
•Hangimiz Masumuz?
Emrah Altınok Akademisyen, Sanatçı
Murat Germen - Sanatçı, Fotoğrafçı,
Akademisyen, Mimar
•Kırla Kent Arasındaki Gerilim: Konut
Ahsen Özsoy İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi
Gülden Erkut İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi
•Biri Beni Durdursun!
Gizem Kıygı - Şehir Plancısı, Bir Umut Derneği
Sinan Logie - Sanatçı, Mimar, Kentsel aktivist
Kullanıcı başka düşünüyor, yatırımcı başka düşünüyor, tasarımcı başka düşünüyor…
•Mahallen için Günübirlik Dönüşüm Rehberi
Andrew Howard - Better Block Kurucu Ortağı
Konut algısı ve tasarımının şeffaflığı ve işbirliği
adına işte bu paydaşlara ne görevler düşüyor?
Ve asıl önemli soru, görev bilincini ne kadar
tanıyor ve birbirilerinden ne kadar haberdar
oluyorlar?
•Eğilimlerin Keşfedilme Serüveni: Konutta
Millennial Etkisi
Nizam Kızılsencer - Strata Architects Kurucu
Ortağı
•Konutta Cephe Aranıyor!
Halit Güral - Çuhadaroğlu Alüminyum
Sistemleri Pazarlama Müdürü
İşbirliği oluşturabilecek en büyük açılım olan
konutun gücünü kullanabiliyor muyuz?
•Bana Soracak Olursanız…
Cemal Gökçe – TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odası İstanbul Şube Başkanı
•Sayende Kendimi Hafiflemiş Hissediyorum
Sırrı Güvenç - AKG Gazbeton Pazarlama ve
Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
Tüm bu soruların yanıtları olan deneyim odaklı
söylemlerini yapı sektörünün paydaşları Konut
Konferansı 2015’te paylaşacaklar. Konutun
gücünü, kendi tasarladığı evde yaşayan bir
mimarın deneyimlerinden, yatırımcıların yeni
nesil proje geliştirme fikirlerine, konut bölgelerinin kent içindeki değişimlerinden konutun
değişimi tetiklediği bölge örneklerine kadar
geniş bir yelpazede irdelenecek.
•Yuvarlak Masaya Sorduk: Konutu Ayakta
Tutan Ne?
“Yeşil Bina mı?” – Selçuk Özdil, ÇEDBİK Y.K.B.
“Mimarlık ve Müteahhitlikte Yatırım mı?” –
Özlem Gökçe, GYODER Y.K.B.
“Yenilikçi Yapı Malzemesi mi?” –
F. Fethi Hinginar, Türkiye İMSAD Y.K.B.
“Çevre Değerlemesi ve Kentsel Ekonomi mi?”
Ayşe Hasol Erktin, ULI Türkiye Y.K.B.
•Oturma Odası Artık “Benim”
Banu İşcan Kamaşoğlu - Blum TR Satış
Danışmanı
•Görücüye Çıkan Konutlar
Gönül Ardal, Yelin Evcen
Gönye Proje Tasarım Mimarlık Kurucu
Ortakları
•Akıllı Kentlilik – İstanbul Kentsel Alanlardan
Öğrenme
Hendrik Bohle – Studio HBohle Kurucusu
•Bir Değişimin İç Yüzü: Basın Ekspres Aksı
Yasemin Keskin Enginöz - YAPI Dergisi Genel
Yayın Yönetmeni
MOCA.
Mekana ve yaşama değer
katan çözümler için!
Doğanın yaşama armağanı mermer uzmanı ve üreticisi
Leonardo Marble’dan yeni bir ürün: MOCA.
Aynı adda gri ve bej renk seçeneğini bir arada sunan
MOCA, gerek dış cephelerde, gerekse iç mekan
kullanımlarında farklı etkiler yakalamak isteyen yapı
sektörünün profesyonellerine, 5 farklı üretim tekniği ile
farklılaşan etkideki yüzey alternatifleriyle çözüm üretiyor.
İster plaka olarak, isterseniz de mimari tasarım ve
uygulama alanlarının gerek duyduğu standart dışı farklı
ebatlandırma ile değerlendirmenize sunulma özelliğine
sahip MOCA, uygulandığı her alanda ve mekanda keyifli
bir estetik görsel etki yaratıyor.
Arayın, Leonardo Marble’ın yeni ürünü MOCA ile tanışın.
0216 325 19 15-16
[email protected]
a
e
e
Pa
tin
G
ra
y-
la
Ku
m
G
ra
y-
on
H
G
ra
y-
lı
la
Ci
G
ra
y-
lu
m
em
çl
ki
Çe
at
-P
ge
Be
i
-K
ge
Be
i
G
ra
y-
in
e
la
um
lu
on
-H
ge
Be
i
ila
lı
-C
ge
Be
i
Be
i
ge
-Ç
ek
iç
le
m
m
a
e
www.leonardomarble.com
3
Andrew Howard ile
söyleşi
Daha İyi Bir Blok, Daha İyi Bir Yerleşim,
Daha İyi Bir Kentsel Yaşam İçin...
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirler bir
yandan çoklu biçimli ulaşımın olanaklarından
yararlanan toplulukları yeniden geliştiren öte
yandan ekonomik gelişmeyi artıran ve karbon
salımını düşüren araçların peşinde. The “Better Block” projesi yaşayan bir “charette” gibi
davranan bir tanıtım&uygulama aracı. Böylece
topluluklar yapım sürecinde etkin bir şekilde
yer alabiliyor ve canlı geri bildirimde bulunabiliyor. Bu alan her şehrin kendi Better Block
projesi geliştirebilmesi için yardımcı olacak
yardımcı uygulamalar ve haber, bilgi sağlamaya yarıyor. Böylece en iyi uygulamaların kaynağı yaratılıyor.
Better Block çalışmaları Amerikan emlak
piyasası için de önemli bir harekete dönüşmüş
durumda. Henry Ford’un T-Model’i ve Steve
Jobs’un Macintosh kişisel bilgisayarı gibi 20.
yüzyılın yıkıcı (rakiplerini ortadan kaldıran) yeniliklerinin kent mekânını yeniden düşünürken
kullanılan bir türevi gibi… Kentlerdeki bütün
kullanılmayan ve terkedilmiş konut birimlerine uygulanan ve giderek popülerlik kazanan
yeni yaklaşımlar ve teknolojiler içinde yer alan
Better Block gibi yaklaşımların, yakın zamanda
bütün emlak piyasasında bir değişime neden
olacağı düşünülüyor. Mevcut emlak pratiklerini
ortadan kaldırmayabilir ancak temsil ettikleri
kültürel değişim er ya da geç piyasayı etkileyecektir, deniliyor.
Farklı eyaletlerde farklı yerlerde farklı sorunlara çözüm arayışında, oranın topluluğuyla çalışan ekip geçtiğimiz (2015 yılı) Temmuz ayında,
farklı takımların birbirileriyle yarışarak Dallas
kent merkezindeki bir bulvar boyunca 8 adet
bloğu özel ve kamusal alanlarla birlikte yürünebilirliği, ekonomiyi ve güvenliği geliştirerek
yenileyecekleri ilk “Better Block Yarışması”nı
düzenledi. Proje aynı zamanda Dallas kentinin
“Tam Sokaklar” kampanyasının da çıkış noktasını oluşturarak yüzlerce gönüllü insanı kentin
otobüs duraklarını, açık hava pazarlarını, bisiklet altyapısını ve daha fazlasını iyileştirmek
için bir araya getirdi. Günün sonunda kazanan,
yalnızca geri kazanılmış malzemelerden yaptıkları bir gölgelik sütrüktür ve müzik sahnesi
geliştirdikleri yenilikçi blok yenileme çözümleriyle Arlington Texas Üniversitesi oldu. Bu
gibi çalışmaların dışında son olarak The Better
Block ekibi, yakın zamanda Ohio eyaletinin
Akron kentinde konut stoğu fazlasının kentin
mülteci komitesi için hareketli bir topluluk
merkezine dönüşümünü gerçekleştirmek üzere
Knight Cities’in desteğini kazanmış. Alana yapılan birçok gezi sonrasında ekip, çalışmalarını
gerçekleştirmek için ideal konumu seçmiş. Biz
de Better Block ekibinden Andrew Howard’a
hem bu projenin ayrıntılarını hem de ekibin
yaklaşımını sorduk.
Bir projeye nasıl başlıyorsunuz? Çalışma
alanını Better Block ekibi mi belirliyor, yoksa kent sakinleri mi size geliyor ve sizden
yardım istiyor? Toplulukla nasıl bir iletişim
kuruyor ve ne yapılacağına nasıl karar veriyorsunuz?
Ortakları ne kadar iyiyse Better Block da o
kadar iyi. Better Block ekibi, son beş yılda
30’dan fazla belediyeye, vakfa ve eyalet yönetimine çeşitli projelerin hayata geçirilmesinde
hizmet sunmuş olan bir danışmanlık şirketi.
Bu projelerde genel anlamda sıkıcı katılım
toplantıları ve kamusal hizmet duyuruları gibi
kent sakinleriyle iletişimde alışılageldik sıkıcı
yöntemlerde değişime gidildi.
Bir topluluğa çağrıldığımızda öncelikle herkese
açık bir davetle insanlarla Better Block’un öyküsünü paylaşırız. Sonra insanlardan bir blok
belirlemelerini isteriz ve bölgeyi (topluluğun
tercihinin ağırlıkta olduğu bir puanlama sistemiyle) kendi patentli yöntemimizle çalışmanın başarılı olabileceği ideal konumu seçmek
üzere analiz ederiz.
Yer seçimi yapıldıktan sonra oraya toplu bir
yürüyüş düzenler, bu sırada değişim için farklı
fikirler toplar ve alanı hızla hareketlendirmek
için bir konsept plan belirleriz. Better Block
ancak insanların katılımıyla bir şeyler inşa
edebilir. Dolayısıyla projede, insanların geçici
tezgâhlar ve mekân öğeleri yaratmak, programı belirleme aşamasındaki katılımı bu bağlamda turnusol işlevi görür. Bu katılım, sosyal
medya aracılığıyla insanlarla doğrudan iletişim
kurarak ve insanları daha iyi bir blok yaratma
konusunda cesaretlendirerek sağlanır.
Projeleriniz için finansmanı nasıl sağlıyorsunuz?
Çoğu projemiz kent yönetimi ya da vakıflar tarafından finanse ediliyor. Projelerimiz
sırasında mülkleri pazarlamak için çoğu kez
4
Ulusal Emlakçılar Birliği ile çalışıyoruz.
Ayrıca, örneğin geçici tezgâhları yaşama
geçirmek için “crowdfunding” gibi yaratıcı
finansman biçimlerinden de yararlanıyoruz.
Çoğu kez proje sırasında ortaya çıkan fikirler,
gerçekleşmesi yıllar alacak idealler olsa da,
büyük ölçüde kalıcı değişimlerin yaşandığını
da görebiliyoruz. Şunu farkettik ki tonlarca
parayı bir alanın altyapısına gömmektense
oraya olan bakış açısını değiştirmek, söz konusu alana çok daha fazla değer katabiliyor.
Elbette yeni borulara ve lambalara da gereksiniminiz var ancak öncelikle işe insanlardan
başlamak gerekiyor. Bu otantikliği ve yerel
sahiplenmeyi garantiliyor.
Better Block iyileştirmeleri kalıcı hale gelecek mi?
Better Block projeleri doğası itibariyle geçici
nitelikte ve her etkinlik sonrasında sökülüyorlar. Bununla birlikte, bir proje aşaması
tamamlandıktan sonra kolayca uygulanmak
üzere tasarlandılar. Better Block, hızlı altyapı geliştirmeleri yapmak ve politika değişiklikleri gerçekleştirmek için kent yöneticileri
ve karar vericilerle birlikte çalışmayı temel
alıyor.
Sizden esinlenen başka Better Block projeleri de var mı?
Better Block projesi, herkesin davetli olduğu
açık kaynaklı bir inisiyatif. Herkes kendi projesini oluşturmak ve daha fazlasını öğrenmek
için betterblock.org’u ziyaret edebilir.
Bize “Tam Sokak İnisiyatifi” (Complete
Street Initiative) ve Better Block ekibinin
bu inisiyatif içerisindeki rolünden bahsedebilir misiniz?
Kurucu ortaklardan biriyim, ulaşım planlamacısıyım ve “Tam Sokak”ın önceli niteliğindeki
“Yürünebilir Sokaklar için Dokuya Duyarlı
Tasarım Rehberi”nin yazarlarından biriyim.
Yıllarca bisiklet dostu ve yürünebilir sokaklar
için mücadele ettim. Bu ve benzeri rehberler
üreterek Amerika’nın güneyindeki tüm muhafazakar eyaletlerde çok sayıda belediyede
güvenli sokak tasarımları için çaba harcadım.
Sokaklarda değişim isteyenlerle 200’den fazla açık toplantı gerçekleştirdim. Çoğu kez bu
toplantılar, vatandaşlar ve trafik mühendisleri tarafından tepki gördü. Öyle görünüyor ki
mantık hattâ istatistikler, araçlar ve insanların aynı mekânı paylaşması konusundaki
bakış açısını değiştiremiyor.
Better Block tam da artık pes etme noktasına geldiğim bir anda ortaya çıktı. Bir bisiklet yolu çizmenin keyfi ve insanların sokak
tasarımı konusundaki fikirlerinin değişimini
görmek bana umut verdi. 2010 yılındaki ilk
Better Block mükemmeldi ve bana, insanların
eğer denendiğini gözleriyle görürlerse, tam
sokak fikrini benimseyebileceklerini gösterdi.
Bu aşamadan sonra Better Block kentlilere
ulaşma biçimini değiştirerek, belediye binalarında yapılan tipik toplantılar düzenlemek
yerine sokak deneyimleriyle insanları biraraya getirmeye başladı.
Bize “The Exchange House”dan söz eder
misiniz? Bu imtiyazlı bir projeydi değil mi?
Bir Knight Cities Challenge kazananı olarak
“The Exchange House” projesi, yerel ve ulusal
inisiyatiflerin, sivil yenilikçileri destekleyerek
kentleri yetenekli insanlar için cazip hale getirmek ve onları tutmak böylece ekonomik ve
kültürel olanakları zenginleştirmek yönündeki
stratejilerine koşut bir proje niteliğindeydi. Bu
çerçevede yarışmada birkaç ayrı tema birlikte
öne çıktı.
Projede Better Block ekibi, North Hill bölgesindeki boş bir konutu kültürel bir hostele ve
toplanma mekânına dönüştürüyor. Uygulamayı bir prototip ya da diğer evler için bir örnek
olmak üzere yalnızca tek bir konutta mı gerçekleştirmek istiyorsunuz? Projede kiminle
birlikte çalışacaksınız?
Airbnb’nin oluşumunu anlatan bir belgesel online olarak yayımlanıp, üzerine katkıda bulunarak geliştirmek isteyenlere sunulacak.
Bir kez operasyonel hale geldiğinde, yenilenen
terkedilmiş mekân, uluslararası bir Airbnb
hosteline dönüşecek. Yeni ve büyümekte olan
Bhutanlı mülteci topluluğuna hitap edecek bir
ortak mekân, Airbnb ile topluluk için kültürel
bir odak haline gelecek. Bu ortak mekânın tam
olarak ne olacağına henüz karar verilmemekle birlikte, Bhutan mutfağından yemeklerin
yapılacağı ortak bir mutfak için yerel bitkilerin
ve sebzelerin yetiştirildiği bir topluluk bahçesi
gibi seçenekler tartışılıyor.
Proje, North Hill’de bir değişim kıvılcımı
ateşlemeyi amaçlıyor. Bu doğrultuda Better
Block’un beklentisi, Airbnb listelemelerinde,
ev satışlarında, inşaat izinlerinde artış sağlanması ve boş konut sayısının azalması yönünde.
Ekip, sivil toplum etkinliğinde de artış beklerken, kent yönetiminin de Airbnb onaylarını ve
topluluk etkinliklerine desteği hızlandırmasını
umuyor.
Buradaki sorun nedir ve sizin buna çözümünüz nedir?
Akron, kentin vergi gelirlerini düşürmekte
olan ve konut fazlası ortaya çıkaran sürekli bir
nüfus azalması sorunu yaşıyor. Aynı zamanda
kent merkezi ve iç mahallelerdeki otel odası
sayısı da yetersiz. Bu koşullar, boş ve yeterince değerlendirilemeyen konut stoğunun geçici
olarak yeniden işlevlendirilip Airbnb yoluyla
kiralanarak bu mekânların ekonomik açıdan
nasıl yeniden canlandırılabileceğini göstermek
için iyi bir olanak sunuyor.
Akron’daki North Hill bölgesi, kentin nüfusu
artan tek bölgesi durumunda. Bu artışın nedeni
giderek büyüyen Bhutanlı mülteci nüfusu ve bu
nüfus bu bölgede bir barınma talebi oluşturuyor. Proje bu eğilimi, kullanılmayan bir konutu
Airbnb yoluyla Bhutanlılar için bir kültürel odak
yaratma yönünde değerlendiriyor. 18 ay boyunca işletilecek Airbnb, bölge sakinlerinin boş bir
konutun nasıl ortak bir ekonomik kaynak olarak
yeniden işlevlendirilebileceğine ilişkin ayrıntılı bir prototip sunmuş olacak. Mekân ayrıca
mahalle sakinleri ve ziyaretçiler için bir Bhutan
kültür odağı olarak hizmet verecek.
Proje, ortak çabaların nasıl konut stoğu
fazlalığını yeniden canlandırdığını, ekonomik
hareketliliği ve yerele özgü kimliği nasıl teşvik
edebildiğini göstermek üzere kent sakinleriyle
birlikte yaşama geçirilecek.
Özgün Better Block
Dallas Projesi
İşveren: Scott Griggs - 1. Bölge Konseyi,
Dallas
Yer: Dallas
Bütçe: 2010 - $50,000
Odak: Herşeyin başladığı proje. 1000
Dolar ve bir grup arkadaşla, bir blok,
gece boyu canlı kalan bir mekâna
dönüştürüldü. Şimdiye dek 1 milyon
doların üzerinde yatırım yapıldı ve kira
için sırada bekleyenler bulunuyor.
Ödül: Amerikan Peyzaj Mimarları
Topluluğu 2011 İletişim Ödülü
2010 yılı ilkbaharında, Better Block ekibi
üyeleri “Better Block” adlı proje için bir araya
geldiler. Ekip, çoğunlukla terkedilmiş bir grup
eski bina boyunca, bozulmuş sokak aydınlatmaları, graffiti, sürekliliği olmayan yaya
kaldırımlarının bulunduğu ve trafiğin yüksek
hızla aktığı bir kentsel alanı, işletmeler, kâr
amacı gütmeyen gruplar ve topluluk temsilcileriyle birlikte, sokak ışıkları, ağaçlar, kafelere ait
oturma elemanları, sokak müzisyenleri, duvar
resimleri ve daha fazlasıyla canlı, yürünebilir bir alan haline getirmiş. Uygulamanın asıl
önemiyse, kent sakinlerine ve yöneticilere, bir
alanı canlandırmak ve zaman içinde kaybolmuş
potansiyeli yeniden açığa çıkartmak için kentlilerin bu potansiyeli farketmelerini sağlayacak
bir dizi küçük değişikliğin yeterli olabileceğini
göstermesi olmuş.
Projenin sonucu kentsel mekânda hızlı bir
değişim olmuş. Bölgelemede hızlı değişikler
yapılmış, yeni işletmeler açılmış ve ekonomik
teşvikler, yürünebilir kenti destekler yönde
değişime uğramış. Benzer müdahale biçimi
Dallas Kenti tarafından dört farklı konumda
daha uygulanmaya başlanmış. Better Block
projeleri, 2012 yılında oybirliğiyle kabul edilen
“Tam Sokak İnisiyatifi” için de kamu yardımının sağlanmasına ve bu tarihten beri de ilerici
tasarım pratiklerinde kamu katılımına ön ayak
olmuş.
5
Akron Better Block
ve The Exchange
House
İşveren: John & James L. Knight Vakfı,
George Abbot
Yer: Akron, Ohio
Bütçe: $50,000
Odak: Airbnb Platformu ve Better Block
yöntemleriyle geçici konutlar sunarak
Güney Asya ülkelerinden nüfus çekmek.
15 ve 17 Mayıs günlerinde Ohio’nun ilk Better
Block Projesi, kent sakinlerinin nasıl bir araya
gelerek terkedilmiş bir bloğu yeniden canlandırabileceklerini göstermiş. Korunaklı bisiklet
yolları, yaya yolu ağı, iki meydan ve ortaya
çıkarılan bir dizi işletmeyle Better Block,
bir zamanlar yalnızca taşıtlara hizmet eden
bir sokağın, bisikletlere, yayalara ve canlılık
getirecek yeni işlevlere nasıl açılabileceğini
kanıtlamış. Ek olarak, yönetimin sürmekte olan
desteğiyle, bütün Akron, Ohio’daki Knight toplulukları ve Better Block projeleri için atölye
çalışmaları düzenlenmiş.
The Exchange House, bölgedeki mülteci nüfusunun geleneklerine göre programlanabilecek
bir mekân sunuyor. Böylece mevcut göçmenler kendi topluluklarından insanlara Akron’da
kalmaya davet etme olanağı sunarken, göçmen
olmayan kentlilerin de yeni nüfusla etkileşime
geçebilecekleri bir alan sunuyor.
Yönetici mimar Sai Sinbondit ile birlikte proje
için seçilen konutun rehabilitayonu çalışmasına başlanmış. Alandaki çalışmalar sırasında
Better Block ekibi, parselin arka tarafında ana
yolla arasında yalnızca boş bir otopark alanı
olduğunu farketmiş. Bu durum bir fırsat olarak
değerlendirilip evin yönelimi yeniden ele alındı
ve mekân özgün Temple Meydanı Better Block
alanına adapte edilmiş.
Exchange House Tasarım ve Rehabilitasyonu
(Çalışma Aşaması)
Proje, Akron kentinin bugün içinde bulunduğu,
azalan nüfus, çok sayıda terkedilmiş konut ve
mevcut yapıyı koruyabilmek için düşürülmüş
vergi düzeyi gibi birden çok soruna işaret etmek üzere “The Exchange House” (Takas Evi)
olarak adlandırılmış. Proje bu sorunlarla mücadele kapsamında North Hill bölgesinde terkedilmiş bir konutu kültürel bir hostel ve toplanma
mekânına dönüştürüyor. Proje, ortak konut
kullanımının faydalarını göstermek ve hızla
dönüştürülen alanların neden olduğu olumsuz
etkileri azaltmak üzerine bir örnek oluşturuyor.
North Hill bölgesinde nüfusun önemli bir bölümü bölgeyi terk ederken, hareketli bir mülteci
topluluğu alandaki varlığını koruyor, bu da
bölgenin böylece sahip olduğu özgün kültürün temel alınabileceği bir zemin sunuyor. Bu
doğrultuda The Exchange House’un, mülteci
nüfusunun geleneklerine göre programlanabileceği ve mevcut göçmenlerin kendi topluluklarından insanları Akron’a davet edebilecekleri
ve göçmen olmayan nüfusun da burada yeni
gelenlerle kaynaşabileceği bir toplanma noktası olabileceği düşünülmüş. Tamamlandığında da
projenin gelecek göçmenler için North Hill’de
geçici barınma sağlayarak burada yeteneklerin
doğru bir biçimde iletilmesine ve topluluklar
arasındaki engellerin aşılmasına katkı sağlaması amaçlanmış.
6
Knight Vakfı, International Institute ve Akron
Bhutan Topluluğu ile The Better Block ekibi,
alandaki potansiyelleri kapalı konutları ve
kullanılabilecek başka alanları keşfetmek için
yakın bir çalışma sürdürmüş. Konutun yenilenmesi yeniden canlandırılması sürecinde ekipte
alanda yaşamış göçmen kökenli bir mimar da
yer almış.
Ohio Eyaletindeki Akron kenti, azalan nüfus,
konut stoğu fazlalığı, mevcut altyapıyı korumak üzere düşürülmüş vergi düzeyi gibi sorunlarla mücadele ediyor. The Exchange House,
bu sorunlarla North Hill bölgesinde terkedilmiş
bir konutu kültürel bir hostel ve toplanma
mekânına dönüştürerek başa çıkmayı amaçlarken, ortak konut kullanımının faydalarını göstermek ve hızla dönüştürülen alanların neden
olduğu olumsuz etkileri azaltmak üzerine de
bir örnek oluşturuyor.
7
Mekânda Varlık
Mücadelesi:
Derbent
Gizem Kıygı, Şehir Plancısı, Bir Umut Derneği
Bir mahalle kentsel dönüşümle anılmaya başlandığında dilimizde birbirini takip eden kelimeler genellikle iki yönlü oluyor: Talan, yıkım,
hak kaybı ve mağduriyet ya da proje, mekân
üzerinden yaratılan mali katmadeğer yani rant.
Bütün bu kelimeler, Türkiye’de kentsel dönüşümün uygulama pratiklerinin belleğimizde ve
dilimizde iz bırakan acı uygulamalarının birer
izleği ve aynı zamanda oldukça gerçek. Kentsel
dönüşüm lügatımıza girdiğinden beri ortaya çıkan onca öykü arasında Derbent’i özellikli kılan
ise, mahalle sakinlerinin yürüttüğü mücadelenin
az önce sözünü ettiğim kelimeler dışında ifade
olanaklarını kent gündemine bağışlamış olması:
Birliktelik, mücadele, kazanım ve sürekli yeniden üretilen umut.
Derbent, İstanbul Sarıyer ilçesinde, kuruluşu 1930’lu yıllara dayanan, oldukça kalabalık
nüfuslu bir gecekondu mahallesi. Mahalle sakinleri, kurulduğu yıllardan günümüze kadar
yerleşik-mekânsal düzende idarecilerin sağlamakla yükümlü olduğu bütün hizmetleri mücadeleyle mahallelerine getirttiler. Derbent’te bugün söz konusu olan dönüşümün başlangıcı ise
1980’lere dayanıyor. O dönemde yerleşimcileri
yok sayarak yapılan satışları Derbent/Çamlıtepe Mahallesi Güzelleştirme Derneği Başkanı
Rıza Coşkun şöyle anlatır: “Mahallemizin 90
dönümü yeşil alan olarak ayrılmıştı. 1985’ten
sonra mahalleye gelen emlakçılar bu alanı Atatürk Sınırlı Sorumlu Yapı Sanayi Kooperatifi’ne
satmaya başladılar. Bizi yok saydılar. sonra bu
alana Mesa Konutları’nı yaptılar”.
Derbent’in bugün tartıştığımız halindeki –kurulduğu günden başlayarak gerek hizmetler,
gerek emlakçılara karşı birlikteliklerinin izlerini taşıyan- mücadelesi ise 2004 yılında başladı. Henüz kentsel dönüşüm kelimesi yeni yeni
dolaşmaya başlarken, Maslak hattının gelişimini izleyen mahalle sakinleri, birgün dönüşüm
tehdidinin kendi kapılarını çalacağını anladılar.
Mahalleyi terk etmeye ya da rant döngüsüne
katılacak başka yöntemlere tenezzül etmeden,
Fotoğraflar Sinan Logie tarafından sağlanmıştır.
8
haklarını ve kazanımlarını korumak adına 2005
yılında dernekleşip daha sonrasında kooperatifleştiler. Nitekim öngörüleri onları yanıltmadı:
2009 yılında Oto Sanayi Kooperatifi ile Cemre
İnşaat’ın mahalleliye tebligat göndermesiyle
başlayan süreç, koruma imar planlarına dayandırılarak hazırlanan ve mahallelileri yok sayan
lüks konut projelerine, oradan da 6306 sayılı
Afet Yasası kapsamında 2013 yılında mahallenin tümünün riskli alan ilan edilmesine kadar
dayandı. Son 10 yıl içerisinde, Derbent’i kamuoyunda “çantacı” olarak bilinen birçok kişi ziyaret etti, kendilerinden habersiz yapılan proje
bizzat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş tarafından MIPIM’de yabancı yatırımcılara gösterildi. Güne tomalarla uyandıkları
da oldu, temsilcilerinin hiçbir gerekçe yokken
şafak operasyonuyla gözaltına alındığı da…
Bu uzun sürecin kapsadığı yıl sayısı başlı başına
bir yılgınlık kaynağı olabilir, üzerine kamuoyu
ve idarecilerin kendilerine ettiği muamele de
cabası. Ancak Derbentlilerin bütün bunlar karşısında birlikte davranma, maruz kaldıkları uygulamalar karşısında hukuki alanda sürekli takip
isteyen sebatkâr hak arama, kendi çözümlerini
belirleme, taleplerini oluşturma ve oluşturdukları taleplerle idarecilerle sürekli görüşme tutumları oldukça kararlı ve net. Kendileriyle aynı
farkındalığı ve sorunları yaşayan öteki Sarıyer
mahalleleriyle de Sarıyer Mahalle Dernekleri
ve Mahalle Kooperatifleri çatısı altında birlikte
davranıyor, birlikteliklerini güçlendiriyor ve taleplerini kent gündemine taşımayı başarıyorlar.
Bu birliktelik zor bir durumda mücadele kararlılıklarını desteklerken, kazanım olduğunda yine
her birine umut veriyor.
10 yıllık bir süreç, onlarca yaşanmışlık ve kazanımı bir çırpıda özetlemek oldukça zor. Yine
de kısaca maddeleyelim. Derbent’te Bakanlar
Kurulu’nca verilen riskli alan kararı Danıştay 14.
Daire tarafından iptal edildi. Projeye dayanak
oluşturan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım
İmar Planı ve plana dayanarak hazırlanan proje
ruhsatına yine mahkeme tarafından iptal kararı
verildi. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle
Kooperatifleri’yle birikte sorunlarını ve çözüm
önerilerini belirleyip 2011, 2012 ve 2013 yıllarında düzenledikleri “Burada Yaşayan Var”, “Çözüm Bizde”, “İşte Çözüm” sloganlı etkinliklerle
tutumlarını idarecilere ve kamuoyuna deklare
ettiler. 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde kendi sorunlarına yönelik hazırladıkları taahhütnameyi bütün il ve ilçe adaylarının imzasına sundukları etkinlikler düzenlediler, böylelikle kendi
taleplerini var olan siyasi parti kutuplaşmasına
girmeden seçimin gündemine sokmayı başardılar. Derbent önceki dönem, kendilerinin bilgisi
dışında şirketlerle görüşme yapan muhtarının
yerine yeni bir muhtar seçti. Yine öteki Sarıyer mahalleleriyle birlikte çıkardıkları gazetede
muhtarın yetki ve sorumluluklarını hatırlatıp
belki de kent gündeminde atıl bir konumda olan
bu kurumu kendileri lehine işlevli hale getirdiler. Yerel seçimlerden sonra da birlikte hareket
eden Sarıyer mahalleleri, yerleşim alanlarına
ilişkin bütün taleplerini geniş bir katılımla belirledi ve raporlayıp belediyeye sundu. Bu talepler çerçevesinde hukuki güvence ve arazi devri
görüşme/toplantıları devam ediyor. İstanbul’da
benzer sorunlarla yüzleşen mahallelerle kurulan Mahalleler Birliği çatısı altında talep ve mücadele süreci birbirinden beslenerek büyüyor.
