1 7. DERS ÇEVİRİ METİNLERİ VE ÇEVİRİLERİ Eric Clapton

Transkript

1 7. DERS ÇEVİRİ METİNLERİ VE ÇEVİRİLERİ Eric Clapton
7. DERS ÇEVİRİ METİNLERİ VE ÇEVİRİLERİ
Eric Clapton - Wonderful Tonight (Bu Gece Harika(sın))
It's late in the evening;
Late: Geç
Evening: Akşam
Akşamın geç bir vakti
She's wondering what clothes to wear.
Wonder: Merak etmek, düşünmek
Clothes: Kıyafet, giysi
Wear: Giyinmek
O hangi kıyafeti giyeceğini düşünüyor
She puts on her make-up and brushes her long blonde hair.
Put on make-up: Makyaj yapmak
Blonde: Sarı(şın)
Brush: Taramak
Long: Uzun
Hair: Saç
O makyajını yapıyor ve uzun sarı saçlarını tarıyor
And then she asks me, "Do I look all right?"
Then: Sonra
Ask: Sormak
Look: Görünmek
All right: İyi
Ve sonra bana soruyor, "iyi görünüyor muyum?"
And I say, "Yes, you look wonderful tonight."
Say: Söylemek, demek
Wonderful: Harika
Tonight: Bu gece
Ve diyorum ki, "evet, bu gece harika görünüyorsun"
We go to a party and everyone turns to see
Go to: -e gitmek
Everyone: Herkes
Turn to: Dönmek
See: Görmek, bakmak
Partiye gidiyoruz ve herkes dönüp bakıyor
1
This beautiful lady that's walking around with me.
Beautiful: Güzel
Lady: Hanım, bayan
Walk around: Çevrede yürümek
Benimle beraber yürüyen bu güzel hanım efendiye
And then she asks me, "Do you feel all right?"
Feel: Hissetmek
Ve sonra bana soruyor, "iyi hissediyor musun?"
And I say, "Yes, I feel wonderful tonight."
Ve diyorum ki, "Evet, bu gece harika hissediyorum"
I feel wonderful because I see
Harika hissediyorum çünkü görüyorum
The love light in your eyes.
light: ışık
Eye: Göz
aşkın ışığını gözlerinde
And i wonder of it all
Ve şunu düşünüyorum:
Is that you just don't realize how much I love you.
Just: Sadece
Realize: Fark etmek
seni ne kadar sevdiğimi fark etmeyen bir tek sen misin?
It's time to go home now and I've got an aching head
Time: Zaman
Home: ev
Now: Şimdi
Head: Baş
Eve gitme zamanı geliyor ve benim başımda bir ağrı var
2
Ache: Ağrı(mak)
So I give her the car keys and she helps me to bed.
So: Bu nedenle, bu yüzden
Help: Yardım etmek
Car: Araba
Key: Anahtar
Bed: Yatak
Bu yüzden arabanın anahtarlarını ona veriyorum ve o benim yatağa gitmeme yardım ediyor
And then I tell her, as I turn out the light
Tell: Anlatmak, söylemek
Turn out: Kapamak, söndürmek
Ve son ışığı söndürürken ona anlatıyorum
I say, "My darling, you were wonderful tonight
Darling: Sevgili
diyorum ki, "sevgilim, bu gece harikaydın"
Oh my darling, you were wonderful tonight."
Ey sevgilim, bu gece harikaydın."
******
Simply Red - For Your Babies (Gözbebeklerin İçin)
You've got that look again
Have got: Sahip olmak
Look: Bakış, görünüm
Again: Yine, yeniden
Yine o bakışı takındın
The one I hoped I had when I was a lad
Hope: Ummak, umut etmek
When: -iken
Lad: Delikanlı
(Hani) o gençken sahibi olmayı/benim olmasını umduğum (bakışı)
Your face is just beaming
Face: Yüz
Just: Sadece, şimdi
Beam: Işıldamak, parlamak
3
(Şimdi) yüzün parıldıyor
Your smile got me boasting, my pulse roller-coastering
Smile: Gülümseme, gülüş
Boast: Böbürlenmek, göğsü kabarmak
Pulse: Nabız
Roller-Coaster: İnip çıkmak
Gülüşün göğsümü kabartıyor, nabzım bir inip bir çıkıyor
Anyway the four winds that blow
Anyway: Herneyse, her şekilde
Wind: Rüzgar
Blow: Esmek
Her şekilde, esen dört rüzgar
They're gonna send me sailing home to you
Gonna (Going to): Gelecek zamanı belirten yardımcı fiil, -ecek/-acak
Send: Göndermek, sevk etmek
Sail: Deniz yolculuğu, yelken açmak
beni sana (eve) doğru yelken açmaya itecek
Or I'll fly with the force of a rainbow
Fly: Uçmak
Force: Güç
Rainbow: Gökkuşağı
Ya da gökkuşağının gücüyle uçacağım
The dream of gold will be waiting in your eyes
Dream: Rüya, hayal
Gold: Altın
Wait: Beklemek
Altının rüyası/hayali gözlerinde (beni) bekliyor olacak
You know I'd do most anything you want
Know: Bilmek
Most: En (Çok)
Anything: Herhangi bir
Want: İstemek
Everything: Her şey
Need: İhtiyaç duymak
Bilirsin, istediğin birçok şeyi yapar(d)ım
Hey I, I try to give you everything you need
Try: Denemek
Give: Vermek
4
Hey ben, ben ihtiyacın olan herşeyi sana vermeye çalışırım
I can see that it gets to you
get to somebody: Üzmek, kızdırmak
(Ama) görebiliyorum ki bu seni üzüyor/kızdırıyor
I don't believe in many things
Believe in: birşeye/birine inanmak
Many things: Birçok şey
Birçok şeye inanmıyorum
But in you I do
Ama sana inanıyorum
5

Benzer belgeler

1 1. What A Wonderful World - Louis Armstrong Songwriters

1 1. What A Wonderful World - Louis Armstrong Songwriters The lady in red is dancing with me Kırmızılı hanımefendi/bayan benimle dans ediyor Cheek to cheek Yanak yanağa There's nobody here Burada başka hiç kimse yok It's just you and me Sadece sen ve ben ...

Detaylı