Bütün bu süreçte mücadelelerine kaynak oluşturacak birikimi dayanışmayla sağladılar. Dayanışma geceleri düzenlediler. Hukuki, planlamaya dönük, sözlerini duyuracak yazılı ve
görsel malzeme üretiminde Bir Umut Derneği,
Dayanışmacı Atölye gönüllüleri sürecin başından başlayarak mahallelilere eşlik etti. Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve yurtdışından
gelen akademisyenler, öğrenciler birçok alanda
mahallelilerle gönüllü olarak dayanıştı.
Derbent’in -aynı zamanda Sarıyer’in öteki mahallelerinin- yok sayıldıkları ve çözümsüzlük
atmosferinin yaratıldığı bu ortamda talepleri
oldukça net: Kendi mahallelerinde sorunlarına
birlikte çözüm üreterek, hukuki güvence altında
yaşamak istiyorlar. Ranta kapalı kooperatiflerini kurdular, her yerde ve her şekilde açıkça “Biz
varız, buradayız” diyorlar.
Bu taleplerin bize anlattığı birkaç noktayı vurgulayarak yazıyı sonlandırıyorum. Derbent kararlılık ve talep/hak arayışı çerçevesinde yürütülen
kapsayıcı mücadelenin kazanımlar doğurduğunu öğretti. Bir “üst akla” gereksinim olmadan
ama gerektiğinde uzmanlarla dayanışarak, öğrenerek, öğreterek, kendi sözünü ve varlığını
ortaya koyarak sorunlara birlikte çözüm üretmenin mümkün olduğunu gösterdi. Kötü konut
politikalarının her tür uygulama pratiğine maruz kalan Derbent –ve birlikte davrandıkları bütün mahalleler- dönüşüm dışında iyileştirmeyi,
katılımcılığı tartışmaya açıyor ve var olan konut
politikalarının anlam sınırlarını ve uygulayışını
somut biçimde zorlayarak değiştiriyor.
Mahallelerin mücadele süreci
mahallelerbirligi.org sitesinden takip edilebilir.
Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yüksek Lisans
programı, 2014-2015 yıllı boyunca Sarıyer’in Derbent
mahallesi üzerinde çalıştı. Sinan Logie’nin (Sanatçı,
Mimar, Kentsel aktivist) yürüttüğü stüdyo, mahalleliler
ve sivil toplum kuruluşlarını içererek, katılımcı bir
tasarımın yollarını açan bir deneyim oldu. Ögrencilerin
çalışmaları yoğunlukla kamusal alanları ve mahalle
içindeki geçirgenlikleri güçlendirerek gerçek bir
toplumsal dayanışma ve birlik projesinin temellerini attı.
Not: Sinan Logie, 1998’de Brüksel Özgür Üniversitesi Victor Horta
Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. İlk mimari deneyimlerini Belçika’nın
en ilerici büroları arasında olan L’Escaut Architectures’de gerçekleştirdi.
2011 yılında İstanbul’a yerleşen Logie, mimarlık ve sanat çalışmalarına
ek olarak 2013 yılından beri Bilgi Üniversitesi’nde 3. Lisans ve Yüksek
Lisans stüdyolarında ders vermektedir. Yoann Morvan ile birlikte yazdığı
ve kentin saçaklanmasını tartışan “İstanbul 2023” adlı kitabı 2014 güz
döneminde, Paris’te B2 Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca,
2015’ten başlayarak Yaşar Adanalı ile birlikte, mekânsal adalet üzerinde
araştırmalarını yoğunlaştıran Beyond Istanbul Enstitüsü’nü kurmuştur.
Bunların yanısıra, Logie 2015’ten beri The Journal of Biourbanism adlı
akademik derginin editörlüğünü yapmaktadır.
Derbent Vaziyet planı (Ece Ünübol)
Derbent Woodland (Ece Ünübol)
Derbent perspektif (Betül Toy)
Derbent kolaj (Betül Toy)
9
Hendrik Bohle ile
söyleşi
Hendrik Bohle, studio HBohle
“Architekturführer Istanbul” adlı bir kitap yayımladınız ve “IN ISTanbul” araştırma projesinde çalışıyorsunuz. “Akıllı Kentlilik - İstanbul’da
kentsel mekânının sahiplenilmesinden ders çıkarmak” adlı çalışmanızda, “Konut ve kentsel
tasarım için ne öğrenebiliriz?” sorusunu soruyorsunuz. Bize, İstanbul’da sürdürmekte olduğunuz çalışmalardan söz eder misiniz?
“Architekturführer Istanbul” (İstanbul Mimarlık
Rehberi) gazeteci Jan Dimog ile ortak çalışmanın bir ürünü. İstanbul’a yaptığımız çok sayıda
yolculuk sırasında, İstanbul’un çağdaş tasarım,
mimarlık ve sanat için bir odak noktası haline
geldiğini gördük. Temel amacımız, çağdaş mimarlık hakkında yazmak ve kitabımızda ona bir
platform sunmaktı. Kitap öncesinde, Manzara İstanbul 2013 programı kapsamında “IN ISTanbul”
projesinde çalışıyordum. “IN ISTanbul” 1950’den
beri var olan (gecekondu gibi) enformal yapılarla ilgiliydi. Benim için bu yerleşimler, en az birkaç dikkat çekici çağdaş mimarlık ürünü kadar
İstanbul’a özgü. Bu enformal yerleşimler ve binalar için “Spontan Kentsel Tasarım” adını verdiğim bir kategorizasyon sistemim var. İstanbul’un
kentsel peyzajı büyük bir çeşitliliğe sahip olmakla birlikte kendi sakinlerinin yaratıcılığı ve bazı
sıradışı mimarlar tarafından biçimlendirilmiş.
“İstanbul Akıllı Kentleşme” adlı sergide de mimarlık tarihçisi Olaf Bartels ile bunun örneklerini gösterdik. Sergi üzerinde hâlâ çalışıyoruz ve
“Architekturführer Istanbul” da 2016 yılında sonunda Türkiye’de yayımlanacak.
Berlin, İstanbul ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde
yaşıyor ve çalışıyorsunuz. Küreselleşmenin bu
kentler üzerindeki etkisi nedir?
Küresel kentler hizmet, bilim ve finansal odaklar olma yönünde hızla değişirken, belirli vasıfları
olan uzman ve öteki yabancı çalışanları kendine
çekiyor. Bunun sonucu olarak farklı yaşam tarzları birbiriyle çarpışıyor ve etkileşime geçiyorlar.
Bir kent bu gelişmeleri, değişen çevreye hızla
tepki verebilen bir esneklikle karşılamalı. Aynı
zamanda kent matrisini dikkatli tasarlamak da
10
büyük önem taşıyor.Yeni teknolojiler, mobilite,
farklı yaşam tarzları ve kültürel özellikler dikkatli
bir biçimde bir araya getirilmeli.
Berlin’in, İstanbul’un ya da Dubai’nin değişmeyen ve küreselleşme tarafından ortadan kaldırılamayan özü nedir?
Özellikle küresel dünyada, kentlerin kendine
özgü kimliklerini korumak ve güçlendirmek büyük önem taşıyor. Bu bir kentin olduğu haliyle
kalması ya da genel bir kent ilüzyonu yaratması
gerektiği anlamına gelmiyor. Benim için bu, yaşam ve deneyimle birleşik bir kimlik anlamına
geliyor. Örneğin Dubai, kusursuz dünyalar, kareografik kent mekânları yaratma konusunda
oldukça iyi ve kenti de bu biçimlendiriyor. Ancak
Dubai’nin ruhu en çok bir abranın (geleneksel su
taksisi) üzerinde körfezi geçerken hissediliyor.
İkisinin birbirini tamamlaması gerekiyor. Boğaz’daki vapurlar olmadan İstanbul nedir ki? Ya
da açık kentsel mekânları olmadan Berlin düşünülebilir mi?
İstanbul’da yaşamak, gözlemlemek ve insanlarla konuşmak için zamanınız oldu. Kentin içindeki ve dışındaki dev boyutlu konut projelerine
ilişkin ne düşünüyorsunuz? İstanbul için kilit
önem taşıdığını düşündüğünüz ya da başarılı
olamayacağını düşündüğünüz projeler var mı?
Bence, her ne kadar nüfusun büyük bölümü için
oldukça popüler olsalar da giderek sayıları artan
güvenlikli siteler ve özelleştirilmiş mahalleler
birer açmaz oluşturuyor. Aslında bunların kentin sakinlerini ayırması değil bir araya getirmesi gerekiyor. İçinde alışveriş merkezleri de olan
mono tematik konut öbekleri mekânların giderek viraneleşmesine neden oluyor. Bunun yerine
bu mekânların güçlendirilmesi gerekiyor. Şanal
Mimarlık’ın Şişhane Park’ı iyi bir örnek, otomobiller bodruma giriyor ve burada kullanıcıları bir
kent basamağı olarak karmaşık bir yeşil alan
karşılıyor. Emre Arolat’ın konut kompleksi “Hibrit” kapalı gibi görünse de farklılaştırılmış konut
birimleri, kentsel konsept ve ayrıntılar iyi düşünülmüş. Can Çinici’nin Gümüşsuyu’ndaki esnek
mikro-loftları ise küçük ölçekli konut yapımındaki değişen taleplere iyi bir yanıt niteliğini taşıyor.
İstanbul’dan ne öğrendiniz?
Bekleme, kendi ellerinle yap, içten hislerine güven
ve böylece neredeyse her şey mümkün olabilir.
Konut konferansında konuşmanızın konusu ne
olacak; dinleyicilere vermek istediğiniz mesaj
nedir?
Yaratıcılıktan ve kentsel tasarıma katkıda bulunmuş ve gelecekte de bunu yapmalarını umduğum İstanbul sakinlerinin yaratıcı güçlerinden
söz etmek istiyorum. Walter Gropius 1956 yılında “Kentlerimizin hastalığı, temel insani gereksinimleri endüstriyel ve ekonomik taleplerin üzerine koyamamaktır” demişti. Bu söz günümüzde
her zamankinden daha çok geçerli. Çalışmamda
keşfettiğim, enformel, geçici ve hareketli strüktürlerle ortaya çıkan olasılıklardan söz edeceğim.
İstanbul’da plancılar ve vatandaşlar bu strüktürlerin değerini farkedip kabullenirlerse onları ortadan kaldırmaya çalışmaktan vazgeçebilirler.
Bu konudaki deneyimiyle İstanbul öteki şehirlerin büyük ölçüde önünde ve bu kullanılabilir.
Bir konu:
Kulpsuz mobilyalar
Üç uygulama
Blum‘un yenilikçi menteşe, çekmece ve
kalkar kapak aksesuarları
Dört hareket teknolojisi
Konforlu açma ve sessiz kapama için mekanik
veya elektrikli
Sonsuz seçenekler
Kulpsuz mobilyalar tüm yaşam alanlarında
uygulanabilir
Blum, güncel tasarım trendleri için uygun aksesuar çözümleri sunar
„kulpsuz“. Aksesuar uzmanı Blum, bu
sade tasarım trendinde form ve
SERVO-DRIVE
Elektrikli açma desteği, çekmecelere
ve kalkar kapaklara maksimum kullanım
konforu sunar. Tekli çözüm olarak da
temin edilebilir.
TIP-ON BLUMOTION
Bu yeni teknoloji, kulpsuz çekmecelerde
kolay açma ile yumuşak kapamayı
tamamen mekanik kombine eder.
TIP-ON
Çekmeceler, kapaklar ve kalkar kapaklar,
mobilya önüne hafifçe bastırıldığında
mekanik açılır. Kısaca itildiğinde kapanır.
www.blum.com/designtrends
Turkey
Konut Konferansı Gazete 230 x 350 mm
bleed: 5 mm
fonksiyonu birleştiriyor.
Bu fren sistemi, çekmeceleri, kapakları
ve kalkar kapakları yumuşak ve sessiz
kapatır.
LIGHTHOUSE.de
kullanımı belirliyor. Anahtar kelime
BLUMOTION
[email protected]
odaklanma ve düz çizgilerin sanatsal
Bu ürünleri sorunuz:
Phone +49 8382 27730-25
alanlarının, özellikle mutfağın tasarımını
çoğunlukla sadelik, gerekli olana
Günümüzde, kulpsuz mobilyalar bir
çok yaşam alanında – mutfaktan
banyoya – sıklıkla kullanılıyor. Bu yeni
dekorasyon stilini, büyük ve çok
geniş kapaklar, düz çizgiler, ince fugalar,
kulpların „rahatsız edici“ kesintilerinden
arınmış tasarımlar oluşturuyor. Blum bu
güncel trendleri takip ediyor ve de
sadeliği ve aynı zamanda özel şeyleri
sevenlere etkileyici uygun aksesuar
çözümleri sunuyor. Mobilyaların içinde
sıra dışı tasarım fikirlerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlıyor. Fakat mobilyaların bir de işlevsel yönü bulunuyor.
Bu yön ergonomik mobilya kullanımını,
ama özellikle de mobilyaların yeterli
saklama alanı sunmasını ve elektrikli
veya mekanik olmak üzere konforlu
açılıp kapanmasını ön plana çıkarıyor.
Simone Traber
Günümüzde oturma ve yaşam
11
Yuvarlak Masadaki
derneklere sorduk:
“Konutu Ayakta
Tutan Nedir?”
Fethi Hinginar,
Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı
Selçuk Özdil,
ÇEDBİK Yönetim
Kurulu Başkanı
Sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne
olmalı?
“Sağlıklı konutun tanımı güvenli ve çağdaş konfor isteklerini çevre dostu bir yapılanma içinde
karşılamak olmalıdır. Doğal olarak bu yapılanmanın içinde bulunduğu yakın komşuluğu, bu
komşulukların içinde bulunduğu yerleşkelerin
ve tüme varımla mahallenin, semtin de benzer
özelliklerde olması istenir. Türkiye’de güvenli
yapılar için kullanılan standartlar çeşitli ve yeterli olsa da yönetmeliklerin eksiklikleri ya da
olmayışı yapıların bütünsel olarak güvenli olma
güvencesinden yoksun olmasına neden olmaktadır. Ayrıca büyük projeler dışında kentsel dönüşüm adı altında parsel bazında yapılan projeler mahallerde var olan sorunlara çözüm yerine
yoğunluğu artırarak ek yükler getirmektedir. Bu
da bizi tek tek binalar değil ada, mahalle, semt
ölçeğinde çözüm aranması gerektiği sonucuna
getirmektedir. Bu planlama içinde yer alacak
bütün yeni binaların doğa dostu olmaları ve sürdürülebilirlik kurallarına göre yapılmaları gerekli şarttır. Ancak böyle planlanırsa konutlarımızın her açıdan sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz”.
12
Özlem Gökçe,
GYODER Yönetim
Kurulu Başkan
Yardımcısı
Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce
sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı?
“Temel gereksinim olan barınma bitmeyen bir
talep olarak değerlendirilebilir. Ancak günümüz
koşullarına baktığımızda konuta olan gereksinimi temel barınma gereksinimi olarak ele almak
doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Var olan konut stokunun sağlıksız olması, sağlıksız kentsel
yapılaşmaya yol açması, artan nüfusa bağlı olarak gereksinimlerin ve dinamiklerin değişmesi
nedeniyle özellikle şehir merkezlerinde yeni ve
nitelikli konut gereksiniminin doğması söz konusudur. Deprem riski yüksek bir coğrafyaya
sahip olduğumuz için eski ve sağlıksız binaların
yeniden yaşanabilir, sağlıklı alanlara dönüştürülmesi büyük önem taşımaktadır. Deprem
tehlikesinin yanısıra özellikle genç neslin yaşam
alanlarına yönelik beklentilerinin değiştiğini
gözlemliyoruz. Yaşam alanlarına, kentlere ve
sosyal tesis gereksinimine bakış açısı küresel
olarak değişmiştir. Bakış açısındaki bu değişim
yeni, gelişime açık bir mücadele olarak ortaya
çıkmaktadır. Barınma dışında, gündelik yaşamla
bütünleşmiş sosyal gereksinimlerine ve kişilerin
modern yaşam tarzına yönelik gereksinimlerine
yanıt verebilen yaşam alanları daha fazla tercih edilmektedir. Sağlıksız yapılaşmanın önüne
geçmek ve geçmişte uygulanan yanlış konut
politikalarının getirdiği hataları düzelterek ilerlememize olanak sağlayacak kentsel dönüşümden bir bütünsellik içerisinde yararlanılması
gerekmektedir. Sağlıklı kentler için sağlıklı konutlar üretebilmek adına, değişen dinamikleri
doğru analiz etmek, gereksinime ve denetime
tabi olan zorunlulukları doğru okumak ve kapsamlı bir plan ile ilerlemek gerekmektedir”.
Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce
sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı?
“Bugün Türkiye’de ‘konut’u ve konut projelerini ayakta tutan temel ölçütler ne yazık ki henüz
gelişmiş ülkelerdeki yapılarla uyumludur diyemiyorum. Zira, ülkemizde hâlâ temel ölçütler, dış
görünüşü cazip göstermenin ötesine geçememektedir. Ne yazık ki bu konu da sağlıklı bir durum ortaya koymamaktadır. Oysa sağlıklı olan,
öncelikle güvenliliğin -yani hem deprem açısından, hem de yangın ve başka yaşamsal riskler
açısından güvenli- sonra da çevreye duyarlılık,
enerji verimliliği, sosyal altyapı, yaşam kalitesinin yüksekliği gibi ölçütlerin temel alınmasıdır.”
Ayşe Hasol Erktin,
ULI (Urban Land
Institute) Yönetim
Kurulu Başkanı
Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce
sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı?
“Türkiye’de deprem, kentleşme ve nüfus artışı,
konutların hem sayısının hem de kalitesinin artmasını zorunlu kıldı. Örneğin, İstanbul’un nüfusu 30 yıl içinde 3 kattan fazla arttı. 1980 yılında
Istanbul’un nüfusu 4,5 milyon idi. Günümüzde
17 milyonun yaşadığı söylenen kent, özellikle
yeni yatırımlarla kuzeye doğru daha da büyümekte.
Bu büyüme doğaldır ki sağlıklı olmadı. Kent içinde son kalan yeşil alanlar yapılaşmaya açıldı.
Arsa maliyetlerinin finansmanı için, yoğunluk
ve kapasite artışına gidildi. Altyapının yetersiz
olduğu ve yapılaşmanın zaten yoğun olduğu
bölgelerin, daha da yoğunlaştırılması, sorunları
da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Gayrimenkulün düşünce kuruluşu olarak Urban
Land Institute (ULI), arazi kullanımı ve gayrimenkul geliştirme konularında çalışan bütün
paydaşları, kentsel alanların bilinçli kullanımı
için bir araya getiriyor. Sürdürülebilir, yaşanabilir yerleşimler yaratmak amacıyla çözümleri
tartışıyor. ULI’ın yurtdışındaki iyi örneklerden
de ortaya koyduğu raporlarda, ‘yaşanabilir’ yerleşimlerin, ‘insan’ ölçeğinde ve yayalara göre
planlanması öne çıkıyor. Kentlilerin gereksinimlerini yürüyerek karşılayabileceği, altgeçit, üstgeçit, otoyol, otopark engelleriyle karşılaşmayacakları; parkları, kahvehaneleri, dükkânları ile
‘insan ölçeğinde’ mahalleler düzenleniyor”.
13
Cemal Gökçe ile
söyleşi
Cemal Gökçe,
TMMOB İnşaat
Mühendisleri
Odası İstanbul
Şube Başkanı
Yapıyı konut özelinde değerlendirdiğimizde,
inşaat aşamasında yeterli denetimlerin
gerçekleştirildiğini düşünüyor musunuz?
Markalı projelerin örnek olma anlamında
sektöre bir katkısı oluyor mu?
İnşaat aşamasında yeterli denetimlerin yapılmadığını görüyor ve düşünüyorum. Ayrıca inşaat aşaması yapıların kullanım evrelerinden önceki bir aşamadır. Yapıların planlama ve proje
aşamalarını da düşünmek lazım. Zemin etütleriyle birlikte üst yapı projelerinin de yeterli bir
denetimden geçirilmediklerini açıklıkla ifade etmem gerekir.
Markalı konut kavramının doğru bir kavram olduğunu da düşünmüyorum. Konut üretimine gereksinimler temelinde bakmak gerekir.
Türkiye’de hızla gelişen inşaat sektöründe son
yıllarda çokça tepkiye neden olan projeler geliştiriliyor. Siz bu konuda özellikle hangi alanlarda sorunlar olduğunu gözlemliyorsunuz?
Bir kaç örnek üzerinden sorunları ele alabilir
misiniz?
Plan ve planlama olmadan proje olmaz, olmamalıdır da. Son dönemlerde neredeyse “proje konusu” moda düzeyinde ifade edilmeye başlandı.
Oysa gelecekle ilgili öngörüler oluşturulurken
yalnızca konut ve konut projeleri üzerinden konuya bakılmaz. Sağlıklı bir çevre ve işleyebilir
bir altyapı ölçeğinden de konuya bakmak gerekir. Kentimize ve kentlere sonradan parsel
bazında ve imar tadilatlarıyla eklenen projeler
Bugün bütünlüklü bir planlama
çerçevesinde değil de parçacı
bir anlayışla yapılarımız
yıkılıp yeniden yapılmaktadır.
Konut alanları küçülüyor, kat
yükseklikleri artıyor. Kentimizde
fiziksel eşikler aşılarak yeni
sorun alanları ortaya çıkıyor.
Konut sayısı ve nüfus %30
oranında artıyor. Kentimiz yeni
altyapı sorunlarıyla yeniden
yükleniyor.
14
yalnızca fiziksel büyüklük olarak ortaya çıkmışlardır. Sağlıklı bir çevrede kaliteli bir yaşam sürdürme anlayışını olumsuz olarak etkilemişlerdir.
Kent merkezlerinde neredeyse boş alan kalmamıştır. Kente eklenen her yeni yapı yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Konutu yalnızca
konut olarak görmemek gerekir. Konut demek
insan, otomobil, ulaşım, su, elektrik, oksijen, kanal, kanalizasyon, yeşil alan, oyun alanları, okul
ve çalışma alanları, iş yerleri demektir. Açıkçası kent arazisinin nasıl kullanılacağına ilişkin
sağlıklı bir çevrenin yaratılması ve planlanması gerekir. Geliştirilen bu projeler kent altyapısını oldukça sıkıntıya sokmuştur. Kentimizde
ısı adaları oluşmuş, sel ve su baskınları ortaya
çıkmıştır. Hava kirliliği oldukça artmış, trafik ve
ulaşım konusu büyük bir sorun olarak karşımıza
çıkmıştır. Kent bütününe entegre edilebilecek
bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla ortaya çıkan projeler kent yaşam kalitesini
oldukça düşürmüştür.
Gerek kent merkezlerinde gerekse kent çeperlerinde yapılan projelerin kent bütününe taşıdıkları olumsuzluklar ne yazık ki dikkate alınmamış, konuya yalnızca proje üretilen yerler
üzerinden bakılmıştır. Üretilen projenin kent
bütününe yükleyeceği ve yüklediği altyapı sorunları dikkate alınmamıştır. Başta ulaşım sorunu olmak üzere kent ve kentimiz yeni sorunlarla
karşı karşıya bırakılmıştır.
Kentsel dönüşüm ve depremden korunma konularında sağlıklı ve doğru adımlar atıldığını
düşünüyor musunuz? Bu konularda bir yavaşlık söz konu ise nedenlerini kısaca ele alabilir
misiniz?
Başta İstanbul olmak üzere birçok kentimiz
yeni depremlerle karşılaşacaktır. Yapı stokumuzun sorunlu olduğu 17 Ağustos 1999 Gölcük
Depremi ve ardından Van Depremi ile birlikte
iyice anlaşıldı. Bu nedenle var olan yapı stokunun deprem güvenlikli bir hale getirilmesi gerekir. Ayrıca yeni yapılacak olan yapıların da deprem yönetmeliklerine ve mühendislik ilkelerine
uygun olarak üretilmeleri zorunlu olmak durumundadır.
Bugün bütünlüklü bir planlama çerçevesinde
değil de parçacı bir anlayışla yapılarımız yıkılıp
yeniden yapılmaktadır. Konut alanları küçülüyor, kat yükseklikleri artıyor. Kentimizde fiziksel eşikler aşılarak yeni sorun alanları ortaya
çıkıyor. Konut sayısı ve nüfus %30 oranında
artıyor. Kentimiz yeni altyapı sorunlarıyla yeniden yükleniyor. Yık-Yap anlayışı ile yıkılmadık yapı bırakılmıyor. Oysa yıkıp yapma konusu,
hangi yapının yıkılıp yeniden yapılacağı, hangi
yapının güçlendirileceği konusu da bütünlüklü
bir planlama sonucunda verilmesi gereken bir
karar olmalıdır. Günübirlik ve parsel bazında
verilen kararlar, yeni sorunları da beraberinde
bölge ve kent bütününe getirmektedir.
Depreme hazırlanma konusu yalnızca parsel
bazında depreme dayanıklı yapı üretme konusu değildir. Başta ulaşım konusu olmak üzere
bütün kent altyapısının ve hava kanallarının
bir bütün olarak ele alınıp yeniden değerlendirilmesi konusudur. Yeni sosyal ve demografik
Kente eklenen her yeni yapı
yeni sorunları da beraberinde
getirmiştir. Konutu yalnızca
konut olarak görmemek gerekir.
Konut demek insan, otomobil,
ulaşım, su, elektrik, oksijen,
kanal, kanalizasyon, yeşil alan,
oyun alanları, okul ve çalışma
alanları, iş yerleri demektir.
sorunların yaratılmaması gerekir. Nüfus yoğunluğunun artırılmaması gerekir. Ayrıca yakın bir
gelecekte yedi ve üzeri büyüklükte bir deprem
yaşayacağını bildiğimiz İstanbul’da yeni boş yer
ve toplanma alanları yaratmak yerine, var olan
boş alanların yapılaşmaya açılmış olması da
ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Deprem afetine hazırlanması gereken kentimiz
bugün yeni beş afetle karşı karşıya bulunmaktadır. Açıkçası kentsel dönüşüm konusu, sorunları
çözmek yerine yeni sorun alanlarını da beraberinde getirmektedir.
Konut Konferansı’na katılım konusundaki görüşlerinizi ve etkinliğin sektöre ne gibi katkılar
sunacağını dile getirebilir misiniz?
Konut Konferansı gibi etkinliklerin yapılması ve
sorunların tartışılmasını önemsiyorum. Ayrıca
bilim ve bilgi insanlarıyla sektör temsilcilerinin
bir arada bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları da
önemlidir. Ayrıca bu ve benzeri konferansların
sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre ile yaşanabilir
kentlerin yaratılmasına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Başarılı bir Konut Konferansı olmasını bütün içtenliğimle diliyorum.
15
Andrea Desimone
Andrea Desimone Mimarlık 2001 yılından
beri uluslararası planlama ve gayrimenkul geliştirme danışmanlığı veren bir mimarlık bürosu. Büronun kurucusu Andrea Desimone Konut
Konferansı’nda yapacağı sunumunda şu konuları ele alacak.
Bağlamla, tarihle ve yerel kültürle ilişkilenmek; sürekliliği olan bir anlatım. İstanbul’un
olumlu yönlerine atıfla bu anlatımın ayırıcı değil
parçalarını bütünleştirici olması.
Ev imgesi; evrensel katma bir değer. İstanbul’un
tarihi ve çağdaş konutlarına atıfla uyum, malzeme, ışık, renk ve ayrıntılardan doğan ev, kendimizi parçası hissedebileceğimiz özel kimliğe
sahiptir.
Kent fikri; İstanbul’daki yerleşimlere referansla çok işlevli, kısımlara ayrılmayan ama yayılan,
gruplanabilen şehirler.
Peyzaj; İstanbul’un su kıyısı ve parklarına atıfla
çevresel sağlığın en etkin elemanı peyzaj, çok
çeşitli şehir ruhları arasında bağlayıcı elemanlar olarak su ve yeşilden oluşur.
İç mekân; Geleneksel İstanbul mimarlığına referansla bir yerin kimliğini yaratan ve geleneksel
sanatlar, dekoratif ayrıntılar, teşviklerden meydana gelen sürekli bir diyaloğun parçası olarak
iç mekânların dış mekânla ilişkisi.
ART Portofino
Konut Bloğu
Görsel malzemeler Andrea Desimone Mimarlık tarafından sağlanmıştır.
Mimari Tasarım:
Andrea Desimone Mimarlık
İşveren: Özel
Yer: Moskova bölgesi, Rusya
Proje tarihi: 2014 (Yapım Aşamasında)
Uluslararası Yarışma (Proje ayrıca Guinnes Rekorlar kitabına dünyanın boyanan
en uzun cephesi olarak girecek)
300 m uzunluğunda cephesi olan yatay bir
gökdelen 10.000 kişinin yaşayacağı bir konut
kompleksiyle bütünleşik tasarlanmış. Bir düş
yaşamak için gereken ortam farklı arkitektonik
üsluplar, renkler ve ayrıntılarla zenginleştirilecek. Konut kompleksi 200.000 m2’den büyük
bir yüzey alanında yapılıyor ve içinde okullar,
kreşler, özel otopark, alışveriş mekânları ve kamusal meydanlar içeriyor.
Kompleks sakinlerinin yeni bir yaşam tazını duyumsayabilmesi ve yönlenebilmesi için kimlikli
bir mekân üretilirken cephe hareketliliğinden ve
renk kullanımının çeşitliliğinden yararlanılmış.
16
Tarihi kentin mikro ölçeğe ve yığılmaya dayanan yapısına zıt biçimde günümüz kentlerinin
büyük ölçeğe ve dağılıma dayanan yapısının süperpoze edilerek bir aradalığıyla üretilen proje
hacimlerin ve karmaşık ilişkilerin kompozisyonundan oluşuyor. Bu düzen, her birimin daha
fazla günışığından yararlanmasını sağlıyor.
Kentsel Rehabilitasyon projesi kapsamında ayrıca kent içinde hafif raylı bir ulaşım sisteminin
bütünleştirilmesi ve aktarım istasyonuna entegre bir otopark yapılması düşünülüyor.
Alessandria Yeni
Kıyı Şeridi ve
Kentsel Yenileme
Projesi
Görsel malzemeler Andrea Desimone Mimarlık tarafından sağlanmıştır.
Mimari Tasarım:
Andrea Desimone Mimarlık
İşveren: Kamu
Yer: Alessandria, İtalya
Proje tarihi: 2010
Tanaro Nehri kıyısında konumlanan
Alessandria kenti, tarihte hem bir garnizona yakın olması hem de ekonomik canlılığı nedeniyle
önemli bir yere sahiptir. Nehrin karşı kıyısında
18. yy’da büyük ölçekli ve olağanüstü bir kale
“Cittadella-Citadel” yapılmıştır. Avrupa’nın en
büyük ve bugüne kadar en iyi korunmuş kaleleri arasında sayıldığından UNESCO Dünya Miras
Listesi’ne aday olmuştur. Andrea Desimone’nin
tasarımı bu iki yakayı (şehri ve kaleyi) birleştirecek “kentsel kapı” konsepti projelendirmektir.
Projenin kapsamı; 2 km uzunluğundaki kıyı şeridini rehabilite etmek ve iki yaka arasında var olan
köprülere yenilerine ekleyerek düzenlemektir.
COK
Bütün binalar Fibrobeton kalitesiyle tanışsın diye
CALISIYORUZ
Çünkü yaptığımız işe ve binalarınıza değer veriyoruz
www.fibrobeton.com.tr
17
Nizam Kızılsencer
ile söyleşi
Nizam Kızılsencer,
Strata Architects Kurucu Ortağı
Kurucu ortağı olduğunuz Strata Architects
ağırlıklı olarak Newyok merkezli projeler üretiyor. Newyork’ta proje yaparken mimarın üzerine düşen nedir?
Öncelikle bir fizibilite süreci var. Fizibilitenin
kapsamına neler giriyor; arsayla ilgili verileri,
arsanın imarıyla ilgili bilgileri topluyorsun. Bölge tümüyle koruma altına alınmış olabilir, başka
durumlar olabilir, bunları inceliyorsun. O bölgede yapılmış yapıları ve halihazırda geliştirilmekte olan projeleri inceliyorsun. Çünkü orada
arsa çok değerli olduğu için, en iyi değerlendirecek projeyi üretmek gerekiyor. Örneğin hava
hakkı diye bir konu var. Aynı blok içerisinde bitişik olduğun başka bir binadan kullanılmamış
olan emsal alanı ya da New York’taki tabiriyle
hava hakkını alabiliyorsun. Bu bir domino efekti yaratabiliyor; geliştirilmekte olan projenin
yanındaki bir parselin hava hakkını almışsan
o parsele bitişik olan parseldeki hava hakkını
da alabiliyorsun ve bu -eğer mümkünse- bloktaki var olan bütün hava haklarını almaya dek
gidebiliyor. Dolayısıyla bunun incelenmesi çok
önemli. Çünkü imar değişiklikleri ile arsalarında
emsal artışı ve dolayısıyla hava hakkı oluşmuş
çoğu bina sahibi bu hava hakkını satmaya sıcak bakıyor. Geliştirici firmalar da bu kullanılmamış emsal alanları satın alarak kendi emsal
alanlarına ekleyebiliyor ve böylelikle daha fazla
kat çıkabiliyor. Elbette bunun da bir sınırı var;
18
zoning ya da imar bölgelerine göre belirleniyor
bu sınır. Bazı bölgelerde yükseklik sınırı çıkıyor.
Bazı özelllikteki -Orta Manhattan’da (Midtown)imar bölgelerinde “setback” dediğimiz, cadde
arsa sınır çizgisinden geri çekilme mesafesi
koşulu bina yükseldikçe artmakta. Geri çekilme
mesafesi yüksek bir binanın kat alanı, strüktür
ve düşey servis edilebilme açısından doğrudan
verimliliğini etkileyen bir ölçüt. Arsa sınırlarına
göre bina yüksekliği ve geri çekilme mesafesi
birlikte belirlendikten sonra çözülmesi gereken
sorun: “bina düşey olarak nasıl servis edilecek;
çekirdek nasıl olacak?”. Konut için bir çekirdek
tipolojisi var, ticari yapılar, otel, büro ya da karma olduğu zaman çekirdek nasıl işleyecek, düşeyde en önemli konu bu. Çekirdek çözüldüğü
zaman kütleyle ilgili ana kararı almış oluyorsun.
Kütle ilk başta arsa sınırları, bina yüksekliği ve
geri çekilme mesafesi koşulları ile oluşmuş üç
boyutlu bir form. Biz bu daha bina kütlesi haline gelmemiş yalnızca imarla ilgili ölçütlerin
oluşturduğu biçime “Zoning envelop” diyoruz.
“Zoning Envelop” ve “çekirdek” ilk başta ortaya çıkacak alanı kullanılabilir ya da kullanılmaya
çok elverişli olmayan alan olarak ortaya koyuyor. Mimarın yapması gereken en önemli şey
de bunun etüdünü yapmak; yani bina kütlesi ve
çekirdek birlikte en iyi şekilde nasıl konfigüre
edilebilir ki verimli katlar ortaya çıksın. İlk yaptığımız fizibilite çalışması bu. Daha sonra işlevsel alanlar nasıl olacak konusu işin içine giriyor.
Örneğin binanın işlevi konut ise yalnızca daire
ve daire içi çözümleri değil aynı zamanda ortak
kullanım alanları ve servis alanlarının ne olacağı, nasıl olacağı çözülmeli. Manhattan’da arsa
değeri çok fazla olduğu için bazı ölçütler var:
yüzde 80-85 verimlilik olsun, örneğin yüzde 80
satılabilir ya da kiralanabilir alan olsun, gibi… Bu
sayı kat bazında değil toplam bina bazında bir
verimliliği işaret ediyor.
Kat bazında ve bina bazında verimlilik arasında nasıl bir fark var?
Buradaki konut projelerinde katlardaki koridorlar, ortak alanlar da brüt alan içine dahil edilerek satılıyor. Newyork’ta konut projesinde ortak
alanları satmak mümkün değil. Kanunlar ve bazı
sivil organlar (BOMA, vb) satılabilir alanları net
bir şekilde açıklamış. Buna göre koridorla daire
arasındaki duvarda ya da iki daire arasındaki duvarda ya da cepheyi oluşturan duvarda nereden
ölçülendirme yapılması gerektiği belirtilmiş. Bu
ölçülendirmenin sonunda çıkan alan; satabileceğin alan. Onun dışındaki alanlar kaybettiğin o
yüzde 20’nin içerisinde olan alanlar. Bu kat ba-
zındaki kaybedilen alana bina bazında mekanik
katlar, giriş lobisi varsa zemin üstü ortak kullanım katları dahil oluyor.
Bu yüzde 20 geliştiricinin ya da yatırımcının
karşılaması gereken aslında onun hanesine gider olarak giren alanlar mı?
Newyork’ta inşaat masrafı metrekare fiyatının
içerisine katıılyor. Türkiye’deyse metrekare fiyatı yüksek göstermemek için mimari brüt alan
kavramı kullanılıyor. Daire fiyatını brüt alana
bölünce daha düşük metrekare fiyatı çıkıyor. 5
bin TL olan metrekare fiyatı, toplam fiyat net
alana bölününce 6 bin TL olacak ve belki de “o
proje bu kadar etmez” diyeceksin … Öte yandan
Manhattan’da zaten herkes başa baş fiyatları
yarıştırıyor. Yalnızca konut işlevli iki projede fiyatlar da benzer oluyor.
İşte bu yüzden birçok kişi eğer yapabiliyorsa
karma bir işlev seçiyor Manhattan’da. Konut
imar bölgesinde ticari alanlar yaratamıyorsun,
ancak konuttaki kişilere yani daire sakinlerine
aynı zamanda dışarıdaki müşteriye de hizmet
sunabilecek bir takım mekânlar entegre edebiliyorsun projeye. New York merkezindeki konut
projelerinde tercih edilmeye başlanan yaklaşım
bu. Bu hizmet mekânı “Health and Wellness
Club” da olabilir, (spası, yüzme havuzu, “gym”i
içinde olan) barı, restoranı olan hizmetler ya da
“food market” (gıda pazarı) dediğimiz herkesin
alışverişini yaptığı ama aynı zamanda yemek
yediği bir yer de…
Aslında mimar, arsa değeri dediğimiz olgu ile
projeye başlıyor ama aynı zamanda yaşayacak
insanlar için belli bir yaşam tarzı da düşünmek
zorunda. Çünkü kimse artık yalnızca daireye
para vermek istemiyor; özellikle belli bir parayı
gözden çıkartıyorsa bir yaşam tarzı satın almak
istiyor. Yalnızca o binanın yaşayanları için önerilen bir yaşam tarzı değil bu, bu yaşam tarzına
hizmet edecek ortak mekânlar şehrin nasıl bir
parçası olabilir aynı zamanda, bunu da düşünmeliyiz. Bu şekilde bu mekânlar birbirine bağlanarak bu yapıları şehre de bağlayan birer mesnete dönüşüyor.
New York’ta artık “experiential lifestyle environment” konseptlerinden söz ediyoruz.
Kullanıcılar bir takım özgün mekânlar istiyorlar. Burada ise sürekli birbirinin kopyası olan
ve içi kültürel nitelik açısından boşalan ticari
mekânlar yaratılıyor, AVM yapılıyor buna karşın
Newyork’ta birkaç çok katlı büyük mağaza bi-
naları dışında, “big box”, “mall” tarzı AVM yok.
Londra, Paris gibi büyük şehirlerde de bizdeki
kadar büyük ve çok AVM yok. Gelişmekte olan
ülkelere ve şehirlere özgü olsa gerek.
Türkiye’de ticari olarak neden düşünülen tek
model hep bu? Biraz düşünülmesi ve araştırılması gereken bir konu bu. Dünyadaki değişimler ve
yeni eğilimler araştırılarak geliştiricinin uzman
ekibi tarafından iyi analiz edilerek, Türkiye’ye
nasıl uyarlanabileceği düşünülse daha özgün ve
nitelikli kentsel iç ve dış mekânlar üretilebilir
oysa…. Bir de arsa değerlerinin normlar dışında bir ivmede çıkış göstermesi ile arsanın nasıl
değerlendirileceği hesaplarının değişmesi gibi
ilişkili bir takım sorunlar var. Newyork da rantın
oldukça yüksek olduğu bir yer fakat, İstanbul’a
nazaran arsa fiyatlarının değer kazanımları
daha dengeli seyreder. İstanbul’da ise çok şaşırtıcı durumlar ortaya çıkıyor; örneğin Topkapı’da
oturmuş bir kent dokusundan yoksun bir yerde
Manhattan’daki Midtown gibi küresel bir kent
merkezinden çok daha pahalı bir arsa fiyatıyla
ya da daire fiyatı ile karşılaşabiliyorsun.
Fiyatların bu kadar kabarık seyretmesi yatırım
için kaynağın temini ve geri dönüş ile ilgili stratejileri hep satışa endeksli kılıyor. Burada konutun yanısıra geliştirici firmalar ticari alanları da
satıyor. Genelde çoğu geliştirici geliştirdiği projeyi satarak hemen elinden çıkarma düşüncesinde. Newyork’ta ise ticari binalar ve mekânlar
icin “leasing modeli” daha yaygın. Newyork’ta
ticari alanlar 7 yıl ya da 15 yıllık dönemler olarak
kiralanabiliyor. Gerçi şimdi bu dönem sürelerinin bayağı kısaldığı ticari alanlar da görülmeye başlandı. Manhattan’da ekonomik durgunluk
sonrası canlanan pazarda konut piyasasının
müthiş bir ivme ile değer kazandığını söylemek
isterim. Bu değer artışına paralel olarak konut
ürünün artık yalnızca bir daire iç mekânı olarak
pazarlanmadığını söylemekte yarar var. Geliştirici firmaların oraya yalnızca bina yapmakla yetinmemeleri; belli bir yaşam tarzı getirme yarışı
içerisinde olmaları da değer artışını tetikliyor.
Ama müşteri de bilinçli, karşılaştırıyor projeleri. “Ben öyle bir binada yaşamalıyım ki aşağıya
inince sabahleyin jimnastiğimi, yogamı yapabileyim; meditasyon, hobi gibi uğraşlar için iç ve
dış ‘lounge’ tarzı mekânlar olsun” gibi talepleri
var… “Daycare” ya da “petcare” bekliyorlar.
Çocuklu aileler doğumgünü partisi kutlayabilecekleri, bir dış teras ile bitişik catering mutfağı
olan bir parti odası istiyor.
mimari ürün yalnızca rendering ile değerlendirilebilecek bir ürün değil, bir projenin cephe renderları tek başına bir şey ifade etmiyor, yaşam
olarak ne sunuyor, önemli konu bu.
Türkiye’de LEED, BREEAM gibi çevre dostu
bina performansını ölçen sertifikalar az da olsa
görülmeye konuşulmaya başlandı. Amerika’da
ise artık neredeyse herkes LEED sertifikasını almayı hedefliyor. Bu bir norm haline geldi. Başka
bir açıdan bakarsak Newyork şehrinin enerjiyle
ilgili getirdiği kendi mevzuatı, kanunları birçok
konuda LEED ile eşdeğer ya da daha katı. Dolayısıyla ”LEED aldık biz farklılık yarattık, vizyon
sahibiyiz“ diye kimse ortaya çıkmıyor. Yalnızca
bu sertifika sistemleri üzerinden projeyi lanse
etmek zaten başarılı bir pazarlama aracı değil..
Mimarlık eğitiminde fiziksel çevre kontrolü anlamında tasarım bilgisi ediniyorsun, iyi mimarın elinden çıkan proje de hem yaşam kalitesi
yüksek hem de enerji verimli oluyor zaten…
Evet, mimar projeye bir entegrasyon ve optimizasyon süreci olarak bakmak durumunda,
“elindeki bütün bu konuları mimarlık aracılığıyla
nasıl bütünleştiriyorsun”, projeyi geliştiren kişi
bunu bilmek istiyor. Bir de öncelikle maliyet açısından bu sürecin ortaya ne çıkaracağını bilmek
istiyor. İkinci olarak yine maliyete paralel olarak
hangi kolaylıkla ve ne kadar sürede yapılacağını
bilmek istiyor. Bir de elden çıkarmayı düşünmüyorsa proje hayata geçtikten sonra bakım maliyetinin düşük olması onun için çok önemli.
Geliştirici tamamını satıp gitmiyor mu?
Konut projelerinde ağırlıklı olarak satıyor çünkü
yüksek getirili başka bir projeye para aktarmak
istiyor. Ticari olan projelerde ise alanları kirala-
Buradaki konut projelerinde
katlardaki koridorlar, ortak
alanlar da brüt alan içine dahil
edilerek satılıyor. Newyork’ta
konut projesinde ortak alanları
satmak mümkün değil. Kanunlar
ve bazı sivil organlar (BOMA, vb)
satılabilir alanları net bir şekilde
açıklamış.
yarak gayrimenkulü elinde tutmayı ve işletmeyi daha çok tercih edebiliyor. Arsa zaten hiçbir
zaman değer kaybetmiyor. Arsanın üzerine yapılmış olan kat alanları da giderek değerleniyor.
Dolayısıyla böyle bir piyasada satış yapıp o getiriyi başka bir yatırımda kullanmak için acil bir
gereksinim yoksa binayı elinde tutmak ve işletmeci firmaya vermek rağbet edilen bir yöntem.
Satılan ya da kiralanan bir ürün olsun önemli
İnsanların bir başka talebi de içinde yaşadıkları
mekânların çevresel sorumluluğu hakkında bilgi
sahibi olmak. Bina ne kadar enerji sarf ediyor,
hizmet veren gıda marketi sunduğu ürünlerin
ne kadarını yerel topluluk destekli sağlıyor ya
da ne kadar organik? Biz bile arka bahçemizde
bir gıda kooperatifi kurduk; kendi bahçemizden
sebze meyve yiyoruz. Brooklyn’de bir kişi binanın çatı terasında organik şarap üretmeye başladı; “Brooklyn Yards” markasıyla. Biz de o yüzden geliştirici ile bir araya geldiğimizde mimari
projeyi aslında bütün olarak anlatıyoruz. Yani
nasıl bir yaşam oluşacak burada ve onu bizden
isteyen müşteri nasıl biri… Mimarlık yalnızca
şekle ve görsel niteliğe bağlı bir çalışma değil,
19
olan -Manhattan gayrimenkul piyasasında herkes birbirini tanıyor ve- bu çok yoğun rekabet
ortamında kimse ortaya kötü bir şey çıkartmak
istemiyor. O yüzden her şey belli bir standardın
üzerinde gidiyor. Kimse birbirinden aşağıda kalmak istemiyor, herkes belli bir oranda yenilikçi
bir ürün getirmeye çalışıyor ama uzun dönemde
kimse de mahçup olmak istemiyor. Standartlar ve kanunlar çok belirgin dolayısıyla hataya
olanak tanımıyor. Gri alanlar çok az. Geliştirici
de müşteriye işine, işinin kalitesine dayanarak
güvence veriyor. Müsteri de bu sert piyasada
uzun süre kalabilmiş, oturmuş firmalara gidiyor. Newyork’taki geliştiriciler biraz daha uzun
soluklu firmalar. Türkiye’de ise belli dönemlerin
yeni geliştiriciler yarattığını görüyoruz.
Yenilikçi ürün konusuna dönersek, mimar yaşamsal faaliyetleri iyileştiren hattâ insanın yaşantısını ve sağlığını olumlu yönde etkileyen bir
takım projeler ortaya çıkarmalı diye düşünüyoruz. Geliştirici firmalarla konuşurken bunun
mimarın sorumluluğu olduğu fikrini aktarmaya
çabalıyoruz. İnsan sağlığının mekândaki bir takım verilere göre nasıl iyi olabileceği yönünde
denetleyip puanlayan ve performansını ölçen
sistemler var.
Neler var?
Newyork’ta ve Kaliforniya’da birkaç yeni sertifika programı var; en gündemde olan “Well” sertifikası. Bizim Well Building Standardı birkaç pilot
projede uygulamak yönünde çalışmalarımız var.
Well’in ölçütleri nedir; bununla nasıl karşılanıyor?
Tümüyle insan fiziksel ve psikolojik sağlığını temel alan bir takım skalalar var. Örneğin bunlardan biri iç mekânlardaki ışığın niteliğiyle ilgili…
İnsanın “circadian” ritmi var, sabah kalkıyorsun vücudun çalışmaya başlıyor, hormonların
devreye giriyor vb., akşama doğru o değişiyor
ve vücut kapatıyor kendini. Onu sağlayan da
aslında güneşin kendisi. Ama insanlar yapay
ışıklandırılmış ortamda çalışırken o denge bozuluyor. Bu da insanların sağlığını çok olumsuz
yönde etkiliyor. Sağlıkla ilgili birçok sorun da
o yüzden ortaya çıkıyor. Well ölçütlerinden bir
tanesi bu ışığın dengelenmesine yönelik: yapay
ışıklandırmayı öyle bir yapıyorlar ki yapay ışık
20
gün içinde günışığı spektrumunda ışık veriyor,
gün sonunda, hava karardığında ise sıcak ışığa
geçiyor ve melatonin salgısının başlamasını engellemiyor. Öteki ölçümler ve skalalar arasında
mekandaki oksijen değerlerine ya da mekândaki
ses, gürültü vb. değerleri neler, nem, mekânın
içerisinde insanda fiziksel etkinliği motive edecek mekânlar neler vb. sayılabilir.
Bir, birbuçuk kilo, gereksinimin neyse sana
geliyor, ertesi gün yandaki daireye gidiyor,
ertesi gün başkasına... İşleyiş öyle mi?
Evet. Yalnızca gıda değil, tavuk da var arı da…
Çocuklar tavuğun yumurtasını yiyor. Tavuğa
gidip yaklaşıyor, bakıyor; altında yumurta var
mı yok mu? Arılar bahçedeki meyve ve sebzelerin ürün vermesini sağlıyor.
Bağımsız bir enstitü mü veriyor sertifikayı?
Evet bunu bağımsız enstitü veriyor. Tıpkı LEED
gibi. Hattâ iki enstitü birlikte çalışma kararı aldılar. Ama önemli olan sertifikadan alınan puandan
çok bunun bütüncül bir biçimde insan yaşamını ve
sağlığını etkilediğinin farkında olmak. Mimarın da
bunu daha fazla dert etmesi. LEED daha çok bina
ve çevre ile ilgili bir değerlendirme sistemi, insan
sağlığı ve psikolojisine Well kadar girmiyor.
Habitat oluşturulmuş oluyor.
Evet, bu yaşam tarzı aslında geri göçü de önleyebilir. Şehirleri daha yaşanılır hale getirebilir.
Biz bunu Newyork’ta düşünüyorsak buradaki
insanların da bunu düşünmesi gerekli. Yalnızca konut yapıp satan yaklaşımdan uzaklaşmak
gerek. Bu yaklaşıma hizmet eden mimarlar da
aslında kendilerine kötülük ediyorlar diye düşünüyorum. Çünkü insanlara yaşam sunmazsanız bunu başka insanlar gelip yapar. Eko
konteynır yapan firmalar var. Evlerin planlarını mimar çiziyor ama endüstriyel bir şirket.
Hizmet veriyor, içinde her şeyi olan evler yapıp uçakla indiriyorlar yerine. Yüz binlerce yapılıyor…
Yeni nesil kendi istekleriyle daha fazla ilgileniyor. Şirketlerde çalışmak yerine kendi işini
yapmayı daha çok seviyor; zamanını çok daha
verimli kullanıyor, şu kadar çalışayım, kendime
bu kadar zaman harcayayım, bu kadar sosyal
olayım, şu kadar süre tatile gideyim vb… Böyle
olunca birçok şey ona göre değişmek zorunda
kalıyor. Yaşam alanı da doğal olarak.
Bunun için de küçük geliştiricilerle, küçük ölçekte,
ortaklaşa projeler geliştirmek fikrimiz var: bahçeli evler satın almak, evi sürdürülebilir bir mimari
yaklaşımla yenilemek ve bahçesinde kentsel tarımın yapıldığı konutlara dönüştürmek. Bizim terastaki bahçeyi işletenler topladıkları ürünleri karton
kutulara koyuyorlar ve her gün bir malike veriyorlar. Salı günleri bizim haftalık paketimiz geliyor.
Birçok kişi eğer yapabiliyorsa
karma bir işlev seçiyor
Manhattan’da. Konut imar
bölgesinde ticari alanlar
yaratamıyorsun, ancak konuttaki
kişilere yani daire sakinlerine
aynı zamanda dışarıdaki
müşteriye de hizmet sunabilecek
bir takım mekânlar entegre
edebiliyorsun projeye.
Sürdürülebilirlik, wellness gibi konuları bir pazarlama aracı olarak değil insanların yaşamını
iyi etki etmek adına konuşmak gerek. Biz nasıl
bir yaşam sunabiliyoruz? Bu bilgiyi verince,
kullanıcı da değerlendiriyor. Elbette yatırımcı
için finansal bir karşılığı var, risk etkenlerini de
tartışıyoruz, ne kadar zamanda geri alırsınız…
Geliştiricinin yanında da durmak gerekli çünkü onlara hizmet veriyoruz. Ama onları doğru
yönde bilinçlendirdiğimizde, yönlendirdiğimizde ondan sonrası için de bir umut var mimarlar için. Çünkü insanlar “ben de böyle bir yer
istiyorum, ben de böyle bir yaşam istiyorum”
dedikleri zaman, zaten kullanıcı geliştiriciye
dikte etmiş oluyor. Geliştirici de mimardan ister hale geliyor. Birbirini tetikleyen bir durum
oluyor. New York’ta bu platform yasalarla yaratılıyor. Bir de kurumlar içinde çalışanlar etkileşim halinde. Bir düzenleme öncesinde iletişim kuruluyor, birlikte çalışılıyor, paydaşlar
kendi açılarından veri olarak bilgi aktarıyor,
sempozyum birlikte yapılıyor. Sonra ortaya çıkan düzenleme birlikte değerlendiriliyor, eleştiriliyor. Kapalı fanus içinde ilerlemiyor…
Geotup-dergi-23x35cm.pdf
1
09/11/15
14:08
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
21
YAPI DERGİSİ SEÇKİSİ: BASIN EKSPRES AKSI
DOSYA KONUSU:
Basın Ekspres Aksı
“konut” üzerinden
ele alındığında
nasıl bir tabloyla
karşılaşıyoruz?
Yasemin Keskin Enginöz, Y. Mimar
YAPI Dergisi Genel Yayın
Yönetmeni
Konut Konferansı’nda son iki yıldır Yapı Mimarlık, Tasarım, Kültür ve Sanat Dergisi olarak
vaka etütleri panelimizle yer alıyoruz. Bu panel
kapsamında daha önce parsel bazında küçük ya
da büyük ölçekli projeleri ele alarak, mimarları ile tartışmaya açtık. Bu yıl “konut” ayracını
kullanarak bu incelemeyi yalnızca projeler üzerinden değil bir bölge üzerinden yapmayı, böylece gerçek anlamda bir yeri etüt etmeyi tercih
ettik. İlgisiz görünen sorular aracılığıyla konutkentsel planlama-üst ölçekli planlar ve kalkınma
politikaları ilişkisini taramaya çalıştık. Çalışma
alanımız son yıllarda büyük bir değişim ve dönüşüm hareketi içinde olan Basın Ekspres aksı
oldu. Hem yerin kendi durumuna ilişkin saptamaları ve verileri paylaşmaya hem de örnek
oluşturduğu durumun literatürde nasıl bir olgu
yumağının bir parçası olduğunu kavramaya çalıştık. Bu ön çalışma elbette ucu açık olan bir sürece aralanan kapı niteliğinde. Bir yandan farklı
açılardan üretilen bilgileri derlemeyi bir yandan
da nitelikli yaşam alanlarını şehirlerimizde nasıl
elde edeceğimizi sorgulamaya çalışıyoruz.
Bu bağlamda çalışmamız da yalnızca bir panelden oluşmuyor. Panel öncesinde bir kısmını burada sunduğumuz çeşitli uzmanlarla yaptığımız
söyleşiler ya da sorularımıza yanıt olacak şekilde
bize ilettikleri makale ve raporlar bu bütünün bir
parçası. Bir başka önemli parçayı 14 Kasım
Cumartesi günü Basın Ekspres aksına yaptığımız
proje gezisi oluşturuyor. Bu gezi kapsamında
bölgede öne çıkan konut türlerine örnek olacak
iki yapı kompleksini mimarları ve geliştiricileriyle
birlikte gezdik ve tartıştık. MARYAPI’nın geliştirdiği ve Suyabatmaz Demirel Mimarlık’ın tasarladığı G-Plus Residence, rezidans örneği olarak;
FERYAPI’nın geliştirdiği ve DB Mimarlık’ın tasarladığı İSTWEST ise karma kullanımlı konut projesi örneği olarak ele alındı.
Bütün bu deneyimleri ve bilgileri “belgesel”
yaklaşımında bir sunumla Konut Konferansı’nda
24 Kasım Salı günü seyirciye ve videolar aracılığıyla sonrasında takip edecek kitleye aktarmayı
planlıyoruz.
Basın Ekspres aksı, İstanbul’un iki önemli arteri olan TEM ve D-100 yollarını düşeyde birbirine
bağlayan ve 5 ilçenin (Küçükçekmece, Bakırköy,
Bahçeşehir, Başakşehir, Bağcılar) komşuluğunda yer alan bir kentsel aks. İstanbul’un en
planlı yerleşim yerlerinden biri olan Halkalı
Toplu Konutları aksın hemen batısında konumlanıyor. Bir yandan çevresinde kentsel
dönüşüm anlamında bir hareketlenme var, öte
yandan prestij merkezi ve merkez hizmet alanı yapılmak isteniyor. Öte yandan ulaşım aksı
olduğu için ne kadar önemli olduğu belirtiliyor. Ancak daha çok parçalanmış bir dokuya
sahip olan bu bölgenin merkez olabilmesi için
başka araçlara gereksinimi var görünüyor. Bu
konudaki sorularımızı kentsel planlama ölçeğinde MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Doç. Dr. A. Erdem
Erbaş’a yönelttik. Kendisi bizim için kapsamlı
bir rapor hazırladı. Dosyamıza bu bilgilerle giriş yapıyoruz; ardından İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Ergun
Gedizlioğlu konuyu ulaşım ölçeğinde değerlendiriyor. İMO İstanbul Şubesi Başkanı Cemal
Gökçe altyapı ve planlama üzerinden görüşlerini aktarıyor. Bölgenin mevcut yatırımlar
ve gelişmekte olan işlevlerinin neler olacağını
EVA Gayrimenkul Yatırım’dan Deniz Şahinkaya
aktarırken TSKB’den Özge Aklar bölgedeki gelişimi tetikleyen konuları ve konut yaklaşımlarını özetliyor. Geziye katılamayanlar için yerinde incelediğimiz iki projeyi de bu dosya içinde
değerlendiriyoruz.
İstanbul Metropoliten Alanı Gelişme Dinamikleri içinde Basın
Ekspres Yolu nasıl değerlendirilebilir?
Basın Ekspres aksında konut dokusunu -bir
yanda Halkalı Toplu Konut Alanı’yla planlı yerleşim oluşturma amacı öte yanda dönüşen işlevli alanların imara açılmasıyla gelişen konut
dokusu- şeklinde mi değerlendirmeliyiz?
İMP’nin Basın Ekspres hattının gelişimiyle ilgili plan kararları nedir? 1/100.000 İstanbul
Çevre Düzeni Planları mıdır?
Görsel: Aysun Koca
22
Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli gelişmeler ve değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun
yapılmasının ardından E-5 ve TEM arasında
bağlantı yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planlarına göre yenibosna-güneşli,halkalı- ikitelli bölgesindeki sanayi alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmesi.
Birinci derece merkez olarak bilinen Yenibosna
Basın aksı alt ölçekli planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri gibi) üst düzey hizmet
odaklı merkez olarak planlanacaktır kararları
aksın komşu alanlarını da etkilemekte. Bu kararlar ne anlama geliyor?
Bugün Halkalı’nın Basın Ekspres hattının en
planlı bölgesi olmasına karşın Basın Ekspres
hattının aslında çok fazla bölücü olduğunu; kuzey güney ve doğu batı parçalarının hem işlev
hem de işleyiş açısından çok parçalı bir yapıya sahip olduğunu belirtebiliriz. Öte yandan
bölgenin planlarda beklendiği gibi yaşayan bir
kent merkezi olabilmesi için bu parçaların birbirleriyle bütünleşeceği, ya da eklemleneceği
bir kentsel planlama yaklaşımına ya da araçlarına gereksinim duyduğunu belirtebilir miyiz?
Buranın gerçek anlamda merkez olması için
neler yapılmalı?
Basın Ekspres hattı konut özelinde rezidans
projeleri ya da karma kullanımlı projelerle mi
gelişiyor? Bunların kentsel planlamada karşılığı nedir?
İstanbul
Metropoliten Alanı
Gelişme Dinamikleri
ve Basın Ekspres
Yolu*
Doç. Dr. Adem Erdem Erbaş,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
1980 Sonrası İstanbul’da Yaşanan
Kentsel Gelişme Dinamikleri
Bugün İstanbul yaklaşık 14 milyonluk nüfusu
ile Portekiz, Danimarka, Belçika, İsviçre, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg ve
Avusturya’dan daha büyüktür. Nüfus büyüklüğü yanı sıra yarattığı pazar hacmi iştah kabartıcıdır. İstanbul’un içinde bulunduğu “konürbasyon”, üretim - tüketim mekânları ile pazar
payını her geçen gün arttırmaktadır. İçinde barındırdığı beşeri ve teknik altyapı üstünlükleri,
coğrafi konumuna ek olarak bu kenti çok daha
dinamik ve devingen hale getirmektedir.
Harita 1. Marmara
Bölgesi ile İstanbul
Metropoliten
Alanı içinde Basın
Ekspres Yolu
Böylesine yoğun bir sanayi gelişiminin yaşandığı, hizmetler sektörünün gelişme gösterdiği
bu metropol kenti analiz etmek, sorunları ile
baş edebilmek ve kentin gereksinimlerini karşılayabilmek kolay değildir. Bu gereksinimlerin
çeşitlenmesi ve artmasında İstanbul’da özellikle 1980 sonrası dönemde yaşanan sosyoekonomik dönüşümler etkilidir. Küreselleşme,
neo-liberal politikalar, yenidünya düzeni, tek
pazar, yeni bölgeselcilik ve çok uluslu şirketler gibi kavramlar İstanbul’u önceleri bir dünya
kenti, şu aralar ise bir finans kenti yapma yönünde yeni fırsatlar sunmuşlardır.
Bu dönem gerek iç gerekse dış dinamikler açısından farklılıklar ve değişimlerle yüklü yeni bir
evreyi temsil etmektedir. Dış dinamikler açısından en önemli değişim öğesi dünya ölçeğinde
ekonomik ve siyasal dönüşümlerin belirginleşmesidir. Sermaye birikim sürecinin buhranlı bir
döneme girmesiyle hızlanan “küreselleşme”
söylemi bu dönemin hâkim paradigmasıdır. Bu
tabloya, 1980’li yılların sonundan itibaren hızlanan soğuk savaş döneminin çözülme süreci
eklenmiştir. Türkiye’de ise askeri müdahaleler
ve sonrasında yeniden 1950’li yılları hatırlata-
cak düzeyde “dışa açılma” politikaları etkinlik
kazanmıştır.
1980’le başlayan bu dönemi iki kısma ayırarak
irdelemek mümkündür. Buna göre birinci evre;
1990’a dek uzanan 10 yıllık dönemdir. İkinci
evre ise 1990’dan itibaren günümüze uzanan zaman aralığıdır. 1980–1990 arası dönem
İstanbul’un mekânsal gelişimine, yeni ekonomik ve siyasal kararlara bağlı olarak yeni bir
çehre kazandırmıştır. Kentin mekânsal yayılımının hızlılık düzeyi daha da artmıştır. Bir
yandan yeni yerleşme alanları oluşmuş, öte
yandan mevcut yerleşmeler gelişerek büyümüştür.
1990’lı yıllarla birlikte özellikle küreselleşme
kavramıyla ilişkilendirilebilir düzeyde yaşanan
değişimler dikkat çekicidir. Uluslararası sermayenin çekiciliğine dayandırılan yaklaşımdaki “Küresel kent” vurgulamaları İstanbul’un
gelecekteki kimliğinin etkileyecek beklentileri
içermektedir.
Bu dönem içinde İstanbul’un mekânsal yapısı
üç değişim öğesini yaşamaya başlamıştır.
1.Kentin merkezi ve fonksiyonel alanlarında
yaşanan değişim süreci,
2.Kentsel yapı içinde yeni mekânsal gelişim
eksenlerinin oluşması,
3.Konut alanlarında yaşanan değişim eğilimidir.
İstanbul’da kentsel merkezin ve fonksiyonel
alanlarının değişim süreci iki temel faktörün
etkisi ile işlemektedir;
A.İstanbul sanayisinin desantralizasyon sürecine girmesi ve buna bağlı olarak sanayi alanlarının yer değişimi
B.Hizmet alanlarının büyümesi ve yoğunlaşması.
Bu boyut içinde Haliç çevresindeki sanayi bölgesi, Kazlıçeşme deri sanayi, Bakırköy ve Levent çevresindeki sanayi tesisleri merkezden
kopmuştur. Yine bu süreçte 1950’li yılların
sanayi kuşakları, geç dönem sanayi desantralizasyonuna uğrayan alanlarla benzerlik
göstererek, hizmet ağırlıklı bir yoğunlaşmaya
yöneldiğini görmekteyiz. İstanbul’un merkezi
iş alanlarına (M.İ.A) yönelik değişim bu dönemin bir başka kayda değer dönüşümüdür. Bu
dönüşümün iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi
M.İ.A ‘nın geleneksel formunun değişime uğraması ikincisi ise kentin metropol sınırlarında
yeni M.İ.A oluşumlarına tanık olunmasıdır.
Bu kapsamda Basın Ekspres Yolu’nun da içinde kaldığı bölge 1950’lili yıllarda hizmete açılan o zamanki adıyla Yeşilköy havalimanı ile
birlikte İstanbul’un 1.derece alt merkezi olarak
turizm+ticaret+hizmet temelli bir yapı üzerine kurgulanacaktır.
Kentin tarihi eskiye dayanan geleneksel
merkezleri (Eminönü- Karaköy) bu dönemin
yeni MİA oluşumlarıyla göreli bir “güç kaybına” uğramışlardır. Dev alışveriş merkezleri,
oyun – eğlence alanları, fuar, sergi ve gösteri
mekânları ve çok katlı ofis yapıları iç içe yapılarak yeni MİA karakterini yansıtmaktadır. Galeria, Capitol ve Akmerkez bu yapılanmanın ilk
örnekleridir.
İstanbul’un kentsel gelişiminde 2000’li yıllar
sonrasında dikkati çeken önemli değişim öğesi,
MİA’nın da gelişimine bağlı olarak, yeni oluşan
“mekânsal gelişme aksları”dır. Bu akslarda yer
alan yapılaşmalar, İstanbul’un kentsel bütünlüğü içinde geleneksel merkezlerden ayrılan,
küreselleşme rüzgârıyla etkileşim gösteren
bu boyutuyla özel nitelikler taşıyan yeni ticari yapılaşma örnekleridir. Mekânsal oluşumları
itibariyle bu gelişme akslarında kentin merkez
ve fonksiyon alanlarının yaşadığı değişim ve
dönüşümün sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bu gelişme aksları bir başka ifadeyle, kentin
değişen yüzünü yansıtan, yeni alışveriş – oturma- eğlence ve çalışma alanlarının bir eksen
içinde yoğunlaştığı mekânları olarak tanımlanabilir. Kısacası “Hipermarketleşme” ile başlanan “dev alışveriş ve ofis merkezlerinin”
gelişimi ve “gökdelenleşmeyle” devam eden
sürecin mekânsal yansımasıdır. Bu boyutuyla
“küreselleşmenin yansıma mekânları” olarak
da tanımlanabilecek olan bu yeni oluşumları,
bu gün için altı mekânsal gelişme aksında toplamak mümkündür.
1.Şişli - Mecidiyeköy – Zincirlikuyu - Maslak aksı
2.Bağlarbaşı – Altunizade - Ümraniye aksı
3.Kadıköy - Kozyatağı - Ataşehir - Kartal aksı
4.Bakırköy –Yenibosna- Bağcılar – İkitelli aksı
(Basın Ekspres Yolu)
5.Avcılar – Beylikdüzü - Haramidere aksı
6.Levent - Kavacık aksı
Harita 2. Alışveriş / Büro Merkezlerinin Gelişme
Aksları ile Basın Ekspres Yolu
2500 m2 üzeri alışveriş merkezlerinin toplam
tüketim harcamaları içindeki payının her geçen
gün artması bu dönüşümün bir göstergesidir.
Modern perakendecilik sektörü geleneksel tüketim değerlerinin yerine hızla yenilerini koymaktadır. Bu gelişme trendini ve dinamizmini
gelecek yönündeki öngörülere dayandırmaktadır. Türkiye ve ekonomik başkenti İstanbul
önümüzdeki süreçte çok önemli gelişmelere
açıktır. Başta Avrupa Birliği süreci olmak üzere,
Ortadoğu ülkeleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, Şangay İşbirliği Örgütü üye ülkeleri ile
olan önemli gelişmeler yaşanacaktır.
23
Sürdürülebilir Mekânsal Gelişme ve
Karma Arazi Kullanımı
Çağdaş kent planlama yaklaşımları çerçevesinde, 1980’li yıllardan sonra literatüre giren
sürdürülebilir kent kavramı, çevresel, sosyal,
ekonomik yaklaşımların bir ortak noktası olarak sunulmaktadır. Tartışmaların odağında
sürdürülebilirlik kavramı olsa da tasarımdan
planlamaya kadar birçok başlıkta sürdürülebilirlik kavramsal olarak kendini göstermektedir.
Sürdürülebilir mekânsal gelişmeyi sağlamaya
yönelik ilkeler şu başlıklarda toplanabilir:
1.Yaşam kalitesi yüksek iyi tasarlanmış bir
kompakt kent kurgulamak,
2.Büyüme seviyesi talebe yanıt verecek şekilde, ulaşım, barınma, çalışma işlevleri ile ilgili
yeni alanlar geliştirmek,
3.Kentsel gelişme ile kamusal toplu taşıma
sistemini, erişebilirlik kapasitesiyle entegre
etmek,
4.Gelişmenin kamusal ulaşım kapasitesi ile
bağlantılarını kurmak, entegre edilmiş yüksek
seviyede kaliteli kamusal mekânlar oluşturmak,
5.Bütünleşmiş bir kentsel açık ve yeşil alan
kullanımını sağlamak,
6.Kentin kurgusunda yaya ağırlıklı açık
mekânsal alanlara öncelik vermek.
Kompakt kent kavramı, Paris ve Barselona gibi
yüksek yoğunluklu geleneksel Avrupa kentlerine paralel bir görüşle, kentsel gelişme için bir
model olarak kullanılmaktadır. Kavram; sürdürülebilir kentsel gelişme formu, yüksek yoğunluklu karma arazi kullanım yoluyla ulaşım
süresini azaltma ve kültürel zenginliği yüksek
alanlar oluşturma başlıklarını içermektedir.
Bu çerçevede önerilen planlama yaklaşımı,
yüksek yoğunluk (1) önererek karma kullanıma
dönük yapıları, uygun kamusal ulaşım altyapısının bulunduğu uygun bir konumda teşvik etmektir. Yüksek yoğunluğa sahip alanın ulaşım
kapasitesi ise mutlaka entegre edilmiş kamusal toplu ulaşım araçları (metro, tramvay vb)
ile çözülmelidir. Kamusal ulaşım altyapısına
ait toplu taşıma bağlantı noktalarındaki düzenlemeler, çevre kalitesinin üst düzeyde olması
gereken alanları kentsel alanları oluşturmaktadır. Özellikle kentin merkezî iş alanlarında,
yürünebilir ve toplu taşıma ile entegre edilmiş
bir çevre kalitesinden söz edilebilmesi ancak
insan ölçeği esas alınarak kentsel çevrenin
uygun işlev ve standartlar çerçevesinde tasarlanmasına bağlıdır.
özel otomobile doğru kayacağı, bu şekilde de
hava ve gürültü kirliliği başta olmak üzere pek
çok sorunun kaynağı olacağı açıktır. Bu nedenle kenti yaymak yerine; sosyo-politik ve ekonomik gelişmeleri içeren, çekici özellikleri iyi
kurgulanmış, açık ve yeşil alan düzenlemeleri
gerçekleşmiş, kent mobilyasından binalara kadar yüksek kalitede tasarlanmış kent parçalarının kente entegre edildiği kompakt bir kentsel düzen kurgulanmalıdır.
İmar Planlarında özelikle çağımızda metropoliten alanı birçok bölgesinde ve merkezi alanlarda karma arazi kullanım kararları temel plan
kararlarından biri durumuna gelmiştir.
Böylece, konut bölgesine dönen semt sakinlerinin, bölgede genel ihtiyaçlarının karşılayacak
ticari alt bölgelere, rekreatif kullanım alanlarına ve diğer sosyal ihtiyaçları için gerekli hizmet tesislerine ulaşılabilmesi, imar planları ile
getirilen ve yaşam düzeyini yükseltmek için
getirilen işlevlerdir. Evinin yakınında, bir kapalı
yüzme havuzu, açık spor alanları, aletli mekanik spor salonları, kuru temizleyiciler, kuaför,
market, yeme içme alanları vb kişisel hizmet
alanları konut bölgelerinin hemen yakınına
yerleştirilmektedir. Ancak karma kullanım işlevine dönük kullanımlar, arazinin az ve pahalı
olduğu yerlerde bu hizmetleri sürdürebilmek
için zemin altında da yer alabilmektedir.
Günümüzde bir bölgenin sadece konaklama,
konut vb bir bölgenin sadece ticarete ayrılmasına ilişkin geleneksel planlama kullanım kararlarının (bölgeleme-zoning) değiştiği görülmektedir. Kentsel alanda yaşayan insanların
talepleri ve yaşam biçimleri yönü ile değişmektedir. Karma kullanım (mix usage) denilen, birbiri ile ilişkili ve farklı kentsel işlevleri bir arada
gerçekleştiren planlama hükümleri çağdaş yaşam düzeyinin talep ettiği olgunun sonucu olarak planlama prensipleri içinde yer almaktadır.
Bu çerçevede çağdaş planlama ilkelerinde
Merkezi İş Alanı’na (MİA) ait düzenlemelerin
ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktadır (Castells
&Borja, 1997).
Dolayısıyla Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresindeki mekânsal oluşumları, metropoliten
alandaki çok merkezli kentsel gelişme çerçevesinde MİA ve alt merkez tartışmaları içinde
değerlendirmek ve anlamlandırmak gerekmektedir.
Fotoğraf 1. Kentsel Mekânda Düşey Büyüme,
24
İstanbul’da son dönemde oluşan, gökdelenleşme ve plazalaşma ile mekânsal kimliğini yansıttığı bu tabloya ”yeni oturma eğilimleri” de
eklenmiştir. Villa siteleriyle kimlikleşen bu yeni
oturma eğilimi büyük ölçüde kentin kuzey kuşağına yönelmiştir. Kemerburgaz Göktürk, Zekeriyaköy, Bahçeköy, Şile, Riva gibi daha çok konut gelişme istikametindeki yerleşmeler, “villa
siteleşmesinin” yönelimindedir. Ayrıca “büyük
konut projeleri” de yine bu son dönemin önemli yatırımlarındandır. Hem kamu hem özel hem
de kamu-özel ortaklığı ile gerçekleşen birçok
yeni konut projesi bulunmaktadır. Bahçeşehir,
Başakşehir, Halkalı, Beylikdüzü, Çekmeköy gibi
yerleşmeler bu konut projelerinin önemli ilgi
alanlarıdır.
Konut olgusu ile ilgili olarak yine son yıllarda
”rezidans” olarak yaşamımıza girmiş olan bir
konut türü ile karşı karşıya kalmaktayız. Yüksek kaliteli, birçok işlevli bir yapı içinde, otelcilik hizmeti alınan ve genellikle, alışveriş merkezi, ofis yapıları ile beraber yer alan konut yapı
grubunu ifade etmektedir. Akmerkez ve Metro
City ile başlayan ve Kanyon ile devam eden bu
yeni eğilim kentsel gelişme içinde önemli bir dinamizm yaratmıştır. Bugün inceleme alanı olarak belirlenen Basın Ekspres Yolu üzerinde üst
düzey bir hizmet alanı olarak Havalimanı’na da
yakınlık sayesinde bir çok rezidans projesi geliştirilmektedir.
Son yıllarda ise siteleşme olgusu, “kapalı site”
(Gated Community) kavramı ile yeniden tartışılır hale gelmiştir. Bu kavram yabancı literatürden doğrudan şehircilik terminolojisine girmiştir. Bu kavram İstanbul için ilk başlarda; sosyal,
ekonomik veya doğal afet nedeni ile oluşmuş
bir durum karşısında insanların daha konforlu,
yaşam kalitesi yüksek, düşük katlı ve yoğunluklu, kırsal çevre niteliği yüksek, genellikle kent
çeperlerinde, kendi site yönetimlerine sahip,
sosyal ve teknik altyapı donatılarını içeren, genellikle yüksek duvarlarla çevrili, kendi güvenlik elemanları/sistemleri olan, benzer sosyal
ve ekonomik düzeye sahip insanların yaşadığı
alanları ifade etmektedir. Ancak giderek kentin
sadece çeperinde değil, kentin içinde, yüksek
katlı, yüksek yoğunluklu, karma kullanım içindeki “rezidans” olarak ifade edilen konut alanlarını
da içerecek şekilde gelişmiştir. Bir araştırmaya
(2) göre İstanbul nüfusunun yaklaşık %10-15’i
bu nitelikteki alanlarda oturmaktadır.
Birçok kentsel işlevin bir arada yer alması ile
bölgelerdeki konut ve konaklama işlevini ticaret, spor, alışveriş, kültür vb işlevlerle buluşturan ve bir çeşit “otelcilik hizmeti alınan konut”
olarak tanımlanacak rezidans planlama literatürüne ve günlük kullanımına girmiştir.
Kompakt kenti sağlayabilmek yönünde, açık
alan düzenlemesi çerçevesinde kararlar üretilmelidir. Yüksek yoğunluluğa sahip bir alana
ulaşım kapasitesinin sunulması mutlaka kamusal yeraltı/yerüstü toplu taşıma hatları ile sağlanmalıdır. Kompakt Kenti sağlama düşüncesi,
otomobil bağımlılığını azaltmak ve karbon salınımını düşürmek yönünde önemli bir planlama
yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aynı yoğunluğu kent mekânında yatayda dağıtmanın, yaygın bir kentsel düzen oluşturacağı, mesafelerin artacağı ve ulaşım modunun
Apartman ve Site yaşantısından
Rezidans’a
Zincirlikuyu – Levent Aksı
(Beşiktaş Bld. Sporcular Parkı, Levent, Foto. A.E.
Erbaş, 2004).
İstanbul İmar Yönetmeliği Rezidans kavramını
şu şekilde tanımlamaktadır; “2.04.49. Rezidans: Ticaret, ticaret+hizmet, ticaret + konut,
Merkezi İş Alanı ve konut alanlarında yapılan, en
az konut şartlarını sağlayan; sekreterlik hizmeti, resepsiyon hizmeti, günlük temizlik servisi,
kuru temizleme, çamaşırhane, alışveriş servisi
Fotoğraf 2 . İstanbul’da Son Yıllarda Yaşanan Büyük
Konut Projeleri Eğilimi
(Barbaros Mah., Ataşehir, Foto: A. E. Erbaş, 2014).
gibi hizmetlerin yer aldığı, birden fazla bağımsız
bölümden oluşan konut binalarıdır.”
Son 10 yıl içinde konut alanlarındaki değişim
baş döndürücüdür. Bununla birlikte, farklı toplumsal grupların farklı konut gereksinimleri
karşısında, konut üretimleri çeşitlenmiştir.
Her ne kadar, konut alanlarının yer seçiminde; merkezle olan Metro bağlantısı eksikliği,
çalışma-konut alanları ilişkisi, konut alanları
tasarlanmasında yerel iklim koşulları, kültürel
özellikler gibi temel ilkeler ile konut tipolojileri
seçimi, konut blokları vb hususlar çok tartışılsa da Türkiye açısından bu durumu bir geçiş
dönemi olarak algılamak gerekir. Çünkü gecekondu ve kaçak yapıdan planlı ve düzenli konut alanlarına geçmek çok kolay olmayacaktır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus;
özellikle ortak kamusal mekânların yoksunluğundan kaynaklanan bir konut gelişmesinin
yaratacağı mekânsal ve kültürel ayrışma riskidir. Kent, sadece konut yapılarındaki niceliksel
artışla açıklanamaz.
Bugün gelişmiş batı toplumları, barınma sorunu çözmek için “Sosyal Konut” olarak oluşturdukları alanlardaki sosyolojik sorunlarla uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla
kentin bir sosyal varlık olduğu, sosyo-mekansal yapı üzerinden konunun kavramsal arka
planının tartışılması gerektiği unutulmamalıdır.
Bu durumda Basın Ekspres Yolu’nun Atatürk
Havalimanı’nın açılmasından buyana geçirdiği
yaklaşık 65-70 yıllık kentleşme serüveninin
salt fiziki mekandaki değişim ile açıklamak yerine, mekanın ekonomi-politiği ve sosyo-mekansal yapısal dinamikler üzerinden değerlendirmek yerinde olacaktır.
Gecekondulaşma, Gecekondu
Önleme Bölgeleri ve Basın Ekspres
Yolu
İnceleme konusu edilen Basın Ekspres Yolu,
gerek sanayileşmenin etkisiyle gerekse ticari faaliyetlerin hızlı bir biçimde gelişmesi ile
birlikte, hemen yakın çevresinde, Bağcılar,
Küçükçekmece, Bahçelievler, Bakırköy ilçelerinin bir kısmı üzerinde, enformel gelişen konut alanları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmeye koşut olarak aksın güneyinde 1960’lı
yıllarda Ataköy, kuzeyinde ise 1970’li yıllarda
Halkalı konutları projeleri düzenli ve planlı
kentleşmeyi sağlamada birer örnek olarak sayılabilir.
1960’lı yılları, ülkenin içinde bulunduğu konjonktür içinde değerlendirmek ve anlamak gerekir. 1950’lili yıllardan sonra hızlanan “göç”
olgusunun ülkenin kentleşme pratiğine etkisi
çok büyük olmuştur. Yaşanan hızlı göç karşısında hazırlıksız olan “kent” ve “planlama”,
bir barınma sorunu olarak konut sorununu
çözmede çok yetersiz kalmıştır. Bu çerçevede
gecekondu olarak ifade edilen konut üretme
biçimine ilişkin farklı yasal düzenlemelerin yapılmaya başlandığı görülmektedir.
Yasanın çıktığı 1966 yılından günümüze kadar 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda değişik
tarihlerde birçok değişiklik yapılmıştır. Buna
karşın özellikle 1980’li yıllara kadar çözülemeyen gecekondu sorunu için 1984 tarihinde
2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına
Aykırı Yapılar Hakkında Kanun, yine 1984 tarihinde 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve
1985 yılında ise 3194 sayılı İmar Kanunu kabul
edilmiştir.
Bu tarihlerde çıkan yasal düzenlemeler, temelde planlı bir kentsel yerleşmeyi hedefleyen yaklaşımlar sergilese de asıl olarak kentsel alanlardaki mülkiyet deseni üzerinde etkili
olmuşlardır. Özellikle 2981/3290 sayılı kanun
uyarınca gecekondu ile birlikte imar mevzuatına aykırı yapı kavramı öne çıkmaktadır. Yasanın çıktığı tarihlerde hisseli mülkiyet dokusu
üzerinde gelişen kentsel düzen sadece kentin
çeperlerinde değil, kentin yerleşik alanı olarak
nitelendirilebilecek birçok noktasında kendini göstermiştir. Hâlâ da günümüzde kentsel
dönüşüm başta olmak üzere, kentin yeniden
inşasında mülkiyet deseninden gelen “hisse” önem kazanmaktadır. Hisseli mülkiyetin
belirleyici olduğu imar planlama yaklaşımlarında mevcut yasal çerçeve, hem ıslah imar
planları hem de uygulama imar planları ile
birlikte 2981/3290 sayılı kanunun ilgili maddelerini uygulama şansı vermektedir. Ancak
2981/3290 sayılı yasal düzenlemelerin 18.md
ile birlikte uygulanabilme koşulları unutulmamalıdır.
Bugün ise, mülkiyet yapısının şekillendirdiği bu
kentsel dinamikler, özellikle kentsel dönüşüm
gibi kentin yeniden kurgulanmasında “hisse”
olarak paydaşlar arasında bölüştürülmektedir.
En büyük tartışma konularından birisi de elde
edilen arsa/proje değerinin bölüşümü konusudur. Planlama bu konuda yeni eşitsizlikler yaratmaya devam etmektedir.
Fotoğraf 3. Hisseli Mülkiyet Üzerinde Konut Gelişimi
Ortaya çıkan hızlı, kitlesel nüfus yoğunlaşması, kentsel yapı içinde mekânsal planlamanın önüne geçerek, kendi mekanizmasını
yaratmış ve bu mekanizma içinde yaşama geçen yeni konut üretme biçimleri belirmiştir.
Bunlarda birincisi “gecekondulaşma” yoluyla
konut üretme biçimiyken; ikincisi “yapsatçı”
modelle (kat karşılığı yürütülen müteahhitlik
uygulaması) oluşan “apartmanlaşmadır”.
Ortaya çıkan bu tablo içinde 1950’li yıllarla belirginleşen “gecekondulaşma” olgusu
zaman içinde biçim yöntem ve nitelik değişikliğine uğrayarak, artık göçün bir sonucu
değil nedeni haline gelmiştir. Bu durumu belirleyen hususun başında bir çok çevrenin belirttiği üzere “rant” olgusu gelse de asıl üzerinde durulması gereken hususun “mülkiyet”
olduğu unutulmamalıdır.
Bugünün birçok “zengin”inin arazi rantından
ortaya çıktığı da bilinmektedir. Bu haliyle ilk
başlardaki “gecekondulu”dan başka bir “yeni
kentli”nin oluştuğu da açıktır. 1980’li yıllarla
birlikte “gecekondulaşma“, “gecekondulu”
kavramlarıyla yapılan tanımlamanın yetersiz
kalacağı bir düzeye ulaşılmıştır.
Üst plan ilişkileri yönüyle Basın
Ekspres Yolu ve Yakın Çevresi
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin
13.02.2009 gün ve 103 sayılı kararı ile uygun bulunan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından 15.06.2009 tarihinde
onaylanarak yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı, İnceleme
konusu alanı da kapsayacak şekilde üst ölçekli plan olarak kabul edilebilir.
1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni
Planı’nda inceleme konusu alanın da içinde
bulunduğu yakın çevre “meskun alan”da kalmaktadır. Ayrıca bu bölge için çevre düzeni
planında “M1” – Birinci Derece Merkez tanımlaması yapılmaktadır.
1980 sonrasında, İstanbul metropoliten alanının kentsel gelişme dinamiklerine bağlı olarak; merkezi iş alanı, Taksim, Mecidiyeköy,
Zincirlikuyu, Levent ve Maslak istikametinde devam eden aks üzerinde yer seçmiştir.
Bölgenin, daha önce büyük yüzölçümlü arazi
kullanımı talep eden sanayi ile gelişmiş olması, daha sonra bu sanayi tesislerinin üst
düzey hizmet alanlarına dönüşmesi, yapılan
I. ve II. Boğaz Köprü ve bağlantı yollarının
buradan geçmesi ve metro, metrobüs gibi
yüksek taşıma kapasiteli toplu taşıma araçlarının bölgedeki varlığı, aksın varlığını daha
güçlendirmektedir. Bununla birlikte, daralan
gelişme alanları neticesinde yapılan son İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Okmeydanı,
Dolapdere, Piyalepaşa MİA alanı, yakın çevredeki büyük bir alan da MİA etkilenme ve
bütünleşme bölgesi olarak işaretlenmiştir.
Dava konusu taşınmazlar ve yakın çevresi
bölgenin özelliğine göre M1 – Birinci Derece
Merkez alanı olarak işaretlenen alan içinde
kalmaktadır.
(Kayabaşı, Foto: A. E. Erbaş, 2009).
25
Basın Ekspres Yolu’nun
İstanbul 1/100.000 ölçekli
22-25 milyon olarak hesaplanmıştır. Ancak nüfus – istihdam dengesi ve kentin ekolojik taşıma
kapasitesi göz önüne alındığında plan nüfusunın
16 milyon ile sınırlı kalması kararı alınmıştır. Bu
kapsamda nüfusun sektörel dağılım öngörülerinin alt ölçekli planları yönlendirebilmesi açısından, İstanbul doğal ve yapay eşikler dikkate
alınarak 10 alt bölgeye ayrılmıştır.
Çevre Düzeni Planı içindeki
durumu
İstanbul Çevre Düzeni Planı raporunda M1 –
Birinci Derece Merkez için,
7.3.4. Birinci Derece Merkezler
İstanbul’da son dönemde hâkim konumu
daha da artmış olan MİA’nın; orman alanları, diğer merkezi bölgeler ve kıyı yerleşmeleri üzerindeki baskısını azaltmak amacıyla
Plan’da alt kademe merkezler tanımlanmıştır. Söz konusu merkezlerin dinamik, çekici
ve yarışabilir olması, farklılıklarını koruması ve bu farklılıkların tamamlayıcılık ilkesi
içinde bütünleştirilmesi ve zenginleştirilmesi sağlanacaktır.
Avrupa Yakası’nda mevcutta ticaret hizmet
kullanımlarının yoğunlaştığı Bakırköy’ün
yanı sıra, Yenibosna Basın Aksı ve Silivri
Birinci Derece Merkez olarak belirlenmiştir.
Etki alanı Avrupa Yakası’nın büyük bölümüne ulaşan Bakırköy merkezinin bu potansiyelini gelecekte de devam ettirmesi;
Silivri merkezinin ise kentin batı bölgesine
hizmet edecek yeni bir merkez olarak geliştirilmesi planlanmıştır.
Mevcutta üretim ve depolama fonksiyonlarını kısmen devam ettiren Yenibosna Basın
Aksı, medya kuruluşlarının burada yerleşmesi ile belli bir gelişim ivmesi kazanmıştır.
Bu gelişimin yönlendirilmesi ile üst düzey
hizmet odaklı bir merkez oluşturulacaktır.
Atatürk Havaalanı’na yakınlık avantajı üst
düzey hizmet merkezi nitelikli gelişimi destekleyecektir.
Anadolu Yakası’nda, MİA’nın yükünü azaltan, iki yaka arasındaki gerek işgücü gerekse ulaşım dengesini sağlayan, ticaret, turizm, konut, kültür, yönetim ve rekreasyon
alan ve kullanımlarının yer alacağı güçlü bir
merkeze ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Kartal ile Kozyatağı-Ataşehir birinci
derece merkezler olarak tanımlanmıştır.
Kartal İlçesi, Sabiha Gökçen Havaalanı’na
yakınlığı, dönüşüm sürecindeki sanayi alanları, bu bölgeyi destekleyen ulaşım projelerinin varlığı, Avrupa Yakası ile denizyoluyla bağlantı kurma olanağı, Gebze Sanayi
Bölgesi’ne yakınlığı nedeniyle iş merkezlerinin yerleşimi için avantajlı konuma sahiptir. Bu potansiyelleri ile Kartal merkezinin
üst düzey hizmet odaklı bir merkez olarak
gelişmesi öngörülmektedir.
26
Kozyatağı-Ataşehir, bölgenin sahip olduğu
potansiyel ve mevcut eğilimler doğrultusunda, uluslararası finans merkezi niteliğinde
üst düzey hizmet odaklı bir merkez olarak
tanımlanmıştır.
İstanbul Çevre Düzeni Planı merkezi iş alanı
stratejilerinden birisinin;
“MİA üzerindeki baskıyı azaltacak, ihtisaslaşmış, üst düzey hizmet-ticaret birimlerinin yer
alabileceği birinci derece merkezler ile hinterlandındaki yerleşmelerin ticaret-hizmet ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte ikinci derece ve alt
merkezlerin belirlenmesi” olduğu, bu kapsamda
da Basın Ekspres Yolu bölgesinin uzmanlaşmış bir merkez olmasının öngörüldüğü Atatürk
Havalimanı’na yakın bölgelerde, “üst düzey hizmet merkezi nitelikli” gelişmelerin hedeflendiği
anlaşılmaktadır.
Önerilen alt bölgeler içinde nüfus ve istihdam
dengesine dikkat çekilmekte, buna göre 7 nolu
alt bölge İstanbul’un alt merkezi niteliğine sahip
olduğu belirtilmektedir.
İnceleme konusu alanında içinde yer aldığı bu 7
Nolu Alt Bölge; Nüfus ve yapı yoğunluklarının
yüksek olduğu Bakırköy, Esenler, Bağcılar, Güngören, Bahçelievler, Başakşehir ve Küçükçekmece İlçelerini kapsamaktadır.
Bu çerçevede Birinci derece Merkezlerde yer
alabilecek temel işlevlere bakıldığında ise;
8.4.3.4. Birinci Derece Merkezler
MİA’ya baskıyı azaltacak birinci derece merkezlerde; üst düzey hizmet fonksiyonları;
merkezi iş alanına göre daha küçük ölçekli
firmalar, bürolar, iş hanları, mağazalar, teşhir mekanları vb. ticaret ve hizmet fonksiyonları; sigorta acenteleri ve banka şubeleri
vb. finans fonksiyonları ile konaklama tesisleri, eğlence, yeme-içme, sosyal, kültürel, yönetim, eğitim ve sağlık tesisleri ile belediye
hizmet alanları gibi teknik ve sosyal altyapı
alanları ve kültür endüstrileri yer alabilecektir. Bu merkezlerde, belirtilen fonksiyonlarla
birlikte konut kullanımı da yer alabilir. Birinci
derece merkez olarak belirlenen Yenibosna
Basın Aksı, Kartal ve Kozyatağı merkezleri
alt ölçekli planlarda üst düzey hizmet odaklı
merkez olarak planlanacaktır.
7 nolu alt bölgenin 1/5000 ölçekli Meri Plan nüfusu ile yaklaşık 3,5 milyon nüfusa erişeceği, fakat öneri nüfusun bu alanda yaklaşık olarak 3,3
milyonu geçmemesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Buna göre alanda 1/5000 ölçekli meri planlar ile
öngörülen nüfusun çok az bir miktar arttırılabileceği, neredeyse nüfus artışının dondurulacağı
ortaya çıkmaktadır.
Alt bölgelere göre istihdam yapısı ele alındığında, Basın Ekspres Alanı’nın da içinde bulunduğu
7 nolu alt bölgenin yaklaşık olarak 2023 yılında
1,172,500 işgücü oluşturması ve bunun da ağırlıklı olarak hizmet ve sanayi alanlarında olması
gerektiği anlaşılmaktadır.
İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda öngörülen alt bölgeler
(ÇDP, Plan Raporu)
İstanbul Metropoliten Planı Raporu’nda nüfus
öngörüsü ve sektörel dağılım arasında bir denge oluşturulması hedeflenmektedir. 2023 yılı
için İstanbul İli toplam nüfusu; mevcut dinamiklerin ve eğilimlerin devam etmesi durumunda
İstanbul’da istihdam kapasitesi açısından 2000
yılında %60 seviyesinde olan ticaret ve hizmetler sektörünün payının 2023 yılında %80
seviyesine çıkarılması, %31 olan sanayi sektörünün payının ise %20’ye indirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedefler çerçevesinde sanayiden
ticaret ve hizmetler sektörüne bir dönüşüm
hedeflenmektedir. Ancak hâlâ aktif olarak fa-
aliyetine devam eden birçok sanayi kuruluşu,
ürettiği katma değer ve istihdam olanaklarına
bakılmaksızın plan kararları ile işlev değişikliğine ve desantralizasyona zorlanmaktadır. Bu
durum yeni ticari alanlar ve iş merkezleri elde
etme adına kentte “sanayisizleşme” sürecini
doğurmaktadır. İstanbul’un ekonomik dönüşümünde mekâna ilişkin iki ana yaklaşım bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, merkezde sanayi
alanlarının boşaltılmasıyla oluşacak alanların
bilgi ekonomisi, kültür endüstrileri ve hizmetler sektörüne yönelik kullanılmasıdır. Diğeri ise
kentin iki ucunda Silivri ile Tuzla-Kurtköy’de
yeni çekim merkezleri ve gelişme alanlarının
oluşturulmasıdır. İstanbul için tek-merkezli bir
yapıdan söz etmek mümkün değildir. Hizmet faaliyetlerinin yoğunlaşma ve dağılma örüntüleri
incelendiğinde, Avrupa ve Anadolu Yakaları için
farklı merkezler tanımlanabilir.
Mevcutta Tarihi Yarımada’dan başlamak üzere, Büyükdere aksı boyunca Maslak’a kadar
uzanan ve üst düzey hizmetlerin yoğunlaşma
eğilimi yüksek tek merkezli çekim noktası olarak gelişen MİA, kentin doğal alanlarını tehdit
eden kuzey gelişiminin temelini oluşturduğu
gibi, iki yaka arası kentsel trafiğin yoğunluğunu arttırmaktadır. Kuzeye gelişme eğilimini
sürdüren MİA aksı, kentin kuzeyinde bulanan
orman alanlarını ve İstanbul Boğazı’nı da tehdit etmektedir. MİA’nın Maslak aksından kuzeye
doğru ilerlemesi sürdürülebilirlik ilkesi ile ters
düşmektedir. Bu çerçevede, MİA’nın rahatlatılması, merkezi kentsel dokulardaki fonksiyonların yer seçim süreçlerinin yeniden tanımlanması
ve Boğaz üzerinden köprü geçişlerinin azaltılması politikası benimsenmiş ve Maslak aksında daha fazla gelişmeye izin verilmemesi ve
mevcut yüksek yoğunluklu yapısının rehabilite
edilmesi kararı alınmıştır. İstanbul Metropolitan
Planı Raporu’nda çok merkezli yapının desteklendiği belirtilmektedir. Bu haliyle merkezlerin
gruplandırıldığı ve hiyerarşik bir sıradüzen içinde kademelendirildiği görülmektedir. İstanbul
Metropoliten Alanı’nda merkezler kademelenmesine esas olan analizler şu başlıklara göre
yapılmıştır;
•Toplam istihdam yoğunluğu (toplam istihdam/
nüfus),
•Hizmetler yoğunluğu (hizmet istihdamı/net
alan, hizmet istihdamı/nüfus),
•Ortalama hizmet firması büyüklüğü,
•Alandaki imalatın niteliği, türü, firma büyüklüğü, v.b.
•Hizmet istihdamının imalat istihdamına oranı,
•Üretim hizmetlerinin toplam hizmetler içindeki
payı,
İstanbul Metropoliten Alanı’nda çok merkezli gelişim
öngörüsü (ÇDP, Plan Raporu)
İstanbul’daki merkezler sahip oldukları özelliklere göre üç kademede değerlendirilebilir. Bu
kademeler;
1. MİA ve Bütünleşme Bölgesi: İstanbul Avrupa
ve Anadolu Yakaları’nda yer alan birinci derecede merkezlerdir.
2. Alt Merkezler: İstanbul Avrupa ve Anadolu
Yakaları’nda MİA’dan sonra iş hizmetleri kapsamında ikinci derece potansiyele sahip merkezlerdir.
3. Yerel Merkezler: Çevrelerinde oturan iskân
nüfusuna hizmet veren merkezlerdir.
İstanbul Metropoliten Planı’nda merkezi iş alanı ve bütünleşme bölgesi olarak Büyükdere
aksı boyunca Maslak’a kadar uzanan mevcut
MİA ile MİA’nın batı yönünde, Topkapı-MaltepeBayrampaşa’yı kapsayan alana doğru gelişebileceği alanlar ve Altunizade bölgesi MİA ve Bütünleşme Bölgesi olarak tanımlanmıştır
İstanbul Metropoliten Planı Raporu’nda Merkezi iş alanı ve bütünleşme bölgesi ile ilgili kararlar ticaret ve hizmet merkezleri başlığı altında
yer almaktadır.
İstanbul İl bütününü kapsayan alan için hazırlanan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni
Planı Plan Raporunun hedef ve stratejileri gözden geçirildiğinde ise
“6.2.4. hedefler ve stratejiler:
Hedef 3. İstanbul’un mekansal gelişimini, çevresel, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik
doğrultusunda kentsel işlevsel bütünleşmeyi
sağlama ‘ ifadeli bir strateji ile karşılaşılmaktadır.
İstanbul’un küresel düzeyde gelişmesini sağlayan bir Hedef 1: ise ana strateji ifadeleri içinde:
“Turizm sektöründe gelişimin sağlanması ve
kent ekonomisindeki payının arttırılması için
sürdürülebilir turizmin sağlanmasına yönelik
plan kararlarının oluşturulması ve bu alanda
standart ve kalitenin geliştirilmesi “ (Plan Raporu: sayfa 18) önerilmiştir.
Kentlinin sektörde turizm yatırımı yapma ve
kullanma kapasitesinin arttırılması, 24 saat
yaşayan kent kimliğinin geliştirilmesi hükümleri de ana strateji kapsamında yer almaktadır.
(Plan Raporu: sayfa 19)
Ana Strateji 2’de : Yüksek rekabet gücüne sahip sürdürülebilir ekonomik gücün sağlanması ,
hükmüne ilaveten; merkezde sanayi alanlarının
boşaltılması ile oluşacak alan kapasitesinin bilgi ekonomisi, kültür endüstrileri ve hizmetler
sektörüne yönelik kullanılması, (Plan Raporu :
sayfa 20)
Hedef 3 olarak belirlenen “İstanbul’un
mekânsal gelişimini çevresel ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik doğrultusunda kentsel
işlevsel bütünleşmeyi sağlamayı gerçekleştirecek ana stratejilerden birinin nüfus istihdam
dağılımının İstanbul Bütününde ve her iki yakada dengelenebilmesi için yeni odakların belirlenmesi’ şeklinde ifade edilmektedir. Merkez
alanlarında gece gündüz nüfus dengesinin sağlanması için gerekli düzenlemenin yapılması
(Plan Raporu Sayfa:23)
Hedef 5’te sosyal sermayeyi güçlendirme hükmünü gerçekleştirmek üzere belirlenen stratejilerde: Genel istihdam oranının arttırılması ve
işgücü piyasasının işleyişindeki eşitsizliklerin
azaltılması önerilmektedir.(Plan Raporu: sayfa
32)
15.06.2009 tt.li İstanbul Çevre Düzeni
Planı’nda İstanbul Metropoliten Alanı projeksiyon nüfusunun hesaplanması sonucu belirlenen nüfus; İstanbul’da yeterli seviyelerde ve
nitelikte donatı alanlarının karşılayabileceği
ve depremsellik açısından rasyonel yerleşme
yoğunluklarının getirilebildiği bir plan senaryosunun sonucu elde edilmiştir. Bu nüfus öngörülerine göre İstanbul on alt bölgeye ayrılmıştır. (Plan Rapor Sayfa 36) (3) Dava konusu
taşınmazın bulunduğu 6. Bölgenin nüfusuna ait
öngörüler aşağıda belirtilmiştir. Alınan nazım
imar planı değişikliği kullanım kararları, bölge
nüfus yapısına olabilecek etkiler yönü ile değerlendirilmiştir.
1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Plan
Raporunda ana strateji:2, merkezde sanayi
alanlarının boşaltılması ile oluşacak alan kapasitesinin, kültür endüstrileri ve hizmetler
sektörüne yönelik kullanılmasını ön görmekte,
Hedef 3’ ile kısaca” Nüfus istihdam dağılımının
İstanbul Bütününde ve her iki yakada dengelenebilmesi için yeni odakların belirlenmesi’.
Merkez alanlarında gece gündüz nüfus dengesinin sağlanması için gerekli düzenlemenin yapılmasının hüküm altına alındığı, Hedef 5 teki
hükümler incelendiğinde, ”Genel istihdam oranının arttırılması ve işgücü piyasasının işleyişindeki eşitsizliklerin azaltılmasının” önerildiği
görülmektedir.
Turizm Hizmet ve Ticaret alanında temel kullanım amacının “Merkezi İş Alanı ve Bütünleşme Bölgesi” kullanımında bölgedeki ana
ulaşım yolu üzerinde görülen ve yüzölçümü
olarak önemli bir yatırım imkanı sağlayabilecek ve bölge insanı için çalışma alanı dolayısı
ile istihdam yaratabilecek bir alan olduğu belirtilmektedir.
Basın Ekspres Yolu ve Tartışmalar
İnceleme konusu olarak belirlenen Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresi İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde, Küçükçekmece,
Bağcılar, Bahçelievler, Başakşehir ve Bakırköy
İlçe belediyeleri tarafından çevrelenmiş olup,
Atatürk Havalimanı ile İkitelli Sanayi Bölgesi
arasında uzanan alanı kapsamaktadır. Metropoliten bölgenin doğu batı yönündeki en önemli gelişme omurgasını oluşturan TEM otoyolu
bağlantısı alanın kuzeyinde, D100 karayolu
ise güneyinde yer almaktadır. Yaklaşık olarak
300-350 ha büyüklüğünde bir alandan söz
edilmesi mümkündür. Basın Ekspres Yolu bilinen ve TEM ile D100 karayolunun ana bağlantı
yolu, üzerinde barındırdığı basın ve medya kuruluşları nedeniyle medya aksı olarak gelişme
karakteri göstermektedir. Basın ve medya ku27
ruluşları, Atatürk Havalimanı, fuar ve sergileme alanları, gümrük, serbest bölge ve bölgenin
ticaret ve sanayi altyapısı sayesinde son dönemde büyük bir gelişme göstermiştir.
Basın Ekspres Yolunun bulunduğu alan, kuzeygüney doğrultusunda eğimin güney yönünde
azaldığı, doğu-batı doğrultusunda ise tepe ve
yamaçların bulunduğu bir vadi şeklinde topografyaya sahiptir. Bu vadinin içinden geçen ise
Ayamama Deresi olarak isimlendirilen önemli
bir dere geçmektedir. Alanın yakın çevresinde;
İstanbul Atatürk Havalimanı, serbest bölge, üniversite alanları, mahkeme, Kuyumcukent, fuar,
iş merkezleri, sanayi üretim alanları, konaklama
tesisleri, açık ve kapalı lojistik depolama tesisleri, ticaret merkezleri ve konut alanları yer almaktadır. Bölgede kent-içi ulaşımda, önemli bir
karayolu bağlantısı ve LRT–Hafif Raylı Sistem
bağlantısı bulunurken, uluslararası bağlantılar
için Atatürk Havalimanı’nı kullanmaktadır. Hafif
raylı sistem Yenikapı-Havalimanı arasında sefer
yapmakta olup, Marmaray ile de entegre edilmiştir.
İnceleme alanının kuzey kesimi karayolu ağırlıklı kavşaklardan oluşurken, güneyde yer alan
Yenibosna Kavşağı’nın yörenin önemli bir aktarma merkezi olmasından dolayı (Metrobüs, Hafif
Metro, Otobüs, Minibüs, Taksi vb) günün belirli
saatlerinde trafik yoğunluğu yaşanmaktadır.
Farklı ulaşım türlerinin bağlantı noktası olması
ile aktarma merkezi, kavşak ve bağlantı yolları düzenlemelerinin yetersizliği Yenibosna’daki
trafik yoğunluğunun temel nedenleri arasında
saymak mümkündür.
İçinde bulunduğumuz şu son dönemde İstanbul
metropoliten alanı ve özelde de Basın Ekspres
Yolu ve yakın çevresinde kentsel gelişmeyi etkileyecek dinamikler şu şekilde özetlenebilir;
1.Yeni Bir Yönetim Modeli
Ülkenin birincil kenti konumundaki İstanbul
için yeni bir yönetim modeli oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi amacıyla Yerel Yönetimler Yasası’nın
hazırlıkları devam etmektedir. Ancak 6645
sayılı kanun ile değişik 5393 sayılı Belediye
Kanunu, 6360 sayılı kanun ile değişik 5216
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5302
sayılı İl Özel İdaresi kanunu, 5747 sayılı Büyükşehir Belediye sınırları ile ilgili yeni bir
çok yasal düzenlemeler yapılmış bu düzenlemeler ile sonuç olarak İstanbul Büyükşehir
Belediyesi sınırları İstanbul İl sınırlarına kadar genişletilmiştir. Bu süreç içinde Başakşehir gibi yeni ilçeler kurulmuş ve idari sınırlarda yetki, görev ve sorumluluk yönleriyle
değişiklikler oluşmuştur. İstanbul İl sınırları
içinde yeni oluşturulan ve kaldırılan ilçe ve
belediye sınırlarının kentsel gelişme dinamikleri ile çok yakın ilişkileri bulunacaktır.
2.Deprem ve Sel başta olmak üzere Afet
Riski:
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden
sonra İstanbul’daki deprem riski önemli gündem maddelerinden birisi haline gelmiştir.
Yapılan yüksek yapılar da dahil olmak üzere,
yeni ve mevcut konut stoku üzerinde deprem
28
odaklı kentsel projeler hazırlıkları gündeme gelecektir. Ayrıca bölgede yaşanan 09
Eylül 2009 tarihinde Ayamama Deresi’nin
taşması ve oluşan sel nedeniyle yaşanan can
ve mal kayıpları risk sakınım planları ve afet
önleme projelerinin uygulanmasını acil hale
getirmektedir.
3.Göç:
1950’lerden beri süren göç olgusu Basın
Ekspres Yolu ve yakın çevresinde yer alan
ilçeleri çok etkilemektedir. İstanbul’a değişik kentlerden gelen göç yanı sıra İstanbul
içinde de yer değiştiren önemli bir nüfus büyüklüğü bulunmaktadır. Bu anlamıyla daha
iyi yaşam koşulları ve kentsel kaliteyi arayan
belli bir nüfus önümüzdeki dönemde Basın
Ekspres yolu ve yakın çevresinde geliştirilen
projelerde yaşamayı tercih edecektir.
4.Kentsel Büyüme:
Metropolde yaşanan büyüme, üretim merkezlerinin desantralizasyonu da beraberinde getirmiştir. Sanayi ve hizmet sektöründe
yaşanan bu mekânsal yayılma bölgedeki ulaşım ve iletişim altyapısının güçlü olması ile
açıklanabilir. D100 karayolu ve TEM otoyolu
ile İstanbul - Edirne ve giderek Avrupa hattı
güçlenmiştir. Çorlu ve Lüleburgaz’a kayan
sanayi yatırımları, Ambarlı ve Silivri’deki
liman yatırımları, Fuar ve Kongre Merkezleri İstanbul’un geleneksel merkezi hem de
metropolün hinterlandında bulunan bu yeni
merkezleri ile güçlü bağlar oluşturmasına
olanak vermiştir. Dolayısıyla Basın Ekspres
bölgesi hem yüksek gelir grubu hem de orta
gelir grubunun yaşayacağı bir alan olarak
önümüzdeki dönemde çok hızlı gelişecek
bir alan haline gelecektir. Bu kapsamda bu
büyümenin bir yağ lekesi olarak kontrolsüz
olmasından ziyade AKILLI BÜYÜME ilkelerine göre çok iyi organize edilmesi gerektiği
açıktır. Bu gelişmelere ek olarak sanayiden
hizmet ve konut alanlarına olan dönüşümün
konut boyutu kadar, sanayi yönüyle de ele
alınması gerekir. Sanayiden bağımsız bir
kentsel gelişme düşünülmemelidir. Özellikle
Basın Ekspres Yol üzerinde ve yakın çevresinde yer alan sanayi alanlarının dönüşümü
için belirli bir programlama/etaplama yapılması esastır.
5.Kentsel Kalite:
Kentin merkezi çalışma ve konut alanlarında yaşanan, trafik, gürültü, çevre kirliliği,
estetik, güvenlik, altyapı gibi konular, belli
bir kaliteli yaşam çevresini özleyen grupları
yeni arayışlara itmiştir. Yenilikçi mekânlar
konusunda yaratıcı olan ve oluşan bu pazara
hitap edebilen yatırım kararları ise bu arayışlara yanıt vermeye çalışmaktadır. Komşuluk ilişkilerinin zayıfladığı, örgütlenmenin
gelişmiş toplumların düzeyine ulaşamadığı
bir düzende, bu yeni mekânlar önemli birer
sosyo-ekonomik mekânlar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bugün gelinen noktada modern kentin gelişmesi ve kurgulanmasında doğal yapının korunması ve kentsel gelişmenin sosyal, teknik altyapı
imkânları ile donatılması en temel şehircilik ilkelerinden birisidir. Altyapı imkânları geliştirilmeden ve mevcutta bu imkânlar tesis edilmeden sürdürülebilir bir kentsel gelişmeden söz
edilemeyeceği ise açıktır. Bu nedenle özellikle
bölgede yer alan Ayamama Deresi’nin bölgedeki sel ve taşkın riskini önleyecek bir takım düzenlemeler çerçevesinde ıslah edilmesi, kentsel
gelişmenin ekolojik gelişmeyi sağlayacak şekilde kurgulanması yerinde olacaktır.
Yaratılan istihdam ve katma değer sayesinde ekonomik gelişme yanı sıra, farklı toplumsal grupların kullanabileceği kamusal alanların
oluşturulması, çeşitlenen toplumsal gereksinimlerinin karşılanması yönüyle toplumsal gelişme, bölgedeki doğal varlığın korunması, yörenin taşıma kapasitesine saygı gösterilmesi
yönüyle de ekolojik gelişme kriterlerinin temel
planlama yaklaşımı olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresinde yapılacak düzenlemelerde; yaşam kalitesinin arttırılması, sürdürülebilir kentsel gelişmenin sağlanabilmesi için, ekonomik, toplumsal
ve ekolojik kriterlerin bir arada, dengeli bir şekilde, göz önünde tutulması gerekmektedir.
*Bu yazı aslından kısaltılarak burada kullanılmıştır.
Yazının tamamına www.yapi.com.tr adresinden
ulaşılabilir.
Notlar
1.Yüksek yoğunluk sadece yüksek yapı olarak anlaşılmamalıdır. Kent planlamada yoğunluk kavramı nüfus yoğunluğu, yapı yoğunluğu, konut yoğunluğu gibi kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yoğunluğun farklı
mekânsal dokular içinde düzenlenmesinde, farklı iklim
tipleri, farklı sosyo-ekonomik nedenler etkili olmaktadır.
2.Bu
konuda
daha
geniş
bilgi
için
bkz.
Ünsal, F., Erbaş, A. E., Çavuşoğlu, E., (2001), Social Cohesion and Spatial Segregation in Globalisation Era: The
Case of Istanbul, Sixth International Metropolis Conference, Rotterdam.
3.İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu Yönetici Özeti.
Kaynaklar
•Aru, K.A. (1993), Kentsel Analiz Teknikleri, MSU, FBE,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Ders Notları, İstanbul.
•Aru, K.A. (1998) Türk Kenti, Türk Kent Dokularının İncelenmesine ve Bugünkü Koşullar İçinde Değerlendirilmesine İlişkin Yöntem Araştırması, YEM Yayınları, İstanbul.
•Bayındırlık ve İskân BakanlığI (2006), Teknik Araştırma
ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Planlama Ve İmar Kanunu Tasarısı Taslağı Sunuşu, Ankara.
•Benevolo, L. (2006), Avrupa Tarihinde Kentler, Literatür Yayıncılık, İstanbul.
•Berg, L., Braun, E., Meer, J. (1996), Organising and Implementing Major Metropolitan Projects, European Regional Science Association, 36th European Congress, ETH
Zürih.
•Brenner, N., Theodore, N. (2002) Spaces of Neoliberalism. Blackwell, Oxford.
•BUNKER, Raymond, SEARLE, Glen (2009) Theory and
Practice in Metropolitan Strategy: Situating Recent
Australian Planning.
•Castells M, Barja J. (1997), Local and Global, The Management of Cities in The Information Age, United Hations Centre for Human Settlements (Habitat), Earthscan
Pub. London.
•Cezar,M. (1993), Türk Şehirleri ve Gelişimi, MSU, FBE,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Ders Notları, İstanbul.
•Commission of the European Communities (1999) Sustainable Urban Development in the European Union: A
Framework for Action.
•Commission of the European Communities, COM (2000)
URBAN II: 1100, 28/04/2000.
•Commission of the European Communities, COM (2002)
The Programming of the Structural Funds 2000-2006:
An Initial Assessment of the Urban Initiative : 308 Final,
14/06/2002.
•Commission of the European Communities, COM (2004)
Towards a Thematic Strategy on the Urban Environment:
60 Final,11/02/2004.
•Commission of the European Communities, COM (2005)
Draft Declaration on Guiding Principles for Sustainable
Development: 218 Final, 25/05/2005.
•Commission of the European Communities, SEC (2005)
Sustainable Development Indicators to Monitor the Implementation of the EU Sustainable Development Strategy: 161 Final, 09/02/2005.
•Council of Europe (1993),Structure And Operation Of
Local And Regional Democracy; Netherland, Strasbourg.
•ÇEVRE ve ORMAN BAKANLIĞI, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, Taşkın Gerçeği.
•Çubuk, M. (1973) Beşeri Yerleşmelerde Mekân Organizasyonu ve Ülkesel Kalkınmayı Bir Mekân Organizasyonu
İçinde Yaratmak. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yayını, İstanbul.
•Çubuk, M. (2009), Türkiye’de Netleşemeyen ve Uzlaşılmayan Bir Kavram: Kentsel Tasarım ve 4.Uluslararası
Kentsel Tasarım Kongresi Üzerine, MSGSÜ, İstanbul
•Çubuk, Mehmet (1993) Istanbul, A Metropolization Process, Urbanistica, Dicembre, N.6, Universita di Rome.
•Dincer, I. & Enlil, Z. & Evren, Y.,( 2009) An Overview
of Istanbul’s Conservation Sites, MEGARON Vol. 4(1) p.
5-15, Istanbul,
•Dougherty, L.D. (2006), Embodying The City: Identity
And Use In Urban Public Space, Thesis for the degree of
Master of Landscape Architecture, Virginia Polytechnic
Institute and State University, USA.
•DPT (2006) IX. Kalkınma Planı 2007–2013: Gemi İnşa
Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
•Eraydın, A. (1992) Post-Fordizm ve Değişen Mekânsal
Öncelikler. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayını, Ankara.
•Erbaş, A.E., (2014), Central Business District Planning
and the Sustainable Urban Development Process in Istanbul, Sustainable City VIII (DOI:10.2495/SC130061),
69-80 pp., Southampton, UK, WIT PRESS.
•Erbaş, A. E. (1995), Planlamaya Ekolojik Yaklaşım; Sürdürülebilir Kentsel Gelişme Çerçevesinde İstanbul Örneği İrdelemesi, MSU. FBE. Kentsel Planlama Programında
Kabul Edilmiş Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
•Erbaş, A. E., Erbil, T. (2010), “New Challenges in the
Transition of Industrial Areas within the Vision of Istanbul Metropolitan Plan for 2023”, 485-494 pp., Real Corp
2010 konferansı, Viyana.
•Erbaş, A. E., Erbil, T. (2011), “Rethinking the Urban
Transformation Projects Again: the Distribution of Public Burden and Benefits. The Case of Kartal District, Istanbul”, 843-852 pp., Real Corp 2011 konferansı, Essen.
•Erbaş, A. E., Erbil, T. (2013), “Neoliberal Challenges and
Practices of Urban Regeneration Projects in Istanbul”,
843-852 pp., Real Corp 2013 konferansı, Roma.
•Erbaş, A.E., C. Doğan, Ö. Küçükerman (Danışman),
(2013) Zaman ve Mekan İçinde Kent Mobilyası Tasarımı
(Tarihi Süreç İçinde Kamusal Mekanın Planlanması ve
Tasarımında Değişim Süreçleri),38-66 pp.,İstanbul, Haliç
Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi.
•Ercan, M. A., Challenges and Conflicts in Achieving Sustainable Communities In Historic Neighbourhoods Of
Istanbul, Habitat International Vol. 35 p.295-306, 2011.
•Erden, D., Kentsel Yenileşmede Bir Araç Olarak Dönüşüm Projeleri, Doktora Tezi, MSGSÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003.
•Ergun, N. Gentrification in Istanbul, Cities, Vol. 21, No. 5,
p. 391–405, UK, 2004.
•Ersoy, M. (2009) Kent Planlamada Arazi Kullanım Standartları, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, Ankara.
•European Union (2003) European Union Regional Policy, Partnership with the Cities, The Urban Community
Initiative. Brochure.
•GENC, F., Türkiye’de Kentsel Dönüsüm: Mevzuat ve
Uygulamaların Genel Görünümü, Yönetim ve Ekonomi,
Vol.15/1 Celal Bayar Üniversitesi IIBF, Manisa, 2008.
•Gencel & Velibeyoglu (2006), Public Spaces in the Information Age, 42nd ISoCaRP Congress.
•Gibson M., & Kocabas A., London: Sustainable Regeneration – Challenge And Response, Urban Design and Local Specifities in The Process of Globalization, International Urban Design Meeting, MSU, Istanbul, 2001.
•Giddens A.(1999), Küreselleşmenin İkilemleri, SDD, Sayı
12, S.56, İstanbul.
•Giddens, A. (1994) Sosyoloji: Eleştirel Bir Yaklaşım.
Translation by M.R. Esengün and İ. Öğretir. Birey Yayıncılık, İstanbul.
•Giddens, A. (1999) Küreselleşmenin İkilemleri. Sosyal
Demokrat Değişim Dergisi 56: 11-20.
•Godinez, M.A.J. (1999), Küreselleşme Yeni Bir Olgu mu?
SDD, Sayı 12, S.59, İstanbul.
•Grant J.(2002), Mixed Use in Theory and Practice: Canadian Experience with Implementing a Planning Principle, Journal of the American Planning Association,
Vol.68, No.1, pp.71-84, Chicago.
•Gunton, T. (2003), Megaprojects and Regional Development: Pathologies in Project Planning, Regional Studies,
Vol.37.5, pp.505-519, London.
•Güvenç, B. (1999) İnsan ve Kültür. Remzi Kitabevi, İstanbul.
•GÜVENÇ, Murat (19939 Metropol Değil Azman Sanayi
Kenti, Istanbul, vol.5, pp.75-81.
•Hall, P. (2009) Looking Backward Looking Forward: The
City Region of the Mid-21st Century. Regional Studies 43
(6): 803-817.
•Harvey D. (2005), “The Political Economy of Public
Space” in Low, S. and Smith, N. (eds), The Politics of
Public Space, Routledge, 17-34.New York.
•Healey, P. (1997) Making Strategic Spatial Plans. Routledge, London.
•Healey, P. (2004), The Treatment of Space and Place in
the New Strategic Spatial Planning in Europe, International Journal of Urban and Regional Research, Vol.28.1,
pp.45-67.
•Healey, P. (2009) City Regions and Place Development.
Regional Studies, 43(6): 831-843.
•Hofrichter, H. (1995), Stadtbaugeschichte von der Antike bis zur Neuzeit, Vieweg Yayınları, Braunschweig/
Wiesbaden, Almanya.
•Howe, Joe & White, Iain (2004), Like a Fish Out of Water: The Relationship between Planning and Flood Risk
Management in the UK, Planning, Practice & Research,
Vol. 19, No. 4, pp. 415 –425, November.
•Hutter, G.. (2007) Strategic Planning for Long-Term
Flood Risk Management: Some Suggestions for Learning How to Make Strategy at Regional and Local Level,
International Planning Studies Vol. 12, No. 3, 273–289,
August.
•ISOCARP Review (2005) Making Spaces for the Creative Economy. Bilbao.
•ISOCARP Review (2009) Low Carbon Cities. Porto.
•ISOCARP Rewiew (2007) Urban Trialogues CoProductive Ways to Relate Visioning and Strategic Urban Projects. Antwerp.
•IULA EMME,Toplu Konut idaresi (1993),Karşılaştırmalı
Yerel Yönetim Yapıları Araştırması, İstanbul.
•Kadıoğlu Mikdat. (2008) Sel, Heyelan ve Çığ için Risk
Yönetimi, Afet Zararlarını Azaltmanın İlkeleri, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 2, Ankara, 2008.
•Kadıoğlu, Mikdat. (2008) Sel Risk Yönetimi, DSİ XI. Bölge Taşkın Konferansı, 19 – 20 Haziran, Edirne.
•Karaman, A. (2001), The Role of Urban Design in Creating Local Identity in the Globalization Process, International Urban Design Meeting, MSGSÜ, İstanbul.
•Kayden J.S. (2000), Privately Owned Public Space: The
New York City Experience, John Wiley & Sons, New York
•Kocabas, A., Kentsel Dönüşüm (Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi ve Türkiye’deki Beklentiler, Literatür Yayınları. Istaqnbul, 2006.
•Kokturk, E., Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Almanya
Deneyimi, 11. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı,
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Ankara,
2007.
•Konuk, G. (1998), Kentsel Tasarımda Yeni Bir Söylem:
Planlama Süreci İçinde Kentsel Tasarım ve Kentsel Tasarım Kontrolleri, MSGSÜ, İstanbul.
•Korkanç, Selma Y., Korkanç, Mustafa. (2006) Sel Ve
Taşkınların İnsan Hayatı Üzerindeki Etkileri, ZKÜ Bartın
Orman Fakültesi Dergisi Yıl: 2006 Cilt:8 Sayı:9.
•Küçükerman, Ö. (1986), Şehir Mobilyaları Otoriteyi Sağlar, Çağdaş Şehir Dergisi, Sf.23-26, İstanbul.
•Küresel Komşuluk, (1996), BM Küresel Yönetim Komisyonu Raporu, Türkiye Çevre Vakfı, Ankara.
•Lehnerer, A. (2009), Grand Urban Rules, 010 Publishers, Rotterdam.
•Lia, Y.P., Huang, G.H., Zhang, N., Mo, D.W. and Nie, S.L.
(2008) ISIP: Capacity Planning For Flood Management
Systems Under Uncertainty, Civil Engineering and Environmental Systems Vol. 00, No. 0, 1–20.
•Lovering, j. & Turkmen, H., Bulldozer Neo-liberalism in
Istanbul: The State-led Construction of Property Markets, and the Displacement of the Urban Poor, International Planning Studies, Vol. 16, No. 1, 73–96, February
2011.
•Luk, W.L.(2009), Privately Owned Public Space In Hong
Kong And New York: The Urban And Spatial Influence
Of The Policy, The 4th International Conference of the
International Forum on Urbanism (IFoU), Amsterdam/
Delft.
•Madanipour, A, (1996), Design of Urban Space, An Inquiry Into a Socio-Spatial Process, John Wiley & Sons, West
Sussex, England.
•Madanipour, A, (2006), Roles and Challenges of Urban
Design, Journal of Urban Design, 11:2, 173 – 193, England.
•Mimi Li, M., (2003), Urban Regeneration Through Public
Space: China Urban Regeneration Through Public Space: A Case Study in Squares in Dalian, China, A thesis for
the degree of Master of Arts in Geography University of
Waterloo Ontario, Canada.
•Ministry of Housing, Spatial Planning and the Environment (2000), Compact Cities and Open Landscapes,
Spatial Planning in the Netherlands, The Hague.
•Mumford, L. (2007), Tarih Boyunca Kent, Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği,Çeviri. G.Koca, T.Tosun,
Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
•Nes & López (2007), Micro Scale Spatial Relationships
in Urban Studies: The Relationship between Private and
Public Space and its Impact on Street Life Proceedings,
6th International Space Syntax Symposium, İstanbul.
•Neuvel, Jeroen M.M., Brink, Adri van den (2009), Flood
risk management in Dutch local spatial planning practices, Journal of Environmental Planning and Management, Vol. 52, No. 7, October, 865–880.
•Newman, O. (1972), Defensible Space. Crime Prevention
through Urban Design, MacMillan, London.
•O’Neill, P.M., Mcguirk, P. (2003), Reconfiguring the CBD:
Work and Discourses of Design in Sydney’s Office Space,
Urban Studies, Vol.40, No.9, pp.1751-1767, London.
•Ozcevik, O, İstanbul’da Deprem Odaklı Dönüşüm Projesinin Ana Bileşenlerinin Analizi: İETT Blokları Örneği,
ITÜdergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, Vol.6/1, p.8194, Istanbul, 2007.
•Ozden, P., Belediyelerin Sosyal Programları ve Kentsel Yenileme, Yerel Yönetimler Üzerine Güncel Yazılar:
197–225, (ed. M. Kösecik, H. Özgür), Nobel Yayın, Ankara. 2007.
•Punter, J. (2007), ‘Developing Urban Design as Public
Policy: Best Practice Principles for Design Review and
Development Management’, Journal of Urban Design,
12:2, 167 – 202, England.
•Roberts, P., The Evolution, Definition and Purpose of
Urban Regeneration, Urban Regeneration. London, Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications. p. 9-36, 2000.
•Rogers, R., Towards A Strong Urban Renaissance, Urban Task Force, London, 2005.
•Rossi, A. (2003), Şehrin Mimarisi, Kanat Kitap, İstanbul.
•Sassen, S. (1999) Global Financial Centers. Foreign Affairs 78 (1) January-February: 75-87.
•Sennett, R. (1999), Gözün Vicdanı, Kentin Tasarımı ve
Toplumsal Yaşam, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
•Sokmen P.,(2003) Kentsel Dönüşüm İçin Kaynak Yaratıcı Sürdürülebilir Bir Planlama Çerçevesi, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Universitesi, Istanbul.
•Sökmen, P. (1999), Batı Kentlerinin Gelişmesinde Bir
Politika Aracı Olarak Tasarım, Tasarım+Kuram, sf.17-28,
MSGSU, Mimarlık Fakültesi Yayını, İstanbul.
•Storbjörk, Sofie. (2007) Governing Climate Adaptation
in the Local Arena: Challenges of Risk Management and
Planning in Sweden, Local Environment Vol. 12, No. 5,
457–469.
•The Planning System and Flood Risk Management,
Planning Guidelines, Consultation Draft Guidelines for
Planning Authorities, UK, September 2008.
•Thomas, S., A Glossary of Regeneration and Local Economic Development, Manchester: Local Economic Strategy Center, UK, 2003.
•Tonnelat, S. (2008), The Sociology of Urban Public Spaces, Sino-French Urban, Regional & Planning Symposium.
•Turel, A., İstanbul Eylem Planlamasına Yönelik Mekânsal
Gelişme Stratejileri Araştırma ve Model Geliștirme Çalışmaları. METU, Ankara, 2005.
•Tümertekin, Erol (1994) Ekonomik Coğrafya, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No:2926.
•UNITED NATIONS (1987) World Commission on Environment and Development, Our Common Future (Brundtland Report).
•Uysal, U.E., An Urban Social Movement Challenging Urban Regeneration: The Case of Sulukule, Istanbul, Cities,
Vol.29 p.12–22, UK, 2012
•Webster, C. (2007), Property Rights, Public Space and
Urban Design, TPR, 78 (1) pp.81-101
•WILSON, Elizabeth. (2006) Adapting to Climate Change at the Local Level: The Spatial Planning Response,
Local Environment Vol. 11, No. 6, 609–625, December
•Yalçıntan, M.C., Erbaş, A.E.(2003) “Impacts of “Gecekondu” on the Electoral Geography of Istanbul”, International Labor and Working-Class History (ISI), 91-111 pp.
29
Basın Ekspres hattı
xxxx
Prof. Dr. Ergun Gedizlioğlu,
İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli
gelişmeler ve değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun yapılmasının ardından E-5 ve TEM
arasında bağlantı yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planlarına göre Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli bölgesindeki sanayi
alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmüştür. Birinci derece merkez olarak bilinen Yenibosna Basın Ekspres aksı alt ölçekli
planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri
gibi) üst düzey hizmet odaklı merkez olarak
planlanacaktır kararları aksın komşu alanlarını
da etkilemektedir. Basın Ekspres yolu aslında
bir bağlantı yolu. İstanbul ulaşımı açısından
nasıl bir öneme sahip ve nasıl oluştu? Tarihçesinden söz edebilir misiniz?
Sizin de belirttiğiniz gibi bu yol bir bağlantı yolu. Sanırım 1988 yılında sonlarında açılan
FSM köprüsünün ve 2. çevreyolunun Avrupa
yakasındaki 1. çevreyolu ile 3 bağlantısından
birisidir. Aslında çevreyoluna değil, İstanbul’un
Trakya çıkışına yapılan bir bağlantıdır. Bu bağlantı planlanırken Atatürk Havalimanı’nı dikkate
almak dışında başka bir yerleşim vb. nedenle
gelebilecek trafik yükü hakkında bir araştırma,
tahmin yapıldığını sanmıyorum. Bana göre; yer
seçiminin dikkati çeken 2 önemli özelliği var.
Birincisi FSM ve TEM’in bu yolla doğrudan Atatürk Havalimanı’na bağlanmış olmasıdır. İkincisi ise imara açılabilecek önemli bir bölgenin,
Halkalı, eski çöplük ve Altınşehir’in iki çevre
yoluna bağlantısını sağlamasıdır. Bu ikincisinin
aynı zamanda bölgeye önemli bir değer artışı
sağlayacak olması gözden kaçırılmamalıdır. Bu
yolun yapımından sonra yola sınır olan arsalar, ülkemizde her yol yapımında karşılaşıldığı
gibi, çok değerlendi. Öyle ki; Halkalı ve çevresi
imarlı olarak gelişirken yola komşu arsalarda
ve sanayi yapılarından idare yapıları oluşmaya
ve dolayısıyla dönüşüm başladı. Böylece yola
Basın Ekspres yolu adını halk verdi. Bölge çok
değerli duruma geldiğinden yol çevresinde kaçak yapılaşma da önlenemedi. Bunun en güzel
örnekleri Ayamama deresinin içine yapılan yapılardır. Bu yapılardan birisinde, ATV’de akşam
haberleri okunurken yayın yapılan stüdyoyu sel
basması TV’de canlı izlenmişti. Çünkü ATV, Sabah gazetesi, birkaç radyonun yönetim ve yayın bölümleri olan dev boyutlu bina dere yatağı
30
içinde ruhsatsız ve kaçaktı. Böyle bir yapılaşma
ile gelişen bölge son olarak çok ağır trafik yükü
getiren AVM yatırımlarına izin verilince çözümsüz duruma geldi.
Basın Ekspres hattının çevresindeki en planlı
konut yerleşimi Halkalı Toplu Konut alanları.
1969 yılında planlanmaya başlanan bu projenin
merkeze bağlanan bir uydu kent olarak planlandığını düşünürsek Halkalı Toplu Konut projesi geliştirilirken ulaşım altyapısı nasıl kurgulandı? Bunlardan hangileri yapıldı?
Belirttiğiniz gibi, çok eskiden planlanan Halkalı
ve çevresinin imara açılması, benim bildiğim, ilk
kez Rahmetli Ecevit’in Başbakanlığı döneminde
(benim mesleğe ilk başladığım) 70’li yıllardadır.
Ben daha öncesini bilmiyorum ama; Ecevit’in
Başbakanlığında en önemli projelerinden biri
olarak, devlet desteği ile dar gelirliler için, bölgede konut yapılması gündeme gelmişti. Bu
projede yine anımsadığım kadarıyla bölgede çok
katlı yoğun nüfusun yaşayacağı konutlar olacak
ve bölge raylı ulaşımla Bakırköy TCDD’ye, ve o
yıllar yalnız hayal edilen, kuzey güney metrosuna, şimdi tam anımsamıyorum ancak sanırım,
Taksim’de ya da Şişli’de bağlanacaktı. Ancak o
yıllarda yaşanan özel koşullar, Kıbrıs savaşı, batının ambargosu vb. nedenlerle yapılamamıştı.
Havaray bir ulaştırma yatırımı
değildir. Seyirlik, eğlencelik
yatırım olarak düşünülebilir.
Çünkü kapasitesi çok düşük,
saatte 5 bin ya da en fazla 10
bin yolcu kadardır, ki bu kadar
yolcunun 4 katına kadar otobüs
yolları ile taşımak olasıdır.
Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun yapılmasının ardından E-5 ve TEM arasında bağlantı
yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni
Planlarına göre Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli bölgesindeki sanayi alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmüştür. Birinci
derece merkez olarak bilinen Yenibosna Basın
aksı alt ölçekli planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri gibi) üst düzey hizmet odaklı
merkez olarak planlanacaktır kararları aksın
komşu alanlarını da etkilemekte. Ancak yalnızca otoyol odaklı bir ulaşıma sahip. Burası
için ulaşım planlarında ne öngörülmüştü? Son
dönemde telaffuz edilen havaray, marmaray
nasıl bir etki eder bölgeye? Ulaşım sorunun
çözülmesi için neler yapılmalı?
Ben kent ya da ulaşım plancısı değilim o nedenle Çevre Düzeni Planında, birinci derece merkez
vb. yerlerde ulaşım altyapısı için en az neler
öngörülmelidir bilemiyorum. Ben ancak yolun
kapasitesine (saatte ya da günde geçirebileceği
en çok taşıt) bakarak çevresindeki yoğunluğa
göre yeterliliğini değerlendirebilirim. Bu yol ilk
projelendirildiğinde yukarda belirttiğim gibi yapılan bir trafik etüdü benim bildiğim yoktu. Bununla birlikte şunu söylemem olası, Halkalı imar
alanı dolmaya başladığında bu yol ancak yetiyordu. Kaldı ki, ilk planladığında bu yol üzerinde
TEM kavşağından sonra Çobançeşme’ye doğru
Halkalı ve Yenibosna yanıyla bağlantısını sağlayan 2 katlı kavşak vardı. Halkalı ve Güneşli kavşakları. Bunlar da tam katlı kavşak değildi yalnız
otoyola giriş ve çıkışları sağdan olan, sola dönüş için 270 dönen ilmekleri (loop) olmayan basit Baklava Dilim (Diamond) kavşaklardı. Bunun
böyle olduğu kavşakların bugünkü durumuna
bakınca hemen anlaşılacaktır. Çünkü bu ilmekler yani sol dönüşü sağlayan bağlantı kolları,
gerek olunca, sonradan eklendiği ve yeterli alan
olmadığı için (tümünün yarıçapları 16-18 m dolaylarında) gereğinden çok küçüktür. Kaldı ki bu
kavşaklar daha sonra yapılan geliştirme projeleriyle birkaç kez düzeltilmiş ve en son 2000’li
yıllarda bu dönüş ilmekleri eklenmiştir. Ama
bunların beklenen işlevi yapması geometrik
yetersizlikleri nedeniyle olanaksızdır. Bunların
yola baskısı yetmiyormuş gibi yol çevresinde
gelişen ticari yapının baskısı ile gelmiştir. Ayrıca Sefaköy ve Kuyumcukent kavşakları sonradan yapıya eklenmiştir ki bu ekler yolun daha
fazla yüklenmesine neden olmuştur. Bu yola
cepheli sanayi yapılarının AVM’ye dönüşmeleri
ise artık bu yolun içinden çıkılmaz olmasına neden olmuştur.
Özetle burada sorun; kentin öteki bölgelerinde
yapıldığı ve yukarda açıkladığım gibi, ulaşım
altyapısını artırmadan bu altyapıyı kullanan
bölgedeki nüfus yoğunluğunu ve trafik yükünü
artırmaktır. Bu sorunu raylı ulaşım yatırımı ile
bir ölçüde azaltabilirsiniz. O da AVM ve konut
bölgesine getirilecek hizmet ile orantılıdır. Buna
karşın bölgede hâlâ sanayi önemli oranda olduğundan bunlardan kaynaklanan yük trafiği için
bu yatırımın bir düzelme sağlaması zordur. Havaray ise bir ulaştırma yatırımı değildir. Seyirlik, eğlencelik yatırım olarak düşünülebilir. Çünkü kapasitesi çok düşük, saatte 5 bin ya da en
fazla 10 bin yolcu kadardır, ki bu kadar yolcunun
4 katına kadar otobüs yolları ile taşımak olasıdır. Buna karşın özellikle makaslar ve atölye
yapıları inanılmaz büyüklükte yatırım gerektirir,
gösterilen Havaray fotoğrafları olayın vitrinidir.
Yolcu kapasitesi dişe dokunur değilken bile gerekli yatırım da göz önünde bulundurularak yapılacak bir karşılaştırma ile söylediklerim daha
iyi anlaşılacaktır.
Bugün Halkalı’nın Basın Ekspres hattının en
planlı bölgesi olmasına karşın Basın Ekspres
hattının aslında çok fazla bölücü olduğunu; kuzey güney ve doğu batı parçalarının hem işlev
hem de işleyiş açısından çok parçalı bir yapıya sahip olduğunu belirtebiliriz. Öte yandan
bölgenin planlarda beklendiği gibi yaşayan bir
kent merkezi olabilmesi için bu parçaların birbirleriyle bütünleşeceği, ya da eklemleneceği
bir kentsel planlama yaklaşımına ya da araçlarına gereksinim duyduğunu belirtebilir miyiz?
Buranın gerçek anlamda merkez olması için
neler yapılmalı?
Bu söyleminize tümüyle katılıyorum. İki bölgeyi
duvar gibi birbirinden ayırıyor. Ama bu durum
daha planlama aşamasında görülmeli ve gerekli önlemler alınmalıydı. Karadeniz otoyolunda
tren yollarının kent geçişlerinde vb. öteki yapılarda görüldüğü gibi, bir hızlı ulaşım yapısı, ekseni yaptığınızda bu, yapıdaki trafiğin hızlı ola-
bilmesi, bu trafikle kesişen başka akımlar, yaya
vb. etki olması gerekir. Bu da iki yaka arasının
birbirinden kopması demektir. Örneğin Karadeniz Otoyolu Ordu kenti dışında bütün yerleşim yerlerinin denizle bağlantısını koparmıştır.
Burada da durum aynıdır. Bu iki yakanın birbirinden kopmaması gerekiyor idi ise, ki kentin
bütünlüğü için öyle olmalı, bu yol projelendirilirken, yolun iki yanını bağlayacak kavşaklar için
yeterli alanlar ayrılmış olmalıydı.
Basın Ekspres Yolu
Cemal Gökçe,
TMMOB İnşaat
Mühendisleri
Odası İstanbul
Şube Başkanı
Basın Ekspres hattında İkitelli’de 2009
yılında yaşanan sel felaketi nedeniyle 31 kişi
öldü. Basın Ekspres hattı ve çevresinde altyapı sorunları çözüldü mü? Yeni projeler üretilirken proje bazında önlemlerin alınmış olması o
bölgenin sorunları çözülmedikçe işe yarar mı?
Sizce bölgenin sorunları neler?
2009 yılında yaşanan sel felaketi hâlâ belleğimizdeki yerini korumaktadır. Birçok olayda olduğu gibi o felakette de suçlu olarak çok yağan
yağmuru görmüştük. İfade etmek gerekir ki,
doğa ve teknolojik olayların afet olarak adlandırılabilmesi için o olayın doğurduğu sonuçlara
bakmak gerekir. Afet bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır.
Toplumlar ve ülkemiz insanları yüz yıllardır sel
ve su taşkınlarıyla yüz yüze gelmektedir. Bu
sel ve su taşkınlarının nedenleri araştırılarak
korunmanın yolları bulunmaya çalışılmıştır. Ülkemizde var olan bilgi birikimine karşın zaman
zaman üzücü sonuçlarla açıkçası can ve mal kayıplarıyla karşılaşıldığı da görülmektedir.
2009 yılında Basın Ekspres
hattında ortaya çıkan su
taşkınları ve bunun acı
sonuçları da insan, yönetim
ve denetim eksikliğinden
kaynaklanmıştı. Genel olarak sel
ve taşkınların insan ve yönetim
uygulamalarının bir sonucu
olarak ortaya çıktığı açıklıkla
söylenebilir
Burada merkez olur mu? Kuşkuluyum. Çünkü
ulaşım altyapısı buranın merkez olmasına göre
planlanmamış. Bundan sonra geliştirilmesi de
olanaklı değil. Buranın merkez olması ilk proje
yapılmadan önce bölge planlarında ön görülerek
gerekli planların hazırlanması ve ulaşım için altyapı alanları ayrılmalıydı.
Kanal İstanbul bu bölgeye kentsel planlama ve
ulaşım açısından nasıl bir etki eder?
Gerek Basın Ekspres yolunun
çevresinde ortaya çıkan yeni
yapılar, gerekse TEM’in çevresi
ve güzergâhında ortaya çıkan
binlerce yeni yapı, başta ulaşım
sorunu olmak üzere başka
sorunlar, İstanbul’u etkisi altına
almıştır.
Oysa meteorolojik ölçekteki bilgi düzeyinin giderek gelişmesinin yanında, teknolojik gelişmelerin önceden ortaya koyduğu meteorolojik
olaylarla ilgili bilgiler var olan yönetimlerin gerekli önlemleri almalarını da kolaylaştırmaktadır.
Taşkın esas itibariyle doğal bir olaydır. Bu olayı
can ve mal kayıplarına neden olacak şekilde afete dönüştüren neden ise var olan yönetimlerin
“risk” anlayışlarının gelişmemiş olması ya da bu
konunun başka şeylere tercih edilmesidir.
Oysa dere/akarsu havzası ve dere yatağı çevresi için planlama ve projelendirme aşamalarında
öngörülen (kabul edilen) “arazi kullanım koşulları ve esasları” ile, “işletme dönemi için kabul
edilen bakım-onarım esasları” dikkate alınarak
bu yapıların korunması ve çevre koşullarının
kontrol altında tutulması gerekmektedir. Birçok
nedenin yanında Basın Ekspres hattını da bu
kapsamda değerlendirmek gerekir.
Ayrıca hatalı arazi kullanımı, bitkilerin yok edilmesi, ormansızlaştırma, dere yataklarında yasa
dışı ve bilim dışı yöntemlerle yapılaşma, erozyon ve benzeri konulara yönelik insandan ve denetim eksikliğinden kaynaklanan taşkın zararlarını azaltmak olanaklıdır.
2009 yılında Basın Ekspres hattında ortaya çıkan su taşkınları ve bunun acı sonuçları da insan, yönetim ve denetim eksikliğinden kaynaklanmıştı. Genel olarak sel ve taşkınların insan
ve yönetim uygulamalarının bir sonucu olarak
ortaya çıktığı açıklıkla söylenebilir. Kontrol edilmeyen bir yapılaşma ve kentleşmenin sel ve
taşkın riski bulunan her yerde mutlaka bir acı
sonuç yarattığı görülmüştür.
Kanal İstanbul! Nasıl bir şey bilen var mı? Yukarda söylenenlerin aynısını yineleyebilirim.
Çok zor ama diyelim ki gemi geçişine yetecek
büyüklükte bir kanal yaptınız ve çevresini de
imara açtınız, (açmazsanız maliyetine TC’yi bırakın AB bile katlanamaz ancak rant ile yapılabilir), eğer 20 – 30 yıl sonra ne olacağını şimdiden
planlayıp gerekli önlemleri (yukarda söyledim)
şimdiden almazsanız elinizde Trakya topraklarını ikiye bölen, geçilemez bir duvar kalır sonra.
Özellikle Basın Ekspres bölgesinde bulunan sektör çeşitliliğinin ortaya çıkardığı kentleşme süreci, plansızlık ve denetimsizlik, dere boyları ve
akarsu havzaları üzerinde bulunan yapılaşma
yoğunluğunu önemli ölçüde artırmıştır.
31 yurttaşımızın yaşamını yitirmesi ile birlikte
taşkının ortaya çıkarmış olduğu psikolojik etkiler, Basın Ekspres yolu çevresinde bulunan
ve taşkın alanı içerisinde bulunan yapıların yıkılacağı da gerek kent yöneticileri tarafından
gerekse merkezi hükümet tarafından defalarca
ifade edilmiştir.
Oysa ilgili yol güzergâhında ortaya çıkan sorunların kapsamlı bir ölçüde yeniden planlanarak
giderilmesi ve yeni sorunların yaşanmaması
çerçevesinde bir uygulamanın olmadığı görülmektedir. Bu güzergâh eskisinden çok daha
fazla yapılaşmanın baskısı altına girmiş ve yapılaşmış, nüfus yoğunluğu da oldukça artmıştır.
Gerek Basın Ekspres yolunun çevresinde ortaya çıkan yeni yapılar, gerekse TEM’in çevresi ve
güzergâhında ortaya çıkan binlerce yeni yapı,
başta ulaşım sorunu olmak üzere başka sorunlar, İstanbul’u etkisi altına almıştır. Hava kirliliği, ısı adalarının oluşması, ulaşımın saatlerce
yapılamaması, dışa bağımlı hale gelen enerjinin
çok daha fazla tüketilmesi, ulaşım ve trafik tıkanıklığının ortaya çıkardığı üretim ve ekonomik
kayıplar, küçük ölçekli kar ve yağmur sularının
yarattığı büyük sorunlar ilk akla gelen sorunlar
olarak söylenebilir.
Kanal İstanbul bu bölgeye kentsel planlama ve
ulaşım açısından nasıl bir etki eder?
Kanal İstanbul, kanal çevresinin ve bu bölgenin
daha da yapılaşmasına, bölgenin yeni ve oldukça büyük göç baskısı altına girmesine neden
olacağı gibi, oldukça büyük alt yapı sorununu
da beraberinde getirecektir. Yalnızca İstanbul
değil, Trakya da yeni bir nüfus baskısı altına girecek, ortaya çıkacak olan yeni altyapı sorunları büyük ölçüde çözümsüz kalacaktır. Su sorunu
ve su havzalarının yapılaşması, ulaşım sorunu,
hava kirliliği, tarım ve orman alanlarının yok olması, kanal üzerine yapılacak olan onlarca yeni
köprü, Karadeniz ve Marmara Deniz suyunun
karışmasıyla ekosistemin bozulması gibi yeni
sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
31
Basın Ekspres Yolu
nasıl gelişiyor?
Deniz Şahinkaya
EVA Gayrimenkul Değerleme
Araştırma ve Raporlama Müdürü
Basın Ekspres hattının kuzey batısında kalan Halkalı Toplu Konut yerleşim alanı bu eksen ve yakın çevresindeki en planlı ve sosyal
donatı ve altyapı gereksinimleri planlanmış
tek alan. Ve bir konut alanı. Bu yerleşmenin
Basın Ekspres hattının gelişiminde herhangi
bir etkisi olmuş olabilir mi?
Basın Ekspres hattının gelişimine doğrudan
olmasa da bölgede markalı konut yapılanmasının gelişimini tetiklemiş olduğunu söyleyebilir miyiz?
İki sorunun yanıtını da şu şekilde özetleyebilirim: Basın Ekspres Yolu, TEM Otoyolu ve
D-100 Karayolu’nun ortasında bulunması nedeni ile ulaşım alternatifleri açısından önemli bir konuma sahip. Bölgede aynı zamanda
kentsel dönüşüm çalışmaları da devam ediyor.
Yeni konut geliştiricilerini bölgeye tek başına
Halkalı Toplu Konut projesinin çektiğini söylemek doğru olmayacaktır. Bölgede hâlâ erişilebilir arsa stoku mevcut. Yatırımcıları bölgeye
çeken en önemli belirleyici bu diyebiliriz.
Basın Ekspres aksının 1/100.000 ÇDP’nda
Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli
sanayi
alanlarının birinci derece merkeze dönüşü ne
demektir? Bu bugün ne olduğu ve gelecekte
ne olacağı anlamına gelmektedir?
Basın Ekspres aksının 1/100.000 ÇDP’nda
birinci derece merkez olarak belirlenen Yenibosna Basın Ekspres aksının üst düzey
hizmet odaklı merkez olarak planlanması ne
anlama geliyor?
Bu iki sorunun da yanıtı aynı aslında. Yenibosna Basın Ekspres Aksı olarak adlandırılan Yenibosna, Güneşli ve Halkalı, İkitelli ana
kavşaklarıyla önemli ulaşım bağlantı noktalarını da içeren İkitelli-Atatürk Havalimanı
aksı, 1980’li yıllarda aks üzerinde yer seçen,
üst düzey yazılı ve görsel medya hizmet binalarının etkisiyle bölgesel bir hizmet alanı
ve kentsel etkinlik merkezi olma potansiyelini taşımaktadır. Bu aks boyunca sanayiden
hizmetlere dönüşme eğiliminde olan bu alan
Plan’da, İstanbul için belirlenen ilkeler çerçevesinde özellikle özel sektörün karar alma
32
ve finans birimlerinin tercih edeceği 1. Derece
Merkez olarak belirlenmiştir.
Bu durumda aksın her iki tarafındaki sıkışık
konut dokusunun bundan nasıl etkileneceğini öngörebiliriz? Bunların da gelecekte dışa
kapalı, bulunduğu parsel ya da arsa sınırında kalmış konut, karma proje ya da rezidans
projelerine dönüşeceği mi düşünülmeli?
Bölgede önemli finans kuruluşlarının yer seçmeleri halinde beyaz yakalılar için konut üretimi de yapılması gerekecektir. Büroların yoğun
olduğu bölgelerde konut projeleri yatırımları
da hız kazanıyor. Daha önce de belirttiğim gibi
bölgede kentsel dönüşüm çalışmaları devam
ederken, erişilebilir fiyatlı arsa stoku da mevcut. Finans kuruluşlarının bu aksa ilgi göstermesi halinde konut geliştiricilerin yatırımlarının da bölgede yoğunlaşacağı kanaatindeyim.
Dışa kapalı parsel sınırlı konut gelişimleri
uzun vadede burada işlemeyen bir kentsel
doku yaratır mı? Daha bütüncül bir kentsel
merkez oluşturacak planlama yaklaşımına
ya da kararlarına gereksinim yok mu?
Aslında bu tam da kentsel dönüşüm tanımı.
Bölgede kentsel dönüşüm çalışmaları devam
ediyor. Burada önemli olan arsa ve konut sahiplerinin rant elde etmekten önce sağlıklı ve
sağlam binalarda yaşamaya öncelik vermeleri. Parsel bazında değil de ada bazında yapılan kentsel dönüşümler, hem bölgeye hem de
sahip olunan gayrimenkule orta vadede daha
fazla değer katmakta. Aslında bugünü değil
de yarını düşünürsek daha fazla kâr elde ediyoruz. Ancak hem yatırımcılar hem de mülk
sahipleri bunun farkında değil ne yazık ki.
Bölgede yer alan projelere
bakıldığında genellikle küçük
alanlı dairelerin daha çok talep
gördüğü saptanmıştır. Projeleri
tercih edenler genellikle çalışan,
bekâr ve çocuksuz aileler olup
orta ve orta-üst gelir grubundaki
ailelerdir. Bölgeye ayrıca konut
segmentinde Arap yatırımcıların
ilgisi bulunmaktadır.
Basın Ekspres’in en önemli avantajı olarak
bağlantı yolu olması gösteriliyor. Ancak yolun yalnızca şu an otoyol olarak işliyor olması nedeniyle artık çok yoğun ve kaldıramayacağı bir trafik yükü taşıması anlamına
da geliyor. Çevresindeki proje gelişimi için
olumlu görülen bu yol olma durumu ne yazık
ki bir süre sonra bu projeler için olumsuz bir
etki oluşturabilir mi? Bölgenin gayrimenkul
olarak değerini artıracak ulaşım projelerine
gereksinim yok mu? Planlanan Marmaray
hattı, çevresindeki Kirazlı metro hattı ve yapılması planlanan havaray yeterli mi sizce?
Trafik artık İstanbul’un çoğu yerlerinde çok
yoğun. Bu yoğunluğun temel nedeninin önlenemeyen iç göç olduğunu düşünüyorum. İstanbul artık yüzölçümü bazında bu kadar kalabalığı kaldıramıyor, kabına sığamıyor. Yine de
bazı bölgelerde altyapı çalışmaları biraz olsun
bu yoğunluğu hafifletiyor. Basın Ekspres bölgesinde de Ataköy 5. kısımdan başlayıp Basın Ekspres yolunu geçerek İkitelli Organize
Sanayi Sitesi’ne kadar ulaşacak olan metro
istasyonunun, E-5 ve TEM otoyollarındaki trafiği biraz olsun azaltmasını bekliyoruz. Bu hat
aynı zamanda iki farklı hat ile (Marmaray ve
Başakşehir-Kirazlı) de bütünleşecek. Bunun
dışında Sefaköy - Kuyumcukent - Havalimanı
Havaray hattı bölgeye her noktadan ulaşımı
kolaylaştıracak bir başka etmen.
Basın Ekspres hattındaki karma projelerin
ve rezidans projelerin doluluğu ya da satışa
dönme hızıyla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Burada kullanıcı kitlenin yapısı ve konut tercihleri arasında nasıl bir ilişki var?
Basın Ekspres Yolu çevresinde yaklaşık 50’ye
yakın markalı konut projesi bulunurken, bu
projelerdeki konut adedi yaklaşık 16.000 adettir. Bölgedeki projelerdeki konutların tipolojik
dağılımına baktığımızda yüzde 35’i 1+1 tipinde, yüzde 32’si 2+1, yüzde 28’i 3+1, kalan yüzdesinin ise başka tiplerde olduğu görülmektedir. Bölgede yer alan projelere bakıldığında
genellikle küçük alanlı dairelerin daha çok
talep gördüğü saptanmıştır. Projeleri tercih
edenler genellikle çalışan, bekâr ve çocuksuz
aileler olup orta ve orta-üst gelir grubundaki
ailelerdir. Bölgeye ayrıca konut segmentinde
Arap yatırımcıların ilgisi bulunmaktadır.
Basın Ekspres çevresindeki projelerdeki fiyatlar değişkenlik göstermekte, ortalama olarak
birim metrekare satış fiyatları takribi 3.500
- 8.000 TL/m aralığında değişmektedir. Günümüzdeki kur artışı nedeni ile kimi satış bürolarının kur sabitleme ya da satış fiyatından
indirim yapma opsiyonları olduğu saptanmıştır. Konut fiyatları geçen yıla oranla yaklaşık
yüzde 8 oranında, bir önceki yıla göre ise yüzde 16 oranında artmıştır.
2009 yılında olan İkitelli sel felaketi bölgenin gelişimine nasıl etki etti? Altyapı ve
donatı sorununun çözüldüğünü söyleyebilir
miyiz? Böylesi bir olumsuzluk buradaki yatırımları nasıl etkiler?
Bölge konum olarak çok iyi olsa da Ayamama Deresi’nde oluşan taşkınlar yatırımcıları
daha çok Güneşli çevresine yönlendirdi. Bu
süreçte bölge bir prestij kaybı yaşadı. Ancak
derenin ıslah edilmesi sonrasında bölgenin cazibesinin de artacağını düşünüyorum. Bence
Güneşli’den daha çok talep görecektir.
Basın Ekspres
Yolu’nu etkileyecek
konular
Özge Aklar, TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş.
İdari İşler ve İş Geliştirme Müdürü
Basın Ekspres Yolu, Küçükçekmece, Bağcılar ve
Bahçelievler ilçeleri arasında TEM ve D-100 otoyolu arasındaki bağlantı yoludur. Aslında en önemli
özelliği de Atatürk Havalimanı’na ulaşım sağlanan
akslardan biri olmasıdır.
Basın Ekspres yolu çevresindeki ilçeler nüfusun
artış eğiliminde olduğu bir bölge oluşturmaktadır.
2010 – 2014 yılları arasında Türkiye nüfusu yüzde
5, İstanbul nüfusu ise yüzde 8 artış göstermiştir.
Bu yıllar arasında İstanbul ortalamasını yakalayan
ilçe Küçükçekmece olmuştur. Özellikle, yakın çevrede konumlu olan niteliksiz alanların dönüşmeye
başlamasıyla, bölgenin nüfusunda ciddi bir artış
gerçekleşmesi beklenmektedir.
Önümüzdeki dönemde bu bölgeyi etkileyecek bazı
gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz;
3. Havalimanı - Kuzey Marmara Otoyolu
3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu adı verilen ve
Avrupa Yakası’nda Odayeri ile Anadolu Yakası’nda
Paşaköy bölgelerini birbirine bağlayan güzergâhta,
115 km’lik iki yaka arasındaki geçişi sağlayacak
köprüdür.
Olimpiyat Yolu Projesi
Küçükçekmece İlçesi sınırlarından geçerek, D-100
Karayolu ile TEM Otoyolu’nu birbirine bağlaması
planlanan yol.
Ayamama Deresi Islah Projesi
2015 yılı içerisinde ıslah çalışmalarının tamamlanması ve dere üzerinde ve çevresinde, çok sayıda
rekreasyon alanı ve parkın ortaya çıkması beklenmektedir.
Mahmutbey Adalet Sarayı
Mahmutbey İSTOÇ karşısında konumlu boş araziye
İlçe
inşa edilmesi planlanan ve büro gelişimini tetiklemesi öngörülen proje.
Raylı Sistem Projeleri
2016 yılında Halkalı Gebze Marmaray Yüzeysel
Metrosu, 2017 yılında Mecidiyeköy-Kağıthane-Alibeyköy-Mahmutbey Metro Hattı, 2019 yılında Mahmutbey-Halkalı-Bahçeşehir Metro Hattı ile 2019
yılı sonrasında Ataköy – Basın Ekspres - İkitelli
Metro Hattının hayata geçirilmesi planlanmaktadır.
Atatürk Havalimanı’nın belirsizliği
3. Havalimanı’nın inşaatının tamamlanması ile birlikte, Atatürk Havalimanı’nın konumlandığı arazinin nasıl değerlendirileceği henüz netlik kazanmamıştır.
Başakşehir-Sefaköy-Halkalı Havaray Hattı
Başlangıcının mevcut metrobüs hattı Sefaköy durağı olması ve 16 istasyondan oluşması öngörülen hat.
Basın Ekspres Yolu öncelikle alternatif bir büro
bölgesi, alternatif bir MİA olarak öngörülmüştü.
Nitelikli büro projelerinde birim satış fiyatı genel
olarak 5.000 – 6.000 TL/m2 civarındadır. Bölgedeki projelerde kira değerleri ise, 12-15 USD/m2/
ay düzeylerindedir. Bölgeyi büro sektörü açısından
çekici yapan, arsa arzının son derece fazla olması olarak göze çarpmaktadır. Bölgenin eski sanayi
bölgesi olması ve İstanbul için yaşamsal önemde
olan iki ana arterin; TEM ve D-100 Karayolu’nun
arasında konumlanmış olması, arsa arzı ile birleşince bölgenin büro sektörü açısından önemi artmaktadır. Bölgede, mevcut durumda birçok büro ya da
ev-büro inşaatı yer almaktadır. Ancak günümüzde
bölgedeki büro projelerinde dolulukların ve birim
kira değerlerinin beklenenin oldukça altında olduğu
gözlemlenmektedir.
Basın Ekspres Yolu otel ve konaklama sektörü açısından değerlendirildiğinde, son 5 yıllık zaman diliminde çok sayıda otel açıldığını gözlemliyoruz. Bunun yanında hâlâ süren inşaatlar da söz konusudur.
Basın Ekspres Yolu; Atatürk Havalimanı, İstanbul
Fuar Merkezi, Bosphorus Convention Center, TÜYAP gibi önemli merkezlere yakın bir noktada konumlanmış olup bu özelliklerinden dolayı, kongre
ve fuar turizmi açısından son derece önemli bir
lokasyondur. Bu sektörün önümüzdeki dönemde
gidişatını Atatürk Havalimanı’nın taşınması ile ilgili
planlama etkileyecektir. Basın Ekspres Yolu’ndan,
Havalimanı Bölgesi’ne doğru ilerledikçe, oda sayısında artış olmaktadır. Bölgedeki var olan otel oda
fiyatları ortalama 70-80 USD iken doluluklar ise
ortalama yüzde 55-70 düzeylerindedir. Bu düzey
yeni yatırımları etkilemektedir.
Basın Ekspres aksının doğusunda ve batısında yeni
geliştirilen projeler, eski fabrika ve imalat binaları
ile konvansiyonel konutlar yer almaktadır. Geçmişte sanayi ve hafif sanayi alanı olarak kullanılan
alanların geçirdiği dönüşüm bölgeyi hizmet sektörüne açmış, bu değişim ile birlikte bölgenin değişen
yapısı konut sektörü için çekici güç olmuştur.
Basın Ekspres Yolu-Otel/Oda Sayısı
5300
2700
2250
200
150
Mevcut 2015 yılı 2016 yılı 2017 yılı
oda sayısı içerisinde içerisinde içerisinde
yeni
yeni
yeni
eklenecek eklenecek eklenecek
stok
stok
stok
Toplam
Basın Ekspres Yolu-Konut Sayısı
12,400
9,500
2,000
Mevcut
konut
sayısı
2016 yılı
içerisinde
yeni
eklenecek
stok
900
2017 yılı
içerisinde
yeni
eklenecek
stok
Toplam
Bölgede konumlu projelerin konut dağılımlarına bakıldığı zaman, bölgede yer alan konutların, yüksek
metrajlara sahip olmadığı gözlenmektedir. Bölgenin genelinde üretilen nitelikli konutların, nitelikli
ve nispeten ekonomik konutlarda yaşamak isteyen
çekirdek aileler ya da genç profesyonellere hitap
edebileceği düşünülmektedir.
Şehir içerisinde, orta kalitedeki konutlarda ikâmet
eden, ancak rezidans hizmetleri ve konforundan
yararlanmak isteyen, orta-üst gelir grubuna mensup kişilerin nitelikli bölgelerde yer alan prestijli
rezidans projelerine talepte bulunması beklenmektedir.
•Basın Ekpres bölgesinin büro bölgesi olarak algılanması
•Uzun süreli oturum amaçlı çocuklu ailelerin tercih
etmemesi
•Bölgenin havalimanına yakın olması nedeniyle
kısa süreli konaklamalar için tercih edilmesi gibi
etkenler bölgedeki daire tiplerini de etkilemektedir. Bölgedeki projelerin geneline bakıldığında
Basın Ekpress Yolu’na yakın konumlu projelerde
ağırlıklı olarak 1+1 ve 2+1 daire tiplerine yer verildiği, iç kesimlere doğru ilerlendiğinde ise 3+1 oranının arttığı görülmektedir.
Bölgede yer alan konut projelerine bakıldığında,
konut satış fiyatlarının min. 1.500 – maks. 3.000
USD/m2 aralığında olduğu gözlemlenmiştir. Rezidans satış fiyatları, konut satış fiyatlarına göre
biraz daha yüksek değerlerden gerçekleşmektedir.
Bölgede yer alan konut projeleri ve yakın gelecekte
inşa edilmesi planlan projelerin ağırlıkla Basın Ekspres aksının doğusunda kümelendiği görülmektedir. Bu duruma neden olarak, aksın batı tarafında
yer alan Ayamama Deresi ve kuzeye doğru ilerledikçe, aksın batı tarafında dönüşümü sanayi tesislerine göre daha zor olan niteliksiz konut alanlarının bulunması olduğu düşünülmektedir.
2014
2013
2012
2011
2010
2010-2014 Yılları Arası Nüfus Artışı
Bağcılar
754.623
752.250
749.024
746.650
738.809
2%
Bahçelievler
599.027
602.931
600.162
600.900
590.063
2%
Küçükçekmece
748.398
740.090
721.911
711.112
695.988
8%
3 ilçe Toplam
2.102.048
2.095.271
2.071.097
2.058.662
2.024.860
4%
İstanbul
14.377.018
14.160.467
13.854.740
13.624.240
13.255.685
8%
Türkiye
77.695.904
76.667.864
75.627.384
74.727.269
73.722.988
5%
33
G-Plus Divan
Residence
Görsel malzemeler Suyabatmaz Demirel Mimarlık tarafından sağlanmıştır.
Mimari Tasarım:
Suyabatmaz Demirel Mimarlık
Arif Suyabatmaz, Hakan Demirel
Ekip: M. Kocaman, O. Ülgen, E. A. Yaşuk,
K. Atala, E. Yazkurt, D. Subaşı, M. Uzman
İşveren: Mar Yapı
Yer: Bağcılar, İstanbul
100.000 m2
G-Plus Divan Residence Projesi İstanbul’un dönüşerek gelişmekte olan bölgelerinden Bağcılar’da yer
almaktadır. Bölgenin öne çıkan başlıca özellikleri ise
İstanbul’un en yoğun ulaşım akslarından olan E-5
Otoyolu ile TEM Otoyolunu birbirine bağlayan Basın Ekspres Otoyolu üzerinde yer alması ve Atatürk
Havalimanı’na olan yakınlığıdır. Günümüzde artık
kullanılmayan eski sanayi yapılarının Basın Ekspres
otoyolu yakınında yer almaları ise arsa stoğu açısından Bağcılar’ı İstanbul’un merkezinde bulunan öteki
ilçelerden daha avantajlı bir konuma taşımaktadır.
Şehircilik bağlamında bütün bu özellikler G-Plus Divan Residence Projesi’nin gerek arsasının büyüklüğü gerekse konumu itibariyle yer seçimi ölçütlerinin
bütün artılarına sahip olduğunu göstermektedir.
G-Plus, İstanbul’un en önemli ana ulaşım arterlerinden biri olan Basın Ekspres Otoyolu’ndan kolay
ulaşılabilirliği ve ülkenin en önemli havalimanına
yakınlığıyla oldukça avantajlı bir arsa üzerinde yer
almaktadır. Ayrıca bölgeden geçen metronun istasyonuna yakınlığı da proje alanının başka bir olumlu
özelliğidir.
Toplam 21.000 m2 büyüklüğünde bir arsanın üzerinde yükselen G-Plus Divan Residence Projesi anayola
yakınlığı nedeniye araç trafiğinin her iki akış yönünden de kuvvetle algılanmaktadır. Bu algı meselesi ve
projenin bulunduğu yerle sosyal ve fiziksel anlamda
kuracağı ilişki sonrasında simgesel anlamda öne çıkarak kendini farkedilir kılması tasarım aşamasında
34
projeye yaklaşım stratejimizi ve çözüm önerimizi
belirleyen başlıca verilerdir. Projeye yaklaşım biçimimizi ve nihai tasarımın çıkış noktasını belirleyen-
ler ise keyfi form arayışları ve tercihleri yerine daha
çok yer okuma, anlama ve ele aldığımız konunun gereklilikleri üzerinden olmuştur.
B-B Kesiti
Doğu Görünüşü
Yedinci ve Onikinci Katlar Planı
C-C Kesiti
Zeminin kullanılması ve arsayı çevreleyen iki
sokak arasında yaya akışının kademelenen bir
kamusal alan marifetiyle sağlanması yapının
çevresiyle kuracağı dolaysız ilişkinin ön koşulu
olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda G-Plus Divan
Residence Projesi sakinlerine kendilerine ayrılmış özel alanlarında teknoloji destekli güvenli bir
yaşam sunarken kamusal anlamda kentin içinde,
kentle bütünleşmiş ve kentsel yaşamın bütün
cazibe ve çeşitliliğinin deneyimlendiği zengin ve
farklı fırsatlar sunmaktadır. Aralarında kot farkı
bulunan ve proje alanının sınırlarını belirleyen iki
cadde arasına yerleşen geniş blok, ticaret birimlerini ve sosyal alanları barındırır. Bu yatay bloğun
ortasında yer alan yarı açık pasaj, kent yaşamının
bildik tipolojilerinden biridir ve alt - üst kademeler
arasındaki bağlantıyı içindeki merdivenlerle sağlayarak yapıya ulaşmada alternatif sunar. Aynı
zamanda bu bölümdeki mağazaların doğal ışık ve
hava almalarına olanak tanır. Zemindeki bu arkadlı bölüm üzerinde yükselen otel ve büro birimlerine sağlam bir altlık oluşturur ve onların toprakla
olan bağını güçlendirir.
Üst bölümde konut bloklarının herbiri farklı caddeler tarafına yerleşerek birbirlerinin manzarasını ve havasını kesmezler. Bu bloklar mimari
olarak düşey ve yatay elemanlardan oluşurlar.
Düşey-yatay arasındaki bu gerilim binanın simgeselliğine katkı yaparak benzerleri arasından
ayrışmasını sağlar. Konut birimlerinin yer aldığı
yüksek blokların altında büro, otel, mağaza ve lokantaların bulunduğu yatay bloklar uzanır. Ters
yönlerde iki yüksek blokla sonlanan bu alçak yapıların oluşturduğu insani ölçekte meydan ortak
yaşamın keyfinin çıkarılabileceği bir yerdir. Zemin
katında bulunan mağaza ve lokantaların önündeki korunaklı arkadın yarattığı yarı açık mekânlar
kullanımı daha da özendirir. Alçak blokların zemin
kat haricindeki 1. ve 2. katları bürolara ve otele
ayrılmıştır. Bu düzenlemeyle konut, büro ve otel
işlevleri aynı bina içinde ancak birbirlerinden ayrı
çözülmüştür.
18 ve 22 katlı iki ayrı konut bloğu ise arsanın birbirine uzak iki köşesine yerleşirler. Aralarındaki mesafe sayesinde her blok manzara ve gün ışığından
en üst düzeyde yararlanır ve birbirlerinin üzerine
gölge düşürmezler. Aralarındaki mesafeye karşın ikisi de bir bütünün parçasıdırlar. Bloklardaki
rasyonel planlama katlarda değişebilir kullanım
isteklerine yanıt verilmesini sağlar. Böylece tip
adedi ve dağılımı kat bazında kullanıcı isteklerine
göre yeniden kurgulanabilir. Gerek teknik donatıları gerekse mekânsal çözümleriyle kullanıcılarına
hakettikleri yaşam kalitesini sunarlar.
35
İSTWEST
Görsel malzemeler DB Mimarlık tarafından sağlanmıştır.
Tasarım: DBArchitects / Bünyamin
Derman
Yer: Bahçelievler
Proje Ekibi: Deniz Çiler Erkan, N. Serkan
Uğuz, Güven Çimenoğlu, Oytun Bilsel,
Ezgi Kalender
İşveren: Fer Gayrimenkul Geliştirme
ve İnşaat A.Ş.
Statik: Yapı Teknik İnş. San. Proje ve
Taah. Ltd. Şti.
Mekanik: Anka Proje ve Danışmanlık
Elektrik: Anka Proje ve Danışmanlık
Peyzaj: Spiga Peyzaj
Parsel Alanı: 68.731 m2
İnşaat Alanı: 205.000 m2
Proje Tipi: Konut – Residence – Çarşı
14 Blok - 428 Konut, 571 Residence, 95
Adet Ticaret Birimi
Proje Tarihi: 30 Nisan 2011 - 2013
FER YAPI PROJE RAPORU
Bu proje, kent dinamiklerinin, denge ve uyum
içinde, ‘kent içinde kent’ konseptiyle yorumlandığı bir projedir. Meydanlar, sokaklar, avlular ve
parklarla parçalanan yapı kütleleri, farklı kotlarda oluşturulan yeşil zeminler, yapısal özellikleri
ve çevresiyle kurduğu ilişki, onu emsallerinden
farklılaştırır. Bu proje kente, sağır duvarlarla
değil, onunla zeminden itibaren, birebir ilişkili
mekanlarla karşılık verir. Yanı sıra kamusal özel alan tanımı ve ayrımını ustalıkla yapar,
konut kullanıcılarının güvenlik ve mahremiyetini
gözetir.
Arsanın kentin hızlı akışına cephe oluşturan
çeperleri, bu akışa karşılık verecek program ve
kabukla şekillenirken, yolun gerisinde yeşil bir
avlu oluşturan iki L baza ve üzerinde yükselen
konut blokları ile sakin ve keyifli bir yaşam alanı
tanımlanır.
36
Bağcılar Basın Ekspres Yolu ve Değirmenbahçe
caddesi yönünde yeralan ve arsa çizgisini vurgulayan yatay bloklar üzerinde köşe
noktalarda üç rezidans bloğu yükselir. Cephe
karakteristiği ve program olarak içteki konut bloklarından ayrışan bu yapılardan Basın
Ekspres yoluna cepheli olanın bazasında katlı
mağaza ve dükkanlar, Starcity alışveriş merkezi ile karşılıklı cephe oluşturan yatay blokta
cafe ve restoranlar yeralır. Zemindeki kırmızı
zon, çeper boyunca yer yer bir kentsel meydan
ve alle olarak yaya hareketini organize eder.
Basın Ekspres yolu yönündeki yatay bloktan
açılan bir pasajdan (giriş) yeşil bir iç avlunun
etrafında sıralanmış ‘food court’a ulaşılır.
Değirmenbahçe caddesi yönündeki yatay bloğu
sonlandıran saçak, içteki konut alanının girişini
vurgular. Konut bloklarının altında yeralan
bazalardan birinde, az katlı yatay konutlar
yeralır. Arkadaki baza, bu konutların kullanıcılarına hizmet eden sosyal tesistir.
Çeperdeki kütleler ve içteki konut kütleleri
sadece kentle kurdukları ilişki ile değil, aynı
zamanda cephe karakteristiği ile de birbirlerinden ayrışırlar. Yola cepheli rezidans blokları,
metal mesh ve gerisindeki cam yüzeyin oluşturduğu çift cepheyle, kente daha maskulen
bir yüz oluştururken, içteki konut bloklarının
cephelerinde ahşap ve cam ağırlığı fark edilir.
Daire planları ve m2’leri de her iki konut bloğunda farklılık gösterir. Yola cepheli olanlarda,
1+1, 2+1 ve stüdyo daireler, ev-büro olarak kullanıma müsait daireler varken, diğerinde daha
büyük m2’ler ve 2+1 ve 3+1’lerin ağırlıklı olduğu,
çocuklu ve kalabalık ailelerin, şehrin içinde, fakat sakin ve yeşile yakın bir yaşantıyı bulabilecekleri nitelikte bir konut yapısı mevcuttur.
Vaziyet Planı
Kat Planları
37
AKG Gazbeton
Öncelikle gazbeton
kullanım alanlarından söz eder misiniz? AKG Gazbeton
olarak bir yapının
hangi
alanlarında
ürün temin etmektesiniz?
Yapılarda çatıdan taPazarlama ve Satıştan
vana, duvardan koSorumlu Genel Müdür
lon-kirişe kadar AKG
Yardımcısı Sırrı Güvenç
Gazbeton
ürünleri
kullanılmaktadır. Duvar örgüsü, yer ve çatı döşemeleri, kapı ve pencere geçişleri gibi alanlar,
kolon ve kirişler başta olmak üzere, mantolama
ihtiyacı olan tüm alanlar da ısı yalıtım plağımız
Minepor ile en etkili çözümü sunuyoruz.
Blok ve donatılı ürünler olarak iki ana gruba
ayırdığımız ürünlerimiz, kendi içlerinde de gruplara ayrılıp oldukça geniş bir ürün yelpazesi
oluşturmaktadır. Örneğin; donatılı grupta olan
“panel” ürünlerde, çatı paneli, duvar paneli, döşeme paneli gibi alt açılımlar, bu alt açılımlarda
da yatay duvar paneli, taşıyıcı düşey duvar paneli gibi daha da alt açılımlar söz konusu.
Üstün AKG Mühendisliği sayesinde oluşturduğumuz geniş ürün yelpazemiz ile bir yapının
her noktasına, her bölümüne en iyi ve en kaliteli
ürünleri temin edebiliyoruz.
Türkiye’de konut üretim hızı dikkate alındığında, hangi ürünlerinizin satışı daha fazla olmaktadır? (son dönemde uygulamasını yaptığınız
bir iki referanstan söz eder misiniz?)
Donatılı ürün grubumuzda önemli bir artış söz
konusu. Blok ürün gruplarımız satışın lokomotifi. Buna rağmen donatılı ürün gruplarını piyasada aranır ve özellikle AKG’yi tercih edilir noktaya getirmek kolay olmadı. Üretim kabiliyeti,
mühendislik becerisi, pazarın beklentisi çok iyi
analiz edilerek geliştirilen ürünlerimizle pazarın
ihtiyacına gerekli karşılığı vermeye çalışıyoruz.
38
Deneyim ve teknoloji üstünlüğü de olunca tüm
taşlar yerine oturuyor.
Türkiye’de her zaman en prestijli projelerde
AKG Gazbeton ürünleri kullanıldı. “Konutun
Gücü Adına” söyleminin yakışacağı tüm projeler AKG ile çalışıyor diyebilirim. Bu projelere örnek vermek gerekirse; İzmir Folkart Towers’ın
AKG Gazbeton ürünleri ile yükselmesi, İzmir
merkezli bir grup olarak bizlere gurur veriyor.
İstanbul Piri Reis Üniversitesi, alanında ilklere imza atan bir proje ve bu ilkler de AKG ile
gerçekleştirildi. Bu projelere ek olarak özellikle
havalimanlarının AKG Gazbeton’u tercih ettiğini söyleyebilirim. Ülkemizin adından söz ettiren
projelerinden Zorlu Center, Trump Towers gibi
projeler de bizi tercih eden projelerden sadece
birkaçı.
Sürdürülebilir yapıların gelişimi göz önünde
bulundurulduğunda, bu konuyla ilgili yaptığınız Ar-Ge çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Pek çok firma Ar-Ge yaptığını söyler. Ancak
aradaki farkı görmek için AKG’nin AR-GE’den
ne gibi iş çıktıları elde ettiğine bakmak lazım. Bizim vizyonumuzda “AKG Ar-Ge yapar” yaklaşımı var. Güncel bir örnek vermek gerekirse; AKG
Mühendisliği ile geliştirilen Yeni Nesil Isı Yalıtım
Plağı Minepor, pek çok ödül ve belge aldı. Yılın
ısı yalıtım ürünü seçilen Minepor, Türkiye’den
kendi alanında verilen ilk ETA Belgesi’nin de sahibi oldu.
Bu başarılar tesadüf değil. Özgün, yenilikçi ve
ihtiyaçları karşılayacak ürünler geliştirmek bizim misyonumuz. Bu kadar açık ara önde olduğumuz bir noktada bile bulunduğumuz noktayı
daha ileri götürmek için çabalıyoruz. 2016 yılında da Ar-Ge konusunda yeni açılımlarımız olacak. Bu açılımlarımızı, her zaman olduğu gibi,
sektörle ve kamuoyuyla paylaşacağız.
Gazbeton aynı zamanda yalıtım niteliğiyle de
bilinen bir ürün. Konutta yalıtımın Türkiye
ekonomisine katkısı ve ekonomideki payı nedir?
“Konutun Gücü Adına” derken “Konutun Yalıtım Gücü Adına” da demek yanlış olmayacak
çünkü ülkemiz artık yalıtımın gücünü keşfetti.
Doğru yalıtım ile konutlardaki ısıtma ve soğutma maliyetlerini yüzde 50’ye varan oranda düşürebiliyorsunuz. Bunun ekonomiye faydasını
hesaplamanın en basit yolu, konutların ısıtma
ve soğutmaya bir yıl içinde harcadıkları parayı
hesaplayıp, bunu ikiye bölmektir.
Elektrik, doğalgaz, yakıt gibi tüm enerji kaynaklarından elde edilecek tasarrufu düşünürsek,
karşımıza çok ciddi rakamların çıktığını göreceksiniz. Biz de bu sebeple “Yalıtımı Sağlama
Alın” diyoruz.
Konut Konferansı’na sponsor olmanızın nedeni
nedir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz?
YEM Konut Konferansı’nda sektörle ilgili başlıklar ajandalarımızda önemli bir yer tutuyor ve
sektöre yol gösteriyor.
AKG Gazbeton, genel merkezi İzmir olan AKG
Grubu’nun önde gelen şirketlerinden biri.
Türkiye’nin en büyük 3 bölgesinde işletmeleri olan bir firmayız. İşletmelerimiz arasında
Çorlu’da bulunan tesisimiz en son ve en yeni
teknoloji ile 2011 yılının sonunda faaliyete başladı. Çorlu işletmesi ile 4 yıl içinde önemli adımlar
atıldı ve Marmara Bölgesi’nden önemli tedarikçilerden biri haline geldik.
YEM Konut Konferansı ve diğer YEM Etkinlikleri
ile dokunduğumuz paydaş sayımızı daha da arttırmak istiyoruz. Sektöre yön veren bir şirket
olarak, sektör için son derece kıymetli olan bu
konferansa sponsor olduk.
BlumTR
BlumTR olarak faaliyet alanınızdan ve
Türkiye’deki yapılanmanızdan söz eder misiniz?
Blum firması 1952 yılında
Avusturya’nun
Voralberg
eyaletinde
Julius Blum tarafından
kuruldu. 3 ana ürün
grubunda mobilya akseBanu İşcan Kamaşoğlu, suarları üretmektedir:
Çekmece, Menteşe ve
Y. Mimar
BlumTR Satış
Kalkar Kapak SistemDanışmanı
leri. BlumTR firması ise
1995 yılında Türkiye’de
önceleri irtibat bürosu olarak faaliyetine başladı, 2009 yılından beri de Gebze’deki merkezinde stoklu olarak Blum ürünlerinin bayiler üzerinden satış faaliyetlerini yürütüyor.
BlumTR’nin ürün ve sistem gamı konut özelinde hangi alanlarda kullanılıyor?
Blum ürünleri mobilyanın bulunduğu bütün yaşam alanlarında kullanılmaktadır. Mutfak, banyo, oturma odasındaki dolap, TV ünitesi vb.
yatak odalarında komodin, giysi dolapları, girişlerdeki vestiyer dolapları gibi modüllerde Blum
ürünleri kullanılıyor.
Hedef kitlenizin yapısı nedir? Evhanımları mı;
içmimarlar mı; amatör dekorasyon ilgilileri mi;
mobilya üreticileri mi yoksa hazır mutfak firmaları mı? Bu farklı nitelikteki hedef kitleye
nasıl hizmet veriyorsunuz?
Hedef kitlemiz sorunuzda saymış olduğunuz bütün müşteri grupları diyebiliriz. Her farklı hedef
kitlesine yönelik hazırlanmış broşürlerimiz, dekorasyon ve son kullanıcıya yönelik bazı dergilerde reklam ve görsel çalışmalarımız, internet
sitemizde ya da elektronik ortamda bazı uygulamalarımız bulunuyor. Ayrıca yılda iki kez farklı
gruplara hitap eden fuar çalışmalarımız da var:
Yapı-Turkeybuild ve Intermob fuarları.
Ürünleriniz topluca -örneğin markalı konut
projelerinde- kullanılıyor mu? Bu projelerde
nasıl bir hizmet sunuyorsunuz? Konutlar tamamlandıktan ve yaşam başladıktan sonra
tüketicinin ya da konutta yaşayanların sizin
ürünlerinizle ilgili gereksinim ve yardım taleplerini nasıl karşılıyorsunuz?
Ürünlerimiz birçok markalı konut projelerinde kullanılıyor. Örnek vermek gerekirse: Tema
İstanbul, Resim Orman, Batışehir, Kaşmir Göl
Konakları vb. Bu tip konut projeleri bizim endüstri müşterisi olarak adlandırdığımız büyük
mutfak ve mobilya üreticileri tarafından gerçekleştiriliyor. Bu firmalar da toplu aksesuar
alımını bizden yapıyorlar. Konutlar teslim edildikten sonra öncelikle inşaat firmalarının belli
bir garanti süresi var ve bu garanti kapsamında
mobilya aksamları ile ilgili de mobilya üreticileri garanti veriyor. Bizim ürünlerimiz ise zaten
mobilya ömrü boyunca garantili olduğundan genelde bu anlamda sıkıntı yaşamıyoruz. Elbette
garantimiz, ürünün teknik detaylarda belirtilen
ölçülere uygun montajının yapılması halinde geçerlidir. Aksesuarın hatalı monte edildiği ya da
çalışmadığı durumlarda son kullanıcının kendisi
dahi firmamıza başvurduğu takdirde biz gerekli
incelemeyi kendi personelimizle yapıp, mobilya
üreticisi firma ile paylaşıp, son kullanıcıyı mağdur etmiyoruz.
Konut için ürün geliştirirken BlumTR’nin yaklaşımı nedir?
Konut için ürün geliştirirken Blum firması olarak sürekli pazar araştırmaları, farklı gereksinimleri daha iyi analiz etmek amaçlı gerçek
yaşayan mutfaklardan bütün dünyada mutfak
gözlemleri yapıyoruz. Mutfak alışkanlıkları ülke-
den ülkeye farklılıklar gösteriyor. Yakın zamanda Türkiye’de de 20 tane yaşayan canlı mutfakta, kamera kurarak gözlemler yaptık. Daha
sonra bütün bu araştırmalar ürün geliştirmede
kullanılıyor. Yeni bir ürün pazara sunulmadan
yaklaşık 2-2,5 yıl Ar-Ge çalışması yapılıyor. Her
türlü basınç, kullanım testleri Avusturya’daki
fabrikamızdaki test istasyonlarında çok uzun
bir süre yapılıyor.
BlumTR ürünlerinin kalitesini nasıl garanti altına alıyor? Ürünlerini geliştirirken tasarımdan ve tasarımcıdan nasıl yararlanıyor?
Ürün geliştirme yapılırken dünyadaki mobilya
eğilimleri, mobilya tasarımına yön veren tasarımcılar, mobilya üreticilerinin görüşleri, önerileri ve çalışmaları yakın planda izleniyor ve bunlardan edinilen bilgiler ışığında ürünler pazar
gereksinimleri de göz önünde bulundurularak
tasarlanıyor.
Konut Konferansı’na sponsor olmanızın nedeni
nedir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz?
Mobilyanın olduğu bütün yaşam alanlarında
ürünlerimizin kullanılması hedefimiz olduğu için
konutlarda da bir çok yaşam alanında ürünlerimizin kullanılması bizim konut konferansına
sponsor olmamız gerektiğini düşündürdü. Ürünlerimizin çeşitliliğinin ve kalitesinin bilinirliğinin
daha fazla artacağını düşündüğümüzden bu
konferansı önemsiyoruz.
39
Çuhadaroğlu
Çuhadaroğlu olarak bir yapının hangi
aşamalarında destek
veriyorsunuz?
Yarı mamül ve anahtar teslimi cephe taahhüdü alanlarında
faaliyet gösteren Çuhadaroğlu Grubu’nun
Çuhadaroğlu Pazarlama
hedefi yatırımcının
Müdürü Halil Halit Güral
bir yapı üzerine düşünce geliştirmeye başladığı ilk anda yanında
olmak yönündedir. Geçmiş dönemlerde yapı
maliyeti 100 birim ise geleneksel cephe elemanları ile 10 birimlik bir cephe maliyeti söz
konusu olmaktaydı. Bugün bu oranın yüzde
20-30 aralığına doğru ilerlediği yapılar ortaya
çıkıyor. Cephenin niceliksel boyutunun yanısıra niteliksel boyutu doğrudan yapının ısıtma
ve soğutma sistemlerinin tasarım ve maliyetlerine etki ediyor. Cephe ve doğramaların nitelikleri ile doğru orantılı olan performanslarının gerçekçi düzlemde tanımlanması, yetersiz
performans tanımları kadar gereksiz performans tanımlarından da kaçınılması optimum
çözümlerin aranması gerekiyor. Bu bağlamda
Çuhadaroğlu uzmanları tasarım süreçlerinden
başlayarak çözüm ortağı olarak katkı veriyorlar. İlerleyen süreçlerde, ısı hesapları, statik
analizler, fayda-maliyet analizleri ile gelişen
çalışmalar işin uygulama boyutunda proje bazlı performans testlerinin yapılması ve projenin
gereksinimlerine yanıt verecek uygulayıcıların
saptanmasıyla sahada yapılan uygulamaların
denetlenmesini de kapsıyor.
Güvenilir ve sağlıklı (yeşil bina ve enerji tasarrufu anlamında) yapılar kapsamında, ürünleriniz ne gibi katkılar sağlamaktadır?
LEED ve BREEAM sertifikasyon süreçlerinde
ilgili belgeleri alan projelerde alüminyum profil
sistemlerimiz ile yer aldık. Burada bir yanlış algılama var; ürünlere tek tek bu sertifikalar verilmiyor. Ancak yapı hafriyat toprağının değerlendirilmesinden yağmur suyu ve atık suyun
kazanılmasına, uçucu madde içeren bileşenler
kullanılmasından yapıya alınan taze havaya kadar pek çok ölçüt değerlendirilmeye alınıyor.
Bu noktada alüminyum geri dönüştürülebilir
bir malzeme olarak yarışa öteki bazı malzemelerden önde başlıyor. Bu noktada ürünlerin asgari mesafelerden taşınarak uygulanması, geri
dönüştürülmüş hammadde içermesi, yapının
ömrünün tamamlandığında bertaraf edilebilmesi ya da geri dönüşüme tabi tutulabilmesi
anlamında alüminyum çok yeterli parametreler
veriyor. Onun dışında kullanılan yüzey işlem
malzemelerinin toksik madde içermemesi, üretim yapılan tesisin yeterli altyapıya haiz çevre
değerlerine saygılı üretim yapması da ayrıca
40
önemli ölçütler arasında yer alıyor. Yapının bu
sertifikasyon süreçlerinde tanımlanan yalıtım
performansları sağlaması da ayrıca Çuhadaroğlu uzmanlarının yaptığı detaylandırma ve
ısı hesapları ile teyit ediliyor.
Alüminyum ürünlerin sıkça kullanıldığı yapılar nelerdir? Türkiye ve dünyadaki yaygın kullanım alanlarından söz eder misiniz?
Konutlar özellikle günışığı ve doğal havalandırma olanaklarından yararlanma gereksiniminin
üst düzeyde olduğu yapılar. Arsa maliyetlerinin yüksek oranlara karşılık geldiği bölgelerde,
dikey yapılaşma gerekliliği de ön plana çıkıyor.
Bu bağlamda, özellikle konut projelerinde yüksek sızdırmazlık performansına sahip pencere
ve kapı sistemleri ile kaldır-sür mekanizmalı
sürme doğrama sistemleri yaygınlıkla kullanılıyor. Özellikle projenin gereksinimlerine göre
farklı olarak 60 mm, 70 mm ve 80 mm derinliklerde ürettiğimiz ST serisi kapı ve pencere
sistemleri, kaldır-sür mekanizmalı ürünlerde
ise SL 45 ve SL 60 HR yaygınlıkla kullandığımız ürünlerimiz. Giydirme cephe sistemlerinde
de özellikle GE 50 ICV ürünümüz, cephe içinde
gizli olarak çift eksen açılım olanağı vermesi
nedeniyle konut projelerinde tercih ediliyor.
Bunların dışında yapının talep ettiği çözümlere
göre Exen projesinde olduğu gibi, panel sistem
uyguladığımız projeler de söz konusu olabilmektedir.
Alüminyum hafif ancak mukavim bir malzeme
olarak en çağdaş çözümleri geliştirebildiğimiz
bir yapı malzemesidir. Özellikle soğutma maliyetlerinin günümüzde dikkat çekici boyutlara
ulaşması nedeniyle kapı, pencere ve giydirme
cephenin yanısıra bazı güneş kontrol elemanlarının da alüminyum malzeme ile oluşturulması giderek yaygınlaşmaktadır. Perfore levhalar,
genleştirilmiş metal levhalar, güneş kırıcılar ile
yapılarda alüminyum kullanımı giderek artan
bir grafik çizmektedir.
Alüminyumun en kayda değer özelliğinin de
ayrıca vurgulanması gerekmektedir. Yapı ölçeklerinin çok büyüdüğü günümüzde bu yapıların ekonomik ömrünü doldurduğunda ortaya
çıkacak atıkların bertaraf edilmesini de bugünden düşünmek durumunda olduğumuz bir
gerçektir. Alüminyum geri dönüştürülebilir bir
malzeme olarak yapıdan ambalaja kadar geniş
bir kullanım alanı çerçevesinde tekrar kullanılabilir bir malzemedir.
Bütün dünyada kullanımı yaygınlaşan çelik
yapıların gelişimiyle ilgili yenilikçi projeleriniz var mı? Bu yapılarda sizin projelendirdiğiniz kısımlarla ilgili (cephe sistemi vb.) dünya standartlarındaki çözümlerinizle ilgili bilgi
verir misiniz?
Türkiye’de çelik yatırımları otomotivi önceleyen bir şekilde yapılmış durumdadır. Özellikle
çimento üretiminde yapılan büyük yatırımlar,
yapı üretiminde nakit akışının belli bir vadeye
yayılarak oluşması ve zaman parametresinin
maliyet unsurları arasında arka planda kalması çelik yapıların ülkemizde yaygınlaşmasının
önünü kesmektedir.
Çelik yapılarda cephe bileşenlerinin yer alması
açısından betonarme yapılara göre bazı teknik
ayrıntılar fark etmektedir. Özellikle genleşme
ve rüzgâr yükü kaynaklı salınım farkları cephe
yüklerini yapıya aktaran ankraj tasarımları ile
çözülmektedir. Bu açıdan betonarme yapı ile
çelik yapı arasında cephe çözümleri açısından
çok radikal farklılıklar bulunmamaktadır.
Avcılar’daki Hilton Double Tree yapısında
Türkiye’de çelik yapıda ilk panel cephe uygulaması Çuhadaroğlu Alüminyum Sanayi A.Ş.
tarafından gerçekleşmiştir. Çelik yapıların yaygınlıkla tercih edildiği İran, Tahran’da Millenium Tower projemiz devam etmektedir. Tahran
Borsası Genel Merkezi de tasarım aşamasında
2016’da gerçekleştireceğimiz projeler arasındadır.
Kentsel dönüşümün sektörünüz açısından
katkıları nelerdir?
Kentsel dönüşüm geçmişte yaptığımız hataları
tekrarlamamamız için önemli bir fırsat olarak
önümüze çıkıyor. Bunun tasarım ve malzeme
boyutları var, malzeme konusunda görüş belirtmek gerekirse daha önce de vurguladığımız geri dönüşümlü çevre dostu malzemeleri
öncelikle değerlendirmemiz gerekiyor. Bir de
bu malzemelerin yalıtım performanslarını bu
kez daha dikkatli tayin etmemiz çok önemli bir
konudur. İthalatımızın büyük çoğunluğu enerji
açıklarımızdan kaynaklanmaktadır, bu durumda yeni yapacağımız yapıların enerji verimli olmasının ülkemiz açısından olmazsa olmaz bir
yaklaşım olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Konut Konferansı’nda yer almanın katkıları
nelerdir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz?
Ülkemizde gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen alüminyum tüketiminin dörtte biri mertebesinde bir tüketim söz konusudur. Alüminyum
ülkemizde özellikle büro, otel, hastane gibi
işleve sahip yapılarla özdeşleşmiş bir malzeme, nitelikli konut gereksinimi, çevre bilinci
ve satın alma gücü artışına paralel konutlarda
alüminyum doğrama ve cephe sistemlerinin
kullanılmaya yeni yeni başlandığını görüyoruz. Çuhadaroğlu firması üretim ve satış kadar
eğitim ve kamuoyunu bilgilendirme amaçlı etkinliklere destek vermek, mimari öğrencilerine yönelik yarışmalar ile toplumda farkındalık
yaratmaya gayret eden bir misyonu her zaman üstlenmiştir. Bu bağlamda konut alanına
yatırım yapan işverenden son kullanıcıya bilgi
aktararak, deneyimlerimizi paylaşarak Konut
Konferansı kanalıyla geri dönüşümlü, çevreci,
uzun ömürlü ve mukavim bir malzemenin kullanılmasındaki toplumsal yararlara dikkat çekmeye çalışıyoruz.
BİNLERCE YAPI MALZEMESİ
HER AN CEBİNİZDE
Dış cephe kaplamasından yer karosuna, banyodan çatıya,
pencereden kapıya aradığınız her şey, sektörün vazgeçilmez
başvuru kaynağı YAPI KATALOĞU’nda!
w w w .y a p i k a t a l o g u . c o m
41
Mehpare Evrenol
ile söyleşi
Mehpare Evrenol, Y. Mimar
Evrenol Architects
Gayrimenkul yatırımcıları ya da işverenleriniz
konut projelerinde sizden neler talep ediyor öncelikli olarak? Gayrimenkul yatırımcısının arzı
ile tüketici beklentisi örtüşüyor mu?
Gayrimenkul yatırımcıları projenin satılabilir kabiliyetinin yüksek olmasını önemsiyorlar. Metrekarelerin maksimumda kullanılması, net brüt alanlarının oranının doğru hesap edilerek maksimum
fayda sağlanması projenin önemli bir girdisi. Son
5-6 yılda da tanıklık ettiğimiz rekabet ortamında
konsept konusu önem kazandı. Bütün projelerin
bir başkasından farklı, ikna edici, sempatik, tüketicilerin beklentilerin ötesinde bir konseptle donanması gerekliliği gibi yeni bir vizyon var. Mimardan
beklentiler biraz mimarların iki ayağını bir pabuca
sokuyor; proje hem iyi çözülmüş, işlevleri doğru,
üretim maliyetleri optimize edilmiş bir sonuca
yaslanmalı hem de ikonik ya da konsept olarak
farklılaşan bir tasarım ortaya çıkmalı. Geliştirici,
tüketicinin beklentilerine endekslenen bir sistemde yol alıyor. Konu bunun dışında değil yoksa satamazlar maksat satmaksa. Tüketicinin ne istediğini iyi okumaya çok gayret ediyorlar.
Parsel bazında üretilen kapalı siteler oldukça
eleştiri alıyor. Öte yandan bir kesimin daha önce
oturduğu bölgeden oranın gayrimenkul değerinin
artması nedeniyle ötelenerek mahalle dokularının zedelendiği bir yaklaşım da sürdürülebilirlik
açısından oldukça sorunlu bir durum oluşturuyor. Mimarın hareket alanı geliştirici işverenle
çalışırken dar mı? Alan nasıl genişleyebilir? Sizin bir mimar olarak düşünceniz nedir?
Parsel bazında üretilen kapalı siteler genellikle
kentin kendiliğinden oluşmuş, yüksek yoğunluklu
alanlarının dışında yer alıyor. Buralarda zaten mahalle dokusundan söz edemeyiz; mahalleler oluşmuyor. Mahalle dokusu yerine kapalı siteler ve
onların arasında kamusal yollarla oluşmuş suni bir
dokudan söz ediyoruz. Kentlerin çeperlerinde gelişen kapalı siteler bu kentsel biçimlenmeyi dayattılar ve bir sistem oluşturdular. Kentin merkezlerinde yer alan az sayıda kapalı siteler var. Sosyal
katmanların çok karmaşık bir şekilde-geliştiği
daha doğrusu bir nevi ur gibi büyüdüğü, birbirine
geçtiği merkezlerde, insanlar kapalı sitelerde ‘ko42
runarak’ çocuk büyütmeyi tercih ediyorlar. Ben
bunu defaten kapalı sitelere geçmeyi tercih eden
ailelerle konuşarak anladım. Bizim çok sevdiğimiz, kentin belirli bölgelerinde hâlâ devam eden
mahalle kavramı sosyal yapının değişmesiyle zarar görüyor. Kapalı siteler yapıldı da zarar gördü
değil, sosyal katmanların karmaşası, insanları bir
nevi kendilerini korumaya itti. Çalışan anne baba
emniyetle çocuğunun kapalı siteden içeri girdiğini görmek, oyun oynadığını, spora gittiğini bilmek
adına mahalledeki eski alışkanlıklarından, köşe
başındaki bakkalla merhabalaşmaktan vazgeçebiliyor. Komşusuyla yabancılaşarak yaşamaya razı
kalıyor. Bu da bir nevi tüketicinin talebi, geliştirici
bayılmıyordu bunları yapmaya.
Mimar bunu ancak şöyle dengeleyebilir -ki bunu da
ancak büyük yerleşim projelerinde hayata geçirebilir: sitenin içinde ve duvarların dışına taşabilen
kentsel mekânlar oluşturabilir, bu alanları kısmen
kente dahil edebilir. Biz bunu AltınOran ve Bosphorus projelerimizde hayata geçirdik. Ankara’da
bütün kentlinin kullanabileceği, konserlere, mitinglere, törenlere ve sanat performanslarına
olanak veren bir kent meydanı önerdik. Bosphorus
City projemizde de Ortaköy meydanı diye tabir
edilen alanın halka açık olması ‘kapalılık’ durumunu kırabilen öğeler. Bu durumda duvarlar ardındaki kapalı yaşam sakinlerinin kentliyle buluşarak
gerçek kentten pay alması sağlanıyor. Bariyerlerin
duvarlarla değil de hiç olmazsa görsel bir iletişimin
sağlanabileceği şekilde tasarlanmasının projenin
kente katılmasına bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu gibi adımları mimar atabilir.
Konut projelerinde arsaya yerleşim ve daire planı oldukça önemli. Ancak kat planlarının tekrara dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır
sanırım, özellikle gayrimenkul yatırım projelerinde, bunların matematiğe dayalı bir kuralı
var. Bu tip projelerde kat planlarını değiştirmek
mümkün mü? Ya da siz ne tür çözümler getiriyorsunuz?
Konut yerleşim projelerinde matematik dediğimiz konu, yine bu alandaki konutları alabilecek
tüketicilerin ödeyebilecekleri para miktarına ve
yaşam tarzlarına bağlı olarak hesap ediliyor ve
1 odalı, 2 odalı, 3-4 odalı gibi büyüklükler, tipler
ortaya çıkıyor. Bu matematik, piyasa araştırmalarının analizleri sonrasında ortaya çıkıyor ve
kararlar önce gayrimenkulcünün önüne oradan
da mimarın önüne geliyor. Ancak bu matematiğe
uymak, projeleri tek tip, çok fazla tekrarlı yapılacak bir sisteme sokmuyor. Bu matematikle tek
tipliliği ayırmak gerekir. Matematiğe uyularak da
farklı projeler elde edilebiliyor. Burada mesele mimarın konuya kaliteli vakit ayırmasıyla, mimarın
bu vaktini satın alacak yatırımcının konuyu doğru
değerlendirmesiyle fark getiriyor. 8 tane binayla
yapılacak bir projede eğer 20 katlı 8 aynı tip binanın her katı da aynı ise ve 4-5 tip daire ile çözülüyorsa işte o bizi çok ürküten, insanları tek tip
olmaya mahkûm eden, yaşantıları tek tip olmaya
zorlayan projeler ortaya çıkıyor. Bu projeler ucuz
elde ediliyor, mimar az para kazanıyor belki inşaat
maliyetleri biraz düşük oluyor fakat ortaya çıkan
projeler insanın kişiliğini ezen yaşam şekilleri olarak kentlerde sahne alıyor. Biz büro olarak, uzun
yıllardan beri bu sürüye katılmamak için çok ayak
diriyoruz. Bizim projelerimiz özellikle çok adette
farklı plan tipiyle ve çok adette farklı konut tipiyle yaşama geçen projeler. Sürekli altını çizdiğimiz bir konu var; kendiliğinden oluşmuş bir kent
parçası elde etme çabasındayız. Bunun için emek
vermek, çok çalışmak, zamana yatırım yapmak ve
karşılığını da aslında tam alamadan ancak bittiğinde projenin karşısına geçip “ben de birbirinin eşi
olan binalarla projeyi tamamlamadım” diyebilmenin bir ayrıcalığını yaşamak var. Bazı büyük çaplı projelerimizde 100-150 tane farklı daire tipiyle
30-40 farklı bina tipi çözdüğümüz oluyor. Bence
mimarın onuru bu.
Tekil konut projeleriyle, kişiye özel konut projeleriyle de ilgileniyor musunuz? Buradaki yaklaşım yüksek yoğunluklu konut projelerinden nasıl
farklılaşıyor?
Tekil binalarla da ilgileniyoruz elbette ama az
adette yapabildiğimiz bir konu. Yüksek yoğunluklu konut projeleri bir yaşam biçimi sunduğu için
ve misyonu çok adette insana ulaştığı için, büyük
sorumluluk getirdiğinden bir mimar için yüksek
hedef taşıyor. Tekil projelerin bazılarıyla da yüksek kalitede sanat eseri yapma şansı oluyor ama
bu da her zaman elde edilen bir fırsat değil.
Yurtdışındaki konut uygulamalarını izliyor musunuz; nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Yurtdışındaki konut” çok muğlak bir kavram.
İtalya’daki, İspanya’daki konut uygulamaları ile
Şikago’daki ya da Şangay’daki, Kalkata’daki konut
uygulamaları birbirinden çok farklı konseptler ve
nitelikler taşıyor. Sahil şeridinde yığılmış apartman tipolojilerine bakacak olursak, İspanya da
kepaze, İtalya da kepaze hadi bizim sahillerimiz
biraz daha kepaze. Yani kapital dayatınca dayatıyor.
Yüksek yoğunluklu konut projelerinden bize benzeyen deyince ben hep Çin’i anlıyorum. Çin’deki,
HindiÇin’deki konut projeleriyle korelasyon kuruyorum bizdekilerle. Kapital ve teknik biçimliyor
kentleri artık. Birçok projeye baktığımda o proje
Halkalı’da da olabilir Gonzu’da da olabilir. Zaten
küreselleşen dünyada çalışan çekirdek aile kavramı da birbirine benzeşti ve bu model sonuçlara
yansıyor.
Sizin Türkiye’de ya da yurtdışında başarılı bulduğunuz konut yerleşimi var mı? Varsa hangi
ölçütleri karşıladığı için başarılı buluyorsunuz,
aktarır mısınız?
Yatırım için değil de yaşam için tasarlanmış projeler hemen ayrışıyor. Bu çok önemli gerçekten.
Yükselmemiş konut projesi başarılı sonuçlar veriyor. Bu bakımdan farklı tip konut seçeneklerinin
sunulduğu dolayısıyla farklı tip konut kullanıcısının bir araya gelip daha kentin hakiki nüvesi gibi
davranabilen projeler enteresan. Yakın dönemde
tamamladığımız örneğin Köyceğiz projemiz bu
özlemlerime yanıt veren projelerimizdendir. 5 ila7
katlı arsa sınırlarına çekilmiş konutlar, arabaların
girmediği, yeşilin alabildiğine yer aldığı, çocukların koşturduğu, insanların dolaşabilmesine olanak
veren yeşil alanlarla donanmış projeleri kıymetli
buluyorum. Tekil bir proje seçmek istemiyorum
ama emsali, yoğunluğu 0.5, 0.7 olma ayrıcalığını
taşıyan projeleri başka bir klasa koyuyorum. Hayalini kurduğumuz insani yaşam koşullarını davet
ediyor.
Gönye Tasarım’ın
“Konseptten
Tasarıma” Anlayışı
Türkiye’nin büyük inşaat projelerine
içmimarlık çözüm ortağı olarak
katkı sağlayan Gönye Proje Tasarım,
Tahincioğlu Gayrimenkul’ün Nidapark
Başakşehir projesinin sosyal tesis, lobi ve
örnek dairelerini de tasarladı.
Konutların içmimari projesi hazırlanırken,
bu projede ev sahibi olacak farklı tarzları
benimseyen, zevk sahibi kişilerin beklentilerine hitap eden bir konsept oluşturmak için
çalışılmış. Hedef kitlenin bu yapısına uygun
olarak projenin örnek dairesi, Gönye Proje Tasarım tarafından bütün eğilimlerden bağımsız
“Zamansız Mekân” konseptinde tasarlanmış.
Şık ve klasik çizgilere sahip bu tarz, sadeleştirilmiş ve modern bir anlayışla yorumlanarak, sofistike bir mekân yaratılmış. Mekânın
genelinde farklı beğenilere hitap edebilmek
için, hem klasik hem de modern mobilyalarla
uyum sağlayabilecek bir çerçeve oluşturulmuş. Lake lambri ve çıta üzerinde aplik
uygulaması ile mekânda klasik ve yumuşak bir
dokunuş yaratırken, bu projeye özel, konsepte
uygun olarak tasarlanan televizyon ünitesi
gibi mobilyalarla projeye benzersizlik katmak
amaçlanmış.
Gönye Proje Tasarım Konsept Ekibi üyeleri,
projede benimsedikleri içmimari anlayışı şu
sözlerle anlatıyorlar: “Gönye olarak bizler,
mekân tasarımını belli bir konsept çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Bizim için konsept
her zaman tasarımdan önce gelen bir kavram.
Genel banyo
Havuz
Oturma odası
Salon
Dairenin içindeki her mekân, farklı fikirlerden
yola çıkılarak tasarlanırken, hepsinin bir arada uyum içinde olmasına da önem veriyoruz.
Hedef kitlenin beğenisini ve gereksinimlerini
düşünerek, bazen bir renkten bazense tek
bir nesneden bir konsepte ulaşabiliyoruz.
Tasarladığımız projelerde bizim hedefimiz,
her zaman mekânı anlamlandırmak oluyor.
Nidapark Başakşehir projesinin içmimari konseptini oluştururken, zamansız, sofistike bir
çizgide, sıcak ve yaşayan mekânlar yaratmayı
hedefledik.”
Yatak odası
Erkek çocuk odası
Kafe
43
44

Benzer belgeler